Hazar Ötesi Türkmenleri [1 ed.]
 975-6698-79-9 [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

I

Ekber N. NECEF (Akber Nedjefov) 1 9.01.1974 tarihinde doğdu. Temel eğilimini SSCB’de tamam­ ladı. Sovyetler Birliğinin çöküşünden hemen sonrasında Tür­ kiye'ye geldi. Ankara Üniversitesi nde Türk Dili, Marmara Üniversitesi’ırde de Tarih Eğitimi gördü. Çalışmalaını bağımsız olarak sürdürmektedir. Rusça’dan Türkçe’ye çevirileri bulun­ maktadır. 1997’den itibaren Özgür Kalemler Derneği (Sı. Petersburg) üyesi ve 1999 Aykın Görüşler kulübü (Harkov) seç­ kin üyesidir. -

________________ Ahmet ANNABERDİYEV________________ 5 Aralık 1975 yılında Türkmenistan Cumhuriyeti başkenti Aşkabet'te doğdu. 1992 yılında liseyi tamamlamasının ardından Türkiye Üniversitelerine açılan sınavı kazanarak İstanbul’a gel­ di. Marmara Üniversitesi F.E.F. Tarih eğitimi aldı. 1998-2001 yıllan arasında yüksek lisans, 2002 yılından itibaren tarih araştımıalan alanında doktora yapmaktadır.

kakııüs yayınlan: 187 tarih serisi: 13

ısbn: 9 7 5 -6 6 9 8 -7 9 -9

1. basım kasım, 2003 İstanbul

kitabın adı: hazar ötesi türkmenleıy yazan: chber n. necef & ahmet annaberdiyev

teknik hazırlık: ahmet karataş kapak düzeni: kakniis ajans iç baskı: alemdar ofset kapak baskı: ınilsan cilt: dilek miıcellit

kakniis yayınları f a M e s İ yayıncılık tanıtım hiz. selıııan ağa mah., selaıııi ali efendi cad., no 11, tisküdar, İstanbul tel: ( 0 216 ) 341 08 65 - 492 59 74/75

faks: 334 61 48

dağıtım: çatalçeşme sk., defne han, no: 27/3, cağaloglıı, İstanbul tel: ( 0 212 ) 520 49 27

faks: 520 49 28

w w w .kaknus.netw w w .kizkulesinet.com w w w .kizkulesi.net

HAZAR ÖTESİ TÜRKMENLERİ

EKBER N. NECEF & AHMET ANNABERDİYEV

TBMM Kütüphanesi Yer Yıl Cilt

: 2004-2870 : :

Kop

:

Dmbş : *200405135*

1 3796

Türkmen Ulusunun Özgürlük Abidesi Olan I.

ve 11. Göktepe Savaşlarının Şehitlerine İthaf Edilmiştir

E.

Necef & A. Annaberdiyev

İçindekiler _2 ooq 5 17/T ÖNSÖZ ......................................................................................................9 GİRİŞ: Türkmen Tarihinin Kaynak ve Araştırmaları Üzerine Kısa Değerlendirme .......................................................................... 13 I. KISIM: TARİHTE TÜRKMENLER [.BÖLÜM: TÜRKMENLERİN GENEL TANIMI ..............................27 Türkmen Adı .......................................................................................... 28 Türkmenler’in Kökeni .......................................................................... 41 II. BÖLÜM: TARİHTE TÜRKMENLER TÜRKMENLER’İN ATALARI................................................................49 Ti Boylan.............................................................................................50 Wu-huanlar ve Oğuzlar.................................................................. 54 TÜRKMENLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI ........................... 65 Umurga Sak Devleti......................................................................... 65 Yiie-Çiler.......................... :.............................................................. 73 Kuşan Devleti ...................................................................................82 Türkmenistan’a Gelen İlk Türk Kavimleıi: Hyonlar............... 91 Eftalitler Devleti................................................................................ 97 İSLÂM VE TÜRKMENİSTAN ......................................................... 102 Tahinler ve Sâm ânîler................................................................ 108 TÜRKMEN E L İ................................................................................... 112 Altı Oğuz Beyliği............................................................................114 Dokuz Oğuz Beyliği

.............................................................. 116

Oğuzlar ın Türkmen Eli’ne Göçleri ........................................ 122

OĞUZLAR ve TÜRKMENLER ...................................................... 128 Sırderya Oğuz Yabgu Devleli.................................................... 131 Mangışlak Salur-Oğuz Devleti ................................................. 142 Yazır-Oğuz Beyliği ........................................................................152 TÜRKMENLER'İN SİYASİ ve COĞRAFÎ DAĞILIMI ..................163 U z la r................................................................................................. 164 Selçuklu Göçleri ............................................................................166 SELÇUKLU İMPARATORLUĞU.................................................... 170 Sultan Muhammed Tuğrul Dönemi: 1040-1063 ................ 171 Sultan Alp Arslan Dönemi: 1063-1072 ................................. 178 Sultan Melikşah Dönemi: 1072-1092 ................................... 181 Selçuklu İmparatorluğu’nun Zayıflamasıve Y ıkılışı............ 184 MOĞOLLAR ve TÜRKMENLER.................................................... 189 Moğol İstilâsı Sırasında Oğuz-Türkıuen

Boyları................. 190

Moğol İstilâsı...................................................................................192 Moğol Hakimiyetindeki Türkm enler....................................... 200 ORTA ÇAĞ’DA TÜRKMENLER ......................................................203

II. KISIM : TÜRKMEN ULUSUNUN OLUŞUMU III. BÖLÜM: TÜRKMENİSTAN SAHASININ COĞRAFİ YAPISI VE XIX. YÜZYIL TÜRKMEN NÜFUSU .............................................. 221 XIX. YÜZYILDA TÜRKMENİSTAN’IN COĞRAFYASI .... 221 X IX . YÜZYILDA TÜRKMEN NÜFUSU ....................................231 IV. BÖLÜM: TÜRKMEN MİLLİ KİMLİĞİ ......................................... XIX. YÜZYILDA TÜRKMEN BOYLARI

.................................. 237

T ek eler............................................................................................... 237 Yomutlar.............................................................................................242 Ersarılar .............................................................................................245

Köklen/Göklenler........................................................................... 246 Çavuldurlar/Çovdurlar.................................................................. 247 Salurlar/Salırlar................................................................................ 249 Sarıklar...............................................................................................251 Diğer Önemli Boylar.......................................................................252 RUS İŞGALİNDEN SONRA TÜRKMENLER’İN MİLLİ KONUMU................................................................................ 256 Rus İşgali: Türkmen Tarihinin Çehresi Değişiyor..................257 Rus idaresinde Türkmenler...........................................................278 Basın ve Yayın Faaliyetleri ...........................................................280 V.

BÖLÜM: XIX. YÜZYILDA TÜRKMENLER'DE

SOSYO-EKONOMİK YAPI ................................................................291 XIX. YÜZYILDA TÜRKMEN BOYLARININ HİYERARŞİK YAPISI ....................................................................................................291 1884 YILI: KABİLE TARZI YAŞAMDAN ULISAL YAPILANMAYA AÇILAN TARİH................................................. 294 DİNSEL YAPI ..................................................................................... 295 TÜRLMENLER’DE AİLE HAYATI................................................301 XIX. YÜZYILDA TÜRKM ENLERİN KÜLTÜREL KONUMU ......................... !................................................................305 EKONOMİ

.......................................................................................... 310

Ticari Hayat ve Şehirlerin Konumu............................................ 309 Tarım ve Yerleşik Olmayan Türkmen Köylüsü.......................321 KISALTMALAR ...................................................................................329 BİBLİYOGRAFYA ................................................................................ 331 İNDEKS ................................................................................................. 349

Önsöz

Gerek konu, gerekse de bilgi tasnifi bakımından Türkmen ve Türkmenistan’ın tarihini yazmak Orta Asya tarihçiliği açısından bir hayli meşakkatli ve zorlu bir uğraştır. Her şeyden önce çekilen bü­ yük kaynak sıkıntısı tarihçilerin gözünü korkuttuğundan bu alan­ dan kısıtlı denilebilecek düzeyde araştmnalara imza atılmıştır. Türkmen tarihinin en iyi bilinen ve kaynak bakımından araştırma­ cıların daha avantajlı olduğu dönemler Selçuklu dönemi kabul edil­ diğinden bu sahada bir hayli çalışma yapılmıştır. Buna karşılık Türkmen tarihinin ilk dönemleri ve Türkmenistan bölgesinin Eski Çağ tarihi yeterince araştırılmamış, Orta Çağ Türkmen tarihçiliği üzerine ise ciddi anlamda hiçbir tarihçi mesai sarf etmemiştir. Bu sıkıntı ortamında böyle bir çalışmanın izini sürdürmek bizim adı­ mıza büyük bir mesuliyeti üstlenmek anlamına gelmektedir. Tabii ki, sözü edilen boşlukların tamamı burada doldurulmuş hesap edi­ lemez. Ancak elde edilen bilgiler doğrultusunda Türkmen tarihi alanında bir boşluğu dolduracak nitelikte bir takım yeni konular bu kitapta yerini almıştır. Bunlar arasında 'Türkmen Yurdu ve Türkmen Adı', 'Türkmen ve Oğuzlar’ın Menşei', ‘Umurga Sak Devleti’, 'Mangışlak Salur Oğuz Devleti' ve 'Ortaçağ Türkmen Tarihi' belirgin konu

9

HAZAR Ö T E S İ T Ü R K ME N L E R İ

başlıkları olarak dikkati çekecektir. Yine bunun gibi, XIX. Yüzyıl Türkmen toplumunun siyasal, kültürel, sosyal açıdan bir ‘evrimi’ olarak burada değerlendirilmeye alınmıştır. Kitap Türkmenistan dı­ şında yazılan kapsamı bakımından ilk Türkmen Tarihi’ olması ba­ kımından da takdir edilmelidir. Zengin bir tarihi geçmişi bulunan Türkmen toplumunun Türk­ menistan merkezli tarihini oluşturmak hiç de kolay olmasa gerek. Çünkü, Türkmen tarihini bir ülkenin coğrafyası ile sınırlamak doğ­ ru değildir. Öte yandan böyle bir sınırlama Türkmen tarihi bakı­ mından bir çok problemlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Her şeyden önce tarihi Türkmen Ülkesi ve Türkmenler’in faaliyet alanları büyük ölçüde Türkmenistan sahasıyla irtibatlı olsa da bu coğrafyanın dışında kalmaktadır. Diğer yandan Türkmenistan’ın Türkleşmesi tarihi Selçuklulara kadar gitmesine karşılık, bölgenin bir Türkmen Yurdu haline gelişi XVI- XVII. Yüzyıllara dayanmak­ tadır. Bu bakımdan söz konusu Türkmenistan olunca tarihle coğ­ rafyanın adeta bir uyumsuzluğuyla karşılaşmaktayız. Bu nedenden Eski Sovyet tarihçiliğinde takip edilen coğrafya merkezli bir Türk­ men tarihçiliği yerine etnik merkezli bir Türkmen tarihçiliği esas alınmalıdır. Aksi taktirde Türkmen tarihinin ana konusu dışarıda bırakılmış olacaktır. Kendi alanı içinde değerlendirildiğinde bu çalışmanın ne bir ilk, ne de son olacağı iddia edilemez. Türkmen tarihinin araştırıl­ ması gereken karanlık dönemleri daha ciddi çalışmalar talep et­ mektedir. Özellikle, Orta Asya, Yakın ve Ortadoğu tarihine damga­ sını vurmuş ve buradaki etnik oluşumlara yön vermiş bir toplumun tarihini öğrenilmesi bakımından yapılan bu çalışmanın çok basit kaldığı bir gerçektir. Buna rağmen bu kitabın müellifleri öncelik sı­ rasını Türkmenistan merkezli bir 'Türkmen Tarihi’nin yazılmasına tanıdıklarından dolayı bölgenin dışına pek çıkmamaya çalışmışlar­ dır. Yine de bazı eksiklerin ve hatta yanlış değerlendirmelerin olma­ sı muhtemeldir. Bu bakımdan bu çalışma bir başlangıç olarak dü­

10

ÖNSÖZ

şünülmelidir. Üstelik bu araştırmanın oldukça kısıtlı imkânlar ve sıkıntılar ortamında hazırlandığı da gözden kaçmamalıdır. Bu çalışmanın hazırlanmasında gereken kaynakların ve diğer materyallerin toplanmasına başlayalı epey bir zaman oldu. Rus ve Türk dillerindeki kaynak ve edebiyatlar bizzat bizim tarafımızdan takip edildiği halde, Arap, Fars ve bir takım Avrupa dillerinde ya­ zılan çalışmalar ve yayınlanan materyaller bir çok kişinin emeği bu­ lunmaktadır. Ancak onlar yaptıkları katkının sır olarak tutulmasını tercih ettiklerinden kendi ısrarları doğrultusunda adlarının burada yer almasını istemediler. Ancak içlerinden Ahmet Tebirizî Galayanî’nin adını vermeden edemedik. Bu çalışma aslında Türkmen kimliğini taşıyan okurlara hitap edilmektedir. Bu kimlik Ona Asya’dan Anadolu’daki Türklcr’c ka­ dar bin yıldan uzun bir süredir Türk tarihini yönlendirmiş büyük bir toplumun ve mevcut etnik sınırları göz önüne alırsak çok sayıda ulusun öz milli benliğini oluşturmaktadır. Çalışmanın gerçek değe­ rini belirleyecek olanlar da onlar olacaklardır. Bu kitabın yayınlan­ masında da yine onların yoğun emeği bulunmaktadır.Eserin hazır­ lanmasında yoğun teşvik ve yardımlarından dolayı Muammer Çığrık, Mehmet Sarıcan, Çetin Erkan’a ve Sibel Ergül Hanımefendi­ ye teşekkürlerimizi borç biliriz. Ayıaı zamanda çalışmanın hazırlan­ masında özellikle ISAM (İslam Araştırmaları Merkezi), Türkmenis­ tan kütüphanelerinden ve arşivlerinden geniş şekilde yaralanılmış­ ım Türkmenistan Devlet Kitaplığı, Devlet Arşivi ve Devlet Kütüpha­ nesinde yardımı geçen herkese aynı teşekkür ve şükranı belirtmeyi görev biliyoruz.

Ekber N. Necef & Ahmet Annabeıdiyev Çengelköy / İst., 14 Ağustos 2003

11

Giriş

Türkmen Tarihinin Kaynak ve Araştırmaları Üzerine Kısa Değerlendirme Türkmen tarih yazıcılığının temelleri XIX. Yüzyılda atılmasına rağmen günümüze kadar bu alanda kayda değer ciddi bir çalışma­ nın yapılmamış olması üzüntü vericidir. Sovyetler döneminde yazı­ lan umumî içerikli ‘Türkmen veycı Türkmenistan Tarihi’ eserleri ise büyük ölçüde yanlıştır1. Yine de bu dönemde yapılan çalışmalar göz ardı edilmemelidir. Özellikle, Türkmen Tarihinin kaynakları­ nın ortaya çıkarılmasında harcanan bilimsel çabalar taktirle karşı­ lanmalıdır2. Bunun dışında Selçukluların Türkmen kökenli bir devlet ve İslâm coğrafyasında ortaya çıkmış ilk Türk imparatorluk olması dolayısıyla bu sahada bir hayli araştırmaların yapılmasına ve böylece Türkmen tarihinin araştırılmasına kolaylık sağlamıştır. Bu alanda özellikle, Türkmen kimliğini ön plana çıkartarak yapılan araştırmaları arasında A. A. Roslyakov’un eserleri dikkati çekınek1 Bkz. Isloriya TSSR, Aşhabat 1 9 5 7 ,1.1; Sovyet dönemi Türkmen tarihçiliğinin soruıılan hakkında bkz. M. Saray, ‘Rus Tarih Araşiımıalannda Türkmenistan’ın İşgali’, Türk Kültür Araştırmaları Dergisi, Yıl: 24, Sayı: 1, Ank. 1986, s. 85-92; 2 Bu alanda yapılmış en ciddi çalışına için bkz. Matemli po istoıii turkmcn i Turkmaıii, M.-L. 1938-1939, I-ll;

13

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R l

tedir3. Eski dönem Türkmen tarihinin ve kültürünün öğrenilme­ sinde S. P. Tolstoy’un araştırmaları da bir nebze de olsa Türkmen toplumunun tarihsel geçmişine ışık tutmaktadır4 . S. P. Tolstov, ilk Türkmen kümelenmeleri olarak Aral çevresinin tarihine dikkat çekmiş ve buradaki Oğuz öncesi yerleşimlerin araştırılmasına çalış­ mıştır3. Oğuz ve Türkmen Boyları ve Selçuklu Devleti tarihinin lam olarak öğrenilmesinde S. G. Agacanov’un emeği büyüktür6.

Aga-

canov, Türkmen etnik kimliğinin öğrenilmesinde de çok sayıda makaleye imzasını atmıştır7. Agacanov dışında Selçuklu dönemi ta­ rihinin öğrenilmesinde Rus tarihçilerinden V. V. Barthold, V. A. Gordlevskiy, A. Yu. Yakubovskiy, B. N. Zahoder’in çalışmaları da dikkat merkezinde tutulmalıdır8. 3 A. A. Roslyakov, 'Pervıye scldjukidı’ İTFAN SSSR,t 1951, N: 3; aynı müel., ‘Turkmem i oguzı' Uç. Zap. TGU, vup. 73, Aşhabat 1955; aynı müel. , Kra Lkiy oçcrk istorii Turkmenistana, Aşhabat 1956; aynı müel. , 'K voprosu o gosudarstvcnnoy organizatsii u turkmen v sredniye vcka’, İTFAN SSSR, 1951, N :l; 4 S. P. Tolstov, 'Pıcjitki tolcmizma i dualnoy organizatsii ıı turkmcn', Problemi is­ torii dokapitalistiçeskih obşestv, 1935, N: 9-10; aynı müel , ‘Goroda gıızov', SE, 1947, N: 3; aynı müel , Istonya osvoveniyu drevney deki Sır-Deri, Tezisı dokladov na zasedaniyah posvyaşennıh itogam polevıh issledovanii v 1960 g, M. 1961; aynı müel. , ‘Oguzı, peçencgi i more Daukara', SE, 1950, N: 4; 3 S. P. Tolstov, Priaralskiyc skifı i Hoıezm, M. 1960; 6 S. G. Agadjanov, Oçcrk i istorii Srcdnii Azii Ogıızov i Turkmeni: IX-XIU vekov, Aşhabat 1969; aynca bkz. Oğuzlar, Türkçeyeçev. Ekber N. N ecef-A h m et Annaberdiyev, İst. 2002; 7 S. G. Agadjanov, ‘Novıye materiah o prishojdcnii turkmcn’, İAN TSSR, SON, 1963, N: 2; aynı müel., 'Srednevekovıye etiınologii nazvaniya "turkmcn"’, VSETN, Aşhanad 1967; aynı müel. , ‘Osnovıııye problemi istorii oguzskih plemen Sredney Azii’, FİTN, L. 1967; A. K. Kamyev - A. A. Roslyakov - S. G. Agadjanov, Problemi elnogcneza turkmenskogo naroda v istoıiçeskoy literatüre', VSETN, Aşhabat 1967; 8 V. V. Barthold, 'Yeşe izvestiye o Korkude', ZVORAO, t. XIX, 1909; aynı müel., ‘Sultan Saııdjar i guzı’, ZVORAO, t. XX, 1912; aynı müel. , Soçiııeniya, t. 1-11, M. 1963; B. A. Gordlevskiy, Gosudaıslvo scldjukidov Maloy Azii, M.-L. 1941; A. Yu. Yakubovskiy, ’Scljukskoyc dvijcniye i turkmeni v XI v’, İAN SSSR, OON, 1937, N: 4; aynı müel. , ‘Voprosı etnogcncza turkmcn v VII1-X vv’, SE, 1947, N: 3; B. N. Zahoder, 'Horasan i obrozovaııiye gosudarslva seldjııkov’, Vl, 1945, N: 5 -6 ,çev. 1. Kaynar 'Selçuklu Devletinin Kuruluşu Sırasında Horasan’, Belle­ ten XlX/76, 1955, s. 4 9 1 -5 2 7 ;

14

Gİ R İ Ş

Orta Çağ Türkmen tarihinin öğrenilmesinde E. Atagarnyev9, S. Ahallı10, G. P. Vasilyeva11, V. O. Vasilov12, A. Djikiyev13, N. N. Yomudskiy14, B. A. Karnyev’in15 araştırmaları gerek siyasi, gerekse de kültür tarihi bakımından çok önemlidir. Türkmen tarihinin ve özel­ likle de Türkmen boy kimliğinin öğrenilmesinde G. 1. Karpov’un ça­ lışmalarının önemi büyüktür16. Oğuz ve Türkmen boy teşkilâtlan­ ması ve boy kimliği açısından V. P. Kurılev'in değerlendirmeleri de konumuz açısından önemli çalışmaların başında gelmektedir17. Bilindiği gibi, Oğuz ve Türkmen boylarından sonra Türkmenis­ tan bölgesinin Türkleşmesinde Mangışlak ve Balhan Türkmenlerinin önemli rolleri olmuştur. Bu boylar arasında yer alan Yazırlar’m böl^ E. Atagarrıyev, ‘K voprosu o vodosnabjcnii sredncvekovogo Şchr-Islama i ego ok-

rcstnostey', İAN TSSR, SON, 1966, N: 2; aynı miıel. , ‘Novıye dannıye po istorii Şehr-lslâma', İAN TSSR, SON, 1966, N: 3; 16 S. Ahallı, 'Salırbabanm eserinde Korkut-Ata’, İTFAN SSSR, 1950, N:3; 11 G. P. Vasilyeva, 'Turkmcnı-nohurlu', Sredneaziatskiy etnografiçeskiy sbornik, vıp. 1, M. 1954; 12 V. O. Vasilov, ‘O perejitkah toteıniznıa u lurkmen’, TİİAE AN TSSR, t. VII, 1963; 13 A. Djikiev, ’lstoriya turkmcn i narodmye pıcdaniya', Edebiyat ve Sııngat, 1967, N:8; aynı müel. , ‘Mutenalı po etnografa ınaııgışlafcskilı turkmcn', TİİAE AN TSSR, ı. Vll, 1963; aynı müel. , Etnografıçeskic danme po ctnogenczu tuık-

ıncn-sahrov, M. 1964; aynı müel. , 'K istorii rasseleniya turkmcn-sahrov v XVI - naçale XX v’, Issledovaniya po etnograbı uırkmen, Aşhabat 1955; 14 N. N. Yomudskiy, 'İz narodnogo pıcdaniya turkmcn', V sb. V. V. Baııold, Taş­ kent 1927; 13 B. A. Karrıyev, ‘Ob epose Kcr-oglı', İAN TSSR, SON, 1965, N: 3; 16 G. 1. Karpov, Plemennoy i rodovoy sostav turkmcn, Poltoratsk 1925; aynı mü­ el. , ‘Rodovıye taıngi u turkmcn', İTFAN SSSR, 1945, N: 3-4; aynı müel. ,

'Turkmcnı-oguzı', İTFAN SSSR, 1945, N: 1; 17 V. P. Kunlyev, ’K voprosu ob etimologa slov "buzok" i "uçuk”’, SE, 1965, N: 6; ay­ nı müel. , Obşcstvenmy stroy oguzov po damımı cposa "Dede Korkut", M. 1964;

15

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

geyle ilk temaslan çok daha eskilere dayanmaktadır. Bu boylar üze­ rine azımsanmayacak kadar çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan bi­ ri de B. A. Litvinskiy’in liderliğinde yapılan Tak-Yazırları’ hakkında bir kaynak denemesidir18. Litvinskiy’le yaptığı bu çalışmaya ek ola­ rak V. G' Moşkova, Tiirkmenler hakkında bir takım araştırmalara da imzasını atmıştır19. XVI. Yüzyıldan itibaren Mangışlak bölgesinden Türkmenistan sahasına inen Türkmen boyları hakkında yapılan araştınnalar arasında K. Ovezberdiyev’in20, K. Atayev’in21, A. Bahtiyarov’un22, G. 1. Karpov’un23, K. Niyazkılıçov’un24, K. Nurmuham-

18 B. A. Litvinskiy - V. G. Moşkova, ‘Izuçeniye Taka-Yazıra, Dutuna, Materialı

i

YuTAKE, vıp. 1, M. 1949;

19 V. G. Moşkova, Obraztsı narodnoy literatım tyurkskih plcmen, SPb. 1904; ay­ nı müel. , ‘Turkmenı Samarkandskoy i Buharskoy oblastcy', BAN UzSSR, 1945, N: 4; aynı müel. , ‘Nckotonye obşiye elementi v rodoplemennotn sostave uzbekov, karakalpakov i turkmen’, Tr. In-ta istor. i arxeol. AN UzSSR, Taşkent 1950, t. II; 211 K. Ovezberdiyev, ‘Mutenalı po etnografa turkmen-sankov’, TİİAE AN TSSR, t. VI, 1962; 21 K. Atayev, ‘Nckotonye dannıye po etnografı i lurkınen-şihov’, Tr.llAiE AN TSSR, t. VII, 1963; aynı müel. , Hozyaystvo i etniçeskaya istoriya turkmen Aha-

1a, kanditat. disertatsiya, Aşhabat-Moskova 1968; 2 2 A. Bahtiyarov, ‘“O turfemenivşeesra” plcmya nohut’, Turkmenovedeniye, N: 8-9, 1930; aynca bkz. A. Bahtiyarov - G. 1. Karpov, ‘Oskolki “isçeznuvşih" alaııov’, Turkmenovedeniye, N: 8-9, 1930; 2 3 G. 1. Karpov, ‘K istorii turkmen alieli (ala-el)', SE, N. 3, 1947; aynı müel.

Turkmenskoe plcmya teke, Aşhabat, Türkmenistan Bilimler Akademisi Mer­ kez Kütüphanesi, Yazma; aynı müel. , Tûrkmenskiye plemena, Aşhabat Türk­ menistan Bilimjer Akademisi Merkez Kütüphanesi, Yazma; aynı müel. , ‘O

turkıııcnah esenhaııskogo yurta’, İTFAN SSSR, N: 3-4, 1946; 2 4 K. Niyazkılıçev,

Turkmcnı-çovdun, K voprosu konsolidatsii turkmenskoy

natsii, Dis. Kand. lstori. Nauk, Aşhabat 1968;

16

Gİ Rİ Ş

medov’un23*25, D. M. Ovezov’un26, S. P. Polyakov’un27, T. 1. Sultanov’un28 ve H. Yusupov’un29 araştırmaları dikkati çekmektedir. Rus işgali sonrasında ve Sovyet döneminde belirli bir coğrafya­ yı temel alarak, Türkmen Ülkesi sınırlarının şekillenmesi, Türkme­ nistan tarihinin bu coğrafi yapılanmaya sabit kalarak araştırılması­ nı hızlandırdı. Bu bazı olumsuzluklara neden olsa da, bölgesel ola­ rak Türkmen tarihinin detaylı olarak öğrenilmesinde etken olmuş­ tur. Yapılan bu çalışmalarda Rus ve Sovyet ideolojik yorumunu bir tarafa bırakırsak bilimsel açıdan Türkmen tarihinin yeni baştan de­ ğerlendirilmesinde önemli katkılarda bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında başta Türkmenistan’ın siyasi tarihi olmakla, kültürel konumu, etnik yapısı, toponomik özellikleri, dil ve edebiyatı ala­ nında elimizde çok sayıda araştırma eser ve makale bulunmaktadır. Özellikle, son donem Türkmen tarihinin öğrenilmesinde ünlü Türkmen tarihçisi J. Annanepesov’un araştırmaları büyük taktir toplamaktadır30. Ana hatlarıyla Türkmenistan tarihinin yazılması çabasını ilk kez Rus şarkiyatçı V. V. Barthold gerçekleştirmiştir31.

23 K. Nurmuhammeclov, Elniçcskaya isloriya i hozaystvı turkmenskogo naselcni-

ya Ahala v XVU1-XIX vv., İstor.- etnofrafik. O çeık, Dist. Kand. lstori. Nauk, M. 1962; 20 D. M. Obezov, 'Turkmem-murçab', Tr. YuTAKE, Aşhabal 1959, t. IX; aynı müel. , ‘Rasscleniye i etmçcskiy sostav Pribalhanskilı turkmen v konise XIX —naçale XX v\ Vesti. MGU, N: 6, 1961; 27 S. P. Polyakov, Etniçeskaya istoriya Severno-Zapadnoy Turkmenii v sıednie ve-

ka, M. 1973; TO

. T. 1. Sultanov, Koçevmye plemena Priaralya v XV-XVII vv., (Voprosı etniçes-

koy i sotsialnoy istorii), M. 1982; 29 H. Yusupov, Priuzboyskiye turkmenskiye plemena v XIV-XV vv, Aşhabal 1975; 30 J. Aıınanepesov, Hozyaystvo turkmen v XVUI-XIX vv., Aşhabat 1984; 31 V. V. Bartold, Oçcrki istorii turkmenskogo narodov, L. 1929, t. 1-11;

17

HAZAR Ö T E S İ

T ÜR K ME NL E R İ

Barthold’un ardından bu türden çalışmaları komisyonlar üstlenmiş­ tir. Böylece, ortaya genel bir Türkmen ve Türkmenistan tarihini bi­ çimlendirecek çalışmalar çıkmıştır32, özellikle, Türkmenistan’daki etnik yapılanmanın öğrenilmesinde, Türkmen toplumunun etnik özellikleri ve kimliğine ilişkin Rus tarihçileri yoğun mesai harca­ mışlardır. Bu araştırmacılar arasında G. P. Vasilyeva’nın, Ya. R. Vinnikov’un, Buhbinder-Dehtyarenko’nun araştıımalan göz doyur­ makladır33. Türkmenistan bölgesinin etnografya tarihinin öğrenil­ mesinde A. Djikiyev’in de büyük emeği bulunmaktadır34. Sosyal3 2 Oçerki iz istorii turkmcnskogo narodov i Turkınenistana v Vlll-XlX vv, Aşkabat 1954; Problemi etnogeneza turkmcnskogo narodov, Aşlıabnt 1977; Oçcı ki etnog­ rafa naselcniya Yujnogo Turkınenistana, Aşkabat 1979; 3 3 J. Ya. Buhbinder-Dektyarenko, Turknıera vo vtofoy polovine XIX v, (Yazma); N. V. Bryullova-Şaskolskaya, 'Plcmemoy i rodovoy sostav turkmen', Narodonoe hozyaystvo Sredney Azii, Taşkent 1927, N: 4; G. P. Vasilyeva, İz istoriii turkmcnskogo naselcniya zapadnıh rayonov Taşauzskoy oblasti', Tr. IİAiE AN TSSR, 1963, t. VII; aynı nıi'ıel. , Preobrazovaniyc bıta i etniçeskiye protscssı v Sevenıom Turkmenistanc, M. 1969; aynı müel, 'Etniçeskie komponentı v sosta-

vc turkmen', Problemi etnogeneza turkıııenskogo narodov, Aşkabat 1977; aynı müel. , ‘Kto tabiye “soy”: K voprosu ob etnogeneza turkmen', SE, N: 6, 1979; Ya. R. Vinnikov, T ürkmem Djilikulskogo rayona Tacljikskoy SSR’, Kr. Soobş. In-ta etnogr. İm. N.N. Mukluho-Maklaya, vıp. XVI, M. 1952; aynı müel. , ‘Materialı po etnografa tuıkmenskiye’, Kr. Soobş. ln-ta etnografa, vıp. XXXIV, M. 1960; aynı müel. , 'Rodoplemennoy i etniçeskiy sostav naselcniya

Çardjouskoy oblasti Turkmcnskoy SSR i yego rasselenie', Tr. ln-ta istor. arheol. i etnografı, Ser. etnograf. Aşhabat 1962, t. VI; N. Gadjarov, İsıvnko-etnografiçeskic svedeniya o turkmenah Irana, Sini i Yujnoy Anatolii v XlX-naçale XX v’, Oçerki etnografii naseleniya Yujnogo Turkınenistana, Aşkabat 1979; 3 4 A. Djikiyev, Etnogıafiçeskiy oçerk naselcniya Yugo-Vostoçnogo Turkınenistana

(kontse XIX - naçale XX v.)„ Aşhabat 1972; aynı müel. , ‘Narodmye predaniya o pıvishojdeıui turkmen'. Problemi etnogeneza turkıııenskogo narodov, Aş­ kabat 1977; aynı ıııüel. , 1Etnogra/içeskiye svedeniya o karkmah i sakaıalı kont­ se XIX - naçale XX v.’, Oçerki etnografii naseleniya Yujnogo Turkıııenistaııa, Aşkabat 1979;

18

G I RI S

ekonomik açıdan Türkmenistan'ın araştırılmasında da bazı ciddi çalışmalar gerçekleştirilmiştir35. Türkmen ve Türkmenistan bölgesinin tarih kaynakları ve bel­ geleri düzenli biçimde toplatılarak ilim araştırmacılarının dikkatine sunulmuştur. Bilindiği gibi, Türkmenistan tarihi alanında önemli bir kaynak sıkıntısının yaşanmasına karşılık Çin, Arap, SogcL, hars ve Rus dilinde belge ve Türkmenler hakkında epeyce bir yazma, ra­ por, arkeoloji malûmat bulunmakladır. Türkmen tarihçiliğinde Çin kaynaklarının yeri ve bilgi seviyesi henüz ciddi anlamda öğrenilmiş değildir. Biz bu sahadaki temel boşluğu W. Eberhaıd, B. Ögel, N. Ya. Biçuıin, Mau-Tsai ve Chavannes’in tercümeleriyle gidermeye çalıştık. Buraya Çin yıllıkları üzerine yapılmış çeşitli araştırmalar ve tercümeler de ilave edilebilir36. 35 S. Meıgeldıyev, Sotsialno-ekonomiçeskiy stroy lıırkmcn srcdney Amudcın v XIX v., Aşkabat 1980; 36 Ed. Clıavannes, Documeııts sur les Tou-kiııe (Tıııc) occidentaux, SPb. 1903; aynı müel. , Notcs additionncllcs sur 1es Tou-kiuc (Tıııc) occideııtauh, (Docuıııenıs 11), SPb. 1903; Liu Maıı-tsai, Di e chinesischen Nadıriclıtcn zur Geschichle der Ost-Türken, 1-11, Wiesbaclen 1969; B. Ögel, ‘Uygurların Menşei Ef­ sanesi’, DTCF Dergisi, VI/1-2, 1948; aynı ınüel. , 'İlk Tales Boylan’, Belle­ ten, Sayı: 48, 1948; aynı ıııüel. , 'Çin Kaynaklarına Göre Wu-Sunlar ve Siya­ si Sınırları Hakkında Bazı Problemler’, DTCF Dergisi, Vl/4, 1948; aynı ıııiiel. , Doğu Göktürkleri Hakkında Notlar', Belleten, Sayı:81, 1957; aynı ratiel, Türk Mitolojisi, Ank. 1971 (1. cilt), 1995 (II. cilt)-; aynı ıııüel. , ‘Eski Or­ ta Asya Kabileleri Hakkında Araştırmalar I: Yüe-Çi’ler’, DTCF Dergisi, XV/13, 1957; Ayrıca B. Ögel’in diğer çalışmaları da kullanılmıştır; W. Eberlıard, Çin’in Şimal Komşuları,çev. N. Ulugıug, Ank. 1996 (2. Bsk.); aynı müel, ‘Çin Kaynaklatma Göre Orta ve Garbi Asya Halklarının Medeniyeti', Türkiyat Mesmuast, c. VII, 1940; N. Ya. Biçurin, Sobraniye svedcniy o ııa-

rodalı, obitavşih v Srcdney Azii v drevııiya vremena, T. 1-111, M-L. 1950 (2. Bsk ); A. Taşağıl, Cöklürkler, I-11, Ank. 1996 (1. cilt), 1999 (11. cilt); aynı müel. , ‘Tölcs Boylarının Coğrafi Dağılımına Bir Bakış’, Mimar Sinan Üniv. Fcn-Edebiyat Fak. Dergisi, Sayı: 1, 1991;

19

HAZAR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

Türkmenistan’la ilgili ve özellikle ‘Türkmen Adı ve Türkmen Yurdu hakkında bazı bilgilerin yer aldığı Sogd kaynakları çeşitli makaleler ve araştırmalar halinde derlenmiştir32 *. Arap ve Fars kaynaklarına gelince yukarıda da belirttiğimiz gibi Erken ve Orta Çağ Türkmen tarihi hakkında bilgilerin yer aldığı kı­ sımlar iki cilt halinde toplatılıp basılmıştır. Öle yandan S. G. Agacaııov’un bir çalışmasında Arap, Fars ve diğer dillerde yazılmış eserle­ rin zengin bir tanıtımı bulunmaktadır38. Bunun dışında Orta Asya hakkında toplatılan materyaller arasında Türkmenistan’la ilgili çok sayıda belge yer almaktadır39. Yapılan kaynak çalışmaları arasında özel araştınuacılar tarafından derlenmiş eserler de yer almaktadır40. Bugün Türkmenistan tarihinin kaynakları (belgeler, yazışmalar, yazmalar, mektuplar vecl.) ülkenin çeşitli arşiv ve kütüphanelerin­ de korunmaktadır. Türkmenistan Milli Kütüphanesi, Türkmenis­ tan Bilimler Akademisi Merkez Kütüphanesi, Türkmenistan Mer­ kez Devlet Arşivi Kitaplığı’nda yer alan belge ve kaynaklar daha zi­ yade son dönem Türkmen tarihine ışık tutmaktadır41. Bazı ana kaynaklar ve belgeler ise Rusya Arşiv ve Kütüphanelerinde korun­ makladır. Bu kütüphaneler arasında Saltıkov-Şedrin Rusya Devlet Halk Kütüphanesi, Rusya Devlet Kitaplığı, Rusya Bilimler Akade­ misi Kütüphanesi gösterilebilir42. Bunların dışında Moskova’daki 3 2 Bu husuta bkz. Sogiyskiye dokumentı s goru Mııg, Çteniye, perevod. Kommentarii, Yuricl. Dok-tı i pismo, M. 1962, vıp. 2; 3 8 MİTT: Materialı po istorii lurkmen i Turkınenii, M.-L. 1938 (t. 11), 1939 (ı. 1); S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 14-65; 39 Mutenalı po rayonirovaniyıı Sredney Azii: Territoriya i nascknic Buharı i Ho-

rezma, Buhaıa-Tnşkent 1926 (Kilap 1 -11); 4 0 Bu hususta bkz. O. Tumanoviç, Türkmenistan i turkmen (Materialı k izuçeni-

yu istoıii i etnografii), Aşhabat-Poltoraısk 1926; 4 1 Bu konuda geniş bilgi için bkz. A. Annaberdiyev, Türkmen Milli Kimliği ve

XIX. Yüzyılda Türkınenlenıı Sosyo-Ekonoinik Yapısı (1820 -1905), İst. 2001 (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), s. X-X1; 4 2 A. Annaberdiyev, Türkmen Milli Kimliği, s. X-X1;

20

Gİ Rİ Ş

Rusya Devlet Arşivlerinde ve Petersburg Ermitaj Müzesinde Türk­ menistan'la ilgili çok sayıda belge ve kanıt bulunmaktadır. Türkmenistan tarihinin araştırılmasında seyyah raporları ve ge­ zi notlarının da büyük katkısı vardır. Bu kaynaklar birincil eserler konumunda olduğundan büyük ilgi uyandırmaktadır. Bölge hak­ kında bilgiler aktaran ilk gezi raporu m. ö. 139 - 126 ve m. ö. 1 19­ 115 yılları arasında önce Yüe-çiler’i, daha sonra ise Vusunlar’ı elçi olarak ziyaret eden Çinli seyyah Chang-Ch’ien tarafından tutul­ muştur. Gezginin tuttuğu notlar bölgenin etnik ve coğrafi konumu­ nun öğrenilmesinde oldukça önemlidir. Bu seyahatname Çinli mü­ elliflerden Ssu-ma ch’ien’nin eseri arasında bulunmaktadır43. Ar­ dından Arap coğrafyacılarının tuttukları gezi raporları gelmekle­ dir44. Öte yandan Arap coğrafyacılarının Orta Asya ve Türk ülke­ leri hakkındaki bilgileri Türk araştırmacılarından R. Şeşen tarafın­ dan derlenerek bir kitapta toplanmıştır45. Rus işgali öncesinde46 Türkmen sahasını gezen seyyahlar arasında N. Muravyev’in ve A. Vambery’in çalışmaları da önemli bilgiler içermektedirler47. İşgal 4 3 Ssu-ma ch’ieıı, Shih-chi (Talihi Hatıralar), Edisyon Cluıng-fıua Sluı-chiı, Pe­ kin 1975, s. 3157-3181; Eserin daha önceki baskısından B. Ögel’in Yiie-çiler çalışmasından yararlanılmıştır. Ayrıca bkz. Yu. K. Zııyev, 'İz drcvnelyurkskoy etnoniıniki po kilayskiın istoçnikam', Tr. İİAiE AN KazSSR, AlıııaAta 1962, t. XV; 44 Bunlar arasında en ünlüsü lbn Fadlan'ın ‘Seya/ıaüıamc’sidir. Bkz. R. Şeşen, /bıı Fadlan Seyahatnamesi, İst. 1995; 45 R. Şeşen, İslâm Coğrafiyacılarma Göre Türkler vc Türk Ülkeleri, Ank. 1985; 46 Bazı Rus ve Batılı seyahlann raporları hakkında bkz. Haz: N. Rahiıııov - S. Veliyev - B. Goyunluyev, Türkmenistaıım Tanhi Boyunca Hrestonıatiya, Aş­ kabat 1992, s. 9 8-101, 114-127; 47 N. N. Muravyev, Puteşestviyc v Turkmeniyu i Hivu v 1819 i 1820 godah, M. 1822; A. Vaıııbeıi, Oçerki Sredncy Azii, M. 1862; aynı mi'ıel. , Puteşestviyc po Sredncy Azii, M. 1867; aynı müel. , Bir Sahte Denişin Orta Asya Gezi­ si, çev. N. Ahmet Özalp, İst. 1993;

21

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

sırasında çeşitli rütbelerde bulunan memurların tuttukları rapor ve gözlemleri de unutmamak gerekir. Ayrıca buraya edebi günlük ni­ teliğini taşıyan yazmalar da ilave edilmelidir48. Türkmen kültür tarihi alanında çok sayıda edebiyat ve dil ça­ lışmaları da bulunmaktadır. Türkmen edebiyatının yükseliş döne­ mi olarak kabul edilen XVIII. Yüzyılda birbirinden güzel eserler ve­ ren çok sayıda şair ortaya çıkmıştır. Ancak maalesef bu şairlerin eserlerinde konu ettikleri dönemin Türkmen sosyal ve siyasi yaşa­ mının ciddi bir kritiği yapılmış değildir49. Türkmen dili ve dialektleıi üzerinde de epeyce bir bibliyografi çalışması bulunmaktadır. Bunlar arasında yerel Türkmen ağızları, sözlük çalışmaları, toponomi ve ctnonomi sözlük ve araştırmaları övgüye değerdir50. 4 8 M. Alihanov-Avarskiy, Mcrvskiy titizi s i dorogi, icduşiye k ııemu, SPb. 1883; aynı tııüel. , Pohod v Hivu, step i oazis, SPb. 1899; Beneveni Florio, ’Pisma i

dncvııiki', ZİRGO, IX knig, SPb. 1853; B. V. Bezsonov, Russkiye peıesselenlsı v Scvcrnoy Pcrsii, SPb. 1915; 4 9 Bu şairler arasında en ünlüsü Magtımgulu Pıragı’dır. Bkz. Magtımgulı, Say­

lanan eserler, İki ciltlik, Aşhabat 1983,1-11; M. Annanepesov, Mahtumkulu i ego vremya, Aşhabat 1984; 5 0 Bu hususta geniş bilgi için bkz. J. Anıansanyev, Türkmen dilininyoıııut şive­

sinin deınirgaztk geplcşikleri, (Tez}., Aşgabat 1954; N. Atamedov, Türkmen dilinin enevli dialektinin manış gepleşigi, (Tez) Aşgabat 1965; S. Ataniyazov, Türkmenistamn geografik atlarının düşiindinşli sözliigi, Aşgabat 1980; aynı nıüel. , Slovar Türkmenskih Etnoııimov, Aşhabat 1989; N. Durdıınıradov, Türkmen dilinin alili şivesi, (Tez), Aşgabad 1950; G. Kulmanov, Ceoklenskiy dialekt turkmenskogo yazıka (na tentorii SSSR), Dis. Kand. filol. Nauk, Aşhabat 1960; N. Mavıyev, Türkmen dilinin arabaçı dialektı, (Tez), Aşgabad 1975; Z. B. Muhamnıedova, Issledovaııiya po istorii tıırknıenskogo yazıka XIXIV vv., Aşhabat 1973; H. Mııhıyev, Türkmen dilinin nolmr dialekti, (Tez), Aşgabad 1959; S. A razku lıyev-S. Ataniyazov-R. B erd iyev -G . Saparova,

Türkmen dilinin gısgaça dialektologik sözlügi, Aşgabad 1977; E. R. Tanışev, Stıvy sakırskogoyazıka, M. 1976; J. Udayberenov, Türkmen dilinin emre!i di­ alekti, Aşgabad 1977; K. Şanııradov, Türkmen dilinin yoıııut dialektinin gütıbatar gepleşigi, (Tez), Aşgabad 1960;

22

Gİ Rİ Ş

Son olarak da Türkiye’de Türkm en ve Oğuz’ tarihinin önde gelen araştırmacısı F. Sümer’in çalışmalarını hatırlatmak gereke­ cektir. Müellif, bu alanda çok sayıda makaleye ve kitaba imzasını atmıştır. Bizzat onun yoğun çalışmaları sonucu her bir Oğuz bo­ yunun tarihi açıklığa kavuşmuştur denilebilir51. Bunun dışında Selçuklu Devletleri ve Atabeğleri üzerine Türkiye’de bir yığın ça­ lışma yapılmıştır. Bu dönemin öğrenilmesinde söz sahibi araştır­ macılardan M. A. Köymen, İ. Kafesoğlu, O. Turan, E. Merçil ve diğerleri önde gelmektedirler52. 51 F. Sümer, Oğuzlar (Türkınenlcr): Tarihleri - Boy Teşkilat! - Dcstanlan, İst. 1992; aynı miıel. , 'Avşarlara Dair', F. Köprülü Armağanı, s. 4 5 3 -4 7 8 ; 'Ba­

yatlar', İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, IV, s. 3 7 3 ­ 389; ‘Bayındır, Peçenek ve Yüregirler', DTCF Dergisi, XI, s. 3 1 7-344; 'BozOklu Oğuz Boylarına Dair', DTCF Dergisi, XI, s. 6 5 -1 0 3 ; 'Ağaç Eriler’, Bel­ leteli, XX1V/103, s. 521-528; 'Düğerlere Dair', Türkiyat Mecmuası, X, s. 139-158; ‘Oğuzlara Dair Destemi Mahiyette Eserler', DTCF Dergisi, XVII, s. 359-455; ‘XVI. Yüzyılda Anadolu, Suriye ve İrakta Yaşayan Türk Aşiretlerine Umumî Bir Bakış', İktisat Fakültesi Mecmuası, XI, N: 1-4, s. 5 0 9-522; ‘Os­ manlI Devrinde Anadolu'da Yaşayan Üç-Oklu Oğuz Boylarına Mensup Teşek­ küller’, İktisat Fakültesi Mecmuası, XI, N: 1-4, s. 4 3 7 -5 0 8 ; 'Yıva Oğuz Bo­ yuna Dair', Türkiyat Mecmuası, IX, s. 151-168; Türklcrdc Atçılık ve Binici­ lik, TDAV, İst. 1983; Eski Ttiritlerde Şehircilik, İst. 1984; 'Dokuz Oğuzlar', İA, XII, s. 4 2 0-427; ‘Peçencklcr: IX-XU. Yüzyıllarda Yaşamış Ünlü Bir Türk Eli', Türk Dünyası Araştırmaları, Şubat 1995, N: 94; 52 1. Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tariki, Ank 1956; ‘Selçuk’un Oğullan ve

Tanınlan', Türkiyat Mecmuası, XIII, İst. 1958; Sultan Mclikşah Döneminde Büyük Selçuklu İmparatorluğu, İst. 1953; M. A. Köymen, Büyük Selçuklu İm­ paratorluğu Tarihi, İkinci İmparatorluk Dönemi, Ank. 1954; Selçuklu Devri Türk Tarihi, Ank. 1963; ‘Kirman Selçuklulan Tarihi', DTCF Dergisi, 11/1, Ank. 1943; E. Merçil, Fars Atabeğleri: Salgurlular, Ank 1991; Kirman Sel­ çuklulan, Ank. 1989; O. Turan, Selçuklu Tarihi ve Titrk-Islâın Medeniyeti, İst. 1969; Selçuklular ve İslâmiyet, İst. 1971; Selçuklular Zamanında Türkiye, İst. 1971; aynca bkz. F. Köprülü, Sakır, İA; A. Özaydm, Sultan Muhanımcd

Tapar Devri Selçuklu Tarihi (498-511/1105-1118), Ank. 1990;

23

HAZAR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R t

Türkiye’de Türkmenistan tarihinin öğrenilmesinde M. Saray’ın çalışmalarım özellikle belirtilmelidir53. Aynı zamanda N. Devlet’in Rusya Türkleri ve Dış Türkler hakkında yaptığı birbirinden değerli çalışmalarda da genel anlamda Türkmenler ve Türkmenistan’la il­ gili bilgiler bulmak mümkündür54. Özet halinde bahsettiğimiz Türkmen ve Türkmenistan tarihi­ nin kaynak ve araştırmalarını sayısı burada belirtilenin çok üzerin­ dedir. Araştırmamız sırasında yeri geldiğince de diğer kaynak ve ça­ lışmalardan söz edilecektir.

5 3 M. Saray, The Turkmens in ihe age of imperialism: A study of the Türkmen pc-

oplc and their incorporadon into the Russıatı empirc, Ank. 1989; aynı miiel, Türkistan Türkleri, İst. 1984, Türkmenlerle ilgili kısımlar için bkz. s. 38­ 50; aynı nıüel, 'Türkmen İli ve Boylan', Ankara Üniversitesi Edebiyat Fakül­ tesi Araştımıa Dergisi, Sayı: 13, Fasikûl: 1 (Ord. Prof. Dr. A. Z. V. Togan Özel Sayısı), Erzurum 1985, s. 2 6 5-276; aynı müel, '1878 Türkmen Cum­ huriyeti', Türk Kültür Araştırmalan Dergisi, c. Vll-X, Sayı: 1-2, Ank. 1970­ 1973, s. 151-154; 5 4 N. Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1905-1917), Ank. 1999, s. 40, 140-141, 207, 2 39; aynı müel, Dış Türkiler, Doğuştan Ciinümüze Büyük İslam Tarihi Ek Cilt, İst. 1993, bkz. Türkmenistan kısmına;

24

I. KISIM tarihte türkmenler

I. BÖLÜM Türkmenlerin Genel Tanımı

Oklukça yaygın bir tanımlamaya göre, ‘Türkmen Tarihi’ deni­ lince, genellikle İslâmî kabul etmiş Oğuz Türkleri ve bu ad altında onların tarih sahnesine çıktıkları dönemden günümüze kadar ki ta­ rihi süreçleri akla gelmektedir. Özellikle de, bu isimle daha ziyade Oğuz Boylarının Müslüman-Türk kimliklerine vurgu yapılarak, on­ ların tarihsel konumu belirlenmektedir. Oysa, son dönemlerde or­ taya çıkarılan Sogd vesikalarından anlaşıldığı kadarıyla, ‘Türkmen’ adı Oğuzlardan ve özellikle de M üslüm an-Türk kimlikli topluluk­ lardan büsbütün bağımsız olarak oldukça erken bir dönemde etnik ve coğrafî bir tanımlama olarak kullanılmaktaydı. Aşağıda da deği­ nileceği gibi, bu durumu göz önüne alırsak, ‘Türkmen’ adını daha özel bir anlatımla kullanmamız gerekecektir. Yine bunun gibi, muhtemelen Sogdlar vasıtasıyla ‘Türkmen’ ibaresi İslâm kaynakla­ rına intikal etmiş, tıpkı ‘Türk’ (Terk/Terk etmek) adı gibi Arap mü­ ellifleri tarafından yanlış okuma ve benzetme yoluyla tslâmiyeü ka­ bul etmiş Oğuz ve Karluk boylarına yakıştırılmıştı. İşin içine, ‘Türk-İnıan’ gibi o dönem için ‘gönül okşayıcı’ bir ifade de karışın­ ca özellikle Selçuklular sayesinde daha çok Oğuz boylarını kapsar bir biçimde ‘Türkmen’ adı yaygın bir hal almıştır. Yani, bu yanılgı her iki tarafın (ismi kullananlar olarak İslâm müelliflerinin, ismi be­ nimseyenler olarak Oğuzların ve özellikle de Selçuklu hanedanlığı-

27

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

nın) memnuniyetini kazanınca, aynı anlamını günümüze kadar ko­ rumuştur. Her ne kadar, bu adın etimolojisi üzerine bazı yorum ve açıklamalar yapılmışsa da, henüz hiçbir tarihçi tarafından ‘Türk­ men’ adının Oğuz ve İslam’ı benimsemiş bir takım Türk boyları dı­ şında bir başka kavime ait olup olmayacağı tartışılmamıştır. Hal böyle olunca, burada ‘Türkmen’ adı üzerine açıklayacağımız görüş ve düşünceler bir takım sert eleştirilere neden olma ihtimali çok yüksektir. Ancak, tarihçiyi yargıya götürecek kararlılık tarihsel ve­ rilerin teşviki ve takdimiyle mümkün olmaktadır. Dolaysıyla, gerek ‘Türkmen’ adı ve gerekse de ‘Türkmenlerin Menşei’ söz konusu ol­ duğunda iki ayrı ve farklı tarihsel süreci birbirinden ayırmak gere­ kecektir: Birincisi, ‘Türkmen’ adı iki farklı anlamda yorumlanmış­ tır; İkincisi, Türkmen kimliği ile köken olarak laikli olmasalar da tarihsel süreç farkıyla iki ayrı Türk topluluk söz konusu edilmekte­ dir. Bunun açıklamasına ve yorumuna aşağıda değineceğiz.

Türkmen Adı En az ‘Türk’ adı kadar tartışmalı ve açıklanması güç bir isim olan ‘Türkmen’ adı üzerine çok sayıda yorum ve çalışma yapılmış­ tır. Üzerinde en fazla durulan ve en çok taraftar kitlesi bulunan yo­ rumları Peter B. Golden ve Sergey G. Agacanov özetleyerek, uzun bir süreliğine bu tartışmalara son vermiş gözükmektedirler. Peter B. Golden, Sâmânîler döneminde Orta Asya’da tslâmiyeti kabul eden Tiirklerden yalnız ikisi: Oğuz ve Karluk grupları için “Türkmen" adının kullanıldığını belirtmektedir55. Konunun uzmanlarından S. 55 Peter B. Golden’e g ö re ,"... O sırada Türkmen deyiminin gerek Oğuz ve ge­ rekse Karluk gruplan için kullanıldığını biliyoruz. Bunların en belirgin or­ tak ve ayırt edici özelliği Müslüman olmalanydı” der. Peter B. Golden, “Or­ ta Asya’da lslâıııiyetin İlk Dönemleri ve Karahanlılar”, Erken İç Asya Talihi, çev. H.Berktay, İstanbul 2000, s.473. 28

T Ü R K M E N L E R İ N G E N E L T A NI MI

G. Agacanov, Karluk ve Oğuzların İslâm devletine sınır ülkeler ol­ malarını, yapılan tslâmî fetihler sonucu büyük bir Karluk ve Oğuz nüfusunun Sâmânîler Devletinin idaresinde bulunduklarını esas göstererek bunlar arasında ister gönüllü, isterse de zorla İslâmî ka­ bul edenlere Müslüman kaynaklar tarafından ‘Türkmen’ adının ve­ rildiğini söylemektedir56. Ancak, şunu da belirtelim, S. G. Agaca­ nov ciddi bir iddia ortaya koymasa da Arap müelliflerinin görüşü­ nü desteklemediğini belirtmiştir57. Bu yorumu esas kabul edersek ‘Türkmen’ adının İslâmî bir nitelik arz ettiği anlaşılacaktır. Nitekim, tarihçileri bu düşünceye götürenler Arap müellifleri olmuşlardır. Ancak, onlar da pek düzenli bir fikir belirtmiş değillerdir. Hatta za­ man zaman takma bir kimliğe vurgu yaptıklarını da belli eder gibi­ dirler. Bu kanının pekişmesinde hiç şüphesiz, Biıunl’nin büyük katkısı olmuştur. 'KiLab cl-Cemahir’ adlı eserinde İslâm dinini kabul elmiş Oğuzlar için ‘Türkmen’ adının kullanıldığını, bunun da ‘Türk-menend’ anlamına geldiğini vurgulamıştır58. Bu tanımlama­ ya karşı çıkan Agacanov, ‘Türkmen’ adının ortaya çıktığı tarih hak­ kında bir takım belirleyici açıklamalar ortaya atmasına rağmen, bu adın Oğuzlar için kullanıldığı konusundan taviz vermemiştir. Muh­ temelen, adın Oğuz öncesi toplulukları da benimsemiş olabileceği­ nin farkına varan Agacanov, muğlak bir tanımlama kullanarak, so­ runu çözümlemeye çalışmıştır: “Orta Asya’daki eski ITind-Avrupaî ahalinin torunlarıyla kaynaşan bir kısım Oğuz ve Türkleıe ‘Türk­ men’ adı verilmiştir”59.

56 S. G. Agadjaııov, 0(erki tstoıli Ogıızov, s.80-83. 57 S. G. Agacanov’un bu görüşüne daha sonra değinilecektir. Şimdilik bkz.

‘Novıyc matcrialı o proishojclaıü turkmen', İAN TSSR, SON, 1963, N: 2; Ay­ rıca bkz. S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 117, n. 544; JO S. G. Agadjaııov, 'Srednevckovıyc etimologii nazvaniya ‘turkmen", VSETN, Aşhabat 1967; 59 S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 117;

29

«

HAZAR Ö T E S İ

T ÜRKME NL E Rİ

Arap tarihçiliğinin yaygın bir özelliği bulunmakladır. Özellikle, komşuları ve dıştaki ‘Mecûsî olarak değerlendirdikleri Türk toplumları’ hakkında sarf edilen temfel tanımlamayı ısrarla dilden dile dolaştırarak devam ettirmektedirler. Türkler için Arap kaynakların­ da kullanılan ‘Mecûsî’, ‘Yecüc - Mecüc’ ve buna benzer tanımlama­ lar, ancak tevazu sahibi bazı müelliflerin sansürüne takılmış, bun­ ların dışında ise Türklerle ilgili bilgi aktaran bütün kitaplarda geç­ mektedir. Nitekim, ‘Türkmen’ adı da bu mealde kullanılmış ve yo­ rumlanmış olmalıdır. Özellikle, büyük kitleler halinde gönüllü ve­ ya gönülsüz biçimde Türklerin İslâm saflarına geçtiği dönemlere ilişkin bilgi veren Arap müellifleri, ‘Türkmen’ adını ve anlamını he­ men hemen aynı içerikte kullanmışlardır. Bunlardan Mervazî, “Oğuzlar ın bir kısmı Müslüman olunca Türkmen adını aldı ve on­ larla Müslüman olmayan Türkler arasında‘savaşlar başladı”60 de­ mektedir. Mervazî’nin yorumuna Birunî, Kaşgarlı, Neşrinin açık­ lamaları eklenince61 bir sıra Türk tarihçisi “Türkmen” adının “Türk"—“man” ve ‘Türk-iman’ kelimelerinden türediğini kabul ede­ rek, kelimeye “iman etmiş Türk” ve ‘Türke benzeyen’ anlamını ya­ kıştırmalardır. Böyle bir benzetmenin dayanak noktası şudur: Türkler öteden beri tek Tanrı inancına sahip olduklarından dolayı Islâmiyeti kolaylıkla kabul etmişlerdir62. Son dönemlerde yapılan

60 O.Tııran, Türk Cihan Harkimiycti Mefkuresi Tarihi, İstanbul 1994, c .l, s.30, 40 61 Birim inin açıklaması için bkz. S.Ataniyazov, Slovar Turkmenskih Etnoni-

ınov, Aşhabal 1988, s. 117; Ayınca, M. Kaşgarlı, Divan, 111, s. 304; O. Put­ sak, ‘Stanımcsnamen und Titulaturrc der allaischcn Völker’, Ural Altaischc Jahrbüclıer, 24, N: 1-2, Wiesbaden 1952, s. 31; 62 “Türk - mânend” görüşüne karşı çıkmasına karşılık O.Turan, Türkler'in İslâm konusunda açıkladığımız tezi kabul etmektedir. Bkz. O.Tııran, cı. g e., s .133-157. Özellikle eserde “lslâmlaştırıııayı kolaylaştıran sebepler” baş­ lığı alımda (s. 143-157) verilen bilgiler belirttiğimiz hususlara dikkat çek­ mektedir.

30

T Ü R K M E N L E R İ N G E N E L T A NI MI

çalışmalar bu tezin geçersiz olduğunu ortaya çıkardı. Ahmet Yaşar Ocak’ın da belirttiği gibi “aşırı yorumlar” kayda alınmazsa Türklerin İslâmiyet konusunda inişli çıkışlı bir yol izledikleri kabul edil­ melidir63. Müellite göre, Tiirkler’in İslâm anlayışı, inanç bakımın­ dan eski dinlerinden (Şaman, Buda, Mani ve Zerdüşt dinlerinden —■ki, Türkler zaman zaman bu dinleri benimsemelerine karşılık genellikle Gök Tanrı ve Şaman inancını taşımaktaydılar— ) pek faz­ la kopuk olmamış ve HeUodaks bir nitelik taşımışlardı. Bu açıkla­ maları da hesaba katacak olursak, büyük ölçüde dinsel içerikte kul­ lanılmakla olan “Türkmen" adının “Türk-ıııânend” yorumu üzerine kuşkuların sayısı epeyce artacaktır64. Bu kuşkuları daha önceden fark etmiş bazı araştırmacılar, soru­ nun çözümünü kelimenin etimolojik olarak yorumlanmasında ara­ mışlardır. Bu da neticede, çok sayıda etimolojik yorum ve çalışmanın ortaya çıkmasına neden olmuştur. Türkmen etnoninıi hakkında ilk çalışmaların müellifi olan Rus şarkiyatçı N. A. Aristov’a göre “Tyurkıııen” - “Turk/Türk” ve “men" kelimelerinden ibaret olup, buradaki “men” - toprak, yer, vatan anlamında kullanılan “ben"ın İslâm kaynaklanndaki versiyonudur (örğ. “Kuban/Kunıan")65. Kendisinden çok sonra konuya dikkat çeken Sovyet tarihçilerinden D. E. Yereıııeyev, N. A. Aristov’un görüşüne destek çıkmış, “Şaman, karaman, ak­ man, becemıen” gibi örneklerle “men" kelimesinin Türklerde kullanı­ şının yaygınlığına dikkat çekmekle kalmamış, aynca “nıeıTin bir diğer anlamının olduğunu da vurgulamıştır. Yeremeyev’e göre, Türkler’de “men" eki ataman, gökmen, öğretmen kelimelerinde olduğu gibi “in­ san" anlamına da gelmektedir. Tarihçinin şahsi kanaati kelimenin 63 A.Yaşar Ocak, Türkler, Türkiye ve Islâm, İstanbul, 1999, s.26-32. 64 A.Yaşar Ocak, a. g. e., s.33-51; Türk-müslttnıanlıgınm heıerodcıks İslâm denilen gayr-i Sünnî anlayışı üzerine ilk dikkatleri çeken F.Köprülü ve A.Gölpınarlı olmuştur. N.A.Aristov, Zametki ob etniçeskom sostave tyurkskih plemen i ncıroclnoslney i svcdeıüye ob İh çislennosti, Jivaya starina, SPb., 1896, vıp. 3-4, s.280.

31

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

“Türk insanı” olduğu yönündedir66. O. Tumanoviç, kelimenin ikinci sözcüğünün Arap asıllı olduğuna dikkat çekerek “Türkmen" adının anlamını “tyurkskiye lyudi” olarak Rusçaya aktanmştır67. “Lyudi” ke­ limesi Rusçada geniş bir anlama sahiptir. Sözcük, Türkçe’de “insanlar, adamlar, kimseler, halk” gibi anlamlar yanında “eleman, mensup, per­ sonel” gibi manalan da içemıektedir68. Anlaşılan, O. Tumanoviç bu­ nunla “Türk insanı, Türk halkı’ nı kastetmektedir. A. A. Roslyakov ise “Türkmen” teriminde ınen'in bir ek olduğunu vurgulasa da69, O.Turmanoviç’in açıklamasını (men/man-plemya, yani kabile/boyAıruk, lyudi/insan/halk) kabul etmekledir. A. Vambery’de “Türkmen” adını “Türk lnsan(lar)ı" anlamında açıklamıştır70. Bu belirtilenler dışında J. Deny (Öz Türk, Safkan Türk), İ. F. Blaranrberg (lur-y-keıııan -tuı-kem an-turkm an), L. Ligeti (Öz Türk, Safkan Türk), F.Sümer (Öz Türk), fK. Bekıııuradov (tir-kenran) ve V.V. Barthold (Türk Kuman/Kumantürk) gibi tarihçiler “Türkmen” adının anlamı ve etimolojik kökeni hakkında çeşitli görüşler ortaya atmışlardır71. Dikkat edilecek olursa, yapılan yo66 D.E.Yeremeyev, K scmaııtike tyurhskoy etnonimii, Etnonimi, Moskva 1970, s. 135-136. 6 7 O.Tumanoviç, Türkmenistan i tıırkmenı (Materiali k izuçcniylı istorii i etnog­

rafa) , Asiıabad 1926, s.90. 6 8 Rusça - Türkçe Sözlük, Sosyal Yay, İstanbul 1972, Moskova baskısının tıp­ kı basımı, s.380. 6 9 A.A.Roslyakov, K voprosu ob etnogeneze turkmenskogo naroda Izv. TFAN SSSR, 1950, N :5, s. 16. 7 0 S.G. Agadjanov, A.Karnyev, Osnovmye problemi ctnogeneza turkmenskogo

naroda, kratkiy istoriografiçeksiy obzor / Problemi etnogcncza turkmenskogo naroda, Aşhabat. 1967, s.8. 71 V.V. Bartold, Soçineniye, c.V. s.572-575; A.N.Kononov, Rodoslovnaya turk-

men Soçineniye Abu-l-Cazi hana hivinskogo, Moskva-Lenitıgrad 1958, s.9899; prim. 132; S.G. Agadjanov, Noviye materiali o pıvishojdenii turkmen, İzv. AN TSSR, Ser. obşestv. nauk, 1963, N:23; F.Sümer, Oğuzlar (Türkmenler):

Tarihleri - Boy Teşkilâtt - Destanlar., Ankara 1972, (2.bsk), s.51-52; S.Atanıyazov,

a. g. e., s. 117.

32

T Ü R K M E N L E R l N G E N E L T A NI MI

rumlar kelimenin çizdiği dilsel boyutların dışına çıkmamaktadır. Ancak burada hesaba katılmayan bir husus daha vardır: yapılan etimolojik yorumlar tarihsel içerikten yoksun bırakılmıştır. İlk kez bu yorumların dışına çıkmaya çalışan V. V. Barthold ve S. G. Agacanov olmuşlarsa da, onlar da Oğuz kimliğinin dışına çıkma­ ya pek yanaşmamışlardır. Söz konusu edilmesi gereken hususlardan en önemlisi, ‘Türk­ men’ adının Arap kaynaklan dışında kullanılıp veya kullanılmadığı ve eğer kullanılmışsa hangi tarihleri kapsadığını belirlemektir. Yay­ gın olarak Arap coğrafya ve tarihçilerinin bölgeyi tanıdıkları dö­ nemler VIII. yüzyılın ötesine geçmemektedir. ‘Türkmen’ adı ise da­ ha sonraki dönem müelliflerinin kaynaklarında geçiyor. Yani, ‘Türk-iman’ yorumunun lehine bir görüş belirtecek olursak, Arap­ ların en erken bu adı telaffuz ettikleri dönem VIII ile IX. yüzyıllar­ dır. Oysa, bu tarihin ötesinde kalan iki kaynağa göre, ‘Türkmen’ adı belirtilen anlam ve tanımlamanın dışında çok erken dönemlerde bi­ linmekte ve kullanılmaktaydı. İlk tanımlama, Türklerin vazgeçil­ mez kaynaklarından olan Çin yıllıklarında geçmektedir. Dun-Dyan veya Tun-Dyan adlı bir Çin yıllığına göre, Sui veya Sude (Sogd Ül­ kesi veya Türklerin ifadesiyle Suğdak veya Sogdak Ülkesi) bölge­ sinden bahsedilirken ‘Tökü-möng’ adından söz edilmektedir. Bu bilgiyi bu haliyle ilk kez V. V. Barthold zikretmiştir72. Barthold, muhtemelen kelimeyi tam olarak telaffuz edememiştir. Sonraki okumalar, bu kelimenin 'Tö-kyu Möng’ olduğunu belirledi. Barthold’a göre bu kaynak V. yüzyıla aittir. Daha sonra S. G. Agacanov, VIII - IX. yüzyıllara ait Çin kaynaklarında ‘Tö-Kyu Möng Ülke­ sinden söz edildiğini açığa çıkartmıştır73. Özellikle, bir toprak par­ çası veya daha geniş anlamda ülkeyi ifade eden bir isim olan T ö kyu Möng’ ifadesi açıktır ki, Çinliler bizzat Türklerin kendi dilin72 V. V. Bartolcl, Soçincniye, c.2., kısım 1, s.550-551. 73 S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 117, n. 544,

33

HAZAR ÖTESİ TÜRKMENLERİ

den almışlardır. Burada ‘Tö-kyu’ olarak geçen kelime Çinlilerin ‘Tukyu' dedikleri ‘Türk’ adıdır. ‘Möng’ ise özellikle Göktürklerin kendilerine verdikleri tanımlamayla ‘Mengü’ demektir. Bu haliyle, Çince ‘Tyuku Möng’ün Türkçedeki karşılığı ‘Türk Mengü'dür74. Buradan da kısaltılmış bir biçimde ‘Türk Mengü/Türkmengü/Türkmen’ adının ortaya çıkma olasılığı diğer etimolojik ve açıklamalara göre çok daha olasıdır. Kelime bu nitelikte yorumlanacak olursa, ‘Türkmen' adının oldukça anlaşılır bir biçimde Türk Mengü’ anla­ mına geldiği, Arap kaynaklarının iddia ettiği gibi etnik ve dinsel bir kimlik taşımadığı anlaşılacaktır. Çin kaynaklarına dayandırılan bu açıklamayı VIII. yüzyıla ait Sogd belgeleri de kanıtlamaktadır. Sogdlar, kendi sınırlarındaki bir bölge ve halk için ‘Tnvkkm’n’ adını kullanmaktaydılar75. Araştır­ macılara göre, ‘Tnvkkm’n’ adı Sogdca’da ‘Trwkk’ - ‘Türk’, ‘M’n’ ise ‘men’ anlamına gelmektedir76. Bölgeyle direkt ilişkisi olan, Araplardan daha çok bölgeyi tanıyan ve eskiden beri Türklerle irtibat halinde olan Çin ve Sogd topluluklarının tarifleri daha doğru kabul edilebilir. Özellikle, Sogdlar ticari ve diğer konularda Türklerle ba­ tı ülkeleri ve halkları arasında uzun bir süre rabıta görevini üslen­ mişlerdi. Başta ticaret olmak şartıyla, gerek Türklerin, gerek batılı ülkelerin ilişkisini onlar tanzim ediyordu. Sogdlu tüccarların bir di­ ğer özelliği ticarette ve bunun sayesinde münasebette bulundukla­ rı halkların dillerini çok iyi bilmeleriydi77. Dolaysıyla, Türkleri ba7 4 L. Gumilev’e göre, “Tilrkler devletlerine ‘Mengü el' ismini vermişlerdir”,

Hazar Çevresinde Bin Yıl,çev. A. Batur, İst. 2002, s. 204; 75 Sogdiyskiye dokumcnti s gon Mug: Çteniyc, perevod, hoınmentarii, yuridiçeskiyc

dokumenti i pisma, Moskva 1962, vıp.2, s. 179, prim.4; 76 S. Ataniyazov, Etnonimov Turkmcnskiy Slovar, bkz. Türkmen; 77 Başta Bizanslı müellif Menander olmakla (Menander Prolektor, Fragmenta, HGM (Histoirci Graeci Minores), I-Il, Lipsiae 1971, s. 371-372), b irço k tarihçi (bkz. N. V. Pigulevskaya, Vizantiya na putyah v Indiyu, M-L. 1951, s. 202-4) Sogdlann bu konumuna dikkat çekmekteler. L. Gumilev ise bu

34

T Ü R K M E N L E R İ N G E N E L T A N I MI

tılı komşulanna onlar anlatmakla, tanıtmakta ve tanıştırmaktaydı­ lar. Kendilerinin de ‘Trvvkkm’n/Türkmen’ dedikleri veya öyle öğ­ rendikleri Türk ülkesinin adı onlar sayesinde Aıaplara intikal etmiş olmalıdır. Ancak, sonraki dönemlerde Araplar sayesinde farklı bir yoruma maruz kalan ‘Türkmen’ adı böylece gerçek yorumunun dı­ şına çıkmıştır. Tıpkı, ‘Türkmen’ adını etimolojik olarak yorumlayan bazı araştırmacılar gibi, Araplar da bu adı ‘Tüık/lman’ benzetmesi­ ne dayanarak Arap dilinin özelliği bakımından açıklamaya çalışmış­ lardır. Dolayısıyla, Arap müelliflerinin tanıttığı anlamda ‘Türkmen’ adı Müslüman olmuş Oğuz ve bir kısım Türk boylarının ‘öz ismi’ olarak algılanması ve açıklanması tümden yanlıştır. İsmin gerçeği, bizzat Türklerin kendi ülkeleri için kullandıkları ‘Türk Mengü Ül­ kesi’ anlamında ‘Türk Mengü’ olmuş, bu haliyle İslam kaynakların­ dan oldukça erken bir dönemde Çin ve Sogd belgelerine girmiştir. Ancak, Arap müelliflerinin verdiği bilgileri de yabana atmamak gerekir. Nitekim, başta Tiirkler olmakla beraber gerek Çinlilerin, gerek Sogdların ve gerekse de Arapların farkında oldukları, ancak bizim anlayamadığımız hassas bir durum söz konusudur. Evet, Arapların ‘Türkmen’ adını Sogdlardan duydukları ve kendilerine özgü bir biçimde kullandıkları doğrudur. Ancak, bu adda Araplar için ve genel anlamda Müslümanlar için telaffuzu dahi sakıncalı olabilecek bir durum söz konusudur. Bu durum da ‘Mengü’ sözcü­ ğünün anlamından kaynaklanmaktadır. ‘Mengü’, yani ‘Bengü’, muhtemelen Türkçe’de dinsel bir terimi karşılamak amacıyla son­ radan uydurulmuştur. Bunun, Budizm, Maniheizm, Zerdüşt ve di­ ğer dinlerin etkisiyle olabileceği ihtimali çok yüksektir. Türkçe’de hususta çok net bir açıklama yapmıştın "Efıalitlerin mağlubiyetinden sonra Sogdiyanlar Türk bakanının tebaası oldular. Bunlar uzun zamandır doğu ve batıya aracı ve tacir olarak gidip geliyorlardı. Eftalitler yerine Tiirkleriu hakimiyetine girdikten sonra Sogdiyanlann önünde Asya’nın iç bölgelerine doğru güvenli bir yol açılmıştı. Elbette bu ticaretin kaymağını onlar yiyor­ lardı ...” , Eski Türklcr,çev. A. Baıur, İst. 2002 (2. Bsk.), s. 63-64;

35

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R t

'Bengü/Mengu - ‘Sonsuz’ anlamına gelmektedir78. 'Törk Mengii El/tl’ - ‘Türklerin Daimi Devleti, Sonsuz Türk Ülkesi’ veya ’Devleti Ebed Müddet' demektir. Bu durumda 'Türk Mengü/Türkmen(gü)' - ‘Ebedi Türk, Sonsuz Türk, Ölümsüz Türk’ anlamına gelmektedir. Bu anlayış, Türk düşüncesinin, özellikle de ‘Türk Devlet Anlayışı’nın özünde saklıdır. Türkler, devletlerinin, hakanlarının Tanrısal olduğunu, Tanrının yer yüzündeki gölgesi olduğuna inanırlar79. Türk siyaset düşüncesinde buna ‘Karalık’ denilmektedir80. Arapla­ rın bu anlayışa saygı gösterecekleri beklenilemezdi. Durumu nazik bir üslûpla ‘iman’ anlamına vurgu yaparak ‘Ölümsüz Türk’ü, im an­ lı Türk’ anlamında ‘Türkmen1 olarak açıklamışlardır. Burada üzerinde durulması gereken bir nokta daha vardır. Ge­ rek Çinli, gerekse Sogdlu gözlemci veya seyyahların ‘Türkmen’ ola­ rak tanıttıkları ülke neresiydi? Bu soruya net bir cevap bulmak im­ kânsızdır. Ancak, ‘Türk’ adının Göktiirkler sayesinde ortaya çıktığı kabul edilecekse ve Göktürklerin de kendi devletlerine ‘Mengü El/11’ dedikleri hesaba alınacaksa, burasının Göktürk Ülkesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu tanımlama kabul edilebilir gözükmekteyse de bir sorun daha var: Çin ve Sogd kaynakları ‘Türkmen’ adını verdik­ leri bölgeyi Sogd sınırında bir yerde göstermektedirler. Özellikle, Çinli kaynağın ‘Tu-kyu Möng’ dediği bölgeyi Sui/Sogd sınırında bir

78 Nitekim, dinsel bir terim olan ve sonraki dönemlerde özellikle Divan ede­ biyatında sıkça kullanılan ‘Abî-Hayat’ kelimesini, Türkler ‘Bengü Sıt' ‘Sonsuzluk veya dirlik suyu veya iksiri' olarak karşılamışlardır. Fuzulfnin ‘Bengi! Bade’ esrindeki ‘Bengi!’ bu anlamdadır. 79 Bu anlayış Karahanlılar tarafından İslâm terminolojisine sokularak Selçuk­ lular, Osmaıılılar tarafından da devanı ettirilmiştir. M. K. Atatürk’ün ‘Tür­ kiye Cumhuriyeti ilel ebed yaşayacaktır’ sözleri episteme olarak aynı zitıniyetin Türklerde yaşayan canlı bir ifadesidir. 8 0 ‘Tengri Kara Han, Hakan Kara Han' ifadesi bu anlayışın Karahanlılarda .yuvarlaklaşmış biçimidir. Bu hususta geniş bilgi için bkz. E. N. Necef,

Karahanlılar, İst. 200 3 , s. 65-68;

36



T Ü R K M E N L E R İ N GE' NEL T A NI MI

yerde tarif etmesi çok ilginçtir. Anlaşıldığı kadarıyla malûmatın sa­ hibi, Türk Ülkesini ve Ttirkleri gayet iyi tanımaktaydı. Buna rağ­ men, ‘Türkmen’ adını onların yaşadıkları ve oturdukları geniş coğ­ rafyaya vereceğinden, ancak Sogd hududundaki bölgeyle sınırlandınmşü- Nitekim, Sogdlar da bu bölgeyi kendi sınırlarında bir yer­ de göstermektedirler. Buradan anlaşılan, ‘Türkmen’ anlamında Çin­ lilerin tanıttıkları ‘Tu-kyu Möng’ ve Sogdların ‘Trwkkın‘n’ bölgesi, Göktürklerin kendi devletleri için kullandıkları ‘Mengü El/İl’ veya ‘Türk Mengiı’ olmasa gerek. Anlam olarak ‘Türkmen(gü)’ anlamına gelen ‘Türkmen’ adı Türkleıin meskûn bulundukları Sogd sınırın­ da özel bir bölge olmalıdır. Peki, ama neresi? ‘Türkmen’ ülkesini bulmak için Sogdiyana sınırlarını taramak gerekecektir. Bunu yaparken de, ‘Türkmen’ adının vurguda bulun­ duğu bazı özel hususları da göz önünde bulundurmalıdır. Her şey­ den önce, bir toprak veya ülke ve yahut da bölge adı olan ‘Türk­ men’, burada yaşayanlar tarafından ‘kutsanmış bir toprak parçası’ olarak kabul edilmekte ve bu durum komşuları tarafından da teyit edilmektedir. Türkleıde kutsallık atfedilen bir çok değerler olmuş­ tur. Toprak parçası olarak ‘Ötüken’ - kutsal bir yerdir ve dünyanın merkezi olduğuna inanılırdı. Yine bunun gibi, Göktiırkler için bir ‘dağ efsanesi ve inancı’ söz konusudur. Karluklular ve Karahanlılar için ‘Balasagun’ kutsal hesap edilmekteydi81. Bunlar gibi, ‘Türkmen’ bölgesi de ‘kutsal’ değerler içermektedir. En ilginci, Çinliler, Sogdlar ve Araplar da dolaylı yoldan da olsa bunu kabul etmektedirler. Sogd Ülkesi, Maveraünnehr’in güneyini ve orta kısımlarını kap­ samaktaydı. Bu saha göçebelerin sık sık uğradıkları bir bölge ol­ muştu. Türk kavimlerinin bölge ile olan irtibatı çok eskilere dayan­ maktadır. Bölgeye hatırı sayılır ölçüde Türk kavimlerinin göç ettiği de bir gerçektir. Ama, bu göçlerin kalıcı olmadığı, gelenlerin bir diO1

Tiiıidertle yerin, suyun, toprağın, ateşin, dağın kutsallığı hakkmdald inanç­ lar için bkz. B. Ögel, Türk Mitolojisi, Ank. 1995, c. 11, s. 315- 533;

37

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

geri tarafından sıkıştırılarak yerlerinden kovuldukları bir vakıadır. Sogdlar ise itaatkâr bir tabiata sahip olduklarından veya uğraşları­ nın ticaret olması yüzünden çevreleriyle genelde hep iyi ilişkiler kurmaktan yana olmuşlardı. Orta Asya’da daha eski dönemlerden itibaren ağırlığını hissettiren göçebe Türk grupları arasında Tiler önde gelmekleydi. Göktürk hanedanlığı döneminde bölgenin ta­ mamı bu devletin idaresi altında bulunmaktaydı. Göktürk hakimi­ yetini kabul eden topluluklardan biri de Sogdlardı. Sogdlann bu dönemde irtibat alanı genişlemiş ve Göktürklere tâbi olarak ticaret yollarını doğudan batıya katedip durmaktaydılar. Bu vasıtayla on­ ların bölgeyi diğerlerinde çok daha iyi tanıdıklarına şüphe yoktur. Onlar kadar olmasa da Çinliler de sahanın yabancısı sayılmazlardı. Sui devrinde (581-618) Çinliler Sogdiyana sınırında bulunan bir Türk topraklarından söz ederler. Bunlar K’ang-kuo olup, Ti, sonra­ ki adlarıyla T ’ieh-le’lcrin yedi kolundan dördüncüsü idi. ‘Sui-shu’nun tarifine göre, “K’abg-kuo, (yani Kang krallığı, Sogdiyana, özel­ likle SemerkancO’nin kuzey tarafında ve A-t’e ırmağı (İdil veya Sırderya nehirlerinden biri) boyunca oturan T’ieh-le’lerden bir grup­ tu”82. Töles Boyları hakkında geniş bilgiler veren Pei-Shih’de ise, bu bölgede oturan Türkler hakkında çok daha teferruatlı açıklama­ lara rastlamaktayız. Ona göre, “Semerkand (K’ang-chü)’ın kuzeyi, A-te suyunun (Sırderya) yanında Ho-shih, Po-hu, Pi-kan, Chü-hai, Ho-pi-shi, Ho-t’o-su, Pa-ye-wei, Ho’ta ve diğerleri yaşamaktadır. Bunlar otuz binden fazla askere sahiptirler”83. A. Taşağıl’a göre, “Semerkand civarı Seyhun ve Ceyhun nehrleri arası (Maveraüntrehr), eski çağlarda bile K’ang-chü olarak anılmakta idi"84. A. Ta8 2 Mnsao Mori, ‘Çin Kayncıktanndaki Türk veya Tunik Adlan', Türk Kültürü El Kitabı, İst. 1972, Seri: II, cilt: 1/b, s. IV; 8 3 Pei-Shilı 99, S. 3 3 0 3 -3 3 0 4 ’den aktaran A. Taşagıl, ‘550-627 Yıllan Anısında

Töles Boylanılın Coğrafi Dağılımına Bir Bakış', Mimar Sinan Üniversitesi FEF Dergisi, Yıl: 1, Sayı:l, Aralık 1991, s. 240; 8 4 A. Taşağıl, Töles Boyları, s. 243, n. 30;

38

T Ü R K M E N L E R İ N G E N E L T A N I MI

şağıi’ın belirttiği coğrafya çok geniş bir araziyi kapsamaktadır. Ni­ tekim, bazı kaynaklar bu coğrafyayı doğru olarak tayin etmemize fırsat tanımaktadır. K. Czegledy’e göre, “Taşkent’in kuzey batı isti­ kametinde, Sırderya ve buradan kuzeye uzanan Karatau dağlan bölgesinde, Avesta’nın Kangha adıyla andığı nomad ülkesi vardı. Çinliler, m. ö. 11. yüzyıldan başlayarak Kangha ülkesini Kangkü is­ miyle sık sık kaydederler. Çin kaynaklarına göre, Kangkü’nün baş­ kenti Taşkent’in kuzey batısında, Sırderya'nm kuzeyindeydi. Top­ rakları, doğuda Talaş ve Çu nehri bundan başka Işık Göl bölgesini de içine alıyordu’’85. Sözü edilen bölge Ti kavimlerinden biri olan ve muhtemelen erken bir dönemde onlardan kopup Maveraünnehr topraklarına gelip burada kendi adlarıyla bir ülke oluşturan Kang boylarının meskûn olduklan Kangkü toprakları idi86. V-1X. yüz­ yıllar arasında Çin kaynakları Kangkü ülkesinin bulunduğu toprak­ larda Sogdlann oturduğunu belirtiyorlar87. Yine bu dönemden iti­ baren, yani V. yüzyıldan itibaren Çin kaynaklan Sogdlann sınırın­ da bulunan ‘Türkmen’ ülkesinden söz ederler. Sogdlar da VIII. yüz­ yılda kendi sınırlarında böyle bir ülkenin varlığından ve ‘Türkmen’ adıyla tanındığından bahsetmekledirler. Yukarıda da belirtildiği gi­ bi, Çinli ve Sogd kaynaklarının adını çektikleri ülke, Sogdiyananın 85 K. Czegledy, Bozkır Kavimlcrinin Doğudan Batıya Güçleri,çev. E. Çoban, İst. 1998, s. 30; 86 Başta K. Czegledy olmakla bir sıra tarihçilerin, Kangkü ve Kangları Asi veya Türk olmayan bir kavim vc ülke olarak tanıtmaları günümüzde büsbütün ciddiyetini kaybetmiştir. Başla Sovyet araştırmacıları olmakla ve yapılan geniş aııtropolijik ve diğer çalışmalarla bunların Türklüğü artık kanıtlan­ mış gibidir. Aynı zamanda Kaııgların Tilerden bir boy olduğu daha kesin­ dir. Bu hususta bkz. E. Esin, Islâmiyctlcn Önceki Türk Kiihür Tarihi ve İs­

lama Giriş, Türk Kültürü El Kitabı, 11, cilt I/b'den Aytı Basım, İst. 1978, s. 7-9, 52-59, 69-74; ıı. 10'da Kang veya Kengerler hakkında geniş bibliyog­

0*7

rafik bilgi verilmektedir. K. Czegledy, Bozkır Kavimlen, s. 30-31;

39

' HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R I

merkezi olan Semerkand’m kuzeyi, Sırderya yakınlannda olmalı­ dır. Nitekim, bu dönemlerde bu bölgede bir Töles grubu oturmak­ taydı. Sogdiyana yakınlarında bu dönem için Türklerin kalabalık olarak oturdukları başka bir bölgeden söz edilmemektedir. Anlaşı­ lan, Çinlilerin ve Sogdların Türkmen dedikleri topraklar Semer­ kand’m kuzeyinde ve Sırderya civarında Töles boylarından müte­ şekkil birçok kabilenin oturduğu bir ülke idi. Bu Töles kabileleri­ nin barındıkları bölgeye kendilerinin de ‘Türknıen(gü)’ dedikleri kesindir. Aksi taktirde her iki kaynak (Çin ve Sogd) aynı ismi kul­ lanmazdı.

Nitekim, Arap kaynakları da bu bölgenin ve bu bölge

yakınlarında oturan ve Müslümanlığı kabul eden Türk boylarından Karluk ve Oğuz gruplarına Türkıuer. demekteydiler. Bütün bunlar bizim tezimizi destekler niteliktedir88. Böylece, ‘Türkmen’ adı ‘Ölümsüz veya ionsuz Türk' anlamında olup, Semerkand'in kuzeyi ile Sırderya çevresinde oturan Ti veya sonraki isimleriyle Tölesler’den bir grubun oturduğu toprakların adıydı. Bu topraklar, sonradan Karluk, Oğuz ve diğer Türk boylarımn yerleşim merkezi olmuşsa da, Türkmen adı, özellikle İslâmiyetin bölgede yayılması sonucunda önce ‘Müslüman Türklere’ ve­ rilmiş, ardından da ‘Oğuzlar’ın genelleşmiş adı olarak kalmıştır. Ancak, her durumda, ‘Türkmen’ adı birebir Oğuzlara verilmiş bir ad değildir ve daha ziyade coğrafi bir İsım olduğu anlaşılmaktadır. 8 8 S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 120'de şöyle der: “Binınî de, İslâmî kabul eden ve Müslüman topluluklarla kaynaşan Oğuzların Türkmen adını aldıkların­ dan söz etmektedir: 'Eski dönemlerde Islâmiyeti kabul eden ve Müslüman­ larla kaynaşan bir Oğuz Türkü, diğerlerine de bu yolda tercüman oluyor­ du. Guzlar İslâmî kabul ettiklerinde onlara ‘Türkmen oldu' derlerdi. Müslümaıılar ise onlar arasında Türkmen! yani Türke benzeyenlerin de bulun­ duğunu söylüyorlar'. Bu isim, Batı Yedisu, lsficab ve Şaş’da yaşayan ve İs­ lâmî kabul eden Türkler arasındaki melezleşmiş gnıplara da verilmek­ tedir”. Buradan anlaşılan, Türkmen ismi daha ziyade Türkmen ülkesi böl­ gelerinin topluluklarının İslâmî kabul edenlerine verilmekte ve bu ad Oğuzlar dışındakileri de kapsamaktaydı.

40

T Ü R K M E N L E R İ N G E N E L T A NI MI

Türkmenler’in Kökeni Gerçekten de ‘Türkmen’ ülkesinin ilk halkı, yukarıda da belirtil­ diği gibi. Ti veya Töles boylarından başkası değildi. Birinci Göktürk İmparatorluğu döneminde ve sonrasında, Türkmen bölgesinde T e­ leslere bağlı Ho-shih, Ho-chie, Pu-hu (Buku), Pi-kan (Mukan/Muğan), Chü-hai, Ho-pi-hsi, Ho-ts’o-su, Pa-ye-wei ve Ho-ta kavimleri oturmaktaydı. Bir arada yaşadıkları anlaşılan bu kavimlerin müşte­ rek askeri gücü 30 bine ulaşıyordu89. Bu sayıya göre, Türkmen ül­ kesinde toplam 150 civarında bir Töles kitlesinin yaşadığım varsaya­ biliriz. Bu boylar muhtemelen On-ok Boylar birliğine katılmış ve ar­ dından Türgişler’in hakimiyetine girmişlerdi. 740’lardan sonra böl­ geye yayılan Karluk saldırıları başta Çigıl (Sikil, lzgil)’ler olmakla Peçenek ve Oğuzların yerlerini terk etmesine neden olmuştu. Peçenekler arasında bir Mukan/Muğan kaviminin Azerbaycan’ın Kura nehri kıyılarına kadar gelmesine bakılırsa, Türkmen bölgesinin Töles ka­ vimleri Karluk istilâsıyla yerlerinden oynatılmış, Peçeneklerle birlik­ te Hazar denizi çevresine buradan da Kuzey Kafkasya’ya ve Azerbay­ can’a kadar göç etmişlerdi. N. Zeydlits'e göre, bugün Azerbaycan’ın Kür nehriyle Araz nehrinin birleştiği araziden Hazar Denizi ne kadar uzanan geniş Mukan/Muğan ovası adını bu boydan almıştı. ‘Muğan’ adı eski Türkçe’de ‘çimen, oda zengin olan, odak' anlamına gelmekte­ dir90. Muğan adının bu boyun adından alınış olabileceği diğer araş­ tırmacılar tarafından da kuvvetle ihtimal edilmektedir91. .Türkmen ülkesinde Karlukluların hakimiyeti fazla uzun sürme­ di. Sânıânîlerin bu sahaları ve hatta Karlukluların en önemli merke­ zi olan Talaş çevresini ellerine geçirdikleri anlaşılmaktadır. Sâmânî saldırıları sırasında buralarda yoğun olarak Karlukluların yaşadıkla89 Pei Shih 99, s. 3303-3004;

90 Spishi naselenmh mest Rossinskoy, t. 11, s. 86; 91 T. Ehıııedov,

Azcrbaycanm toponomikası, Bakı 1991, 41

s. 160;

HAZ AR Ö T E S İ

T ÜRKME NL E Rİ

rı bilinmektedir. Bu boylar Sâmânîlerin etkisiyle kısa sürede İslâm dinini kabul edeceklerdir. Muhtemelen, toplu halde İslâmî kabul eden ilk Türk gruplarının Türkmen bölgesinde oturan Karluk ve di­ ğerleri olduğundan Sâmânîler onlara ‘Türkmen’ demişlerdi. Kimlik anlamında 'Türkmen' adını taşıyan ilk Türk boylarının Tölesler oldu­ ğu kesindir. İslâmî anlamda ise ‘Türkmen’ adının ilk temsilcileri Karluklar ile Oğuzların olduğu bilinmektedir92 *. Oğuzların ise bu bölge ile irtibatı sonraki dönemlere rastlamaktadır. Oğuzlanır Türk­ men kimliği ile anılması onların bölge ile temasa geçtikleri Sâmânîler’in sonraki dönemi ve İslâmî kabul ettikleri ile ilişkilidir. Dolayı­ sıyla, Oğuzlar, ‘Türkmen’ kimliğini sonraki dönemlerde İslâmî bir nitelik taşıdığı için kabul etmişlerdir. Türkmen bölgesi topluluğun Türkler arasında kitlesel olarak İslâm’ı ilk kabul etmelerinden dola­ yı bu ad kendi sınırlarının dışına çıkmış, adeta Müslüman olan Türkleri simgeler bir hal almıştı. Adın bu anlamda yaygınlaşması, İs­ lâm’ı kabul eden Oğuzlan da memnun etmiş olmalı ki Türkmen adıyla anılmaya başlamışlardı. Zamanla* Binınî ve Cüıcanî’nin de belirttiği gibi, Oğuzlar da kendi aralarında Müslüman olan soydaş­ larına ‘Türkmen’ veya ‘Türkmen oklu' demeye başlamışlardı9^. Ancak burada günümüz Türkmenistan Türklerinin, yani Türkmenlerin menşei üzerinde durmamız gerekmektedir. Çünkü, 'Türkmen’ adının peşine takılıp gidersek, amacımızdan sapmış ola­ cağız. Nitekim, belirtildiği gibi, ‘Türkmen adı Töles boylarının kur­ dukları yerleşim alanının coğrafi adı olarak ortaya çıkmış ve bunun Oğuzlarla ilişkisi dinsel bir bağdan, Türkmenlerle ilişkisi ise genel­ leşmiş bir isimden ibaret olmalıdır. Oysa, çağdaş Türkmenlerin kö­ kenleri ise Moğol istilâsından sonra, Mangışlak sahasına sığınan Oğuz boylarının Orta Asya’da kalan devamcıları arasında aramak 92 Bu konuda geniş bilgi için b kz.E . N. Necef, Karahanlüar; 9 ^ Binini, Kitab el-Camahir fi Ma'rifat’il-Cevahir, Per. A. M. Belenitskiy, M-L 1964, s. 20; Ciizcanî, Tabakat-i Naşiri, Kabil 1342h, s. 193;

42

T Ü R K M E N L E R l N G E N E L T A NI MI

gerekmekledir. Oğuz boylarının menşeleri ise kesin olarak tespil edilemediğinden bu durum hâlâ açıklamasını beklemektedir. Biz bu husustaki görüş ve açıklamalara aşağıda geniş olarak değinece­ ğimizden, burada sadece Türkmenistan’daki Türk boylarının menşei.üzerinde durmayı uygun buluyoruz. Günümüzde Türkmenler kendilerini, kitleler halinde İslama gi­ ren Oğuzlar’ın ve onlar tarafından temelleri atılan Büyük Selçuklu İmparatorluğunun tarihi mirasçısı olarak görüyorlar. Tarihi kay­ naklarda ise bu olay pek de sanıldığı gibi açık değildir. Türkmenler’in Oğuzlar’dan türediği doğrudur, ama bütün Oğuz boylarını kapsar bir tarihi mirastan söz etmek Türkmenistan tarihi adına bü­ yük bir abartı olurdu. Dolayısıyla, Türkmenistan Türklerinden bahsedilirken bu halkın etnik yapısını en ince ayrıntılarına varana kadar açıklamak gerekecektir.'Biz burada konuyu ana hatlarıyla de­ ğerlendirmeye çalışacağız. Günümüz Türkmenlerinin tarihi ana yurdu, bölge halkı tara­ fından Demirkazık

Türkmenistan olarak bilinen, Mangışlak, Üst-

yuı t ve Balkan çevresidir. Rus şarkiyatçı V. V. Barthold’un belirtti­ ğine göre, bölgenin Türkleşmesi tarihi VI.yüzyıla rastlamaktadır94. Ünlü Arap gezgini Ahmed b. Fadlan 922 yılında İdil Bulgarlarına yaptığı ziyaret sırasında yolunun üzerinde bulunan bu topraklar­ dan geçmiş ve bölgede Oğuzlar'm yoğun olan nüfusundan bahset­ miştir.95 Bir diğer Arap coğrafyacısı el-lstahrî Kitap mcsalik d-m cmalik adlı ünlü eserinde “Siyah Kuht” olarak tanıttığı Mangışlak’taki Karadağ çevresinde Türk boylarının iskân ettiğini haber vermekte­ dir.96 Bu bilgiye istinaden A. Djikiyev’in varmış olduğu sonuca gö­ re, lX.yüzyılın sonları ile X.yiizyılm başlarında Mangışlak bölgesi 94 V.V.Bartold, Soçneniye, c. 11, kısmı 1, s.557. 95 lbıı Fazlan, Seyahatname, çev. R.$eşan, İstanbul 1995 (2 .baskı), s .34-44. 96 A.Djikiyev, Tuıkınenı yugo-vosloçnogo poberajya Kaspiyskogo morya, Aşkabat 1961, s. 14.

43

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E NL E Rİ

Oğuz boylarının idaresinde bulunuyordu.97 Aynı kanaate daha ön­ ce V. V. Barthold’da rastlamaktayız: “Mangışlak bölgesini yurt edi­ nen Türk boylarından Oğuzlar, Oğuz boyları arasında baş gösteren çekişmeler sonucunda buralara gelmişlerdi”.98 Mangışlak bölgesi­ nin Oğuz boylarının egemenliğinde olduğuyla ilgili görüşlere Orta Çağ İslâm müelliflerinden Gerdizî, Beyhakî, M. Kaşgarlı, Garnatî, Yakutî ve Bekranî de destek çıkmaktadır.99 Mangışlak’ta barınan Oğuz gruplarının konar göçer oldukları, “hayvan sürülerinin izinden çadırlarıyla sürekli otlak saha aradıkları", şehircilikten uzak yaşam sürdükleri ve savaşçı kimseler oldukları bilinmektedir.100 Harezııı şahı Alaeddin Atsız’ın 1138 yılma denk gelen Mangışlak seferinden sonra, bölge neredeyse Özbek ve Kalıııuk hanlıklarının XVII. yüz­ yılın başlarında artan saldırılarına kadar fazla bir saldırıya maruz kalmamıştı. Bundan olsa gerek Abulgazi Bahadır Han’a kadar böl­ gedeki Türkmen boylan hakkında hemen hemen hiçbir bilgimiz bulunmamaktadır. Her ne kadar V.V.Barthold büyük çabalar sonu­ cunda yan kaynaklardan yararlanarak Mangışlak tarihiyle ilgili bu boşluğu doldurma girişiminde bulunsa da verdiği bilgiler oldukça yüzeysel kalmaktadır.101 1863-1864 yılında Orta Asya’ya seyahat eden Arminius Vaıııbery, XIX. yüzyılın ortalarında Türkmenistan bölgesinde oturan belli başlı Türkmen boylarından bahsetmektedir.102 Ama, A. Vaıııbery, bunların menşei bakımından hangi Oğuz boyundan geldikle9 7 A.Djikiyev, a. g. c., s. 14. 9 8 V.V. Bartolcl, Soçincniye, c.U, kısım 1, s.564. 9 9 A.Begjaııov, Cümlen Akabalar, Göçülen Yurtlar, Aşgabaı 1992, s.5. 100 V.V. Bartolcl, Soçincniye, c.ll, kısım 1, s.599. 101 V.V. Bartolcl, Oçerk istorii turkmenskogo namda, Turkmeniya, c. 11, Lening­ rad 1929. 102 A.Vaıııbery, Bir Sahte Dervişin Orta Asya Gezisi, çev. N.Ahmet Özalp, lslanbııl. 1993, s.48-49.

44

T Ü R K M E N L E R l N G E N E L T A NI MI

rini belirtmez. Konuya dikkat çeken Faruk Sümer’e göre, "... bu­ günkü Hazar ötesi Türkmenler’in belki yarısından fazlasını Şakır­ lardan geldiğini kabul etmek gerekir”. 103 F.Sümer’in bu açıklama­ sı Abulgazi Bahadır Han’ın verdiği bilgilere dayanmaktadır. Abulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i T a akime'sine göre, işbu Türk­ men boylarının bu bölgelere akıp gelmesi Selçuk’un ortaya çıkışı ve Tuğrul’un hakimiyeti dönemlerinde gerçekleşmişti. Ona göre, bu dönemde Sırderya ve Amuderya’nın Aral’a döküldükleri bölgelerden Mangışlak’a akıp gelen Oğuz-Türkmen boyları şunlardır: Eymür, İğ­ dır, Çovdur, Garkın ve Salur.104 Ama bazı tarihçiler, IX. yüzyılın sonları ve X. yüzyılın başlarında şiddetle sürüp giden Karluk-Oğuz savaşlarına dikkat çekerek bu göçün Bahadır Han’ın belirttiği tarih­ ten daha erken gerçekleşmiş olacağı üzerinde dunnaktalar.105 F. Sümer’e göre, “Şakırlar eski dönemlerden beri Mangşılak’ta oturu­ yorlardı. Onların buraya Eymir, Döğer, Çavuldur, Karkm boylarına mensup büyük kollar ile Şah Melik’in öldürülmesi üzerine Oğuz eli arasında başlayan kardeş kavgaları sonucunda geldikleri söylenilir. Biz, X. yüzyıldan beri Maııgışlak yarımadasında Türkmenler’in yaşa­ dığını biliyoruz’’.106 Sonuç ne olursa olsun istilâ yolları üzerinde bulunmayan Mangışlak bölgesi Kalınuk, Hive ve Rus işgaline kadar ağırlıklı olarak Türkmen boylarının vatanı olmuştu. Arazinin geniş­ liği ve konar göçer yaşam tarzına elverişli olmasından dolayı Tüıkmenler için Mangışlak'ın önemini belirtmeye gerek yoktur. XVI.

yüzyıla gelindiği zaman, G. 1. Karpov’a göre, Demirgazık-

Günbatar (Kuzey-Batı) Türkmen ilinde iki büyük Türkmen yurdu mevcuttu: Esenhan ve Söyiaıhan İlleri.107 Esenhan iline dahil olan 103 F.Sümer, Oğuzlar, s.253. 104 A.Begjanov, a. g. e., s.5-6. 105 A.Djikiyev, a. g. e., s. 14 vd.. 106 F.Sümer, Oğuzlar, s.253. 107 A.Begjanov, a. g. e., s.6.

45

HAZ AR Ö T E S İ

T ÜR KME NL E Rİ

Türkmen boyları konar göçer yaşam sürmekte ve genel bir isimle Mangışlak Türkmenleri olarak anılmaktaydılar. Bu il veya yurda dahil olan Türkmen boyları şunlardı: Çavdür veya Çavuldur, İğdır, Abdal, Bozacı ve Buncuk veya Muncuk.108 Bunların bir kısmı da­ ha XVIII. yüzyıllarda Rusya’nın şimdiki Stavropol ve Astrahan böl­ gelerine göç etmek zorunda kalmışlardı. Yine önemli bir kısım da XIX. yüzyılın sonlarında Batı Türkmenistan'a göç ettikleri bilin­ mektedir. Bu göçlerin Hive Hanlığı ile Kalmuk ve Kazak saldırıla­ rından kaynaklandığı gözardı edilmemelidir.109 Safeviler dönemi tarihçilerinden İskender Bey Münşî’ye göre, Söyünhan ulusuna Yaka Türkmenleri denilmekte ve bunlar İç Salur - ve Dış Salur olarak ikiye ayrılmaktaydı. Söyünhan iline dahil olan Türkmenlerin Kızılarbat’m doğusunda, Hazar Denizinin ku­ zeydoğu bölgelerinde, Dehistan sahrasının Etrek ve Gürkan Derya denilen kısımlarında oturduktan bilinmektedir. XVI. yüzyıl müel­ liflerinden Ganî Mahmud Kicûvan’a göre, Mangışlak Salurları İç ve Dış Salurlar olarak ayrılıyorlar. Onun elde ettiği bilgilere göre, İç Salurlar Hazar Denizi yakınlarında, Dış Salurlar ise Harezm’e giden doğu hattı üzerinde yer alan bölgelerde yurt edinmişlerdi.110 Abulgazi’ye göre, Türkmenler’den Ersarı boyu İçki Salurlar’dan (İç Sa­ lur), Yomut, Teke, Sarık boyları ise Taşkı Salurlar’dan (Dış Salur) çıkmıştı.111 A. Begjanov’un araştırmalarına göre, XVI1I-XIX. yüz­ yıllarda büyük Türkmen boylarından olan: Ersarı, Teke, Sarık, Yomutlar köken bakımından Salurlar’dan gelmekteydi. Ona göre, bu boylar nüfus olarak çoğalmaları sonucu zamanla ana boydan ayrı108 A.Begjaııov, a. g. e., s.6. 109 A.Begjaııov, a. g. e., s.6. 110 İskender Bey Münşi ve Mahmud Kijduvan'm arz ettikleri bilgiler içni bkz., V.V.Bartold, Otçet o poyczdkc v Tuıkcstan, SPb. 1902, s.208. 111 A.N. Kononov, Rodoslovnaya turkmen, Soçineniye Abul-Gazi hana hivinsho-

go, Moskva-Leningrad 1958, s.69-72.

46

T Ü R K M E N L E R İ N G E N E L T A NI MI

larak birer bağımsız boy halini almış ve Türkmenistan’ın etnik ter­ kibini bu Salur boyları teşkil etmekteler.112 Begjanov’un bu tezi F.Sümer’in açıklamalarında kendini kanıtlasa da, S. Ataniyazov ta­ rafından reddedilmektedir.113 Zira, Ataııiyazov’un ortaya attığı açıklamalar daha çok etimolojik olup, pek fazla tarihi bilgilerle do­ natılmış değildir. Hal böyle iken, günümüz Hazar Ötesi Türkmenleri’nin F. Sümer’in belirttiği gibi büyük bir çoğunluğunun Şakır­ lardan geldiğini kabul etmek gerekir.114 Salur boylarının ayrılması ve şimdiki Türkmenistan sahasına göçlerinin tarihi kesin olarak belirginleşmemiştir. Büyük bir ihtimal­ le bu tarih XVI. yüzyıldan geç olmamalıdır. Zira, bu dönemde Bal­ kan çevresini saran Ersarı Türkmenlerinin Ürgenç hanı Sufyan’la çarpıştıkları, artan baskılar sonucu komşuları Tekeler, Sarıklar ve Yomutlar’a sığındıkları bilinmektedir. Yapılan göçler sırasında 40 bin koyun sürüsüne sahip 16 bin Ersarı, yine 16 cin civarında bulu­ nan Harezm Salurları, 8 bin kadar da Teke ve Yomut, Mangışlak’tan Türkmenistan’a inmişlerdi.115 Yapılan göçler sırasında Eısarılar Lebap’ta, Sarıklar Afganistan’da, Tekeler Ahal’da yurt tuttular. XVIII. yüzyıl müelliflerinden Muhammed Kazım hldmc-i âlem ârâ-yı Nadi­ ri adlı eserinde Nadir Şah Afşar’ın hakimiyeti sırasında (1736-1747) Afşar ve Safevi ordularına karşı direnen Teke ve Yomut ittifakına ka­ rışmış bazı Afganistan ve Horasan Türkmenlerinin tekrar yukarı is­ tikamette harekete geçtikleri ve göçler halinde Türkmenistan’a gel­ dikleri haber verilmektedir.116 Yine, Ağustos-Eylül 1740 yıllarına 112 A.Begjanov, a. g. e., s.7. 1 13 1 ‘ J F.Sümer, Oğuzlar, s.253; S.Ataniyazov, Şecere, Aşgabat 1994, s. 158, 143, 183. 114 F.Sümer, Oğuzlar, s.253. ^15 Türkmenistan SSR’nın Tarihi, Aşhabat 1959, c. 1, birinci kitap, s. 142. ^16 O.Amaııtıyev, Türkmenistan i turkmem v pervoy polovinc XVIII v., Aşlıabat 1980, s.27-29.

47

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R t

rastlayan Nadir Şah’ın Buhara ve Hive üzerine saldmları sırasında toplam 300 bin civarında olduğu sanılan Teke, Yomut, Ersarı, Salur ve Beylikli isimli Türkmen boylarının bu defa Üstyurt, Mangışlak ve Balkanlar a taşındıkları bilinmektedir.117 Varılacak son nokta şu ki, XVII. yüzyıldan sonra Türkmenistan sahasında kalabalıklaşan Salur boyları XVI1I-X1X. yüzyıllarda bölgede iyice yerleşmiş ve burasını kendileri için vazgeçilmez bir yurt edinmişlerdir.

i

117 O.Amantıyev, a. g. e., s.29. 48

II. BÖLÜM Tarihte Türkmenler

Oğuzlar tarafından yaygın olarak benimsenen ‘Türkmen’ adı, Selçukluların tarih sahnesine çıkışı ve ardından geniş İran sahası­ nı ele geçirerek Gazneli Devletinin itibarını sarsması üzerine te­ şekkül eden Büyük Selçuklu İmparatorluğuyla Sırderya’dan Bi­ zans sınırlarına kadar Orta Asya, Yakın ve Orta Doğu ile Kafkas­ ya’daki geniş Türk kitlelerinin ortak ismi haline geldi. Göktürk adından sonra kalabalık Türk boyları ilk kez ‘Türkmen’ adıyla or­ tak bir kimliği benimseme lütfunu göstermişlerdi. Hatta, Arap ka­ nalıyla kendilerine nüfuz eden isimdeki ‘sihirsellik’ ve ‘dinsel mo­ tif dolayısıyla severek kabul etmişlerdir de denilebilir. İsmin ha­ kiki sahipleri ise geride isimleri dışında iz bırakmadan Oğuz ve Karluk boylarının oluşturdukları siyasal güçlerin etkisiyle bu iki devletin genel nüfusuna karışarak tarih sahnesinden silinip git­ mişlerdi. Hal böyle iken Türknrenler’in atalarını uzak tarihin de­ rin karanlıklarında fark etmek günümüz tarihçileri için çok zor olmaktadır. Nitekim, bizim burada söyleyeceklerimiz de bu ka­ ranlık ortamı mumla aydınlatmaktan öteye gitmeyecektir.

49

HAZAR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

Türkmenlerin Ataları Türkmenlerin ataları hakkında kesin bir görüş onaya koymak için Hun İmparatorluğunun kuruluşuna kadar genel Türk tarihine şöyle bir göz atmak gerekir. Yukarıda da vurguladığımız gibi, Türk­ men adının hakiki sahipleri Tölesler’den küçük bir kesimdi. Türk­ men adını benimseyen Oğuz boylan ise S. G. Clauson'un iddiasına göre, Wu-huan kavimlerine mensuptular. Bu iki karmaşık konuyu açıklamak için önce Töles boyları, ardından da Oğuz boylarının menşei üzerinde duracağız. Sonuçta ise Ti boyları ile Oğuzlar ara­ sındaki etnik bağların olup olmadığını bulup açığa çıkaracağız.

Ti Boyları M. ö. 111. bin yıl başlarında Çin’in yatı efsanevi Hsia hanedanı­ nı kuzeyden meşgul eden bazı göçebe kavimler arasında Ti boyları­ nın adları da geçmektedir. Bunlar, sonradan ortaya çıkacak olan ve çeşitli adlarla tanınan Ting-ling, Kaoche, Teleslerin atalarıydı. M. ö. X. yüzyılda bunlar nüfus bakımından epeyce çoğalmış ve çeşitli gruplara ayrılmışlardı. Shansi çevresinde iskân tutan Ti boyları gi­ yindikleri elbise ve külahlardan mı, yoksa kosınik bir anlam ifade et­ tiğinden mi pek bilinmez Ak Tiler, Kırmızı Tiler ve Yeşil Tiler ola­ rak çeşitli gruplara ayrılıyorlardı. Ch’un-ch’iü'e göre, ‘Ti’ adı kuzey­ deki bir kısım Tu-kyu kitlelerine toptan verilen isimdir. Chou zama­ nında bunlar sık sık Çin’e taarruzda bulunuyorlardı118. Aynı kay­ nak, Ak ve Kırmızı’mn onlara cihetlere göre verilen bir isim olduğu­ nu söyler. Kırmızı Doğu Tileri’ni, Ak ise Kuzey Tiler’ini simgeliyor­ du1 10. Tso-chuan’da Ti boylarının çoğu zaman Çin’e galip geldikle­ ri yazılıdır120. Wei-shu ve Pei-shih’te bunların etnik yapısı hakkııv 118 Hsüan, 16; 110 Hsüan, 8; 120 Tso-chuan Hsüan, 6;

50

T A R İ H T E T Ü R K M E N I.E R

da şunlar söylenmektedir: “Kao-ch’eler (Tölesler), eski Kırmızı Tiler soyundan ve onların geri kalan kısııulanndandı. Onların ilk adları Ti-li idi. Kuzeyde oturduklarında onların adları Ch’ih-lo idi. Bütün Çinliler onları Kao-ch’e veya Ting-ling sayarlar. Onlar ITsiungnu’laı la aşağı yukarı aynıdır. Fakat zamanla aralarında küçük fark­ lıklar oluşmuştu. Onların atası Hsiung-nu'ların yeğeni idi”.121 ITun İmparatorluğu öncesinde bazı Ti boylarının Orta Asya’ya yayıldıkları tahmin edilmektedir. Muhtemelen, bunlardan erken dö­ nemde ayrılan bazı boylar Saklar’ı yerlerinden oynatmışlardı. Erme­ ni ve Gürcü kaynaklarında Sakların ardından m. ö. V. yüzyılda Kafkaslara kadar gelen Buntuık ve ITun boylarından söz etmektedir. M. ö. II. yüzyılda Ermenistan'ı işgal eden Bulgar ve Vgııdur/Bayandur kavimleri de Tiler den erken dönemlerde kopan Türk boyları olma­ lıdır122. ITun imparatorluğu döneminde Ti boyları Hsiung-nular’m hakimiyetine girmişler. Daha sonra Bunların zayıflamasından yarar­ lanarak onlara saldırmış ve imparatorluğun kuzey kesimlerini elleri­ ne geçirmişlerdir123. B. Ögel’e göre, “Wu-huarılar doğudan, Wusunlar batıdan girdiler. Bu hadise m. ö. 69'da meydana geldi’’124. Anlaşılan, Bunlara karşı yapılan Ti saldırısında Wu-huanlar’da işti­ rak etmişti. M. ö. 63 yılında Ting-lingler tekrar Bun ülkesine saldı­ rarak yağmalamalardı. At ve hayvanları sürüp götürmüşlerdi. Onla­ ra karşı Bunlar 10 binlik bir atlı birliği sevk etmişlerse de bir netice alamamıştılar125. Bunlardan anlaşılan, Tiler bu dönemde çok sayı­ da boylardan müteşekkildi. En önemlisi Ting-lingler olmuş, daha sonra Wıı-huanlar ve Wu-sunlar gelmekteydi126. 121 Wei-shu, 91=2131a; Pei-slıilı, 98= 3027a; 122 M. Horanatsi, Ermeni Tarihi, s. 70; 123 Han-shu, 94A; 124 B. Ögel, İlke Tölcs Baylan, s. 799; 125 Han-shu, 96A=15b; 126 Wu-suıı veya Vıısunlar’m menşei tam olarak bilinmiyorsa da, Hıınlar’a ya­ kınlıklarıyla tanınıyorlardı. Muhtemelen bunlar Tilerden ayrılmış bağım­ sız bir boy olmalıdır. Bu hususta bkz. B. Ögel, Wu-sıtnlar;

51

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E NL E R İ

Miladi başlarında Ting-ling boylan da çeşidi gruplara ayrılma­ ya başlamıştı. Bunlar arasında en önemlileri Uygurlar, Saragurlar, Kutigıırlar, Onoguı lar, Ogurlar’dı. Bunlar top yekûn batıya göç et­ miştiler. Geride kalanlar ise Tölesler'di. Tiler kuvvetli bir Türk boyu olmuştu. M. ö. X11-V1I. yüzyıllar arasında mevcut olan Karasu kültürünün bunlara ait olduğu kuv­ vetle ihtimal edilmektedir127. Hun İmparatorluğu’nun kumcusu Mau-lun, m. ö. 206-201 yılından bunlan kendisine tâbi etmişti. Bu dönemde Çin yıllıklarında genel olarak Ting-ling adıyla isim yapan bu boylar coğrafi olarak üç gruba ayrılıyorlardı: Batı Ting-lingler, lrtış nehri boylarında; Güney Ting-lingler Gobi Çölünden Çin sı­ nırlarına doğru; Kuzey Ting-lingler ise Baykal-Yenisey çevrelerinde oturuyorlardı. Bu coğrafi paylaşım, Kırmızı, Ak ve Yeşil Tilerin pay­ laşımına benzemektedir. M. ö. 71 yılında ftun rejiminden kurtulan Ting-lingler 51 yılma kadar bağımsız yaşadılar. Ancak bu dönem­ de Hun hükümdarlarından Ci-ci Han tarafından tekrar Hun yöne­ timi altına alınmışlardı. Tobalar döneminde Çin’e tâbi olan Ti boy­ ları arasında Ting-ling Ka'o-cheleri ve Wu-huanlar Türk oldukla­ rından To-ba boyu sayılmışlardı. 447 yılına kadar bunlar Çin’de türlü olaylara karışmış ve muhicmelen bu dönemden sonra yerleri­ ni batıya kaydırmışlardı. Göktürkler’in ortaya çıkışları sırasında Wu-huanlar 'Oğuz' adıyla tarih sahnesinde gözükmeye başladılar. Hunlar’dan sonra Çin’le ilişkileri koparak Ti veya Ting-ling grupla­ rı miladi 350 yıllarında genel olarak üç kışıma ayrılmış ve sırasıyla Gobi çölünde, Baykal Gölü çevresinde ve Kazak bozkırlarında otur­ maktaydılar. Hunlar’m Batı Avrupa’ya gitmeleri ve yanlarına çok sa­ yıda Ti boylarını almalarından sonra bölge Tiler den bir başka gru­ ba T-ing-lingler’e bırakılmış oldu. Macar Türkolog K. Czegledy’e göre, Sırderya’nm kuzeyini kaplayan bu grup Doğu Avrupa’ya mi127 Bıı konuda geniş bilgi için bkz. W. M. McGovern, The Early Empires of

Central Asia, New-York 1939, s. 118-120,

52

T A R İ H T E T ÜR KM E NL E R

ladi 460 yılında gelecek olan Ogurları128 oluşturacakclı.120 Gobi taraflarında kalan Ting-ling grupları ise Çin tarihinde Tölesler ola­ rak ortaya çıkacaktı. VII. yüzyılın başlarında Baykal Gölü’nden Karadeniz’in kuzeyi­ ne kadar olan geniş sahayı ellerine geçiren Türk boylarına hepsine bir arada Töles adı verilmekteydi. Bunlar, Göktürk İmparatorlu­ ğunun ana ve belki de merkezi kitlesini oluşturuyorlardı. Nitekim kaynaklar Göktürkler'in ortaya çıkışında Tölesler’in önemli bir pay sahibi olduklarını belirtmektedir130. Bu dönemde coğrafî olarak beş ayrı bölgede kümelenen Töles boyları küçük topluluklar halin­ de çeşitli uruklara ayrılarak yaşamaktaydılar. Bunlar arasında asla ciddi bir siyasal birlik oluşmasa da her bir Töles boyunun kendisi­ ni savunacak belirli oranda askeri bulunmaktaydı. Sırasıyla Töles­ ler’in oturdukları beş bölge şunlardı: Tola nehri çevresi; Hami, Karaşar, Tanrı Dağlarının kuzeyi; Altay Dağlarının güney-batı yamaç­ ları; Semerkancl’ın kuzey tarafları; Hazar Denizi’nin doğusu ve Bi­ zans’ın doğu tarafları131. Konumuz açısından iki Töles grubunun oturdukları bölgeler dikkate değerdir. Çin kaynakları beşinci Töles grubunun Hazar Denizi’nin doğusunda oturduğundan söz ederler. Burada oturan Tölesler arasında San-suo-yen, Mie-ts’u, Lung-hu boyları bulunuyordu. Bu bölge Hazar ile Aral Gölü arasında olma­ lıdır. Ayrıca, onların yukarısında Hazar ile Karadeniz’in kuzeyine Ogur boyları yayılmıştı. Muhtemelen, Aral-Hazar arasında oturan 1

Dilciler Oğuz ile Ogur adının aynı olduğun belirtirler,

z/r ses değişimi

Türkçe’nin temel özelliğidir. Ogurlar i ’li, Oğuzlar ise ’z’li Türkçe’yi kul­ lanıyorlardı. Bkz. A. Dilaçar, Türk Diline Genel Bir Bakış, Ank. 1964, s. 87. 129 K. Czegledy, Bozkır Kaviınlerinin Doğudan Balıya Göçleri,çev. E. Çoban, İst. 1998, s. 19-21; 130 Tölesler hakkında Çin yıllıklarında geniş bilgi için bkz. VVei-shu, 103= 2307-2311; Pei-Shih, 98= 3270-3271; 131

Bu konuda geniş biligi için bkz A. Taşağıl, Töles Boyları, s. 2 3 7-238;

53

HAZAR Ö T E S İ

T ÜR K ME NL E R İ

Telesler Mangışlak dahil Balkan ve Gürgenç’in yukarılarında göçe­ be bir yaşam sürdürmekteydiler. Bunlar bölgeye gelen ilk önemli Türk boylandı. Oğuzların bu bölgelere geldiklerinde onların bura­ larda oturdukları tahmin edilebilir. Hatta, Mangışlak sahasına gelen ilk esas Türk kitlesinin bunların olduğuna şüphe yoktur. Muhte­ melen, Arap kaynaklarının

Sul adını verdikleri ‘Yazırlar’ bu Töles

kaviııılerinin bakiyelericli132. Bir diğer önemli husus ise dördüncü Töles kitlesinin oturduğu bölgelerdir. Çin kaynaklan bu gruba dahil ettikleri Ho-shih, Hochie, Po-hu (Buğu?), Pi-kan (Bakan?), Chü-hai, Ho-pi-hsi, Ho-ts’osu, Pa-ye-wu ve Ho-ta boylannın Sırderya kıyılarında ve Seınerkand’ın kuzeyinde oturduklarını söylerler133. Burası daha sonra Çin müelliflerinin sözünü ettiği ‘Törk Möng’, Sogd yazıtlarında geçen Tnvkkm ’n' bölgesidir. Yani, tarihi Türkmen ülkesidir. Bunlar, daha sonra Arap kaynaklarında Türkmenler olarak ortaya çıkacaklardı. Onların daha sonra bölgeye gelen Oğuz ve Karluklar’la karışmasın­ dan Türkmen topluluğu meydana gelecekti. Araplar bu sahaya gel­ diklerinde onlar Isficab ile Balasagun arasındaki topraklara kaymış­ lardı. İslâm dinini ilk kabul eden bunlar olduklarına göre Müslüman literatürüne ‘İslâmî kabul eden Türk’ anlamında 'Tiiıkmen' adıyla gir­ mişlerdi. Bu ad daha sonra İslâmî kabul eden diğer Türk boylarına, en çok da Oğuzlar a verilecekti. Oğuzlar ile Semerkand’m kuzeyin­ de iskân edip Türkmen Ülkesini kuran Töles topluluğu çok uzaktan akraba boylar olmuşlardı. Her ikisi de Ti boylamadandı.

Wu-huanlar ve Oğuzlar Her ne kadar ‘Türkmen’ adı coğrafi bir isim olarak anlaşılsa da, Türkmen veya Türkmenler denilince akla Oğuzlar gelmekledir. Gü­ nümüz Türkmenlerinin de ataları Oğuzlardır. Oğuzların menşei ise 13^ llkz. Yazalar kısmına; 133 A. Tnşağıl, Töles Boylan, s. 237;

54

TARİ HTE TÜRKMENLE R

kesin olarak bilinmiyor. Zira, Oğuzların kökenine ilişkin bir çok açıklama yapılmışsa da tarihçiler arasında kesin bir görüş henüz oluşmuş değildir. Bunlar arasında temel üç görüş daha çok yankı bulmuştur. Bunlardan ilki J. Hamilton tarafından dile getirilen, Oğuzlar Toğuz-Guz veya Toğuz Oğuzların türediklerine dair açıkla­ madır. Bu görüş bir hayli taraftar bulmuş ve desteklenmiştir134. İkinci görüşün savunuculuğunu ise S. G. Glauson yapmıştır. Ona göre, Çinlilerin ‘Wu-huan’ dediği boy Oğuzlar olmalıdır135. Bazin’e göre, ‘Wu-huan’ adının

aslı

Türkçe

‘Ugan’dır

(u-huan//u-

han//ugan)136. Bunların m. ö. 111. yüzyılda kuzeyli Ting-ling boyla­ rının güney batısında ve Wu-sunların kuzey-doğusunda, Ötüken ile Altay dağları tarafında oturmaktaydılar137. Wu-huan’m ‘Oğuz' ola­ rak okunması biraz zor gözükmektedir. Bazin ‘VVu-huan’ adını muhtemelen bir yakıştınna olarak ‘Ugan’ diye okumuşsa, ‘Ugan’ın ‘Oğuz’ olma olasılığı da pek fazla ihtimal dahilinde değildir. Türk kaynakları Göktürkler döneminde ‘Oğuz’ kavimlerinin Tatarlarla komşu halinde kuzeyde yaşadıklarından söz etmektedir. Tonyukuk Kitabesinde, “Tiiriik Bilge Kağan Tunik Sir Bııdunug, Oğuz Buclunug Igidii olunu" = “Türk Bilge Kağan, Türk (Sir) Budununu, Oğuz Budunu­ nu iyi yönetiyor"138 şeklinde bir ifade geçmektedir. Yine, Kül Tigin Kitabesinde, Oğuzlar dokuz boydan müteşekkil bir kavim olarak gösterilir: “Tokuz Oğuz budun kentü budunum erti" = “Dokuz Oğuz kııvmi kendi kavınım idi"139. Her iki yazıt, dikiliş tarihi olarak VIII. 134 J. Hamilton, ‘Toquz-oguz et On-uygur', JA, t. CCL, 1962;

11c

_

, J J S. G. Glauson, ‘Tiirk, Mangal, Tunguz', AM, Nevv Series V11I/1, London 1960, s. 117; 136 Bazin, 'Les parlers cles T’opa - Wd\ T'oung-Pao, XXXIX, 1950, s. 118;

J E. Esin, Islâmiyctlcn Önceki, s. 9; 13® H. N. Orkun, Eski Türk Yazıtları, 1/120, Tonyuluık, Şimal 11/62; 139 H. N. Orkun, ETY. 1/48, Kül Tigin, 1 Ş 4;

55

HAZ AR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

yüzyılın birinci yansına rastlamaktadır. Buna göre, Oğuzlar VIII. Yüzyılın birinci yarısında dokuz boydan müteşekkil güçlü bir kavim olmuşlardı. Bu dönemde Oğuzlar Tula nehrinin kuzeye doğru kıv­ rım yaptığı kısımlarında iskân tutmuşlardı140. Eğer, belirtildiği gibi, Oğuzların bu dönemde dokuz boya ve Göktürk imparatorluğu için­ de ciddi bir itibara sahip ise, onların bu gücü ve itibari bir anda ka­ zanmış olmaları düşünülemez. Dikkat edilmesi gereken bir husus da, Oğuzların Tatarlarla olan komşuluklarıdır. Nitekim, Oğuzların arasına sonraki dönemlerde bazı Tatar boyları da katılacakdı. Yine bunun gibi, Wu-huan’lar da karışık bir konuma sahiplerdi. Yani, eğer, Glauson’un iddia ettiği gibi, Wu-huan’lar Oğuzların atalarıysa, onların Dunğ-Hu (Tung-hu/Tunguz) birliği içinde eski Moğollarla iyi ilişkiler tesis etmiş bir Ti topluluğu olmaları muhtemeldir. F. Sümer, Oğuzların On-ok boylarının başında geldiğini belirt­ mesine karşılık bir kaynak göstermemiştir: “Batı Türkleri, yani, Onoklara mensup toplulukların başında Oğuz Eli gelmektedir. Oğuz­ lar, On-okların Çu ve Talaş ırmakları arasında yaşayan ve Çinlile­ rin Nu-şe-Pi adını verdikleri sağ kolun mühim bir kısmını teşkil ediyorlardı. Bu, kesindir”141. Oysa, On-okların Nu-şe-Pi koluna dahil beş, aslında üç boy arasında Oğuzların adına rastlanmaz142. Yani, VIII. yüzyıl Göktürk yazıtlarında ‘Tokuz Oğuz’ diye adları geçen Oğuzların eski dönemine ilişkin hiçbir bilgi bulunmamakta­ dır. Glauson’un açıklamasını bir tarafa bırakacak olursak, diğer gö140 F. Sümer, Oğuzlar, s. 16; 141 F. Sümer, Eski Tiirklerde Şehircilik, Ank. 1994, s. 48-49; 1 4 2 Nu-şe-Pi koluna clahil beş, aslında üç boy şunlardır: A-si-kie (Asiki, ya­ ni Sikil/lzgil/Çigiller), Ko-şıı (Koşu), Pa-Say-Kan (Pasaykan/Barsıkan/Barsığan), A-si-kie (Çigil), Ko-şu (Koşu). Görüldüğü gibi, A-si-kie ve Ko-şu boyları iki kısma ayrılmıdıklarından beş boy olarak gösteril­ miştir. Bkz. Chavannes, Documenls, s. 30, 60, 2 7 0 -2 7 1 ; E. N. Nesef,

Karahanhlar, s. 4 1 -5 0 ;

56

tari hte türkmenler

nişlerin savunuculan da bu konuda net bir fikir beyanında bulun­ mazlar. Bu durumda, Glauson’un görüşü üzerinde durmamız ge­ rekmekledir. Bunun içinde Wu-huan’ların kimliklerini aydınlat­ mak zorundayız. Gerçekten de, eğer, Wu-huan’larla Oğuzlar ara­ sında ciddi bir bağ bulunabilirse, bu kavimin menşei ve Türkmenler’in ilk atalarının kimler olduğu sorunu çözülmüş olacaktır. Çin kaynaklan, Wu-huan’lardan Dunğ-hu boyları arasında yer alan bir kavim olarak söz ederler143. Onların en erken Çin'de Han hanedanlığının ve Hun İmparatorluğu’nun kurulduğu sıralarda sahneye çıktıkları biliniyor. W. Eberhard’a göre, Dunğ-hu kavinıleri Mançurya’nın güney kısımlarında ve Jehol vilayetinde oturuyor­ lardı, zaman zaman bu sahanın dışına da çıktıkları oluyordu. Mün­ ferit kabilelerden müteşekkil olan Duhğ-hu’lar hakkındaki tarihi kayıtlar Han zamanından başlar Tang döneminde son bulmaktadır. Genel bakımdan göçebe bir yaşam tarzına sahip oldukları, pek na­ dir olarak çiftçilik yaptıkları ve kısmen de avcılıkla ilgilendikleri Çin kayıtlarının verdiği bilgler arasında geçmektedir. Al ve sığır en çok önem verdikleri hayvanlardı. Ana egemenliğinin bulunduğu sosyal yapılarında iç güveylik hakimdi. Kültürel bakımdan Hsiungnular’ın (Hunlar) etkisi altındaydılar. Bu bir ölçüde onların uzun bir süre Hun hakimiyeti altında kaldıklarıyla izah edilmektedir. An­ cak Hunlar’la kaynaşma geçirdikleri de bilinmektedir. Dunğ-hu kavimlerinin yakın kültürel bağları olduğu bir diğer topluluk ise 5ushın’lar olmuşlardı. Su-shın’lar Tunguzlar olarak kabul edilmekte­ dir. “En yakın münasebetler aynı surette Dunğ-hu’larla Şı-veğ ka­ vinden grubu arasında mevcuttu. Bunları eski Moğollar (Proto-Moğollar) olarak nazarı itibara alacağız. Dunğ-hu grubundan bazı kı­ sımların Moğollar olduğu daha önce teyit edilmiştir’’144. Anlaşılan, 143 Bıı hususta geniş bilgi için lıkz. W. Eberhard, Çinin Şimal Komşuları,çev. N. Ulıığtuğ, Aıık. 1996 (2. Bsk.), s. 48-49; 144 W. Ebeıhard, Çin’in Şimal Komşuları, s. 50-51;

57

HAZ AR Ö T E S İ

T ÜRKME NL E Rİ

kesin olarak kökenleri bilinmeyen Dunğ-hu kavimleri çeşitli unsur­ lardan teşekkül etmiştir. Aralarında Moğol kavimler olduğu gibi, Hurt ve diğer grupların da olması muhtemeldir. Wu-huanlar bu grup arasında yer alan en önemli kavimlerden biri olarak Hun İmparatorluğu’nun başlarında karşımıza çıkarlar. Çin yıllıkları başlangıçta onların Hunlar’m doğusunda otur­ duklarını belirtmektedir145. Lyu-chiıığ ve Bay-lanğ-shan’ın (Ak Kurt Dağı) kuzeyindeler. M. ö. 1. yüzyılda Shang-guo, Yii-yang, YoBeğ-pinğ ve Lyav-dunğ şehirlerinin kuzeyinde Wu-huan ordugâh­ ları bulunuyordu. Öte yandan iyi biniciler ve nişancılar olarak tanınan Wu-huanlar’ın ana meşgalelerinden biri de avcılıktı. Göçebe bir geleneğe sahip olduklarından çadırlarda oturmakta ve çadırlarının girişini Güneşin doğduğu tarafa göre ayarlamaktaydılar. Kııfıız içerlerdi ve yünden ya­ pılmış elbiseleri vardı. Gençliğe büyük kıymet attederlerdi. Ana ha­ kimiyetinin bulunduğu Wu-huan kavimlerinde yazı kültürlerinin ol­ maması dolayısıyla sayı işlerini çentek ve çubukla yaparlardı. Tespit edilmiş aile adlarının olmaması, büyük ölçüde ana erkil yaşamdan ileri gelmektedir. Kız kaçırma yoluyla evlilikler gerçekleştirilmekte, düğün hediyesi olarak da hayvan vennekteydiler. İç güveylik ege­ mendi ve kadının ailesine giden erkek onlar adına çalışırdı. Siyasal iş­ lere de kadınlar karar vermekteydi. Erkekler çalıştıkları, avlandıktan ve savaştıkları sırada daha rahat olması için saçlarını kestiriyorlardı. Kadınlar ise özellikle evlendikten sonra saçlarını uzatarak yukarıya doğru düğümlerlerdi. Sazlık bitkisinden örgüler yapmakta ve muh­ temelen hasır örerek ev işlerinde kullanmaklaydılar. Bunun yanında yünden halılar da dokurlardı. Bu tür işler genelde kadınların uğraşıy­ dı; erkeklere gelince onlar yay, ok, kantanııa ve eyer yapmaktaydılar. Demir işlemesinde gayet başanlı olan Wu-huanlar, yabanı hububat bitkileri yetiştiriyorlardı. Ekinleri onuncu ayda olgunluğa erer ve bu 145 Hov-Han, 120= la;

58

TARİ HTE T ÜR KMENLE R

dönemde hasat mevsimi başlardı. Sağu kültürü vardı. Ölü öldüğün­ de ağlarlar, ancak gömülürken şarkı söyler ve oyun oynarlardı. Ölü için bir köpek ve bir de binek atı kurban edilirdi. Onlara göre, köpek ruhlara yol göstermekteydi, inançları arasında ruhlara büyük saygı duyulmakla ve ölen kişinin ruhunun Kızıl Dağ denilen bir yere gitti­ ği söylendirdi. Ruhlara, göğe, toprağa, dağlara, ınııaga, yıldızlara, Güneşe ve Aya tapınmaktaydılar146. Yen Sülalesi zamanında (381­ 410) bunların artıkları, yani VVu-huanlar’ın bazı kalıntıları Lyavdunğ taraflarında otumıaktaydılar. Onlann buralarda başlanırda bir hükümdarları vardı147. Kocalar ağaçtan başlık yaparlar ve bunu kır­ mızı boya ile boyarlar. Beyaz şarapları oluyor, bu içkinin mayasını Çin’den getirtirler148. Tobalar (Tabgaçlar) döneminde Wu-huaıılar Tobalar’m bir kabilesi konumundaydı. IV. yüzyılda da bu konumla­ rı değişmemişti149. Anlatılanlara göre, onların külahları çok meşhur­ muş. Hatla 445 yılında H’yen-biler’e mensup Tibet’e yerleşmiş bir ka­ vim olan Tu-yü-hunlar’dan Sunğ bu külahlardan haraç olarak Güney Chin sülalesine sunmuşlardı150, Çin yıllıklarında Eberhard’dan der­ lediğimiz Wu-huanlar hakkındaki bütün bilgiler bundan ibarettir. Şimdi bu bilgilerimizle Oğuzlar hakkındaki bilgilerimizi mukayese etmemiz gerekmektedir.

. ■

Han devrinin başlarına ait bilgilerle 1V-V. yüzyıla ait bilgiler ara­ sında bazı önemli farklar bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Wu-huanlar’m eskiden ana erkil bir yapıya sahipken sonradan baş­ larında bir hükümdarın olmasıdır. Ancak aralarında ana erkil yapı146 Hov-Han, 120= la-3a; San-gııo Veğ-ci, 30= 1b; 147 Tunğ-cı, 200= 3200a; 148

° 'Kocalar’ kelimesi burada yaşlılar mı, yoksa evli erkekler anlamında mı ge­ çiyor anlaşılmıyor. Biz Ebcrhard’ın çevrisini kullandığımızdan yaşlılar olaralaa anlaşılabilir. Bkz. Veğ-lüe=T’P'YL 844, la;

149 Veğ-slnı, l= 1903d , 2= 1905c, 15=1940a, 113= 2194a; 1 5 0 Veğ-sluı, 1 01= 2125d-e;

59

HAZ AR Ö T E S İ

T ÜR KME NL E Rİ

mn korunduğu da muhakkaktır. Bu tür bir yapılanma tarzına da Oğuzlar arasında rastlanmaktadır. Bilindiği gibi Orta Asya kavimleri arasında en sağlam biçimiyle iç güveylik Oğuzlarda mevcuttu151. Ancak Oğuzlar arasında da bu anlayışın IX. yüzyıldan sonra yavaş yavaş kaybolduğu bilinmektedir. İnanç bakımından da Wu-huanlar ile Türk ve Oğuz boyları arasında ilişkiler kurmak mümkündür. Türklerde ruha saygı çok önemli olduğu gibi; dağa, ırmağa, Güne­ şe ve Aya da dinsel anlamda bir kutsanma yapılmaktaydı. En önem­ lisi Wu-huanlar arasında Gök Tanrı inancının olmasıdır. Yine, Wuhuan boylannm defin merasimi büyük ilgi çekmektedir. Onların bi­ risi öldüğü sırada ağıt yapması, ölüyü gömmeleri sırasında da şarkı söyleyip oyun oynamaları Çinli müellif .tarafından pek anlaşılmasa da bunun bir örneğine biz, Enneni kaynaklarında Hunlara at [edilen bir merasimde rastlıyoruz152. Yine tıpkı Wu-huanlar gibi, Oğuzlar 151 Bu hususta en geniş bilgi için bkz. S. G. Agacaııov, Oğuzlar, s. 176-177’de şöyle denilmektedir: "Aktanlan Türkmen rivayetlerinde, eski Türk sosyal evlilik kurununum değişen yapısının izlerine

rastlanılmaktadır. Eski

Türk töresi, damadın belirli süre kayınpederin evinde kalmasını gerekli görmekteydi. Sanki, damat gelinin ailesi tarafından evlat edilmekteydi. Bazı Türk lehçelerinde ‘güvey’, ‘Koca, kız ailesinin oğlu oldu’ anlamına gelmektedir. Eşinin ailesiyle oturan damat, birkaç yıl boyunca kayınpe­ derin sürülerine bakmakla mükelleftir. Şecereye göre, Türkmen beyleri, eski gelenekleri fakirlere karşı sömürü aracı olarak kullanmışlardı”; Ayrı­ ca bkz. A. İnan, ‘Güvey’, Türkiyat Mecmuası, IX, 1951, s. 139-143; 152 M. Kalankaytuklu, Huıılar’m ‘Guar’ adını verdikleri bir Şimşek tanrısına taptıklannı, ölülerini gömdükleri zaman ağıtlar yapıp topluca bir oyun sergile­ diklerini ve bu oyuna da ‘ağu’ anlamından hareketle ‘Yuğ’ dediklerini anlat­ maktadır. Yıtg töreninde ölen şahsın yaşaınınnda gerçekleştirdiği bazı kahra­ manlıkları masal tarzında anlatılarak bir nevi sahneleniyordu. Bu törende söylenen şarkılar ‘sağu’ veya 'ağu' olarak adlandınlıyordu. Bu tarz törenler Hunlar arasında yaygındı. Tören merasiminde musiki eşliğinde şiirler söyle­ nilir, şarkılar okunurdu. Batı Hun hükümdarlarından Altila öldüğünde ozan­ lar sağular söylemiş, ağıtlar yakmışlardı. Bu hususta geniş bilgi için bkz. F. Köprüllü, XVI. Yüzyılın Sorılanna Kadar Türk Saz Şairleri, İst. 1930, s. 5; M. Seyidov, Azerbaycan Mifik tejekkiininün qaynaqlan, Bakı 1983, s. 198-301;

60

TARİ HTE T ÜR KME NL E R

arasında da birisi öldüğü zaman toplu halde ağıtlar yakılmakta ve buna ‘yuğlaşmak’ denilmekteydi153. Ağıtlar yakılarak, şarkılar söy­ lenilerek, müzik eşliğinde şiirler okunarak yapılan ‘Yuğ törenlerine Türk Yazıtlarında da rastlanmaktadır. Kül Tigin_yazıtlannda şöyle denilir: “Yuğçı (Yugcı) sığıtçı ön p_’’154. IX. yüzyılda kaleme alman Ennenice yazılmış ‘Ağvan Tarihi’ eserinde Hunlar’daki ölü gömme merasimi şöyle anlatılmaktadır: “Kılıç ve bıçaklarla (kmgtrak) parça­ lanmış cesetleri başında davul ve cenk çalınmaktadır. Yanaklarından ve yüzlerinin çeşitli yerlerindeki yaralardan akan kanlar eşliğinde kılıçla savaşınaktalar. Mezarlıkta bir yandan diğer yana koşarlar. Erkekler gruplar halinde çarpışırlar. Atlarla çeşitli yönlere doğru hareketler et­ mekteler. Bazıları ağıtlar yakm akta, iç geçirerek ağlamakta, bazıları da gelenekleri gereği şeytani danslar yapmakmaktalar. Onlar oyunlar ser­ gilemekte, raks etmekte ve şarkılar söylemekleler”155. Anlaşılacağı gi­ bi, Çinli müellifin anlattığı Wu-huanlar’daki ölü gömme geleneği Hunlar’da ve bir çok Türk toplumlarında bulunmaktaydı. Bu gele­ nek özellikle Oğuzlar arasında uzun süre yaşatılmıştı. Hatta Oğuz­ lar vasıtasıyla İslâm inançlarına da sokulmuştur. Şia mezhebindeki imam Hüseyin ve Haşanın katli gününde yapılan ağıtlarda Tiirkler yüzlerinin ve kafalarının çeşitli yerlerini tırnakları ve bıçakla kanatırlardı15

abak

\

n

/ t*’.

İ^CTtflÖ^

A ICo» l m & f \ Anrf»

Mqo Kofcon Andı

BASMİl AJmofıl !

ratas \

Hsro..

SemerKont

Kiualuım

^

BeşbolıV

'

s, v

•Ftoço

vunmiV.

JAPON DENİZİ

KANSU

SARİ DENİZ

HİNDİSTAN £

ARABİSTAN I. Göktü* D*vtell Göktürk yayamı rVK. tr\ inıllnn

HAZAR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

Bu durumu açıklayacak tek görüş, bu tarihten itibaren batıya doğru bir Oğuz göçünün meydana geldiğidir. Nitekim, Arap kaynaklarında yer alan bazı küçük açıklamalar bu görüşü desteklemektedir. tbnü'lEsir’e göre. Halife Mehdi zamanında (775-785) Türk ülkesinin uzak bölgelerinden Maveıaünnehr’e Oğuz boyları geldiler305. İbnü’l-Esir, bu göçü tarif ederken özellikle onların nereden geldiklerine dikkat etmiştir. Müellif açık ve net bir biçimde Oğuzlar, “Tokuz-Guzlar’ın yurdundan ayrılarak” Maveraünnehr’e geldiler demektedir. Hemen ardından Naı şahî, bölgeye gelen Oğuzlar’m Mukanna isyanına karış­ tıklarını haber verir306. Bir sonraki dönemde ise Oğuzlar ın bölgeyi iyice tehdit ettiklerinden dolayı Tahin emiri Abdullah’ın (828-848) onlara karşı sefer düzenlendiğinden söz edilmektedir307. Arap kay­ naklarının Oğuzlar’ın kademeli olarak İslâm sınırlarında gözükmesi­ ne dair aktardıkları üç açıklama bir yanlış anlaşılma olarak görüle­ mez. Gerek, İbnü’l-Esir’in aktardığı bilgisine kaynaklık eden Anonim Horasan müellifi, İbnü’l-Esir’in kendisi, Narşahî ve Belazurî, gerekse de Uygur yazıtlarında 751 yılından sonra Oğuzlar ın gözükmemesi bize bazı ip uçları vermektedir. Bu iki olay arasında bağlantı ancak bir şartla sağlanılabilir: Oğuzlar’ın Uygur yenilgisinden sonra batıya göç ettikleriyle. Ancak, batıya gelen ve daha sonra 24 boy halinde or­ ganize olan Oğuz boylan arasında Dokuz Oğuzlar arasında etkin bir rol oynayan Tonra ve Kum boylannm adlan geçmemektedir. Bu du­ nuna da bir açıklık getinnek için F. Sümer’in ilk görüşü yabana atıl­ mamalıdır. Böylece, aktarılan bilgilerden ortaya çıkacak netice şudur: 751 yılında Dokuz Oğuz Beyliği başında bulunan Tonra ve Kuru boylan Uygurlar’a karşı yapılan üç büyük savaşta büyük kayıplar ve­ rerek yıpranmışlardı. Bu durum, Dokuz Oğuz Beyliğinin çökmesine

3 0 5 İbnü’l-Esir, X/80; 3 0 6 Narşahî, Taıih-i Buhara, Ch. Schefer nşr, s. 32-33; 3 0 7 Balazurî, Kitab el-Buldan, Kahire bslc., s. 320;

124

TARİHTE TÜRKMENLER

neden oldu. Onlara tâbi olan diğer Oğuz boyları kitleler halinde batlya akın etmeye başladılar. Geriye ise bazı küçük Oğuz gruplan ile Tonra ve Kum boyu kalmıştı. Bunlar yapılan göçlerden sonra zayıfla­ yarak Uygurlar’a karşı ciddi bir sorun oluşturacak pozisyonlarını kaybettiler. Dolayısyla, Uygurların hakimiyetini büsbütün benimse­ yerek tâbi konumuna düştüler. Bunlar daha sonra Uygurlar’a karışa­ rak erimişler ve 840 Kırgız-Karluk saldırısından sonra da Uygurlar arasında Beş Balık ve çeşitli istikametlerde dağılmışlardı. 751 yılı ye­ nilgisinin hemen ardından ise önemli bir Oğuz kitlesi batıya doğru harekete geçti. Onların batıya doğru hareket etmelerinin nedeni da­ ha önce birkaç kez gittikleri Çin’den pek memnun kalmadıktan gös­ terilebilir. Muhtemelen 760 yılında, yani Karluklar daha Türgiş Devleti’ni ele geçirmeden önce Oğuzlar bir zamanlar Tölesler tarafından kurulan Türkmen Eli’ne, Talaş, Isficab, ve Sırderya boylarına dağıl­ mışlardı. Onlara bölgedeki bazı On-ok gurplarmın da kanştığı muh­ temel gözükmektedir. Neticede, Türkmen Eli ni ele geçirip, burada­ ki boylan kendi saflarına katan Oğuzlar, Halife Mehdi zamanında Maveraünnehr’e inmişlerdi. Ancak Maveraünnehr’e sadece belli baş­ lı Oğuz gruplannın inmesi söz konusudur. Oğuzların bu şekilde iki kısma ayrılarak göç etmesi hadisesi gayet mantıklıdır. Nitekim, gerek Zahireddin Nişaburi308, gerekse de diğer Oğuz-name rivayetlerinde yer alan bir bilgi bu görüşü doğ­ rulamaktadır. Her iki görüşün doğruluğunu tartışan S. Agacanov’a göre, Selçuklu göçlerindeki en temel etken Oğuz boylan arasında çekilen yaylak ve kışlak sıkıntısıydı. Bu duruma bazı siyasal etken­ ler de eklenince Selçuk Bey yanma aldığı büyük sayıda hayvan sü­ rüsü ve insan gücüyle Oğuz yabgusundan ayrılıp yurdunu terk et­ miş ve Cent’e gelmişti309. Ayrıca, Tercüme-i mesalik d-m em alik ese308 Nişabuıî, Sdçuk-name, s. 11; 309 S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 2 6 0 -2 6 1 ’de şu açıklamayı yapmaktadır: “Sel­ çuklu göçlerinin temelinde siyasî sebeplerden daha ziyade ekonomik nedenlerin yattığını düşünmemize imkan tanınmaktadır. Muhtemelen,

125

HAZAR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

rinin müellifi açık biçimde, göçebelere otlak ve yaylakların dar gel­ mesi üzerine Selçuk liderliğinde Türkistan’dan ayrılarak Seınerkand, Buhara ve Nur yakınlarına göç ettiler tarzında ifadelere yer vermişti310. Aynı olayın daha önce 751 yılında Uygurlar ın Dokuz Oğuzlar’ı yenilgiye uğratması sonucunda Dokuz Oğuz Beyliği için, de meydana gelme olasılığı çok yüksektir. Burada da yurtta kalan yönetici boy olmuş, bölgeyi terk edenler ise tâbi boylar olmuşlardı. Tıpkı, Oğuz yabgusunun Türkistan’da kalıp, Selçuk’un Cent’e gel­ mesi gibi. 760 yılında göç eden Oğuz boylarının Türkmen Eli’ne geldikle­ ri kesin gibidir. Göçebeler Talaş ovasına, tsficab açıklarına, Sırderya boylarına yayıldılar. Bazıları da ganimet amacıyla Maveraünnehr’e sokulmuşlardı. Oğuzlar ın Türkmen Eli’ne gelmesi görüşünü, İslâm kaynaklarında Oğuz yabgusu ve Selçukluların ilk vatanı olarak ‘Tür­ kistan’ tabirinin ortaya çıkışıyla kanıtlayabiliriz. Nişaburî, Selçuklu boylarının ilk vatanının Türkistan olduğunu belirtmektedir311. Ay­ nı bilgiler, sonraki dönem İslâm müelliflerinde de geçmektedir312. Aynca, Türkmen rivayetlerinde şu hususa dikkat çekilmektedir: “Türkmenler ana yurtlarının şimdiki Türkistan şehri olduğunu söySelçuklu boylan ve Oğuz baygusu arasındaki anlaşmazlık, yaylak ve oılak arazilerin paylaşılmasından kaynaklanmıştır. Büyük hayvan sürüleri­ ne sahip bulunan, zenginleşen ve yükselen' Selçuklu beyleri, otlak arazi­ lerin kısıtlı olmasının sıkıntısını hissetmeye başlamışlardı. Büyük bir ih­ timalle bunun verdiği huzursuzlukla, göçebe boy aristokrasisi ve oıılann başını çeken iızt düzey yöneticilerle Eski Güzeli hükümdarı arasında din­ mek bilmeyen bir husumet baş göstermişti. ... Yöneticiler arasındaki bu çetin husumet, Selçuklu boylarını Sığnak ve Karatav eteklerini terk etme­ ye zorlamıştır"; 3 1 0 S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 260, n. 104; 311 Nişaburî, Sdçuk-namc, s. 10-11; 3 1 2 Raşideddin, HafızEbrCı ve diğer tarihçilerde bu yönde verilen bilgiler için bkz. S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 258;

126

TARİHTE T Ü R « M E N L E R

]erler. Semerkand ve Buhara Türkmenleri kendilerini, Anru-Derya’ya göç eden halkın ana kitlesinden arta kalanlar olarak kabul ederler. Onlann anlattıklarına göre, Türkmen halkının ataları, Tür­ kistan’dan hareketle Buhara’nın Nur beldesine ve buradan da Hazar civarı bozkırlarına girmişlerdir”313. Ayrıca, Türkistan coğrafî tabiri Oğuzlarla ve daha ziyade Selçuklularla birlikte ortaya çıkmaktadır. Türkistan’ın Türkmen Elinde bir şehir olduğuna inanmalıyız. Bu durum, 751 yılı göçünden sonra Oğuz kitlelerinin yoğunlukta ola­ rak Türkmen Eli’ne geldiklerini göstennektedir. Ancak bu bölgenin bazı kısmları daha sonra onların elinden Karluklular ve Kabuklu­ lardan da Sâmânîler tarafından alınmıştır. Sâmânîler’in eline geçen Türkmen Elinin bazı kısımları ve çevresinde oturmaya devam eden eski Töles boyları, Oğuzlar ve Kabukların İslâm’ı kabul etmeleri üzerine İslâmlaşmış ‘Türkmen’ etnik adı ortaya çıkacaktır. Arap mü­ ellifleri de Türkmen ulusununa bu bölgede rastlamışlardır314. Oğuz göçlerinin gelip yerleştiği bu saha pek de korunaklı sayıl­ mazdı. Bölge gün geçtikçe artan Karluk etkisini sırtında hissetmek­ leydi. Öte yandan Sırderya boylarının belli kısınılan daha önce böl­ geye gelen Peçenekler tarafından tutulmuştu. Kuzeyde, yani Kazak bozkırlarında Kimekler dolaşmaktaydılar. Aral'n yukarısına doğru, Hazar taraflarında Hazarlar bulunmakta, Mangışlak ve Balhan çev­ resi Arapların Sul adını verdiği Eski Töles boylarınca kapatılmıştı. Bunlar arasında Oğuzların en fazla rahatsızlık duydukları Kabuk­ lardı. Zira onlarla daha önce de tanışıyorlardı. Ayrıca, Karluklular'ın Oğuzlardan alınacak bir intikam borçları da vardı, çünkü Göktürk tahtını Uygurlar’a onların desteği ile kaptırmışlardı315. Bu •?]

S. A. Hasan’a istinaden S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 258-259;

314 Arap kaynaklarında X. yüzyılda Balasagun ile Taraz'ın 100 mil kadar do­ ğusunda adına Mirki denilen bir kasabada başlarında bir melikin bulun­ duğu Türkmenler’den söz edilmektedir. El-Mukaddcsi, s. 275; 315 Bölgedeki Oğuz-Karluk savaşlan hakkında bkz. E. N. Necef, Karahanhlar, s. 83, 189-193;

127

" 1 HAZAR Ö T E S İ TÜ R K M E N L E R t

durum karşısında Oğuzlar bulunabilcek en zayıf düşmanı seçtiler Peçenekler. Böylece yüz yıl sürecek Oğuz-Peçenek savaşları sonu, cunda adım adım onların topraklarını ele geçirecek olan Oğuzlar ı nihayet Sırderya boylarını kendilerine vatan yapacaklardı.

Oğuzlar ve Türkmenler Göktürk İmparatorluğunun çöküşü üzerine başta Töles boyla­ n olmakla bu siyasal birliği oluşturan kavimler kendi bağımsızlık­ larına kavuştular. Bunlardan üçü Basmıllar, Uygurlar ve Karluklar Göktürk tahtı uğrunda kıyasıya savaşa tutulunca, geri kalanlar he­ nüz ortaya yeni bir siyasal gücün çıkmadığını fırsat bilerek kendi bağımsızlıklarını korumak için bir takım önleyici tedbirler almaya başladılar. Ancak, Karluklar’ın Uygurlar'a yenilip hakimiyeti onlara kaptınnca On-ok boylarının yurtlarına doğru inişi, bölgedeki siya­ sal dengeleri altüst etti. Karluk etkisi sonucu bazı On-ok kavimleri yurtlarını terk ettiler. Bu sırada Sııderya’nın kuzeyi boyunca Aral Gölüne kadar geniş saha Oğuz boylarının tekelindeydi. Ancak, Oğuzların bu geniş coğrafyayı bir başlarına paylaştıkları söylene­ mez. Zira, arazi çeşitli Türk boylarının üzerinde şiddetle yaşam mü­ cadelesi sergiledikleri bir alanı andırıyordu. Karluklar, Oğuzlar, Peşenekler, biraz daha yukarıda Kimekler gibi güçlü Türk boylan dı­ şında Arapların ve Abbasi İmparatorluğundan aynlan Tahinlerin de gözü kulağı buradaydı. Çetin mücadeleler sonucunda coğrafya­ yı ancak Oğuzlar kendi ellerinde tutma başarısını göstereceklerdir. İkinci Göktürk İmparatorluğunun çöküşü üzerine Ötüken’deki hakimiyeti ellerine geçiren Basmıllar ancak iki yıllığına mevkilerini korumayı başardılar. Ardından Uygur-Karluk ittifakı sonucu ortadan kalkıp, Beşbalık çevresine göç ettiler. Bunun üzerine Ötüken tahtı Türk boylanndan Uygurlar’m eline geçti. Uygurlar, Basmıl-Karluklu birliklerini hezimete uğrattıktan sonra 744 yılında hakimiyetlerini resmen tescil ettirmiş oldular. Bu savaştan yenik çıkan Karluklar'm

128

t a r i h t e

t ü r k m

e n l e r

bir kısmı Uygur, bir grubu da Çin hakimiyetine geçmesine rağmen ana kitle Balgaş, Urungu ve Zaysan’ın aşağı bölgesine inerek On-ok sahasına geldiler. 766 yılında Türgiş Devleti’nin başkenti Talas’ı ele geçirip bu devlete fiilen son verdikten sonra kendi devletlerini kur­ dular316- Bu sırada, Oğuz ana kitleleri Yedi Su çevresinde oturmak­ taydılar. ‘Yada Taşı’ hakkında anlatılan rivayetlerden anlaşıldığına gö­ re317, Oğuzlar ile Karluklar arasından ciddi savaşlar cereyan etmiş­ tir. Oğuz-Karluk savaşlarının aralıklarla X. yüzyılın başlarına kadar sürdüğü ve savaşlarda baskın tarafın Karluklar olduğu anlaşılmakta­ dır. Kononov’a göre, Oğuzlar’ın ataları bu sırada Isık-Göl çevresinde yurt tutmuşlardır318. Karluk-Oğuz savaşları sonucunda bazı Oğuz gruplarının yurtlarından çıkarıldıkları söylenilebilir. Niteldin, Gardizî ve Mücmeli!'t-Tevarih’e göre, bazı Oğuz gruplan kuzeye doğru ha­ reket etmişlerdir319. Bir diğer açıklamaya göre, Abbasî halifelerinden el-Mehdi zamanında (775-785) bazı Oğuz grupları Maveraünnehr’e geldiler. Islâm’ı benimseyen bu göçebeler daha sonra hilafete karşı ayaklanan el-Mukanna’nın yanında yer almışlardır320. O. Pritsak, Maveraünnehr'e gelen bu Oğuzlar ın Müslüman olduklarının inandı­ rıcı olmadığım, Oğuzlar’ın Islâm’ı ancak iki yüz yıl kadar sonra be­ nimsediklerini vurgulayarak, adı geçen göçün doğru olduğunu be3*3*6 Bu hususta geniş bilgi için bkz. Ekber N. Necef, Karahanhlar, s. 78-91; 317 Bu konuda geniş bilgi için bkz. S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 186-187; Tl O

Kononov, Rndoslovnaya, s. 38, 57, 81; Bazı rivayetlerde Oğuz Yabgusunun Talaşla oturduğu söyleniliyorsa da mevcut bilgilerimiz ışığında bunun doğru olmadığı bilinmektedir. Nitekim, bölge 766 yılından 893 yılına kadar Karluklu Devletinin merkezi olmuş, 893 yılında Sâmânîler'in eli­ ne geçmişse de, 990 yılında tekrar Karahanhlar tarafından geri alınmıştır. E. N. Necef, Karahanhlar, s. 105-107; 313 S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 191; 310 lbnü’l-Esir, Kamil et-Tarih, X/80; V. V. Bartold’a göre, İbnı'ı’l-Esir’in bu bil­ gisinin kaynağını İbn Fundıık adıyla tanınan EbuT-Hasaıı Beyhakî isimli müellifin kaybolan Mcşarib ct-Tcvarih eseri oluşturmaktadır. Bkz. V. V. Bartold, ‘Sultan Saııdjari Guzı', Zapiski VO, SPb. 1912, t. XX, s. 48;

129

HAZAR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

lirtmiştir321. Ancak, gerek O. Pritsak, gerekse de Agacanov İbn F'ünduk’a atıfla gösterilen bu bilgiyi pek ciddiye almamışlardır. Oysa, yu. kanda da belirttiğimiz gibi, bu olay Oğuzlar’ın Türkmen Eli ne ilk ge­ lişlerini canlandrımaktadır. Maveraünnehr’e inen bu Oğuz grupları­ nın siyasal anlamda ciddi bir güç teşkil etmedikleri, Sâmânîler’in bu bölgeyi ele geçirmesinden sonra da Islâm’ı kabul ederek Müslümanlaştıkları ve bölgede bulunan Karluklar’la birlikte Türkmen’ adıyla anıldıkları kuvvetle ihtimal olunmaktadır. Bu göçlerin bazı nedenle­ ri olmalıydı. Muhtemelen, Oğuzlar Karluklular’m baskısı sonucu kendi yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu göç sırasında Oğuz boylannın üç kısma aynldıklan söylenilebilir. Birinciler, Aral Gölü çevresiyle Seyhun kıyılarına göç ederken; İkinciler, Guz b. Mansak liderliğinde Bulgar sınırına hareket etmişlerdir. Muhteme­ len, daha sonra Doğu Avrupa’da ortaya çıkacak olan Uzlar bunlar ol­ sa gerek. Üçüncü küçük bir grup ise Maveraünnehr’e inmiştir. Bu göçler arasında Oğuzların en önemli kitlesinin Seyhun nehri kıyısıy­ la, Aral Gölü çevresine geldiği anlaşılmaktadır. Bu saha ve güneyin­ deki geniş toprakların Arap Abbasî devletinin nüfuzu altında olduğu bilinmektedir. Nitekim, X. yüzyıl başlarında Oğuzlar ile Horasan’da­ ki yarı bağımsız Tahirîler hanedanlığı arasında bazı çatışmalar ger­ çekleşmiştir. Arap müellifi Belazurî’ye göre, Tahirî hakimlerinden Abdullah b. Tahir (828-844) oğlu Tahir b. Abdullah’ı Oğuzlar üzeri­ ne bir sefer düzenlemesini emretmiştir. Anlaşılan, Oğuzlar, Aral ve Seyhun’un güneyindeki İslâm ülkelerine saldırılarda bulunmuş, bu­ nun üzerine Tahirî hakimleri de önleyici tedbrilerde bulunmuşlardır. Harekete geçen Tahir b. Abdullah komutasındaki Tahirî ordulan, T ürkmenistan’ın batısına sızan Oğuzları mağlup ederek onların daha yukarılara çekilmesini sağlamışlardır322.32 323 O. Pulsak, ‘Oğuz Ycıbgu Devleti'nitı yıkılışı’, s. 97; 3 2 2 Belazuri, Fütuh el-Euldan, s. 320; V. V. Bartold, Soçincniya, 1. 1, s. 651; Bu hususta daha geniş bilgi için bkz. S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 191-192’de bu seferin Oğuzlara karşı gerçekleştiği üzerine ileri atılan şüpheleri kanıtlayıcı bilgilerle gidermektedir.

130

T A R İ H T E T Ü R K ME N L E R

Oğuzları bir anda Orta Asya’nın siyaset sahnesine iten bu olayla­ rı üzerinde tarihçiler çeşitli yorumlarda bulunmuşlardır. V. V. Barthold ve O. Pritsak tarafından savunulan görüşe göre, 766 yılında Kaı[uklar’ın Suyab’ı ele geçirip On-ok boyları üzerindeki denetimi elle­ rine almalarıyla Sırderya ve Aral çevresine kayan Oğuzlar burada kendi devletlerini tesis etmişlerdir323. Bu görüşe karşı çıkanların ba­ şında ise S. G. Agacanov gelmektedir. Ona göre, “Oğuz Devlet'ine iliş­ kin ilk kayıtlara, ancak IX. yüzyılın sonu ile X. yüzyıl başlanna ait Arap­

ça kaynaklarda rastlamak mümkündür. Sırderya Yabgu Devletinin nihaî şekilltnişi, büyük bir ihtimalle tam bu tarihte gerçekleşmiştir’’324 Sırderya Oğuz Yabgu Devleti

Yukarıda ortaya konulan Oğuz Yabgu Devleti’nin kuruluşuna dair iki açıklamadan birine taraf olmak hiçte kolay değildir. Ancak, 0. Pritsak’m açıklamasının daha doğru olduğu kanısındayız. Zira, Agacanov, Arap kaynaklarında Oğuz Devleti’ne ilişkin bilgilerin an­ cak IX. yüzyıl sonunda şekillendiğini öne sürerek O. Pritsak’m gö­ rüşüne karşı çıkmıştır. Pekâlâ, Arap müelliflerinin Yabgu Devle­ ti’nin varlığından daha geç haberdar olmaları mümkündür, Orta Asya’daki diğer pek çok olaylar gibi. Türkmen Eli'ne göç eden Oğuzlar burada pek fazla kalamadı­ lar. 766 yılında Karluklar’m Suyab’ı ele geçirmesi üzerine bu bölge­ ler güvenilir olarak kabul edilmezdi. Dolayısyla, bölgede yerleşmek arzusunda olan Oğuzlar dışında ana kitle Sırderya kıyılan boyunca batıya kaymaya başladılar. Ancak bölge Peçenekler'in323 idaresi al­ tında olduğundan Oğuzlar’ın buralara yerleşmesi zaman alacaktır. O. Pritsak, Oğuz Yabgu Devletinin Yıkılışı, s. 97-99; S. G. Agacanov, Oğuzlar, s. 197; Peçenekler’in konumuna ilişkin geniş bilgi için bkz. F. Sümer, ‘Peçcnckler:

İX-Xll. Yüzyıllarda Yaşamış Ünlii Bir Türk Eli', Türk Dünyası Araştırmala­ rı, Şubat 1995, N: 94, s. 61-67;

131

10. v ü z y ıl

Oğul çâlu 1U rakum)

mikenl Cend

Buhara c^.

Seroefkc

îaKv** 'crkent

Serahs

T a k la m a k a n

çölü

Hotan

Kcvir Çölü

J

TARİHTE TÜR KME NL E R

Ote yandan Peçenekler burada yalnız değillerdi. Türkmen Eli’nin yanıbaşında çok eski bir Türk ülkesi daha bulunmaktaydı. Çin kay­ nakları buraya Kang-çü, Pers kaynaklan Kangha derlerdi. Kısaca adı Kang olan bu ülkenin kurucuları m. ö. III. yüzyılda Ting-ling boylarından ayrılmış Kanglı boylan oldukları analaşılmakladır326. Bunlar Peçenekler’in bölgeye gelmesi üzerine onlara tâbi olmuş ve Peçenek boyları arasında yer alan Kangar/Kengerler’i oluşturmuş­ lardır327- Kanglılar’ın Göktürkler zamanında Kengü-Taıban’da oturdukları bilinmektedir. Bu bölge, S. Klyaştomıy’a göre, “Çu ve Talaş nehıderi havzası (On-oklu halkı sahasOnın batısında ve Sırder)'a (Sogd hududu)nun doğusunda bulunması icap eder". Aynı müellif, Tarban’ın Şaş’m başkenti olduğunu ve buranın da sonra­ dan Otrar adını alacak şehir olduğunu belirtmiştir328. Vlll. yüzyı­ lın başlarında Sırderya’nın nransap istikametiyle Aral Gölü civarın­ da oturan Kanglı veya Kenger boyları 740 yılından sonra bölgeye gelen Peçenekler’in idaresi altına girmişlerdir. Peçenek boylan ara­ sında Kengerler dışında Bacnak, Bancane, Bacgırt ve Naukerde kavimleri de bulunmaktaydılar329. Yani Peçenekler, Oğuz göçleri ön­ cesi Sırderya ve Aral Gölü çevresini ele geçirip, bazı yerli kavimleri de kendi saflarına katmaları sonucu etkin bir konuma gelmişlerdir. 760 yılında Oğuz göçleri bölgeye ulaştıklarında dağınık biçim­ de çevreye yayıldılar. Uygur savaşları, göç yolculuğu onları epey yıpratmış ve ekonomik olarak da sıkıntılı bir duruma düşürmüş ol­ malıdır ki, bir an önce hayvanlarına otlak ve yaylak sahaları arama­ ya koyulmuşlardır. Ancak, yerleşmek istedikleri alanlar kısa süre 32® Kaııgkü Ülkesi hakkında diğer yorumlar için bkz. K. Czegledy, Bozkır Ka­

vimleri, s. 30-47; ^27 Peçenekler arasında bulunan Kengerler hakkında bkz. F. Sümer, Oğuzlar, s. 44-45; Kıpçaklar'la birlikte ortaya çıkacak olan Kanglı kavimleri için ise bkz. s. 43-44; 328

^

S. Klyaştornıy, Orhon Abidelerinde Keııgii Kavini, s. 92-97; S. Klyaştornıy, Orhun abidelerinde Kengii Kavimi, s. 99;

133

HAZAR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

sonra Karluklular tarafından ele geçirilince ve Maveraünnehr’de de talihsiz olaylara (Mukanna İsyanı gibi) karışınca hızla Peçenek saha­ sına kaymaya başladılar. Peçenekler’le mücadele etmek isteği Oğu2. lar’ı Karluk ve Kimekler’le ittifaka zorladı. Bu durum pek anlaşıp bir husustu. Yaptıkları göçler ve askeri bakımdan zayıf konumda ol­ maları onları bu ittifaka itmiştir. Öte yandan Peçenekler hem Karluk, hem de Kimekler için daha ciddi tehlike arz etmekteydiler. Z. V. Togan’a göre, Oğuz beyleri, Karluk ve Kimekler’le anlaşarak Sırderya vadisi ile Aral çevresinde barınan Peçenekler’le savaşa koyul. dular330. Diğer araştınuacılar da bu savaşın varlığına dikkat çekinektedirler331. Bu bilgileri ve açıklamaları Arap müellifleri de teyit etmektedirler332. Ayrıca, Türkmen halk rivayetlerinde de bu konu­ yu işleyen destansı hikayeler anlatılmaktadır. Bu rivayetlerde Oğuzlar’m daha ziyade Peçenekler’dcn tt-Beceııa boylarıyla çarpıştıklan zikredilmektedir333. Bu durum Türk tarihçiliğinde yaygın olan, Pe­ çenekler Aral Gölü ve Sırderya kıyılarına uğramadan direkt kuzeye hareket etmişlerdir görüşünü çürütmektedir334. Nitekim, Bizanslı müellif Konstantinos Porphyrogennetos’un IX. yüzyılın sonlarına doğra Peçenekler’in durumuna ilişkin yorumu bu olaylardan sonra­ ya rastlamaktadır335. Anlaşılan, Oğuzlar, IX. yüzyılın sonlarında3 3 3 ® A. V. Togan, Umumî, s. 107; 331 Bu konuda daha tefarruatlı bilgi için bkz. Oçcrki iz istoıii turkmenskogo nara­

da; A. Yakubovskiy, Vaprosı clnogeneza; S. Agacanov, Oğuzlar, s. 193-194; 3 3 2 el-Mes’udt, Muruc ez-Zcheb, s. 180; 3 3 3 Türkmen halk rivayetlerinin toplanıp değerlendirilmesi için bkz. Kononov, Rodoslovnaya, s. 70-71; Rivayetlerin tarihsel açıdan yorumu için bkz. S. Agacanov, Oğuzlar, s. 194-197; 3 3 4 Bu açıklamayı savunan görüşler hakkında bkz. F. Sümer, Peçenekler; aynı müel, Oğuzlar, s. 44-45; A. N. Kurat, Peçenek Tarihi; 3 3 5 Soçincrıiya Konistantina Bogrynorodııogo "Ofemah" i "O narodah", Predisl. G. Laksina, M. 1899, s. 139cla şöyle denilmekledir: “Önceleri Peçenekler Volga (İdil) ve Heik (Ural) nehirleri arasında oturuyorlardı. Onların komşuluğunda Macar ve Uz denilen kabileer yer almaklaydı’’.

134

TARİHTE TÜRKMENL ER

Aral ve Sırderya kıyılarındaki geniş Peçenek yurtlarını ele geçirerek onlann İdil ve Ural taraflarına kaymasına neden olmuşlardır. Onla­ rın hemen ardında da Oğuzlar yer alıyorlardı. Yani Oğuzlar sadece Peçenek yurtlarını tutmakla yetinmemiş, Ural’a kadar onların peşin­ den hareket ederek Yayık nehri kıyılarına kendi çadırlarını dikmiş­ lerdir. Rivayetlerde sözü edilen Guz b. Mamsak’la ilgili ‘Yada Taşı’ olayı bu tarihlerde gerçekleşse gerek. Nitekim, rivayetten anlaşıldı­ ğına göre, Karluklar’la Oğuzlar arasındaki ittifak bozulmuş, bunun sonucunda da Guz b. Mamsak Yayık’a doğru hareket etmiştir. Bi­ zans kaynaklarında karşımıza çıkan Uzlar bu Oğuzlar olmalıdır. Ay­ rıca, rivayetlere bakılırsa, Karluk-Oğuz savaşında Guz b. Mamsak’m oğlu Baygu da ölmüştür336. Muhtemelen bu olaylar 8 50-900 yılla­ rında

gerçekleşmiştir. Nitekim, bu dönemde Karahanlılar Devletini

kuran Karluklar’la Oğuzlar arasında çetin savaşlar meydana gelmiş­ tir. Bu dönemde en son Karahnalı-Oğuz savaşı, 893 yılında Talas’ı Sâmânller’e kaptıran Karahanlı hükümdarı Bazır Arslan Kara Han’ın devlerin balı kısmından sorumlu tuttuğu kardeşi Oğulcak Kadir Han arasında cereyan etmiştir. Oğuzlar, Karahanlılar’ın yenilgisin­ den yararlanarak 903 yılında onların ülkesine saldırı düzenlemişler­ se de Oğulcak Kadir Han onları ağır bir hezimete uğratmıştı. Bu o]ay üzerine Oğuzlar ile Karahanlılar arasında Selçuklu göçlerine kadar sıcak bir temas yaşanmamaktadır337. Şecere-i Terakime'de yer alan bir rivayet ve bu rivayetin Dede Korkut destanı ile XVII. yüzyıla ait Türkmenler arasında yaygın olan hikayelerle desteklenmesi Oğuzlar ın Sırderya kıyısına göçleri ve Peçenekler’le yaptıkları savaşların tarihi gerçekliğini efsanelere yan­ sıması olarak yorumlanmalıdır. Rivayette şöyle denilmektedir: “SalıırEnkeş isimli biri vardı. Karısının adı Cacaklı (Saçaklı) idi. Oğulları­ nın ismi Salur Kazan’dı, aynı zamanda kendisine Kazan Alp da derler­ di. Bu sırada Beçene ilinin beyi Toymaduk idi. O geldi, Enkeş’in çadırı■^6 Mücmelii't-Tevarih, s. 102-103;

337

Bu konuda geniş bilgi için bkz. E. N. Necef, Karahanlılar, s. 97;

135

HAZAR O T E S t T Ü R K M E N LER l

na saldırdı, Cacaklı’y ı esir aldı ve götürdü. Üç yıl sonra Enkeş mal vere, tek onu geri almayı başardı. Evine dönüşünden altı ay sonra Cacaklı bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Annesinin değnek ile başını yaran Kazan Alp: “bu çocuğu nereden buldu?” diye sordu. Cacaklı: “hava karalınca düşman geldi; sen korkudan sararıp solarak kaçtın; ben deveye binip se­ nin peşinden gelmek istedim. Bütün gücünü kullanan It-Becene, arkam­ dan yetişti, devemi başından yakaladı, içi coştu, kendisi kızardı, üzerime çıktı, eğlendi, irademi elimden aldı; ben ondan bu erkek çocuğu dünyaya getirdim” dedi. Bu çocuğun aslı It-Becene ilinden geldiği için ona lrek adı­ nı verdiler. Tiirkler arasında adete göre, köpeklere lrek [veya] Serek adı verilir, Irek’in Atıklı adlı bir oğlu vardı. Söylendiğine göre, iç Salurlar Atıklı soyandandır’’338. Aynı rivayet bir başka biçimde Dede Korkut hikayeleri arasında ‘Salur Kazan’ı Çadırının Yağmalanması’nde an­ latılmaktadır. Bu rivayet ise şöyledir: Rivayete göre, Salur Kazan ava çıktığı sırada obasını korumak için oğlu Uruz Koca’nın emrine 300 asker vennişti. Tam bu sırada Peçenekler Uruz Koca’nın koruduğu Oğuz karargâhına saldırdılar, “onun (Salur Kazan’ın) altın tepeli ça­ dırlarını kâfirler yağmaladı, onun nişanlı kızını kaz gibi bağırttılar; onun yüğrük at sürülerine binip güzel develerini önlerine katıp yürüttü­ ler; zengin hâzinesini, çok sayıdaki paralarını talan ettiler. Yaşlı Bıırla Hatun ile kırk güzel kız esir alındı; Kazan Bey’in yaşlı annesi kara bir devenin boynuna asılı olarak götürüldü; Kazan Han’ın oğlu Uruz Bey ile 300 yiğidi elleri ve boyunları bağlı olarak götürüldüler’’339. Aynı ola­ yın bir başka versiyonu da Türkmen halk rivayetleri arasında anla­ tılmaktadır340. Her üç rivayetin destansı nitelikler taşımasına rağ­ men aynı mecrada iz sürmesi, şüphesiz bir tarihi gerçekliğin göster­ gesidir. Bu durrnda anlatılan hikayeler gerçektir ve Oğuzlar’m ilk dönemi hakkında önemli bulgular sunmaktadır. 3 3 8 Ebıı’l-Gazi, Şecere-i Terakime, Kononov nşr, s. 73-74; 3 3 0 Dede Corgut, V. V. Bartold nşr, Bakı 1950, s. 27-41; 3 4 0 Bu konuda bkz. A. Samoylovtç, ‘Oçerki po istoıii turkmenskoy literatürt\ Turkmeniya, 1, 1929, s. 150;

136

tarihte

türkm enler

Her şeyden önce, anlatılan rivayetlerin 760 yılından sonra ger­ çekleştiği bir gerçektir. Nitekim, Oğuzlar ile Peçenekler arasında ilk ciddi savaşlar bu dönemden itibaren gerçekleşmeye başlamıştır. Muhtemelen, 760 yılında batıya doğru harekete geçen Oğuz boyla­ rının başında Salur Boyu beyleri bulunuyorlardı. Bu daha sonra Oğuz Yabgu Devleti’nde hanedan soyu olacak Salurlar'm da konu­ muna açıklık kazandırmaktadır341. Onların ilk temsilcileri Şakır­ lardan Eııkeş Bey olmalıdır. Enkeş Bey’in hanımı Cacaklı veya Bur]aHatunun da, Oğuzlar arasındaki hiyerarşi içinde kadının önem­ li bir konumunun olduğu göstennektediı3 4 2 . Enkeş liderliğindeki Oğuzların Sırderya kıyılarındaki yaylalarda yerleştikleri bilinmek­ ledir. Rivayetlerde onların çadırlarda oturduğundan söz edilmesi Oğuzlar ın göçebe yaşam tarzlarını koruduklarını göstermektedir. Ancak, ani bir Peçenek saldırısı başta Oğuz beyin hanımı olmakla çok sayıda Oğuzun esir düşmesine, çadırlarının yağmalanmasına ve hayvan sürülerinin sürülüp götürülmesine neden olmuştur. Bu olay üzerine Enkeş, büyük meblağda fidye vererek Burla veya Cacaklı Hatunu İt-Becene boyunun elinden geri almıştır. Esir alınanlar ara­ sında Enkeş’in oğlu Salur Kazan’ın oğlu Uraz Koca’nm da olduğu bilinmektedir. Her ne kadar Enkeş, eşini fidye yoluyla kurtanırışsa da, bu olayı hazmedemeyen Salur Kazan çevresinde topladığı aske­ ri birliklerle Peçenekler’e saldırmış, yapılan olayın intikamını almış­ tır. Muhtemelen bu Oğuzlar ın yeni liderlerinin Salur Kazan oldu­ ğunu göstermektedir. Hikayelerde bu konuda şöyle denilmektedir: “Sakır Kazan, 30-40 askeriyle sefere çıktı; lt-Becene ilini dağıttıktan 141 Salur hanedanlıg için bkz. S. Agacanov, Oğuzlar, s. 2 0 2-204; 342

Oğuz Yabgu Devlet’inde hatunlanıı, yani hükümdar eşlerinin siyasi konu­ mu hakkında bkz. A. P. Kovalevskiy, Kniga Ahıneda ibn Fadlana oyego putcşestvii m Volgıı, Harkov 1956, s. 17’de Arap sefiri Fadlan’ın Oğuz ko­ mutan Etrek’le görüşmesinde Hatun’un, yani onun hanımının da konuş­ malarda iştirak etmesi anltıhııaktadır. Ayrıca, Oğuzlar arasında Hatunla­ rın konumu için bkz. S. Agacanov, Oğuzlar, s. 215;

137

HAZAR Ö T E S İ T Ü R K M E N L E R İ

sonra döndü. Onların bazıları aman dileyerek kurtuldular; alplar, beğ. ler gören varmı Kazan gibi’’343. Buna atıfla, 760 yılında Sırderya bölgesinde artık bağımsız bir Oğuz Yabgu Devleti’nin oluşmaya başladığına ve boylar arasındaki hakimiyetin Salurlar da olduğuna ve bu tarihten IX. yüzyılın ortalarina kadar Oğuz tahtında sırasıyla Enkeş (760’den itibaren?), Saluj Kazan ve onun oğlu Uruz Koca’nın (8 5 0 ’lere kadar ?) oturduğu id­ dia edilebilir. Ancak bu bilgilerin güvenirliği diğer kaynaklarca sağ. lanıııadığı sürece önemli ölçüde kuşkular doğuracaktır. Rivayetleri takip edersek, 8 50 yılından sonra Oğuzlar’ın başında Mamsak, onundan sonra da oğlu Guz bulunmuştur. Guz’un Oğuz yabgusu olduğu dönemler IX. yüzyılın sonlarına rastlar. Nitekim bu dönem­ de Oğuzlar ile Karluklar arasında ciddi bir savaş patlak venııiş, sa­ vaşı kaybeden Oğuzlar kuzeye doğru Çekilmişlerdir. Guz b. Mam­ sak döneminde Oğuz Yabgu Devleti’nin sınırları Ural’a kadar uza­ nıyordu344. Böylece, Oğuz Yabgu Devletinde Salur hükümdarları­ nın ‘efsanevi’ listesi şöyle yapılabilir: 1. Enkeş (7607-780?); 2. Sa­ lur Kazan (7807-820?); 3. Uruz Koca (8207-850?); 4. Mamsak (8507-880?); 5. Guz b. Mamsak (8807-920?). X. yüzyıl Oğuz Yabgu Devleti’nin yükseliş dönemidir. Bu dö­ nemde ülkenin sınırları epey genişlemiş, nüfus bakımından Oğuz boylarının sayısı epey artmıştır. Muhtemelen, Oğuzlar’ın 24 boy halinde teşkilatlanmaları bu dönemlerde gerçekleşmiştir. Daha yüzyılın başlarında siyasal anlamda devlet teşekküllerini tamamla­ yan Oğuzlar, idari bakımdan da organize olmuşlardır. Devletin ba­ şında ‘yabgu’ ünvanım taşıyan bir yönetici bulunmaktaydı. Ancak, Oğuzlardaki ‘yabgu’ ve ‘baygu’ ünvanı arasındaki farklar tartışıla gelmiştir. Bazı araştırmacılar her iki ünvanm aynı olduğuna dikkal 3 4 3 Ebül-Gazi, Şcccre-i Terakimc, Kononov ıışr, s. 71; 344 Bu hususta bkz. Mücmelü't-Tevarih, s. 102-103; Soçinaüya Konslantina Boff-

yanorodnogo, s. 139; OğuzlarTn Karluklar karşısında yenildiği bu savaşlar­ da Guz b. Mamsak’ın oğlu Baygu’nun ölümüne istinaden söylenilebilir.

138

TARİHTE TÜRKMENLER

çekerek, arada sadece yorum farkının olduğunu belirtmişlerse de, bu açıklama pek doğra kabul edilmemiştir345. Bugünkü bilgileri­ miz doğrultusunda ‘yabgu’ ünvanınm ‘hakan’ veya ‘hükümdar’ an­ lamındaki ünvanlardan daha küçük bir dereceyi yansıttığı yönünde açıklamaların346 asılsız olduğu anlaşılmıştır. Oysa, yapılan en sağ­ lıklı yorumlar, Çin kaynaklarında Hun hükümdarı için kullanılan 'Şan-yu ünvamnın ‘yabgu’ olduğunu ve anlam bakımından Çin’de­ ki ‘kral’ karşılığında ‘VVang’la aynı olduğu ortaya konulmuştur347. Agacanov’a göre, Oğuzlar arasında ‘baygu-paygu’348 ünvamnın ‘yabgu’ya göre önemi ve saygınlığı daha düşüktür349. Oğuzlar ara­ sında yabgudan sonra derecesine göre Kül-Erkinler, yani hakanın naibleri geliyorlardı. Ordu komutası ise Subaşılarm elindeydi. Oğuzlar arasında ‘Kengeş’ adı verilen halk toplantıları da yapıla­ nmaktaydı350. Yani, Sırderya Oğuz Yabgu Devletinin kendine has idari ve siyasi yapısı bulunmaktaydı. 345 V. Miııorsky'in her iki ünvaıı aynıymış gibi, Hududu’l-Alem’deki Baygıı [erimini Yabgu olarak düzeltmesi (s. 97), Agacatıov tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Bkz. Oğuzlar, s. 209, n. 123; A. Z. V. Togan ve 1. Markvarı'ıa ‘baygu’ ile ‘yabgu’ iinvanlannı aynı kabul etmişlerdir. 346 F. Sümer, Oğtızlur (s. 38) ve Eski Türklerdc Şehircilik (s. 72-74) adlı eserin­ de, onu baz alan R. Genç'te Karahanh Devlet Teşkilatı (Ank. 1981, s. 36) adlı çalışmasında ‘yabgu’ ünvamnın daha küçük bir derece olduğunu ile­ ri sürerek Karluklular’ın Karahanlılar Devleti nin kııruculan olamayacağı tezini savunmuşlardır. 347 T. Tekin, Huıılann Dili, Ank 1993, s. 13’de şöyle der: “Hsiııng-nu şanyü