Sovyet Gözüyle Jöntürkler [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

\\mmm ;A a»

B İL G İ Y A Y IN L A R I B İL G İ D İZ İS İ

ftîıir>d Basım Nisan 1974

»11GI

Y A YI MEVİ

tunaip H üm i C»tf. «4

T«*:r7093O 17B01* tf*ır«lıİKfotft • A fA ^ a

««h4> Ckd. 19,r2 Terfi 23&2Û1

t$iralo$(u - Içiaritjul

YURÎY AŞATOVİÇ PETROSYAN

Sovyet Gözüyle Töntürkler

Türkçesi : Mazlum Beyhan Ayşe Hacı haşan oğlu

BİLGİ YAYINEVİ

kapak düzeni : fahri karagöîoğlu

BİLGİ BASIMEVİ _

ANKARA

İÇ İN D E K İL E R I. Bölüm X IX . yy. 60 - 70 yıllarında Osmanl» İm p a ra to rlu ğ u ...............................

17

II. Bölüm Jö n tü rk lerin öncelleri «Yeni O sm anlIlar» - İlk T ürk M eşrutiyetçileri ............................................................................................

42

III. Bolüm 60 - 70 Y ıllarındaki T ürk M eşrutiyetçilerinin Sosyo-Politik ve İdeolojik Anlayışlar» .................................... ...............................................

109

IV. Bölüm Osmanl ı İm p arato rh ığ u 'n u n Y arısöm iırge Haline Gelmesi ve A bdülham it Rejimi ..................................................... .............................

144

V. Bölüm XIX . yy. S onlarında X X . yy. B aşlarında Jön tü rk lerin Ö rgütleri ve Eylemleri ... ... ................................................................................... 172 VI. Bölüm O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n d a D evrim H areketinin K a b arm a sı ve 1905- 1907 Y ıllarında Jö n t ürk Eylem leri ...................................... VIJ. Bolüm Jö n tü rk lerin Sosyo-Politik ve İdeolojik G ö r ü ş le r i............ VIII. Bölüm 1908 B urjuva D evrim i Ö ncesinde ve D evrim SO N SÖ Z

.............

Sırasında Jö n tü rk ler

..............................................................................................................

Y A RA RLA N ILA N KAYNAKLAR

.................................................................

5

229 270 296 239 337

G İR İŞ

Bıı yapıt, X IX .yy.m ikinci y an sın d a ve XX. yy.nı başında Osm anlı İm parato rlu ğ u n d a T ü rk burjuva liberal hareketi ta ­ rihinin an a k o n u lan n ı aydınlatm a am acım taşım aktadır. XIX. yy. 60 yıllannın başında d oğan reform cu T ü rk burjuva liberal I iare keti, türlü aşam alardan so n ra burju v a devrim ci bir nitelik kazandı ve 1908 yılında T ü rk tarihinin ilk burju v a devrimiyle sonuçlandı. Feodal-saltçı yönetim e karşı döğüşen güçlerin olu­ şum ve gelişim sürecinin çok yonlit b ir araştırm ası, 1908 bur* jııva devrîm ini harekete geçiren güçlerin ve devrim in niteliği­ nin doğru anlaşılm ası için önem li bir koşuldur. Ç ağdaş tarih ve edebiyatta, X lX .yy. 60-70 yıllarındaki m eşrutiyet hareketi ve XIX.yy. sonu- XX.yy. başlarındaki Jöııtiirk hareketi, b ir kural olarak, birbirinden ayrı sayılır. Bu arada, eğer bu toplu nısal-politik hareketler, O sm anlı İm parator! uğu’nun bu yeni devirde sosyo-ekonom ik ve politik gelişimi fikrinin anlatım ı olarak değerlendirilirse, bu hareketlerin p o litik ve ide­ olojik sağlam lığı üzerinde d u rm ak gerekecektir. «Y eni O sm anhlar»ın ve Jö n tü rk lerin feodal-saltçı düzene karşı hareketleri, ö m rünü tü k eten feodal yaşantı biçimiyle, ülkenin kapitalist yönden gelişmesi yolunu açan yeni güçler arasındaki savaşın yansım asıydı. B undan dolayı, «Yeni O sm anlılar» ve Jöntürkler 7

hareketini gerek eylem, gerekse ideolojik p lâ n d a sosyal am aç­ ları olan b ir süreç o larak incelem ek gerekecektir. 60-70 yıllarında «Yeni O sm anlılar»ın ve yüzyılın eşiğinde Jöntürkler’in eylemleri, 1908 devrim ine değin T ü rk m illi burju­ vazisinin politik ve ideolojik bilincinin karm aşık oluşum süreci­ ni kolaylaştıracak biçim deydi. Jö n tü rk hareketinin tüm öyküsü, - b u hareketin başlangıcı o lan 60-70 yıllarının m eşrutiyet hareketinden, 1908 Jö n tü rk devrim ine d e k - objektif, sosyal içeriğine göre, k ap italist yolda ekonom ik gelişme İçin politik koşulların sağlanm ası ve ülkenin politik, ekonom ik ve kültürel yaşam ında burjuva düzgü ve d ü ­ zeninin kurulm ası savaşıydı. İdeolojik ve politik bak ım dan Jö n ­ tü rk hareketi, T ü rk burjuva liberalizm inin doğuş ve gelişimiyle, burjuva devrim ci düşüncelerin ve ru h u n yavaş yavaş olgunlaş­ masının tarih id ir. B ununla birlikte, Jö n tü rk hareketi, Türklerİn egem en oldukları, b irço k ulusları içine alan, b ir devletin karm aşık koşullarında, T ü rk halkında ulusal bilincin doğuşunu yansıtan, T ürk tarihinde ilk ideo-politik akım dı. Ve son olarak, Jö n tü rk hareketi, T ü rk tarihinde em peryalizm in ek onom ik ve politik yayılm asına karşı ilk savaş, em peryalist devletlerin yarısöm ürgesi haline gelen devlete karşı ise p o litik protestoydu. BÖylece, Jö n tü rk hareketi, yeni dönem de, O sm anlı İm p ara­ to rlu ğ u n u n toplum sal p o litik y aşam ında önem li b ir olay oldu. Bu hareketin p o litik tarih in in ve ideolojisinin incelenmesi, T ü r­ kiye tarihinde ilk b u ıju v a devrim i öncesinde, toplum sal politik gelişimin ve sosyal fik irlerin incelenm esi için olduğu k ad ar, feo­ d al kuralların ve düzenin yıkılm ası sırasında, doğu halklarının tarihsel gelişmesinin a n a k u rallara uygunluğunun o rtay a çıkarıl­ m ası için d e b ü yük bilim sel y a ra rla r sağlar. Jö n tü rk hareketinin tarih î araştırm ası, «A sya’nın uyam şı» devrinde doğu ülkelerinde tarihsel sürecin k arşdaştırm alı analizi için de büy ü k ö nem taşır.

«JöntürkJer» terimi, XIX.yy, 60-70 y ılla r ın d a Avrupa tarih yazıcılığında ve basınında, ilk Türk meşrutiyetçilerinin eylem­ leriyle ilgili olarak kullanılıyordu. A. F. Miller, «Avrupa gazete8

terinde ve e d e b iy a tın d a ,-d iy o r,-T ü rk m eşrutiyet hareketi, Genç Türkiye’, bu harekete katılanlar ise, ’Jö n tü rk le r’ (G ençtürkler) diye adlandırılıyordu. B ununla birlikte, böyle belirsiz adlar, daha önceki tan zim at devrine de, d a h a sonraki T ürkiye’nin yeni­ leşmesine yönelen h er akım a d a uygundu» (168, s. 6). A ncak, 60-70 y ıllan m eşrutiyet hareketinin ve X lX .yy. sonlari-XX.yy. başlan n d ak i hüküm ete karşı gizli örgütlerin üyeleri, ender olarak «Jöntürkler» terim ini kullandılar. 60-70 yıllarının m eşrutiyetçi­ leri, kendilerini «Yeni O sm anhlar» diye adlandırıyorlardı. «İt­ tih at ve Terakki Cem iyeti»nin çekirdeğini oluştu ran gizli örgüt ve grup üyeleri ise kendilerine ya, «Osman.li Liberalleri», ya da kısaca «Yeni O sm anlIlar» diyorlardı. Bu d u ru m hiç de raslantı değildi. 1908 devrim ine değin, T ü rk burjuva liberal ve burjuva devrim ci hareketinin üyeleri, «im parato rlu k Ölçüsünde», «Os­ m anlI» yurtseverliği parolasıyla hareket etliler. 1908 devrim inden sonra, T ü rk burjuva ideolojisinde, milli fik irler ve kavram lar birinci p lâ n a geçmeye başladığı zam an, « Jöntürk» terim i F ran ­ sızca söylenişiyle T ü rk diline girdi. « İttih a t ve T erakki Partisi» zam anında, hüküm ette bu terim çoğunlukla ittih atçıları belirtm ek için kullanılıyordu. Çağdaş A v ru p a tarih yazıcılığında «Jöntürkler» terim inin kullanılm asında birlik yoktur. E m est R am saur, «Jöntürkler» terim ini, X IX . yy. sonu- XX.yy. başında Jö n tü rk Ö rgütlerinin ve «Yeni OsmanIılan> hareketinin m ilitanlarını genel o la ra k belirt­ m ek için kullanıyor. B. Lewis ise, «Jöntürkler» terim ini salt, A bdülham İt’in b ask ı rejim ine karşı savaşan ö rg ü t ve grupların m ilitanları İçin kullanıyor; aynı araştırm acı, X lX .yy, 60-70 yıl­ larının T ü rk m eşrutiyetçilerini d e «Yeni O sm anlılar» diye adlan­ dırıyor. (262 a, s. 147-156, 192-205) Ç ağdaş T ü rk tarihçileri arasın d a d a aynı şekilde, bu konuda birlik yoktur. Jö n tü rk h areketinin tarih i ve ideolojisi hakkında önem li yapıtların yazarı o lan Şerif M ardin, 60-70 y ıllan n ın meş­ rutiyetçilerini «Yeni Osmanlılan> y a d a «G enç O sm anlılar» diye ad tandınyor. X lX .yy. sonu - X X .yy. başında sattçı yönetim e

9

karşı olan gizli grup ve ö rg ü t üyelerine ise «Jöntürkler» adını veriyor (264; 231). T ü rk politik tarih in in uınııım tş b aşk a bir a ra ş­ tırıcısı T. Z. T unaya. «1. ve II. m eşrutiyeti hazırlayan ve günün koşullarına uygun o larak O sm antı Iınparatorluğu’n d a reform yapm ak arzu su n d a o lan devrim cileri ya d a isyancıları» belirtm ek için daha çok «Jöntürk» terim ini kullanıyor (239, s. 103). T .Z .T unaya. bu ilkeyi izleyerek «Yeni O sm anlılar»t, «Jöntürkler» olarak adlandırıyor. XIX.yy. sonu - XX.yy. başı Jö n tü rk ö r ­ gütlerinin eylem lerine ise «İkinci J ö n tü rk hareketi» adım veriyor (240,s.68). Biz bu yapıtla. X lX .yy. 60-70 yılları m eşrutiyet hareketinin sosyal yönlerini vc X lX .yy.’uı sonları. X X .yy.’tn başlarındaki Jöntiirk örgütlerinin eylem lerinin temel o rtak noktalarım sa p ta­ m aya çalışacağız. M eşrutiyet hareketinin sosyal yönü göz önüne alındığında. «Yeni O sm anlılar»ııı eylem leri. T ü rk p o litik a tarihi çerçevesinde Jö n lü rk hareketim* başlangıç sayılabilir. T ü rk meş­ rutiyetçilerinin ve Jö n tü rk örgütlerinin ideolojik bağı d ah a o r­ ganikti. H areketin içeriğini belirleyen fikirlerin tarihsel planında, 60-70 yıllarının m eşrutiyet harekeli. Jö n tü rk hareketinin ilk aşa­ ması sayılm alıdır. Y üzyılın eşiğinde «Yeni O sm a n lıla m n ve Jöntiirkleriıı lak tik ve ideolojik özelliklerini göz ö n ü n d e bulundu­ rarak. am aca uygun bir biçim de, am a hareketin toplum sal politik olaylarını bir tek yolda çözümlerken, ve açıklarken Jö n tü rk hare­ ketinin liirlii devirlerindeki üyelerinin belirtilm esi için Sovyet tarihçileri ve edebiyatçıları tarafından d a benim sendiği gibi, «Yeni O sm anlılar» ve «Jöntürkler» terim lerinin kullanılm ası daha uygun olur. Bu araştırm an ın am acı, Jö n tü rk hareketinin an a konularını, yani, sosyal temelini ve yönünü, p o lilik program ını, liderlerinin görüş ve anlayışlarım , değişik aşam alardaki gelişim özelliklerini aydınlatm aktır. Ele aldığım ız tarihî sürecin altyapı-ıistyapı ilişkileri ince­ lenirken, tarihî m ateryalizm ilkeleri, araştırm an ın m etodolojik temelini teşkil ediyor. M arksizm ve Leninizm 'in klâsik yapıtları,

incelenen dönem de O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n u n p o litik ve eko­ nom ik duru m u n u n değerlendirilm esi ve sağlıklı bir sonuca varıl­ ması yönünden birinci derecede önem gösterm ektedir. Lenin’in em peryalizm in eleştirisi, em peryalist devletlerin yarısöm ürges' olan O sm anlı İm paratorluğu’nun gelişim özelliklerinin çözümü için sağlam bir temel oluyor. K. M a rs 'ın ve F. Engels’in yapıt­ larında. 60-70 yılları m eşrutiyet hareketinin değerlendirilmesi için önemli o lan ve hareketin ideolojisine, p o litik asın a ve yenilgi nedenlerine değinen eleştiriler yer alm ak tad ır. V. İ. Lenin in yapıtları. Jö n tü rk hareketini so n a erdiren 1908 T ürk burjuva devri m inin niteliğinin \e bu hareketi o lu ştu ran güçlerin ilkesel değerlendirm esini kapsıyor. Sovyet Uırih ve edebiyatında XIX.yy. 60-70 yılları meşrutiyet hareketinden 1908 burjuva devriınine dek, tüm aşam alarında Jö n tü rk hareketi tarih in in Özel bir m onografisi yoktur. Ama bu dem ek değildir ki, Sovyet tarihçileri ve tü rk o lo g ları 1876 meş­ rutiyet mücadelesinin ve devrim e kadar Jö n tü rk hareketinin tarihiyle ilgili k o n u lan incelem ediler. A ncak, bu çalışm alarda Jö n tü rk hareketinin p o litik tarihi ço k üstünkörü anlatılıyor, araştırm acıların d ikkati. 1876 m eşrutiyet mücadelesi olaylarının ve Jöntürklerİn yönetim i sırasında ülkenin d ah a sonraki gelişi­ minin analizinde toplanıyor: 1908 devriınine d ek Jöntürklerİn sosyo-poütik ve ideolojik anlayışları hemen hem en hiç aydınlığa kavuşm uyor. A m a yine de, A. A. Alİmov. G . Z. Aliyev. A. A. Valuyskiy, G. L. Bondarevskiy, H. Z. G abidullin, E. Y. H asan o v a, A. t) . Jellyakov, A. F. M iller. H. İ. M ııratov, A. D . Noviçev, A. S. Tveritiııova ve V. İ. Şpilkova'nm kitap ve m akaleleri, hem önemli ve doğru bilgileri, hem de Jö n tü rk harekcii dönem inde T üıkiye’nin ekonom ik ve p o litik tarih in e değinen gözlemleri ve değerli son u çlan kapsıyor. G enellikle, 30 yılları tarihçilerinin, A. A. Alim ov'un «T ürkiye’de 1876 M eşrutiyet M ücadelesi» ve «Türkiye’­ de 1908 D evrim i» (H . İ. M u rato v ’u n katkısıyle yazılm ıştır) adlı makaleleri ve H. Z. G ab id u llin ’in «Jön tü rk D evrim i» kitabı //

gibi yapıtların ı değerlendirirken, herşeyden önce o n la rın (Özel­ likle H. Z. G abidullin’in kitabı), çok d a r çerçeveli ve özellikle T ürk kaynaklarından y ararlan ılarak yazıldığını belirtm ek gere­ kir. A. A. A lim ov’un ilgi çekici y ap ıtlar;, X IX . yy. 60-70 yılları­ nın m eşrutiyet harek etin in ve yüzyılın eşiğinde jö n tü rk örgütleri­ nin sosyal vc ulusal bileşim ine değinen yanlış veya çelişik değer­ lendirm eleri kapsıyor. Jö n tü rk hareketinin vc 1908 burjuva devrim i ta rih in in en derin analizi A. F. M iller’in y ap ıtların d a yer alıyor. («Jöntürk D evrim inin 50 Y ılı» ve «T ürkiye’de 1908 Burjuva Devrimi») Bu kitaplarda, kısa b ir şekilde, Jö n tü rk hareketinin a n a aşam a­ larının, bu devrim i harekete geçiren güçlerin ve hareketin sonuç­ larının nitelikleri verilm iştir. Bu araştırm an ın konusu için değerli olan belge, A. A. V alııyskiy'in Jö n tü rk devrim i öncesinde K üçük A sya’daki halkların kaynaşm alarını açıklayan m akaleleridir, O sm anlı im p a ra to rlu ğ u n u n , X lX .yy.’ın II. y a n s ın d a ve X X .yy. ın b aşında sosyo-ekonom ik gelişim inin an a h a tla rın ın nitelen­ mesi için A. D . N oviçev’in y ap ıtları, özellikle «D ünya Savaşına kadar T ürkiye Ekonom isinden N otlar» adlı k itab ı büyük değer taşır. A. F. M iller ve A. D . N oviçev ta rafın d an a n la tıla n T ürk tarihinin genel yönleri, bu a raştırm ad a yeni T ürk tarih i alanında inceleme yapan Sovyet tarihçilerinin denem elerine ve bilgilerine dayanm a olanağı veriyor. Bu incelem ede yeni belgeler belirtili­ yor, yazarın d a h a önceden yayınlanan 60-70 y ılların ın m eşrutiyet hareketi ve X lX .yy.’ın sonu - X X .yy.’ın başı Jö n tü rk hareketi hakkındaki tarihî y ap ıtların d an yararlanılıyor. Bu yapıt, d a h a ço k T ü rk k ay n ak ların ın incelenmesiyle h a ­ zırlanm ıştır. «Yeni O sm a n lıla m n ve Jö n tü rk liderlerinin ve ide­ o lo g la rın ın -N a m ık K em al, Z iya, M ith at, M u stafa Fazıl, A hm et R ıza, M urat, S a b a h a ttin - gazetecilik yapıtların d an d a y ararlan ıl­ m ıştır. H areketin politik p ro g ram ın ın ve liderlerinin görüşlerinin nitelendirilm esi için «Yeni O sm a n lıla m n ve Jö n tü rk le r’in gazete, broşür, bildirge gibi birçok illegal yayınları vardır. İb rah im Tem o, K âzım D u ru , A h m et Bedevi K u ran , N iyazi Bey gibi harekete

12

(çatılanların a n ıla rın d a n d a geniş o larak yararlanılm ıştır. Bütün bu kaynaklar, h a tta t. H. U zunçarşılı’n ın (Bkz. 122) yayınladığı önem li arşiv belgeleri de hareketin p o litik ta rih in in an a konu­ larını aydınlatıyor. Çeşitli Jö n tü rk örgütlerinin tarih in in incelen­ mesi için, A. B. K u ran ve T. Z. T unaya ta rafın d an yayınlanan gizli Jö n tü rk örgütlerinin tüzüklerinden de yararlanılm ıştır. B unlardan birinin, « İttih at ve T erakki Cem iyeti» (1907) tüzüğü­ nün, 1961 yılında yazar ta rafın d an R o m an y a'n ın M ecidiye ken­ tinde İbrahim T em o’nun k ü tüphanesinin k alın tıları arasında bulunan orijinali kullanılm ıştır. İb rah im T em o’nun dul eşi N afiye T em o’nun büyük yardım ıyla gizli Jö n tü rk yay ın ların d an birkaç tanesi de inceleme için alın m ıştır (Bkz. 188). Rusya’nın d ış p o litik a arşivi de, 1876 m eşrutiyet mücadelesi vc Jö n tü rk hareketinin araştırm ası için önem li bir kaynaktır. (A V PR ) T ürkiye'deki Rus d ip lo m atik tem silcilerinin rap o rların ­ daki bilgiler, 1908 devrimi öncesinde ve devrim sırasın d a Jöntürk örgütlerinin çalışm alarını ay rıntılı olarak açıklıyor. Rus D ış Politika Arşivi fonlarında. 1907 jö n tü rk k u rultayının yayınlan­ mış p ro toko lü , Jö n tü rk lerin bildirgelerinin k o p y alan sırayla saklanm aktad ır. 1908 devrim iyle ilgili d iplom atik belgelerin bir bölüğünün, 1930-1931 yıllarında «K ızıl Arşiv» dergisinde yayın­ landığını d a belirtm ek gerekir. A ncak, bu y ap ıtta, sözü geçen do k ü m an lar aslından alınm ıştır. T üm aşam aların d a jö n tü rk hareketinin incelenmesi için, Ahmet Bedevi K uran, Y. H. Bayur ve Enver Ziya K aral gibi tanınm ış Türk araştırıcıların ın yapıtları büyük değer taşır. Bu y apıtlarda d ah a ço k hareketin tarihine değgin sınıflandırılm ış bilgiler yer alm akta, Jö n tü rk h areketinin sosyal tem elinin ve yö­ nünün analizi İse bulunm am aktadır. Jö n tü rk devrim inin sosyo­ ekonom ik koşullarının analizi, diğer Jö n tü rk g ru p ların ın eylem­ lerinin ayrıntılı bir açıklam ası oluyor. Jö n tü rk ler, yeni doğm uş olan T ü rk milli burjuvazisinin çık arların ın sözcüsü o larak sos­ yal bir ay ırtk an lık tan yoksundu. T anınm ış T ü rk tarihçileri, feo­ dal saltçı yönetim den h oşnut olm ayan aydın sın ıf tem silcilerinin 13

olduğu kadar, Jöntü rk lerin de eleştirisi ne fazla yer verm iyorlar. T ü rk araştırıcıları devrim öncesinde halk kitlelerinin hareketine de gereken önem i verm iyorlar. Bu araştırıcıların yapıtlarında 1906-1907 D oğu A nadolu ayaklanm aları h ak k ın d a hem en hemen hiç bir şey söylenm iyor ve Jö n tü rk hareketinin antiem peryalisı niteliğinin la^ıdığı değer gerektiği gibi verilm iyor. Jö n tü rk dev­ rimi, 1905-1907 Rus devrim inin büyük etkisi a ltın d a gelişen doğu ülkelerindeki devrini hareketinin yükselişinden ayrı bir olay gibi açıklanıyor. J ö n tü rk harekelinin geliştiği koşulların sosyo-ekonom ik analizinin olm ayışı ve Osmanlı İm parator! uğu'ndaki halk kitlelerinin antifeodalist hareketlere ve ulusal kurtu­ luş savaşına karşı kayıtsızlığı, tanınm ış T ürk tarihçilerince yapı­ lan .löntiirk devrim inin genel değerlendirm esinde de görülüyor. Yine bu tarihçiler, 1908 T em m uz'undaki devrim patlayışına «anayasa devrim i» ya da basitçe «m eşrutiyetin ilânı» adını ve­ rerek «burjuva devrimi» terim ini kullanm ıyorlar. Bununla bir­ likte. A. B. K u ran . Y .H . Bay ur ve E. Z. K an ıl'ın k itap ların d a yer alan, a m a bizim elimize geçmeyen orijinal belgeler, bu yapıt­ ları. Jö n tü rk hareketi tarih in in incelenm esinde önem li ve yararlı kılıyor. (D a h a fazla ay rın tı için bkz. 160). Bu araştırm an ın hazırlanm asında yararlanılan T ü rk yazar­ larının kitapları arasın d a, Jön tü rk lerin politik düşüncelerinin ve «Yeni O sm anlılar»ın ideolojilerinin (İngilizce olarak) açıklandığı Şerif M ardin’in kitaplarını d a belirtm ek gerekir. A slında bu yapıtlar, Jö n tü rk hareketi ideolojisinin ve politik program ının an a ilkelerini sistem atik olarak açıklayan ilk denem elerdir. Şerif M ardin, araştırm aların d a yabancı ülkelerde Jö n tü rk fer tara fın ­ d an yayınlanan ve büyük bir bölüm ü bizim kitaptoklarım ızda bulunm ayan gazetelerden y ararlanm ıştır. Şeıîf M ard in'in T ürk tarih yazıcılığında Jö n tü rk hareketi İdeolojisinin ilk analiz dene­ mesi olan çalışm alarını değerlendirirken, harekete k atılan çeşitli grup ve akım ların politik ve İdeolojik görüşlerinin ayrı ayrı a n a ­ lizine yönelmiş olsa da, Jö n tü rk lerin sosyal içyüzünü tüm üyle saklam adığını belirtm ek gerekir. Y ine aynı yazarın k itaplarında.

¡4

Jöntıirklerin ideolojik an laşm azlıkları, salt ideolojik gerçekler ve etkilerle o rta y a çık an olaylar gibi görünm ektedir. XX. yy.‘m 50-60 yıllarında, Jö n tiirk hareketinin tarihini A vrııpalı araştırıcılar da incelediler. 60-70 yıllarındaki m eşru­ tiyet hareketi. R. H. D av iso n 'u ıı 1856-1876’da O sm anlı İm para­ torluğundaki reform tarihinin incelemesi o lan kitab ın d a ayrıntılı olarak açıklanıyor. Bu ilginç kitap, aslın d a ço k geniş kaynak­ lar kullanılarak yazılm ıştır. A m a, b i/. m eşrutiyet hareketini, tanzim at reform ların ın son bulduğu b ir özel dönem o larak ele alam ayız. R. H. D avison'uıı kronolojik araştırm ası, R. Devereux'nuıı ilk T iirk m eşrutiyetinin ilânını ve p arlam entonun çalış­ m a koşullarını inceleyen y apıtını devanı ettiriyor. D cvcretıx’uun kullandığı, am a bizim y ararlanm a olanağım ız bulunm ayan bel­ geler arasınd a. A m erikan d iplom atik arşivlerinin belgelerini, 1940 ve 1951 y ıllarında T ürkiye'de yayınlanan birinci T ürk p a r­ lam entosunun protokollerini ve d o küm anlarını sayabiliriz. R. D ev eıeu \. k itab ın d a d ah a ço k o lay lara yer veriyor, m eşrutiyet hareketinin bozguna uğram ası ve parlam entonun dağılm a neden­ lerine değgin açıklam aları ise. d ö n ü p dolaşıp, O sm anlı İm paratorluğu'nda ne egemen sınıfın, ne de halkların m cşıuliyel düzeni­ ne hazır olm ad ık laıı sonucuna dayanıyor. Ernesi R am sau r'u n 1957 yılında yayınlanan kitabı, XIX.yy. sonlarından 1908 devriınine değin Jö n tü rk örgütlerinin ve ayrı ayrı grupların eylem lerinin sistem atik açıklam asını kapsayan tek uzm anca araştırm ad ır. E. R am sau r’un kitabını asıl önemli kılan, yararlandığı. J ö n tü rk m ilitanlarının yayınlanm am ış a n ı­ larıdır. Sözü geçen anılar, E. R am sau r’a 1941 yılında Tiirk İç­ işleri B akan lığ fn ın yardım ıyla gönderilm iştir. E. Ram sa ur. bir yandan bu değerli belgeleri bol bol kullanırken, öte yandan A .B .K uran ve T .Z .T u n y a’nın k itap ların d a yer alan belgelerden d e yararlanm ıştır. E. R am sau r'u n kitabının m etodolojik yön­ lerine değinirken, yazarın, Jö n tiirk devrim inin ekonom ik ve sosyal koşullarını b ir yana b ırak tığ ın ı, Jö n tü rk lerin politik ve ideolojik anlayışlarını ü stünkörü eleştirdiğini, hareketin geliş-

15

meşinde 1905-1907 R us devrim inin etkisi soru n u n u hesaba kat­ m adığını belirtm ek gerekir. A ncak, belirtilen eksikliklere bak­ m aksızın, E. R a m sa u r'u n değerli bilgilerle d o lu o lan kitabı, Jö n tü rk hareketi tarihinin a raştırıcıları için ilginçtir. Bu yapıtın hazırlanıştnda y ararlan ılan kayn ak lar ve araştıı m alar, Jö n tü rk hareketi tarihinin tüm konularını açıklam ıyor, ayrıca, T ü rk milli burjuvazisinin doğuş ve gelişim sürecini yete­ rince çözüm lem iyor, XlX.yy. s o n la n , XX.yy. başlarındaki Jö n ­ türk örgütlerinin sosyal bileşimini d a h a ay rın tılı ve d a h a açık bir biçimde nitelendirm iyor.' Elimiz altın d a bulunan kaynaklar, jö n tü rk hareketinin toplum sal p o litik tarihini çözüm lem e olanağını veriyor. H areketin ideolojisinin doğuş ve gelişim sürecine gelince, bu y a p ıtta «Yeni O sm anlılar»ın ve Jön tü rk lerin sosyo-politik ve ideolojik anlayış­ larının a n a hatların ın sistem atik b ir açıklam ası ve çözümlemesi yapılıyor. Bu yapıl. XIX.yy. 60-70 yıllarındaki m eşrutiyetçileıin ey­ lem lerinden, 1908 T ü rk burjuva devrim ine değin tüm aşam ala­ rında Jö n tü rk hareketi tarihinin ve ideolojisinin ilk inceleme denemesi sayılabilir. Y azar, görüşleriyle yapıtın hazırlanm asına k atk ıd a bulunan. S.S.C.B. Bilimler A kadem esi D oğu Bilimleri E nstitüsü Lenin­ grad Şubesi'nin T ürk-M oğol D airesi’nİn, S.S.C.B. Bilimler A k a­ demisi D oğu Bilimleri E n stitüsü’nün Y akın ve O rta D o ğ u D airesi'nin liim m ensuplarına teşekkürü bir borç bilir. A yrıca, kitabın baskıya hazırlanm asında öğütleriyle ve düşünceleriyle yardımcı olan profesör A. F. M iller ve doçent A. D .Jelty ak o v ’a şükran­ larını bildirir.

ı «Yeni O sm anlıtar» hareketinin tarihini özetleyen bölüm lerin hazır­ la m a n d a y ararlanılan k aynakların ve a raştırm aların niteliği için b k z.: (184).

16

I. B Ö L Ü M

X3X.yy. 60-70 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu

D ü n y a tarih in d e em peryalizm dönem inin eşiğinde, bir zam anlar kudretli o la n O sm anlı İm p arato rlu ğ u şiddetli sosyal ve politik b ir b u h ra n geçirdi. X lX .yy.’ın ilk yan sın d a, feodal T ü rk devletinin tem ellerinin çürüm esini ve im parato rlu ğun poli­ tik parçalanm asını tüm ü y le d u rd u rm a k için, T ü rk yöneticileri­ nin defalarca y ap tık ları reform denem eleri başarı kazanam adı. 40-50 y ılla n n ın 1 taıızim at reform ları bile, X V III. yy.’m sonun­ dan başlayarak O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n a dam gasını basan ileri derccedeki sosyal ve p o litik çürüm eyi d u rd u ram ad ı. Osm anlı İm parato rlu ğ u bu dönem de so n derece geri kal­ mış bir larım ülkesiydi. T arım sal ü retim güçlerinin gelişme d ü ­ zeyi çok düşüktü. « T ürkiye’de tarım , henüz 2000 yıl önceki basa­ m ağında duruyor, ilkel k ara sa b a n kullanılıyor, gübrelem e nedir bilinm iyor... tah ıl harm anı M u sa zam anındaki gibi», diye yazı­ y ord u görgü ta n ık la rın d a n biri (134, bl. II, s. 245). I B kz.: (169, s. 68-82; 178, s. 83-91; 180; 203; 2 Î7 ).

17

T oprağın d a h a iyi ve d a h a b ü y ü k bölüm ü, onu köylülere kiraya veren büyük to p ra k sahiplerinin elinde toplan m ıştı. G ö r­ gü tanıkları, b u dönem de, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n un tarım sal üretim ilişkilerinde b aşta gelen şeklin « o rtakçıya verme» sistemi olduğuna belirtiyorlardı. 1879 yılında. G üneydoğu A n ad o lu ’yu gezen E rm eni p ap azı G aregin Srvandzyan, H a rp u t’Ia D iy ar­ b akır arasın d ak i yöreyi an la tırk e n şöyle d iyordu: «A ğalar tüm to p ra k tapu ların ı köylülere so rm ad an kendi a d la rın a geçirmiş­ ler. T o p rak ve m ülkiyet vergilerini h a lk ödediği halde, ödem eler ağ an ın hesabına yazılıyor... K öylüler m arab a o larak yaşıyor­ lar ve to p rak ürünlerini ağayla paylaşıyorlar» (72, s.27-28). G aregin, aynı zam anda, köylülerin tüm to p ra k yüküm lülüklerini taşım asına karşılık, to p ra k la rın sahibinin a ğ a la r o ld uğunu belir­ tiyordu. K öylü, top rağ ı sürüyor, ekiyor ve kendi olanaklarıyla tahılı kaldırıyor; a şarın ve ö tek i vergilerin hüküm ete ödenm esin­ den sonra, geriye kalan ü rün ise, köylü ve ağa a ra sın d a bölüşü­ lüyordu, hem de pay o ran ı farklı o la ra k (72,s.39). B aşka bir görgü tanığı, M akedonya’daki to p ra k m ülkiyetinin bölünüşünü anlatıyordu. T o p rağ ın önem li b ir bölüm ü, sahipleri ağ alar ya da İstanbullu m em urlar ve p aşalar olan b ü y ü k yurtlu k lardı. Büyük alanlar kaplayan b u y u rtluklar, «yarıcı» denen köylüler tarafın ­ dan işleniyor, to p ra k sahipleri ise işleri k âh y alara bırakarak şehirlerde yaşıyorlardı (60,s. 135,137). G örü ld ü ğ ü gibi, köylüler, ağanın to p rağ ın ı kendi araçlarıy la imlemek zo ru n d a oldukları zam an ta n m d a yaygın ilişkiler, L enın’in «...m ily o n larca yoksul köylünün, to p ra k ağ aların ın binlerce aşarlık çiftliklerinin aracı­ lığıyla to p ra k kölesi o larak söm ürülm esi», biçim inde belirttiği ilişkilerde kaldı (14,s.276). A slında, üretim güçlerinin ilerici gelişmesine d ü şm an o lan b u sistem , O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u ­ nu n tarım ı üzerinde frenleyici b ir etki yapıyor, k ap italist ilişki­ lerin gelişmesini engelliyordu.» > T ürkiye’nin tarım sal gelişm esinde o rtak ç ıla rın frenleyici etkisi h a kında d a h a fazla ay rın tı içitı, bkz.: (77. s. 57-60).

18

Y.İ.Leııin, o rtakçılığı eleştirirken, ekonom inin bu sistem in­ de, to p ra k ağalarının, k ap italist işveren gibi değil de, «kom şusu olan köylünün yoksulluğundan y ararlan an ve o n u n emeğini yok pah asın a ele geçiren tefeci olarak» o rtay a çıktığını belirti­ y o r (10,s.73). B ununla birlikte, incelenen dönem de, O sm anlı İm paratorlu ğ u 'n d a tarım sal üretim düzeyinin ço k d ü şü k o lm asının önem li bir nedeni de feodal su ltan rejimiydi. S ultan hüküm etinin vergi politikası, üretim i tem elinden yıkıyordu. Başlıca vergi, ürünün doğal vergisi olan aşard ı; bu verginin toplanm ası, çoğunlukla kesime veriliyordu. A şar to planm asında kesim sistem i, bu d ö ­ nem de, T ü rk köylüsünü perişan eden ve tarım sal üretim in azal­ m asına neden o la n gerçek bir yıkım dı. Pek ço k görgü tanığının oybirliğiyle belirttiği bu durum u, T ü rk resmi görevlileri de gizleyem iyorlardı. Ö rneğin, Beyrut valisi hüküm ete şöyle bildirm iş­ ti: «Bu bölgenin aşarı, öteki bölgelerde olduğu gibi, kesimcilere açık artırm ay la sa tılm a k ta ve sonuçta halk bir aşar yerine birkaç tane ödem ektedir. Böyle bir ezginin nelere mal olduğunu gös­ term ek için aşağıdaki olayı an latm ak zorundayım : Bu bölgede aşar 1866 yılın d a toplanm aya başladı. H alk, kesim cilerin baskı­ sından kurtu lm ak , yani, diktikleri ağaçların tün> m eyvalarını verdikten sonra, d a h a fazla p a ra cezası ödem em ek için eıı azın ­ d a n 15 000 zeytin ağacını kesip y o k ttti» . (141,s.8). U ygulam ada, aşar, ürünün o n d a birini fazlasıyla aşıyordu. 1867-1872 yılların­ d a aşarın ölçüsü, resm en % 12,5’a k ad ar çıkm ış, yani, on d a bir yerine sekizde b ir olm uştu. A slında, bu ölçü çok d ah a yüksekti ve kesimcilerin keyfine bağlıydı. G örgü tanıkları, bu ölçünün, ürünün d ö rtte biri, h a tta İİçte biri olduğunu ileri sürm ektedirler (134,Bl.lI,s.245). 1874 yılında E dirne’ye giden V.Tcplov şöyle diyor: «Bulgar çiftçisini yıkan birinci neden, keyfi harekete korkunç bir ö zgürlük tanıyan vergi to p lam a yöntem idir» (169, s. 36). A şardan başka köylüler, to p ra k vergisi, hayvan vergisi ve başka daha küçük vergiler de ö düyorlardı. Bu vergiler, hüküm et

19

m em urları ta rafın d an ay rı ayrı bölgelerde değişik ad ve ölçüler­ de ve bu bölgelerdeki yöneticilerin keyfi dav ran ışın a bağlı olarak toplanıyordu. E rzu ru m 'd ak i Rus konsolosu, H aziran 1872’de İstan b u l’daki büyükelçiliğe şu n ları bildiriyordu: «Şim diki ver­ gilerin aşıı ılığı ve sistem atik belirsizliği yanında, h alk için asıl dayanılm az olan, vergi top lay an ların açgözlülüğü, bilgisizliği ve bizzat yönetim in vergi to p lam a biçim idir. A ynı ilçenin, y a d a bucağın başk a b a şk a köylerinde, aynı vergi, değişik bir ad a lı­ yor, bam başka b ir biçim de, ölçüde, yılın değişik zam anlaıında ve değişik koşullar a ltın d a toplanıyor» (40,s.4). Y a fa ’d a yaşa­ yan portakal bahçesi sahipleri de, verginin bu tü rü n d e n yakını­ yorlardı: «Biv ağaç , kendisi için ödenm esi gereken vergi kadar gelir sağlam ıyor!» Son derecc ağ ır vergiler yüzünden halk meyvacılığı bırakm aya başlam ıştı (68,s.60). A slında, hüküm etin vergi politikası, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n d a tü tü n gibi önem li tarım ürünlerinin üretim ini tem elinden sarsıyordu. T ü tü n üretim inin vergisi yüksekti. Önceleri üç sınıfa ayrılıyordu: bayağı, o rta ve en iyi tütün. Vergileri ise, bir ok k a için sırasıyla, 6 ,1 2 ,2 4 piastrdı.ı D a h a sonra, hüküm et, b ü tü n türler için bir o kkaya 12 piastr ölçüsünde tek vergi konulm asının «daha uygun» olacağına k arar verdi. Sonuçta, bayağı tü tü n üreten bölgelerin tütüncüleri, tü ­ tünlerinin okkasını 7-8, en iyi olasılıkla 10 p ia slra satabildikleri için büsbütü n yokoldular (134,bl.II.s.273-274). Aynı yıllarda, T rabzon ilini gezen bir İngiliz gezgini, köylülerin, güçlerinin üstündeki vergilerden ve vergi m em urlarının keyfi davranışın­ dan yakındıklarını anlatıyordu. Öyle ki, bina vergisi toplan­ m ası sırasında, 400 p iastr bile etm eyen bir kulübe, 7000-8000 p iastr olarak değerlendiriliyor, genç b ir meyva ağacından, bu ağaç yabani elm a bile olsa, 4 p iastr vergi alınıyordu (134.bl.ll. s.41). Biilün bu koşullara devit! yüküm lülüklerini de eklem ek

1 P iastr: B ir T ürk alim lirasının yüzde birine eşit p a ra birim idir (kuruş) 70 yıllarının o rta la rın d a , I p iastr, yani 1 kuruş, 6 altın kapiğe yakın değerdedir.

20

gerekir. Bu yüküm lülükler, in şaatta, yol o n arım ın d a m ahkem e kararıyla zorla çalışm a, vergi toplay ıcıların ve onlara eşlik eden­ lerin -çoğunlukla d a zaptiyelerin- k arşılık sız olarak, geçimleri­ nin sağlanm ası ve diğer haraçlardır. 60 y ıllarının sonunda, 70 yıllarının başında, T rab zo n ’daki İngiliz konsolosu C. Palgrev. ilin d u rum u n a değgin ilginç ra p o rla r veriyordu: «Bir ailenin geçim giderleri ve ekonom ik giderleri ç ık tık ta n sonra, köylüye, yıl sonuna d o ğ ru 120 p iastr kalıyor. Oysa köylü, tü rlü ad lardaki vergilere 240 p ia stra yakın p a ra ödem ek zo ru n d ad ır. «En yük­ sek derecede, a k ıl alm az b ir problem !» -d iy e yazıyordu Ingiliz konsolosu-, Bu problem in çözüm a n a h ta rı, yerinde incelediğim ve üstelik son gezim sırasın d a iki bölge valisi ta rafın d an d a doğru­ lan an koşullard ad ır; bu valiler yönetim leri altın d a, üç yıl aralık­ sız olarak, ödeyecekleri vergi, m uhtem el gelirlerini geçmeyen bir tek köylü bulunm adığını söylediler» (63,s.35). Böylesi bir durum ise, tanınm ış b ir şarkiyatçı olan A. D . M o rd tm an n ’ın aşağıdaki sözlerinde görüldüğü gibi so n a eriyordu: «Bu sırada, T ü rk ceza­ evlerinde, 40000’e yakın insan borç yüzünden, büyük bir bölüm ü de vergi b orçları yüzünden bulunuyordu (I3 4 ,b l.l,s.35). Ü lkenin tarım sal üretim güçlerinin gelişmesini engelleyen nedenlerden biri de tefecilikti. K. M arx, tefeciliğin, «üretim in bu tarzını yaratm adığını, söm ürdüğünü, görünürde ilgilendiğini, -belitiyor vc sözlerini şöyle sürdürüyordu- Tefecilik, tek rar tekrar söm ürm e olanağını elde etm ek için, üretim in bu tarzım olduğu şekilde k o ru m ay a yönelir; tefecilik tu tu cu d u r ve var olan üretim biçim ini d ah a k ö tü du ru m a g ö tü rü r» (l, s. 159-160). Te­ fecilerin zulm ünü ve faiz yüzdelerinin so n derece yüksek oluşunu (30,40,60 ve h a tta d a h a yüksek), 60 yılları sonu, 70 yılları başın­ da, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n d a b u lu n an gezginlerin hem en hemen hepsi belirtiyorlar. Tarım sal üretim in gelişmesini engelleyen nedenlerden biri de, iç güm rüklerin varlığı ve ulaşım yollarının yetersizliğiydi. A .D .M ordtm anrt, « İstanbul’daki fırıncılar, yabancı u n unu yerli una göre d ah a ucuza satın alıyorlardı. Ç ünkü, başk en t değirm en-

21

çileri, R um eli’den ya d a A n ad o lu ’d an ald ık ları her çuval buğ­ daya iç gü m rü k vergisi ödem ek zorundaydılar.», diyor (134, bl. II. s. 287). 1876 yılına d ek A sya T ürk iy e’si, an cak iki küçük dem iryolu h a ttın a sahipti. A vrupa T ürk iy e’sinde dem iryolu biraz d ah a fazlaydı. Ü lkede şose ve to p ra k yollar hem az, hem de bakım sızdı. Y o lların yetersizliği, ta rım ın piyasaya m al çıkarm a güciiniin geniş ç a p ta gelişmesine engel oluyordu. Rus diplo­ m atı Y. D . M alam ta ra fın d a n şöyle bir olay bildirilm iştir: 1874 yılında, bir tüccar, E rzu ru m ’d an T rab zo n ’a buğday gönderiyor. 6290 p u d 1 için 4536 ruble, yani y aklaşık olarak, I pud için 72 kapik ödüyor. B uğdayın takınm ası, (yük atların ın kiralanm ası, çuval ve urgan sa tm alınm ası) için tüccar, 4151 ruble harcıyor, yani her p u d o n a 6f> kapiğe m al oluyor. Sonuçta, yeri fideyken pudu 72 kapik olan buğday, şose yolda 280 versta2 u zak lıkta teslim edilmesiyle, tüccara, p u d u I rııble 38 kapiğe geliyor (41,s.l08), B irçok yazarlar, O rta ve D oğu A n ad o lu 'd a, Suriye’de ve K ürdistan’d a d a d u ru m u n aynı olduğunu belirtiyorlar. «Çeşitli bölgelerde yaşayanlar, bana, ü rünü to p lad ık tan sonra, önceki ürünü suya atm ak z o ru n d a kaldıklarını, çünkü ürü n ü n ulaşım yollarının yetersizliği yüzünden satılam adığından, hiç b ir yerde de saklananıayacağından yakındılar», d iyordu A .D .M o rd tm an n (134, bl.ll.s. 63). Sözü geçen b ütün bu nedenler, tarım ın gelişmesine engel oluyordu; ülkenin iç bölgelerindeki tarım sal üretim , bu dönem ­ de doğal niteliğini yitirm işti. Pek ço k görgü tan ığ ı, b u d u ru m a işaret ediyor. Y .D .M alam , «Çiftçiliğin geniş ç a p ta gelişmesi için bütünüyle uygun olan k o şu llar b ir y an a a tıla ra k , çiftçilik, her zam an olduğu gibi küçük burjuvaların istekleriyle sınırla­ nıyor», diye yazıyordu (41,s. 108). 1876 yılında T iflis Erm eni gazetesi «M şak»m E rzurum m uhabiri, gazetenin 27. sayısında hem en hem en aynı şeyi yazıyordu: «Bir ço k bölgelerde, ilçelerde > Pud: 16,3 kg.a eşit b ir R u s ağırlık ölçüsü birimi. 2 V ersta: 1,06 kın . (Ç. N .)

22

köylü p a ra yüzü görm üyor, elindeki doğal ürün leri başkalarıyIe değiştiriyor, bunlarla d a hüküm ete vergisini ö düyor.» O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n d a endüstri de gerilem e halindey­ di. Bir gözlemci, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun A v ru p a’d a n «tüm tüketim m addelerini, (ki b u n lar, kum aş, h ırd av at, işçi araç ve gereçleri, kim yasal ürünler, zırhlı gem iler ve h a tta m atb aa tez­ g âhları vb. idi) tarım sal ham m ad d e ihraç ederek, aldığına» işaret ediyor (252,s.78). C. Palgrev, A n ad o lu ’n u n iç bölgelerinde yapılacak k ısa bir yolculuğun, in san ı, san atın ve endüstrinin geri olduğun a inan d ıracağ ım belirtiyor ve şöyle söylüyor: «Y akın zam an a değin, şu ya d a bu en d ü stri d alın d a az ço k gelişmiş olan, b ü tü n kentler, şim di tüm üyle yoksul düşm ü ş ve bırakılm ıştı.» (63,s. 87). Ü lkede zengin b a k ır yatak ları v a ıd ı, ancak, b u n ların iş­ letm eleri çok kötüydü. D iy arb ak ır ilinde b a k ır fab rik aları k u ru l­ m uştu, a m a işletmeleri düzensizdi, sık sık bozuluyor ve yönetici­ lerin ahlâksızlığı yüzünden ender o larak kazanç sağlıyordu (134, bl.II,s.250). C .Palgrev, T rab zo n ilini an latırk en , zengin doğal kaynaklar (güm üş, kurşun, d em ir) bulun m asın a karşılık, T ire­ b olu’dak i kü çü k dem ir oçağı dışın d a, b u zenginliklerin h ;ç biri­ n in işletilm ediğini belirtiyordu (63,s,16). B ir ço k m aden işletme­ lerinin tekn ik düzeyi öylesine d ü şü k tü ki, m aden cevherinin işlenişinde % 20’d en % 40’a k a d a r m etal kayboluyordu (181, s, 135-136). Bir zam an lar iyice gelişm iş olan ipekli, yünlü ve pam uklu d o k u m a d a b u dönem de gerilem işti. Ü lkenin ek onom ik d u ru ­ m unu iyi bilen A .t). M o rd tm an n , ip e k endüstrisinin felce uğra­ dığını, ancak koza ve h a m ipek ihracıyla yetinildiğim yazıyordu (134,Bl.II,s.228). A vusturyalI m ühendis İ.Ç ern ik ’in a raştırm a­ sın a k atılan lar d a K uzey Suriye’d e endüstri üretim inin gerile­ diğini, Şam , H alep ve B eyrut’ta yün lü ve ipekli dokum a üretim i­ nin önem li m ik ta rd a azaldığım belirtiyorlardı (75, s.185-186). X IX .yy.’ın b aşlarında, d ış p azarlara büyük ölçüde ü rü n gönderebilen B ursa ve D iy arb ak ır’ın ipek üretim i gitgide azalıyordu.

23

G erilem enin e n önem li nedenleri ve endüstriyel üretim in gelişmesinin başlıca engelleri, feodal sultan rejim i ve ülkeye giren yabancı serm ayenin gittikçe artm asıydı. İ.Ç em ik ’in a ra ş­ tırm asına k atılan lar. gözlem leri sonucunda, O sm anlı İm parato rlu ğ u ’n d a en d ü strin in geri k alm a nedenlerini aşağıdaki şu düşüncede to p la d ıla r: «A kla ay k ırı o la n g ü m rü k vergisi sistem i, başlangıçta, Ira n ’d akine benzer b ir biçim de, y abancı endüstriyi teşvik ederek, kendi m allarına kendi p a z a rın d a y er verdirm iyor­ du. D a h a sonraları, m ükem m el m akin alar yardım ıyla ucuz ve ç o k sayıda m al ü reten b atın ın rekabeti, yerli endüstriye önem li b ir darbe indirdi. Y abancı m alların ith ali, yerli m alların ihracını aştığından b u d u ru m şaşırtıcı değildir» (75,s.l85). Keyfi yönetim , iç g üm rük vergileri, tü rlü vergi ve harçlar, yerli endüsti üretim ini eziyordu. Ü lkede egem en o lan feodal rejim , kapitalizm in gelişmesinde önem li b ir engeldi. F.Engels, « ...T ü rk devleti, b ir doğu devleti o larak , k ap italist toplum la uyuşam azdı; zalim yöneticilere ve açgözlü p a şa la ra karşı, kaza­ n ıla n fazla m al m ü lk için hiç b ir güvence y o k tu ; burjuva işvere­ n in çalışabilm esi için ilk a n a koşul o lan can ve m al güvenliği de söz konusu değildi.» diye belirtiy o rd u (7,s.33). C an ve m al gü­ venliğinin yetersizliği de, X IX .y y .'ın 60-70 y ılların d a ülkenin endüstriyel gelişmesinin engelleıinden biriydi. Endüstriyel giri­ şim ler, yerli iş sahiplerinin böylesi girişim lere olan heveslerini kıracak yönetim sel oyalam alarla doluydu. Ç oğunlukla vali, herhangi bir ayrıcalık için büyük p a ra la r istiyordu. E ğer İş, in­ celem e için başkente giderse, hük ü m et b u valinin de düşüncesini istiyordu. V ali ak ıl alm az bahaneler a ltın d a , büyük b ir rüşvet alm adıkça istenilen ayrıcalığın «m em leketin gelişmesi için kazanç­ lı olm ayacağını» bildirerek işi engelliyordu. H araç yeme, rü ş­ vetçilik, günlük olaylardan olm uştu. İyi h ab er alan y azarlardan b iri, V an ve H ak k âri illerindeki d u ru m u şöyle an latıy o rd u : «Bu illerin yönetim i d e tü m im p arato rlu ğ u n la gibidir; yöneticiler h iç çekinm eden görevlerini kötüye kullanırlar.. B u raların devlet m erkezinden u zak oluşu, m em urların açgözlülük y ap m aların ın

24

ve d o ğruluk tan uzaklaşm alarının önem li b ir nedenidir» (130, s.31). G örevli m em u rlara rüşvet verilm edikçe, devlet dairelerinde hiç bir iş halledilm iyordu. Bu dönem O sm anlı îm p a ra to rlu ğ u ’nun alışılm ış tablosu buydu. V alilikte herhangi b ir m em uriyete a ta n m a için, veziriazam a ya d a Önemli b ir b ak an a büyük bir rüşvet verm ek zo ru n lu lu k haline gelm işti. R üşvet o la rak verile­ cek bu p aray ı m em ur, çoğunlukla tefeciden borç alıyordu. Bu a ra d a başkentte, d u rm a d a n veziriazam lar ve o n larla birlikte b akanlar d a değişiyordu. Y önetim de kayırm a yöntem inin sür­ dürülm esi yüzünden valiler de değiştirilip d uruyordu, örn eğ in , yüksek o ru n sahibi m em u rlard an R a u f Paşa, Selânik valiliğine atanm ıştı, am a o ra y a gidem edi. V eziriazam ın buyruğuyla Bosna iline, iki gün so n ra d a H ersek’teki T ü rk o rd u ları k u m an d an ­ lığına a ta n d ı. O n g ü n so n ra ise, M an astır valiliğine gönderili­ yordu R a u f P aşa. B aşka b ir yüksek m evki sahibi m em ur, T ra b ­ zon vilayetine a ta n d ı, am a hem en ark asın d an Suriye’ye atanm a em ri aldı. (252,s.58-59). Bu tü r olaylar, sırad an , g ü n lü k olaylar haline gelmişti. R us gezginlerinden biri, yerinde ne k a d ar zam an kalacağını bilm ediğini itira f eden A d an a valisiyle konuşm asını anlatırken, kendisiyle b aşbaşa k alan valinin sekreterinin şu söz­ lerini naklediyordu: «K aym akam lar, b akanlar, veziriazam lar her cum a günü değişiyor. D irlik , düzen h ak g etire..! Biz«, küçük m em urlara g ü n ü n d e aylık verm iyorlar. Biz de ister istem ez h ır­ sız ve rüşvetçi oluyoruz» (74.S.141). Tefeciye büyük bir para Ödemek zo ru n d a o la n ve b ulunduğu yerde ne k ad ar k alacağından em in olm ayan -ç ü n k ü , herhangi b ir a n d a başkentteki koruyucusu, su ltanın b ir k ap risi yüzünden etkinliğini y itireb ilird i- m em ur, kısa zam anda elinden geldiğince ço k çalıp çırpm aya uğraşıyordu. Yerel yönetim in keyfi davranışları so n kertesine varm ıştı, ö rn eğ in , T ü rk k ab o taj filosunun gemileri lim ana geldiğinde p o ­ lis b u n ları işgal ed iy o r ve k ap ta n la ra , hük ü m et ad ın a yüke el konulduğunu bildiriyordu. S ık sık olan b u tü r olaylar, valinin, yetkilerini kötüye kullanm asından ve keyfi tu tu m u n d an ileri geliyordu. V ali y ü k sahibine yük ü n gerçek değerinden d a h a az

25

bir p a ra ödeyerek m alı alıyor, son ra d a kendi acentelerinin yar­ dım ıyla kendi ad ın a aşırı b ir kazançla satıyordu. İstan bul valisi H üseyin Bey bile bu tü r yolsuzluklara k atıly o r ve kente yakacak getiren T ü rk gem ilerini ço k az b ir fia t ödeyerek m allarını kendi d ü kkânına verm ek z o ru n d a b ırak ıy o ıd u . H üseyin Bey, bu şekil­ de, başkentin tüm odun ve kö m ü r ticaretim tekeline alm ıştı (134, bl.II,s.256-257). Rüşvetçilik ve keyfi hareketin, politikacılar arasın d a d a aynı şekilde yayıldığını b u n a eklem ek gerekir. Tüm bu olaylar, yerli serm ayenin, endüstriyel girişimlere değil, tefeciliğe, mültezim liğe, çeşitli devlet dairelerinin m üteah­ hitliğini yapm aya yönelm esine neden oluyordu. B u d urum a feodal sultan hüküm etinin vergi politikası da yardım cı olm ak­ taydı. T ü rk ipek dokum acılığı, ham m addeden alın an ondalıkla, pul resmiyle, % I2 iç güm rük resmiyle ve diğer küçük vergilerle vergilendirilm işti. Ş arabın ve diğer alkollü içkilerin yapım ı da ham m addeden alınan o n d alık vergiyle vergilendirilm işti, üretim hakkı olarak % 10, y u rt dışın d an m akine ve ham m adde - s a f al­ kol, şerbetçi o tu - ithali için de % 8 vergi alınıyordu (134,s. 286288). Endüstriyel üretim in gelişmesinin önem li b ir engeli de, feo­ dal üretim biçim ine özgü atelyelerin -esnafların- korunınasıydı (177ss.98-99). O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n un endüstriyel gelişmesine engel olan iç nedenler y anında, yabancı serm aye d e b u gelişm enin önem li bir engeliydi. X lX .y y .’in başlarında a rtık im paratorluğun iç pazarların a girm eye başlayan yabancı m alların rekabetinin, Osm anlı İm p a ra to rlu ğ u ’n d a endüstriyel ü retim in geri kalm asının önem li nedenlerinden biri olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. K .M arx, 1853'de şöyle yazıyordu: « ...y ab an cı endüstri m alları­ nın ithali, Ç in’in endüstrisine; b u n d a n önce K üçük A sya, İran ve H indistan endüstrilerine yaptığı etkiyi yap tı. Ç in ’de, iplikçiler ve dokum acılar, b u yabancı rekabetinden ço k zarar gördüler» (2,s.l00). Y ab an cı m alların rekabeti so n u n d a, özellikle B ursa’nın ve D iy a rb a k ır’ın ipekli üretim iyle, Şam , H alep, B eyrut ve

26

öteki endüstri m erkezlerinin yünlü ve ipekli üretim leri geriledi. 1866 yılında, T ü rk h üküm et’, son 30-40 yıl süresince, yabancı rekabeti nedeniyle deri üretim inin de azaldığım belirtiyordu (233, s.428). K arak teristik b ir olay d a i 875 yılında B itoliya’d aki -M a ­ n a stır ilin d e- Rus konsolosu ta rafın d an bildirilm işti. 1874 yılında P rilep'teki p an ay ıra hem en hem en b ü tü n R um eli’d en a k ın ak ın gelen yerli en d ü stri ürünlerinin gösterdiği değer 38280 lira iken, başlıcası İngiltere, A vusturya ve F ra n sa ’dan gelen yabancı m al­ la rın genel değeri 207314 liraydı, yani, p a z a rd a b u lu n an yerli üre­ tim m allarının değerinin beş k atın ı aşan b ir değerdeydi (45,1.2-5). G erçi, X IX .yy’ın b aşların d a yabancı rekabetinden belli baş­ lı z a ra r gören yerler kıyı bölgeleriydi am a, yüzyılın 60-70 yılla­ rında iç bölgeler de b u rekab etin yıkıcı etkilerinden paylarını alıyorlardı. G ö rg ü tan ık ların ın X lX .yy’m 60 y ıllarında M usul, A m asya ve ö tek i bazı illerin endüstri d u ru m ların a değgin an lat­ tıkları, bu görüşü k an ıtlar niteliktedir (233,s.427-428). Bu durum u D iy arbakır, U rfa ve öteki G üneydoğu A nadolu illerinin pazar­ larında A vrupa m allarının önem li bir m iktarı bulduğunu belir­ ten m ühendis İ.Ç ern ik ’in ara ştırm a gezisine katılan kişiler de doğruluyorlardı (75,s.147-154). Y abancı rekabeti, yerli endüstri üretim ine yokedici bir etki yapıyordu. Ç ü n k ü kapitülâsyonlar ve o n ları olu ştu ran O sm anlı I im paratorluğu’m m yabancı ülkelerle yaptığı ticarî anlaşm alar, yerli endüstriyi b atın ın gelişmiş endüstrisinin rekabetinden koru n m ak tan yoksun b ırakıyordu. 1861-1862 yılların d a O sm an­ lI İm p arato rlu ğ u ’nun yabancı devletlerle yaptığı an laşm alar ya­ bancı uyruk ların tüm kapitüler h ak larım -haricezm em leket hak­ kı, konsolosluk m ahkem eleri, özel p o sta servisi k u rm a ve işletme hak k ı v b .- pekiştiriyordu. Bu an laşm alara göre yabancılar her türlü m alların -d e v le tin tekelinde b u lu n an silah ve askeri donatım , tuz ve tü tü n h a riç - ith al ve ihraç h a k k ın a sahiptiler ve ith alat vergileri m alın bildirelen değerinin % S ’i ölçüsünde oluyordu. Y abancı m allar için iç g ü m rü k vergisi y oktu. K ısacası bu koşul­ lar, yabancı m allara herhangi b ir engel yaratm ıy o r ve yerli üretim i

27

yabancı rekabeti ö n ü n d e h er tü rlü savunm adan yoksun bırak ı­ yordu. K üçük A sya’nın tanınm ış araştırıcısı P.A .Ç ihaçev, 1858 yılında O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u ’n d a ticaretin «barbarca bir yasayla felce uğradığını, h e r ith ala t sözleşm esinden % 5, her ihracat sözleşmesinden % \2 gibi büyük b ir g üm rük vergisi alındığını» yazıyordu (7 3 ,s.ll6 ). X IX .yy’ın ilk yarısındaki b u d u ru m , 60-70 yıllarında y aban­ cı serm ayenin tü m biçim leriyle O sm anlı İm p arato rluğu’nun ekonom isine etkisini artırm asıyla özellikle önem kazandı. Osm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun yabancı serm aye tarafın d an y arı söm ür­ ge haline getirilm esinin tem elleri bu yıllarda atılm ıştır. 75 m ilyon frankı bulan ilk yabancı istikraz, K ırım Savaşı (1853-1856) yıl­ larında alınm ıştır. B unun a rd ın d a n d a ülkeyi köle d u ru m u n a düşüren b ir borç alm a furyası alıp yürü m ü ştü r (177, s. 192193). 1853-54 m ali yılından b aşlayarak devlet bütçesi, sürekli olarak açık veriyor ve bu açığı kapatabilm ek için hük ü m et yeni­ den ve yeniden d ış borçlara başvuruyordu. Bu d u ru m , 1865 yılın­ d a ülkeyi a rtık m ali batağın eşiğine getirdi. D evlet b u b atak tan büyük bir güçlükle, yeniden aldığı dış ve iç borçlar yardım ıyla kurtulabildi (18,1.544-547). A m a b u n d an son ra d a ülkenin m ali du ru m u zayıflam aya devam etti. 1876 yılına değin 14 dış borç alan O sm anlı İm p arato rlu ğu ’n u n 277 m ilyon lira - 6 m ilyar fran k ­ ta n d ah a ç o k - dış borcu vardı. A ynı zam anda 1875-76 bütçesinde giderler, gelirleri 116 m ilyon fran k aşıyordu. 1875-76 yılı bütçesi­ n in gider bölüm ünün yarısına yakını, devlet borçlarının a n a para ve faizlerinin ödenm esine gitti. Böylece a n a p aran ın ve faizlerin ödenm esi, çoğunlukla bütçenin tü rlü gelirlerinin yabancı b an k a ­ lara verilmesiyle sağlanıyordu. S ultan hüküm eti ülkenin mâliyesi üzerindeki k o n tro lü n ü gitgide yitiriyordu. M ali d u ru m un kötü­ leşmesiyle im p arato ı luğun yabancı sermayeye olan bağım lılığı d a h a d a artıy o rd u . B oyunduruk a ltın a girm enin b aşk a önem li bir aracı da, ya­ bancı şirketler ve b an k alar oldu. X IX .yy. 50-60 y ıllarında İngilizFransız serm ayesi, T ürkiye’nin A sya ve A v ru p a bölüm ündeki

28

dem iryollarının yapım ında ilk ay rıcalıkları ele geçirdi. Bu ayrı­ calıkların k o şu lla n , T ürkiye’yi gittikçe d a h a ç o k gerileten m ali köleliği güçlendiriyordu. Ö rneğin, 1875-1876 bütçesine göre dev­ let, kilom etre garantisi adıyla 6 milyon fran k ödedi im tiyazlı şirketlere. Bu, reel gelirle, hüküm etin yabancı şirkete g aranti et­ tiği gayri safî gelir arasın d ak i farktı. K ırım savaşından sonra, serm aye ith ali gittikçe a ıta n bir önem kazanm aya banladı. Y abancı işadam ları, kendi hüküm et­ lerinin de yardım ıyla ve kapitüler üstünlüklerinden yararlanarak her türden ay rıcalıklar -dem iryolu yapım ı, yeraltı zenginlikleri­ nin işletilmesi, çeşitli bankaların kurulm ası vb - elde etm eye baş­ ladılar. 60 yıllarında yabancı serm ayedarlar T ürkiye’nin A vrupa bölüm ündeki doğal kaynakları işletm e hakkını aldılar. Bu sırada ilk yabancı b an k alar kurulm aya başladı. B unların en Önemlisi 1856’d a kuru lan O sm anlı B ankası'ydı -İn g iliz-F ran stz k ap italiBu banka 1863 yılında, kâğıt p a ıa çıkarm a, hüküm etin dış ve iç borçlarla ilgili b ü tü n işlem lerinde resmi arabuluculuk yapm a gibi devlet bankası h a k ve yetkilerine sahip oldu. O sm anlı B ankası’nın edindiği geniş ayrıcalıklar arasın d a, tüm banka işlem lerinde vergiden m u af tu tulm ası, parasız to p ra k sahibi olabilm esi vb. vardı. G iderek hazine görevini d e üzerine alan banka, Osm anlı İm paratorluğu’n un tüm mâliyesini denetim i altın a alıyordu. O sm anlı İm p a ra to ılu ğ u ’nun m âliyesi, a rta n borçlar nedeniyle yabancı ban k aların ve bu a rad a ilk sırayı alan O sm anlı B ankası’njn denetim i altın a giriyordu. Ülkenin yabancı serm ayeye gitgide artan bağım lılığı, dış ticaret dengesinde de açıkça yansım aktaydı. X IX .yy’ın ortasına doğru. O sm anlı İm paratorluğu bütçesinde açık yoktu ve ihracat ithalattan üstündü. A m a 50 y ıllarından b aşlayarak dış ticari den­ ge önem li bir açık vermeye başlam ıştı. 1880 yılında ithalat, ihra­ catı hemen hem en İki k at aşıyordu. 60 yıllarının d ış ticaretine değgin bilgiler, dış ticaretin, yabancı serm aye için bir sürüm p a ­ zarı ve ham m ad d e kaynağı haline geldiğini gösterm ektedir. İh ­ racatın an a m addeleri, h am ipek, yün, pam uk, tü tü n , afyon vb.

29

gibi çeşitli tarım sal ham m adelerdi. B una karşılık tekstil, deri, m etal ve çeşitli tüketim m addeleri ith al ediliyordu (56,s.264-287). O sm anlı İm p arato rlu ğ u n un d ış ticareti, b u dönem de, onu em ­ peryalist devletlerin tarım sal ham m adde deposu haline d ö n ü ştü ­ ren bir süreci yansıtm ak tay d ı. T ü rk ekonom isti İsm ail Hflsrev, bu süreci, •'(kapitalizm, kilden pipo yapan sanatçı gibi T ürkiye’yi istediği kalıba sokuyor, on a, kendi ç ık a rm a ve o n a hakim olm a ilişkilerine uygun bir biçim veriyordu», diyerek canlı bir şekilde karakterize ediyordu (220, s. 124). 50-60 yıllarında yabancı sermaye, O sm anlı im p aratorluğun­ d a endüstriyel girişim lere de aracı olm aya başladı. Bu sermaye yatırım ları dolayısıyle, yabancı serm ayedarlar 1876 yılında, yabancı uyruklular için to p ra k m ülkiyeti h ak k ın ı elde ettiler. T ürk araş­ tırm acısı Hüseyin Avni, şöyle diyordu: «A vrupa kapitalizm i, ekonom ik yönden O sm anlı İm parator!uğu’n a sokulm ak am acıy­ la yeni dem iryollarının yapım ı, yeraltı zenginliklerin in, depo ve iskele gibi kuruluşların işletilmesi için pek doğal olarak a tsa sa­ tışlarını istiyordu» (137,s. IS). A m a. serm aye çoğu d u rum larda ham m addenin işlenmesi girişim ine yatırıhyordu. 1852 yılında, L übnan’d a yabancı serm ayenin kurduğu ipek fabrikaları vardı. Bu fabrikaların en büyüğü Fransızlara a itti, ve her yıl F ra n sa ’ya ihraç edilen 10 bin kg. ham p am u k la 50 bin kg. ham ipek ü reti­ yordu. (223,s.428). 1864 yılında İngiliz ve A m erikan sermayesi tarafından Volo ve L aris’te -Fesaİya- p am u k ipliği fabrikası, aynı yıl F ransız ve Y u n a n sermayesi ta rafın d an Edirne yakın ırala üç ham ipek fabrikası, yine F ransızlar tarafın d an Ş am 'da birkaç tane ipek iplik fabrikası kuruldu (56,s.272-275-285). B unlar ilk adım lardı. G iderek dem iryolu ağının gelişmesiyle yabancı serm a­ ye tüm tarım sal ham m addelerin işletm esini eline geçirdi. XİX .yy’m 60-70 yıllarında, tarım sal vc endüstriyel üretim in son derece geri olm ası, ülkenin yabancı serm ayenin m ali boyun­ duruğu altın a girm esi ve her geçen gün em peryalist ülkelerin ta ­ rım sal ham m adde deposu haline gelmesi, O sm anlı İm paralorluğu’nun ek onom ik d u ru m u için karakteristiktir. Bu a ra d a eko­

30

nom ik ve m ali d u ru m u n b o zukluğuna bakm ak sızın devletin p a ­ rası boşu b o şu n a sağa sola saçılıyor, saray giderlerine ve yeni sarayların yap ım ın a büyük p a ra la r h arcanıyordu. T ü rk tarihçisi A hm et Saib, Sultan A bdülaziz’in yönetim i sırasında (1861-1876) bir tek sarayın yapım ına 7 m ilyon lirad an (161 m ilyon frank) çok gittiğini yazıyor (207,s,133). O rd u ve filoya y u rt dışından çağdaş silahlar alınm ası için b ü y ü k p a ra la r öd en iy o rd u. Abdiilaziz dönem inde birkaç tane gemi yapıldı, am a yiııc de yurt dışına ço k sayıda gemi ısm arlandı. Sonuç olarak, yurt dışına askeri do n atım ve gem ilerin ödentisi görünüm ünde giden p ara, aslında yabancı bankaların k asaların a doluyordu. Şunu d a eklem ek gerekir ki, o rd u n u n don atım ve giydirilmesi için ayrılan büyük paralar, askeri m em urların, giyim ve yiyecek m üteahhitlerinin cebine giriyordu. 60 yıllarının sonu. 70 y ıllarının başın d a O sm aıılı hüküm eti ekonom ik d u ru m u n u biraz olsun düzeltm ek için bazı girişim ­ lerde bulundu. 60 yıllarının o rtasın d a, ikrazat sandığı (borç verme sandığı) k u ru larak tefeciliğin düzenlenm esi denendi. Ancak, bu sandıkları yöneten m em urların görevlerini kötüye kullanm aları sonucunda b u tedbirin de b ü yük bir etkisi olm adı. 60 yıllarının sonunda, Babıâli, yerli endüstriyi düzenleyecek tedb;rleri alm ası İçin özel bir kom isyon kurdu. Bu kom isyonun çalışm ası, birkaç esnafın bir şirket halinde örgütlenm esine yöneliyordu. Devlet bu şirketle:e 12 ay süreyle m uafiyet (m akine ve ham m adde it­ halinde baz.ı g üm rük vergilerinde m uafiyet, m alların devlet o r­ ganlarınca satın alın m asınd a üstünlük vb.) tanıyordu (233,s.43l). Bu a ra d a İstan b u l'd a ve Öteki İllerde sanat okulları kuruldu. 1863 yılında İstanbul’d a ülke tarih in d e ilk kez yerli ve yabancı üretim m alların ın sergilendiği bir endüstri sergisi açıldı. 60 y ılk ım ın başın d a O sm anlı hüküm eti, yerli p am uk üre­ tim ini teşvik etm ek am acıyla bazı tedbirler aldı. Bu sırada A B. D .’deki iç savaş nedeniyle bu üretim e o lan istek hızla artm ıştı. 1862 yılında hüküm et, boş to p rak lard a p am u k yetiştirm eye baş layanların bu to p rak lara parasız o larak salıip olacaklarını vc beş 31

yıl

süresince a şa r ödem eyeceklerini açıkladı (223,8.252-253). 1874 yılında Babıâli, deniz n akliyatı, tütün, tu z ve alkol gibi m allar dışında iç g üm rük vergisinin kaldırılacağını bildirdi. (B k z.: 134,b l.II,s.287; 143,s.34-35). A ncak, iç g ü m rü k vergisinin kaldırılm ası bir hay al oldu. Ç ü n k ü , bizzat hük ü m et b u k ararın ı bir yana atm ıştı, ö rn e ğ in , E rzurum ilinin 1881 resm i yıllığı, ilin iç güm rük gelirlerine değgin bilgileri k ap sam ak tad ır (58,s.l9).ı 1874 yılında Babı âli, ticari anlaşm aları yeniden gözden ge­ çirmeyi de denedi. Y abancı devletlere verilen resmi n o ta, bu a n ­ laşm aların gözden geçiıilm esinin gerekliliğini belirtiyor ve sul­ tan hüküm etinin bu konudaki düşüncelerini yansıtan şu a n a nok­ taları kapsıyordu; 1. Çeşitli devletlerle yapılan an laşm alarda değişik tarifeler yerine tek güm rük tarifesinin hazırlanm ası; 2. Ç e­ şitli m aliarın özel güm rük vergilerinin beliıtilm esi; 3. İth a la t ver­ gisinin yükseltilm esi; 4. Aynı cins yerii üretim m alların dan alınan dolaylı verginin yükseltilm esi halinde, ith a la t vergisinin yüksel­ tilmesi hakk ın ın B abıâli'ye bırakılm ası; 5. Fener, dem ir, k aran ­ tin a ve benzeti vergilerin to planm ası hakk ın ın B abıâli’ye veril­ mesi (43,1.159). İstanbul’daki R us elçisi B abIâli’nin ithal malla n n d an alın an vergiyi, bu m allaıın o rtalam a değerinin % 20’si kadar artırm a k niyetinde olduğunu bildirm işti (43,1.175). A ncak Osm anlı hüküm eti son derece k ararsız davrandı ve batı devlet­ lerinin güçlü direnciyle karşılaşarak sözü geçen plânm ı gerçekleş­ tiremedi. H üküm et kararsızdı, çünkü, ülkenin m aii ve okonom ik durum unun ağırlığı ve yabancı serm ayeye olan bağım lılığı gün geçtikçe artm ak tay d ı. 1875 yılının so nunda Babıâli, özellikle mali buhran ın şiddetlenm esi ve B osna-H ersek ayaklanm ası ne­ deniyle yabancı serm ayenin yardım ına gerek d u y arak isteğinde direnm ekten vazgeçti (43, 1.183-184). H üküm etin tek tek aldığı tedbirlerin, b u tedbirler birbiri ark asın a uygulansalar bile, ülkenin üretim güçlerinin gelişme­ sinde başlıca engeller olan, feodal sultan rejim i ve ülke içindeki ı İç güm rük vergisi tam o larak 1898 yılında kaldırılm ıştır.

32

tüm durum larıyla yabancı serm aye o rtad an k ald ırılm ad ıkça ülke­ nin ekonom ik yaşam ını değiştirem eyecekleri ap açık ortadaydı. O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun yabancı serm ayenin kölesi ol­ m ası, köylünün söm ürülm esin! -ki bu, köylülerin hüküm ete olan hoşnutsuzluğunu iyiden iyiye a rtırıy o rd u - insafsız vergiler ol­ m adan d a kuvvetlendiriyordu. Bu yıllard a el sanatk ârlarının, küçük m em u lların ve ufak rütbeli k a ra ve deniz subaylarının du ru m u d a kötüye gidiyordu. Ç ü n k ü , ekonom ik d urum u düzelt­ me yolları aray an hüküm et, karşılıksız k âğ ıt p a ra basım ını gün geçtikçe d ah a ço k a rtırıy o rd u . Bu da, p a ra n ın değerinin düşm e­ sine ve pahalılığın olağanüstü artm asın a neden oluyordu. G örgü ta n ık la n , bu yüzden geniş h alk kitlelerinde hoşnutsuzluğun a rt­ tığını belirtiyorlardı. F. M illingeıı, b u kon u d a şunları söylüyor: «Irk ve inaç ayrım ı olm aksızın b ü tü n T ü rk h alk ı, öteden beri yeteneksizliklerini bildiği yöneticilerin egemenliğinden a rtık kur­ tulm ak istiyor ve son sabrını d a y itiriy o rd u ... K uşkusuz, A na­ d olu’daki m üslüm anlar ayaklanm aya h azırd ılar...» (130,s.364). T ü rk yönetici sınıfı, h alk ın hoşnutsuzluğunun artışın a, ancak, dinsel ayrıcalığı körükleyerek ve m vslüm an fan atizm ini kış­ k ırtarak karşı koyabiliyordu. A m a O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n d a geniş köylü kitlelerinin d u ru m u öylesine ağırdı ki, kuşkusuz dinsel fanatizm in p arlam ası bile, hüküm ete karşı hoşnutsuzlu­ ğunu ciddi bir şekilde y atıştıram azd ı. T ü rk köylüsü, feodal sö­ m ürünün tüm ağırlığım , en az T ü rk olm ayan köylü k a d ar çeki­ yordu. «T ürk soyluları, -diye yazıyordu, bu sırad a b ir İngiliz araştırm acısı,- yoksul m üslüm an köylülere gaddarca davranıyor­ la r ve o n lara aşağılık y aratıklar gözüyle b akıyorlardı. T o p ra k sahipleri bu yoksul insanları söm ürüyorlar ve köle gibi kullanı­ yorlardı; iki sınıfın tek birleştirici unsuru o rtak dinleriydi» (57, s.62). S ultandan ve h üküm etten hoşnutsuzluk, yeniden ve bam ­ başka biçim lerde o rta y a çıkıyordu. 1859 yılı Eylül’ünde, İstan ­ b u l’da, b :r ko m p lo o rtay a çıkarıldı. K o m ploya k a tıla n la r Ç en­ gelköy’deki Kuleli kışlalarında tu tu k lu o ld u k ları için; bu olay

33

T ürk tarih in e «Kuleli Olayı» adıyla geçm iştir (Bkz.:201;185; 221). A raların d a m edrese Öğrencileri, küçük m em urlar ve subay­ lar, askerler, silahhane m em urları, m üslüm an d in adam larının d a bulunduğu k o m plocuların am acı, S u ltan A bdülm ecjt’i ta h t­ tan indirm ekti. K o m plocuların p ro g ram ın a ve am açlarına değ­ gin ayrıntılı bilgi olm asa d a ,1 k o m p lo n u n sultan ve hüküm etin­ den genel hoşnutsuzluk havasında o rtay a çıktığı kesindir. K om p­ lo yöneticileri önce idam a m ah k û m edildiler, am a d a h a sonra bu ceza öm ür boyu hapse çevrildi. T üm tu tu k lu kom plocular, sür­ güne gönderildiler. H üküm et, büyük b ir güçlükle k arşı'açm adan kom ployu bastırdı. Ç ünkü, k o m p lo n u n ciddi bir dayanağı yok­ tu . A ncak, b u zam an a d ek h alk ın hoşnutsuzluğu b ir kez bile kendini gösterm em işti. 60 yıllarının başında, İsta n b u l’d a p ah a­ lılığın artışına bağ lan an ve halkı hüküm ete karşı ayaklanm aya k ışkırtan kaynaşm alar o luyordu (68,s.41). İsta n b u l’daki Rus askeri ajanı 1860 yılının o rtaların d a İstan b u l g arnizonunda iki tab u ru n «bu gibi d u ru m la rd a karg aşalık ların önlenm esine yar­ dım etmemeye k a ra r verdiklerini» b ildiriyordu (52,1.71). R us diplom atik tem silcileri, daha sonraları da, çeşitli h alk kitleleri­ nin hüküm etten hoşnutsuzluğuna değgin haberler vermişlerdi. 1867 yılı b aşlan n d a İsta n b u l’daki Rus elçisi, başkentteki m em ur­ ların hüküm etten hoşnut o lm adıklarını, geçen ayın m aaşları­ n ın ödenmesi için alın an 100 bin liralık yeni yerli istikrazı bu işe harcam ası gereken hüküm etin azledilm esini istediklerini bil­ diriyordu, (Bu günlerde m aaşların 6 ay süresince ödenmemesi gibi durum lara sık sık rastlanıyordu.) Elçi, sultana ve onun ba­ kan ların a k a rşı b aşkentin m üslüm an ve h ırist'y an halkı arasında başgösteren dalgalanm anın d u rd u ru lm ası olanağının bulunm a­ dığını yazıyordu (26,1.97-99). 60-70 yıllarında O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun T ü rk olm ayan halklarının k u rtu lu ş savaşı d a kızıştı. Bu ezilen h alk ların ayak­ lanm aları, T ü rk sultanının egem enliğinden çıkm a savaşı nite1 Bu k o n u II. B ölüm de ayrıntılı o larak incelenm iştir.

34

ligi taşjsa d a , aslında, antifeodalist köylü savaşıydı. 1861 yılmd a H ersek ve Bosna’d a köylüler, 1866’d a ise G irit'te Y unanlı­ la r ayaklandılar. 60 yılları boyunca B ulgar halkı T ü rk despotiz­ m ine karşı birkaç kez ayaklandı. B ulgar ve G irit’teki Y unan ayaklanm alarına yeni milli burjuvazi Önayak oldu ve b u çıkış­ lar ulusal kurtu lu ş hareketi niteliği kazandı. 1852’de Z eytun’da dağlı Erm eniler ayaklandılar. Sultan hüküm eti bu ay ak lan m ala­ rı güçlükle ve son derece acım asız b ir şekilde bastırdı. Bütün bunlar, Osmanlı İm p arato rlu ğ u ’nun zaten zayıf o lan devlet m ekanizm asını d a h a d a zayjflatı y o rd u . 1853-1856 K ırım savaşından b aşlayarak O sm anlı im p ara­ torluğu’nun dış politik a alan ın d a uğradığı büyük kayıpları ka­ rakteriz© eden uluslararası du ru m u , iç politik ve ekonom ik d u ­ ru m u n a son derece uygundu. A vrupa devletleri, O sm anlı İm p a­ rato rlu ğ u ’nun ekonom ik bağım lılığının artışın d an y ararlan arak İstan b u l'd ak i elçilerinin aracılığıyla ülkenin iç işlerine d u rm ad a n el atıyorlardı. Bu el atm a, ya bir reform un gerçekleştirilm esinde «yardım » bahanesiyle ya d a m üslüm an olm ayan uyru k ların key­ fi davranıştan ve zo rb alık tan ^korunm ası» g ö rü n ü m ü n de o rtaya çıkıyordu. A vrupa devletleri, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n daki m üs­ lüm an olm ayan em ekçi halk kitlelerinin d u ru m u n u n düzelm e­ sini her şeyden d ah a az d ü şünüyorlar, ve im p arato rlukta salt kendi durum larını güçlendirm ek için her fırsattan y ararlanıyor­ lardı. B unu gerçekleştirirken de B abıâli’ye d iplom atik baskı yap­ m akla yetinm iyorlar, 1860 L iibnan kıyım ında o ld u ğ u gibi, işi açıkça askeri m üdahaleye k a d a r vardırıyorlardı. K olayca an la­ şılacağı gibi, eğer Türkiye söm ürgeci devletler arasın d a paylaşıltmımışsa ya d a b u nlardan herhangi b irinin söm ürgesi olm am ışsa, bunun nedeni; em peryalist devletlerin, açıktan açığa içlerinden b irinin ele geçirm esine olanak verm eyen kendi araların d ak i reka­ bettir. Bu yüzden de Türkiye, em peryalist devletlerin ekonom ik ve politik yönden en üstün etkiyi elde etm ek için sav aştıkları bir savaş m eydanıydı. Bu savaş, d ünya kapitalizm inden em perya­ lizme geçiş m ünasebetiyle yeni bir kap sam kazanıyordu. V.i.Le-

nin, yarıbağım iı ülkeleri paylaşm a savaşının, «...özellikle finans kapital dönem inde, geri kalm ış d ü n y a paylaşıldığı zam an iyiden iyiye kızışacağım » belitiyor (16,s. 379). B u savaşların kızışm asının nedenlerini açıklayan Lenin, b ir ülke ne denli geri kalm ışsa, böy­ le bir ülkeye serm aye ihracının bağım lı ülkelere ya d a söm ürgelere yapılan serm aye ih ra c ı k a d a r uygun olduğunu, çünkü, f ;nans k ap italin bu işten bağım sız ülkelere yaptığı serm aye ihracının üç katı bir kazanç sağladığını belirtiyor ve «Türkiye, Ç in vb. gibi ülkelerin b o yunduruk a ltın a alınm aları ve parçalanm aları savaşının, bu ülkelerin geri kalm ışlıkları ölçüsünde şiddetli o la ­ cağım» ekliyor (15,s.235'l. XIX . yy’ın 60-70yıllarında O sm anlıİm paratorluğu’n u n e k o n o ­ m ik ve p o litik d u ru m u a n a hatlarıyla böyleydi. Ü lkenin ekonom ik yönden son derece geri kalm ış olm ası, ülke içindeki sosyal ve ulusal çelişkilerin şiddetlenm esi, mali yönden yabancı sermayeye olan bağımlılığın a rtışı, devletin dış p o litik a k onularında bağımsızlığını yitirm esi, bu ek onom ik ve politik d u ru m u n en belirgin özellik­ leridir. B ununla birlikte, k apilalist ilişkiler, ülkede, öncelikle şehir­ lerde ve d a h a küçük ölçüde köylerde gittikçe gelişiyordu. K ap ita­ list ilişkilerin gelişmesi, feodal sultan rejim inde ve ülkenin yabancı seım ayeye olan bağım lılığının arttığ ı koşullarda son derece yavaş ve büyük güçlüklerle ilerliyordu. A m a yine de X IX . yy’m başların­ daki durum a o ran la belli gtlişm eler vardı. T anzim at ferm anları, tüm noksanlıklarına karşın kapitalist İlişkilerin gelişmesine belirli bir derecede yardım etm ekteydi. Y eni yönetim sistemi (1867 yılın­ daki vilayetler kanunu), yargılam a sistem inin biraz olsun düzen­ lenmesi ve 50-60 yıllarında gerçekleştirilebilen benzeri tedbirler, birtakım noksanlıkları olsa da, bir dereceye kadar can ve m al güven­ liğini sağlam aktaydı. Ü lkede tarım ve endüstri alanında kapitalist ilişkilerin do ğ ­ m asına ve gelişmesine neden olan üretim -para ilişkileri de gün geç­ tikçe gelişiyordu. Bu ilişkilerin gelişmesine, askerî tım a r sistemini h u k u k yönünden kald ıran 1858 to p ra k kanunu da b ir dereceye ka­

36

d a r yardım cı olm uştu. T o p rak alım satım ı, to p ra k veraseti hakkı­ nın genişletilm esine değgin 1867 k an ununun yardım ıyla artm ıştı. X IX . yy’m ik 'n ci çeyreğinden başlayarak O sm anlı İm p a ra to r­ luğu, dünya m al sürüm üne iyiden iyiye k apılm ıştı. T arım ın dışp azarlarla ilgili d alların d a, (çeşitli endüstri bitkileri ve bahçe kül­ türleri) piyasaya m al sürüm ü artm ıştı. Ü lkenin ticaıi yönden en büyük lim anı o lan İzm ir’in dış ticaretine değgin şu bilgiler k a ra k ­ teristiktir: 1839 y ılın d a İzm ir’in d ış ticaret m uam elesi hem en hemen 53 milyon frank, 1881’d e ise 221 m ilyon fran k tı. Özellikle ithalat, ülkenin yabancı serm ayeye o lan bağım lılığının artm asını yansıtacak biçim de çoğalm aktaydı. 1881 y ılm a doğru ithalat, 1839 yılındakine göre yedi k a t artm ıştı. B unun y an ın d a ih racat d a büyük ölçüde, hem en hem en üç k a t fazlalaşm ıştı. (126, s. 188-189). İzm ir’in de­ niz ticaret to n ajın ın 1860yılında 830.4361, dan, 1880’de 1.967.0281, a varan artışı d a karakteristik tir. (126, s. 195). D ış p azarlard a rağ­ b etin artm ası nediniyle endüsti bitkilerinin ve bahçe kültürlerinin ihracı büyük ölçüde fazlalaştı. Ö rneğin, 1840 yılında İzm ir’den F ra n sa ’ya 48 bin franklık, 1858’de 314,3 bin franklık, 1876 d a ise 504 bin fran k lık afy o n ihraç edilm işti. B unun yanında k uru üzüm ih racı d a artm ıştı. 1873 yılında K ü çü k A sya’d an F ıa n s a ’ya ancak 642 bin fran k lık k u ru üzüm ihraç ed'lirk en 1881 yılına doğru bu sayı 10,6 m ilyon fra n k a yükseldi (126, s. 15-24). Ö teki m eyvaların ih racatı d a a rttı. T a rım ü rünlerinin ihracının artışı bu ürünlerin üretim ini de a rtırıy o rd u , ö rn e ğ in ; 1862 yılında K ü çü k A sya’nın b atı bölgelerindeki p a m u k ü rü n ü 12 bin balyaya eşitti. D a h a sonraki yıl p am u k ü rü n ü h ırta a rttı ve 150 b in balyaya erişti. B una, d ah a önce de beHrtildİgi gibi, yabancı serm ayenin tekstil endüstrisi için yeni ham m adde k aynakları aram aya başladığı sırad a A. B. D . de çıkan iç savaş y ırd ım c ı oldu. B u iç savaşın bitm esinden sonra, T ü r­ kiye’deki p am u k üretim i 1876yılındakinden d ah a a z olm am ak k o ­ şuluyla yeniden azaldı. Ü retim birkaç kez 1862 yıllındaki düzeye çıktı (Salt İzm ir lim an ın dan y ap ılan p a m u k ih racatı 1876’da 72.365 b alyay d ı.)(126, s. 11-12). 7 0 y ıllarında Kuzey Suriye’den Av­ ru p a ve A m erika’ya b ü y ü k ölçüde koyun yünü ihraç edildi, yine ih ­

37

raç için geniş çap ta ipek üretim ine başlanm ıştı ;ö rn e ğ in H o m k s’ dan 35 bin liralık (815bin frank) ham ipek ihraç edilm işti (75, s. 12,185). K üçük A sya’n ın iç bölgelerinde dem iryolları bulunm adığından tarım sal üretim gücü d a h a çok O sm anlı İm paratorluğu’nun b atı kıyılarında gelişmişti. Bu sürecin bir b aşk a niteleyici yönü de, iç talebin etkisiyle değil, ihracatın gelişmesi sonucunda artm asıydı. Böylece, endüstri bitkileri ve bahçe k ü ltü rü üretim inin gelişmesinin yanı sıra, ülke, yabancı serm ayenin tarım sal ham m adde d o p o su h a ­ line geldi ve tarım ın yabancı sermayeye o lan bağım lılığı arttı. T arım d a ü retim -para ilişkilerinin gelişmesi sonucunda, yarıfeodal yöntem lerin egemenliğinin yanısıra, köylünün söm ürülm esi de kapitalist biçim ler alm aya başladı. P am u ğ a olan rağbet, A dana’ nın pam uk üretim inde kapitalist ilişkilerin belli bir o ra n d a gelişme­ sine neden oldu. Genişleyen p am u k tarlaların d a çalışacak işçileri bulm ak ve kiralam ak için A d an a son derece uygundu (137, s. 2427), X IX . yy’ın 6 0 yılları başın d a B ursa çevresinde, kiralık işçilerin ve ta rım m akinalarının kullanıldığı büyük çiftlikler vardı (65. s. 134135). T arım ala n ın d a kapitalizm in gelişmesini, henüz ta r ımd a yay­ gın olan yarıfeodal ilişkiler, feodal sultan hüküm eti ve yabancı serm aye gibi önem li engeller yavaşlatıyordu. Bu engellerin sonun­ cusu, yani, yabancı serm aye, ülkenin kıyı bölgelerindeki üretim p a ra ilişkilerinin gelişmesine k a tk ıd a b u lu n sa bile, tarım d a kapi­ talist ilişkilerin gelişmesiyle ilgili değildi. İstik ra z la rın ve «kilom et­ re garantisi»nin faizleri, feodal vergilerle ödeniyordu. K öylüyü d urm ad an söm üren yarıfeodal yöntem lerin korunm ası, yabancı sermayeye en ucuz fia tla ham m adde alm a olanağını veriyordu. K apitalist ilişkiler ta rım d a olduğu kad ar, endüstride d e geliş­ m ekteydi. Bu ilişkilerin öğeleri, artık , X IX . yy’ın ilk o n yılında ülke endüstrisinde yer alıyordu. A. D . Novİçev, X IX . yy’ın ilk yarısında, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u n endüstri d u ru m u n a değgin olayları eleştirirken şu sonucu çıkarıyor: (Bu dönem de) «Türkiye’de a rtık M arx’ın d a belittiği gibi, salt, kapitalist ü retim tarzın ın genel koşulu-m al üretim i ve dolaşım ı- gerçekleşm ekle kalm am ış, özellikle

38-

gelişmemiş d u ru m d a b ir kapitalizm , evde k apitalist üretim , büyük m anifaktür ve fab rik alar oluşm aya başlam ıştır. İncelenen dönem de ülkenin endüstiyel üretim du ru m u n a değgin bilgiler, küçük üıeticinin üretim in in her yerde d a h a yaygın olduğunu kanıtlıyor. A nadolu’n u n iç ticaretiyleilgili bilgilerden, he­ m en hem en tü m illerin ö tek i illere kendi endüstriyel ürünlerinin bir bölüm ünü ihraç ettikleri an laşılm ak tad ır (bkz.; 254). Bu tü r üre­ tim in niteliği için,V an ilinin tekstil üretim ine değgin bilgiler verece­ ğiz: P am uklu ve k ab a yünlü d o k u m a ç ık a ra n 900 atelyede 2.300 işçi çalışm aktaydı; b u atelyelerin genel ü rü n ü 90 bin p arçaydı ve b u n u n 25 bini y u rt d ışın a ihraç edilm ekteydi (254, cilt II. s, 677). Ü lkenin o rta ve doğu bölgelerinde h er yerde küçük üreticilere rastlanabilirdi. B unların yanısıra, m an ifak tü r ve fab rik a biçim inde girişim ler de gelişm ekteydi. 60 yıllarında, o rd u n u n ve filo nun yeni­ den silâhlandırılm ası ve d o n atım ı için hüküm etin aldığı tedbirler le askerî end ü stri belirli b ir gelişme gösterdi. 1870 yılında İstan b u l’­ d ak i R us askerî ajan ı, eski silâhların onarıldığı T o p h an e’de 3500 tadar, m erm i y a p an K ırkağaç silâfıhanesinde 3000 kadar, topların yapıldığı Z eytinburnu silahhanesinde ise 1500 k a d a r işçinin çalış­ tığını bildirm işti. (53, 1. 8-9). 1871 y ılın d a yine aynı askerî ajan, o rd u n u n ve filo n u n d o n atım ın ın sürdürülm esi nedeniyle, T o p h a­ ne’de yeni atelyelerin açıldığını, İngiltere’d en getirilen m akinaların yerleştirildiğini ve çalışm aların yoğunlaştığını bildiriyordu (54, 1. 8-9). Bu so n giıişim lerden başka, devletin İstanbul, Beykoz ve İzm it’teki F ab rik aları d a o rd u n u n giydirilm esini ve donatılm asını sağlam aklaydı. Bu girişim lerle, endüstriyel üretim in gelişmesinden çık arı olan ham m adde tüccarları ilgiliydiler. Böyleçe, k a p ita liz m , son derece yavaş d a olsa, endüstiyel üretim alanında d a gelişm ekteydi. T arım da ve endüstride kapitalist iliş­ kilerin gelişmesiyle birlikte, tek iç p a z a rın kuruluş süreci d e ilerli­ yordu. İç p azarın ilerdeki gelişmesine ulaşım yollarının yetersizliği ve iç güm rük vergisi engel olm uştur. 60-70 y ıllarında O sm anlı İm p arato rlu ğ u n d ak i k apitalist iliş­ kilerin gelişm esinden sözederken im parato rlu ğ u n B alkan illerinde

ve B ulgaristan’ın b ir bölüm ünde b u gelişm enin ço k d a h a hızlı bir tem poyla İlerlediğini belitm ek gerekir. Bu dönem de B ulgaristan’da ulus oluşum unun ek onom ik koşulları a rtık o rtay a çıkm ıştı. B u k o ­ şullar, m illi burjuvazinin ö n ay ak olduğu B ulgar ulusal k u rtuluş şavaşının gücünü ve geniş ö lçüsünü koşullandırıyordu.. T arım da ve end ü strid e kapitalist ilişkilerin gelişmesi, K üçük A sya’d a burjuvazinin gelişmesine neden oluyordu. A n ad o lu ’d a T ü rk olm ayan burjuvazi, en fazla d a R um ve Erm eni burjuvazisi d ah a yaygındı. X IX . yy’ın SO yıllarında, F. Engels, şöyle yazıyordu: «Türkiye’d e ticareti kim y ö netiyor? H erhalde T ürkler değil... R um lar, Erm eniler, Slavlar ve B atı A vrupalılar, büyük lim anlarda yerleşiyorlar ve tü m ticareti elleninde tu tu y o rla r...» (5. s, 25). Bu durum , m eydana gelen koşulların ta rih i yönden b ir sonucuydu. O sm anlı İm p arato rlıığ u ’n u n M üslüm an olm ayan u y ru k ları gele­ neksel b ir şekilde ticaretle uğraşıyorlar, salt T ü rk uyruğundan değil kapı tu ler ay rıcalıklar sağlayan yabancı uyruğundan da y ararlandıkları için, dış p azarlarla ve y abancı serm ayeyle sağ­ lam ilişkiler kurabiliyorlardı. B ütün b unlar. T ü rk olm ayan burju­ vazinin tem silcilerine sağlam ek onom ik d u ru m lar sağladığı gibi, salt tü m dış ticaretin değil, iç ticaretin ve endüstri üretim inin önem li b ir bölüm ünü ellerinde to p lam a olanağını d a veriyordu. B ununla birlikte, iç bölgelerin ürettikleri m alların ticaretiyle uğraşan T ü rk tic a ri burjuvazisi d e doğm uştu. Ve gün geçtikçe de gelişiyordu (137, s. 6). B unun y an ın d a T ü rk endüstri burjuvazisi de yeni yeni o rtay a çıkıyordu. Ö rneğin, 60 yıllarında E rzurum ilinde, küçük ç a p ta iç ticaret ve yerli endüstrinin bazı dalları, çoğunluğunu T ü rk lertn oluşturduğu m üslüm anların elinde bulu­ nuyordu. (130, s. 164). 60-70 y ılların d a tarım sal ham m addeye rağbetin artışıyle ve büyük to p ra k sahiplerinin sayısının fazlalaşmasıyle ticaret am acıyle m al üretim ine ilgi doğm aya başladı. Bu büyük to p ra k sahiplerinden birçokları, ticarete a k tif olarak katılıyorlardı. A slında, biriktirilm iş serm ayeler en d ü stri üretim ine de yatırılabilirdi. A ncak, yeni T ü rk m illi burjuvazisi tem silcilerinin ticarette ve endüstriyel girişim lerde a ttık la rı ilk ad ım lar, feodal

40

sultân bürokrasisinin ve yabancı serm ayenin karşısında milli b u r­ juvazi için ta m anlam ıyla sosyal ve politik hukuksu zlu k dersi oluyor­ du. G ü n lü k çalışm anın .bilinen koşullarında, yeni T ü rk burjuva­ zisinin ve liberal ruhlu to p ra k ağalarının tem silcileri, ü lk enin eko­ nom ik Ve p o litik yönden yabancı serm ayeye olan bağım lılığının gittikçe a rttığ ın ı kolaylıkla görebiliyorlar ve b u n u n bilincine vara­ biliyorlardı. Sonuçta, T ü rk m illi burjuvazisinin doğduğu ortam da, feodal sultan rejim inden hoşnutsuzluk a rttı. Y eni T ü rk burjuva­ zisinin ekenom ik d u ru m u n u sağlam laştırm ak İçin uygun koşulların yaratılm ası arzusu d a h a d a fazlalaştı. 18 7 6 y ılım n so n larm d ailk T ü rk m eşrutiyetinin ilânı İçin yapılan m ücadelenin en kızgın dönem inde. İstanbul gazetelerinden birinde, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun ticarî anlaşm aların ın yeniden gözden geçirilm esi, g üm rük vergisinin % 20 yükseltilm esi, yerli ticaretin ve endüstrinin gelişm esini engel­ leyen m addelerin ticari an laşm alard an çıkarılm ası isteği belirtili­ yordu (134, bl. n , s. 299-300). G enç T ü rk aydın sınıfı, T ü rk milli burjuvazisinin çıkarlarının sözcüsü olm uştu. Bu sın ıfın oluşum u ve b ir dereceye k ad ar hızlı gelişimi, tan zîm at y ılların d a O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u n k ü ltü ­ rel gelişiminin so nucunda oldu (1 5 9 . s. 34-63). D insel eğitim ­ le ilgisi olm ayan o k ulların kurulm ası ve gelişmesi, İlk bilimsel toplulukların o rta y a çıkm ası periyodik yayınların hızlı artışı, b u r­ ju v a A vrupa devletleriyle kültürel ve bilim sel ilişkilerin gelişmesi... b ü tü n b u n lar, kuşkusuz T ü rk aydın sın ıfın ı geliştirm ekteydi. XIX. yy’ın 60 yıllarının o rtam ın d a a rtık burju v a liberal anayasacı düşünceler doğm uştu.

41

II. B Ö L Ü M

JÖntürkler'in öncelleri «Yeni Osmanlılar» — İlk Türk Meşrutiyetçileri Sosyal ve kültürel ilerlemeye uygun p o litik koşulların yaratıl­ m ası için O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nu m eşrutî m onarşi devleti hali­ n e getirm e am acıyla yapılan hareket, X IX . yy'ın 60 yıllarının orta ­ sında doğdu. A ncak, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n un bilenen koşul­ larında devlet ta ra fın d a n değiştirilen yönetim biçimi o la n m eşruti­ yet düşüncesinin bu dönem de doğduğu söylenem ez. M onarşi yönetim inin toplum sal yasalar çerçevesinde düzenlenm esi sorunu, bazı ilerici T ü rk devlet adam ların ı, «m eşrutiyet» sözcüğünün feo­ dal saltçı yönetim le ve dinsel gericilikle savaşın gerçek bayrağı olduğu fikri, d a h a önceki yıllard a d a büy ü k ölçüde ilgilendiriyor­ du. X V III. yy’ın s o n la n , X IX . yy’ın b aşların d a A vrupa’d ak i T ü rk diplom asi m em urları, a rtık m eşrutiyet sistem ini y a k ın d an tanım ış­ lardı. Örneğin, L o n d ra’d ak i T ü rk elçisi A g âh Efecıdi’n in özel sek­ reteri M ahm u t R a if Efendi, İngiltere’d eki m eşrutiyet sistem ini dikkatle incelem işti. M ah m u t R a if Efendi, «BabIâli’ye O sm anlı D evleti'nitı yükselmesi için İngiltere’deki m eşrutiyet düzenini kabul ederek reform yapm ak gerektiğini kanıtlay an ta s a n la r gönderi­

42

yordu» (235. s, 39). 1782-1802 y ılların d a İsta n b u l'd a elçi olan V. S. T am ara, dış işleri bakam A. R. Vorontsov*a yazdığı m ektup­ la rd a n birinde M ah m u t R a if Efendi’nin, «Bay P itt’in ve İngiliz m eşrutiyetinin en büyük âşıklarından biri olduğunu» belirtiyordu (171. s. 76). İsta n b u l’a d ö n d ü k ten so n ra 1806-1807 yıllarında T ü rk D ışişleri B akanlığı’n da reislik yap an R a if Efendi, «tüm ener­ jisini L o n d rad an gönderilen tasarıların gerçekleştirilm esine har­ cıyordu. A m a 1807 yılında yeniçeri ve y am akların ayaklanm ası sırasın d a ö ld ü rü ld ü (235, s. 39-40). K uşkusuz, R a if Efendi’n in ta ­ sarılarının başarısızlık nedeni, onun beklenm eyen ö lü m ü değildi. Bu tasarıları X IX . yy’ın eşiğinde O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u n açık­ lan an o rtam ın d a bütünüyle gerçekçi değildi. Ç ü n k ü , tasarılar, bu dönem de ıtlke içindeki gerekli toplum sal güçlere dayanm ıyorlardı. T ü rk tarih in d e ilk kez, toplum sal yasalar çevçevesinde sultanın egemenliğini düzenlem e denem esine, Reşit P aşa’n ın tanzim at refor­ m uyla girişildi. T anzim atla ilgili ara ştırm a la rd a , R eşit P aşa’nın düşünceleri en d er o larak O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n d a m eşrutî değişikliklerin başlangıcı ve feodal saltçı yönetim in kaldırtm asına doğru ilk ad ım sayılıyor. B ununla birlikte R eşit Paşa, yaşam ı süre­ since ilerici genç T ü rk m em urlarının tem silcisi ve idelojik önderiy­ di. Ö ldükten sonra ise, belli belirsiz de olsa, T ürk iy e’nin o rta çağ doğu despotizm inden uzaklaşm ası ve ca n , mal güvenliği sağlayan ve yabancı devletlerin «korum a» bahanesini o rta d a n kaldıracak olan yeni bir düzen kurulm ası bilincinin doğduğu b ir o rtam da «ülkenin kölelikten kurtu lu ş yolunu reform larda gören» bu aydın sınıfın sancağı oldu (169,s .68). B una şunu d a eklem ek gerekir ki, im paratorluk h alklarının ulusal k u rtu lu ş savaşlarının sonucunda O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun bölünm e tehlikesini, ay d ın lar bu yol­ la o rtad an k ald ırm ak istiyorlardı. Aslında, R eşit P aşa’m n girişimi ve b izzat katılm asıyla hazır­ lan an ünlü G ülhane H a tt-ı Ş erif’i» b u ve benzeri düşünceleri yan­ sıtıyordu. A n cak tarihçiler bu belgeyi çoğunlukla sultanın tanzi­ • K itabın aslın d a b u şekilde geçm ektedir. (Ç .N .)

m at reform larına başlangıç olan b ir ferm anı o larak kabul ediyor­ lar. B ununla birlikte, sultanın b u fe ın ıa n la , O sm anlı İm paratorluğu tarihinde ilk kez uyru k ların a karşı tu tu m u n d a belirli ve sürekli yüküm lülükleri üzerine alm aya söz vermesi son derece önem lidir. G ülhane H att-ı Şerif’inin k apm asm ınagöre sultan, b u n d an böy­ le din ayrım ı gözetm eksizin O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun tü m uy­ ru k larına can, m al ve o n u r güvencesi sağlanacağına söz veriyordu. (199 a, s. 203-207; 203, s. 42-50). F erm an şunları beiitiyordu: «G erçekte can ve onur, nim etlerin en yücesi değil m id ir? E ğ e r m al güvenliği olm azsa herkes hükü m d arın ve devletin çağrısına soğuk davranır; herkes kendi kaygısına düşeceğinden hiç kim se kam u m alinin düzeniyle ilgilenmez. Kişi, m alına h e r yönden sahip oluısa, kendi işlerine d ah a gayretli, d a h a istekli sarılır, v atanına ve hüküm darına sevgisi, bağlılığı artar. K uşkusuz b u duygular tak d ir edilecek işlerin kaynağı olur.» (199 a, s. 204). F erm an , vergilerin yasaları uygun o larak dağıtım ının ve toplanm asının, belli bir süre için askeri göreve çağ rılm an ın gereğini belirtiyor ve b u n d an böyle m ahkem elerin açık olacağını, b ir suçlunun varislerinin yasal haklarından yoksun bırakılm ayacağını, suçlunun m alını el konul­ m ayacağını g aran ti ediyordu. G ü lh an e H attı-ı Ş e rifi din ayrım ı yapılm aksızın , im paratorluğun tüm uyruklarının h a k ve yüküm lü­ lüklerinin eşit olduğunu belirtiyordu. Böylece, ferm an, aslında bur­ ju v a istekleri o lan can ve m al güvenliğinin sağlanacağını törenle ilân ediyordu. T ürkiye’d e m eşrutiyet düşüncesi in doğuş ve gelişiminde, büyük değer taşıyan bu belgenin değerlendirilm esinde, ferm anın, sultanın verdiği söze ay k ırı düşecek, hiç b ir d av ran ışta b ulunm aya­ cağına ilişkin vaadini kapsam ası önem lidir. F erm an ’d a şöyle denil­ mekteydi: «Biz, peygam berim izin kutsal h arm anisinin saklandığı salonda, bu ferm anı açıkladıktan sonra, im p arato rlu ğ u n tü m din bilginlerinin ve yüksek o ru n sahibi kişilerinin önün d e, sözüm üzün bağlılık inancası o larak ta n rı adıyla a n d içm eyi ve son ra d a yüksek o ru n sahibi kişilerden ve d in bilginlerinden b u andı onaylam alarını isteriz.» (199 a. s. 206).

44

G ülhane H a tt-ı Ş erif’in;n kapsam ı, bizim görüşüm üze göre, bu belgenin, sultanın egm enliğinin toplum sal yasalarla kısıtlanınasa bile, biraz olsun dezenlenm esinin T ürk tarihindeki ilk dene­ mesi sayılm asına ned en oluyor. B üyük T ü rk yazarı ve X IX . yy’ın 50-60 yıllarının to p lu m adam ı İb rah im Şinasi, y apıtlarında, top­ lum sal yasam anın önem ini savunuyor ve veziriazam ın hazırla­ dığı, sultanın egemenliğini kısıtlayan bu ferm anın değerinden söz ediyordu (264, s. 271-272). Şinasi’m n ön ü n d e tek ö rn ek vardı: G ü l­ hane H attı-ı Şerefi’i ve yazarı R eşit Paşa. T ürkiye tarihçisi A lm an H elm ut Şeel, « kapsam ına bakılırsa, b u h a tt-ı şerifin T ürkiye’nin en yüce m eşruti nıisakı olduğunu» kabul ediyor (259, s. 57). K uşkusuz ferm anın tarih i önem ini değerlendirirken, böylesi b ir anlayış biçim inin değeri büyütülem ez. 1839 yılında H att-ı Şerif, henüz b ir yasa kararnam esi değil, ancak y asaların hazırlanm ası için belirlenen ilkelerin bildirgesiydi. Buııun y a n ın d a , çağdaş T ü rk T arihçisi T a n k T u n a y a ’nın d a belirttiği gibi, kişisel h ak ları garanti eden ferm an, bu h ak ları insanın doğal hakları olarak değil de, salt hüküm d arın bağışı olarak kabul ediyordu (240, s. 34). F erm anın hazırlanışı sırasında, bu güvencelerin yerine geti­ rilm esini gözetecek herhangi b ir organ (ki bu organ, m eşruti m onarşik devlet k o şu lların d a p arlam entodur) bulunm adığından, söz verilen tü m güvenceler k ağ ıt üzerinde kaldı. A m a bu ilerici bildir, genin an a fik ri, aslın d a m eşrutiyet fik rin in çekirdeği idi. Bu fer­ m anın yaratıcısı R eşit P a şa ’m n, O sm anlı E m paratorluğu'nun yük­ sek mevki sahibi bir kişisi o larak her fırsa tta sultana şu tehlikeli sözleri söylemesi bir raslan tı değildir: «Y asa, p ad işah tan d ah a yücedir» (194, s. 29). Bazı T ü rk tarihçilerinin belirttiğine göre R eşit Paşa, d a h a çok radikal değişm e taraftarıy d ı. B ir A vrupa dönüşü, S ultan II. M ahm ut’a düşüncesini şöylece açıklıyordu: «M eşrutiyet yönetim ine geçmekten başka İm p arato rlu ğ u k u rtaracak ak ıllıca b ir yöntem yoktur.» (235. s. 51). R eşit P aşa Sultan A bdülm ecit’e verdiği ve açık kalplilikle m eşrutiyet yönetim inin gerekliliğini belirttiği ra p o r­ larından birinde d e a y n ı düşünceleri açıklıyordu (229, s. 40). A n­

45

cak, 30-40 yıllarında T ürkiye’de böylesi düşünceler, toplum dan pek büyük bil destek görm üyordu. Bu fik irler T ü rk milli burjuvazisinin ve liberal to p ra k ağ aların ın sosyal ve p o litik çık arların ın sözcüsü o larak o rtay a çık a n genç T ü rk aydın sınıfının sayıca ve ideolojik yönden güçlenmeye başladığı 50 yılları sonu, 60 yılları başında gerçek b ir gelişme perspektifi kazandı. T ü rk to p lu m u n u n k ü ltü rlü katların d a, O sm anlı İm paratorluğu’nu m eşrutiyetçi b ir devlet h aline getirm e düşüncesini gelişti­ recek daha uygun koşullar, b u dönem de oluşm aya başlıyor. Buna birçok faktörler yardım cı oluyorlar. Bu faktörler a ra sın d a özel­ likle, toplum k ü ltü rü n ü n d ik k ate değer gelişmesi önem kazanıyor. X IX . yy’ın 40-50 yılların d a, O sm anlı İm p arato rlu ğ u m d a eğitim in gelişmesi sonucunda kültü r sahibi aydın bir sın ıf o rtay a çıkıyor ve büyüm eye başlıyor. 60-70 y ılların ın m eşrutiyet hareketi, an a k ad ­ rosunu işte bu o rtam dan alm ıştır. B aşka önem li b ir koşul da genç T ü rk aydınlarının fikirsel yaşam la ilişkilerinin a rtışı ve burjuva b a tı devletlerinin, özellikle F ra n sa ’nın devJet düzenini ve politik düzenini yakından tanım aları olm uştur. A yrıca, 1853-1856 yılla­ rındaki K ırım Savaşı sırasında T ürklerin m ü ttefik ord u larıyla iliş­ kileri de, burjuva liberal düşüncelerin T ü rk gençliği, özellikle tahsil­ li k a ra ve deniz subayları arasın d a yayılm asında epeyce önem lidir. B ir gözlemci T ürklerde «parlam entarizm eğilim inin» bu ilişki­ ler sonucunda doğduğunu belirtm ekteydi. (66, s. 134). Böylece, 50 yıllarının sonu, 60 y ılların ın başın d a aydın T ü rk m em urları o rtam ında, m eşrutiyet fikirlerinin, çekiıdek halinde de olsa bulunduğunu kabul edebiliriz. Bazı tarihçiler, 1859 yılındaki «Kuleli O layını», O sm anlı İm ­ p ara to rlu ğ u ’n d a m eşrutiyet rejim inin kurulm ası için girişilmiş ilk denem e olduğu görüşündedirler. Ç ağdaş T ü rk tarihçisi Niyazi Berkes, 1859-yılını, m eşrutiyet h areketinin başlangıcı sayıyor (251, s. 203). O layın çağdaşı olan öteki yazarlar da, kom plocuların meş­ rutiyet tasarıları olduğundan söz ediyorlar (201; 185). 1859 kom p­ losunun önderlerinden H üseyin D aim P aşa’yı bizzat tanıyan F. Milingen kom plocuların am acının im p arato rlu k h alklarının yasal hak-

46

Jarını sağlam ak olduğunu belirtiyor (J 30, s. J 59). N iyazi Berkes, M acaristan’a sürülen H üseyin D aim P a şa ’n m M acar devrim ci göç­ m enlerinin etkisi a ltın d a bulunduğunu, k o m plocuların sultanı anayasanın ilânına zorlam ayı gerekli saydıklarını ve K u r’anla saltçı yönetim in bağdaşam ayacağı hükm üne vardıklarını açıklıyor (251, s. 203). V. t Şpilkova’n ın Rus d iplom atik arşivlerinden elde edilen m akalesinde k o m plocuların p lân ların a değgin ilginç bilgi­ ler yer alıyor. B u bilgiler, kom plocuların m ebuslar nıeslisinin seçi­ m ini sağlam ak niyetinde oldu k ların ı gösteriyor {201, s. 102). Bu arad a, T ü rk taıihçisi Uluğ İğdem ir, gerek konuyla ilgili edebiyatı, gerekse kom ploya k atılanların T ü rk arşivlerinde bulunan k arar protokollerini inceledikten sonra kom plocuların m eşruti­ yet tasarıları olm adığı hükm üne varıyor (Bkz.: 221). «Yeni O sm an­ lIla r» hareketinin tanınm ış m ilitanlarından N. K em al ve Ebuzziya Tevfik gibi olayın geniş bilgi sahibi çağdaşları d a 1859 kom plosunu m eşrutiyet hareketinin başlangıcı saym ıyorlar. Yine geniş bilgi sa­ hibi olan olayın bir başka çağdaşı tarihçi A hm et M ıhtat, kom p­ locuların m eşrutiyet tasarılarıyla ilgili hiç b ir şeyden söz etm iyor (Bkz.: 185, s. 106-107) Bizcc, A hm et Bedevi k u r a n ’)ıı 1859 Kuleli O layının «özgürlüğe atılan ilk adım » olduğu düşüncesi d ah a doğrudur. A m a yine de, bazı kom plocuların m eşrutiyete değğiıı düşüncelerinin olabileciği söylenebilir (227, s. 7-8). O laylar ve değişik görüş noktaları incelendiğinde, 1859 kom p­ losunun, do ğrudan doğruya sultanın şahsına yönelen basit bir saray kom plosu olm adığı görülm ektedir. Bunu A. M ith at ve U. İğ­ dem ir de kabul ediyorlar. K uşkusuz kom plocular, salt A bdülm ecit’ i devirmeyi değil, bunun yanında ülkedeki düzeni değiştirm eyi de istiyorlardı. Bu düşünceyi V. İ. Şpilkova’nm m akalesinde kom plo­ cuların m eşrutiyet tasarıları olduğuna değgin bilgiler de kanıtlıyor. Bu bilgiler, kom ploculara a it m eşrutiyet tasarıların ın düzgün bir niteliği olm adığını ve kom ploculaıın hepsinin, ya d a büyük bir bölüm ünün, bu tasarıları destekleyip desteklem edikleri kuşkusunu oriaya çıkarıyor. 1859 yılında kom plocuların p ekçoklarının ken-

47

dililğinden o rtay a çık an , am a henüz bilincine v arılm ayan sultanı devirm e ve ülkenin düzenini değiştirm e hevesi pek öyle b asit değil­ di. U . İğdem ir'in yayınladığı T ü rk arşiv belgeleri, kom plocuların «halkın ve o rd u n u n yüce sultan a k arşı ayaklanm asından sonra hüküm etin değiştirilm esi yoluyla, eski düzenin ve y a sa la n n ortadan kaldırılm ası» hevesinde o lduklarına değgin bilgileri kapsıyor (221. s. 44). U luğ İğdem ir’in yayınladığı p rotokollerden de anlaşılacağı gibi kom plonun ö n d eri Şeyh A hm et, to p lu m d a şeriat buyruklarının yerine getirileceği b ir düzen k u rm ak am acındaydı (239, s. 90). Bununla ilgili o larak N iyazi Berkes’in k itab ın d a kom plocuların, şeriat ilkelerinin uygulanm asının, tem sili h a lk meclisinin ve bu meclisin önünde sorum lu olan h üküm etin kurulm asına neden ola­ cağına değgin ilginç b ir düşünce yer a lm ak tad ır (251, s. 204). Şeriat buyruklarını yerine getirm eye çağıran Şeyh A hm et 1839 ve 1856 yıllarındaki tanzim at ferm anlanylagüvence a ltın a alm an hıristiyan ve M üslüm anların h a k eşitliğini şeriata ay k ırı sayıyordu. B undan da. kom plo yöneticisinin bu düşüncesinin, geniş T ü rk halk kitle­ lerinin, «gâvurların ağır basm asından» hoşlanm adıklarını, kendine özgii bir biçimde yansıttığı anlaşılıyor. A slında, kendiliğinden o rtaya çıkan bu hoşnutsuzluk, d a h a çok T ürkiye'nin gitgide yaban­ cı devletlerin kölesi olm asına karşı bilinçsizce bir protestodur. Bu konuya değinen N iyazi Berkes, 1859 yılı kom plosunun ortay a ç ı­ kış nedenlerinden birinin, tanzim at y ıllarında yabancı serm ayenin T ürk ekonom isine girmesi sonucunda T ürkiye’nin düştüğü ek o n o ­ mik durum olduğunu belitiyor (251, s. 204). 1859 yılındaki «Kuleli Olayı», T ü rk tarihinde önceden düze lenmiş ilk p o litik çıkıştı. K om ploya ö nayak olanlar, kom ploya katılanları ülkenin durum unu düzeltm ek için, henüz p ek düzgün olm ayan ve b irbirinden kopuk bazı düşüncelerin çevresinde top­ lam ak istiyorlardı. K om ploya katılan aydın m em ur ve subaylardan bir bölüm ü için, m eşruti m onarşi rejim inin y ararların a değğin dü ­ şüncelerin geçerli olm ası da m üm kündü. B ütün bu koşullar, «Kuleli 01ayı»nın m eşrutiyet hareketi öncesinde en dikkate değer p o litik olaylardan biri o lm asına neden oluyor.

48

O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n un politik, ekonom ik ve kültürel ilerlemesi için mücadeleyi am aç edinen politik hareketi doğuran ideolojik koşullar, X IX . yy'm 60 yıllarının hemen başında, «Tasvir-i Efkâr» gazetesinin yayınlanm ası ve b u gazetenin yayıncısı ve redak­ tö rü olan Ş inasi'nin çok yönlü faaliyeti sonucunda o rtaya çıktı. Çağdaş T ürk araştırıcısı Şerif M ardin, «Yeni O sm an!ılar»m doğuş ve gelişiminde Ş inasi’nin rolünü şöyîe değerlendiriyor: «Yeni O s­ m a n l I l a r » hareketini pek çok akım lar etkilem iş olsa bile, hareke­ tin fikirse! geleneklerinin te m d i tek kişi ta rafın d an atılm ıştır; yapıt­ larıyla T ü rk aydın sın ıfın a X IX . yy. A v ru p a’sının sosyal ve politik görüşlerini tan ıtan şairŞ in asi Efendi.» (264, s. 252). Büyük T ürk şairi, yazar ve toplum adam ı N am ık Kem al, Şinasi’yi «Yeni O s­ m a n l I l a r s ı n manevi öğretm eni sayıyordu (230, s. 377). Haklı o larak yeni T ü rk edebiyatının babası sayılan Şinasi, XIX . yy’m 50-60 y ıllarında genç T ürk aydın sınıfının en önde gelen temsilcisiydi. 1826yılında, m ütevazi bir topçu subayının oğlu olarak doğan ve babasını küçiik yaşta kaybeden Şinasi yoksulluğun acı­ sını çok erken ta ttı. A ncak elverişli koşulların bir aray a gelmesi sonucunda bu yetenekli genç, 1840 yılında, tanzim at reform larına önayak olan M ustafa Reşit P aşa'm n öğrenim için y u rt dışına gön­ derm eye karar verdiği birkaç T ürk gencinin arasın a katıldı. 1852 yılı­ na değin P aris’te bulunan Şinasi, burada iyi bir sosyal öğrenim yapm akla kalm adı, bu yılların F ran sa’sında toplum sal ve kültürel yaşam ı da derinliğine inceledi. T anınm ış F ransız edebiyatçılarıyla ve bilginltriyle, bıı a rad a A. de L am artine ve E. R enan’la tanıştı. F ran sa’d a yaşadığı yıllarda Şinasi, «Fransız başkentinin liberal çevreleriyle sıkı ilişkilerde bulunuyordu.» (264, s.253). Bazı bilgi­ lere göre, 1848 devrim i sırasın d a politik gösterilere bile a k tif olarak k a tılm ıştı1 (154, s. 353). ı Şinasi’nin biyografisinde, bizce so n derece önem li olan bu olaydan bilinen öteki k a y n a k la r söz etm iyor. B irçok çağdaş araştırıcılar bunun d o ğ ­ ruluğundan kuşkulular. R .D avison da, Şinasi’nin 1848 devrim ine katıl­ m asının kuşkulu olduğunu yazıyor (255, s. 183}. Ş inasi’nin görüşlerine büyük yer veren Şerif M ardin, bu o lay d an sö z etm iyor.

1852-1858 yıllarında Şinası, Reşit P aşa’m n mesai arkadaşı olarak devlet görevinde bulunuyordu. Bu görev, R eşit Paşa’n ın ö lü ­ m ünden sonra d a devam edecek ve Şinasi tüm gücünü edebiyat ve gazetecilik alan ın d ak i çalışm alara verecekti. 1860 yılında Şinasi, A gâh E fendi’nin kurduğu ilk özei T ü gazetesi «Tasvir-i E fkâr»da redaktörlüğe başladı. Şinasi’nin Os­ m a n l I İm p arato ılu ğ u ’nun ekonom ik ve kültürel ilerlem esinin türiü sorunlarına değgin m akaleleri ilk kez bu gazetede yayınlandı. A m a gazetenin sahib* A gâh E fendi’yle yaptığı işbirliği uzun sürm edi. A ltı ay sonra A gâh Efendi, gazetede p o litik ve sosyal konulara değinen sert yazılara yer vermek istemeyince a ra la n bozuldu. Bu yıllarda Şinasi’nin san atın d a en büyük olay «Şair Evlen­ mesi» adlı oyunuydu. O yun ilk kez, 1860 yılında «Tercüm an-ı Ah­ vâl» gazetesinde y ay ın lan d ı.1 Ulusal Tiirlc dram aturgi sinin baş­ langıcı olan bu oyun, bazı araştırıcılara göre. J. B. M oliére'in et­ kisiyle yazılm ıştı (255, s. 184). Bu oyun u n d a Şinasi. arabulucular yardım ıyla nikâh yapılm ası ve genç insanların kendi m utluluğunu seçme hakkından yoksun bırakılm ası gibi M üslüm an görenekle­ rini şiddetle yeriyordu. O yun, okuyucunun ister İstemez, «iş bazı insanların kusurlarında ve noksan lık ların d a değil, düzenin ve ya­ şam biçim inin yet ersizi iği nded ir» düşüncesine saplanm asına'neden oluyordu (163> s. 56). Şinasi'nin oyunu, salt ailenin ve y aşantının, k ad ın ın toplum ­ daki rolünün ve d u ru m u n u n Önemli sorunlarını o rtay a koym ak­ la kalm adı, aynı zam anda birçok T ü rk aydınlarını bu sorunlar vesilesiyle ülkenin sosyal ve politik sorunlarını d ah a geniş çapta ve d ah a ciddi o la ra k düşünm ek zo ru n d a b ırak tı. T ü rk edebiyat eleştirm eni A hm et H am di, piyesin önem ini şu sözlerle belirti­ yor: «Şinasi, kuşkusuz M olière de değildir, G o ld o n İd e ... A m a oyurnrn önem i ve etkisi, 60-70 yıllarının T ürkiye'sinin koşullarına göre değerlendirilirse kom edinin gerçek önem i o rtay a çıkar. ı Sözü geçen oyun u n ayrıntılı karakteristiği t. Şinasi’nin tiim sa n a n sayılabilir. (Bkz.: 163, s. 47-61)

G erçek şu ki, Şin asi bu yapıtıyla bize, zam anın yaşantısını a n ­ lam ak için an alılar arm ağ an ediyordu» (163, s. 60). K am uoyunun uyanımı ve ülkenin eıı şiddetli so ru n ların a d ik ­ kati çekmesi yönünden, Şinasi’nin çıkardığı «Tasvir-i Efkâr» gazetesi d a h a d a büyük önem taşır. G azetenin ilk sayısı 1862 yıiı 27 H az İran’ında çıktı. Bu ilk sayıda Şinasi’nin de yazdığı gibi, ga­ zete. bilinin ve eğitim in gelişmesi sorununu ele alacaktı (232, s. 40). K uşkusuz Şinasi, b atın ın burjuva fikirlerinin yayılm asında ve T ü rk aydın sınıfının ideolojik yönden biçim lenm esinde zam anı için öncü sayılabilecek, son derece önem li bir rol oynuyordu. «Tasvir-i E fkâr»m d ah a ilk sayısında, Şinasi büyük bir gözüpeklikle ülkenin soı unlarında halkın d a düşüncesini söyleme hak­ kından sözediyor ve şunları yazıyordu: «H alk ancak, gazete a ra ­ cılığıyla kendini ilgilendiren konularda düşüncelerini belirtebilir. B unun için de gazete, h er kültürlü ulus için gereklidir» (163, s. 49). D üşüncesini geliştirm eye devam eden Şinasi, «Ulus» kavram ını ilk kullananlardan oluyor ve devlet işlerinde kam uoyunun önem ini belirtiyordu. «Devlet, -diye yazıyordu-, ulusun temsilcisi o larak iş­ leri yönetir ve ulusun gönenci için çalışır, Ulus da. «söz» ve «yazı» yardım ıyla kendi esenliği konusunda görüşlerini açık lam a hakkına sahiptir» (163, s. 50). İ. Şinasi’nin bu görüşlerini değerlendirirken, onun ülke yaşam ında kam uoyunun önem ini ve rolünü kavrayan ilk T ürk toplum adam ı olduğunu kabul etuıek tttrekir. Şerif M ardin, «Yeni O sm anlılar ideolojisinin Y aradılışı» adlı k itabında, Şiııasi’yle İlgili bölüm e haklı olarak, «Şinasi --k am u o y u n u n doğuşu» adını veriyor. Şinasi, O sm anlı İm paratoıiuğu'nuıı batılılaşm ası (y ad a A vru­ palılaşm ası) fik rin in ilk büyük yayıcısı sayılır. Bu düşüncenin özü* T ürk to p rak ların d a A vrupa devletlerinin enstitülerini uygulam ak - vc bun lard an yararlanm ak-, h a tta gelişmiş A vrupa ülkelerinin ekonom ik ve kültürel yaşam ını T ürk iy e’ye aşılam a arzusuydu. Ş. M ardin. Şinasi’nin eyleminin bu y ö n ü n ü değerlendirirken, şıı çok önemli d urum u belirtiyor: Şinasi’ye kadar. T ürk iy e'nin A vru­ pai ıla şd n İması alanında tüm reform hareketleri ve bu konudaki 51

düşünceler, ya devlet ad a m la rın d a n ya d a hüküm etten gelm iştir. Şinasi ise «bu düşüncelerin ilk. kişisel yayıcısı olm uştur.» O nun görüşleri, aydın sınıfın reform yanlısı olan vc d a h a sonraları, «Yeni O sm anlılar» hareketin>n yöneticilerinin çekirdeğini oluşturan grubu biçim lendiriyordu (264, s. 256). i Si 2-1864 yıllarında, «Tasvir-i E fkâr »ın küçük idarehanesi, Osma:iiı İm p arato rlu ğ u ’ntın başkentinde ilerici fikirlerin m erkezi oldu. 2

Fransızca olarak b a sıld ı.1 M ektup. «Yeni Osırıanlıiar» tarafın ­ dan büyük çoşkunlukla karşılandı. N am ık K em al'in dostu Sadullah Bey, 3 M a rt 1867 de m ektubu Türkçeye çevirdi. M ektup. «Yeni O sm anlılarca sevgi besleyen İstanbul'daki F ransız gazetesi C ourrier d ’O rient»ın yayıncısı Ja n Pietri’nin yardım ıyla hemen K ayol’un (İslam iyet! kabul etm iş bir F ran sız'd ır) litografyasın­ d a basıldı ve 50 bin nüsha kadar çoğaltıldı (230. cilt I, s. 277-281; 255. s. 207-208; 264, s. 38-39). M ektubun elden ele yayılm asında N am ık K em al, Ebuzziya Tevfik v e « T a sv ir-i Efkâr» m ensuplan çalıştılar. Bu çalışm alarıyla «Yeni O sm anlılar» m ektubun bu dönem de kendi fikirlerini yansıttığını gösterm iş oldular. Bun­ dan dolayı, m ektubun kapsam ını incelem ek kuşkusuz ilginçtir. M ektup, sultana bağlılıkla yazılm ıştır ve iıemen hem en hcı satır başında sultana hitaben «H ünkârım » sözcüğü b ulunm akta­ dır. M ustafa Fazıl Paşa, m ektuba, «sultanların sarayına en güç giren şeyin doğruluk olduğunu» ve ülkenin d u ru m u n a değgin gerçeklerin bizzat sultanın çevresindekiler ta rafın d an gizlendiğini söyleyerek başlıyordu (86. s. 3). D a h a sonra ise, gerçeği, sultana açm ayı kendi görevi saydığını belirtiyor ve şöyle devam ediyordu: «H ünkârım ! Devletinizde hırıstiyan uyrııklularm ayaklanm aları, bütünüyle, dış düşm anlarım ızın arabozuculuğu yüzündendir. B ununla birlikte, şim diki yönetim in de bunda katkısı büyüktür» (86, s. 4). Fazıl Paşa zam an ın hüküm etinin doyurucu olm ayan yönelim i sonucunda im p aratorluğun ayrıksız, tüm uyruklarının kıyıcılığa ve baskıya uğrad ık ların ı, A vrupalIların ise salt Hıristi­ yanların bu d u ru m d a olduğunu sandıklarını açıklıyor ve hiç bir zam an yabancı devletlerin koruyuculuğunu istemeyen m üslum an­ ların, m üslüm an olm ayanlara göre d ah a büyük baskılara dayan­ dıklarını belirtiyordu (86. s. 4-5). A ncak, M. Fazıl Paşa, «müs1um anlarda, acıya ve belâya dayanacak, ne bir kuvvet, ne sabır, ne de fedakârlık kalm adığını» ve bu yüzden de hoşnutsuzluğun her yeri sardığını yazıyordu (86, s, 5). 1 Bu

k ita p la , belgenin T ürkçe m etninden yararlanılm ıştır.

63

D ah a sonra, şerefli geçmişten ve a ta la rın p a rla k b aşa rıla rın ­ d a n söz eden F azıl Paşa, halkın bu donem de h er şeyden d ah a çok, sözde, hareketlerini sultanın bilm ediği m em urların keyfi yönetim inden sık ın tı çektiğini belirtiyordu. O sm anlı îm paratoııluğun'da kam uoyu zayıftır ve m em urların keyfî davranış­ larını kontrol edecek, bu davranışlara engel olacak hiç bir m akam yoktur. «B undan dolayı, uyruğunuz iki g ru b a ayrıiıyor. Birinci grup, zaptolunm az zalim ler, İkincisi i?e, b u zalim lerin keyfî davranışı altın d a ezilen ve acı çeken zavallılardır», diyen M. Fazıl Paşa, zalim lerin sultana ait oîaıı egem enlik ve otoriteden y a ra r­ lanarak kiyiflerince d av ran d ık ların a işaret ediyordu (86, s. 8). S om a Fazıl Paşa, sultanın dikkatini eğitimin ve Öğrenimin yayılm asının gereğine çekiyor ve bunun için de özgürlüğün gerek­ tiğini, çünkü «köle olarak yaşayan bir ulusun boşu boşuna bilime istek göstermeyeceğini», söylüyordu (86, s.l I). M. Fazıl Paşa, ülkenin ağ ır ınalî durum unu d a eleştiriyordu. O na göre, bu kötü duru m u n nedeni, tem elinden yoksul olan halktan vergi toplanışındaki keyfî d avranıştı. Ü lkenin ekonom ik d urum unu an latırk en , «el sanallarının, ticaretin ve tarım ın gün­ den güne kötüye gittiğini, el sanatlarının bütünüyle yıkıldığını» belirtiyordu (86, s. 13). Bu d u ru m u n a n a nedenlerine değinen F azıl Paşa, şöyle yazıyordu: «U lusum uzun öteki uluslar gibi san atta çalışkan ve usta olm asını engelleyen başlıca neden yal­ nızca bizim mülkî yönetim sistem im izin yolsuzluğudur» (86, s. 14). M. Fazıl Paşa, özgürlük ve yeterince can. mal güvencesi olm adıkça ta rım ın ve san atın gelişemeyeceğini belirtiyordu. Bu­ nu n için de sultanı, «hür yasalarla bezeyerek» (86. s. 16) yöne­ lim biçimini değiştirm eye ve nıüslüm an olsun ya d a olm asın im­ p aratorluğun tüm uyrukları ¡un h aklarında ve yüküm lülüklerinde eşitlik, kişisel özgürlük ve mai güvenliği sağlayan «hür bir düzen» (86. s. 17) k u rarak devletin yardım ına koşm aya çağırı­ yordu. Fazıl Paşa, «hür düzen» kurulduğunda, bu düzenin Osmanlı İm paratorluğum la A vrupa devletleri arasındaki ilişkileri değiş­

64

tireceğini, çü n k ü , özgürlüğü ve tü m u y ru k ların ın eşitliğini sağla­ yan devletin, u y ru k ların ın dinlerinin gerçek savunucusu ve ya­ bancı m üdahalesine karşı ülkenin koruyucusu olacağını belirti­ y ordu (86, s. 18). Y abancı m üdahalesinden son derece olum suz biçim de söz ediyor ve b u m ü dahalenin devlet için «bir tü r zarar» nedeni olduğunu ve çeşitli devletlerin' çıkarcı a ız u la rım m as­ kelediğini ileri sürüyordu (86, s. 17-18). Sultam , «hür düzen» kurm ay a çağırırken olağandışı bir şey öne sürm ediğini belirten F azıl Paşa, «hür düzen» k u rd u k tan sonra güçlenen ve gelişen A v ru p a devletlerinin tarihini örnek gösteriyordu (86, s. 21-24). Fazıl Paşa, sultanın, her ilde soylular arasın d an serbest ola­ ra k seçilmiş m ebuslardan oluşan ve devlet işlerinde sultana yar­ dım edecek o lan bir nıeclis kurm asını öneriyordu. Bu meclisin delegeleri, zam an zam an b aşkente gelecekler, sultan a ülkedeki işlerin gerçek durum unu bildirecekler ve halk m gereksinimlerine değgin bilgi veıeceklerdi. F azıl Paşa’n ın fikrine göre, böylesi bir düzen, sultanın çevresindekiler tarafın d an aldatılm asına birson verecekti. Sonuç o larak F azıl Paşa, su ltanı «tarihî görevini» yerine getirm eye çağıran kendi sesine m ilyonlarca insanın se­ sinin de oybirliğiyle k atıldığını yazıyordu. «Yeni O sm a tılıla m n ilk p ro g ram bildirisi sayılabilecek bu belgenin kapsam ı böyledir. G ö rü ld ü ğ ü gibi, bu, despotizm in ve keyfî yönetim in o ıta d a n kaldırılm asını, sanatın, ticaretin, ve tarım ın gelişmesini sağlam ayı, ülkenin m alî d u ru m u n u n kuv­ vetlenm esini ve yabancıların devletin iç işlerine karışm asını en­ gellemeyi isteyen, bütünüyle ılımlı bir program dır. Bu p ro ­ gram da tüm u m u tla r, devlet işlerine sadık, şerefli kişilerle çevreleneceği düşünülen su ltan ın liberalizm ine bağlanıyor ve su ltanın tanınm ış kişilerden olu şan d anışm a meclisine dayanacağı sanılıyordu. G erçekten, A v ru p a devletlerindeki «hür düzen»e ilişkin sözlerde, m eşrutiyet yönetim inin im asını görm ek m üm kündü, an cak , b u n d an d o ğ ru d an doğ ru y a söz edilm iyordu. Sofya’d a K rill ve M efodi K ütüphanesi’nin Eski Baskılar

65

B ölüm ünde, M u stafa Fazıl P a şa 'o ın A bdülazız’e yazdığı m ek­ tubun, yu k arıd a İncelenenden b iraz değişik b ir m etni bulun­ m ak tad ır. M ek tu b u n tipografya yöntem iyle B ulgarca olarak basılm ış ve broşür-bildirge görünüm ündeki b u tarihsiz baskısın­ d a şu satırlar yer alıyor: «H ünkârım ! İm paratorluğu k u ıta n m z! M eşrutiyeti ilâ n ediniz.» (133, s. 6). B u belgede aynı zam anda M . Fazıl P aşa’n ın kend-si ve ark ad aşları ta rafın d an hazırlanan anayasa tasarısın ı sultan a sunm ayı önerdiği görülüyor. M ustafa Fazıl P aşa’n ın m ek tu b u n u n b u b ö lü m ü nün d ah a geç, hem en hem en 1867 ya d a 1868 yılı sonunda, a rtık y u rt dışı­ n a göç etm eye başlayan «Y eni O sm anlılanun açıkça m eşruti­ yetin ilânını istedikleri sırad a basılm ış olm ası d a h a olasıdır,' B u B ulgarca baskı, im p arato rlu k h alk ların ın dillerindeki -R u m c a ve E rm en ice- öteki b ask ılar gibi «Yeni O sm anlılar» taraftar­ ların ın O sm anlı İm p arato rlu ğ u m u n T ü rk olm ayan halkları ara­ sında d a liberal a n a y a sa « düşüncelerin p ropagandasını yapm a arzularım yansıtm ası yönünden d ik k ate değerdir. B u du ru m raslantı olm ayıp b u sırad a «Yeni Osman1ılar»m yayınsa! eyle­ m inde d a h a ço k beliren «O sm anlılık» doktriniyle İlgilidir. Y u karıd a incelenen m ektup, M ustafa F azıl P aşa’nın «Yeni O sm anldar»ca desteklenen te k p o litik çıkışı değildir. 7 Şubat 1867 d e b ir B rüksel gazetesi olan «Le N o rd » d a M . Fazıl Paşa’­ n m b ir m ektu b u d a h a yayınlanm ıştır. B u m ek tu b u n d a d a Fazıl Paşa, «G enç T ürkiye Partisi»nin b ir tem silcisi o lduğunu ve bu partin in «reform ta sa rıla rı (ki, b u reform lar düşünceden, dene­ m eden ve acıdan a rtıp d urm aktaydı) hazırlam aya devam etm e< M ek tu b u n çeşitli baskıları vardır. Bu yüzden bazı tarihçiler. Fazıl P a şa ’nm m ek tu b u n d a m eşrutiyetin ilâm için do ğ ru d an doğruya çağrıda b u ­ lunduğunu ileri sürebiliyorlar, ( ö m e k için B kz.: 255, s. 204). A m a ne ta ra ­ fım ızdan incelenen T ü rk çe m etinde, ne de bu m ek tu b u n çeşitli baskılarından sözedileo Ş. M a rd in ’in k itab ın d ak i özel bölüm de, Fazıl P a şa ’nın 1866 yılında m eşrutiyetin ifânı için d o ğ ru d a n doğruya çağrıda bulunduğuna değgin hiç bir bilgi y o k tu r. (M e k tu b u n çeşitli b askılarıyla ilgili o larak d a h a fazla a y rın ­ tı için bkz.: 264, s. 38-39, 276-277).

66

sine hiç b ir şeyin engel olam ayacağını yazıyordu. Fazıl Paşa, o rta k am açlara ve vatan so runlarına hizm et ederken dinsel ilişkinligin önem i olam adığını, ancak iyi b ir yurtsever ve ilerici bir kişi olm ak gerektiğini b e lirtiy o rd u .1 F azıl P a şa ’m n b u m ek tu b u İstan b u l’d a büyük b ir yankı uyandırdı. M ektup, önce J a n P ietri’nin «C ourrier d ’O rient» gazetesinde, 21 Ş ubat 1867’de ise, «M uhbir»de basıldı. İk i gün sonra N am ık K em al b u m ek tu b u «Tasvir-i E fkâr»da yeniden yayınladı (264, s.35-38; 255, s.206-207). Bu dönem de «Yeni O sm a n lıla m n bizce bilinen eylem lerinin tü m ü n ü özetlerken ö rg ü t üyelerinin, ülkenin d u ru m u n d an ve Ali Paşa hükü m etin in p o litik asın d an h o şn u t olm adıklarını açıkça belirtebiliriz. T üm ö rg ü t üyeleri ülkeye zarard an başka b ir şey getir­ meyen hüküm etin işten el çektirifm esinde anlaşm ışlardı. Ne var ki, «Yeni O sm anlılar» henüz, ülkenin gelişmesinin en uzak perspektifine göre biçim lenm iş o rta k b ir görüş nok tasına ve gelecekteki reform ların niteliğine ilişkin tek b ir düşünceye sahip değildiler. «Yeni O sm anldar, -d iy o r M . C. K u n ta y ,- neyi istedik­ lerinde ya d a neyi istem ediklerinde birlik değildiler. Ancak, iki yüz k ırk beş kişi hepsi de oybirliğiyle Ali P aşa’yı istem iyor­ lardı» (230, cilt I. s. 358). «Yeni O sm anlılar» h arek etin in a k tif kişilerinden o lan Nuri Bey, gelecekteki reform ları gerçekleştirecek yöntem ler konusun­ da, bu dönem deki ideolojik anlaşm azlık o rtam ını şöyle karakterize ediyordu. «Ü lke Ölçüsündeki yeniliklerin b ir bölük insanın isteğine göre yapılm asının pek kolay olm adığını düşündüğüm de, am açlarım ızın gerçekleşmesi olanağından biraz biraz kuşkulanı Bu m ektup h a k k ın d a bkz. (264. s. 34-35; 255, s. 201-202) K endisi­ ni «p arti» temsilcisi diye tan ıtırk en Fazıl P aşanın O sm anlı im partorlugıı’n d a reform yanlısı olanlara ilişkini İğinden başka bir şeyi kastetm edi­ ğini belirtelim . 1867 yılı b a şların d a F azıl P aşa’m n «Yeni O sm a n lıla rc a doğrudan doğruya ilgisi olduğuna değgin bilgi yoktur. N . K em al ve Ali Suavi bu dönem de Fazıl P a şa ’yla herhangi b ir bağlantı olduğunu k abul et­ m iyorlar.

67

m aya başladım ... M ehm et, ülkem izde liberal rejim in k u ru lm ası­ n ın salt halk h arek etin in yardım ıyla olabileceğini kabul ediyordu. Z iya, tersine, düşüncelerim izin gerçekleşmesini, sultanla uzlaşm a yoluyla egem enliğin ele geçirilm esinde görüyordu. A gâh, am aç­ la ra giden y o ld a a n a n o k tay ı ele geçirm ek için hüküm etle anlaş­ m am ız gerektiğini sanıyordu. K em al’e gelince «O sm anlı halkı­ nın hü k ü m d arların a olan inancını koruyacağını ve eğer sultan istemezse hiç b ir şey yapam ayacağım ızı» d ü şü n ü y o r ve bundan dolayı da gerekli reform ları yapabilecek b ir sultanı ta h ta geçir­ m ekten başka b ir yol olm adığını k ab u l ediyordu. R ifat d a , yasa­ lar çerçevesinde böylesi b ir denem eye girişm ek gerektiğinde d ire­ niyordu. R eşit, y aratılan d u ru m d an çıkış yolu olm adığına ve bir öneride bnlunm azdaıı Önce büyük bilgiler k azanm ak gerektiği­ ne inanıyordu» (251, s.207-208). flk zam an lard a da, örg ü t üyelerinin b azılarında anayasacı fikirlerin bulunm ası m üm kündür. A yrıca, Örgüt üyelerinin, karb o n er'lerin tüzüğüne ve eylem lerine gösterdikleri İlgi d e bunu belirtm ektedir. K arb o n erler, bilindiği gibi, İtaly a’d a feodal saltçı yönetim in yıkılm ası için savaşm ışlar, F ra n sa ’d a yeniden düzenlenen B urbon hanedanına k a rşı çıkm ışlar ve 1830 H azi­ ran devrim ine katılm ışlardır. «Yeni O sm anlılar»m bazı ta ra fta rları 1867 yılının başların­ d a T ürkiye’de m eşrutiyet rejim inin k u rulm asını istiyorlardı* T anınm ış M ısır a risto k ra tı Fazıl P a şa n ın dam adı, büyük T ürk diplom atı H alil Ş erif Paşa, 1867 yılında «Yeni O sm anlılar» ö r­ gütüne k atıld ık ta n sonra m eşrutiyetin ilânı için açıkça çağrıda bulundu. 12 Ş ubat 1867 yılında İsta n b u l’da, ülkede m eşrutiyet lejim inin gerekli o ld u ğ u n u ve bu rejim in T ürkiye'yi yabancı m üdahalesinden kurtaracağını, ekonom ik d u ru m u n düzelm esine yardım cı olacağını belirten b ir bildirge yayınladı (Bkz.: 255, s. 206; 264. s. 32-34). «Y alnızca m eşrutiyet rejim i T ürkiye’ye yar­ dım edebilir ve o n u güçlendirebilir, -d iy e yazıyordu H alil Şerif P a şa .- M eşrutiyet, m üslüm anlarla nıüslüm an o lm ayanlar a ra ­ sındaki politik ve sosyal ayrım ı o rta d a n k aldıracak, m üslüm an 68

b ir devletin o to ritesiai yeniden ve çab u cak kuracak tır. M üslü­ m an olm ayan lar için, h er şe y i-a d a le ti, m al güvenliğini-, devletten ald ık ları zam an, d ışarıd an ikiyüzlü vaatler dinlem enin gereği kalm ayacaktır. P o litik ve top lu m sal yaşam ın yeniden doğuşu, çalışm a hevesini artıracak ve kesinlikle genel refahın meyvalarını getirecektir. M eşrutiyet! K ırk yılda yapılm ayacak reform ­ la rı, T ürkiye’d e b ir günde, b ir saatte y ap acak tır (269, s. 120-121). E ğer m eşrutiyetin önem inin çoşk u n ve biraz ilkel açıklam ası bir yana atılırsa, H alil Ş erif P aşa’m n sözlerinde O sm anlı İm parato rlu ğ u ’n d a yeniden m eşrutiyete uygun b ir devlet düzeninin k u ­ rulm asına değgin oldukça açık b ir fik ir anlayışının ve perspek­ tifin in bulunduğunu belirtm ek gerekir. A ncak, H alil Ş erif Paşa’nın bu çıkışı, «Y eni O sm anhlar»m d u ru m u n u n açıklam ası ola­ m azdı. Bu sırad a, ö rg ü tü n ilerici liderleri de en iyi olasılıkla bu fik rin üzerinde d uruyorlardı. Şu olay d ik k a te d eğerdir: 1867 yılı M ayıs ayuıda, d a h a y u rt dışına göç etm eden önce N am ık Kem al, tan ıd ık la rın d a n b iri o lan A b d u rrah m an H asan Bey’e, J a n P ietri ile sohbet ettiğini ve «ona iki saat m eşrutiyetten söz ettiğini, en sonunda o n u m eşrutiyetin bizde de kurulabileceğine inandırdığım » söylüyordu (230, cilt I, s. 360). N am ık K em al ve h arek etin öteki liderlerinde m eşrutiyet fik irleri, kesin o larak y u rt dışına gittik­ te n sonra, «Y eni O sm a n h la m n p o litik program sah ibi olm a­ larıyla düzenli b ir m eşıu tiy et isteği halini aldı. 1867 yılı ilk b ah arı, «Yeni O sm anlılar» h arek etin in önem li aşam aların d an b îri oldu. Bu yılm M ayıs ayında ö rg ü tü n en çalış­ k a n üyelerinden b ir g ru p -yaklaşık o la ra k 9 kişi- A v ru p a’ya göç etti. B irtakım d ra m a tik olaylardı, göçün nedeni. Ali P aşa h ü k ü ­ m eti, h e r şeyden önce, hüküm ete m u h alif olan ilerici basına karşı ç o k sert ted b irler alm ıştı. «Tasvir-i E fk âr» d a N am ık K em al, «M ııhbir»de Ali Suavİ, hüküm eti sert b ir biçim de eleştiriyorlardı. Y u k arıd a belirtildiği gibi bu gazeteler, Fazıl P aşa’m n «Le N ord» d a k i m ektub u gibi kışkırtıcı bilgilere de y er veriyorlardı. N am ık K em al, k ritik b ir so ru n u n çözüm lenm esine yabancı devletleri karıştırdığı için, hüküm eti eleştiriyordu. « M uhbir»de de yabancı

69

istikrazlar vç B elgrat’taki T ü rk garnizonunun boşaltılm ası gibi k o n u lard a hüküm etin tu tu m u ve d avranışlarım eleştiren m aka­ leler çıkıyordu. 6 M a rt 1867’de hük üm et resm î b ir bildirge yayınladı. Bu bildirgede şöyle d eniliyordu: «Y erel b asın ın b ir bölüm ü, doğu gazeteciliğine y araşır b ir biçim de h arek et etm ek zo ru n d a olduk­ larını u n u ta ra k ü lk en in genel çık arların a karşı, tü m aşırı p a rti ve fik ir akım larının tu tk u ların ın aracı oldu. Bu gazeteciler, sık sık. im parato rlu ğ u n tem el y apılarına saldırıyorlar, yaşadıkları ülkenin savunm asını üzerlerine alacak yerde, kendi vatanlarının düşm anı du ru m u n a geliyorlar, yıkıcı fik irlerin savunucusu olu­ yorlar ve b u fikirleri yaym aya uğraşıyorlar.» B ildirgede daha so n ra hüküm etin «ülkenin genel sorunlarının gerektirdiği koşul­ la rd a basın yasasının varlığına bakm aksızın yönetim sel te d b ir­ ler alm a» hakkını saklı tu ttu ğ u belirtiliyordu (135, c iltI I ,s . 236).1 9 M a rt’ta hük ü m et «M uhbir»i k a p a ttı ve A li Suavi’yi K as­ ta m o n u ’ya sürdü. 24 M a rt’ta «Tasvir-i E fk âr» ın son sayısı çıktı. Ali Paşa, 11 M a rt’t a N am ık K em al’in E rzurum vali yardım cılı­ ğına, Z iya’nın K ıbrıs m utasarrıflığına atanm asını em retti. A çık­ çası hüküm et, başkenti liberal p ro p ag an d acılard an tem izlem eye k a ra r verm işti. Bu k a ra r özellikle İsta n b u l’d aki ilerici T ü rk genç­ liğinin tanınm ış yöneticileri o lan N am ık K em al ve Z iy a’ya karşı alınm ıştı. H ü k ü m etin b u k a ra rın a k arşılık olm ak üzere, N am ık K em al ve Z iya, kendilerini P a ris’e çağıran F azıl P a şa 'm n öneri­ sini benim seyerek, gizliden gizliye A vrupa’ya kaçış h azırlıkla­ rın a başladılar. F azıl Paşa, P aris’te n N a m ık K em al ve Z iya’ya yazdığı gibi, « k u ıtu lu ş, m u tlu lu k ve vatanın özgürlüğü uğruna» hizm et için onları b ir a ray a toplam ay ı d ü şü n ü y o rd u (194, s.114). Bu m ektup, Ja n Pietri ve F azıl P aşa’m n M ısır’daki şeker fab ri­ k aların d an b irin in m üdürü o lan İtaly an S akakini ta ra fın d a n N am ık K em al ve Z iya’ya İletildi, ö n e r i benim sendi ve kaçm a ı Basını h ü k ü m etin yayınlandı.

d enetim i a ltın a so k a n ilk basın yasası 1865’de

70

hazırlığı başladı. B u günlerde N am ık K em al ve Z iya, M ith at Paşa’yla k arşılaştılar ve o n a, İsta n b u l’d a n kaçm a düşüncelerini açarak ne şekilde m ektuplaşacakları k o n u su n u kararlaştırdılar (194, s. 116-117). A şağı y u k a rı b u günlerde ö rg ü t üyelerinden b ir grup, Ali Paşa hüküm etini düşürm ek am acıyla b ir kom p lo hazırlam ış­ lard ı (Bkz.: 255, s.210-212; 264, s.42-43; 223, s.302; 154, s. 373-374). K om plocular, 1867 yılının b ir b a h a r gününde, Ayasofya C am iinde harek etin plânını görüşm ek için toplandılar. Sul­ tanın, hükü m et konağını geleneksel ziyareti sırasında ayaklan­ m aya ve A bdülaziz’d e n yeni b ir veziriazam atanm asını istemeye k a ra r verdiler. K o m p lo fik rin i o rta y a a ta n M ehm et Bey, amcası M ahm ut N edim P aşa’nın adaylığını önerdi. B ir başka öneri de, tanınm ış kişilerden A hm et V efik P aşa içindi. «Yeni O sm anhlar»m bu girişim i ta rih te çok k aran lık kalıyor. Bazı bilgilere göre kom plocular iki kez buluşm uşlardı ve İkincisi N am ık K em al'le Z iy a ’nın y u rt dışın a k açm asından sonraydı. Bu buluşm aya Fazü P aşa’nm vekili A zm i Bey’in de katıldığı sanılıyor. G österinin ta rih i d e belli d eğ ild ir.' O layın çağdaşı o la n tarihçilerden biri, eğer sultan isteklerini yerine getirm eyi reddederse, A bdülaziz’i ta h tta n indirm eye hazır old u k ların ı yazm aktaydı; h a tta , k o m p ­ locular, bu am aç için, halk a k öle gibi d a v ran an sultanın, artık h alk ın sevgisini iyiden iyiye yitirdiğini ve b u n d an böyle sultanın «halkın babası ve ta n rın ın gölgesi» sayılm ayacağım , b u yüzden d e ta h tta n inm esi gerektiğini belirten b ir bildirge hazırlam ış­ lard ı. B u d u ru m d a, ta h ta , liberal o ld u ğ u b :linen şehzade M u ra t’­ ın çıkacağı sanılıyordu (268, s.202). Bu olayların ne dereceye ı V. A . G ordlevskiy, E buzziya T evfik’in ağzından A li P a şa ’ya karşı y apılan kom ployu a n la tırk e n 15 M u h a rrem 1283 (30 M ayıs 1866) tarih in i veriyor. V . Stam bulov’u n k ita b ın d a d a aynı ta rih geçiyor (194, s. 109-110). B izde bu tarih i doğru o larak k a b u l ediyoruz (B kz,: 184). A ncak, 1865-1867 yıllarındaki h arek etin bilin en tü m olayları yeniden karşılaştırılırsa b u k om p­ lon u n d a h a d o ğ ru tarihinin, aşağı y u k a rı N isan-M ayıs 1867 olduğunu itira f etm ek gerekir.

71

k a d ar doğru o ld u k ların a bakm aksızın «Yeni Osmanlı Iar»ın Sul­ ta n M u ra t’la bağ lan tıd a o lduklarının ve bu bağlantının Sultan M u rat’ın oğlu n u n öğretm eni o lan Nam>k K em al tarafın d an yaratıldığını belirtelim . Ö rgüt üyelerinin b aşk a b ir şehzadeyle -A bdülham it’le- ilişkilerine değgin bilgiler, de bulunm aktadır. K om plo A yetullah Bey’in ihbarıyla o rta y a çıktı. H ü k ü m et tu tu k ­ lam alarda bulundu. 1867 yıl» M ayıs, H a z ira n ayların d a tutuklan anlar arasın d a Ö m er Maili Paşa, M ustafa Asım Paşa, savunm a bakanlığı m em uru T ahsin Efendi, m edresede hoca o lan Veliudd in Efendi, d ah a önce sözünü ettiğim iz A zm i Bey de vardı. Aye­ tu lla h bey, b ü tü n kom p lo cu laıı ele verm em işti, tu tu klananlar d a hiç kim senin adanı verm ediler.1 Ö rg ü tü n bazı üyeleri birkaç gün Jan P ietri’n in gazetesinin idarehanesinde saklandılar. D a­ h a sonra ise tu tu k lan m ak tan k o rk a ra k tü rlü yollardan A v ru p a’­ ya kaçtılar.

17 M ayıs I867’d e N am ık K em al ve Z iya, F ransız gem «Bosfor»Ia İsta n b u l’u terkettiler. K açış plânı J a n P ietri tarafın­ d a n düzenlenm işti. E rtesi g ün Ali Suavi, M ustafa F azıl Paşa’n m ajanların ın yardım ıyla K astam o n u ’dan kaçtı. 30 M ayıs’ta üçü P a ıis’e geldiler, hem en Fazıl Paşa’yla buluştular. B u gün­ lerde Fazıl Paşa, T ü rk liberallerinin ve yurtseverlerinin ta m an la­ m ıyla babasıydı. A m a, gerçek kısa sürede o rtay a çıktı. V atanın yaz­ gısı, Fazıl Paşa’yı, Ali P aşa’yla kişisel kavgasında, ü n lü edebi­ yatçılardan ve to p lu m ad am ların d an y ararlan m ak arzusu kadar endişelendirm iyordu. A ncak, F azıl P aşa’nın desteği ve Önemli i R . D avison, 1867 y ılım a 1. H a zira n ’ın a k a d a r 16 kişinin tu tu k la n ­ dığını yazıyor. D avison’u n tu tu k iu la r arasın d a 1859 yılındaki «K uleli O layı» iu d yöneticilerinden otan H üseyin D a im P a şa 'n ın ad ın d a n d a sö z etm esi ilginçtir. «K uleli 0 1ayı»ndan so n ra H üseyin D a im Paşa m üebbet hapse m ah­ k ûm edildiğine g ö re, geriye, o n u n bu z am an a dek bağışlandığını ve sözü geçen kom ploya d o ğ ru d a n d oğruya katılm adığı halde h e r z am an kuşkula­ n ıla n b ir kişi o la ra 1- tu tu k lan d ığ ın ı d ü şünm ek kalıyor.

72

durum u, O sm anlı im p arato rlu ğ u sınırları dışında politik biı m uhalefet m erkezi kuru lm ası olanağım sağlıyordu. N am ık K em al, Z iy a ve A li Suavi’den so n ra, kısa bir süre içinde, R eşat Bey, N u ri Bey, A gâh Efendi ve M ehm et Bey, İs­ ta n b u l’d a n P a ris’e kaçtılar. T ü rk elçiliğindeki görevini bırakan R ıfat Bey ve 1867 yılında k o m p lo cu lu k tan san ık o la ra k tu tu k ­ lan d ık tan sonra, delil yetersizliğinden serbest b ırak ılan am a rü t­ besi indirilen H üseyin V asfi P aşa d a o n lara katıldı. A vrupa’ya kaçışından so n ra V asfi Paşa, «Yeni O sm anlılar» ö rgütüne girdi. A vrupa’y a k açan b u kişiler, 10 A ğustos 1867’de Fazıl Paşa’nın evinde b ir to p lan tı yaptılar (B kz.: 230, cilt I. s. 481-482; 264, s. 41-45; 255, s.213). Bu to p lan tıd a, ö rg ü t gazetesinin A vrupa’ d a çıkarılm asına «M uhbir»in yeniden yayınlanm asına karar verildi ve «H ürriyet» gazetesinin yayın tasarısı hazırlandı. Bu iş için gerekli P arayı (hem en hem en 250 b in fran k ) Fazıl Paşa verdi vc h a tta y u rt dışına göç eden b u kişilere aylık bağladı. Böylece, «Yeni O sm anIılar»ın eylem lerinin y u rt dışındaki dönem i başla­ mış oldu. «Yeni O snıanlılar»ın A v ru p a’d aki ilk politik ilişkilerine değgin bilgiler ço k ilginçtir. B azılarına göre, sığınık T ürklerin kuruluş tü zü ğ ü 10 A ğustos I867’de kabul edildi. T üzük tasarısını Z iya, PolonyalI göçm en K o n t V ladislav P later -1 8 3 0 ’d a göç et­ m işti- ve A vusturyalI sosyalist 1. în te m a sy o n a l’in ve d aha so nra P aris K o m ü n ’ünim üyesi olan S im on D o y ç’un yardım larıyla h azırlandı (255, s. 213-215).' T üzü ğ ü F azıl Paşa, N am ık K em al, Ziya, P later ve D oyç im zaladılar. Bu belgede, «Genç T ürkiye Partisİ»nin F azıl P aşa’nın m ek­ tu b u n d a açık lan an reform p ro g ra m la rın ın geıçekleşmesi için savışacağı, gerekli rejim ve hük ü m et değişikliklerinin yapılm asına çalışacağı belirtiliyordu. B undan b aşk a doğu ülkelerinde a y n c a , ı «Y eni O sanlılar»ın P olonyalı devrim ci göçm enlerle ilişkilerine değ­ gin bu ve öteki bilgileri R . D avisoa, A d a m L evak’m 1935 yılında V arşova’da yayınlanan ve 1831-1878 yıllarında T ü rk iy e ’ye PolonyalIların göçüyle ilgili k ita b ın d a n a lın m ıştır.

73

T ürkiye’de Rııs etkisine engel olm ak geıektiğinden söz ediliyor­ du (255, s.213-214). 1863 yılı ayaklanm asının yöneticisi olan ve Z ’ya ile ilişki­ de b ulunan Polonyaiı göçm en M a ria n Langiyeviç’in bir yandan İstan b u l’da ve B alk an lar'd a a n ti R us p ro pagandasının ilk uygu­ lam ası olarak gizli h ab er alm a servisinin kuruluşuyla uğraşacağı, öte yandan d a B alkanlar’daki T ü rk olm ayan halk ları «Yeni Osm anlılaı» tara fın a çekeceği tasarlan ıy o rd u (255, s. 215-216). A ncak, b ü tün plânlar, A d an ı Levak’ın d a belirttiği gibi k âğ ıtta kaldı. B ununla birlikte, «Yeni O sm anlılar’ın Polonyaiı devrimcilerle ilişkilerine değgin bilgiler ilginçtir; «Yeni O sm anlılar»ın madziistlerle, çeşitli sosyalist g ruplarla ve m ason kuruluşlarıyla ilişkileıine diğgin bilgiler de b u lu n m ak tad ır (255, s. 215). A ncak, bu bilgiler, bütünüyle açıklığa k avuşm am ıştır ve «Yeni OsmanlI­ l a r ı n bu k ad ar çeşitli p o litik ve toplum sal g ruplara ayrılm ası­ n ın ne gibi bir etkiyle olduğu tam o la ra k bilinem em ektedir. «M uhbir» gazetesinin P aris’te yayınlanm ası tasarlanm ıştı. A ncak, bu plân d a gerçekleşm edi. S ultan A bdülaziz’in Paris’e gelmesi beklendiğinden F ran sız h ü k ü m eti, T ü rk p o litik sığınık­ larına Paris’i terk etm elerini ö nerdi. Ç ünkü , T ü rk elçisi M ehm et Cemil Paşa, F ran sız hüküm etine, sultana k arşı y apılacak bir kom ploya engel olunm asını bildirm işti. S ığınık T ü rk ler L o n d ra’­ ya gitm ek zo ru n d a kald ılar ve o rad a 31 A ğustos 1867’d e «M uh­ b i r i n ilk sayısını çık arttılar. Bu ilk sayıda «M uhbir»in, «sonun­ d a gerçekleri söylem enin yasak olm adığı b ir ülke bularak» yeni­ d en yayınlanm aya başladığı belirtiliyordu (232, s. 43). B oşaltı­ lan P a ris’teki idarehanedeki p u sulada İse şöyle denilm ekteydi; «D oğu halkların ın eğitim ve uygarlığının gelişmesine yardım cı olm ak, yeni düşüncelere h ız verm ek ve doğu ülkelerinin insan­ ları h ak k ın d a A v ru p alIların düşüncelerini düzeltm ek için «M uh­ bir» gazetesini L o n d ra ’d a çıkarm ayı uygun bulduk» (55,1.52). G örgü ta n ık la rın ın belirttiğine göre binlerce n ü sh a gazete T ürkiye’ye gönderilm işti (134, bl. 1, s. 223). G azetelerin T ürkiye’­ ye gönderilm esi işinde en ço k çalışan lard an biri İstan bul güm ­

74

rü k m em urlarından A hm et E fendi’yle bağlantı kuran N am ık K em al’di. N am ık K em al, A hm et E fendi’ye yazdığı m ektuplar­ dan birinde ancak, h alk ın h a k ve görevlerini, halk a açıklayan kişilerin h alk ın gözünü açm ası sonucunda A vrupa devletlerinin ilerleyebildiğim yazıyordu. «Şimdi, bizim sorunum uz d a aynı, -diyordu N a m ık K em al- eğer, «M uhbir» beş altı ay d a h a yayın­ lanırsa, neler olacağını göreceksiniz.» Y ine aynı m ektupta, N a­ m ık K em al gazetenin ülkeye sokulm asındaki güçlüklerden söz ediyor ve güvenilir b ir kişi o lduğundan A hm et E fendi’ye başvur­ duğunu belirterek gazetenin yurda girişi sırasında güm rük işlem­ lerinde yardım cı olm asını rica ediyordu (230; cilt I, s. 486-487). G azetenin ilk sayılarından b aşlayarak Ali Suavi’nin, N am ık K em al ve Z iya ile arasın d a aykırılık başgösterdi. A m a üçü de gazetedeki çalışm alarını sürd ü rü y o rlard ı. N am ık K em al, ara­ larında bir parçalanm aya engel olm ak için çok uğraşıyordu. A ncak, çağdaş T ü ık araştırıcısı C em al K u n tay ’ın belirtiği gibi Ali Suavi’nin redaktörlüğünü y ap tığ ı «M uhbir»in kapsam ı N am ık K em al, Ziya ve ö teki ö rg ü t üyelerinin fikirlerine uym u­ yordu. H oşnutsuzluk Ali Suavi’nin «M uhbir»in ilk sayısında «Yeni O sm anlılar»ın program ını açıklam asından değil, d ah a sonraları, «H ürriyet» gazetesini çık arm ay a başlayan N am ık K em al ve Zİya’nın d a y ap tık ları gibi, gazeteyi «Yeni OsmanlI­ lar ö rg ü tü » adıyla çıkarm ayı gereksiz saym asından doğm uştu. (230, cilt I, s. 482-483). B undan başka, Ali Suavi, ilk sayılardan başlayarak «M uhbir»in tü m m ateryalini, bazan açıktan açığa fanatizm e v aran koyu b ir m uslüm an ru h a d ay an d ırm ak arzu­ sundaydı (Bkz.: 255, s. 216-217; 230 cilt I, s. 491). S unuçta bu, N am ık K em al ve Z iya’yı gazeteden ve A li Suavi ’d en ayrılm ak zorunda b ıra k tı. Bu sırad a -1867 yılı so n u n d a-, M . F azıl Paşa, A li Paşa ile b arıştı ve su ltan ın izniyle İstan b u l’a d öndü. «Yeni O sm anlılar»ın bunu, hem en hem en «Yeni O sm anlıIar Ö rgütü»nün zaferi say­ d ık larını d a belirm ek gerekil. N am ık K em al, L o n d ra ’dan baba­ sına, F azıl P a şa 'n ın , «Y eni O sm anlIlardın fikirlerine uygun ola­

75

rak, veziriazam o lm ak ve m eşrutiyeti ilâ n etm ek için İstan b u l’a döndüğünü yazm ıştı (230 cilt I. s. 549-55 J). A ncak ço k kısa sürede haya) kırıklığına uğradılar. Fazıl P aşa’n ın liberalizm i, en iyi ola­ sılıkla, ne oldum delisi b ir kişinin geçici arzusuydu. Fazıl Paşa, «Yeni O sm anIılar»ı A li P aşa ve F u a t P aşa’yla arasındaki üs­ tü n lü k çekişm esinde b ir araç o larak kullan d ı ve İsta n b u l'a dö n ­ dü kten sonra d a m eşrutiyet m ücadelesini tüm üyle u n u tarak A dalet B akanı oldu. B ir süre d a h a sığınık T ürklere p a ra yardım ı­ n ı sürdürdü, d a h a so n ra b u bağ d a k o p tu . A m a «Yeni O sm anlılar», çalışm alarını a k tif bir şekilde sür­ dürdüler. 29 H aziran 1868’de « H ürriyet » gazetesinin ilk sayısı çıktı. G azete «Y eni O sm am ılar Ö rgütü»nün b ir o rganı olduğunu açıklıyordu. S orum lu red ak tö rü N a m ık K em al’di. M akalelerin büyük bölüm ü, im zasız basılıyordu. A ncak, 63.cü sayıya yani N am ık K em al’in red ak tö rlü k ten ayrılışına dek, gazetede yayın­ la n an yazıların hepsi N am ık K em al ve Z iya’nın o rta k görüş­ lerini yansıtıyordu. «Yeni O sm anlılar» h areketinin iki ü n lü ideolojik önderinin çalıştığı dönem deki «H ürriyet» gazetesi, sığınık T ürklerin en zengin kapsam lı ve en etkili gazetesiydi. G azete sürekli olarak, Osm anfı İm p arato rlu ğ u ’n u n d u ru m u n u ay rıntılı bir biçimde irdeleyen m akeleler yayınlıyordu. B u m akalelerde «Yeni O sm anlılar» ın politik görüşleri, ta m o larak yansım aktaydı. O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n d a m eşrutiyeti k u rm a isteği, gazetenin b ü tü n politik m akelelerinin Özüydü. « H ü r r iy e t d e «M uhbir» gibi, T ürkiye’ye yasa dışı yollarla ço k sayıda görderiliyordu. T ü rk tarihçisi A hm et Saib, «H ürriyet»İn ülkeye gizlice gönderildiğini ve halkın gazeteye o lan rağbetinin, gazetenin fiatın ı, İstan b u l’da b ir liraya çık aracak k a d a r büyük o lduğunu belirtiyordu (207,s. 115). Y u rt dışında «Y eni O sm anlılar» ta rafın d an çıkarılan öteki gazetelerden d e birkaç süzcükle b ahsetm ek gerekir. «H ürrıyet»in Örgütün yayın o rg an ı o lm asına k aışın , «M uhbir» b ir süre daha yayınlandı. B u rad a, «H ürriyct»te çalışanların, «M uhbir»den de tam olarak ayrılm ad ık ların ı belirtm ek gerekir. «H ürriyet»in ilk

76

sayısında şöyle denm ekteydi: «Bilinen erdem lerinden dolayı, üstün kişilerden ve ülkenin g u ru ru o lan k ü ltü r sahibi yurtsever­ lerden Ali Suavi Efendi, gerçekleri yazm ak yürekliliğini göster­ diğinden İsta n b u l’d a yasaklanan «M uhbir» gazetesini L o n d ra’da çıkarıyor» (230 cilt l.s.564). B undan b aşka, A li Suavi’nin m aka­ leleri, iki kez -2 8 . ve 42. sa y ıla rd a - «H ürriyet»te yayınlandı (230 cilt i. s.435). Bu ik i gazeteden başka «Y eni O sm anlılar» ikinci plânda kalan ve u zun ö m ü rlü olm ayan birkaç gazete daha çıkardılar. 31 M ayıs 1869 -4 9 . say ıd a- d a «H ürriyet»in verdiği habere göre M ehm et Bey, bu sırada P aris’te «İttihat» gazetesini çıkarm aya başlam ıştı. «H ürriyet», bu gazetenin m akalelerinin Türkçe. Y unanca, Erm enice ve A rapça yayınlandığını bildiri­ yordu. G ö rü ld ü ğ ü gibi O sm anlı im parato rlu ğ u m u n T ü rk olm a­ yan halkları arasın d a «Yeni O sm anlılar»ın fikirlerini yaymayı am aç edinen b u gazeteyle ilgili bilgiler b ununla bitiyor. Pek ola­ sıd ır ki, gazete u ru n süre yayınlanam adı vc 1870 yılında M ehm et Bey, H üseyin V asfi P aşa’yla birlikte Cenevre’de «înkilâp» gazete­ sini çıkarm ay a başladı. Bu gazete ülkenin malî d u ru m u n u n iyice kütii¡eşmesinde, Sultan A bdülaziz’i israfçılıkla suçlayan eleştiri­ leriyle kendini gösterdi. Bu gazetelerden başka, 1870 yılında, «M uhbir»in yayınına son verdikten sonra, Ali Suavi’nin P aris’te çıkarm aya başladığı «U lûm » dergisinden de söz etm ek gerekir. Bu dergi de u zun ö m ü rlü olm adı, an cak on-onbeş sayı çıkarabildi. Ali Suavi dergide tek başına çalışıyor ve elinde kopya edorek dergiyi çoğaltıyordu. 1870 yılına dcğiıı sığınık T ürklerin a n a yayın organı söylen­ diği gibi, «H ürriyet» gazetesiydi. A ncak, 1870 yılında N am ık Kemal redaksiyon görevinden ayrıldı. B unun nedeni Ziya ile arasındaki İlkesel politik çelişkilerdi. Bu çelişkilerin ö zü nü şunlar oluşturuyordu: Z iya’nın fikrine göre, im p arato rlu ğ u n tüm felâ­ ketleri ve bahtsızlıkları, salt, sultanın b akanlarının kişisel yeter­ sizi! klerindendi. B undan dolayı d a Ziya, eleştirinin b ü tün ağır­ lığını bu b ak an lara yöneltm ek gerektiğini kabul ediyordu. D ah a radikal yönlü o lan N a m ık K em al ise. suçun salt b ak an lard a değil, 77

sultanın, an cak anayasayla gem vurulabilecek, zaptedilem ez keyfi yönetim inde olduğunu kabul ediyordu. G örevinden ayrılan N am ık K em al, P aris’e, o ra d a n d a yeni başlayan F ransa-P rusya savaşı yüzünden B rüksel’e gitti. K ısa b ir süre B rüksel’d e b u lu n d u k tan son ra V iyana’ya gitti ve b urada, 1870 yılında V iyana T ü rk elçiliğine a ta n a n Halil Şerif P a şa’yla b uluştu.1 N am ık K em al, V iyana’d a yeni bir gazete çıkarm ayı denedi. Ziya, L o n d ra’da «H ürriyet»i 89. sayıya d ek yayınladı. N am ık K em al, babasın a yazdığı b ir m ektupta, «H ürriyetsin «sultanı savunm aya başladığını» yazıyordu. Bu m ektubu göre, Ziya’n ın durum u ve işi h a k k ın d a h ü k ü m verilebilir (230, cilt 1. s. 446). A ynı zam anda veziriazam a yönelik m akaleler o kadar aşağılayıcı b ir nitelik aldı ki, L o d ra’daki T ü rk elçisi M ussurus Paşa, İngiliz hüküm etinin m üdahalesini sağlayarak Ziya’yı L o n d ra’yı terketm ek zo ru n d a b ırak tı. (Ziya’yı, Ali P aşa’yı Öl­ dürm eye kışkırtm a suçundan sanık olarak tu tu k lam ak la tehdit etti.) 1870 yılı N isan ayında, «H ürriy etsin yayınını Cenevre’de sürdüren Ziya, ülkenin acıklı d u ru m u n u n tüm suçunu bakanlara yüklemeye çalışarak «İnkılâp» gazetesiyle polemiğe düştü. « H ü r­ riyet», 12 H aziran 1870 ’de son sayısını -100. sayı- yayınladı. Y u rt d ışın a kaçanlar arasın d a, 1870 yılında böylesi bir p a r­ çalanm a sürüp gidiyordu. Ali Suavi C enevre’de «U lûm » dergisini, Ziya ise «H ürriyet» gazetesini çıkarm aktaydı. V iyana’d a N am ık K em al, yeni b ir gazete -«İstikbâl»- çık arm ak niyetindeydi, ancak bu tasarısın ı gerçekleştirem edi. M ehm et Bey, R eşat ve N uri, F ran sız ordu su n a girdiler ve m uharebelere katıldılar. Paris’in ve P aris K o m ü n ü ’nün m uhasarası sırasında, her üçü de bazı bilgilere göre şehirde k ald ılar ve şehrin savunm asında kom ünacılara k a tı­ larak a k tif olarak çalıştılar (268, s. 72). «Yeni O sm a n lıla m n ülkeye soktukları gazete ve dergiler, Özellikle T ü rk gençliğine etki ederek halkı uyandırdığından, «Yeni O sm a n lıla m n arasındaki parçalan■ H alil Şerif, Fazıl P a şa ’yla birlikte İsta n b u l'a dönm üştü.

78

ma, yurt dışındaki sığınık T ürklerin eylem lerinden tedirgin olan T ü rk H üküm etinin işine yaradı. H ü k ü m et, F azıl P aşa aracılığıyle 1870 yılının sonundaki affa u y arak N am ık K em al'e İstanbul’a dönm e izni verdi. N a m ık K em al geri dönm eyi kabul etti. B undan sonraki eylem lerinden de görüleceği gibi, N . K em al, ülke içinde saltçı yönetim e k a rşı m ücadeleye devam etm ek gibi güç gerçek­ leşecek bir niyetle geri d ö ndü. N am ık K em al’in İstan b u l’a geli­ şinden sonra -1870 K asım ayı-, A li P aşa , o nu kendisine yakınlaş­ tırm ayı denedi. A m a N .K em al, kendi ilkelerine bağlı kalarak ülke içinde «Yeni O sm anhlar»ın eylemini yeniden düzenlem ek için zemin hazırlam aya başladı. Bunu başardı, am a, Ali Paşa’nın ölüm ünden sonra. Veziriazam M ah m u t N edim Paşa, öncelinin sığınık T ürklerin y u rt içinde hük ü m et tarafın d an çok daha iyi gözetilebileceğine yönelen politikasını sürdürerek, yurt dışındaki T ü ık ltr için su ltan ın genel a f ilân etmesini sağladı. Z am anla yuıt dışına kaçan T ıirkler, T ürkiye’ye d ö n d ü ler.1 «Yeni O sm anlılar Ö rgütü» nü ti çalışnıastm n ikinci devresi böylece sona erm iş oldu. «Yeni O sm anlılar»ın yurt dışına gitm e­ leri, ideolojik ve politik görüşlerinin biçimlenm esinde büyük bir rol oynadı. Öyle ki, y u ıt dışında onların politik pro g ram ının özünü oluşturan m eşrutiyet isteği düzgün bir biçim aldı. «Yeni O s­ m anlIlar», A v ru p a ’da, İ ltr c i F ransız edebiyatını, Rousseau. Voltaire, M ontesqieu, H ugo, M olière, Lam artine, C ondorcet’nin yapitlanni y ak ın d an tam dılar. N am ık K em al ve Ziya bu yazar­ ların yapıtlarını T ürkçeye çevirdiler. Ziya, R ousseau’nun «Emile»ini ve M olière’nin «La T artuffe»unu, N am ık K em al de, M ontesqicu'iiün tan ın m ış yapıtı, « K anunların R uhu» ve H ugo’nun. Rousseau’nun, C o rd o rcet’nin, L am artine’in yapıtlarını Türkçeye çevirdi. G örü ld ü ğ ü gibi, «Yeni O sm a n lıla m n toplum sal politik görüşlerinin oluşum unda, Rousseau, M ontesqieu ve V oltaire’in 1 1871 yılt K asım A yında A gâh, İ872’de N u ri, R eşai ve Ziya. 1874’ de M ehm et Bey y urt dışından döndüler. Ali Suavi, 1876 yılı K asım aym a dek A v ru p a’da kaldı, 1876 yılı m eşrutiyet m ücadelesinin en kızgın d ö n e­ m inde T ü rk iy e’ye d ö n d ü .

79

saltçı yönetim i sert b ir dille eleştiren ve m eşrutiyet fik rinin p ro ­ pagandasını y apan yapıtlarının incelenmesi son derece önem li b ir rol oynadı. Y u karıd a incelenen «Yeni O sm a n lıla m n A vrupa’d ak i ya­ şantılarından bazı olaylar, T ü rk m eşrutiyet hareketinin m ilitan­ larının, bir zam an lar cum huriyetçi ve sosyalist fikirlerin etkisi altın d a oldu k larım düşünm em ize ned en oluyor. B u fikirler, d ah a so nra ilk T ü rk m eşrutiyetçilerinin p o litik eylem lerinde doğrudan doğruya yansım asa da, harek etin m ilitanlarının P aris K om ünü gününde P a ris’in m i’.hasarısına k atılm aları ya d a l.în te rn a s y o ncl'de sosyalistlerle ilişkileri gibi olaylar, sığınık T ürklerin dünya görüşünde hiç b ir iz b ırak m ad an geçemezdi. «Yeni O sm anlılar»ın A vrupa devletlerinin anayasal kuruluş­ larını ve bu devletlerin, bu zam an için ileıi sayılabilecek bilim ve kültüılerin^ yakından tan ım aların ın d a epeyce önem i vardır. Birçokları, y u rt d ışında sosyal bilim lerle uğraştı. A yrıca, N am ık Kem al, P aris'te tan ın m ış F ransız hukukçularıyla tan ıştı, dev­ letler huku k u n u ve ekonom iyi ciddi b ir şekilde inceledi. «Yeni O sm anlılar», yurt dışından, gazetecilik alan ın d a sağlam denem e­ lerle bilgilerini artırm ış o larak döndüler. K ısa süıede kendi gö­ rüşlerinin ülke içinde yayLİması için b u gazetecilik çalışm aların­ d an yararlanm ayı denediler. N am ık K em al, y u rd a d ö n d ü k ten son ra yeni b ir politik gaze­ tenin yayını için h azırlıklara girişti. I H aziran 1872’d.e İstan b u l’da m eşrutiyet fikirlerinin yayılm asında önem li bir ro l oynayan «İbret» gazetesi çıkm aya başladı. G azetenin red ak tö rü N am ık Kem al’di. Ebuzziya Tevfik, Reşat ve N ıırİ de gazetede çalışm aya b aşlad ıla r.1 İlk sayıdaki redaksiyon m akalesinde şöyle denil­ m ekteydi: «İnancım ıza göre, tem el p o litik soru n lara ve kültürel ı İskender Efendi tarafın d an k u ru lan «İbret» gazetesi 1871 y ılın d a , özel bir gazete o larak zaten çıkıyordu. Bic şiire A hm et M ith at gazeteyi k ira ­ lam ak için gazete sahibiyle görüşm eler yaptı. A m a anlaşm a olm adı. 1872 yılında N am ık K em al belirtilen em ekçi grupla birlikte gazeteyi kiraladı. «İbret» gazetesi 182. sayıya k a d ar çıktı.

80

ilerlemeye değgin bilgilerin halkım ıza bildirilm esi gazetenin en öncm li görevidir. B undan dolayı, b izd e, b u işe raütevazi yetenekleri­ mizle k a tk ıd a bulunacağız-., basın k an u n u n u n yasaklam adığı ölçüde gerçeği söylem eyi en k u tsal görevim iz saym aktayız.» (232, s. 58) «İbret» gazetesinin ilk sayısının çıkışı, İstan b u l h alkı ta ra ­ fından olağanüstü b ir olay gibi karşılandı. «G azetenin ilk sayı­ sının çıktığı g ü n — İstan b u l so k ak ların d a alışılm am ış b ir canlılık vardı. H alkı, h e r şeyden d a h a ç o k ve tü m reklâm lardan d ah a fazla, gazeteyi çık aran Jö n tü rk le r’in a d la rı etkiliyordu. İlk sayı çabucak satıldı. G ü n d ü z beşbin nüsha o larak ikinci baskı yapıl­ dı. Bu ilk sayının hepsi to p la m o la ra k 25 bin nüshayı buldu». (154, s. 360). îlk say ılard an b aşlayarak gazetede en can alıcı poli­ tik k o n u la rd a h ü k ü m etin sert b ir şekilde eleştirisi üzerinde durulm ayarak, özgürlük ve m eşrutiyet düşüncelerinin halk arasında yayılm asını sağlayacak m akaleler yayınlanm aya başladı. Saltçı yönetim in redaksiyon k o şu lların d a gazete, görgü tanıklarından birin in sözlerine göre, Paris K o m ü n ü ’n ü n savunm asını yapm aya bile cesaret edebiliyordu (71, s. 7). « îb ret» in m akaleleri halk a ra ­ sında büyük ilgi uyandırdı. E buzziya Tevfik, b u ilginin gün geçtikçe arttığ ın ı, h e r g ü n İstan b u llu ların ilk işinin «İbret» gaze­ tesi satm alm ak olduğunu yazıyordu (230 cilt II, s. 155). Sonuçta gazetenin yayıtu d ö rt ay son ra yasaklandı. A ynı zam anda hüküm et, gazetede çalışanları b aşkentten u zaklaştırm aya k a ra r verdi. N am ık K em al, G elib o lu m u tasarrıflığına, N u ri A n k ara vali baş kâtipliği ne, Ebuzziya T evfik İzm ir M erkez M ahkem esi başkâtip­ liğine, Reşat d a Bilecik K aym akam lığına atan d ılar. H epsi de başkentten sü rg ü n niteliği taşıyan b u a ta m a la rı k abul etm ek zoru nda kaldılar. A m a, E buzziya T evfik kısa sürede İstan b u l’a dönm eyi başardı. Ç ü n k ü , k â tip o larak atan d ığ ı m ahkem e kaldı­ rılm ıştı. 1871 yılında çıkardığı «H adika» gazetesini yeniden ya­ yınlam aya, k ırk günlük b ir a ra d a n son ra ise, «İbret» gazetesini yeniden çık arm ay a b aşlad ı.1 N am ık K em al, gerçekte gazetenin 1 G azetenin yeniden çık ışın ı. 1872 T em m uz ayı sonunda henüz birkaç aylık veziriazam olan M iıh al P a şa ’nın sağladığını belirtm ek gerekir.

81

genel yöneticisi o la ra k G elibolu’d a n m akalelerini gönderm ektey­ di. 1872 yılı A ralık ayında N a m ık K em al de İsta n b u l’a d ö ndü. «İbret» gazetesini çıkarm aya devam eden N am ık K em al, bir yan d an d a ilerd e büy ü k ün k a z a n a ca k o la n piyesi «V atan yahut Silistre» üzerinde çalışıyordu. B u oyun, 1873 yılı M a rt ayında, İsta n b u l’d a sahneye kondu. O yunun ilk gösterisi büyük b ir p o litik o lay oldu. Ç ünkü, yapıtın kapsam ı yurtseverlik fik irlerini deşm ekteydi. O yunda, şim diki devlet rejim ine karşı m ücadeleye b ir çağ rı olm asa d a , yurtsever içeriği, T ü rk ’ü kendi ülkesinde haksız b ırak an hük ü m ete b ir çağrıydı. O yunun ilk gösterilerinde yazar, özellikle gençler tarafın ­ dan çok alkışlandı. «Yeni O sm anlılar»ın eylem lerinden ve yandaşlarından yeni­ den tedirgin o la n su ltan hüküm eti M a rt ayının so n u n d a kesin olarak «îbret»i k a p a ttı. N a m ık K em al tu tu k lan d ı ve K ıbrıs’a sürüldü. N uri, İsm ail H akkı, Ebuzziya T evfik d e tu tu k la n d ıla r ve sürgüne gönderildiler. Böylece, 1873 ilk b ah arın d a, h ü k ü m et, «Y eni Osrtıanii!ar»m liderlerinin top lu m sal p o litik eylem lerine resm en son verm iş oldu. Ancak, a rtık uygulam ada, «Y eni O sm anlılar»ın fikirlerinin T ü rk aydınları arasın d a yayılm asını önlem e olanağı y oktu. «Yeni O sm a n lıla m n gazeteleri ve öteki yayınsal yapıtları, b u yılların T ürk toplum ım un k ü ltü rlü kitlelerinde ço k b ü y ü k b ir ü n kazan­ mıştı. İlk T ü rk m eşrutiyetçilerinin p ro p ag an d a çalışm ası, sivil ve askerî aydm sınıfın ve öğrenci gençlerin oldukça d a r o rtam ı­ nın dışına çıkm asa d a , «Y eni O sm anhlar» ço k şey başarm ışlardı. «Yeni O sm anIıiar»ın, «M eşrutiyet», «Parlam ento», «sorum lu hüküm et», «politik özgürlük» kavram ları, feodal saltçı yönetim in hüküm sürdüğü b ir ülkede ilk kez ciddi o larak tartışılıyordu. M eşrutiyet reform ları için p o litik m ücadele ortam ı hazırlanm ıştı.

1875-1876 y ıllarında O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n d a ekonom ik ve politik b u h ran ın kızışm ası , m eşrutiyet hareketinin hızlanm ası 82

için uygun b ir d u ru m y a ra ttı.' Ü lk en in ekon o m ik d u ru m u git­ gide zayıflıyordu; 1875 so n b ah arın d a im p arato rlu ğ u n malî d u ru m u son derece k ö tü y d ü . B abıâli, m âliyede kısm î b atk ı ol­ duğunu bildirdi. 3875’de B osna ve H ersek’d e de b ü yük köylü isyanı patlak verdi; 1875 Eylül’ünde, Eski Z a g o r’d a Bulgarlar, T ü rk su ltanın a k a rşı ayak lan d ılar. «D oğu sorunu», A vrupa poli­ tik asın a yeniden girdi. A vrupa devletlerinin O sm anlı İm paratorlu ğ u 'n u n iç işlerine m üdahale tehlikesi belirdi. B ütün b u koşullar, özellikle, büyük devletlerin m üdahale tehlikesi ve im p a ra to rlu ğ u n A v ru p a bölüm ündeki illerin, im ­ p a ra to rlu k ta n ayrılm ak istem eleri, hem en hem en tü m h alk kitle­ lerini sarm ış o la n h ü k ü m etten hoşnutsuzluğun iyice artm asın a neden oldu. B u koşu llard a «Yeni O sm anlılar örgiitü»yle, örgütle d a h a k u ru lu ş yıllarından ilişkileri b u lu n an ünlü devlet adam ı M ith at P aşa’n ın ö n ay ak olduğu m eşrutiyet reform una ta ra fta r olanlar çalışm alarına hız verdiler. 1876 M art ayında A vrupa devletlerine «M üslüm an V atanseverler Bildirgesi» gönderildi. Bu bildirgede, an cak p arlam en ter rejim in kurulm asıyla T ürkiye’­ nin kurtulabileceği belirtiliyordu. K arışan d u ru m u değerlendiren M ith a t Paşa ve arkadaşları, hem hüküm etin değişm esini ve yabancı devletlerin m üdahalesi tehlikesinin o rta d a n kaldırılm asını, hem d e m eşrutiyet reform ­ larının gerçekleşm esini sağlam ak için en uygun an d an yararlan­ m aya k a ra r verdiler. Bu dönem de, m eşrutiyetçilerin eylemlerinin en belirgin özelliği, m eşrutiyetçilerin kendi düşüncelerine göre, su ltan ın ülkeyi felâketin eşiğine g ö tü ren p o litik asın d an m em nun olm ayan feodal dinci çevrenin bir bölüm üyle olu şturdukları gruptur. A ncak bu grubun tem silcileri, m eşrutiyetin ilân edil­

1 1876 m eşrutiyet m ücadelesinin ilerleyişiyle ilgili o la n koşullar, y zarın 1958 yılında yayınlanan k ita b ın d a yer a lm a k ta d ır (Bkz.: 184). B undan dolayı, b u ra d a d a h a ç o k , yeni bilgilerin ve belgelerin kaydıyla, belirtilen yap ıtta tam olarak aydınlığa kavuşm ayan so ru n la r inceleniyor. Bu sorunlar, anayasa tasarısı çevresindeki m ücadele, p arlam ento k ad ro su n u n niteliği, parlam en to d ak i m uhaliflerin çalışm ası idi.

mesi ve su ltan ın egem enliğinin k ısıtlanm ası niyetinde değildiler. Bu grupla b irlik te Tiirk m eşrutiyetçiler grubu, m eşrutiyet hare­ ketinin zayıflığını ve liderlerinin hüküm ete karşı büyük b ir halk ayaklanm ası düzenlem ekten k o rk tu k la rın ı yansıtıyordu. D ış p o litik koşullar, (30 M a rtta B abıâli’ye sunulm ası geıeken «Berlin M uhtırası») olayın gidişini hızlandırdı. 1876 yılı 29 M ayıs’ ını 30 M ayıs’a bağlayan gece A bdülaziz ta h tta n indirildi. A bdülaziz’i ta h tta n indiren kom p lo cu lar çeşitli am açlar peşindeydiler. A m a hepsinin amacı saray darbesi yoluyla k itlelerin hüküm ete karşı ayaklanm aları ve yabancı m üdahalesi tehlikesinin o rtad a n kaldırılm asında b irik iy o rd u . K om ploya k a tıla n «Y eni O sm an­ lI la r ın yandaşları ve onların lideri M ith at Paşa, yeni sultan V .M u rat’a -1876 yılında M ayıs ve A ğustos ay lan a ra sın d a hüküm sürdü.- m eşrutiyeti ilân ettirebileceklerini u m u t ediyorlardı. Bu k o nudaki um u tlar, N am ık K em al, Ebuzziya T evfik, N u ri ve 7 H a zira n 'd a a rtık sürgünden d ö n m ü ş o lan öteki «Yeni O sm anhlar»ın bağışlanm asıyla d a h a d a ço k sağlam laştı. A m a m eşru­ tiyet ta ra fta rla rı, b a k a n la r k u ru lu n u n b ü y ü k bir b ölüm ünün kesin direnciyle karşılaştık ların d an p lânlarını gerçekleştirem ediler. Buna M ith a t Paşa ta ra fta rla rın ın m eşrutiyetin ilâm isteğiyle hazırladıkları bildirgeler bile yardım cı olm adı. D arb e, a n ca k dış politik am acın d a başarıya ulaştı ve «B erlin M uhtırası» T ürkiye’ ye verilm edi (Bkz.:184, s. 95-100). M eşrutiyet sorunu, 6 H aziran 1876 "da Şurâ-i D evlet üyesi olan M ith at Paşa, m eşrutiyet tasarısı Ü2erinde çalıştığı halde; belirsiz bir süre için k enara atıldı. Tem m uz başına d o ğ ru h ü küm et­ teki m eşrutiyetçi b ak an ların du ru m u , araların d a S avunm a Baka­ nı H üseyin A vni’n in de b ulunduğu m eşrutiyete k arşı olan ba­ k anların, M ith a t P aşa'n ın evindeki bir to p la n tı sırasında m uhafız subayı H aşan ta ra fın d a n öldürülm eleriyle d a h a d a güçlendi. Tem m uz’un ilk yarısında m eşrutiyet sorunu b ak an lard an başka yüksek mevki sahibi m em urların, m üslüm an din adam ları­ n ın tem silcilerinin ve m üslüm an olm ayan dinî ö rg ü t b a lk a n la ­ rının katıldığı çok büyük b ir to p la n tıd a görüşüldü. M ith a t Paşa

84

vc m aarif m üsteşarlığı görevinde b u lu n an Ziya Bey, kesinlikle m eşrutiyetin ilânı lehinde k o n u ştu lar. H er ik isin in d e konuşm ası hararetli ta rtışm a la ra yol açtı. K a ra r k ab u l edilm edi, a m a tü m üyelerin inceleyebilm esi için M ith a t P a şa 'n ın an ay asa tasarısının kopya edilerek çoğaltılm ası k ararlaştırıld ı. B ü tü n b u n la r O sm anlı îm p a ra to rlu ğ u ’n u n dış p o litik du­ ru m unun k ö tü y e gittiği b ir o rta m d a olm aktaydı. (S ırbistan ve K aradağ, B osna ve H ersek’te k i ay ak lan m aları destekleyerek T ürkiye’ye k arşı askerî h arek ete geçm işti.) Bu d u ru m d a gerici çevreler savaş zam an ın ın güçlüklerini ileri sürerek, M ith a t P aşa’run tasarısın ın görüşülm esini geciktirm eyi denediler. H a tta 21 Tem m uz 1876’d a veziriazam , reform la ilgili b ü tü n konuşm aları ve basın m üsteşarlığının k a ra rı olm aksızın bu k o n u la rd a m akale yayınını yasak lay an b ir em ir verdi. Sansür kom itesi b ü tü n gaze­ telere, geç’ei o la ra k an ay asa ta sa rıla rın ın görüşülm esine yer ver­ m em elerini em retti (B kz.: 184, s. 101-104). Iç politik d u ru m A ğustos ay ın d a sinirleri iyice bozulan yeni sultanın hastalığı nedeniyle d a h a d a karıştı. V. M u ra t’a um ut bağlayan m eşrutiyet ta ra fta rları, b u kez de Şehzade A bd ülham it’in ta h ta geçirilm esinin gerektiğini k a b u l edeceklerdi. M ithat Paşa, ilk iş o la ra k şahzadeyle g ö rü ştü ve ta h ta çık tık tan hemen sonra meşrutiyet» ilâ n edeceğine ilişkin söz aldı. 31 A ğustos 1876’d a Sultan A b d ü lh a m it ta h ta çıktı. Verdiği sözü yerine getirm ek niyetinde olm adığı h em en belli oldu. Yeni su ltan ta h ta geçm esiyle ilgili o larak verdiği ferm an d a m eşrvtiyete değgin tek söz bile etm iyordu. O ysa, M ith at Paşanın hazırladığı ferm an taslağ ın d a anayasan ın hazırlan m ası için b ir kom isyon kurulacağı belirtilm ekteydi. A b d ü lh am it’in çevresini en gerici kişiler sarm ıştı. A m a koşullar, sultanı, m eşrutiyetçilerle uğraşm ak zo ru n d a b ıraktı. D ış p o litik d u ru m yeniden k a lış tı. S ırb istan ve K a ra ­ dağ’la yapılan savaşı T ü rk ler kazan d ı. Bu a ra d a y ab ancı dev­ letlerin m üd ah ale te h d id i d e a rttı. R u sy a’n ın önerisine göre bu b ü yük devletler, T ü rk hükü m etin in gerçekleştirm ek zorunda

85

olduğu reform p lâ n la rım a görüşülm esi ve h a tta T ürkiye’nin bir y an d an Sırbistan, Öte y a n d a n d a K ara d a ğ ile arasın d ak i barış koşulları so ru n u n u n çözüm lenm esi için İsta n b u l’d a u luslararası b ir konferan s y apm aya k a ra r verdiler. B u k o şu lla n göz önünde b u lu n d u ran A bdülham it, an ay asa tasarısın ın h alka a ç ık olarak görüşülm esini k a ra rla ştırd ı. Bu günlerde «V akit» gazetesi önem li b ir m akale yayınladı. Bu m akalede, ülkenin başlıca gereksinm elerinin m eşrutiyet yö­ netim inin k u ru lm asın a neden o ld u ğ u belirtilm ekteydi (101, s. 99-110). Y ine bu günlerde İstan b u l ulem asından E sat Efendi, «M eş­ rutiyet H ü k ü m e ti» -d iy e b ir p o litik hicviye yayınladı. Bu hicvi­ yede, m eşrutiyet rejim inin islâm ın Özüne ve k o şullarına, h a tta O sm anlı Im p arato rlu ğ u ’nun geleneklerine aykırı olm adığı tan ıt­ lanıyordu. E sat Efendi, yapıtında, İngiliz parlam en to sunu Övü­ y o r ve m üslü m an larla hıristiyanların birlikte oluşturacakları m ebuslar m eclisine ilişkin düşüncesini açıklıyordu (255, s. 367). N am ık K em al, « ittih a t» gazetesinde, yasal reform ları ve p ar­ lam enter M onarşi düşüncelerini kapsay an b ir m akaleler serisi yayınladı (255, s. 366). B asındaki b ü tü n b u çıkışlar, İsta n b u l’un askerî ve sivil ay d ın çevresinde, genç öğrenciler a ra sın d a geniş b ir yankı uyand ırd ı. B ütün b u koşullar, S ultan A b d ü lh am it’i ve feodal-dinci gerici çevreleri, an ay asa tasarısının b u n d an sonraki görüşm elerini k ab u l etm ek zo ru n d a b ırak tı. Sultan, M ith a t P aşa’ya b ir m ek­ tu p yazarak M ith a t P aşa ta ra fın d a n önerilen anayasa tasarısını reddetm ediğini, an cak , ü lk en in o lan ak ların a uym ayan bölüm le­ rin ta s a n d a n çıkarılm asını gerekli saydığını b ild ird i (206, s.33). Böylelikle, A bdülham it, d a h a so n ra d a o rta y a çıktığı gibi, tasa­ n d a su ltan ın h a k ların ın k ısıtlandığını söylem ek istiyordu. 26 Eylül 1876'daki b ü y ü k b ir to p la n tıd a n sonra, resm î b ir belge hazırlan d ı ve su ltan a verildi. B u belgede m eşrutiyet rejimi nin kurulm asın ın gereği belirtiliyordu. H üküm etteki kuvvet oratunı göz ö n ü n d e b u lu n d u ra n h a tta , im p arato rlu ğ u n u lu slara' 86

rası d u ru m u n u hesaba k a ta n A bdülham it, 7 E k im ’d e b ir «irade» yayınlam ak z o ru n d a kaldı. Bu iradede M eşrutiyetin ilânının, p arlam ento kuru lm asın ın ve yeni y asaların hazırlanm asının gerek­ liliği belirtiliyordu. Y ine b u önemli belgede, b ü tü n b u sorunların çözüm ü ve an ay asa tasarısının özenli hazırlanışı için tan ınm ış d in ve devlet ad am la rın d a n özel bir kom isyon kurulacağı açıklanm ak taydı. E n so n u n d a ise, kom isyonun çalışm alarının, d a h a so nra sultan ve b a k a n la r k u ru lu tarafın d an gözden geçirileceği belirti­ liy o rd u (78, cilt II, s. 195-196). A nayasa tasarısın ı hazırlayacak olan kom isyon, sultanın buyruğuyla h em en kuruldu. K om isyon, 28 kişiden oluşuyordu. 16 kişi, b ü y ü k devlet m em uru, 10 kişi din bilgini ve 2 si gene­ ra ld i.1 M ith a t Paşa’n ın isteği üzerine kom isyon kad ro su na, Şurâ-i D evlet üyesi o îa n N a m ık K em al ve Z iya d a katıldı. M ith a t P aşa, kom isyon b aşk an ı o ld u .2 A b d ü lh am it ve ta ra fta rla rı temelini, yüksek m evki sahibi kişilerin ve b ü yük d in ad am ların ın oluştur­ duğu kom isyon üyelerinin çoğunluğunun, ya anayasa tararısını desteklem eyeceklerini, ya d a sultanın tü m h ak ların ın korunm asını sağlayacak bir belge hazırlayacaklarını u m u t ediyorlardı. A ncak, A dalet B akanı A h m et Cevdet P aşa’n ın ve N am ık P a şa ’m n baş­ k anlık ettikleri gerici g ru p azınlıkta kaldı. Pek ç o k kom isyon üyesi, ay rıca Server Paşa; B ayındırlık B akanının dostu, M it­ h a t P aşa’n ın d a danışm anı olan ve anay asa tasarısın ın hazır­ lanm asına k a tıla n E rm eni O diyan E fendi; D ış İşleri B akanının d o stu R u m K a ra te o d o ri Efendi; Şurâ-i D evlet üyesi, din bilgini

ı K o m isyon üyelerinin a d üstesi R . D evereux’n u n k ita b ın ın ek b ölü­ m ü n d e bulunm aktadır. 2 Bazı A vrupalI ve T ü rk yazarlarının yap ıtların d a. B ayındırlık B akan Server P a şa ’n m kom isyon başkanı olduğu k a b u l ediliyor. B u h a ta , Ser­ ver P a şa ’m n A ğustos a y ın d a V . M u ra t’ın ta h tta n çekilmesiyle ilgili konuyu inceleyen b ir k o m isy o n u n başkanı o lm asından ileri gelm ektedir. A hm et M ith a t ve M a h m u t C elaleddin gibi b u k o n u d a ıbilgi sahibi olan kişiler, ya­ p ıtların d a. kom isyon başkanuıın M ith a t F a şa old u ğ u n u belirtiyorlar (Bkz.: 256 s. 47).

87

Seyfettin Efendi ve öteki kom isyon üyeleri M ith a t P aşa’yı, N am ık K em al’i ve Z iya’yı kuvvetle destekliyorlardı. Böylece, kom is­ y o n d a m eşrutiyetçiler için o ld u k ça elverişli b ir atm osfer ortaya çıkm ış oldu (Bkz.:256, s. 48-51; 255, s. 369-375). T anınm ış tarihçi ve olayların çağdaşı, F ran sız A. U biçtni, 1877’de, kom isyon üyelerinin büy ü k b ö lüm ünün, « M ith a t P a şa ’n ın önceden kendi ta rafın a çektiği ve kendisini izlemeye h a z ır, ülke yaşantısında önem li olaylara k atılan , A v ru p a’yı bilen tahsilli kişilerden ku ru l­ duğunu», yazıyor ve şöyle devam ed iyordu: «E n başından beri bu kişiler, en liberal Önlemler için o y veriyorlardı.» (256, s.48). K om isyon, h a fta d a d ö n kez, Şurâ-i D evlet b in asın d a to p ­ lanıyordu. G ece o tu ru m ları ise, M ith a t P aşa’m n ya d a herhangi b ir yüksek o ru n sahibi m em urun evinde yapılıyordu. K om isyon, iş bölüm ü y a p a ra k a sıl işin de y ü rü tü ld ü ğ ü kom itelere ayrılm ıştı. B u kom itelerin en önem lisi, anayasa ta s a n s ın ı ve h a tta seçim kan u n u n u hazırlayan Z iya’n ın yönettiği kom iteydi. B u kom itenin k ad ro su n a N am ık K em al, Ü sk ü d ar m ahkem esi başk anı M us­ ta fa H ayrullah Efendi, Şurâ-i D evlet üyesi, E rm eni Ç am iç Ovanes Efendi, yine Şurâ-i D evlet üyesi R am iz Efendi, G alatasaray Lisesi m ü d ü rü Sava P aşa, b o rsa sim sarı A b id in Bey d e dahildi­ ler. Ö teki iki k o m ite de, illerin yönetim i -C e v d e t P a şa ’n ın başkan­ lığ ın d a- ve b a sm -S erv er P aşa’n m b a şk a n lığ ın d a - y asalarının hazırlanm asıyla uğraşıyorlardı. A nayasa tasarısı çalışm aları so n a erdik ten sonra, kom itenin önerilerini, M ith a t P aşa inceledi, d a h a so n ra ta s a n m etni çoğal­ tıld ı ve incelenm ek üzere kom isyonun b ü tü n üyelerine verildi. T asarıyı hazırlayan kom itenin em rinde ne tü r m alzem eler olduğu ta m o la ra k belli değildi. M ith a t P aşa’m n ta sa n sm d a n başka., b irço k an ay asa tasarısı d a h a olduğu düşüncesi v ard ır. M ith at P aşa’n ın ve su ltan ın başkâtibi K ü çü k S ait Bey’in tasarıların d an açık açık söz edilebilir. Ç ü n k ü b u tasarılar, zam anım ıza dek ulaş­ m ış ve A hm et M ith a t’ın k itab ın d a bir kez d a h a yayınlanm ıştır (78, cilt II, s.32l-355). O ğlu n u n yayınına göre, Süleym an Paşa’n ın d a bir tasarısı olduğu bilinm ektedir (Bkz.:255, s.344-345). 88

R .D evereux, tasarı yazarları a ra sın d a N am ık K em al’in de bulundu­ ğ u n u işareı ediyor. R .t)e v e re u x , an ay asa tasarısını hazırlayan ko­ m ite üyelerinin M ith a t P a şa ta r a f ta n o ld u k ların ı ve M ith at Paşa’n ın ektisi a ltın d a bu lu n d u k ların ı, k o m itenin çalışm ası sonucun­ d a hazırlanan belgenin, o rta k b ir çalışm anın m eyvası olduğunu ve çalışm a sırasın d a y ararlan ılan binlerce kaynaktan çıkarılan düşüncelere d ayandığını d a belirtiyor (256, s.49). M ith at P a şa ’nm ilk tasarısı, parlam en to d a yalnız m illet mec­ lisini, yani 120 üyeli M ebuslar M eclisi’ni öngörüyordu. M illet­ vekillerinin ü çte ik isin in seçilmesi, ü çte b irin in ise hüküm et ta rafın d a n atan m ası ö n e sürülm ekteydi. T asarı devlet yönetim in­ de, veziriazam ın görevi yerine, başbakanlık m akam ını getiriyor, b a k an lar k u ru lu n u n h a k ve görevlerini genişletiyordu. T asarı, M ebuslar M ecîisi’n in h ak ların ı d a geniş o larak açıklıyordu. T a ­ sarıd a yasaların, gerek h ü k ü m et, gerekse m illetvekilleri ta rafın ­ d a n M ebuslar M eclisi’nin incelem esine sunulabileceği, meclisin ülkenin m âliyesini denetlem e h ak k ın a, vergilerin ölçüsünü ve toplanm a biçim ini sap tam a h a k k ın a sahip olduğu, h a tta yasala­ r a uym ayan m em u rları m ahkem eye yetebileceği belirtiliyordu (Bkz.: 78, cilt I I , s.328).1 Sait Bey ise, ta sa rısın d a iki meclisli b ir parlam ento ö n eri­ yordu. M eb u slar M eclisi ve Senato. Bu tasarıy a göre, parlam en­ to n u n 750 m ebusu, d o ğ ru d a n d o ğ ru y a oy verilerek seçilecekti. S ait Bey’in tasarısın ın ilk m addesinde, im p arato rlu ğ u n yüksek egem enliğinin su lta n ın elinde o ld u ğ u söyleniyordu. Sultana yaı M ith a t P a şa ’nın tasarısın ın , so n y a y ın la n an anayasa m etninden n e denli farklı old u ğ u n u a n la m a k için, m etnin 80. sayfasını ele alm ak yeterli d ir. Bu son an ay a sa m etn in d e, m eclisin h a k la n şöyle belirleniyordu: «M e­ bu sla r M eclisi, kendisine getirilen, k a n u n tasarıların ı görüşür, k abul eder, değiştirebilir ya d a m aliye ve anayasa ile ilgili k a ra rla rı reddedebilir. D ev­ letin gelecekteki genel giderlerini ayrıntılarıyla inceler ve m aliye bakanıyla görüşerek genel to p la m ı belirtir, ö te k i b a k a n la rla d a görüşerek giderleri k a p a ta c a k gelirlerin dağılım ının ve gerçekleştirilm esinin genel tu ta rın ı ve Seklini sap tar» (199a, s. 228).

89

kın yüksek m evki sahibi b ir kişi ta rafın d an önerilen bu (asarının, m onarşinin yük sek h a k ların ın sa rsılm a d ık ve değişm ezlik ilke­ lerinin, parlam en ter rejim k oşullarında d a k o ru n m asına dikkat çekm esi ve asıl b u n o k tad an yola çıkm ası ra sla n tı değildir. B una k a ra lık , M ith a t P a şa ’n ın tasarısın ın ilk m addesinde, im­ parato rlu ğ u n sarsılm azhğından ve sınırların ın değişmezliğinden söz edilm ekteydi. Süleym an P a şa ’run an ay asa tasarısın ın ilk m ad­ desinde ise, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u ’nun bağım sız b ir m eşrutî devlet olduğu belirtiliyordu. Süleym an P aşa’n ın tasarısın d a ilgi çekici bir ay rın tı bulun­ m aktadır. T asarı yazarı m illetveki seçim i sırasın d a m üslüm anlard an coğrafî belirtiye göre, tem silciler seçmeyi, m üslüm an ol. m ay anlardan ise, dinî ö rg ü tlerd en tem silci seçmeyi öneriyordu. B undan d a M ısır, T unus, S ırbistan, K ara d a ğ ve R o m an y a’d a n m illetvekillerinin seçilerek meclise girm esi sonucu o rta y a çık ı­ yordu. B üyük bir olasılıkla Süleym an Paşa, kendine özgü bir yöntem le a d ı geçen belgelerin im p arato rlu ğ u n illeri o lduğu za­ m a n a dönm ek arzusu n d ad ır. M ith at P a şa ’nın tasarısının, su ltan ın h ak ların d an söz eden bölüm ü, su lta n ın ve gerici çevrelerin şiddetli direncine neden ol­ du. T asarıd a, su ltan ın en yüksek h ak ların d an , halife sıfatıyla islam m koruyucusu, o rd u n u n başko m u tan ı olduğundan, b akan­ ları a tam a , değiştirm e, ve p arlam en to y u d ağ ıtm a h ak k ın ın ona a it olduğund an , kişiliğinin sarsılm az ve h e r sorum luluktan bağım ­ sız olduğun d an söz ediliyordu. A n cak , M ith a t P aşa’n ın anayasa tasarısı b u zam an a göre, m onarşi egemenliğini geniş çap ta kısıtlıyordu. S ultan parlam en to y u d ağ ıtm a h a k k ın a sah ipti, am a, b u h ak , yeni parlam en to y u altı ay içinde to p la m a k yüküm lü­ lüğüyle sınırlan d ırılm ıştı. Sultan ve saray ın ın geçimi için ayrılan p a ra k o n u su n d a p arlam en to k a ra r verecekti. M ebuslar M eclisi’nin b aşkanın ı sultan değil h ü k ü m et atay acak tı. S onuçta, ta sa n , b aşb a k an a b a k a n la r k u ru lu n u düzenlem e ve su ltan ın onayına su n m a hakk ın ı veriyordu. Bu son d u ru m , M ith a t P a şa ’ya karşı olanların, onu geleceğin b aşbakanı sıfatıyla ikbâlperest niyetler

90

beslemekle ve kendine hareket özgürlüğü sağlam ayı istemekte suçlam aların a neden oldu (104, cilt I, s. 221). U zun görüşm elerden so n ra, kom isyon, m üslüm an olanlar­ dan ve olm ay an lard an seçilen 120 üyelik M ebuslar M eclisi’nden ve S enatodan olu şan iki meclisli p arlam en to önerisini kabul etti. K om isyonun d in adam ı o lan bazı üyeleri p arlam en to d a m üs­ lüm an olm ay an ların temsil edilm esi so ru n u n u yeniden kuşku a ltın a koym aya yeltendiler. A ncak, M ith a t Paşa ve kom isyonun onu destekleyen b ü y ü k bölüm ü, ısra r ederek kendi fikirlerini kabul ettird 'ler. Ç ünkü, böylesi b ir k a ra r, M ith at P aşa ve «Yeni O sm anlılar» için önem li olan, im p a ra to rlu ğ u n tü m u y ruklarının birliği fikrin i sarsm akla kalm az, aynı zam an d a b u a n d a en önem li so ru n o la n y abancı devletlerin ülkenin iç işlerine el a t­ m ası k o rk u su n u n yine an ay asa aracılığıyla o rta d a n kalkm asına engel olabilirdi. 12 E k im 1876’d a D ış İşleri B akanı Saffet Paşa, yabancı devlet elçilerine resm î bir bildiri gönderdi. Bu b ildiride sultanın M ebuslar M eclisi’ni ve S enato’yıı to p lam a k a ra rın ı h a tta , iller­ deki yönetim in denetlenm esi için genel meclisler kurm ayı kabul ettiği belirtiliyordu. Ç ok geçm eden «Basiret» ve « İsta n b u l» gazeteleri kom isyon tara fın d a n hazırlan an seçim k a n u n u n u yayınlandılar. Bu kanuna göre 120 m illetvekilinin seçim i dolaylı oy verm e şeklinde yapı­ lacaktı. B u n d an başka, M ebuslar M eclisi’n in 13 A ralık ’ta n baş­ layarak en geç Ş ubat ay m a k a d a r to p lan m ak zo ru n d a olduğu belirtilm ekteydi; m illetvekilleri üç yıllık b ir süre için seçilecekler, ancak bu m illetvekillerinin üçte biri her yıl değişecekti. H er ilin tem ­ sil edilm e biçim i, Babıâli ta ra fın d a n sap tan acak tı. Bu seçim k a­ nunu, Server P aşa başkanlığında yeniden k u ru la n kom isyonda b ir kez d a h a gözden geçirildi. D a h a so n ra b u k o m isyonun elde ettiği so nuçlar 28 E k im J 376’d a resm î b ir belge h alin d e yayınlandı. B u belgede, meclis üyelerinin sayısı 120’d en 130’a çıkarılm akta ve p arlam e n to n u n to p la n tıy a çağ n lm a süresi ilk yıl için 1 M art o larak belirlenm ekteydi (256, s. 50-51).

91

Bu günlerde A b d ü lh am it o ld u k ça becerikli ve ileri görüşlü bir politikacı o la ra k k en d in i gösterdi. Y eni bir su ltan ın ilericilik ve uygarlık fik irlerin e bağlılığın« belirtecek adım lar attı. Ayrıca, verdiği bir söylevde A bdülham it, b aşkentte yeni yüksek öğrenim k u ru m lan açılm ası gerektiğini ileri sürm üştür. A b dülham it, m eşrutiyet harek etin e d ü şm an o la n b azı yüksek m evki sahibi m em urlarla d in bilginlerinin b aşkentten uzaklaştırılm asının gere­ ğini de k ab u l etm ekteydi. Ç ünkü, m eşrutiyete d ü şm an b u kişiler, m üslüm an olm ayanların, M ebuslar M eclisi’ne girm esinin şeri­ a ta aykırı olacağını söyleyerek İsta n b u l’d aki m üslüm an ahaliyi kışkırtm aya başlam ışlardı. M ith a t P a şa ’nm girişim iyle polis, kışkırtıcı bildirgeler yayan kişilerin eylem lerini izlem ekteydi. A nadolu kazaskeri M u h ittin Efendi ve o n u n la aynı fik ird e o lan büyük m em u rlarla d in a d a m la rın ın anayasa tasarısın a karşı yü­ rü ttü kleri p ro p a g a n d a n ın k a n ıtla rı to p lan d ı ve hepsi de tu tu k ­ la n d ıla r.1 21 E kim 1876’d a, M ith a t P aşa, tu tu k lu ların eylemlerini açığa vuran belgeleri b a k a n la r k u m lu n a sundu. K u ru l, ülkenin içinde b u lun d u ğ u u lu slararası o rtam d a, böylesi p ro pagandacılara k arşı sert te d b irle r alm ak ve o n la rı yargılam ak gerektiğine k a ra r verdi. Sultan başlangıçta, kabin en in bu k ararın ı k abule yanaş­ m adı. A ncak, b ak an lar, görevlerinden ayrılacaklarını bildirince A bdülham it, m ahkem enin sü rg ü n yerlerinde yapılm ası koşuluyla 20 tu tu k lu n u n sü rg ü n ü n ü onayladı. Ü lk en in k arm aşık koş alların­ da, sultan m eşrutiyetçilerle u zlaşm ak zo ru n d a olsa bile, d in ad am ­ ların ın izleyicisi d u ru m u n d a n d a k u rtu lm a k istiyordu. T utuk lula rın sürgüne gönderilişinin, d in ad am ları ve so ftalar arasın d a heyecan yaratm am ası, aksine birkaç gün son ra İstan b u l din ad am ­ ların ın sultana M u h ittin gru b u n a k a rşı alınan ted b irleri ta k d ir eden b ir m ektup gönderm eleri d ik k a te değerdir. Bu dönem de m eşru­ tiyetçilerin d u ru m u n u n yeterince güçlü o ld u ğ u ve b aşk en tte çe­ şitli toplum ta b a k a la rı ta ra fın d a n desteklendikleri bu olayla d a tan ıtlanm ış o luyor. I «M uhittin

K o m p lo su » o la ra k bilin en bu olayın k o şu lları için b kz.:

(246. S. 51-53)

92

Bu a ra d a O sm anh tm p a ra to rlu ğ u ’n u n p o litik ve askerî d u ­ rum u karışm aya devam ediyordu. T ü rk ler ta rafın d an S ırb istan 'a karşı yeniden b aşlatılan harek etler T ürkiye’ye zafer kazandırdiği ve h a tta Belgrad yolunu açtığı halde, R u s hüküm eti, T ürki­ ye’den 3 i E kim ’de kesin o la ra k iki h aftalık ateşkes istedi. R usya, kısm î seferberlik ilâ n e tti. 2 K a sım ’d a B abıâli, iki aylık ateşkese k a ra r verdi. A m a yine de R usya ile yapılabilecek bir savaşa hazır­ lanm aya başladı. Seferberlik ilân edildi ve gönüllü m ilis kuvvet­ leri kaydı başladı, zoru n lu «bağış» görün ü m ü n d e olağanüstü askerî vergi k ondu. B ü tü n b u tedbirler h alkın hoşnutsuzluğunu a rtırd ı. A sker kaçakları ç o ğ ald ı. Savaş hazırlıkları sırasın d a h ü k ü m etin ald ığ ı b u Önlemle­ rin m eşrutiyetçiler k arafm d an desteklenm esi dikkate değer bir d u rum dur, ö zellik le N am ık K em al ve Z iya’nın girişimleriyle başkentte «M illî H assa»ya gönüllü kaydı için b ir kom ite kuruldu ve başkanlığına M ith a t P aşa seçildi. A ncak bu kom ite, sultan ta rafın d an k ap atıld ı. G ericiler, m eşrutiyetçilerin liderlerinin halk arasın d a ü n lerinin a rtm asın d an ve «M illi H assa»nın ileri­ cilerin dayanağı olm asın d an açıkça korkuyorlardı (Bkz.:230, cilt I, s.296; 206, s.66). A nayasa tasarısı çevresindeki kavga b ü tü n bir K asım ayı ve 1876 yılı A ralık ay ın ın ilk y arısın d a sürüp gitti (Bkz.:256, s. 53-58; 255, s .375-380). K avga, kom isyonda olduğu k a d a r A bdülh am it’in çevresindeki yüksek mevki sahibi m em urlar tarafından saray k o rid o rların d a bile sürdürülüyordu. K arışan koşullar göz önü n d e bulundurulunca m eşrutiyetin ilân edilmesi gerektiği halde dalkavuklar, su ltan ın sınırsız haklarını k orum ak için el­ lerinden geleni yapıyorlardı. 20 K asım ’a d o ğ ru kom isyon çalışm asını tam am ladı ve M it­ h at Paşa tasarıyı gayrı resm î o la ra k sultanın incelem esine sundu. 140 m addelik ta sa rı, iki meclisli b ir p arlam en to ve bağım sız ola­ ra k hüküm et k u rm a h a k k ın a sahip b aşb ak an lık m akam ını ö n ­ görüyordu. A bdülham it, veziriazam ve saray danışm anlarıyla birlikte bu tasarıy ı gözden geçirm eye başladı. M ehm et R üştü 93

sultanın hak ların ı belirleyen bö lü m ü n , bu kak ların sultanın kişi­ liğini gözden düşüreceğini d ik k a te a la ra k anayasaya girm esinin aleyhinde k onuştu. M ehm et R üştü, b aşbakanlık m akam ının konulm asına d a karşıydı ve b ü tü n b a k a n la r a tam a h ak k ın ın sul­ tan d a kalm asın ın gereğine inanıyordu. S aray 'ılar, M ehm et Rüştü ’n ü n sultanın ru h u n a d a açıkça u y a n b u k ararların ı hararetle desteklediler. 25 K asım ’d a A b d ü lh a m il, M ith a t P aşa’ya b ir m ektup gön­ dererek tasarıd a ülkenin töresiyle ve gelenekleriyle bağdaşm ayan m addeler bulunduğunu bildirdi. A b d ü lh am it sözlerine şöyle devam ediyordu: «Biz, yeni düzende, h ü k ü m d a rın haklarının korunm asına büyük önem verm ekteyiz. B undan dolayı d a ana­ yasanın b a k an lar k u ru lu n d a görüşülm esini ve ta ra fım ızd an sap. tan a n biçim de yeniden hazırlanm asını istem ekteyiz» (125, s. 78-79). 1876 yılı A ra lık ayı so nunda İsta n b u l’daki Rus elçisi N .P. îgnatyev, su ltan ın anay asa tasarısın ı reddettiğini ve değiştirm ek istediğini yazıyordu (47, s.227). Sultanın b u m ektubuna M ithat P aşa'nın verdiği yanıt ilginç­ tir. M eşrutiyetçilerin lideri, su ltan a tasarıyı değiştirm e olanağı b ulunduğunu b ildirdi. A slında M ith at Paşa, tasarıyı sultana verir­ ken, so n radan sultan ın isteklerine göre değişiklik yapılabileceğini kastediyordu. A ncak, M ith a t P a şa ’m n y an ıtın d a asıl önem li n o k ta, karışan p o litik d u ru m nedeniyle m eşrutiyetin acele ilân edilmesi gereğiydi. M ith a t Paşa, İstan b u l’daki uluslararası kon­ ferans başlam adan m eşıutiyeti ilân etm ek için kaygılanıyordu. R .D evereux, M ith a t Paşa’nın y an ıtın ın etkili olduğunu, anayasa­ nın kapsam ından çok, b u y a n ıtın yayınlanm asının heyecan verici olduğunu b elirtiy o rd u (256, s.54). Böylesi bir değerlendirm e bel­ ki de yanlıştır. D u ru m son derece k arışık tı. M eşrutiyetçilerin d u ru m ları, sultanla anlaşm azlığa düşm eyi göze alacak küdar sağlam değildi. M ith a t P aşa, b u k arm ak arışık oyunu yolu yor­ dam ıyla yü rü tü y o r ve b u o y u n d a m eşrutiyetin ilânını temel sayarak, kendi d u ru m u n d an açıkça vazgeçiyordu. K uşkusuz, ilerdeki konferans sorunu, M ith a t P a şa ’yı çok. heyecanlandı r-

94

m aktaydı. A b d ü lh am it’in m ektubuna verdiği k arşılıkta, yeni reform lar konferansın başlangıcına d ek gerçekleştirilm eyecek olursa, O sm anlı İm p arato rlu ğ u için a n c a k te k çık ar yol kaldığını, b un u n d a y abancı devletlerin önerisini kabul ederek «sonsuza değin o n la rın koruyuculuğu a ltın d a yaşam aya k a ra r vermek» olduğunu belirtiyordu (125. s.79). 1 A ralık 1876’d a b a k an lar k u ru lu m eşrutiyet ta sa iısm ı gö­ rüşm eye başladı. O tu ru m lar son derece heyecanlı geçiyordu. K u ­ rulda, M ith at P aşa ta ra ftarları azın lık tay d ılar ve bıı yüzden baz» önem li m addelerden vazgeçm ek zo ru n d a kaldılar. Sultanın hak­ larını k ü çü k ölçüde kısıtlayan m addeler bile reddedildi. Başba­ kanlık m akam ıyla ilgili bölüm tasarıd an çıkarıldı. H erhangi bir bölgenin resm î dilini serbestçe seçm esini öng ö ren b ölüm T ürkçe'­ n in im p aıato rlu ğ u n tek resm î dili olduğunu belirtecek biçimde değiştirildi. G erçekte azınlıkların a n a dillerindeki o kullarda öğ­ renim yap m aları hakkı k orunuyordu. B asın özgürlüğüyle ilgili bölüm de sert ta rtışm a la r oldu. B ak an ların çoğunluğu b u bölüm e karşı çıktılar. M ith a t Paşa, bu nok tad a direnm eye k a rar verdi ve uluslararası konferans Öncesinde, sultan ın ve B abıâli’nin hiç istemeyeceği b ir şeyi yapm akla -istifa etm ekle- k o rk u ttu. Böy­ lelikle, M ith at Paşa, tasarın ın bu önem li m addesini kurtarabildi. Sonunda 6 A ra lık 'ta b ak an lar k u ru lu a rtık ! 19 m addeden oluşan an ayasa tasarısına son şeklini verd;. Ertesi gün, tasarı, su ltan a resm en sunuldu. Sultan, kendisine yakm saray adam larıyle yeniden görüşm elere başladı. Bu arad a. İstan b ul’da, 11 A ra b k 'ta İngiltere, A lm anya, A vusturya-M acaristan. İtalya ve R usya delegelerinin katıldığı ö n to p la n tı başlam ıştı. (Bu ö n to p ­ lantıya T ürkiye katılm ıyordu). T o p la n tı, Bosna, H ersek ve Bul­ garistan’ın özerklik tasarısın ı ve konferansa katılan tüm delege­ lerin atayacağı özel kom isyonların gözetim i a ltın d a gerçekleşti­ rileceği sa p ta n a n uygulam ayı hazırlad ı (162, s. 107). Y abancı devletlerin istekleri ta m o la ra k belli olduğu zam an feodal-dinci gerici çevrelerin, m eşrutiyetçilerle uzlaşm aları gerek­ tiği fikri o rta y a çık tı. S ultan ve çevresindekiler anayasanın ö n e­ 95

m ini a z a lta ca k ve ilk elverişli d u ru m d a an ay asa yanlısı olanlara kesin b ir d arb e indirm e olanağı sağlayacak b ir araç ara m a y a baş­ ladılar. T asarın ın 113. m addesine y ap tık ları ekle böylesi b ir aracı elde etm iş oldular. B u ek, sultana, istem ediği kişileri im p a ra to r­ luk sın ırları dışın a sürm e h ak k ın ı veriyordu. Böylesi b ir d u ru m u n an ay asay a k atılm ası fikrini sultana, b ak an lar kuru lu ta ra fın d a n en so n şekli verilen ta sa rın ın sarayda yeniden görüşülm esi sırasında, D a m a t M a h m u t ve K ü çü k Sait verdiler. A nayasa ta sa rısın ın 113. m addesi, im p arato ılu ğ u n h er­ hangi bir bölgesinde düzensizlik başgösterdiği zam an hüküm etin bu bölgede sıkıyönetim ilân edebileceğini ve sivil y asaların y ü rür­ lüğünü durdurabileceğini öngörü y o rd u . S araylılar, b u bölüm e, davranışları devletin güvenliği için d ü şm an sayılabilecek kişi­ lerin sınır dışı edilm esi h ak k ın ın lu ik ü m d aıa a it olm ası biçim inde bir ek yapm asını ö n erdiler sultana. Bu ek aslın d a sultana, her­ hangi bir a n d a «anayasal düzende» m uhaliflerinin h akkından gelme olanağı sağlıyordu. Öneri birkaç gün görüşüldü. Sultan, kararsızdı, am a, kuşkusuz bu öneriyi benim sem em esi bu neden­ den değildi. A b dülham it, kuvvetinin böylesi b ir düzeltmeyi meşlu t'y e t ta ra fta rla rın a kabule zorlam aya yetip yetmeyeceğini ö l­ çüp biçti. 15 A ralık ’ta sultan, 113 • m addeye yapılacak b u eklem ede direnm eye k a ra r verdi. Eğer b a k a n la r k urulu düzeltm eyi kabul etmezse m eşrutiyetin ’lânını reddedeceğim ileri sürecekti. 16 A ralık ’ta M ith at Paşa, sarayı ziyaret ettik ten sonra, su ltan ın kararını N am ık K em al ve Z iya'ya bildirdi. H e r ikisi de hararetle pro testo ettiler ve M ith at P a şa ’dan bu bölüm ün anayasaya katılm am ası için kesin tedbirler alm asını istediler. «Bu m addeye eklenen bölüm sonucunda, anayasa hiç b ir şey İfade etm eyecek, ileride, hüküm et, istediği kişiyi sınır dışın a sürerken yine anayasaya day an acak ... Böyle an ay asa nerede görülm üş?..» d iyordu Ziya (222, s. 345). O layın görgü tan ık ların d an b irinin sözlerine göre, M ithat Paşa. 113. m addeye yapılan eklem enin an ay asa m etnine girmemesi için çok çaba harcam ış, a n c a k bunu b aşaram am ıştır (104, s. 223).

Bu, m eşrutiyetçiler için önem li b ir yenilgidir. S ultan ve çevresin­ dekiler, d a rb e için en uygun zam anı seçmişlerdi. U luslararası konferansın başlam asına ço k a z zam an kalm ıştı. M ith a t Paşa, b a k an lar ku ru lu n d a, çoğunluğun desteğine sahip değildi. K itle halinde harek etler düzenlem eye de M ith a t P aşa ve taraftarları yanaşm ıyorlardı. Z aten böyle b ir şey başlı b aşına kuşkuluydu. B ir ç ık a r yol, islâm otoritesiyle kutsallaştırılan m eşrutiyet fikri için softaları m ücadeleye başlatm ak, a p a y rı b ir yol ise, başkent hal­ k ın ı ve bu so ftaları sultana ve su ltan ın ¡laklarına karşı ayaklan­ d ırm ak tı. S o n u n d a M ith a t P aşa an laşm ak zo ru n d a kaldı. 18 A ra lık ’ta İsta n b u l’da, m eşrutiyet:n ilerdeki günlerde il edileceği bildirildi. 19 A ralık ’ta su ltan b ir diplom asi oyunu yap­ tı ve A vrupa’d a ç o k iyi b ir ünü olan M ith a t P aşa’yı veziriazam lığa ata d ı. Sultan yanılm am ıştı. L o n d ra ve P aris b orsaları, kararı, T ü rk p a rasın ın k u ru n u acele yükselterek y anıtladılar. 22 A ralık ’ta , b ak an lar kurulu, D a m a t M a h m u t’u n evinde, an ayasa tasarısın ın so n görüşm esini yap m ak için toplandı. Bu otu ru m d a, an ay asay a karşı o lanlar, m eşrutiyetin ilânını ö n ­ lem ek için son b ir denem eye giriştiler. Bu b a k a n la n destekleyen Cevdet Paşa, ta h tta akıllı ve yetenekli b ir h ü k ü m d ar bulundu­ ğ u n d an m eşrutiyetin ilân ı gereğinin o rta d a n k alktığını ileri sürdü (125, s. 84-85; 206, s. 51-52). M ith a t Paşa, «Sultan A bdülaziz’in ta h tta n indirilm esinin, saltçı yönetim e son verm ek a rzu su gibi bütünüyle kutsal b ir am aç u ğ ru n a olduğunu» ve b u n d a n dolayı, m eşrutiyetin hem en ilân edilm esi k a ra rın ın kabinece kabul edil­ memesi halinde, kendisinin görevinden ayrılacağını söyleyerek sert b ir karşılık verdi (214, s. 57). M ith a t Paşa’n ın uzlaşm aya yanaşm am ası ve T ürkiye’nin de katıldığı uluslararası konferansın açılışının yaklaşm ası, İşi k a ra ra bağladı. B akanlar K urulu, meş­ rutiyetin ilân ın ı k ab u l etti.

23 A ralık I876’d a İsta n b u l’d a yağm urlu bir gündü. A m a Babıâli binasın ın avlusunda T ürkiye tarihinde ilk m eşrutiyetin 97

resm en ilân edilm esi törenini izleyen b ü y ü k b ir k alab alık to p lan ­ m ıştı. B ir sa a ttir kalabalığın k arşısın d a b u lu n an su ltanın birinci B aşkâtibi Sait Bey, M ith a t Paşa’y a su ltan ın m eşrutiyetin ilâniyle ilgili ferm an ın ı ve anayasanın m etn in i sundu. M ith a t P aşa, b u belgeleri okum ası için, B abıâli B aşkâtibi M ah m u t Celaleddin P a şa ’y a verdi. S u ltan tö ren d e b u lu n m ad ı. S u ltan ın ferm anı a n a ­ yasanın dinsel y asalarla birlikte yürü rlü k te b u lunacağını ve sul­ ta n A b d ü lm e d t’in b aşlattığ ı refo rm ların devam ı olacağını, a n a ­ yasanın, im p a ra to rlu ğ u n tü m u y ru k la rın a özg ü llü k ve eşitlik sağlayacağını belirtiyordu. F erm an, veziriazam ı, im p arato rlu k ta anayasanın uygulanıp uygulanm adığını gözetm eye m em ur ediyor­ du (255, s. 381-383). M ith a t Paşa, ülkenin ilerlem esine yardım edecck o lan m eşrutiyetin ilânı için sultan a m innettarlığını bil­ dirdi. P adişah ın sağiıbğına d u a edildi. O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u n m eşrutiyet devleti olduğu 101 p a re to p a tılarak ilân edildi. T o p sesleri aynı saatlerde uluslararası konferansın çalışm aya başladığı salonun kem erleri altın d a korkunç şekilde yankılanı­ yordu. T ü rk tem silcisi Saffet Paşa, delegelere hem en tö ren bil­ dirisini sund u : «Şu an d a yapılan büyük eylem 600 yıld ır süregelen yönetim biçimini değiştirdi, m eşrutiyeti ilân eden H aşm etlû Sul­ tan, im parato rlu ğ u m utlu kıldı.» (162, s. 107). D a h a sonra Saffet Paşa konferansın çalışm asının şim dilik gereksiz olduğunu, çünkü, bun d an böyle herşeye, henüz ilân edilm iş olan m eşrutiyetin karar vereceğini söyledi. Y abancı devlet temsilcileri böylesi bir güven­ ceyi kab u l etm ediler ve konferans çalışm aya devam etti. A ncak, b ir am aç başarıy a u laştı; T ü rk delegasyonu, yeni anayasayı öne sürerek yabancı devletlerin tüm önerilerini reddeden ve konfe­ ransı başarısızlığa götüren uzlaşm az bir ta v ır tak ın d ılar. 23 A ra lık ’ta ilân edilen anayasa Türkiye tarihinde en önem li p o litik belgelerden b 'riy d i. (Bkz.: 78, cilt II, s. 355-383; 112, s. 25-38; 199a, s. 216-235). A nayasa, kişisel özgürlüğü, din ayrım ı olm aksızın im p arato ılu ğ u n tüm u y ru k ların ın yasalar önünde eşit olduğunu törenle ilân ediyor, taşın ır ve taşınm az m alların güvenliğini, m esken dokunulm azlığını, vergilerin ve yasalara

98

day an an haraçların o ran tılı dağılım ını, angaryanın, el koym anın ve baskının kesinlikle yasaklanm asını g aran ti ediyordu. B unların yanı sıra anayasa, b asın özgürlüğünü, ilk ö ğrenim in zorunluluğu­ nu d a ilân ediyor ve im p arato rlu ğ u n b ü tü n u y ru k ların a, im para­ torluğun resm î dili o lan T ü rk dilini bilm ek koşuluyla devlet gö­ revinde çalışm a h ak k ı veriyordu. A nayasa, sultan ta rafın d an kaydı h ay a t koşuluyla a tan an üyelerin m eydana getirdiği sena­ to d a n ve im p arato rlu ğ u n erkek halkı tarafın d an seçilecek —40 b in kişiye 1 m illetvekili göz ö n ü n e a la ra k — M ebuslar M eclisin'deıı oluşan iki meclisli bir p arlâm en to kurulm asını öngörüyor­ du. M illetvekillerini, T ürk dilini bilen, o tu z yaşını dolduım uş olan, y u rttaşlık h ak ların d an yararlan an , soruşturm a a ltın d a bu­ lunm ayan ve «Y abancı u y ruğunda gözü olm ayan» im p arato rlu k uyrukluları seçebilecekti. A nayasa M ebuslar Meclisinin, maliye ve anayasayla ilg'li çeşitli yasaları kabul etm e, reddetm e ya da değiştirm e ve devlet bütçesini onaylam a h ak ların a sahip oldu­ ğunu belirtiyordu. A ncak, M ebuslar M eclisinin bu mütevazı h a k la n bile, b u m eclisin kabul ettiği k an u n tasarıların ı reddetm e h akkına sahip olaıı Senatoya bağlıydı. A nayasa b ak an ların ve devlet m em urlarının yüküm lülüklerini ve haklarını belirtiyor, m ahkem elerin h a lk a açık ve bağım sız, yargıçların d a azledilmez olduğunu ilân ediyordu. A nayasanın mâliyeyle ilgili m addeleri, vergilerin salt yasalara göre toplanabileceğini ve b ü tü n devlet giderlerinin bütçede belirtilm ek zo ru n d a olduğunu açıklıyordu; J00. m adde, özellikle biitim aşırı giderlerin, an cak bu giderlerle ilgili özel bir yasa kabul edildikten so n ra yürürlüğe girebileceğini işaret ediyordu. A nayasa m addelerinde, im p arato rlu ğ u n ezilen halkları üze­ rinde T ü rk devletini ebedileştirm ek isteği yansım aktaydı. A na­ yasa, im parato rlu ğ u n tüm uyruk ların ın , din ayrım ı olm aksızın «O sm anlı» olduğunu açıklıyordu. A n ay asan ın birinci maddesi, O sm anlı İm p arato rlu ğ u n u n ve o n a bağlı b ü tü n to p rak ların ve özerk bölgelerin herhangi bir nedenle bölünemeyeceğini belirti­ yordu. Ezilen ulusların, bağım sızlık için yapacakları her türlü 99

yasal savaşlar olanağından yoksun b ırak m a arzusu 71. m addede yer alm aktaydı: Bu m adde, «M ebuslar M eclisinin her b ir üyesi­ nin kendisini seçen çevrenin değil, tü m O sm anlılar’ın temsilcisi olduğunu» belirtiyordu. A nayasa sultanın haklarını son derece geniş biçim de açıkla­ m aktaydı. M ith a t Paşa’nın ilk tasarısın d a yer a la n ve sultanın haklarm ı küçük ölçüde de olsa kısıtlayan m addeler kaldırılm ıştı.1 113. m addeye yapılan eklem e de sultanın egemenliğini tüm üyle sınırsız hale getirdi. M ith a t P aşa’nın ilk tasarısında bulunan öteki bazı m addeler de anayasaya alınm am ıştı. Bu arada, İslâm dininin devlet dini olduğuna değgin bir m adde eklenm işti anayasaya. M ebuslar M eclisinin b aşk an ı, tasarıd a öngörüldüğü gibi, hüküm et tarafın d an değil de, sultan ta ra fın d a n seçilecekti. M ithat P aşa’n m tasarısın d a şöyle b ir m adde yer alm aktaydı: «O sm anlı uy ruğunda o lanlar, özel bir yasaya göre, v atan a yararlı olacak her tü r ticaret ve endüstri şirketi k u rm a h ak k m a sahiptir; bu işte o n lara hüküm etçe h er tü rlü kolay lık sağlanacaktır» (78, cilt II, s. 331)- «Yeni Osm an lılar»ın, ülkenin ekonom ik gelişmesi arzusunu yan sıtan bıı m addeden geriye, an ayasada, salt m adde­ nin ilk bölüm ü kaldı, yani, ticari, tarım sal ve endüstriyel şirket kurm a hakkı. K olaylıklar konusundaki bölüm , an ay asa m etnin­ den çıkarıld ı. Bu ilk anayasa, sultanın h ak ların ı küçük ölçüde kısıtlasa da, T ü rk tarihinde önem li bir ilerlem eydi. Burjuva Özgürlüklerinin -can ve m al dokunulm azlığı, basın Özgürlüğü vb.- törenle ilân edilmesi ve özellikle, parlâm en to n u n kuruluşu, feodal sultan rejimi koşullarında ileriye a tıla n önem li b ir adım dı. A nayasa m addelerinin günlük y aşan tıd a uygulanm ası ülkede hüküm süren feodal bü ro k ratik yönetim i bir dereceye k a d a r sım rlandırabilirdi. O laylar, m eşrutiyet ta ra fta rların ın , elverişli p o litik koşulı Salt M ebuslar M eclisinin dağılm ası halinde, su ltanın 6 ay içinde yeni seçimleri yapm a zorunluluğunu belirten m ad d e kalm ıştı.

100

lardan yararlan arak kitle savaşm a gitm eden, m eşrutiyeti ilân ettirebildiklerini gösteriyor. M eşrutiyetçiler, feodal saltçı yöne­ tim le m ücadelelerinde şehirlerde ve köylerde destekleyici güçler aram adılar bile. Ü lkenin çeşitli bölgelerinden Rus K o nsolosluklarından bil­ dirildiğine göre, taşrad ak i T ürk ahalinin, m eşrutiyetin ilâ n ın ı heyecansız k arşılam ası dikkate değerdir. T ü rk olm ayan halklar ise, m eşrutiyetin ilân ın a hiç güvenm ediler (Bkz.: 50, 1. 658,661, 676; 49,1.125; 39,1.72). E dirne’deki A vusturya K onsolosu, taşrad ak i T ü rk ve T ü rk olm ayan h a lk ın ru h sal d u ru m u n u oldukça başarılı b ir biçim de karakterize ed iyordu: B u konsolos, V iyana’ya, « b irçoklarının. -T ü rk ler, hıristiyanlarm resm en eşit h a k la r kazanm asını istem edik­ lerinden, B ulgarlar ise, oylam ada çoğunluğu m üslüm anların kazan­ m asından k o rk tu k ların d an -yeni anayasaya güvenm ediklerinibildiriyordu (256, s. 84). Selânik’teki A m erikan konsolosu ra ­ p o ru n d a aynı g örüşü, gayet güzel an latm ak tay d ı. 20 O cak 1877’de A m erikan K onsolosu, şöyle yazıyordu: «M eşrutiyetin ilânı, T ü rk ler’d e hayret, endişe ve u m ursam azlık duygusu u y andırdı, Bilinmeyen p ekçok k o n u d a 1 hayret, hıristiyanlara tü rlü hak lar verm e konusunda en d işe ...H ıristiy a n la r ise anayasaya bütünüyle güvenm ediklerinden b u k o n u d a fazlaca d üşünm üyorlardı.» (256, s. 84-8 5). İstanbul’da, m eşrutiyetçiler, yeni an ay asan ın p o litik önem i­ ni güçlendirm ek için b irtak ım tedbirler aldılar. 23 A ralık akşam ı m eşrutiyeti desteklem e gösterisi düzenlendi. M ith at Paşa, E rm eni ve R um p atrik lerin ' ziyaret etti. Böylelikle T ü rk tarihinde ilk kez b ir veziriazam , cem aat başkanlarını ziyaret etm iş oluyordu. P a trik ­ le yaptığı görüşm elerde M ith a t P aşa, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u ­ n u n tü m halk ların ın birlik olm ası gerektiğini savunm uştu.

ı A hm et M ithat, h aklı o lara k , halkın b ü y ü k b ö lüm ünün «anayasa» ve «parlâm ento» sözcüklerini bile bilm ediğini ve an la m ad ı J i d i belirtiyordu (78, s. 197).

101

Feodal-dinci gerici çevre ta rafın d an deskeklenen Sultan A bdülham it m eşrutiyetçilere indireceği kesin darbeyi hem en hazırlam aya başladı. 20 O cak 1878’de İsta n b u l’d a hiç bir k arar alm adan çalışm asına so n veren uluslararası k o nferanstan sonra, sultan her şeyden ö n ce M ith at P a şa ’yı b e rta ra f etm eye k arar verdi. Ş u b at’ın başın d a, M ith a t P aşa tu tu k lan d ı ve y u rt dışın a sürüldü. B u günler, m eşrutiyetçilerde sağlam sınıfsal b ir destek hareketi­ nin bulunm adığını o rtay a koydu. M eşrutiyet ta ra fta rların a yapıian b ask ı, kendilerini savunm aları için o n lard a herhangi bir ciddi tepki uyandırm adı. B ununla birlikte, sultan ve feodil-dinci gerici çevre, m eşrutiyeti hem en kaldırm a tehlikesini göze alam adjlar. A bdülham it, an ayasadan dış p o litik am açlard a yararlanm ak istiyordu; b ir k ısım m em urlar, subaylar, İstan b u l’daki sanat­ kârlar, tüccarlar ve Öğrenciler arasın d a d a yayılm ış olan anayasacı fikirler h a tırı sayılır bir rol oynadılar. 1877-1878 yıllarındaki T ürk-R us savaşının başlam a koşul­ ların d a ilk T ü rk p arlcm entosu iki kez toplandı. Y u k arıd a da belirtildiği gibi, dahi m eşrutiyet ilân edilm eden m illetvekillerinin seçim düzeniyle ilgili yasa hazırlanm ış ve 28 Ekim 1876’da yayınlanm ıştı. T aşrad a, m illetvekillerini, il Y ön etim Meclisi üyeleri seçecek­ ti, İstan b u l’d a ise, iki dereceli seçimler yapılacaktı: H a lk tara fın ­ d a n seçilen k ırk seçmen, İstan b u l milletvekillerini seçecekti. BöyIece, to p lam o la ra k 119 m illetvekili seçilmiş olacaktı. -71 m üsîli­ m an, 48 m üslüm an o lm a y a n - m illetvekilleri a ra sın d a T ürkler, Erm eniler, R um lar, Y ahudiler, B ulgarlar, Sırplar, B osnalılar A rap lar ve K ü rtle r b u lu n m ak tay d ı.3 E ksik ve yanlış bilgilerle h er m illetvekilinin işi y a d a mesleğiyle ilgili o la ra k ne dereceye ı R . D evereııx’n u n k ita b ın d a , m eclisin h e r iki top lan tısın d ak i üyelerin ad listeleri b u lu n m a k tad ır. Bu listelerde üyelerin hangi dine, hangi etnik g ru b a a it o ld u k la rı, m eslekleri ve iş tü rleri gösterilm iştir, (bkz.: 256, s. 261275) B ir bölîık yap ıtlard a, se çile n m illetvekillerinin sayısı H 5 o la ra k göste­ rilm iştir. Bu d u ru m d a biz, R . D evereux’d a n çevrilen ta m ve a y rıntılı bilgi­ lerden hareket edeceğiz.

102

k ad ar doğru hüküm verilebilir! T ü rk milletvekilleri arasında d ah a çok, istifa etm iş devlet m em u rları -k i devlet görevindeyken milletvekili o lm ak olanaksızdı-, büyük to p ra k sahipleri, din bil­ ginleri ve bazı tüccarlar, sa n a tk â rla r bulunm aktaydı. M üslüm an olm ayan m illetvekilleri a ra sın d a ise, a z sayıda büyük ticarîtefeci burjuvazinin tem silcileri vardı. P arlâm en to n u n to p lan tıları, a rtık başlam ış o lan R us-T ürk savaşı o rta m ın d a , 1877 y ılın d a H aziran ayı sonuna d ek sürdü. B u süre içinde belediyeler ve il yönetim i, p arlam entodaki seçim­ ler ve bütçe, b asm ve m üslüm an olm ay an ların askerlik görevi y apm ası ve sıkıyönetim d u ru m u n a değgin kanun tasarıları ve K ara d ağ ’la b arış k o n u su görüşüldü. Bu dönem in b asınında p a r­ lâm ento sık s ık su ltan ın ve saray ın söz dinleyen b ir aracı olarak betim leniyordu. B u p e k de y a la n değildi. G erçi, milletvekilleri, sultanı ve B abıâli’yi d o ğ ru d an d o ğ ru y a eleştirem iyorlardı, am a, pekçokları yönetim sistem ini, m ahkem e usullerini oldukça sert b ir dille eleştiriyorlardı; m illetvekilleri bu eleştiıilerinde hüküm ete ta şra yönetim inin ve h a tta b aşk en ttek i genel m üdürlüklerin büyük m em urlarının görevlerini k ötüye kullan d ık ların a ilişkin sorular yöneltm ekteydiler. N ihayet 1877 yılı M ayıs ayında, meclis, cep­ h edeki T ü rk o rd u su n u n yenilgisi nedeniyle B akanlar K urulundan açıklam a istedi. 28 H a z ira n ’d a meclis to p lan tısı sona e rd i.1 P arlâm e n to n u n yetki süresi dolm adığı halde, 1877 yılı son­ b ah arın d a yeniden M ebuslar Meclisi seçimi yapıldı. B u millet­ vekilleri, İlkine göre, d a h a d a k u şk u lu b ir seçimle p arlâm entoya girdiler. M eclisin toplandığı b u günleri bilen b ir F ran sız diplo­ 1 B u to p la n tın ın Ç alışm asıyla ilgili olarak, d a h a fazla a y rın tı için b k z.: (184, s. 131-137; 256, s . 186-207) R . D evereux, ilginç bir ta rih î olaya d ik k ati çekiyor. B u to p la n tıd a k a b u l edilen M ebuslar Meclisi içindeki seçim ­ lerle ilgili yasa, gerek J ö n tü rk rejim i sırasında, gerekse 1919-1923 Ulusal K u rtu lu ş S a v a şın d an so n ra 1939 seçim lerine dek, sekiz seçim kam panyası sü ­ resince b irk aç kez değişm iştir. İJk « M ith a t P aşa» p arlâm entosuyla T ürkiye C um huriyeti B. M . M eclisi’n in a ra sm d a sa lt tarihsel bağ değil, d oğrudan d oğruya h u k u k î b ir b a ğ d a b u lu n m a k tad ır.

103

m atın ın sözlerine göre, hiç kim se b u m eclisin nasıl seçildiğini adam akıllı b ilm iyordu (31, s.644). 113 m illetvekilinden -B u n ­ ların 64’ü m üslüm an, 49’u d e ğ ild i- o lu şan b u m eclisin sosyal ve etn ik k ad rosu aşağı y u k a rı ilk m eclisinkiyle aynıydı. A m a, m u­ h alif m illetvekillerinin sayısı önem li ölçüde artm ıştı ve eleştiri­ lerinde ilk meclise göre ç o k d a h a sert b ir d il kullanıyorlardı. Bu kez, vekillerin çoğu h üküm eti d o ğ ru d a n doğruya eleştirebiliyor­ lardı. K ap italist ilişkilerin d a h a h ızlı geliştiği ve oldukça güçlü b ir burjuva sın ıfın b ulunduğu bölgelerden biri o lan İzm ir M illet­ vekillerinin m uhalefete b aşkanlık etm eleri dikkate değer b ir d u ­ rum dur. 1878 yılı O cak a y ı sonu, Ş u b at ayı b aşların d a e n d ü stri ala n ın d a verilecek ay rıcalık lar k o n u su n d a hük ü m et k ararın ın gecik­ mesi yüzünden iş sahiplerinin şikâyetlerinin görüşülm esi sırasın­ d a , parlâm en to d ak i m uhalefetin burju v a niteliği iyiden iyiye o rtay a çıktı. S onu n d a iş, M ebuslar M eclisinin veziriazam a ve B akanlar K u ru lu n a güvensizliğini belirtm esine k ad ar vardı. Sul­ tan , kabineyi yenilem ek ve veziriazam ın görevini b aşb ak an lık m akam ıyla değiştirm ek z o ru n d a k ald ı (Bkz.: 184, s.138-145; 256, s.207-249). B ütün b u o laylar, T ü rk o rd u su n u n feci yenilgisi sırasında oldu. A rtık , R us o rd u su n u n ö n ü n d e İstan b u l yolu açılm ıştı. 1878 yılı O cak ve Ş u b a t’ın d a o rd u n u n yenilgisinin ve gitgide k ö ­ tüleşen ekonom ik d u ru m u n başkentteki T ürklerde u yandırdığı hoşnutsuzluk iyice a rttı. Bu k o şullarda. B abıâli, R usya ile barış görüşm eleri yap m ak için harekete geçerek p arlâm en to tarafın ­ d an kendisine getirilen birçok so ru n ların halline son vermeyi k ararlaştırd ı. Sultan, M ebuslar M eclisinin kendisinde h er zam an h iddet uyan d ıran M ithat P aşa liberalizm inin bu y ap ıtın ın çalış­ m asına son verm ek İçin ç o k ta n beri elverişli bir d u ru m kolluyordu. P arlâm enter m uhalefetin so n erkekçe hareketi, 13 Ş ubat 1878 de bak an ların , din bilginlerinin, subayların, Senato ve M e­ buslar Meclisi üyelerinin katıld ık ları ve başkanlığını bizzat sul­ tan ın yaptığı to p la n tıd a Y enişelürlizâde A hm et Efendinin

104

demeciydi. T o p lan tıd a, R us o rd u su n u n İsta n b u l’a saldırm ası tehlikesiyle doğan so ru n lar incelendi. B aşb ak an A lım et Vcfik Paşa, b ü tü n üyelere o rta y a çık an d u ru m ve bu d u ru m d a n k u rtu l­ m a yollarına değgin düşüncelerini belirtm elerini ö nerdi. Sim A hm et E fendi’ye geldiğinde, o, su ltan ın ço k d ah a önceden henıiz bu d u ru m d an k u rtu lu ş o lanakları v ark en a k ıl danışm ası gerekti­ ğini b u yüzden şim di, M ebuslar M eclisinin tü m sorum luluğu üzerinden a ttığ ın ı söyledi (256, s. 243). B u m u h a lif milletvekille­ rinin sözleri, sultanı ço k öfkelendirdi ve ay n ı gün sultan meclisi dağıtm a k ara rı aldı. 14 Ş u b at’ta to p la n tı süresinin son u na doğru, M ebuslar M eclisi, bütçeyi bile görüşm eden su ltan ın buyruğuyla belirsiz b ir sü re için d ağıldı. M uhalefetin en a k tif kişileri, baş­ kentten sürüldüler. Bâzı m illetvekilleri b u a ra d a A hm et Efendi, kısa b ir süre d e o lsa tu tu k lan d ılar. Böylece ilk T ü rk p arlâm en to ­ sunun çalışm ası so n a erm iş oldu. 1878 yılı ilk b a h a r ve yazında, iki kez, A b d ü lh am it’i tah tta n indirm e ve S u ltan M u ra t’ı yeniden ta h ta çık arm a girişimi yapıldı. B unlardan «Ç erağan O layı» ad ıy la tarih e geçen kom plo, 20 M ay ıs'ta acı b ir şekilde b itti. A li Suavi ve ö tek i kom plocuların büyük b ir bölüm ü M u ra t’ı Ç erağan S arayı’ndaki hapis yaşantısından ku rtarm ay a çalıştıkları sırad a askerler ve m uhafızlar tarafından y ak alandıkları yerde öldürüldüler. A li Suavi’nin m eşrutiyeti yeniden k u rm ak istediği düşünülebilirse de, kom plocuların am acı ta m o larak belli değildir. Y azın, A bdüllıam it’e karşı b ir kom plo d a h a düzenlendi. B u k om plonun liderleri de b ir m em ur olan A ziz Bey ve Y u n an asıllı borsacı K leant in Skalyeri’ydi. Bu kom p­ locu grup da, kaçış p lâ n ın ı düzenledikten sonra M u ra t’ı kurtarm a­ yı denediler, a n c a k kom plo o rta y a çıkarıldı. K om plocuların bir b ölüm ü tu tu k la n d ı ve h ü k ü m giydi, b azıları d a y u rt dışına kaç­ m ayı b a şa rd ı.1 ı T ü rk T arih K u ru m u dergisinde ilginç m akaleleri yayınlanm ış olan ü nlü T ürk tarihçisi t. H . U zunçarşılı, arşiv belgelerine d a y an a rak bu kom p­ lo n u n b ü tü n koşullarını ayrıntılı o larak incelem iştir. (Bkz.: 242; 243;244; bkz. :184, s. 145-147)

105

M eşrutiyet h arek etin in zayıf birer y ankısı sayılabilecek bu iki devlet düzenini değiştirm e denem esini, sultan kolaylıkla bas­ tırdı. Ç iiukü, k om plocular, hüküm ete karşı çıkabilecek ciddi bir örgü tten yoksu n d u lar. Bu k o m p lo lar hiç bir jeyi değiştirm edi. A slında, p arlâm en to n u n dağılışı, m eşrutiyetin bütünüyle yenil­ gisi dem ektir. Y ine de A bdülham it, anayasayı k ald ırm ay a cesaret edem edi. A nayasa m etni X IX . yy’ın sonuna d ek resm î hüküm et yıllıklarında bile yayınlandı. P arlâm en to n u n dağılm asından son ra sultan ve hüküm et, ilk Önceleri anayasa yürürlükteym iş ve M ebuslar Meclisi hem en toplanıyorm uş gibi davranıyorlardı. A nayasaya göre k u ru l­ m uş olan S enato’n u n da 1880 yılı N isan ay m a dek yeni üyelerle tam am lanm ası d ik k ate değerdir (256, s. 277). D ışişleri Bakant Saffet Paşa, 6 kasım 1878’de, yabancı basın d a T ürk elçiliklerini tanıtm ak am acıyla yayınlanan sirkülerde şunları yazm ıştı: «Osm anlı im p arato rlu ğ u m u n an ay asası... ülkenin tem el yasası olm ası nedeniyle varlığım sü rd ü rü y o r. A nayasa Sultanın egemenliğini altındaki tüm görevli kişiler ve m em urlar için zo ru n lu d u r... Sul­ tan , her zam an halkın refahı ve ilerlemesi için kaygılanır. O nun tüm istekleri ve çabaları, anayasanın b ü tü n hüküm lerini tam olarak gerçekleştirebilecek düzeni kurm aya y önelm iştir...» (256, s. 249) Sultan ve B abıâli, dış politik efekt saydıkları anayasayı, yine ana­ yasa örtüsüyle d a h a da sağlam laşan d espotik rejim i örtm eye uğ­ raşarak bir süre d a h a resm en tan ıd ılar. M eşrutiyetin ilânından sonra, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u 'n u n feodal saltçı egemenliğin en kanlı suçlularının c irit attığ ı b ir alan haline gelmesi, tarih in k a ran ­ lık b ir parad o k su o lm u ştu r M eşrutiyet h areketinin yenilgisi, b u n d an sonraki T ürk tarih i için Önemli sonuçlar yaratm ıştır. K . M arx, b u yenilginin 18771878 savaşında T ürk iy e’nin yenilm esinin başlıca nedenlerinden biri olduğunu b elirtiyor. M arx, 4 Ş ubat 1878’deV . L ibkneht’e şöy­ le yazm ıştı: « T Ü R K L E R ’in son yenilgisinin an a nedeni, İstanbul^ da, D E V R İM İ Z A M A N IN D A Y A P M A M A L A R ID IR ; böyiece* eski saray rejim inin b ir simgesi olan su ltan ın D A M A T ’ı M A H M U T

106

PA ŞA , savaşın gerçek yöneticisi o larak kald ı, b u d a , R U S K A B İ­ N E SİN İN B İZ Z A T K E N D İS İN E K A R Ş I SAVAŞ Y Ö N E T ­ M ESİ gibi b ir şeydir.»1 (4, s. 247). M eşrutiyet h areketinin yenilgisini pekçok ta rih î nedenler hazırladı, am a asıl neden, harek etin scsyal tem elinin son derece za­ y ıf ve d a r olm asıydı. M eşrutiyet rejim inin kuvvetlenm esiyle ilgili olan sosyal ve po litik güçler, h enüz ço k zayıftılar. T ü rk m illî burju­ vazisi yeni doğm uştu ve burjuvazinin ülkedeki ek o n o m ik durum u son derece zayıftı. İm p arato rlu k tak i yabancı burjuvazi, pan-osm anizm do k trin in in p ropagandasını yapan T ürk m eşrutiyetçilerini geniş çapta desteklem iyordu.60-70 yılları m eşşutiyetçilerinin, şehir ve köylerde toplu hald e destekleyicileri yoktu. A ncak, m eşrutiyet taraftarları, feodal-dinc; gerici çevreyle u ğ raşm ada kitle hareketini değil sultana ve hüküm ete k arşı k o m p lo lar düzenlem e yolunu seç­ tiklerinden b u d ay anağa gerek duym adılar. G enç T ürk aydın sınıfı­ nın hareketinde baştan sona hâk im olan kararsızlık ve ideolojik tutarsızlık, b u aydın sınıfın b irçok ilişkilerde feodal to p ra k ağalariyle henüz sıkı sıkıya bağım lı olm asiyle bu dönem de, tarihî yönden iyice belli olm uştur. M eşrutiyet hareketi, yeni o rtay a çıkan T ü rk millî burjuvazisi için ilk ciddi denem e olm ası yön ü n d en önem lidir. Bu yıllarda, yeni yetişen sınıfın çıkarlarını y ansıtan genç T ü rk aydın sınıfı, feodal saltçı yönetim le b u n d a n sonraki savaşında kendisine yardım cı olan bazı politik m ücadele denem eleri kazandı. Bu a ra d a , m illi burjuva­ zinin kendi yasal h ak ları İçin savaşında ilkokul sayılabilicek ilk T ürk parlâm en to su n u n ilerici Önemi de büyüktür. 1877’de, «K eşke ülkem iz A lm anya’d a İstanbul’d a k i gibi b ir p arlâm en to bulunsay­ dı !» diyen F. Engels, b u p arlâm en to n u n çalışm asının so n derece yüce bir biçim de değerlendiriyordu (8, s. 216). 1876-1877 yıllarında zaferin m u tluluğundan yenilginin acısı­ na geçen M eşrutiyet hareketi, tarih te belli b ir iz bıraktı, b u hareket, T ürkiye’d e burju v a p arlam en ter m o n arşi rejim ine giden yolda ilk 1 A slında d a b ü y ü k h arflerle yazılm ıştır. (Ç. N .)

107

önem li işaretti. A slında, X IX . yy. sonu X X . yy. başlarındaki Jö n tü rk hareketinin tem elini o lu ştu ran güçler, but yıllarda biçim len­ meye başlam ıştı. Özellikle 60-70 yıllarının m eşrutiyet h areketi ve «Yeni O sm anhlar»m eylemleri, ülkenin politik tarihi çerçevesinde ta m bîr doğrulukla Jföntürk h areketinin başlangıçı sayılabilir. Eğer, h areketin kapsam ını belirleyen düşüncelerin oluşum ve gelişim ta rih in d en söz etm ek gerekirse m eşrutiyet hareketini, X IX . yy’m sonlarında, 60-70 yıllarının T ü rk m eşrutiyetçilerinin tü m temel parolalarını benim seyen Jö n tu rk le rın savaşının İlk adaması olarak k abul etm ek m ü m kündür.

108

111. B Ö L Ü M

60 - 70 Yıllarındaki T ürk M eşrutiyetçilerinin Sosyo-Politik ve İdeolijik Anlayışları

«Yeni Osm aufılar»ın başlattığı X IX . yy’ın 60-70 yıllarındaki m eşrutiyet hareketi, O sm anlı Im p a ra to rlu ğ u ’n un p o litik ve to p ­ lumsal yaşam ında önem li b ir rol oynadı. İlk T ü rk m eşrutiyetçileri, burjuva liberal fikirlerin doğuş ve gelişim inde ve bu fikirlerin ülke içinde yayılm asında büyük k atk ıd a b u lu n d u lar. Özellikle,« Yeni O sm anlı lar»>n düşünceleri, Jö n tiirk hareketinin tem el sosyo-poIİtik ve ideolojik p latfo rm u n u hazırladı. Bu yüzden, «Y eni O sm anlI­ l a r ı n ve özellikle onların ideologlarının -N am ık K em al, Zİya Ali Sııavi ve M ith a t P aşa’nın- O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun sos­ yal, politik ve kültürel yaşam ının a n a konuların d ak i görüşlerini, devlet ve h u k u k , din, top lu m sal töre konuların d ak i tu tum larım ayrıntılı o larak incelemeye değer. «Yeni O sm anhlar»]n politik porg ram larm ın ve idelolojik an la­ yışlarının tam ve açık b ir anlatım ını, onların y u rt dışında çıkardık la n gazetelerde, hatta, hareketin liderlerinin ve ideologlarının poli­ tik tezlerinde ve edebî y ap ıtlarında bulabiliriz. 109

G azate m akalelerinde ve politik hicviyelerde «Yeııi O sm anh lar» ın ideologları, özellikle N . K em al ve Z iya, devletin doğuşu ve insan toplun u n u m yaşam ındaki ro lü k o n u ların a ço k yer verm iş­ lerdir. N am ık K em al, devletin iki gelişme dönem inden geçtiğini kabul etm ekteydi. B aşlangıçta, belli b ir anlaşm aya varan to p lu m un üye­ lerine göre b irta k ım k u ra lla r düzenlenerek toplum doğuyor. İkinci dönem de, em eğin dağılım ı sonucunda hüküm et o rtay a çı­ kıyor. 20T em m uz 1868’de «H ürriyet» gazetesinde N .K em a! şöyle yazıyordu: «T oplum un b ü tü n görevleri yerine getirm esi olanağı bulunm adığından im am seçimi ve hük ü m et kurulm ası gereği doğu­ yor. Bu d a, sözü geçen görevleri yerine getirm ek için to plum üye­ lerinin belli b ir bölüm ünün tem silciliğinden başka b ir şey değildir.» N am ık K em al’in bu fik ri, toplum sal bir nitelik taşıyor ve İs­ lâm doğm alarının şuurları d/şm a çıkıyor. A ncak, insan toplum lala n n m yaşantısında «iyilik» ve «kötülük» soru n u n u çözerken N a ­ m ık K em al, bu kavram ların, m üslüm anların dinsel, h u k u k u olan şeriat tarafın d an önceden saplanm ış o lduğunu kabul ediyor, «TopJum büyüdüğü ve devlet, h üküm et kurulduğu zam an, uygar to p ­ lum un h er üyesine yönetim de kam u o y u n u tanım lam aya yardım cı olacak bağlayıcı h attı k urm a gereği ortaya çıkar, diyordu.N .K em al, 24 A ğustos 1868’de «H ürriyet» gazetesinde , b u bağlayıcı hat. şeriat, yani toplum üyelerinin o rta k ve düzgün yönetim i ve savun­ m asını sağlayan politik yasadır. Bu yasanın yorum u to p lum un anlaşm asıyle yapılabilir, a m a tem eli doğal yasadır. Bizim bu doğal yasam ız K u r’a n d a b elirtilen tan rısal adelettir.» Şerif M ardin, N am ık K em al’in bu fik rin i, dah a önce sözii edilen devletin doğuşu fikriyle karşılaştırarak, bizde ister istem ez onun anlayışının çift tabiatlı olduğu fik rin i uyandıran, N am ık K em al’in bu teorisinde toplum sal ve dinsel başlangıcın karıştığını belirtiyor (264. s. 293). Bizim görüşüm üze göre, dinsel fikirlerin toplum sal fikirlerle ve islâm doğm alarının X IX . yy’m o rtaların d a genç T ürk aydınları­ nın yakından tan ıd ık ları devletin ve huk u k u n doğuşuna değgin 110

çeşitli A vru p ai teorilerle çelişkiye düşm esi, «Yeni O sm atılılar» lıareketinin ideologlarının çoğu için k arak teristik tir. N am ık K em al, te o rik düşüncelerinde, her zam an geleneksel m üslüm an ve burjuva liberal fik irlerin , toplıım ve devlet kuruluşuy­ la ilgili teorilerin sentezine yönelm ekteydi. N am ık K em al, M ontesqieu’n ü n eşyanın tab iatın d an çıkan d av ranışların tü m ü n ü n yasa olduğuna değgin h ü k m ü n ü k ab u l ediyordu. K abul ettiği bu fik rin analizine girişen N am ık K em al, «İbret» gazetesinde M ontesqieu’nün fikrinin geleneksel m üslüm an anlayışıyla çelişkiye düşm ediğini, çünkü, tan rın ın «eşyanın tab iatın ın yazarı olduğunu belirtiyordu.» V oltaire’in «eğer tan rı olm asaydı, bir tan rı uyd u rm ak gerekirdi» fikrini, N am ık K em al, salt dinin, insan hareketlerinin ölçüsü ola­ bileceği biçim inde y orum luyordu (264. s. 314-318). N am ık K em al'in bu konudaki anlayış tarzının iki anlam lı ol­ m ası, o n u n O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nuıı gerileme nedenlerini de­ ğerlendirm esinde d e oldukça açık b ir şekilde beliriyor. N .K em al, «H ürriyet» gazetesinde, bir yandan bu gerilem enin şeriat buy ru k ­ larının gereği gibi yerine getirilm em esi sonucunda olduğuna değgin, zam anı ve o rta m ı için geleneksel olan görüşü desteklem ekteydi. N .K em al, şeriatın ilkelerinin bozulduğu her defada devletin za­ rara uğradığını yazıyordu. Şeriat tan rın ın koruyuculuğu altında bulunduğund an ve b u n d an dolayı d a m üstebitler şeriatı değişti­ rem ediklerinden ülkenin geleceğinin sağlanm ası için, şeriat ilkele­ rini izlem ek gerektiğini savunuyordu (87, 24. VIII. 1868. s.2-3). Ö te yandan O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n u n gerilem esinin an a nede­ nini şeriat b u y ruklarının yerine getirilm em esinde gören N. K em al, Volney’in «H arabe» adlı y ap ıtın ı çevirdi. Bu yapıtın yazarı, im p aratorluk ların , doğanın ve akim doğal yasalarına uym ayacak olurlarsa gerileyeceklerini savunuyordu. Bu yapıtı T ürkçeye çevi­ ren N .K em al, O sm anh İm p a ra to rlu ğ u n u n gerilem e nedeninin doğal bilim lere göre açıklanm asına d a belirli bir değer vermeliydi. D evletin d oğuşu ve hukuk teorileri konusu n d ak i nitelendir­ m elerin iki anlam lılığı, Z iya'rnn y ap ıtlarında da ölçülü o larak var­ dır. Z iya’m n bu konulardaki düşünceleri, genel o larak N. K em al' JJI

in düşüncelerine benzer. A ncak, Z iya, y üksek egem enlik ku ru m u n a büyük önem verm iş ve yüksek egem enliğin, gerilemesini, ülkenin gerilem esinin an a nedeni saym ıştır (264, s. 340). 14 A ralık 1868’de « H ü rriy et » gazetesindeki m akalesinde Z iya, to p lu m d a egem enlik k u ru m la n m n doğuşuna değgin görüşü­ n ü oldukça ayrıntılı b ir biçim de açıklıyordu. Z iya’nın fik rin e göre, insanlar ve yine in san lar ta ra fın d a n seçilen yargıçlar arasında anlaşm a başlangıçtı (87 ,1 4 . X II, 1868, s. 7-8.). Böylesi b ir toplum sal anlaşm a teorisi, in san larla tan rı arasın d ak i ilk anlaşm ayla ilgili m üslüm an teorisine aykırıydı (264, s.346-347). Z iya’m n bu fik ir­ lerinde, kuşkusuz, R ousseau’d a n çevirdiği «Em ile»in kapsadığı fikirlerin etkisi b ü yüktür. Bu yapıt, «Sosyal anlaşm a» ve «toplum ­ sal irade» fikirlerini kapsam ak tad ır. R ousseau’ııun «Em ile»indeki fikirlerin etkisi , insanlarla yargıçlar arasındaki ilk an laşm ada d a kendini gösteriyor. Z iya, yargıçların rolünü, to p lu m u n önünde her zam an sorum lu o lan to p lu m u n ücretli m em urları olarak tanım lıyor (87,14. X II, J 868, s. 7-8). Bu düşünce R ousseau 'n u n «Emile» inde belirttiği, h alk ın kendisine a it olan egemenliği sartsız o larak veremeyeceği düşüncesini hatırlatm aktadır. Ş. M ardin, Z iy a’m n toplum un doğuş sürecine değgin teorilerinin R ousseau’n u n «E şit­ sizliğin D oğuşuyla İlgili Düşünce» adlı yapıtının kapsadığı bu sürecin analizine de ço k andırdığını belirtiy o r (264, s.344). «Yeni O sm an lılan n n id eo lo g lan kendilerine ait devlet ve hu k u k teorileri yaratm asalar da, ilerici A vru p ah düşünürlerim d ü şün­ celerini, ayrıca, F ran sız k ü ltü rü n ü T ürkiye'de yerleştirm e denem e­ leri, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u ’nun top lu m sal ve p o litik d üşün ve ta ri­ hinde ilk adım olm ası sıfatıyle önem lidir. O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u ­ n u n ekenom ik, p o litik ve kültürel gelişmesini am aç edinen «Yeni O sm an lılam n büyük ölçüde ideolojik ve politik çalışm asıyle ilgili olan Önemli ko n u lard a, bu ideologların çalışm aları, genç T ürk aydın sınıfını, geleneksel m üslüm an düşüncelerinin sınırları dışına çıkar­ dı. T ürkiye’de ilk kez, N am ık K em al’in y ap ıtlarında k an ıtlarla sağ­ lam laştırılan, egem enliğin k a m u la ştıra b ile c e ğ i yargısının, meş­ rutiyet hareketinin politik p rogram ının biçim lenm esinde önem li

teo riik anlam ı vardır. N am ık K em a], egem enlik h ak k ın ın herkese ait old u ğ u n u sav unuyordu (87, 20. X II. 1868, s. I). N am ık K em al bu fik ri, «M eşrutiyet R ejim i H ak k ın d a M ektuplar» adlı seri m aka­ lelerinde ay n n tıla n y le açıklam ıştır. Bu m akalelerinde, devletin varlığının d o ğ u ştan belirli h a k la n o la n y u rttaşların fik ir birliğine d ayanm ası gerektiğini, b u h a k la rın sağlanm asının ise devletin gö­ revi olduğunu savunuyordu, H a lk a a it olan egem enlik hakkı, bel­ li b ir g ruba verilecekti. K işisel ö zgürlüğü küçük ölçüde te h d it et­ se de, en iyi devlet şekli buydu (B kz.: 251, s. 210-211). N am ık K em al’in b u düşüncelerini eleştiren N iyazi Berkes, İslâm felsefesinde ve h u k u k sistem inde doğal hak d o k trin in in bulun­ m adığını, b u n d a n dolayı d a N am ık K em al’in liberalizm in özü­ nü ve h alk egem enliğinin önem ini an lay an ilk m ü slu m anlardan biri belki d e birincisi saym ak gerektiğini belirtiyor (251, s. 211). Bu düşünceleri İslâm koşullarıyla birlikte k ab u l etm ek gerek­ tiğine in a n a n N . K em al, iki k o şu lu n yerine getirilm esiyle politik egem enliğin yasaya uygunluğunun sağlanabileceğini savunuyordu: B u yasaya uygunluk, h alkın görüş birliğine d ayanm ak, h atta, soyut «iyilik» anlayışına d ay an an yasaya d a uygun düşm ek zo run­ daydı. A ncak yuk arıd a belirtildiği gibi, «iyilik» ve «kötülük» a n ­ layışları N . K em al’in fik rin e göre, d a h a önceden şeriat tarafın ­ d a n belirlenm işti, «İslâm d a iyilik ve kötü lü k , soy u t iyiliğin ifa­ desi, gerçeğin en yüce denek taşı şeriat ta ra fın d a n saptanm ıştır.» diyordu N am ık K em al (251, s. 212). B undan d a h alk ın d o ğ al hak­ larının islâm ın dinsel hakkı o larak sağlandığı sonucu çıkıyor. N i­ yazi Berkes’in b elirttiği gibi, N a m ık K em al’in 1872’d e d oğal hak­ la r d o k trin in d en b ir dereceye k a d a r uzaklaştığı «H ukuk» m akale­ sinde doğal h a k la rın ve şeriat ilkelerinin uyuşab ilir olm ası görüşü yer alm ak tad ır (251, s. 212). M eşrutiyet h arek etin in ideologları, m eşrutiyet yönetim i fik ­ riyle şeriat ilkelerinin ve koşullarının te o rik yönden uyuşabilirliğinin k a n ıtla rla sağlam laştırılm asına ço k büyük önem verdiler. Liberal reform izm in İslâm koşu llan y le ve ilkeleriyle kaynaştırıl­ ması, «Y eni O sm anlılar»ın id eo lo jilerin in en belirtici özellik­

li

terinden biridir. D oğ u n u n dinsel ilkeleriyle, b atın ın bilim sel b a şa ­ rılarının birleştirilm esi gerektiğini söyleyerek N am ık K em al bu düşünceyi en düzgün biçim de açıklam ıştır (76, e. 5). X IX . yy. O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u ’n un b ü tü n politik ve to p lu m ­ sal yaşantısında islâm m büyük ro lü herkesçe bilinm ektedir. Pek d o ğ ald ir ki, genç T ü rk burju v a liberal hareketinin m ilitanları d a im anlı m üslüm anlardır. A n cak , o n ların , toplum sal p o litik am aç­ la rın ın gerçekleştirilm esinde, d in d en a k tif b ir bağlaşık o larak ya­ rarlan m ak istem eleri ço k d a h a önem lidir. K . M arx, 25 M ayıs 1876’ d a F . Engels’« yazdığı şu sözlerinde ç o k haklıydı; «K ısa b ir süre Önce T ürkiye’den söz ediyorduk. H atırlarsınız, size, T ü rlder ara­ sında p ü riten p a rtin in -K u r’a n a d ay an an - kurulabileceğini bildir­ m iştim . Şim di b u gerçekleşti» (3, s. 13). «Yeni OsmarüUar» y u rt dışındaki yayınlarında ve çeşitli yaymsal y ap ıtların d a, d u rm ad an ve üsteleyerek, İslâm ilkelerinin m eşrutiyet yönetim iyle bağdaştığı fik rin i yaym aya çalışıyorlardı. «H ürriyet» gazetesinde «Şeriatım ız, kam u yönetim inde, m eşrutiyet fikirlerine d ay an arak keyfî davranışla bağdaşm az» denm ekteydi (87, 9. XI. 1868, s.3). 7 Eylül 1868’de yine aynı gazetede N am ık K e­ m al şöyle yazıyordu: «Biz, m eşrutiyet yönetim ini İstiyoruz. Bu isteğimizde de d ine dayanıyoruz» (87, 7. IX . 1868, s. 8). Bu a ra d a tan ın m ış T ürk devlet ad am ların d an T unuslu H ay ­ re ttin Paşa, «Yeni O sm anlılarca katılm ıştı. H ayrettin P aşa, 1868 yılında bu dönem de büyük ün k azan an «M üslüm an D evletler İçin G erekli R eform lar» ad lı b ir b ro şü r yayınladı. Bu broşürde, İslâm doğm alarının ve m eşrutiyet reform larının uyuşabilir olm ası k o n u ­ su n a büyük önem verilm işti.1 «M üslüm an h u k u k u n u n p o litik dinse] k o n u ların d a yazan tüm yazarlar, h ü k ü m d a rın görevlerinin büyük b ö lü m ü n ü n başkasına devredilm esinin egem enliği kısıtlam adığım , b u n u n islâm dini ta ­ rafından kab u l edilen egem enlik h ak ların d an biri olduğunu oy bir1 T unuslu H a y ertettin Paşa ve yapıtı için bk-Z.: (257, s. s. 66-69; 264, s. 385-395; 255, s. 228-231)

114

200-202; 262,

ligiyle k ab u l ederler. Salt, im p arato rlu ğ u n eski p rensibinin geliş­ tirilm esi için b u n d a n söz ediliyor.» diyordu T unuslu H ayrettin Paşa (128, s. 25). İslâm ın tem el ilkeleri gereğince toplum sal işlerin, toplum sal görüşm e yardunıyle yönetilm esi gerektiğini ileri süren A li Suavi de, aynı düşünceyi b aşk a b ir biçim de açıklıyordu (134, bl. 1, s. 225). A li Suavi, yeni ekonom ik ve p o litik kuru lu şların o rtay a çıktığı çağdaş d ü n y a k oşullarında İslâm d ininin son derece yararlı o ld u ­ ğunu ve to p lam için gerekli h er şeyin İslâm d ininin hüküm lerinden alınabileceğini k ab u l ediyordu. Şerif M ard in , Ali Suavi’nin politik görüşlerinin K u r a n ın ve erken islâm ın hüküm lerine dayandığını, o n u n genellikle islâm ın köklerine k a d a r varan b ir piirisf, m üslüm an devletlerin gerilem e nedenini, devlet işlerinin dinden ayrılm asın­ d a gören b ir kişi o lduğunu belirtiyor (264, s. 374). N am ık K em al. 1872’de «İbret»te şöyle yazıyordu: «OsmanU Devleti dinsel ilke­ lere day an m ak tad ır ve eğer bu ilkeler bozulacak o lu rsa devletin p o litik varlığı tehlikeye düşecektir» (255, s. 226). N am ık K em al, eğer kendisi anayasa tasarısının hazırlanm asına katılabilseydi, anayasanın h er m addesine gereken fetvayı alm ak için, herhangi bir devlet k ara rın ı K u r a n hüküm lerine göre yasalaştıran şeyhülislâm ın k a ra rm ı isteyeceğini belirtm işti (87, 14. IX . 1. 1868, s. 7). K uşkusuz, d in otoritesinin k a y n a k la n , p o litik m ücadelenin p ra tik am açlarında d a önem lidir. B ütün b u n lar, 1876 m eşrutiyet m ücadelesinde b ü y ü k b ir ro l oynadı. A ncak, «Yeni O sm anlılar»ın, b ü tü n b u fikirlerde, salt kendilerine etkin din adam ların ın desteğini sağlam a isteğini görm ek yanlıştır. BÖylesi b ir açıklam a, hareketin ideolojisi üzerine, biraz sadeleştirilm iş b ir anlayış tarzı anlam ına geliyordu. Bu yüzden, 60-70 yıllarındaki T ürk m eşrutiyetçilerinin ideolojilerinde M üslüm an reform u -ki bu, X IX . yy’m 70 yıllarında M ısır'd a burjuva-nasyonal harek etin bir bölüm ü olan, d a h a sonra, X IX . yy’m son ların d a ise islâm reform u için başlı başına bir hare­ k et o lara k büyüyen b ir akım dı.- fikirlerine benzeyen bazı özellikler görm ek d ah a d o ğ ru o lu rd u (B kz.: 172, s. 110-139; 157, s. 7-12). G e­ re k «Yeni O sm anlılar»ın ideolojisinde, gerekse M ısırlı M üslüm an

115

reform cuların görüşlerinde, yeni sosyal k o şullarda, devlet tara fın ­ d a n yönetim in düzenlenm esi için, ideolojik tem el olm ak sıfatıyle islâm ın son derece yararlı o lduğunu gösterm e arzu su o rtadadır. 60-70 y d lan n d ak i m eşrutiyet h arek etin in ideîoglan, «m aarifçilik» fik rin in etkisi altın d ad ırlar. Böylesi fik irle r bu yıllarda «Yeni O sm anlılar»ın id eo lo jik anlayışında ilk p lânda b u lunuyor ve «Yeni O sm anlüar» ta rafın d an sosyal ve kültürel ilerlem e uğraşında en önem li araç o la ra k ileri surülüyordu. N am ık K em al, görüşlerine etki eden şu A vrupalI düşünürleri yapıtlarında belirtm ekteydi: M ontesqieu ve yapıtı «K anunların R uhu», R ousseau ve yapıtı, «T oplum sal A nlaşm a H akkında», Volney ve ta rih î yapıtları, Lock ve araştırm aları (B kz.: 264, s. 332 333). XV III. yy. A vrupa k ü ltü rü n ü n b u b ü y ü k tem silcilerinin etkisi, N am ık K em al ve Z iya’n ın b irço k te o rik düşüncelerinde belli bir biçim de kendini gösterir. N. K em al ve Z iy a ’nın, yuk arıda sözü geçen devletin ilk olarak insanların gönüllü fik ir birliğinden doğdu­ ğu fikri, aslında, toplum sal anlaşm a teo risin in yansım asıdır. N . K em al, egem enliğin h alk a a it olduğu düşüncesini, R ousseau’nun «Toplum sal A nlaşm a H akkında»adlı, halk egem enliğinin ve halk hüküm ranlığının ayrıntılı k an ıtlarla sağlam laştırıldığı yapıtından alm ıştır. N am ık K em al’in teo rik görüşlerinde b aşk a önem li bir du ru m o la n yasam a ve yürütm e egemenliğinin ayrılm ası fik ri (bun­ d a n d ah a soııra söz edeceğiz) M ontesqieu’nüjı yap ıtlarının etkisi sonucudur. N am ık K em al’in inancında d a , m aarifçi fikirlerin etkisi,do­ ğ ad a ve in san to p lu lu ğ u n d a var o la n uyum u o rta y a çıkarıyor. «D üzen ilk o la ra k eşyaların uyum uyla gerçekleşir. F a b rik a d a bir dişli yerinden çıksa tü m b ölüm ler z a ra r g ö rü r; eğer Jü p ite r’in en k ü çü k uydusu y o lu n u değiştirse, güneşin düzenlediği koşullar kesinlikle bozulurdu.» d iy o r N am ık K em al (264, s. 306). Rousseaıı, V oltaire ve M ontesqieun’n ü n yapıtlarının incelen­ mesi, kuşkusuz, ilk T ü rk m eşrutiyetçilerinin p o litik fik irlerinin bi­ çim lenm esine büyük etki yapm ıştır. Ç ünkü bu düşü n ü rlerin yapıt­ ları, feodal saltçı yönetim i sert b ir dille eleştirm ekte ve m eşrutî m o-

116

narşı fikirlerini yaym aya çalışm aktadır. A yrıca «M eşrutiyet için, despotizm ad ım verdiği saltçı y önetim e k a rşı savaşan» M ontesqieu, yü yakından tan ım aları' d a T ürk m eşrutiyet h arek etin in politik program ının belirlenm esinde önem li b ir rol oynadı (156, s. 273). Ziya’nın, tarih in kişiliksiz güçleri o la ra k belirttiği ekono­ m ik ve politik gelişm enin nedenlerine değgin görüşleri de kuş­ kusuz m aarifçiliğin etkisi a ltın d a biçim lenm iştir. Ziya, 6 Tem m uz 1868’de «H ürriyet» gazetesinde şu n ları y azıyordu: «Çağım ız in ­ sanlığın gençlik çağıdır. Bu yüzden ö zgürlük düşünceleri, yer­ yüzünde, kıyılarından taşan seller gibi y ayılıyor; tira n la rı koruyan hiç bir araç, -tu tu k la n m a la r, sürgünler ve h a tta ö lü m cezalarıbu seli d urdurabilecek b ir engel olam az.» (87, 6. V II. 1868, s. 2) «Yeni O sraanlılat»ın ideologları, XV7I!.yy. A v ru pa m aarifçilerinin ilkelerini izleyerek, h a lk eğitim ini, insanlığın sosyal, politik ve kültürel gelişimi içi» a n a araç sayıyorlardı. T ü rk m aarifçilerinin g em i görüşünü N .K em al, şöyle belirtiyordu: «Ça ğınuzda eğitim , b ü tü n h alk ların h ay at kaynağıdır.» (76, s.17) N am ık K em al, eğitim ve öğretim in, b u çağın A v ru p a’sının tüm ekonom ik ve kültürel başarılarının temeli old u ğ u n u , h er zam an belirtm ekteydi (76, s.44-45). Ziya, b ir şiirinde şöyle yazıyordu: «ister İsen an lam ak cihanı Öğrenm eli A v ru p a lisanı. Etm iş o rd a fu n û n terakki Tahsilden eyleme tevakki Bilmek gerek andaki fıinûnu Terkeyle taassubu cünûnu A nsız kişi tam şair olm az Sende var ise eğer lıam iyyet Tahsiline eyle sarfi h im m et ’ T a m illetin ide istifade Kıl tercüm e an ları ziyade.»

(163, s. 24-25?

117

1867 yılı O c a k ayında, « M u h b ir» in İstan b u l baskısında, Ali Suavi, ö ğrenim düzeyinde A v ru p a’y a yetişm ek ve O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u n m addi gelişim inin sağlanm ası için A v ru p a’ nın bilgilerinden y ararlan m ak gerektiğini yazm aktaydı (264, s. 369). Ü lkenin bilinen koşullarında, A v ru p a ülkelerinin en önem li bilim sel ve k ü ltü rel b aşarıların d an y ararlan m ak gerektiği fikri, «Yeni O sm anljlar»ın, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u n ek onom ik ve kültürel geri kalm ışlığının nedenlerine değinen tü m m akalele­ rinde yer alıyordu. «Y eni O sm anlılar», özellikle O sm anlı İm pa­ rato rlu ğ u ’n u n kültürel geri kalm ışlığını rastlan tı olm ayan k ö tü bir durum o larak nitelendiriyorlardı. H a lk ın öğrenim ve eğitim sorun­ la rı, ülkenin ekonom ik ve kültürel gelişmesinde en önem li engeldi. Ziya, «Ü lkem izin geri kalm asının a n a nedenlerinden b iri, öğreni­ m in ve bilim in yeterli biçim de gelişem em esidir.» diyordu. Ziya, bu konudaki g örüşünü, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n d a öğrenim için gerekli olan p a ra n ın , ancak, E ğitim B akanlığı m em u rların ın m a­ aşlarını ve ö tek i giderler ödem eye h arcandığını b elirterek açık­ lıy o rd u (77, s. 62-63). M ith a t P aşa, h alk eğitim inin Örgütlenmesi k onusuna b ü ­ yük önem veriyordu. M ith a t Paşa, genel valiyken, eğitim bak an ­ lığına, ilk ö ğ ren im in b ü tü n y u rtta uygulanm asının son derece önem li olduğundan söz eden bir tezkere gönderdi. A ynı zam anda, rüştiyelerde d ah a iyi ders verilm esi için, Öğretim k o d ro su n u n genişletilmesini ve yabancı dillerin öğretilm esini savunuyordu ( 88, s. 75-85). «Yeni O sm anlılar», O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n un M üsJüm a n T ü rk ve H ıristiy an halk ları arasın d ak i k ü ltü r ve öğrenim düzeyindeki kesin ayrılığa büyük önem verdiler. E k o n o m ik ve p o litik ezgiye karşın, im p arato rlu ğ u n m üslüm an olm ayan h alk ­ ların ın, özellikle B ulgarlar, E rm eniler ve Y un an lılar’m O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u n dinsel cem aatlerinin ö zerk okul h akkını kul­ lanarak, öğrenim de T ürklere göre d a h a büyük b aşarılar k azan ­ dıkları bilinm ektedir. Z iya’n ın b u d u ru m d an üzüntüyle söz et­ mesi d ikkate değer. Ziya, E rm eniler ve Y u nanlılar arasında, on

118

yaşına dek, a n a dilinde okum ayı ve yazm ayı öğrenm eyen bir çocuğun en d er b u lunduğunu, oysa T ü rk ler a ra sın d a on beş ya­ şında p e k a z kişinin iki ü ç sa tır T ürkçe yazabildiğim ve gazete okuyabildiğini belirtiyordu (87, 27. V II. 1868, s. 3). «Y eni O sm anlılar»ın b ü tü n b u düşünceleri, kuşkusuz, 1869 E y lü lü n d e, «Y eni O sm anlıIar» h areketinin m ilitanlarından, ta ­ nınm ış T ü rk m aarifçisi Ebuzziya Tevfik’in katkısıyla hazırlanan h a lk eğitim ini düzenleyen yasan ın yayınlandığı ortam ı yarattı. X IX .yy’ın 60-70 yılları T ü rk eğitim tarihinde tam b ir d ö n ü m nok­ tası oldu. «Y eni O sm anIılar»ın ve ideologlarının ü stü n y arar­ lıkları bu işte ço k değerliydi (Bkz.: 159, s. 34-63). T ü rk m aarifçilerinin fikirlerinin etkisiyle İstan b u l’d a «M üslüm an K ü ltü r Cem iyeti» kuruldu. B u cem iyet, 1865 y ılın d a b ir kaç tane ilk­ o k u l ve 1873 yılında d a kendi lisesini açtı. C em iyetin ilkokulla­ rın d a n birinde, N am ık K em al’in y u rt dışın a gidene d e k T ürkçe yazı dersi vermesi d ik k ate değerdir. N a m ık K em al, h alk eğitim inin gelişmesi için h ay atının son günlerine d ek savaştı. 1880 yılında, m eşrutiyet h arek etinin ye­ nilgisinden so n ra M idilli ad asın d a sürgün b îr m em ur olan N a ­ m ık K em al, II. A b d ü lh am it’e, a d a n ın ve halkın gereksinim le­ rinden söz eden b ir tezkere gönderdi. Bu tezkerede N .K em al, sultanın dik k atin i, h e r şeyden d a h a ço k ad ad ak i h alk ın eğiti­ m inin hiç de doyurucu olm adığına çekiyordu. N am ık K em al, insanlığın gelişm esinde k ü ltü rü n büyük b ir rol oynadığını ve a d ad a k i o k u lların «acınacak d u ru m d a, halk ın m u tlak çoğunlu­ ğ u nun ise cahil olduğunu» üzüntüyle yazıyordu. B u tezkerede ad ad ak i hırıstiy an ların öğrenim düzeyinin d a h a yüksek olduğunu belirten N .K em al, h ırıstiy an lan n öğrenim sorunuyla dinî cem iyetlerin ilgilendiğini, T ü rk o k u lla rın ı İse, m em u rlaunın m a­ aşlarını zorlukla ödeyebilen h ü k ü m rt o rg an ların ın yönettiğini belirtiyordu. N a m ık K em al, h e r köyde b ir İlkokul aç tık tan sonra zorunlu ilk öğrenim yasasının uygulanm asını, o rtao k u lların bi­ rinci basam ağının, yani rüştiyenin p ro g ram ın ın genişletilmesini, sa n a t o k u lları k u rulm asını öneriy o rd u (120, s. 246-249).

119

«Yeni O sm anlılar», gazetelerinde ve Öteki yayınsal y ap ıt­ la rın d a , O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u n ekonom ik ve p o litik d u ru ­ m u n u n karakteristiğine ve im p arato rlu ğ u n ilerlem esini sağlaya­ cak yolun belirlenm esine b ü y ü k önem veriyorlardı. İlk T ü rk m eşrutiyetçileri y ap ıtların d a, O sm anlı İm p arato rluğu’n u n gitgide kötüleşen ek onom ik d u ru m u n u son derece ayrın tılı bir biçim de incelem ekteydiler. N .K em al, 10 A ğustos 1868’de «H ürriyet» gazetesinde, doğal koşullar uygun olduğu halde, ülkede tarım ın , ticaretin ve el san atların ın b ü tünüyle bo­ zulduğunu ve gerilediğini belirtiyordu. Z iya, 1869’d a devletin yıkılm akta old u ğ u n a dikkati çekerek, A n ad o lu ’n u n «yangın yerine benzediğini, nereye b ak san yıkılm ış köyler ve yıkıntılar» olduğunu yazıyordu (77, s. 12). «Yeni O sm anlılar» gücün ü stünde vergilerin ve b u vergilerin to p lan m a yöntem lerinin, tefeciliğin ve yöneticilerin görevlerini kötüye kullan m aların ın , ülkenin içinde b ulunduğu ekonom ik d u rum un iç nedenleri olduğunu kabul ediyorlardı. B u dönem deki vergilerden söz eden «Y eni O sm anlılar», vergilerin, tüm üyle h alk ın ödem e g ü cünün üstünde olduğunu ve halkı y ık tığını be­ lirtiyorlardı. N .K em al, vergi ölçüsünün, «birçok yerlerde halkın ağaç kökü ve o tla beslenm esine yol açacak» biçim de yüksel­ tildiğini yazıyordu (87, 31. V III. 1868, s. I). T o p ra k vergisinin, a şa rın , dolaylı vergilerin ve ö tek i haraçların toplanm asında, acem i er kaydında yapılan suistim allerin, halkı nedenli yık­ tığını Ziya, şöyle anlatıy o rd u : «T anzim ata dek, her bölge birkaç derebeyinin elindeydi. Şimdi d e b u bölgeleı etkili kişile­ rin ve meclis üyelerinin ellerinde b ulunuyor. Bu kişiler, halka istedikleri gib{ zulm ed:yorlar ve eziyorlar» (77, s. 12-13). «Yeni O sm anlılar», vergilerin to planm asında kesenek sis­ tem ini, köylünün perişan olm asının ve tarım ın gerilemesinin a n a nedenlerinden b 'ri sayarak b u sisteme karşı çıkıyorlardı. Ziya, kesenek sistem inin halkı ta m anlam ıyla yıktığını, çünkü, ondalığın sekizde bire, yedide bire, h a tta ürünün beşte birine dönüştüğünü belirtiyordu. Aynı zam anda, tefecinin ağına düşen

¡20

köylünün, y aşam ın ın so n u n a d ek o n d an y akasım k u rtaram a­ yacağını söyleyerek, tefeciliği d e sert b ir dille yeriyordu (77, s. 55-56, 58-59). B irtakım o lay lara bakılırsa, «Y eni O sm anhlar»ın, an a vergi olan aşarın k ald ırılm asın ı gerekli saydıklarını düşünebiliriz. N am ık K em al, a şa rın ağırlığını b elirterek ö tek i vergilerin a rtı­ rılm ası suretiyle b u verginin kaldırılm ası gerektiğini sav unuyordu (223, s.246-247). M ith a t P aşa, B ağdat ilin in genel valisiyken, h u rm a ü rün ü n d en a lın a n doğal vergiyi, p a ra o la ra k a ılın a n ver­ giyle değiştirm işti (135, cilt V, s.304). G örüldüğü gibi, «Yeni O sm aatılar»ın ta rım p ro g ram ı, ge­ nellikle ılım lıydı. Bu program , kesenek sistem inin kaldırılm asından ve tefeciliğin sın ırlandırılm asından Öteye gitm iyordu. B undan b aşk a «Yeni O sm aniılar», tarım d a bilim den yararlanılm ası için savaştılar. N .K em al, A vrupa devletlerinin tarım d ak i b aşarıların­ d a n yararlan m ay ı ve ö rn ek işletm eler kurm ayı ö n eriy o rd u (223,

S.246). «Yeni O sm aniılar», ülkenin endüstriyel d u ru m u n d an söz ederken, d esp o tik rejim in ve yabancı m alların rekabetinin, en­ d ü strin in gelişm esine engel olduğunu belirtiyorlardı. Ziya, Os­ m anlI İm p arato rl uğu’n d a el san atların ın ve ticaretin gerilemesi­ n in nedenini ülkedeki d espot rejim de ve yabancı rekabetinde gö rü y o rd u (87, 3. V. 1869, s.8). Yerli endüstrinin gerileme ne­ denlerine değinen N .K em al, şunları söylüyordu: «İthal m allarından % 5, yerli üretim m allarından ise %8 o ran ın d a g üm rük vergisi alı­ nıyor. Sanki, özellikle yerli endüstriyi parçalam a am acı güdü­ lüyor» (87, 31. V lll. 1868, s.l). T ü rk millî burjuvazisinin çıkarlarını y ansıtan «Yeni O sm an­ lIlar» , yabancıların kapitüler ayrıcalıklarının kaldırılm asını ve h a tta , O sm anlı İm paratorl uğu’yla A vrupa devletleri arasındaki ticaret anlaşm alarının -k i b u anlaşm alarda h ak lar eşit değildiyeniden gözden geçirilmesi gerektiğini oldukça sert bir dille savunuyorlardı. «Yeni O sm anlılar»m yabancı uyrukluların 1867 yıb n d a saptandığı biçim de, O sm anlı tm p arato rlu ğ u ’nda toprak

sahibi olm a h ak k ın a kesinlikle k arşı çıkm aları d ik k ate değer bir konudur. «Y eni O sm anlılar», sultan hüküm etinin bu k ararın ı, ülkenin eko n o m ik ve p o litik d u ru m u n u n zayıfladığı koşullarda, yerli endüstrin in , ta rım ın ve ticaretin gelişm esinin açıkça savsanm ası sayıyotlardı (87, 16.X I. 1868, s. 2). «Yeni O sm anlılar»a göre, h ü k ü m etin m aliye politikası, ülkenin ekonom isinde yıkıcı b ir etki yapıyordu. «Y eni O sm anlI­ lar», b ü tü n m akalelerinde, dış istik razların ülkenin ağır ekonom ik d u ru m u n u d a h a d a kötüleştirdiğini ileri sürüyorlar ve hüküm eti, K ırım savaşından so n ra büyük d ış borçlar aldığı için am ansızca eleştiriyorlardı. Z iya ^Öyle yazıyordu: «H areketin tem el ilkesi olarak, dış borçların O sm anlı İm p arato rlu ğ u için yaşatıcı ve yar­ dım edici olm adığı hükm üne varılm ıştır. D ış b o rçların ödenm esi, yeni borçlar yardım ıyle olm aktadır, tıp k ı eskilerinin kapatılm ası için yeni ve d a h a büyük ç u k u rla r kazılm ası gibi. M alî işlemler devlet hâzinesini, h e r yıl gelirlerin üçte birini ya d a y arısın ı İstik­ razların faizlerinin ve a n a p a ra ların ın ödenm esine ayırm ak ve b u p a ra n ın d a hem en hem en yarısını y u rt dışına gönderm ek z o ru n d a b ırak acak d urum dadır. K ö tü yönetim yüzünden im pa­ rato rlu k perişan, h alk ise m utsuzdur.» (94, s. 47-48) Z iya, sözlerim sürdürerek, b u d u ru m d an dolayı, m em urların 8-10 ay d ır, subay­ la rın ise 15-20 a y d ır aylıklarını alam ad ık larım , devlet düzeninin bozulduğunu k ö tü a raçlarla d o n a tıla n ve tiksindirecek biçim de giydirilen o rd u d a hırsızlığın alıp yürüdüğünü belirtiyordu. (94, s. 49). «H ürriyet»in b ir sayısında, i s ti k r a z d ı n m illetin görüşü ve onayı hesaba k atılm aksızın salt yüksek mevki sahibi kişilerin is­ teğiyle alındığ ın d an söz eden b ir m akale yayınlandı. M akalede, bu istikrazların, an cak A vrupalı bankerlere ve o n ların İstan b u l’d ak i acan ta ların a gerekli olduğu, p a ra işlerinin sultanın ve b a k an la rın geçici heveslerine göre düzenlendiği ve devletin gereksinim leri­ n in göz önüne alınm adığı belirtiliyordu (87, 16. X I. 1868, s. 1-2). «Yeni O sm anlılar», ülkenin a ğ ır m alî d u ru m u n d an sultanı ve hüküm eti suçluyorlardı. «İnkılâp», S u ltan A bdülaziz’in 10

122

yıllık hüküm darlığında, devlet b o rç la rın ın 7 m ilyondan 100 mil­ y o n liraya çıktığ ın a d ik k ati çekiyor ve «Bravo, su lta n ın çabala­ rın a!» diyerek alay ediyordu (230, cilt I, s. 519). «Yeni O sm anlılar», ta rım , tic a re t ve en d ü strin in gelişmesi için tedbirler alın ırsa ve h ü k ü m et d ış b o rç la r alarak ekonom ik güçlükleri çoğ altm ak yerine, ek o n o m ik gelişmeyle ciddi olarak uğraşırsa, ülkenin gelirlerinin kesinlikle artacağ ın a inanıyorlardı. Böylelikle, «Yeni O sm anlılar», ek o n o m ik duru m a değgin dem eçlerinde, sın ırlı d a olsa, im p a ra to rlu k ekonom isinin geliş­ m esine yönelm iş ilerici fikirler ileri sü rü y o rlard ı .1 «Y eni O sm anlılar», O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u 'n u n ekonom ik ve kültürel gelişmesini sağlayacak a n a aracı, im p a ra to ılu ğ u n m eşrutî m onarşi devleti h aline gelm esinde görüyorlardı. N . K em al, 17 A ğustos I 868’d e «'Hürriyet» gazetesinde, m eşrutiyet yönetim inin, ülkenin doğal zenginliklerinden y ararlan m a, endüstri ve ticaretin ¡»clişnıcsi, kam u h ak ların ın korunm ası ve devlet hâzinesinden suistimali kaldırm ak için gerekli koşulları yaratabileceğini yazıyordu (87, 17, V III. 1868, s, 3). «Yeni O sm an lılar» , ülkenin tü m dert­ lerine deva olacağına in an d ık ları m eşrutiyet h a k k ın d a yazıp k o ­ nuştular. N . K em al, «A ncak m eşrutiyet yönetim inin kabul edil­ mesiyle ülksd e h ü k ü m süren despotizm in ve israfçılığın ortad an kaldırılabileceğini ve h alk ın güvensizliğinin y o k edilebileceğini» savunuyordu (87, 20. V II. 1868, s. 3-4). N am ık K em al’in sözlerine göre, «Yeni OsmanlılaD), sonu­ cu n d a O sm anlı İm p arato rlu ğ u m d a «ilerlem enin filizlenmeye» başladığı tanzim at refo rm ların ın İlerici önem ini yadsım ıyorlardı (109, s. 24). A n cak , «Yeni O sm anlılar», reform ların, ülkenin en önem li soru n ların ı çözem ediğini ve h ü k ü m etin denetsizliğinİ o rta d a n k a ld ıra m a d ığ ın ı h e r z am an belirtiyorlardı (234, s. 845). ı 60 yıllarında, «Y eni O sm an1ılar»ın kendi gazetelerinde kısa ve açık o la ra k b elirttik leri tarım sa), endüstriyel ve ticarî geli, çağdaş T ürk iy e’de D ü y u n u U m um iye’nm benim sediği bu o lağanüstü d u ru m u n ö lçüsüdür» (21, I. 122). Ç arıkov, D üyunu Umurr.iye’nin kurulm asıyle, T ürkiye’nin devlet bağım sızlığından ve ekonom ik bağım sızlıktan yoksun kaldığını, «T ürkiye’de yöne­ timin ikiye bölündüğünü -y a z ıy o r ve şöyle devam ediyordu-: B abıâli’nin ve D ü y u n u U m um iye’nin condom inium ’u oluştu ve her yıl D üyunu Um um iye’nin çalışm a alan ı, B abıâli’ninkine oran la büyüyordu.» Rus, diplo m atı, sultanın ve BabIâli’­ nin, salt iç po litik ad a değil, dış p o litik ad a d a D üyunu U m um iye’­ nin ve onu o luşturan A vrupa devletlerinin politik planlarına aykırı düşecek herhangi bir şeye girişemeyecek k ad ar D ü y u n u U m um iye’ye bağlı o(duk!r güvencesi yoktun» (44, 1. 22-23). T ü rk hüküm etinin d u ru m u n u karakterize etm esi yönünden, 1898 yılında an a b ak an lık lara b aşk an lık eden b ak an lar arasında yüksek öğrenim yapm ış tek kişinin bile bulunm am ası dikkate değer bir husustur (42, 1. 10). Y üksek mevki sahiplerinin çoğu iyice cahil kişilerdi ve bazıları d a o k u m a yazm a bile bilm iyorlardı. Z ulüm y ılların d a devlet m em urunun k ü ltü r derecesinin politik yönden kuşkulanılm asım n nedeni olduğunu ab artm ad an söy­ leyebiliriz. İlerici fikirlerin ve h ü r düşüncenin gelişm esinden ve yayıl­

163

m asından k o rk an II. A bdülham it’in hüküm darlık yıllarında, tanzinıat dönem inde başlayan eğitim in gelişmesi ciddî şekilde fren­ lendi (Bkz: 159, s. 64-100). A b dülham it rejim inin h alk eğitimi konusundaki tu tu m u , bu yılların eğitim baltanı H aşini P aşa ta ra ­ fından oldukça açık b ir biçim de belirtilm iştir. H aşim Paşa, eğer hiç bir okul olm asaydı, kendi yüküm lülükleriyle bakanlığını çok iyi yönetebileceğini açıklam ıştı (251, s. 275). Sultan, okulların yönetim ine de karışıyordu. T üm bilim k u ru m la n , eğitim bak an ­ lığının sansürünün ve m üfettişlerinin en acım asız k o n tro lü altında bulunuyorlardı. O kul p ro g ram ların d an «düşünce uyandıracak» konuların hepsi çıkarıldı. Sultanın sansür m em urları, ilkokul program ından tarih ve coğrafya dersini bütünüyle çıkararak, bu derslerin yerine M üslüm an büyüklerinin yaşantıları ve gezileriyle ilgili öyküler koydular. Bu dönem de T ü rk oku lların ın tüm ba­ sam aklarında dinsel etki kuvvetlendi. X IX . yy'ın so nunda İda­ dilere durm ad an sayısı a rtırıla n ilahiyat dersleri kondu. O rtaokul­ lardaki tarih dersleri, T ü rk sultanlarının eylemlerinin k ısaca açık ­ lanm ası suretiyle sınırlandı. Üstelik, A b d ü lh am it’in Öncellerinden de söz edilm iyordu. XIX. yy’ın sonunda, özel o larak yapılan orta ve yüksek öğrenim biraz gelişti, ancak b u gelişme büyük zorluk­ larla ilerliyordu. 1900 yılında -A b d ü lh a m it’in hüküm darlığının 25. yılı nedeniyle!- İstanbul’d a yeniden üniversite açıldı. A m a bu üniversite acınacak durum daydı. Edebiyat fakültesine yılda 25 kişi alm ıyordu. T arih dersleri b u rad a d a İslâm tarihi ve O sm an­ lI devleti tarihinin k ısa bir açıklam asından oluşuyordu. H ükü­ m etin m üfettişleri, salt İlâhiyat, edebiyat ve tarih derslerini değil, teknik bölüm lerin özel derslerini de kontrol ediyorlardı. T anınm ış T ü rk eğitim tarihçisi O sm an Ergin, zulüm devrindeki İstanbul Üniversitesini «tüm üyle cılız ve durgun» bir kuruluş olarak nite­ lendiriyor (218, s. 1107-1116). A bdülham it’in asıl «uğraş» k onusu askerî öğrenim k u ru m lan idi. Ö ncelinin ta h tta n indirilm e k o şu llarım çok iyi bilen AbdüJh am it, bu öğretim kuru m ların d ak i öğretm enler arasında liberal fikirlerin yayılm asını önlem ek am acıyle her çareye başvuruyordu.

164

Bu dönem de askeri okulların p ro g ra m ın d a n ta rih derslerinin tüm üyle çıkarılm ası dikkate değer bir husustur. 1906 yılında h ü ­ küm et, yönetim güçlüklerini ileri sürerek, aşağı yukarı 2000 kişinin öğrenim yaptığı İstanbul’daki askerî okulu d ağ ıttı. Çeşitli şehir­ lerde birkaç okul açıldı. Ç ağdaşları bu olaydan söz ederken hü­ küm etin «böylesine çok genç insanın bir a ra d a b u lunm asının dev­ rimci fikirleri geliştireceğinden» kork tu ğ u n u b elirtiyorlardı (164, s. 61). Bu zam an a dek hüküm ette, X IX . yy’ın sonundan başla­ y a ra k Jö n tü rk örgütlerinin ülke içindeki asıl eylem m erkezi olan askerî okullarda devrimci fikirlerin yayılm ası korkusu vardı. (Bu­ n u n için bkz.: V. Bölüm ) 1886 y ılında, askerî tıbbiye m ezunu d o k to r Cemil Paşa, an ıların d a, sivrilen bu bilim kuruluşunun «fikir bağım sızlığı ruhunun» sultana «rahatsızlık ve h a tta korku» verdiğini yazıyordu. A bdülham it, okulu en g ad d ar askerî disiplin kıskaçları arasın d a tu tu y o rd u (116, s. 50). O rdu ve Bahriyede duru m unu güçlendirm ek isteyen sultan hüküm eti, 80-90 yıllarında soyluların çocukları ve şehzadeler için özel sın ıflar kurdu. A ncak b u tedbir, feodal b ü ro k ratik egemen sınıfı, 1908 devrim inin hazır­ lanm asında ve gerçekleştirilm esinde J ö n tü rk kom itelerinin asıl dayanağı olan sub ay ların an a kitlesinden d ah a d a uzaklaştırdı. A bdülham it rejimi yılları, T ü rk basını, edebiyatı ve sanatı için en k ö tü dönem oldu. 70 y ılların d a büy ü k b aşarılar kazanan T ü rk gazeteciliği, su ltan ın sansürü tarafın d an yok edildi. A bdül­ h am it rejimi y ılların d a İstan b u l’d a uzun süre yaşam ış ve çalışmış olan Rus diplom atlarından biri, b asın ın bu yıllardaki durum uyle ilgili o larak şunları yazıyordu: «T ürk b asın ı, hüküm et sansürünün en gaddar boyunduruğu a ltın d a b itk in düşm üştü, hüküm etin ne iç ve ne de d ış politikasına hiç bir şekilde değinem iyordu; salt sultana en aşağılanm ış ifadelerle d alkavukluk ediyorlardı.» (173, s. 4) B asılan gazete sayısı d a çok azalm ıştı. Eğer 70 yıllarında İstan b u l’d a 50’ye y ak ın gazete ve dergi çıkıyorsa, X IX . yy’ın sonu na doğru, salt su ltan ın ve h ü k ü m etin işine gelen m akaleler yayınlayan birkaç gazete kalm ıştı. Bu sırada Türkçe olaraK tirajı 2000’le 5000 a ra sın d a olan 3 gazete ve son derece sın ırlı abone

165

sayısı olan birkaç önem siz dergi yayınlanm aktaydı (153, s. 92-93). G azetelerin «özgürlük», «eşitlik», «hak», «despotizm », «tiranlık», «anayasa», «cum huriyet», «devrim » vb. sözcükleri kullanm aları bile yasaklanm ıştı. H a tta «ilkbahar» ya d a «yeniden doğuş» söz­ cükleri bile san sü r ta rafın d an k ışk ırtıc ı o larak niteleniyordu. Ç ün­ kü, o n lar b u sözcüklerin okuyucuyu liberal fikirlere itebileceğim sanıyorlardı. Sınırsız güce sahip cahil sansürün aşırı derecede keyfî davranışı, T ü rk okuyucularının A v ru p a edebiyatındaki her şeyi çok d a h a iyi an lam aların a neden oldu. Y asaklanan ki­ tap lar a ra sın d a R ousseau, V oltaire, Shakespeare, Schiller, K a­ tin e , C orneille, H ugo, Z ola, T olstoy ve B yron’ın yapıtları vardı. S ansür y a sa k la n tiy atro y u d a k apsıyordu. A v ru p a tiy atrolarının klasik rep ertu v arın ın birçok piyesleri -«H am let» , «Venedikli Tacir», «C yrano de Bergerac» v b .- A b d ü lh am it dönem i Türkiye-’ sinde yasaklanm ıştı. N am ık K em al, Z iya ve A bd ü lh ak H am it’in y ap ıtların ın okunm ası en sık ı şekilde izlenm ekteydi. D a h a önce adı geçen H ay rettin P aşa’nın «M üslüm an D evletler İçin G erekli R eform lar» k itab ın ın T ürkçe çevirisi yasaklanm ıştı. H a tta A bdülham it’in, hüküm darlığının ilk yılında bizzat verdiği görev üzerine A hm et M ith a t’ın yazdığı tarihi y ap ıt «Tercüm an-ı H akikat» zararlı y ap ıt o larak sap tanm ıştı (224, s. 413-414; 153, s. 118-119). Zulüm devrinde yazılan yapıtların böylesi b ir kaderi v ardı. A bdülham it’in h ü k ü m d arlık yıllarında, b irço k edebiyatçı* larm p o litik ve to p lu m sal problem lere değinmeyişlerİ, Osm anlı im p a ra to rlu ğ u m u n edebiyat h ayatı için k a ra k te ristik tir. B u eği­ lim , zam anın T ü rk yazarlar)nın en ilerici bö lü m ü o lan «Servet-i F ü nun» g ru b u n u n edebî çalışm asında d a görülm ektedir. «Ser* vet-i Fünun» dergisi, 1891’den b aşlayarak İstanbul’d a uzun süre ünlü şair T evfik F ik re t’in yönetim inde yayınlanm ıştır. A dı geçen derginin çevresinde yetenekli şair ve y azarlar to p lanm ıştı: H alit Ziya, T evfik F ik ret, M ehm et R au f, Sam i Paşazade Sezai ve öte­ kiler. H alk tan , ülkenin top lu m sal ve politik yaşantısının en önemli sorunlarından ç o k uzak olan b u ed eb iy at g ru b u İçin pessim izm ve sessizlik ru h u k a ra k te ristik tir. «Servet-i F ü au n » cu lan n bu

166

özelliğinin nedenlerini tahlil eden L. O. A lkayeva, «bunun yan söm ürge b ir ülkede, zulüm y ıllarında yaşam aya başlayan b u r­ ju v a aydın sınıfın trajedisi ve gerçeği gizleyen tepkisi olduğunu» belirtiyor (142, s. 24). H alit Z iya, «Servet-i F ün u n » y azarlarım a d u ru m u n u çok canlı b ir şekilde betim liyordu: «Ü zerim izdeki k a ra bu lu tlard an boğuluyorduk. Y aşam ak niy e? N e o lab ilirdi? İn san neye karşı b ir istek duyabilirdi. U fu k ta b ir tek sığınm a şansı kalm ıştı m avi gökyüzü, m avi h ü küm darlık, hayaller» (142, s. 25). K uşkusuz b u dönem de k ü ltü rlü kişiler ve edebiyatçılar ara* sında d a feodal su ltan d esp o t rejim ine duyulan hoşnutsuzluk artm ıştı. A ncak b u hoşnutsuzluk p a sif b ir nitelik taşıy o r ve yapıt­ lard a hem en hem en h iç yansım ıyordu. M ehm et R auf, anılarında şöyle yazıyor: «Biz, Servet-i F ü n u n ’cular su ltan ın politikasının can düşm anıydık. A m a sultam yerm ek am acıyle yazılan h e r yazı yazarını b ü y ü k b ir tehlikeyle karşı k arşıya b ırak tığ ın d an susm ak gerekiyordu. Biz salt p o litik an ın değil, b u p o litik o rta m d a ülkede yerleşm iş o la n geleneklerin, törelerin ve yaşayışın d a düşm anıy­ dık.» (142, s. 25) A m a A bdülham it yönetim i ve sansürünün görüş açısından, böylesine p a sif b ir edebiyatçı g rup bile, p o litik yönden tehlikeliydi. 1889 yılın d an b aşlayarak «Servet-i Fünun» yazarla­ n m a y ap ıtları d a «zararlı k itap lar» listesine k atıld ı (224, s. 414). 1901 yılında derginin kapanm asıyle, «Servet-i F ü n u n » yazarları d a çalışm aların a a ra verdiler. Böylelikle edebi ilerlem enin son filizleri d e o rta d a n kalkm ış oldu. 1908 yıhna dek, edebiyat ve gazetecilik so n derece d u rg u n b îr h ald e kaldı. Z u lü m yıllarında O sm anlt İm p arato rlu ğ u , kendisini oluş­ tu ra n tü m h a lk la r için gerçek b ir zindandı. S ultan hüküm eti, eski «böl ve yönet» ilkesini İzleyerek ulusal ve dinsel düşm anlığı d u r­ m a d a n k ö rü k lü y o rd u . S u ltan A bdülham İt, çeşitli dinsel ve ulusal gru p lar arasın d ak i çatışm ayı k ışk ırtırk en , salt casuslarından, polis ve jan d arm a sın d a n y ararlanm ıyordu. K endisine bağlı K ü rt k a ­ bilelerinin önderlerinin yardım ıyle K ü ltlerd en k u ru la n ünlü süvarilerin z o rb ab k ve te rö rü d e b u İşte o n a yardım cı oluyordu. S ultanın ad ın a u y arak «H am idiye» denilen bu düzensiz süvari

167

birlikleri, en ço k E rm enilefin b ulunduğu bölgelere gözdağı ve­ rerek ölüm ve k o rk u saçıyorlardı .1 T ü rk ’ü T ü rk olm ayana, M üslüm am M üslüm an olm ayana k arşı kışkırtan S ultan A b d ü lh am it ve hüküm eti, halk kitlelerinin dikkatini, despot rejim den ve yabancı serm ayedarların teklif­ sizce heı işe karışm aları yüzünden gittikçe a rta n hoşnutsuzluktan ulusal ve dinsel çekişm enin güçlenm esine çekm e yoluna yönel­ m işlerdi. T ü rk egem en çevrelerinin sözü üzerine 1894-1895 yıl­ ların da kork u n ç b ir E rm eni kırım ı yapıldı. XX yy'm başlarında M ak edonya’d ak i ulusal düşm anlık arttı. A b d ü lh am it dönem inde im paratorluğ u n p o litik yaşam ını iyi bilen E. F. N ayt şöyle ya­ zıyordu: «A bdülham it, kendisini ta h tta n indirm ek isteyen hiç b ir elem entin ve g ru b u n yeterince güçlenm em esi için bizzat, ken­ disi uyruklarının m oralini bozarak ve im p arato rlu k ta geçimsizlik çıkararak, bile bile OsmanU îm p a ra to rlu ğ u ’n u zayıflattı. Çeşitli H ıristiyan toplulukları arasında düşm anlık y arattı ve M üslüm an fa n a t;zmini körükledi. Sultanın uyrukları ay ak lan arak bu baskıya karşı koydukları zam an d a A bdülham it, onları to p lu halde k o rk u n ç katliam larla yok etm ek yoluna gidiyordu. » (61, s. 36-37) X IX . yy’m sonlarında, X X . yy'ın başlarında, A bdülham it, ulusal ve dinsel düşm anlığın şiddetlenm esi yolunu açarken ve böylelikle halk kitlelerini sınıf savaşından uzaklaştırm ayı denerken panislâm izm in ideo-politik d o k trin in d en geniş çap ta y ararlan­ m ıştır. Panislâm izm deki, sultanın, halife sıfatıyle salt Osm anlı İm p arato rlu ğ u uyruğundaki M üslüm anlar üzerinde değil, tüm dünya M üslüm anları üzerinde egem enliğinin sağlanm asına değgin fikirler belirtiliyor ve yayılm aya çalışılıyordu. A bdülham it, Osm anlı İm parato rlu ğ u m d aki panislâm istleri h er yönden kışkır­ tıyordu. XIX . yy’ın 90 ydlarında A b d ü lh am it panislâm izm in tanınm ış ideologu C em aleddin A fganî’yi d e desteklem ekteydi (Bkz.: 251, s. 265-270). ı «H am idiye» süvarilerinin kullanılış nitelikleri ve bileşim iyle ilgili b ilgiler için bkz.: (150. s. 50-58),

168

XIX .

yy’ın sonlar), X X . yy’ın başlarında Osm anlı im p a ra to

luğumun iç p o litik du ru m u , aşırı derecede despotık, feodal sultan rejim inin kurulm asjyle sosyal ve ulusal so runların şiddetlenm esiy­ le, ülkenin toplum sal ve p o litik yaşayışının h er dalında feodaldinci gericiliğin egemen olm asıyîe karak terize edilebilir. Çağdaş tarih çi A. F. M iller, «II. A b d ü lh am it zam anında tü m devlet sistem i, T ürkiye’yi sosyo-politik gelişm enin en aşağı düzeyinde tutm aya yönelm işti.» diyor (169, s. 104). Y üzyılın eşiğinde O sm anlı îm p a ıa to rh ığ u ’n un uluslararası durum u, yarısöm ürge haline gelmesiyle belirlenm iş oldıı. Y abancı devletler, O sm anlı İm parato rlu ğ u m u n işlerine karışm ak için, her uygun d u ru m d an , herhangi b ir ulusal so ru n u n şiddetlenm e­ sinden -E rm e n i ve M akedonya sorunları, G irit adasındaki Y unan a y ak lan m ası- yararlandılar. B ununla birlikte, A vrupa diplo­ m asisi, im p arato rlu ğ u n T ü rk olm ayıp ezilen halklarının çıkar­ larım ko ru m ak am acıyle hiç b ir çaba harcam adı. M üdahale için her uygun d u ru m , herhangi b ir büyük devletin O sm anlı İm p a ra ­ torluğum daki ekon o m ik ve p o litik duru m u n u n güçlenmesi için kullanılıyordu. O ldukça becerikli b ir politikacı ve d ip lo m at olan Sultan A bdülham it, kendi kişisel durum unu güçlendirm ek için yabancı devletlerin çelişkisinden ve m ücadelesinden h er zam an yararlanıyord u . E. F . N ayt. A bdülham it için «düşünceli b ir d ip ­ lom at tla ra k , o n u n kendi am açlan ;çin A vrupalı devletlerin re­ kabetinden yararlandığını ve y aşantısının asıl soru n u n da -tü m egemenliğin kendinde to p la n m a sın d a - b aşan kazandığım » be­ lirtiyor (61, s. 36). A bdülham it dönem inde O sm anlı İm p arato rlu ğ u m u n dış p o litik durum u n u n en belirgin Özelliği, im p arato rlu ğ u n d ış p o ­ litika konuların d a özgürlüğünü hem en hem en bütünüyle yitirmesiydi. U luslararası işlerde T ürkiye’n in durum u, İstan b u l’da değil, L ondra’d a ya d a B erlin’d e k ararlaştırılıyordu. 1877-1878 R us-T ürk savaşını so n a erd iren uluslararası barış anlaşm asının kesin ko^u 1farının belli olduğu 1878 Berlin K ongresi’nden sonra yabancı devletler, ülkenin dış p o litik k o n u ların d a kendi işlerine

169

gelen k a ra rla n sultan h üküm etine k ab u l ettirdiler. 1896 yılında G irit adasındaki Y u n a n ay aklanm ası yüzünden başlayan ve Y una­ nistan’ın d a ay ak lan an ları desteklediği 1897 Y u n an -T ü rk savaşı sonucunda T ü rk o rd u su Y unanlıları ta m b ir bozguna uğrattığı halde, A vru p a devletleri, sultanı, O sm anlı İm p arato rluğum un gerçekte G irit üzerindeki egem enliğini yitirdiğine değgin barış anlaşm asını im zalam ak z o ru n d a b ırak tılar. G irit adası özgün­ lüğünü kazandı ve valiliğine de, İngiltere’nin adadaki d uru m u n u gerçekten güçlendiren Y u n an lı b ir pren s getirildi. XX. yy’ra b aşların a d ö ğ m A bdülham it, dış p o litik a konul rında, özellikle kendi rejim inin desteklenm esinde A lm an serm a­ yed arlara ve A lm an K ayzerİne güvenerek, açık yüreklilikle ül­ kenin A lm anya’y ı ö rn ek alm ası fik rin i desteklem eye başladı. 1898 yılında O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u ziyaret eden II. W ilhelm , A b d ü lh am it’le ço k sıkı ilişkilerde b u lu n d u ve kendini M üslü­ m anların ko ruyucusu o larak tan ıttı. K ısa sürede O sm anlı îm p arato rlu ğ u ’n u A lm an d an ışm an lar ve öğretm enler kapladı. T ü rk ord u su , gerçekte G eneral V on der G o ltz’u n kom utanlığındaki A lm an askerî m isyonunun denetim i altındaydı. A lm an danış­ m a n lar ülkenin sivil kurum larm ın işlerine yön veriyorlardı (Bkz,: 144, s. 37-45). Y üzyılın eşiğinde O sm anlı îm p a ra to rlu ğ u ’m ın ekonom ik ve p o litik duru m u n u n bilançosunu yaparken b ir kez d a h a belirt­ m ek gerekir k i, O sm anlı İm p arato rlu ğ u , ekonom ik ve p o litik bağım sızlığını yitirm iş b ir ülkeydi. İm p arato rlu k halkları, ülkenin ekonom ik, p o litik ve kültürel ilerlem esi y o lu n d a iki önem li engel o la n feodal d esp o tik sultan rejim inin ve yabancı serm ayenin baskısı a ltm d a bunalm aktaydılar. II. A bdülham İt’in d esp o tik rejim i, kendi m u tlak egemenliği k a rşı herhan g i b ir p o litik m uhalefete o lan ak tanım adığı halde, ülke içinde, T ürk iy e’n in ek o n o m ik ve kültürel ilerlem esinde ve k ap italist yolda gelişmesinde -so sy al ve p o litik y ö n d en - çıkarı o lan güçler vardı. T ü rk m illî burjuvazisinin çıkarlarını yansıtan T ü rk ay d ın sınıfı, 1876-1878 m eşrutiyet hareketinin bozgunu 170

sonucunda k endisine in d irilen gerici darbelerden yavaş yavaş k u rtularak, feodal sultan despotizm iyle savaş için yeni güçler toplam aya başladı. A . F. M iller, «X IX . yy’ın so n u n d a - b u kez d a h a düzgün b ir biçim de burjuva devrim i o la ra k b e lirtilen sultanm salt egem enliğinin sınırlandırılm asına yönelen hareket yeniden doğdu.» d iy o r (169, s. 116), Bu yeni harek et, A b d ü lh am it rejim ine karşj d ah a olgun b ir p o litik p ro te sto hareketini yansıtan gizli örgüt ve k u ru lu şların eylem leriyle başladı.

V. B Ö L Ü M

XIX. yy. Sonlarında ve XX. yy. Başlarında Jöntürklerin ö rg ü tle ri ve Eylemleri Sultan II. A b d ü lh am it’in ilk on yıllık hüküm darlığı dö n e­ m inde, değil ciddî b ir karşı hüküm etçi h areket, küçücük de olsa m uhalefet düşüncesi bile görülm em iştir. Öyle görünm ektedir kİ, Ali Suavi ve K leantin Skalyeri’nin kom ploları, a rtık büsbütün d ağ'lıp yokolm uş bulunan «anayasacıhk hareketinin» son yan­ kılarıydılar. G erçekteyse, to p lu m u n kültürlü, geniş bilgili grup­ ları arasında burju v a Liberal an ay asacı düşünceler, yalnızca bo­ zulm adan öylece k o ru n u p d u rm a k ta değil, aynı zam anda gelişip büyüm elerini de sürdürm ekteydiler. T ü rk aydınları arasında; özel­ likle de genç subaylar, H arbiye ve M ülkiye okulları çevrelerinde, Şinasi’nin, N am ık K em al’in ve Z iy a P aşa’nm ; -özgürlük, vatan sevgisiyle dolu yapıtları gizlice elden ele dolaştırılıyor, yayılıyordu. Bu fikirlerden, özellikle, feodal-despotik sultan rejim ine karşı d ah a önce başlatılm ış savaşın sürdürücüleri olan, X IX . yy.’m 80-90 yılları kuşağı, - J ö n tü rk le r - etkileniyorlardı.

172

XIX . yy’ın sonları ve XX. yy’m b alların d a Jö n tü rk hare­ ketine katılm ış kişilerden o lan K. N . D uru, anıların d a, ille de N am ık K em al’in yapıtlarının, kendisine, b u 90 yılları M anastır askerî idadîsi öğrencisine, ço k güçlü etkiler yaptığını söylem ekte ve «K endim i özgürlük dağlarının d o ru k ların d a b ir k a rtal gibi duyuyordum » diye yazm aktadır, «Bu vatan, v atan denilip d u ran şey nedir, v atan sevgisi nedir, v atan için ölüm e hazır olm ak, özgürlüğü sevm ek nedir, hep o n u n yapıtların d an öğrendim » diyor D u ru (111, s. 6). İstan b u l’d a H arbiye öğrencileri, gizliden gizliye N am ık Kem a! ve Z iya’nın yapıtlarını okuyorlardı. Jö n tü rk ler çevresine a k tif o la ra k katılan b ir başka kişi, A hm et Bedevî K u ran d a an ıların d a b u konuya değinm ektedir (115, s. 48). N am ık K em al ve Z iya’nın, «Yeni O sm anlıiar» hareketinin lider ve ideologu olan bu ikisinin kitaplarının, J ö rtü rk le r hareketinin tü m g rupların d a, «karşı politik eylem lerin ilk okulu» olm ası dikkate değer b ir k o n u d u r. Böylece XX. yy.’ın başlarında, A bdülham it rejim ine karşı politik m uhalefetin oldukça büyük m er­ kezlerine doğru, canlı bir göç hareketi başlam ış oldu. Gazeteler, dergiler yayınlanıyor, öğrenci gençler, araların d a devrim ci ö r­ gütler kuruyor, N am ık K em al ve Z iya’nın yapıtları o k u n u p öğ­ reniliyordu. 1903’de Kuleli Askerî id a d isi öğrencilerince kurulm uş olan «İhtilâlci A skerler» ö rg ü tü n e katılm ış olan C em al K utay, anılarında, ö rg ü t üyelerinin, Jö n tü rk le rin A vrupa’daki eylem­ lerini bilm ediklerini, am a N am ık K em al ve Z iya’nın kitaplarını okuduklarını, y azm aktadır (114, s. 194-195). Jö n tiırk ler Örgü­ tü n ü n ilk hücresi olan « İttih a t ve T erakki»nin kuru cularından İshak Sükûti, o k u y u p özüm lediği N am ık K em al’in düşüncelerini, h alk a ra sın d a d u rm ad an yayıyordu (265, s. 19). Böylelikle, X IX . yy. 60-70 yıllarının «anayasa hareketi» liderlerinin yasaklanm ış yapıtları, geçen on yıllık süre içinde, T ürk aydınları arasında; y u rt­ larının, p olitik , sosyal ve kültürel ilerlem esi için, savaşın olabi­ lirliği inancım k ö rü k lü y o rd u . Bu yalnızca, X IX . yy .'m ikinci yarısı ve XX. yy’ın b aşların d a Jö n tü rk ler hareketi içinde, ilerici fikirlerin on d an o n a geçmesini sağlam akla kalm ayıp, gerici Ab-

173

dülham it yönetim ine k arşı p o litik savaşın hızlandırılm asına d a yaradı. 1889 yılında askerî tıp okulu öğrencileri, A b dülham it d esp o ­ tizm ine karşı savaş iç in b ir ö rg ü t k u rd u la r. A skerî tıp okulu duvarları ara sın d a gizli b ir p o litik ö rg ü t k u rm a düşüncesi, yine b u o k u ld an yetişm e, A rn a v u t asıllı İb rah im Tem o’ya gitti. İbrahim T em o A rn av u tlu k ’ta îstru g a k asab asın d a doğm uştu. O sm anlı İm ­ p ara to rlu ğ u n d a sınır hizm etleri gören, ço k eski, askercil gelenekli b ir ailedendi. G enç yaşta İstan b u l’a geldi ve ilkin askerî tıp okulu yakınındaki idadîde öğrenim e başladı. S o n rad an askerî Up o k u ­ lundaki birçok Öğrenciyle yakınlaşacak, dahası, bu öğrencilerin arasında, ilerde birlikte ö rg ü t k u racağ ı yoldaşlar bulacaktır. İshak S ükûtî ile yakınlaşm ası, N am ık K em al’in «R üya»sım n elyazm asını birlikte o k urlarken olm uştur. İb ra h im Tem o anılarında, dost­ luklarının asıl bu sıralard a başladığını söyler. G ençler, salt N am ık K em al ve Z iya’n ın yasaklanm ış y apıtlarını okum uyorlardı. Bun­ dan başka, yabancı p o sta servisi aracılığıyle gelen gazeteleri de okuyorlar ve oku m aları için a rk ad aşların a veriyorlardı. Bu gazeteler, İra n Liberalistlerince L o n d ra ’d a yayınlanm aktaydı (118, s. 11-12).1 İb ra h im Tem o, anılarında, üç yıllık id ad î Öğrenim­ leri dönem inin, gerek kendisi gerekse kendisiyle b ir fikirde olan arkadaşları için b ir «fikirsel uyanm a» dönem i olduğunu söyler. Gençler, kendilerini, A b d ü lh am it rejim ine karşı direnm eye hazır du y m ak tad ırlar a rtık (118. s. 12). İdadiyi bitird ik ten sonra İ. Temo ve İ. Sükutî b irçok arkadaşlarıyle birlikte askerî tibbiyeye devam ettiler. B urada, öğrencileri okul yönetim inin baskılarına karşı boykota götürdüler. B oykota hem en hem en b ü tü n öğrenciler (340 kişi) katıldı. O kul yönetim i sultanın öfkesinden korktuğu için, saraya verdiği rap o rd a, boykotçu ların to p u topu 32 kişi ol­ duğunu bildirm işti, Pek olasıdır ki, sultanın boykotçuları bağışlaı Söz kon u su edilen gazete « K an u n » gazetesi olsa gerektir. Bu gazete, L o n d ra ’ya sığınm ış o la n İra n burjuva-liberalistlerinin önde gelenlerinden biri olan M a lk o m -H an ta ra fın d a n yayınlanm aktaydı. G azete, m eşrutî-m onar­ şinin pro p ag an d asın ı y a p m a k tay d ı.

174

m ası, okul yönetim inin b u ra p o ru üzerine olm uştur. Öğrenci h a­ reketlerine girişm ek için o lağanüstü b ir gözüpekliğin gerektiği böyle b ir dönem de, 1. Tem o ve ark ad aşları çevrelerinden b ir fikirdaşlar g ru b u toplayabilm işlerdir (118, s. 15). 1889 M ayıs’ın d a î. Tem o, o k u ld an üç ark ad aşın a, kendisi için artık son derece açık, an laşılır b ir biçim alm ış olan, vatanın tü m o larak kurtarılm ası için b ir gizli ö rg ü t k u rm a fikrini açtı. Ü çüİshak Sükûtî, A b d u llah Cevdet ve M ehm et R eşit- 1. T em o’nu n Önerisini benim sediler. H em en sonra d a gizli ö rgütün üyeleri ilk to plantıların ı y aptılar. İb ra h im Tem o a tu lan rd a, ö rg ü t üyelerinin ilk to p lan tı yeri o la ra k seçtikleri bahçenin bahçıvanı A luş A ğa’m n kendisine şöyle dediğini yazar: «D üzenlediğiniz bu toplantı, benim geçliğimde S ultan A bdülaziz’i devirm ek için paşaların yaptık­ ları tem aslara benziyor. A llah yardım cınız olsun!» (118. s. 121). A luş A ğa’n ın bahçesinde yapılan to p lan tılara «İnciraltı içtimai» diyorlardı. R o m an tik ve illegal to p lan tılar yapm aları, gençlik çoşktm luk ve m erakiyle de, ilgilerini K arb o n erlerin ve M ason localarının eylemleri üzerine çekiyordu. Askeri tıp o k ulunda gizli örgütün k u rulm asından b ir yıl Önce, 1. Tem o, B rindizi ve N ap o li’de bulunm uş, frankm ason localarını ziyaret ederek, k a r­ bonerlerin tarih i ve bunların örgütlenm e biçim leri üzerine geniş bilgi toplam ıştı. Jö n tü rk ler hareketine k atılıp da, E. R am saur’ u n ricası üzerine anılarını yazanlardan birçoğu, 1. T em o’da gizli b ir Örgüt k u rm a k ararın ın , Özellikle bu geziden sonra oluştuğunu, söylem ektedirler (265, s. 15). B ununla birlik te, Tem o ve yoldaşlarının feodal-despotik re­ jim le savaş k a ra rla n ın belirleyen un su ru n , k arb o n erler olayı üzeri­ ne aydınlanm ış olm aları olduğu kesin değildir. Ç ünkü gençleri bu işe, bizzat yaşam ları h azırlam ıştı. K uşkusuz, k arbonerlerin ör­ gütlenm e prensiplerinden yararlanm ışlardı. K u rd u k ları gizli ö r­ gütü, küçük hücrelere ayırm ışlar ve her hücreye b ir n u m ara ver­ mişlerdi. H ücre üyelerinin de, hücre n u m arası esas olan, kesirli n u m a ra la n vardı. P ay d ad a hücre üyesinin bireysel num arası bulunuyordu. İb ra h im Temo, ö rgütün k urulm asına ö nayak ol­

175

duğu ve ilk hücresine m ensup b ulunduğu iç in num arası 1-1 di. Jö n tü rk ler hareketine k a tıla n Akil M u h ta r ö z d e n anılarında, örgüt üyelerinin, salt kendi hücrelerindeki beş kişinin num arasını bildiklerini y azm aktadır (265, s. 16). Bu k o n u d a geniş bilgi sahibi olan P aul Fesch, k itab ın d a ö rg ü t üyelerinin salt, kendi­ lerini örgüte sokan kişiyle, kom iteden kendilerine görev veren kişi­ yi tanıdıklarını yazm aktadır (258, s. 330-331). Ö rgütün d ö rt k u ru cu üyesine (birk aç to p lan tıd an sonra, gene bir askeri tıbbiye öğrencisi olan Bakûlü H üseyinzade Ali beşinci üye olm uştu) «İnciraltı içtim aJan»nda, on k a d a r daha üye katılm ıştı. B unların arasında, askerî tıbbiye öğrencilerinden Şerafettin M agm um î ve A saf Derviş, gazeteci tzm ir’li A li Şefikaskerî tıp okulu öğretm enlerinden G iritli M uharrem vardı. T o p ­ lantılarda, oldukça yüksek seviyeli m em urlar d a bulunuyordu. H ukukçu H ersekli Ali R üştü yeni gizli ö rg ü tü n başkanlığına seçil­ m işti. Ş. M agm um î yazm an, A. D erviş’se saym an olm uşlardı. İlk örgütlenm e to p lan tısın d an sonra 25’e yakın kişi d ah a girdi ö r­ güte. B unlar, askerî tıp okulu öğrencilerinin Önde gelen, sivrilmiş kişileriydi (ö rg ü tü n ilk günleri için bkz.: 118, s. 20- 21; 228, s. 59-63; 239, s. 108-110; 265. s. 16-18). Ö rgütün yöneticileri ora­ larda da yeni hücreler k u rm ak am acıyla, başka okullarla İlişki kurm aya başladılar. A ynı zam anda, ö rg ü tü n dış ülkelerdeki ilk m erkezi de do ğ ­ m aktaydı. Bu işin yapıcısı da, jö n tü rk lerin ileri gelen yönetici ve ideologlarından olan A hm et R ıza Bey’di. A hm et R ıza Bey 1859 yılında İsta n b u l’da doğm uştu. İleri gelen b ir m em u r ailenin oğluy­ du. Babası Ali Bey, ilk âyan meclisi üyelerindendi. A bdülham it’i ta h tta n düşürm ek için V. M u ra t’la ilişkileri olduğu için K o n y a ’ya sürülm üştü. A hm et R ız a ’nm annesiyse A lm andı. T am anlam ıyla A vrupaî fikirli bîr aileden geliyordu yani A hm et Rıza. Babası Ali Bey'in «İngiliz A li Bey» diye de bir ünü vardı. A hm et R ıza’yı ailesi, tam anlam ıyle A vrupaî eğitim ve öğretim m etodlarıyle yetiştirmiş^ tir. G alatasaray Lisesi’ni b itird ik ten sonra, A vrupa’ya, ziraat öğrenim i yapm aya gitti. A hm et R ıza, ziraat öğrenim i yapm a k a ­

176

rarım alm asında, K o n y a’d a sürgün o lan bab asın ın yanm a giderken, geçtiği köylerdeki köylülerin d u ru m ların ın etkisi o lduğunu yazar an ıların d a (231, s. 123). «Böylesine yoksul olm alarının nedenini anlayam am ıştım , -diye yazıyordu,- ve k öy ekonom isi yönetim yöntem lerinin düzeltilip, verim li, iyi b ir biçim e sokulm ası için bir çıkış yolu aran m asın ın gerekli olduğunu düşünm eye başladım » (251. s. 305). F ra n sa ’d a Z iraat Fakü ltesi'n i b itird ik ten sonra, mem ­ leketine dönüp T arım B akanlığında çalışm aya başlayan A hm et Rıza, burasın ın da, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun tüm Öteki hüküm et daireleri gibi, b ü ro k ra tla rın yem liğinden başk a b ir şey olm adığın; çarçabuk anladı. Bu dönem lerde, ta rım ın geri kalm asının baş ne­ deninin köylülerin cahilliği olduğuna inanıyordu (251. s. 306231 s. 123). D a h a son ra Eğitim B akanlığına geçerek b u rad a çalış­ m aya başladı. B ursa’d a idadi okulları d irek tö rü olarak çalıştı bir süre. Sonra, «M ahallî M a a rif D airesi D irektörlüğü» görevini yerine getirdi. A m a halkın eğitim d u ru m u n u iyileştirm e denem eleri, m a­ halli yöneticilerin direnişleriyle k arşılaştı. 1889 yılında, Fransız ihtilâlinin 100. yıldönüm ü dolasıyle açılan sergiye k atılm ak için yeniden Paris’e gitti. Bu gidişinde O sm anlı İm p arato rluğu’nun politik, ekonom ik ve kültürel gelişmesi am acıyle, m evcut rejimin değiştirilmesi için sosyo-politik çalışm alara verdi kendini. A hm et Rıza, ö b ü r birçok T ürk burjuva-liberal reform istleri gibi, sultana rap orlar «tak d im etmeye» başladı. 1889’d a n 1894’e değin, yedi kez m ektupla başvurdu A bdülham it’e. Politikasını değiştirmeye ve anayasal rejime dönm eye çağırıy o rd u onu (Bkz.: 251. s. 306-307; 231. s. 124-125), Bu günlerde A hm et R ız a ’n ın çevresinde, yabancı ülkelere sığınm ış o lan T ürk lerd en küçük bir grup oluşm aya baş­ lam ıştı. B unların bir bölüğü, A b d ü lh am it’in kanlı rejimini protesto için bırakm ışlardı y u rtlarını. B ir bölüğü İse, İstan b u l’daki gizli Jö ntürkler gru b u n u n ilk başarısızlığından son ra kaçm ak zorunda kalm ışlardı. Askerî tıp okulu öğrencilerince kurulm uş olan gizli örgüt, oldukça hızlı denebilecek bir şekilde, başkentin ö b ü r okullarıyle de bağlar kurdu, ö rg ü tü n hücreleri, H arbiye, Bahriye, M ülkiye, Baytariye, T opçu ve M ühendishane okullarında d a kuruldu. H arb

177

o kullarında ayrıca, 1876’d a A bdülaz'z’in ta h tta n düşürülm esi çalışm alarına katılm ış ö nde gelen askerlerden olan H üseyin Avni ve Süleym an P aşa’ların çevresinde, kendi adların ı taşıyan iki grup kurulm uştu. (239, s. 104; 265. s. 17-18). İlk J ö n tü rk grup­ larının, özellikle h arb o k ullarında ve sivil yüksek uzm anlık okul­ la rın d a doğm ası b ir rastlan tı değildir. B u okullar A b d ü lham it d ö ­ nem inde, T ü rk ay d ın ların a biçim veren en önem li m erkezlerdi. G ençler b u ralard a oldukça iyi b ir öğrenim görüyorlar, yabancı diller öğrenip çok az d a olsa, A vrupa devletlerinin ekonom ik ve politik yaşam larına değgin bilgi alm ak olanağını buluyorlardı. O sm anlı İm p arato rlu ğ u 'm ı ço k iyi bilen Kişilerden biri olan, İs­ tan b u l’daki R us K onsolosluğu m em u rların d an A. M andelştam şöyle yazıyordu: «T ürk o rdusundaki h arb okulları çıkışlı genç su­ baylar, hiç kuşkusuz, osm anlı İm p arato rlu ğ u n d a en liberal, en uygar unsurları m eydana getiriyorlardı» (263, s. 10). Acım asız, sert bir disiplin ve casusların varlığına bakm aksızın, gençler, ellerinde, A vrupa’d a yayınlanan k itap lar, dergiler, gazeteler olduğu halde, Öğrencilerin arasın d a geziyorlardı. Bu yayınlar İstanbul’a, yaban­ cıların kapitüler ayrıcalıklarından olan «Y abancı P osta Servisi» aracılığıyla geliyordu .1 S ultan, askerî tıbbiyedeki bir gizli ö rg ü tü n v arlığından, iki üç yıl sonra, aşağı yukarı 1892’de h ab e rd a r olabilm iştir. A k 'l M u h tar ö z d e n , anıların d a, üç ahlâksız Öğrencinin saraya ra p o r yazdığını söylem ektedir. A bdülham it hem en okul k om utanı Ali Saip P aşa’yı görevinden aldı. H a rb okulu kom utanı Zeki Paşa’ya d a herhangi bir kom ployu Önlemesi buyruğunu verdi. Ö ğrencilerden başka, A bdullah Cevdet, M ehm et Reşit, Şerafettin M ağm um î tu tuklandılar. «Saadet» gazetesinin redak tö rü , gazeteci Ali Şerif de tutuklan an lar arasındaydı (265.s 19-20). T u tu k lan d ık ların d an birkaç ay sonra «affı şahane»yle serbest b ırakıldılar. A bd ü lh am it’in nasıl olup da, böylesine «gözyumucu» bir tav ır aldığının nedenini tam kestirm ek, z o rd u r kuşkusuz. H erkes, herhangi b ir baskıda bulu-

1 O sm anlı im p a ra to rlu ğ u ’n d a , A vusturya p o sta servisi 1867’de İngil ve F ransız p o sta servisleri 1885’de , R u s p o sta servisi 1863’de ve A lm an pos­ ta servisi 1884‘de k u ru lm u ştu r.

178

n a ra k h a tb okulların ın havasını germ eden, öğrencileri salıveren sultanı tak d ir etm eye başlam ıştı. T u tu k lu lar serbest bırakılm ış­ lar, dahası öğrenim lerini sürdürm e olanağını bile elde etmişlerdi. T u tuklam alara rağm en, ö rg ü tü n eylemleri gitgide genişleyip ya­ yılıyordu. ö rg ü te girm iş bir Jö n tü rk ’ü n anılarında belirtiğine göre, ö rg ü t üyeleri, İstan b u l’daki m edrese Öğrencileri arasında agitasyon yapm aya başlam ışlardı (265, s. 20). 1894 yılında, tü m başkenti heyecanlandırıp ayağa kaldıran b ir olay oldu İsta n b u l’da. T ü m d ü n y a kam uoyunun dikkatleri, O sm aniı im p aratorluğundaki E rm eniler üzerine yöneldi. A bdülham it’in buyruğuyla im p aratorluğun bazı kentlerinde başlayan Ermeni kırım ın ı p ro testo için, silâhlanm ış küçük b ir Ermeni g rubu B abıâli’ye yürüdü. D a h a son ra d a O sm aniı B a n k a sfn a bir baskın yaptılar (153. s. 252-253; 229, s. 138). İsta n b u l'd a hava son derece gerginleşti, Y eniden Erm eni kırım ı başladı. O zam an İb ra­ him Tem o, İsh ak S ü k û tî ve D o k to r D o b ru calı İsm ail İbrahim Efendi, örgütlerinin im zasiyle hem en bir çağrı bildiri yazm anın yolunu bulm aya k a ra r verdiler (118, s. 47-48.) G a la ta ’d a taş bas­ m asıyla basım y apan b ir basım evini elde ettiler. O rtam ve koşullar güçtü. İ. T em o’nun ark ad aşların d an D ebreli Behçet Efendi’nin evinde, ö rg ü tü n bizce bilinen ilk p ro p ag an d a dok ü m an ları basıldı (bkz.: 118. s. 48-49).* İb rah im T em o’n u n m anifesto diye adlandırdığı bildiride şöyle d en iliy o rd u : «M üslüm an ve yurtsever T iirk le rL Erm eniler öylesine yüz buldular ki, tüm y abancılarca saygıdeğer ve devletim izin en yüksek k atı o lan B abıâli’yi basıyorlar. B aşkentim izi tir tir tit­ retiyorlar. B u küstah ça hareketler, yurtsever ordum uzun üzüntü nedeni olm aktadır. A ncak, b u m eydan okurcasına, bu acı ve üzüntü veren h areketler, despotların, pis yöneticilerin ezgi ve baskı y ap m aların a neden olm aktadır. Biz T ürkler, tü m Os­ m anlIlar gibi, bu d e sp o tik yönetim den kurtulm ak istiyoruz.

1 A hm et Bedevi K u ra n , k ita b ın d a yer verdiği bu belgelerin yazarı olara A b d u llah C evdet’i gösterm ektedir.

179

ö rg ü tü m ü z b u am aç u ğ ru n a eylem veriyor. G elin, bugün BabI­ âli’ye yürüyelim ve Erm enıleri kınayalım . Ezginin, kıyıcılığın m erkezi olan, şeyhülislâm ın konağına ve Y ıldız S arayı’n a saldı­ ralım . D esp o tları o rtad an kaldıralım , y ok edelim . Birleşip elele verelim, gücüm üzü çoğaltalım . Bizim de özgürlük ateşiyle yan­ dığımızı. on a lâyık olm ak için tu tuştuğum uzu tü m uygar d ü n ­ yaya kanıtlayalım ! O sm anlı İttih a t ve T erakki Cemiyeti. G örüldüğü gibi, bildiri, O sm anlı İm paratorluğu halk­ larını, despotik rejim le o rta k savaşa çağırm aktadır. Bildiriyi kalem e alanlar, Erm eni burju v a d e m o k ra t örgütlerinin antihüküm etçi harekete tek b aşlarına geçmelerine karşı çıkıyorlardı. Öncelleri olan «Yeni O sm anIılar»m p o litik tavırlarını dosdoğru izleyerek, Jö n tü rk ler 1890 yıllarında, « o rta k vatan»m gelişmesi­ nin, ancak O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u u yruğunda bulunan tüm «Osm anhIar»ın o rta k savaşlarıyla olanaklı olduğu savını ileri sürüyorlardı. Bu prog raın laştın ln ıış düşünceler - k i sonradan Jön tü rk ler’in p ro p ag an d a leitm otivleri o lm u ştu r- onların p ro ­ paganda niteliğindeki bu ilk belgelerinde görülm eye başlam ıştır. Şurasını iyice belirtm ek gerekir kİ, 1894-1895 yıllarındaki Ermeni kırım ında, T ü rk aydınlarının fikirsel b ir uyanış içinde olm aları, önem li bir rol oynam ıştır. «1894-1895 olayları ve yüzbinlerce Erm eni’nin kırım ı, -d iy o r A.A. A lim ov- T ü rk aydın sınıfı üzerinde, akıllara d u rg u n lu k verici b ir etki yaptı. Erm e­ ni hareketi, A b d ü lh am it rejim inin iç çelişkisini o rtay a çıkardı. Saltçıhğın cinayetler üzerine kuru lu kanlı politikasını göz­ ler önüne serdi. Sasun olayına yapılan uluslararası m üdahale­ ler, Türkiye’nin bütünleşm esi ve hayalî de olsa p o litik bağım sız­ lığına kavuşm asından, m evcut rejim in, ne denli k o rk tu ğ u n u tüm burjuva liberal T ürklere gösterm iştir. B undan dolayıdır ki, Jöntürkler d a h a 1876’da, Türkiye’deki saltçılığın irinli çıbanım açığa çıkarabilm ek için, S asun olaylarını irdeleyerek, m evcut rejim in geniş bir biçim de eleştirisini yapm ışlardır» (140, s. 17). 1894 bildirisi «Osm anlı İttih a t ve T erakki Cem iyeti» im za­

180

sıyla yayınlanm ıştı. Jöntiirkler, ne zam andır başlam ışlardı ör­ gütlerini b u şekilde ad lan d ırm ay a? B u soruya tam b ir yanıt verm ek zo rd u r, ö rg ü tü n 1889 yılında askeri tıbbiyede ku­ rulan ilk gru b u k en d in e , «O sm anlı Birliği» adını alm ıştı. «İttihat ve T erakki» adı, ö rg ü t üyelerinin P aris’te A hm et R ıza'yla tem as k u rm alarınd an son ra alınm ıştı. Bu sıralard a A hm et R ıza O güst K o n t’un pozitivizm inin etkisi altın d a bulunuyordu. Pozitivistlerin belgileri (şiarları) «D üzen ve îlerlem e»ydi. T. Z . T unaya, «Pozitivizm in ilk etkisi, ö rgütün adının İttih a t ve T erak k i’ye çevrilm esinde görülün) d iy o r (239, s. 104). Bildiri b in n ü sh a basılm ıştı. İb ra h im Tem o anılarında, bunların örg ü t üyelerince, İstan b u l’u n çeşitli sem tlerinde, me­ m urlar, subaylar, h arb o k u lu öğrencileri arasında dağıtıldığım , yazm aktadır (118, s. 49). K uşkusuz, A bdülham it polisinin de eline geçti bildiri. H ü r düşünceden k u şk u d uyularak, yeniden tu tu k lam alar başladı. A bd u llah Cevdet, İsh ak S ükûtî, Şerafettin M ağm um î, askerî tıp o k u lu öğrencisi A bdülkerim Sebati, h arbokulu öğretm enlerinden Ç ü rü k su lu A hm et Bey ve örgüte k atılan öb ü r kişiler tu tu k lan d ılar ve im paratorluğun çeşitli böl­ gelerine sürgüne gönderildiler. Birçoğu ve b u a rad a A bdullah Cevdet, İsh ak S ü k û tî ve A hm et Bey, sürgünden kaçıp P aris’e, gittiler (265, s. 26). 1894 yılı so n u n d a, 1860-70 yılları «anayasa h areketlenin ö nde gelen kişilerinden Ebuzziya T evfik de tu tu k ­ landı. Ebuzziya T evfik’in tu tu k lan m asın ı ülkesine bildiren İs­ ta n b u l’daki R us büyükelçisi, «Söylenildiğine göre, T ürkiye’deki ve dışardaki b irtakım T ürklerle tehlikeli yazışm alar yapm ak­ taym ış» dîye yazıyordu (24). ı 1894-1895 yıllarında, öğretim k u ram ların d a n JÖ ntürk hücrelerine g irip d e tu tu k lananların önem li b ir bölüm ü, tu tu k lu lu k tan k u rtu la ra k T ürk iy e’den kaç­ tılar. İ. Tem o d a 1895 yılında R o m an y a’ya sığındı. Sığınıkların büyük b ir kısm ı P a ris’te o turdular. O n ları buraya çeken güç, 1 E buzziya T evfik, jö n tü rk le rle ilişkisini sürgündeyken de kesm em iş (K endisi K o n y a ’y a sürülm üştü). Jö n tü rk le rin P aris kom itesiyle gizliden gizilye m ekuplaşıyordu. (B kz.: 114. s. 178-180)

181

ilk sayısı A ralık 1895’de çık an «M eşveret» gazetesiydi. Gazete, A hm et R ıza ta rafın d an kurulm uştu. A hm et R ıza b u işi, başta S u riy eli hırıstiyanlardan ve birinci m eşrutiyette Suriye millet­ vekili olarak meclise giren H alil G anem ve askerî tıbbiye öğ­ rencilerinden ve tıp öğrenim ini sonradan P aris’te sürd üren Selâm k ’li N azım o lm a k üzere, b u rad ak i sığınıkların katkılariyle yapıyordu. B aşlangıçta gazetenin Türkçe o larak ve T ü rk okurları için yayınlanm ası k ararlaştırılm ıştı. A m a A hm et R ıza, Fransızca bir de ek yayınlam aya başladı. Bu sıralard a A hm et R ıza, Paris’ in pozitivist çevrelerince çok iyi tanınm aktaydı. H a tta pozitivistlerin yayın organı o lan «Revue O ccidentale» gazetesinde yazıları yayınlanıyordu. «Revue Occidentale», «M eşveret»in yayınlanm asıyla ilgili h ab er ve bilgiler veriyordu. Şöyle diyordu «Revue O ccidentale»: «O kurlarım ızın dik k atin i, yeni yayın­ lanm aya başlayan b ir gazeteye, M eşveret’e çekm ek isteriz. Jöntürkleriıı organı o la n b u gazete A rapça çıkm akta (buradaki yanlış, haberi derleyen m uhabire aittir. Y .P.) ayrıca, Fransızca b ir de ek verm ektedir. A h m et R ıza'n m yönetim inde çıkan M eş­ veret, pozitivist ta rih in i 1 taşım ak ta ve ay d a iki kez olarak, bizim belgim ize, «D üzen ve İIerleme»ye göre çıkm aktadır » (265» s. 23-24). 3 A ralık 1895’de «M eşveret» gazetesinde «Program ım ız başlıklı b ir yazı yayınlandı. Y azıda, Türkiye’de basının susturul­ m uş olm ası nedeniyle «O sm anlı İttih a t ve T erakki Cem iyeti»nin kısa süre önce P a ris’te «M eşveret» gazetesini k u ru p yayınlam aya başladığından söz ediliyordu (265, s. 24). S o n ra d a ö rgütün am a­ cının, O sm anlı İm p arato rlu ğ u n u n ilerleyip, gelişmesini barışçı yoldan sağlam ak, olduğu söyleniyordu. «Biz, varlığını düzenin korunm ası b akım ından vazgeçilmez saydığımız yönetici hanedanı devirm ek yanlısı değiliz. Biz ilerlem enin, gelişmenin yayılm asını ve b u n u barışçı y ollardan gerçekleştirmeyi istiyoruz. B izim belı B aşlangıç ta rih i 1 O cak 1789 olan pozitivist tarihinde aylara, O güst K o n t’ça önem li g örülen dünya tarih in in ünlü kişilerinin a d la n verilm iştir. (Ç. N .)

182

gim iz «D üzen ve İlerlem e»dir. K uvvet yoluyla varılan çözüm ler bize u zak tır. Biz refo rm istiyoruz; yalnızca şu ya d a b u bölgenin çıkarlarına yönelik değil, tü m im p arato rlu ğ u k ap say an ... Reform istiyoruz; a m a şu ya d a b u ulusal g ru b a yönelik değil, Y ahudi, H ıristiyan ya d a M üslüm an olsun, O sm anlı im p arato rlu ğ u n u n tüm vatandaşlarını kapsayan... U ygarlık yolu n d an ilerlemek istiyoruz, a m a O sm anlı u n su rları k o ru y u p güçlendirerek, b u n ­ ların yaşam a koşullarına saygı göstererek... Biz, halkı özgürlük yoluna sokabilm ek için gerçekten gerekli ve geçerli olan bilimsel gelişmelerin sonuçlarını A vrupa’d a n alıp, doğu uygarlığına değgin özelliklerim izi k orum ak am acındayız. Biz, yabancı dev­ letlerin Osm anlı İm p arato rlu ğ u n u n işlerine m üdahale etm elerine karşıyız. Bu, fanatizm den ya d a bağnazlıktan değil, (din sorunu, Son derece kişisel b ir so ru n d u r çünkü) haklı b ir vatandaşlık, m illiyet ve m illiyetçilik guru ru n d an ileri gelm ektedir» (265, s. 25). «M eşveret»teki bu p rogram sal m akalede im p arato rlu ğ u n bolünem ezliği, yabancı devletlerin O sm atılılar’ın iç işlerine k a­ rışm am ası, ülkeyi d in ve m illiyet ayrım ı gözetm eksizin tüm uy­ ruk ları yüksek b ir düzeye çıkaracak reform lar gibi Jö n tü rk ler’ in - o dönem iç in - oldukça o rta k sayılabilecek görüşleri yer alıyordu. B ununla birlikte, E. R am sau r’u n araştırm aların d a da belirtildiği gibi, pro g ram ın bazı yerlerinde, d a h a ço k A hm et R ıza’ m n kişisel görüşleri yansıtılm aktaydı. A hm et Rıza, Ö rgütün am a­ cına, ançak ve ancak barışçı y o llard an varabileceğini söyleyedursun,aynı an d a, ö rg ü tü n İsta n b u l’d a k alan üyeleri, A bdülham it’i ta h tta n devirm ek için b ir kom p lo düzenlem ekteydiler (265, s. 25). îlk gizli Jö n tü rk örgütü üyelerinin 1894-1895 yıllarındaki tu tu k lam a ve çeşitli yerlere sürgün edilm eleri, ö rg ü tü n varlığını sona erdirm edi. H a tta , devletin ileri gelen m em urlarından, H a r­ biye N ezareti D ö rd ü n cü Şube M uhasebe Şefi Hacı A hm et Efendi başkanlığında, ö rg ü tü n ilk m erkez kom itesi k u ru ld u. A skerî tıbbiye öğrencilerinden M ekkeli Sabri, (kİ tu tu k lan m alardan sonra, okuld ak i organizasyonun başına geçm iştir), H üseyin

Avni ve İstan b u l rüştiyelerinden b irinin m ü d ü rü olan N ad ir (yazm an olarak ) m erkez kom itesindeydiler. Ö rg ü tü n İstanbul yönetim ine, d a h a önce «Yeni O sm anlılar» hareketine de katılm ış olan, N aili E fendi ad ın d a b ir de ta rik a t şeyhi girdi. H acı A hm et Efendi yönetim indeki k om ite, A bdülham it’i ta h tta n devirm e k a ra rı aldı ve Y ıldız Sarayı’nı k o ru m ak la görevli askerler arasın­ dan yandaşlar top lam ay a başladı. A b d ü lh am it’i devirm e kararım öğrenen P aris’teki Jö n tü rk le r, b una karşı çık tılar (228, s. 65-66; 239, s. 109-110; 265, s. 21).« Bu dönem de, gizli örgütün, bugün elim izde bulunan, bir tüzüğü de vard ır artık . A. B. K u ra n tarafın d an , M ahm ut C elalettin Paşa’nın özel arşivi arasında b u lu n an ve bugün A n k ara üniversitesi T ü rk D evrim T arih i E n stitüsü’n d e o lan bu tüzüğü T .Z .T unaya el yazm ası şekliyle yayınlam ıştır (239, s. 117-122). A .B .K uran, bu tüzüğün, ö rg ü tü n akerî tıbbiyede kurulduğu dönem e a it olduğunu tah m in etm ektedir. T .Z .T unaya, belgeleri yayınlarken, bu düşünceyi şüpheli b ulduğunu ifade etm ektedir. İlk tüzüğün yapılış tarihiyle ilgili kesin ve doğru k a n ıtla r yok elimizde. A m a yine de, hazırlandığı ve yürürlüğe girdiği tarih olarak, 1895-1896 yıllarını kesinlikle söyleyebiliriz. 1313 yılmda (1895-96) P aris’te, « A nayurt T ehlikede» a d lı bir b ro şür yayın­ landı. K apağında şöyle b ir n o t vardır «O sm anlı İttih a t ve T erakki C em iyeti’n in ilk yapıtı». Bu, jö n tü rk le r tarafın d an yayınlanan po litik pro p ag an d a broşürlerinin ilki ya d a ilk yayınlanan­ lard an birid ir. B röşürün birinci yaprağ ın d a şöyle bir açıklam a yer alıyordu: «Bu, risale, tüzüğüm üzün 21. M addesi uyarınca basılm ak üzere b ir yurtseverce ö rgütüm üze gönderilm iştir» (Bkz.: 108). A .B .K u ran tarafın d an o rta y a çıkarılıp, T .Z .T unaya tara fın d a n yayınlanan tüzüğün 21. M addesi, örgütün, gerek A vrupa kam uoyuna, gerekse bizzat O sm anlı İm paratorluğu kam uoyuna etkide b u lunm ak am acıyla, gazetede, bild iri, broşür ı A hm et Bedevi K u ra n , A bdülham it’in ta h tta n devrilm esiyle ilgili ilk k a ra rın 1897 yılında alındığını kaydetm ektedir.

184

yayınlanm asını sağlıyacağına değgindir (239, s. 120). Bu d u ru m d a , T .Z .T u n ay a tarafından yayınlanan tüzüğün hazırlanış ve yürür­ lüğe girişi 1895-96 yıllarından d ah a son ra değildir. Tüzüğün, ö rg ü tü n ilk m erkez kom itesinin İstan b u l’d a kurulduğu sırada yayınlanm ış olm ası d a olasıdır. T üzüğün 6. M addesi, örgütün yönetim kom itesinin 1 başkan ve d ö rt üyeden m eydana gele­ ceğini, ve yerin in de İstan b u l olacağını belirtm ektedir (239, s. 118). T üzüğün içeriği ve koşulları, ö rg ü tü n bu dönem deki p o litik am açlarını niteleyip belirliyor olm ası nedeniyle büyük bir an lam taşım aktadır. T üzüğün birinci m addesi şöyle d iy o rd u : «O sm anlı İttih at ve Terakki Cem iyeti, ad alet, eşitlik, özgürlük gibi insan hak­ larını çiğneyen, tüm O sm anlIların ilerlem e ve gelişmelerine en­ gel olan ve vatanı yabancıların ellerine b ırak an şim diki hüküm e­ tin hareket şeklini değiştirm ek üzere, kadın-erkek tü m osm anlı yurttaşlarına açıktır» (239, s. 117). T üzüğün öteki m addelerin­ de de, örg ü tü n am açlan şöylece saptanm ıştı: «M adde-2: Ö rgü­ tü n am acı, to p lu m u n çık arların ı sağlam aktır. A rad a milliyet, kavm iyet, cinsiyet, m ezhep, taraftarlık yoktur. Üye, oyunda özgür ve bağım sızdır. T op lu m u n genel çıkarlarından başka hiç­ b ir şeyle kayıtlı değildir. M adde-3: ö rg ü tü n görevleri, şim diki hüküm etin yerine, in san h ak ların ın koruyucusu ve uygarlık yolunda ilerlem enin kaynağı o lan m eşrutiyet yönetim ini geri getirmek, iyi ah lâk ı geri getirm ek ve ko ru m ak , genel eğitim in ilerlemesine, tü m insanlık ve uygarlığa hizm et etm ektir. Bu hayırlı am açlara varılm asına engel o lan lara ve ö rg ü tü ne tü rd en olursa zarar ve tehlikeye u ğ ratan lara v atan d üşm anı gözüyle bakılacaktır. M adde-4: Ö rg ü t İndinde, soylu O sm anlı sülâle­ sinin saltan at ve hilâfet hakları gerekli görülen b irer h aktır. A n­ cak hanedanın şeriata ve yasalara ay k ırı harekette bulunm ası, m eşrutiyeti k ab u l etmemesi ve medeni h ak larla insan haklarını korum am ası d u ru m u n d a şeriata ve yasalara uygun o larak gere­ ken önlem ler alın acak tır. M adde-5: O sm anlı hüküm eti, bağım ­ sızlık ve ilericilikten yana eşitlikçi b ir hük ü m et d u ru m u n u al-

d ik tan sonra, ö rgütüm üz, devletin politik b ütünlük ve bağım ­ sızlığı, eğitim in yayılması, ahlâkın yüceltilm esi, zenginliğin arttırılm ası, ticaretin çoğaltılm ası ve bayındırlık gibi vatan ve ulusa ruhça ve özdekçe (m addeten) yararlı h er tü rlü girişim de hüküm ete yardım etm eyi ve onu arkalam ayı k u tsal b ir görev sayar (239, s. 117-118). T üzüğün 25. M addesinde, ergin, yetenekli, iyi huylu, onurlu, k o rk ak lık ve casusluk gibi aşağı nitelikleri olm ayan, örgütün am açların a ilişkin duru m lard a kişisel çıkarlarından arık ve gönlü to k olan herkesin ö rg ü t üyesi olabileceği belir­ tiliyordu. Bir başka m addede ise (m.37) , örgüte giren kadınların, erkeklerle eşit h ak lara sahip olacağı g ö rüşüne yer veriliyordu. Bu m adde, liberal T ü rk entellektüelleri arasında, kad ın ların erkek­ lerle eşit h ak lara sahip olm asının gerekliliği bilincinin artm aya başladığını gösterm esi b akım ından çok önem lidir. Tüzüğün bu m addesi k ad ın ın to p lu m d ak i yerine ilişkin M üslüm an-T ürk top lu m u n d a kökleşm iş düşüncelerin yıkılm aya başladığını y an ­ sıtm aktadır (212, s. 81-94). Ö rgüte giren b ir kişi, «sürekli denem e ve incelem e» ile tam b ir yargıya varılm adıkça, hiç kim seyi Örgüte sokm ayacak ve ö r­ gütün varlığından h ab erd ar etm iyecekti. T üm koşullara uyarak örgüte giren b ir kişi, « ö rg ü tü n am açların a hizm et edeceğine ve b u tü z ü k hüküm leri uyarınca h arek ette bulunacağına» değgin yem in edecekti (m. 26-27). Y eni üye b u yem inini «din ve nam us vicdanı » üzerine edecekti (239, s. 121-122). Böylece, yem inin biçim inden de görüleceği gibi, örgüte değişik din ve inanışlardan kişilerin katıldığı anlaşılm aktadır. Y em inin seçime b ağlı olm ası, - d in ya d a nam us ü z e rin e - dinsel inan çlard a b ir özgürlük verildiğini ve lâyik b ir yem in biçim inin de (nam us üzerine) ge­ çerli olabileceğini gösterm ektedir. Tüzüğe, gizliliğe ilişkin çok sert k u rallar konulm uştur. Ö rneğin, her ö rg ü t üyesi, kendini ö rg ü te so k an kişiden başka, ikiden çok üyenin ad ın ı bilmeyecekti (m. 8). Y önetici kom itenin beş üyesinden h e r b iri, kendine bağlı b ir kol örgütleyecekti.

186

Böylece tü m ö rg ü t beş ko]a ayrılm ış o lacaktı (m. 9). Ü yeler a ra ­ sında bağlantı, zincirlem e yöntem iyle (usulü teselsül) olacak (m. 10), örg ü t üyelerinin üyelik Ödentilerinin m ik tarı ödeyenin d u ru m ve isteğine b ırakılm akla birlikte yılda 9,5 k uruştan az olm ayacak ve ödem eler ay dan aya yapılacaktı (m.16-17-33). T üzükte ayrıca ve özellikle am açları u ğ ru n a canlarını vermiş o lan ların ailelerine y ardım da b u lunm anın, örgütçe o n u r verici b ir görev sayıldığı belirtilm ekteydi (m.34), ö rg ü te sağlanacak gelirin ve ölenlerin aileleriyle, ö rg ü tü n k u ru lu ş işinin gerçekleş­ tirilm esine yardım cı o lan lara verilecek p aran ın , herşeyden önce yayınsal eylem lerin gerçekleştirilm esiyle sağlanacağı belirtili­ yordu (m. 36) (239, s. 118-120-122). T üzükte ayrıca (m.13), ö rg ü tü n y u rt içinde ve y u rt dışında kollarının kurulabileceğinden d e söz ediliyordu (239, s. 119). Böylece, bu tü zü ğ ü n düzenlendiği’ a n a dek, Jöntürklerin Paris grubu, ö rg ü tü n b ir k o lu sıfatıyla biçim alm am ıştı. Paris grubu­ n un, ö rg ü tü n b ir k o lu olm ası, («M eşveret» gazetesinin «İttihat ve T erakki Cem iyeti»nin yayın o rg an ı o la ra k çıkm aya başla­ dığı 1895 yılın d an so nraya kalm am ak üzere) b ir süre sonra oldu. 1895 yılında, P aris’teki sığınıkların çevresinde, kısa b ir sü sonra Jö n tü rk ler h a re k e tin in liderlerinden biri olacak olan bir kişi o rtaya çıktı. Bu, o zam an lar tarihçi ve gazeteci o larak oldukça p o p ü ler b ir kişi o lan M u ra t Bey’di. M izancı M u ra t Bey olaraJc biliniyordu d ah a çok. Aslı D agestan’ın D arkinskiy köyünden U rah i-A m iro v H acı M u ra t’tır, (d. 1853). S tavropolskaya li­ sesinde o k u d u . G ençliğinde, ciddi bilim sel araştırm alarda bulundu, h alk bilim le uğraştı. «K uzey K afk as dağlıları arasında (B ir Liselinin G ünlüğünden)» a d lı b ir röportaj-denem e yayınladı. 1872 yılında Öğrenim için Z ü rih ’e g itti ve b ir d a h a vatanına dön­ m edi. 1873 yılında T ürk iy e’ye göçtü. Bu davranışının nedeni açık değildir . 1 M u ra t Bey’in yaşam ı üzerine m akaleleri bulunan i M u ra t B ey’in bu d a v ran ışın ın nedeni o lara k , R usya’d a iken, T ürk fikirleri nedeniyle ç a r polisince izletm esi ve tu r a d a k a çm ak zorunda kal-

187

1. A bdullayev, «O nun m uhacereti -d iy o r-, çarizm in, söm ürücü bir politikayla, D agestan dağlılarının özgürlükçü girişim lerini acım asız bir şekilde bastırm asına neden olm u ştu r.» (136, s. 43). T ürkiye’ye geldikten sonra ta rih öğretm enliği yapan M u ra t Bey, b ir çok büyük y ap ıt verm iştir. E n önem li y ap ıtı altı ciltlik «Tarih-i U m um i» ve b ir ciltlik «O sm anlı T arihi»dir. M urat Bey’in b u yapıtları türkolo g larca büyük b ir ilgiyle k arşılandı özellikle de F .B abinger büyük b ir değer veriyordu b u n lara (249, s. 391-392). M u rat Bey, R us edebiyatını tü rk ay d ın larına tanıt­ m ak için birçok çeviri yaptı. Ö zellikle d e 1883 yılında «A kıldan Belâ»yıi çevirdi. G ü cü n ü edebiyat alan ın d a d a deneyerek 1891 yılında, türkçe o la ra k «T u rfan d a m ı Y oksa T u rfa m ı?» adlı bir rom an yazdı. Bu rom anıyla, o dönem T ü rk burjuva aydınlarının ruhsal d u ru m ların ı gösterm eye çalışıyordu. A ncak o na popülerliğini sağlayan en önem li niteliği, gazeteciliği ve yayınladığı «M izan» gazetesidir. Bu haftalık gazete İstan b u l’da 1886 yılında yayınlandı. P adişahla o ld u k ça «sadıkane» ilişkiler içinde bulunm asına rağm en (örneğin, 1891 yılında D üyun-u U m um iye’de kom iserlik görevine getirilm işti ve bu görevinde de O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u ciddi b ir şekilde savunm uştu) zam an zam an hüküm eti eleştiriyordu (231., s. 50-51). M u rat Bey’in « İttih a t ve T erakki C em iyeti’»yle ilk tem asları 1893-1894 yıllarına rastlar. A m a so n rad an kendi yazdığına göre, geleceğin devlet m em uru ve padişah ın , k endiliğinden politikasını düzelteceğini u m u t eden b ir kişi olarak, ö rg ü te girm em iştir (231, s. 53).2 1895 E kim inde, M u ra t Bey, devlet yönetim sistem inde b ir dizi reform gerçekleştirm esi önerisinde b u lu n an b ir ra p o r verdi padişaha, P adişah n e b ir karşılık verdi, ne d e b ir tepki

m ış olm ası gösterilm ektedir (Bkz.: C . K u ta y , T ürkiye İstiklâl ve H ürriyet M ücadeleleri T arih i. C . 16. s. 9188) (Ç .N .) ı «A kıldan Belâ», R u s y a z a n G riboedov’u n e n ü nlü yapıtıdır,. (Ç. N .) 2 Jö n tü rk ler hareketine katılm ış bir kişi o la n Fehm i C an er’in an ıla rın d belirttiğine göre, M u ra t B ey’i ö rg ü te Şeyh N aili E fendi so k m u ştu r. (B kz.: 265. s. 27).

188

gösterdi rap o ra. M u ra t Bey b u n u n üzerine T ürkiye’den ayrıl­ m aya k a ra r verdi ve 1896-97 yıllarında, A b d ü lh am it rejim ine k arşı a k tif p o litik an ın içine girdi. « İttih a t ve T erakki »nin bir o rganı yaptığı «M izan» gazetesini d e y u rt dışında yem den çıkar­ m aya başladı. 1895 yılı sonlarında, d a h a «M eşveret» yayınlan­ m aya başlam adan önce P aris’e geldi. O nun A hm et R ıza’yla ilk karşılaşm ası oldukça belirgin politik görüş ayrılıkları altında oldu. M ıırat Bey, bir p o litik a adam ı olarak, oldukça ılımlı reform ­ lardan yanaydı. «M izan»ın 4 Ocak 1896'da K a h 're ’de çıkan ilk sayısında, anayasanın yeniden yürürlüğe k onm asının gerek­ liliğine genel çizgileriyle değiniyordu. Aynı yıl Şubat ayında gazetesinde çok ay rın tılı bir biçim de açıkladığı politik görüşleri, d a h a d a ıltmh bir görünüm deydi. Bu görüşler, okuyuculara, «Sul­ ta n A bdülham it’e Çağrı» adı altın d a sunulm uştu. Bu yazılarda, A bdülham it’in ta h ta çıkışından beri, devletin bir düşüş içine, girdiği, im p arato rlu k ta n to p rak lar ilhak edildiği, Osm anlı yönetim inde b u lu n an top rak lard ay sa , «G üvenlik içinde bulunulm adığından dolayı, ticaret ve tarım ın ağır k oşullar altın d a sürdürüldüğü» belirtiliyordu (103, s. 277-278). Ç ağrıda, «basın özgürlüğünün, yasal sınırlar içinde» sağlanm asının gerekliliğinden, yargı düzeni ve m em urların yargılanm a biçim lerinin düzeltilm esinden söz ediliyordu. Ç ağrıda yer alan b ir başka konu da, yüksek mev­ ki sahibi devlet ad am ların d an ve m em leketin saygıdeğer kişi­ lerinden kuru lacak o lan bir danışm a o rganının oluşturulm asıydı. Ç ağrıda yer alan en açık, en rad ik al fikirler, «sorum lu bir h ü k ü ­ m e t i n ve «Âyaıı M eclisi»nin k u rulm asını öneren fikirlerdi (103, s. 288). «Sultan A bdülham it’e Ç ağrı»da, «anayasa» ve «M illet Meclisi» sözcükleri yoktur. A hm et Rıza ve fikirdaşları b u sırad a d a h a açık, d a h a radikal bir program ileri sürüyorlardı. Bu p ro g ra m 15 A ğustos 1897’de, «Jöntürklerin Program ı» a d ı altın d a «M eşveret»te yayım lanm ıştı (Bkz.: 216, s. 258-269). B urada sık sık, 1876 A nayasasının yeniden yürürlüğe konulm ası so ru n u n a değiniliyordu. P rogram da; «Biz

189

resm en, yürürlü k ten k aldırılm ış o la n anayasanın, yeniden yü­ rürlüğe konulup, etkinliğinin sağlanm asını istiyoruz -d en ili­ y o rd u .- Bu anayasa, halkın, y asaların yapım ına katılım ını sağlam akta, basın, din, vicdan ve kişi özgürlüklerini sağlam akta, milletin tem silcilerine, b ak an ları dinlem e ve bütçeyi görüşm e hakkını verm ektedir» (216, s. 259). P ro g ram ın sonraki bölüm ­ lerinde, bu anayasanın, uygulam ası sırasında o rtay a çıkacak olan eksikliklerinin giderilm esi b akım ından değişiklikler ya­ pılm asına m uhtaç olduğu d a kaydedilm ekteydi. «Bizim p a ro ­ lam ız D üzen ve İlerlem e’dir. Biz kuvvete başvurm ayı kuvvet kullanım ını benim sem iyoruz. Şu ya d a b u vilâyetler için değil, tü m ülke için, im p arato rlu ğ u n şu ya d a b u h alkı için değil, herkes için reform istiyoruz. E n a n a istediğim iz ise, b irlik ve to p ra k la­ rım ızın bölünm em esidir. Ü lkem izin to p rak larım p arçalam a he­ vesinde olanlar, vatan hainleridirler. Biz, ilerlem e yolundan yürüm ek istiyoruz. K ısaca bizim program ım ız: birlik, bütünlük, im paratorluğun bölünem ezliği, O sm anlı hanedanının tahtının korunm ası, yasalar önünde herkesin eşit olm ası, yargının bağım ­ sızlığı, din ve vicdan özgürlüğü, yasaların hazırlanm asına ve özellikle bütçenin onanm asına, m illetvekillerinin katılım ı ve şim ­ diki yasaların tam uygulanm asıdır» (216, s.260). G örüldüğü gibi. «M eşveret» çevresinde birleşmiş, olan A hm et R ıza ve grub u n u n program ı da, devrim ci bir y arar getirm em ek­ tedir. K uvvet kullanım ını benim semem e, h anedan hukukunun değişmezliğini o n ay lam a... tü m b unlar, A hm et R ıza grubunun « İttih at ve T erakki Cem İyeti’»nin p ro g ra m hedeflerini sap tar­ ken, 1870 an ayasacılanndan pek ileri b ir yol izlem ediklerini gös­ term ektedir. A m a gene de «Jöntiirkler’in Program ı nda, M urat Bey'in «Sorum lu b ir hüküm et k urulm asına» değgin genel çağrısından çok d a h a açık ve belirgin istekler ileri sürülm ek­ tedir. A hm et R ıza’yla M u rat Bey arasında, m illiyetler sorununu ele alış ve bu k o n u d a varılan k a ra r üzerine de görüş ayrılıkları vardı. A hm et Rıza, p adişahın tebaası o lan tü m O sm anlılarm birliği

i 90

ilkesinden h arek et ederken, padişah ve çevresini Erm eni kırım ın­ d a n ö tü rü sık sık rezalet çarm ıhına geriyordu. M u ra t Bey, «M i­ zan» da, su ltan ın E rm eni soru n u n d a izlediği politikayı savunu­ yordu. A hm et R ıza «M eşveret» sayfalarında 1897 T ürk-Y un a n savaşı ve G irit’teki ayaklanm alar üzerine, b u ayaklanm aların nedeni o larak o rtay a çıkan feodal-m utlak rejim in foyasını o r­ taya çıkartm aya çalışıyordu (Bkz.: 140, s. 18-19). M u rat Bey’in, O sm anlı İm p arato rlu ğ u içindeki T ü rk olm ayan halkların özgürlük hareketlerine k arşı aldığı tavır, 1897 Eylülün­ de yayımladığı broşürde yankısını bulm aktaydı. M urat, bu broşürde im paratorluk içindeki hıristiyanlar sorununun, d iplom atik entrika­ lar sonucu do ğduğunu kanıtlıy o rd u (132, s. 127). A hm et R ıza ve M u­ ra t Bey’in yayınladıkları b roşürlerde ayrı ay rı tav ır alm alarının baş­ lıca nedeni su ltan ın egem enliğinden k u rtu lm ak için savaş veren ya­ bancı halklara dayanm aktaydı. Eğer A hm et Rıza, T ü rk olm ayan halkların O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n d an ayrılm alarına kendisinin de k arşı olduğunu, an cak bunların bu özgürlük hareketlerinin ortaya çıkm asının nedeninin sultanın saltçı rejim inin rezaletleri olduğunu açıklam aya girişecek olsa, M u ra t Bey buna şiddetle karşı koyu­ yor, T ürk olm ayan unsurların «ayrılm a hakkı»nı yadsıyordu. M u rat Bey, E rm enilerin sultanın egem enliğinden k u rtu lm a istek­ lerinin, Erm eni kom itelerini, «M üslüm anların gururlarını aşağı­ lam aya» ve «caniyane k a ra rla r alm aya» yönelten b ir «fikri sabit» olduğunu yazıyordu (132, s. 48).1 M urat Bey’in broşü rü tüm üyle, o dönem Jö n tü rk p ro p agandacılarına özgü savlarla doludur. B roşürünün sonunda şöyle dem ektedir M urat Bey: «M üslüm anlık, ı Belirtm ek gerekir ki, A hm et R ıza, trın e n ıle ı k o n usunda, a çık tan açığa yapılan jenosid hareketlerine karşı ç ıkarken, bıifjuva-devriınci E rm eni ö r ­ gütlerinin, Erm enileri T ürk egem enliğinden k u rtarm a heves ve çabalarına d a sert tepkilerde bulu n u y o rd u . A b d ü lh a m it’in Ö2el yazm anı T ah sin P aşa'nın anıların d a yazdığına göre, örgütlenm iş E rm eni kom itelerince A bdülham it’e yapılan suikastten (1905) b ir kaç ay önce, A hm et Rıza, bu ko m ite­ leri şiddetli bir şekilde, kendi bağım sız devletlerini ku rm a hevesinde olm akla suçluyordu. Bu olayı öğrenen A bd ü lh am it. v atan a dönm esi için A hm et R ı­ za ’ya yeni b ir öneride b u lu n m a k a ra rın ı verdi (Bkz.: 117, s. 202),

191

O sm anlı İm p arato rlu ğ u n u n güçsüzlüğünün ne d o ğ ru d an doğ­ ruya nedenidir, n e de ilerlem esine öyle büyük b ir engel­ d ir.» H alk, genç, güçlü, dayanıklı ve dindardır. îyi b ir hüküm et­ ten yoksun olan h alk ın biricik suçu, b u n a lâyık olm ayan b ir ik­ tid ara k ö rü k ö rü n e boyun eğm esidir. A m a b aşk a başka du ru m ­ larda, bu boyun eğiş, öylesine kutsal b ir görev anlayışına dönüş­ m ektedir ki, b u n d an dolayı halkın ayıplanm ası gerekmez. Padişah ailesi, sarayda olagelen yakışıksız ve çirk in olaylar nedeniyle gerilem iştir am a, d a h a güçten düşüp zayıflam am ıştır. ö n e rile n bir tak ım reform ların p ro g ram ları çerçevesi içinde, sa­ rayın etkili b ir biçim de «tem izlenip arıtılm ası», ona, hiç b ir zam an sahibi olm adığı iyi ve güzel sıfatlar verilm esine neden olacaktır. Padişahlığın, im paratorluğum uzun başında tutulm ası, yerinin korunm ası gerekli ve zorunludur. Ç ünkü, T ü rk gücü onsuz v ar olam az» (132,s .58). M urat Bey d ah a sonra, hüküm etin yakışıksız hareketlerinin; özel, ayrıcalıklı b ir züm re haline gelen yüksek mevki sahibi m e­ m urların ve S ultan A bdullıam it’in politik aları sonucu olduğunu yazm aktadır. A nayasanın yürürlüğe konm ası ve yasaların sara­ yın keyfî davranışlarından ve zorbalığından korunm ası gerektiğini ileri süren M u ra t Bey, «Türkler, an ay asal bir rejim le yönetilm e olgunluğuna erişm işlerdir a rtık -diyor- ve « M ithat Paşa’nm anayasasının, kendisinden esinlenilecek b ir örnek olarak» o rta d a d u rm ak ta olduğunu belirtiy o rd u (132.S.58). Bu program sal yazısında ileri sürdüğü b ir ço k fikirleriyle M u ra t Bey, A hm et R ıza’n ın p ro g ram ın a önem li b ir tak ım nok­ ta la rd a yaklaşm aktadır. A m a b u ra d a M u ra t’d a açıktan açığa görülen şey, O sm anlı İm p arato rlu ğ u h alk ların ın yazgısıyla ilgili olm aksızın, reform lara ilgi duym asıdır. A nayasayı, m üslüm an ve T ü rk halkın salt b ir ilerlem e ve gelişme aracı olarak ele alm akta ve bu ko n u d ak i yazı ve düşüncelerinde, ayrım gözetm eksizin im p arato rlu ğ u n tü m h alk ların ın «eşitlik ve kardeşliği» fik rin e faz­ laca bir yakınlık duym adığı görülm ektedir.

192

B u dönem in öteki Jö n tü rk p ro p ag an d a yayınları gibi, M u ra t’ ıo broşüründe  bdülham it şiddetli b ir şekilde k ın an m akta ve A bdülham it h ak k ın d a «S ultan değil, ta h t üzerine k u rulm uş if­ ritin t a kendisi» denilm ektedir. M u rat, broşü rü n ü şu sözlerle b itiriyordu: «S ultan H am it’in ik tid a rı süresince, O sm anlı dünyası ve A vrupa, belâdan, b ir d a h a beladan, ve h e r zam an belâdan başka b ir şey um m asın!» (132, s. 59). Şu noktay ı d a belirtm ek gerekir ki, yeteneksiz kişilerle hüküm ­ darlığını sürd ü ren sultanın feodal-saltçı ik tid an y le ilgili yüz kızar­ tıcı haberler, Jö n tü rk lerin X ]X . yy. sonlarındaki yayınlarının büyük çoğunluğu için en ayırıcı nitelik olm uştur. Jöntü rk ler, doğrudan doğruya A b d ü lh am it’i am açlayan en keskin eleştirilerle dolu politik yergi ve taşlam alar yazm ışlardır. Bu politik taşlam alardan «U yanış U m udu» adını taşıyau birinde A bdülham it hakkında, «insanlık tarih i bu ad am d an d a h a aşağılık, d a h a açgözlü ve d a h a m en­ deb u r bir h ü k ü m d ar görm em iştir» dem liyordu (82, s. 1). Ce­ nevre’de yayınlanan b ir başka b ro şü rü n k apağına k ara-k u ru ve ço k yaşlı bir resmi çizilm işti A bdülham it’in. E linde b ir tüfek, yürüyor ve peşinde k an izleri b ırakıyordu. B roşür y a z a n «Denizcilere M ektup», A bdüllıam it’i, çılgınca d avranışlarda bulunan «Yeni Y ezit» diye adland ırıy o rd u (84, s. 3). Başka b ir broşürdeyse A b d ü lh am it için «Sultan değil, k a ra yılan, C ihan padişahı değil, sarı akrep» deniliyor ve şöyle ekleniyordu: «H an­ gi h a k la üzerimizde hiikıım sürüyor, suyum uzu içip, ekmeğimizi yiyorsun ve üstelik b ir de u tan m ad an kendini bizim efendim iz o lara k adlandırıyorsun?» (224. s. 524-525). JÖ ntürk m ilitanları, bu dönem de tü m dikkatlerini basın yoluyla anti-hüküm etçi p ro p ag an d a üzerine yoğunlaştırm ışlardı. Bu am aç u ğ ru n a çalışırken «M eşveret» ve «M izan» arasındaki fik ir ayrılıklarına ve h a ttâ 1897 y ılın d a Cenevre’deki Jö n tü rk grubunca k u ru la n ve 10 O cak 1897 de yayınlanm aya başlıyan ayrı b ir «Osm anlı» gazetesi bulunm asına bakm ıyorlardı. Bu gazete­ lerde, O sm anlı im p arato rlu ğ u n u n iç ve u luslararası durum uyla ilgili sorunlar, ayrıntılarıyle ele alm ıyor, p ro g ram a değgin görüş­

ler ileri sürülüp, belgeler g ö steriliyordu .1 Jö n tü rk lerin p ro pagan­ d a eylemleri içinde, bu gazetelerin yarusıra, illegal o larak O sm anlı im p arato rlu ğ u sınırları içinde dağ ıttık ları broşür ve bildiriler de önem li rol oynam ıştır. Y . K . B ayur’u n söylediğine göre, «incecik kâğıtlara, 8-10 santim etre b o y u tu n d a ve 15-20 sayfa olarak bası­ la n ve böylelikle de y u r t içindeki dağ ıtım ları kolayca yapılabilen bu k itapçıklar aracılığıyle büyük b ir p ro p ag an d a eylemi y ü rütülebilm iştir» (216, s. 325). T üm bu p ro p ag an d a araçları, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nd an nasıl giriyord u içeri? Y. K . B ayur, incelem esinde bun u n iki yolu bulunduğunu söylüyor. B irincisi, im p aratorluğun sınır bölgelerin­ den kaçak olarak, gizlice içeriye sokm a yolu, İkincisiyse, yabancı devletlerin p o sta servisleridir (216, s. 320). G elen postayı, Jö n tü rk lerden yana, JÖ ntürkler hareketi içindeki yabancı u yruklu biri oluyor, b ir süre k endinde gizledikten sonra, bunları görevli Jö n tü rk ajanına veriyordu. A b dülham it ve yönetim i, b u n a engel o l­ m ak için her yola başvuruyor, yabancı p o sta b ü ro ların a giden T ü rk uyruk ları tu tukluyor, posta m em urlarına rüşvet vererek satın alıyordu. Bu a ra d a A v rupa'daki diplom atları aracılığıyle Jö n tü rk lerin basm -yayın çalışm alarına engel olm ak İçin pek çok p a ra la r harcıy o rd u : M atb aa sahiplerini p a ra yedirerek elde edi­ yor, h u rufatı satın alıyor ve Jö n tü rk le rin p ro p ag an d a m ateryal­ lerini bastırdıkları A vrupa devletleri hüküm etlerini bitip tükenm ek bilm eyen önerilerde bulunuyordu. Broşürlerin hepsi salt A bdülham it’in eleştirileriyle dolu değildi kuşkusuz. B ir çoklarında, O sm anlı İm p arato rlu ğ u n u n önem li so ru n ları kolay anlaşılır b ir biçim de işleniyordu. Ö rneğin, «V atan Tehlikede» adlı broşürde, m em leketin tehlike İçinde olduğu, çünkü şim diki yönetim in yabancı devletlerin m üdahalede bulunm alarına uygun bir o rtam ın yaratılm asına neden olduğu (b ro şü r y azarı buı Jöntürklerin b u po litik ve ideolojik görüşleri ve açık lam aları üzerinde V li. B ölüm de a y rıntılı o lara k duracağım ız için, 1902 büyük k o n g re öncesinde yayınlanan belli başlı J ö n tü rk gazetelerinde y a y ın la n an belgelerin ayrıntı­ ları üzerine durm ayacağız.

194

rada, Erm eni yağm a ve kırım larını ve O sm anlı İm parato rluğu nun Berlin A ntlaşm ası u yarınca, Erm eni halkın o tu rd u ğ u vilâyetlerde reform yapm a taa h h ü d ü n ü k an ıt o la ra k gösterm ektedir.) eğer yasalar uygulansaydı, «Tüm yurttaşların» m utlu ve esenlikli bir yaşam sürebilecekleri yazılıyordu. Y azar A bdülham it ve yöneti­ m ini sert b ir biçim de eleştirerek, devlet işleriyle ilgili tü m önem li k ara rların şeriata ve yasalara uygun o lm ası gerektiğini kaydetm ek­ tedir. B roşürde açıkça, vatam n k u rtu lu şu için O sm anh İm parato rlu ğ u ’nutı tü m h alklarının tem silcilerinden oluşacak millet mecli­ sini toplantıya çağ ırm ak gerektiği belirtilm ektedir (108, s. 7-20). A nayasal y ap ın ın yeniden kuru lm ası ve p arlam en tonun to p ­ lantıya çağrılm ası fik ri, Jö n tu rk lerce yapılan tü m p ro p ag an d a­ la rın an a fikriydi. S ık sık yinelenip d u ra n öteki savlar, anayasal reform ların, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun büyük devletlerce parça­ lanm asını önleyen b ire r çözüm o larak gerekli olduğunu gösterm ek içindi. Bu fikir yeni değildir. D ah a önce «Yeni O sm anldar» bö­ lüm ünde de söylendiği gibi, bir çok kez tek rarlanm ış ve tekrarlanagelen bir fikirdi. A m a bu fik ir şim di, Jö n tü rk p ro p a g a n d a la rın ­ d a sanki yabancı devletlerin baskıları son kertesine varm ış gibi, çığlık çığlığa b ir hal alm ıştı. «V atan T ehlikede» b ro şü rünün y a ­ zarı, ülke so ru n ların a değgin d u ru m u n değişm ediğini, yani işle­ rin , O sm anlı İm p arato riu ğ u ’n u n yabancı devletlerce p arç alan ­ m ası d u ru m u n a geldiğini söylüyordu (108, s. 20). «D enizcilere M ektup» b ro şü rü n d e de, aynı şekilde, «bugün avrupalılar, Osm anlı İm p arato rlu ğ u m u n p arçalanm ası sorunuyla her zam andan d a h a çok uğraşm aktadırlar» denilm ekteydi (84. s. 1). G azete ve broşürlerde zam an zam an, m eşrutiyetçi m o n arşi­ n in genel çizgileriyle b ir çözüm lem esi yapılıyor ve «saltçı yönetim » d en üstünlükleri gösteriliyordu. 1901 yılında yayanlanan «D ev­ leti Y önetm e Y o lu ve R eform lar» a d lı b roşür, bunların ilginç olanlarından b irid ir. Broşürün « D iplom at» ta k m a ad lı yazarı, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u ’n un ekonom ik ve kültürel gelişmesini hızla sağlayacak o lan şeyin m eşrutiyetçi m onarşi olduğunu k an ıt­ lıyor, im parato rlu ğ u n b aşın a gelen tü m felâketleri, devletin en ana

195

işlevi olan, «tebaanın refahp>nı bile sağlayam ayan, saltçı egemen­ lik sistem iyle açıklıyordu. B roşürün yazarı, keyfî d avranışlara >on verilmesi ve p ad işah la harek etlerin in y asalarla sınırlandırıl­ ması çağrısında b u lu n u y o rd u (81. s. 3-4,19). M eşrutiyetçi sistem e broşürde, ik tid a rın görev ve yetkilerini kötüye kullanm asına son /erecek, uy ru k ların can ve m al güvenliğini sağlayacak, yurtsever­ lik duygularım a rtıra c ak b ir a ra ç gözüyle bakılıyordu (81, s. 30-38). Broşürde, İngiltere, Fransa, A lm anya, A vusturya, İtalya, Y unanis­ tan, Rusya, T ürkiye ve İra n ’ın ekon o m ik ve k ü ltü rel d u ru m larıy le ilgili bir takım veriler, karşılaştırm alı tab lo lar halinde veriliyordu. Y azar bu verileri irdeliyerek, «saltçı sistem»le yönetilen devlet­ lerin, «kişi ve fik ir Özgürlüklerine yer veren» devletlerden ekono­ mik ve kültü rel b ak ım d an k a t k a t geride bulu n d u ğ u n u en açık, en belirgin örneklerle açıklam aya çalışıyordu. B roşürde sonuç ola­ rak. anayasal yapıda o lan tüm ülkelerde yürütm e erk in in eylem­ lerini k o n tro l eden b ir parlam ento kurulm ası önem li ve uygun görülmekteydi (81. s. 46-47, 51). Çok sayıda gazete, bildiri ve broşürü giriyordu Jöntü rklerin Osm anh sınırlarından içeri. K ahire’deki R us diplom atik m isyon başka­ nı Ş ubat 1896’d a şöyle yazıyordu: «S ultandan açıktan açığa reform istem inde bulunan M u rat Bey’iıı gazetesi «M izan» oldukça serbest bir şekilde T ürkiye'ye sokulabilm ektedir, üstelik de b unların çoğu başta başkent İstanbul olm ak üzere, Y eınen’de, sürgün yönetim in­ de m em ur olan şüpheli kişilerin ellerinde d o laşm aktadır» (36). Ü nlü tarihçi A hm et R efik ’in 1908 yılında belirttiğine göre «M eş­ veret, Şûra-i Ü m m et ve M izan gazeteleri ço k sayıda k u rb an veril­ mesi pahasına sokulabiliyordu O sm anlı İm p arato rlu ğ u n u n sınır­ larından.» (204, s. 9). G azete ve broşürler medrese ve ö b ü r okul öğrencileriyle, asker-sivil m em urlar tarafın d an gizlice o k unm ak­ taydı. A. B. K u ra n , h arbiye yıllarına değgin anılarında, öğrenci­ lerin, P aris, K ahire ve Cenevre’de yayınlanan Jö n tü rk gazetelerini gizlice elden ele dolaştırdıklarını, bir sü red ir oldukça düzenli bir şekilde gelmeye başlayan ve b u gazeteleri «yutarcasına, bir soluk­ ta» okuduklarını yazıyordu (115. s. 48-50).

196

A skerî o k ullardaki Jö n tü rk hücrelerinin yöneticileri yalnızca dışarda basılan yayınların dağıtılm asına yardım etm ekle kalm ı­ yorlar, öğrencilerin, Jö n tü rk lerin p ro p ag an d a eylem lerine a k tif bir şekilde katılm alarım d a sağlam aya çalışıyorlardı. K . N . D u ru , anılarında, 1895 yılında harbiyeye girdiğinde, H alil H ırk ai Şerif adında okuldan bir arkad aşın ın kendisine, okulda egemen olan ezgi ve baskı havasına değgin bir b ro şü r yazm alarım önerdiğini söylemektedir, H alil b u k o nuda, broşü rü , Paris’te b u lu n an ve ken­ disinin de ilişkide olduğu devrimci ö rg ü te basılm ak üzere göndere­ bileceklerini de söylem iştir D u ru ’ya. A m a hem en sonra H alil tu tu k ­ landı. K âzım D u ru ’ysa, arkadaşının sözüne uyarak b ro şü rü yaz­ dı ve evine gizledi. Böylece de o n u n için devrim ci eylem dönem i başlam ış oldu. O kulu bitirip de T iran ’a, atandığı göreve giderken 1898 yılında 8 /3 1 num arayla, « İttih at ve T erakki C em iyeti»nin 8. B ölüm ünün 31. üyesiydi artık. Bu bölüm ün yöneticisi Işk odra M ek­ tupçusu olan İsm ail İsm ct'ti. O nlarla birlikte ö rg ü tü n T ira n ’d a d a bir şubesi k urulm uş oldu. A vusturya postası yoluyla Jö n tü rk yayınlarım alıyorlar, A bd u llah Cevdet’in k itaplarım ve «özellikle ve büyük bir ilgiyle» «M cşverct»i o kuyorlardı (111, s. 7-9). Jöntürk lerin A v ru p a'd ak i yayınsal eylemleri A b d ülham it’in keyfini iyiden iyiye kaçırm aya başlam ıştı. Ç ü n k ü iş bununla kal­ m ıyor du k i... Jö n tü rk lerin gazete ve broşürlerinin O sm anlı İm­ paratorluğu sınırlarından içeri girip, asker-sivil aydınlar arasında, feodal saltçılıkla ve d espotik rejim le savaş fikrinin yayılm asına ciddî bir şekilde etkide bulunm ası o n u fazlasıyle telâşlandırıyordu. Sultam bundan d ah a az endişelendirm eyen b ir başka k o n u da, Jö n tü rk liderlerince, bizzat kendisini ve B abıâli’yi eleştiren m aka­ lelerin, salt «mülteci gazetelerinde» türkçe olarak değil, am a büyük A vrupa gazetelerinde d e yayınlanıyor olm asıydı. M u ra t’ın, A h­ m et Rıza’nın ve harek etin Öteki önde gelen liderlerinin yayınladık­ ları Fransızca bro şü rlerin yanı sıra «M eşveret»in Fransızca olarak yayınlanan ekinde çıkan m akaleler, b ir ço k ülkelerin kam uoyla­ rının gözü önünde A b d d lh am it rejim inin despotik ö zünü açığa çıkarıyordu. Ve bu a ra d a sultan ve hüküm eti, A vrupa devletlerinin 197

parasal yardım larına sürekli gereksinim duyuyorlardı. B undan dolayı, davranışlarıyle haklı o larak nedeni oldukları Jö n tü rk propagandaların ın kendilerine kötü b ir ü n sağlam asını istem iyor­ lardı. Gerçi uluslararası bankerler için A bdülham it’in k ö tü bir ü n ü olm asının pek öyle b ir önem i y o k tu ; am a büyük serm aye ihracında bulunacakları bir ülkenin p o litik duru m u n u n istikrarlı olm asına da önem vermemezlik edemezlerdi. A bdülham it, diplom atları ve ispiyonlan aracılığıyla dış ülke­ lere sığınmış olan türklerin eylemlerini büyük bir dikkatle izliyordu. D üzenli bir şekilde aldığı «jurnaller» arasında, Jö n tü rk ler ve on­ ların yayınlarına değgin olanlar hiç de az değildi. S ultan dışardakilerin araların d a bir birlik olm adığından haberd ard ı ve ajanı A hm et Celâlettin Paşa aracılığıyle, bir dizi eylemciyi, politik savaşı bırak­ ma ve yurda dönm e k o n u su n d a kendi yanm a çekerek 1897 yılın­ da bu d u ru m d an yararlandı. G erçeklen de tartışm alar ve görüş ayrılıkları m ültecilerin iç­ lerini kem irip durm aktaydı. Hepsi de, A b d ü lh am it’in despotik rejimine son verm e genel görüşünde birleşiyorlardı am a, ülkele­ rinin ilerleyebilmesi için izlenmesi gereken yol k o n u su n da o rtak görüşten yoksundular. C em al K utay, A hm et R ıza’yle M u ra t Bey arasındaki görüş ayrılığının Jöntürklerî iki kam pa ayırdığını yaz­ m aktadır (114. s. 80). Bu iki kam pın içinde, çeşitli tu tu m lard a o lan bir çok g rubun olm ası da düşünülebilir. Ö rneğin, H alilG anem A hm et R ıza’nın güttüğü am acı desteklerken, O sm anh İm para­ torluğunun ilerliyebilmcsi için saray şehzadelerinin eğitim ve öğre­ tim den geçirilm elerinin gerekliliğinin en önem li so ru n olduğu şek­ lindeki kendi teorisini ileri sürdii. Şehzadelerin eğitimleri sorununa öylesine önem veriyordu ki, bunsuz hiçbir reform h areketinin başa­ rıya ulaşam ıyacağını söylüyordu. «Ç ünkü -d iy o rd u H alil G a n e m T ürk ler öylesine bağlıdırlar ki şehzadelerine, b u prestij derece­ sinde sevdikleri kişilerin alaşağı edilip devrilm elerine dayanam az­ lar» (127, c.2. s. 297-300). Çeşitli g ruplar ve h arek etin m ilitan­ la n arasındaki g ö rü ş ay n lıkları k onusuna değinen T. Z. T unaya şöyle yazm aktadır: «O b asit 1876 A nayasasına m ün h asır olacak

198

yeni rejim , p o litik b ir değişim ya d a köklü sosyal bir devrim de­ mek olacak m ıdır ? Ü lke içinde ve dışında kurd u k ları örgütleriyle b ir b ü tü n o larak Jö n tü rk le r ne bu so ru lara verdikleri yanıtlarda görüş birliği içindeydiler n e d e b u k o n u üzerinde u zun uzadıya d u ­ ruyorlardı. D espotizm e karşı savaş veren tü m kişilerin amacı A bdülham it despotizm ini yıkm aktı ve b u tüm p ro g ram ların tem e­ lini m eydana getiriyordu. Saltçılık yerine kurulacak o lan rejim so runu o n lar için ikinci p lân d a kalıyordu. Ö yle ki, içlerinden bazı­ ları için, A b dülham it despotizm inin yıkılıp yok edilmesi, onun ta h tta n indirilm esi anlam ına bile gelm iyordu» (239, s. 103-104). Şurasını d a belirtm ek gerekir ki, y u rt dışındaki sığınıkların oluş­ tu rd u ğ u gru p ve çevreler içinde, dcspotik rejim e karşı fikirler beslemekle uzak y ak ın ilgisi olm aksızın y u rd u n u bırakm ış, basit yol arkadaşları d a vardı. B unlar, kişisel küskünlükleri nedeniyle ay­ rılmış, ya d a sultanın «teveccühü»nü kazanm ış olduklarından «ihsanen» y u rt dışına gönderilen yüksek mevki sahibi, ünlü aile­ lerden gelme, öğrenim yapm ak için A vrupa’d a yaşayan vb. kişi­ lerdi. Eylem içindeki g örüş ayrılıkları konu su n d an söz edilir­ ken şunu d a belirtm ek gerekir ki, A lım et R ıza’nın pozitivizm e olan sem patisi de görüş ayrılıklarının ciddi k aynaklarından birisi olm uştur. «M izan» 1897 yılında «örgütü, pozitivist örgütlerininin T ürkiye şubesi» haline getirm ek istediği için A hm et R ıza’ya sitem ediyor, onu k ın ıy o rd u (103, s, 106). E. R em saur, A hm et R ıza’nın pozitivizm inin 1 örg ü tü ateizm le suçlanm a tehlikesi altın a d ü şü rd ü ğ ü n ü ve b u n u n , A bdülham it’in elinde, Jö n türklere kaışı k o rk u n ç b ir silâh o larak kullanılabileceğini kaydetm ektedir (265, s.29). Jö n tü rk lerin Cenevre kolundan A rif Beyoğlu’n u n «M eşveret’te pozitivist takvim inin kullanılm ası ile ilgili o larak İb rah im T em o’y a yazdığı m ektup oldukça ilginçtir. 1896 Eylülünde yazılan b u m ektupta: «Eğer İstan b u l’d a cahil halk ta rafın d an duyulursa bu iş, kazandığım ız o küçücük sem­ ı. Bkz.: Bl. V II

199

p a ti de yok olacak ve a rtık bizim de b u n d ao sonra b ir şey ya­ pabilm em iz, herhangi b ir girişim de bulunabilm em iz olanaksız olacak diye k o rkuyorum » dem liyordu (118, s. 52). H areket içindeki görüş ayrıl ık la n bazı kez ço k sert b ir biçim de duyuru­ yord u kendini. Y ab an cı ülkelerdeki sığınık Jön tü rk lerin b ir bö­ lüğü, A hm et R ıza’yı eleştirirken, hareketi, kendi keyfine ve ken­ di prensiplerine bağlam aya çalışm akla suçluyorlardı. Şerafeddin M agm um i, 1897 yılında yayım lanan «O layların G erçek Yüzü» adlı broşü rü n d e, A hm et R ıza'n ın , işleri yönetirken, N a ­ m ık K em al ya d a M ith a t P aşa’d an bile bam başka b ir eylem adam ı o lara k kendini p ek yükseklerde gördüğünü yazıyordu (90, s.28-29). A v ru p a’dakiler ara la rın d a sürtüşe du rsu n lar, ö rgütün İs­ tan b u l kom itesi yönetim k u ru lu A b d ü lh am it’i ta h tta n indirm e hazırlığı yapm aktaydı .1 Y u k arıd a d a belirtildiği gibi A hm et R ı­ za grubu bu girişim i desteklem iyordu. A m a b aşların da H acı A hm et Efendi, Şeyh N aili Efendi ve Y arbay Şefik Bey’in bu­ lunduğu kom plocular 1896 A ğustos’u n d a , b ir ihtilâl yapm ayı asarlıyorlardı. Erm eni kıyım ı dolaysıyle yabancı devletlerin 1896 yazında O sm anh İm parato rlu ğ u n a gerçekten b ir m üdahalede bulunm alarının söz k onusu olm ası, ko m p lo tarih in in A ğustos 1896 olarak seçilm esinde Önemli rol oynam ış olsa gerektir. K om plocular, İstanbul’da birinci tüm en k om utanı K âzım P aşa ’nın desteğini de kazanm ışlardı. V eliaht R eşat Efendi’nin ele geçirilmesi ve şeyhülislam dan A b d ü lh am it’in ta h tta n in­ dirilm esine değgin fetva alınm ası d a tasarlanıyordu. K om plo­ cu lard an birinin ih an eti yüzünden k o m p lo başarısızlığa uğra­ m ıştır .2 K azım P aşa, H acı A hm et Efendi, Şeyh N ailî Efendi ve

ı K om plo k o n u su n d a Bkz.: (258, s. 331-334; 265, s,30-34). E. R em saur k ita b ın d a bu k o m plo olayına geniş yer verm ektedir. O nun ricası üzerine h a rek e te katılm ış b ir ç o k kişi gördüklerini yazm ışlar ve R em saur’d a kitab ı ü z erin d e çalışırken b unların çok değerli a n ıların d an yararlanm ıştır. 2 P. Feş, hainin, « İttih a t ve T erakki C e m iy e tim in İstanbul sekrete N a d ir Bey olduğunu sö y lj,n ;k te J ir. K i n e o n u n başarısızlığa u ğram asının

200

kardeşi Şeyh A b d ü lk a d ir 1 Efendi ve o n u n ailesinden örgüte üye olanlar, M ekkeli S abri, yüksek m evki sahibi m em urlardan Z ü h tü , K em al ve Şefik Beylerle d a h a birçokları, çarçab uk tu tu k ­ la n arak sürgüne gönderildiler. M usul’a sürülen H acı A hm et Efendi b ir kaç yıl sonra P aris’e kaçtı. Şefik Bey de kaçm anın yo­ lu n u buldu ve P a ris’e giderek sığınık Jö n tü rk lerin en ak tiflerinden b iri oldu. G ö rü ld ü ğ ü gibi, sultan, b u kez de cezalandırm ada a ş ın gitm ekten kaçınm ıştır. A bdülham it, Örgütün hesabını gör m ede başka yollardan başarıya ulaşm ayı u m u t ediyordu. N i­ tekim bu am açla «Baş İspiyoncu» diye ünlü A hm et Celâdettin P a şa’yı Jö n tü rk liderleriyle görüşm eler yapm ası için A v ru p a’ya gönderdi. Sultan b u n d a n önce de Jö n tü rk gazetelerinin yayınlanm a­ larını engelleme yönünde bazı yeltenişlerde bulunm uştu. 1896 yılında, «M eşveret»in kapatılm ası ve yayım cısının F ra n sa ’dan sürülm esi dileğiyle F ran sa hüküm etine başvurm uştu. A hm et Rıza, gazetesini İsviçre’ye taşım ak zorundu kaldı. A m a F ra n ­ sız basını, Jöntürklerin gazete yayınlam a haklarını ve basın özgürlüğünü savunan yazılarla hep birden harekete geçti. Sultan «M eşveret»i İzlemeyi İsviçre’de de sürdürdü. B uyruğu üzerine gazetenin kullandığı T ürkçe h u ru fa t satın alındı. A hm et R ıza Belçika’ya geçerek, gazetesini litografa b asm aya başladı. «M eşveretsin 15 Nisan 1895 sayısının ek im li, Jö n tü rk ­ lerin desteğiyle A bdülham it’e k a rşı verilen savaşa değin F ran ­ sız gazetelerinde çıkan yazıları bir dizi halinde yayınladı. A h­ m et Rıza,» Meşveret»! Paris’te yeniden yayınlam aya başlayınca, sultan 1897 T em m uzunda, Patisteki T ü rk büyükelçiliğine ver­ diği bir buyrukla, padişahın kişiliğini küçük d ü şürdüğü savıyle, gazetenin yayım cılarını m ahkem eye verm elerini istedi. G elve tu tuklan m alan tı baş nedeninin N a d ir Bey olduğu, başka y azarlarca d a ileri sürü!m ektedir (ö rn e k o larak bkz.r 266. s. 430-432). ı E. R em suar, Şeyh A bd ü lk ad ir’in Şeyh Sait yönetim indeki K ü rt isyancılarla ilişkisi old u ğ u için 1925 yılında M ustafa K em al H üküm eti ta ­ rafından idam edildiğini kaydetm ektedir.

201

gelelim m ahkem e «sanıkların iyi b irer kişi o larak ü n yapm a­ larını, gerek A hm et R ıza’n m , gerekse H alil G an em ’in F ra n ­ sa’ya karşı besledikleri sevgi duygularını, yazarların suçlanan yazılarını Erm eni kıyım ından dolayı duydukları öfke duygusuyla yazmış olacaklarını ve F ransız basınında sultana k a rşı açılan kam ­ panyanın etkilerini» göz önüne alarak , «sanıkların biraz aşırı sayılabilecek davranışlarının bağışlanm asına» k a ra r verdi (265, s.37). A hm et R ıza,H alil G anem , ve gazetenin sorum lu red a k ­ tö rü F ransız V allon, ceza o larak 16 şar fran k ödem eye yargı giydiler. A hm et C elâlettin P a şa ’nın A v ru p a’ya gelişinden önce, Jö n tü rk lerin k am p lara ayrılıp bölünm eleri apaçık b ir hal al­ m ıştı. 1897 yılında ö rg ü tü n A vrupa’daki resm î kurm ay k a ra r­ gâhı, Cenevre kom itesiydi. B unun d a yöneticisi, K ahire’den dö n ­ d ü kten sonra M urat Bey olm uştu (265, s.38). D a h a öncede söyle­ diğimiz gibi, M u rat, K ahire’deyken «M izan»ı yayınlıyordu (4 O cak 1896). K ahire’de de b ir Jö n tü rk yayın organının çıkm a­ ya başladığını d u y an A bdülham it, öfkelenerek, M u ra t’ın bu yayınsal eylemini engellemek için n e m üm künse yaptı. H idiv’in, M u ra t’ı T ü rk hüküm etine teslim etm ek zoru n d a bırakılm ası yolu bile denendi. B aşlangıçta M u ra t’ı destek­ leyen M ısır’d ak i İngiliz kom iseri L o rd K rom er de, M u rat’ m gazetesinin p ad işah ı küçük düşürm eye, o nu aşağılam aya va­ racak k a d a r ileri gittiğini ileri sürerek M u ra t’a karşı tavrını değiştirdi. K ah ire’deki R us d iplom atik m isyonu başkanı, M u­ ra t’ın K ahire’de oturm ası konusunda L o rd K rom er’le olan görüşm elerini bildirirken, M u ra t’ın önceleri de sultanı k üçük d ü ­ şürücü yayınlar yaptığını dolayısıyle L o rd K ro m er’in tavrını değiştirm esinin asıl nedeninin Ingiliz hüküm etinin o sıralarda A b d ü lh am it’le yakınlaşm a çareleri aram ası olduğunu açıklam ak­ ta d ır (36, s.125-127). In giliz hüküm eti için M u rat b u olayda, K ah ire’den u zak lara, İstan b u l’a sürülen b ir dam a taşı, d ip ­ lom atik oyunun b ir piyonuydu. T üm bu olayların doğal so­ nucu o larak d a 1896 yazında K ah ire’yi terketm ek düştü M u­

202

ra t’a. (Bkz. 6,1-3, 6-9, 14-15, 22-27, 115-117,119-122, 125-127). K ah ire’den ay rıldıktan sonra «M izan»j b ir sûre de Pa­ ris’te yayım layan M u rat, d a h a so n ra Cenevre’ye geçti. «M i­ zan»! b u ra d a d a yayım layan M u rat, « İttih a t ve T erakki Cemi­ y e t i n i n Cenevre k o lu n u yönetti. 1897 İlk b ah arın d a Jönturklerin Paris ve C enevre kolları arasındaki görüş ayrılıkları son ker­ teye varm ıştı. A hm et R ıza, 4 Tem m uz 1897’de «L a Patrie» de yayınlanan bir rö p ortajd a, Jö n tü rk ler arasın d a b ir parçalam anın olduğu­ n u bildiriyor ve b unun, kendisinin O stnanlı İm paratorluğu sınırları içinde yaşayan nıüslüm ün h alk ların haklaruıı savunnıasıyle ilgili o ld u ğ u n u im a ediyordu. «M izan» sayfalarında A h­ m et R ıza’y a hem en cevap verildi. «Şu ya d a b u fraksiyondan tüm Jöntürk ler, dinsel inanç özgürlüğüne yer veren 1876 A na­ yasasının yeniden y ü rü rlü ğ e konulm ası yanlışıdırlar» deni­ liyordu b u cevapta. Bundun kısa b ir süre önce de (H aziran 1897) «M izan» A hm et R ıza’ya yükleniyor ve o n u , Jöntü rk lerin P a­ ris kom itesini, pozitivistlcriıı örgütlerine bağlam aya çalışm akla suçluyordu (265, s.40). A hm et C elâlettin P a ş a y ı A v ru p a’ya gönderm ek için çok başarılı bir zam an seçimi yapılm ıştı. Cenevreye geldikten son­ ra M u ra t’la karşılaşan A .C elâlettin P aşa, uzun görüşm elerden sonra, sultanın ciddi reform lar yapm aya hazır olduğuna, an­ cak bun u n için o n a karşı y ü rü tü len savaşın durdurulm ası ve y u rd a dönülm esi gerektiğine in andırdı M u ra t’ı. M u rat, öneriyi uygun b u ldu ğ u n u bildirdi. A hm et R ıza ve P aris kom itesi üye­ leri Celâlettin P a şa ’nın önerisini geri çevirdiler. İbrahim T em o ve o n u n R o m an y a'd ak i g ru b u da, sultanla anlaşm a fikrini benim­ semediler. A m a M u rat, «M İzan»m yayınını kesti ve İstanbul’a d ö n d ü .1 D a h a b ir sü re önce A b d ü îh am it’İ aşağılayan okuyucu­ la rın a , o n u n ü'k ey e b elâdan ve acıd an başka b ir şey getirm e­ diğini ve getirm eyeceğini söyleyen, o n ları b una inandıran b ir inı. C e lâ lettin P a ş a ’nın A \ n p a ’ciV i i ve M u ra t'ın yu rd a dönüşü için b k z.: (228, s. 72-76, 96-103; 118. s. 146-149; 265, s. 47-51)

203

sam n böylesi b ir davranışta bulunm ası ııasıl değerlendirilm e­ liydi ? O ldukça k a rışık tı durum . M u rat, «sultanın iyi b ir insan olduğuna» saf saf in andığından mı, yoksa, eylem lerinin nihai başarısına inanm ad ığ ın d an m ı böyle d av ran m ıştı? Bu konuda yargıda bulu n m ak o ld u k ça z o rd u r .1 A m a açık b ir şey vardı o rtad a: M u ra t’ın y u rd a dönüşü, gericilerin o ld u k ça önem li b ir yengisiydi. M u ra t’ın dön ü şü , 1895-96 yıllarında, kendisini, nesillerinin prestij edilecek p u tu gibi gören Jö n tü rk lere in a n ­ m ış gençler özerinde b ü y ü k bir etki yaptı (263, s. 10). M u rat'ın y an daşlarından b ir bölüğü de, d ip lo m atik gö~ revlere gittiler. Ç ü rü k su lu A hm et, B elgrat ataşem iliteri, Şe­ fik Bey, V iyana ataşem iliteri o ld u lar .2 Sultan aynı zam an da, yu rt içindeki J ö n tü rk le re de güçlü b ir d arb e in d ird i. H a r-

ı M urat vc y o ldaşlarının A . C elâletlin P a şa ’y la g ö rü ştü k ten so n ra « M i­ zan»! kapatıp yu rd a dönm elerine değgin b a şk a başka görüşler ileri sürülm üş, genel olarak, M urat vc y o ldaşları a ğ ır b ir dille suçlanm ışlardır. O n la rın bu davranışlarını anlayışla k arşılayan P. Fesch şöyle diyor: « Jö n tü rk ler ne iste­ m ektedirler? R eform ve siyasal sürgünlerin bağ ışlan m aların ı... İstekleri kabul edildi. Padişah bir h ü k ü m d a r olarak şe ref sözü verdi. B unu geri çevirselerdi, kişisel çıkarlanyle ilgili bir a rt düşünceleri olduğu şüphesi u y an ab ilird i. K a ­ bul etm ek zo ru n d ay d ılar. Sözünden d ö n e n A b d ü lh a m it'te n başka kim se suçlanam az (Bkz.: P . Fesch, C o n sta n tin o p le aux derniers jo u rs d ’AbdüIH am id, P aris, 1907, s. 344-345). E. R em saur ise, A hm et R ıza, H alil G an em ve a rk ad a şlarım , «kusurları n e olursa olsun A b d ü h h am it’in verdiği sözün anlam ını bilecek k a d a r zeki o lduklarından ötürü» k u tlark en , «A teş-kes» ilân ed ip yurda dönen M u ra t ve arkadaşları için « tü m yitirdikleri şeylere karşılık, tek k azan d ık ları, b ir h ü k ü m ­ d a rın şerefsiz olduğu gibi k u ru b ir gerçeği Öğrenmek olm uştu» diyor ve şöyle sürd ü rü y o r : «O ysa A b d ü lh a m it’in şerefini b ir kez d a h a harcıyabileceğini zaten bilmeleri g erekirdi. Bazıları ne denli a p ta llık ettiklerinin fa rk ın a varır varm az A bdülham it’e karşı yeniden silâha sarıldılar a m a önleri ve a m açları kolay kolay onarılam ıyacak bir yara a lın ıştı, geç kalm ışlardı (E. R em ­ saur, Jö n tü rk ler ve 1908 İhtilâli, s. 64-67, S an d er Y ayınları, 1st. 1972) (Ç .N .) 2 Bununla birlikte. Ş jfik Bey bir kaç ay süreyle bazı J ö n tâ rk yoldaş lanyle birlikle Cenevre’de « 0 ;.m :ı! ı Ih tilil F i r e m >ıı c ır i u . Erm eni İh ti­ lâl komiteleriyle d î ilişki k u m a ş t ı . 3 ı ı l ın tı y ır Jı n ıy li b o m b a b u lu p sul­ ta n a suikast düzetılem sk a m ıc m d a y d ı (B kz.: 228, s. 98-99).

204

biye ve M ülkiyede yeniden eyleme geçmeye çalışan hücre üyeleri tu tu k lan d ılar. Jö n tü rk gruplarına gizlice katdm ış bulunan b ir g ru p genç subay d a tu tu k lan an lar arasındaydı. H aziran 1897 de G eneral R eşit Paşa yönetim indeki askeri m ah­ kem e 78 kişiyi T rablusgarp’a sürgüne yargı giydirdi (bir başka habere göre 81 kişi). B unlardan I3’ü ilk in ölüm cezasına ç a rp ­ tırılm ışlardı am a bu ceza sonraları T rablusgarp kalesinde hapis cezasıyle değiştirildi. Bu ciddi kayıp lara rağm en Jö n tü rk le r hareketi durm adı. H alil G anem « £ ’£Wa//-»de, AbdCilhamit’in sözlerine inanm ayan, o n unla uzlaşm aya gitm eyen Jö n tü rk ler ad ın a bir açık m ektup yayınladı. «Ü lkem izin şim diki d u ru m u bizleri fazlasıyle üzm ek­ ted ir -d e n iliy o rd u m c k tu p d a- Ve biz, o n u n geleceğinden em in o lm ak istiyoruz. Bir kez d ah a tek rarlıyoruz: V aadler hiç b ir şey değildir, ilkelerse herşeydir, hcı şey ilkelere bağlıdır» (258, s. 344). Jöntürkler, 1897'nin b u ço k çetin ve güçlüklerle dolu o larak geçen yazından sonra, bir kaç dış m erkezde yeniden eyleme geçtiler. A hm et R ıza, P a ris'te «M eşveret» i yayınlam aya devam ediyordu. A bdullah Cevdet, İslıak Sükuti ve C enevre kolu n u n canla başla çalışm aları sayesinde eylem ler büyük b ir hızla yeniden başladı. Tunalı H ilm i’yle 1 birlikte N uri A hm et, H alil M uvaffak, Reşid, A kil (M u h tar), ve R efik «O sm anlı» ad ın d a yeni bir gazete ç ık ar­ mayı kararlaştırd ılar. Bu gazetenin ilk sayısı 1 A ralık 1897’de çıkm ıştır (231, s. 95). Y eni yayınlanan bu gazete, B abıâli’yi ve sultanı büyük bir telâşa düşürdü. S ultan, büyük elçi ve el ulağı M ünir Bey aracılığıyle, gazetenin yayım cılarına, tu tsak ların salı­ verilm elerine karşılık, yayını kesm elerini önerdi. 1899 yılı başla­ rında öneri kabul edildi ve sultan, kısm en de olsa b u kez gerçek­ ten sözünü tu ttu . T u tsak lar serbest bırakıldılar. A ncak sürgün sıfatıyle T rab lu sg arp ’ta b u lu n an lar alık o n u ld u lar (258, s. 346). 15. T unalı H ilm i (1863-1928) askerî tibbiyedeki Jö n tü rk hücrelerinin ilk üye ¡erindendi. H apishaneden k a ça rak A v ru p a’ya gitm işti. Jö n tü rk p ro ­ p ag an d a b roşürlerinden b ir ç o ğunu o yazm ıştı. K em alist İhtilâlden sonra Z onguldak m illetvekili o lara k T B M M ’ne girm işti (229, s. 715).

205

B ir süre sonra, A bd u llah C evdet, R o m a’d ak i, tsh a k S ü kûti’yse Viyana’daki O sm anlı elçiliklerine « tabip»lik göreviyle gönderil­ diler. Tunalı Hilm i de 1900 yılında, M ad rit elçiliğinde k â tip o ld u .' A ncak çok kısa b ir süre sonra, su ltan d an hiç b ir o n ın kabul etm e­ yen ve sığınık o la ra k p o ü tik eylemlerini sürdürm e k a ra rın d a o la n Jontürklerin Cenevre kolu n ca L o n ra’d a yeniden yayınlanm aya baş­ ladı «O sm anlı »,2 «İttihat ve Terakki Cemiyeti»nin kollarının eylem lerinden söz ederken» 1897 de k u ru lan K ahire kolu n d an d a söz etm em iz gerekir. Bu kolun, başkanı H oca K adri Efendi, yazm anı Salih Cemal Bey’di. Ö rg ü tü M ehm et Ali Paşa’d a destekliyordu. 1899 yılında, K ahire ko lu , yeniden örgütlendi ve yöneticilerini değiştirerek yenilerini seçti. Bu yeniden Örgütlenme işine, Cenev­ re’den K ahire’ye gelen Ishak Sükuti ve T un alı H ilm i de k atıld ı­ lar. K ahire’de, «K anun*u Esasi» (1897) ve «Basiret uş-Şark» (1895) adlı gazeteler yayınlanıyordu (239, s. I10 ).1 Bu dönem Jö n tü rk hareketlerinin çeşitli gruplarının eylemle­ rini eleştiren A .B .K uran ¡¿öyle yazıyor: «O zam anlar, Jö ntürkieriıı ilgileri açısından, K ahire ve Cenevre birinci p lân d a yer alıyordu. T üm Jö n tü rk ler A hm et Rıza Bey’e karşıydılar. Bunun nedeni de, A hm et R ıza Bey’in hiç bir etkili eyleme girişm ek istemeyişi ve «Meşveret»! yayınlam aktan tam bir m em nunluk içinde olm asıydı» (228, s. 112). A .B .K uran, A hm et R ıza için söylediği bu sözlerde açık ça 1 A ncak T u n alı H ilm i Jö n tü rk hareketinden kopm adı. Elçilikteki görevi sırasında bile, Jo n tü rk le rin K ah ire koluyla sürekli o la ra k destek­ leyici bir ilişki içinde bulundu. 2 K arm akarışık bir yazgısı vardı «O sm anlı»m n 1897’de C enevre’d e çıkm aya başlam ış, yayını d u rd u ru lm u ş, I900’de L o n d ra ’da yeniden yay ın ­ lanm aya başlam ış, 1900’d e n 1903‘e değin F o lsto n 'd a (İngiltere), son ra K a h ire ’ de (1903 S on b ah arın d an b a şlıy a rak ) ve en son o lara k , yeniden C enevre’de sürdürm üştü yayınını. 3 H aziran 1897’de A hm et C elâlettin P a şa ’nın vekili R eşit Bey, K ahire Jöntürklerine, gazetenin yayım ının d urdurulm ası için 1000 fran k ö n e rd i; onla r d a b u n u k a b u l e ttile r (B kz.: 228, s. 106).

206

y an tutm aktad ır. G erçekten ilke o larak , sultana karşı düzenlenen kom ploya katılm am ıştır A hm et Rıza. A m a, b ir ç o k uluslararası kongrelere de k atılarak , canla başla Jö n tü rk lerin am aç ve pro g ­ ram larının p ropagandasını yapm ıştır. 1899 yılında silâhsız­ lan m a kongresine de ö rg ü t ad ın a katılm ış ve kongreye bir andıç (m uhtıra) verm iştir. 1900 yılında P aris’te yapılan uluslararası basın kongresine de yine ö rg ü t adına k atılm ıştır (239, s. 111-112). 1896-1900 yıllarında R o m an y a’d a (K onstanza, Mecidiye) ve B ulgaristan’d a (Ruse. Şum en, Plovdiv, Sofya, V idin, K azanlık) Jö n tü rk g ru p ları harekete geçti. 1898 yılında ise, y u karda d a söy­ lediğimiz gibi, ö rg ü tü n A rn av u tlu k ’taki (İşk o d ra, T iran) kolları d a harekete geçti. Bu kolların çoğunun kurulm ası İbrahim T em o’ n un katkısıyle olm uştu. Tem o, M ccidiye’de d o k to rlu k yapıyor ve, Paris, Cenevre, ve K ah irey ’le sürekli ilişkiler içinde bulunuyordu (239, s. 111). K arısı N afiye T em o’n u n anım sadığına göre, Mecidiye’deki evleri, bir çok p o litik sığınık için orjin al bir geçit ye­ riydi. İzlenen Jö n tü rk ler sık sık buraya sığınırlardı. Tem o onları çevre köylerdeki sadık ad am ların ın yanlarında gizler, sonra da Paris ya d a C enevre’ye geçmelerine yardım ederdi .1 X IX . yüzyılın sonları ve XX.yüzyılın başlarındaki sığınık Jö n tü rk lerin eylem lerinden söz ederken, bu dönem p ro p ag an ­ daları arasında önem li bir yer tu ta n politik hicviye ve k arik atü rü d e anm ak gerekir. Ö zam anki T ü rk top lu m u n u n geniş kitlelerince kolay anlaşılır olduğunu düşünerek, görüş ve program ların p o litik satirle açıklanm ası. Jö n tü rk p ro p ag an d aların d a sık başvurulan önem li araçlard an biri oldu. Sultan A b dülham it yönetim inin re­ zilliklerim , zam an zam an iğneleyici, zam an zam an abartm alı bir biçim de okuyuculara sunan önem li sayıda b roşür ve bildiri ya­ yınlandı. Jön tü rk yayınları içinde, özellikle bir kaç gazete hicve yer veriyordu. 1898 yılında C enevre’de yayınlanan «Beberuhi» (T ürk gölge tiy atro su n u n gülünç kişilerinden biri) b u n lardan bi‘. Bu ko n u d ak i bilgileri, k itap yazarı 1961 yazında M ecideve'de bulu n ­ d uğu sıra d a N afiye T em o ’da n alm ıştır.

207

riydi. Elim ize geçen b ir k aç sayısına b a k a ra k b ir y argıda bulu­ nacak olursak, «B eberuhi» nin yayını to p u to p u b ir kaç ay sür­ m üştür. B ir başka gazete -« D o la b » - 1898’d en 1899’a dek yi­ ne çok kısa b ir süre yayınlanm ıştır (Bkz.: 191). H er iki gaze­ te de, ülkenin ağ ır k o şu llar altın d ak i ekonom ik durum undan A bdülham it ve yönetim ini sorum lu tu tu y o r, T ü rk olm ayan h alk ­ ların özgürlük u ğ ru n a savaşlarını şiddetlendiren, iç politikayı çıkm aza sokan keyfi ve zo rb a yönetim lerini ağır b ir biçim de eleş­ tiriyordu. Sultanın kişisel «sefahet» inden ileri gelen sosyal ve p o litik sorunlar, Jö n tü rk pro p ag an d aların ın bu kendine özgü, b u satirik gazetelerinin içerik ve özlerinde de yansıtılm aktaydı. Ü lkenin sosyal ve ekonom ik k o şullarının o b je k tif eleştirisi; özgürlük, ilerleme ve halkın aydınlatılm asına değgin o rtak ve genel görüş­ lerde ifadesini buluyordu. H iç kuşkusuz göz önünde b ulundurul­ m ası gereken b ir n o k ta var b u rad a: Jö n tü rk p ropagandaları salt yasal ya d a biçim sel engelleri değil, am a aynı zam anda, padişahlık yönetim inin değişmezliği ve kutsallığıyle, p adişahların yanılm azlığına değgin yüzyıllar boyu h alk yığınlarında oluştu­ rulm uş olan bir inan ç engelini de aşm ak, geçmek zorundaydılar. D urum böyle olunca, hatife sıfatıyle A bdülham it’İ gözden, d ü ­ şürm ek için hiciv yolunu seçm ekte haklıdır Jö n tü rk ler. «D olab»ın bir sayısında uydurm a bir m ektup yayınlandı. A bdülham İt’in ölm üş b u lu n an suç o rtak ların d an birine yazdğı bir m a k tu p tu bu. Bu m ek tu p ta A b d ü lh a m ifin ağzından; halife olduğu, kendi­ sine her şeyin serbest olduğu, canının istediğini yapabileceği ve ezilen h alk ın büyük b ir kutsal kişiym iş gibi o n u n elinden çıkItığı.. biçim inde övücü sözler söylet ilmekteydi. H alifelik kuralla­ rını çiğnediği şeklindeki Jö n tü rk eleştirilerini hiç um ursam adığını söyleyen A b d ü lh am it, p ara, ünvan, nişan - h e r şeyinin- olduğunu, bunların sayesinde, uysal «ulem alar» bulabileceğini, dahası, eğer gerekirse, kendi « H am it Şeriatı»nı k u ru p uygulayabileceğini ileri sürü y o rd u (89, N o: 4, s. 2). S ultanı, şeriata saygısızlıkla suçam ak ve buna d in d a r T ü rk - M üslüm an halkı in an d ırm ak , II.

208

A bdülham it ve o n u n despotik yönetim iyle y ap tık ları savaşta Jö n tü rk lerin işini esaslı b ir şekilde kolaylaştırıyordu. Jö n tö rk ler padişahlık yönetim ine sosyal b ir k u ru m olarak karşı çıkm am alarına rağm en, sultan ve o n u n kliğinin o besbelli, o apaçık davranışlarına değgin eleştirisel ve satirik öyküleriyle, m eşrutiyetçi b ir yönetim in yeniden kurulm ası fik rin in yayılm ası için b ir zem in hazırlam ışlardır. «Beberuhi» de yayım lanan bir m akalede sultanın suratına çarparcasına şöyte deniliyordu: «A nayasa, parlam ento, basın özgürlüğü! T ü m b unlar, gerçek­ ten yok m uydu bizde b ir zam an lar? Y irm i ik i yıllık cinayet ve felâketlerin hesabını vereceksin!» (83, N o : 5 , s. 6). «Beberuhi», satirik b ir g örünüm içinde, «hürriyet», «emniyet» gibi kav ram ­ ların, im paratorluğun yerel bölgelerinde bile bulunm adığını söy­ lüyordu (83, N o: 2, s. 6). G erek «Beberuhi», gerekse «D olab», padişahın bak an , diplom at ve yüksek mevki sahibi m em urlarının cahilliklerini, sert, öfkeli bir şekilde alaya alıyor, gülünçleştiri­ yordu (89, N o: 7, s. 4; 83, N o: 3, s. 2). O sm anlı İm p arato rluğunun ekonom ik ve kültürel ilerlem esinin ve o n u n tü m halklarının m ut­ luluğa ve bolluğa kavuşm asının; halkın eğitilm esi ve anayasal reform ların yapılm asıyla sağlanacağı görüşü, değişik üsluptaki gazetelerle h alk arasında yayılıyordu. Böylece 1898-1900 yıllarında, sığınık Jö n tü rk lerin eylem leri, b ir kaç gazete ve p ro p ag an d a b ro şü rü n ü n yayınlanm asına öz­ güydü. T ürlü Jö n tü rk g ru p lan arasın d a örgütsel bağlar y oktu. O nların bu birbirinden kopuk ve dağınık eylem leri, feodal saltçı rejim e karşı savaşlarının ilerdeki gelişm eleri için ciddi b ir engel olm uştur. A m a hereketin bir ço k a k tif üyesi, bu d u rum un bi­ lincine varm aya başlam ıştı. A yrı ayrı g ru p la n n o rta k eylem leri için birleştirilm elerine ilk kez 1899’d a başvuruldu. T üm Jö n tü rk gruplarım güçlü bir örgüt çevresinde to p lam ak için Özel b ir kongre toplanm ası fik ri K ahire kolunca ileri sürüldü. K ongre fik ri, o zam anlar K ahire’de bulu n an T un alı H ilm i Bey’e a itti. 15 Eylül 1899 yılında, tü m sığınık Jö n tü rk gruplarına, to p lan acak olan «Yeni O sm an­

209

lılar» kongresine k atılm aları için davetiyeler yollanm ıştı. Bu davetiyelerde, k ongrenin üç gün süreceğinde ve B rindizi’de yapılacağından söz ediliyordu (Bkz.: 228, s. 130-131). Açılış için 20 E kim günü tasarlan m ıştı. K ongrede «reis-i um um i, aza in ­ tih ab ı ve nizam nam e tanzim i» yapılacaktı. D avetiyelerin yalnız dışarda bu lu n an T ürklere değil, T ürkiye’deki önde gelen aydın­ la ra d a gönderilm esi ilginçtir. B unlar arasın d a, örneğin; şair Tevfik F ik ret, yazar R ecaizade Ekrem ve A bdülhak H am it, ga­ zeteci T evfik E buzziya, H üseyin C ah it vb. vardı (228, s. 131). A ncak, gruplar a ra sın d a b ir uzlaşm a sağlam a olasılığı olm adı­ ğının anlaşılm ası üzerine kongre yapılam adı. A hm et R ıza ve yan­ daşları kong re toplan m asın a k a rşı çıkm ışlardı. A h m et R ıza’d a bu düşünce ve tav rı olu ştu ran nedenler, pek o lasıd ır ki, kongre toplanm asını öneren K ah ire kom itesinin, hüküm ete k a rşı bir ayaklanm a fik rin i ileri sürm esi ve b ir başlangıç o lm ak üzere de hüküm et binalarını havaya uçurup, en ağır suçlu yüksek me­ m urlardan b ir kaçının öldürülm esini önerm esidir (228, s. 132). K ongre toplanm ası önerisi gerçekleşmemesine rağm en bu son fik ir Jö n tü rk gazetelerinde h araretle tartışıld ı. Bu du ru m ve bun u n ­ la ilgili görüşler Ali F a h ri’nin A ğustos 1900’de C enevre’de yayın­ ladığı broşüründe kendine özgü, tip ik b ir biçim de görülür. Bu b ro ­ şüründe yazar, «halen ağlanası bir d u ru m d a o la n ülkelerinin durum unun iyileştirilm esi için tu tk u lu b ir istekle d o lu p taşan liberal O sm anlılann zihnini b ir yıldır işgal eden» b ir kongre to planm a­ sı fik rin e dönülm esinin gerekliliğinden söz ediyordu(124, s. 1). A li F ah ri, T unalı H ilm i’nin «M urat» b roşüründe ortaya attığı b ir kongre top lan m ası fik rin in yeniden görüşülm eye değer olduğunu yazıyordu. A li F a h ri, T unalı H ilm i’nin o n ları b irb iri­ ne düşüren, kongre toplanm asının ilkelerine değinen fik rin i ay­ rıntılarıyla açıklıyordu: D evlet yapısının gelecekteki biçim ine değgin k a ra r o naylanm alı ve anayasal b ir yönetim e varm anın yöntem leri saptanm alıydı. K ongreye katılan îar, ilerdeki eylem leri için zorunlu o lan kongre k ararların ı benim sem eliydiler. K ongre, delegelerin k a ra rla rın ı gerçekleştirecek o la n b ir kom ite seçmeliydi

(124, s. 5). A li F a h ri, J ö n tü rk eylem leriuin artık m eyvalarım ve diğini belirtiy o r, «Şu son beş yıld ır yapılan p ro p ag an d anın, b çok insanın aydın latılm asın d a ve, tüm im p arato rlu k ta, özellik d e İsta n b u l’d a liberel fik irlerin yayılm asında büyük b ir rol oynadığım söylüyordu (124, s. 1). B ununla birlikte yazar, kam ı oyundaki gelişm elerin ülkenin ilerlem esi ve m utluluğu için y< terli olm adığını b elirtiyordu. Bıı d u ru m u n en önem li nedenli rin in , Jö n tü rk hareketindeki dağınıklık ve g ru p lar arasındal çelişki olduğunu ileri sören Ali F ah ri, tü m bunların, bu birle tirici kongreyle giderilip yok edilmesi gerektiğine işaret ediyord (124, s. 2). B roşürde direşkenlikle im p arato rlu ğ u n tü m halklar nın zalim lerle yapılan savaşta güçlerini birteştirm eleri gerektiğin yer veriliyordu. «O rtak so m u lar için özel çıkarları b ir yana bırat mayı kaçınılm az b ir yasa sayarak», din ve milliyet ayrım ı gözeı m eksizin, «tüm O sm anlIların m utlulukları u ğruna o rta k bi savaş» için birleşm e çağrısında bulunuyordu Ali F ahri (12^ s. 3). Y azar, Erm eni, A rnavut, ve M akedonya devrimci grup v kom itelerine, kendi ulusal çık ar vc hakları için savaşm am alar A bdülham it ve yönetim ine karvı genel b ir savaş için JÖntürklerl birleşm eleri çağrısında bulunuyordu. Ali F ah ri, ayrıca, bugü «dehşet ve derin bir acım a» duygusundan başka b ir duyguyl anım sam anın olanaksız olduğu Erm eni kırım ı gibi olayların tek rai lanm am ası için «Erm eni yurttaşların», savaşlarında JÖntürklerl birlikte, Jön tü rk lerın yanında girm eleri gerektiğini söylüyordı «U zlaşm am ız gerek -diye yazıyordu A li F a h ri- halkın kaniyi lekelenm iş m elun hük ü m etin leşini to p rağ a serm ek ve tüm va tan d aşları özgür ve eçit kılm ak İçin, uzlaşm am ız gerek» (124 s. 4). ö te k i bazı Jö n tü rk le r gibi A li F a h ri de, tü m O sm anlı İm pa ratorluğu halk ların ın kardeşliğine belki de gerçekten inanıyordu A m a, broşüründe. Jö n tü rk p ro p ag an d aların a özgü, im parator luğun T ü rk olm ayan h alk ların ın bağım sızlıkları için savaşm; haklarının açıkça yadsındığı görülür. A li F ah ri, b ro şü rü n ü tezeldeıı h arekete geçme çağrısıyl b itirir. «Z aten öylesine gecikmiş bulunuyoruz ki, beklemek! 211

geven her d ak ik a bizi am acım ızdan uzaklaştarıp yıkım a doğru götürüyor. Bu, yüz karası bir d urum dur. Bu d urum da böylece kalıp durm ak cinayettir. H iç b ir gecikm e ve ertelem eye yer ver­ meksizin hem en h arekete geçmek gerektir. Öyle k i, b ir sürü suç­ suz insan zin d an lard a acı çekm ekte, a n a la r, bacılar, k a n la r, kardeşler gözyaşlarına b o ğ u lm ak tad ırlar...» (124, s. 7-8). Bir kongre toplanm asının, am aca u y gun ve yararlı olup ol­ mayacağı sorunu, 1900-1901 yıllarında sığınık Jö n tü rk ler arasında çok sert tartışm alar yapılm asına neden oldu. B ir ta ra f kongrenin ivedilikle toplanm asında direnirken, ö b ü r taraf, k ongrenin hareket içinde bir b irlik sağlı yacağından em in o lu n d u k tan s o n ra -a n c a k bundan s o n ra - toplanm asının am aca uygun ve yararlı olacağı savım ileri sürüyordu, ö rn e ğ in T unaîı H ilm i, K ah ire’de yayın­ ladığı küçük b ir b ro ş ü rd e -p e k olasıdır k i o başarısız denem esini de göz önüne a la ra k - kongrenin son derece gerekli o lduğunu ve o n u n şöyle ya d a böyle, yarım yaınalak geçiştirilemiyeceğini ileri sürüyordu. Bu sırada, JÖ ntürk hareketinin ilerdeki gelişmeleri üzerinde çok önem li rol oynayacak olan b ir olay oldu. A bdıılham it’e karşı yürütülen savaşa, büyük b ir T ü rk devlet adam ı k atıldı. Sultanın eniştesi (A bdülham it’in kız kardeşiyle evliydi) o lan D a m a t M ah ­ m ut Paşa, zam anın yüksek b ü ro k ra t çevrelerine göre oldukça yüksek k ü ltü rlü b ir insandı. Devlet hizm etinde b ir ço k önemli yerlerde bulunm uş, bu a rad a bir yıl k a d a r (1892’de) A dalet Ba­ kanlığı yapm ıştı. D am at M ah m u t Paşa, 1876 A nayasasının yeni­ den uygulanm ası yanlısıydı. A bdülham it’i anayasal reform lar yapm aya yöneltm ek için sürekli bir tak ım denem elerde b ulunduk­ ta n sonra, b a şk a b ir ülkeye sığınm aya k a ra r verdi. D a m at M a h ­ m u t P a şa ’run su ltan a yakın saray d alkavuklarınca devlet işlerin­ den b ü sb ü tü n uzaklaştırılm ış olm ası d a b u k a ra rın alınm asında önem li b ir neden olsa gerektir. A ralık 1899’d a D a m a t M ah m u t P aşa, çocukları M ehm et S abahattin ve A hm et L ütfullah’la birlik te, F ransız v apur kum ­ panyasından b ir m em urun yardım ıyle ve b ir F ransız gemisiyle

212

İstan b u l’dan F ra n sa ’ya kaçtı (Bkz.: 258, s. 351-353; 114, s. 35-39). D evletin en yüksek m em urlarından b irin in kendisine karşı çıkmasıyle hüküm ete k a rşı olanların gücüne güç katılacağını anla* yan sultan, k a ç a k la n geri d ö n d ü rm ek için elinden gelen h er şeyi yaptı. Sultanın m u tem et adam ları b irb iri ard ısıra D a m at M ah ­ m ut Paşa’yı ziyaret ederek, su ltan la b arışm ası ve İstan b u l’a d ö n ­ mesi için k an d ırm ay a çalıştılar o n u . A m a D am at M ah m u t Paşa, P aris’e yerleştikten b ir k aç h afta sonra, 12 O cak 1900’de A bdülh am it’e b ir m ektup yolladı. Bu m ek tu p ta, sultanın yönetim biçi­ m inin, yalnızca b ir halifenin yasal, h ak b ilir yönetim ine benze­ m em ekle kalm ayıp, aynı zam an d a binlerce yıl Önce yaşam ış bazı tira n la rın yönetim ine benzediğini yazıyordu (B kz.: 258, s. 355358; 114, s. 86-90). «Siz haşm etm eap -d en iliy o rd u m e k tu p ta -b a z ı despot ve bencil h ü k ü m d arlar gibi yapıyor ve 15. L ui’nin k a ra yazgılı sözünü kendinize İlke edinm iş b u lunuyorsunuz: Benden so n ra tu f a n !» D a m a t M ah m u t Paşa d a h a sonra, sultan ın ülkesi ve h alkına en küçük b ir ilgi d u y u p o n la ra özen gösterm em esinden dolayı, A vrupa’ya kaçm aya ve şim diki rejim e k a rşı açık ç a harekete geçmeye k a ra r verdiğini yazıyordu. F ran sa’ya geldikten çok kısa b ir süre so n ra, D am at M ahm ut P aşa b ir m ektupla A hm et R ıza’ya başvurdu. V atanın çık arları yolunda o lan , v atan sevgisiyle dolu, ve o n u bulu n d u ğ u bu k ö tü d u rum dan k u rtarm ay a gönlü a k a n herkesin güçbirliği yapm ası gerektiğinden söz ediyordu bu m ektubunda. A hm et R ıza’nın h iz­ m etlerinden ve yeteneklerinden ço k Övücü b ir dille söz ediliyordu. A hm et Rıza hem en cevapladı D am at M a h m u t P a şa ’n ın m ektu­ bunu. D espotizm e k a rşı güçbirliği önerisinin alkışlanacak bir öneri old u ğ u n u bildiririyor ve « im p arato r ailesinde de birinin kendisine yardım elini uzatm asıyle, partim iz sonsuz sevinç iç in ­ dedir»! diyordu. Mayıs 1900’de, sultanın m utem et a d a m la rın ın yurda d ö n d ü r­ m ek için kandırıcı denem elerinin so n u n cu su n d a, D a m a t M ahm ut > D am at M ahm ut Paşa’yla A h m jt B kz.: (258. s. 354 355; 114, s. 80-82).

213

R ıza a ra sın d a k i

yazışm alar için

Paça d ö nüş için şu k o şu lla n ileri sürdü: K endisi için yapılm ış b u ­ lunan suçlam aların tekzip edilm esi 1 ve A bdülham it’in bazı yük­ sek m em urlarının istifaları; p arlam en to n u n yeniden top lanm ası ve padişahın harcam aların ın to p lam o larak aylık 15 bin lira d a n sınırlanm ası. B un ların yanı sıra, eğer A b d ü lh am it b u koşulları benimsemezse, ta h tta n feragat edip, A v ru p a’ya gitm esi önerili­ yordu (114, s. 102). K uşkusuz kabul edilm edi b u koşullar. D a m at M ahm ut Paşa sığınık o la ra k k ald ı ve b ir süre oğullanyle birlikte K ahire'de yaşadı. D a m at M ah m u t P a ş a n ın oğullarından Prens M ehm et Sa­ bah attin, JÖ ntürkler h areketinin a k tif bir elem anı oldu. G ençli­ ğine rağm en (d. 1877) yurt dışındaki sığınık JÖ ntürkler arasında hızla ü n kazanm aya başladı. K uşkusuz, padişah hanedanının yerinde kalm ası ve k o ru n m ası gerektiğine in a n a n Jö n tü rk çoğun­ luğu için o n u n d a h an ed an a m ensup olm asınuun çekiciliği önem li bir ro l oynam ıştır ü n kazanm asında. M ehm et S ab ah attin ço k iyi eğitim görm üş k ü ltü rlü bir insandı. Ç ağdaş Fransız sosyolojisine ilgi duyarak, hem en F red erik L e P le ve E dm ond D em olen’ia 2 sosyoloji okullarına devam etmeye başladı. 1901 yılı İlk b ah arın d a y u rt dışındaki JÖ ntürkler, Prens S b a h a ttin ve L ütfullah tarafın d an yayım lanan «G enel Çağrı»yı büyük b ir çoşkunlukla tartışm ay a başladılar (Bkz.: 85). C . Tİitengil, bu çağrının K ahire’d en yayım landığım ve m etnin tü m ü n ü n «Osm anlı» gazetesinde (N o: 81) çıktığım yazıyor (241, s. 189). G azetenin b u sayısı 1901 M a rt ya d a N isanında çıktığına göre, b ro şü rü n de, 1901 İlk b a h a rın ın b aşlarında yayım landığı düşünü>. D a m a t M ahm ut Pa^a’nın kaçışı üzerine padişah ilk tepki olarak , ka ça rk en karısının m ücevherlerini çaldığı, b ir h a rem hizm etlisini öldürdüğü, oğullarım zorla kaçırdığı vb. gibi suçlam alarda bulunm uştu. 2. F rederik L e P le (1806-1882) -F ransız m ühendis, ekonom ist ve sos­ yologu. K endi adıyla a n ıla n sosyo-oekonom ik oku lu n kurucusu, ilerlem enin tem elinin, kişilerin m o ra l ve sosyal b a k ım d an m ükem m elleştirilm eleri ol­ duğu görüşünü savunm uştur. E d m o n d D cm oten (1852-1907)-Frederik L e Ple’nin izleyicisi, tarihçi ve sosyolog. Bu sosyologların görüşlerinin M ehm et S a b a h a ttin ’e etkisi için b kz.: BI.7.

214

lebilir. Y u rt dışındaki J ö n tü rk hareketininin önde gelenlerinden biri tarafın d an y ap d an ilk ciddi p o litik çıkış olm ası nedeniyle b ro şü r büy ü k ilgiyle karşılandı ve ilk Jö n tü rk kongresinin to plan­ m asında büyük b ir ro l oynadı. «T üm O sm anlı yurttaşlarına diye başlıyordu broşür. Y azar­ lar, «vatanın bugün despotizm le özgürlük arasındaki kesin b ir sa­ vaşın arenası» halinde bulunduğunu ve «despotik b ir yönetim in pençesi altın d a b u lu n an O sm an h lan n b itk in b ir hale» geldiklerini söylüyorlardı. Prens S abahattin ve kardeşi, A b dülhanıit yönetim i­ n in, O sm anlı İm p arato rlu ğ u n d a özgürlük ve ad aletin sağlanm asına engel olarak o rta y a çıktığını belirtiyorlardı (85, s. 3-5). Broşürde, E rzurum , A kka, R odos, ve T rab lu s zind an ların a a t'la n «özgür düşünceli kişilere» a it olduğu suçlam asıyle h er tü rlü özg ür düşün­ cenin önünü n alındığı söyleniyordu (85, s. 5-9). Y azarlar, kesin ve k ararlı bir tu tu m la, tü m osm anlı vatandaşlarını despotizm le savaşa çağırıyorlardı. B roşürde p o litik p ro g ram a değgin açık seçik herhangi b ir söz yok. B roşürün y azarları, A bdülham it rejim i yıkıldığı zam an, im paratorlu ğ u n tüm h alklarının özgür kardeşliğine değgin görüş­ lerini bile bile söylem em ektedirler. Bu b ir rastlan tı değildir. B ro­ şürdeki temel fik ir, im p aratorluğun T ü rk olm ayan halklarını bu rejim e karşı savaşta birleştirm ektir. B roşür yazarları, okuyucu­ larım b u halkların, ulusal bağım sızlıklarını elde etm ek için çalış­ m alarının bir gereği olm adığına inandırm aya çalışıyorlardı. H em de b ü yük b ir direşkenlikle (85, s. 10-11). «A m acım ız T ü rk , A rap, A rnavut, Erm eni, M akedonyalI, Y u n an , K ü rt, Y ahudi ve öbür tü m yurttaşların güçbirliğini sağlam a u ğ ru n a çalışm ak ve böylece bugünkü kötü gidişe son vererek, yarınki h ak b ilir yönetim in ilk tem el taşlarını koym aktır» deniliyordu broşü rd e (85, s. 14). G örüldüğü gibi b ro şür yazarları, O sm anlı İm paratorluğunun tü m halklarım , güzel gelecek u ğruna savaş için birleşm eye çağırı­ yorlardı. A slında b u görüş, yazarların en açık, en anlaşılır görüş­ leridir ve tü m b ro şü r boyunca sık sık tek rarlanır. B roşürlerine, «tüm O sm anlı vatandaşlarına» seslenişiyle b aşladıktan sonra, yazarlar,

215

özgürlük için savaşan b u halkların tem silcilerine d o ğ ru d an d o ğ ru ­ ya, güçlerini birleştirm eleri önerisinde bulunuyorlar (85, s. 5) ve p artin in kollarının dağınık ve a y n ay rı eylem lerde bulunm asının despotizm in olağanüstü işine yaradığına işaret ediyorlardı. Sa­ b ah attin ve L ü tfullah, d espotik rejim e karşı olan tüm güçleri kong­ reye çağırıyor ve gelecekteki birliğin b u kongreye bağlı olduğunu söylüyorlardı (85, s. 14). Prens S ab ah attin ve L ü tfullah’ın broşürleri görüldüğü gibi salt birbirinden ayrı Jö n tü rk g ru p ların a seslenm iyordu. T ü rk ol­ m ayan halkların ç ık a r ve haklarını savunm ak için sultan ve o n u n hüküm etine karşı savaş veren, O sm anlı İm parato rlu ğ u m un tüm p o litik parti ve gru p ların a çağrıda b ulunuyordu. B roşür, hareketin en ileri görüşlü m ilitanlarının O sm anlı fm p arato rlu ğ u ’ndaki gayri millî burjuvazinin ekonom ik gücüyle p o litik b ir birlik k u rm ay a olan heves ve çab aların ı yansıtıyordu. Bu bildirinin yayınlanm asından sonra, b ir kongre toplanm ası fik ri Jö n tü rk hareketinin çeşitli m erkezlerinde yeniden uzun uzun görüşülm eye başlandı. Bu kez, fik ir, harek etin tü m ileri gelenle­ rince desteklendi. Prens S ab ah attin , kongreye k atd ab ilm ek için yard ım a gereksinim duyan lara m addi yardım da bulundu. H areke­ tin liderleri y urtdışındaki Erm eni, Y utıan ve B ulgar buıjuva-devrim ci kom iteleri ile tem as kurdular. Jö n tü rk ler tarih in i çok iyi bilen E. F . N ay t’ın da dediği gibi, Jöntü rk ler, «Türkiye’deki tüm uyruk ve dinlerin yasalar öniinde tam eşitliklerini birinci plânda» ele aldıklarım ve b u n u n , program ların ın «en önem li, noktasını» m eydana getirdiğini ileri sürerek bu kom itelerin m ilitanları­ nı içtenliklerine inandırdılar (.61, s. 66). T ü rk olm ıyan sığınık grupların m ilitanlarının yanı sıra tü m bir güçbirliği sağlam ak için O sm anlı tm p arato rlo ğ u içinde feodal-saltçı rejim e k a rşı savaşan Jö n tü rk lerin kongreye katılm asında uyuşuldu. Jö n tü rk lerin b u ilk kongresi 4-9 Ş ubat 1902 tarih in d e P a ris'­ te yapıldı. İlk o tu ru m gizli o larak ve Jö n tü rk hareketinin sem pati­ z an ların d an , A kadem i üyesi fransız L e Fevre- P ontalis’in evinde yapıldı. B unun nedeni, F ran sız İçişleri Bakanlığının, A b d ü lh am it’-

216

in ricası üzerine kongreyi yasaklam asıydj. G erçi yasaklam a hem en kaldırıldı am a, so n rak i o tu ru m lar d a yine b ir evde -k o n g re baş­ k a n ı seçilen P rens S a b a h a ttin ’in ev in d e- yapıldı. K ongreye 60-70 kişi (bir b aşk a k ay n ağ a göre 47) k a d a r delege k atıldı. T ü rk , E r­ m eni, Y unan , A ra p , A rn av u t, Ç erkez, K ü rt, Y ahudi, delegelerden oluşan kongreciler arasın d a pren s S ab ah attin , prens L ütfullah, İsm ail K em al, H o ca K a d ri, H alil G an em , A li H ay d ar M ithat, İb rahim T em o, N azım , A li F a h ri, vb, gibi Jö n tü rk hareketinin önde gelen eylem cileri yer alıyordu (B kz.: 227, s. 151-154; 239, s. 106-107; 258, s. 365-373; 266, s. 451-464; 265, s. 62-72). M üteşebbis heyet 1 ad ın a kongreyi a ç a n şair H üseyin Siret Bey, şöyle d iy o rd u : «B aşarının biricik ko şu lu , güç ve yanhz güç­ tü r; dağınık güçler başarısızlık, güçbirliği ise yengi getirir» (239, s. 106). K on g re b aşk an ı P rens S ab ah attin de güçbirliği çağrısında bulundu. O d a şöyle d iy o rd u : «Y eniden ve yeniden söylüyoruz: İstediğim iz ve gerçekleşmesi için v ar gücüm üzle çalıştığım ız re­ form lar, ötekilerin z a ra rın a şu ya d a bu halkm , ya d a d in ve m ez­ hebin yararın a olm am alıdır. Biz hiç b ir O sm anlıyı ay rık tu tm ak sızm , herkes için reform istiyoruz» (258, s. 368). O turum lard ak i tartışm alar o ld u k ça sertti. Delegeler salt bir n o k ta d a birleşm işlerdi: Şim diki rejim e hep karşıydılar. A m a bu rejim in değiştirilm e yol ve yöntem leri k o n usunda b ü sb ü tü n ayrı görüşler ileri sü rüyorlardı. T artışm aların ağırlık m erkezinde iki so ru n vardı. İsm ail K em al «salt p ro p ag an d a ve yayınla devrim » yapılam ıyacağı, «bundan dolayı askeri güçlerin d e devrim hare­ k etine katılm aların ı sağlam ak» gerektiği Önerisinin gözden geçi­ rilm esini ileri sürü y o rd u (227, s. 152). Erm eni delegelerince o rtay a atılan ikinci sorun ise, «reform ların yapılabilm esi için, y a b a n a devlet m üdahalesini davet» gerektiği idi (227, s. 152). A hm et R ıza ve y andaşları, im p arato rlu ğ u n işlerine her tü rlü 1 M üteşebbis heyette. Prens S a b a h a ttin , o n u n yakın fik ird a şlan n d a n İsm ail K em al, yüksek m em urlardan ve 1900 yılında T ürkiye’den ayrılan M ith at P a şa ’nın oğlu Ali H a y d a r M ith a t, ileri gelen m em urlardan, Ism ail H ak k ı. E rm eni tem silci Sisliyan, Y u n an lı F rad h is ve M usiris G idiş bulunuyorlardı.

217

m üdahale fik rin e sert b ir biçim de k arşı çıkıyorlardı. Şöyle diyordu S ab ah attin b u k o n u d a: «Biz ülkem izde b ir devrim yapm ak am a­ cıyla toplan m ış b u lunuyoruz. A ncak, b ir ayaklanm a başlatm ayı başarsak bile, b u h arek etin başarıyle sonuçlanacağı kesin değil­ dir. K argaşalık esnasında herhangi b ir y abancı hüküm etin, kendi çık arları ad ın a işlerim ize m üdahale etm esi olasıdır. İşte biz bu m üdahaleyi önlem ek için , çıkarları çıkarlarım ıza uygun b ir h ü ­ küm etle d ah a önceden anlaşm ış olm alıyız. Y ani içerde b ir eylem başlattığım ız zam an, b u n d a n y ararlanm aya çalışacak hüküm et­ lerin m üdahelesini önleyecek h ü r ve d em o k rat hüküm etlerle şim di­ den uyuşm alıyız ve an cak b u n d an son ra devrim hareketine geç­ meliyiz» (227, s. 152). S ab ah attin ’in bu sözleri, yani, yabancı b ir devletin, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nu yarı söm ürge haline getireceği yerde, reform lar yapsın, ilerlesin diye o n a yardım edeceğine ciddi ciddi inanm ası, e n azın d an saflık ve azıcık olsun p o litik tecrübeden n asip alm am ışlıktır. O bjek tif o larak bu, feodal-saltçı düzende yapılacak devrim ci değişikliklerin, büyük devletlerin vasilikleri altın a k onulm asın­ d a n başk a b ir şey değildir. Böyle o la n b ir tu tu m , kongrecilerin çoğunluğunca desteklendi. T ü rk olm ayan delegeler, T ü rk sulta­ nının egem enliğinden k u rtu lm aları savaşm a yardım larım sağlam ak için yabancı devletlere başvurulm ası fik rin i, kongreden önce de sürekli olarak savunuyorlardı. T ü rk delegelerin b ir bölüğü, Jö n tü rk hareketinin, A nayasanın yeniden yürürlüğe k o n m ası sava­ şını kendi başın a b aşarıya ulaştıram ıyacağına in a n a ra k , S ab ah at­ tin ’in ark asm d an gitti. K ongreciler iki g ru b a ayrıldılar: «M üdahaleciler» ve «M üda­ haleye karşı olanlar» (O zam anki deyişle «A dem i M üdahaleci­ ler») Bu bölünüşün iç yüzünün sosyal b ir çözüm lem esi yap ıld ı­ ğında; kongre delegelerinin sosyal k ökenleri ve durum larıyle, milliyet yapılarına değgin bilinm eyen ço k şey olm asından dolayı o ld ukça çetrefil soru n lar o rta y a çık m ak tad ır. E n kalın çizgileriyle, y a b a n a devlet m üdahalesinden yana olanların, O sm anlı İm p ara­ to rlu ğ u n d a k i gayri m illî k o m p ra d a r burjuvazisinin ve A bdül-

2J8

h am it rejim inden m em n u n olm ayan T ü rk pom eşçiklerin çıkar­ larını, m üdahaleye karşı olanlarınsa, nesnel olarak, T ü rk milli burjuvazisinin çık arlarım dile getirdikleri söylenebilir. K ongre çoğunluğu S ab ah attin ’in ark asın d an g itti ve «M üda­ haleciler» b ir sonraki o tu ru m d a aşağıdaki k a ra rla n aldılar: «1 - Y irm ibeş yıldır egemenliği a ltın d a bulunduğum uz ve im paratorluğ u n başına gelen tüm felâketlerin te k kaynağı ve tü m insanlığın utan ç vesilesi o la n b u baskı rejim iyle, O sm anlı halkları arasındaki her tü rlü ilişkiyi yadsıyoruz, 2 - İm p arato rlu ğ u n çeşitli halkları arasın d a, H a ttı H üm ayun ve uluslararası antlaşm alarla sağlanacak h a k la rd a n ayrılık gözetil­ m eksizin eşit o larak y ararlanm alarını sağlayacak bir birlik yarat­ m ak am acındayız. B u birlikledir k i, yönetim e k atılm a gibi haldi ve yasal istekleri yerine getirilecek, tü m y u rttaşlara eşit h ak ve görevler tan ın acak ve bıı birliğin sürebilm esi için biricik koşul olan, O sm anlı ta h tın a ve hanedanına karşı bağlılık duygusu uyan­ m ası sağlanacaktır. 3 - K oşu llar n e o lu rsa olsun, ülkenin tü m h alklarının çıkar­ ların ı k o ru m a k için, tü m gücüm üzü aşağıdaki üç am aca yönel­ teceğiz: a) O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u n bütünlüğünün ve bölünemezliğinin sürdürülm esi, b) tlerliyebilm enin gereği olan, ülke içi barış ve düzenin yem den k urulm ası, c) im p a ra to rlu ğ u n temel y asalarına ve özellikle de, im parato rlu ğ u m u z h alklarının siyasal h ak ve özgürlüğünün ve genel reform ların, yasa dışı yönetim e k a r­ şı, sağlam gerçek koruy u cu su 1876 A nayasasına saygı duyulm ası. 4 - U luslararası a n tlaşm alara ve özellikle B erlin A ntlaşm a­ sın a duyduğum uz kesin ve sarsılm az saygım ızı b ir kez d ah a belirtiriz. Bu antlaşm an ın Türkiyeyi ilgilendiren görüşleri, im pa­ rato rlu ğ u n tü m eyaletlerine yayılacak ve b uraları d a kapsar d u ru m a getirilecektir. B irliğin üzerine dayandırıldığı an a ilkeler b unlardır. 1856 P aris ve 1878 B erlin A ntlaşm alarım im zalayan devletlerin m oral desteğini ve sem patisini kazanm ayı, b u n larla görüşm elere başla­ m ayı, a n a ilkelerim izin üstünlüğü için savaşm ayı ve yukarıda sözü

219

edilen antlaşm alarla birlikte T ürkiye’d e iç düzenin sağlanm asını öngören tü m uluslararası an tlaşm alara uym ayı ve bu n ların, im ­ paratorluğun tü m vilâyetlerinde herkesin ç ık arm a uyacak biçim de yürürlüğe konm ası için çab a gösterm eyi k en d in e am aç edinm iş olan sürekli b ir k o m ite seçmiş bulunu y o ru z» (258, s. 368-370). Bu bir bakım a, delegelerin çoğunluğu ta ra fın d a n alınm ış uz­ laştırıcı bir karardı. A m a b u ndan, ne yabancı devletlere fiilî bir m üdahalede bulunm aları için başvurulm asını öneren Erm eniler, n e de, im paratorluğun iç işlerine ve' geleceğine değgin k o n u la rd a yabancılarla h er tü rlü görüşm eye ilke o la ra k karşı ç ık a n A hm et R ıza grubu m em nun k alm ışlardı. Ermeni delegeler, verdikleri b ir sö zlü n o tay la (B kz.: 258, s. 370-371; 266, s. 469) şim diki rejim e karşı y ürütülen savaşı destek­ lerken, uluslararası an tlaşm aları d a göz ö n ü n e alarak , im p a ra to r­ luğun ermenilerce m eskûn vilâyetlerinde yapılacak reform ları gerçekleştirme kesin kararıyle kendi ö z eylem lerini sürdürecek­ lerini bildirdiler .1 A hm et Rıza grubu d a azınlıklar ad ın a şu bildiriyi yayınladı: «Kongreye katılm akla, tü m O sm anlIların b ir birlik o lu ştu ra ­ cağını ve bu birlikten güç bulacağım ızı u m u d ediyorduk. B u son derece haklı um udlarım ızda düş kırıklığına uğradığım ızı üzülerek bildiririz.» K ongre çoğunluğu, T ürkiye’de reform ların gerçekleştirilm esi için yabancı devletlerin m üdahalelerinin gerektiği yolunda k a n ­ dırılm ış bulunuyorlar. A m a biz azınlık grubu, kendi öz çıkarları peşinde olan büyük devletlerin çıkarlarıyle bizim ülkem izin çıkar­ larının bağdaşam ıyacağına inanıyor ve O sm anlı İm p arato rlu ğ u ­ n u n bağımsızlığını teh d it edici her tü rlü girişim i yadsıyoruz. ı A ynca R usya, F ra n sa , İngiltere ve T ü rk hükü m etlerin in an laşm a­ ları sonucunda 1395 yılında hazırlan an , bu bölgelerdeki taşra yönetim inin reform tasarısından d a sö z ediyorlardı. Bu tasarı, H ıristiyan ve M üslüm an h a lk arasında yönetim g örevlerinin o ra n tılı dağılım ı, m ahkem eler, polis. Ja n d a rm a vb. gibi k o n u la rd a yap ılacak re fo rm ları kapsıyordu. A n cak b u plân gerçekleşm em iştir.

220

A ncak -ö y le san an lar b u lu n a b ilir- biz A v ru p a’ya karşı düş­ m anca duygular besliyor değiliz; tersine bizim tem el ilkelerim iz­ den biri, A v ru p a uygarlığının ve özellikle A v ru p a'n ın bilimsel iler­ lem ede elde ettiği sonuçların ve bunların p ra tik uygulam alarının yurdum uzda d a yayılm asını sağlam aktır. Biz, A v ru p a’nın göster­ diği yoldang id iy o ru z. D ah ası var, biz yabancı m üdahalesine karşı çıkarken bile; büyük b ir kıskançlıkla sav undu k la n bağımsızlıkla­ rından haklı bir guru r duyan A vrupa halklarının, yurtsever duy­ gularından esinlenm ekteyiz (258, s. 372-373). K ongredeki Erm eni fraksiyonu, k ap an ış o tu ru m u n d a hazır­ lanıp onaylan an k a ra r tasarısın d an başka hiç b ir önerinin altına im za koym ayacaklarını bildirdiler. Son o tu ru m d a onaylanan k a ra r tasarısın d a, kengrecilerin, O sm anlı îm p arato rlu ğ u ’n u n şim ­ diki rejim ini p ro testo ederek, aşağıdaki nok taların göz önüne alın­ ması koşuluyla birlikte çalışm aya k a ra r verdikleri belirtiliyordu: 1) B ugünkü rejim i, eşitçi ve özgür bir rejim e dönüştürm ek ve bunun gereği olan A nayasam a yeniden uygulanm aya konm asını sağlam ak; 2) T ü rk hüküm etiyle ara la rın d a im zaladıkları anlaşm aları ve uluslararası sözleşm elerin uygulanıp yerine getirilm esi görevle­ rinin, insanlık a d ın a yararlı olacağım A vrupa devletlerine h a tır­ latm a k ve bu k ararların O snıaıılı İm paratorluğum un tü m bölge­ leri için geçerli kılınm asını sağlam ak (258. s. 371). Benim senen bu k a ra r tasarısın d a, k o n g re çoğunluğunu m eydana getiren T ürk, Y unan ve A rnavut delegeler ad ın a, Erm enilerin, çoğunlukta ol­ dukları bölgelerde, bölgesel yönetim lerini k u rm ak yolundaki isteklerinin yerine getirilm esi için, m üm kün o lan h er şeyin yapı­ lacağı belirtiliyordu. Bunun yanış ıra, ulu sal h akların en iyi güven­ cesinin, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n d a k u ru lacak o lan liberal fikir­ lere dayalı bir hük ü m et olacağı k o n u su n a yer veriliyordu. Bu k a ra r tasarısında; m antıklı, yararlı ve uygulanabilir b ir «yerinden yö­ netim » («desentralizasyon», «adem im erkeziyet») ve bölgesel yöne­ tim lere geniş yetkiler tan ın m asın d an y a n a o lan S ab ah attin ve fikirdaşlarının görüşleri yansıtılıyordu. İlerde d e gösterileceği gibi (Bkz.: Bl. 7), bununla, im parator­ 221

luğun bütünlüğünü k o ru y a ra k , ulusçuluk so ru n u n a b ir çözüm getirilm iş oluyordu. S ab ah attin ve o n u n g rubundan ayrı o larak, A hm et R ıza ve yandaşları, im p arato rlu ğ u n tü m h alk larım a eşitliğini sağlıyacak tek yol o larak gördükleri, m erkezî yö­ netim ve m eşrutiyetçi m onarşi ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kal­ dılar. Böylece, bu ilk Jö n tü rk k o n g re si, harekette birliği sağlamayı başaram adı. T. Z. T unaya, b u kongre h ak k ın d a şöyle yazm akta­ d ır: «Bu kez de, yıkıcı olm aları gereken yerde m üttefik, yapıcı olm aları gereken yerde ta m anlam ıyle b irbirlerinden ayrıydılar» (239, s. 106). K ongrecilerin ikiye ayrılm alarından sonra, bağım sız iki Örgüt o rtay a çıkta. A hm et R ıza grubu, «T erakki ve îttih a t Cem i­ y e tin i, Sabah attin ise, «Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem -i M erkeziyet Cem iyeti»ni k u rd u lar. «T erakki ve İttih a t Cemiyeti», m erkeziyetçi ve yabancı m ü ­ dahalesine k arşı o (anlarca kurul m uştu. Bu örgüt, gerek ideolojik, gerekse örgütsel olarak, d o ğ ru d an doğruya « İttih a t ve T e ra k k in in bir devam ıydı. P ratik bir sözcük değişim i yapılm ıştı yalnızcaYeni örgütü n P aris’teki m erkezinin hem en tüm üyeleri, eski ö rgütün P aris kolu üyeleriydi. A hm et R ıza’d an başka, S am ipaşazade Sezai Bey, M ısırlı Prens M ehm et Ali Paşa (M ustafa Fazıl P a şa’m n oğlu), ünlü tarihçi A hm et Saip («Sancak» gazetesi yayım ­ cısı), Sait M ahir, D o k to r N azını, vc B ahattin Şakir ö rg ü te girm iş­ lerdi. Bu son ikisi ülke içindeki Jö n tü rk hücreleriyle ö rg ü tü n bağ­ larını k u ran en önem li kişiler olm uşlardır. A. K . K u ran . 1902 kong­ resiyle ikiye ay rıld ık tan sonra, A hm et R ıza g rubunun daha çok O sm anlı İm p arato rlu ğ u sınırları içinde a k tif b ir çalışm a sürdür­ düğünü belirtm ektedir (228 s. 194). «Terakki ve İttih a t Cemiyeti» n in yayın organları d a «M eşveret» le, A hm et R ıza ve Sam ipaşazade Sezai tarafın d an 1902 N isa n ın d a k u ru la n «Şûrai Üm m et» adlı yeni bir gazeteydi. Ö rgütün merkezi P aris’ti. «Şûrai Ü m m et» gazetesinden söz ederken, belirtilm esi gereken bir n o k ta vardır: G azeten in red ak tö rü Sam ipaşazade Sezai, T ü rk eğitim ci-yazarlannm ö n d e gelenlerinden ve T ü rk gerçekçi-düz 222

yazışım a kuru cu ların d an biridir. 1901 yılında T ürkiye’d en kaçm ış ve dışardaki Jö n tü rk hareketinin önde gelen m ilitan larından biri olm uştur. F ra n s a ’dayken, b irçok ileri gelen p o litik a adam ıyle karşılaşm ıştır. A nıların d a, bu yıllarda V. î . Lenin'Je tanıştığını yazar (163, s. 115). «Şûrai Ü m m et»in 15 N isan 1902 ’de çık an ilk sayısında, yeni örg ü tü n proğram ı şu şekilde form üle edilm ekteydi: O sm anlı im p a ra to rlu ğ u ’n u n bağım sızlığını ve b ü tü n lü ğ ü n ü savunm ak; 1876 A nayasasını yeniden yürürlüğe koym ak tü m O sm anlı uyrukları­ nın birliği fik rin in propag an d ası ve tü m O sm anlı halklarında, o r­ ta k bir vatanseverlik duygusunun yaratılm ası; pad işah hanedanı­ nın tahtm ı k o ru m ak (23), s. 186-187). G örüldüğü gibi bu p ro g ra m « İttih a t ve T erak k i Cem iyeti» nin 1895 ve 1897 yıllarındaki program sa! bildirisini a n a çizgileriyle tekrarlam aktadır. G erçekten de, S ab ah attin grubuyla polem ikleri­ nin sonucu buym uş gibi, birinci p la n d a im paratorluğun bü tü n ­ lüğü ve bölüııemezliği savı ileri sürülüyordu. S abahattin g ru b u ise, Ş ubat 1902’de «Teşebbüs-ü Şahsi veA dem i M erkeziyet Cem iyeti» içinde örgütlenm işlerdi, ö rg ü tü n Çekirdeği Prens S abahattin (B aşkan), A hm et Fazıl (G enel yazm an), İsmail K em al, D o k to r Rıfat, D o k to r N ilıat Reşat, D o k to r Sabri, Albay Zeki, şair H üseyin Tosun ve M iiasiı (A sker) M u ra t’d a n olu­ şuyordu. Bu Örgütün de m erkezi P aris'tey d i .1 Ö rgüt, yavaş yavaş gerek O sm anlı İm parato rlu ğ u İçinde (İzm ir, E rzurum , T rabzon, Şam ), gerekse dışında (K ahire) şubelerini k urm aya başladı. K ongreden hem en son ra S ab ah attin ve İsm ail K em al, İs­ ta n b u l’d a b ir hük ü m et darbesi düzenlem eye giriştiler (Bkz,:227, s. 155-164; 114, s. 157-160; 216, s. 299-300; 265, s, 76-79). T rablus tak i T ü rk garn izo n u n u n ko m u tam , A rn av u t asıllı M üşir Recep P aşa’yla tem asa geçerek, şöyle b îr p la n k u rd u lar: Sadık kom plocu ı T . Z . T u n ay a, ö rg ü tü n k u ru lu şu n a değgin belge bulunm adığını, bu k o n u d a açıklayıcı bilgilerin, ö rg ü tü n a k lif m ilitan ların d an olan Satvet L ütfi T o g a n ’la 1951 y ılında yapılan bir görüşm e so n u c u n d a alındığını söylem ek­ tedir (239. s. 142).

223

subaylar yönetim inde, T ablusgarp g arn izo n u n a ait b ir kaç ta b u r, m anevra bahanesiyle Sert m evkiine d ek ilerletilecek, b u ra d a n gemilere bindirilen askerler Ç an akkale B oğazından yabancı bay­ raklar altın d a geçirilip, İstan b u l’d a k aray a çıkarılacak ve başkent­ teki öteki kom plocularla birleştikten son ra sarayı ve hüküm et b i­ nalarını ab lu k a a ltın a a larak , anayasanın yeniden y ürürlüğe k o n ­ duğu açıklanacak, m eşrutiyet ilâ n edilecekti. S ab ah attin ve İsm ail K em al gemi kiralanm ası için p a ra sağlanm ası işini üstlenm işlerdi. Recep P aşa ve o n u n subaylarından B inbaşı Şevket, çıkarm anın askercil yönünden sorum lu o lacaklardı. İsm ail K em al, b u konuda anılarında d a belirttiği gibi, kom plo planını, P aris’teki tnğiliz elçisine açmiş ve elçinin öğiitüyle L o n d ra ’d a İngiliz D işişîeri Ba­ kanlığına başvurm uştu. İsmail K em al an ıların d a, eğer R uslar işe karışacak o lurlarsa, Ingilizlerin k om ploculara yardım da bulunm aya söz verdiklerini belirtm ektedir (265. s. 76-77). A ncak kom plo gerçekleşm edi. K om plocular, gemileri oldukça geç ele geçirdiler ve askerlerin hareket ve çıkarm a süresi üzerinde görüş­ melere daldılar. A yrıca, planlarım gerçekleştirecek yeterli p ara ve a ra çtan d a yoksundular. K om plo olayı, S ab ah attin ve yandaşla­ rının eylem lerininin, bu döııcm için ne d enli b ir m acera olduğunu ve o n ların politik olgunluklarının hangi seviyede bulunduğunu gösterm esi bakım ından ilginçtir. H esaplar, iîlke içinde yığın­ sal bir anti-hüküm etei eylem örgütlenm esi üzerine değil, ani b ir hareketle gerçekleştirilecek askeri b ir d arb e üzerine yapılmıştı. 1902-1904 yıllan Jö n tü rk örgütlerinin eylem lerini incelerken hareketin m erkezinde k u ru lm ak ta o la n yeni b ir k aç g ru p tan da söz etm ek gerektir. «O sm anlı İttih a t ve İhtilâl Cem iyeti» adıyla M a rt 1904 yılında C enevre’de k u ru la n ö rg ü t de b u n lard an biriydi (239. s. 145). Bu ö rg ü tü n kurucu ve yöneticileri arasında Ethem R uhi, D o k to r A b d u llah Cevdet, M ehm et Cem il ve başka birkaç kişi d ah a bulunuyordu. «Osmanlı» gazetesi b u n ların yayın organı olm uştu. Bu ö rg ü tü n tüzüğü 15 Tem m uz 1904 yılında «Osmanlı»

224

gazetesinde yayım landı (N o : 36) (B kz.: 239, s. 146-148). Tü­ zükte, Örgütün «T ürkiye’deki despotik rejim i, m eşrutî b ir re­ jim le değiştirm ek am acıyla» k u ru ld u ğ u n d an söz ediliyordu (m. 1). 1876 A nayasasının ilâ n edildiği günü, özel o larak saptanılm ası gereken görkem li b ir bayram saydıkları belirtiliyordu (m.25). T üzükte d in , m ezhep, ulus ayrım ı gözetm eksizin, mevki, o n u r ve p araların ı yasal olm ayan y ollardan kazanm am ış h er nam uslu kişinin, parasal ya d a kişisel katılm alarıyla destekte bulunm ak üzere örgüte girişlerinin serbest olduğu belirtiliyordu (m. 11). örgü tü n eylem lerine değgin bilgiler hem en hiç yok denecek k a ­ d ardır. Bilinen b ir şey v arsa o d a , üyelerinin A b dülham it’e bir suikast hazırladıklarıdır. 1902 kongresinden sonra K ahİre’de b ir Örgüt k u ruld «O sm anlı U zlaşm a Cem iyeti». « İttih a t ve Terekkı Cenxiyeti»uin K ah ire hücresi üyelerince k u ru lan b u ö rg ü t, tü m O sm anlı h a lk ­ larını despotizm e karşı savaşta birliğe çağıran özel b ir bildiri yayınladı. B u bildiride, halk a salt 1876 A nayasasından doğan hak larım geri verm ek değil, gelecek yeni anayasada «vilâyet hak­ ların ın genişletilmesi» ilkesine de uyulm ası gerektiği belirtiliyordu (227, s. 173). G ö rü ld ü ğ ü gibi Örgütün bu program sal sap tan ılan , S ab ah attin g ru b u n u n «adem i m erkeziyet» ilkeleriyle benzer­ likler taşım aktadır. 1904 yılında, J ö n tü rk hareketi içinde b ir hücre d a h a orta çıktı. İstanbul idadilerinden b irin in öğrencilerinden o luşan bir g rup genç, Eylül 1904’te «Cemiyet-i înkılâbiye »1 adı altında gizli b ir Örgüt kurdular. Ö rg ü tü n yöneticileri, öğrencilerden H am it, Satfet L ü tfi, N am ık Z eki, F e rit N ejdet, M ubin ve D o k to r M ah m u t’tu . Ö rgüt, yüzden fazla üyeyi İçine alıyordu ve ta m bir gizliliğe dayanan «beşli sistem se göre kurulm uştu, ö r g ü t üyeleri

1 B u ö rg ü le değgin bilgi için blcz.: (239, s. 149-150). T . Z , T unay K ita b ı özerinde çalışırken, 1951 O cağında kendileriyle Özel o la ra k görüş­ tüğü ö rgüle k atılm ış iki kişinin -P ro f. H a m it O ngunsu ve Satfet L ü tfi T o g an ’ına n la ttık la rın a d a y an a rak ö rg ü tü n tarih i h a k k ın d a açıklam alarda b ulunm ak­ tad ır.

225

1876 A nayasasının yeniden yürürlüğe kon m asın ı kendilerine am aç edinm işlerdi. H arb iy e, T ıbbiye ve H u k u k gibi öteki okul öğrencileriyle de bağlar kurm uşlardı. İdadiyi bitirenlerden öğrenim lerini sürdürm ek için M ülkiye’ye geçenlerin y aritm iyle, b u ra d a d a ö rg ü tü n b ir hücresi k u ru ld u ve böylece ö rg ü t yavaş yavaş p ro p ag an d a eylem lerine geçmeye başladı. Ö rg ü tü n yayın orgam «İnkılâp» dergisi b ir kaç yüz n ü sh a o larak çıkarıldı; ayrıca bildiriler basıldı. T ü m b u n lar, ö rg ü tü n m erkezi o lan F erid N ejdet’in evinin köm ürlüğünde basılıyordu. Bildiriler, başkent evlerinin kapı ve pencerelerine yapıştırılıyor, k a p ı aralıklarından içeri atılıyordu. B roşür ve b ild irilerin dağıtıîm asıyle ilgili olarak S atfet L ütfi tu tu k la n d ı ve ta 1908 devrim ine dek tu tu k lu kaldı. Ö rgüt, y u rt dışındaki Jö n tü rk kuruluşlarıyle d a tem aslar k u rd u ve kendisini «T eşebbüs-ü Şahsi ve A dem i M erkeziyet Cem iyeti» nin b ir ko lu o larak gördü. 1899 - 1904 yılları Jö n tü rk eylem leri bütünüyle b ir gözd geçirilecek olu rsa, b u dönem eylem leri için aşağıdaki belli başb n o k ta la n belirtm ek gerekir: 1) Jö n tü rk örg ü tleri; Özellikle, genç ask er-b ü ro k rat ve entellektüellerin, (feodal despotik rejim i tasfiye ve ülkelerinde k a ­ pitalist gelişme koşullarını sağlam a sorunlarıyla ilgilenerek) ve T ü rk m illi burjuvazisinin ve liberal pom eşçiklerin ekonom ik ve p o litik çıkarlarım dile getirerek, p o litik b ir harekete girişm e­ leri sonucu m eydana gelm işlerdir. Feodal-saltçı rejim in so n de­ rece gerici k o şu lları içinde A bdülham it’in delicesine politikasının ülkeyi yıkım a götürdüğünü kabul eden önem li sayıda feodalb ü ro k ra t d a h arekete katılm ıştı. Sosyal yapısının sonucu o larak, Jö n tü rk örgütleri ço k ulusluydu. Bu d u ru m , hareket içindeki gö­ rüş ayrılıklarının o rta y a çıkm asında önem li etkenlerden olm uş­ tu r. ı 2) H arek etin tem el sloganları, 1876 A nayasasını yenideü yürürlüğe ko y arak m eşrutiyetçi rejim e dönm ek, parlam entoyu ı Bu k o n u d a B kz.: Bl. 7

226

to p lay arak , im p arato rlu ğ u n tü m halk ları için eşit h ak lar sağla­ m aktı. Jö n tü rk örgütleri p o litik istem lerinde, 1860-70 y ıllan A nayasacılık harek etin in dolaysız, d o ğ ru d an doğruya sürdürücüleri sıfatıyle h a re k e t ediyorlardı. 3) Ü lkenin, em peryalist devlerce y a n söm ürge haline geti­ rilm esi ve im p arato rlu ğ u n T ü rk o lm ay an halklarının ulusal ku rtu lu şçu h areketlerinin giderek artm ası koşulları içinde, p ro ­ p ag a n d a ve tartışm aların ağırlık m erkezini, iç ve d ış p o litik a so ru n ları karşısında ülkenin bağım sızlığı p roblem i o luşturuyordu. Jö n tü rk lerin b ir bölüğü, T ü rk m illî burjuvazisinin görüş ve an ­ layışım yansıtarak, yabancı devletlerin, im paratorluğun işlerine hiç b ir şekilde k a n şm a m a la rı tezini savunuyor ve im p arato rlu ğ u n halklarım , «O sm anlılık» sıfatıyle, im paratorluğun eşit h a k la ra sahip uyrukları olarak, b irlik içinde bulunm aları fikrini ön p lan ­ d a ele alıyordu. Başka b ir bölük Jö n tü rk ise, ülkenin p e k güçlü gayri milli burjuvazisinin ekonom ik birliğini sağlam ak için çaba gösteriyor, ve sorunları, «İdarî adem i m erkeziyet» ve A v­ ru p a devletleriyle eşit h ak lara d ay an an ekonom ik ve p o litik iş­ birliğine gitm e yoluyla çözüm lem eye çalışıyordu. 4) Jö n tü rk örgütlerinin bu yıllardaki p ra tik eylem leri, b ir k u ra l o larak , A b d ü lh am it rejim inin p o litik p ro testo su çerçe­ vesini aşan eylem ler değildi. P o litik savaşın a n a yöntem i, oldukça geniş denilebilecek b ir yaym sal p ropagandaydı. Bu p ro p ag an d a asker-sivii entellektüeller arasın d a, feodal-saltçı rejimle savaş, fik rin in yayılm asına etkide bulunuyordu. 5) G özden geçirdiğim iz dönem de, Jö n tü rk hareketinin k it­ lelerle bağı yoktu ve harek etin liderleri de, politik savaş aracı­ lığıyla sultam , m eşrutiyeti ilân etm e ve devlet yapısında b ir dizi reform yapm a z o ru n d a b ırak tıracak b ask ılard a bulunurken, bu bağın peşinde değillerdi. Bazı Jö n tü rk g ru p la n m a , kom plo yönte­ miyle p ra tik eylem lerde b u lu n m ak gibi tip ik eğilim leri vardı ve rejim i değiştirm e so ru n u n u , su lta n a suikastler düzenlem e, ya da saray darbeleri yapm a yollarıyla çözüm lem eye çalışıyorlardı. 6) F ik ir a y n lık la n yüzünden, ilk Jö n tü rk kongresinde de:

227

üstesinden gel inem eyen, son derecede b ir örgütsel cılızlık ve da­ ğınıklık, eylemleri içinde kendini gösterdi du rd u . Jo n tü rk eylem lerinde ilerde görülen hızlanış; R usya’daki 1905 devrim o laylarının etkisi altın d a, O sm anlı İm p a rato rlu ­ ğ u m d a devrim h arek etin in kabarm ası sonııcııyladır.

228

VI. BÖ LÜM

Osnıanlı İmparatorluğunda Devrim Hareketinin Kabarması re 1905-1907 Yıllarında Jönliirk Eylemleri

1905 R us devrim i, tü m A sya’da, anti-em peryalist burju mİIlİyetçi ve d em o k ratik h areketlerin gelişmeleri üzerine büyük b îr etki yap tı. V .I.L enin şöyle yazıyordu: «D ünya kapitalizm i ve 1905 Rus devrim i A sya’yı kesinlikle uyk u su n d an uyandırdılar. O rtaçağ durgunluğu içindeki yüzlerce m ilyon ezilen, h o rlanan in sa n , dem okrasi için, en in san ca h a k la n için savaşa ve yeni bir yaşam a d o ğ ru uyandılar» (13, s. 146). R usya’d aki 1905 devrim o layları, O sm anlı İm p arato rlu ­ ğunda canlı b ir şekitde etkisini gösterdi. Petersburg’d aki «K anlı Pazar»la ilgili h aberler, İstan b u l’d a çarçabuk b ir tepki gösteril­ m esine neden oldu. İstan b u l’d a k i R us büyük elçisi Zinovyev, bu du ru m u 11 (24) O cak ta D ışişleri B akanlığına çektiği telgraf­ t a «burada, Petersburg’u n fab rik a işçileri arasındaki harekete değgin sanki devletin düzeni ve b aşkentin güvenliği te h d it edi-

229

Hyorm uşçasm a, hiç de gerçek olm ayan söylentiler yayılm ak­ tadır» diyerek belirtiyordu (62, s. 33). A b d ü lh am it hüküm eti, R usya’daki devrim ci soluğun ülkelerine geçmesine ve R usya’daki olaylarla ilgili açık, kesin haberlerin ülkelerinde duyulm asına engel o lm ak için tü m gücüyle çalıştı. H u d u tlard a ve güm rüklerde güvenlik tedbirleri sıkılaştırıldı. Sayıları arttırılm ış ispiyon­ cular, R usya’dan gelen herkesi te k tek izliyorlardı. R usya’d a n gelen m üslüm an öğrencilerin yüksek o k u llara alınm aları ya­ saklanıyordu. G azetelerin Rusya ile ilgili herhangi b ir şey yaz­ m aları son derece k atı b ir biçim de yasaklanm ıştı (Bkz.: 200, s. 17-18). G erçi sultan ın sansürü, R usya’daki devrim kavgalarına değgin h aberlerin T ürkiye’ye girm em esi için elinden geleni ya­ pıyordu am a, b u hab erler yabancı basın aracalığıyle ülkeye gi­ riy o r ve Jö n tü rk yayınlarında d a b u k o n u d a yazılar çıkıyordu. Ö rneğin, Sofya’d a «A bdülham it’in K eyfî Y önetim inin Foyasını O rtaya Ç ık aran G azete» ikinci «serlevha»sıyla yayım lanan «Feryad» gazetesi, 2 K asım 1905 günlü sayısında, R usya’daki devrim olaylarına değinerek, b u n ların sultanı m üthiş b ir şekilde ürküttüğünü , sultanın «kendi halkının d a b u örneği izleyeceğinden ve askerlerinin, silâhlarını kendisine çevireceğinden» k o rktuğunu yazıyordu (99, N o: 3). G erçekten de A b d ü lh am it ve o n u n kliği, R usya’daki devrim ci o laylardan, Özellikle de d o n an m anın ayak­ lanm asından son derece ürkm üşlerdi. A b d ü lh am it’in özel yaz­ m anı T ahsin Paşa, an ıların d a, denizcilerin, özellikle de «Potem ­ kin» zırhlısının ayaklanm asının su ltanı m üthiş k o rk u ttu ğ u n u , kendi ord u su n u n d a b u örnekten esinlenebileceğinden endişe duyduğunu, yazm aktadır. İstan b u l’d a a rtık herkesçe bilinen, «ağır b ir gem inin, k o m u tan ın işleğince yönetildiği ve g ötürüldü­ ğü» haberi, sultan ın uyku larım zehir ediyordu (117, s. 174). «A ğır gemi» boğazlardan geçmeye k alk ışır diyerek, b u radaki savunm a tedbirleri de arttırılm ıştı. İstan b u l’daki R us elç'si 29 H aziran (12 Tem m uz) 1905 de P etersburg’a gönderdiği gizli rap o ru n d a şöyle d iy o rd u : «R usya

230

d a bu son sıralard a o lan ani değişikliklerin h iç biri zırhlım ızın ayaklanm ası ve g üya K aradeniz’deki d o nanm am ızın m üretteba­ tının büyük çoğunluğunun «tehlike verici b ir haleti ruhiye içinde» bulunduğu yolunda yayılan söylenti k a d a r, derin b ir etki b ırak ­ m adı bu rad a. B u etkiye en ço k kendini k a p tıra n da, selefi Sultan A ziz’in ta h tın a ve h ay atın a m al o la n k o m p lo n u n d o n anm a m en­ suplarınca düzenlendiğini b ir tü rlü u n u tam ay an sultanın kendi­ sidir.» Bu Önemli h aberlerin uyandırdığı k o rk u n u n etkisiyle, sultan, savaş gem ileri m ürettebatının k afaların d an ne geçtiğinin ve «H aleti ruhiyelerinin» anlaşılm ası anıacıyie, titiz ve dikkatli b ir araştırm a - so ru ştu rm a yapılm ası buyruğunu verdi. B unun yanısıra savaş b a k a m R ıza P a şa ’yı, to p çu k o m u tam Zeki P aşa’yı, ve M üşir E them P a şa ’y ı çağ ırarak , bizim isyancı zırhlısının, göç k ullanarak b oğazdan geçmeyi deneyebileceği olasalığına karşı İstan b u l’u n güvenliğim sağlıyacak b ir tedbirler tasarısı hazır­ lam aları buyruğunu verdi (227, s. 308-309).2 V .I.L enin’in, «Rus çarlığınca atılm ış yüz k arası b ir adım » diye nitelediği, ça r hüküm etinin, R o m en ve T ü rk hüküm etlerinden, isyancı gem inin tay falarına k arşı «inzibatî tedbir» alm aları ricasına, sultan ve hüküm eti ta m b ir hazırlıkla karşılık verm işti (Bkz.: 9, s. 345). A bdülh am it boş yere k o rkm uyordu. D evrim ci R us deniz­ cilerinin o rtay a k o y d u k ları örneğin, T ü rk o rd u su ve d o n anm asına da bulaşabileceği arılaşılıyordu. K aradeniz’deki R us d onanm ası denizcilerinin devrim ci çıkışları, T ü rk subayları arasın d a çok geniş b ir ilgi görm üştü. B unun en açık kanıtı, T ü rk o rd u su n d an 28 k a ra ve deniz subayının Ç a r hüküm etince idam edilmiş olan teğm en P. P. Şm idt’in ailesine yazdıkları m ektuptur. Şöyle deni­ 1 B üyükelçi, 1876 y ılın d a A b dttlaziz’in ta h tta n indirilmesi olayına, d o n a n m a d an denizcilurinda katılm ış olduklarını göz önüne a la ra k böyle yazm ak tad ır. 2 B u ra p o rd a aynı z am an d a , « P o to m k in » in R o m an y a hüküm etine teslim olm asına rağm en, T ü rk h ü k ü m etin in , o rta y a çıkan bu d u rum dan, b o ğ a zları k o ru m a ted b irle rin in a rtırılıp g C ç lendirilm esi için yararlanm ayı d ü şü n e re k , başladığı işleri y arıd a kesm ediği de belirtilm ektedir.

231

liyordu b u m ek tu p ta: «Y iğit teğm en P y o tr Pyotroviç Şm idt öl­ d ü rü ld ü ... Teğm en Şm idt’in Sivastopol savaşçılarının ölüleri üzerine söylediği sözler, o n u n her sözü gibi, im paratorluğum uzun en uzak köşelerine değgin yayılm ış bulu n m ak tad ır. Y üce yurttaş Ş m idt’i, onu n , bizim için so n derece değerli aziz ölüsünü, Rus halkıyle birlikte biz d e selâm lıyoruz. U ğ ru n a en değerli yoldaş­ larım ızın canlarım verdikleri kutsal yurttaşlık h a k la n için, kan ı­ m ızın son dam lasına dek savaşacağız. H ep birlikte insanca ya­ şam a hakkım ızı elde etm ek için, R usya’d a o lan olayları T ü rk h alkına tanıtm ak , a n latm ak için tüm gücüm üzle yapacağım ız savaşa selâm o lsu n ... T eğm en Şm idt, yüreklerim izde hiç bir za­ m an ölmeyecek. H alkı için canını veren Ş m idt’in şanlı adı, k u ­ şak ta n kuşağa söylenecek. Soluğum uzu, R us halkının soluğuna k a ta ra k haykırıyoruz: K ah ro lsu n ölü m cezası! Y aşasın y u rttaş­ lık özgürlükleri!» (62, s. 52-54). M ek tu b u ; gemi k o m u tan ı ve albaylardan, asteğm en, askeri d o k to r ve harbiye öğretm enlerine değin çeşitli rütbelerden subaylar im zalam ıştı. M ektuba im za k o y an lar arasın d a Çerkeş, T ü rk , K ü rt, A rap , A rn av u t vb. gibi ulusal grupların yöneticileri d e b u lunuyordu. M ektup, 1906 ilkb a h a n n d a Ç ar kolcularının eline geçtiği için, yazıldığı adrese ulaşam adı. H . M. Tsovikyan’m an lattığ ın a göre, çok sonraları, D evrim ci K a ra ve D eniz Subayları Birliği’n in 1 verdiği görev üzerine M uh tar Bey tarafın d an yazılm ış ve V iyana’d a n atılm ış yukardakine benzer içeriği olan b ir m ektup, teğm en Şm idt’in kızkardeşi A. P. İzbaş tarafın d an alınm ıştır (200 s. 21). D aha 1902-1903 y ıllarından kendini d u yurm aya başlayan R usya’dak i devrim olayları, T ü rk subaylarının hüküm ete k a rşı o lan düşüncelerine can verdi. Subayların b ir bölüğü Jö n tü rk hareketiyle d o ğ ru d an doğruya ilişki İçindeydi. Büyük bir bölüğü ise görevlerini b ırak arak yurt dışına sığınm ışlardı. Elim izdeki b a n bilgilere göre, salt 1902 yılında 100’d en fazla subay Jöntürklere ı Bu a d d a bir ö rgütün eylem lerine değgin bir bilgim iz y o k . E n yak ın olasılık 1906-1907 yıllarında o rdu içinde oluşm aya başlayan Jö n tü rk h ü cre­ lerinden birinin, m ek tu p ta kendini bu şekilde a d lan d ırm ış olm asıdır.

232

katılm ıştı. B unların arasın d a paşalar bile v ard ı (200, s. 26). 1902 yazında B ağdat’ta, «ihtilâlci ve caniyane fik ir ve hareketlerinden dolayı» 16 subay tutu k land ı. A m a b u n lard an 5’i kaçm ayı başa­ rabildi. K ışladaki a ra m a sırasında, subayların - s a lt subaylar değil, erlerin d e - üzerlerinde, b aşta «O sm anlı» ve «Feryat» o lm ak üzere, Jö n tü rk gazete ve bildirileri bulundu. M a rt 1906’d a, karacı subaylar arasın d a kitlesel tu tu k lam alar o ld u (içlerinde 5 de p aşa b ulunan 200’d en çok subay tutuklanm ıştı). (200 a, s. 29-34). 1906-1907 yıllarında, T ürk k a ra ve deniz ordusu n da, asker ve tayfalar, k o m u tan ların a karşı açıkça b ir dizi gösteride bulun­ d u . Ö rneğin, 1906 A ralığında, ücretlerinin ödenm esinin gecik­ m esinden ve görev sürelerinin fazlalığından hoşnutsuz 450 k a d a r tayfa Bahriye K o m u ta m A hm et P aşa’mn evini bastılar, 3 subayını dövdüler, ev sahibi de yaralandı. H ü k ü m et zora b aşvurarak kendini tehlikeye atm adı. D ahası, tay faların hem ücretlerini ödedi, hem de görev sürelerini dolduranları yedeğe terhis etti (29, Bl. 2, 507-508). Bu tü r karışıklıklar, başk a alan lard a d a ken­ dini gösterdi. E dirne’deki Rus K onsolosunun 1906 H aziranında bildirdiğine göre, b aşlarında subayları d a olduğu halde, 2.K o­ lo rd u ’d a n önem li sayıda asker, B ulgaristan’d a kendilerine son derece ağır koşullar altın d a görev yaptırılm ak ta olduğundan, o rd u d an fira r ettiler (.10, L. 10), B undan çok d a h a önem li bir olay daha oldu. A skerler, hüküm ete karşı hareketleri bastırm ak için çıkılacak olan cezalandırm a seferine katılm ayı reddederek, k o m u tan ların a İtaatsizlikte b ulundular. İstanbul garnizonundan 800 asker, 1906 yılında, T ürklere karşı ay ak lan an A rap ları bas­ tırm ak üzere Y em cn’c gitm eyi reddettiler (200, s. 26-27). T ra b ­ zo n ’daki R us konsolusu B randt, 1906 T em m uzunda, Y em en'deki isyancıları b astırm a operasyonuna katılan askerlere takviye götürm ekte olan gem ilerden birinin, içindeki askerlerin ay ak ­ lanm asından dolayı gerisin geri T rab zo n ’a dönm ek zorunda kaldığını bildiriyordu (30, L. 149). Y em en’e gönderilen askerlerin « fira r vakaları» bir ço k kez tekrarlandı. T üm bu olayları değer233

lendırirken, b u n ların kendiliğinden m eydana gelen olgular ol­ du ğ u n u n belirtilm esi gerekir. A .F.M iller’in de dediği gibi» «or­ ta k O sm anlılık an lam ın d an yoksun, bölgesel nitelikte ve örgüt­ süz hareketlerdi bunlar» (167, s. 36). 1906-1907 yıllarında A nadolu, n itelik ve büyüklük b ak ı­ m ın d an , oldukça önem li karşı-hüküm etçi olaylara sahne o ld u . B u dönem de, T ü rk burju v a tab ak ası büyüdü. 1894-1895 Erm eni kırım ından so n ra, önem li ölçüde bölgesel ticaret, T ürklerin eli­ ne geçti. O layların çağdaşlarından b iri şöyle yazıyordu: «A nado­ lu ’nun zengin hayvan ticareti, ve Ingiltere, F ran sa, A lm anya ve İtalya’ya yapılan h ayvan ihracatı, hep T ü rk lerin elinde to p ­ landı. A m a T ü rk p a tro n la r çarçab u k tehlikeli b ir rakiple karşı­ laştılar: K endilerine h er tü rlü im tiyazı kolaylıkla sağlayıveren yabancı k ap italistler...» (198, s. 168). Feodal desp o t rejim in tü m baskısını üzerinde duyan genç A nad o lu -T ü rk buıjuvazisi A na­ d o lu ’n u n b ir ço k kentinde, karşı-hüküm etçi h areketlerin başına geçti. B uralard a m u h alif havanın k ızıştın im asında, K üçük As­ ya’n ın en ısssız köşelerine dağıtılm ış o la n politik sürgünlerin -J ö n tü rk le rin - oynadıkları ro l çok] b ü yüktür. Bu k o n u d a olup bitenlere değgin geniş bilgi sahibi o lan b ir A lm an y azan , Jö n tü rk hareketinin önde gelen m ilitanlarından A li H a y d a r M ith a t’ı söz ko n u su ederek, «Y ıldız’ın h oşuna gitm eyen kişileri sürdüğü K üçük: A sya, halka anayasa ve m eşrutiyet fikirlerini d e b ir­ likte götüren çok sayıda Jö n tü rk kom itesinin m ekânı olm uştu» diye yazm aktadır. «İstenm eyen, yeteneksiz, k a n içici m em urların o rta d a n kald ırılm aları am acıyle E rzurum , V an, Bitlis, ve D iyar­ b a k ır’d a b ir dizi ay ak lan m a düzenlenm esi yolunda, m erkezden E rzurum ’a sinyaller gönderilm ekteydi» (261, s. 173). 1906-1907 E rzu ru m olayları, gerçekten de, A n a d o lu ’d a bir dizi karşı-hüküm e'çi hareketin başlangıcı old u . E rzu ru m 'd ak i R us başkonsolosu S kryabin, k a n şık lık la n n başlangıcım şöyle du y uruyordu ülkesine: «R us sın ırın a yakın illerdeki m ü slüm anlar arasın d a hüküm etin, aldığı vergileri iyice artırm asın d an doğan olaylar, h ü k ü m etin bıı son günlerde, p a ra k azan m ak için R usya’

234

y a gitm ek isteyenlere p a s a p o rt verilm esini yasaklam ası üzerine iyice büyüdü. A lınan bu önlem , b ir k aç b in m üslüm am , tü m geçim olan ak ların d an y o ksu n b ırak tı. İşçiler arasındaki b u dal­ g alanm alara, gene hüküm etin politikasından h o şn u t olm ayan tüccarlar d a k a n şm ış bulu n u y o rlar. B unlar, hareketi de ellerine geçirerek E rzu ru m ’u n yerlilerinden çok sayıda küçük burjuva­ nın d a katıldığı «C an-verir» adlı b ir de tü ccarlar örg ü tü kurdu­ lar» (30, L. 71). 1907 yılında, 5 M a rtta n 22 M a rta d ek , E rzurum ’d a kitlesel b ir çok gösteri oldu. G östericiler, vergilerin kaldırılm asının yanı sıra, halkın k in ve tiksintisini k azan m ış m em urların, özellikle d e E rzurum V alisi N azım P aşa’n ın 1 görevlerinden alınm alarını istiyorlardı. Bu hareketler «Can-verir» örgütünce yönetilm ekteydi. Biri 8 M artta, ö b ü rü 11 M artta olm ak üzere iki kez, örgüt, N a ­ zım P aşa’nın görevinden alınm asını dileyen iki telg raf çekti İstanbul a; am a b u İstekler yerine getirilm edi. 15 M a rtta ken t halkından 20 b in kişilik b ir kalabalık, telgrafhaneyi kuşattı. G östericiler, te lg ra f aygıtının b aşın a su ltan ın kendisinin gelmesini istediler ve E rzu ru m valisinin değiştirilm esine değgin ısrarlı şi­ kâyetlerini o n a açıkladılar. 22 M a rtta , hük ü m et, geçen tü m bu günler süresince, p ra tik o larak kente el ko y an , k enti ele geçiren göstericilerin isteklerini yerine getirm ek zorunda kaldı. Y eni b ir vali a tan d ı, am a b u n u n üzerine «C an-verir» örgütünün ey­ lem leri d u rm ad ı. S u ltan a gönderilm ek üzere hem en b ir istekler listesi düzenlendi; ö rgütün yöneticileri, b u istekleri o rtay a a ta n ­ la r adm a, h a lk a ra sın d a İm za to p lam ay a başladılar. Listeleri, b îr çok vergiden bağışık tutu lm aları vc il yöneticileriyle il mâliyesi üzerinde d ah a sıkı b ir denetim yapılm ası isteklerini içeriyordu. B undan başka, ask er ücretlerinin ödenm esinin düzenlenm esi ve halkın nefret vc kinini kazanm ış o la n «H am idiye» süvari birt Bu o laylarla ilgili ayrıntılı bilgiler A , M . VaJuyskiy tara fın d a n veril­ m iştir. (B kz.: 145, s. 49-05). Bu bilgilere, İsta n b u l’daki R u s Büyükelçisi Z inovyev’in, R u s D ışişleri B akanlığına gönderdiği ra p o rla rd an aldığım ız bilgileri d e ekledik (31. s. 115-122).

235

liginin kaldırılm ası d a söz k o n u su ediliyordu (145, s. 54). 28 N isan (11 M ayıs) 1907 yılında, İstan b u l’daki Rus Büyükelçisi Zinovyev, «K afk asy a’d a doğup başlayan ihtilâlci hareketler, geçen yıl, E rzurum ilinde etkisini gösterdi» diye yazıyordu. «H al­ kın çeşitli tab ak aların ın o luşturduğu C an-verir adlı örgüt, yönetim yetkilerinin k ö tü y e kullanılm asını önlem e ve batm ış d u ­ rum daki halkın ödediği çok ağır vergilerin kaldırılm asını sağ­ lam a am acıyla, gerek bölge yönetim ine, gerekse O sm anlı h ü k ü ­ m etine karşı giriştiği savaşı yavaşlatm adı.B u ö rg ü tü n yanısıra, halkın çoğunluğunca çeşitli g ruplar k u ru ld u ve b u grupların p ro p ag an d aları o rd u içine bile sızıp yayıldı» (31, L. 116-117), G örüldüğü gibi yüksek m evki sahibi b ir ço k ç a r m em uru, E rzu­ rum ’d a doğan k a rşı-h ü k ü m e tç i olayların, R usya’d a k i 1905-1907 devrim olaylarının etkisiyle sıkı sıkıya ilişkili o lduğunu k ab u l e t­ m ektedirler. Sultan yönetim ine karşı h alkın b u çıkışı E rzu ru m 'd a 19061907 yılları boyunca sürdü. 1906 E kim inde, «C an-verir» Örgü­ tü n ü n İlkbah ar gösterileri yöneticilerinden b ir çoğunun hükü­ m etçe tu tu k lan m asın a k arşılık, halk d a valiyi, bölge polis k o m i­ serini tu tu k lay ıp , b ir p clis m em urunu öldürdü. H ü k ü m et yeni­ den teslim olm ak zo ru n d a kaldı ve tu tıık lu lar, salıverildiler. B unlar E rzurum ’a döndük lerin d e h alk tarafından ço k görkem li b ir biçim de k arşılandılar. H ü k ü m etin tıysal davranışının b ir nedeni de, kuşkusuz, il garn izo n u n u n b ir kısm ının, isyancılara karşı b ir h arekette bulunm ayışıydı. K onsolos S kryalin, Ekim olayları dolayısıyle İstan b u l’daki biiyük elçiliğe gönderdiği telgraflardan birinde, E rzu ru m v a lisin ;n, «nasıl o lu p d a askerî otoritelerin k endinin tu tsak edilmesine, polislerin öldürülm esine m üdahalede bulun m ad ık ların a» şaşırıp kaldığını bildiriyordu (30, L. 146). 1907 O cağındaki raporu n d ay sa, «ihtilâlcilerin, hüküm etin baskı ve cezalandırm asından ko rk m ad ık larını, çünkü kendilerini askerlerin destekliyeceğine em in olduklarım » yazı­ yordu (145, s. 57). Bölge g arnizonu askerleri arasındaki p ro ­ paganda iyiden hızlanm ıştı. H a tta , askerleri, ay ak lan an h alk ın 236

karşısın d a olm am aya çağıran söylevler veriliyordu garnizonda. «Biz sizin rahatınızı nasıl düşünüyorsak -d e n iliy o rd u bu söy­ levlerde- siz de, subay ve k o m u tan ların ız “ vur!,, buyruğu ve­ rirlerse eğer, dinlem eyin onları. V atanım ızın k urtuluşunu, inanç­ larım ızı, on u ru m u zu düşünen, b u n lara özen gösteren, bunların üzerine titrey en insanlarız biz; siz de yardım larınızı esirgemeyin bizden; hakkım ızı helâl etm eyiz yoksa size. G iriştiğim iz işin, T an rın ın buyruğuna, peygam ber efendim izin sözlerine aykırı olm adığına değgin, hocalarım ızdan, m üftülerim izden fetva al­ dık biz» (147, s. 90). B u karşı-hüküm etçi eylem lerin tehlikeli m erkezini o rta d a n kaldırm anın olanaksız olduğunu gören A b dülham it, Ş ubat 1907’de yeni uzlaşm alara gitm ek zo runda kaldı. « H alk harereketini d u rd u rm an ın olanaksız» olduğunu anlayan sultan -d iy e yazıyordu Z ino v y ev - geçen Şııbat ayının babında, h alk ın uzun süredir sızlandığı büyük baş hayv an lard an alm an vergilerle, özel vergileri k ald ırm a k ararını verdi. B unun halk üzerinde ya­ tıştırıcı b ir etkisi o ld u am a, vali N uri Bey‘in, m üslüm an halkı, tü m bu bağış ve İyiliklerinden dolayı p ad işah a görkem li b ir bi­ çim de şükran ların ı bildirm eye zorlam ası, onları bu yolda kış­ kırtm ası b o şa gitti (31, L. 119). R us büyükelçisi b u k o n u d a, h ü k ü m etin h alk üzerinden bazı yüküm lülükleri kald ırırk en , b u a ra d a o ço k sevdiği yollara, (halkı kışkırtıp, E rm eniler üzerine saldırtm ak, E rzurum ’daki Ermeni h alk tan alın an vergilere sert önlem ler koym ak, sonra da onları, vergi m ü d ü rlü ğ ü n ü n b u keyfi davranışlarına karşı p ro ­ testo yapm aya kışkırtm ak, yollarına) b a şv u rm a k ta n d a geri kal­ m adığını bildiriyordu (31, U . 120-121). E rzurum 'd ak in e benzer karşı-hüküm etçi eylemler A n ad o ­ lu ’n u n başka kentlerinde de yapıldı. Ö rneğin 1906 M artında, K astam o n u ’d a h a lk belediye seçim lerine katılm ayı reddetti. Se­ çimlerin boy k o t edilm esiyle ilgili gösterileri yönetenler, b u k o ­ n u d a askeri m ak am lara açık lam ad a b u lu n arak ; halkın, kent gelirinden kendisine p ay a la n valiyi, ve sözüm o n a o rd u n u n ih237

ityaçları için alın m ak ta olan «özel vergi»yi p ro testo ettiğini bil­ dirdiler. 15 kişilik b ir gösterici kalabalığı, p o stan ey i ele geçirdi. G österilere k atılan subay lard an b iri, İsta n b u l’a ay ak lan an ların isteklerini bildirir b ir te lg ra f çekti. Sultan, kısm en d e olsa bu is­ tekleri yerine getirm ek zo ru n d a k a ld ı (200, s. 30). A b d ü lham it ve Babıâli, bu dönem lerde, h alk ın h ü k ü m ete karşı öfkesini gi­ derm ek için, b ir ço k vali ve öteki bölgesel yöneticilerin yerlerini değiştirm ek z o ru n d a kald ı. E rzurum valisi N azım Paşa’nın b u ­ rad an a lın a ra k D iy arb ak ır’a atanm asını yorum layan T ra b z o n ’ dak i R us konsolosu B randt, N isan 1906’d a , «şu son günlerde, bölge halkının, kendilerinden h araç ald ık ların a değgin yakınm a­ ları üzerine, o n ların isteği yerine getirilerek yapılan üçüncü a ta ­ m a bu» diye yazıyordu (30, L. 148). Bu o lanlardan hem en so n ra, valilerin yerlerini de değiştirm e olaylarına b ir yenisi eklendi: T rabzon valisi yerinden alındı. Bu kez, ayaklanan halkın k e n ­ disi uzaklaştırdı valiyi. İbrah im P aşa'n ın (vali) gördüğü işi k en ­ dileri yürütecekti bun d an böyle. Padişah, hem en yeni bir vali atam ak z o ru n d a kaldı T rab zo n 'a. H üküm ete karşı gösteriler - k i k u ral o larak hep, vergilerin indirilm esi ve bölge yönetici ve m em urlarının keyfî davranışlarına son verilmesi isten iy o rd u S inop ve D iy arb ak ır’d a da oldu. 1907 yılında «Can-verir» örgütü, E rzu ru m 'd a bir bildiri dağıttı. Bu bildiride anayasanın yürürlüğe konm ası ve m eclisin toplanm ası gibi isteklere yer veriliyordu. B unlardan b aşka, sultan rejim inin despotluğu, yüksek b ü ro k ratların satılm ış kişiler oldukları, yabancıların m em lekette giderek ağırlıklarını artırd ık ­ ları ve vergilerin dayanılm az b ir ağ ırh k kazandığı d a söz konusu ediliyordu. B ildiriciler, halkın dikkatini R usya ve İ r a n ’daki dev­ rim ci olaylara çekiyorlar, d espot rejim den k u rtu lu p Özgürlüklerine kavuşm aları için M üslüm an-H ınstiyan, tü m yurtseverleri, b u ül­ kelerle o rta k eylem e çağırıyorlardı (145, s. 63). Bu çağrıya k a r­ şılık olarak , h ü k ü m et baskıy a başvurm a k a ra n aldı. E rzurum ve yöresindeki ilçe ve köylerde kitlesel tu tu k lam alar old u . T u tu k lan an lar arasında, bölgenin burjuva, entellektüel ve din adam 238

larm m liderleri d e bulunuyordu. 1907 K asım ının o rta la rın d a R us konsolosunun verdiği bilgiye göre, tu tu k la n a n 92 kişiden 80’ini «tüccar ve başka zenginler» o luşturm aktaydı. T utuklan a n la n n yargılam aları yapıldı ve 8 kişi ölüm , 18 kişi ö m ür boyu hapis, k alan lar d a çeşitli sürelerle yine hapis cezalarına çarp tı­ rıldılar (145, s. 64-65). D oğu A n ad o lu ’daki karşı hüküm etçi düşünce ve eylem lerin böylesine artm asın d a Jö n tü rk örgütlerinin ro lü n ey d i? H em en belirtm ek gerekir ki, illegal Jö n tü rk yayınlarının ve sü rg ü n Jöntö rk lerin sözlü p ro p ag an d aların ın b u işteki payı hiç de az de­ ğildir. Jö n tü rk ihtilâliyle ilgilenen ilk T ü rk tarihçilerinden biri dış ülkelerde sığınık Jö n tü rk lerin yayınlarının «kam uoyunda bir ayaklanm a fik ri o luşturarak», Erzurum , K astam onu, D iyarba­ kır ve öteki A n ad o lu kentlerinde başlayan ayaklanm alarla hü­ küm eti k o rk u ta ra k üzerine düşeni yaptığım belirtm ektedir. (208, s. 34). B ir kısım k ay n ak lara göre, dış ülkelerdeki Jö n tü rk m ilitanlarından b ir kısm ı, E rzurum ’d aki halk hareketlerine biz­ zat katılm ışlardı. C. K u tay ’ın belirttiğine göre, «Teşebbüs-ü Şahsi ve Ademi M erkeziyet Cem iyeti»nin liderlerinden biri olan H ü­ seyin T osun Bey, Prens S ab ah attin ’in verdiği görevle, Özel o la rak K afkasya üzerinden E rzurum ’a geçmiştir. G örevi, E rzurum ’d a örgütün b ir şubesini kurm aktı. E rzu ru m ’a geldikten sonra, isy an ed an n liderlerinden b iri o ld u (227, s.220-221; 114, s. 192-193).1 B aşka b ir ta k ım k ay n ak lara göreyse, H üseyin T osun Bey, A v­ ru p a ’d a n A nadolu’y a gizlice gelmiş, ik i yıl k a d a r çeşitli illerde p ro p ag a n d a y ap tık tan so n ra, b ir araya topladığı fikirdaşlarıyle birlikte askeri b ir ay ak lan m a hazırlam ış, am a tu tu k lan m ıştı (208, s. 35). Bu olayların birbirleriyle çelişkili o lm am aları m üm ­ k ün değildir. H üseyin T o su n Bey, E rzu ru m halkının karşı 1 S a b a h a ttin ’in ö rg ü tü n ü n şubelerinin kurulm asıyla: S atfet L ütfi Bey İsta n b u l’d a , N ejd et Bey ve F a iz Bey İzm ir’de, S atırzade H icabî ve S ancakbeyzade M ehm et Bey T rab z o n ’d a , görevlendirilm işlerdi. E rzurum ’d a H ü ­ seyin T osun Bey’le birlikte S erd arzad e Sıtkı Bey de görevlendirilm işti.

239

hüküm etçi hareketlerini yöneterek gizli b ir ask eri ayaklanm a hazırlam ış olabilir. A m a T .Z .T u n ay a’n ın E rzu ru m ’daki vergi­ lere karşı halk ayaklanm asının, «Teşebbüs-ü Şahsi ve Adem i M erkeziyet Cem iyeti» n in bu bölgedeki şubesince düzenlendi­ ğiyle ilgili açıklam ası d a (239, s. 142) bize ab artm alı görünm ek­ tedir. Tek b ir gerçek -H ü se y in T osun’u n E rzu ru m olaylarına katılm ış olm ası gerçeğ i- böylesi b ir savda bulunm ak için yeterli b ir gerekçe değildir. K uşkusuz, y u rt dışındaki Jö n tü rk örgütleri, D oğu A nadolu’d a başlayan hareketlerle k o n ta k t sağlayabil­ m ek için can atıyorlar, olayların gelişm esini büyük b ir dikkatle izliyorlardı .1 A m a, Jö n tü rk kom itelerinin b u olaylara örgütlenm iş o larak katıldıklarım söylem ek olanaksızdır. Böyle bir savda b u lu n a­ bilmek için ek b ir takım olay ve gerçeklere gerek vardır. Yine, -b iz im görüşüm üze g ö re - «M üslüm an Federas­ yonu» ve «T ürk Liberalleri» kom itelerinin eylemlerine değgin bilgilerin de iyice gözden geçirilmesi gereği vardır. Jö n tü rk ih­ tilâlinden söz edilirken bu örgütlerin eylemleri ve prapogandaları da ele alın m ak tad ır (Bkz.: s. 32-33; 151, s. 102-103). B ununla ilgili tek kay n ak . Eylül 1908'de yayım lanan ve birçok olayları N .N .G o lo b o ro d k o ’n un «Türkiye» adlı k itab ın d an alın an A .T erA rutyunov’un m akalesidir (Bkz.: 198, s. 171-173; 153, s. 214-216). Y ine de, ne A .T er-A rutyunov, ne de N .N .G o lo b o ro d k o , «M üs­ lü m an F ederasyonu»nun ve «T ürk Liberalleri» K om itesinin eylem lerine değgin Örnekler vererek, gerçek b ir ip u cu getirm e­ dikleri gibi, b u k o n u d a b ir k ay n ak d a gösterm ezler. Bizce gerçek o lan şu d u r k i, an ılan örgü tlerin eylem lerine değgin herhangi b ir kaynak ve bilgi y oktur. A .Ter-A rutyunov, 1902’de k u ru lan «M üslüm an Federasyo­ 1 S a b a h a ttin ’in g ru b u tara fın d a n y ayınlanan «T erakki» gazetesinde, 1907 yılı b a şların d a, E rzu ru m ’daki olaylarla ilgili çıkan b ir yazıda, olayla­ rın Trabzon, Sivas, K ayser i’ye de yayıldığı ve su ltan ın , büyükbaş havyan1a rd a n a lın a n vergiyle, bireysel vergileri k a ld ırm ak z o ru n d a kaldığı belirti­ liyordu (239, s. 142).

nu»nun program ını detaylanyle verm ektedir. B u pro g ram da ana­ yasanın ilânı ve m illet m eclisinin k u ru lm ası isteniyordu. «M eclis, yapacağı yasalarla, ta m b ir h a lk egem enliği ve yurd u n yöneti­ m inin, im paratorluğa m ensup u lusların liderleri aracılığıyle olm a­ sını sağlayacaktır.» P ro g ram d a söz, v icdan ve basın özgürlüklerin­ den, kişi, k o n u t ve özel yazışm aların dokunulm azlığından, O sm anlı uyruğu olan herkesin h ak ve görevlerinin eşitliğinden söz edili­ yordu. P rog ram d a, vergi sistem inde ve vergi to p lam a yöntem inde k ö kten değişiklik isteği öne sürülüyor, to p rak sız köylülere, 5 yıl içinde onların olacak olan to p ra k sağlanm ası, az to p rak lı köylü­ lere d e hazine to p ra k la rın d a n ek to p ra k verilm esi görüşlerine yer veriliyordu. Ve son olarak, işçi ücretlerinin yükseltilm esi, bir iş gününün 10 saat o la ra k saptanm ası, köylülerin, zanaatkarların ve küçük d ü k k ân sahiplerinin ihtiyaçları için onlara kredi sağlan­ m ası isteniyordu (198, s. 171-172). G örüldüğü gibi, A. T er-A rutyunov’u n açıkladığı «M üslü­ m an Federasyonu»nun p rogram ı, so n derece ilerici isteklerin yamsira, to p ra k so ru n u n a d a b ir çözüm taslağı getirm ektedir. Bu dönem de hiç b ir J ö n tü rk örgütünün p ro g ram ın d a ya d a isteklerini ileri sürdükleri b ild iri ve sözlerinde, köylülüğün ve işçi sınıfının du ru m u n u düzeltm eye yönelik herhangi b ir istek yoktur. Pek ola­ sıdır k i, «M üslüm an Federasyonu», O sm anlı burjuva sınıfının en devrim ci kesim inin çık arların ın sözcülüğünü yapan bir örgüttü. A ncak, biz, güvenilir k aynakların verileriyle sağlam laştırılm a­ dıkça, bu örgütün eylem lerine ve olayların gerçekliğine değgin bir sonuca varm ayı ya d a herhangi b ir yargıda bulunm ayı d oğru b u l­ m uyoruz. D oğu A nadolu halkının ayaklanm ası, egem enlerin bu ayak­ lanm alara kayıtsız k alm aları nedeniyle hızlanm ış, o rd u ve d o n an ­ m adaki dalgalanm alar ve İlerde, im p arato rlu ğ u n T ü rk olm ayan halk ları arasın d a görülen m illî kurtuluşçu-anti-feodal hareket­ ler (özellikle M akedonya’d a), 1905-1907 yıllarında O sm anlı im ­ p arato rlu ğ u ’n d a b ir devrim k ab arm ası olduğunu göstcrm ckicdıı. «Bu k ab arm an ın a n a nedeni -d iy e yazıyor A . F. M iller İm, ktıg-

241

kuşuz içseldir. A m a, kesin, belirleyici, çözüm leyici neden ve itici güç, dışardan, 1905 R u s B urjuva D em o k ratik devrim inden gel­ m ektedir» (168, s. 24). Y u rt içindeki devrim ci potansiyelin böylesine artm ası, gerek y u rt dışında, gerekse O sm anlı İm p arato rlu ğ u sınırları içinde Jöntü rk eylem lerinin canlanıp tuzlanm asına yol açtı. Ç o k sayıda Jö n tü rk m ilitanı, 1905 R us devrim ini, feodal-saltçı rejim le savaş için, kendisinden esinlenilecek b ir örnek o larak ele aldılar, ö r ­ neğin JÖ ntürklerin 1903 yılında K ah ire'd e yayınladıkları «Türk» gazetesinde şöyle deniliyordu: «Biz R us devrim ini - o fevkalâde fikirleri olan d e v rim i- kendim ize ö rn ek o larak alm alıyız». B ir başka Jö n tü rk gazetesi -« D o ğ ru S ö z » - okuyucularının dikkatini, R usya ve İra n ’daki devrim ci olaylar üzerine çekerek, bu örnekleri izlem e çağrısında bulunuy o rd u (Bkz.: 200, s. 23-24). A bdullah C evdet 1905 yılında Cenevre’d e yayınladığı b ro ­ şüründe, B akû’daki Erm eni -M ü slü m an kırım ın a b ir son verm e çağrısında bulunuyor, bu kırım d an «çar, padişah ve onların ajan ­ ların ın sorum lu» olduklarını yazıyordu. B roşür yazarı, halkın çektiği acıların özellikle dcspotik rejim den ileri geldiğini belirti­ yor ve «9 O cak olaylarında - d iy o rd u - yani, Petersburg caddeleri suçsuzların k an ın a bulandığı zam an, cn m ahm ur gözler bile faltaşı gibi açıldı.» (168, s. 37). «U yanın! U yanın!» adlı b ir başka b roşü rü n d e ise, m üslüm an o la n ve olm ayan tü m y u rttaşlara ses­ lenerek, «Birleşin! -d iy e y azıy o rd u -, Y oksul-varsıl, güçsüz-güçlü, kadın-erkek, genç-yaşlı, hepiniz birleşin! T rab zo n halkı, E rzurum , K astam onu halkları, bu illerin k ah ram an , yiğit halkları, bizim yiğit kardeşlerim iz ilk adım ları atm ış bulunuyorlar. R usya’ya, İ r a n ’a b ir göz atın !» (97, s. 15).' Y. H . B ayur, Jöntürklerce, R usya’daki olayların, «O sm anhlar için b ir örnek» o la ra k görül­ d üğünü belirtm ektedir. Ş ubat 1905’d e «Şûra-i Ü m m et» gazetesi, ayaklananları savunan ve çara karşı çık an b ir m akale ve b u nun

ı Bu b ro şü rü n ikinci B askısının (1508) önsözünde A bdullah Cevdet, b ro şü rü n ü n T ü rk iy e’de 2 bin n ü sh a dağıtıldığını belirtm ektedir.

242

yam sıra belgeler yayım ladı. Bu belgeler «O kuyunuz, ö rn e k alınız!» başlığı altınd a sürekli o larak yayınlandı (216, s. 339). D oğu A nadolu illerindeki k a rşı hüküm etçi h arak etlerin geliş­ m esi üzerinde, kuşkusuz, 5 A ğustos 1906’d a m eşrutiyetin ilân edilmesiyle so nuçlanan İra n ’daki o lay ların d a etkisi v ard ır (161, s. 67-107). İran d ak i m eşrutiyet hareketi ve ilk İra n p arla m en to ­ sunu n faaliyeti, feodal-saltçı rejim le savaşlarında, Jö n tü rk ler için çok büyük önem i o lan b ir ö rn ek olm uştur. Şu d a varki, Jö n tü rk hareketinin b ir ço k m ilitanı, Rus devrim i söz konusu edildiğinde, ülkeyi b ir iç savaşa sürükleyen, çarizm e k arşı silâhlı b ir m ücadeleyi ö rnek alm am ak gerektiğine değinm iş­ lerdir. Ö rneğin A hm et Rıza «M eşveret»te, «R usya’d aki o k o rk u n ç iç savaştan» esinlenm enin ve b u deneyi T ürkiye’de de uygulam aya çalışm anın gereksiz o ld u ğ u n u y azıyordu (200, s. 25). A hm et R iza’run bu fikri, kuşkusuz, o n u n despotizm le savaşta kuvvete başvur­ m am a ilkesiyle, -so n ra la rı, başlayan devrim ci olayların baskısıyle vazgeçm ek zo ru n d a kaldığı b u ilk e y le - ilişkilidir. A ncak A hm et R ıza’nın bu görüşleri, kuram sal birer ilkeden başka b ir şey değildir. JÖ ntürk hareketinin, m eşrutiyetçi özgürlükleri barışçıl yollardan elde edebileceklerine gitgide d a h a çok ü m it besleyen ılım lı kanadı, feodal-padişah rejim ine k arşı verilecek b ir devrim savaşından yana değildi. O nların Rus devrim ine değgin idealleri, kuşkusuz ne M oskova’nın b a rik a t savaşları, ne d e «Potom kin» zırıhhsııun ayaklanm asıydı. Ç arm , «özgürlükler» ve devlet dum asm a değ­ gin bildirişiydi o n ları çeken. Y u k ard a d a söylendiği gibi, 1902 kongresinden so n ra, A hm et R ıza 1tun yönetim indeki «Terakki ve İttih a t Cem iyeti» ile, S aba­ h a ttin ’in «Teşebbüstü Şahsi ve «Adem i M erkeziyet Cemiyeti», Jöntü rk hareketinin iki tem el örg ü tü o larak o rtay a çıktılar. «Terakki ve İttih a t Cem iyeti», 1907 yılında K ah ire’d e yayın­ ladığı «O sm anlı T erakki ve İttih a t Cem iyeti»nin «Esas N izam lam a­ n d a, örg ü tü n ilkeleri ve program sa! am açların a değgin bilgiler veriyordu. Ç ıkan bu broşürde ö rg ü tü n am açları şu şekilde for­ m üle edilm ekteydi: 243

«M d. 1 - V atanın ve m illetin m utluluğunu isteyen osm aniı yurtseverlerince, «T erakki ve İttih a t Cem iyeti» ad ı altın da sürekli b ir p o litik ö rg ü t kurulm uştur.

Örgütün Amacı M d.2 - T üm başarılarım ızın nedeni olan, güzel ulusal töre­ lerim izi kökleştirip sağlam laştırm ak için; ulusal alışkılarım ızı ve bölgesel ihtiyaç ve istekleri göz önüne a larak , eğitim ve k ü ltü rü n yayjlm ası ve O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n u çağdaş uygarlık seviye­ sine eriştirm ek için ça b a gösterm ek. M d.3 - İnsanseverlik ve yurtseverlik duyguları tem el alı­ n arak , çeşitli O sm anlı elem entlerinin (yani çeşitli O sm anlı halk­ larının -Y.P.) içten bir birliğini kurm ak, vatanın ilerlem esi ad ına tüm O sm anlIlarda birlikle çalışm aya istek ve özen uyandırm ak. M d.4 - O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nıın p o litik bütünlüğüyle to p ­ ra k bütünlüğünün kurulm ası ve korunm asıyle, o n u n güç ve k u d ­ retinin devam ının sağlanm ası için elden gelen h er şeyi yapm ak. M d.5 - « H ukuk ve servet-i m illîyenin korunm ası», 8 Z il­ hicce 1293 (23 A ralık 1876 -Y .P.) tarihli A nayasa’m n uygulan­ m ası, genel reform ların yapılm ası ve O sm anlı hanedanı ta h tta kalm ak üzere şim diki rejim in despotizm vc keyfî yönetim i yerine, eşitçi ve m eşrutiyetçi bir yönetim in kurulm ası için çab a göster­ mek (98, s. 3).1 G örüldüğü gibi tü zü ğ ü n bu m addeleri A hm et R ıza ta rafın ­ d a n 1897 yılında «M eşveret» de form üle edilm iş olan «T erakki ve İttih a t Cem iyeti»nın program ının belli başlı önem li noktalarım olduğu gibi tek rarlam ak tad ır. A m a 1897 p ro g ram ın d a, örgütün ı Bu tü zü ğ ü n y u k a rd ak i örneğini 1961 yılın d a İbrahim T em o 'n u n dul karısı N afiy e T em o ’d a n elde ettik . T. Z . T u n ay a b u belgeyi İstanbul B ele­ diye M üzesindeki n ü sh a lara göre yayınlam ıştır (239, s. 123-126). A ncak, üzülerek söylem ek gerekir k i, b u ra d a önem li b ir yanlışlık vardır. 5. M adde­ deki «İdare-i m eşru te» sözü «idare-ı m es’ude» o la ra k geçm ektedir.

kuvvete başvurulm asına k a rşı o ld u ğ u n d an ve reform istediğinden söz edilirken, 1907 tüzüğünde h e r ne k a d a r «inkılâbın» zaferi için başvurulacak y o llara açıkça değinilm iyorsa d a , açıkça «inkılâp» ta n söz edilm ektedir. 1907 «N izam nam e»si, ö rg ü tü n tüzü ğ ü n ü benim seyen ve b u n gereklerini yerine getiren, «iyi huylu, tem iz b ir geçmişi olan» d in ve m ezhep ayrım ı gözetm eksizin tü m O sm anhlarm (reşit olm ak koşuluyla) « T erakki ve İttih a t Cem iyeti»nin üyesi olabileceğini belirtiyordu (m. 6-7). ö r g ü t üyeleri, «kişisel o larak ya d a başka h er tü rlü a ra c a başvurarak» ö rg ü te yardım la yüküm lüydüler (m. 25). (B u k o n u d a örgüte düzenli b ir şekilde p a ra verilm esi de vardır. «Paralar, ö rg ü t gazetesinin a b o n m an ücretinden d a h a aşağı olam az» -m . 32). Ü yeler, ö rg ü te yeni üye katılım ını sağla­ m ak (m . 27) ve tü m güçleriyle eğitim ve k ü ltü rü n yayılm asına etkide bulunm akla yüküm lüydüler. Bu k o n u d a d a h a d a ileri gidi­ lerek, «m evcut o k u llara, ö rg ü t üyelerinin öğretm en o lara k yer­ le ştirilm ele rin d e n d e söz ediliyordu (m. 26) (98. s. 4-7-9-). «N izam nam e» ö rg ü tü n her yerde şube kurm asını ö n görü­ yordu. Bu şubeler, ö rg ü tü n tüzüğünü benim seyecekler ve m erkez kom itesinin k a ra rla rın ı uygulayacaklardı. M erkez kom itesinin üyeleri, örg ü tü n y u rt içi ve yurt dışı şubelerinden b ir yıl için seçi­ leceklerdi (m. 8-9-14) (98, s. 4-5). M erkez kom itesi, ülkedeki şim ­ diki despotik rejim i devirm eye yönelik ve dışardaki O sm anhlarm çıkarlarını savunan örgütün tü m eylemlerini yönetecekti (m. 30) (98, s. 8). «N izam nam e»nin son m addesindeyse, «T erakki ve İt­ tih a t Cem iyeti»nin salt tü m O sm anlı uyruklarının « İttihat»! için propaganda yapm ıyacağı, a m a aynı zam an d a O sm anlı İm p a ­ ratorluğunun tüm h alklarının çık arların ın «tercüm anı» o larak , b ü tün dünya kam uoyu çerçevesinde harekete geceçeği ve istek­ lerde bulunacağı belirtiliyordu. ö rg ü tü n yayınsal eylem lerde d e bulunacağı söyleniyor ve m erkez kom itesince yönetilen b ir d e yayın organının b u lunduğu belirtiliyordu (m . 31) (98, s. 9). «N izam tıam e»nin ekinde ö rg ü tü n resm î yayuı o rg an ların ın «M eşveret» ve «Şüra-i Ü m m et» ad lı

245

gazeteler olacağı d a belirtiliyordu. Y ine b u ekde, ö rg ü tü n m erkez kom itesi üyelerinin etm ek zo ru n d a o ld u k ları şu yem in de yer ah* yordu: «D in im ve şerefim üzerine yem in ederim ki, II. A bdülham it’in despotik ve keyfi yönetim i devam ettikçe ve O sm anlı an a­ yasasının hüküm leri yerine getirilm edikçe, O sm anlı hüküm etine teslim olm ayacak ve o n a hizm et etmiyeceğim. Ö rgütün am açlarına her zam an sadık kalacak, o n u n gizlerini kim seye açm ayacağım . G erektiği an d a canım ı ö rg ü t iç in verm ekten kaçınm ayacağım » (98, ek). «T erakki ve İttih a t Cem iyeti» 1905-1906 yjllarında, im para­ to rlu k sınırları içinde p ro p ag an d a eylem lerini iyice artırd ı. «M eş­ veret» ve «Şûra-i Ü m m et» gazetelerinden başka, ü lke içinde dağı­ tılm ak üzere çeşitli bildiriler yayınlandı, ö rn e ğ in , 1906 yılında, sultanın ağır h a sta olduğu ve a rtık sonunun geldiği y o lunda söy­ lentiler yayılm aya başlayınca, ö rg ü tü n T ü rk h alk ın a seslenen özel b ir bildirisi basılıp d ağ ıtıld ı .1 Bu bildiride, sultanın ölm ekte olduğu ve o n u n ölüm günü­ n ü n «T ürk halkı için büyük b ir bayram günü» olacağından söz ediliyordu. B ildiride, ta h tın yasal vârisi o lan M ehm et R eşat ye­ rine, A bdülh am it’in oğlu B u rh an ettin 'in ta h ta geçirilmesi girişim ­ lerine k arşı çıkılm ası çağrısında b u lunuluyordu (29, Bl. 1, 1. 113114).2 B ildiri yazarları; sultanın hayatının son bulm ası halinde, gerek yabancı devletlerin,gerekse«T i'rrklcrehınç duyan b ir ta k ım kom itelerin» (kuşkusuz uhısal azınlıkların p o litik Örgütleri am aç­ lanıyor) O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nutı işlerine k a n şm a k İçin bir bahane y aratm ak bakım ından, ülkede kargaşalık çıkarm aya yeltenebilecekleri k o n u su n a T ü rk halkının d ik k atin i çekiyor ve b u n a m eydan verm em ek için de halkı sükunete, düzeni bozm a­ m aya ve « H ıristiy an y urttaşlar»m haklarını savunm aya çağırıyor­ lard ı (29, bl. 1 ,1 . 112-114). B ildiride -M ü slü m a n -H ıristiy an - tü m t B u n u n R u sç a çevirisi, R u s dış p o litik a arşivinde b u lu n m a k tad ır (Bkz.: 29).

2 O sm anlı h a n ed a n ın d a k i geleneğe g ö re ,, b ir su ltan ın hüküm darlığın so n bulm asından so n ra , tah ta h a n ed an ın en yaşlı üyesi geçer. P rens M ehm et

246

y u rttaşların, « A b d ü lh am it’in geçişinde hem en ik i yıl so n ra rafa k aldırılan ve halkın hicri 3293 yılında hiç tartışm asız sahibi olduğu hak ların ve an ay asan ın yeniden yürürlüğe k o n arak uygulanm asını ve sınırsız saltçı yönetim in yıkılm asını istem eleri gereği»nden ve bu anayasanın «halkı k u rta rıp , o n a y aşam a gücü» vereceğinden söz ediliyordu (29, Bl.1,1. 114-115). B ildiride devlet m em urlarına ve başkent ve taşrad ak i ulem aya çağrıda b ulunularak, yeni sultana, m eşrutiyeti ilâ n etm esini dileyen m ektup ve telgraflar gönderm e­ leri isteniyordu. « M ü slü m an olm ayan T ü rk v a ta n d a ş la rın a da seslenen bild iri y azarları, o n lara, «özgürlük y o lunda birlikte çalışm a»yı öneriyorlardı. «Eğer eşitlik, özgürlük istiyorsanız -d iy o r­ la r d ı- hep birlikte, el birliğiyle çalışalım . Biz insanlık haklarım salt M üsîüm anİar iç in değil, tüm T ürk vatandaşları için, tüm yurt* taşlarım ız için elde edeceğiz» (29. Bl, 1, 1. 115-116). Bildiri şu söz­ lerle son buluyurdu: «T üm y u rttaşlarım ıza sesleniyoruz! Birleşelim ve b u so n uygun fırsatı elden kaçırm ıyahm . Y a in sanca yaşa­ yalım , y a d a k a h ra m a n c a ölelim !» (29, BL 1, 1. 116). S ultanın so n u n u n geldiğinden ve ta h ta Prens B urhanettin’in geçeceğinden k o rk a n «T erakki ve İttih a t Cem iyeti» m ilitanlan 1906 yılı sonlarında, ta h tta k i veraset sırasının değiştirilm esine izin verm em eleri istem iyle 6 A vrupa devletinin hüküm etlerine baş­ v u rd u la r (B kz.: 28, 11. 276-281, 298-301, 314-317). Bu olay d a bize gösterm ektedir k i, gerçek p o litik am açlar ya da ö rg ü tü n çıkar­ ları söz k o n u su olu n ca, «İm paratorluğun iç işlerine yabancı dev­ letlerin karışm aların a izin verilem eyeceği» şeklindeki ilkelerini, ö r­ g ü t yöneticilerinin b izzat kendileri çiğnem ekten k açınm am akta­ dırlar. « T erakk i ve İttih a t Cem iyeti», ü lke içindeki fikirdaşlanyle geniş ölçüde b ir m ektuplaşm a faaliyetine girişti. Bu m ektuplar d a h a 1906 yılı b aşların d a, ülke içinde ö rg ü t hücrelerinin kurulm a-

R e şa t, A b d ü lh a m it’in k a rd e şid ir. S u ltan ve y akınları, ta h tta k i veraset sıra­ sını d e f ı'ş ıiın tk ve A ld C ih îm it’in politikasını sürdüreceğini u m u t ettikleri A b d ü lh a m it’in oğlu B u rh a n ettio ’i ta h ta geçirm ek istiyorlardı.

247

sına girişilm esi çağrısını içerm ekteydi .1 Ö rgüt, yönetim deki en a k tif iki üyesini -D r. B ahaettin Şakir Bey ve D r. N azım Beyörgütün şube ve k o llan y le o lan «m u h ab eratın a nezaret»le görev­ lendirdi (228, s. 204). D ikkate değer b ir b aşk a d urum d a , ö rg ü t yeneticilerinin öteki ülkelerin M üslüm an ve T ürk çe k o nuşan halklarıyle ilişki kurm aya girişm eleridir. Ö rneğin, «K afk asy a’daki M üslüm an kardeşler»e 23 K asım 1906 yılında B ahaettin Şakir ta ra fın d an bir m ektup yollanm ıştır. Bu m ek tu p tan , ö rg ü tü n P aris kom itesinin, K afk as M üslüm anları arasın d an bazı kişiler ya d a kuruluşlarla ilişkisi olduğu anlaşılm aktadır. K afk asy a’ya yazılm ış 22 Eylül 1906 tarihli b ir m ek tu p ta, açıktan açığa A d riyatik kıyılarından Ç in’e değgin tü m M üslüm anların birleşm esinden söz ediliyordu. Yine bu m ektupta, tüm M üslüm anların yıkım dan kurtulm alarının, ancak Osm anlı İm p a ra to rlu ğ u 'n u n güçlenm esi ile olanaklı olaca­ ğı belirtiliyordu (228, s. 209-210(). 1906-1907 yıllarında «Teşebbüs-Ü Şahsi» ve Adem i M erkezi­ yet Cem iyeti»de eylem lerine hız verm eye başlam ıştı. D ah a önce de söylendiği gibi, b ir çok yönetici üyesini, ö rgütün kollarını k urm ak üzere Özel o la ra k A n ad o lu 'y a gönderm işti. 1906 yılında Prens S abahattin, ö rg ü tü n yayın organı o larak «T erakki» gazete­ sini yayınlam aya başlam ıştı. G azetenin ilk sayısında, örgütün am açlan açıklanm aktaydı: «İn san lara kişisel özgürlüğü ve sosyal m utluluğu Öğreten ‘Sosyal bilim ’i (fenn-i İçlim a )2 halk arasm da anlaşılır b ir biçim de yaym ak; b u bilim in ilkelerini açıklayan en önem li k itap ları türkçeye çevirm ek; İm paratorluk h alk ları a ra ­ sındaki geçim sizlikleri gidererek yeniden dostluk duygularının yerleşmesine çaba g ö sterm ek ; uygar devletler önünde O sm anlılann haklarım savunm ak ve T ürkçülük lehinde bir fikirsel akım oluş m asına etkide b u lu n m ak : ve ülkenin gerek duyulan yerlerinde 1. Bu ko n u d a, örneğin, örgüt yöneticilerinden D r. Server’in 25 M art 1906 tarihinde İsta n b u l’a yolladığı b ir m ektup vardır (Bkz.: 228, s. İ96). 2. F rederik L e P le 'n in , «sosyal seçim kuram ı» ya da «sosyal bilim » adıyla ü nlü sosyoloji o k u lu söz konusu edilm ektedir.

248

düzenli b ir şekilde ö rgütün kollarının k u rulm asını sağlam ak.» G örüldüğü gibi b u ço k genel ve çok belirsiz b ir fo rm üldür, ö r ­ gü tün a m a ç la n b u n d an ço k d a h a açık ve belirli b ir biçim de aynı yıl yayınlanan Örgüt p ro g ram ın d a verilm ektedir .1 Bu p rog ram 10 m addeden m eydana geliyordu. 1. M addede şöyle deniliyordu: «Osm anlı ülkesinde uygulanacak politik reform ­ lar, tüm sın ıf ve uyru k ların hiç ayrıcasız tü m ü n ü kapsam ak üzere, m evcut illerin yerinden yönetim i (adem i m erkeziyet) ve yetkileri­ nin genişletilmesi (tevsii m ezuniyet) ilkesine göre uygulanacaktır. Y erinden yönetim ve yetkilerin genişletilmesi ilkesi, 1876 anaya­ sasının 108. m addesine göre olacak 2 ve b u anayasa, zam an ve koşullara göre, gereği görüldükçe değiştirilecektir.» 2. M addede, «taşradaki tü m il ve ilçelerin belediye meclisleri üyelerinin beşte d ö rd ü gizli o tu ru m la seçilecek, beşte biri d e a tam a yoluyla getiri­ lecektir; bu beşte b ir üye, sürekli ü y ed ir .3 M eclisin görüşm eleri açık olacaktır. İl m âliyesiyle, yasa ve tü züklere değgin işlerde, bu «meclis-i um um i» ta m yetkili o lacaktır. M eclis, vergilerin dağıtıl­ m ası, vergi alm a biçim i ve vergi ölçüsünün sap tam a yetkisine sa­ h ip olacaktır. Elde edilen vergiler, il yönetim i ve hüküm et merkezi arasındaki anlaşm aya göre, bölgesel gereksinim leri giderecek harcam alarda k u llan ılm ak üzere «vilâyete terkolunacaktır». Prog­ ram ın 3. M addesinde İse, «bir yandan iller arası ilişkileri sağlam ­ laştırm a, öte y andan illerle hük ü m et m erkezi arasında ilişki kurm a bakım ından, başkentte, üyeleri ta şra belediyeleri m eclislerinden

< Bu program ı A. B. K u ra n ’ırt k ita b ın d a, 27 Tem m uz 1906 tarihin­ de «Şûra-İ Ü m m et» gazetesinde yayınlandığı biçim de geçm ektedir (228. s. 234-235). T. Z . T unaya ve Y . H . B ayur'un a raştırm aların d a da bu program , A . B. K u ra n ’ın k itabına d ayanılarak verilm ektedir (239, s. 143-144; 216, s. 289-290) 2 Söz konusu 108. M addede şöyle denilm ektedir: İl yönetim leri, yerinden yönetim esasına göre o lu r. Bu yönetim in a lt örgenieri yasalara göre k u ru lu r. 3 B urada söz konusu edilen, kuşkusuz, yerel yönetim deki m em u rlar­ d ır. Y . K . B ayur, açık lam aların d a bu m addeyi verirken «m em urlar» sözcü* ğünü kullan m ak tad ır.

249

seçilerek gönderilecek tem silcilerden oluşan b ir m illet meclisi kurul m ası»ndan söz ediliyordu. Böylece 1., 2., ve 3. m addelerin içerikleri, önem li ölçüde yerinden yönetim k o n u su n a ayrılm ış b u lunm aktadır. M erkezi hüküm etin yetkileri içinde, dış politikayla ilgili p ra tik sorunlar, o rd u ların ve güm rüklerin yönetim i kalıyordu. A slına bakılırsa, «Teşebbüs-ü Şahsi ve A dem i M erkeziyet C em iyed»nin program ı, im p arato rlu k illerini b ir federasyona dönüştürm enin tasarısını yapm aktadır. 4. M addede «Ç eşitli h alk ları b irbirinden ayıran kavga ve tartışm aları önlem ek için, her h alk , illerde, kendi tem silcilerini seçmek üzere gerekli önlem leri alacaktır» denilm ekteydi. 5. M adde­ de ise, hangi h alk tan o lu rsa olsun im parato rlu ğ u n tü m uyrukları­ nın, eşit h a k ve görevlere sah ip o ld u ğ u n d an ve gene aynı şekilde, askerî ok u llard a d ah il olm ak üzere, tü m yüksek o k ulların herkese açık olduğundan söz edilm ekteydi. 6., 7. ve 8. m addeler vali, m uta­ sarrıf, defterdar, m ahkem e başkam ve savcıların m erkezi hükü­ m etçe atanacak ların ı, kalan görevlilerinse, o yerdeki çeşitli halkların yöneticileri arasın d an seçilerek gclcceklerini: polisin, siviî yöneti­ m in buyruğu altın d a bulunacağını, il jan d arm asın ın ise, o yerdeki çeşitli halkların nüfuslanylc orantılı o larak , b u halklar arasın d an seçilerek oluşturulacağını belirtiyordu. G cciçi b ir süre, jan d arm a­ ların eğitim ve öğretim leri için yabancı öğretm enlerden yararlanı­ lacaktır. Bu son kısım çok önem lidir. B ilindiği gibi, 1902-1903 M akedonya ayaklan m aların d an so n ra, yabancı devletlerin m üda­ halede bulunm aları, M akedonya’d a yabancı ja n d a rm a öğretm en -subaylarının bulu n m ası sonucu olm uştu. Böylelikle, S abahattin ve gru b u , h er ne k a d a r «geçici b ir süre için» diyorlarsa da, p ro g ­ ram larının bu m addesiyle yabancı m üdahalesini yadsım adıklarını b ir kez d a h a doğrulam ak tad ırlar. «T erakki ve İttih a t Cem iyeti» nin tersine, S ab ah attin pro g ram ın d a, im p arato rlu ğ u n b ütünlüğü ve bölünem ezliğine değgin h ü k ü m yoktur. B una karşılık, (m . 10) uluslararası an laşm alara saygı gösterm enin gereğinden söz edil­ m ektedir.

250

P rogram ın 9. m addesine göre ise, vergilerin kolay, m akul yollarla alınm ası ve taşınm az m alların güvenliğinin sağlanm ası y olunda k an u n lar çıkartılacaktı. Y ine b u m addede, sultanın son 30 yıl süresinde yasal olm ayan y ollardan edindiği m alların dev­ lete y a d a ilk sahiplerine geri verileceğinden ve sultanın Özel hâzinesine bilirli b ir sınır konacağ ın d an söz ediliyordu. «T erakki ve İttih a t Cem iyeti»nin program tyle, «Teşebbös-ü Şahsi ve A dem i M erkeziyet Cem iyeti»nin p rogram ları arasında, özellikle devlet yapısının önem li so ru n ların a değinen bölüm leri bakım ından k ö k lü ayrılıklar vardır. A h m et R ıza ve fik ird aşlan , keskin birer merkeziyetçi o larak , m eşrutiyet kavgası verilirken, S ab ah attin ve grubu yine aynı p aro lay la -1 8 7 6 A nayasasının yeni­ den g etirilm esi- harekete geçm ekte, am a fed eratif b ir devlet yapısı Önermektedirler. A hm et R ıza için «O sm anlılık», m erkezî im para­ torluğun tüm halkların eşit h ak lara sahip olm ası dem ektir, Sa­ b ahattin için b u , tü m im p arato rlu k halklarının fed eratif birleş­ m elerinin sağlanm asının b ir aracıdır. X X. yy. başlarındaki Osm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun o k o n g re k o şu llan içinde S ab ah attin ’in program ındaki fikirler, gerçekleştirilm e u m u d u n d an yoksundu. A slında b u n la rın pek b ir şey sağlıyacağı d a yoktu. T ü rk ulusal burjuvazisi, feodal-saltçı yönetim e k arşı çıkarken, im p aratorluğun ve padişahın tü m im p a ra to rlu k halkları üzerindeki egemenliğinin korunm asına içi gidiyor, b u n u n için ç a b a gösteriyordu. Bağımsız­ lıkları için dövüşen im parato rlu ğ u n T ü rk olm ayan halkları, im ­ p ara to rlu k yapısı İçinde, b ir y a n m u h tariy et ve giderek -a sıl gönüllerinin çek tiğ i-b a ğ ım sız b ir devlet o la ra k gelişm e hakkına sahip olabilm e u m udunu besliyem iyorlardı. S ab ah attin’in prog­ ram ı, salt, yönetim i elinde tu ta n yüksek ta b a k a ve yabancı kap i­ talle sıkı ilişkiler içinde bulunan, ulusal k o m p ra d o r butjuvazisinin çıkarlarını yansıtıyordu. A ynı zam anda bürokrasinin b ir kısmiyle liberal pom eşçiklerin, im p arato rlu k içindeki «m illî mesele»nin çözüm üne değgin uzlaşm a isteklerini de yansıtm aktaydı. 1906 yılında, ülke içi Jö n tü rk eylem lerinin yeni b ir dönem i başladı. İ lk önce, Selanik’teki yeni b ir gizli örgüte bağlanıldı. Ö r­ 251

güt teşkilâtçılarının ilk karşılaşm aları 1906 Eylülünde oldu. A rala n a d a ; askerî rüştiye d ire k tö rü B ursa’lı M ehm et T ah ir Bey (son­ ların ünlü tarihçisi), aynı rüştiyede fransızca öğretm eni N aki Bey, p o sta m em uru T a la t Bey (sonraları Jö n tü rk trium virasm ın T a la t Paşa'sı), idadi Öğretm enlerinden M ith a t Bey, ve bir kaç d a subay -Selanik m üşiri yaveri K âzım N am i Bey, Y üzbaşı Ö m er H acı Bey, Y üzbaşı İsm ail H a k k ı Bey, M ülâzım İsm ail C an b u lat Bey ve araların d a o rta o k u l öğrencilerinin b u lu n d u ğ u b ir kaç genç bulunuyordu . Bu k arşılaşm aya katılm ış kişilerden biri olan K âzım N am i D u ru , an ıların d a, b u k arşılaşm ad a b u lu n an lard an b ir b ö ­ lüğünün « İttih at ve T erak k i C e m iy e tin in eski üyelerinden kişiler o lduğunu yazm aktadır. Bu k arşılaşm ad a, «O sm anlı H ürriyet Ce­ m iy e tin i k u rm a k a ra rı benim sendi (III, .s. 13; 239, s. 113-114). ö r g ü t, d espo tik rejim ve y abancı m üdahalesiyle savaşı kendine am aç edinm iştir. H em en yandaş to p lam ay a girişildi ve bu k o n u d a d ik k a t ve çalışm alar o rd u üzerine yönetildi. Ö rg ü t başlangıçta ta m b ir gizliliği ilke edinm işti kendisine, Ü yeleri üçlü g ru p lara bölünm üştü. B unun, üyeliğe k ab u l tö ren in d en böyle o ld uğu a n la ­ şılm aktadır. Üye k a b u l edilecek k i ş i , önceden saptanılan zam anda, gözleri bağlı o larak k ab u l tö ren in in yapılacağı eve g ö türülürdü. Ö rgütün yeni üyesi, örg ü te bağlı kalacağına değgin K u r’a n üzerine a n t içerdi. Üyeliğe giriş yem ininin belli b ir m etni vardı (111, s.15). B u tö ren , Selanik’te iyiden iyiye a k tif bir halde b u lu n an m ason localarının örgütsel ilkelerinin etki ve izlerini taşım ak tadır. Bazı kaynaklara göre, ö rg ü tü n bir çok üyesi Selanik’teki m ason loca­ larıyla ilişki içindeydi ve zam an zam an bunların evlerini gizli b u ­ luşm aları için k u llan ıy o rlard ı .1 Başka bazı verilere göre ise, ö r­ 1 «L c T an» m uhabiri, Jö n tü rk harekeline katılm ış olan R efik B ey'le 1908 yılında yaptığı bir g ö rü şm sis, bu k o nuya değgin açıklam alarda b ulun­ m ak ta d ır. E. R em saur, bu k o n u d a n söz ederken, haklı olarak, Jö n tü rk h a re ­ ketinin, m asonlarla ilgi k u n m sın ıa , o n la rın m ason localarına satıldıkları ya d a «uluslararası tm so n lu k » ve « i i n /» y ıh u iiH ğ i» n e hizm et e ttik le ri a n ­ lam ına g e l e m i s ö y l e r . G ;r ;e :a ¿ n d ;, böyle b ir savda bulu n ab ilm ek için ciddi herhangi bir neden y o k tu r.

252

güt üyelerinin, derviş tekkeleriyle, Özellikle d e Bektaşi Tekkesiy­ le ilişkileri v a rd ı (265. 109-111). A ncak Jö n tü rk le rin Selânik g ru p ­ ların ın derviş tekkeleri ve m aso n localarıyle ilişkileri o lduğu h a­ berleri, o nların , davran ışların d an b ü y ü k b ir d ik k a t ve gizlilik içinde bulun m aları so n u cu o lsa gerektir. Y a d a bu haberlerin d ah a esaslı b ir kaynağı; hiç beklenm eyen 1908 devrim iyle A v ru p a’yı şaşkınlık içinde b ırakm asından so n ra A v ru p a gazetelerinin T ü r­ kiye’d e b u d evrim in neden ve niteliklerine değgin sansasyonel açık ­ lam alar aram aları olabilir. 1906 yılı so nlarında, Jö n tü rk hareketinin yeni b ir hücresi tay a çıktı. Şam ’d a - b u sıralard a yurtseverlerin «V atan» ad ın ı ta ­ şıyan kü çü k bir gizli grupların ın d a k urulm uş olduğu Şam ’d a - idi bu hücre. Y öneticisi, p o litik sürgünlerden M u stafa Beydi. M ustafa Bey tıbbiye öğrencilerindendi ve üç yıl hapis cezasından sonra Şam ’da ticaretle uğraşm aktaydı. D r. Y usuf, V eteriner M ehm et, Eczacı R aşit T ahsin, K im yagar H üseyin ve başka bir kaç kişi daha b u gru b a girm işlerdi. Bu g ru b u n çekirdeği üzerinde so n raları, T ü r­ kiye C um huriyeti’nin k u ru cu su M u stafa K em al A ta tü rk ’ün adıyla sıkı sıkıya bağlı o lan bir ö rg ü t -« V a ta n ve H ürriy et C em iyeti»k uru lacaktır. O zam an lar genç b ir subay o la n M ustafa K em al, görevle Ş am ’a gönderilm işti. B urada, d espotik rejim le savaşa h a­ zır bir grup subayı örgütledi ve b u n lar, «V atan» grubu üyeleriyle birlikte, 1876 A nayasasını geri getirm eyi kendine am aç edinm iş o lan yeni b ir gizli ö rg ü t k u rd u la r .1 Ü ylerinin (hepsi 20-25 kişiydi) çoğunluğu ord u d an d ı. Şam ’daki b u ö rg ü tü n kendine a it b ir yayın o rganı yoktu, a m a gazete-broşür gibi Jö n tü rk yayınlarının canlı bir şekilde dağıtım ını yapıyorlardı. S onra, biri K u d ü s’te ö b ü rü Y affa’d a olm ak üzere ö rg ü tü n iki k o lu n u k u rd u lar. B unların d a kurucuları o rd u d ak i subay ve m em urlardı. M ustafa K em al, Selân ik ’e illegal b ir ziyarette bu lu n arak , M akedonya’d a konaklam ış bulunan III. K o lo rd u d an b azı subaylarla ilişki k u rd u . «V atan ve ı «V atan ve H ü rriy et Partisi»nin eylem leri ve M ustafa K em al için bkz.: (170. s. 71; 239, s. 150-152; 226, s. 619-625; 123, s. 339-349; 265, s. 95-110; 261, s. 174-175).

253

H ü rriy et Cem iyeti» nin b u ra d a d a b ir k o lu n u n k u ru lm ası tasar­ lanıldı. S elânik'teki Jo n tü rk lerle k u ru la n tem aslar sonraları d a sürdürüldü. 1908 D evrim i öncesinde «V atan ve H ü rriyet C em i­ yeti», «O sm anlı T erak k i ve İttih a t Cem iyeti» ile birleşti. 1906 yılı a y n ı zam an d a, askeri ve sivil o k u llar öğrencil arasın d a karşı hüküm etçi havanın gerginleştiği bir yıl oldu. Bir gru p harbiye Öğrencisi, başk en t o k u lların d a Jö n tü rk yayınlarını dağıtm aya başladı. Bu grubun üyesi olm u$ o la n A. B. K u ra n ve C. K u tay ’m d a an ıla rın d a belirttikleri gibi, g ru p üyeleri ara ların a yeni fik ird aşlar k atm ay a başladılar ve tıbbiye, bahriye ve topçu m ektepleriyle, ziraat m ektebi ve D arüşşafaka lisesi’yle b ağlar k u r­ dular. S onuçta, «H arbiye ve Y üksek M ektepler İttih ad ı» kuruldu. G ru p yöneticileri düzenli bir şekilde buluşuyorlar ve ellerine geçen illegal Jö n tü rk yayınlarını dağıtıyorlardı. H a tta silâh alm ak için p a ra bulm ak girişim inde bile bulundular. G ru p üyelerinden, H arbiyede faaliyet gösteren Bosnalı Veli, d ışard ak i J ö n tü rk merkezle­ riyle tem as d a kurm uştu. A m a kendisi v ap u rd a yakalandı ve a ra ­ m a sırasında üzerinde illegal yayınlar bulundu. «H arbiye ve Y ük­ sek M ektepler İttihadı»nm eylem lerine 1906 yılı sonlarında hükü­ m et tara fın d a n so n verildi ve bir çok m ilitanı tu tu k lan d ı. T utukJananlar. sultan a ve b ak an lara suikast hazırlam akla suçlandırıl­ dılar. B u n la rd a 1908 devri m ine değin tu tu k lu kald ılar (Bkz.: 115, s. 48-76; 114, s. 197-211). A m a M ayıs 1907’de, tıbbiyedc yeniden k u ru ld u örgüt. Ü ste­ lik b u kez eylem lere salt öğrenciler değil, bazı öğretm enler de k a ­ tıldılar. 22 A ralık 1907'de ö rg ü tü n gizli bir top lan tısı yapıldı okul­ da. Sabah, okul d u v arların d a köm ürle yazılm ış bazı sloganlar gö­ rü ld ü : «Y aşasın H ü rriy et, adalet, m üsavat ! K ah ro lsu n istibdat kahrolsun z u lü m !» H em en soruşturm aya geçildi bu olay dolayısıyle ve m üfettiş İsm ail P aşa geldi okula. Bu kez de şu yazılar g ö rü ld ü duvarlarda: «B ugün m ektebe k ö p ek cinsinden b ir hayvan geldi. K uvvet h ak k a galebe çalam az!» (227, s. 228-230). 1906-1907 yü ların d a, İstan b u l’d a H u k u k M ektebi öğrencileri tarafın d an k u ru la n b ir ö rg ü tü n eylemleri başladı. «Selâmet-i Üm 254

miye K ulubü»idi adı. Bu k uruluşun herhangi b ir p ro g ram ı yoktu. Ö zgürlük savaşının genel ilkelerinden esinleniyordu üyeleri. En aşırı eylem leri, Jö n tü rk yayınlarını gizlice d ağ ıtm ak tan ileri gitm i­ y o rd u (239, s. 152; 238, s. 36). Ü lke içi Jö n tü rk hareketlerinin hızlanm a sürecinin en önem li olayı 1907 so n b ah arın d a old u . B u, «O sm anlı T earakki ve İttih at Cemiyeti»yle, o sıralard a, özellikle subaylar o lm ak üzere kendisine geniş ölçüde yandaş k azanm ış olan «O sm anlı H ürriyet Cemiyeti» nin birleşmesiydi. «O sm anlı İttih a t ve T erakki C e m iy e tin d e n D r. N azım Bey gizlice Selânik’e geldi (111, s. 16). O nun buraya gelişi ve Jö n tü rk lerin Selanik g ru p ları yöneticileriyle görüşm elerinden son­ ra , iki ö rg ü t a ra sın d a bir yakınlaşm a başladı. T ürkiye’de dağıtıl­ m ak için ay n la n , gamete - b roşür, ve bildiriler düzenli bir şekilde P aris’ten Selânik’e gönderilm eye başladı. S onu n d a 27 Eylül 1907’ de, iki örgütün birleşm elerine değgin anlaşm a im zalandı. A nlaşm a, «Osmanlı T erak k i ve İttih a t C em iyeti» iç ve dış sorunlar temcilcisi D r. B ahaettin Şakir ta rafın d an im zalanm ıştı ve şu k o şu llan içer­ m ekteydi (B kz.: 228, s. 238; 239, s. 128-129; 265, s. 123-124): «M erkezi P aris’te b u lu n an O sm anlı T erakki ve İttih a t Cem iyeti’yle» merkezi Selanik’te b ulunan O sm anlı H ürriyet Cemiyeti 27 Eylül 1907 yılından b aşlayarak O sm anlı T erakki ve İttih a t Ce­ m iyeti» a d ı altın d a aşağıdaki koşullarla birleşm işlerdir: M adde 1. Ö rg ü tü n biri içerde, ö b ü rü d ışarda o lm ak üzere iki merkezi bulanacaktır. D ış m erkez P a ris’te, İç m erkez de şim dilik Selanik’te bu lu n acak tır ve h er iki m erkezin a y n birer başkanları olacaktır. M adde 2. A n a am acı M ith a t P aşa’nın 1876 A nayasasını geri getirm ek ve sü rdürm ek o lan ö rg ü t, b u am acına ulaşm ak için,yerel k o şu lla n d a göz önüne a larak , ö rg ü tü n niteliği ve kişilerin görev­ leriyle ilgili iç ve dış m erkezi için iki ayrı tüzük hazırlayacaktır. M adde 3. T üm m alî k o n u lard a m erkezler her ne kadar bağım­ sız iseler de. gerektiği d u ru m lard a birbirlerine yardım cdeccklm lir. M adde 4. Ö rg ü tü n ülke içindeki kolları ve üyelerinin iç mer­ kezle haberleşm eleri tehlikeli olduğundan, b u işi Paris merkez t 255

aracılığıyle yapacaklar, a n c a k kendi m erkezlerinin (iç m erkezin) buyruğu altın d a olacaklardır. M adde 5. D ış m erkez, ülke dışındaki tü m k o lla n yönetm ek­ te n b aşka ö rg ü tü d ış d ü n y a önünde tem sil etm ekle d e görevlidir. Y abancı hüküm etler ve basınla kuru lacak tem asların tü m sorum ­ luluğu dış m erkezin üzerindedir. Ü lke içinde alınacak tü m önlem ve yapılacak eylem lerin sorum luluğuysa, ö rg ü tü n iç m erkezi üzerinde olacaktır. M adde 6. M erkezler birbirlerinin hareketlerini an cak ik n a yoluyla etkilem ek yetkisine sahiptirler. M adde 7. Şim diki d u ru m d a ö rg ü tü n yayın organları, T ürkçe yayınlanan «Şûra-i Ü m m et»le, Fransızca yayınlanan «M eşveret» tir. «Şûra-i Ü m m et» T ürkçe yayınlanan öteki tü m yayınlar gibi iç m erkezin de yardım ve k atkılarıyle dış m erkez tarafın d an yayınla­ nır. T ürkçe yayınlar, h er ne k a d a r dış m erkezin önerileri d e dik­ k a te alın arak gerçekleştirilecekse de, sorum luluğa iç merkez de katılır.»

1908 devrim i önccsm dc, Jö n tü rk hareketi için anlam? büyük b aşam a sayılan b u antlaşm an ın im zalanm asından sonra gerek İç, gerekse dış m erkezler eylemlerini hızlandırdılar. B ursalı M ehm et T ah ir Bey ve T alat Bcy'in yönetici d u ru m d a o ldukları Selanik kom itesi, A vrupa Türkiyesindc yerleşik d u ru m d a o lan o rd u kesim i üzerinde pro p agandalarını yoğuıılaştırarark, büyük bir hızla Örgüte yeni üyeler to p lam ay a giriştiler. P aris kom itesi ise b u sırada, A bdü lh am it rejimiyle savaşan tüm parti ve g ıu p tarı birleştirecek bir kongrenin hazırlıklarıyle uğraşm aktaydı. Jö n tü rk k u ru lu şların ın b u dönem de, O sm anlı îm paratorIuğu’n u n T ü rk o lm ay an h alklarının devrim ci p a rti ve gruplanyle yakınlaşm aya başladığı görülür. Bu fcodal-saltçı rejim le savaşın başarısı için son derece önem li b ir d u rum du. J ö n tü rk hareketinin, ilk günlerinden başlayıp 1908 devrimi sonrasına değin b îr eleşti­ risini y ap an P aris’teki R u s işgüderi (m aslahatgüzan) N eklüdov şöyle yazıyordu: «O n yılı aşk ın bir süredir, Paris, Jö n tü rk hare­ ketinin m erkezlerinden biri o ld u ... Y ıldız’la araların d aki savaşı

256

adım adım sertleştiren Jöntürkler, sap tad ık ları am açlarına ulaşa­ bilm ek için Türkiye içindeki her o lay ve her araçtan yararlanm aya başladılar. Jö n tü rk kom iteleri so n 3-4 ay içerisinde Erm eni ve M a­ kedonya devrim ci komiteleriyle, öteki y abancı ülkelerin devrimci ve h a tta anarşik çevreleri ve b u a ra d a R us anarşistleriyle yavaş yavaş bir yakınlaşm a içine g irm işlerd ir...» (35, I. 291), G erçekten de, Jöntürklerin, E rm eni b u rju v a-d ev rim ci hare keliyle yakınlaşm ası, kongreden ü ç-dört yıl önce başlam ıştı. H er iki yarım örgtit yöneticileri, A b d ü lh am it rejim inin yıkılm asıyie il­ gili planlarını o rtak laşa olarak bu yıllarda görüşm eye başlam ış­ lardı, Jö n tü rk hareketinin m ilitanlarıyle, 1890 yılında k u rulan E r­ meni burjuva-m illiyetçi partisi «T aşnakzutyan» yöneticileri a rasın ­ daki ilk tem aslar, bazı kaynaklara göre, 1903 yılında yer aldı ( 6 !, s, 66).Ermeni ulusal kurtuluş hareketi, liderleri; Ermeni sorununun yabancı devletlerin ınO da halesi ve uluslararası an laşm alar yoluyla çözüm leaeceğine değgin üm itlerinin boşa çıkm ası üzerine, O sm anI; İm paratorluğu'm m şimdiki rejim inin değiştirilm esi üzerine h e­ saplar yapm aya başlam ışlardı. Bu hesabın içinde kişiliği, feodalsaltçı rejim in o son derece ağır koşullarıyle sım sıkı bağlı bulunan A bdülham it’in, ta h tta n indirilm esi girişim i de vardı .1 Abdülham it despotizm ine k arşı tek başına verilen savaşın başarısız o l­ ması da Ermeni devrim ci kom itelerini Jöntürklerle yakınlaşm aya iten nedenlerden olm uştur. A. M. Valuyskiy, 1904 yılında Z eytuu' da Ermeni köylülerhıin ayaklanm asıyle uğranılan dağınıklığın «Ermeni burjuva örgütleri liderlerini geniş halk yığınlarının baskısıyle, Jöntürk örgütleriyle yakınlaşm aya ve eylem birliğine git­ meye» ittiğini kaydetm ektedir. (145. s. 217). 1907 yılına doğ­ ru T aşnak yöneticileri; anayasanın ilânı ve üyelerini, im p a rato r­ luğun tüm halklarının oluşturacağı m eclisin toplanm ası uğruna. 1 Bu girişim lerden birisi de T em m uz 1905’de o ld u . A bdülham il cam iden çıkarken, cam i duvarı yam ııda bir bom ba p a tla d ı. Patlam a sonucu yirm iden fazla insan öldü ve 60 k ad arı da y aralandı. A m a sultanın b u rn u bile kaıı.ım adı. Bom bayı p a tla ta n la r bulutlarnadıîarsa da, çok sayıda tutuklum .ıl;ıt oldu (Bfcz.: 27. i l . ?55-357).

257

A bdülhanıit ve çevresine karşı, burjuva devrim ci Jö n türk ö rg ü t­ leriyle o rtak eyleme girişm enin am açların a uygun olduğu sonucuna varm ışlardı. 1902-1903 M akedonya ayaklanm asından so nra, M ake­ donya kurtu lu ş hareketi «saltçılığa karşı Jö n tü rk hareketiyle bir­ leşmeden yana» b ir dönüş yapm aya başladı. H areketin liderleri de. Ermeni köylülüğünün «yüce» devletlerin yardtm larıyle özgürlük­ lerine kavuşabileceği hayalinden kendilerini kurtard ılar (140. s. 26-27). Bu d ö n ü şü n nedeni 1902-1903 ayaklan m aların d an sonra, yabancı jan d a rm a subaylarının gözetim leri a ltın d a ve onların k a tı­ lımları yle M akedonya’d a gerçekleştirilecek reform ların uygula m a­ lan ; M akedonya köylü h areketinin liderlerine, yabancı devletlerin gerçekte feodal-saltçı rejim in birer suç o rtağından başka b ir şey olm adıklarını gösterm iş olm asıydı. 1908 yılı arifesinde M akedonya hareketinin «M akedonya D ahilî Devrimci Ö rgütü»nce ilân edilen program ında, despotik rejime karşı, im p arato rlu ğ u n tiim halkları­ nın o rta k bir savaşa girm eleri eğilim ini yansıtan görüşler vardır. Program , O sm anlı İm p arato rlu ğ u 'n d a anayasanın ilânı, halka ge­ niş seçme hakkı tanınm astyle , söz, bııstıı ve top lan m a özgürlük­ leri ve ulusal ayrıcalıkların (üstünlüklerin) kaldırılm ası vb. İstek­ lerini içerm ekteydi. G erçekten de. Jönlürklerin en ilerici isteklerin­ den çok d a h a radikal görüşlere yer verilm ekteydi, bu program da. Örneğin, köylülerin topraklandırılm ası, ayni vergilerin kaldırı­ larak ilerici nitelikte vergilerin konm ası , dem iryollarının, m aden­ lerin, posta-telg raf hizm etlerinin devletleri irilmesi, din işlerinin diinya işlerinden ayrılm ası gibi görüşlere yer veriliy o rd u (140, s.27). A m a, tüm im p arato rlu k içiıı genel bir anayasa ve burjuva özgür­ lükleri ileri sürüldüğüne göre, M akeıulonya h areketinin Jö n tü rk hareketiyle birleşmesi için gerçek bir olasılık o rtay a çıkmış oluyordu. O rdu ve d o n anm adaki kaynaşm alar. D oğu A nadolu illerinde karşt-hiiküm etçi gösteriler ve Jö n tü rk hareketinin, T ürk olm ayan burjuva-m illiyetçi p a rti ve g ruplarla birleşm e olanağının belirmesi -kısacası, 1905-1907 y ıllarında O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nda dev­ rimci hareketin k ab arm ası - A bdiilham it rejim ine karşı olan poli­

258

tik güçlerin, birleştirici bir kongre y apm aları için elverişli koşul­ lar sağlam ış oldu. A bdülham it despotizm ine k a rşı savaş veren tü m örgütlerin o rta k eylem e geçmeleri so ru n u n u n görüşülm esi için bir kongre toplanm ası fik ri, Erm eni burjuva-m illiyetçi örgütlerine aitti. «Taşnakzutyan» kom itesi, b ir eylem birliği planı hazırlanm ası için k o n ­ gre to p lan m a önerisiyle, başlıca Jöntıirk gruplarına -P ren s Saba­ hattin ve A h m et Rıza g ru p la rı- bavşurdu. T aşnakve Jö n tıirk g ru p la rı yöneticilerinin ilk karşılaşm aların­ da; birbirlerine çıkışıp, araların d a bir çatışm a çık arm ak tan kaçın­ m aları ve herbiri kendi özerkliğini k o ru y arak , saltçılıkla savaş için güç .birliği y apm aları k onusu k ararlaştırılm ıştı (228, s. 234-235), « İttih a t ve T erak k i »1 nin Paris m erkezi dosyalarındaki belgelere b ak arak yargıda b u lu n an Y. H. Bayur, kongre düzen­ lenmesi kon u su n d an söz ederken, A hm et Rıza ve grubunun Er­ meni burjuva devrim cilerinin kongre to p lam a girişim lerine ald ırm ad an , saltçı rejim e karşı tüm güçlerin katılım ıyla yeni bir kongre toplam a işiyle uğraştık ların ı belirtm ektedir (216, s .388-389). K ongre program ının hazırlanm ası ve öteki genel hazırlıklar için özel bir kom isyon kurulm uştu. K om isyon; «İttihat ve Terakki C e m iy e tin d e n A hm et R ıza Bey ve Sezai Bey («Şûra-i Üm m et»in red aktörü); «Teşebbüs ii Şahsi ve Adem i M erkeziyet C e m iy e ti­ nden Prens S ab ah attin Bey, Fazıl Bey ve D r. N ihat Bey, «Taşnakzuiyan» p artisinden, p arti başkaıu M alm nyan E fendi’den oI uçm aktaydı. U zun görüşm elerden sonra, despotizm e karşı savaşan tiim parti ve gruplard an oluşan bir kongrenin, 27 A ralık 1907’de Paris'te toplanm ası k a ra n alındı, « ittih a t ve T erakki»nin Selanik m erke­ zinin, Paris m erkezine yolladığı m ek tu p ta d a bildirildiği gibi, hazır­ lık kom itesinin çalışm aları so nucunda aşağıdaki temel n ok talard a anlaşm aya varılm ıştı: O sm aniı İm paratorluğıT nun p o litik bağım[ Bıı s ı r a l a r d a k i belg elerde, ört;ü ı, y e n i d e n eski ad ıy la , o tarak mi m a k t a d ı r .

rakki»

259

«İt:ih;ıl \ e K

sizliyi ve şim diki rejim in değiştirilm esi, m eşrutiyet yönetim inin k u r u lm a s ı ve parlam en to n u n

top lan m ası (216. s. 393). K ongre, 27-29 A ralık 1907 tarih in d e Paris’te yapıldı. Açılışı, oganizasyon kom itesinin verdiği görev üzerine Sezai Bey yaptı. Delege yoklam asından so n ra ,1 saptanılan oturum lan sırasıyle yönetm eleri için üç başkan seçildi. B unlar, Prens S abahattin, A h­ met Rıza ve M alum yan’dıl&r. S ab ah attin tarafından yönetilen ilk oturum d a, kongre hazırlıklarım yapan organizasyon komitesi­ nin rap o ru okundu. K ongreye katılan birbirinden apayrı politik p arti ve grupların aralarım da anlasa bil melerinin tein d im oluşturan ilkelerin doğru bir değerlendinnt-sirıi yapabilm ek bakım ından, içeriği son derece önem li olun tv.ı raporun çevirisini, «M eşveret» gazetesinde, kongre çalışm aların; mhim alan bir inceleme2 doI.iyisiyle basılan örneğinden y arlik (ilk /.: 35. 1. 295). Şöyle deniliyordu rap o rd a: «'Kfıçı'ii. A sya’nın baz; bölgele­ rinde, kısa süre önce, açıktan açıy ı Itaşluhlmt* o lan olayları teş­ vik etm ek ve o rtak düşm ana kar;.; sa v a c a dayanışık, old uğunu gös­ termek am ac/yle h alk ta sarsıtr ı’ri. ı» ve ev,ilmiler kendini gösterm iş­ tir. Bu yepyeni ru h lu , üç gnip: d ınıenı Devrim Federasyonu», «Teşebbüs-ü Şahsi, Ademi Merkeziyet ve Meşrutiyet Osm anli Birliği» ve « İttih at ve Terakki O ; K o n ı i l e s i » , , h:i dayanışm a­ yı ortak bir işe çevirecek güç ve yetenekte bir kongre toplanm ası için bir organizasyon kom itesi kurulm ası >-o ı ı-ındı- bulunm uşlar­ dır. Bu üç kom ite, ikişer delegesini, organizasyon kom itesi üyeliği ¡çın ayırm ışlar ve böylece oluşan organizasyon komitesi hem en harekete geçerek 20 o tu ru m sürm üş olan çalışm alarına başlam ış ve ilk oturu m d a, hareket program ının ana çizgileri üzerinde arı­ laşmaya varm ıştır. D aha önce varılan im anlaşm a, her grubun, direşkenlikle kendi politik program ını savunm asını ö d em iştir. '. Ne yazık ki, delegeletin kaç kişi o k lu k tu n ve hangi yapıda kişilerden o luştuklarına değgin bizce bilinen bir kaynak yoktur. K ongre çalışm alarını konu alan hu incelem enin «M eşveret» gazete­ sinden kesilm iş kiipürü, P a ris’teki R us işgüderi N ekludov'un 7 (20) Ağusıcs 1908 tarihli rap o ru n a yapıştırılm ıştı.

260

V arılan bu anlaşm a tem eli üzerinde, bizi am açlarım ıza gitm eklen alıkoyacak, doğm ası olası güçlüklerden kaçınm ak için hiç bir program ın gelecekte koym ak istediği yasalarla ilgili görüşm e ya­ pılm am ası kararlaştırılm ıştır. Bu, «dayanışık o lduğunu gösterm e» işine, değerince bir büyük­ lük ve genişlik sağlıyabilm ek için, b ü ro , hiç bir ayrım gözetm ek­ sizin im paratorluğun tüm uluslarına, çalışm alarım ıza katılm aları çağrısında bulunm ayı kararlaştırdı. Y ukarda d a söylendiği gibi, üç k o n uda bir «ilk antlaşm a» sağlanm ıştır: 1- Şimdiki rejim in devrilm esi, 2 - Tem sili bir yönetim in kurulm ası (parlaıneııtoyu to p lad ık ­ tan sonra), 3 - Bu am açlara ulaşm ak için, barışçı ya d a ihtilâlci yolların araştırılm ası. Birinci m addede, b ü ro üyeleri, oy biriliğiyle, sultanı ta h tta n feragate zorlam aya ve an cak b u n d an son ra silâhlarını bırakm aya k a ra r verm işlerdir, ik in ci m addede ise, o to k ratik rejimin kötülüğü­ nü kabul etm işler ve yetkilerin h alk ta olacağı, herkes için Özgürlük ve eşitlik getirecek b ir tem sili yönetim in kurulm asını istemişler­ dir. Çeşitli g örüş ay rılıklarının doğurabileceği her tü rlü güçlükten kaçınm ak için, organizasyon bürosu üyeleri, fazla ayrıntıya gir­ m eden, genel b ir terim le yetinm işler ve b u n u n yam sıra, im p ara­ to rluğun bölünem eztiği ve bağım sızlığı ilkesine de saygı göstererek «temsilî yönetim » sözünü kullanm ışlardır. Ü cüncü m addeye gelin­ ce; organizasyon b ü ro su üyeleri, kongre k ararlarını uygulam aya yetkili sürekli b ir ko m ite kurulm ası önerisinde bulunm uşlardır. Bu kom itenin üyeleri, «dahilî» örgütlerin kom itelerinden oluşacak ve kendine a it bir tüzüğü bulunacaktır. Bir hareket yolu olmak üzere, organizasyon b ürosu, benim sediği aşağıdaki görüşleri konirenin onayına sunar: 1- G enel ayaklanm a, 2 - H üküm ete k arşı; a) Silâhlı direnm e, b) Silâhsız. ılirvnm r (Polis, dem iryolu işçileri vb. ile politik grevler yapılın««.!), 3 - Vergi ödem em e yoluyla p a sif direnm e. 261

4 - O rdu içinde p ro p ag an d a: O rd u n u n , karşı trii küm e (çiler­ den yana çekilmesi ve vatanın k urtuluşu için uğraş veren, vatan çocukları ve halkın üzerine yürüm esinin engellenmesi.^ R ap o ru n son bölü m ü n d e, organizasyon kom itesi, k a ra rla rı­ nın büyük bir gizlilikle saklanm ası gerektiğini, bu nedenle, hare­ ket planlanyle ilgili ay rın tıların açık açık verilm ediğini belirtm iş­ lerdir. Ve son o la ra k , organisasyon kom itesi, kongreye katılan tüm p arti ve g ru p ların , yayın organların d an ra p o ru yayınlam aları Önerisinde b ulundular. Ç ünkü bu, «kongreye katılan tüm örgüt­ lerin gelecekteki harek et biçim lerinin an a h atların ın sap tan ılm a­ sın^» yarıyacaktı. A ncak, tüm basın o rg an ları her tü rlü yorum ve eleştiri yapm akta serbest o lm akla birlikte bu işi yaparken, kong­ re kararların a değinm em eleri koşulu konm uştu. Bu çok önem li belgenin dikkatleri üzerine çekm esi: her şey­ den önce, dış ülkelerdeki örgüt ve grupların politik m uhalefetleriniıı hızlanm asının, 1906-1 SH>7 yıllarında A nadolu’da yer alan karşı hüküm etçi halk hareketlerinin de hızlanm asına yardım etm esi ne­ deniyledir. A bdülham it rejimine karşı o lan güçlerin pekiştirilmesi işinin başka bir ay ırtk a n (karakteristik) yanı da; organizasyon k o ­ mitesi rap o ru n d a belirtildiği gibi, ülkenin gelecekteki sivasal-ekonom ik yapısına değgin soru n lar konusunda herhangi bir anlaşm a ya da uzlaşm a girişim inde bulunm aksızın, şim diki rejimi devirm ek am acıyle, apaçık bir p o litik anlaşm a im zalanm asına çalışılm ası­ dır. R ap o rd a, h a ttâ , gelecekte çıkartılacak yasalar konusunda, genel ilkeler bile fo rm ü le edilm em iştir. O rtak bir anlaşm a ile va­ rılm aya çalışılan biricik am aç, biricik soru n , görüldüğü gibi, m em ­ leketin bölünem ezi iğ i ve bağımsız! iğiyle, m eştutî-m onarşinin geti­ rilmesidir. Ü lkenin şim diki rejim ini devirmeye yönelik hareket planı, son derece açık ve belirgindi: G enel bîr ayaklanm a, h ü k ü ­ m ete k arşı silâhlı d irenm e, politik grevler ve o rduyu etkileme, ilk planda ileri sü rü len tedbirlerdi. O rganizasyon kom itesi ra p o ru n d a ileri sürülen sorunlar, iki gün süresince tartışıld ı. O rganizasyon kom itesinin, görüşm eler sırasında an laşm azlık çıkm am ası için tüm uğraşm a rağm en, yine

de görüş ay n lık iarı o rtay a çıktı. A hm et Rıza, k ongrenin «saltanat ve hilâfet h u k u k u n u benimsediğini» bildirm esini istedi. Ermeni delegeler, kongreye « saltanat ve hilâfet haklarını» savunm ak için gelm ediklerini açıklayarak, A hm et R ıza’nm önerisini protesto ettiler. B unun üzerine A hm et Rıza k o n g re başkanlığını b ıraktı ve o n u n yerine, S ab ah attin g ru b u n u n başk an ı olan Fazıl Bey k o n ­ greyi yönetm eye başladı (227, s. 236-237). Fazıl Bey, A hm et Rıza ile Erm eni delegeler arasın d a baş gösteren anlaşm azlığı güçlükle bastırdı. Sonuçta, kongrece benim senerek kesinleşecek son «Bil­ dirge» de hilâfet ve saltan at hak ların a değinm em ek k a ra rın a varıla­ rak bir uzlaşm a sağlandı. Bu sırada feodal saltçı sultan rejim ine kaı şı verilecek savaşta izlenecek hareket şekli üzerinde anlaşm a çalış­ m aları yapılırken önem li görüş ayrılıkları çıktı. T. Z. T unaya, «Bu kongrenin özellikleri -d iy e y a z ıy o r- ilk planda, rejim in yıkılması sorununu ele alm ası, h er tü rlü reform cu ya d a eleştirisel görüşleri bir yana bırak arak , dikkatlerin, bir ’hareket program ı anlaşm ası’ üzerinde toplanm ış olm asıdır» (239, s. 107-108). «Bildirge», k o n g ­ reye katılm ayı kabul eden tüm örgütlerce imzalandı. «Bildirge»de , «T ürkiye’de çalışm a gösteren m uhalefet p arti­ lerince 27-29 A ralık günlerinde düzenlenen kongre, -d en iliy o rd u O sm anlı halklarının birliklerinin sağlandığını bildirir. O halklar ki, ülkeye acı çektiren ve o n u tü m dünya gözü Önünde tiksiııç bir d u ru m a sok an şimdiki yönetici II. A bd ü lh am it'in boyunduruğu a ltın d a acı çekm ektedirler. Bu otuz yıl süren yönetim , pek yanlış bir şekilde o rta y a kond u ğ u gibi salt H ıristiyan halklariçin değil,am a bizzat yıkılmış köleleştirilm iş, sürülm üş, öldürülm üş ve son o la ­ rak, uygar halkların gözü önünde suçsuz yere yargı giydirilmiş M üslüm anlar için de mahvedici olm uştur. O uygar halklar ki, su l­ ta n ve onu çevreleyen alçaklarca işlenm iş insanlığa aykırı bu cinayetlerden sorum lu sayılm alıdırlar. İm paratorluğun tüm halk­ ları sırayla, A b d ü lh am it'in çılgınlığının cinayet k u rb an ları olm ak­ tadırlar. A bdiilhanıit, ara la rın d a yapm a düşm anlıklar ve dinsel çekişm eler y a ra ta rak , birbiri ardı sıra halkları birbirleri Ü7c; iı;c kışkırtm aktad ır. T ürkler, Erm eniler, Y unanlılar, B u lu tlu ', \ a -

263

lahlar, A raplar, Y ahudiler, K ü rtler -hepsi de izlenmeyi, sürgünü, kırım a uğram ayı, nefisleri üzerinde tecrübe ettiler-. Ve Erm eni kırım ı tüm o lan ların üzerine tü y dikerek; ağır cinayet suçlarını A ra b istan ’d a sürd ü ren b u işlerin düzenleyicisine, ’yüce k atil’, ’kan­ lı su ltan ’ sanlarını kazandırdı.» (35, 1. 296).' «Bildirge», A b d ü lh am it’e yöneltilm iş bir iddianam e gibiydi. B undan, sultanın politikasının «T ürkiye’nin tüm canlı, uyanık güçlerini» adım adım Ölüme, yok olm aya sürüklediğinden söz edi­ liyordu. Sultan, uyguladığı politikasıyle: ülkenin «entellektüel, ekonom ik ve sosyal yaşam ım » tam anlam ıvle felce uğ ratm ak, k ü l­ tü r ve öğrenim i frenlem ek, okulları vc basını eşi görülm em iş bir sansürün altın d a tu tm a k ve ülkenin d ö rt bir yanını («bilgisizlik ve yalan» duvarıyle örm ekle suçlandırılıyordu. Ü lkenin ekonom ik d urum unu eleştiren «Bildirge» yazarları, ülkede y ık 'm , yoksulluk ve açlığın yaygın olduğunu, ölçüsüz ve haksız vergilerinse, sultan ve onun kliğini zenginleştirdiğini belirtiyorlar şöyle diyorlardı: «Vergilendirme yöntem i, köylerde düzenlik ve güvenliğin yokluğu, tah ıla el koym a, tefecilik, haberleşm e araçların d an yoksunluk -tü m b u n la r- çiftçiliği yıkm aktadır. Bir zam anlar dünyanın zahire am b arı olan, son derece uygun doğa koşulların a sahip bölgeler, bugün bom boş. T op rak altı zenginlikleri ve orm an lar, yararlanıl­ m az durum da. İm p arato rlu ğ a h ırsla d ad an an uluslararası b an ­ kerlere sağlanan im tiyazlar, genel zenginliğe değil, bir kaç doym ak bilmez kişinin, özel k azançlar sağlam alarına yardım cı oluyor» (35, 1. 296). «Bildirge» de, sultan ve hüküm etinin dış politikaları da sert bir şekilde eleştiriliyor ve «sultanın kişisel diplom asisi Osm anlı İm p aratorlu ğ u 'n u gözden düşürm üştür» deniliyordu. G örkem li, parlak, reform sözlerini yerine getirm em esi, sultam «Liberal dev­ le tle r in gözünden düşürm üş vc halkı öfkelendirerek, «haklı p ro ­ testo hareketlerini ve A vrupa devletlerinin bir çok kez m üdahalede 1 «Bildirge» m etni için b k z,: [35, I I . 296-297 (Fransızca «M eşveret» te çıkan m etinden); 277, s. 238-242; 239, s. 153-156]. A çıklam asını yaptığım ız b u belgeyi, «M eşveret»te yayınlanan m etinden a k ta rd ık .

bulunm aları duru m u n u » d o ğurm uştur. «Bu yok edici politika, im paratorluğun to p rak ların ın azalm asına neden olm aktadır. Ve eğer bu d u ru m b ir süre d ah a böyle giderse, A rnavutluk ve M ak e­ donya, A rabistan ve E rm enistan gibi, d ah a birçok yer, çok kısa bir süre içinde, kaçınılm az o la ra k , im paratorluktan, zorla k o p ar­ tılacak ve to p rak ların ı söm ürge bölgelerini ya d a parasal kazanç­ larını artırm ak için can a ta n aç gözlü devletlerin eline geçecektir» (35, I I . 296). «Bildirge» im p arato rluğ u n tüm h alk ların ı, şim diki rejime k a r­ şı o rta k savaşa çağırıyoıdu. «Bu^ütıe dek -d e n iliy o rd u - olayların böylesi b ir d u ru m a getirdiği devrim ci hareket, dağınıktı. Bir çok olaylar gösterm iştir ki, im p arato rlu ğ u n tü m ulusları, acı çekm ek­ ten usanm ışlar ve hük ü m d arların ın , kendilerini yok olm aya sü rü k ­ lediğini anlam ışlardı artık. Bugün birazcık düşünm e yeteneği olan herkes kolayca anlıyabilir ki, şim diki hüküm eti hem en değiştir­ mekle, im paratorluğun b aşın a gelen yıkım ve parçalanm aya kesinlikle engel olunabilir. B unca yıkım a neden o lan rejimi, olabildiğince çabuk ve hangi araçla o lursa olsun devirm ek zo­ runludur. B unun İçin önerilerim iz: 1- S ultan A bd ü lh am it’in yadsınm ası, 2- Şim diki rejim in radikal b ir şekilde değiştirilmesi, 3 - Tem silî bir yönetim kurulm ası (parlam ento)» (35, 11. 296297). Bu am açların gerçekleştirilebilm esi için, «Bildirge» Osmanlı İ m p a ra to rlu ğ u n u n tüm insanlarım o rta k savaşa çağırıyordu. «H erkesi çağırıyoruz - özgür araştırm a olanağından yoksun bilim adam ları, to p ra k ve ekm ekten yoksun, yasal olm ayan vergilerle, ezilmiş, bitm iş, hazine m em urlarınca soyulup yağm alanm ış köy ve kent em ekçileri, m alım güvenlik ve özgürlük içinde taşıyanuyan tü ccarlar, başlarındaki efendiler ta ra fın d a n kendi vatandaş­ la rı üzerine yürüm eye zo rlan an , aç, çıp lak , aylıklarını alam ıyan askerler sözün kısası, k o rk u n ç boyu n d u ru k altın d a ezilen tüm im p arato rlu k uluslarına sesleniyoruz- gelin, bu.herşeyiyle onlar için uygun o la n yüzkarası tiran lık rejim ini devirm ek için bu km -

sal savaşta birleşin, gelin; Özgürlük, reform , devrim fikirleriyle, bizimle birlikte siz de çoşıın» (35, I. 297). «Bjldirge» de, tüm girişim ve çab alara, sultanın kuvvet kul­ lanm a yoluyla cevap vermesi üzerine, devrim cilerin de oy biriliğiyle «bundan böyle ihtilâlci yollara başvurm a» k a ra n aldıkları belir­ tiliyor ve A bdülham it rejimiyle savaş için aşağıdaki tedbirler öneriliyordu: « I-H ü k ü m e te karşı silâhlı direnm e, 2 - Devlet m em urları, polisler vb görevlilerin d e kafrlma);ırıvle düzenlenecek politik grevler yoluyla silâhlı direnm e. 3 - Vergi ödem em e yoluyla p asif direnm e, 4 - A skerin; ne halkın, ne de devrim cilerin üzerine yürüm e­ mesini sağlayacak o rd u içi p ro p ag an d a, 5 - G enel ayaklanm a, 6 - K oşulların gerektireceği öteki hareket biçimleri» (35,i.297). Bıı önem li belgenin a ltın d a ;?u ö rg ü t ve p artilerin ad ları vardı; «Osm aniı İttih a t ve T erakki Cem iyeti (Yayın organları; «Şû­ ra-i Ü m m et» ve «M eşveret»); «Ermeni İhtilal Heyeti M ıittefikası -T aşn ak zu ty an -» (Yayın organı; «D roşak»); «Teşebbiis-ü Şahsi ve A dem i M erkeziyet Cemiyeti» (Y ayın o r­ ganı; «Terakki»); «M ısır Cem iyet-i İsrailiyesi»; «H ilâfet » heyet-i tahririyesî (L o n d ra’d a yayınlanan T ürkçe ve A rapça yayın o rganları var); «Arm enya» gazetesi heyet-i idaresi (M arsilya’d a yayınlanır); «Razmig» heyet-i idaresi (B alkan ülkeleri ihtilâlci yayın o r­ gan ı): «H ayreııik» Heyet-i idaresi (A m erika’d a yayınlanır, ihtilâlci yayın organı); «Ahd-ı Osm anî Cemiyeti» (M ısır).1 1 «M ısır Cem iyet-i İsrailiyesi». M ısır’ın Y ahudi işçi örg ü tü y d ü . Ö r­ gütü n yayın organı «L avora» idi. «H ayrenık» ve «A rm enya» gazeteleri. Er­ m eni burjuva-m illiyctçi örgütlerince yayınlanıyorlardı.

266

1907 K ongresi bildirgesinde, özerinde d urulm aya değer çok önem li k o n u vardır. Birincisi, tüm «Bildirge»nm O sm anlı İmp arato rlu ğ ıı'n u n gelecekteki devlet yapısına bilinçli olarak değinilmeksizin hazırlanm ış oim asıdır. «8ildirge»ııin daha ilk yarısını açıklarken bile, A bd ü lh am it’i öfkeli b ir şekilde eleştirm eye baş­ layan yazarlar, O sm anlı İn ıp arato rlu ğ u ’n u n gelecekteki devlet ya­ pışım , «im paratorluk halklarının eşit h ak lara ve görevlere sahip olacakları, gereksinim ve dileklerini açıkça belirtebilecekleri, b a­ rışçıl dirlik-dıizenlik koşulları içinde, herkese adalet ve özgürlük sağlayacak tem silî bir yönetim » sözleriyle açıklam ayı yeterli bul­ m uşlardır (35-, 1. 297). Bu ço k genel sözler, devletin gelecekteki politik yapışm a değgin an a soru n lar üzerindeki görüş ayrılıkları­ nın ortadan kaldırılam adığını, yanlızca geçici o larak bunların bir yana bırakıldığını gösterm ektedir. Tem m uz 1908 devrim p a t­ lam asını izleyen ilerdeki olaylar, bu geçici anlaşm anın ne denli kin ve öfke dolu bir temel üzerinde sağlanm ış o lduğunu gösterm iştir. Belgenin bir başka özelliği, feodal-saltçı rejim in tüm ayıplarını, hüküm darın kişisel yetersizliğinde toplam asıydı. «Bildirge»de A bdüfham it'iıı ta h tta n olm am ası halinde, «onunla b itlikte idari ve politik despotizm in de yok olacağı» görüşüne yer veriliyordu (35, 1. 297). Bu analiz, ülkenin politik ve sosyal yaşam ının sınıfsal tahlilinden ta m anlam ıyle yoksundur. Z aten bu , kongreye katılan tüm burjuva p a rti ve g ru p lard a görülen genel b ir eksiklikti. «Bi!dirge»den son olarak, Jö n tü rk hareketinin burjuva liberal­ likten, burjuva devrim ciliğe d önüşü sürecinin - b u uzun siireciııkoııgre sırasında so n a erdirildiği anlaşılm aktadır. «G enel ayaklanm a» ve «hüküm ete silâhla karşı koym a», politik savaşın «H ilafet», 1899'd.t yayınlanan Jö n tü rk yı iyin o rg anlarından biriydi. •'Ahd-i O sm ani C em iyeti», 1902 k o ngresinden sonra K uhire’de kuru* lan b ir Jö n tü rk ö rg ü tü y d ü . T üm bu örgüt ve kuru lu şları, kongreyi h azırlayan o üç politik ö r­ g ü tten önem li ölçüde zayıf ve etkisizdiler. «Biidirge»nin içerik ve yönünü belirleyen, iki J ö n tü rk ö rg ü tü n ü n ve « T aşn ak /ııty an » ın a raların d a an laşm a­ ları olm u ştu r.

’ ir e b u rasıy d ı. R ö y 'e lik e . O sm an!; im p a ra to rh ığ u 'm la 1905 R us dev rim in iıı ¡: .-den o k " d e v p m kabaiY-i.i-.imii etkisiyle. J ö n iu rk h arek eti, ta k tik ■.■ sl -tep -ilam ınla ön em li n itelik d e r m e l e r i n e u ğ rad ı. Jö n t.ı'er. 'm p d ra to rlu '-m ı m u h a lif p a rti e k ııru lu s 'a n y le birleşm eye ; *i . I.t \ e îcvKvıl- .alı-;ı rejim le d e v r in ...ivum yoluna .-».irdiler. A n .. ' ak ian rm m -.. kesin ı..rih \ v b içim inin sa p ta n m a sın d a k a ra rı.:-';:';eı tın sîtr; i 907 k o n g resi k a ra ria rı d e ğ il,iö n tö rk eyJemlet'iniıı i . e i-.nı ’e!, bi. aanjj.riıîı r.e rl .'/i olaı: M a k e d o n y a 'd a . !,;(-s \ .d a b a k a y a n ık la n n . :-*.ı o im u ştu ı

26',

VM.

B Ö L

Ü M

Jüntürklcrin Sosvo-Poütik \c İdeolojik Görüşleri

T ürkiye'nin politik tarihinde, JöıU ürklcr, XIX. yiısryıUn 6070 villan m eşrutiyetçilerinin d o ğrudaıı izleyicileri olarak yola çıktılav. Jö n lü rk hareketinin ideoloji ve politikası, «Yeni OsmanlIlar» m: feodal-sattçı rejim yerine , m eşrutî-m onarşii. bir yapı getiril­ mesi ve çok uluslu T ü rk devletinin tüm halklarının « o rtak vatan» stn n ları içinde birleşmesi, biçim indeki am açsa! program larında kendi yankısını buldu. Jöntürk ler, T ürkiye’de ilk kez «Yeni O sm anh!ar»ca form üle edilen, egemenliğin kam ulaştırılsm ayacağına değgin savlan ve N a ­ mık K em al’in « halkın, kendine ait o lan egem enlik haklarını, halk Önünde sorum lu olan bir h ü k ü m d ara verebileceği:) biçimindeki fikirlerini alarak işlediler. Hıİlcümdann, hareketlerinde halka k ar­ sı sorum lu olm ası gerektiğini Jö ntürkler de yazıp söylüyorlardı. Ab­ dullah Cevdet, ancak, «üzerinde egemenliğin kişiieştiği», «ıılııslarm yetkili yöneticisi» olm ası d u m m ıın d a sultanın iktidarı ve yetkiie-

270

lin in yasal olabileceğini belirtiyordu (97, s. 8). Egemenliğin tüm toplum a ait olduğu ve onun adın a h ü k ü m d ara geçebileceği fikri, L iitfi'nin «M illet ve H iikam et» adlı yapıtında d a geliştirilm iştir (100. s. 10-11). M ehm et M u rat «M izan»da, «genei haklar, ulusun tüm üne a it haklar, hiç bir zam an bir kişinin keyfî isteğine bağlı olam az» diye yazıyordu (103, s. 53). Jö n tü rk hareketinin tüm grup ve liderleri. 1876 A nayasasının geri getirilmesi genel parolasıyie girdiler politik eylemlerine. Osmanii İm p arato rlu ğ u ’n d a parlam enter yapının kurulabileceğine değgin o dönem T ürkiye’si koşulları içinde ilke olarak yeni fikirler ileri süren 60-70 yılları m eşrutiyet hareketinin ideologlarından farklı olarak, Jö n tü rk liderlerinin 1876 m eşrutiyeti ve ilk Türk parlam entosu deneyine dayanm ak gibi bir o lanakları vardı, jö n tü rk ideologları eserlerinde, «Yeni O sm an lılam tı; m eşrutî m onarşinin O sm anlı İm paratorluğu için kabul olunabilir olduğu fikrini geliştirmekle kalm adılar, m eşrutî yönetim in, saltçı yöne­ tim e olan üstünlüğünü kanı flam aya çalıştılar. Türkiye için yeni bir fikir değildi bu. «Yeni O sm a n lıla rc a , d o ğrudan doğruya F ran ­ sız eğitim ve k ü ltü rü n ü n etkisi altında olarak ileri sürülm üş bir fikirdi. A ncak, konu n u n Jö n tü rk ler bakım ından ayırt kan yaııı, so runu salt kuram cı bir açıdan ele alm am aları, am a, birçok ülke­ lerde girişilen m eşrutî rejim denem elerini irdelem eleridir. Ö rneğin, Jö n tü rk ler'ce yayınlanan bir k itap ta, «saltçı» ve «m eşrutî» yöne­ tim lerin ayırtkan yanlarının çok ay rıntılı bir irdelemesi yapılm akta­ dır. K itapta, İngiltere, Fransa, A lm anya, A vusturya, İtalya, Y una­ nistan, Rusya, Türkiye ve İra n 'ın ekonom ik ve kültürel durum larını niteleyen bazı verilerin karşılaştırm alı tabloları veriliyordu. T ab ­ loların. irdelem esini yapan yazar, apaçık örnekler ele alarak , ok u ­ yucularını, salfçı bir yönetim in egemen oduğu devletlerin, m eş­ rutiyetçi yönetim in iyice yerleşmiş olduğu devletlerden ekonom ik \ c kültürel bakım dan çok geri kaldığına inandırm aya çalışıyordu (S i, s. 46-47). Hepside, «1876 A nayasisının geri getirilm esi için savaş» p.ırolası altında harekete geçen Jö n ıü rk ideologlar:, anayasal reform

271

lan birbirlerinden başka değerlendiriyorlardı. Bir bölüğü, «Yeni O sm an lılara n fikirlerini izleyerek, anayasa ve parlam entonun, ekonom ik ve kültürel gelişm enin d o ğrudan doğruya aracı olduk­ larını savunurken, b ir bölüğü, p arlam en ter rejim in, ancak, «top­ lum un sosyal y a p ıs ın d a değişmeler olm ası halinde bir çıkış nok­ tası olabileceğini savunuyorlardı. Bu iki görüşten birincisini, «İttihat ve T erakki Cem ıyeîi»nm çekirdeğini m eydana getiren Ahmet Rıza ve fikirdaşları savunu­ yorlardı. O güst K o n t’un pazitivist ideolojisinin etkisi altında b u ­ lunan Ahm et Rıza, m eşrutiyetçi yapıyı, toplum sal ilerlemeyi ger­ çekten sağlayacak bir «düzen» kurulm ası olarak ele alıyordu. Bir Tiirk araştırıcı, A hm et Rıza'mıı. ¡ikillerinde pozitivizm in etkisi konusunda, A !;met Rıza mı; «M e*vere t »de yayınlanan m akalele­ rinin «bir düzen içinde ilerlemenin aracı olarak» m eşrutiyet p ro ­ pagandası yaptığın! kaydetm ektedir (219, s. 12). A hm et R ıza ve yan­ d aşlan , saitçılığa özgü keyfi davranış ve kanunsuzluğun o rta d an kaldırılm ası, m eşrutiyet ve p arlam en lari/m ilkelerine dayanan yasal sistem in kurulm asının, kişi ö/.giirlüklerini ve ekonom ik ge­ lişmeyi sağlıyacağını sanıyorlardı. «İttihat ve Terakki Cemiyeti» rıin önde gelenlerinden ve ünliı larüıçi Almıot Suip. 1900 yılında K ahire'de yayınlanan «Devrim Rehberi» adlı kitabında «ülkenin esenlik ve m utluluğunu sağlam ak için, tiiın kötülüklerin kaynağı olan saltçtkğın yıkılm ası ve m eşrutiyetçi yönelim sistem inin kurul­ ması» gerektiğini yazm aktadır (7l>, s. (>l). M eşrutiyet rejim inin kurulm ası ve “ Meciis-i M ebusan" m toplanm asını A hm et Saip, ülkenin “kurtu lu ş yolu” olarak göm lektedir (79, s. 65-66). A hm et Rıza ve yandaşları, «Yeni O sm anlılar»m eğitimci ide­ oloji çizgilerini izleyerek, m eşrutiyetin gerçekten getirilm esinin en önemli koşulunun, balkın aydınlatılm ası olduğunu belirtiyorlardı. «Eğitim -d iy o rd u A hm et R ız a - kültüre! ilerlem enin tem elidir. Eği­ tim , ülkeye ilerleme, zenginlik, büyüklük; insanlarına varlık ve hayat sağlar» (224, s. 533). «M eşveret»teki program sal m akalele­ rinden birinde de, eğitim in, toplum sal ilerlem enin en önem li aracı olduğuna çok d a h a büyük bir kesinlikle yer verir. «H alkın özgür­ 272

lük ve bağım sızlığı herk es ta rafın d an b u n u n gerekliliğinin bilincine varılm akla sağlanabilir. K ü ltü r ve eğitim in yayılm ası sonucu din, vicdan ve fik ir özgürlüğüne sahip o lan bir ulus, yasalar elverişli koşullar sağlam asa da, gene özgürdür; en özgür, en yasal koşullar içinde yaşayan b ir h a lk eğer cahilse, yaşam ının kölelikten farkı yoktur» (231, s. 131). 60-70 yılları A nayasacıhk hareketinin başa­ rısızlık nedeninin, h alk yığınlarının an ay asa ve anayasaya değgin fikirleri kavram ay a hazır olm am ası olduğunu söyleyen A hm et R ıza (231, s. 137) «devlet işlerine karşı sorum luluk ve politik görev bil­ inci» uyandırm anın ara c ı olarak halkın eğitilm esinin önem ve a n ­ lam ına, «Şûra-i Ü m m et»de yayıaladığı m akalelerinde d e yer veriyordu (231, s. 194). Sultan A bdülham it, sözün tam anlam ıyle, feodal-saltçı re­ jim in en k ö tü yanlarının kimileştirilmiş bir biçimi haline geldiğin­ den, saltçı eğem enliğin eleştirisini yaparken, Jö n tü rk ler sık sık, sul­ tan ın kişiliğinin eleştirisini yapıyorlardı. A hm et Rıza «Meşveret» de, «K endinden başka hiç bir şey için kaygılanm ayan, kendi esenlik ve m utluluğu u ğ ru n a herşeyi, devletin değer ve on u ru n u , ulusları­ m ızın hale ve yetkilerini k u rb a n eden bu m on ark ’a insan demeye utanıyorum » diye yazıyordu (224, s. 524). 1902 M ayısında «Şûra-i Ü m m et» de yayınlanan bir m akalesinde de, «gücünü ve iktidarım , halkı bölm ek ve birbirine düşürm ekten alan h üküm darın boyun­ duruğundan vatanı k u rta rm a k gerektiğine değiniyordu (216, s. 263)S ultan A b d ü lh am it’İn despotizm ve keyfî idaresini öyle bü­ yük. bir öfkeyle ele alıy o rd u ki Jöntü rk ler, bunun giderilmesi için, O sm anlı İ m parato rlu ğ u ’nu m eşrutiyet tem elleri üzerin­ d e yeni baştan k u rm ak görüşleri yüz tu tm ay a başlıyordu. Böylelikle İttihatçı Jö n tü rk ler ve onların ideologu A hm et Rıza, başlıca o larak , 60-70 yıllarında «Yeni O sm anhlar»ca ileri sürülen; saltçıhğın o rta d a n kaldırılm ası, m eşrutiyet reji­ minin getirilm esi ve halkın eğitilip aydınlatılm asının, O sm anlı îm p arato riu ğ u ’n u n ekonom ik, p o litik ve kültürel ilerlemesini sağlıyabiieceği görüşünü savanuyorlardı. Prens S ab ah attin ’in d u ru m u ise başkaydı. Ülkenin sos-

273

ya) ve kültürel ilerlemesi yolunda atılacak ilk adım ın anayasa reform u olduğu k o n usunda an laştıktan sonra, bir çok yazısın­ da, eğer sorun salt yönetim de b ir yöntem değişikliğiyle sınır­ lanır ve «toplum un sosyal yapısında» bir değişiklik yapılm azsa, anayasa ve parlam en to n u n , kendi başına ülkenin ilerlemesini sağlıyamayacağı görüşünü ileri sürüyordu. S abahattin’e göre, saltçı rejim in devrilm esi, «hayat tarzın d a» yapılacak ciddi de­ ğişikliklerle aynı zam anda olm ası halinde ancak elle tutu lu r bir sonuç alınabilirdi. İstan b u l’daki fikirdaşlarm a gönderdiği bir m ektubunda, «A bdülham it’i yalın o larak alaşağı etm ekle hiçbir zam an Özgürlük ve bağımsızlığımızı kazanam ayız -d iy o rd u Eğer biz yoksulluğum uzun an a nedenlerini bulm az ve bunları o rtad an kaldırm azsak, bügünkü A bdülham it’in yeri hiç bir zam an boş kalm az; o gider, yerine bir başkası gelir!» (91, s. 3). A ncak, yukardakı yazısında d a görüldüğü gibi S ab ah at­ tin ’in, to plu m u n «sosyal yapısında» köklü değişiklikler planı, idealist bir nitelik taşıyor ve kendisinin, sosyo-ekonom ik ya­ pının doğal özelliklerini, sosyal ilişkilerin sınıfsal niteliğini a n ­ lamadığını gerçekliyordu. «T oplum un sosyal yapısında» ve «H ayat tarzım ızda» değişiklik isteği altım la S abahattin, sos­ yal ve kültü rel ilerlem enin ancak, insanlara «şahsi teşebbüs» eğitim inin verilmesi sonucu sağlanabileceği fikrinin inatçı bir propagandacısıdır. S abahattin bu fikri, sosyal gelişmeyi, insan­ da m üteşebbislik ve beceriklilik eğitim ini sağlayan ailenin, tem el sosyal ü nite haline getirilmesi perspektivinden ele alan ünlü F ransız sosyologları Frederik Le Ple ve E d m o n tD e m o len’in fikirlerinden esinlenm iştir. Frederik Le Ple, insan m utlu­ luğunun, yönetim biçim inin m ükem m elliğiyle değil, kişiliğinin m oral ve sosyal gelişmesiyle sağlanabileceğini öngören, «sos­ yal ayıklanm a k uram ı»nm k urucusudur. Prens S abahattin, insanın; ailesinde, sosyal yaşam ında... h er yerde, kendi yetenek ve o lan ak ların a güvenebileceği bir eğitim alm ası gerektiğini, T ü rk eğitim sistem indeki gelenekle» rinse, faaliyet ve çalışm a yaratıcdığı için gerekli nitelikleri oluş274

turm adığım n savunuyor ve sonuç olarak, «biz -diyordu- çalış­ m adan, k azan m ad an zengin olm ak ve öyle yaşam ak istiyoruz» (92, s. 16). OsmanJj İm p arato rlu ğ ıı'n u n esenliğinin, m illî eğitim sis­ tem inin k ö k te n değişimi yardım ıyle sağlanabileceğini belirten p rens, insanları; bilgiye, deney birikim ine, direngenliğe ve ihtiyatlıhğa özindirecek bir eğitimin, gerekliliği üzerinde d u ru ­ yor, ve «zenginliğin üç kaynağı» ofan ta n ın , zan aatk ârlık ve tüccarlıkta başarılı olabilm ek için bu niteliklerin gerekli oldu­ ğu görüşüne yer veriyordu (92, s. 16). A hm et R ıza vc fikirdaşkırıııUaıı farklı olarak S ab ahattin, m eşrutiyetçi yönetim in, toplum un sosyal yapısının özelliğin­ den ileri gelen eksiklikleri tek başına onduram ıyacağım belir­ tiyordu. Jö n tü rk devrim ının yengisinden sonra, 3 Eylül 1908 yılında, yandaşları ta ra lıd a n İstanbul’da düzenlenen bir ko n ­ feransta görüşlerini açıklarken, bu fikirlerini de, açık bir şekilde form üle etti. «Eğer üretim gücünüzü kendi kişisel çabam ızla ar­ tırm aksak -d iy o rd u - sanki m eşrutiyetin b ir yararı, iyi yanı yokm uş gibi, yeniden k öle o lu ru z... Bizi k u rtaracak o lan ne yasalar, ne­ de devletin çalışm alarıdır. Bu an cak , bizim keııdi çalışm am ız­ la olacaktır» (241, s. 198). «Türkiye nasıl k u rtan lab ilir?» adlı k itabında, toplum sal ve sosyal yaşam ları arasında çok büyük ayrılıklar oidıığu halde, hem İngiltere’de, hem de İs p a n y a d a m eşrutiyetçi yönetim lerin olduğunu yazıyordu. O na göre, res­ mî olarak aynı yasalara bağlı bulunan, A m erika’nın güney ve kuzey eyaletleri içinde aynı büyük ayrılıklar söz konusuydu (236, s. 155-156). S abahattin , Frederik Le Ple’n in sosyoloji o k u lu n u n ilkele­ rinden yürüyerek, bazı ülkelerin ilerlemiş, bazı ülkelerin de geri kalm ış olm aların ın nedenini, «sosyal yapı»Iarınııı başka baş­ k a oluşuyla açıklıyordu. O na göre İki büyük «sosyal yapı» var­ d ı; «Teşekkül-ü tecem i» ve «teşekkül ü İnfiradi». A nılan bu iki tip «sosyal yapı»dan ancak İkincisinin, insanda canlı bir üre­ ticilik niteliğiyle ekonom ik ve kültürel ilerlemeyi sağlama w 275

teneği oluştu rd u ğ u n u belirten S ab ah attin ’in idealindeki toplum , toplum sal üretim gücünün gelişmesi için en geniş özgürlük ve olanakları sağlayan anglo-sakson sistem inin sosyal ilişkileri içinde bulunan b ir to p lu m d u (91, s. 69-76). S ab ah attin ’in tü m görüşleri, onu n , serbest kapitalist p a t­ ronculuğun ideologu o ld uğunu gösterm ektedir. Sosyal biçim­ lenm elerin sınıfsal niteliğini an la m a k ta n uzak tü m Jö n tü rk li­ d er ve ideologları gibi S ab ah attin de, İngiltere gibi gelişmiş kapitalist devletlerin sosyal ve ekonom ik yaşam larını ideal ize ediyor ve onların ekonom ik ve politik gelişmelerini, Özgür ve girişim ci bir üreticiler to p lu m u kurulm asını sağlayan «teşebbüs-ü infjradi»nin başarılı bir şekilde uygulanm asının sonucu olarak ele alıy o rd u .1 Jö n tü rk ler arasındaki politik ve ideolojik fikir ayrılıkları­ nın en önem lilerinden biri de, getırelecek m eşrutiyet yönetim i­ nin ilkeleri üzerine idi. «İttihat ve T erakki Cem iycti»nden o lanlar, yönetim de sert bir m erkeziyetçilikten yanaydılnv. linver Ziya K aral, «İt­ tihatçıların düşüncesine g ö re -d e m e k te d ir ülkenin merkezden yönetim i, «tüm O sm anb)ar»m birliği ve halkın aydınlatılm asıy­ la, devletin güçlenm esini sağlayacaktı» (224, s. 532). «İttihat ve T erakki Cem iyeti»ndekilerin düşüncesinden farklı olarak Sa­ b ah attin ve yandaşları, m eşrutiyet yönetim inin ancak, m erkezden deği), «yerinden yönetim » ilkelerinin uygulanınasıyle bir yarar sağlayabileceğini savunuyorlardı. S abahattin, 1908 devrim i arife­ sinde «Terakki» dergisinde çıkan bir yazısında; m eşrutiyetin ilânı ve p arlam en to n u n toplanm asından hemen sonra, bölgesel yöne­ tim sorununu, özellikle de şu ya da bu ilin parasal gelirlerinin yönetim yetkisinin tüm üyle, halk tarafın d a seçilmiş o bölge il meclislerine ait olm asını Ön gören yasaların çıkartılm ası gerek­ tiğini söylüyor ve vergilerin kullanm a yetkisinin padişah ve I. S a b a h attin 'in bu fikirleri, Jcnlürfc devri m inden sonra T ü rk toplum ­ sal yaşam ında «m eslekçiîer» adlı b ir düşüncc akım ının doğm asına yardım elli (Bkz.: 158, s. 34).

276

hüküm etin elinde bulunm ası halinde «ülke, despotizm in boyun­ duruğu a ltın d a kalm ış olacaktın) -d iy erek , bu yetkilerin, baş­ kentteki parlam en to n u n elinde olm ası d u ru m u n d a bile, «yöne­ tim sistem inin m erkezî m eşrutiyet olacağını ve ulusun, bir ki­ şinin kölesi o lm ak tan çıkıp, b ir k aç yüz karası despotun kölesi» haline geleceğini sav unuyordu (216, s. 278). «Vilayetler m erkez için değil, m erkez vilayetler için» form ülü, S ab ah attin ’in yerin­ den yönetim program ının özünü (kısaca açıklayan bir form üldür) (241, s. 195). S ab ah attin ’in b u görüşleri, o n u ; im p aratorluğun T ü rk olm ayan h alklarına m uhtariyet verilm esine yol açarak, im paratorlu ğ u n ve T ü rk leıin çık arların a ih an et etm ekle suçla­ yan ittihatçılar ta ra fın d a n sert eleştirilere uğratıldı. Eleştirilere cevap veren S obah attin , 1908 S o n b ah arın d a yaptığı bir konuş­ m ada, «Bazı vatandaşlarım ız --diyordu- yerinden yönetim i, m uhtariyet o larak görüyorlar. Bu görüş düzeltilm elidir. Y erin­ den yönetim in iki yönü vardır: P o litik ve idari». Ve d ah a so nra m uhtariyet dem ek olm ayan, am a, bölgesel yönetim o rganları­ n ın kendi kendilerini yönetm e yetkilerinin genişletilmesini am açlayan bir yerinden yönetim önerdiklerini açıklıyordu (Bkz.: 241, s. 197-198; 34, 1. 260-261). Fikirlerini açıklam aya devam eden S abahattin, kendisinin ve fikirdaşlarının, yerin­ den yönetim m askesi altın d a gerçekleştirilecek bir m uhtariyet yanlısı olm adıklarım söylüyordu (92, s. 6-7). Y ukarda sözünü ettiğim iz İstan b u l’d a yapılan konferan sta k o n u şan S abahattin, il m erkezlerinde, F ra n sa ’d aki örneklerine göre, genel meclis­ ler kurulm ası gerektiğini; b u meclislerin bölgesel yönetim in çalışm alarını denetüyecegini söylüyordu (34, l. 260). Prens S ab ah attin tarafından ileri sürülen görüşlerin bir de­ ğerlendirm esi yapılırken, prensin; -özellikle başka başka ulus­ ların to plu bir yerleşim içine bulund u k ları ço k uluslu bir im pa­ ra to rlu k ta - yönetim de m erkeziyetçiliğin, şu ya d a b u biçim de politik bir m uhtariyete varacağını gerçekten anlam am ış oldu­ ğ u n u n belirtilmesi gerekir. Y erinden yönetim in, politik ve yö­ netimsel yanlarının, yapm acıklı b ir karşılaştırm asının yajul-

277

ması da, pek olasıdır ki, politik muhal itlerle yapılan savaşla başvurulan b ir polem ikten başk a bir şey değildir. H er şey bir yana, S ab ah attin 'in ; bölgesel organların yet­ kilerinin -özellikle b u o rganların seçimleri k o n u su n d a - geniş­ letilmesini öngören p rogram ı, en büyük tepkiyi, ittihatçılar­ d an değil, gayri millî burjuvazi ve o n u n sosyal-politik örgütlerin­ den gördü. Ç ünkü S ab ah attin ’in program ı, 1907 yılında, Jö n tü rk örgüt ve gruplarının, im parato rlu ğ u n T ürk olm ayan halklarının örgüt ve partileriyle birleşebtlm elerini olanaklı kılan bir uzlaşm a platform unu n oluşm asına yardım ediyordu. A ncak, XIX. yüz­ yılın başlangıç yıllarındaki bir O sm anlı İm paratorluğu’unun o belirli koşulları içinde, S ab ah attin ’in fikirleri tarihsel bir perspektifden yoksundu. im parato rlu ğ u n ve « itaat altın d a alınm ış» halklar üzerindeki T ü rk egem enliğinin m erkezden yönetim sayesinde korunabile­ ceğini inanan millî burjuvazinin en önemli bir bölüğü ve burjuva entellektüelleri. İttih atçıların merkezden yönetim parolasını destek­ liyorlardı. Ü lkedeki gayri millî burjuvazi de eninde sonunda, «ademi merkeziyetçi» bir im paratorluk sınırları içinde, kendi yetki ve olanaklarının yayılm asına değil, b ir ulusal devlet k u ru l­ m asına çalışacaktı. S ab ah attin ’in program ı salt, işsel çıkarları sıkı sıkıya yabancı serm ayeye ve o n u n tu tu m u n a bağlı olan milli kom prador burjuvazisini tatm in ediyordu. Ö teden beri T ü rk feodal-bürokrat çevreleriyle işbirliği halinde bulunan b u bur­ juvazi S ab ah attin 'in p ro g ram ın d a; k o m p rad o rların ek onom ik çı­ k arla rın a aykırı düşm eyen «bütünlüğün» korund u ğ u n u ve İm ­ p a rato rlu k sınırları içinde çok d ah a uygun koşullarla faaliyet­ te bulunm a o lanağının sağlandığını p ek âla görebiliyordu. S ab a h attin ’in fikirleri k o m p ra d o r burjuvazisinin temsilcilerin­ ce beğenilmişti. G erçi borç alm a sıkıntılıydı, ağırdı am a, O sm an­ lI İm p arato rlu ğ u ’n un o belirli k o şu lla n içinde, im paratorluk ekonom isinin gelişmesi için başvurulm ası gerekli bir yoldu. S ab ah attin ’in bu k o n u d a kendini, hiç de bir idealist-sosyolog gösterm ediğini de belirtm em ek elde değildir. H iç bir hayale

278

kapılm adan ve çok p ra tik bir tu tu m la «istikraz» şeklinde bir m ik tar p ara bulm ak gerektiğine dayandırıveriyordu sorunu. G e­ rekli «istikraz»ın b ir a n Önce Paris ve L o n d ra’d a n sağlanm asını söyleyerek, «Paris ve L o n d ra kabineleriyle» İstanbul arasındaki d o stluk bağlarının, -«m em leketim izin ekonom ik ve politik çıka­ rına» yarayan b u b ağ ların - sağlam laştırılm ası çağrısında bulu­ nuyordu (91, s. 121). Jö n tü rk lerin O sm anlı İm p arato rlu ğ u nun toplum sal ve dev­ let yapısına değgin tü m düşüncelerinin bir eleştirisi yapılırken dikkatlerin yöneltilm esi gereken konu, bunların ezici çoğunlu­ ğunun, ıslâm düzgii ve ilkeleriyle, burjuva iibera! reformizmini uzlaştırm a heves ve çabasın d a olm alarıdır. Jö n tü rk ler, İslâm düzgü ve ilkeriyle m eşrutiyet yönetim inin «kabili telif» o lduğunun kanıtlanm asına büyük bir önem veri­ yorlardı. Ö rneğin A hm et Rıza; İslâm dinini O sm anlı îm paratorluğu’nun zayıflam a ve gerilemesinin nedeni sayan bir çok A vrupalı yazarla polem iğe girm işti. Bu k o n u d a «Yeni O sm an1ılar»ın izinden yürüyen A hm et Rıza, yayınladığı makaleleriy­ le, «sosyal bakım dan, islâm iyetin ilerleme için yararlı bir unsur» olduğunu belirtiyordu (213, s. 133). H alifenin seçimle gelmesi ilkesinin M üslüm anlar ta rafın d an getirildiğini söyleyen A hm et Rıza, halifenin, yaptığı işlerde halka karşı sorum lu olduğunu belirtiyor ve islâm iyetin, m eşrutiyet yönetim i ilkelerine karşı olm adığı gibi, üstelik «cum huriyetçi bir düzenin bile hiç bir zam an düşm anı olam ayacağını» ekliyordu (231, s. 132-133). Jö n tü rk ler’in İstanbul’d ak i hücrelerinden birinin yöneticile­ rin d en o la n H oca K ad ri (M ehm et K ad ir N asih) bir esirinde, İslâmiyet ilkelerinin m eşrutiyet fikrine aykırı olm adığını bildi­ riy o r ve A hm et R ıza gibi o d a , k u ru ld u ğ u dönem de, halifelik­ te, seçim ilkesinin olduğu örneğine dayanıyordu. Jö n tü rk hare­ ketine katılm ış ulem a g ru b u n u n temsilciliğini yapan Hoca K adri, ülkenin başına gelen tü m m utsuzluk ve felâketlerin, sultan ve b ak an ları tarafın d an şeriat buyru k ların a ihan el ötül m esi sonucu o lduğunu belirtiyordu. H oca K adri, menini ivelim 279

söz ederken de, ilk T ürk «meclis-i m ebusan»ının toplanm asına ön ayak olanların, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u ’n un en ileri gelen ulem anları o lm asına özel b ir d ik k a t gösteriyordu (102, s. 7071, 85). Jö n tü rk lider ve ideologları, İslâm düzgüleriyle m eşrutiyet ilkesinin birbirine uygun düştüğüne değgin M üslüm an halk yığınları arasında p ro p ag an d a yapılm asına büyük önem veri­ yorlardı. 1908 Eylül’ünde, m eşrutiyetin ilân edildiği günün he­ men ertesi sabahı, il h alk ın a seslenen b ir b ro şü r yayınlandı. M eşrutiyetin, İslâm âkidelerine uygunluğunun ayrıntılı b ir şe­ kilde açıklandığı «İslam iyet ve m eşrutiyet» diye özel bir de b ö ­ lüm ü bulun an b roşürde, m eşrutiyet düzeninin ve milletvekili seçim sisteminin özü açıklanıyordu (95, s. 33-37). S abahattin bile, kuram sal yazılarında İslâm otoritelerine seslenerek «teşebbüs-ü şahsi» ilkesinin K u r’an hüküm lerine d a ­ yandırılarak açıklanm asını gerekli görüyordu (92, s. 15). İdeolojik ve Politik süreçleri içinde, Jöntü rk ler, 1906-1907 yıllarında burju v a devrim ciliğine dönüşen ılım lı bir burjuva liberal reform isti olm uşlardı. Y. H. Bayur. « İttih at ve T erakki C em iyeti -d iy e y azıy o r- korulduğu günden 1Ç06 yılı o rtala­ rın a dek, ayaklanm aya karyışdı. Y ani, am açların a varm a uğ­ raşı içinde, ayaklanm aya başvurm ayacaklarını söylüyorlardı (216, s. 2661. Y u k ard a d a gösterildiği gibi, 1907 kongresinden Önce, Jöntürkler, karşı-hüküm etçi prop ag an d alar ya d a sultana yapılacak k o m p lo larla amaçl&rına ulaşm aya çalışıyorlardı. A n­ cak despotik rejim e k arşı ayaklanm a fikri, 1907 kongresinden Çok Önceleri Jö n tü rk ler arasın d a söz k o n u su edilm ekteydi. Ce­ nevre grubu n u n liderleri (İshak S ükuti, A bdullah C evdet ve T unalı H ilm i), «O sm an!'» gazetesinin sü tu n ların d a bundan söz ediyorlardı. 1898 yılında «O sm anlı» gazetesinde «ayaklan­ m a» başlığı altında b ir m akale yayınlandı. «H asta ve zayıf ulu slara -d en iliy o rd u m akaled e- yeni bir yaşam sağlayacak olan biricik araç ayaklanm adır. T arihe şöyle b ir bakacak olursak görürüz ki, insanlık o n u ru n u yitirm iş, despotların oyuncağı ol­

280

m uş cahil kalm ış, hayvansal bir yaşam a yaklaşm ış bir ulus, bu durum dan an cak ayaklanm a sayesinde k u rtu lab ilm iştir... (231, s. 116). B u tü r görüşlere «O sm anlı» sayfalarında b ir çok kez yer verildi (Bkz.: 231, s. 117). A ncak, ülkenin politik sorunlarına çözüm yolunu b ir devrim kavgasında değil, p ad işah ta «in­ saf», «iyi yüreklilik» a n y a ra k feodal-saltçı iktidarla uzlaşm ada bulunm aya çalışan J ö n tü rk çoğunluğu, «O sm anlnm ın görüş­ lerine üzün süre k atılm adı. Şurasını d a belirtm ek grekir ki, «Os­ m a n lIn ın ayaklanm a çağrısı, despotizm e karşı bir halk ihtilâli çağrısıyla aynı an la m d a bir çağrı değildi. Bu, d a h a çok , Jöntürkleri, A b d ü lh am it’i devirm eye yönelik canlı bir faaliyet içine so­ k a n bir çağrıydı. Şerif M ard in , «O sm anb» yazarlarının «halka» seslenirken, ülkedeki bazı ekonom ik ve kültürel gelişmeler sonucu doğm uş o lan , «bir bakım a o rta tab ak a» denilebilecek bir kitleyi söz k o n u su ettiklerini, k ab u l eder (231, s. 99). ih tilâl yapm aya k ararlı Jö n tü rk ler bile, dünyaya yeni gelen burjuvaziye ve burjuva entellektüllerine başvuruyorlardı ve açıktır ki, bu tu tu m lan y le, feodal-saltçıhğa karşı h alk kitlelerinin savaşına ön ayak olm ak tan ço k uzaktılar. Jö n tü rk ler’in ezici çoğunluğu, politik görüş ve tavırlarında, m eşrutiyet düşüncesinden ileri gidem iyorlardı. G erçi hareketin bazı radikal liderleri m onarşiye karşı çıkm adı değiller, am a, dolaylı ve son derece ihtilyatlı b ir karşı çıkıştı bu. A bdullah Cev­ d e t’in bir çok yazı ve sözlerinde a n ti-m o n a rşik görüşler bula­ biliriz. Y azar, «O sm anIı»da yayınladığı m akalelerinde, memle­ kette salt m eşrutiyet rejim ini k u rm an ın yeterli olup olm adığı ve devlet işlerini «ihtiyattı bir p artin in » eline verm enin d a h a doğ­ ru o lu p olm ayacağı biçim inde koyuyordu sorunu o rtay a (231, s. 113). Y u rt d ışın d a sığınıkken yayınladığı «İçtihad» d er­ gisinde, despotizm ve keyfî yönetim e, anayasanın değil, «kam uoyu» önünde soru m lu bir hüküm etin engel olabileceğini söyleyen A bdullah C evdet, «kam uoyu aracılığıyle göreve a tan an ve görev­ d e n el çektirilen bir b a k an lar kuru lu » n u n d a süziinü etm ektey­ di (231, s. 185).

281

D ikkate değer b ir olay d a , bazı Jö n tü rk le r’in; politik par­ tilerin toplu m sal y aşam daki «önem ve rolleri» gibi ç o k önem li bir soruna, gazetelerin sü tu n ların d a yer vermeye balam iş olm a­ larıdır. «Şûra-i Ü m m et»de, «halkı uyandırm a ve o n u birliğe çağırm a işlevini yap acak olan p o litik partiler»in, toplum sal yaşam ının m erkezinde olm ası gerektiği belirtiliyordu. Politik p artilerin , «halkın lideri» o ld u k ları gö rü şü n e A hm et R ıza d a yer verm ektedir (231, s. 198). Böylelikle, T ü rk milli burjuvazisinin po litik bilincinin oluşm asına, Jö n tü rk le r'in eylem ve fikirleri önem li ölçüde yardım cı oluyordu. Jö n tü rk le r’in ideolojik görüş sistem leri içinde; tem elleri «Yeni O sm anlIlar» ta rafın d an atılm ış olan ideo-politik b ir do k ­ trin -panosm anizm - baş yeri tu tu y o rd u . Parlam enter-m onarşik bir devlet sistemi çerçevesinde, O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n u n tü m halk­ larının birleşm esi düşüncesi, Jö n tü rk le r'in ezici çoğurüuğunca benim senm ekteydi. Jö n tü rk hareketinin ideolojisinin bir eleş­ tirisini yapan A. F. M iller de, Jö n tü rk ideolojisinin osm anizm e dayandığını belirtir (170, s. 72). Panosm anizm d o k trin in in temel ideo-politik İçeriği, Jöntürklerin, sığındıkları y a b a n c ı ülkelerde çıkardıkları gazete ve dergilerde yayınlanan bu k o n u üzerine yazılm ış b ir çok m aka­ lede, oldukça açık b ir şekilde belirtilm iştir. 15 Flaziran 1899 tarihli «Osmanlı» gazetesinde, Jö n tü rk lerm am açları, im para­ torluğun tü m halkının birleşm elerinin gereğine işaret eden sözlerle açık lan m ay a b aşlanıyordu (231, s. 105). 10 N isan 1902 tarihli «Şûra-i Ü m m et»in p ro g ram yayınlanan sayısında d a, «çeşitli O sm anlı elem entlerinin, yaratılm ış o lan yurtseverlik heyecanıyle bir birliğinin kurulm ası ve m üslim ya d a gayrî müslim, tüm O sm anlı u yruklarının politik so ru n lard a görüş birliğine varm alarının sağlanm ası için çaba harcam ası»nm gerekliliğin­ den söz ediliyordu (231, s. 186). Panosm anizm d o k trin in in anlam ve önem i üzerine yapıla­ cak genel bir eleştiride, S ab ah attin ’in görüşleriyle, «Terakki ve İttihat Cemiyeti» ideologlarının görüşleri birbirlerine uygun

282

düşm ektedir. S a b a h a ttin , «tiim O sm anii vatandaşlarının» birlik olm alarının, despotizm le savaşı ve tiim im p arato rlu k halkları­ nın ilerlem elerini başarıya ulaştıracağım , gerek yazıyla, gerek sözle bir ço k kez açıklam ıştı. «Türk, A rap, A rnavut, Erm eni, M akedonyalI, K ü rt, Y ahudi ve ötekiler - tü m y u rtta şla rım m n güçlerini birleştirm eleri yolunda çaba harcam ak ve böylece, görevini kötüye k u llan an şim diki yönetim e so n verm ek ve yarın ki âdil yönetim in tem eline ilk taşları koym ak» çağrısında bu­ lu n u y o rd u S ab ah attin (85, s. 14). A ncak, tüm im p arato rlu k h alklarının birleşm eleri so ru n u n ­ da, Jöntürk liderleri, şüphe götürm ez bir biçim de ayrı düşünce­ lere sahiptiler. A hm et Rıza, panosm anizm d o ktrinini, T ürklerin egemen (yönetici) d u ru m ların ın ta m korunm asıyle, katı bir m erkeziyetçilik çerçevesi içinde im p arato rlu k halkları­ nın birleşmelerini sağlam a aracı o larak ele alıyordu. T ürk o lm a­ yan halklara; bölgesel m uhtar yönetim lere ay rı ayrı katılm a ve ulusal-kültîirel özerkliklerini geliştirm e gibi belirli bir gelecek sağlayan S abahattin, yerinden yönetim le panosm anizm i birbirine bağlıyordu. JÖntürkler, ezici bir çoğunlukla merkezî panosm anizm den yanaydılar. K uram sal yazılarda ve p ro p ag an d a m akalelerinde; im paratorluğ u n tüm h alklarının bir «O sm anlı ulusu» içinde kay­ naştırılm ası olasılığına değgin görüşlere k an ıtlar bularak, osm a nizm do k trin in in açıklanm ası, ağırlık m erkezini oluşturm aya başlam ıştı. Bu görüşlerin; alışılmış, klasik çıkış noktası da, O s­ manlI İm parato rlu ğ u ’n u n . üzerinde yaşayan tü m halkların o rtak vatani olduğuydu. Ö rneğin, Sam ipaşazade Sezai Bey, «Şûra-i Üm m et» sütunlarında, tü m im paratorluk h alklarının bir tek va­ tan la rı olduğunu belirtiyor ve «Aynı gök altın d a doğm uş, aynı iklim de büyüm üş, aym havayı solum uş yüreklerin, tehlikeden kaçıp sığınacakları, acılarını dindirecekleri yer, vatanın sinesidir» diyordu (231, s. 195). Jö n tü rk ideologları arasında, im p aratorluğun başka u l u s ­ larına «ortak v atan duygusu»nun aşılanabileceğinc iın ııı.m

283

«m üstakil» idealistler de vardı. A m a panosm anizm pro p agandasın­ da belirleyici rol oynayan unsur başkadır. Jö n tü rk liderlerinin, ü to ­ pik «ortak yurtseverlik duygusu» aşılanm asına değgin bilinçli çaba­ la n , apaçık bir şekilde politik am açlara yönelikti. Jö n tü rk ferde­ ki bu osm ancılık fikri; im p aratorluğun yüzyıllar boyunca sağ­ lanan b ü tü n lü ğ ü n ü n ve T ü rk sultanının tü m halk üzerinde egemen olm ası du ru m u n u n k orunm ası yolunda büyük bir direngenlikle sürdürdükleri çab aların bir sonucu olarak doğm uştur. Bu k o n u d a S ab ah attin 'in ark asın d an giden Jö n tü rk ler için panosm anizm , O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u ’n un gayrı millî burjuvazisinin çok güçlü po litik birliğini sağlam ak için yardım ını u m d u k ları ve fakat, hareketin uzak görüşlü m ilitanlarınca d u ru m anlaşılır anlaşılm az, A bdülham it’in despot rejim iyle savaşı önem li Ölçüde hafifletebi­ lecekleri bir araçtı. Panosm anizm prop ag an d asın a, özellikle 1907 Paris kongre­ sinin hazırlıkları dolayısıyte iyiden h ız verildi. « O rtak vatan» sınırları içinde birlik fik ri, O sm anlı İm p arato rlu ğ u m un T ü rk olm ayan halklarının millî burjuva devrim ci örgütlerine, ittih a t­ çıların Paris’teki m erkezinden yollanan m ektupların h er satırında görülen, dem irbaş bir konu y d u . M ek tu p lard an birinde, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’n u n , tek başına T ürkler’e, ya d a B ulgarlar’a, A ra p lar’a ait olm adığı belirtilerek, «bu ülke -d e n iliy o rd u - kendine O sm anlı diyen herkesin m ülkü, herkesin servetidir». M ektup y azarları d ah a sonra, eylem lerinin am acının, T ü rk , K ü rt, Bulgar, A rap, F rm eni ve ötekiler... herkesin, tüm vatand aşların eşitliğini, kıvançta, tasad a ortaklığını ve oybirlîğini sağlam ak» olduğunu belirtiyorlardı (216, s. 373). Panosm anizm d o k trin i, Jö n tü rk ideologlarının görüşlerine göre, feodal saltçılığa k arşı çık an tüm ülke halkları devrimci güçlerinin gerçek b ir birliklerinin k urulm asının engellenmesi ya d a yasaklanm asına k arşı, tü m im p arato rlu k h alklarının birleşme savaşları için esaslı b ir silahtı. Ulusal kurtuluşçu hareketlerin büyük bo y u tlara ulaştığı X X . yüzyıl başlangıç yıllarının koşulları içinde, T ü rk olm ayan h alk ların dilek ve özlem lerini, «despotik

284

sultanla o rta k savaş» gibi bir yola tıkıştırabilm ek, p ra tik bakım dan o lan ak dışıydı. N e o lursa olsun, eylem birliği k o n u su nda geçici b ir uzlaşm a için bile, « o rtak yurtseverlik duygusu» üzerine, bağıra bağıra tum tu rak lı, a m a boş sözler söylem ek yerine, im paratorluk halklarının ulusal kültürlerini geliştirebilecekleri ve eşit politik h ak lara sahip olabilecekleri üzerine, açık, iyice belirlenmiş bir asgarî garan ti verilmesi gerekirdi. Bu a ra d a m erkeziyetçi liderlerin «tüm osm anlıların eşitliliği» k o n usunda, sık sık şöyle b ir görünüverip k ay b o lan büyük devlet şovenizmleri vardı. T ü rk ler’in, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun gerek tarihinde, gerekse şim diki d u ru m u n d a özel b ir Önem ve rolleri olduğu konusu, Jö n tü rk pro p ag an d aların d a, p ek de öyle seyrek ele al m an k o n u lard an değildi. Bu ko n u , «O sm anlı» sü tu n lan n d a birçok kez «arz-ı endam » etti. Şerif M ard in ’in de bu konuya değinirken, T ü rk le rin belirtilen b u rollerinin, « İttih at ve Terakki Partİsi»nin çok sonraki şovenizm iyle özdeşleştirilemeyeceğini açıklam ayı gerekli görm esi ilginçtir. Ş erif M ard in , T ürklerin, im ­ p ara to rlu k ta özel b ir yerlerinin olduğu şeklindeki Jö n tü rk liderlerirce söylenen sözlerde, im paratorluğun öteki halklarını horluyıcı bir yan bulunm adığını, söz k onusu edilen şeyin yalnızca, T ürklerin O sm anlı İm p a ra to rlu ğ u n u n oluşm asındaki tarihsel rollerine saygı ve b u rolün tanınm ası o lduğunu belirtiyordu (231, s. 103). A ncak Ş. M ardin’in bu savı gerçek olaylara pek uym am aktadır. im p arato rlu ğ u n T ürk olm ayan halklarının, saltçılıkla ortak savaş k o şu lla n içinde, h er tiirlü ulusal Özlem ve isteklerinden vaz­ geçmeleri gereğine değinen fikirler, Jöntü rk lerin birçok yapıtla­ rında açık-seçik görülür. Jö n tü rk ideologlarının çoğu, büyük bir direngenlikle, bu halklara, ulusal kurtu lu ş savaşı am açlarından vazgeçmelerini telkin edip d urm uşlardır. Ö rneğin M ehm et M u­ rat «M.izan"> gazetesinde, G irit Y unanlılarının ya d a M akedonya A rn av u tla rım n ; sorunlarının çözüm yolunu, salt. O sm anlı İm pa­ rato rlu ğ u ’nun ilerlemesi için savaş yolunda aram aları gerektiğini yazıyor ve «A rnavut kardeşlerim izin -d iy o rd u - en kutsal görev­

285

leri tıp k ı M ısır’d ak i dindarlarım ız ve b uradaki Ermen» v atan d aş­ larım ız gibi, bir gayret yarışı içinde, devlet ve hilâfeti,1 esenlik, gönenç, m utluluk vadisine vardırm ak olm alıdır» (231, s. 92). Jörıtürkler’in, T ü rk olm ayan halkların «Terakki ve İttih a t Cemiyeti» kom itelerinin eylemlerine k atılm aları olayını nasıl tasarım ladık­ ları da ilginçtir. Paris m erkezinden, ö rg ü tü n K azanlık (Bulgaris­ tan) daki faal üyelerinden birine yollanan bir m ek tu pta şöyle deniliyordu: «Eğer Erm eninin biri gelir de, 'B en O smanlıyıın, Osm anizm e bağlıım, ysızin program ınız çerçevesinde osm anizm e hizm et etm eye hazırım ' derse, M üslüm anlara ve Türkfere özgü gönlüyücelik ve konukseverlik, bu Erm eninin vatandaş olarak adlandırılm asını ve o na; 'K o ş geldiniz...' denilm esini gerektirir. Ö rgütüm üze gayri müsiim O sm an lIların girebilmeleri, ancak bu koşulun yerine gel irilmesiyle olabilir» (216, s. 372). Panosm anizm d o ktrininin üzerinde d urulup incelenmesini gerektiren bir olay d ah a vardır. «O sm anlı» gazetesinde, tüm «osınanlılar» için o rta k bir kültü rü n yaratılm ası yolunda çaba gös­ terilm esinin gereğinden söz eden bir dizi m akaie yayım landı. M akale yazarları, im paratorluk h alklarının dil ve öteki ulu­ sa! özelliklerine dokunm aya niyetli olm adıklarını belirtiyorlardı. B ununla birlikte, T ü rk diline ve T ürk k ü ltü rü n e öncelik veren yeni bir «ortak kültür» yaratm aktı istedikleri. Bu konudaki bir m akalede de dedikleri gibi, tüm halklara eşit haklar verecek m eşrutiyet k u ru ld u k tan sonra, T ürkçe, im paratorluk halkları arasında yavaş yavaş yayılacaktı (174, s. 30). Niyazi Bey anılarında, o nu eyleme geçmeye iten nedenin, İngiliz kralıyle Rus çarının Revel görüş­ m elerinden sonra yayınlanan bildiri olduğunu, bu bildirinin, sö ­ zün tam anlam ıyle kendisine uykuyu d u rağ ı yitirttiğini yazm ak­ tadır (80, s. 63). H üküm ete karşı silahlı direnişe geçiş fikri, Niyazi Bey’in kendisinden ve fikirdaşlarından çıkm ıştı. 28 H aziranda Niyazi Bey, yoldaşlarına, çete kurup d ağ a çıkm aya ve bir ayak­ lanm a başlatm aya k arar verdiğini açtı (80, s. 64). E. F. N ayt, Niyazi Bey’in, planını Cemal Bey’e -R e sn e Belediye B aşkanıbildirdiğim , sonra d a o rad ak i JÖıılürk k uruluşlarına bağlı üye­ lerle ~ki sayıları 50 k a d a rd ı- özel bir toplantı yapıldığını yazm ak­ tadır. Niyazi Bey bu to p lan tıd a, ülkeyi yabancılar ta rafın d an ne­ redeyse parçalanacak bir du ru m a gelirm iş o lan bu hüküm ete karşı direnişe geçmenin gerekliliğini an latan , yurtseverlik heyecanıyle dolu b ir söylev verdi. Niyazi Bey bu söylevinde; ayaklan­ m anın, im parato rlu k halklarını birbirine karşı kışkırtan, onları birbirine dü şm an eden şimdiki yönelim biçim ine karşı olacağını, ayaklanm anın am acm ınsa, «özgürlük, eşitlik, kardeşlik» elde etm ek olacağını belirtiyordu (Bkz.: 80. s. 67; 61, s. 109-111). T oplantıda, Resne’de ayaklanm a başlatm ak ve o bölgedeki JÖntü rk kom itelerinin de ayaklanm aya katılm aları k o n u sunda uz­ laşm ak için Cemal Bey’in M a n a siır'a yollanm ası kararı alındı. Böylece, karşı hüküm etçi ajitasyonları bir y an a bırakıp, silahlı savaca girişin ilk atılım ım , ö rg ü tü n Selanik m erkezî değil, onun küçücük bir alt kuruluşu yaptı. Ö rgüt yöneticileri, ayaklanm a girişim inde b u lu n an er-üyeleri; barışçı yöntem leri ve sultana «na­ sihat» etmeyi bir yana bırakm aya kışkırtıyorlardı. M eşrutiyetin yeniden ilânına değgin ricaların yerini, silâhla istem de bulunm a, isteğini silahla yaptırm a alm alıydı.

308

Jöntürk lerin M anastır M erkezi, yukarda sözünü ettiğim iz to p lan tıd an iki gün sonra, C em al Bey aracılığıyle, ö rgütün m erkez kom itesinin N iyazi Bey’in planını benim sediği haberini aldı (61, s. 111). 3 Tem m uz 1908 günü, Resne G arn izo n u n d an , hiç tan ın ­ m am ış, o güne değin subay Jö n tü rk ler arasında hiç kendini gös­ term em iş bir subay, g arnizondan bir grup asker ve subayın başına geçip, alayın kasasını ve silahlarını d a ele geçirerek, 160-200 kişi­ den oluşan küçük birliğin başın d a d ağ a çıktı. N iyazi’nin küçük birliği çabucak büyüdü; iki h afta içinde 500 kişiye ulaşan birlik m evcudu, üçüncü hafta so nunda 3000’i bulm uştu (Bkz.: 167, s. 39; 38, 1 1 .5 5 ,6 1 ). Niyazi 5 T em m uzda M akedonya'nın Bulgar ahalisine özel bir çağrı yayınladı. Bu çağrıda, ülke halkının çektiği tü m acıların, d espotik rejim den ve yabancı devletlerin bölge halk­ ları arasında kavga kışkırtm aları y apm alarından ileri geldiğini açıklıyor (Bkz.: 216, s. 444-447) ve «H ıristiyan v atandaşlar»a seslenerek, d espotik rejim le savaş için, özgürlük için, tüm im pa­ ratorluk halklarının eşitliği için güçbirliği yapm aları önerisinde bulunuyordu: «T ürkler -d iy o rd u - şim diki rejim in kendilerini insanca yaşam aktan, m utlu lu k tan yoksun bıraktığı T ürkler, O sm anİı îm p a ra to rlu ğ u ’n u n çeşitli h alklarının birleşmesi için çab a harcıyorlar. Bu am açla d a ’O sm anlı İttih a t ve T erakki Cem iyeti’ni kurd u lar. Böylesi kutsal bir am aç için kurulm uş olan bu örgütü oluşturanlar, o rd u d an general ve subaylarla, sivil m e­ m u rlar ve köylü-kentli bölge sakinleridir. B unların hepsi de, kutsal vatanları u ğ ru n a canlarım adam ış, o n u rlu insanlardır. Ö rg ü tü n başlıca am açlan , O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun şimdiki sınırları içindeki tüm halkların, din, m ezhep ayrım ı gözetm eksizin özgürlüklerini elde etm ek, yaşam larının ve m al varlıklarının gü­ venliğini sağlam ak, onların kardeşçe, İnsanın o n u rlu soyuna ya­ raşır bir yaşam sürm eleri için gerekli k o şu llan yaratm aktır. Bun­ ları elde etm ek, özgürlüklerin, eşitliğin, kardeşliğin, adaletin elde edilmesiyle olabilecektir. Şimdiki despotik rejim , m eşrutiyetçi b ir yapıyla değiştirilm elidir» (216, s. 445-446). M akedonya ilinin, bazen M üslüm an, bazen M üslüm an ol­

309

m ayan köylülerini ziyaret edip, köylüleri, hüküm et m em urlarının sözlerini dinlem em eye, geldiklerinde onları köylerinden kovm aya çağıran Niyazi ve yoldaşları, tü m M akedonya h alklarının kardeş olduklarının p ro p ag an d asın ı yapıyorlar, herhangi yağm a ve çabul hareketine m eydan verm eden, ayaklanm aya k atılan halklara destek ve yardım cı olm aya çağırıyorlardı. Bulgarlar, Resne, O hri, Perseııe gibi birçok bölgelerde m itingler düzenliyorlardı (61, s. 126). K ısa bir süre son ra d a, birçok B ulgar, Sırp ve A rnavut çetesi ayaklanan Jön tü rk lerin saflarına katıldılar. «JÖ ntürklerin, Y ane Sandanskiy’in yönetim indeki M akedonyalI ’solcıılar’ın desteğini kazanm ası, son derece önem li b ir olaydı. Ferizoviç yöresinde toplanm ış bulunan binlerce A rn av u t d a Jö n tü rk ayak­ lanm asını desteklem eye k a ra r verm işlerdi» (167, s. 39). «Solcular» m lideri Y ane Sandanskiy ve fik ird aşlan , ayak lan an Jö n tü rk ler’i çok elkin bir biçim de destekliyorlardı. M illiyetçi A rnavutluk örgütleriyle, A rnav u tlu k ’un çeşitli illerindeki Jö n tü rk kom iteleri arasında ayaklanm anın başlam a­ sından çok d ah a öncelere dayanan sıkı ilişkiler k urulm uştu. Ö r­ neğin Bibr’de, milliyetçi A rnavut kom iteleriyle, Jö n tü rk kom ite­ leri 1907 yılında birleşm işlerdi. G iro k a s trd a , Jö n tü rk kom iteleri üyeleri, aynı zam anda, o bölgedeki A rn av u t kom itelerinin de üyesiydiler. Ü skiip’teki Jö n tü rk kom itelerine ise, A rn avut soylu­ ların dan birçoğu, b u a ra d a , bölgenin biricik hızarhanesinin sahibi olan D raga Bey girm işlerdi (195, s. 31-32). « İttih a t ve Terakki» K om itesi A rnavullara, em peryalist devletlerin A vrupa T ürkiye’ sindeki yayılm a politikalarının iç yüzünü açığa çıkaran , O sm anh İm p arato rlu ğ u h alklarının kardeşliği ve m eşrutiyetçi reform fik ­ irlerini pro p ag an d a eden özel bir bildiriyle seslendi (195, s. 33). 1908 yılı Tem m uz başlarında, Ferizoviç yörelerinde silahlı birkaç bin A rn av u t köylüsü toplandı. A vusturyalIların, Ferizoviç'e iki kilom etre u zak lık ta b ir yazlık sahne yapm aları (ki, Üsk ü p okullarında y abancılar için ders yılının bitim ini k u tlam ak üzere yapılıyor k ab u l edildi bu) olayın bahanesi oldu. A rn av u tlar b u olayı ulusal, dinsel duygularının aşağılanm ası o larak değer­

310

lendirdiler ve A vusturyalIların yaptıkları sahne yakıldı. «A vus­ turya askerleri K o so v a’ya doğru harekete geçmişler» diye bir de söylentinin yayılm aya banlaması, sinirli havayı iyice gerdi. O lay­ ları gözleriyle görm üş olan Süleym an K ülçe’nin anlattığına göre, Ferizoviç’te b irkaç subay-JÖ ntürk, a jita tö r o larak faaliyet göster­ m işlerdi. Ü sk ü p ’ten gelen ja n d a rm a k om utam G alip Bey de, Jöntürkler’in Ü sk ü p kom itesi üyesiydi. G alip Bey ve subay-Jöntürkier, Ferizoviç’te to p la n a n A rn av u t köylüleriyle, soyluların tem silci­ lerini ve din adam larını, Jöntü rk lerin sloganlarım ve istemlerini desteklem eleri k o n u su n d a ikna etmeyi başarabildiler. Ve sonuçta, 20 Tem m uz 1908 günü, A rnavut halkı adına, 1876 A nayasasının yeniden ilânı ve «meclis-i m ebusan»m toplanm ası istem inde bu­ lu n an bir te lg ra f çekildi İsta n b u l’a (Ökz.: 195, s. 33-34; 204, s. 88-89; 239, s. 139-140). A yaklanm acı J ö n tü rk subaylarıyle, M akedonya’nın T ü rk olm ayan halklarının güçbirliği etm eleri, m eşrutiyetin ilâmyle sonuçlanacak o la n olayların, hızlı ve hem en hem en hiç kansız gelişm esinin en Önemli nedenlerinden biri oldu. İstanbul’daki R us büyükelçisi hareketin eleştirisini y aparken şöyle diyordu: «G erek M üslüm an, gerekse H ıristiyan halkın birlikte b ir hareketi olm asına rağm en, olaylar bir düzenlilik içinde ve şim dilik sakin olarak gelişm ektedir» (34, 1. 181). İç savaşlardan ve sultan yö­ netim inin ezgisinden b itk in b ir hale gelmiş o lan M akedonya halk­ ları, yabancı öğreticiler ve danışm anların ülkelerinde faaliyet gösterdikleri 3-4 yıl süresinde, d ışard an etkili, sonuç verici bir yardım gelebileceği u m u d u n u d a yitirdikten sonra, sultana karşı ayaklanm ış o la n Jö n tü rk lerin çağrı ve eylem lerinde, sosyal ve ulusal baskılardan, boyun d u ru k tan , ezgiden k urtuluşun yolunu gördüler. Bu n o k ta d a , Jö n tü rk ler’İn, T ü rk olm ayan M akedonya halklarının ulusal k u rtu lu ş hareketiyle birleşmeleri, belirli tarihsel koşullara denk düşm üş, y a da, b aşk a b ir deyişle, bu birleşmeyi, o rtay a çıkan uygun tarihsel o rtam ve koşullar olanaklı yapm ıştı. N iyazi Bey ve savaş arkadaşları, bir bildiriyle, bölgenin M üs­ lü m an h alkın a d a seslendiler. Ö rneğin, O hri’ye gelen Niyazi ve

311

birliği, ildeki tü m T ürkler’in desteğini kazan d ık tan sonra, askerî depoyu ele geçirdi ve ilin h er yerine bildiri yapıştırdı. «Osm anlı İm paratorhığu’m m tüm halkları; V an’ın, Bitlis’in, D iyarbakır’ın Ermenileri; R um eli’nin Bulgari a r ’i; Y em en’in A rap lar’ı; T rabzon, Erzurum ve K astam o n u ’n un T ürkleri, tiran ların yönetim ine karşı savaşa başladılar» denilen bildiri, «O sm anlı T erakki ve ittih at» K om itesi adına yayınlanm ıştı ve tü m M üslüm anları, şimdiki rejime karşı savaşm aya, «bu zalim hüküm eti yok etmeye» ve «tüm ulusların seçilmiş tem silcilerinin, d ü rü st kişilerin» ellerinde o larak bir yönetim elde etm ek için uğraşa çağırıyordu (38, 11. 56-60).ı O rtaya çıkan uluslararası d u ru m u gözönüne alarak, A vrupa, devletlerinin, M akedonya’ya h er an askerî b ir m üdahalede b u lu ­ nabileceklerini anlayan Jöntü rk ler, d a h a ayaklanm a başlam azdan Önce, yavaş yavaş k ıpırdam aya başlayan hareketlerine karşı, A vrupa devletlerinin iyilikçi bir tavır alm alarını sağlam aya çalış­ tılar. Selanik’teki yabancı konsoloslara, tip o g rafía basılmış, altında «Osm anlı R eform ist Partileri» im zası b u lu n an «Devletlere Ç ağrı» dağıtıldı. Ç ağrıda, O sm anlı İm p arato rlu ğ u ’nun içinde bulunduğu ağır durum belirtiliyor ve çok ağır cüm lelerle A bdülham it’in despotizm ve keyfî yönetim inden söz ediliyordu. «T ür­ kiye bugün, sarayın sağm al ineği» olm uştur denilen bildiride, zalim ve keyfi yönetim den yalnızca H ıristiyanların değil, her din ve m ezhepteki tü m im paratorluk uyruklarının acı çektiği belirti­ liyor ve tüm b u n lara bir son verm e zam anının geldiğine işaret edilerek, M akedonya’da kaygı verici reform lar peşinde olan dev­ letlere, «Türk halk kitlelerinin yararın a yeni çabalar» gösterm eleri çağrısında bulunuluyordu. Böylece, A vrupa devletleri, bir tek M akedonya’nın d u ru m u ve reform sorunlarıyle değil, tü m im­ p arato rlu k h alklarının durum larıyle ilgilenmeye çağrılıyor, onla­ rın bu durum ların ın düzeltilm esi savaşında A v ru p a’nın yardım ı ı M anastır’d a k i R u s konsolosu, bu bildirinin F ransızca’ya çevrilm iş m elnini ra poruna yapışlırm ıştı. Bildirinin R u sça çevrisi için (bkz.: 64, s.18-20).

312

isteaiyordu. «D evletlere Ç ağrı»,1 gerek anlatım biçimi, gerekse «zuhuruna» neden o lan o rtam ve koşullar bakım ından, «Yeni O sm anhlar»ın 1876 yılında yabancı devletlere yönelttiği «Y u rt­ sever M üslüm anların M anifestosu»nu andırm aktadır. Niyazi Bey ve birliğinin, sultan ve hüküm ete karşı direnim­ lerinin, bir genel ayaklanm a biçim ini alm ası a rtık açıkça ortaya çıktığı zam an, Jö n tü rk ler’in Selânik kom itesi, A vrupa devletleri hüküm etlerine, başlayan ayaklanm anın niteliği ve am açlarını bildirm eye k arar verdi. 8 Tem m uz I908’de, Selânik’teki İtalyan postanesinden, «T erakki ve ittih a t Cem iyeti Selânik K om itesi» imzalı bir m ektup yollandı konsolosluklara (B kz.; 38, 11. 88-89; 64, s. 15-16). Bu m ek tu p ta «T erakki ve İttih a t C em iyeti»nin, din ve m ezhep ayrım ı gözetm eksizin tüm im p arato rlu k halklarının çıkarları için despotizm e ve tira n la ra karşı savaştığı bildiriliyor ve am açlarının 1876 A nayasasının yeniden ilân edilmesi ve im ­ p a rato rlu k h alklarının h ak ve çıkarlarının sağlanm ası olduğu belirtiliyordu. Bu belgeyi eleştiren K ohanskiy, Jö n tü rk ler’in; «kurtuluş hareketinin, yalnızca M akedonya’ya -kendileri için b ir politik nicelik olm ayan ve O sm anh İm p arato rlu ğ u ’nun aynı h akları sahip halk ları gibi, H ıristiyan halkı için herhangi bir tehdİtin söz k onusu olm adığı M akedonya’y a - değil, tü ın despotik rejim e yönelik olduğunu» bir kez d a h a doğruladıklarını yazm ak­ ta d ır (38, 1. 86). M ek tu b u n yazarları, konsoloslara, A vrupa ka­ m uoyunun eylemlerini desteklediği, o n ların devletlerinin ise olay­ ların akışın^ m üdahale etmeyecekleri u m udunu beslediklerini ifade ediyorlardı. M ektup, «T erakki ve İttih a t Cemiyeti»nin, zaferi kazanm adıkça silahlarını elinden bırakm ayacağının belir­ tilmesiyle son buluyordu. ı S elanik'teki R u s konsolosu K o hanskiy, h iç b ir kuşkuya yer b ırak m ak ­ sızın, açıkça b u belgeyi kastederek (ki bugün A V P R ’de, K ohanskiy’in T em m u z b a şın d a gönderdiği ra p o rla r a rasın d a d ır) 1 T em m uz tarihli «M eş­ v e r e t l e (F ransızca baskısının 201. sayısı) bu belgenin Paris’teki büyük elçilere sunuld u ğ u n u ve d a h a so n ra Selanik’teki konsoloslara g ö nderildi­ ğini yazm ak tad ır.

313

Niyezi Bey’in h arekete geçişinden hem en sonra, o au n k i örnek alınarak örgütlenm iş, isyancı birlikleri h arekete geçti. Y ine Jöntürk-subayların işiydi bunlar. M ustafa Efendi (subaydı kendi­ si) yönetim inde, 50 askerden o luşan bir birlik, Tikveş bölge­ sinde harekete geçti. K aylar ili g arnizonundan iki yüksek rütbeli subay, sayıları iki bölüğü b u lan b ir isyancı birliği k u rd u lar. Bu arada, Selânik’teki subay-Jöntürkler, m itinglerini açık tan açığa yapm aya başlam ışlardı. H a tta bu m itinglerden birisi, M akedonya «M üfettiş-i Umıımî»si Hilm i P aşa’m n konağının dibinde yapıldı. M akedonya’daki Rus G rajdanskiy Ajansı yöneticisi Petryayev bu olayları bildirirken, 6 Tem m uz 1908’de şöyle yazıyordu: « Jö n tü rk pro p ag an d aları, H l. O rd u m ensupları arasın d a başanyle sürdürülüyor; ve bu konuda, so ru n u n barışçı bir yolla çözüm le­ nebileceği um u d u n u hâlâ yitirm em iş olan T ü rk hüküm eti, geçen h er günle d ah a çok d ü ş kırıklığına uğruyor» (38, 1. 63). A yaklanan birlik sayıları artm aya devam ediyordu. O hri bölgesinde subay-Jö n tü rk ler'd en binbaşı Sabri Bey, K urm ay BinbaŞıi Enver Bey’le birlikte Jö n tü rk eylemlerine katılm ış ve 1907 yılı sonlarında, O hri'deki cephane d ep o su n u b asarak, ele geçirdiği 900 tüfek ve 95 sandık fişekle, bölge halk ın dan oluş­ tu rd u ğ u birliğini silahlandrrm ıştı. Eniştesi Selanik M erkez K o ­ m utanı N azım Bey’e yapılan başarısız suikastten so n ra d ağa çıkan Enver Bey’in k u rd u ğ u birlik, Tikveş yöresindeki d ağ lard a ey­ lem lerine başladı. M an astır’daki Jö n tü rk kom itesi, N iyazi Bey’e, arkadaşı Enver’in k urduğu fedayı birliğinin başına geçerek, Tikveş yöresinde hüküm ete karşı harekete geçtiğim bildirdi (B kz.: 61, s. 127; 239, s. 116; 216, s. 441-442, 474). Sultan ve Bab-ı Âli, başlayan ayaklanm a hareketlerini bas­ tırm ak için tü m gücünü harcıyordu. Şem si Paşa, ta m yetkili o larak ayak lan an birlikleri bastırm akla görevlendirildi. A ncak, Şemsi Paşa, 7 Tem m uz günü M an astır’d aki d u ru m la ilgili görüş­ lerini saraya bildirm ek üzere gittiği p o staneden çıkarken, teğm en Bigalı A tıf ta rafın d an v u rularak öldürüldü. Şemsi Paşa, saraya çektiği telgraflard an birinde, S abahattin Bey ve H a şa n Tosun

314

Bey yönetim inde yeni isyancı birliklerin o rta y a çıktığını bildiri­ y o rd u (239, s. 116, 216, s. 441-442)*. M an astır kom itesi, aynı gün, Niyazi Bey’e bir m ektup yollayarak olup bitenleri bildirdi. «Şemsi Paşa, b u rad a, herkesin gözü ö n ü n d e ö ld ü rü ld ü -d eniliyor­ d u m e k tu p ta - F ed ak âr, (yani Şemsi P aşa’yı öldüren subay-Jöntiirk -Y . P.) em in bir yerde b ulunm aktadır» (216, s. 457). S ultan ta k tik değiştirm eye k a ra r verdi. 17 Tem m uzda, M an astır’a b ir telg raf yolladı. B u telgrafta, eğer isyancı subaylar silahlarını bırakırlarsa, sultanın kendilerini bağışlayacağı bildiri­ liyordu. Subay Jö n tü rk le r’in b una karşı gösterdikleri tepki, sözün ta m anlam ıyle, göz açıp k ap ayana d ek süren bir tepki oldu. Os­ m an H idayet Paşa, kışlada toplanm ış b u lunan subaylara telgrafı okum aya başladı, ancak bitirem edi. G enç b ir subayın ateş et­ mesiyle, M aııastır’d a konaklam ış olan tugayın k om utanı ağır yaralandı (38, 1. 55). Bugünlerde, III. O rd u d an birbiri ardınca katılm alar oluyordu isyancılara. E dirne’de yerleşik II. O rdu d a destekliyordu isyan­ cıları. 1908 İlk b a h a rın d a n beri Selanik m erkezinin en a k tif üye­ lerinden biri olatı T alât Bey aracılığıyle, Selânik m erkezine bağü o la n «Terakki ve İttih a t Cemiyeti» üyeleri E dirne bölgesinde gayet etkin b ir biçim de sürdürü y o rlard ı prop ag an d alarım (227, s. 255-256; 228, s. 243-244). M anastır’d a ayaklanm a başladığı günlerde, Jö n tü rk ler’in P aris m erkezinin ü n lü m ilitanlarından D r. N azım Bey İzm ir’de bulunuyor ve b u ra d a , sultan hüküm etinin M akedonya’daki isyanı b astırm ak ta yararlanm ayı düşündüğü -a n c a k bu k o n u d a başarısızlığa u ğ rad ığ ı- o rd u kesimi içinde etkin bir biçim de karşı-hüküm etçi p ro p ag an d a yapıyordu (228, s. 246). 16 Tem m uz 1908 günü, deniz yoluyle İzm ir’d en Selânik’e 27 ta b u r asker yolladı hüküm et. A ncak, b u ta b u rla r d a çoktan Jö n tü rk ler’in etkisi altın a girm işlerdi. E. F. N ayt, «D r. N azım ı Y . H . B ayur, teğm en A tıf’ın, c u m huriyet dönem inde Ç a n ak k a le 'd e n m illitvekili old u ğ u n u k aydetm ektedir (A tıf K am çil),

315

Bey’in ve öteki Jö n tü rk ajanlarının sayesinde -d iy e yazıyor bu k o n u d a - d a h a ta b u rla r K üçük A sya’d an ayrılm adan önce bile askerler arasında devrim ci fikirler geniş ölçüde yayılmıştı. İzm ir’ deki bindirm e işlemi sırasında ise, kom ite üyeleri, ta b u r subay­ larından kim lerin devrim e sem patisi o lduğunu saptam ak için subaylarla görüşm eler, sohbetler yaparak, erleri inandırm aya, ikna etmeye çalışarak, yoğun b ir faaliyet gösterdiler» (61, s. 136). Ve sonuçta, ayaklanm ayı bastırm ak için yollanan bu askerler, birkaç gün içinde, ay ak lan an lard an y an a geçtiler. N iyazi Bey anılarında, «A nadolu tüm enlerinden Selânik’e, o ra d a n d a M anastır’a gönderilen ta b u rla r -d iy e y azıy o r- ö rg ü tü n («İttihat ve Te­ rakki» -Y. P.) yüce am açlarını anlayıp değerlendirm ekte gecik­ m ediler. Silahlanyle, örgüte, im p arato rlu k h alk ların a destek ol­ dular» (80, s. 220). 22 Tem m uz akşam ı, N iyazi Bey k o m utasında iki bin kişilik bir isyancı birliği, M an astır’) işgal etti (38, 11. 103105). 22 Tem m uzu 23 Tem m uza bağlayan gece, N iyazi Bey’in birliğinden iki genç subay, Şemsi P aşa’nın öldürülm esinden sonra, M an astır'd ak i kuvvetlerin b aşın a k o m u tan olarak atan an O sm an Fevzi Paşa’yı ele geçirdiler. T u tsak edilen paşa, N iyazi ve Eyüp Sabri Beylerin birliklerinin bulundukları d ağ a kaldırıldı (216, s. 467-468; 61, s. 141-146). Sonunda, isyancı birlikler ve h er yerde o n lara katılan küçük askerî birlikler, M akedonya’nın yönetim m erkezlerinde iktidarı ele geçirmeye başladılar. Selanik, M anastır, Ü sküp ve öteki b ü ­ yük illerde ik tid a r, devrim ci güçlerin eline geçti. Aym gün Petryayev, R usya’nın İstan b u l’daki işgüderine şu telgrafı çekiyordu: «Bugün kentin m erkezinde b u lu n an alan d a m iting yapıldı. A sker ve sivil-Jöntürk konuşm acılar, halk a çeşitli dillerde ateşli konuş­ m alar yaparak, ülkeye m eşrutiyetçi bir düzenin ve Özgürlükçü, eşitlikçi fikirlerin yerleştirilm esine yardım cı olm aları çağrısında bulundular. K alabalık da, şiddetli alkışlarla karşıladı b u çağrıyı. M iting alan ın d a b u la n a n polis ve ja n d a rm a ise hiç b ir şeye karışm aksızın seyirci kaldı olaylara. M itingle alınan k a rara göre, yarın cam ide toplanılacak ve m eşrutiyet ilân edilecek. M anastır,

Ü sküp, Serez, K ö p rü lü ve İştib 'd en de b u tü r haberler geliyor. Şim dilik, hiç bir yerde düzeni bozacak bir olay olm adı» (38, 1.

102). Ü sküp’te ik tidarın el değiştirm esi ço k ilginç oldu. 22 Tem m uz akşam ı yerel Jö n tü rk kom itesi, Ü sk ü p ’teki bölge askerî kom utam Hüseyin Rem zi P aşa'd an , ya devrim e bağlı kalacağına değgin a n t içmesini, ya d a Ü sküp’ü terketm esini istediler. P aşa, karşı karşıya bırakıldığı ikilem k o n u su n d a görüşm ek için 23 Tem m uz sabahı valinin konağına gittiğinde, konağın çevresinin askerî birlikler tarafın d an sarılm ış olduğunu gördü. Binbaşı rütbesinde bir subay k o n ak tan çıkarken, kom itenin önerisine cevap verm ekte kararsızlık gösterdiği için, kenti hem en terketm esi gerektiğini bildirdi Rem zi P aşa’ya- Paşa, korunum altın d a istasyona götürüldü ve b u rad an da, yine k orunum altında, trenle Selânik’e gönderildiB undan son ra da, Jö n tü rk yanlısı subay ve m em urlar, orkestra ve askerî birlikler eşliğinde kente girdiler (38, 11. 96-97). H er yerde m itingler yapılıyor ve hem en 1876 A nayasasının ilânı istem inde bulunuluyordu. M anastır’d a 23 Tem m uz 1908 günü yapılan m itingle, ildeki askerî o k u lu n kom utanı binbaşı Vehip Bey, «Ey V atandaşlar! Y a K an u n -u Esasi, ya ölüm !» diye bağırıyor ve ateşli bir konuşm a yaparak «Terakki ve İttih at Cemiyeti»nin, «adalet, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik» uğruna savaş verdiğini söylüyordu (B kz.: 204, s. 84-86; 239, s. 141-142). 23 Tem m uz gecesi, M anastır Jö n tü rk kom itesi m eşrutiyetin ilânı ye «meclis-i m ebusan»ın toplanm asına değgin hem en bir irade yayınlanm ası isteğiyle sultan a bir telgraf gönderdi. Telg­ rafta, «Eğer pazar gününe (26 Tem m uz -Y.P. ) k ad ar millet m ec­ lisinin foplanm asına değgin pad işah ferm anı yayınlanm azsa -d e ­ niliyordu- p adişahın istek ve iradesine aykırı düşecek olaylar olabilir» (122, s. 122). S ultan ve hüküm eti, p ra tik olarak, bir olup bitti karşısında bırakılm ışlardı. 23 T em m uzda, M ak ed o n y a’nın birçok kentinde iktidarı ele geçiren J ö n tü rk kom iteleri kendi kendilerine m eşru­ tiyet ilân ettiler. M anastır’d a bu m ünasebetle görkem li bir tören

317

düzenlendi. Ü lkede b u n d an böyle 1876 A nayasasının y ürürlükte olduğunun açıklanm asından sonra 21 p are to p atıldı. İsta n b u l’a, M akedonya’nın yüksek o ru n sahibi m em urları tarafın d an gönde­ rilen telgraflar gelmeye başladı. Bu telgraflarda, isyancı birliklerin ve halkın, m eşrutiyetin yeniden iiân edildiğine değgin padişah ferm anı yayınlanm asını istedikleri, İstan b u l üzerine yürüyerek bu kararnam eyi silah zoruyla yayınlatm ak tehdidini taşıyan olay­ lar olduğu bildiriliyordu. M anastır valisi H ıfzı Paşa, sultanın «serkâtip»ine gönderdiği telgrafta, Jö n tü rk ler'in isteklerinin yerine getirilmesini öneriyordu. Aynı gün, M üşir İb rah im Paşa Selânik’ ten çektiği telgrafta, « İttih a t ve Terakki C e m iy e tin in am aç ve ilkelerinin hem en hem en genel bir nitelik kazandığını söylüyordu (122, s. 122-123; 216, s. 476-477). O layların böylesi bir biçim alm ası karşısında, ayaklanan ordu nun isteklerini kabul etm ekten b aşk a bir çıkış yolu yoktu sultan vc hüküm eti için. 23 Tem m uz günü ve 24 Tem m uz gecesi, b ak an lar kurulu sarayda bir toplantı yaptı. T oplantıda, R um eli’ nin durum u görüşülerek, M akedonya’daki asker-sivil yüksek mevki sahibi m em urların gönderdikleri telgraflar incelendi. Bu telgrafların o rtak içerikleri kısaca şöy leydi: «M eşrutiyet fiilen ilân edilmiş b ulunm aktadır. İsyancı birlikler, « İttih at ve Terakki Cemiyeti» kom iteleriyle birlikte hareket etm ektedirler. Eğer is­ yancıların istekleri k ab u l edilmezse o rd u İstanbul üzerine yürü­ yecektir. Sultanın Öfkesinden k o rk an b ak an lar, m eşrutiyet konusunu bir türlü ele alam ıyorlar, ya hep so ru n u n çevresinde dolamıyorlar, ya d a görüşlerini -ç o k ta n oluşm uş, ço k tan saptadıkları görüş­ le rin i- sultana açıkça söyleyem iyorlardı. Bir k arara v arm akta d ah a fazla gecikm esinin, tah tın a, h a tta hayatına m al olacağını anlayan sultan, m eşrutiyeti ilân etmeye k a ra r verdiğini, b akanlarına kendisi bildirdi. 1908 T em m uzunun 24. günü, İstan b u l gazeteleri, m eşrutiyetin yeniden ilân edildiğini ve «meclis-i m ebusan»m toplanacağını yazdılar (216, s. 478-479). R usya'n ın İstan b u l’daki askerî işler görevlisi, aynı gün şunla­

318

rı yazıyordu: «Salt III. O rdu değil, 11. O rdu ve bu a rad a radifler,»1 devrim e öylesine yakınlık duyuyorlar ki, ilk çağrıda hem en is­ yancılara katılıyorlar. Bu durum , despotizm den, feodalizm den, keyfî yönetim den dolayı h alkta bugüne dek v ar o lan m em nuni­ yetsizliğin ne denli kökleşm iş olduğunu gösterm ektedir. H alk d a tiksintisini, özellikle «hafiye»lere ve u tan ıp sıkılm adan devletin parasını yiyenlere karşı gösterm ektedir. H arek et öylesine uyu­ şum , Öylesine birlik içinde gelişti ki, özgürlük kavgacıları en kü­ çük bir direnişle karşılaşm adıkları gibi, hem en hiç kansız bir çö­ züm e ulaştılar. H ele son günlerde, hiç bir direnişin y a ra r getirm e­ yeceği iyiden duyuluyordu. Sultan için, istenilen m eşrutiyeti ve bağışlam ayı ih san etm ekten b aşk a bir yol kalm am ış durum da» (38, 11. 240). Sultan ve hüküm etinin teslim o lm alarından sonra, tüm M a­ kedonya, İstan b u l ve O sm anlı İm p arato rlu ğ u 'n u n öteki büyük kentleri, coşkun politik gösterilere sahne oluyor, T ürkler, T ürk olm ayan halklarla kardeşleşiyordu. Ü lke sözün tam anlanuyle «m eşrutiyetinin ilkbaharını» yaşıyordu. Selanik’te üç gün üç gece, im paratorluğun bayraklarını ta ­ şıyan ve kendilerine orkestraların eşlik ettiği göstericilerle doldu taştı sokaklar. K entin «H ürriyet M eydanı»2 denilen alanında, birbiri ardınca m itingler yapıldı, m asalardan, b alkonlardan, atarabaları üstünden söylevler verildi. K onuşm acılar, m eşrutiyetin ilânıyle ilgili sevinçlerini belirttiler, k ah ram an Jöııtürklere saygı gösterilerinde bulunup, aydınlık gelecekten söz ettiler. «Yaşasın özgürlük! Y aşasın halk! Y aşasın o rd u !» bağırışlarıyle inliyordu yer gök (38, I. 219). İstan b u l’d a d a birkaç gün sürdü gösteri ve mitingler. R usya’ ntn askerî görevlisi, 28 T em m uzda şunları yazıyordu: «Büyük halk yığınları, şim diye dek, düzeni bozucu hiç bir olay çıkarm aı (E skiden) terhis edilerek yedeğe geçen k u ra erlerine verilen a d . (Ç .N .) 2 Jö n tü rk kom itesinin k a ra rı u yarınca, S elan ik 'tek i iki alana « H ü rr y e t M eydanı» ve « İttih a t M eydanı» a d la rı verildi. «H am idiye caddesi» nin a d ı da, « T erak k i Caddesi» o larak değiştirildi (38, 1. 139).

319

dılar (h atta kırkbin kişilik bir kalabalık k ö p rü d en geçiş sırasında, geçiş ücretlerini bile ödedi). İd arî m ak am lar hiç bir m üdahalede bulunm adıkları gibi, tu tu k lu ların salıverilm elerini coşkun alkış­ larla karşılayan kalabalığa engel de olm adılar. Verilen söylev­ lerde, kadınlar, b akanların çocukları, şeyhül İslâm, im am lar ve subaylar konuştular. H epsi de kendilerine ihsan edilen özgür­ lüğün Önem ve değerini belirttikten sonra, sözlerini sultan için o n u r verici cüm lelerle bitirdi. H er fırsatta, kalabalık, orduya olan m innet ve şü k ran duygularını dile getirdi. Ö zgürlük simgeleri ve bayraklara b ürünm üş subaylar, kalabalık arasın a karışarak, sokak sokak tüm kenti dolaşıp durdular. Şurasını d a belirtm ek gerekir ki, M üslüm anlar her yola b aşvurarak, H ıristiyanlan kendilerine kardeş bildiklerini açıklıyorlardı» (38, 1. 326). A skerî görevlinin rap o ru n d an d a görüleceği gibi, İsta n b u l’ daki gösterilere k adınlar da a k tif o larak katılm ışlardı. Bu konuya ilişkin olarak şurasını da belirtm ek gerekir ki, kadın hareketinin ilk işaretleri, Jö n tü rk devrim i sırasında görülm üştür. Ö rneğin, m eşrutiyetin ilân edildiği gün, Selanik’te 40 arab alık bir kortej cadde cadde dolaştı. Bu arab alard a, aralarında Serez valisinin karısının da bulunduğu, yüzleri peçe ya d a çarşafla ö rtü lü ol­ m ayan T ü rk k ad ın lan o tu ru y o rlar ve hep birlikte özgürlük slo­ ganları söylüyorlardı (38, 1. 227). Bu olay, T ürk kadınının politik canlılığını gösterdiği ilk olay olm ası b akım ından ö n e m ­ lidir. ü lk e çapında yapılan gösteri ve m itinglerin en ilginçlerinden biri de, T ürklerin, T ürk olm ayanlarla; M üslüm anların, M üslü­ m an olm ayanlarla kardeşleşm eleridir. Bu k o n u d a özellikle M a­ kedonya’nın durum u çok ayırtkandır. M eşrutiyetin ilânından sonra geçen bir-iki gün içinde Bulgar, Y unan ve Sırp çetecileri birbiri ardı sıra Selânİk’e gelmeye b aşladılar ve b u rad a Jö n tü rk kom iteleri üyelerince görkem li bir biçim de karşılandılar. A kşam da şehir park ın d a «Jön tü rk ve Selânik halkıyle, gelenlerin yeniden kardeşleşmeleri» oldu (38, I I . 220-221). Selanik’teki Jö n tü rk ko­ miteleri, çetelerin yöneticileriyle doğrudan doğruya tem as kurdu­

320

lar. D evrim in zafere ulaşm ası ve m eşrutiyetin ilân edilmesi dolayısıyle, çetelerin silahlarını bırakm aları konusunda uzlaşm aya varıldı. A ncak, çeteler silahlarını T ü rk yetkililere değil, kendi ulusal kom itelerine b ırak tılar ve örgütlerini de d ağıtm ayarak Öyle­ ce k o ru d u lar (38, 11. 222-223, 274). G ö rü ld ü ğ ü gibi T ü rk olm ayan halkların kurtu lu ş hareketi yöneticileri, b ir y an d an Jö ntürklerle anlaşıp, on lard an y an a çıkarken, öte y an d an Jö n tü rk ler sözleri tutm azlar, anlaşm ayı bozarlar düşüncesiyle kuşkulu davranıp, ölçülülüğü elden bırakm am ışlardı. 'N itekim , Jö rtü rk lerin dev­ rim den sonraki politikaları, b u kuşkululuğun, bu ölçül ti davranı­ şın hiç de yersiz olm adığını gösterm iştir. Bugünlerde, M akedonya «solcuları» yöneticisi Y ane Sandanskiy, Jön tü rk leri son derece ateşli b ir biçim de destekliyordu. 1908 Tem m uzu sonlarında, «T üm im paratorluk uluslarına» başlığıyle yayınladığı bir bildiride (38, I I . 303-305) şöyle diyordu: «Aziz yurttaşlar! Bunca beklediğim iz Özgürlük güneşi doğm uştur. Bit­ k in tükenm iş o la n v atan ım ı/ canlanm ıştır. Y üz karası saltçıhk ateşler içindedir. V atınım ızı oluştu ran tüm h alk lar b u yüz karası yönetim e karşı ayaklanm ışlardır. K ardeşlerim iz o lan devrim ci Jö n tü rk örgütlerinin devrim ci çağrıları, ezilmiş halkım ızın yüre­ ğinde en içten yankısını bulm uştur. Köle halk, efendi olm uştur. ’K ahrolsun saltçılık! K ah ro lsu n zalim ler!’ sözlerini kendisine kutsal p arola edinm iştir.» Y ane Sandanskiy tüm im paratorluk halklarını -« T ü rk ve H ıristiyan vatandaşlar»ı, özgürlük ve birlik savaşında kardeşleşm eye çağırıyordu. «Siz şim di kardeş ellerinizi birbirinize uzattığınız -d iy o rd u - ve İşte o büyük ülkünüzü, öz­ gürlüğünüzü size kazandıracak o lan ancak ve an cak b u birliktir. Siz bu birliği güçlendirin. Saltçılıkla birlikte o n u n yarattığı kardeş savaşına d a so n verelim». M eşrutiyet ilân edildiği gün K avatla’da yapılan m itingte Y u n an ozanı K onstantinidis şiirler okuyor, tüm im paratorluk h alklarının «Bir bedende bir canla» karışıp kaynaş­ tığını, elele verip k ardeş o ld uğunu ve artık yabancılardan d ah a fazla bir hayır um m adığını söylüyordu (38, 1. 311). Aynı coşkun duygular ve aynı devrim ci hava, A rnavutluk I

321

kentlerinde düzenlenen m itinglerde de görülüyordu. Bu m iting“ lerde, çeşitli din ve m ezheplerin temsilcileri kardeşleşiyorlardj. Önemli garnizonların bulunduğu İşk o d ra yöresinde ve T uzi'de, askerlerle bölge halkı kardeşleşiyordu. Blora’d a , 25 Tem m uz günü d u v arlara T ürk ve A rnavut dillerinde bildiriler yapıştırılı­ yordu. «Birleşeceğiz ve yurdum uzun gelişmesi için, öteki uluslargibi o rta k b ir güçle çalışacağız» deniliyordu bu bildirilerde. G ü ­ ney A rnavutluk’u n birçok kentlerinde «Os manii İttih a t K om iteleri» k uruluyordu (195, s. 35). M eşrutiyetin ilânı haberi, im p aratorluğun A rap halklarının yaşadığı bölgelerinde de heyecanla karşılandı. O laylara tanık olan birisi, «Bu haber -d e m e k te d ir- tüm Suriye’yi sevinçli bir he­ yecana boğdu. H ıristiyanlar, M üslüraanlar, h a tta d in adam ları, m ollalar, genel toplantılarda kucaklaşıyorlardı. Y azarlar bu yeni devri, bu özgürlük, eşitlik ve kardeşlik devrini selâm lıyorlardı» (166, s. 294). R us konsolosunun yazdığına göre, B eyrut’ta Müslüm anlar ve H ıristiyanlar «yüzyılların düşm anlığını unutarak»* birbirlerini görkem li bir biçim de ağırlıyorlar, sırayla şölenler veriyorlardı. K onsolosun bildirdiğine göre, Beyrut’ta bugünlerin en değer gören kahram anları Türk subaylarıydı (38, I. 183). V. B. Lutskiy, «D evrim den sonraki ilk günlerde -d iy e yazıyorA rap millî burjuvazisi çevrelerinde, yenilenen Türkiye’nin yeni­ lenen politikası içinde, A raplar için ulusal k urtuluşun ve rakidal reform ların olası bir du ru m a geldiğine değgin düşler kurulm aya başlandı (166, s. 295). H atta 1908 Eylülüne doğru İstanbul’da bir «A rap-O sm anlı Kardeşlik Teşkilâtı» kuruldu. Jö n türkler'in tutum unu benim sem iş bir ö rg ü ttü bu. Y öneticileri, d ah a önce Jö n tü rk örgütlerine katılm ış o lan araplardı. Ö rgütün başkanı Sadık Paşa al-A zm , T ürk kurm ay subayı ve diplom atıydı. Bir­ çokları gibi o d a A vrupa’ya kaçm ış ve b u ra d a A rapça çıkan Jön­ türk gazetelerinin redaktörlüğünü yapm ıştı (166, s. 296). Ancak M eşrutiyetin ilânı üzerinden geçen ilk haftanın o bayram sa! coşkulukları; 1908 H aziran-T em m uz devrim ci p atla­ yışına katılan lan n , devrim in gündem inde nelerin bulunacağı

322

ve am acm m ne olacağı k o n usunda değişik düşünce ve tasarım lara sahip bulundukları gerçeğini gizleyemedi. Bu durum , sultanla ilgili tavır ve görüşlerin başka başkalığında ortaya çıktı ilkin. M akedonya’da 24 tem m uzu izleyen ilk günlerde, sultanın adı hiç akla bile gelm iyordu. Prizron’daki Rus konsolosu, İstanbul'daki Rus konsolosuna çektiği relgrafta, «Ü ç gün d ü r -d iy o rd u - sul­ tanı selâm lam ak için kullanılan o alışılm ış sözleri haykırm ıyor askerler» (38, 1. 141). M eşrutiyetin ilân edildiğinin ertesi günü Petrayev şunları yazıyordu: «M eşrutiyeti geri kazandıran sultanın adı görm em ezlikten geliniyor, bilmezliğe alınıyor. Bir grup polis ’Padişahım ız ço k yaşa!’ yazılı p a n k a rtla rla gezinip d uruyordu sokaklarda. Öyle bir alaya alındılar ki, hem en yok etm ek zorunda kaldılar p an k artların ı» (38, i. 119). Y anin’de, Jö n tü rk ler’in bu­ radaki kom itelerinin başkam Nazım Bey, 24 tem m uzda düzen­ lenen b ir m itingte, m eşrutiyetin, sultanın bir «ihsanı» olm adığını, bunun, «özgürlükler konusunda hüküm etçe verilen sözün tam anlam ıyle yerine getirileceğine değgin bir inanca (garanti) olm a­ dıkça eylem lerine son vermeyi düşünm eyen yurtsever komiteler» tarafından ilân edildiğini söylüyordu (38, 1. 168). Yine bugünlerde, T ürk olm ayan bazı halkların ulusal kur­ tu lu ş hareketi yöneticileri, h a tta d o ğ ru d an doğruya m onarşizm e karşı çıkıyorlardı. Ö rneğin, 28 tem m uzda Selânik’e gelen ve burada E nver’in başkanlığındaki T ürk delegasyonunca pek görkem li bir biçim de karşılanan Y ane Sandanskiy, m itingte bir konuşm a y a­ p arak , sözlerini şu cüm lelerle bitirdi: «K ahrolsun sultan! K ahrol­ sun dünyanın tüm sultanları! Y aşasın özgürlük!» (245, s. 44). M eşrutiyetin ilâm fikri, devrim başlar başlam az K u k ü ş’te yapılan m itingte konuşan, M akedonya kurtu lu ş hareketi m ilitanlarından P. D eliradov’u n sözlerinde yankısını buluyordu: «Bizim bir nu­ m aralı düşm anım ız -d iy o rd u D elirad o v - sarsılm ış bulunan, ancak kesinlikle yenilmemiş o lan saltçılıktır» (38, 1. 308). Böylece tem m uz 1908 olaylarına katılan bazılarının gözünde, saltçılıkla savaş, m eşrutiyetin ilâm yle bitm iş olm uyordu. Jö n tü rk yöneticileriyse, tam tersine, m eşrutiyetin ilân edil­

323

diği günden beri, m o n ad izm le savaşın geliştirilmesini, d a h a büyük boyutlara ulaştırılm asını olanaksızlaştırm ak, b u n a izin verm em ek heves ve çabasındaydılar. Y ane Sandanskiy’in söylev verdiği m itingin ertesi günü, Selânik Jö n ü tü rk kom itesi, «ne o lursa olsun, sultanın kişiliğinin kutsal ve d o kunulm az sayılm asını» istediklerini açıklam ayı gerekli g ö rd ü (38, 1. 220.) Bu k arar, sultanın kişiliğine ve m onarşizm e karşı söylenen sözlere, yapılan gösterilere bir tepkicevapiı. M eşrutiyetin ilânının ertesi günü İstanbul’d a yayınlaran ve taşra halkına seslenen b ir broşürde, h alka m eşrutiyeti «ihsan» eden sultana, büyük b ir hayranlık ve coşkunlukla övgüler dizi­ liyordu (B kz.: 95). A ğustosta, Jö n tü rk E dirne kom itesinden bir üye, Jöntürklerle sultan arasında belirm eye başlayan uzlaşm aya karşı çıkıyor ve «m eşrutiyeti, kendisinden güç yoluyla koparıp aldığım ız bir kişiye şükran n u tukları çekilemez» diyordu. Edirne kom itesi, üyelerini dikkatli ve ölçülü olm aya çağırdı ( 140, s. 43). Belirtm ek gerekir ki, sultan ve h an ed an a karşı böylesi bir tav ır takınılm ası, salt ılımlı J ö n tü ık liderlerinden ileri gelm iyordu. M üslüm an-T ürk halk yığınları, m onarşizm le bir sistem olarak savaş fikrini kavram aya daha hazırlanm am ışlardı. Jöntürkler, kutsal kişi ya da k u ru m lara ve Özellikle sultan a karşı sert çıkış­ ların, saf T ürk köylüsü ve askerlerince hoş karşılanm ayacağı, bunun m eşrutiyetçiler ve burjuva liberal reform cularla savaş­ larında, feodal- dinci gericiliğe yardım edeceğini düşünürken pek de haksız sayılm azlardı. Ö rneğin, askerlerin, subay-Jöntürkler’e karşı çıkm aları gibi bir olay olm uştu E dirne'de bu günlerde. 1 A ğustos 1908’de, Edirne g arnizonundan bazı askerler, «hainsubaylara» boyun eğmeyeceklerini bildirerek, ellerinde silahlan istasyon yolunu tu ttu lar. N iyetleri, «Padişah-baba»larım görm ek için İstan b u l’a gitm ekti. O layı ülkesine h ab er veren Rus k o nso­ losu, askerler arasındaki dalgalanm aların, « Jö n tü rk kom iteleri üyelerinin giriştikleri ço k sert hareketler» sonucu doğduğunu belirtm ektedir (38, 11. 202-203). Jö n tü rk E dirne kom itesi, üyele­ rini ölçülü ve dikkatli olm aya asıl bu olaylardan son ra çağırm ış d a olabilir.

324

A ncak Jö n tü rk le r’in sultan ve sultanla o la n ilişkilerinde ya d a b u n lara karşı d av ranışlarında görülen, elde ettikleri ilk başarıyla yetinmeye ve feodal-saltçı ik tid ara teslim o larak o n u nla uzlaş­ m aya hazır olm alarıdır. JÖ ntürk liderleri, A b d ü lh am it’den meş­ rutiyetin ilânına değgin «irade»yi zorla k o p arıp ald ık tan sonra, geçen on yıl süresince despotizm in ve keyfî yönetim in «timsali» olm uş olan m o n ark ın kendisini de değiştirm eye hevesli olm am ış­ lardır. 1908 tem m uzundaki devrim ci p atlayışa katılanlar, ülkenin ulusal so run ların a d a değişik açılard an bakıyorlardı. Jöntürkler, tü m T ü rk olm ayan h alkları, m eşrutiyet rejim inin im p aratorluk uyruklarına hak ve görev eşitliği sağlayarak milliyetçilik sorununun çözüm lediği fik rin e inandırm aya çalışıyorlardı. A ncak b u biçimsel eşitlik, T ü rk olm ayan h alk ların ulusal yönelim ve istem lerini ger­ çekleştirm edi. A rn av u tlu k ’ta , devrim i izleyen ilk günlerde m uh­ tariyet istem iyle hareket ve çıkışlar d a bulunuldu, ö rn e ğ in Üsk ü p ’te d ö rtb in kişilik b ir silahlı köylü kalabalığı, A rn av u tlu k ’ta m uhtariyet istediler. M u h ta r A rn av u tlu k ’u n m erkezi d e Ü sküp olacaktı. Jö n tü rk kom itesi, d a h a d ünkü, «m üttefiklerine» karşı silâhlan kon u ştu rm ay a hazır o ld u ğ u n u gösterdi. M eşrutiyetin kutlandığı gün, Ü sküp yakınındaki tepeler, T ürk to p çu vepiyadeleri tarafın d an tu tu ld u . S o n ra da, h alkı «yatıştırm ak» için A rnavutluk millî m eclisinin, bölgenin yönetim ine J ö n tü rk kom itesinin yanısıra katılacağı açıklandı (195, s. 37). Jö n tü rk ler d a h a devrim den sonraki İlk h aftalard a, ülkedeki m illiyetçilik sorununu, salt, im ­ p a ra to rlu k h alklarına «Osmanlılık ru h u n u vazetm ekle» çözüm ­ lem ek hevesinde olduklarım gösterm işlerdi, Jö n tü rk yöneticileri, su ltan ın 1876 A nayasasını yeniden yürür­ lüğe koyan ve m illetvekili seçim lerinin yapılacağım açıklayan

5 2 - « 4 5 0 , d. 64. 53 - « 450, d . 88. 54 - « 450, d . 89.

338

SSCB BİLİMLER AKADEMİSİ ARŞİVİ 5 5 -f. 152, op. 1. d. 7.

III. R U S Ç A K A Y N A K L A R 56 - « 1868 Y ılı S a v a ş istatistikle ri», N . N . O bruçeva, SP b, 1868. 5 7 - « K ü ç ü k A s y a F i z i k i ve T a rih i C o ğ ra fy a N o t la r ı» (A lbay Ç a rls Ç ilso n ’un 1879 - 1882 yılların d a yaptığı gezilerde aldığı n o tla r), -«R us İm p ara to rlu k C oğrafya D em eği K afk asy a Şubesi H aberleri» (bundan sonra İK O İR G O diye anılacak). C ilt V III, Tiflis, 1885. 58 - « E rz u ru m t li S a ln a m e sin d e n Ö ze t». İK O İR G O , cilt 8, Tiflis, 1885. 5 9 - M ak , K o a n K ., « Y e n i P ro te k to ra n ıız » (Asya T ü rk iy e’sinin coğrafî ve eko n o m ik özellikleri, İng.den çeviri). M .. 1884. 60 - « T ü r k iy e H a lk la r ı» (B ulgar, Y u n a n , T ü rk , A rn a v u t ve E rm eniler a ra ­ sında yirm i yıl yaşayan bir konsolos kızı ve hanım ı), (tn g .d en çcv.), I. cilt SPb., 1879. 6 1 .- N a y t , E. F .. T ü rk iy e 'd e İh tilâ lci D e ğişm e , (İn g .d en çev.) SP b. 1914. 62 - « 1 9 0 5 O la y ın ın D ı ş Ü lk e le rd e k i Y a n k ısı» , S. Z alkinda, «Kızıl Arşiv» M .- L ., 1925, cilt 2 (9). 63 - «18 67-68, 1 8 6 2 ve 7 2 Y ılla rın d a A n a d o lu T a şr a İlle ri », (V. C ifford’un raporları, İng.den çev.), İK O İR G O , T iflis, 1882. 6 4 -P o p o v , A „ 1 9 0 8 -1 9 0 9 T ü rk D e vrim i, «Kızjl Arşiv», 1930. 6 5 - « K ü ç ü k A s y a Y o lc u lu ğ u » (V sem im ıy Puteşestvennik), cilt V, 1869. 66 - R a g o z in a , E. A ., 1 8 7 7 -7 8 S a v a ş ı Ö ncesinde T ü r k iy e 'd e k i B ir R u s 'u n A nıları, SPb., 1910. 67 - « 1 8 7 6 -1 8 7 7 Y ılla rın d a T ü r k iy e 'd e k i R u s y a vc Ingiltere », (R ııskaya Sta­ rına), cilt 86, 1896. 6 8 - S . N ., İsta n b u l M e k t u p la r ı (1861-1866 yılları) «R uskiy Vestnik», cilt 69. 1869. 6 9 -T e p lo v , V., 1 8 7 4 Y ılın d a A d ria n a p o l (G ezginlerin a n ıların d an ), SPb. 1877. 70 - T eplov, V., « İz m ir » (G ezi notların d an ) -« R u sk o e O bozrenie», cilt II, 139171 - T eplov V., « İs t a n b u l'd a K a r g a ş a lık G ü n le ri ve S a r a y D a rb e si» (O laylara tan ık olan birinin n o tla rı), SP b, 1897. 72 - T oros A hpar, E r m e n i R ehberi, (P iskopos G aregin S rvandztyants’ııı gezi rö p o rtajları, E rm eniceden çev.: A . O . K işm işeva), İK O lR G O , cilt IX , Tiflis, 1887. 73 - Ç ihaçyov, p. A ., B iiy û k D e vle tle r ve D o ğ u S o ru n u , M ,, 1970.

339

74 - Şçerbaçev Y ., 187 6 Y ılın d a İsta n b u l'd a n K a h ir e ye, «R uskiy Puteşest, vennik», cilt 140, M a rt 1879. 75 - M ühendis Y osev Ç o rn ik ’in D icle ve F ıra t havzalarında teknik a ra ştır­ m alar yapm ak için çıktığı yolculukta aldığı n o tla r ve K uzey S uriye i/e ilgili gözlem ler. İK O İR G O , cilt VI, T ifl:s, 1879.

IV. T Ü R K Ç E K A Y N A K L A R 7 6 -E b u z z iy a T evfik, C e m a li M üte hibe -i, K em al, İs t, 1299, 7 7 - E d ib -i m u hterem m erhum Z iya P a şa ’nın R üyası, D ersaad et, 1326. 78 - A hm et M ith a t, A s î İn k ılâ p , K ısım , 1-1T, İst, 1294. 79 - A hm et S aib, R e h n iim a -i İn k ılâ p , M ısır, 1318. 8 0 -A h m e t N iyazi, H a t ıra l-ı N i y a z i y a lım T a rih ce -i İn k ılâ b - ı K ebir. Sİ - U sul, İdare ve Isla h at, M uharriri b ir d ip lo m a t, 1319. 82 - Ü m m i ikaz. 83 - Bebcrulıî, 1898. 84 - Bahriyelilere M e k t u p . 85 - B eyannam e -i U m um î. 86 - P a ris't e n B ir M e k tu p , D e rs a a d e t, 1326. 87 - H ü r r iy e t , 1385. 88 - H ayretim , V e sa ik -i T a rih iy y e -i S iy a siy e -, K ita p 4,

İst.,

1326.

89 - D o la b , 1316. 9 0 - Şeralettin-i M agm um i H a k i k a t - i H a l, P a ris, 1897. 91 - S ab ah attin , İttih a t ve T e r a k k i C e m a a t im A ç ık M e ktu p lu * . M e sle ğ im iz H a k k ın d a Ü ç ü n c ü ve S o n B i r İz a h (İst,, 1327,) 92 - S ab ah attin , M . Teşebbiis-û Ş a h s i ve T e v z ii M e zu n iye t H a k k ın d a B ir İz a h , (D e rsa ad e t, 1324). 93 - S a b a h attin , Teşebbüs-ü Ş a h s î ve A d e m î M e rk e z iy e t H a k k ın d a İk in c i B ir h a h , İst., 1324. 9 4 - Z iy a Paşa’nın « A rzu h a l» }, İst., 1327, 95 - T a şra Vatan daşların ıza H e d iye ~i H ürriye t, İ s t ., 1324. 9 6 -T u o a lı Hilmi, K o n gre , M ısır, E l K a h ire , 1319. 97 - A bdullah C evdet, Ö v ü n ü n ü z ! Ö v ü n ü n ü z ! M ısır, 1908. 98 - O sm a n lı T ü rk -ü ve İttih a d C e m iye ti N iz a m n e m e -i A t lısı, M ısır’da tabolunm uştıır, f!323. 99 - F e rya t. 1905. 1 0 0 -L ü tfi, M ille t ve H ü k ü m e t, İ s t., 1334. 101 - M . K ,, T ü rk iy e 'd e M e c l î s - i M e b 'u s a n , M ısır, 1907, 1 0 2 - M. K ., N a s t h (N a s ih a t Eden). İs t. .1315.

340

103 - M ehm et M u ra t, T a h a n i- i istik b â l, 1329. 1 0 4 -M a h m u d C elâlettin P aşa, M u r a d - 1 H a k ik a t , cild-i evvel. D er saadet, 1326. 1 0 5 -M ith a t Paşa, M u r a d - ı H a k ik a t , c ilt 2, İst., 1325, 106 - M ith at Paşa, M e m a lik - i O s m a n i’n in M a z i s i ve H a l i ve İstikbâli, D ersaad et, 1324. 107 - N am ık K e m al, R ü y a ve M a g o s a M e k tu b u , M ısır, 1908. 108 - V atan Tehlikede, P a ris, 1313. 1 0 9 - A li C a n ip , T ü r k E d e b iy a t ı A n to lo jisi , İst. 1934. 1 1 0 - D em irogiu F ., A b d ü lh a m it’e Verilen Jurnaller, İst., 1955. 1 1 1 - D u r u K . N ., İttih a t ve T e r a k k i H a t ıra la rım . İst., 1957. 11 2 - G ö zb ü y ü k A . Ş.. T ü r k A n a y a s a M e tin le ri, A rık., 1957. 113-K e m a l N ., Vatan Y ah u t S ilistre , İst., 1943. 1 1 4 - K u ta y C „ P r e n s Sab a h attin B ey , S u lta n I I . A bdüU ıam it, İttih at Ve Te­ r a k k i, İ s t., 1964. 1 1 5 - K u ran A . B „ H a r b iy e M e k te b in d e H ü r r iy e t M ü cad e le le ri, İst., 1958. 1 1 6 - O p e ra tö r C e m il P a ş a H a t ıra la rı, « C an lı T arih ler» , V III, İst., 1945 1 1 7 -T a h s in Paşa, AbdüUıam it ve Y ıld ız H a t ıra la rı, İst., 1931. 1 1 8 -T e m o î, İttihat ve T e r a k k i C e m iy e t ïn in T e şe kk ü lü ve H id e m a t -ı V a ta ­ niye vi İn k ılâ b -ı M ilt iy e y c D a i r H atıratım , R o m a n y a , M e c id iye , 1939. 119 - T ugay A „ ibret, A b d ü lh a m it'e Verilen J u rn a lle r ve Jurnalciler, îs t„ 1961. 1 2 0 - U zunçarşıjı İ. H „ N a m ı k K e m a f in A b d ü lh a m it ’e T a k d im E tt iğ i A riz a larla E b u z z iy a T e v fik B e y 'e Y o lla d ığ ı B a z ı M e ktu p la r, «B elleten», 1947, c ilt X I, N o .: 4 2 . 121 - U zunçarşılı i. H ., Su lta n A b d ü la ziz V a k a s ın a D a i r V a ka n ü v ist L í a f i Efe n dinin B i r R isa le si, «Belleten» 1943, c ilt V II, N o. 28. 1 2 2 -U z u îiç a rşılı 1. H ., 1 9 0 8 Y ılın d a İk i n c i M e şru tiye tin N e S u re tle il â n E d i­ leceğine D a i r V e sika la r, «B elleten», 1956, c ilt 20, N o . 77. 123 • U n a t F . R ., A t a t ü rk ’ün I I . M e şru tiy e t İn k ılâ b ın ın H a z ır la n m a s ın d a k i R olü ne A it B i r B e lg e , «Belleten», 1962, c ilt X X V I.

V. A V R U P A D İL L E R İN D E K İ K A Y N A K L A R 1 2 4 - Ali F a h ri, C o n g re s de la Je un e T urquie, G enève, 1900. 1 25- Ali H ay d ar M ithat, M i d h a t P a c h a , sa Vie, son O euvre, Paris, 1908. 126 G eorgiades D ., S m y m e et l ’A s ie M in e u re o u P o in t de Vue E co n o m iq u e et C o m m e rcial, P a ris, 1885. 1 2 7 - H a lil G anem , L e s S u lta n s O tto m a n s , t . 1-2, P a ris 1901. 128 - L e G eneral K liereddine, R éform e s N é c e s s a ir e s a u x E t a t s M u su lm a n s, P aris. 1868.

341

129 - M id h at-P ach a. L e Turquie, so n Passé , so n A ve n ir, P aris, 1878. 130 - M illingen F ., L a Turquie so u s le R è g n e d 'A b d u l- A z iz ( 186 2-1867 ), Paris 1868. 1 3 1 -M o u y C ,. S o u v e n irs d ’un d ip lo m ate [u n e e ssa i de ré g im e parlem antaire en Turquie (1 8 7 6 -1 8 7 8 )], «R evue des deux M ondes», 1900, 1 Fevrier. 1 32- M urad Bey, L a F o rc e et la F a ib le sse de la T u rq u ie , L a coupables et les Innocents, G enève, 1897. 133- M u s t a fa F a z ıl P a ş a 'n ı n M e k t u b u , (b. g. b. m .) 134 - « S t a m b u l u n d d a s M o d e rn e T ü rkentum (politische, soziale u n d biographisce Bilder), von einem O sm anen, B d -I-II, L eipzig, 1877-1878. 1 3 5 - Y oung G ., C o p s de D ro it O ttom an, vol. II, V, O xford, 1905.

V I. R U S Ç A İN C E L E M E L E R

136 - Apdullayev 1., H a y r e t V e ik i Y o z g a t O la n B ir İn sa n . «Sovetskiy D agesian», 1969, N o : 1. 1 3 7 -A v n i H „ T ürkiye N asıl Y arı S öm ürge O ldu, T ürkçeden çev.; A . N , K on o n o v a, ed itö r: A . A . A Iim ova, steklograf., L ., 1934. 138 - Aliyev G . Z ., Jöntiirk D e v rim i ve T ü rk H ü k ü m e tin in 1 9 0 8 -1 9 1 8 Yıllarında­ k i İ ç P olitikası, B akü, 1967. 139 - Alim ov A .. T ü rk iy e 'd e 1876 A n a y a sa S a v a şı, « İilorifc-M arksist», 1929, C . 14. 140-A lim o v , A ., T ü rk iy e 'd e 1908 D e v rim i, «Probujdenie A zii», M ., 1935. 141 - A lim ov. A ., T ü rk iy e , «O çerki po islorii V ostoka v e p o h u im peryalizm a», M ., 1934. ¡42 - A l’kayeva, L. O ., H a lit Z i y a U şa k lıg iC in Y aratıcılığı, M ., 1956. 143 - A rslanyan, D ., O sm atıh im paratorluğun d a T o p ra k M ü lk iy e t i (A lm .dan çev. N . V. Ç ebotarev E d itö r ve önsöz: A . D . N oviçev), 1., 1932. 144 - B ondarevskiy G . L ., B ağd at Y o lu ve A lm a n E m p e ry a liz m in in Y a k ın D o ğ u y a S ız m a sı (1888-1933), T a şk e n t, 1955. 145 - Valuyskiy, A . M ., J ö n tü rk le r H a r e k e ti A rifesinde D o ğ u A n a d o lu ’d a A y a k la n m a la r (M oskova Arşivi belgelerine göre), «T uretskiy Sbornik», M oskova, 1958. 146 -V alu y sk iy A . M „ İ l k J ö n tü rk le r ö rg ü tü n ü n K u ru lm a sı, «U çenie zapiski ÎV A N C C C P», C ilt X IV . 1956. 147 • V aluyskiy, A . M ., J SG 5 -1 9 67 P u s D e v rim i S ıra sın d a K ü ç ü k A s y a 'd a H a l k A y a k la n m a la rı İle İl g i l i Y e n i A r şiv se i Belgeler, « K ra tk ie soobşçeniya İn stitu ta V ostokovedeniya», X X II, 1956. 148 - «V scm im aya tstoriya», cilt VI, M oskova, 1959.

342

149 - V odovozov B „ T ü rk iy e 'd e e sk i düzen, «T uretskiy sbornik». E d itö r: G . M . D ik e rm a n , B Pb., 1909. 150 - « T ü r k Silâhlı K uvveıleri», G enelkurm ay B aşkanlığı Y ayınlan, SP b, 1907151 - G a b id u llin H . Z ., J ö n tü rk D e v r im i, M oskova, 1936. 152 - H asanova E. Y ., J ö n tü rk le r dönem inde (¡9 0 8 -1 9 1 4 ) T ü rk iy e 'd e B urjuva M illiy e tç iliğ i, B akü, 1966. 153 - G o lo b o ro d ’ko N . N ., T ü rkiye, M oskova, 1912. 154 - G ordlevskiy V . A „ Y e n i O s m a n h E d e b iya tı (denem eler), cilt H, M os­ ko v a, 1961. 155 • G ortzev, Jö n tü rkle rde İ ş ç i S o ru n u , «Sovrem ennik», SPb, N isa n 1912, 156 - D eborin A . M ., Y e n i D o n e m in S o sy o -p o lit ik B ilim i, cilt I, M oskova, 1958. 157 - D olinina A . A ., Ye n i D ö n e m A r a p E d e b iya tı Tarihi, M oskova, 1968. 158 - Jeltyakov A . D ., Y e n i D ö n e m d e T ü rk iy e 'd e B a tılıla şm a S o ru n u , «îstoriografya i istoçnikovedenie istorii stran A zii i A friki», L G Y , 1968. 1 5 9 -Je lty a k o v A . D ., Petrosyan Y . A ., T ü r k E ğ itim T a rih i (X V III. yy. son la n X X . yy. başları) M oskova, 1965. 1 6 0 -Je lty a k o v A . D ., Petrosyan Y . A ., T ü rk T a rih çile rin in Yap ıtlarınd a Jö n tü rk H a re k e ti, « N arodı Azii i A friki», 1965, N o : 3. 161 - tv an o v M . S., 1905-191 i İr a n D e v rim i. M oskova. 1957. 162- «İstorİya D iplom atii», cilt 2, M oskova. 1963. 163 - K âm ilev H ., Ç a ğ d a ş T ü rk E d e b iya tın ın K a y n a k la r ı (X IX . yy.ın ikinci yarısında T ü rk eğitim ci ve yazarları). 164- K . C „ T ü rk iy e, «Îzvestia Ş ta b a K avkazskogo voennogo okruga», Tif­ lis, 1906, N o : 17-18. 165 - Lavrinoviç Y ., T ü rk iy e 'n in E k o n o m ik ve M a l i D uru m u, «T uretskiy Sbornik», E d itö r: G . M . B ikerm an, S P b., 1909. 1 6 6 -L u tsk iy V. B., A r a p Ü lkelerinin Y e n i Tarihi, M oskova, 1965. 167 - M iller A, F „ T ü rk iy e 'd e J 9 0 S B u rju v a D e vrim i, «Sovetskoe V ostokovedenie», N o : 6, 1955. 168 - M iller, A . F., J ö n tü rk H a re k e tin in 50. Yılı, M oskova, 1958. 169 - M iller, A . F ., K ı s a T ü rk Tarihi, M oskova, 1948. 1 7 0 - M ilier. A . F , K e m a l A t a t ü rk 'ü n P o lit ik G c r ü ş k r in in O lu şm ası,