Körfez Krizi ve Devrimci Olanaklar [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

''Körfez Krizi'' ve Devrimci Olanaklar

"KÖRFEZ KRİZİ" VE DEVRİMCİ OLANAKLAR

EKSEN YAYINCILIK Babıali Cad., No: 19/11, Cağaloğlu/İSTANBUL · Tel: 512 51 46 Baskı: Aydınlar Matbaası Şubat 1991 1. Baskı

İÇİNDEKİLER

5 SUNUŞ 7 Körfez Krizi ve Türk Burjuvazisi 13 Dünyada "Yeni Düzen" ve Ortadogu ...... .. . ... H. Fırat .

15

Emperyalist dünyada "yeni düzen"

21

Ortadogu'da yeni durum

.

.

33 Körfez Krizi ve ABD Emperyalizmi ............. C. Kay.nak 43 Körfez Krizi: Mevcut ve Muhtemel Bazı Sonuçlar

.

. .. .

....

. . C. Kaynak .

.

51 "Yeni Düzen" de Yeni Durak: Kapitalist Dünyanın Paris Zirvesi

.............. C Kaynak

SUNUŞ

Kimilerince "uluslararası hukukun ihlali", kimilerince de "Arap ulusunun birligine yönelik bir adım" olarak deger­ lendirilen Kuveyt'in Irak gericiligi tarafından işgal ve ilha­ kı, gerçekte, Arap halklannın devrimci isyanıyla yıkılması gereken,.yaşama hakkı olmayan kukla bir" devlet"in, böyle­ si bir görevin gerçek sahibi olmayan Irak gerciliginin yayıl­ macı emellerine kurban olmasıydı. Fırsat, bu fırsattı; ve diger emperyalist-kapitalist devlet­ leri yedegine alan ABD, tüm askeri varlıgıyla bölgeye çö­ reklendi ve "Ortadogu'nun en büyük devleti" konuı;mina geldi. ·

Emperyalistlerce "ulvi" arnaçiann ardına gizlenilerek çıkanlan savaşın tüm sıcaklıgıyla sürdügü şu günlerde bile birer ikişer tüm emperyalist devletler. gerçek amaçlannı _açık etmiş durumdalar. ABD Türkiye, ısrail, Mısır, Suriye, Suudi Arabistan'dan oluşan bir güverıJ.ik (kendi emperyalist çıkarlannın güvenligi) örgütünden; Ingiltere, "Ortadogu'da Ingiliz varlıgının tanınması" gerektigi"'den sözetmekte; emperyalist dünyanın istikrarsız çocugu ıtalya da "Beıi de vanm" diyerek "pasta"dan pay istemektedir. Körfez krizinde kraldan çok kralcı davranan Türkiye burjuvazisi ise kaderini ABD'nin savaş arabasına baglamış� tır. T.C. devleti tüm yöneticileriyle ne kadar savaşçı, "cen­ gaver bir millet" oldugumuzu, "tabansı:i."lıga yer olmadıgı­ nı söylüyorlar. Atalanmız "bekara kan boşamak kolaydır" demişler. Bunlannki de o hesap. 1 . Dünya emperyalist pay­ laşım savaşı sonrasında Anadolu'da emperyalist işgale karşı verilen savaşımın asıl gücü her milliyetten emekçi sınıflann bagnndan çıkan insanlanmızdı. Her savaşta egemen sınıf­ Iara ise fiilen bundan kaytarmak, savaşa emekçileri sürmek ve kendi kasalannı doldurmak düşmüştür. Nitekim o sırada kent-kasaba zenginlerinin, eşrafın çocuklan Mustafa Ke­ mal meclisinin çıkardıgı paralı askerlikten yararlanarak,

ögrencileri askerlikten muaf oldugu için Mevlana Meğrese­ si'ne girere k (aynntılı bilgi Yalçın Küçük'ün Türkiye U zeri­ ne Tezler'inde bulunabilir) ve benzeri yollarla savaştan kay­ tarmışlardır. Günümüzde de Türkiye buıjuvazisi kuşkusuz işçi sınıfı ve diger emekçi sınıfıann bagnndan çıkan insan­ lanmızı cepheye sürecekler ve onlann aynca fiziken de yıkırr�a ugramasına yol açacaklardır. Işte oldukça genel hatlanyla tasvir ettigim Körfez krizi ve savaşınakarşı kararlı bir mücadele, ancak bu kriz tüm bo­ yutlanyla (emperyalistlerirl, özellikle ABD'nin gerçek amaÇlan, Türkiye buıjuvazisinin tavn ve devrim güçlerinin görevleri ve sahip oldugu olanaklar) kavranıldıgında müm­ kün olacaktır. Bu broşürü mrunun kavranmasına katkıda bulunması amacıyla devrimci kamuoyuna sunmaıq.a göre­ vimizi yapmış olacagız. ·

EKSEN YAYINCILIK

KÖRFEZ KRİZİ VE TÜRK BURJUVAZİSİ

Petrol bölgesi Ortadoğu'ya b"ekçilik, ABD emperyaliz­ mince Türk burjuvazisine verilmiş 40 yıllık bir görevdir. Türk burjuvazisi bugüne dek bu görevi sadakatle yerine ge­ tirdi. No mı al dönemlerde belli bir esneklik gösterebilmek!e birlikte, emperyalist çıkariann gerektirdiği her kritik du­ rumda Arap halklaoyla karşı karşıya gelmekten geri durma­ dı. Bu tarihsel çizgi gözönüne alındığında, onun son Körfez krizi vesilesiyle aldığı tutuma şaşmak için aslında bir neden yok. Buna rağmen emperyalist efendileri bile onun bu son krizdeki tutumuna belli ölçülerde şaşabiliyorlarsa eğer, bu Türk burjuvazisinin emperyalizme uşaklıkta her türlü sının aşmasındandır. Türk burjuvazisi, olayıann daha ilk gününden itibaren

ve tüm seyri boyunca, Amerikan emperyalizminin niyet ve davranışlanyla tam bir uyum içinde hareket etti. Emperya­ list dünyanın çıkarlan ve ihtiyaçlan neyi gerektiriyorsa, ne­ ye malolacagına aldırmadan, kesin bir şekilde yerine getir­ di. Komşu Irak halkını açlıga mahkum eden ekonomik am­ bargoya, çocuklar içiı;ı süt, hastalar için ilaç vermeyi redde­ debilecek düzeyde bir insanlık dışı tutumla katıldı. ABD'nin bölgeyi askeri işgal ve abluka altına almasına tam destek verdi. Türkiye topraklannı ABD'nin savaş hazırlığı için bir askeri üs haline getirdi. Tüm bunlarla kalmadı, ken­ disi bizzat Irak'a karşı savaş hazırlıkianna girişti. Sayısız tu­ tum ve davranışla Irak'a karşı aktif ve sürekli savaş kışkırtı­ cılıgı yaptı. Gerici burjuva muhalefeti, Türk burjuvazisinin bu uşak­ lık ve savaş kışkırtıcısı tutum ve politikasını örtrnek ve onu aklamak için, yapılanlan hükümet partisinin hesapsız, ma­ ceracı, dargörüşlü icraatı olarak göstermeye, yıgınlan aldat­ maya çalıştı, çalışıyor. Oysa tüm kanıtlar, bizzat sermaye kuruluşlan yöneticilerinin kendi dolaysız açıklamalan, hü­ kümetin, izledigi temel politika ile, bütünüyle burjuvazinin irade, ihtiyaç ve çıkarıanna uygun hareket ettigini gösteri­ yor. Türk burjuvazisinin savaş kıştırtıcısı tutumu kuşkusuz maceracı bir politikanın ifadesidir. Fakat bunun kaynagı politikacılann maceracı hevesi degil, sermaye düzeninin kendi nesnel ihtiyaçlandır. Körfez krizi karşısında takın­ dıklan tavır, Türk burjuvazisinin karşı karşıya bulundugu püyük sorunlar ve açmazlar yıgınını yeniden teyid etmiştir. Içte sıkışan ve çıkış bulamayan burjuvazi, dış açılımlarla çı­ kış aramaya çalışmaktadır. Içte iktisadi sorunlar var rahatsız edici boyutlar kazanan işçi hareketi var; sömürgeci boyun­ durugu kırarak ulusal özgürlugünü elde etmek isteyen Kürt halk hareketi var; yaşam koşullannın çekilmezligini en sı­ nırlı demokratik haklardan yoksunlukla içiçe yaşayan emekçi katmaniann eyleme dönüşmekte olan hoşnutsuzlu­ gu var; burjuva parlamentosunun bunalımı ve yönetememe krizi var; iktidan ve muhalefetiyle tüm burjuva partilerdeki bunalım, ve böylece kendi iç alternatiflerini yaratmada ye­ teneksizlik �ar; vb.

Bir de bunları tamamlayan dış sorunlar var. -Gerçi yıllar­ ca emperyalizme uşaklıga ve NATO'ya ileri karakol olı:naya gerekçe yapılan kuzeyden gelen "tehdit" in varlıgt artık id­ dia edilemiyor. Ama garip bir şekilde bu kuzey komşusu ha­ riç, istisnasız tüm öteki komşularıyla gerici çıkar çelişkilerine dayalı sayısız sorunlan var. Bu sorunlar karşısında bunalan Türk burjuvazisi, kendi­ ni dogrudan ilgilendirmeyen bir dış bunalıma en ön safta bu­ laşarak, iç sorunların üstünü örtmeyi, onları hiç degilse bir süre için geri plana itmeyi amaçlıyor. Tam da bu aynı yolla emperyalizme tam bagııııgını kanıtlayabildigi, ona sunabi­ lecegi hizmeti ömekleyebildigi ölçüde, güvenligini ve gele­ cegini güvenceye alabilecegini .umuyor. Denebilir ki, em­ peryalist dünya için taşıdıgı degeri kanıtlamak ve bunu pa­ zarlamak istiyor. Bu arada Otadogu'nun siyasal cografya­ sında meydana gelebilecek oynamalar durumunda, kendisi için bazı ek kazançların (örnegin Musul ve Kerkük!) haya­ liyle avunuyor. "Tarihsel hak" iddiasıyla sürdürdügü em­ peryalist genişleme heveslerine, yine emperyalizme sada­ kati kanıtlayarak ulaşmak istiyor. Türk burjuvazisi, dogrudan.bir savaş hali bir yana, ger­ gin bir savaş atmosferi yaratabildigi ölçüde bile, ülke içi ya· şamda normal durumda atamayacagı adımlan atabileceği­ nin hesabıyla hareket ediyor. Böyle bir durumda her türlü hak arama olanagı ortadan kaldınlabilecek, grevler yasak­ lanabilecek, sol basın susturulabilecek, zamlar peş peşe uy­ gulanıp dolaylı ve dolaysız vergiler artırıla bilecektir. Böyle bir durumda, sınırlara takviye, savaş teyakkuzu, tatbikatlar vb. görünümlerle kamufle edilerek, Kürt halkına karşı her türlü baskı ve sindirme uygulamalarına, sürgün ve katliaıp.lara girişilebilecektir. Bu durumda, "müttefik" ülkelerle iş ve güçbirligi adı altında Amerikan emperyalizmine kölelik zincirlerine yenileri eklenebilecektir. Türk burjuvazisinin maceracı girişimlerinin gerisinde böyle nesnel ihtiyaçlar ve kendi çıkarlan bakımından "ger­ çekçi" hesaplar var. Nedir ki olayların şimdiki safhasın_da burjuvazinin bu hesaplan henüz tutmamıştır. Gerçi tüm emperyalist dünya­ ya sadakatini en üst düzeyde kanıtlamış, onlardan "vazge·

·

çilmez sadık müttefik'' payesi almıştır. Fakat emekçi yı�ın­ lan kendi savaş politikalanna alet edememiştir. Halk savaş kışkırtıcılı�ını tepkiyle karşılamakta, Irak'la bir savaşı an­ lamsız bulmaktadır. Amerikan emperyalizminin bölgedeki çıkarlan için herhangi bir fedekarlı�a katlanmaya niyetli görünmemektedir. Bu olgu, iÇ sorunlan karartmak amacıy­ la dış sorun yaratan burjuvazi için içte yeni sorunlar ya da mevcut sorunlann a�ırlaşması demektir. Daha şimdiden Irak'a ambargonun Türkiye'ye maliyeti­ nin 5 ila 1 O milyar dolar arasında de�işti�i söylenmektedir. Emperyalist burjuvazi bu kaybı giderece�ine dair vaadlerde bulunmuş olmakla birlikte, bu do�rultuda henüz bir adım atılmış de�il. Çözüm, her zamanki gibi faturamn halka ödet­ tirilmesi olmuştur. Son haftalarda peşpeşe gelen büyük zamlar bun!Jn ifadesidir. Savaşa karşı olan kitleler, onun çı­ kardı�ı faturayı ödemek konusunda hiç de istekli de�iller. Akıl almaz şekilde tırmanan fiyatlara karşı öfke ve tepki bü­ yüktür. Zonguldak'taki onbinlerce madeninc�nin bölgesel genel grevi bu öfke ve tepkinin bir ifadesidir. Içinde bulun­ du�umuz dönemin toplu sözleşme dönemi oldu�u da dikka­ te alındı�ında bunun yayılması, iktisadi kazanımlannı peş­ peşe gelen zamlarla kaybeden işçi sınıfının yeni bir toplu hareketlenıneye girmesi beklenebilir. Körfez krizinin kapitalist ekonomi üzerindeki etkisi a�ır ve uzun süreli olacaktır. Hain petrol fiyatlanndaki büyük ar­ tış bile tek başına bu etkiyi yaratmaya yeter. Bu olgunun do­ laysız sonucu, emekçilerin yaşanı koşullannın daha da kö­ tüleşnıesi demektir. Bunun yarataca�ı tepki ve mücadelele­ ri dizginleyebilmek için burjuvaziqJn hasıcı ve terörii şiddet­ lendirmekten başka çareşi yoktur. Ozal'ın işçi sınıfına yöne­ lik son tehditleri bunun belirtisidir. Emperyalizmin Ortado­ �u jandarması olmak hevesiyle girdi�i yolun Türk burjuva­ zisinin karşısına çıkardı�ı açmaz şudur: Kapitalist ekonomi. bir savaş atmosferinin sonuçlannı yaşamakta, ama bir savaş psikolojisi içerisine sakulamayan kitleler oitaya çıkan fa tu­ rayı gönüllü olarak ödemeyi kabul etnıenıektedirler. Bu durum karşısında ve bugünkü koşullar altında bir bü­ tün olarak Türkiye devrimci hareketine büyük sorumluluk­ lar düşmektedir. Burjuvazinin düştü� bu açmaz devrimci 1l\

kitle hareketini geliştİnnede yeni olanaklar sunuyor. Bu olanaklan sonuna kadar degerlendirebilmek günün temel ve önemli bir görevidir. Kitlelerin kendilerine ödettirilmeye çalışılan faturaya tepkileri beklenmedik boyutlar kazanabi­ lir. Zonguldak işçilerinin direnişi buna bir örnektir. Ortaya çıkan gelişmelerin gerisinde kalmamak, kendiliginden pat­ l.�k verecek tepkileri kucaklamak için hazırlıklı olmalıyız. Ote yandan Ortadogu'daki savaş gerilimi ve tehlikesi de­ vam etmektedir. Trük burjuvazisinin uşaklık politikası pat­ lak verebilecek bir savaşta Türkiye'yi dogrudan taraf ve he­ def haline getinniştir. Bu koşullar altında savaşa karşı mü­ cadele acil ve hayati önemini korumaktadır. Bu, Türkiye halklanna oldugu kadar tüm Ortadogu halklanna karşı da tarihsel bir sorumluluktur. Emperyalizmin ve Türk buıjuva­ zisinin planlannı bozmak, politikalannı.boşa çıkarmak, yı­ gınlardaki öfke ve hoşnutsuzlugu düzenin temellerine yö­ neltmek için yapılabilecekleri komünistlerden ve devrimcilerden başkası yapamaz. Türkiye devrimci hareketi bu büyük sorumlulugun bilin­ ciyle hareket edebilmelidir. Eylül 1990 ·

1 1

DÜNYADA "YENİ DÜZEN" VE ORTADOGU H. Fırat

Irak'ın Kuveyt'i işgali ve ilhakı ile başlayan. ABD önder­ ligindeki e.rvperyalist güçlerin Ortadogu'yu fiilen işgal ve abluka altına almasıyla süren olaylar zinciri, tüm dünyada "Körfez krizi" olarak adlandınlıyor. Yakın tarihte ör:negi çok görülen benzer olayları, meydana geldigi bölge ya da ülke adıyla nitelernek bir alışkanlık olmuştur. Bu, ilk bakış­ ta, sözkonusu olayların nedenleri, niteligi, kapsamı, etkisi ve sonuçlarıyla ilgili olarak co grafik bir sınırlılıgı akla geti­ rebilmektedir. Oysa dünya bugün öylesine küçülmüş ve bin bir biçime bürünen emperyalist egemenlik ise öylesi�e ·ge­ lişmiştir ki, en sıradan bölgesel olaylarda bile tüm emperya­ list ve gerici güç odaklan dogrudan taraftır ve dolaysız ola­ rak olayların içindedir. Böyle oldugu içindir ki az Çok ciddi her bölgesel olay, hemen ve kolayca dünya ölçüsünde etkisi 13

ve sonuçlan olan genel bir krize dönüşebilmektedir. Yine de, haftalardır tüm dünyanın degişmez gündemi ol­ maya devam eden son Körfez krizi, yakın tarihteki benzer­ lerine göre etkisi ve sonuçlan bakımından en önemlisi ve en şiddetiisi olmuştur. Bunun nedenlerini bu son.krizin kendi­ ne özgü koşullannda aramak gerekir. Her şeyden önce son kriz, Ortadogu gibi gerek kapitalist dünya ekonomisi ve gerekse emparyalist dünya egemenligi bakımından son derece kritik iktidasi ve politik özellikler ta­ şıyan, tam da bu nedenle ABD emperyalizmi tarafından yıl­ lar önce ve açıkça " yaşamsal çıkar" alanı ilan edilen bir böl­ gede meydana gelmiştir. Bu kuşkusuz başlıbaşına önemli bir faktördür. Irak gericiliginin saldırgan eyleminin petrol kaynaklan üzerinde denetim kurmak ve bölgede siyasal ve askeri nüfuzunu genişletmek amacına yönelik olması, buna karşılık bölgedeki emperyalist çıkariann ise bu tür girişim­ lere tahammülsüzlüğü, bu faktörün önemini artırmaktadır. Ama yine de bu aynı bölgede bu,güne dek meydana gelen tek kriz olmadığına göre, bu sonuncusuna kendine özgü ka­ rakterini veren ek nedenler olmalı. Bu nedenler, Doğu Av­ rupa'da geçen.yıl yaşanan politik çöküntünün, Sovyetler Birliği'nin ise artık kaderini ve çıkarlanm B atı emperyaliz­ miyle birleştirmesinin ardından, dünyada ortaya çıkan yeni güç ilişkileri ve Malta'da ilk adımları atılan " yeni dünya dü­ zeni" ile bağlantılıdır . Körfez krizi bu yeni dönemde ortaya çıkan, yeni konumlan ve ilişkileri sınama olanagı doğuran, "yeni dünya düzeni" için atılacak yeni adımların gündeme girmesine de vesile olanilk ciddi olay olmuştur. Bu ona ken­ dine özgü karakterini veren ikinci bir temel faktördür. Bu ikinciyle bağlantılı olan bir üçüncü faktör ise şöyle ifade edilebilir. Yakın geçmişte, bu tür bölgesel krizierin oluşmasında ve şiddetlenınesinde süper devletler arasında­ ki çelişki ve çatışmaların, siyasal nüfuz alanı için yürütülen mücadelenin belirgin bir rolü olurdu. Kriz, ilgili bölgeye öz­ gü nedenkrle ve bizıat bölge ülkelerinin girişimleriyle meydana geldiğinde bile hızla ABD ve Sovyetler B irligi arasında bir çatışma alanına dönüşürdü. Son kriz ise doğru­ dan Irak gericiliğinin kendi bölgesel yayılma girişimleriyle başlamış ve ABD ile B atılı emperyalistlerin bölgeyi işgal v e

14

abluka altına almasıyla şiddetlenmiştir. Artık VarşovaPaktı yoktur ve Sovyetler Birligi karşı kuUıpta degildir. Dünkü en yakın müttefiklerinden Irak'ın yanında ve AB D ile karşı kar­ şıya degil, tersine, ABD'nin yedeginde ve Irak'ın karşısın­ dadır. Irak'ın ge!Jllenmesinde ve emperyalist dünya düzeni­ nin Ortadogu'daki ortak çıkarlannın korunmasında Batılı emperyalistlerle tutum ve davranış birligi içindedir. Bu ko­ num degişikligi, paradoksal bir biçimde krizi agırlaştıran bir etkide bulunmaktadır. Zira kendi davranışlarını dizgin­ leyen güçlü bir rakipten kurtulmuş olmanın rahatlıgı ve per­ vazsızlıgıyla ABD'nin ve öteki B atılı emperyalistlerin Orta­ dogu'daki askeri girişimleri , Körfez krizini şiddetlendiren asıl etken durumundadır. Tüm bu kendine özgü özellikleri ve koşullaeyla son Körfez krizi , emperyalist dünyanın bugünkü temel gerçek­ l erinin, başlıca güçler arasındaki yeni ilişki ve çelişkilerin, çeşitli emperyalist ve gerici milıraklan n bugünkü konum ve tutumlannın neUeşmesinde, kısaca "yeni dünya düzeni"nin anlaşılmasında önemli olanaklar sunmaktadır.

Emperyalist Dünyada "Yeni Düzen" Dogu Avrupa'nın çöküşü ve ona denk getirilen Malta Zirvesi sonrasında başlayan "yeni dünya düzeni" tartışma­ lan, Körfez kriziyle birlikte yeni boyutlar kazanmış bulunu­ yor. "Yeni dünya düzeni" Batılı ve Sovyet sözcülerinin or­ taklaşa kullandıkları bir kavram. Artık Dogu-Batı bölünme­ si anlamını yitinniş, NATO- Varşova kuruptaşması bu ikin­ cisinin fiilen çöküşüyle son bulmuş, bunlara eşlik eden so­ guk savaşta böylece sona enniştir. Dün bu kutuptaşma ve savaşa göre oluşari dünya ilişkiler sistemi ve davranış bi­ çimleri bugün kökten degişiklige ugramıştır. Evrensel barış ve işbirligine dayalı yeni-.bir düzen, bu gelişmelerin ortaya çıkardıgı yen bir ihtiyaçtır. ABD ve Sovyetler Birligi'nin görüş ve davranış birligi, bu yeni düzenin temellerini ata­ cak, dün "soguk savaş disiplini" ile korunan dünya barışı ve istikrarının yeni dönemdeki temeli ve güvencesi bu yeni dünya düzeni olacaktır. Yaşadıgımız günlerin bu moda kav­ ramına atfedilen anlam kabaca budur.

15

Burada gerçek ile aldatıcı propanganda içiçedir. Dogu Avrupa ve Sovyetler Birliği 'nin Batıyla bütünleşmesi teme­ linde Doğu-Batı bölünmesinin anlamını tümüyle yitirdiği, Varşova Paktınırffiilen çökmesiyle NATO-Varşova kutup­ laşmasının son bulduğu, bu çerçevede soğuk savaşın sona erdiği, tüm bunlar kaba gerçeklerdir. Körfez krizi bu gerçekleri yeniden doğrulamıştır. Dünün kudretli devleti Sovyetler Birliği, bu son derece ciddi geliş­ me karşısında bağımsız bir tutum ve politika geliştirme gü­ cü bile bulamamış, B atı'dan alacağı rüşvet karşılığında ABD ve NATO'nun Ortadoğu'daki saldırgan politika ve gi­ rişimlerinin basit bir onaylayıcısı durumuna düşmüştür. Malta Zirvesiyle başlayan "yeni dünya düzeni" döneminde, Sovyetl!r B irliği'nin bu yeni düzenin şekillenmesindeki onursuz rolü aşağı yukan hep bundan ibaret kalmıştır. Kredi ve ekonomik işbirliği karşılığında ABD ve B atılı emperya­ listlere siyasal ve askeri her türlü tavizi verebiimi ştir. ABD emperyalizminin küstah sözcüleri bu gerçeği artık en ciddi. tartışmalarda bile alaycı bir dille ifade etmekt�n kendilerini alamıyorlar. Körfez _krizine ilişkin bir televizyon progra­ mında "Moskova sizce ikili mi oynuyor?" sorusuna, ABD eski Dışişleri Bakanı Alexander Haig'in cevabı şöyle ol. muştur: "Hayır, bence Moskova bize yardımcı oluyor. Pa­

ramızı Ortadoğu'daki emperyalist eğilimierimize göz yu­ mabilecek kadar çok istiyorlar. Parayı da elde etmek için BM'de bizimle işbirliği yapıyorlar." (Cumhuriyet, 29 Ağus­ tos '90). Sovyetler Birliği bugün eski etkinlik alanlannı ha­ raç me zat satışa çıkarmış bir müflis tüccar gibidir. Malta'da Doğu Avrupa'daki çöküntüyü onaylamıştır. Küba ve Nika­ ragua'ya yardımı keseceğine söz vermiş ve sözünü de tut­ muştur. Ardından 5 milyar DM kredi karşılığında Doğu Al­ m anya'yı Batı Almanya'ya pazarlamış , askeri birlikleri Do­ ğu Almanya'dan çekme karşılığında ise 1 2 milyar DM ko­ parmıştır. Bu yılın Temmuz ayında 7 en büyük emperyalist devle­ tin Houston'da yaptığı zirve öncesinde Bush'a bizzat başvu­ ran Gorbaçov ekonomik yardım talep etmiş, fakat çoğunluk

16

_

bu talebi "pazar ekonomisine yönelik köklü ekonomik ön­ lemler alınması" şartına baglayarak reddetmişti. Ortadogu halklannı bir savaş tehlikesi eşigine getiren Körfez krizi, Sovyet yönetimi tarafından bu yardımı elde edebilmeye uy­ gun bir fırsat sayıldı ve ABD'nin tüm girişimlerine destek verildi. Ardından Helsinki buluşması gerçekleşti. ABD'nin saldırgan girişimlerine onay ve Ortadogu'daki Sovyet etkin­ liginden feragat karşılıgında kredi ve ekonomik işbirligi sö­ zü alındı. Bunu bizzat Bush dünyaya ilan etti. Zirvenin he­ men sonrasında Sovyet parlamentosuna sunulan ve "pazar ekonomisine yönelik köklü ekonomik önlemler" içeren ta­ sanya bakılırsa, ABD emperyalizminin Ortadogu'daki sal­ dırgan girişimlerine Sovyetler'den aldıgı tam destegi beda­ vaya getirdigi bile söylenebilir. Buna ş aşmak için bir neden yok aslında. Zira emperyalist dünyanın Ortadogu'da giri­ şimlerini onaylamakla Sovyetler Birligi gerçekte kendi çı­ karlanna ve ihtiyaçlanna uygun davranmıştır. Kapitalist dünyayla her alanda bütünleşrnek hedefinde olan ve Batı emperyalizmini buna inandırmak için hiç bir fırsatı kaçır­ mayan Sovyet yönetiminin, Körfez krizini de böyle bir fır­ sat olarak degerlendirmesinden daha dogal ne olabilir. Sovyetler Birligi'nin bu konumu ve tutumu, Körfez kri­ zi yle daha da netleşen yeni dünya düzeninin temel gerçekle­ rinden biridir. Bu düzende Sovyetler Birligi'nin yeri, ABD ve NATO politikalannın basit bir eklentisi olmaktır. Henüz bu yeni düzene geçiş süreci içinde olundugu için, şimdilik bunun karşılıgında dolar ya da mark olarak belli bir bedel ödenmektedir. Fakat Batılı emperyalistler için bu ödeme çok geçmeden bir zorunluluk olmaktan çıkacaktır. Yeni dünya düzeninin bir evrensel işbirligi, banş ve is­ tikrar dönemi olacagı ise işin aldatıcı propaganda yanı idi ve Körfez krizi bile bu iddianın kapitalist dünyanın kaba ger­ çekleriyle yalanianmasına yetti. Sovyet yöneticileri milita­ rizmden annmış bir kapitalizm ve saldırgan olmayan bir emperyalizmden sözederierken hiç de hayal kurmuyorlardı. Kapitalizmin kaba gerçeklerini bilebilecek kadar bilgi ve tecrübe sahibi olarak onlar, hayal kurmuyorlardı; yalnızca Batı kapitalizmiyle bütünleşme çabalannı aldatıcı ideolojik motiflerle sarmalayarak hayal yayıyorlardı. Aldanmıyor, 17

yalnızca aldatıyorlardı. Perestroykanın başlangıç dönemle­ rinde buna ihtiyaçlan vardı. Körfez krizi gibi olayıann ar. dı ndan artık bu ne mümkündür, ne de buna eskisi kadar ihti­ yaçlan var. Artık daha açık oynuyorlar. Şimdi onlar da, hiç degilse şimdilik, dünyada banş ve istikran Amerikan em­ peryalizminin zorbalıgına ihale etmiş bulunuyorlar: Pax Arnericanal Dünyanın "yeni düzen"i şimdilerde bu anlama geliyor. Körfez krizinin şimdilik teyid eder göıündügü ger­ çek. de budur. Ikinci" Dünya Savaşının kapitalist dünyadaki tek gerçek galibi olan ABD, sahip oldugu muazzam ekonomik, politik ve askeri güçle uzun yıllar emperyalist dünyanın tartışmasız lideri kalmıştı. Kapitalist dünya ekonomisi için genel bir ge­ nişleme dönemi olan 50'li ve 60'1ı yıllar, öte yandan, Japon­ ya ve AET ülkelerinin eşitsiz ve sıçramalı gelişmelerine sahne oldu. 70'li yıllarda anık ABD'nin iktisadi alanda güç­ lü rakipleri konumuna ulaşan bu ülkeler, askeri ve siyasal planda henüz zayıf olduklan için ABD'nin liderligine tabi olmayı sürdürdüler. Bizzat ABD'nin körükledigi soguk sa­ vaş ve Dog-tı-Batı bloklan arasında sürmekte olan politik ve askeri rekabet, kendi aralannda sen bir iktisadi ve ticari re­ kabete girişmiş olan emperyalist devletlerin, politik ve as­ keri planda hala birlikte davranmalanrıı olanaklı kılıyordu. Aralanndaki çelişkileri bastınyor, iktisadi rekabetin politik, giderek askeri biçimler almasını engelliyordu. Dogu Avrupa'daki gelişmeler bu engelleri_ kaldırdı ve emperyalist dünyanın kendi iç çelişkilerini serbest bıraktı. Daha Dogu Avrupa'daki çQküntünün güıültüsü bile dinme­ den, ABD'nin yakın dostu Ingiliz burjuvazisinin temsilcile� ri kendi NATO müttefikleri Almanya'yı "4. Reich" la itharn edebildiler. Olanlar aslında ABD'nin '70'lerden beri sürekli gerileyen ve zayıflayan liderlik konumunun artık kökten sarsılması anlamına· geliyordu. Düne _kadar güyence olan ABD vesayeti, özellikle Avrupa'da bundan böyle yalnızca bir yüktü. Artık Pasifik'te Japonya, Avrupa'da yeniden-bir-· leşmiş Almanya vardı. Dogu Avrupadaki yıkılış Fransa'nın tam destegine sahip olan Almanya'yı iktisadi ve siyasal ba­ kımqan h,ızla güçlenen dev bir güç olarak sahnenin ön planı­ na çıkamıaktaydı. Japonya, "Sovyet tehdidi"nin ortadan 1Sl

kalkugı bir dönemde, son derece dikkate deger bir tutumla, iktisadi gücü ile politik ve askeri gücü arasında büyük bir uçurum oldugunu, bu duruma aruk katlanamayacagım ilan edebilmekteydi. Düne kadar Sovyetler Bidigi ve Dogu Av­ rupa karşısında emperyalist dünyanın siyasal-askeri birligi­ ni simgeleyenNATO'da "yeni düşman"ı tanımlamanın güç­ lüklerinden sözedilmekteydi. Ve aldatıcı propagandaya dö­ nük yönü biryana bırakılırsa, "dünyamn yçni düzeni" tartiş­ malan aslında emperyalist dünyanın serbest kalan bu iç çe­ lişki ve çatışmalannı hiç degilse bir ölçüde sımrtayabilecek politika ve kurumlan ortaya çıkannaya dönük bir arayışı da ifade ediyoqlu. Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle başlayan Körfez krizi patlak verdiginde emperyalist dünyada durum kabaca buydu. Em­ peryalist dÜnyadaki �ısmi üstünlügü gitgide daha çok bir as­ keri süper devlet oluşuna borçlu olan ABD, fırsati kaçınna­ dı. Körfez krizini bölgesel amaçlan yanında, belkide ondan da çok, sarsılan liderligini yeniden kabul ettinnek, hala em­ peryalist dünyanın ortak çıkarlarına bekçilik yapabilecek yegane güç oldugunu kamtlamak için birfırsatolarak deger­ lendirdi. Henri Kissinger, "Konunun petrol degil soguk. sa­ vaş sonrası dünya istikran" ve ABD'nin buna ilişkin "rolü" oldugunu söylerken ötekiler yanında bu amacı da tanımla­ mış oluyordu. Sonraki günlerde Kongre önünde yaptı�ı önemli konuşmada, Dışişleri Bakanı James Baker da, ABD'nin Onadogu'ya askeri müdahelesinin genel plandaki amaçlanndan birini aşagı yukan aynı şekilde tainmlamak­ taydı. Kendi karar ve insiyatifiyle anında harekete geçerek böl­ geye muazzam bir askeri yıgtnak yapan Amerikan emper­ yalizmi, politika ve girişimlerini öteki emperyalist mihrak­ lara onayiatmakla kalmadı, ortaya çıkan mali faturanın bir kısmını da bunlar arasında paylaştırdı. Bir kez daha emper­ yalist dünyanın tartışmasız lideriymiş gibi hareket etti. Gö­ rünürde bu kendisi için büyük bir başanydt Ama bu görün­ tü yamlucıdır. Gerçekte ABD'nin bu.aşın insiyatifinin ken­ disi bile güçlü görünmek kaygısından kaynaklanıyor ve as­ lında bir zayıflı�ın ifadesidir. Krizin tüm emperyalist dün­ yanın ortak iktisadi ve siyasal çıkarıara sahip olduklan çok ·

·

19

hassas bir bölgede meydana gelmiş olması, öteki emperya­ listlerin ABD'nip. politika ve girişimlerine tabi olmalal!m kolaylaştırmıştır. Ama her zaman ABD'nin yanında olan In­ giltere ve Kanada sayılm�.sa, ötekilerin bunu gönül rahatlı­ gı ile yaptıgı söylenemez. Omegin Fransa rahatsızligını bel­ ı.� etmekten ve bazı farklı tavırlar almaktan geri durmadı. O te yandan Fransa ve Almanya'nın özellikle krizin ilk gün­ lerindeki temkinli ve mesafeli tutumu, ABD'nin tepkisine yol açtı. Amerikan tekellerinin sözcüsü The Wall Street Jo­ urnal, ABD'nin birliklerini Avr upa'dan çekebilecegi tehdi, ·dini, Avrupalılar için şu korkutucu kehanetlerle birlikte sa­ vurdu: "Bu durum, sadece Kuzey Amerika ile Avrupa'yı

farklı güç blokları na ayıran değil, Avrupa'nın da kendi için­ de, NATO öncesi, Kıta'ya güç politikalarının egemen oldu­ ğu eski kötü günleri anımsatan bloklar ve ittifaklar olarak bölünmesine bile neden olabilecek siyasi parçalanmalara yol açabilir." Bu sözleri izleyen ve soguk savaş izi taşıyan bir öteki teh­ dit ise şöyle: "Artık bir Sovyet tehdidinin olmadığı genel ka­

bul görmektedir. Ancak Sovyet askeri gücü Berlin Duvarı ile birlikte çökmemiş tir." (Cumhuriyet, 22 Ağustos '90) Irak'ın ortak emperyalist çıkariara zarar veren girişimle­ rini gemlemek, petrol kaynaklannı güvence ve denetim altı­ na almak, bölgedeki tüm gerici �jimleri, krallıklan ve emir­ likleri destekl�mek ve yaşatm ak, emperyalizmin bölgedeki ileri karakolu ısrail'i her yolla besleyip güçlendimiek, tüm bu amaçlara da hizmet etmek üzere Irak'ın Kuveyt'i işgalini bahane ederek Ortadogu'yu dört koldan askeri abl�kaya al­ mak, bazr Arap ülkelerini fiilen işgal etmek vb., tüm bunlar emperyalistlerin üzerinde k�sin olarak görüş ve çıkar birligi içinde olduklan konulardır. Ama bunca ortak çıkann bu öl­ çüde ç*ışugı Körfez krizinde bile, emperyalist dünya ken­ di iç çelişki ve çatışmalannı yaşamaktan, birlikte görünme çabalanna ragiDeh dışa vurmaktan geri duramamıştır. Bu olgu, yeni dünya düzeninin bir başka önemli ögesidir ve gi­ derek daha belirgin yaşanacaktır. '1(\

Ortadogu'da Yeni Durum Kendilerine özgü nedenlerin de etkisiyle Kürt devrimci­ leri özellikle son on yılda Oıtadogu'daki gelişmelere yakın bir ilgi gösterdiler. Aynı şeyi Türki ye devrimci hareketi için söylemek olanaklı degil. Oıtadogu'ya olan ilgimiz Filistin sorununun çerçevesini, ancak son Körfez krizinde oldugu gibi çok sıcak olaylar meydana geldigi ölçüde aşabilmiştir. Oysa Kqrfez krizinin de gösterdigi gibi Oıtadogu, belki cografik ölçü�erle tam degil ama siyasal ölçülerle kesin ola­ rak Türkiye, Iran, Mısır, Kıbns ve tüm Kuzey Afrika'yı da kapsayan sanıldıgından da geniş bir alandır. Bölge ülkele­ rindeki devrimci ve karş-devrimci süreçler birbirleriyle ya­ kından baglantılıdır. Emperyalizmin bölgedeki toplam gü­ cü ve faaliyetleri tek tek her ülkedeki devrim mücadelelerini dolaysız olarak ilgilendirmektedir. Filistin'i işgal altında tu­ tan siyonist Israil, kuşku yok, emperyalizmin bölgedeki tüm devrimci gelişmelere karşı yaratugı bir ileri karakoldur. Körfez kirizi ve yol açugı gelişmeler, Türkiye devrimi­ nin gerek imkanlannı, gerekse güçlüklerini ele alışta yeni ufuklar açıyor önümüze. Kendi devrimimizi daha geniş bir siyasal ve cografik çerçevede düşünmek zorundayız. Türki­ ye devrimini Misak-ı Milli sınırlanndan öteye düşünmedi­ gimizi iddia etmek kendimize haksızlık etmek olur. Tersine biz, gerek engelleri, gerekse devrimci sonuçlan bakımından onu hep evrensel bir çerçevede ele almaya çalıştık .. Nedir ki evrensel çerçeve, adı üzerinde çok genel bir çerçevedir. Bu çerçeve içinde elbet öncelikle komşu ülkelerin, ama özellik­ le bir bütün olarak Oıtadogu'nun ayn ve öncelikli yerini ye­ niden ele almalı, daha kapsamlı ve somut irdelemeliyiz. Son Körfez krizi gerek dünyanın gerekse Oıtadogu'nun sanıldı­ gmdan küçük, sanıldıgından da içiçe oldugun göstermiştir. Emperyalist dünya strateji ve politikalannı geliştirirken bölgeyi bir bütün olarak ele almakta, ilişki, uygulama ve dü­ zenlemelerinde buna göre davranınaktadır. U luslararası sermaye cephesini Türkiye'den yarmak amacında ve çabasında olan bizler de bu gerçegi hesaba kat­ malı, emperyalizmin Türkiye'deki gelişmelere Ortadogu çerçevesinden baktıgını ve bakacagım, tepki ve tedbirlerini

buna göre düşünecegini gözönünde tutmalıyız. Bunun ken­ disi ise, dogal olarak, devrimimizin yalnızca güçlükleriba­ kımından degil, ama aynı zamanda olanaklan bakımından da bölge düzeyinde ele alınm'asını gerektiriyor: Şunu da ek­ leyelim ki, Türkiye devriminde Kürt sorununun tunugu özel ve önemli yer, Türkiye devrimi ile Kürdistan devrimi arasındaki güçlü ve kopanlmaz baglar, devrimimizin sınır­ lanın ve sorunlannı birb'!kıma kendiliginden Misak-ı Milli sınırlan dışına taşınyor, Iran, Irak ve Suriye'deki devrimci süreçlere baglıyor. Dünya komünist hareketinin geçmiş süreçlerine bir bü­ tün olarak bakıldıgında, gerek iktidan alma gerekse kurulu­ şu gerçekleştirme dönemlerinde, ama özellikle de bu ikinci dönemde, milli dar görüşlülügün, bir tür ulusal bencillik olarak ifade edilebilecek milliyetçi egilimlerin komünist parti ve iktidarlan zaafa ugrattıgı, enternasyonalist pers­ pektkif ve tutumlardan uzaklaşurdıgı görülmektedir. Ko­ münist hareketin dirilişi enternasyonalizmin her bakımdan en ileri düzeyde, en kaps·amlı ve en derin anlamıyla canlan­ masında da ifadesini bulmak zorundadır. Devrimimizi daha geniş bir siyasal-cografik çerçevede ele almak ihtiyacı, pro­ leter enternasyonalizmini de en tam ve en derin biçimiyle · kavramayı ve uygulamayı yaşamsal önemde bir ilkesel so­ run olarak koyuyor önümüze. Devrimimizin yalnız güçlük­ lerine ve olanaklanna degil, kazançlanna ve kayıpianna da Türkiye sınırlanm aşan bir perspektifle bakabilmeliyiz. Ulusal dar görüşlülügün, kapalılıgın, bencilligin her biçimi­ ne uzuk durmalıyız. Geçmiş sosyalist pratiklere tahrip edici düzeyde bulaşmış milyetçi egilim ve tutumlara karşı kesin bir mücadele içinde olmalıyız. Körfez krizi yeryüzünün Ortadogu olarak. adlandınlan bölgesinin oıaganüstü önemini yeniden güncelleştirmiştir. Ortadogu'nun bu önemi nerden gelmektedir? Dogal olarak ilk akla gelen petroldür. Bilinen petrol rezerv lerinin % 66'sı bu bölgededir ve petrol kapitalist dünya ekonomisi için hala canalıcı önemdedir. Bu bölgedeki az çok ciddi her olayın, dünya kapitalizminin nabzı borsalarda anında dalgalanma­ lara yolaçması bundadır. Ortadogu petrolünün akışında cid­ di bir kesinti, dünya ekonomisinin felce ugramasına yete22

bilmektedir. Ome�in dünya kapitalizminin devlerinden Ja­ ponya, petrol ihtiyacının % 70'ini bu bölgeden sa�lamak.ta­ dır. Bir bilgiye göre, esas a�ırlı�ım Ortado� ülkelerinin oluşturdu� OPEC'in petrol arzını 1/4 oranında kısması bi­ le, Batılı kapitalist ülkelerin mamül mal üretimini 2/3 ora­ nında aks�tmaya yetebilmektedir. Kuşku yok, yüzyılın ilk yansında Ingiliz emperyalizminin, ikinci yansında Ameri­ kan emperyalizminin Ortado� üzerinde ekonomi�. siyasal ve askeri tam denetim kurmak arzusu ve çabası, temelde bu bölgenin petrol hazinelerini banndırmasındadır. Bütün bir yüzyıl boyunca bölgede meydana gelen siyasal soruruann ve çatışmalann temelinde, son tabiilde petrol kaynaklannı denetim altında tutmak vardır. Ama Ortado�u aynı zamand!! co�afik konumuyla da son derece stratejik bir bölgedir. Uç kıtanın birleşme nokta­ sıdır. Kara, deniz ve hava ulaşımı bakımından ay n bir önemi vardır. Süveyş kanalım hatırlamak bile bu önemi anlamaya yeter. Ve bütün bu iktisadi ve co�rafik özellikleriyle birlikte bugünün Ortado�'su, denilebilir ki bugünün dünyasının en istikrarsız bölgesidir. Ciddi ve çeşitli siyasal sorunlann de­ �işik biçimlere bürünen toplumsal kaynaşmalada içiçe geç­ ti@, dü�ümlenip yumaklaştı�ı bir alandır. Siyonizm belası bu bölgenin ba�nndadır; emperya}.izm tarafından tepeden tıma�a silahlandınlmış siyonist ısrail bölge halklanmn ba�nna saplı bir bıçak gibi durmaktadır. Yeryüzünün en ge­ rici ve ça�dışı rejimleri sayılması gereken kukla Arap kral­ lıklan ve şeyhlikleri petrol zenginli�i üzerinde ve emperya­ lizmin her türlü deste@yle bu bölgede hükmetıneye devam etmektedirler. Zenginlik ve safahat ile yoksulluk ve sefalet bu bölgenin koyun koyuna duran kaba gerçekleridir. Gerek kençii ar�anndaki anlaşmazlıklar, gerekse saldırgan ve ya­ yılmacı ısrail'in varlı�ı nedeniyle bu bölgenin ülkeleri sü­ rekli silahlanmakta, bölgenin biricik zenginli�i olan petrol geliri Batılı silah tekellerine akmaktadır. Ortado� yalmzca karlı bir silah pazan de�il. aynı zamanda yeni model silahia­ nn sürekli olarak sıcak çatışmalar içinde denendi�i bir savaş al anıdır da. Tüm dünyaya malolmuş Filistin ve Kürt sorun1 :ın ile tüm dünyada yankılanan Filistin ve Kürt kurtuluş

23

m:ücadeleleri bu bölgede yaşanmaktadır. Batı emperyaliz­ mine karşı belli bir tepkinin ifadesi radikal islamcı akımıa­ nn etkinlik alanı da bu aym cografyadır. Çok karmaşık çı­ �arlann dügümlendigi Lübnan iç savaşı yıllardır bu bölgede sürmektedir. Dünyada emperyalizme karşı tepkinin ve anti­ Amerikancı bilincin yaygın ve kitlesel oldugu bir bölgedir . Ortadogu. ABD emperyalizminin akıl hocası Henri Kissin­ ger'a göre dünyada komünist ideolojinin en çok "kabul gör­ dügü" cografya da (Federal Almanya ile birlikte) Ortado­ gu'dur. Son olarak, son otuz yılda üç devrimci yükselişe sah­ ne olan ve tüm temel belirtileriyle devrime aday bulunan Türkiye, yine bu aynı bölgenin kilit ülkelerinden biridir vb. Tüm bu özellikleriyle birarada alındıgında Batı emper­ yalizminin Ortadogu'ya gösterdigi aşın ilgi kendiliginden anlaşılır. Bölgeyi "yaşamsal çıkar" alam ilan eden emperya­ lizmin dünyajandarması ABD, yıllar önce bölgede birMerkezi Komutanlık (CENTCOM) kurmuştur. bu komutanlı­ gm görevi, Amerikan Çevik Kuvveti'nin bölgede yürütece­ gi işgal, müdahale ve cezalandırma eylemlerini koordine edip yönetmektir. Bölgenin dört bir yanı en modem ABD savaş gemileriyle kuşatılmıştır. Nükleer cephanelikler de taşıyan ABD donanınası Akdeniz, Kızıldeniz, Umman De­ nizi ve Basra Körfezinde sürekli seyir halindedir. Her krizde yeniden açıkça görüldügü gibi, Türkiye'deki Amerikan ve NATO üsleri aynı zamanda Ortadogu'ya yöneliktir. (Dogu Avrupa'daki gelişmelerden sonra bugün artık tümüyle Orta­ dogu'ya yöneliktir). Batı emperyalizmi, "yaşamsal çıkar"la­ nnı korumak için bqlgeniı'ı en gerici ve çagdışı rejimlerini ayakta tutmaktadır. ısrail, Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan Krallıgı, Basra Emirlikleri, tüm bu siyonist, faşist, gerici, şeriatçı odaklann arkasında Batı emperyalizmi ve onunjan­ darması ABD vardır. Sadqam Hüseyin rejimi gerici-sömürgeci bir diktatör­ lüktür. Içte baskıcı, dışta saldırgan ve yayılınacı bir tutum izleme�tedir. Kürt halkının ulusal haklan için verdigi mü­ cadeleyi ezmek için her yolu ve yöntemi denem iş, Halepçe ömeginde görüldügü gibi binlerce insanı bir anda yok ede­ cek kimyasal kınm silahlannı kullanmaktan bile geri dur­ mamıştır. Aralanndaki tarihsel güvensizlige ve gerici çeliş-

·

kilere ragmen, sömürgeci Türk rejimiyle Kürt ulusunun kö­ lelik altında tutulabilmesi için her türlü işbirligi ve dayanış­ ınayı göstermiştir. (Bunu, Türk Ordusunun "sınır ötesi" operasyonlarına serbestlik tanımaya kadar vardırmıştır). 1 0 yıl önce bazı sınır problemlerini bahane .ederek emperya­ listlerin kışkırtma ve destegi ile komşusu Iran'a saldırmış, 8 yıllık kanlı bagazlaşma yüzbinlerce insanın hayatına ve her iki ülkenin harabolmasına malolm uştur. Buna ragmen Sad­ dam rejimi, ilhak euigi Kuveyt'in egemeni El Sabah ailesi başta olmak üzere, tüm gerici-Amerikancı Arap rejimleri­ nin de büyük mali destekleriyle savaştan dev bir askeri ma­ kina yaratarak çıkmayı başarmıştır. Irak yıllardır Sovyetler Birligi ve Çin için oldugu kadar, başta Fransız ve Alman ol­ mak üzere Batılı silah tekelleri i çin de karlı bir silah pazarı olmuştur. Son on yıldasilah alımı için 80 milyar dolar harca­ dıgı söylenmektedir ve Irak gibi küçük ve yoksul bir ülke için bu çok yüksek bir rakamdır. Irak'ın yarattı!1;ı muazzam savaş makinası, Arap olma­ yan I srail ve Türkiye gibi gerici-Amerikancı komşulan için olduğu kadar, bizzat bu makinanın yaratılmasına katkısı olan Arap Emirlikleri ve Suudi Krallığı için de bir korku ve tedirginlik konusu olı;naktaydı. Bunda çok da haksız olma­ dıklahnı bir gecede işgal ve ilhak edilen Kuveyt örneği gös­ terdi. Kuveyt yapay ve kukla bir devletti . Osm anlı İmpariltor­ luğu döneminde Basra'ya bağlı olan bu toprak parçası, Ingi­ liz emperyalizmi tarafından diğer bir çok emirlik ve krallık gibi amaçlı olarak ayrı bir devlet haline getirilmiş9-. Ku­ veyt'in de içinde bulunduğu bu krallık ve emirlikler, Ingiliz ve Amerikan emperyalizminin petrol kaynaklan üzerinde dolaylı denetimini olanaklı kılan yapay, asalak ve kukla devletlerdir. Dışta her şeyi yle emperyalizme baglı bu rejim­ ler, içte ilkel islami esaslara göre hüküm sürmektedirler. Yı­ kılmalan ve tasfiye edilmeleri gerekiyor. Ama bu tarihsel görevin meşru sahipleri �evrimci Arap halklandır, gerici Saddam rejimi değil. Bir Ingiliz burjuva gazetesi Kuveyt'in ilhakı ardından şunları yazdı: "Kuveyt'in varolmaya hakkı

yoktu, ancak Irak'ın da onu yoketmeye hakkı yoktu". Bir

25

burjuvanın kaleminden çıkmış olsa da durumun iyi bir for­ mülasyonu sayılabilir bu sözler. Saddam Hüseyin rejiminin saldırgan ve_ yayılmacı emellerini ve girişimlerini mahkum eden bizler için, Kuveyt .gibi yapay ve emperyalizmin kuk­ lası sözde devletlerin cgemenligi!li ve toprak büronlügünü savunmak diye bir sorun yoktur. Iki farklı şey birbirine kanştınlmamalıd�r. , Irak'ın Kuveyt'i işgal ve ilhakıyla başlayan Körfez krizi, Amerikan ve Batılı emperyalistlerin bölgeye askeri bakım-. dan iyice yerleşmeleri için bulunmaz bir fırsat oldu. ABD B asra Körfezine, Suudi Arabistan'a ve Birleşik Arap Emir­ liklerine muazzam bir askeri yıgınak yaptı. Bugün Basra Körfezi ve bu ülkeler fiilen emperyal�stlerin askeri i�galin­ dedir. B u dogrultuda ilk çiddi adımlar Iran devrimi sırasında ve sonrasında atılmıştı. Iran-Irak savaşı sırasında bu adım­ lara yenileri eklendi ve son Kuveyt krizi bahane edilerek şimdiki duruma ulaşıldı. Kuveyt krizinin en önemli sonuçlanndan biri budur. Pet­ rol akışını güvenceye almak, Kuveyt petrolünü Irak'a bırak­ mamak ve emperyalist çıkari ara dokunan lrak'ı gemıemek güncel ve geçici hedeflerdir. ABD'nin asıl hedefi bölgede kendi istedigi düzeni bu fırsatı degerlendirerek kumıak ve güvenceye almaktır. Bu düzeninin asıl hedefi ise bölgedeki tüm devrimci süreçleri freniemek ve felce ugratmaktır. Em- peryalizm asıl tehlikenin bölgedeki devrimci kaynaşmalar­ dan, başta Türkiye, Kürdistan ve Filistin devrimleri olmak üzere, Ortadogtı halklannın devrimci mücadelelerinden geldigini biliyor. Ortadogu'da " yeni bir güvenlik rejimi", "petrol NATO'su" vb. planiann asıl hedefi bölge �evrimle­ ridir. ABD, kendi askeri varlıgtrun yanısıra, başta lsrail, Mı­ sır ve Türkiye, bölgedeki tüm gerici rejimler arasında kurup kurumlaştırmayı hedefledigi işbirligi ile, Ortadogu'da em­ peryalist egemenligi zayıftatabilecek her devrimci gelişme­ yi bogmayı amaçlıyor. Bu açıdan bakıldıgında, son gelişmeler, ABD'nin bölge­ ye askeri bakımdan yerleşmesi ve bunu kalıcı hale getirmek istemesi, Türkiye devriminin kaderini çok yakından ilgilen­ diriyor. Türk burjuvazisinin olayiann içine büyük bir he­ vesle ve tüm varlıgıyla dalması, ABD'nin tüm salgırgan gi-

26

rişimlerini tereddütsüz desteklemesi bu gerçegin bilincinde olmasından da kaynaklanıyor. Bölgede emparyalist statüko pekiştigi ve gelecege dönük olarak güvenceye alındıgı ölçü­ de bunun kendi egemenliginin de güvencesi oldugunun bi­ linciyle hareket ediyor. ABD askeri v�Iıgırun bugün Ku­ veyt emi ri, Suudi kralı, yann kendisi için kullamlacagıru iyi biliyor. Henri Kissinger'in sözlerini yeniden hatırlayalım: I