Sovyet Yüzyılı [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

M O S H E L E W 1N • S o v y e t Y ü z y ı l ı

MOSHE LEW1N 192l'd e Polonya'da doğdu. I9 6 1 ’de Tel Aviv Ûnivcrsitesi'ndcn mezun oldu; 1964'te Sorbonne Ünivcrsitesi’nden doktora derecesini aldı. Uzun yıllar Pennsylvania Üniversitesi Tarih Bölümü nde görev yapmıştır. Rusya ve Sovyetler Bir­ liği üzerine çalışan en ünlü eleştirel tarihçilerden biridir. Bu konularda çok sayıda ki­ tap yazmıştır. Bazıları şunlardır: Russian Peasant and Soviet Power (1968), Political Undercurrents in Soviet Econom ic Debates (1 9 7 4 ), The Mailing o j the Soviet System (1985), The G orbachev Phenomenon (1 9 8 8 ), Stalinism and the Seeds o f Soviet Reform: the Debates o f the 1960b (1991), Russut-USSR-Riissiu: The Drive and Drift o f a Supers­ tate (1995). Scnyel Yüzyılı, 1976 yıhnda yayımlanan (Leııin'in Son Mücadelesi, çcv. A. Muhittin, Yücel Yay.) LeninS Lası Struggle (1 9 6 8 ) başlıklı çalışmasının ardından Türkçe'ye çevrilen ilk kitabıdır.

T h e S o v ie t C en tu ry © 2 0 0 5 M ich a e l L ev in e Bu kitabın yayın haklan Verso Edition and NLB’dcn alınmıştır.

İle tişim Y a y ın la n 1 3 3 2 • T a rih D iz isi 5 0 I S B N -13 ; 9 7 8 - 9 7 5 - 0 5 - 0 6 1 2 - 3 © 2 0 0 8 ile tiş im Y a y ın c ılık A. Ş. 1. B A SK I 2 0 0 8 , İsta n b u l

EDİTÖR B e m a A k k ıy a l DİZİ KAPAK TASARIMI Ü m it K ıv a n ç KAPAK S u a t Aysu UYGULAMA H ü sn ü A b b a s DÜZELTİ B a rış S a ğ la n DİZİN Ö z g ü r Y ıld ız BASKI ve CİLT S e n a O fset L iır o s Y olu 2 . M a tb a a c ıla r S ite s i B B lo k 6 . K a t N o. 4 N B 7 - 9 - 1 1 T o p k a p ı 3 4 0 1 0 İsta n b u l Tel: 2 1 2 . 6 1 3 0 3 21

İletişim Yayınlan B in b ird ire k M ey d a n ı S o k a k İle tişim H an N o. 7 C a g a lo g lu 3 4 1 2 2 İsta n b u l T el: 2 1 2 . 5 1 6 2 2 6 0 - 6 1 - 6 2 • F a k s: 2 1 2 . 5 1 6 1 2 5 8 e -m a il: ile tis in i@ ile iis im .c o m .tr • w e b : w w w .ile tisim .c o m .tr

MOSHE LEWIN

Sovyet Yüzyılı The Soviet Century ÇEVİREN Renan A km an

i

I

m

içindekiler

Ö n sö z

GİRİŞ

.......................

__ _

J

___ ________ _______ ______ ________ ____Ji BİRİNCİ

KI SI M

Bir Rejim ve Ruhu Giriş

21

____________________________

1 Stalin Nereye Gitmek istediğini Bilir ve Oraya Gider. ____ 2 5 2

Özerkleşme mi Federasyon mu? (1922-1923)................... — 34

3

"Kadroların “Sapkınlara Dönüşmesi

4 Parti ve Aygıtı

............

49 ...................... ......... . 58

5

Toplumsal Hareketlilik ve “Sistemik Paranoya” ....................... 74

6

Kolektivizasyonun Etkisi

90

7

Yasallık ile Sefahat Arasında

99

8

Stalin Nasıl Yönetiyordu?

112

9

Temizlik Hareketleri ve Bunların "Mantığı”

130

10 Temizlik Hareketlerinin Çapı............................................... 11 Kamplar ve NKVD’nin Sanayi İmparatorluğu 12 Son Perde

....

_

..

13 Bir Tanm Despotizmi mi?

140

_ — 149 166 -

186

İ KİNCİ

KISIM

1960’lar ve Ötesi: Yeni Bir Modelden Yeni Bir Açmaza, Kruşçev’den Andropov’a 14

"E Pur, Si Muove!”

*97

15 KGB ve Siyasi Muhalefet 16

227

Kentleşme Kasırgası

— 256

17 Hırpalanan Ama Palazlanan "İdareciler" 18

Birkaç Uder

19

Kosigin ve Andropov

— ------— 274 297

____________________ ______ —512

ÜÇÜNCÜ

KI SI M

Sovyet Yüzyılı: Tarihsel Bağlamda Rusya Lenin'in Zamanı ve İki Dünyası

541

2 1 Geri Kalmışlık ve Geriye Gidiş

567

22

588

20

Çarpık Bir Modernlik

23

Kentleşme: Başanlar ve Başansıziıklar

24

İşgücü ve Demografı: İçinden Çıkılmaz Bir Sorun_______ _-417

25

Bürokratik Labirent

26

“Işığı Gölgeden Ayırmak?"

27 Sovyet Sistemi Neydi?

....

.......

397 427 450

..................

RUSÇA TERİMLER SÛZLÜĞÛ....................................

470 .487

EKLER_________________________

491

KABAKLARLA VE REFERANSLARLA İLGİLİ NOTLAR.

301

DİZİN ........................ ................... ..............................

503

Ö nsöz

Sovyeıler Birliği artık yok. Kim ilerinin söylem ekten hoşlandığı gibi, “Her şey tarih oldu, geçm işte k aldı,"; bir başka deyişle, “Bürün bu nları u n u talım .” P olitik acılar, akad em isyen ler ve medya bu form ülü kendi çıkarları ve perspektifleri doğrultu­ sunda geliştirm ekte serbestler. Ne var ki, “tarih" anlam bakı­ mından zengin bir terim dir ve Sovyet yüzyılı hâlâ yakın tarih­ tir, Sayıları azalm akta bile olsa, Rusya ve diğer eski Sovyet cu m hu riyetlerinde yaşayan nüfusun çoğunluğu SSC B döne­ m inde yetişm iştir ve pek çok kişi yaşam öyküsünün parçası olmaya devam eden bu dönem in nostaljisini korumaktadır. Bu anlamda “geçm iş” hâlâ yaşamlarını ilgilendirmektedir. Bu “biyografik” boyut geçm işin süregelen etkisinin göster­ gelerinden sadece biridir. Ü lkenin ulusal kim lik sorunu Rus v a tan d aşların ın z ih n in i m eşgu l etm ek te ve bu tartışm ad a SSCB’ye ilişkin farklı tutum ve anlayışlar ortaya konmaktadır. Ne var ki, bu kadar önem li bir toplu tahlil, geçm iş hakkında ciddi bir bilgi birikim i olm adan yürütüldüğünde -ço ğu n lu kla durum hâlâ b u d u r- ulusal tartışm a kaba güldürüye dönüş­ mektedir. Tarihçiler ve tarihin ne kadar eski olursa olsun bugün üze­ rinde ağırlığını hissettirm esinin bin bir yolu olduğunu bilenler 7

için, “Bütün bu n lan unutalım ,” demek düpedüz saçm alıktır. SSCB, bilhassa son on beş yılında, sürdürm ekte olduğu dö­ nem le baş edememiştir. G ene de, artık geçm işe ait olm ası ö l­ çüsünde, farklı farklı kaynaklardan gelen çeşitli yorum lar bir gerçeği yansıtmaktadır: SSCB 20. yüzyılın çok önem li bir par­ çasıdır ve öyle kalacaktır. Ve 20. yüzyılı öğrenmemiz gerekm e­ diğine inanmak m üm kün mü? Sovyet Rusya, Rusya’nın kültürel ve siyasi geleneğinin hâlâ ağırlıklı bir bileşenidir; Çarcı geçm iş nasıl SSCB’yi biçim len­ dirmeye devam ettiyse, Sovyet Rusya da ülkenin bugününü et­ kilemeye devam etmektedir. Ü lkesinin kaderiyle ilgilenen ve bu konuda kafa yoran biri bunu görmezden gelebilir mi? O halde, tarihten kurtulm anın imkânsızlığı gibi basit b ir ne­ denden ötürü, “geçm işle kalan” SSCB bugün için gereklidir. Bu kitabın temel tezlerinden biri SSCB’nin hâlâ iyi anlaşılm am ış bir sistem olduğudur. Sovyet sistem inin ayırıcı özelliği olan sır perdesi, arıık sistem li bir şekilde incelenebildi ve İncelenm ekte olan ilk dönem ler için (Stalin dönemi dâhil) kalkmış durumda­ dır. Bundan önce arşivlere ve diğer elzem bilgi kaynaklarına erişm enin im kânsızlığı, Sovyet tarihi üzerinde çalışm ayı son derece düş kinci ve meşakkatli bir uğraş haline getiriyordu. İşe yarar ipuçları taşıyan verilere rastlamak ya da iyi belgelenmiş bir Sovyet yayını bulm ak büyük olay oluyordu. Dolayısıyla, Sovyet arşivleri açıldığında tarihçilerin bunlar­ dan yararlanması gerekti. Bana gelince, yıllar boyu başlıca uğ­ raşını, kendi bulduğum ya da başkalarının belge derlem eleri içinde yayımladığı bu gibi m alzem eleri toplamak oldu. O ku­ dukça, gerçek gözüm e daha zengin görünmeye başladı. Ama aynı zamanda, Sovyet tarihinin son dönemleriyle ilgili malze­ meye erişm enin im kânsızlığından kaynaklanan yeni bir düş kırıklığı yaşadım. Bu çalışmada, sistem in derinliklerine inilmesini sağlayabile­ ceği halde, farklı sebeplerden dolayı bilinmediğini ya da ihmal edildiğini düşündüğüm bazı yönlere ışık tutmaya çalışıyorum. Burada Batı kaynaklarını çok az kullandım; bunu, tasarlamakta olduğum daha sistem atik bir başka çalışmada yapmak niyeıin8

deyim. Bu kitapta yeni malzemeleri -arşivler, anılar, otobiyog­ rafiler ya da belgesel y ayın lar- kullanm ak başlıca hedefimdi. Ama aynı zamanda kendimi bir tür sınavdan da geçiriyordum: Bir yığın yeni tanıklığa başvurduktan sonra, Sovyet olgusuna ilişkin eski görüşüm den geriye ne kalacak? G örüşlerim nasıl değişecek? Nerelerde yanılm ışım ? Yeni m alzem eler az bildiğim m evzulara ışık_îu ttu gu ve daha ö n ce ortaya atam ayacağım problem leri formüle etmeme imkân verdiği için, izleyen sayfa­ larda söylediklerim in çoğu bu sorulara yanıt getirecek. Bu sayfalarda öncelik tanınan diğer bir kaynak, ya birinci el bilgilere erişm e im kânı olan ya devlet kuram larında çalışmış veya daha Sovyet dönem inde nitelikli ve eleştirel m etinler ka­ leme alm ış Rus araştırm acıların güncel çalışm aları. O kurların, bu kaynakların nelerden oluştuğuna, neler “söy­ lediğine” ve rejim in çeşitli kuruluşları tarafından aktarılan bil­ giler tem elinde neler bildiğine ya da bilebileceğine dair bir fi­ k ir edinm e fırsatından yararlanabileceklerini de düşündüm . Geliştirdiğim yorum un yapı taşlarını gösterm ek ve okura biz­ zat Sovyet yöneticilerinin okudukları m alzem eden bir örnek sunm ak için, bu belgelerden ve yazarlardan uzun alıntılar ve özetler yaptım. N eticede, toplum ço k az bilg ilen d iriliyor -ço ğ u n lu k la da ciddi biçim de yanlış bilgilendiriliyor- olsa da, özellikle Stalin sonrası dönemde rejim in elinde çoğu durumda bir yığın kalite­ li malzemenin, yanı sıra, ülke ve dış dünyayla ilgili sıkı tahlille­ rin bulunduğu anlaşılıyor. Ama iyi bilgilerin vasat liderlere yar­ dımcı olduğu görülmemiştir. Problem bu liderlerin neyi anla­ yabildiklerinde, neyi bilm ek istediklerinde, neyi bildiklerinde -b u bilgilerle hiçbir şey yapamıyor olsalar b ile - olduğu kadar, neyi hiçbir şekilde bilmek istemediklerinde de yatmaktadır. Bu sorular bizi, Sovyet sistem inin m ekanizm aları ve temel­ leri konulu araştırmamızın odak noktasına götürüyor.

9

GİRİŞ

iktidar oyunları ve kişisel ihtiraslar tarihin parçasıdır. Bunlar, tarihin çıkarlara ya da davalara hizm et edecek şekilde yazılma­ sı için güçlü bir baskı da oluşturur. Sovyet rejim i başlangıcın­ dan itibaren radikal bir tehdit oluşturdu; bu tehdit, Soğuk Sa­ vaş dönem inde dünyanın kutuplaşması ve silahlanm a yarışı ve ardından gelen eşi görülm em iş propaganda savaşıyla daha da güçlendi. Bütün bunlar propagandanın kolayca tahlille birbiri­ ne karıştırıldığı koşullan yarattı, iki taraf da kendini ve çevre­ sindeki dünyayı anlam a yeteneğini k örelten bu yanılgı için yüksek bir bedel ödedi. Toplum, siyaset ve tarih alanlarında araştırma özgürlüğü tanımayan Sovyetler Birliği bundan daha fazla zarar gördü. Daha yoksul olan da oydu. Propagandaya doğal bir eğilim i olan id eo lo jik hezeyan, kendi gerçekliğini -v e d ünyayı- kavrama ve buna uygun stratejiler geliştirme ye­ teneği açısından, SSCB’ye çok pahalıya mal oldu. Sovyet liderleri altm ışlı ve yetm işli yıllarda, bazılan yayım­ lanan ama çoğu yayımlanmayan araştırma ve tartışmalara bir ölçüde serbestlik tanıdılar. Karşı taraf hakkında bilgilenm eleri­ ni sağlayan nitelikli araştırma enstitüleri kurdular. Demokrasi gereği, ABD’de ülkeyle ilgili h er tür bilgi ve istatistik kullanı­ ma açıktı ve bu , özellikle bu tür verileri kullanabilecek duru­ 11

ma geldiği altmışlı yıllardan itibaren Sovyetler’in işine yaradı. Nitekim, uzmanlar Sovyet liderlerine gerek dış dünyanın ge­ rek Rusya’nın gerçeğe oldukça yakın bir portresini çizdiler. Bu bilgilerle ne yapıldığı bir başka hikâyeydi ve liderlerin m uha­ fazakâr zihniyetine bağlıydı. Bununla birlikte, SSCB çeşitli aşa­ malarda “barış içinde bir arada yaşama” kartına oynamaya ve gerilim i azaltmaya hazırdı. M adunlugunun bilincind e olarak (bilhassa tarihinin son aşamalarında) gerçekçi bir durum tes­ pitini yansıtan politikalar uygulamaya çalıştı. ABD’de bağımsız araştırm aların yürütülebilm esi ve alterna­ tif fikir ve duruşların tartışılabilm esi, bunların m utlaka önem ­ sendiği anlam ına gelm iyordu. Kaldı ki, eleştirel tahliller ya­ yımlama özgürlüğü her şey değildir. Peşinden şu sorunun so ­ rulması gerekir: Bunları kim dikkate alıyor? Bazı tahliller, sırf Hür Dünya kaynaklı olduğu için doğru farz edilen şüpheli po­ litikaları ve yanlış anlam aları meşrulaştırdı. Bu noktada tek bir ö m ek yeterli olacaktır. ABD haber alm a servislerinin çalışm alannı inceleyen bir grup araştırm acı,1 C1A gibi bir teşkilatın (dolayısıyla da bilgilendirdiği yönetim çevre­ lerinin) Sovyeıler B irliğ in in güçlerini ve zaaflarını yanlış de­ ğerlendirdiğini savunm aktadır; her halükârda, ClA’in SSCB’nin nereye gittiğine dair hiçbir fikri yoktu. Oysa, Brejnev’in tele­ fon konuşm alarını dinlem e ve büyük ihtim alle Sovyet füzele­ rinin kesin sayısını saptam a im kânına sahipti. Besbelli, ideolo­ jin in k örleştirici gücü ve iktidarın (kişisel ya da em peryal) mantığı kadar gizlilik takıntısı da, Sovyet “propaganda devleti”nin tekelind e değildi (b ü tü n bunlar SSC B’de son d erece güçlü olup ülkenin aleyhine, muhafazakâr unsurların çıkarla­ rına hizm et etm iş olsa bile). Ama idrak yeteneği hiçbir siste­ min münhasır mülkü değildir. Bazı teknoloji alanlarında bu­ luşları teşvik eden Soğuk Savaş, iş dünya gerçeklerini kavra­ maya geldiğinde büyük bir basitleştirici de oluyordu; bu ba­ kımdan, Batı hiçbir şekilde kusursuz değildi. Bu problemlere ilaveten, ABD dâhil Batı, gizli servislere ve 1 Bkz. Craig Eiscndralh, yay. haz., N ational Insecurity: US In telligen ce a jtcr ılır C old War. Philadelphia, 2 0 0 0 , s. 8 -9.

12

bunların “am aca varmak için her yol m ubahtır” zihniyetine ta­ nınan muazzam rolle (örtülü operasyonlar,.krim inal veya yan kriminal askerî oluşum larla gayri resmi ilişkiler, h er taşın al­ tında kom ünizm ve yıkıcılık arayıp bulm a, medyayı rüşvetle satın alm a, çeşitli toplumsal öıgütlere sızm a) “güvenlik kom p­ leksi” nden mustaripti. G üvenlik saplantısının dem okratik ku­ rumlar üzerinde yıpratıcı etkileri oldu ve Am erikan dem okra­ sisini zayıflatm ak için fırsat kollayan ülke içi antidem okratik güçlerin gelişm esLiçin güçlü bir gerekçe yarattı. Stalinizm ’in uyguladığı terör ve cadı avlanyla daha kötü olm ası pek teselli edici değildi, iki sistem arasındaki en ufak benzerlik -b ö y le bir şeyin olabilm e ihtim alinin k en d isi- büyük çekişm enin m ü­ cadele sloganlannı ve sözüm ona m ükâfatını oluşturan özgür­ lükler için bir tehlikeydi. Araştırm alarında titizlikten taviz verm eyen gerçek akade­ m isyenlerin katkılarına rağm en, Sovyet sistem in in tem silleri iki kutuplu bir dünyanın id eo lo jik ve siyasi gerçeklerind en önemli ölçüde etkilenm işti. Beyanlarını olgularla ya da savlar­ la desteklem eye pek m eraklı olm ayan hüküm et kuruluşları, medya ve propagandacılar tarafından şekillen d irilen kök leş­ miş ideolojik yargıların büyük ölçekte yayılmasıyla, kamuoyu belli bir yönde güdümleniyotdu. Başka pek ço k sorun, ülke ve tarih tartışmaya açık tı, ama söz Sovyet Rusya’ya geldiğinde, iyice yerleşm iş ama doğrulanm am ış varsayım lara dayalı bir “devlet söylem i” ortaya çıkıyordu. Burada, propagandanın tek taraflı olarak kusurlara ve suçla­ ra odaklanm a özelliğini bir kenara bırakıp m etodolojik sınırla­ malara dikkat çekeceğiz. G erçekte, nesnel ve m etodolojik açı­ dan sağlam araştırm aların karşısına, halk arasında olduğu ka­ dar kam uoyunu oluşturan kesimlerde de yaygın olan katı dü­ şünce kalıplan çıkıyordu. Bunlar şunlardan oluşuyordu: 1) Liderleri ve hüküm et kuruluşlarını, ne yapmaya çalıştıklannı ve icraatlarını neyin belirlediğini kavramak için incele­ me konusu yapmak yerine, baş aktörler olarak görüp bunlann üzerinde yoğunlaşmak. 2) SSCB’nin ne olduğunu anlamaya çalışm ak yerine, ne ol­

13

madığıyla ilgilenip “dem okrasi olm adığını” gösteren özellikle­ rini sayıp durarak, esas olarak “antidem okratik” statüsü açı­ sından incelem ek. D em okrasinin bugün bile dünyadaki tek sistem olmadığını ve diğer sistem lerin kendi içlerinde bir bü­ tün olarak anlaşılm ası gerektiğini hatırlayalım. .3) Liderlerin icraata bulundukları ve tepki verdikleri tarih­ sel bağlamı göz ardı etm ek. Bu çok yaygın bir hata ve tarihsel d üşü ncenin en büyük kusurudur, zira insanların eylem leri boşlukta gerçekleşm ez ve deus ex m ach in a* diye bir şey yok­ tur. Bir örnek verecek olursak, Lenin 1 9 1 6 -1 9 17’de gelişm ekte olan sağlıklı bir sistem i yıkmaya çalışan biri değildi. Tam tersi­ ne, başka milyonlarca kişi gibi onun da karşısında, kelim enin gerçek anlamıyla çöküş halinde bir dünya ve parçalanm akta olan bir Rusya vardı ve o, yaşanmakta olan ve yaşanacak fela­ ketlere karşı daha harekete bile geçm eden ölüp gitme tehlike­ sini göze alarak eyleme atıldı. Bağlamı dikkate alm anın önem i­ ni daha da iyi gösteren bir başka örnek alırsak: Otuzlu yıllar­ daki dünya ekonom ik bunalım ı, pek çok kişinin gözünde Sov­ yet Rusya’nın taşıdığı itibarı anlam ak açısından çok önem lidir ve SıaliniznTin meşrulaşm asına yardım etmiştir. Benzer biçim ­ de, ikinci Dünya Savaşı, rejim in ve Stalin’iıı gücünün kendi iç hastalıkları nedeniyle zayıflamaya başladığı bir sırada, Stalin’in kitlesel mezalim inin üzerine bir perde çekmiştir. Bu değerlendirm elerden hareketle, okurlar, aşağıda ortaya konan savlarda gerek iç gerek dış tarihsel bağlam ın ve arka planın kilit bir rol oynayacağını tahmin edebilirler. Ama SSCB hakkında gerçek bir bilgi edinm enin önündeki engelleri gözden geçirm eyi bitirm edik. Stalinizm m efhum unu kullanan ve suiistim al eden daha da dolambaçlı ve karm aşık düşünce kalıplarına dikkat çekm em iz gerekiyor. Hem Stalinist terör kurbanlarını hem de uyguladığı siyasi ve ekonom ik politikalar sonucunda hayatını kaybedenleri kapsa­ yan, gülünç ölçüde şişirilm iş, olanaksız ve doğrulanması im ­ kânsız sayıda ölüm ün sorum luluğunu onun ve rejim inin sırtı­ ( * ) Çıkıdı olmayan bir soruna çözüm getiren m ucize kişi ya da olay - ç.n.

14

na yükleyerek, Stalin’i "şeytanlaştırm a'’ eğilim inden bah set­ mek istiyorum . Ö rneğin, Stalin’in işlediği suçlara bağlanan in­ sani kayıpların, doğmamış çocuklarla ilgili tahm inlere dayalı büyük d em ografik kayıpları da içerdiğin i g örü n ce, insanın gözlerine inanası gelmiyor. Böyle bir hesap yapmaya ne gerek var? Bunun kim e ne faydası olabilir? Bu şişirilm iş rakamların gerçek seviyelerine indirilmesi ve diğer aritm etik cambazlıklar, özellikle arşivlere giremedikleri dönemlerde uzmanlar için son derece m eşakkatli bir işti. Ama bu iş artık başarıyla tamamlan­ dığından, Sıalin’i ve Staiinizm ’i gerçekte ne idiyseler öyle gö­ rüp d eğerlendirm em iz m üm kün. G eriye, m ahkûm edilm esi gerekeni m ahkûm etm ek için de, sahnenin m erkezini işgal et­ tikten sonra, diktatörün ölümüyle yerini yenisine bırakan bir dramın düğümlerini çözm ek için de yeterince dehşet kalıyor. G erçekte, terörün kendisi değişim ler geçirm iştir; bu nedenle tarihle farklı dönem leri birbirinden ayırmak zorunludur. “Stalinizm ”i 1917’den başlatıp Sovyetler Birliğimin sonuna kadar uzatarak süreklileştirm e eğilim i, tarihte pek ço k örneği görü­ len alışkanlık ve hatalardan biridir. Bu noktada, muhafazakâr Alman tarihçileri tarafından başla­ tılan H istorikerstreil’ıan ( “tarihçiler tartışm ası”) bahsetmem iz gerekiyor. Bu tarih çiler H iller’in iktidara g elm esine yardım eden Nazi olmayan Alman sağının temsilcilerini haklı çıkarma, bu arada b ir taşla iki kuş vurup Hitler’i ve dünya üzerindeki şeytani em ellerini aklama çabasıyla, Soğuk Savaş’ın da etkisiyle Batı’nın göz yummasını bekledikleri kaba bir hileye başvurdu­ lar. Bizleri Hitler’in çılgınlıklarından bir şekilde Sıalin’in so­ rumlu tutulabileceğine inandırm ak istediler; güya, Stalin za­ limlikte Hiıler’e ilham veren bir emsal teşkil etmişti. Özel ola­ rak, Yahudi Soykırım ına kulaklara reva gönden muamele mo­ del olmuştu. Ve H itler’in saldırısı Rusya dışındaki ülkelerden başlamış olsa bile, Stalin’in bir gün Almanya’ya açmayı planla­ dığı savaşa karşı bir savunma harekâtından başka bir şey değil­ di.2 Soğuk Savaşın özelliği olan antikom ünist telkin Bau’da bu 2 Bkz, Peıcr Baldwin, yay. haz., Reworking (he Post: Hitler, (lie Holocaust aıul the Historians' D ebate. Boston, 1990.

15

tür ideolojik manevralara im kân verdi. Neyse ki, bu operasyo­ nu mahkûm eden ve Sovyet sistem inin dinam iklerini anlam a projesinde ayak direyen yeterince ses yükseldi. Bu kitap bir SSCB tarihi olmayı am açlam ıyor; sistem in genel özelliklerini ortaya koym akla yetiniyor. Kitabın üç kısm ından birincisi Stalin dönem ine ayrılm ıştır ve sistem in özgün yanlan ile iniş çıkışlan üzerinde durulmaktadır, ikinci kısım da, siste­ me bir süre için tekrar dinam izm kazandırdıktan sonra dur­ gunluğa (zastoy ) giren farklı bir model olarak tanım lanan Sta­ lin sonrası dönem ( “Kruşçev’den Andropov'a”) ele alınm akta­ dır. Üçüncü Kısım ’da “Sovyet yüzyılı” bir bütün olarak değer­ lendirilm ekte, sistem in izlediği tarihsel rotanın kuş bakışı bir görüntüsü verilmeye çalışılmaktadır. Bu rotanın genel özellik­ lerinin ve özgünlüklerinin yanı sıra, başarısının ve sonraki ba­ şarısızlığının tarihsel tem elleri üzerinde durulmaktadır. Ö ngö­ rülemez olduğu kadar şaşırtıcı da olan bu iki tarihsel m om en­ tin dünya çapında yankıları olmuştur. Burada vurgulanan, söz konusu tarihsel sü recin karm aşıklığı ve zenginliği (pek çok sayfası tüyler ürpertici olsa da), ama aynı zamanda, Rusya’nın G orbaçov sonrası dönem de tuttuğu yol dâhil, özgül tarihsel boyut konusundaki farkmdalığın önemidir. Rusya Bilim ler Akademisi Felsefe Enstitüsü’nden siyaset fel­ sefecisi V. R Mezhuev, 1 9 9 9 ’da M oskova’da d ü zenlenen bir konferansta tam da bu sorunlara değinmişti: K endinize, geçm işte sizin için neyin değerli olduğunu, neyin sürdürülm esi ya da korunm ası gerekliğini soru n, b u , gelecek ­ le yü zleşm en ize yard ım cı o lacak tır... G eçm iş olu m lu h içb ir şey içerm iyorsa gelecek de yok dem ektir ve geriye “her şeyi unutup uykuya dalm ak”ıan Izabytsia i zusnut’l başka bir şey kalmaz. G eçm işi olm ayan bir gelecek Rusya'nın tarihsel yaz­ gısı değildir. 2 0 . y ü zy ılın , b ü y ü k felak etlerin yaşand ığı bu yüzyılın ü zerin e sü n g er çek m e k isleyenler, b ü yük b ir R u s­ ya’ya da ebediyen elveda dem ek zorundadır.3 3

16

V. R Mezhuev, “O tnoshenie k proshlom u - kliuch k budushchem u", Kuda Ideı Rossiid? Krizis Institulsiotıal'nykh Sistem : Vclt, D esaliletie. G o d içinde, Moskova, 1999, s. 47.

Kitabın sonuç kısm ında bu yerinde değerlendirm elere geri döneceğiz. Fakat burada bir noktayı vurgulamak istiyoruz: Ta­ rihsel araştırm anın güç bir iş olduğunun tümüyle farkındayız ve bu işin yansız ve önyargısız bir şekilde yürütülm esini son derece ö n em li buluyoruz. Bir yazar ortaya bilim sel b ir eser koyduğunu açıkladığında belli bir ihtiyat payı bırakm ak gere­ kir: Niyetler ne kadar iyi olursa olsun, başarı için teminat Oluş­ turmaz. Yol boyu pek çok ve çeşitli tuzaklar vardır: kaynaklar ve tanıklıklar, m esleki yeterlilik düzeyi, kişisel önyargılar ve herhangi bir açıklayıcı şem anın için e yerleştirm eye direnen, akışkan, muğlak, türlü çeşitli tarihsel gerçeğin sonsuz karma­ şıklığı. Gene de, tarihçiler tam da bunu hedeflemezlerse ikna edici bir anlau geliştiremezler. Elde sadece düzm ece hikâyeler, daha doğrusu dönüp dönüp tekrarlanan aynı hikâye olur.

17

B İ R İ N C İ KISIM

Bir Rejim ve Ruhu

Giriş

Sovyet sistem in görece kısa tarihinde otuzlu yılların ço k özel bir yeri vardır. Birincisi, bu dönem . Birinci Dünya Savaşı’mn ve 1918-1921 arasındaki İç Savaş’ın yaralannı henüz tam ola­ rak saram am ış bir ülkeyi sarsan çok güçlü bir drama sahne ol­ duğu için. İkincisi, yirmili yıllardaki kısa öm ürlü Yeni E kono­ mi Politikası (N EP) ülkeyi fiziksel (biyolojik) ve siyasi bakım ­ dan asgari bir kalım lılık düzeyine getirmeyi başarsa da, ufukta beliren iç, özellikle de dış tehditlerle baş edebilecek duruma getiremediği için. Beş yıllık planların (p ia tile lk i) aniden başla­ tılması bir dizi beklenm edik ve ürkütücü olayı tetikledi. İlk sürpriz, ABD ve Avrupa'yı saran, ama SSCB sınırlarına daya­ nınca duran derin bir ekonom ik durgunluk koşullarında ger­ çekleşen Stalinist “büyük atılım ”dı. İkincisi, bu yeni politikayı takip eden iç çalkantılar silsilesiydi. Zecri devlet aygıtından güç alan kararlı bir elit ve amansız bir yüce önder tarafından dayatılıp hayata geçirilen, daha önce eşi görülm edik ulusal se­ ferberlik her alanda pek ço k radikal değişim doğurdu; bunla­ rın da rejim üzerinde önem li bir geri yansım ası oldu. Bu sü­ reçte rejim in aldığı biçim , nevi şahsına m ünhasır yeni bir dev­ let sistem inin kurulmasıyla sonuçlandı. Bu sistem , en azından ilk aşamalarda, bazı aktörlere ve dış gözlem cilere daha yüksek 21

bir sosyal adalet özlem inin som utlanışı olarak göründü. Baş­ kaları -ö z e llik le aradan birkaç yıl geçtikten so n ra - bunu dev­ let köleciliğinin yeni bir biçim i olarak gördüler. Haklı olarak, tek ve aynı sistem in o yıllarda neden bu kadar bağdaşmaz yargılar doğurduğu sorulabilir. Fakat bir olgu in ­ kâr edilem ez: Ü lke son derece hızlı değişim ler geçiriyordu. Beş yıllık planın ilk yıllarında şu ya da bu nedenle yurtdışı bir görevde olan farazi bir parti ya da devlet görevlisinin, ülkeye dönüşünde, yokluğunda gerçekleşen hayret verici değişimler karşısında afallayıp kalacağı kesindi. Her halükârda, yirm ili yıllarda ülkeye dönen (böyle örnekler vardı) ve NEP dönemi Rusya’sını Ç arlık Rusya’sıyla karşılaştıran bir Beyaz Rus’tan çok daha fazla şaşıracağı kesindi. Bu İkincisi, rejim in getirdiği yeniliklerden ne kadar tedirgin olursa olsun, çevresinde hâlâ bildiği “Rusya Ana"yı görebilirdi. İçinin epeyce rahatlaması bi­ le mümkündü. Buna karşılık, otuzlu yıllarda M oskova’ya dö­ nen Sovyet görevlisi, yirm ili yıllardan aşina olduğu kum lula­ rın hemen hemen hiçbirini bulamayacaktı. Basın, nepm en, ma­ ğazalar, tedarik sistem i, siyasi tartışm alar, kültürel yaşam ın büyük bölümü yok olm uştu. İşyerleri, hayatın ritm i, sloganlar ve (yakından incelendiğinde) partinin kendisi değişmişti. Si­ yasi yaşam ve benim senen politikalar farklı ve fevriydi. Şehir ve köy meydanlarında duvarlar Stalin resimleri ve onu göklere çıkaran sloganlarla kaplıydı. Başlangıçta Lenin’in yanında res­ medilen Stalin, çok geçm eden, değişmez bir şekilde tek başına temsil edilir olm uştu. Bu ani ikonografik değişimin anlamı he­ nüz çok açık değildi. Bu devlet sistem i çok geçm eden “Stalinizm ” adını aldı ve kontrol, bariz ve kesin biçim de dümendeki adamın elindeydi. Ama bu, sistem in ayırıcı özelliklerinin sadece başındaki kişiye atfedilmesi gerektiği anlam ına gelmez. Bu özellikler, pek çok bakımdan, liderin işleri idare tarzının öLesine geçiyordu. Stalin’in ölüm ünden sonra rejim in yönetilm e biçim inde meydana gelen kayda değer değişim ler buna işaret eder. Ama bunun tersi de doğrudur: Pek ço k temel özellik değişmeden kalm ış­ tır. G erçekten neyin değiştiğini ve neyin devam ettiğini belir­ 22

lem ek, ülkenin tarihini anlamaya çalışırken karşılaşılan temel problem lerden biridir. Bu problem tarihçinin karşısına, tarih felsefesi alanına giren, hep tekrarlayan bir engel de çıkarır: O lanların ne kadarı tek bir lidere atfedilebilir? Lider bağımsız bir amil, yani özerk bir faktör müdür? Eğer öyleyse, bize gere­ ken tek şey bir yaşamöyküsûdiir. Yoksa, lider tarihsel koşulla­ rın ve şartların, ü lkenin geleneklerinin, potansiyelinin ve sı­ nırlılıklarının ürünü müdür? Bu durumda, bir tarih çalışm ası­ na ihtiyacım ız vardır. İster kişisel ister nesnel faktörlerle uğraşıyor olsunlar, otuz­ lu yıllar tarihçiler için kolay bir çalışma alanı değildir. İşaret ettiğim iz üzere, bu yıllar kim ilerinin parlak tasvirler yapması­ na, başkalarının da yaşananları bir çileden ibaret saym asına yetecek kadar çelişik öğe içerir. Ve yazarların bu iki uç arasın­ da gidip geldiği pek çok otobiyografi yazılmıştır. O dönemde ya da ertesinde nice insanın bir terör rejim inin terıipçisi cani Stalin im gesine inanmayı reddetmiş olm ası ile Stalin’in politi­ kalarının tartışmasız ülke çıkarlarına hizm et eden yönleri ara­ sında güçlü bir bağıntı olsa gerektir. Yerli yabancı pek çok gözlem cinin üzerinde birleştiği gibi, SSC B’nin İkinci Dünya Savaşı’ndaki zaferi, ülkeyi kurtaran ve uluslararası planda bü ­ yük etki yaratan bir destandı. Ama bu zafer Çarlık ya da ben­ zeri bir rejim tarafından elde edilemezdi. Ö te yandan, bilgisiz­ lik de -S talin ist devletin gizlilik tutkusunun ü rü n ü - Stalin'in dayattığı “Yüce Ö nder” im gesinin başarıyla yayılmasına kuş­ kusuz katkıda bulunmuştur. Bilim sel b ir y aklaşım , bu iki “u cu ” görm ezden gelem ez. Ama “Başka seçenek yoktu” ve “Stalin kaçınılm azdı” türünden determ inist görüşler ile Stalinizm olgusunun rastlantısal, zor­ ba ve keyfi boyutlarını öne çıkaran karşıt görüşler arasında gi­ dip gelmeyi de amaçlamaz. Siyaset oyununun zorunlu kuralla­ rından (N EP’in ilk yıllarında tartışmasız geçerli olan kurallar) vazgeçen bir rejim in olu şum u na katk ıd a bu lu nan bağlamı -y a n i, ilgili faktörlerin etk ileşim in i- tahlil ederek tarihin ger­ çek seyri üzerinde yoğunlaşmak yeğdir. Stalinizm , siyasi varlı­ ğı üzerinde kontrolünü yitirmiş bir parü sistem inin olumsuz 23

yüzünün ta kendisiydi. Pek çok yaşamsal devlet fonksiyonu­ nun üstlenilm eye devam edilm iş olm ası bu gerçegi değiştir­ mez. Ama bu, çeşitli faktörlerin etkinliklerini nasıl korudukla­ rını araştırmaya devam etm ek için bir teşvik unsuru da oluştu­ rur. Stalin’in keyfi iktidarı hiçbir zaman gelişm elerin yansım a­ larına bağışık olm am ıştır; ilerlem elerden de, ülkede, Staliriin çevresinde ve nihayet kendisinde ağır ağır ilerleyen çürüm e­ den de. 19 2 8 -1 9 3 9 dönemi tartışmasız bir biçim de diğerlerinden ay­ rılır, zira ne kadar kısa olursa olsun Sovyet sistem inin geçm iş ve gelecek tüm problem lerini teksif eder. Stalin dönem inin an ­ laşılması zorunludur. Ama bu, öğrenecek başka bir şey olm a­ dığını söyleyen yaygın klişeyi benim sediğim iz anlam ına gel­ mez. Stalinist sistem i hem NEP’ten hem de Stalin sonrası sis­ temden ayıran pek çok özellik olduğu, ama bu üç dönem in pek ço k o rtak ö z ellik taşıd ığ ı, ne kadar tekrarlan sa azdır. Otuzlu yılların incelenm esi sadece bu noktanın değil, Rusya tarihinde onca düğüm oluşturan bir dizi başka sorunun da ay­ dınlanm asına yardımcı olacaktır. Artık bulgularımızdan birini açıklam a vakti geldi: Anlaşıldı­ ğı üzere, tarih bir yandan Stalin rejim ini işlem ez hale getirir­ ken, bir yandan da Sovyet tarihinin bir sonraki bölüm üne ge­ çilm esine imkân veren faktörleri ve aktörleri hazırlıyordu.

24

I Stalin Nereye Gitm ek İstediğini Bilir ve Oraya Gider

Stalin bundan elli küsur yıl önce öldü. Elde yeni kaynaklar ve yazılmakta olan nitelikli kitaplar var. Ne var k i, bu belge bol­ luğuna ragm en, doğrudan tanıklıkların ve değerlendirm elerin çelişik portreler ve fotoğraflar sunm ası nedeniyle, kişiliğinin lam bir değerlendirm esini yapmak hâlâ güç. Bazıları gerçekçi, bilgili, çoğunlukla nazik, hatta hayırhah bir lider - b ir başka deyişle, m akul bir devlet ad am ı- portresi çizm ekte. Başkaları soğuk ve entrikacı bir taktikçi. Başka bir grup ise, herkesten ve her şeyden şüphelenen bir iktidar budalası, öfke nöbetlerini güçlükle dizginleyen kızgın ve kinci bir canavar, daha da k ö­ tüsü, giriştiği katliamları en büyük politik buluşu olarak gö­ ren, sağı solu belirsiz bir akıl hastası görüntüsü. Stalin büyük bir şarlatan mıydı yoksa yetenekli bir örgütçü mü? Pek çoklan için, her şeyi eline yüzüne bulaştıran acınası bir adamdı. Yete­ nekli, hatta deha (ne kadar şeytanca olursa olsun) sahibi biri miydi? Yoksa sıradan ve kötücül bir vasatlık abidesi mi? Bir bağlamda görüş belirtm iş gözlem cilerin, aynı kişiyi fark­ lı bağlamlarda gördükten sonra yargılannı gözden geçinneleri, bu kaleydoskop'görüntüsünü daha da karıştırmaktadır. Bu türden taban tabana zıt değerlendirm eler (bunlardan ba­ zdan Stalin’in gerçek yüzünü ve tabiatını yansıtır) son derece 25

kafa karıştırıcıdır. Bununla birlikte, başkalarına vermek istedi­ ği görüntüler üzerinde titizlikle çalıştığı bilinen biriyle uğraştı­ ğım ızdan, gözlem cilerin Stalin hakkındaki izlenim lerinin ta­ mamının hakikati yansıtmadığı ileri sürülebilir. Her durumda, malümu ilan etmemiz gerekiyor: Stalin olgusunun bir başlan­ gıcı bir de sonu olm uştur; sadece ölüm lülük gibi sıradan bir nedenden dolayı değil, SSC B ’nin Stalin dönem inde yaşadığı sistem ik cinnet evresinin doğal sınırlan olması nedeniyle de. Bu bizi, Sıalirii içinden çıktığı, katkısını yaptığı ve eceliyle öle­ rek dışına düştüğü tarihsel akışın içine yeniden yerleştirm eye m ecbur eder. Bu dolam baçlı, kanlı, son derece dramatik ve so­ nuna kadar kişisel rota, aynı zamanda tarihsel bir "anakart”ın bileşenlerinden biriydi; bir başka deyişle, aynı zamanda şahsi olmayan bir üründü. İlerleyen sayfalarda bu noktalardan bazı­ larını aydınlatm aya çalışacağız; diğerlerini Ü çüncü Kısım ’da ele alacağız. İşe. genellikle tartışılmaz kabul edilen bir noktayı sorgula­ m akla başlayacağız. Stalin Bolşevik Parti’nin bir üyesi, yöne­ timdeki diğer herkes gibi bir Leninistydi. Ya da öyle görünü­ yordu. Lider çevrelerinde yer alıyordu; önce M erkez Kom ite, ardından Politburo üyesi oldu. Ö zellikle İç Savaş sırasında, özel görevlerde Lenin’in adamı olarak çalıştı. Gene de, en te­ lektüel ve siyasi bakımdan Bolşevik hareketin tarihsel simala­ rının çoğundan farklıydı. Diğer Bolşevik liderler çoğunlukla siyasi tahliller yapan kişilerdi; Batı’yı iyi tanıyorlardı, çünkü orada yaşamışlardı. Daha “Avrupalı” ve “anlaşılm ası” daha ko­ lay olan bu insanlar, teorik sorunlarla ilgileniyorlardı ve ente­ lektüel bakımdan Stalin'den üstündüler. Sıalin o kadar iyi eği­ timli değildi ve dış dünya tecrübesi çok sınırlıydı. Tartışmalara önderlik etme ve sav geliştirm e becerisine rağmen hatip değil­ di. Ketum, son derece benm erkezci, temkinli ve entrikacıydı. Aşın hassas egosunu, başkalarınca kayıtsız şartsız onaylanm a­ sı gereken kendi büyüklük duygusu dışında hiçbir şeyin tat­ min etmesi m üm kün değildi. Stalin kişisel iktidarı başkalannı kendisine boyun eğmeye mecbur etmenin en emin yolu olarak görüyordu. Yüksek po26

zisyonuna ragm en ( 1 9 1 9 ’da kurulur kurulm az P olitb ü ro ’ya girm işti) sadece Lenin ve Troçki’niıı - e n tepedeki iki lider— değil, bir gün ona tamamen teslim olm ak zorunda kalacakları­ nı bilm eyen - v c bunu tasavvur etm eleri m üm kün o lm ay an pek çok başka liderin de gölgesinde kalıyordu. Stalin bu göreli madunlugunu büyüklük fantezilerini seferber ederek ve k en ­ disine gerçekte oynadığından çok daha önem li bir rol biçerek telafi etm iş olm alı. Bunu, Voroşilov ya da Budenny gibi çapsız yardakçılardan ve dalkavuklardan oluşan, giderek büyüyen bir grubu çevresine toplayarak yaptı; bunların arasında daha çaplı ama yontulm am ış O rconikidze, yetenekli ama ço k genç M ikoyan ve bir süre sonra gruba katılacak olan , m uhtem elen ilk başta istem eyerek m üstakbel diktatörün başlıca destekçisi ve kurduğu d in in başrahiplerinden biri olacak M olotov da yer alıyordu. Son derece otoriter olan bu kişilik bütün özelliklerini İç Sa­ vaş sırasında - b u , Stalin’in çatışm anın y ık ın tıların d an doğ­ makta olan yeni devletin alması gereken biçim ve yönetim tar­ zına ilişkin görüşlerinin biçim lenm esine önem li katkıları olan bir tecrü beyd i- dizginsiz bir biçim de ortaya koydu. Bu düşün­ celer kendini yüceltm e dürtüsünden de besleniyordu. Uzun lafın kısası, Stalin’in kişiliği ile Lenin dâhil diğer "eski tüfek­ ler” hakkınd a bildiklerim iz arasındaki fark, insanda sadece hayret uyandırabilir. Stalin’in dünyasını ilk başta doğal olarak mem leketi. Kafkasya’nın gelenekleri, daha sonra da derin Rus­ ya hakkında edindiği tecrübeler biçim lendirm işti. Buna karşı­ lık, İkinci ve Ü çüncü Enternasyonalin üzerindeki etkisi yok denecek kadar azdı. Bu yüzden, o ve yakın çevresinin İç Sav aş'tan , R usya’da yapılm ası g ere k e n ler k o n u su n d a L en in , Troçki, Kam enev ve diğerlerinden tam am en farklı görüşlerle çıkm asında -k o n u ister sosyalizm anlayışı olsun ister ülkeyi yönetecek devletin tü rü - şaşılacak hiçbir şey yoktu. O halde, “B olşevizm ” d enen hareketin içind e ço k farklı iki siyasi ve kültürel dünya bir arada yaşıyordu ve bu durum , tem el hedef herkes tarafından paylaşıldığı sü rece devam etti. R ejim “B e­ yazlar”! bozguna uğratır uğratmaz, birbirinden uzaklaşan iki 27

akım yüzeye çıktı ve çatıştı: Bunlardan biri, Rusya’da nüfusun çoğunluğunun çıkarlarını savunacak bir devlet kurma konu­ suna yoğunlaştı; diğeri stratejisini devletin kendisine odakladı; bu, başta İç Savaş gazileri olm ak üzere Rusya’da pek çok kişi­ nin paylaştığı bir yaklaşımdı. Bu aşamada, m üm kün olan tek seçenek diktatörlüktü. İç Sa­ vaş bu terim in tartışmaya yer bırakm ayan tek bir gerçekliği ifade etmediği gerçeğini bir süre için unutturm uştu. Hâlbuki otoriter, liberal ve sosyal dem okrat varyantlar arasında çok sık ve bazen tehlikeli bir şekilde salınan dem okrasiler de dâhil, diğer bütün siyasi sistem ler gibi diktatörlük rejim leri de farklı renk ve biçim lere bürünürler. Ülkede bir kez banş sağlanıp sı­ ra bir barış dönemi devletinin kurulmasına geldiğinde, iki kar­ şıt model öne çıktı. Ayrılıklar, Rusya temsilleri, m illiyetler so­ rununu halletmek için gerekli iktidar biçim i, kooperatif siste­ mi, köylülük, partinin yapısı, kalkınm a stratejileri ve hedefle­ necek toplumsal dönüşüm ün niteliği etrafında dönüyordu. Si­ yasi olarak birbirine karşıt iki kamp kendini “aynı” partinin içinde bulmuştu. Ö ngörülebileceği üzere, sonunda galip gelen taraf eski ismi bir süre korudu. Ama sonra ne olduğunu -v e nasıl hızlı old u ğu nu- biliyoruz. Sıalin am açlarının çoğunu gizlediğinden, diğer parti liderle­ ri gafil avlandılar. Kendilerine kurulan tuzağı fark ettiklerinde iş işten geçm işti. Lenin bile bir süre aldandı. Sonunda kim inle muhatap olduğunu anladığında, etkili bir çözüm için gene çok geç kalınm ıştı. Lenin’in 1920’nin sonundan itibaren ağır hasta olm ası Stalin ’in tırm an ışın ı büyük ölçüd e k olaylaştırm ıştı. Aralıklarla ilaç tedavisine alm an yoğun bakım altındaki Lenin, uzun sürelerle siyasi faaliyetlerden uzaklaşmak zorunda kalı­ yordu (bu, özellikle 1 9 2 2 yılının büyük bölüm ü ve kısm en 1923 yılı için geçerlidir). Ama daha önce de vurguladığımız gibi, sorun Stalin ’in k işiliğinin “deşifre ed ilm esi’’nden daha derinlerdeydi, çünkü bununla birlikte, ileriki yıllarda izlene­ cek siyasi çizgiye ilişkin bütün bir anlayış da söz konusuydu. Stalin’in siyasi tutumunda örtük olarak m evcut olan bu anla­ yış henüz açık olarak formüle edilmemişti. Buna rağmen, iki 28

farklı program , esas olarak (am a tek başına değil) L enin’in “vasiyet”i olarak anılan belgenin tanıklık ettiği “Lenin’in son m ücadelesi” sırasında bütün açıklığıyla ortaya kondu. Stalin’in duruşu, 1 9 2 2 -1 9 2 3 yıllarında kendi yönetim i altında (1 9 2 2 ’de p a rtin in g e n e l s e k r e te r i o lm u ş tu ) ta r tış ılıp b e n im s e n e n SSCB'nin anayasal biçim ine ilişkin planlarıyla açıkça belli ol­ du. SSCB’nin kuruluşuyla ilgili belgeler, Lenin ile Stalin ara­ sındaki çatışm a konusunda en aydınlatıcı m alzem eyi oluştu­ rur. Sovyet devletinde milliyetler sorunundan ço k daha geniş kapsamlı ve derin olan bu polem ik, sistem in kuruluşunun ne­ redeyse tüm yönleri kapsar: ideoloji, partinin ve devletin rolü, ekonom i politikası ve özellikle, stratejik açıdan çok önemli bir konu olan köylülüğe karşı izlenecek politikalar.1 Perestroykadan sonra açılan arşivler, sadece görüş ayrılıkla­ rının ne kadar büyük olduğunu değil, Lenin ile genel sekreter­ liğe - o vakitler sonradan edineceği önem e sahip olmayan bir m ak am - bizzat seçtiği kişi arasındaki derin kişisel husumeti de kavramamızı sağlamaktadır. Sıalin’in Lenin’e beslediği hu­ sum et ve Lenin’in onunla ilgili artan rahatsızlıkları (yakın çev­ reden birkaç kişi dışında herkesten gizlenen, derinleşm ekte olan kişisel ve ideolojik bir çatışm a) Stalin’in 1 9 2 1 ’de Lenin’e yazdığı, daha önce bilinm eyen bir m ektupta2 ifadesini bulur, daha doğrusu bunun ipuçlarını verir. Parti aygıtını, Lenin’in kansı Krupskaya’yı ve Politbüro’yu ele alan bu m ektup, siyasi konularda Stalin’in kafasının nasıl işlediğine dair kesin bir fi­ kir verir. M etinden anlaşıldığı kadarıyla, hikâye Krupskaya’nın Lenin’e yaptığı bir şikâyetle başlam ıştır (Krupskaya hasta eşini pek ço k gelişm eden haberdar ediyordu): Stalin parti içinde, “tam teşek k ü llü yen i bir h alk k o m iserliğ in e b en zeyen ” ve Krupskaya’nm başında olduğu, Eğitim Kom iserligi’ne bağlı si­ yasi eğitim dairesiyle hem en hem en aynı görevlere ve hedefle­ re sahip olduğu için bu dairenin alım ı oyan büyük bir ajitasyon-propaganda dairesi kurm uştur. Lenin bu notu d ikkatle

1

I96 7 'd e Lcmnk L ası St niggle'ı yazarken bütün bunları bilemezdim.

2 Bkz. Istoricheslıü Arhiv, N o. 2, 1994, s. 2 2 0 -2 2 3 .

29

okuduktan sonra kendi yorum larıyla birlikte Sıalin'e aktara­ rak, ondan ajitasyon-propagandayla ilgilenm em esini ister. Sta­ lin buna ancak bir feinto'nun -G ü rcü dilinde “sokak serserisi” anlam ına gelen, g ençlik yıllarındaki la k a b ı- verebileceği bir cevap yazar. M uhatabının sağlığının bozuk olmasından yarar­ lanarak, küstah bir entrikacı gibi davranır. Krupskaya'nın bu dairede işe alınan görevli sayısı için verdiği rakamları kale al­ maz. Bu dairenin soru m lu lu ğu n u üstlenm eye zorlan d ığın ı, ama artık bu işi bırakmayı reddettiğini belirterek, Lenin’e bu işe karışm am asının m enfaatine olduğunu, yoksa “Troçki’nin bundan, Lenin’in bunu sırf Krupskaya yüzünden yaptığı son u ­ cunu çıkaracağım ” “açık lar”. Uzun lafın kısası, Stalin teslim olmayı reddetmektedir. Oynanan oyun gün gibi ortadadır. Sorun elbette Troçki’nin ne d iyeceği d eğild i; bu cevapla S talin 'in L en in 'e, hikâyeyi Krupskaya’dan duyduğunu anladığını gösteriyor ve Lenin’in o hasta haliyle, kendisinin yardımı olm aksızın, o sıralar bir dizi meselede çatıştığı korkutucu bir şahsiyet olan Troçki karşısın­ da, Poliıbüro'da çoğunluğu sağlam asının garanti olm adığını anlatıyordu. 1921 yılında hepsi birbirinden manidar böyle başka ça tış­ malar da yaşandı. Stalin'in Lenin’i kontrol edebilm ek için oy­ nadığı Troçki kartı, Poliıbüro’nun Troçki önderliğindeki azın­ lığı ile Lenin önderliğindeki çoğunluğu arasında sendikaların rolüne ilişkin kısır bir tartışmanın hâkim olduğu bu dönemde ortaya çıktı. O yıl NEP tipi bir sistem e geçerek çizgi değişikli­ ğine gitme önerisi reddedilmiş olan Troçki. ekonom ik yıkım la baş etm ek için işgücünün bir süreliğine yarı askerî yöntem ler­ le seferber edilm esinden başka bir çıkış yolu göremiyordu. L e­ nin ise henüz yeni bir ekonom i politikası tahayyül edemiyor, ama işçi sınıfı içinde kök salm ış olan sendikalara daha fazla özerklik tanınmasını istiyordu. İki hizip de yakında toplana­ cak olan XI. Parti Kongresi delegelerinin çoğunluğunu yanına çekm ek için çalışıyordu. MikoyaıTın Tak Bylo ( “İşte Böyle O l­ du”) başlıklı otobiyografisinde doğruladığı gibi, Lenin Troçki’ye karşı mücadele taktiklerini geliştirmek için yapılan bazı 30

toplantılara katılsa da, operasyon baştan sona Stalin tarafından yönetiliyordu. Nefret ettiği Troçki’ve karşı Lenin’le birlikte saf tutmak, Slalin'e Lenin’i güdüm leınenin iyi bir yolu olarak görünüyordu. “Krupskaya hadisesi”nde de yapmaya çalıştığı buydu. Ama bu ayak oyunlarının -v e Stalin’in Lenin’e beslediği garezin- daha İç Savaş sırasında gelişmiş olması, ama acil askerî görevler ne­ deniyle ve o sırada Stalirîin entrikalarının başlıca hedefi Troçki olduğu için fark edilmeden geçip gitm iş olm ası mümkündür. Sıalin’in Lenin’e mutlak saygısızlığı ve çok geçm eden besleme­ ye başladığı kin -burad a savunduğum tez b u d u r- büyük devlet adamı ve stratejisi im ajının önüne dikilen T ıoçk i’ye duyduğu saplantıya dönüşm üş nefretten dolaylı olarak besleniyordu. Sta­ lin ve destekçilerinin pek çok aşağılayıcı (ve çoğunlukla yayım­ lanması olanaksız) yaftayla karaladığı Troçki, Kızıl Ordu’nun kurucusu, Savaş halk komiseri ve 1917 Devrimi’nin liderlerin­ den olup Stalin’in çizdiği portreden tamamen farklı bir kişiydi. Troçki’nin adı Lenin'inkiyle özdeşleşmişti (Lenin’in hiçbir za­ man açıkça reddetmediği bir durum) ve bu, Stalin’i her şeyden fazla tedirgin ediyordu. Stalin ve yardakçılarının Troçki'yi askerî görevinden ve liderlikten tasfiye etm ek için aralıksız çevirdikle­ ri dolaplar ve Lenin’e yaptıkları baskılar (Lenin ve Sıalin’in ya­ şam öykülerini yazmış olanların gayet iyi bildikleri bir hikâye) Staliıı'in tavrının bu şekilde yorumlanmasına izin verir. Bir iki tereddüt anı hariç Lenin’e uygulanan bu “m uhasara” başarısız oldu. Lenin Troçki’ye ve p restijine bel bağlıyordu. O nunla yakın bir işbirliği içinde çalışıyordu ve bu işbirliği as­ kerî k onu larla sınırlı değildi. Ayrıca, D evrim ci Askerî K onsey’de ve Savunma K om iserliğinde Troçki’nin sağ kolu olan Yefraim Sklianskiy’le her gün sıkı temas halindeydi. Bu sonun­ cusu hiç kuşkusuz iki lider arasında güvenilir aracı rolünü oy­ nuyordu. İç Savaş dönem ine ait belgeler Sklianskiy’in merke­ zin günlük faaliyetlerinde son derece önem li bir rol oynadığını ortaya koyar. Buna rağmen, kendisi ya da 1925 yılında bir ır­ makta tekneyle gezerken boğularak ölüm ü daima bir sis per­ desi ardında kalmıştır.

31

Bu sıkı ilişkiler ağı, Stalin’in Lenin’e beslediği derin husu­ m eti körüklem ekten başka bir işe yaramadı. Ama bu ancak, Lenin ölüm döşegindeyken ve Stalin’in artık neredeyse tüm kontrolü ele geçirdiği bir sırada açıkça belli oldu. Lenin’in sağ­ lığı yerindeyken ona açık açık saldırmak, Stalin’in tem kinli ve hesapçı kişiliğine uymazdı, ama Lenin’in hastalığıyla birlikle -S talin konunun ayrıntılarından tümüyle haberdardı- her şey d eğişti. M erkez K om itesi genel sek reter olarak Stalin ’i, L e­ nin’in tedavisini takip etm ekle görevlendirilmişti ve bu görev, hastayı çekinm eden ispiyonlatm asına izin veriyordu. Vladim ir llyiç’in sekreteri Fotieva m uhtem elen, Lenin’in bunların şim ­ dilik gizli kalm ası yolundaki tem bihlerin e rağm en, Stalin ’i, kendisine dikte ettirilen bütün m etinlerden haberdar ediyor­ du. Stalin’in, Lenin’in kendisini genel sekreterlikten uzaklaş­ tırm ak, hatta siyasi kariyerini bitirm ek istediğini öğrendiğinde nasıl bir ruh hali içine girdiğini hayal etm ek zor olm am alı. F o ­ tieva tarafından önceden bilgilendirilm iş olmasa bile, bunu di­ ğer Politbüro üyeleriyle birlikte, Leniriin XII. Parti Kongre­ sind en hem en önce kongre için yazıp Politbüro’ya ilettiği me­ tinden öğrenecekti. Lenin bu m etinde Stalin’in genel sekreter­ lik görevinden alınm asını istiyor ve nedenini açıklıyordu. Ama Lenin’in sağlık durumu tam bu sırada aniden ağırlaştı ve artık herhangi bir konuda görüşünü alma im kânı kalmadı. O tarih­ te Lenin’in bu talebi sadece Politbüro tarafından biliniyordu. Bu metin Sovyet halkına ancak otuz üç yıl sonra Kruşçev tara­ fından açıklanacaktı. Doğmakta olan SSCB'de milliyetlerin yeri konusunda, ikti­ dar koltuklarında ve kulislerinde yürütülen tartışmalar, gele­ ceğin devletine ve alması gereken biçim e ilişkin anlaşm azlıkla­ rın ne kadar derin olduğunu gösterir. Bu ayrılıklar, ağır hasta olm asına rağmen görüşlerini şaşırtıcı bir berraklıkla form üle etmeyi başaran Lenin’in çok sert tepkisine yol açmıştır. Stalin'in geleceğin Sovyet devletine ilişkin tasarılarını büyük ölçüde, devrimin hem en ertesinde, milliyetlerden sorum lu o l­ duğu sıradaki tecrübeleri şekillendirm işti. 1917 ’den sonra hü­ küm ette üstlendiği ilk görev M illiyetler komiserliğiydi ve dev32

-imden önce Lenin in talebi ve Buharin’in yardımıyla yazdığı, yayımlanan ilk kitabı “m illiyetler sorunu” üzerineydi. Bu son ierece karm aşık ve çatışmaya açık sorunlarla yüzeysel olarak lgilenm esi, onu, bu son derece çeşitli, idaresi zor ve kavgacı milliyetlerin m erkezî hüküm etin çalışm alarına her an çom ak sokabileceğine ikna etm iş olabilir. Lenin’in bu konuda aldığı son tavır, İç Savaş sonrası dönem ­ le gerçekleştirdiği en güçlü ve berrak tahlili içeren bir mani:estoydu. Lenin'e göre, Sıalin Rus olmayan m illiyetlere “özerkik” verm ek istiyordu; bu, söz konusu m illiyetlerin Rusya’nın 'o sıralar adı Rusya Sovyet Sosyalist Federe Cum huriyeti ya da Rusya F ed erasy o n u ’ydu) parçası o lacağ ı, b ir başka deyişle Rusya’ya tabi idari birim lere dönüşeceği anlam ına geliyordu. 3u yaklaşım ve kurulacak devletin biçim ine ilişkin diğer öneiler üzerinde yürütülen tartışma ço k sert geçti ve Lenin ile »talin arasında tam da bu noktalarda çıkan çatışm a, sistem in geleceği için çok ağır sonuçlara yol açarak, tartışmanın ağırlık merkezine yerleşti. Bu nedenle, bu hikâyenin üzerinde durma­ ca değer.

33

2 Özerkleşme mi Federasyon mu?

(1922- 1923)

Bu konuda yararlandığım ız başlıca kaynak olan derlemeyi ha­ zırlayan Rus yayıncılar1 kitabın giriş bölüm ünde, Lenin’in m il­ liyetlerin devlet içindeki yerine ve rolüne ilişkin görüşlerinin zaman içinde büyük bir değişim geçirdiğini yazmaktalar. Le­ nin m erkeziyetçiliğin erdem lerine kesin bir inançtan “federa­ lizmin kaçınılm azlığını kabul etm e” noktasına geldi. İlk başta, ulusal özgüllüklerin üniter bir devlet çatısı altında bağdaştırıl­ ması gerektiğini düşünüyordu, ama sonradan birbirleriyle akde dayalı ilişkilere girecek, etnik temelde devletlerin kurulm a­ sını savunmaya başladı. Kültürel özerkliği yekten reddetm e noktasından bu özerkliğin teritoryal ve diğer boyutlarını tanı­ ma noktasına geldi. Troçki, Rakovski, Mdivani, Skrypnik, Malıaradze, Sultan Galiev ve Lenin’in yakın diğer isimlerin görüş­ leri de, genellikle birbirlerinden bağımsız olarak benzer yönde gelişti; bu arada, Lenin hariç, bunlardan hiçbirinin eceliyle öl­ mediğini belirtelim . Stalin, m uhaliflerinin “ünitarizm " olarak andıkları yaklaşıl

34

Bkz. A. P. Nenarokov, V. A. G om yi, V. N. Dobrokhotov, A. I. Kozhokina, A. D. Koıykhov ve A. 1. Ushakov, Nesostoiavs/ıiisia lubilci; Pochcm u SSSR nc O tprazdn oval svot’g o S em id esia llleliy a , M oskova, 1 9 9 2 ; editörlerin m akaleleriyle çok zengin bir belge derlemesi.

nıın koyu bir taraftarıydı. Daha O cak 1918’de Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi’ne sunduğu “federalizmin sorunları" hakkındaki rapor, bu doktrinin ateşli bir savunuşuydu. Sonradan Lenin'e göndereceği. Toplu Eser/er’inde yer almayan 12 Haziran 19 20 tarihli bir notta şunları yazıyordu: “Bizim sovyetlere da­ yalı federasyon biçim im iz Çarlık Rusya’s ının m illiyetlerine en­ ternasyonalizm yolu kadar uygundur... Bu m illiyetlerin geç­ mişte ya hiç kendi devletleri olmamıştır, olduysa da, bunlan çok eskiden kaybetmişlerdir. Sovyetlere dayalı (m erkezî) fede­ rasyon biçim ini özel bir sürtüşme olmadan kabul etm elerinin nedeni budur.” Sıalin 1 9 1 8 -1 9 2 0 arasında pek çok vesileyle, “tek ve bölünm ez” Çarlık federasyonunun doğrudan mirasçısı olduğu apaçık görülen Sovyet Federasyonu’nun m erkez! ka­ rakterini vurguladı. Bu federasyon bir gün ayrı devletlere dö­ nüşme eğilim i gösterebilecek olan Polonya, Finlandiya, Uk­ rayna, Kırım , Türkistan, Kırgızistan, Sibirya ve Transkafkasya gibi “özerk” birim leri içeriyordu. Ama Stalin “özerkliğin ba­ ğım sızlık anlam ına gelmediğini ve ayrılmayı içerm ediğini” ke­ sin bir dille vurguluyordu. Merkezî iktidar temel işlevlerin ta­ m am ını kendi elinde sıkıca tutmalıydı. Yararlandığımız derle­ m enin yazarlarına göre, Stalin için özerkliğin bahşedilm esi, esas olarak “sosyalist ünitarizm ” yolunda idari bir araçtı. Stalin'in savı, Rusya’nın mesihvari rolüne dayalı bir genişlem enin ürünü olan “süper-devlet” (d eız h a v a ; bu kitapta sık sık kullan­ mak durumunda kalacağımız bir terim ) anlayışının ifadesin­ den başka bir şey değildi. Bu anlayışa göre, diğer ulusların bir­ liğe katılması ilerlem e davasına hizmet ediyordu. Bu arada bir saptam a yapalım : Rus yayıncılar diğer em peryalizm lerin de benzer bir m esihçilikten mustarip olduğunu anlam am ış olabi­ lirler. Burada yeni olan, Stalin’in, artık Sovyet devletinin çıkar­ larına zarar veren m illiyetçi bir sapma olarak sunduğu Lenin’in görüşlerine karşı koyarken kendi emperyal politikasının “Rus üstü” (sv erkh ru sskost) boyutunda ısrar etmesiydi. Poliıbüro 10 Ağustos 1.922’de, Rusya Federasyonu ile şimdi­ lik bağımsız devlet statüsünde olan diğer cum huriyetler ara­ sındaki ilişkileri inceleyecek bir kom isyon kurulm asına karar 35

verdi. Devrim öncesinden beri m illiyetler konusunda uzman olan ve o yıl parti genel sekreterliğine getirilen Stalin, planım hem en ertesi gün sunm aya hazır olduğunu açıkladı. Bir tür anlaşma akdiyle birleşm iş beş bağımsız Sovyet devleti Ukray­ na ve Beyaz Rusya ile E rm en istan . A zerbaycan ve G ü rcis­ tan’dan oluşan üç Kafkas cumhuriyetiydi. Stalin bunlara, cum ­ huriyetlerin şeklen Rusya Federasyonu’nun parçası olm aları anlam ına gelen bir “özerkleşm e” öneriyordu. Kalan bölgelerin -B u hara, Harezm ve Uzakdoğu C um hu riyeti- statüsü şim dilik açık bırakılacaktı. Bunlarla gümrük, dış ticaret, dışişleri ve sa­ vunma, vd. alanlarda antlaşm alar imzalanacaktı. Rusya Fede­ rasyonu’nun yönetim organları -M e rk ez YürüLme K om itesi, Halk Komiserleri Konseyi, Çalışma ve Savunma Konseyi— bir­ liğe katılacak cum huriyetlerin merkezî sovyet kuruluşlarının üzerinde yer alacaktı. Bunların Dışişleri, Dış Ticaret, Savunma, Demiryolu, Maliye ve Haberleşme kom iserlikleri Rus kom iser­ likleriyle birleşecekti. D iğerleri -A d alet, Eğitim , içişleri, Ta­ rım, Devlet Denetim kom iserlik leri- kendi alanlarında yetkili kalacaktı. Ve pek tabii ki, yerel siyasi polis teşkilatları Rusya GPU’suyla birleşecekti. Stalin bu ö n erilerin şim d ilik yayınlanm am ası g erektiğin i açıkladı; bunların önce partinin ulusal merkez kom itelerinde tartışılması, sonra da cum huriyetlerin sovyetleri -sov yet kong­ releri ya da yürütm e k o m ite le ri- tarafından yasalaştırılm ası gerekiyordu. Bu cum huriyetlerin merkezî b ir Rus devletinin salt idari birim leri haline gelm esiyle, Slalin için zaten “laf ka­ labalığım dan başka bir şey olmayan “bağım sızlık” ilkesi, ta­ savvur ed ilebilecek en dolaysız ifadeyle ortadan kald ırılm ış oluyordu. Bu politikaya karşı ço k geçmeden protesto dalgaları yüksel­ di. G ürcistan K om ü nist Partisi M erkez K o m itesi, 15 Eylül 1922’de “vakitsiz" olduğu gerekçesiyle “özerkleşm e”yi reddet­ ti. O rconikidze, Kirov, Kakhiani ve Gogoberidze karara karşı oy kullandı. Bunların hepsi Stalin’in “Transkafkasya Parti Ko­ mi ıesi”nden (M oskova’nın, ulusal parti yönetim leriyle sürekli bir sürtüşme kaynağı olan bu üç cum huriyeti denetlem ek için 36

kurdurduğu b ir organ) adam larıydı. Ö nde g elen k om ü n ist Gürcü liderlerden M aharadze 1 Eylül 1 9 2 2 ’de Lenin’e şöyle yakmıyordu: “K arışıklık ve kargaşa içinde yaşıyoruz." Transkafkasya Kom itesi, parti disiplini adına, Gürcistan Komünist Partisi’ne ülkenin bağımsızlığını zedeleyen türlü kararlar da­ yatıyordu. M aharadze, “G ürcistan”m “ne bir Azerbaycan ne de bir Türkistan” olduğunu vurguluyordu. Stalin de 2 2 Eylül 1 9 2 2 ’de L enin’e yazdığı b ir m ektupta, m erkez-periferi ilişkilerindeki “m utlak kaos”tan ve bunun yol açtığı çatışm a ve m em nuniyetsizliklerden yakınıyordu. Onun m ektubunda ise bütün hata karşı tarafa aitti. Stalin “bağımsız­ lığa oynayan” kü çü k cum huriyetlere saldırıyordu. O na göre "b irleşik ulusal federal ekonom i hayal haline gelm ekte ’ydi. Seçenekler şunlardı: Ya tam bağımsızlık yoluna gidilecek, bu durumda m erkez cum huriyetlerden elini çekecek ve hiçbir iş­ lerine karışm ayacaktı; cum huriyetler ise dem iryolları, ticaret ve dışişlerini kendileri idare edeceklerdi. O rtak sorunlar eşitler arasında sürekli müzakereler yapılmasını gerektirecek ve Rus­ ya F ed erasy o n u n u n en yüksek organlarının kararları diğer cum huriyetler için bağlayıcı olm ayacaktı. Ya da cum huriyetler tercihlerini tek bir ekonom ik yapılanma içinde gerçek bir bir­ leşmeden yana kullanacak ve Rusya Fed erasyonunu n yüksek m akam larının kararlarına tabi olacaklardı. Bir başka deyişle hayali bir bağımsızlığın yerini dil, kültür, adalet, içişleri ve ta­ rım ala n la rın d a cu m h u riy etlere tan ın an g erçek b ir dahili özerklik alacaktı. Stalin yoldaşlarına şöyle ders veriyordu: tç Savaş’ın d ört yılın d a c u m h u riy etle re s e r b e stlik tanım ak m ecburiyetinde kaldık. Bunun son ucun da. M erkez Kom itesi kararlarını M oskova'nın kararları gibi gören tavizsiz “sosyalbagım sızlık çtlar”ın oluşm asına yardım cı oldu k. Bunları der­ hal " ö z e r k lik le r e dönüştürm ediğim iz takdirde, sovyet cu m ­ huriyetlerinin birliği kaybedilm iş bir dava olacaktır. Şimdi bu m illiyetleri nasıl incitm eyiz diye uğraşm akla m eşgulüz. Ama böyle devanı edersek, bir yıl içinde parti parçalanm anın eşiği­ ne gelir.

37

Stalin metninde “özerkleşm e” projesinin ana hatlarını tek­ rarlıyordu. Lenin’in buna göstereceği tepkiyi ise beklemiyordu. Bu konuda söylenebilecek tek şey. Lenin’in Stalin’in m uhtı­ rasından hoşnut olmadığıydı, çünkü karışıklık kokusu alınıştı. Kamenev’e yazdığı 2 6 Eylül 1922 tarihli bir notta, ondan cum ­ huriyetlerin Rusya Federasyonuyla bütünleşm esi hakkındaki önerileri incelem esini istedi. Bu meseleyi daha önce Sokolnikov’la tartışmıştı, Stalin'le bir buluşma ayarlamaya çalışacaktı ve ertesi gün Stalin'iıı yandaşları tarafından “bağım sızlıkçılık” (nezavisiınstvo) sapm asıyla suçlanan Gürcü lider M divani’yi görecekti. Lenin’e göre “Stalin gelişmeleri çok fazla hızlandır­ ma egilim inde’ ydi ve m etinde değişiklikler yapılması gereke­ cekti. Sıalin’e birkaç değişiklik göndermiş, o da bunlardan il­ kini ve en önem lisini, yani kendi formülünün ( “Rusya Federasyonu’na k atılm a") yerine Lenin’in kini ( “Asya ve Avrupa Sovyet Sosyalist Cum huriyetler Birliği içinde Rusya Federas­ yonuyla resmi bir birleşm e”) geçirm eyi kabul etm işti. Lenin şunları açıklıyordu: Bağım sızlıklarını yok etm em eliyiz; eşit haklara sahip bir bağım sız cu m h u riy etler federasyonundan oluşan bir üst kademe yaratmalıyız. Lenin’in Stalin'le tartış­ mak istediği başka değişiklikler de vardı ve başka liderlerle de görüşm ek istiyordu. Şimdiye kadar önerdiği değişiklikler sa­ dece bir başlangıçtı; Poliıbüro’nun bütün üyelerine daha başka ön eriler de gönd erilecekti. Bu not bir ilk taslaktan ibaretti: Mdivani ve diğer liderlerle tartıştıktan sonra yeni değişiklikler önerecekti. Ama m etnin bu haliyle tüm Politbııro üyelerine iletilmesini istiyordu. Stalin’in Lenin'in önerilerine tepkisi çok sen oldu. 27 Eylül 1922’de Politbüro üyelerine gönderdiği bir notta, Lenin’in bi­ rinci paragraf için önerdiği d eğişikliklerle m utabakat içinde olduğunu açıklıyordu. Başka seçeneği yoktu. Ama diğer öneri­ lerin hepsini, “vakitsiz”, “saçm a”, “gereksiz” gibi kenar notları düşerek reddediyordu. Gereksiz acelecilik suçlam asını Lenin'e yöneltmeye çalışıyordu: “Acelesi bağım sızlıkçıları cesaretlen­ dirme tehlikesi yaratıyor” ve Lenin'in “ulusal lib era liz m in in halasını gösteriyordu. Stalin’in argümanı pek tutarlı değildi. 38

“Ö zerkleşm e” projesinden geri adım atm ak zorunda kaldığı için öfkeliydi. Kendisine hâkim olam ıyor ve inisiyatifi yeniden ele geçirebilm ek için yandaşlarım Lenin’e karşı birleştirebile­ cek bir “sapm a”ya (“ulusal liberalizm ”) işaret ediyordu. Stalin yenilgiye kolay kolay razı olacak biri değildi. Ama buna ramak kalmıştı. 2 8 Eylül 1 9 2 2 ’deki bir Politburo toplantısında Slalin ile Ka­ menev arasında bir not alışverişi oldu. Bir notta Kamenev Stalin'e, Lenin’in “Bağım sızlık mevzuunda sonuna kadar savaş­ maya karar verdiğf’ni söyledikten sonra, ondan “Staliri in yan­ daşları tarafından gücendirilen liderlerle görüşm ek üzere Tif­ lis’e gitm esini” istiyordu. Stalin cevabında şöyle diyordu: “11y iç’in 1Lenin] karşısında sıkı durmamız gerek. Birkaç Menşe­ vik Gürcü birkaç kom ünist Gürcü’yü etkiler, onlar da Lenin'i etkilerse, bütün bunların ‘bağımsızlık la ne alakası olduğu so­ rulabilir." Ama Kamenev onu uyarıyordu: “B ence, V 1. [Lenin] diretirse on a kcırşı ko y m a k [vurgu Kamenev’e aittir] işleri daha da kötüleştirm ekten başka bir işe yaramaz.” Kamenev ne yapmaya çalışıyordu? Lenin’in istediğini yapar­ ken Staliıı'i de haberdar ederek iki taraflı oynam ıyor muydu? Yoksa L enin’in önünde fazla zaman kalm adığını mı düşünü­ yordu? Stalin’in son m esaja şu cevabı verdi: “Bilm iyorum . Bırakalım bildiği gibi yapsın." Bu Stalin’in çok başarılı olduğu bir taktik­ ti: attığı geri adımı olabilecek en iyi açıdan gösterm ek için ma­ nevra yapmak. Ardından, tüm Politbüro üyelerine “biraz kısal­ tılm ış, daha kesin bir versiyon”un hazırlaıım akta olduğunu ve başında olduğu cum huriyetler arası ilişkiler kom itesiyle birlik­ te bunu Politbüro’ya sunacağını yazdı. Ama gözden geçirilen m etin Lenin’e aitti: Rusya dâhil tüm cum huriyetler ortak bir Sovyet Sosyalist Cum huriyetler Birliği kurm ak üzere bir araya geliyor, ama birlikten ayni ma hakkını saklı tutuyordu. Bu dev­ letin en yüksek organı tüm cum huriyetlerin nııfuslanyla oran­ tılı olarak temsil edileceği “Birlik Yürütm e K om itesi” olacak ve bu kom ite bir Birlik Komiserleri Konseyi atayacaktı. Burada bizi ilgilendiren Stalin’in oynadığı oyun olduğun­ 39

dan, hüküm etin kuruluşuyla ilgili ayrıntılar üzerinde durma­ yacağız. Ö zerklik projesinde geri adım atm ak zorunda kalan Stalin, temel hedefine ulaşm ak için, Moskova m erkezli müs­ takbel kom iserliklerin (bakanlıklar) ayrıcalıklarını tanımlayan ifadeleri, her tür bağım sızlık isteğini daha tomurcuk halindey­ ken ezecek şekilde -A n ayasa’daki güzel cüm lelere ra g m en tahrif ederek dolam baçlı yollara başvurm aktan vazgeçm edi. Cum huriyetlere gelince, tezgâhlanan oyunun tamamen farkın­ daydılar: Açık bir şekilde belirtilm iş, uygun anayasal güvence­ ler olm adığı takdirde, M oskova m erkezli b ak an lık lar fiilen Rusya Fcderasyonu'nun, daha açık bir dille söylenecek olursa Rusya’nın kontrolünde olacaktı. Bu nokta, Ukrayna hüküm etinin başındaki Hristian Rakovski’nin 28 Eylül 1922’de Stalin’e yazdığı uzun bir muhtırada ele alınıyordu. Rakovski’nin söylediği özünde şuydu: Taslağınız merkezin kararlarına tabi cum huriyetlerden söz ediyor. Ama cumhuriyet olarak haklan, yürütme kom iteleri ya da kom iser konseyleri hakkında h içbir şey söylemiyor. Yeni m illiyetler po­ litikası inisiyatif kullanm a olanaklarım önemli ölçüde kısıtla­ yacağından yerel ekonom ileri canlandırm a çabalanna ağır bir darbe indirecektir. C um huriyetlerin maddi im kânlan yok ve kalkınıp hâlihazırda sahip olm adıktan şeyleri edinm eleri için gerekli haklardan yoksun bırakılıyorlar. Rakovski icraatta bulunabilecek federal bir hüküm et ihtiya­ cını takdir ediyor, ama bu nu n, cum huriyetlerin çıkarlarının açık bir şekilde formüle edilm iş haklarla güvence altına alın­ ması koşuluyla sağlanabileceğini düşünüyordu. Stalin’in öne­ rilerini bir federasyon kurma projesinden çok, cum huriyetleri tasfiye projesi olarak görüyordu. Ona göre bu, SSCB'ye içte ve uluslararası planda zarar verm ekten başka bir işe yaramayacak bir girişimdi. Lenin de aynı kaygılan taşıyordu ve artık kavga­ ya hazırdı. Zihninde son alarm zilini çaldıran, “Gürcü hadise­ si” denen olay oldu. Stalin’in asabi tem silcisi O rconikidze, Gürcü M erkez Komitesi’nin Transkafkasya Federasyonu'na zorla alınm a kararm a karşı yürüttüğü mücadele sırasında, Gürcü liderlerden birini 40

lokatlam ışıı.2 Bu olayın ardından Gürcü M erkez Kom itesi, ye­ ni SSCB projesinin tamamını şiddetle eleştirerek topluca istifa etm işti. O layın uzayıp giden bir skandala dönüşm e tehlikesi vardı. Lenin ilk başta olanları yanlış anlam ış, ama hızla bilgile­ nip Stalin’in olayı soruşturm ak üzere D zerjinski ile Rus olm a­ yan başka iki kişiyi bölgeye gönderdiğini öğrenm işti. Stalin'in elçilerinin O rconikidze'den yana olduğuna kuşku yoktu. Bu olaydan son derece rahatsız olan Lenin, Stalin ve şürekâsının m illiyetler sorununda “nuiiehakkim bir büyük gücün tem sil­ c ile ri" ( v e h k o d e r z h a v n ih i) (bu L en in 'in k ulland ığı terim di, ama m uhtem elen, kendisiyle sürekli temas halinde olan Gür­ cüler tarafından telkin edilm işti) olarak davrandıkları sonucu­ na vardı. 6 Ekim 1 9 2 2 ’de Kam enev’e yarı şakacı bir üslupla başlayıp son derece ciddi bir dille sona eren bir m ektup yazdı: “Büyük Rus şovenizm ine savaş ilan ediyorum: Birlik Merkez Yürütme Kom itesi'ne sırayla bir Rus. b ir Ukraynalı, bir Gürcü ve diğer m illetlerden üyelerin başkanlık edeceği hususunda kesin likle ısrar etm ek gerekiyor. K esin likle Lenin’in 30-31 Aralık 1922'de dikte ettirdiği ulusal soruna •ilişkin program metni bu yeni devlet anlayışını yansıtır.3 Bu. Lenin'in resmen SSCB sorunu olarak anılan “m eşhur özerklik soru nu "na yeterince en erjik ve kararlı bir şekilde m üdahale etmediği için ülke em ekçileri karşısında suçluluk duygusunu dile getirdiği benzersiz bir eleştiri ve özeleştiri metnidir. Şim ­ diye kadar bunu yapmasına ise hastalığı engel olmuştur. Söy­ led ik lerin in özü şudur: Aygıtın birliği b ir önkoşu ld ur, ama hangi aygıttan bahsediyoruz? Çarcı geçm işten ödünç alm an, geleneksel olarak halkı ezm ek için kullanılan, Çarcı ve küçük burjuva şovenlerin karışımı bir aygıttan. En azından bu aygı­ tın düzelm esini beklem eliydik, zira aksi takdirde o kadar gü­ rültü koparılan Birlik'Len ayrılma hakkı ilkesi, diğer m illiyetle­ re istinno ru sskii ch elo v ek , biu rokrat, nasil'nik, v elik o ru ssk a ia 2

Bu olay Lenin, Soclıineıuia, baskı, Cilı 45'le vc daha ayrıntılı olarak A. R Ncnarokov vd.. agy’dc daha uzuıı anlatılır.

3

Lenin, "K voprosıı o natsionalnosıiakh ili ob avtonomizat.sii”. Soclımcııikı, cilı 4 3. s. 3 5 6 -3 6 2 .

41

shval (esas olarak, kaba saba, baskıcı Rus m illiyetçisine gön­ derme yapan, çevrilmesi güç bir dizi aşağılayıcı sıfat) karşısın­ da hiçbir korum a sağlamayan bir kâgıı parçasından başka bir şey olmayacaktır. Ve Lenin suçlam asına devam ediyordu: Pro­ jenin savunucuları idarenin, yerel kültürlerin ve zihniyetlerin korunması için yetkinin cum huriyetlere devrine önem verdi­ ğini iddia ediyorlar. Ama durum gerçeklen böyle mi? Ve bir başka soru: Etnik azınlıkları (inorodtsy) sahici Rus kabadayıla­ rından (ot istinno ru sskogo derzhim ordy) korum ak için hangi önlem ler alınıyor? Cevap: H içbir önlem. Lenin'in Rus bürokrasisinin ve aşırı milliyetçi Rusların baskı­ cı özelliklerini suçlayışındaki hışmı anlamak önemlidir. Bu bas­ kının geçmişi yüzyıllarca geriye gidiyordu; nice haksızlığa uğ­ ramış olan ve ayrım cılığın her tür biçim ine özellikle duyarlı olan (Lenin bunun üzerinde ısrarla duruyordu) etnik azınlıkla­ rın güvensizliğini giderme gereği bundan kaynaklanıyordu. Le­ nin şöyle devam ediyordu: “Sıalin, toplumsal milliyetçiliğe hu­ sumeti bir yana, aceleciliği ve idari yöntemlere olan düşkünlü­ ğüyle feci bir rol oynadı. Siyasette en kötü şey husum ettir [ois’ Naseleniia 1939 godu'da y er alm akladır.

77

goriyi içeriyordu: “uzm anlar” yani öğrenim lerini yüksek bir teknik okulda ya da uzmanlaşmış bir ortaöğrenim kurum unda tam amlamış olanlar. 1 9 2 8 ’de bu grupta 5 2 1 .0 0 0 kişi yer alı­ yordu (2 3 3 .0 0 0 ’i yüksek, 2 8 8 .0 0 0 ’i uzman orta öğrenim li). 1 O cak 1941’e gelindiğinde, bunların sayısı 2 ,4 milyon olm uştu (ücretlilerin yaklaşık % 4 ’ü) ve toplam “m em ur” sayısının % 2 3 ’ü n ü o lu ş t u r u y o r la r d ı; b u n la r ın 9 9 9 . 0 0 0 ’i y ü k s e k , 1 .4 9 2 .0 0 0 ’i orta öğrenim kuram larından mezundu. Sanayi bu kişilerin 3 1 0 .4 0 0 ’ıınü -ağ ırlık la m ühendisler ve tekn isyen leristilıdam ediyordu. On iki yıl içinde sayılan beş kat artmıştı. Elimizde bu “uzm anlar” kategorisinin 1 9 4 0 sonuna ait bir dö­ kümü vardır. D öküm teknik, tıbbi, ekonom ik ve adli m eslek­ ler ile o kadar kesin olmasa da öğretm enlik, kütüphanecilik ve diğer kültürel m eslekler hakkında veriler sağlamaktadır. Kullandığım ız istatistiklerde “uzm anlar” kategorisi burada biler ve bilim adam lan, sanatçılar ya da yazarlar bu kategoride yer almazlar. B u n lan da eklersek, Sovyet istatistiklerinde (ve propagandalarda) kullanılan ek bir kategorinin, yani "entelijansiya”nın sayısal büyüklüğünü çok yaklaşık olarak belirleye­ biliriz. E ntelijansiya kategorisi, tam am en olm asa da sık sık “u zm anlar” kategorisiyle örtüşür. U zm anlar kateg orisin e, 1 O cak 1941 için başka tablolarda ya da kaynaklarda verilen kültür alanında çalışanların sayısını eklersek 2 .5 3 9 .3 1 4 raka­ m ına u la şın z .3 Bazı resm î kaynaklar bu yıllarda ilan edilen “kültür devrim i”nin inandırıcılığını artırm ak için yaklaşık 5 milyon rakamını veriyordu. Aynı am açla, resmî belgelerde da­ ha geniş ve belirsiz, farklı bir kategori kullanılıyordu: “esas olarak entelektüel işlerde istihdam edilen kişiler”. Bu kategori uygunsuz b ir şekild e “en telijan siy a”yla özdeşleştiriliyor, bu da, hüküm etin kültürel kalkınm a alanında su n m ak istediği im ajı m an ip ııle etm esin e im kân sağlıyordu. M olotov daha 1937’de, bu şekilde tanım lanm ış “entelektü eller” için m uaz­ zam bir rakam verm işti. Sonradan, “1 9 4 0 ’ların başına gelindi­ ğinde halk enielijansiyası sorunu çözülm üştü,” diyecek olan 3

78

Bkz. Ncırodııoe Obrazovanie, N u u ka i K u bu ra v SSSR : S t a tis lk h is lıii Shorn ili, Moskova, 1971, s. 2 3 3 -2 3 5 . 247.

(buna m ecbur oldukları için) Sovyeı araştırm acıların düşünce­ sizce iddialarının tem elinde, m u htem elen, gene bu bulanık kategori yatıyordu. Ama bu araştırmacılardan bazılan bir yük­ seköğrenim kuruntundan diploma alm ış olanların “esas olarak entelektüel işler”de istihdam edilen kişilerin ancak bir bölü­ münü oluşturduğunu gayet iyi biliyordu. G erçekte bunların çoğu p r a k t ik i, yani işleri uzm anlık bilgisi gerektirdiği halde mesleki eğilim alm amış ve m esleklerini iş üzerinde ya da yo­ ğunlaştırılm ış kurslarda öğrenmiş kişilerdi.4 1941 başında ye­ tersiz eğitim , sanayide "m ühendis” olarak sınıflandırılan kişi­ ler arasında özellikle yaygındı. Her 1000 işçiye 110 m ühendis ve teknisyen düşüyordu, ama bunlardan sadece % 19,7’si yük­ seköğrenim , % 2 3 ,3 ’ü ortaöğrenim diplom asına sahipti ve % 6 7 ’si m uhtem elen ortaöğrenim lerini tam am lam am ış olan p ra kbfei’lerdi. Ü lkenin eğitim kapasitesinden ço k daha hızlı bir ni­ cel büyüm e sürecine sürüklenen diğer m eslek grupları için de benzer bir tablo söz konusuydu. Bu yetersizliklerin yanı sıra, aşağıda çizeceğim iz tablonun parçasını oluşturan ekonom ik ve sosyokültürel maliyetler de, hızlandırılan sanayileşm e tem posunun kaçınılm az sonuçlarıy­ dı. Sanayi işçilerinin 1929 dolaylarında 3 ,5 yıl olan ortalama eğitim sûresi 1 9 3 9 sonunda 4 ,2 yıla y ükselm işti, ama "esas olarak entelektüel işler”de istihdam edilenlerin -k ısa ca büro çalışan ları- eğitim düzeyi, özellikle toplam sayıdan "uzm an­ lar” kategorisi düşüldüğünde, bundan pek de fazla değildi. Çalışan nüfusun % 16,6’sm ı oluşturan “nıem urlar”ın sadece % 3,3'ü “uzm an” olarak sınıflandırılabilirdi; bunların çoğunluğu ortaöğrenim ini bile tam amlamamıştı. Ne var ki bu, Stalin son­ rası dönem de bazı yazarların bunları “entelijansiya” başlığı al­ tına sokm asına engel olmamıştır. Kem lerde ve kırsal kesimde faal nüfusun 1 9 3 9 ’daki eğitim düzeyini gösteren genel veriler, p roblem in aydınlanm asına yardımcı olur. Kentlerde her 1000 işçiden 2 4 2 ’s i, kırsal kesim­ de 6 3 ’ü yüksek ya da orta öğrenim görm üştü. Sadece yükse­

4 AS>’ 79

köğrenim e bakıldığında bu rakam kentlerde 3 2, kırsal kesim ­ de 3’tü. O rtaöğrenim için ise sırasıyla 2 1 0 ve 6 0 ’tı. Ama işin püf noktası şuydu: “O rtaöğren im ” istatistik leri “tam am lan­ m ış” ve “tam am lanm am ış” şeklinde iki kategori içeriyordu ve söz konusu kişilerin çoğunluğunun aslında ortaöğrenim lerini tam am lam am ış old u klarını varsaym ak için m akul ned en ler vardır.5 İyi bir entelektüel eğitim e sahip yeni grupların ortaya çıkışı ve bu saygın kategoriye hakkıyla dâhil edilebilecek kişilerin sayısındaki artış6 yadsınamaz. G ene de, rejim in rakam ları ne kadar şişirdiğini göz ardı edemeyiz. Bu m anipülasyoıı (m uhte­ melen kendini aldatma boyutu da vardı) o kadar parlak olm a­ yan gerçeği olduğundan daha iyi göstermeyi am açlıyordu: İş­ çilerin, m em urların, hatta sorum lu konumlarda bulunanların pek çoğunun eğilim düzeyi genel olarak düşüktü. Toplumun düşük kültür düzeyi Stalinizm ’in toplumsal zem inini oluştur­ duğundan, bunu aklım ızda tutmamız gerekir. Tepedeki lider­ ler bu hayal k ın c ı durumu gizlemeye ve olduğundan parlak göstermeye çalışm ak için yeterli bilgiye sahipti. Ama bu şişirilm iş rakam lar - 5 milyon kişilik bir entelijansiy a - Sovyet deneyim inin, özellikle de Stalin dönem inin temel bir özelliğini de gözler önüne serer: sistem in “ek sia n siP ka­ rakteri ya da nicel olana öncelik verme eğilimi. 1939 sayımına göre, “esas olarak entelektüel işler”de istihdam edilenlerin sa­ yısı 13. 8 2 1 .4 5 2 olarak tahmin ediliyordu. Bu sayının her sek­ törde eğitim düzeyine göre döküm ü alındığında, 5 m ilyona yakın (tam olarak 4 .9 7 0 .5 3 6 ) bir rakam elde edilir. Ama bu toplam, ne kadar sınırlı olursa olsun genel bir eğitim gönnüş herkesi içerir. Dahası, bunların çoğunluğu görmediği bir uz­ m anlık eğitim i -h a lta y ükseköğrenim - gerektiren görevlerde bulunuyordu. Bunlar düpedüz p r a k t ik iy d i; o yıllarda devasa 5 Sofsiulııor Rucvitie R ulw chcgo K lassa SSSR: Iitoriko-sotsiolngichcsku - O chcrki. s2 7 5 ; V M. Selunskaya, oıvet. red., Iz m cn a u ta Sostial'noi Stnıklury S ovetskogc Obshchcstva, 1921 - Scıcdina 30-klı godox, M oskova, 1 9 7 9 , s. 3 0 6 ; ve Trud v SSSR. s. 1 18. 6

80

Trud v SSSR. s.8 9 .

bir kategori oluşturan bu kesim, savaştan sonra da ağırlığını korudu. Stalin’in ölüm ünü izleyen dönem de bile, artık yok o l­ maya başlam asına rağmen, karşımıza çıkar. Bundan, yukarıda gördüğümüz gibi iki sayım arası dönem ­ de m antar gibi çoğalan “mavi yakalı” işçi kitlesinin, çok sınırlı bir formasyona ve eğitim e sahip olan, gene de işçilerden - b a ­ zen önem li oran d a- yüksek ücret alan geniş katmanları (satı­ cılar, kasiyerler, telgraf memurları dâhil) içerdiği anlaşılm ak­ tadır, 1940’ta bir sanayi işçisinin ortalam a aylık ücreti 3 0 ,7 rubleyken bir büro çalışanınınki 53,5 rubleydi. Bu ortalamaya mühendisler ve teknisyenler ( ITR) dâhildir. Ama bunlar hesa­ ba katılmadığında bile, büro çalışanlarının ücretleri işçilerinkinden çok daha iyiydi.7 O halde ortaya şöyle bir tablo çık ı­ yor: sadece tem el öğrenim görmüş, kol işi yapan çok kalabalık bir işgücü ve kentli işçilerden de eğitim siz, daha da geniş bir köylü nüfusla, sınırlı becerilerin veya temel bir okuryazarlık ya da aritm etik bilgisinin dahi ö d ü llend irild iği b ir durum . “Esas olarak entelektüel işler” kategorisinde bile eğitim düze­ yi, yedi yıllık temel eğitim le gelinebilecek düzeyi ender olarak aşıyordu. Büro çalışanlarının (resm î propagandada küçüm seniyor o l­ salar da) yararlandıkları avantajlar ve abartılı "entelijansiya” rakamları, bariz bir gerçeğe işaret eder: Ü lke işe çok gerilerden başlamıştı. Ve genelde düşük olan eğitim düzeyi, özellikle bü­ rokratik kurumlarda toplumsal bir eşitleyici olmuyordu. Top­ lumsal farklılaşma hızla büyüyordu ve insanlar bunun sonuna kadar farkındaydı. Zira yaşam standartları düşük olduğunda, bazılarının elde ettiği nicel bakımdan küçük avantajlar, en k ö­ tü durumda olanlarda şiddetli bir adaletsizlik duygusu, bun­ lardan yararlananlarda ise hem bir dayanışma duygusu hem de bunlardan yararlanmayanlara karşı bir husumet yaratır. Ve bu soıı derece anlaşılabilir bir şeydir: Kıtlık koşullarında bir so­ mun fazla ekm ek, hayat memat meselesi olabilir. “M em urlar” (ne işçi ne köylü olanlar) olarak anılan ve gideT Vscjioiııîmıid Prrı’pis’ Nd.se/niiiu, Tablıı Î 3 . s. 112.

81

rek büyüyen toplum sal katman, toplumsal olarak hom ojen ol­ maktan ya da öyle kalm aktan uzaktı. Aslında, “uzm anlar” ka­ tegorisiyle, ama aynı zamanda hayatın her alanında, her kade­ meden resmî görevlinin oluşturduğu giderek farklılaşan bir hi­ yerarşiyle, çok daha heterojen b ir Loplumsal gerçekliğin üzeri­ ni örtüyordu. Ayrıcalıkların çoğundan bunlar yararlanıyordu ve önem li bir güce sahiptiler. Yönetici kaım anlar arasındaki bu büyüyen farklılaşma günlük yaşamda, resmî ve gayri resmî dilde er geç ifadesini bulacaktı; bilhassa, bu güçlü ama kendi­ liğinden “farklılaşm a" eğilim inin yirmili yılların ortalarından, ama asıl otuzlu yılların başından itibaren bilinçli bir motivas­ yon ve toplum sal denetim politikası haline gelmesiyle. Otuzlu yıllar boyunca, “statü devrimi” terim inin gayet güzel özetlediği stratejinin de desteğiyle, toplumsal ve id eolojik ay­ rımlar derinleşm eye devam etti. Bu strateji, “entelijansiya” ve ru ko v od itel?yi ( “m akam sah ip leri”) —birbiriyle örlü şen , ama ideolojik nedenlerle gizlenen kateg oriler- kayırmak suretiyle “m em urlar” katm anına dağıtılan avantalardan ve ayrıcalıklar­ dan oluşuyordu. Bu politika toplumsal iklim i norm alleştirm ek ve rejim e istikrar kazandırm ak için zorunlu addediliyordu. O yıllarda, iltim aslı muamele için seçilenlerden hiçbirinin hayatı kolay değildi. Tepedeki liderlerle ilişkileri en hafif tabirle pü­ rüzlüydü. Resmî politika ve ideoloji ne zaman geri adım atsa, bürokrasinin alt ve üst katm anları günah keçisi yapılıyor ve halkın gazabına kurban ediliyordu. Sıradan yurttaşlar ile ayrı­ calıklı resmî görevliler arasındaki uçurum , özellikle bunların sorum lu siyasi ya da ekonom ik mevkilerde bulunduklan du­ rumlarda, bunun uygulanmasını kolaylaştırıyordu. Dolayısıy­ la, dönemin siyasi koşullarında, toplumsal konum larını yük­ seltm eye çalışanların elde etm eye can attıkları “ay rıcalıklar” aynı zamanda tehlikeli birer tuzaktı. “M em urlar”, “uzm anlar" ve “entelijansiya” genel kategorile­ rini ele aldıktan sonra, şimdi de rufeovodifeli'nin -y ö n eticiler ya da makam sah ip leri- portresini çizmeye çalışalım.

82

Makam Sahipleri Sovyet istatistiksel sınıflandırm alarında, sorum lu makamlarda bulunanlar - ıv k o v o d it e li- aynı zamanda ru kov od iash ch ie rabotniki, bazen otvet-politrabotınki, daha ileri tarihlerde ise sadece ot\'et-rabotııiki olarak anılır. Bu kategoriye dâhil olm ak için en az birkaç astla, bir devlet dairesinde, partide, bir sendikada ya da bir başka resmî kuruluşta yapısal bir birim in başında olm ak gerekiyordu. 1 9 2 6 sayım ına göre işletm elerde, şantiyelerde, h ü k ü m et k u ru lu şla rın d a ve b u n la rın d a ire le rin d e b öyle 3 6 4 .8 1 6 y önetici vardı. 1939 sayımında bu kategori 4 4 5 .2 4 4 kişiden oluşuyordu; bunlara, her tür işletm ede daha düşük, ama gene de oldukça güçlü konumlarda bulunan 7 5 7 .0 1 0 kişi ekleniyordu: Fabrika müdürlerinin ve sanayideki diğer üst dü­ zey yöneticilerin sayısı 2 3 1 .0 0 0 , atölyelerin ve daha önem siz diğer b irim lerin sorum lularının sayısı 1 6 5 .1 9 1 , kolhoz başkanları ve yardımcılarının sayısı 2 7 8 .7 8 4 ’tü (sovhoz yönetici­ leri “işletm eler” başlığı altında yer alıy ord u ). Bu. toplam da 2 .0 1 0 .2 7 5 kişi ediyordu (9 2 4 .0 0 9 ’u kırsal kesim de olm ak üze­ re). Nihayet partinin ve devletin tepesinde, Birlik, cum huriyet ve ilçe düzeylerinde, kuram ların başında toplam 7 2 .6 3 8 nachal'niki ( “şef”) bulunuyordu (6 7 .6 7 0 ’i kentlerde, 4 .9 6 8 ’s i kır­ sal kesim de). Yukarıda bahsettiğimiz ru kovoditeli, işte bu şefle­ rin etrafında ve em rinde çalışıyordu. R u kovoditeli’nin altında da daha alt kademeden görevliler ile teknik personel ve hiz­ metliler (ulaşım , onanm , tem izlik) yer alıyordu. Bu n o k tad a, ö n em li b ile şe n le rin e (e tk ili yazarlar, bilim adam ları, m im arlar, m u citler ve ik tisa tç ıla r ile ask erî-sm ai kom pleks - v e d iğ erlerin in - acilen ihtiyaç duyduğu diğer uz­ m anlar) ışık tu tm ak için geniş “e n ıe lija n siy a ” k ategorisin e tekrar dönm em iz gerekiyor. Bu katm an toplum sal ve siyasi olarak, yukarıda şef olarak betimlediğimiz kişilere yaklaştı ve onlarla birlikte bir elit -d a h a doğrusu, ülke elitinin kilit bile­ şenlerden b ir in i- oluşturdu. R u kovoditeli ve “entelijan siya” kategorileri önem lidir, zira bunlar, artık nüfuz sahibi olan, kendi çıkarlarını dile getirme, 83

baskı yapma, sık sık da islediklerini elde etm e gücüne sahip katm anların saptanm asına im kân verir. Güçlü konum lar edin­ m e ve çıkarlarını korum a gücüne sahip toplum sal grupların boy gösterm esi, Stalin’in büyük bir dikkatle ve tem kinle izle­ diği bir süreçti. O nun sorunu tam da, bu gibi potansiyel ola­ rak “olumsuz olgular”ın ortaya çıkm asını önlem ekti.

D örtnala K entleşm e: Kentler, Kulübeler, B arakalar Top lu m sal-m esleki m anzarada m eydana gelen ve yukarıda gördüğümüz gibi entelektüel, idari ve teknik katm anlar ile işçi sayısındaki artışı da içeren değişimler, tanın dâhil -d a h a sınırlı bir ölçüde olsa d a -, ekonom i genelinde bariz bir şekilde gözle­ niyordu. Sanayi, inşaat ve ulaşım ın yanı sıra eğitim ve araştır­ ma sek tö rleri ile ü lkenin kentleşm esi arasında girift bağlar vardı. Sanayileşm enin kendisi, tıpkı eğitim , araştırm a, sağlık ve yönetim kuram larının çoğalması gibi güçlü bir kentleşm e faktörüydü. Kentleşm e, Rusya tarihinde çok önemli bir evrenin haberci­ si olan çok daha geniş kapsamlı bir sürecin de iaşıyıcısıydı: bir toplum türünün (burada anlattığım ız toplum ) yok oluşu ve ondan bütünüyle farklı bir başkasının ortaya çıkışı. Kentsel ve kırsal nüfus oranlan arasındaki değişim bizi m eselenin can alı­ cı noktasına götürür. İncelediğimiz kısa dönem sadece hızlı ve kesin bir dönüş için ortamı hazırlam ıştır; bu dönüşün otuzlu yıllardaki ilk tezahürleri, birbirine kanşm akta olan toplumsal katmanlar ile kültürler arasındaki çatışm alann hâkim olduğu bir geçiş evresinin birbirind en tam am en farklı olgularından oluşur. Her şey ancak uzun dönemde şekillenecekti; bu “uzun dönem "in gelişi uzun sürm ese de. Bu arada, otuzlu yıllar, geri yansımaları sistem in her noktasında hissedilen, son derece is­ tikrarsızlaştırıcı bir ilk ivmenin verildiği yıllardı. Kentsel ve kırsal nüfus rakamları ve bunların göreli ağırlığı istatistikçiler, nüfusbilim ciler ve siyasetçiler arasında neredeyse sürekli ateşli tartışmalara konu oluyordu. 1926 nüfus sayımı­ nın sonuçlarına göre kentli nüfus 2 6 .3 1 4 .1 1 4 (% 1 7 ,9 ), kırsal 84

nüfus 1 20.7 1 8 801 (% 82,1) kişiden oluşuyordu. Köylülük ko­ nusunda tanınm ış bir uzman olan V. P Danilov, köylülerin ora­ nının aslında daha yüksek olduğunu (% 8 4 ) ileri sürm üştür. Danilov'a göre, sayım görevlileri ve nüfusbilim ciler o yıllarda büyük birer köyden ibaret olan yerleşmeleri “kent” kategorisi­ ne dâhil ederek, kentsel nüfusun ağırlığını suni olarak artırmış­ lardı.8 Bu düzeltme, dönemin hâkim özelliklerinden birine iyi bir girizgâh oluşturur: Süregiden kentleşm enin arka planında hâlâ derin kırsal gerçekler ve bağlar vardı. Bu. yirmili yılların sonunda, kentlerde (Moskova dâhil) “kent ile köyün hâlâ sak­ lambaç oynadıgı”nı (W alter Benjam in) gözlem leyen pek çok yabancı ziyaretçinin kaydettiği bir olguydu. Kırsal kökenlerin o günkü kentsel nüfus içindeki ağırlığı pek çok bakımdan genel bir olguydu ve bu toplum sal-ıarihsel gerçeklik “kolektivizasyoıı”a ve diğer “m od ernleştirici" stratejilere rağmen yok o l­ maktan çok uzaktı. Şişirilmiş “entelijansiya” rakamları, planla­ manın başarılarına ilişkin abartılı açıklamalar, “m ucizeler yılı” 19 3 7 ’de Stalin öyle istedi diye "so sy a liz m in gelişini alâyişle ilan etmeler, geçm işle hâlâ çok derin bağları olan tarihsel bir aşamanın tamamlanışını en azından lâfzen hızlandırma ihtiya­ cının ifadesiydi. Ama bütün bunlar geçiş sürecinin yoğunluğu­ nu ve acılarını azaltmak bir yana, tam tersine artırdı. O cak 1 9 3 9 say ım ı, SSC B ’n in Eylül 1 9 3 9 ö n cesi sın ırları içindeki toplam nüfusunu 170,5 milyon olarak veriyor, nüfu­ sun 1 11,4 milyonu (% 6 7 ) kırsal kesim de, 56,1 milyonu (% 33) kentlerde yaşıyordu. Buna göre, kentsel nüfus on iki yıl içinde 3 0 m ilyon artarak iki katma çıkm ıştı: hangi ölçüye vu­ rulursa vurulsun olağanüstü hızlı bir kentleşm e oram. Kentsel nüfusun yıllık ortalama artış hızı bunun açık bir göstergesiydi: 1 9 2 6 -1 9 2 9 arasında % 2,7, 1 9 2 9 -1 9 3 3 arasında % 11,5, 19331939 arasında % 6,5. 1926 ve 1939 sayımları arasındaki dö­ nem ortalaması ise yılda % 9 ,4 ’tü.9 8

Bkz. V H Danilov, S ov ctskala Dolıollılıozıutia Derevııiu, M oskova. 1977, s. 29-30.

9 A. S. M oskovskii ve V A. Isupov, Formlruvaııic G o ro d sk o g o N asclcn iia Sikiri (1926-1939), Novosibirsk, 1984, s. 148. Kentleşmenin bundan sonraki aşaması olan 1 9 3 9 -1 9 5 9 döneminde (savaş sırasındaki kesintiye ragmen) kentsel nüfus

85

Ham istatistiksel veriler de en az bunlar kadar açıklayıcıdır: 1 9 2 6 -1 9 2 9 arasında kentsel nüfusa yılda 9 5 0 .0 0 0 kişi, 19291932 arasında 1,6 m ilyon kişi, 1 9 3 2 -1 9 3 9 arasında 2 ,3 4 mil­ yon kişi eklenm işti. 1940'ta kentsel nüfus 63 ,1 m ilyon kişiydi fbu rakama yeni ilhak edilen topraklarda yaşayan 7 m ilyon k i­ şi dâhildi). Ama yukarıda gördüğümüz gibi, bu kentsel dünya­ nın ayaklan hâlâ nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan ve tüm toplumsal yapı için “depo” işlevi gören köylülüğün ve kırsal kesim in ağlarına takılıydı. Bu kısa dönem de yaşanan tem el toplumsal değişimler üç güçlü “dönüştürücü faktör” arasında­ ki etkileşim le özetlenebilir: Bir uçta kolektivizasyon kırsal ke­ sim leri boşaltm akta, öteki uçta kentleşm e aynı işi yapmakta, bir başka güçlü faktör olan sanayileşme ise her iki uçta etkisi­ ni göstermekteydi. Bu dönüşüm ün sonucunda kentlerin büyümesi ve köylüle­ rin kentlere akım muazzam boyutlar aldı. 1 9 2 6 -1 9 3 9 arasında kentlerin nüfusuna 2 9 ,6 milyon İrişi eklendi; 18,5 milyonu ye­ ni gelenlerle, 5,3 milyonu doğal nüfus artışıyla (doğumlar, ev­ lenm eler vs), 5 ,8 m ilyonu ise büyük kırsal yerleşmeleri “kent" kategorisine sokan idari kararlarla. O halde, 1 9 3 9 ’da yen i kent sakinlerinin % 6 2 ’si kırsal kesim den gelenlerden oluşuyordu: Kentlerin ve “kentsel yerleşm eler”in-içsel nüfus artış oranı sa­ dece % 17,8’di; kalan % 19,5 de idari kararlarla kentli olm uş­ tu; yani 5 ,8 milyon köylü göç etm esine gerek kalmadan kentli statüsüne geçm işti. Bürün bu süreç Çarlık Rusya’s ından miras kalan 6 4 0 kentle sınırlı değildi. On üç yılda yaklaşık 4 5 0 yeni kent kurulmuştu. Altmış bir kentin nüfusu 1 00 .0 0 0 ila 5 00 .0 0 0 arasında - 1 9 2 6 ’da bu bü yü klü kte sad ece 2 8 kent v a rd ı-, sekiz k en tin nüfusu 5 0 0 .0 0 0 ’in üzerindeydi - 1926’da bunların sayısı sadece üçtü. Aynca, 1 8 9 7 -1 9 2 6 döneminde en hızlı büyüyen kentler en bü­ yük kentlerken (nüfusu 1 0 0 .0 0 0 ’in üzerinde olan lar), 19 2 6 1939 arasında, sanayileşmenin etkisiyle orta büyüklükle kentle39 ,4 milyon artmıştır. Bu rakamlar 1939 sayımından ve A. G. Rashin, Istoriclıesfcie Z apiski, No. 6 6 , 1960, s. 269'dan alınmıştır (Rashin kentli nüfus oranım % 33 değil, % 32 olarak vermekte, bu da kırsal nüfusun pavmı % 68'e yükseltmektedir).

86

rin (5 0 .0 0 0 ila 100.000 nüfuslu olanlar) gelişmesine tanık olun­ du. “Bomboş arazilerde” -yani sanayi şantiyelerinin çevresindepek çok kentsel alan gelişti. 1926’da nüfusun % 17,4'ü kentliydi. On üç yıl sonra bu oran % 32,9’a sıçram ıştı.10 Gene de, ne yıllık ortalama büyüme oranları ne de toplam 30 m ilyon yeni kentli rakamı böyle bir kentsel genişlem enin yol açtığı kargaşanın yoğunluğunu yansıtabilir. 18,5 m ilyon köylü k entlere gelip yerleşm ekle kalm adı. Bu m uazzam ra­ kam, karşıt yönlerdeki nüfus hareketlerinin bileşkesiydi. Bir yandan, milyonlarca köylü kentlerde yaşamayı deniyor ya da daha zengin olanları kıyımlardan kaçıp kentlere sığınmaya ça­ lışıyor, öte yandan, insanlar kitleler halinde kentsel bölgeleri terk ediyor, hatta buralardan kaçıyordu. Bu, kelim en in tam anlamıyla bir insan girdabıydı. Kolayca tahm in ed ilebileceği gibi, ülke böyle b ir kitlesel göçle baş etm eye hazır değildi. Kötü hasatların ve buğday te­ darik krizlerinin sonucunda, ağır konut sıkıntısının da işaret etliği gibi yaşam standartlan önem li ölçüde düşmüştü. İnsan­ lar ancak barakalarda ya da başkalannm kaldığı odalann bir köşesinde bannacak yer bulabiliyordu. En ideal durum , ailele­ rin ortak kullanılan aşın kalabalık dairelerde kendilerine ait bir oda sahibi olabilm eleriydi. Bu güçlükler sadece yeni gelen­ lerle sın ırlı değildi. K onut verileri k rizin cid d iyetini gözler önüne serer: Çoğunlukla hiçbir konforu olm ayan, dört duvar­ dan ibaret işçi barakaları ve sayılan sürekli artan, her aileye bir odamn. dört ya da daha fazla aileye bir m utfağın düştüğü or­ tak kullanılan daireler, an ık Sovyet kentlerinin manzarasının değişmez bir parçası haline gelm işti ve bu, daha yıllarca böyle devam edecekti. 1928’de, kişi başına 6 metrekarelik bir alana sahip bir konut hijyen ve k onfor bakım ından “norm al” sayılıyordu. Ama ne kadar mütevazı olursa olsun, bu bir hayaldi (birinci beş yıllık 10 Basile Kerblay. L a S ociıftt' sevietiqu c contem porainc, Paris, 1977, s. 61 (İngilizce çevirisi, New York, 1 9 8 3 ); V. M. Selunskaya, yay. haz. Sotsiulisticlıeskoe Stm irdstvo Sovctskogo O b s h c h a v a . 1 9 2 i- sered. 30lth g o â o v , M oskova, 1 9 7 9 , s. 1 92-1 9 3 .

87

planda yer alan ve asla luiıurulam ayan bir hedef). Bu arada, işçilerin işyerlerine uzak komşu köylerde kalacak sefil bir yer ya da köşe bulmaları gerekiyordu. Pek çok sanayi işletm esinde barınm a koşulları kötüleşiyordu; daireler bakım sızlıktan dö­ külüyor ve asgari hijyen standartlarım karşılamıyordu. 6 O cak 1936'da, Avrupa Rusya’s ındaki yeni kentsel yerleşm elerin sa­ kinlerine kişi başına ortalama 4 ,4 metrekare alan düşüyordu; Sibirya’da ise bu rakam sadece 3,2 metrekareydi. Kem lerdeki altyapı ve kamu hizm etlerine ilişkin veriler iç karartıcıydı. Av­ rupa Rusya’sı ve Sibirya’da kanalizasyon, akar su ve m erkezî ısıtma hizm etlerine ilişkin rakam lar çok düşüktü. Bunun tek istisnası elektrikti: Rusya’daki konutların % 92.3'ünd e (Batı Sibirya’dakilerin % 7 0 ’inde) elektrik vardı. Buna karşılık, kanali­ zasyonu olan konutların oranı Rusya için % 2 2 ,8 , Sibirya için % 5. akar suyu olanlantıki ise sırasıyla % 4 3 ve % 19’du. Bu veriler o yıllardaki yaşam standartlarının iyi bir gösterge­ sidir. Bunlar, mahremiyet diye bir şeyin olmadığı, kişisel ve ai­ levi yaşamın sonuna kadar kısıtlandığı aşırı kalabalık k o m a ­ larda birlikte yaşam anın güçlüklerine dair bir fikir de verir. Beslenme yetersizliği, kötü barınma koşullan, hijyen eksikliği, y eterin ce d in len m em ek ten kaynaklanan fiziksel ve sin irsel yıpranma ve iş yaşamında erkeklerle aynı (eğer daha ağır de­ ğilse) baskılara maruz kalan kadınların işgücüne kitlesel katı­ lım ı, otu zlu y ıllard a doğum o ran ların ın n ed en d üştüğünü açıklar. Otuzların başında ekonom ik güçlükler, kıtlık (özellik­ le 1 9 3 2 -1 9 3 3 ’te) ve diğer zorluklar nüfus artış hızını düşür­ müştü. Yiyecek sıkıntıları, karne sistem i, yoğun göçler, “ku ­ lakların tasfiyesi”, kentlere ve kentlerden dışarı doğru sürekli nüfus hareketleri geleneksel aile yaşamını ve aile içi ilişkileri allak bullak etmişti. 1 9 2 3 -1 9 2 8 arasında, ölüm oranlarının düşmesi ve yüksek doğum oranları (özellikle kırsal kesim de) sonucunda görül­ m em iş bir nüfus artışı (yılda 4 m ilyon k işi) gerçekleşm işti. 1928’dc doğum oranı % 4,2, ölüm oranı % 1,8, nüfus artış hızı % 2 4 ’tü. 1 9 2 8 -1 9 4 0 arasında ortaya çıkan tablo ise tamamen fa rk lıy d ı: N ü fu s a r tış h ız la rı d ü şm ü ştü (b ilh a s s a 1 9 3 0 88

1 9 3 1 ’d e ) ve b u n d a n so n ra da d ü şm e y e devam e d e c e k ti. 1932’de doğum oranı ölüm oranından sadece % 5 ,6 fazlaydı. Ve 1933'te Avrupa Rusya’s ı kentlerinde ilk kez negatif bir de­ m ografik b ila n ço g erçek leşti. 1 9 3 0 - 1 9 3 5 y ılların d a durum özellikle telaşlan d ırıcı b ir hal alm ış olm alıdır. 1 9 3 8 'd c aynı bölgelerde nüfus artışı hızlandı ve yeniden 1929’daki düzeyini (% 20) yakaladı, ama savaş tehdidi ve Birinci Dünya Savaşı ile İç Savaş sırasınd aki kayıplar so nu cu n d a evlenm e yaşındaki n ü fu su n a z a lm a sı n e d e n iy le 1 9 3 9 ’da y e n id e n % 1 9 ,2 ’y e, 1940’ta da % 1 3 ,2 ’ye düştü.” Sovyet kaynaklarından alman bu istatistiklerin işin gerçeği­ ni yansıtıp yansıtm adığını söylem ek güçtür. Doğum oranların­ daki düşüşün kısm en uzun dönem li b ir eğilim e bağlanm ası mümkündür. Ama hüküm etin bu düşüşü durdurmak ve tersi­ ne çevirm ek için sert önlem ler alm ası, elde daha da telaşlandı­ rd ı rakam lar olduğunu düşündürür. Silahlanm a harcam aların­ daki artış göz önüne alındığında, otuzlu yılların sonunda ya­ şam standartlarını iyileştirm ek kolay bir iş değildi (bu yönde girişimlerde bulunulm uş olsa da). Doğum oranlarındaki düşü­ şü durdurmak için, kürtajın suç haline getirilm esi (2 7 Haziran 1936) gibi pek bir etkisi olmayan baskıcı ve gerici önlem lere daha fazla önem veriliyordu. 1937’de (tem izlik hareketlerinin en civcivli zam anı) resmen ilan edilen doğum oranındaki hafif yükseliş, ne kaba doğum teşvik politikalarıyla - o n çocuk do­ ğuran annelere verilen ve pek çok fıkraya konu olan “kahra­ man anne” unvanı ve m adalyası- ne de gizlice kürtaj yaptır­ maya m ahkûm edilen kadınların uğradığı kıyımla açıklanabi­ lir. Doğum oranı 1 9 3 9 ’da yeniden düşerek 1935 seviyesine in ­ di. Tabii, bu sırada devreye giren yeni bir faktör vardı: erkekle­ rin silahaltına alınm ası.

U

Trad v SSSR, s. 30.

89

6 Kolektivizasyonun Etkisi

Arlık Stalin’in sıkı denetimi altında olan yeni parti liderliğinin 1 9 2 8 -1 9 2 9 ’da başlattığı politika, aşın hızlı sanayileşmeden iba­ ret olsaydı bile görülm em iş bir olay olurdu. Ama bu muazzam ekonom ik hamle tahıl tedarikinin giderek zorlaştığı bir sırada gerçekleşti. Dahası, tanm da da bu kadar köklü bir yeniden ya­ pılanmaya girişilm edikçe sanayileşmenin tehdit altında olduğu düşünülüyordu. Sm ai yöntem lerin tanına uygulanmasıyla sa­ nayide olduğu gibi tanmda da büyük bir atılım gerçekleşeceği­ ne inanılıyordu. Tanm m sanayileşmesi kırsal ekonom ide dev­ rim yapmanın en kestirm e yolu olarak görülüyordu. M akineler bir kez sabanlann (bazı durumlarda kara sabanın) yerini alın­ ca, hızla göz kam aştıncı sonuçlar alınmaya başlayacaktı. 1 9 3 9 son una gelindiğinde kolhoz üyelerinin (k o lh o z n ik i) sayısı 29 m ilyondu, bu da çalışan nüfusun % 4 6 ,1 ’ine denk ge­ liyordu. Bunlara, sovhozlarda (devlete ait tarım işletm eleri) ve benzer tarım sal işletm elerde çalışan 1 .7 6 0 .0 0 0 kişi ile Ma­ kine Traktör İstasyonlarında (M TS) görevli 5 3 0 .0 0 0 çalışanı da eklem em iz gerekir.1 Ne var ki tarım ın toplum sal yapısı ve üretim sistem i, işçilerin önceden m evcut bir fabrika ve iş sis1 Sotsialistich cskoe Z em lalclie, 10 Ağustos 1940. 90

temine dâhil oldukları sanayiden ço k farklıydı. Tarım ın üreti­ cilerin rızasını alm adan, zorlayıcı bir bürokratik kararla “ye­ niden yapılandırılm ası” muazzam b ir köylü kitlesin in m ülksüzleşm esiyle sonuçlandı. Bu p olitikan ın öngörülm eyen so­ nuçlan Sovyet tanm ı ve devleti üzerinde so n güne kadar ağır­ lığını hissettirecekti. Bir tarım d ergisind e yayım lanan başyazı ç o k ön em li bir sendroma işaret eder. Rostov yönetim birim indeki MatveevoKurgansky M TS’s inin sekreteri Yoldaş Krivtsov bu yazıda trak­ tör tugaylan arasında yeterli siyasi çalışm a yapmamakla eleşti­ riliyordu. Siyasi çalışm a olmadan hasat kampanyasında başanlı olunm ası im kânsızdı. Yazıdan, traktör sürücülerinin kendi­ leri için hazırlanan gazeteleri okum adıklan, hüküm et kararna­ melerinden bihaber oldukları ve norm ları tutturmaları halinde hasadın ilk on beş-yirm i gününde çift maaş almaya hak kazan­ dıklarını bilm edikleri anlaşılmaktadır. Dergi, M erkez K om itesi Sekreteri Andreev’in X V III. Parti K ongresi’ndeki konu şm asınd a, tarım ın k end i im kân larıy la ayakta kalabileceğine inananlara yaptığı uyarıyı herkese du­ yurmaya çalışıyordu. Andreev haklıydı: “D evletleştirilen” tarı­ mın ajitasyon-propagandadan ibaret olmayan yoğun b ir siyasi müdahale olm aksızın doğru düzgün işlem esi m üm kün değil­ di. Ona göre, politika üreticilere güçlü bir baskı uygulamaya hazır olmayı da gerektiriyordu. Bir bakanlık icra edilecek ka­ rarlar çıkararak birim lerini nasıl yönetiyorsa, tarım da aynen öyle, yerel devlet ve parti organları tarafından yönetilmeliydi. Bu, Tarım Kom iserliği’nin tek tek kolhozlara ya da sovhozlara varana dek h er düzeyde, devlet ve partinin de kom iserlik üze­ rinde baskı uygulaması ve parti, polis ve yerel mülki idare ara­ cılığıyla üreticilere doğrudan baskı yapılması dem ek oluyordu. Bunun bir yolu, her bir ilçede tarımsal üretim in aşamaları için m erkez tarafından hazırlanan ya da onaylanan aynn tılı planların oluşturulm asından geçiyordu. D evletin yürüttüğü bir kampanya gibi görülen mevsimlik çalışm aları denetlem ek için, yığınla görevlinin, kaç defa gerekiyorsa o kadar, çekirge sürüleri misali ilçeleri ve kolhozlan istila etm esi gerekiyordu.

91

Harman dövme aşamasına özel bir önem veriliyordu: Bu kritik aşamada, daha köylüler kendi paylarım alm adan, devletin ta­ hıl payını toplamak için devlet görevlileri ve özel ekipler gön­ deriliyordu. Beklenen hasadı değerlendirmek için oluşturulan özel kom isyonlar piram idinin tutum u daha da kalleşçeyd i; bunlar, bir sonraki hasadın büyüklüğünü önceden “ilan et­ m ek ” ve köylüleri bu şişirilm iş tahm inlere göre vergilendir­ mek için sık sık istatistik hilelerine başvuruyordu. Biriken bü­ tün bu baskılar, toprağı dürüstçe işlem e şev kini k ırıy o r ve köylünün toprağa ve tarla işlerine olan doğal bağlılığının za­ yıflam asına, hatta yok olm asına yol açıyordu. Köylüler artık enerjilerinin büyük kısm ını kendi küçük tarlalarına saklama eğilimindeydiler. Bunlar olmasa sadece köylüler değil ülkenin tamamı açlıktan kırılırdı. G ülünç boyutlarına rağm en, bu tar­ lalar kırsal kesim in ve kentlerin beslenm esinde hayati bir rol oynadı. Köylülerin kendilerini bir sınıf, köylerini varlığını sür­ dürebilir cem aatler olarak korum ak için ellerinde kalan tek şey buydu. Yıllar sonra, Stalin sonrası dönemde ve tarımsal üretimi ye­ niden canlandırm ayı amaçlayan pek çok reforma ve iyileşm e­ ye rağmen, otuzlu yılların bu iradeci tarım politikasının mirası u tandırıcı bir bedel ödetm eye devam ediyordu: Hâlâ önem li bir kırsal nüfusa sahip olm asına ve “kolektifler”in elindeki uç­ su z b u ca k sız ta rla la ra ve tra k tö r filo la rın a ra ğ m en , ü lke ABD’den tahıl ithal etm ek zorundaydı. •Sovyet tarımı, kontrolden çıkan bir m odernleştirm e girişi­ m inin dramatik bir örneğidir. Devlet kendisine, bütün tanını tepeden yönetm e görevini yüklemişti. Halkın büyük bölümü -k ö y lü lü k - üretim görevlerini ayaklarını sürüyerek yerine ge­ tiriyordu. Ve bu bile, kontrol, teşvik ve baskıyı bir arada kulla­ nan dev bir m ekanizm anın baskısıyla sağlanabiliyordu. Kolhoz sistem i birbiriyle bağdaşmaz ilkeler içeren melez bir ya­ pıydı: Kolhoz, M TS ve özel tarla sıkıntılı bir şekilde bir arada yaşamaya zorlanıyor, ama ne kooperatif, ne fabrika ne de özel tarım işletm esi olabiliyordu. “K o lek tif’ terimi tamamen isabet­ sizdi. 92

"K olektivizasyorT un - k i h içbir kolek tifliğ i y o k lu - devlet sistem i üzerinde de derin bir etkisi oldu. Daha ön ce de belirt­ tiğimiz gibi, diktatörlükler çeşitli biçim lere ve renklere bürü­ nür. SSCB örneğinde, rejim artık kendini, nüfusun büyük bö­ lümünü o zam ana kadar kendi rızasıyla yaptığı bir işi yapma­ ya zorlamak için gerekli olan muazzam bir cebir aygıtıyla do­ natmak zorundaydı. Gene de, Sovyet tarım ının bir üretim tarzı olarak yazgısı ne olursa olsu n, bu yeni tarım yöntem leri Rusya’nın toplum sal manzarasında tarihsel bir dönüşüm e yol açan süreçleri hızlan­ dırdı. Binyıllık b ir kırsal geçm işten yeni bir çağa geçiş yolunda büyük adım lar atılıyordu. Sınai-kentsel bileşen bütün hızıyla ilerliyor, kırsal bileşen ise durgunluğa ve çalkantılara rağmen ağırlığını koruyordu. Bir başka deyişle, geçiş sürecine, büyük ölçekli m odem teknik-idari yapılar ile kendine özgü ritimleri ve ufkuyla toplum sal ve kültürel olarak hâlâ geleneksel bir ya­ şam süren kırsal bir toplumun patlamaya hazır terkibi damga­ sını vuruyordu. Çarlık Rusya'sı benzer bir çelişki yaşamıştı. M uılakıyetçi bir devletin egem en olduğu son derece kırsal bir ülkenin üzerin­ den geçen güçlü kapitalist gelişme dalgaları, h er türden denge­ sizliği ve krizi de beraberinde getirm işti. Ne var ki SSCB örne­ ğinde sanayileşm e dalgaları daha da güçlüydü ve Çarlık Rus­ ya’sında o lan lan n tersine, bu sürecin ipleri doğrudan, gücü­ nün bilincinde dar bir lider grubu tarafından yönetilen, diril­ tilmiş, kararlı ve baskıya eğilimli bir devletin elindeydi. G eliş­ mekte olan bir sanayi toplum u ile köylülüğün tepkisi -y a da tepkisizliği- arasındaki çatışmayı ve bu karm aşık terkibin si­ yasi rejim üzerindeki etkisini kavramadan, 20. yüzyıl Rus ve Sovyet tarihinin izlediği seyri - 1 9 1 7 , Leninizm , Stalinizm ve nihai ç ö k ü ş - anlam ak imkânsızdır. O halde, şunu bir kez daha tekrarlam am ız gerekiyor: .Rejim tarafından yüzlerce yıllık geleneklerinden vazgeçm eye zorla­ nan ü lk en in kırsal bileşeni, rejim i muazzam yönetim -baskı mekanizm asını daha da güçlendirm eye m ecbur ederek, tabiri faizse, intikam ını aldı. Bu mekanizma olm adan, rejim tarım­ 93

dan pek bir şey alamazdı. Bunun, başla kentlerin “köyleşm esi” olm ak üzere, aynı ölçüde belirleyici bir dizi başka sonucu ol­ du. İş arayan ya da kırsal kesim den kaçan köylülerin akını, kentlerin büyüm esini rejim için büyük bir problem haline ge­ tirdi. Kentlere kaçış fiilen kitlesel bir kırsal göçtü. Kendilerini tehdit altında h issedenler için tedbir niteliğind e bir önlem , zorla uzak bölgelere gönderilenler içinse çektikleri sıkıntıların bir sonucuydu. Kentlere göç, yeni kurulan kolhoz sistem inin henüz mevsim lik görevlerini yerine getirem eyecek kadar zayıf olduğu bir dönem de gerçekleşti. Kentlere kaçanlar arasında binlerce traktör ve biçerdöver sürücüsü ile başka tarım uzm anlan da vardı. Bunlar, hızlandın lm ış eğilim lerini tam am ladıktan sonra, hatta m esleki eği­ tim leri sırasında kentsel b ir ortama kaçm ayı tercih ettiler. Bu, insanların tu tu m lan nı değiştirm ek için maddi teşvikler k ul­ lanm anın iç çelişkisin i yansıtıyordu: Devlet o n lan gidip tarla­ larda çalışsınlar diye eğitiyor, ama onlar kente göçm eyi tercih ediyordu. Toplumsal akışlarla ilgili veriler, kentlere ve kentlerin dışına doğru kaoıik nüfus hareketleri, “kırsallaşan” kentleşm e, kent­ sel yaşam tarzının ve zihniyetinin alâm etifarikası baraka kül­ türü, şantiyelerde ve kolhozlarda işgücüne uygulanan hoyrat muamele: Bütün bunlar, özellikle de sonuncusu, bir başka ol­ gu daha göz önünde tutularak değerlendirilmelidir. Şantiyele­ rin ve işyerlerinin büyük miktarlarda işgücüne ihtiyaç duydu­ ğu b ir sırad a, y etk ilileri ve fabrika y ö n e ticilerin i çaresizlik içinde bırakan yüksek bir işgücü devir hızı gözleniyordu. İşçi­ ler fabrikalarını terk ediyorlardı; bu, barış dönem inde bile fi­ rar sayılan bir eylemdi. Çoğunlukla genç olan bu insanlar ye­ rel yön etim in d esteği ve göz yum m asıyla gidip doğdukları köylere saklanıyorlardı. Üst düzey yetkilileri bu olguya ve fi­ rarlara karşı b ask ıları y oğunlaştırm aya iten aynı nedenler, özellikle kırsal kesimde yerel yetkilileri, kolhozlara ya da sovhozlara katılm ak için fabrikalarından ya da başka zahmetli iş­ lerden kaçan gençleri korumaya yöneltti. Daha şaşırtıcı ve da­ ha az incelenm iş bir olgu da, m ahkem elerin ve savcıların bu 94

konuda gösterdikleri hoşgörüdür. Yerel çıkarları gözeten ya da sadece, islem ed ikleri b ir yerde zorla çalıştırılm ayı reddeden gençleri suçlu olarak görmeyen savcılar, bu gibi davalar için takipsizlik k ararlan alıyor, yargıçlar ise hapis gerektirm eyen hafif cezalar veriyordu. Stalinist devlet, en azından 1861’de serfliğin kaldırılm asına kadar işgü cü nü çalıştığ ı yere bağlı sayan (g le h a e a d s c rip t!) Çarcı eski rejim g elen eğ in i yeniden tesis etm işti. Bu Stalinizm’in en ö nem li özelliklerind en biriyd i, am a bir koşulla: İdari m akam lar da dâhil toplum sal ak tö rlerin hepsi, nesnel koşullann ve çıkarların yarattığı kaçam ak im kânlarından ve boşluklardan yararlanarak çoğu durumda dikta rejim inin ya­ rattığı baskıyı hafifletiyorlardı. D iktatörlüğün dem ir pençesin­ deki bu “gevşem eler” ve yumuşamalar gözden kaçırılm am alı­ dır. Bu koşul, Sıalin’in otuzlu yıllardaki baskıcı politikasının tamamı için geçerlidir. “G üvenlik artı terör” form ülünün ge­ lişmekte olan Stalinist sistem in neredeyse içsel, temel bir bile­ şeni olduğu doğru d ur; bu da sistem e yön eltilen eleştirileri haklılaştırır. Rejim in korkunçlukları hakkında bizim de söyle­ yeceğimiz ço k şey olacak, ama işgücü soru nu nu ele alırken getirdiğimiz kayıtlarla. Baskı ve terör önlem leri bütünü, çoğu durumda araştırm acıların tüm dikkatlerini üzerine toplayarak, büyük resmin (toplum sal değişimler ve. devletin inşası) ihmal edilmesi sonucunu doğurmuştur. Yine de, bu karmaşık yapı­ nın içindeki pek ço k farklı etkileşim i derinden kavramak isti­ yorsak bu resmin incelenm esi zorunludur. Burada, o yıllarda yaşanmakta olan toplumsal süreçlerin derinine inmemizi sağ­ layan öğelerin en azından bazılarını incelem eye çalışmam ızın nedeni budur. D önem in genel havası şu başlıklarla özetlenebilir: kentleş­ me, sanayileşm e, kolektivizasyon, tem izlik hareketleri ve gös­ term elik m ahkem eler, eğ ilim in yaygınlaşm ası, d em agojiyle kültürün değersizleştirilm esi, enerjilerin ve insanların seferber edilmesi, hayatın pek çok alanında suçun yaygınlaşması, yeni idari yapılar kurma telaşı, vd. Bütün bunlar ve daha pek çokla­ rı çalkantılı otuzlu yıllarda gerçekleşti. Neredeyse eşzam anlı

95

olarak yaşanan bu ço k önem li olay ve süreçler birbiriyle bağ­ lantılıydı ve büyük bir karışıklık, lıatıa kaos ortam ında birbiri­ ni etkileyip eşine ender rastlanan bir hızda tarihsel değişim le­ re yol açtı. Siyasi sistem in kendi girişim lerinin yansım aların­ dan bağımsız olarak anlaşılamaması makuldür. Bir başka de­ yişle, bu çalkantıyı başlatan siyasi sistem bunun yarattığı sonuçlarca şekillendirildi ve ortaya çok özel türde bir diktatör­ lük çıktı. Dolayısıyla “siyasi sistem ”, daha özel olarak da devlet-parti kom pleksi incelenirken toplumsal tarih göz ardı edilemez. T ehu çka sözcüğü ( “işgücünün kendiliğinden h areketliliği” şeklinde çevrilebilir) özellikle ilk yıllarda yaşanan bu ço k yön­ lü nüfus hareketlerinin boyutlarını özetlemeye yeter. M ilyon­ larca insan ülkeyi bir uçtan ötekine dolaşıyordu: Kentlere ya da büyük şantiyelere akın ediyor, ama bazen buralardan ayrılıyor; kırsal kesimden ve "kulak” olarak mülklerinden edilip sürülme tehdidinden kaçıyor; eğitim görmeye ya da yeni bir işe başla­ maya gidiyor, sonra bunları aynı hızla terk ediyordu. Bu deği­ şik teku çka biçim leri, ülkenin dört bir yanında yollarda ya da trenlerde sürekli hareket halinde olan bir nüfusla, kontrol edil­ mesi güç, muazzam bir toplumsal hareketlilik yaratıyordu. işte, durum un k ritik olduğunun düşünülm esine yol açan arka plan buydu. Ülke içi pasaport ve p rop iska (ikam et izni al­ mak için kentlerde karakollara kayıl yaptırma zorunluluğu) rejim in ülkede düzeni sağlamak için benim sediği yöntem ler­ den sadece ikisiydi. Rejim bir yandan her türlü idari ve baskıcı yöntem e başvuruyor, öte yandan toplumsal ve ekonom ik stra­ tejiler deniyordu. İptidai kentsel çevre planlam ası, başlangıç aşam asında bu toplumsal istikrarsızlığın parçası ve önemli bir kaynağıydı. İs­ tikrarın bir ölçüde sağlandığı sonraki yıllarda bile önem li bir sosyolojik özellik varlığını korudu: Kısmen kırsallaşm ış kent­ lere ilaveten, Sıalin Rusya'sında nüfusun % 67’si hâlâ kırsal ke­ simde yaşıyordu ve M TS’lerin traktörlerine rağmen kırsal ke­ simdeki çalışan nüfusun önem li bir kısmı hâlâ sanayi öncesi koşullarda faaliyet gösteriyordu. Yaşam ortam ları, esas olarak. 96

bazen başka köylere komşu olan, ama çoğunlukla dağınık ve yaktık, küçük veya orta büyüklükte köylerden oluşm aya de­ vam ediyordu. Şüphesiz, çoğunluğu bazı step bölgelerinde ya da Kuzey Kafkasya’da olm ak üzere daha büyük köyler vardı, ama bunların sayısı ço k daha azdı. Dahası, diğer köylerle pay­ laştıkları özellikler, bunları büyük kentlerden kesin olarak ayı­ rıyordu. Cemaat içi toplumsal ilişkiler sistem ini yöneten kom ­ şuluk ağ ları, ek o n o m ik faaliyetin m evsim sel ritm i ve batıl inançların çok güçlü olduğu son derece dindar bir kıılıur, kır­ sal nüfusun günlük yaşamı ve tutumu üzerinde güçlü bir etki­ ye sahipli. Bir kent kültürü yaratmak ve buna uyum sağlamak, uzun zamana yayılan bir süreçtir. İncelediğim iz bu kısa dönem de, bir yaşam tarzından diğerine geçiş, daha elverişli koşullar al­ tında bile çok sarsıcı bir deneyim olurdu. Kentler, özellikle de büyük kentler ne kadar ilkel olurlarsa olsunlar, köyden yeni gelmiş insanlar için muazzam karmaşık bir dünya oluşturu­ yordu. Bu iki dünya arasındaki karşıtlığı anlatm ak için tek bir örnek verm ek yeterlidir: Büyük kentlerde icra edilen m eslek sayısı 4 5 .0 0 0 ’e yakınken, kırsal kesim de bu sayı 120’ydi. Kent yaşam ının en aşikâr ve zor yanı olan yiyecek ve konut sıkıntısı, köylü göçm enlerin kentsel-sınai dünyada karşılaştık­ ları güçlükleri daha da ağırlaştıracak bir kriz durum una işaret ediyordu. Köyde herkes evinin, hayvanlarının ve hemen hep­ sini şahsen tanıdığı kom şularının lam dık dünyasında yaşar ve bu tan ıd ıklık gerçek bir p sik o lojik ih tiyaç halini alır. Buna karşılık, kentlerin anonim kalabalığı tanım gereği kolayca düş­ manca bir ilişkiler ağı olarak algılanır. Daha ön ce bahsettiği­ miz diğer özellikler uyumu daha da güçleştiriyordu. Ayrıca, o yıllarda Sovyet kentlerinde ağırlıkla gençler yaşıyordu ve bura­ lara güvensizlik hâkimdi (kem lerde yaygın bir sorun oluştu­ ran olguya "holiganizm " deniyordu). Ama bu, doğrudan köy­ lerinden gelm iş gençlerin özüm senm eleriııi kolaylaştırıyor ve bunlar büyüklerinin değerlerinden hızla uzaklaşıyordu. Pek ço k köylü için zor bir çevrenin tehditleriyle baş etm eni­ nin tek yolu olabildiğince çok köy geleneğini korum aktı. Bu

97

savunm acı tutum . Ç arlık Rusya’sından m iras kalan pek çok kentin kırsal karakterini tekrar canlandırarak, buralarda, Sov­ yet kentleşm esinin sürekli bir özelliği olarak kalan melez bir ortam ve yaşam tarzını yeniden yarattı. O halde, artık açıklık kazanm ış olm ası gereken bir noktayı bir kez daha vurgulama­ mız gerekiyor: Stalin Rusya’s ı 1 9 4 1 ’de savaşa katıldığında, bu yola girmiş olsa bile, henüz önem li bir kentli sanayi ülkesi de­ ğildi. M odernleştirici devletinin biçim i de dâhil, sosyolojik ve kültürel pek çok açıdan kırsal geçm işinin bir uzantısıydı.

98

7 Yasallık ile Sefahat Arasında

Henüz, aşağı sınıflardan devletin ve partinin posta kutularına ulaşan eleştiri dalgalan, muhalif ifadeler ve sık sık ağırlaşan söz­ ler hakkında hiçbir şey söylemedik, idarecilere ve entelijansiyaya karşı izlenen havuç-sopa politikası, bıınlan rejim ve devlet aygı­ tındaki kadrolar için güçlü bir siper haline getirmeyi amaçlıyor­ du. Halktan gelen her tür büyük çaplı hoşnutsuzluk ifadesi, mesnedi olan her tür sert eleştiri, arkasından “muhalefet” ya da ‘'karşıdevrim” olarak yaftalanabilecek karışıklıklar ya da sokak gösterileri gelmediğinde bile, Lehlikeli addediliyordu. Aygıtın dı­ şında çalışan üyelerin tepkileri bile parti liderleri için bir endişe kaynağıydı. Ve bu hoşnutsuzluklar beş yıllık planlarla başlamadı.

Parti Ü yeleri Grevlere K atılıyor (1 9 2 6 ) GPU’nun ve parti haber alma dairesinin raporlarında, bazıları öyle görülse ve gerçeklen öyle olsa bile, parti üyelerinin tama­ mının grev k ırıcısı olmadığı belirtiliyordu. O cak-Eylül 1 9 2 6 arasında parti üyeleri ülke genelinde kaydedilen 6 0 3 grevden 4 5 ’ine k atılm ıştı.' Belgeler, grevleri başlatm akla kalm ayıp li1 RGASPI. 1 7 ,8 5 , 170, U _ 6 9 -8 0 (G PU 'nun, O cak-Eylül 1926 dönem i için, pek Çok fabrika ve bölgeden işçilerin tutumuna ve sözlerine ilişkin uzun ve ayrıntı­ lı bir raporu).

99

derlik de eden bazı parti üyeleri olduğunu gösterm ektedir. Ra­ porlarda, çeşitli fabrikalarda çalışan parti üyelerinin olumsuz davranışlarından da yakınılır ve ekonom ik güçlüklerin "köy­ lü” olarak nitelenen tutumlara -to p lu m ve iş yaşamında pasif­ lik, dinsel ve m illiyetçi önyargılar, hücre kararlarına düşmanca lep k ilere- yol açtığı vurgulanır. Raporlarda çok sert eleştirilerde bulunan parti üyelerinden örnekler verilir; mesela: “Simdi eskisinden daha fazla söm ürü­ lüyoruz. Eskiden burjuvazi vardı: şim di m üdürlerim iz var.” Bir başka örnekte, üyelerinden greve son verm elerini isteyen bir parti hücresinin komünist bir kadın işçiden aldığı şu yanı­ ta yer verilir: "Ne istiyorsunuz? Parti karnımı mı doyuruyor? Hayatta kalm ak im kânsızlaştı.” Bir başka tepki de şöyledir: “Suyumuz çıkarılıyor. Sendika tem silcilerim iz fabrika yöneti­ miyle birlik oluyor ve işçilerin taleplerine kulak asm ıyor.” Krasnoyarsk ilindeki bir cam fabrikasında, bazı işçiler ücret­ lerinin 4 2 rubleden 5 2 rubleye yükseltilm esi için greve çıkar­ lar ve liderler arasında bir parti üyesi de vardır. M uhtem elen sayılan çok az olduğundan grevcilerin hepsi işten atılır. Grev­ ler daha büyük çaplı olduğunda ise. grevcilerin talepleri ço ­ ğunlukla karşılanırdı. Leningrad'daki Nevski tersanelerinde, işçilerin çok saydığı iki parti üyesinin durdurabileceği bir grev patlak verir. Ama yöne­ tim araya girmelerini istediğinde, iki pattili bunu reddeder. Raporlar bazı üyelerin parti politikasının bütün yönlerine g etird ikleri eleştirilere bol bol yer verir. Bir ö rn ek verecek olursak, böyle iki üye hücre sekreterini görmeye gider, üyelik kartlarını m asanın üzerine bırakır, son avın aidatını öder ve partiden ayrıldıklarını açıklarlar: "H ücreniz yönetim e çalışı­ yor; siz yönetim in işçileri ezm esine yardım ediyorsunuz.” GPU’ııun sendikalar ve diğer örgütlerdeki seçim kam panya­ larıyla ilgili raporları, parti üyesi işçiler arasında bile ciddi bir pasiflik olduğunu kaydeder. Bazı işçiler bir toplantıyı terk et­ mek isterler. Çıkışta durdurulunca, şöyle derler: “İlk gidenler parti üyeleri olduğu halde, bizim çıkm am ıza neden engel olu­ yorsunuz?” 100

Raporlar işçi sınıfından parti üyelerinin antisem it ifadeleri­ ne de yer verir. Bildik laflar sıralanır: "Butun iktidar Yalıudilerin elinde”, “Çıfıtlar iktidarda ve işçileri eziyorlar". “Çıfıtların arasından düzgün adam çık m az", “Bu iğrenç kabilenin hak­ kından gelm eye can alıyorum .” Bu cım bızlanm ıs cüm leleri yorum larken d ikkatli olmamız gerekir. Bu tür örnekler yaygın olsa bile. GPU ya da parti ha­ ber alm a dairesi kaynaklı raporlar, p rotestoların boyutlarını kestirm em ize im kân vermez. Başka belgelerde hücre talimatla­ rının ya da yasaklannın üyeler tarafından nadiren çiğnendiği belirtilir. Bu. üyelerin sadece bir azınlık tarafından açıkça dile getirilen görüşleri dile getirm edikleri ya da paylaşm adıkları veya işçilerin yakınm alarına sessizce katılm adıkları anlam ına gelmez. Bunlar diğer işçilerden misillem e görm e korkusu - i ş ­ çilere ya da grevlere karşı hasmane bir tutum takındıklarında çoğunlukla olduğu g ib i- ile parti tarafından cezalandırılm a korkusu - b u . işlerinden olm alarına yol a ç a b ilird i- arasında bocalıyorlardı. Sıradan parti üyelerinin, işyerindeki diğer her­ kes gibi, stufeciçi’ler (ücretsiz m uhbirler) ya da gizli ajanlar ta­ rafından ispiyonlandıgı da artık kesin olarak bilinmektedir. Tabandan gelen belgeler, çalışm a koşullarının ve parti yaşa­ mının “dem okratikleştirilm esi" yönünde taleplere tanıklık et­ se de, rejim in eğilim leri aksi yöndeydi ve bu. aparaçikler ara­ sında bile, doğrudan siyasi tepkiler dâhil, çeşitli tepkiler doğu­ ruyordu. Sorun sadece, bu katmanlar arasında eleştirilerin or­ taya çıkm ası değildi. Daha da kötüsü, davaya yüreklen bağlı eski Bolşevikler yâ da idealist yeni üyeler, yaptıkları işten de­ rin bir düş kırıklığına uğradıklarını -h a tta tiksin d ik lerin i- ve artık kalenin merkezinde görev alm ak istem ediklerini açıklı­ yorlardı. İşlerini ikbal kaygısıyla seçm em iş olan bazı aparaçik­ ler kendilerini, görev duygularının, siyasi perspektiflerin ve ülkenin kaderinin bürokratik vemüccl/i'de* (eski devrim ciler tarafından sık sık kullanılan. İtalya'dan alınm a bir deyim) bo­ ğulduğu bir m ekanizm anın içinde bulmuşlardı. Bu mealde bat " ) Şehriye - ç . n .

101

zı belgelerden daha önce bahsetm iştik. Sistemi reddeden daha da olumsuz ifadeler ve ihanet suçlamaları da elden ele dolaşı­ yordu; daima imzasız olarak. Bununla birlikte, otuzlu yıllarda rejim in elinde, parti üyeleri de dâhil tek tek herkese otoritesini dayatmak için yirmili yıl­ larda olduğundan çok daha fazla araç vardı; ceza yasası ve giz­ li polis başta olm ak ıızere. Ama bir başka olgu, bunlardan da etkili olduğunu gösterdi: S ta lin in nihai hedefi bu olm adığı halde (kırklı yıllarda daha da radikal projeler g eliştirecekti), parti aygıtının büyümesi partiyi aygıtın basit bir uzantısı hali­ ne getirdi. Stalin in bu politikayı 1933'ıe ya da biraz daha er­ ken bir tarihte benim sem iş olup olmadığı tali bir meseledir. Ö nem li olan, farklı faktörlerin bir araya gelişidir. Topyekün sanayileşm eye ve "kolektivizasyorTa girişm iş bir ülkeye hâ­ kim olm ak, eski devrimci partinin kesin olarak zayıflalılmasını ve itaatkâr bir araca dönüştürülm esini gerektiriyordu. “İhti­ yaca cevap veren” baskı kurum lan ve baskıyı haklı göslennek için gerekli ideolojik sözlük bu amaçla yaratıldı ya da yeni ni­ yetler doğrultusunda güncellendi. Böylece. ceza yasasında yer alan ve devrim koşullarında olağan görünen "karşıdevrim ci su ç” kategorisi yeni ihtiyaçları karşılam ak üzere iyice elden geçirildi. Kruşçev döneminde son derece faal olan Askeri Savcı B. A. Viktorov, çeşitli çevrelerin yoğun m uhalefetine rağmen 1926'da ceza yasasında yapılan “çok kapsamlı sonuçlar doğu­ ran değişikliklcr' e atıfta bulunarak, Stalin dönem inin terörist eğilim lerine ve uygulamalarına çok sert eleştiriler getirm iştir.2 “Karşıdevrimci suçlar”la ilgili maddenin ilk hali, kovuştur­ ma em rinin verilm esinden önce “niyeti takip eden eylem ”in açık bir şekilde kanıtlanm asını gerektiriyordu. Ama yeni oluş­ turulan GPU, tutuklam aların ve sorgulamanın, bunların yasal­ lığını gözetm ekle görevli savcıların denetim i dışında kalması için ustalıklı ayak oyunlarına başvurdu. Ceza yasasındaki “baş ağrıtan” yasal hüküm lerin boşluklarından yararlanmayı da ba­ şardı. Yasada yapılan değişiklikler ve hüküm etin GPU'ya taın2

B k :. V. A. Viktorov. va, 1990. s. 9 5 -1 1 6

102

İH1-

Gri/cı "Sclut'ino" - Za/riski V oaıııogo P /o k u ıo ıd . M osko­

ciıgı yeni yetkiler, gerçek kanıt olmadan -y a n i “z a n lf’nın fiilen bir suç işlem iş olması gerekm eden- kovuşturma başlatma ve ceza verme im kânım sağladı. Artık soruşturmayı yürütenlerin •‘niyeti takip eden eylem ”in varlığını kanıtlam a zorunluluğu yoktu. V iktorov’un tahlili, artık gerekli tek kanıtın suçlam anın kendisi olduğu "yasal” bir baskı türünün yolunun açıldığını gösterir. Ne kadar tuhaf görünürse görünsün, suç daha suçla­ ma karan bile alınmadan kesin olarak kanıtlanm ış oluyordu. Son tahlilde, ceza yasasındaki bu sözde yasal değişikliklerle birleşen ve istism ar edilen “sapma sendrom u”. suçun, istendi­ ği an kovuştunnaya uğratılabilecek her yurttaşın genlerine ka­ yıtlı olduğu gerçeküstü bir durum yarattı. İşin tuhafı, üstü son derece muğlak bir term inolojiyle örtülen bu hukuki saçm alık, çok geçm eden, sadece rejim karşıtı olarak görülen akımlarla değil, aynı zamanda -v e ö n ce lik le- sözde operasyonun adına yürütüldüğü y ön etici örgütün kendisiyle m ücad ele için de kullanılır oldu. Artık Stalin’e karşı ciddi bir m uhalefetin kal­ madığı bir dönem de -ra p o r sahiplerince belirtildiği şekliyle, üyelik yüküm lülüklerini yerine getirm eyenlerin ya da bunlar­ dan sessiz sedasız vazgeçenlerin tutum u ya da parti tabanın­ dan, hatta bazı üst kademelerden yükselen sayısız şikâyet ve eleştiri m uhalefetten sayılm azsa- parti üyelerinin yanı sıra es­ ki üyelerden oluşan kalabalık kitle, bir cadı avının hedefi du­ rumuna geldi. Böylece, Stalin tepede kendisini giderek daha sağlama alır ve "karşıdevrim ci su ç" kategorisi ceza yasasında ve uygulama­ da daha da m uğlaklaşırken, güvenlik kuruluşları kendilerini yasaların ve yasal otoritelerin denetim inden kurtarıp keyfi ce­ zalandırma yetkilerinin alanını genişlettiler. Artık elde, herke­ se karşı kullanılm aya hazır gerçek bir terör aygıtı bulunuyor­ du. İster eski olsun ister yeni, parti üyeliği bütün anlam ını yi­ tirmiş. hatta tehlikeli hale gelm işti. Stalin'in, sözde kendi par­ tisi olan örgülü n pek ço k üyesiyle göreceği hesapları vardı; bunlara, tam da bunu yapması için gerekli araçları elde etm e­ sine yardım cı olm u ş olanlardan bazıları da dâhildi. Partinin eh lileştirilm esi ve polisin h er tür ayak bağınd an ku rtarılıp 103

doğrudan "tepedeki ad am 'a bağlanmasıyla, "d u y g u sallıksan uzak ve hiçbir kısılı olmayan Stalin’in güçlü bir m erkezî dev­ letin zirvesinde tek başına kalmasının yolu açıldı. Aslında, bu devlet savaşa hazır olan ve bunun için gerekli tıım araçlarla donatılm ış gerçek bir savaş makinesiydi. Birinci Kısmın başlı­ ğında ifade edildiği gibi, bir "ruh”u vardı. Lenin hariç “eski tüfekler”in. Stalin’in neler yapabileceğini bu kadar uzun süre fark edememeleri dikkat çekicidir. Bunu anladıklarında iş iş­ len geçm işti. Bu insanlar bu kadar karanlık bir "ru h "u çöze­ meyecek kadar “Batılılaşm ış” mıydılar? Yoksa sadece basiretsiz mi? Ya da daha hoşgörülü bir varsayımla, kendilerini "Rusya Ana”nın derinliklerine geri götürm ekte olan bir alam ete bin ­ diklerini ve daha kötüsünü engellem ek için başka yöntem ler gerektiğini anlayamayacak kadar sosyalist ideolojinin etkisin­ de iniydiler? Bu soruya verdiğimiz cevap ne olursa olsun, eski tüfeklerin oluşturduğu a k ım la r-h e r biri bir öncenin işi bitirildikten son­ ra "uyanan” Troçki, Zinovyev veya Buharin’iıı yandaşları- Slalin’e karşı bir kez m uhalefete geçtikten sonra, dört yıl kadar ellerinden geldiğince mücadele ettiler. Çoğu sonunda Stalin'e teslim oldu. Sürgüne gitm eye m ecbur edilen Troçki, bunun başlıca istisnasıydı. Görece güçlü muhalefet hareketlerinin ye­ nilgisinin ardından ayakları yere basan ııst düzey görevlilerden oluşan küçük gruplar, 1 9 2 9 -1 9 3 2 arasında bazı eleştirilere kalkıştılarsa da. çok geçm eden etkisizleştirildiler. Burada, başında Moskova parti örgütünün eski sekreteri Ivan R iııtin’in bulun­ duğu, son derece cesur, illegal bir örgütlenmeyi anm ak gere­ kir. Riutin. Stalin’i partiye ve devrime ihanet etm ekle su çla­ yan, “M arksist-Leninistler Platformu” başlıklı bin sayfalık bir metni elden ele dolaştırıyordu. Bazı kaynaklara göre. Merkez Komitesi 193 2’de Stalin'in onu fiziksel olarak ortadan kaldır­ masına izin verm eyecekti. Kendisini sorguya çekenlerden biri­ ne, “Diz çökm eyeceğim .” diyecek kadar cesur ve tavizsiz oldu­ ğu bilinen Riutin. hapse atıldı, sonra da ortadan kayboldu. Da­ ha önce sözünü etliğim iz bir başka m uhalif isim -T ro çk i nın eski m üttefiki Hristian R akovsk i- 1934 e kadar Stalin’in politi104

katarı vc rejim i hakkında dikkat çekici eleştirel tahliller yaz­ maya devam ettikten sonra, nihayet 'ned am et getird i". Ama bu. hayatını birkaç yıl uzatmaktan başka bir işe yaramadı. Bazen ço k cılız, küçük muhalefet akım larının yanı sıra, pek çok kişi bireysel olarak eleştirilerini dile getirm eye devam etti. Yetkililer bunlardan, ya ev baskınları sırasında polis belgelere el koyduğunda ya da bu tür eleştiriler -c e z a korkusundan hep imzasız o la ra k - posta yoluyla basma, partiye, liderlere ya da Stalin’in kendisine gönderildiğinde haberdar oluyordu. Araş­ tırmacılar bugün arşivlerde hâlâ böyle ço k sayıda belge bul­ maktadır. Öyleyse, açık ya da gizli, örgütlü bir m uhalefet artık im kân­ sızdı. Ama bireysel gösterilerin yanı sıra, siyasi içerikli toplu tepkiler -k arışık lık lar, grevler, partiden uzaklaşm alar (sessiz sedasız da o ls a ) - halkın ve pek çok parti üyesinin büsbütün dilsiz olm ad ığ ını söylem em ize izin veriyor. Bu, d aha fazla araştırılması gereken bir konudur, ama elim izde öncü bir ki­ tap bulunm aktadır: Oleg Khlevniuk'un. değişik m uhalefet ve protesto b içim lerin in varlığım ve yaygınlığını - b u örn ek te, 1937'd eki tem izlik h areketlerin e k a r ş ı- ilk kez belgeleyen 1937 Yılı başlıklı çalışm ası. Kitapta anılan protesto biçim lerin­ den biri yaygınlaşan intiharlardır. Resmi propaganda, bir şüp­ helinin intihar etm esinin, suçluluğunun ya da korkaklığının kanıtı olduğunu ima ediyordu, ama bu tiır intiharların sayısını azaltmak için alınan önlem ler işe yaramadı. Devlet terörü kar­ şısında çaresiz olan bazı insanların kendilerini savunmalarının başka bir yolu yoklu. Bir kaynağa göre, intiharların sayısı bin­ leri buluyordu. 1937'de. sadece Kızıl Ordu saflarında 7 8 2 inti­ har oldu. Ertesi yıl bu sayı -d onan m a h a riç - 8 3 2 ye yükseldi, bunlar, her zaman güçsüz insanların um utsuzluktan giriştikle­ ri eylemler değildi; aynı zamanda cesur protesto gösterileriydi. “Büyük atılım ’m doğurduğu toplum sal çalkantı -b a ş ta tekttchka terim inin kapsam ına girenler olm ak üzere, kitlesel nü­ fus h areketleri- ve bunu takip eden krizin kendisini şiddetle hissettirdiği sektörleri denetlem e ihtiyacı, rejim i çelişkili dina­ miklere sahip iki strateji benim sem eye itti: 105

1) shtun novshchin a ( “hücum ”) terimiyle anılan çeşitli baskı biçim lerine müracaat; yani, mevcut hedeflere her ne pahasına olursa olsun ulaşmak için çok büyük kampanyalar başlatmak; 2) nüfus hareketlerini düzenleyip yönlendirerek kontrol al­ tına almak için azman bir bürokrasi kurmak. Kaçınılmaz görünen bu stratejiler birbiriyle çelişiyordu. Se­ ferberlik kampanyaları ve işleri “norm alleştirm e” çabaları sıra­ sıyla ya da birbirine paralele olarak yürütülüyordu: Ö zelle, te­ rörü temsilen D oktor Jek y ll’a karşı planlama, istikrar ve “mev­ ki makam" meraklısı bürokrasiyi temsilen M ister Hyde. Bun­ ların ikisi de rejim in biyolojik saatinin parçasıydı. Bu havııç-sopa siyaseti, terörün en yoğun dönem inde bile uygulandı. 1 9 3 7 -1 9 3 9 yıllarının kanlı tem izlik hareketleri de salınım lar gösterdi. İstikrarlı bir çizgi izlenem em esi, yapısal bir tercih olan baş döndürücü hızlanm alar, her zam an, bir sonraki seferberlikten önce giderilm esi gereken yığınla hasa­ ra neden oluyordu.3 Bu yapısal tercih, seçilen çizgiyi sonuna kadar takip edebilm enin tek yolu olarak görülen bir güç bir­ leşm esinin alâm etifarikasıyclı. O an için izlenm ekte olan çizgi ne olursa olsun -s e r t ya da y u m u şak - rejim , k aotik bir o r­ tamda tek sabit nokta olarak görülen sıkı bir m erkeziyetçiliğe obsesif bağlılığından asla ödün vermedi. Bu yaklaşım hepten m antıksız değildi: Başlatılan bu devasa girişim asla aşağıdan gelem eyeceği gibi, yerel düzeyde de yönetilem czdi. Ama bu b o yu tta bir m e rk e z iy e tçilik sonu gelm ez d en g esiz lik lerin kaynağıydı. Stalin ist m e rk e ziy etçilik , özgül b ir durum dan beslend i: G üçlü bir m erkez y irm ili yılların son u n d an beri m evcuttu, ama bu m erkezin tepesi dardı. İktidarın yapılan­ m ası. durum d eğ erlen d irm esini, teşhisi, gerçek liğin ve b e­ nim senecek politikaların tanım ını bir avuç liderin fikirlerine ve görüşlerine bağım lı hale getirm işti. Büyük atılım dan so n ­ ra. geriye baktıklarında. 1929 öncesinde ülkeyi yönetm e bi­ çim leri bunlara çocuk oyuncağı gibi görünm üş olm alıdır. Yö­ 3

lik z. O le g V K h lcv n ıu k . " T h e P o litb u ro , penal policy, and Legal R e fo rm s '", IVlc r H S o lo m o n . Jr., yay. h a :. R e fo r m in g ju s iie e in R u ssia, 1 9 6 4 -1 9 6 6 : Pow er, C u l­ tu re a n d th e Lim its o f L e g a l O n le i. A rm o n k (N ew Y ork) ve L o n d ra. 1 9 0 7 .

106

netilecek nesne, artık, kelim enin gerçek anlam ıyla sürekli bir devinim halindeydi. Toplum ve kurum lardaki bu muazzam ak ışkanlık, kuşku­ suz, başlatılan dönüşüm ün hızının ve ölçeğinin sonucuydu. Bu. tanımı gereği kaçınılm az olan ve ancak uzun dönem de dü­ zeltilebilecek bir durumdu. Ne var ki, özellikle otuzlu yılların başında, rejim bir yandan muazzam ekonom ik hamlelere giri­ şirken. bir yandan da yoğun toplum sal kaynaşm ayla baş et­ mek durumundaydı. İdari aygıttaki durm ak bilm eyen büyü­ menin - b u ö lçekte, başlı başına bir y e n ilik - kaçınılm az top­ lumsal so n u çlan oldu. İdari personel daha işini doğru dürüst yapmayı öğrenm eden, ihtiyaçlarım , isteklerini ve çık arlan n ı ifade etm ekte ve bunları tatm in etm eninin y ollan m bulm akta şaşırtıcı bir beceri gösterdi. Böylece, bu çalkantılı yılların genel yapısına uygun biçim de, problem çözücü yeni problem ler do­ ğurdu. Şim di, devletin bürokratik yapılanıra eğilm enin sırası geldi.

Bürokratik “G en ” Biri 1929 başlarına, ikisi 1940 yılına ait üç belge, bu iki tarih arasında bürokratik devlet inşasının temel yönlerine ya da en azından, yöneticilerin bunu nasıl algıladıklarına ışık tutar. İlk belge, parti M erkez Denetlem e Komisyonu ile lşçi-Köylü Denetimi'nin üyelerinden oluşan halk kom iserliği statüsündeki Devlet D enctim 'in başındaki, Politbüro üyesi Kujbyshcv'in bir konuşmasına aittir. Kujbyshev’in 1.929 başında daire başkanlanııa yaptığı konuşm a, en hafif tabirle ıclaşlandırıcıydı: “Yeni devletimizde hiçbir şey, eski Çarlık rejim ine bizim idaremiz­ den daha çok benzem em ektedir.” Kujbyshev idarenin bilinen kusurlarını saydıktan so n ra, kendisind en ö n ce L enin’in de yaptığı gibi, bunları düzeltm enin çok zor olduğu sonucuna va­ rıyordu. Suiistim al ve skandallar o kadar büyük boyutlardaydı ki. acil önlem ler üzerinde düşünülüyordu. Ne var ki, bunlar fn iyi ihtim alle birkaç dolandırıcıdan kurtulmayı sağlayacak, bunların yerini ço k geçm eden başkaları alacak, bu da, İşçi107

Köylü Denetimi m ilitanları arasına umutsuzluk tohum lan sa­ çacaktı. Kendi kom iserliklerinin diğer devlet kuruluşları üze­ rinde büyük otorite sahibi olması ve önıek olması bekleniyor­ du. Ama bu tehlikeliydi: H içbir kuruluş bu beklentiyi karşıla­ yamazdı. Kııjbyshev, herkesin bildiği gibi burada kuruluş içi itilafların kural olduğunu ve özellikle en ufak bir rahatsızlığa sebep olduğunda, h içbir dairenin b ir başka organ tarafından önerilen çözüm leri kabul etmeye hazır olmadığını ekliyordu. Alt kademe organların çalışm alarını koordine etm esi beklenen üst düzey devlet kuruluşlarında da aynı çatışm alar yaşanıyor­ du ve kararlar, çoğu durumda neredeyse tamamen tesadüfi ço­ ğunluklar tarafından alınıyordu. Çalışma ve Savunma Konseyi gibi bakanlıklar üstü kuruluşlar ya da bölgesel düzeydeki eko­ nom ik konseyler y eterince güçlü değildi, zira m ağdur taraf Halk Komiserleri Konseyi’ne başvuruyor ve sıklıkla kararları iptal ettirmeyi başarıyordu. Kııjbyshev, “Tek kelim eyle, bu sis­ temde tartışmasız bir otorite bulam azsınız." diyordu. Ve hal­ kın tşçi-Köylu D en etim in in böyle bir otorite haline gelm enin bir yolunu bulacağına dair umutlarını koruduğunu ekliyordu. İnanılmaz gibi gelse de. Kııjbyshev tartışmasız otorite yok­ luğu teşhisinde, Polithüro'yu bir istisna olarak saym am ıştı, ama bu, kasıtsız da olabilirdi. P o liıb ü ro 'n u n k e n d isi, ö z e llik le esk i k adroları aygıttan uzaklaştırmak ve yenilerini yetiştirm ek suretiyle durum a çare arıyordu. Artık Stalin hakkında, bu kadar kusurlu bir örgütü ancak bir sabotaj aygıtı olarak görebileceğini tahmin edecek kadar bilgi sahibiyiz. Büyük tem izlik hareketlerinin artık geride kaldığı 1940 yılı­ na gelind iğinde, bazıların ın yakında kurulm asını beklediği “d eform asyonsuz” -ö z e llik le de “bü rokrasisiz”- kom ünizm hâlâ çok uzaklardaydı. Bunun için, Kujbyshcv'in on iki yıl ön­ ceki tespitlerini tekrar eden, kjves/irı'daki şu yakınmaları oku­ m ak yeıerlidir: “M ülki idaremizde haddinden fazla gereksiz daire ve kuruluş, memurların yazı yazmaktan, ‘soruşturm a yü­ rütm ekten' ve yazışm aları cevaplam aktan başka bir şey yap­ madıkları sayısız üstyapı oluştu. Ve çoğu durumda, bu kırtasi108

ve zincirinin ucu kesinlikle hiçbir yere varmıyor.” Bunun bir başyazı olduğunu belirtelim . Yazı, lüzumsuz tedarik kuruluş­ ları bolluğunu kınayarak devam ediyor ve bunların anlamsız bir şekilde çoğaldığı G orki kenti örneğini veriyordu; sadece bu kentle sayılan 60'ı bulmuştu. Her kom iserliğin birkaç tedarik kuruluşu, her kuruluşun kalabalık bir personeli vardı ve faali­ yet giderleri sürekli artıyordu. Her biri diğerinin işini tekrarlı­ yordu. çünkü hem en hepsi aynı işi yapıyorlardı. G o rkid e fa­ aliyet giderleri 1940'ta iki katına çıkm ıştı ve tzvestia yazarı ne­ den böyle olduğunu anlayamıyordu. İşin en kaygılaııdırıct ya­ nı. bunun yaygın bir olgu olmasıydı. O halde, söz konusu ister “toplumsal hareketlilik” ister bü­ rokrasinin dallanıp budaklanması olsun, durum dan sorum lu olan rejim de sınanıyor ve her biri bir tehdit olarak algılanan bir olağanüstü durumdan ötekine tepki vermeye zorlanıyordu. Bu anlayış, Stalinizm’in başıca itici gücü haline gelecekti. Teh­ ditler, inançlı insanları seferber etmek ve terörü haklı çıkarm ak için rejimin ihtiyaç duyduğu bir unsurdu. Gene de. toplumsal yapıyı istikrarsızlaştırm ış olan faktörler terörle kontrol altına almamıyordu. Kamplar ve terör, toplumdaki güvensizlik duy­ gusunu ve istikrarsızlığı daha da pekiştirdi, bunlar da dönüp tekrar devlete yansıdı. Yönetilemez hale gelm iş bir sistem he­ yulası ve toplum sal “m agm a"nın kontrolünü yitirm e korkusu liderlere rahat vermiyordu. Buna karşı alm an önlemler, hayatın bütün alanlannda değilse bile çoğu alanda devlet kontrolünü güçlendirmek, daha fazla m erkeziyetçilik ve her idari kademe­ de şeflerin sayısını artırarak -ta m da Izvestia'nın kınadığı gibi— sistemi m üstahkem bir ordugâha dönüştürm ek oldu. T ıkır tıkır işleseler ya da laçka olsalar da. bürokrasilerin o kadar da bükülgen araçlar olm adığı bilinir. Slalinizm , bürok­ rasinin sorunlarını “egem enlere -y a n i bürokrasinin zirveleri­ n e - egemen olarak” çözm eyi umdu. Ama zirvedeki liderlerin içine düştüğü beklenm edik bir tuzak işleri karıştıracaktı. Bun­ lar, görevlerini gerekçe göstererek ellerinde muazzam bir güç toplamışlardı. Stratejileri, yukarıdan güçlü bir baskı uygula­ maktı ve bunun kendi m antığı vardı. Bu kadar ço k ciddi kara­ 109

rın küçük bir yönetici grubun ve tek tek üyelerinin şahsi bece­ risine ve psikolojisine bağlı olması, ilk bakışta, grubun birlik ve bütünlüğüne hizm et ediyor gibi görünebilirdi. Ama otuzlu yılların çalkantısı içinde, liderlik iktidar üzerindeki kontrolü­ nü ve elini güçlendirdikçe, bir şeylerin denetim inden kaçtığı duygusu da güçlendi. Bunlar raporları okudukça ya da fabri­ kaları, kasaba ve kem leri ziyaret ettikçe, em irlerini yerine ge­ tirmeyen, gerçekleri ellerinden geldiğince gizleyen ya da dü­ pedüz, tayin edilen tempoya ayak uydunnaktan aciz ne kadar çok insan olduğunu fark ediyorlardı. Yayınladıkları binlerce kararname ve yönetm eliğin düzgün bir şekilde dosyalanmadı­ ğım bile saptıyorlardı. Bütün bunlar, üst kademelerde iktidar­ larının aslında göründüğünden daha kırılgan olduğu kanaati­ nin yayılmasında etkili oldu. Paylaştıktan güvensizlik ve yö­ nünü kaybetme duygusu, bazılarını izlenen çizginin geçerlili­ ğinden kuşkulanmaya sevk etti. “Sisıem ik paranoya” -ik tid a n n iğretilik halini özetleyen bir terim - olarak adlandırılabilecek bu olgu, Stalinist otokrasinin ve “k en d in i k u ts a lla ş tırm a d ın tem el u nsu rların d an b irin i oluşturur. Sorunlann altında boğulan ve kuşkuların kemirdiği üst ka­ dem e, yükselen bu tarihsel dalgaya karşı koyabilecek kadar güçlü ve kararlı, görünen bir üyesinin etkisine iyice açık hale geldi. Bu şahsın sertliği -h a lta acım asızlığı- gündem deki gö­ revler için gerekli n itelik le r gibi göründü. E n trika ve kulis oyunlarında usta birinin, diğer her liderin kaderini belirlem e gücü de dâhil, tüm gücü elinde toplaması için, klasik anlamda elverişli bir andı. O tokratik güç, zirvesine bu noktada ulaştı. Ülkenin kaderi büyük ölçüde, tek bir ruhun, paranoyaya eği­ limli bir kişiliğin, otuzlu yılların tüm ağırlığının artık om uzla­ rına yükleneceği bir şahsın insafına kaldı. Birinci Kısm ın baş­ lığı olan “Bir Rejim ve Ruhu”nu açıklayan kon jon ktür budur. Kolektif bir liderlik olsaydı, bu geıilim lerin sonuçlarını hafif­ letebilirdi. Ama iktidarın bu kadar k işiselleşm esin e bir kez izin verildikten sonra, cinnetlerin -k a n dökücü olanlar da dâ­ h il- yaşanması kaçınılm azdı. “Sistem ik paranoya” (siyasi dü­ 110

zeyde), bir bireyin paranoyak eğilim leriyle (psişik düzeyde) som utlaşacaktı. Kin, garez, sapkınlık, öfke; bütün bunlar siste­ min işleyiş biçim inin bileşenleri haline gelecekti. Ama Stalin’in yarattığı sistem in, ülkeye ve dış dünyaya yansıtugı ‘egemen” im ajına rağmen, doğası gereği, “egemenlik altına alınma”ya gelmediğine de dikkat çekm ek gerekir. Kuşkusuz, ik­ tidarın sonuna kadar merkezileştirilm esi hedefi gerçekleştiril­ mişti. Ne var ki, bundan böyle, iktidarın zirvesine obsesif bir şe­ kilde yapışmak dışında b ir seçenek de kalmamıştı. Bu durum kendi gerilimlerini ve yan sonuçlarını yarattı: İktidarı ne kadar az delege ederseniz, hissedilm eden, yerel “küçük Stalinler’’in eline o kadar kayar; bilgiyi ne kadar tekelinize alırsanız, sizden o kadar çok gizlenir; kurumlan ne kadar denetlerseniz, o kadar az egemen olursunuz. İşaret ettiğimiz gibi, böyle bir yapı doğası gereği istikrarsızdı ve tehdit yüklü olarak algılandı. Bu yüzden, Staliniznı’in temel boyutlarından birinin, düşman kalabalıkla­ rıyla mücadele olm asında şaşılacak bir şey yoktur. Stalinizm , özü tam da bu olduğu için, bu aşikâr iktidar toplulaşmasınm sonuçlarının üstesinden gelecek bir konumda değildi. Oysa bu “düşmanlar” bireylerden oluşmuyordu ve hiçbir zaman diktatö­ rün şahsi güvenliğine yönelik bir tehdit olmadı. G erçek düş­ manlar nesnel engellerdi (Stalin’in 1924’te “bizim için” olmadı­ ğını ilan ettiği engeller): toplumsal eğilimler ve değişimler, kurumlardaki yıpranma, psikolojik ve kültürel yapılar, ileride bu engellerin nasıl işlediğini görme fırsatımız olacak. Bu arada, Stalinizm ’in özünün, bütün iktidarı kendi elinde toplaması olduğu kabulünden hareketle, Rusya’yı nasıl yönet­ tiği konusuna dönebiliriz. Stalin’de bu tek başına yönetm e ta­ kıntısı olmasaydı, bir sonraki bölüm e Merle Fainsod’un kita­ bından esinlenerek Rusya N asıl Yönetiliyordu? başlığını koya­ bilirdik. Ama araştırm alarım ız bizi bu soruyu başka türlü for­ müle etmeye yöneltiyor.

m

a Stalin Nasıl Yönetiyordu?

Basil ve çarpıcı bir saptamayla başlayalım: Aile yaşam ının bu kadar az anlam ifade ettiği (aslında, bununla hiç ilgilenm e­ yen) ve kişisel yaşamı korkunç bir kargaşa içinde geçen (ama bundan gerçeklen etkilenm iş miydi?) aynı adam, yönetici ola­ rak kurumsal iktidarı kişiselleştirm eyi ve özelleştirm eyi seçti. Bunda şaşılacak bir şey yoktur: Bu onun hayatıydı. Bu tuhaf projeyi hayata geçirm ek için, kilit.siyasi kurum lan parçalama ve içlerini boşaltm a yöntem ini kullandı. İşe, her şeyin en berrak şekilde görüldüğü yer olan partiden başlayabiliriz. Bolşevizm dönem inde özerk bir örgüt olan parti bu özelliğiyle tasfiye edildi, bürokratik bir aygıta dönüştürül­ dü ve bürokratik bir aygıt m uam elesi gördü; yani hayli kü­ çüm sendi. “Parti azam isi” olarak anılan eski bir parti ilkesi (hiyerarşideki konum u ne olursa olsun hiçbir parti üyesi va­ sıflı bir işçiden daha fazla para kazanam azdı), daha 1932'de. ilk yıllann eşitlikçi nıhunun başka kalıntılarıyla birlikte, ma­ nidar bir şekilde terk edildi ve uravnilavkcı ( “alttan eşitlem e”) tabiriyle aşağılandı. Bunun nedeni açıktı: “Eşitlikçi bir aygıt" ancak dört köşe bir daire kadar gerçekçidir. Aparaçik'Ieri m oti­ ve etm ek ve denetlem ek için, artık tınnanacakları bir sorum ­ luluklar ve ayrıcalıklar piramidi vardı. Partideki ve m ülki ida­ 112

redeki küçük şefler (bunlar çoğunlukla parıi üyesiydi), artık "proleter kardeşlik” oyununu oynamıyordu. Yukarısı, örgütsel hiyerarşisi tüm sistem i kapsayan bir y ön etici katm an (ntıchaVstvo) o lu ştu ran , sağlam ve o to rite r iş tak ip çileri (S ıa lin bunlara “kom utanlar” diyordu) istiyordu. Bunlar desteklenip pohpohlanıyor, am a koltu kların a yerleşip kon u m ların ı sağ­ lam laştırmalarına izin verilmiyordu. Bu. Stalinist diktatörlüğe mahsus bir şeydi ve diktatörlükten sonra terk edildi. Stalin, iktidar üzerindeki kontrolünü güçlendirdikçe. Politbüro’nun eskiden beri sistem li olarak toplantıya çağırdığı pek ço k parti ve devlet danışma organım dağıttı. Politbüro dâhil (henüz bu­ nun farkında olmayanları hayrete düşürerek), belli bir ağırlığı olan tüm kurum lan zayıflattı.

Politbüro (1 9 3 5 -1 9 3 6 ) Bu k ilit kuru m hâlâ pek an laşılm am ış o ld u ğu nd an . 1 9 3 5 1936 yıllarınd aki - 1 9 3 7 ’dcki gerçek deprem in ön cü sü olan şiddetli sarsıntıların yaşandığı d ö n em - işleyişine b ir göz a t­ makla tayda var. 1 Şu bat 1 9 3 5 ’te, M erkez K om itesi p len u m 'u M ikoyan ve Chubar'ı Politbüro asil üyeliğine yükseltti; Jdanov ve Eikhe ise aday üye oldu. Bunun "ılım lılar” ile “radikaller” arasında bir becayişle ilgisi yoktu; boş üyelikleri doldurm ak için uygula­ nan resmî bir prosedürden ibaretti. M ikoyan ve Chubar. Kirov (öldürülm üştü) ile Kujbyshcv’in (eceliyle ölm üştü) yerini aldı. Çünkü ikisi de uzun zamandır aday üyeydi ve 192 6 dan beri üst düzey görevlerde bulunuyorlardı. Uzak ve önem li bir böl­ genin (Batı Sibirya) yöneticisi olan Eiklıe'nin toplantılara dü­ zenli olarak katılm a im kânı yoktu. Jdanov'a gelince, aday üyegetirilm esi zorunluydu: 1 9 3 4 ’ten beri M erkez Kom itesi sekreterlerinden biriydi, fiilen bir Politbüro üyesi gibi çalışı­ yordu ve Kirov’dan boşalan Leningrad parti sekreterliğini üst­ lenmek üzereydi. M uhtemelen Sıalin'in bazı Politbüro üyelerle yaptığı bir ön toplantıda kararlaştırılan Politbüro içindeki yeni görev ve so­

113

rumluluk dağılımı (27 Şubat 1935) anlamlıydı. Andreev De­ miryolları kom iserliğinden ayrıldı ve Merkez Komitesi sekre­ teri oldu. Kaganoviç bu kom iserliği devraldı ve M erkez Komi­ tesi sekreterliği görevini korudu, ama partinin M erkez D enet­ leme Komisyonu ile M oskova parti komitesindeki görevlerini bıraktı. Andreev çok güçlü bir organ olan Orgbüro'nun (Poliıbüro için dosyaları hazırlıyord u) başına geçli. Ama O rgbü­ ro'nun gündem hazırlıkları parti M erkez Denetleme Komisyonu’nım başındaki Ezhev’le birlikle yürütülecekti. Aııdreev ay­ ın zamanda M erkez Kom itesi’ııin sanayi dairesinin başına (Ezhev’den boşalan yere) getirildi ve ulaşım ve günlük işler daire­ lerinin çalışm alarını denetlem ekle görevlendirildi. Ezhev ise “Lenıel parti organları" dairesinin başkanlığı gibi önem li bir göreve atandı. Başta kültür ve propaganda olm ak üzere diğer tüm daireler Sıalin in kişisel denetim i altında kaldı. Kaganoviç Moskova bölge ve kent parti kom iteleri üzerindeki gözetim görevini korudu, ama kend isind en D em iryolları K om iserligi’ndeki çalışmasına öncelik tanıması istendi. Kaganoviç güve­ nilir bir problem çözücüydü ve bu sektörün sıkı bir disipline ihtiyacı vardı. Bu düzenleme, M erkez Kom itesi’nin faaliyetlerine, özel ola­ rak da en önem li daire ve görevlere dair bir fikir verir. Kayna­ ğımız Oleg Khlevniuk, yeni görev dağılımının altında Staliıı'in bilinçli bir politikasının yattığını göstererek, bize bir yorum anahtarı sağlar.' Stalin yakın çevresinin gücünü zayıflatmaya ve dağıtmaya çalışıyordu. O zamana kadar sağ kolu olarak ka­ bul edilen Kaganoviç bu konum unu yitirdi. Yerini resm en, ba­ zı alanlarda sorum luluklarını Ezhev’le paylaşan Andreev aldı. Andreev’e Politbüro’da önem li sorum luluklar verildi, ama o kadar da önem li olm ayan sanayi dairesinde. Poliıbüro üyesi olmayan Ezhev ise kilit daireleri yönetiyor ve bu nedenle Politb ü ro to p la n tıla rın a k a tılıy o rd u . S ıa lin ona İç iş le r i’ııdc (NKVD) büyük sorum luluklar verdi. Ezhev, Zinovyev’in du­ ruşmasını bu sıfatla organize etti. Parti adına NKVD'yi denet1

Bkz. O le g V. K h lev n iu k , P o iitb iu rn - M elih an ızın P o lilic lıe s k o i V lastl v 1 9 3 û -y c %ady. M o sk ov a. 1 9 % , s. 9 6 - 1 1 6 .

114

lem ekle g ö rev len d irild i, casu slu k ve karşı casu slu k b irim i GUGB’nin (Devlet G üvenlik Genel Dairesi) tüzüğünü hazırla­ dı ve on sekiz ay boyunca NKVD'yi fiilen denetledikten sonra, resmen içişleri kom iseri oldu. Parti M erkez Denetleme Komisyonu’nun başındaki ilk görevi, üye karılarını kontrol kam pan­ yasını - b ir çeşit “ön tem izlik'’- düzenlem ekti. Ardından, bir buçuk yıl boyunca temizlik hareketlerinden sorumlu oldu. Jdanov Leningrad’a atanm ıştı, ama ayda on gününü M osko­ va'da geçirecekti. Dağıtma politikasını sürdüren Stalin, bun­ dan sonra. M erkez Kom itesi sekreterlerinin (kendisi, Kaganoviç ve Jdanov) sayısını üçten beşe çıkarmaya karar verdi. Ve Stalin’in "yardım cısı” makam ı yok oldu. Artık, Politbüro üye­ leriyle daha seyrek ve kesin bir takvime göre görüşüyor, M olo­ tov ve Kaganoviç’le de daha az zaman geçiriyordu. Bunun n e­ deni gözden düşmeleri değildi, ama 1 9 3 5 -1 9 3 6 yıllarında Kaganoviç’in her konuda Stalin’in görüşünü (yani onayını) alına­ sı gerekiyordu. Kaganoviç daha önce pek ço k nihai kararı tek başına aldığı ve Staliıı’le yazışmalarında yaltaklanan bir üslup kullanmadığı halde, artık mektuplarında dalkavukça ifadelere yer veriyordu. En üst düzeydeki bu yaltaklanm a, Politbüro üyelerinin azalan nüfuzunun ve Stalin’in büyüyen kişisel gü­ cünün iyi bir göstergesidir. Artık daha çok sayıda karar, top­ lantılarda oylanm ak yerine, onaylanacak önergeyi içeren bir sirkülerin im zalanmasıyla alınıyordu. Şimdiye kadar üst düzey liderler için normal görülen eleştiriler ve çekinceler getirm e devri kapanmıştı. Geri hizm ete alınma talepleri, şu ya da bu raporu yazmaya itirazlar, şu ya da bu kuruluşun çıkarlarını sa­ vunmak için verilen ültimatomlar, geride hiçbir iz bırakmadan yok olmuştu. Sıklıkla, onaylanacak kararların yer aldığı belge­ nin imzaya sunulm asına bile gerek duyulmuyordu. Pek çok önerge sadece M olotov’un im zasını taşıyordu. Diğer kararlar Soşi’de tatilde olan Stalin’i ziyarete giden birkaç üye tarafından alınıyordu. Bazen, Sıalin'den gelen tek bir telgraf yeterli oluyordu. Ezhev'in NKVD’nin başına getirildiğini duyuran ve büyük bir te­ mizlik hareketinin düzenlenm esinde dört yıl g ecikm iş olan 115

Yagoda’m n azledildiğini bildiren ünlü mektup, Sıalin ve Jd anov tarafınd an im zalan m ıştı. K aganoviç 2 5 E ylül 19 3 6 'd a mektubun bir kopyasını aldı. 1932’de harekele geçm esi gerek­ tiğini anlam am ış olan “talihsiz” Yagoda ise tabii ki kurşuna di­ zildi. Stalin iktidarını öylesine yerleştirm iş ve başkalarına ka­ bul ettirm işti ki, onlara dilediği her şeyi yuıturabilirdi. Yagoda’ya yönelik suçlam alar bunun iyi bir örneğidir: Yagoda'nın 1932'de Stalin’den açık bir talimat almadan büyük bir temizlik hareketi başlatması elbette ki imkânsızdı. Poliıbüro üzerinde egem enlik, bu küçük organının bile par­ çalanması yöntemiyle sağlanm ıştı. Poliıbüro, Stalin’in keyfine göre, gruplar halinde çalışıyordu: yedi, beş, tıç ya da iki kişilik toplantılar. Toplantılara sadece belli bir m eseleyi ele alacak olanlar çağrılıyor ve çoğunlukla Stalin in daçasında. seçilm iş “dostlar”m katıldığı akşam yemekleri şeklinde oluyordu. Buna tanıklık eden Mikoyan. I9 4 1 'e kadar Poliıbüro içinde, dış po­ litika konuları ve “operasyonel mevzular’Ta ilgilenen bir beşli (Stalin. Molotov, Malenkov, Beria ve kendisi) olduğunu anla­ tır.2 Savaştan sonra bu gruba Jdanov. daha sonra da Vozne­ sensky katılacaktı. Savaşın başında gnıba dâhil edilen Voroşilov ise 1944’te uzaklaştırılacaktı. Bu grup, hepsi de Poliıbüro dışında ağır idari sorum luluklar taşıyan Kaganoviç, Kalinin ve Kruşçevsiz "dar” Polilbûro’ydu. Liderin çevresinde bir avuç güvenilir unsur toplama “alışkan­ lığı”, triumviranın (Sıalin, Zinovyev, Kamenev) Troçki'ye karşı mücadelesi sırasında yerleşmişti ve daha sonra, Sovnarkom un (Halk Komiserleri Konseyi) başındayken Rikov'a karşı yürütü­ len m ücadele sırasında farklı bir rol dağılım ıyla devam elti. Sıalin otuzlu yıllarda M olotov'a, ön em li bir sorun üzerinde düşünmesini ve bunu "dostlar’Ta tartışmasını istediği bir m ek­ tup göndermişti. Politbüroium tüm üyeleri bu kategoriye gir­ miyordu ve kimse sürekli olarak bu kategoride kalacağından em in olamazdı. Savaştan önce. Rudzutak, Kalinin, Kossior ve 2

RCJASPI. f. 3 9 , o p 3. d. 1 8 8 . L 2-40. B iıııln b ıı b ilg ilerin kayn ağ ı A. M ik o v a n m h a tıra tın ın O Sililin e I M nem O lıiıislıem i k Mrmu. 1 9 3 4 - 1 9 5 3 ("S ta h n ve O n a K arsı T av rın ı ) b a şlık lı d o rd ü n ı û tik lim le yer alan b ir nottur.

116

A n d re e v g ib i ü y e le r, m u h te m e le n v a r lığ ın d a n h a b e rd a r o ld u k ­ la rı b u “m a h re m " k u r u lla r a a s la davet e d ilm iy o r la r d ı.

Özetleyecek olursak, Sıalin’in elindeki Politburo, personeli­ ni kendi atadığı ve nasıl uygun görüyorsa öyle kullandığı bir bürodan ibaretti.

Parti Aygıtı Parti siyasi kim liğini kaybederken, parti aygıtı (sistem in kale­ si) giderek karm aşıklaştı, işleri “basitleştirm ek" ve daha bü ­ yük bir kontrol sağlam ak için , aygıtın geri kalanının bilgisi dı­ şında, doğrudan Stalin'e hizm et edecek bir süper-aygıt oluştu­ ruldu. “Ö zel”, “siyasi” ve “genel" gibi çeşitli adlarla anılan bu aygıtın çalışan sayısı da, diğer M erkez Kom itesi daireleri karşı­ sındaki ağırlığı da sürekli arttı. Stalin’in özel sekreteri (son de­ rece ketum ve her yerde hazır ve nazır bir kişi olan Poskrebyshev) aygıtın başına geçti ve bu şekilde terfi edip m aaş zammı aldı. Daireleri, uzm anları ve danışmanlarıyla sözde çok güçlü bir kurum olan Sovnarkom ’a gelince, tepede dönen entrikalar­ la o toritesi zayıflatıldı. Tüm kararlar başka yerde, Stalin ve Molotov tarafından alındığından, aslında kenara itilm işti. Sta­ lin ve M olotov işlerini tam amen gizli bir haberleşm e kanalın­ dan yürütüyorlardı: M olotov önerilerini Stalin'e sunuyor, o da bunları düzelttikten, onayladıktan ya da reddettikten sonra, emir kuvvetindeki kararını aynı kanaldan M olotov’a geri gön­ deriyordu. Çok özel bir iş! Bugün bu ayrıntıları biliyorsak, bu, Oleg Khlevniuk ve ekibinin Sovyet arşivlerinde yürüttükleri deneyimli araştırm alar sayesindedir. Stalin in karm aşık ve gelişen iktidar sistem inin genel bir gö­ rüntüsünü verm ek için , şu özellikler üzerinde durmamız gere­ kir. Karşım ızda, başında, kendi “kültü”nü oluşturan ve bütün girişimi yönetm ek ve denetlem ek için en ufak ayrıntısına ka­ dar tanım lanm ış incelikli bir yöntem e başvuran bir şahsın bu­ lunduğu bir "güvenlik devleti” vardır. Hedef sadece yöntem in sorunsuz işlem esini güvence aluna almak değil, aynı zamanda liderin yakın çevresinin ve her düzeydeki sorum lunun elinde 117

fazla yetki ve güç birikm esini önlem ekti. Bu hedefe, en yüksek devlet kurum larının içlerinin boşaltılması ve parçalanmasıyla ulaşıldı. Bu yönetim tarzı -b u koşullarda beklenebilecek ola­ nın te rs in e - m erkezin olağanüstü hal önlem leriyle karşılık verdiği fazlalara ve darboğazlara yol açtı. Şahsen Stalin. Poliıbûro. Orgbüro ve Sekretarya, “eli her ye­ re uzanan-’ bir yönetim anlayışıyla, kendilerini önem siz yerel ayrıntılara kaptırdılar. Biiıün bunlar, koca bir kıtayı M osko­ va’daki iktidar merkezinden “mikro düzeyde yönetm e” çaba­ sıyla hemen hemen aynı yere varıyordu. Liderlerin ve bunlara bağlı ekiplerin toplumsal grupları, ku ­ rum lan, şahısları ve maddi varlıkları mikro düzeyde yönetme girişimini anlamak için. M erkez Kom iıesi'nin iki ana organı­ nın (Orgbüro ve Sekretarya) tutanaklarına göz atmamız yeter. Polilbüro toplantılarına su nulacak m alzem eyi hazırlam akla görevli bu iki organın uğraştıkları işlerin ve belgelerin sayısı kadar, gündemleri de akıllara durgunluk verir. Ama bu m ikro yönelim in pratikle ne anlama geldiğini gösteren en iyi örn ek­ ler, Sıalin’in im zasını taşıyan ve bir şantiyenin büyük ihtiyaç duyduğu çivilerin tedarik edilmesi ya da bir çelik fabrikasının içine bir demiryolu hattı döşenm esi ya da dikenli tel (o yıllar­ da sürekli sıkıntısı çekilen bir malzeme) bulunm ası talimatını vermek için ülkenin öbiir ucundaki parti ya da devlet organla­ rına gönderilm iş sayısız telgrafta aranmalıdır. Bu saymakla bit­ mez m esajların daima ültim atom şeklinde kalem e alındığını ekleyelim. Sekretarya ve Orgbüro da her tür problemi en ince ayrıntısı­ na kadar ele alarak, benzer şekilde çalışıyordu. Çalışm alar, özellikle de işçileri, uzmanları ve tüm mesleklerden kadroları eğitm ek ya da bunlara yeni beceriler kazandırm ak, kurslar, okullar ve akademiler açm ak, öğrenci ve öğretmen listeleri çı­ karmak için harcanan çabalar etkileyiciydi. Bu yolla, devletin ihtiyaç duyduğu kadrolarla donatılması ve son derece güç bu­ lunan uzmanların katman katman yenilenmesi amaçlanıyordu. Özellersek: Burada gördüğümüz, çoğunlukla gerçekleştiril­ mesi im kânsız bir yığın görev üstlenmiş, aşın merkezî bir dev­ 118

letin işleyişidir. Bunun sonucunda sistem bir “h ip cr merkezi­ leşme'' hastalığına yakalanır; bu hastalığın tedavisi ise, genel politikaların belirlen m esi işin i m erkeze bırakarak, yetk ileri aşağı doğru delege etm ektir. Ama bizim ilgilendiğim iz sistem ­ de, en üst yönetici kendi güvenliğini ülkenin güvenliğiyle ka­ rıştırıyor ve h er başarısızlığı cezalandırılm ası gereken bir hata olarak görüyordu. Böyle bir şef her şeye gücü yeter görünm ek zorundaydı. Bunun sonucunda, çok büyük bir kadro sıkıntısı çeken bir ülkede, Stalin “kim senin yerinin doldurulam az oltnadığı”nı ilan edebildi (baştan yanlış olduğundan, içinde bir sürü ifrit barındıran b ir form ül).

Yeteneklere Hâkim O lm ak ve B u nlan Kullanm ak ‘Eli her yere uzanan” yönelim de dâhil, yukarıda saydığımız özellikler, kültürün yönetim i ve doğal olarak, hüküm etin kül­ tür ve bilim dünyasının önde gelen sim alarıyla ilişkileri için de geçerliydi. Bu noktada, Slalin diktatörlüğü tam amen yeni­ likçiydi. Artık yerinin sağlam olduğunu hissedince Stalin'in psikolo­ jisinin yeni bir özelliği öne çıktı: dehalar ya da büyük yeteneklef karşısında hayranlık ile tiksinti arasında gidip gelen garip bir büyülenm e; bunlara hâkim olm a, kullanm a, aşağılam a ve nihayet -o y u n c a ğ ı ü zerindeki hâkim iyetini g ö sterm ek için onu kıran bir çocuk g ib i- yok etme dürtüsü. Stalin’in büyük yazarlar, bilim adamları ya da askerî simalarla ilişkileri bu yı­ kıcı eğilime tanıklık eder. Bunlardan bazılarını (pek de öngö­ rülmeyen bir biçim de) esirgedi, ama biriyle sadece ilgilenm esi dahi, o kişi için uğursuzluk işareti değilse bile hep tehlikeli bir durumdu. Bu konu, Stalin’in, asla doyuma ulaşmayan iç dünyası üze­ rinde mutlak egem enlik tutkusunun bir başka önem li boyu tuüu kavramaya imkân verir. Stalin edebiyat, tiyatro ya da sine­ manın kurgu gücünü k ullanarak, u yru klarının zih in le rin e , Huhlarına ve tüm duygusal yaşamına nüfuz etm esini sağlaya­ cak bir araçtan yararlandı. M ilyonlarca insanın düşünceleri ve

119

duygulan üzerinde, tek başına, dünyanın bütün ajitasyon-propagandasından daha güçlü bir etki yaratabilen yazarların gü­ cü nü görüyor ve kıskanıyordu. San atı, k endisine doğrudan hizm et edebilecek bir araç olarak görüyordu; tabii, yaratıcılan n eğitilip yönlendirilm esi ve eserlerinin bizzat gözden geçi­ rilm esi, kendisinin bir anlam da yayıncı ve danışm an rolü oy­ nam ası ya da yazarlarla, kahram anlarının tutum u hakkında tartışması koşuluyla. O kurun kuşkusuz tahmin edebileceği gi­ bi, bu “kahram anlar” itaat etm ek zorundaydı ve bu itaati sağ­ lamak için yazar olmaya gerek yoktu. Stalin bir bilim adamı da değildi. G ene de, Lissenko’nun Bi­ lim ler Akademisi’ndeki konuşm asının m etnini bizzat yayıma hazırladı. Ekonom ik ve dilbilim sel sorunlarda ve -söylem eye bile gerek y o k - tarih konusunda da son sözü o söylüyordu. Tarihi yapan o olduğuna göre, okullar için neden bir ders kita­ bı hazırlamayacaktı? Uzun lafın kısası. Stalin’in çabalan pato­ lojik boyutlar aldı; Kimsenin asla egemen olmadığı karmaşık bir bütüne kişisel olarak egem en olmayı ve buna kendi kural­ larını dayatmayı am açlıyordu. Dâhi olduğunu mu sanıyordu? Kesin olarak bildiğimiz bir şey varsa o da büyük yetenekler­ den bûyülendiğiydi. İsterse onları yok edebileceği bilgisiyle gemlediği bir kıskançlık m ı söz konusuydu? Yoksa sadece ha­ taları saptayabildiğini ve tavsiyede bulunabileceğini kanıtla­ manın hazzı m ı? Bunu söylem ek zordur, ama konu siyasi pa­ toloji temamızla ilintilidir.

Stalin Tuhaçevski'den “Ö zür D iliyor” Sıalin’in o tarihte otuz yedi yaşında olan, üstün yetenekli Ma­ reşal Tuhaçevski’ye yönelik tavrı.3 yetenekli insanlar karşısın­ da çizdiği zikzaklara vereceğim iz ilk öm egi oluşturur. Stalin in b ir ask erî stra te ji u zm an ı o la ra k k en d i y e te n e k le rin i pek önem sed iğini biliy oru z. Tuhaçevski 1 9 2 9 -1 9 3 0 ’da yönetim 3

Bu konudaki kaynaklarım dan biri: Lennart Sam uclson. Plans Jo t Sdi/iıri Win' M atlı ine: T u h lıa tlm skij an d M ililaıy -E toııan ıu Planning. 1923-19+1. New York. 20 00 .

120

kadrosunun dikkatini yeni askeri teknolojiye ve yakında sava­ şın niteliğinde g erçek leşecek değişikliklere çek m ek için bir kampanya başlattığında, Sıalin bu görüşleri reddeden Voroşilov’u desteklem iş ve ona Tuhaçevski’nin “anti-M arksizm , ha­ yalcilik, hatta Kızıl militarizm batağına saplandığını” yazmıştı. Aynı zamanda, yaklaşık 3 0 0 0 eski Çarlık subayını ordudan at­ tırıp lutuklatm ıştı. NKVD bunların birinden, kendisi de eski bir Çarlık subayı olan Tuhaçevski'nin sağcı bir örgütün üyesi olduğuna ve darbe hazırlıklarına katıldığına dair bir “tanık ifa­ desi" alm ıştı. Stalin zevkten dört köşeydi. Tuhaçevski’nin de aralarında bulunduğu pek çok kişi tarafından vasat bir kom utan olmakla suçlandığı 1920’deki Polonya seferiyle ilgili çok acı hatıraları vardı. Ama henüz öç alma vakti gelm em işti. Bu nedenle, Molotov’a ve daha birkaç kişiye suçlam aları şahsen soruşturduğu­ nu ve Tuhaçevski’nin “yüzde yüz tem iz” olduğunu saptadığını yazdı. Hatta 1 9 3 2 ’de Tuhaçevski’ye, 1930'da Voroşilov’a yazdı­ ğı mektubun sansürlenm iş bir kopyasıyla birlikte ( “Kızıl m ili­ tarizm” im ası çık arılm ıştı), kişisel bir özür m ektubu yolladı. M ektupla k end isin i, m azur g österilem eyecek kadar sert o l­ makla suçluyordu (en hafif tabirle, nadir bir olay). Aslında ar­ tık Tuhaçevski’nin askeri teknoloji konusundaki görüşünü be­ nimsemişti, ama pek ço k başka alanda olduğu gibi bu alanda da 1932 yılı için saptanan hedeflerin ço k gerisinde bulunulu­ yordu. Ö zür m ektubunda, NKVDTıin 1 9 3 0 ’da m areşale yö­ nelttiği düzm ece suçlam alardan bahsedilmiyordu. Bunun bir riyakârlık olduğu apaçık ortadaydı ve Tuhaçevski Stalin’i anla­ mış olsaydı bu ikiyüzlülük gözünden kaçmazdı. Stalin’in giri­ şimi şu anlam a geliyordu: Şu an için size ihtiyacım var, ama başınızın üzerinde bir kılıç sallanıyor... Tuhaçevski. saflık tan ya da düpedüz cü re tte n , 1 9 3 4 ’tcki XVII. Parti Kongresi’nde yaptığı konuşmayı “lidere övgülerTe (bu zorunluydu) bitirm eyen tek kişi oldu. Hesaplaşma vakti. Stalin’in üst düzey askerî kadroların işini bitirdiği 1937’de gel­ di. Muhtemelen bunların arasındaki en parlak sima olan Tuha­ çevski için özel bir son düşünülm üştü. Ordunun incisinin ül­ 121

keye ihanet ettiğini “kanıtlayan” tamamen düzm ece “Alman kaynaklı bilgiler” üretildi. Tuhaçevski korkunç bir şekilde dö­ vüldükten sonra, kendisini suçlayanlarla yüzleştirilm ek üzere sürüklenerek Stalin’in önüne getirildi. Yüzleşme sonucunda, tabii ki suçlu olduğu anlaşıldı. Buradaki insan, sır! kırıtabile­ ceğim gösterm ek için kıymetli bir eşyayı kıran bir manyaktır. Kifayetsiz ama köle ruhlu Voroşilov’u Tuhaçevski'ye ve diğer­ lerine tercih etm esi ve yüksek askeri komutayı yok etm esi mu­ azzam hatalardı. Tek başına bu tem izlik bile, ölüm cezasını hak eden bir suçtu... Kurbanlarının anısının Stalin’in zihnine m usallat olup o l­ madığını bilmeye im kân yok. Ama yarma ve çevirme harekât­ larına uyum sağlayan hareketli orduların görülm edik bir rol oynayacağı yüksek teknolojili bir savaşa hazırlanm anın gerek­ liliğine dair m uhtıralar ve yazılarla Slalin’i adeta “bom bardı­ mana tutan” Tuhaçevski, İkinci Dünya Savaşı’nda uygulanan stratejileri parlak bir şekilde öngörmüştü. Bütün bunlar yeni bir komuta ve eşgüdüm sistem i gerektiriyordu. Almanlar savaşm başında bu stratejiyi başarıyla uygulayarak Sovyet birlikle­ rini tarumar edecekti. Tabii kimse Stalin'e en parlak generalle­ ri neden öldürdüğünü sormadı. Asıl hain kimdi? Tuhaçevski. Blucher ve Yegorov’larla, 2 2 Haziran 1941 felaketinin önüne geçilebilirdi. O sırada bunu kaydedip etm ediğini bilm esek de, Stalin’in manevi bir tokat yediği bir olayı aktarabiliriz. Yüksek komuta kadrolarının tasfiyesind en so n ra, Slalin ve Voroşilov, hava kuvvetleri kom utanlarının, hava ordusunun tem izlik hareket­ lerini takiben içine düştüğü göz yaşartıcı durumdan nasıl çı­ karılacağını tartışmak üzere düzenlediği bir toplantıya katıldı­ lar. Subaylar durumu özetledi: Her şey (uçaklar, silahlar, ona­ rım hizm etleri, yakıt ve erzak tedariki, finansm an, yönetim ) içler acısı bir haldeydi. Eğitim feci, kaybedilen uçak ve pilot sayısı telaşlandırıcıydı. Slalin konuşm aları d ikkatle dinledi, ayrıntılar istedi ve konuya hâkim iyetini ve uzmanlığını göster­ mek için somut som lar sordu. Voroşilov lafa daha az karıştı, ama “aşikâr olan”ı söylem em ekle suçladığı subaylara karşı bir 122

öfke patlamasıyla toplantıyı bitiren o oldu: Bu duruma, hak et­ tiği cezayı gören eski yüksek kom uta kadrolarının sabotajı ve ihaneti neden olm uştu. Toplantı tutanakları, söz alan onlarca subayın hiçbirinin ağzından “sabotaj" sözcüğünün çıkm adığı­ nı

gösterir. Bu sessizlik, onların açıklam asının tamamen farklı

olduğuna işaret eder: Hava ordusunun berbaı d u ru m u , bir grup üstün yetenekli üst düzey subayın katledilm esinden kay­ naklanıyordu. Voroşilov’un öfke patlamasına, sessizliğin kendi liderliğinin yargılanması anlam ına geldiğini anlam ası ve Slalin'in, astlarının SSCB’n in düşmanlarına karşı gereken uyanık­ lığa sahip o lm ad ıklarını öğren ince g österebileceği tepkiden duyduğu korku neden olm uş olabilir. Sıalin'in Voroşilov'a ne dediğini bilmiyoruz. Her halükârda, zihni kuşkusuz hava kuv­ vetlerinin savaşa kesinlikle hazır olmadığı gerçeğiyle m eşgul olduğundan, bu olayda itidalini korudu. Gene hava kuvvetleriyle ilgili bir başka örnek, Stalin’in öte­ ki yüzünü ortaya koyar. Bu anekdot, yazar Konstantin Sim o­ nov anılarında yer alır. Sim onov savaşın başlarında katıldığı, sayısı aşın yüksek olan uçak kazaları ve ağır pilot kayıplarıyla ilgili üst düzey bir toplantıyı anlatır. G enç b ir hava generali soruna basil bir neden gösterir: Kötü yapılmış uçaklar gerçek birer “uçan tabut "tur. Stalin artık başkom utandır. Bu kadar açık sözlü b ir suçlam a karşısında, öfkeden yüzü allak bullak olur. Gene de herkesin önünde patlamamak için kendisini tu­ tar, ama şöyle m ırıldanır: “Sussanız daha iyi ederdiniz G ene­ ral!” Cesur genç adam, aynı gün, bir daha bulunm am ak üzere ortadan kaybolur.4

O Kadar da Durgun Akmazdı Don Son örneğim iz, Stalin’in ölüm ünden sonra, kendisine güçlü düşmanlar kazandıracak milliyetçi ve muhafazakâr bir akım ın sözcüsü durum u na gelen yazar M ihail Şo loh o v ’la ilgilidir. Ama burada aktarılan olaylar 1933 yılında yaşanmıştır. O yıl, "i Konstantin Simonov. Glıuıım i Ciıdovduı mocgo P o k o kn iu ı. Razm vshlcttiut o Stu!'nc. M oskova, 1990.

123

Şolohov'un büyük sevgi beslediği Kazakistan’daki Kuban böl­ gesinde, Rusya ve Ukrayna'nın pek çok başka bölgesinde ol­ duğu gibi korkunç bir kıtlık baş gösterm işti. Şolohov, tam da kıtlığın yerleştiği bir sırada erzak tedarik kuruluşlarının em riyle haşatlan zorla ellerinden alm an Kuban köylülerinin yaşadığı trajediyi kınamak için Stalin’e bir mek­ tup yazmıştı. Bunu yaparak cesur davranmıştı, ama Stalin ken­ di politikalannm son u çlanın ortaya koyan bu dram atik rapora müsamaha gösterdi. Neden? Aslında, her şey hesaplanm ıştı. Stalin, açlıktan ölm eye m ahkûm edilen köylülerin gördüğü kötü muameleyi, yerel yönetim in keyfi uygulamalarını ve gizli polisin provokatif faaliyetlerini sert bir dille kınayan bu mek­ tubu okum ak için, kelim enin gerçek anlamıyla kendini zorla­ dı. Okumaya bitirdikten sonra, bölgeye. Şolohov’un bir felaket yaşanmasını engellem ek için gerekli gördüğü miktarda tahılın yollanm ası talim atını verdi. Hatta yazarı, başlarını bu kadar ağrıtan bu doğrudan m esaja şaibe düşürm ek için ellerinden geleni yapan öfkeli yerel yetkililerden (gizli polis dâhil) koru­ du. Burada oynanan oyun son derece alçakçaydı ve bütün rol­ leri Stalin oynadı: D üzm ece "yüzleştirm eler” yaptırdı, olanları bizzat araştırdığım ileri sürdü ve Şolohov'un yerel parti aygı­ tındaki dostlarının itibarlarını iade etti. Bütün bunları yapma­ sının nedeni, Şolohov’un sahip olduğu bir şeyden yararlanmak istemesiydi: yazarın Rus halkının gözündeki saygınlığı. Şolo­ hov gerçek bir Rus Kazağıydı (Stalin değildi); büyük bir yazar ve iyi bir hatipti (gene Stalin’in yanşamayacağı beceriler). Do­ layısıyla, bu olaydan son derece rahatsız olduğu halde, yazar tarafından ortaya konan gerçekleri ve eleştirileri kabul ediyor­ m uş gibi yaptı. Ama sonunda oynamayı bıraktı. Şolohov’a yaz­ dığı sözüm ona dostane bir m ektubun kısa bir pasajında, bü­ tün öfkesini boşalttı. Bu. Sıalin’in çıplak haliydi: Siz olayın sadece bir yüzünü görüyorsunuz. Ama siyasi hala­ ların önüne geçmek için (mekıuplannızda edebiyat değil si­ yaset yapıyorsunuz) öteki yüzünü de görmeniz gerekiyor. Si­ zin o pek saygıdeğer tahıl üreticileriniz aslında Sovyet ikıida124

nna karşı “gizli" hir savaş yürütüyor; kıtlığın silah olarak kul­ lanıldığı bir savaş bu. Yoldaş Şolohov. Açıktır ki, bu onlara ya­ pılan rezilce muameleyi hiçbir şekilde haklı göstermez. Ama bu saygıdeğer tahıl üreticilerinin uzaktan göründükleri kadar masum olmadıkları gün gibi ortada. Her neyse, en iyi dilekle­ rimle. Elinizi sıkıyorum. J. Stalin. 1933’te kim in kim i açlıktan öldürdüğü meselesini bir kena­ ra b ırakırsak, bu m ektu p ta oku d u k larım ız (Ş o lo h o v ’u n da okuduğu) Staliriin gerçek politikasının bir ifadesidir; “saygı­ değer tahıl üreticileri ’nin sabotajına karşı siyasi-ideolojik bir savaş çağrısı. Stalin O cak 1933’teki M erkez Kom itesi toplantı­ sında, partiyi ve ülkeyi rejim in tem ellerini 'm uzırca baltala­ makla olan” karanlık düşman güruhlarına karşı seferber olm a­ ya çağırırken, bu savaşı benzer terim lerle başlatm ıştı. Şo lohov’a yazdığı m ektupta, daha da büyük bir düşmanın (köylü­ lüğün tam amı) sistem e karşı bir açlıktan öldürme savaşı baş­ lattığını ima ediyordu. Şolohov m uhtem elen durumunun ne kadar kritik olduğunu kavramıştı, Stalin onu resm en, içgüdüsel bir nefret beslediği “muzır" düşm anlan savunm akla suçluyordu. So loh o vu n say­ gın muhatabı, oııa her an hayatından olabileceğini ima ediyor­ du. Stalin Şolohov’dan nefret ediyor olabilirdi, ama bu nokta­ da amaçlarına ulaşmak için onun yeteneklerine ihtiyacı vardı. Stalin halk kitlelerinin çektiği sıkıntıları um ursam ıyordu. Gene de. felaketten kend isinin sorum lu olduğunu ve köylü kitlelerinin fiilen aleyhine dönm eleri halinde im ajının bundan büyük zarar göreceğini biliyordu. Bunun, ana babalarının açbkian öldüğünü ya da yetkililerden haksız muamele gördüğünü öğrendiklerinde protesto etm ekte asla duraksamayan, kır­ sal kesimden gelm e gençlerin ağırlıkta olduğu ordu ve poliste derhal misillem elere yol açacağı kesindi. Stalin'in oynad ığı o y u n u n adı kendi im a jın ı y aratm ak tı. Kavga ve çekişm elerin üzerinde, bir heykel kaidesinde oturuV°r olması, güvenliği ve iktidarı için bir m uhafız alayından O dönemde. Poliıbüro üyeleri görece mütevazı bir ücret almak­ la birlikle, tüketim mallarına sınırsız erişim olanağına sahipti ve Stalin Kosigin'den ortalığa çeki düzen vermesini istediğinde kapıldıkları öfkenin nedeni buydu. Açıktır ki, Stalin'i şahsen 126

kınamaya cesaret edemiyorlardı ve aralarından bazıları (M ikoyan gibi), bunun onlan susta durdurmanın bir yolu olduğunu anlamıştı. Ama bu, gerektiğinde aralarından bazılarından kur­ tulmak için gerekçe de olabiliyordu. G erçekten d e, Stalin sü rekli böyle entrikalar çeviriyordu. Kosigin, 1 9 5 0 ’de tasfiye edilene kadar Gosplan’ın başı ve baş­ bakan yardımcısı olan Voznesensky’ye yöneltilen suçlam alar­ dan birinin, bir ya da daha fazla silaha sahip olm ası olduğunu Gvishiani'ye anlatm ıştı. Kosigin ve damadı derhal kendi evle­ rini arayıp buldukları tüm silahları bir göle atm ışlardı. E vle­ rinde gizli dinlem e aygıtları olup olm adığını da araştırm ış ve Kosigin’in evinde bu cihazlard an bulm uşlardı (am a bunlar, Kosigin’den ö n ce bu evde oturan M areşal Yukov’u izlem ek için yerleştirilmiş olabilirdi). Bu nedenle, Politbüro aday üyesi olan Kosigin'in, o yıllarda (1 9 4 8 -1 9 5 0 ) her sabah karısıyla ve­ dalaşırken akşam eve dönm ezse yapması gerekenleri hatırlat­ masında şaşılacak bir şey yoktu. Ama çok geçm eden, başına bir iş gelmeyeceği sonucuna vardılar, çünkü Stalin ona bir şe­ kilde sempati besliyordu.5 Kosigin şanslıydı. Ama tüm liderler, saf ya da kendilerinden fazla emin olm adıkça, ço k geçm eden, kendi tecrübelerinden ya.da mesai ark ad aşlan n k in d en d erslerini aldılar. Kirov’un 1934’te öldürülm esinden sonra, Sıalin nezditıdeki statülerinde çok büyük bir değişiklik oldu ve bunu hemen fark etliler. Bu süreç, Stalin ile o sırada iki num aralı adam olan Kaganoviç arasındaki yazışmalardan izlenebilir. O tarihe kadar kendin­ den emin ve son derece açık sözlü olan Kaganoviç, kendisine böyle bir dost, böyle bir lider, böyle bir baba ihsan eylediği tçin kaderine “şükrettiğini” söyleyerek aniden üslup değiştir­ mişti: “Onsuz ne yapardık?” Kaganoviç’e bir ara bir “vahiy” geldiği açıktı. Her şeyden önce, başkalarına yazdığı her şeyden Stalin'in haberdar edildiğini fark etm işti. Böyle üst düzey li­ derlerin içine düştüğü bu durumun tarihte bir eşi daha yokkır. SA’lar potansiyel olarak H iller’in siyasi rakibi oldukları 5 ’ I- Fctisov, sosı., P n ıu ’cr- fcvcsdıvi ı Ncizvcstıivi' Vospomiııaııiia o A. ıV. KosiSi". Moskova, 1997

127

halde, 1934'tek i Uzun B ıçak lar G ecesi'nd en so n ra H itler’in çevresinde bile böyle bir şey olmadı. Burada gözlediğim iz, ba­ şında işinin erbabı denetim siz bir liderle dörtnala giden, son derece girift despotik bir rejimdir. Stalin im ajım o lu ştu ru rk en çeşitli y ön tem lere başvurdu. Film lerde, konuşmalarda ve biyografilerde kendisine övgüler düzmek için kullanılacak sözcükleri bizzat seçiyordu. En be­ ğendiği m ethiyelerin kullanılm asını sağlıyor, ama tevazuunu kanıtlam ak için diğerlerini sansürlüyordu. Nişanlarını ve un­ vanlarını kendi seçiyordu. Kongrelerin ve diğer merasimlerin tören kuralları en ince ayrıntısına kadar belirleniyordu. Ve son olarak, her şeyin onun şahsı çevresinde dönmesi için tarih ye­ niden yazılıyordu. Stalin kendisini bir otokrat olarak görüyordu ve yerini ve im ajını geçm işten ya da bugünden kim seyle paylaşmamaya kararlıydı. O na göre d iğer lid erler ik in ci lig oyuncularıydı. G erçekten önem li değillerdi; sadece, kölece itaat etm elerini sağlamak gerekiyordu. 1934'ten itibaren, onları cezaları geçici olarak ertelenm iş idam m ahkûm larına döndürdü. Casusları kendisine, zamanı geldiğinde onlara karşı kullanabileceği bil­ giler taşıyordu. Bunlann sadakatini sınam ak ve sağlama almak için akrabalarına zulmediliyordu: Kaganoviç’in üç erkek kar­ deşi öldürülm üş, M olotov’un karısı tutuklanmıştı. Sıalin, daçasındaki toplantılarda, çeşitli vesilelerle, “halk’ ın bir çar. bir başbuğ istediğini açıklamıştır. Aslında her şey, bu­ nun onun isteği ve ihtiyacı olduğunu düşündürüyor. Kaldı ki, 1924‘te sahnelediği Lenin'e anı gösterisi, kendi kültü için bir emsal oluşturm uştu. Stalin’in kendi devrimci geçm işiyle ilişki­ lerini incelediğim izde her şey daha da berraklaşır. Devrimci geçm işini sildiğini ve sadece farklı bir sistem değil, yepyeni bir panteon ve geçm iş yaratm ak için ne kadar çabaladığını göster­ mek zor değildir. Stalin ’in iarihsel bir m azeret problem i vc m eşruiyet ihtiyacı vardı. Ö rneğ in. H itler'in tersin e, gerçek stratejisini ve programını. 1925’te yaptığı kadrolarla ilgili ko­ nuşm ada olduğu gibi, ancak parça parça açıklayacaktı. Otc yandan, ona hak ettiğini düşündüğü kabulü gösterm em iş ola11

128

Bolşev'k Parti’nin diğer liderlerine beslediği hıncı biliyoruz. Gerçekten de, tarihsel parti yönetim i Lenin’in şahsında onu reddetmişti. Partinin gözünde kurucu önderler kategorisine girmiyor ve bunu hak etmiyordu. Ülkeye dayattığı yeni im ajı meşrulaştırmak için bunun bütün izlerinin yok edilmesi gere­ kiyordu. Ve bunu önem li ölçüde başardı.

129

9 Temizlik Hareketleri ve Bunların "Mantığı”

Stalin’i 1 9 3 7 ’de, uzun süredir üzerinde düşünm ekte olduğu parti kadrolarına yönelik tem izlik h areketlerin i başlatm aya iten nedenlerden biri de, hiç kuşkusuz, kendine yeni bir tarih­ sel mazeret sağlama ihtiyacıydı. Bütün bir tarihsel dönem i ka­ yıtlardan silm esi, buna tanıklık etm iş olanlardan ve o kahra­ m anlık yıllarında kim in ne yaptığını bilenlerden kurtulm ası gerekiyordu. Ama bu dikkatle geliştirilen, hesaplı intikam pla­ nı, her zaman soğukkanlılıkla yürütülmedi. Çeşitli aşamalar­ da, aşın bir gerilim içinde cereyan etti.

Buharin’in L an eti' Siyasi açıdan zayıf, ama entelektüel açıdan Stalin’den çok üs­ tün bir kişi olan ve -g e n ç yaşma rag m en - “kum cu önderler” arasına girme “suçunu” işleyen, “partinin gözdesi” Buharin gi­ bi bir şahsiyetin tasfiyesi, Stalin’in yaklaşım ına ve ruh haline ışık tular. Tasfiye, kesin bir senaryoya göre cereyan etti: Uzat­ malı bir psikolojik işkence evresiyle başladı, halkın gözünde itibannın yok edilmesiyle devam etti ve gösterm elik bir duruş­ ma ve idamla sona erdi. 1 RGASPt, f. 5 6 . op. 1. d. 198. 130

İlk ayak oyu nları 1 9 3 6 ’da başladı. Kaygı duyan, am a başını dik lutan B u harin ’in tepkisi, yaşanan dram ın bir yönüne ışık tutar. Buharin ilk başta, tepede hâlâ dostlarının olduğunu dü­ şünüyordu ve V oroşilov’a um utsuz bir m ektup yazıp yardımını ve desteği istedi. M asum olduğunu vurguladığı m ektubunu şu sözlerle bitiriy ord u : “Sana sarılıyoru m , çü nkü h içbir şeyden dolayı suçlu d eğ ilim .” Am a Voroşilov başvurulacak doğru kişi değildi. M ektubu hem en M olotov’a gösterdi. M olotov da ona, mektubu, “Partiye yaptığın alçak ça kötülükleri itiraf etseydin daha iyi ed erd in," diye b ir not düşerek, Buharin e geri yolla­ ması talim atını verdi. B uharın bunu kabul etm ezse, Voroşilov onun “aşağılığın tek i” olduğunu düşünecekti. Voroşilov ken ­ disine söyleneni aynen yaptı. Um udunu yitiren ve sonunda ölüm olan bir komploya kur­ ban edildiğini anlayan Buharin. 15 Aralık 1936’da Stalin'e bir mektup yazdı. Eski güzel günlerde olduğu gibi, G ürcüce laka­ bını k u llanarak, ona “Sevgili K oba” diye sesleniyor, az önce Pravda'da “Sağcılar”a (yani o na) karşı bir yazı okuduğunu ve bunun k en d isin i “y ık tığ ım ” söylüyordu. M ektup şöyle sona eriyordu: “A şağılık h erifler yüzünden, insan müsveddeleri yü­ zünden, rezil nam u ssuzlar yüzünden ölüyorum . Buharin.” Adı belirtilm em iş nam ussuzlara edilen bu lanet, aslında Stalin’eydi. Buharin’in, ne kadar sarsılm ış olursa olsun, ipleri kimin çektiğini bilm em esi m üm kün değildi. Stalin, “rezil nam ussuz­ lar" ifadesinin bizzat kendisini hedeflediğini kuşkusuz anlam ış­ tı. Buharin’in im dat çağrılarına ve dolaylı suçlam alarına in ti­ kamcı y anıtın ı, özenle planlanm ış bir “gösteri" olan , M erkez Komitesi’nin Şu bat-M art 1 9 3 7 ’deki oturum larında verdi. Stalin’in bu oturum ları yönetm e tarzı, insanın gözünün önüne, aklı başında bir izleyici kitlesini (M erkez Komitesi üyeleri) kendi fantezilerini paylaşmaya zorlayarak, toplu bir cinnete sürükle­ meye çalışan y an kaçık bir aktörü getirir. Stalin’in söylediklerin­ de bir tutarlılık yoklu. Ama toplantının tek amacı, Stalin’in düşman"m’’ı yok etm esi değildi. O tu n ım u n bir de gizli gündem i vardı: pek dc gizlenem eyen bir oyunla Merkez Komitesi üyelerin>sınamak. Buharin’in “su çu ”yla ilgili üç önerge oya sunulacak­

131

tı. Stalin’in tercihi elbette ki birincisinden - “tutuklama ve konu­ yu NKVD’ye havale etm e”d e n - yanaydı (bu, m uhtem elen iş­ kence, ardından da idam anlamına geliyordu), ikinci önerge tu­ tuklama yoluna gidilm em esini, ama soruşturm anın NKVD'ye yaptırılm asını, tıçüncüsü ise Buhaıin’in serbest bırakılm asını öngörüyordu. Bu, Merkez Komitesi üyelerine kurulmuş bir tu­ zaktı ve muhtemelen çoğu bunu anlamıştı. Kimse üçüncü seçe­ nekten yana görüş bildirm eye cesaret edemedi, ama bazıları ikinci önergeyi destekledi ve bunun bedelini hayatıyla ödedi. Bu olay, akıl almaz bir kâbus olan 19 3 7 -1 9 3 8 ’deki temizlik hareketlerinin sadece küçük bir örneğidir. “İnsan müsveddele­ ri”, eşi benzeri görülmemiş bir ölçekte yürütülen bu tutuklama, göstermelik duruşma ve yargısız infaz orjisinden sorumlu olan­ ları nitelemek için en uygun terimdir. Ve bu korkunç yıllarda yaşanan olayların uzun süredir, belki de 1933'ten beri titizlikle hazırlanmakta olduğunu düşünm ek için sağlam nedenler var­ dır. Khlevniuk’un işaret ettiği gibi,2 Merkez Komitesi’nin ŞııbatMart 1937’deki gündem maddesi (sözüm ona “gerçeğin yeni­ den in celen m esi”), O cak 1 9 3 3 ’teki M erkez K om itesi otu ru ­ munda üzerinde konuşulan bir noktayı kuvvetle anımsatır. O oturumda da pek çok kişi, ne kadar net ve uyanık olduğunu kanıtlama umuduyla, 1937'de neredeyse aynen tekrarladığı şey­ ler söylemişti. Sıalin 19.33'te, yardakçılarının ve baskı aygıtları­ nın desteğiyle, topluma ve partiye savaş açmaya muhtemelen hazırdı. Ama muhtemelen, bunu yapmasını engelleyen neden­ ler vardı (bunların bazılarından bahsettik) ve düşmanlarının -özellik le de, Şolohov'a sözünü ettiği “saygıdeğer tahıl üreıicileri”n in - “beyazkarıncalar misali” içten çökertm e yöntemlerine duyduğu nefrete rağmen, seçim ini “ara dönem ”den yana yaptı.

Yiğit Ç ek acılar’ın H azırlanm ası Terörü başlatm a hazırlıklarına gelince, parti üye listelerinin kontrolü ve karıların tasdik edilmesi gibi idari bahar temizlik­ 2 O. V Khlevniuk, 1937-oi. Moskova, 1992, s. 2 0-21. 132

lerin yanı sıra alınm ası gereken bazı önlem ler vardı. Her şey­ den önce, gizli polisi, yöneticilerini ve personelini önlerindeki tüyler ürpertici göreve hazırlam ak gerekiyordu. Maddi teşvik­ lerin yanı sıra ideolojik ve manevi motivasyon çalışm aları da yürütülüyordu. Propaganda polisin kahram anlığını göklere çı­ karırken, yeni İçişleri K om iseri Yezhov tüm kadem elerdeki NKVD m em urlarının maaşlarını yükseltti. C um huriyet seviye­ sindeki bir NKVD şefi -d iğ e r üst kademe m em urlar g ib i- ayda 1200 ruble alırken, ortalama bir işçinin ücreti 2 5 0 rubleydi. Ama artık NKVD’nin tepe yön eticilerin in aylık m aaşı 3 5 0 0 ruble olacaktı. O zamana kadar diğer parti üyeleriyle bir araya geldikleri toplu dinlenm e evlerinden ve daçalardan yararlan­ ma hakkı olan NKVD kodam anlarının, bundan böyle şahsi daçaları olacak ve yüklü prim ler alacaklardı.3 31 Temmuz’da Politbüro tarafından onaylanan, 0 0 4 4 7 no.lu ve Temmuz 1 9 3 7 tarihli yüz kızartıcı NKVD talim atnam esi, hareket em rini ve bir eylem planım içeriyordu. İki kurban ka­ tegorisi b elirliyo r ve bunlara verilecek cezaları saptıyord u: 75.000 kişi kurşuna dizilecek, 2 2 5 .0 0 0 kişi kamplara gönderi­ lecekti. Bu talim atn am en in , rakam ların biraz d eğ iştirild iği farklı taslakları vardır. Ama elim izdeki belgeler, uygulamada “norm lar’ın en az iki katının tutturulduğunu gösıerir. O peras­ yona 85 milyon rublelik bir bütçe tahsis edilmişti. Stalin’in bir konuşmasında güvenlik aygıtına “partimizin silahlı m üfreze­ si"4 yüce statüsünü bahşetm esiyle, NKVD biraz daha pohpohlanacakıı. Khlevniuk bununla ilgili olarak, “NKVD kültü, gizli polisin kanun dışı özel statüsü zirvesine ulaşm ıştı,” diye yazar. Slalin, NKVD şeflerini dem ir bir yum rukla kontrolü altında tutarken, bir yandan da kullanıyor ve hizm etlerinden dolaya ödüllendiriyordu. Aynı keyfilikle, maddi m ükâfatlar dağıtıp a&ır cez a lar veriy ord u . Ç eşitli y azarlar, bu rad a, K o rk u n ç İvan'ın, Boyarlara karşı mücadelesinde opriçn ina’yı (m ilis küv­ e tle r i) kullanm a tarzıyla bir benzerlik saptar.

* Agy.s. 165. 4

s. 16 4 -1 6 7 .

133

Bu ikili tavır her şeyiyle Sıalin’i temsil ediyordu. Çekaeılar -b u g ü n hâlâ kullanılan tarihsel onur unvanı—artık diğer parti üyelerinden ayrılm ıştı; kendi daçaları, kulüpleri ve diğer dinlence-eglence tesisleri olduğundan, bu, aynı zamanda toplum­ sal bir kopuştu. Çeka-GPU-N KVD üçlüsünün şanlı geleneğini kutlam ak için Aralık 1937'de ülkenin dört bir yanında muaz­ zam törenler düzenlendi. Kremlin parti bölge kom itelerini, ta­ rımdaki "halk düşm anlan" için halk mahkemeleri düzenleme­ ye çağırdı ve NKVD ye bunların “maskelerini indirm e” (aslın­ da, halk düşmanları yaratma) talimatı verildi. Aynı şekilde, Kirov'un ö ld ü rü lü şü n ü n ü çü n cü y ıld ö n ü m ü n d e (2 9 Kasını 1937) Stalin yerel parti yetkililerine bir telgraf çekerek, “parti üyelerinin, Troçkist-Buharinci ajanları gözlerinin yaşına bak­ m aksızın yok etm ek üzere seferber edilm esi” talim atım verdi. Khlevniuk değerlendirm esini, aygıtın tam amının ve daha ge­ niş toplum kesim lerinin, ritm ini, genellikle sabaha karşı gelip kapıyı çalan, kurbanlarını yakalayıp uğursuz kara minibüsle­ rin içinde sonlarıyla buluşmaya götüren gizli polis baskınları­ nın belirlediği, gerçek bir düşman avı psikozunun pençesinde olduğunu yazarak bitirir.

NKVD İçinde Suç ve C eza (1 9 3 5 -1 9 5 0 ) Daha önce de işaret ettiğim iz gibi, NKVD’nin sem bolik olarak partiye dâhil edilmesi - b ir başka deyişle, Sıaliıı’in şahsına bağ­ lan m ası- bu örgütü diğer tüm kurum lanır üzerine yükseltti. Artık partinin, Stalin’in bol keseden şan ve şeref dağıttığı ken­ di dem ir m uhafızı, kendi Haçlı ordusu vardı. Stalinist parti -ö z e llik le de parti a y g ıtı- bir p olis teşkilatı haline gelm işti (gizli polisin başka h içbir parti üyesine değil, Slalin’e rapor vermesi şartıyla). Dolayısıyla, NKVD partinin üzerinde yer alı­ yor ve partiyi yola getirm ek için güçlü bir silah oluşturuyordu. Burada, münasebetsiz bir som sorm am ak elde değil: Çekaeılar ahlak ve ideolojinin hizm etinde yiğit bir müfreze oluşturuyor idiyseler, liderlerine neden bir işçinin on kaıı ücret veriliyor­ du? İç Savaş dönem inde hayatlarını tehlikeye atan gerçek Çf*

134

kacılann ücreıleri çok düşüktü. Ülkenin ideolojik öncüsünü temsil etm ekle görevlendirilm iş olanları parayla, malla, ayrıca­ lıklarla ödüllendirm ek g erçekten gerekli miydi? Lenin bunu duysa (bed enin in m um yalanm ış olm ası buna m ani olm asa) mezarında dönerdi... Tarihin cilv esi burada bitm ez. G öklere çık arılan NKVD, kendi rutinleriyle bir bürokrasiydi. Sorunsuz işlem esini sağla­ maya çalışan titiz ve dikkatli bir dâhili teftiş organı vardı. Bu organın raporları sayısız düzensizliğin, m esleki yetersizliğin, eksikliklerin ve hırsızlığın damgasını taşıyan bir kurumu göz­ ler önüne serer. Bu belgelerde, soruşturulm akta olan ve sert yaptırım talepleriyle üst m akamlara rapor edilen su ç eylem le­ rinin uzun listeleri de yer alır. Birkaç örn ek aydınlatıcı olabilir. Devlet güvenlik binbaşısı rütbesine sahip Yoldaş Veinshtok, NKVD kadrolar dairesinin başkantna yazdığı bir bilgi notunda NKVD ajanlarının 1 9 3 5 ’te işledikleri k ab ah atleri ve su çla rı sayar. Tüm d ü zeylerd eki (cumhuriyetlerden bölgelere) NKVD organlarından elde edilen veriler, yılın ilk on ayında ihlal ve su ç n iteliğ in d e toplanı 11.436 eylemin gerçekleştiğini göstermektedir. Notta yaptırım şeklindeki önlem lerin bir listesi de yer almaktadır. Veinshıok'a göre, bölgesel ve yerel NKVD organlarının idari politikalarında yanlış giden bir şey vardı ve sorunun tartışılması gerekiyordu. Toplam suç sayısı 5 6 3 9 olup bunların 3 2 3 2 ’si kentlerdeki şube­ lerde işlenm işti. Ama V einshtok’u en çok kaygılandıran, bu suçlardan 2 0 0 5 ’inin şube şefleri tarafından işlenm iş olmasıydı. Cezalar suçu işleyenin konum una göre incelendiğinde, ka­ bahat ve su çlann tüm idari kademelerde (şefler, şef yardım cı­ ları ve kıdemsiz personel) ve tüm branşlarda (ister asker! bi­ rimlerde olsun ister nakliye birim lerinde) işlendiği görülür. 11 ya da kent şubeleri düzeyinde sorumlu konumlarda bulunan 3311 kişinin % 62’si (2 0 5 6 kişi) ceza alm ıştı. Veinshıok’un degibi, bunun gerçekten çok yüksek bir oran olduğunu ka­ bul etmek gerekiyordu. Bölgelerdeki ajanlara uygulanan yaptıöm lann % 60Tnm gerekçesi ihm al, işte yetersizlik, sarhoşluk, Sefahat ve N K V D 'nin itib a rın ı zed eleyen diğ er k u su rlard ı.

135

Bunların arasında, em irlere ya da talimatlara itaatsizlik (% 13). disiplinsizlik (% 8,5) ya da usulsüzlük (% 5) nedeniyle verilen ceza oranlarının yüksekliğine özellikle dikkat edilmelidir. Lis­ tede, zim m ete para geçirm e ve yolsuzluk, toplumsal kökenle­ rini gizleme (6 7 adet), “parti karşıtı ve anti-Sovyetik” tutumlar (1 7 adet), intihar ve tecavüz (toplam 7 8 adet), bir Çekacı'dan ve parti üyesinden beklenen uyanıklığı gösterm eme (7 6 adet) ve yanlış beyanda bulunm a gibi kabahat ve suç örnekleri de yer alıyordu. C ezalandırılan Ç ek acılar’ın çoğu m uhabere gibi yardım cı hizmet birim lerinde görevli genç ajanlardı. Ama NKVD’nin çe­ kirdeğini oluşturan ve bazıları on iki yıl ve daha uzun süredir görevde olan kadrolara yönelik yaptırımların sayısı da (1 1 7 1 ) çok yüksek bulunuyordu.5 Kadrolar dairesinin 1 Ekim 1936-1 O cak 1938 dönem ine ait bir başka raporu. GUGB'den (NKVD içinde bağımsız bir or­ gan) “ayrılmalar” hakkında bilgi verir. Bu “ayrılm alar”ın ne­ denleri arasında 1220 tutuklam a, 1268 görevden uzaklaştırma ve 1345 yedeğe ayırma bulunm aktadır. Bunlara, karşıdevrimci gruplara üyelik ya da karşıdevrim cilerle (T ro çk istler), sağcı m illiyetçilerle, hainlerle ya da casuslarla temasta olma (1361 k işi), “işyerinin düzenini bozm a” (2 6 7 kişi) ve “ahlaki düş­ künlük” (593 kişi) nedeniyle verilen cezaları eklem ek gerekir. Son olarak, “topluma yabancılaşm ış” ya da bu tür kişilerle te­ masta olan veya geçm işle Beyaz Ordu’da görev yapmış 5 4 7 ki­ şi vardır. GUGB’den ayrılmaların diğer nedenleri arasında has­ talık (5 4 4 kişi), ölüm (1 3 8 kişi) ya da başka organlara tayinler (1 2 5 8 kişi) yer almaktadır. Raporlar, durumun Stalin’in ölüm ünden sonraya kadar de­ ğişm ediğini gösterir. Teftiş organları işlerini yapmaya devam ediyordu; mali denetim den sorum lu ayrı bir birim in de. hır­ sızlık ve zim mete para geçirm e, makbuz sahteciliği ve muha­ sebe usulsüzlüğü vakalarının sıklığı hakkında söyleyecek çok şeyi vardı. Bu birim , ambarlarda ve depolama tesislerinde olııp 5 GARF; 9 4 0 , 8 . 4 6 , LL ! ve 9 -1 5 : NKVD'niıı kadrolar dairesinin başkaıım a sll‘ nulan bir rapor.

136

bitenlerle özel olarak ilgileniyordu.6 Ayrıca, en azından Stalin dönemi için , y etk ililerin - v e günüm üz a ra ştırm a cıla rın m kulianmaları için hazırlanan yıllık m uhasebe raporları da var­ dı. Kısacası, güvenlik servisleri profesyonellik, yasalara saygı ve dürüstlük bakım ından diğerlerinden daha iyi durumda de­ ğildi. P ersonel k alitesin i yü k seltm ek için N K VD ’n iıı kendi okullarından binlerce kadro işe alındı, ama bunun olum lu so­ nuçlar vermesi uzun zaman aldı. Partinin, ülkeyi iç düşm anlarından kurtarmaya hazır olan kendi güvenlik gücü hakkm daki bu gibi belgeler, bu karanlık dönemin b ir başka boyutuna ışık tutar: Güvenlik servisleri ah­ laki ve mesleki bakımdan şüpheli unsurlarla doluydu. Kuşku­ suz, şefler pohpohlanıyordu, ama bizatihi tayin edildikleri gö­ revin niteliği m orallerini bozuyor ve kafalarını karıştırıyordu. Hiçbir şeyi kanıtlam ak zorunda değillerdi, onlardan sadece kotaları doldurm aları ve SSCB’nin planlı sistem inin her nokta­ sında olduğu gibi, prim, terfi ve ücret artışları alm ak için bu kotaları aşmaları isteniyordu. Ama ülkenin üzerinde asılı tut­ tukları kılıç kendi başlan üzerinde de sallanıyordu ve bunun nedeni, sarhoş dolaşmaları ya da sefahate dalm ış olm alan de­ ğildi. Yabancı istihbarat dâhil bütün güvenlik servisleri, sürek­ li olarak, rejim in içinde pusuya yatm ış bekleyen b ir felaket tehdidi altında yaşıyordu ve hu, casusluk yapmaktan ya da ca­ susları yakalam aktan, kaçakçılarla ya da haydutlarla çarpış­ maktan ya da işlerinin taşıdığı diğer risklerden çok daha tehli­ keliydi.

“insan Avı” Kitlesel tutuklam alar ve infazlarla ilgili pek ço k ayrıntı ilk kez, Kruşçev’in 1956’daki “gizli konuşm a”sından bir yıl önce oluş­ turduğu, Parti Sekreteri Pospelov başkanlığındaki bir kom ite tarafından ortaya çıkarıldı. Aslında, rehabilitasyon politikası daha 1954’te başlamıştı, Sadece halkın değil, siyasi elitiıı bile fi GARF, 9 4 0 1 , 8 ,4 5 . U _ -t-5.

137

bu korkunç olaylar hakkında ne kadar az şey bildiğini anla­ mak için, işe bu kom itenin ifşaatıyla başlamak uygun olur.7 Pospelov kom itesi belgelerini, gizli polis arşivlerinin yanı sı­ ra, pek çok sorgucu-celladın kurbanlarım nasıl itiraf ettirdik­ lerini anlattıkları yeminli ifadelerinden derlemişti. Başsavcılık da komiteye pek çok malzeme sağlamıştı. Stalin'in kişisel roliı açık bir şekilde belgelenm işti. Başka belgeler, yerel düzeyde te­ rörden sorum lu olan “troykalar”ın (bunlar yerel parti sekrete­ ri, gizli polis şefi ve bölge savcısından oluşuyordu), buna is­ tekli olduğunu gayet iyi bildikleri Moskova'yı, “infaz koıaları”nı yükseltmesi için sıkıştırdıklarını gösteriyordu. Pospelov, kom itesinin bulgularını Parti Prezidyumıı’na sun­ duğunda. “toplantıda hazır bulunanları şoka uğratan dehşe­ tengiz bir tablo ortaya çık tı.” Bunun yapmacık bir tepki olma­ dığım tahmin edebiliriz. Esas olarak gizli olan bu operasyonla­ rın mekanizm alarını ve gerçek boyutlarım çok az kişi tam ola­ rak hayal edebilirdi. Sunulan istatistikler, öncelikle, ihanetle suçlanan parti liderleriyle ve çoğunluğunu parti ve devlet kad­ rolarının oluşturduğu geniş bir kategori olan, “anti-Sovyetik faaliyetler” nedeniyle tutuklanm ış kişilerle ilgiliydi. Buna kar­ şılık, Pospelov, muazzam bir kategori oluşturan “topluma ya­ bancılaşm ış unsurlar” hakkında hiçbir şey söylemiyordu. Ra­ por, en trajik yıllar plan 1 9 3 7 -1 9 3 8 ’de anti-Sovyetik faaliyetler nedeniyle tutuklanan kişi sayısını 1.548. 3 6 6 olarak veriyor­ du; bunların 6 8 1 .6 9 2 ’s i kuşuna dizilmişti. Her düzeyde, önde gelen devlet ve parti kadroları kırılıp geçirilm işti. Aynı şey on­ la rın y erin i a la n la ra ve ark ad an g e le n le re de yap ılm ıştı1934'teki VIII. Kongre ( “Galipler Kongresi”) delegelerinin ço­ ğunluğu - 1 1 0 8 k iş i- tutuklanm ış ve 8 4 8 ’si kurşuna dizilmiştiRapor, NKVD’nin sindirm e operasyonunun nasıl yürütüle­ ceğine ilişkin talim atlarım da içeriyor ve örgütün kullandığı yöntemlere ilişkin bir fikir veriyordu: türlü anti-Sovyetik ör­ gülün ve merkezin yoktan var edilmesi, soruşturm acıların ka­ ba yasa ihlalleri, bizzat NKVD ajanlarınca kuıgulanan düznıe7

Bıı bilgilerin kaynağı için bkz. R. G. l’ikhoıa. S o v ctsk ii S o iu ;: İsını iin Vlıi'l' 1945-199/. Moskova, 1998, s. 1 3 8 -1 3 9 vd.

138

ce komplolar, Başsavcılığın NKVD üzerinde gerekli denetim i sağlamakta tam amen başarısız kalması, “hukuk dışı yöntem ler”e göz yuman SSC B Silahlı Kuvvetleri Askeri Sovyet Komitesi’nin adli keyfiliği. Rapora göre, bütün bunların kökeninde, Kirov'un katledil­ mesinin ardından A ralık 1 9 3 4 ’ıe, M erkez Yürütm e K om iteSİ’nin kanun dışı eylem lere izin vermesi yatıyordu. Şubal-M arı 1937'd eki M erkez K o m ite si p len u m u n a zem in h azırlay an -Stalin ve Jdanov’un Kaganoviç ile M olotov’a ç e k tiğ i- telgra­ fın. sindirme operasyonunu başlattığı belirtiliyordu. Stalin’in zanlılara yaygın olarak işkence edilm esindeki kişisel sorum lu­ luğu, kendileri de operasyona kurban giden İçişleri Bakanlığı (MVD) görevlileri dâhil olm ak üzere, pek ço k tanığın ifadesiy­ le ve raporun ekler bölüm ünde yer alan üç belgeyle ortaya k o­ nuyordu: Stalin’in “fiziksel yöntem ler”in geçerliliğini bir kez daha teyit ettiği 10 O cak 1939 tarihli bir telgrafı; 1 3 8 üst dü­ zey görevlinin idamına onay verdiği bir not; Politbüro üyesi Eikhc’den, kurşuna dizilm esinden önce aldığı bir m ektup. Sta­ lin ve Molotov 1 9 3 7 -1 9 3 9 arasında yaklaşık 4 0 0 idam listesini (toplam 4 4 .0 0 0 kişi) bizzat imzalamışlardı. Pospelov’un raporunun am acı sadece geçm işin tahlilini yap­ mak, değildi. Raporun içeriği, ikinci Kısım da inceleyeceğim iz politika ve strateji tartışm alarının çok önem li bir maddesini de oluşturuyordu. Ellili yıllarda verilen hükm ün, esas olarak par­ ti saflarından kurbanlarla ilgili olduğu düşünülürse, terörün toplam bilançosu çok daha ağırdı.

139

10 Temizlik Hareketlerinin Çapı

1 9 3 7 -1 9 3 8 yıllarındaki tem izlik hareketlerinin eksiksiz bir ta­ rihi hiçbir zaman yazlam ayabilir. Ama muhayyilenin sınırları­ nı zorlayan bu olguyu kavramak istiyorsak, değişik verileri in­ celem em iz gerekir. İşe, farklı kaynaklara, hesaplara, rakamlara ve tarihlere dayandıkları için bazen yorumlanması güç olan, ama gene de m akul bir kestirim de bulunm aya olanak veren çeşitli kuruluşların tahm inleriyle başlayacağız. Temizlik hare­ ketlerinin ana evresi olan 1 9 3 7 -1 9 3 8 yıllarıyla ilgili olarak. 1963’te Merkez Komitesi Prezidyumu tarafından atanan, I.M. Shvernik başkanlığındaki özel bir komisyonun hazırladığı bir m etinden yararlanabiliriz. Bazı kaynaklara göre, 1 9 3 7 -1 9 3 8 yıllarında 1.372. 3 9 2 kişi tutuklanm ış ve bunlardan 6 8 1 .6 9 2 ’si kurşuna dizilmişti. Kruşçev’in 1957'de M erkez Komitesi plenum una verdiği rakamlar bundan biraz farklıydı: Tutuklananlann sayısı bir buçuk mil­ yonun üzerinde, kurşuna dizilenler ise 6 8 0 .6 9 2 kişiydi (arada­ ki lark, KGB istatistikçilerinin kullandıkları ölçütlerden kay­ naklanıyordu). 1 9 3 0 -1 9 5 3 dönem ine ilişkin kaynaklar ise, tutu klanan ların sayısını 3 .7 7 8 . 0 0 0 , kurşuna d izilen lerin kin i 7 8 6 .0 0 0 olarak verm ektedir.' 1 F.. M. Andrccv. L. A. Karskii ve T. L. Khar'kova. Vcstmfc Statisıiki, No. 7, 1990. s44 (K G B kaynaklı bu veriler. 14 Şubat 1990 iarihli levestiya'du yayımlanmıştır)

140

Diğer veriler sadece, “idari baskı"yla ilgilidir (bunlar yargı dışı organlarca uygulanan baskılardır: NKVD'nin M oskova’da­ ki “özel m eclisi’’ ve daha ah idari kademelerdeki m uadilleri ile 1937-1938’deki tahribatın büyük bölümünden sorum lu olan, daha önce bahsettiğim iz “troykalar”). Bu troykalar neredeyse sınırsız yetkiye sahip olm uşlardı ve yukarıda bahsettiğim iz gi­ bi, kotalarını yükseltm esi için Krem lin’e baskı yapıyorlardı. NKVD'nin Temmuz 1 9 3 4 ’te kurulan özel m eclisi olağanüstü çalışkan bir organdı: 1 9 3 4 ’te 7 8 .9 8 9 . 1935’te 2 6 7 .0 7 6 , 1 9 3 6 ’da 274.607, 1937'd e 7 9 0 .6 6 5 , 1 9 3 8 ’de 5 5 4 .2 5 8 kişiyi m ahkûm etti. “Bu kadar iyi’’ bir iş çıkarabilm esinin nedeni, usule ilişkin ayrıntılara takılm ıyor olm asıydı. Çoğu durumda, sanık duruş­ mada hazır bile bulunm uyordu. Bir dava on dakika içinde gö­ rülebiliyor ve sanığın beş yıldan yirmi beş yıla kadar kamp ce­ zasına çarptırılm ası, halta derhal idam edilmesi kararının alın­ masıyla sonuçlanabiliyordu. Kurbanların çoğu “karşıdevrim ei” faaliyetlerde bulunm akla suçlanıyordu; duruşm aların bu kadar kısa sürm esinin ve idam ların bu kadar çok olm asının nedeni buydu. Bir başka.kaynak da, bizzat NKVD araştırm acılarının ürettik­ leri verilerdir. Daha önce sözünü ettiğimiz, 2 Temmuz 1 9 3 7 ta­ rihli “tarihsel” M erkez Komitesi kararnamesi, NKVD'ye “düş­ man gruplar”ı yok etm e talimatını vermişti. Tutuklama kotaları önceden belirlenm iş ve aynen buğday tedarik kampanyalarında olduğu gibi, gerçekleştirilm ek üzere idari bölgelere iletilmişti. Bu kotalar suç kategorilerine bölünm üş ve verilecek hüküm ler peşinen saptanmıştı. 1. Kategori, bölgelere göre dağılımıyla bir­ likte, tutuklanacak ve idam edilecek 7 2 .9 5 0 kişiyi kapsıyordu. 2. Kategori’de kamplara gönderilecek 186,000 kişi yer alıyor­ du. Bu amaçla yeni orm ancılık kampları açılacak, ama bunlar Çok geçm eden aşırı k alabalıklaşacaktı. U ygulanan prosedür gerçekten Kafkaeskti: Düşman sayısı bir kolayla önceden belir­ leniyor, ama bu rakamın üzerine çıkmaya izin veriliyordu. G e­ riye sadece suçluların adını belirlem ek kalıyordu. Yıllara göre tutuklanan kişi sayıları şöyledir: 1 O cak 1 9 3 7 ’de 820.881, 1 O cak 1 9 3 8 ’de 9 9 6 .3 6 7 , 1 O cak 1 9 3 9 ’da 1 .3 1 7 .1 9 5 141

kişi. Bunlard an çalışm a k am p ların a g ö n d e rilen lerin sayısı 19 3 7‘de 5 3 9 .9 2 3 , 1938’de 6 0 0 .7 2 4 idi. 1938’de Gulag nüfusu doruk noktasına çıktı. Bundan sonra, Sıalin’in em riyle başlatı­ lan, Beria’nm sorum luluğundaki bir “düzeltm e kam panyası” çerçevesinde, ceza infaz kampları ve kolonilerindeki 8 3 7 .0 0 0 tutuklu, davaları gözden geçirilerek salıverildi. Ama 1939'da baskı yeniden şahlandı: 1 O cak 1940'ta kamp ve kolonilerin toplam nüfusu 1 .9 7 9 .7 2 9 kişiyi buldu; bunların çoğu adi suç­ lulardan oluşuyordu. Ceza yasasının “karşıdevrim cilik”le ilgili maddelerinden hüküm giymiş siyasi tuıuklular, 4 2 0 .0 0 0 kişiy­ le toplam tutuklu sayısının % 28,7'sini oluşturuyordu. Kampla­ rın nüfusunu, yeni ilhak edilen topraklardaki hapishanelerden nakledilen tuıuklular da yükseltm işti. Bunlara bir de, ilhakla­ rın ardından tutuklanan kişileri eklem em iz gerekir. Hırsızlık ve işyerini izinsiz terk suçlarının cezalandırılm asını öngören 1940 ve 1941 tarihli kararnam elerin uygulanması da, tutuklu sayısının artmasında etkili olm uştu.2 Tem izlik hareketlerinin, özellikle parti ve devlet kadroları arasında yarattığı tahribatı sayısal olarak değerlendirm ek ko­ lay değildir. 1 9 3 7 -1 9 3 8 y ılların d a D em iryolları K om iserligi’ndeki personel değişimiyle ilgili değerli bir belge, bu iki yıl içinde yöneticilerin ve teknik görevlilerin (üst ve orta kademe kadrolar) % 7 5 ’in in değiştiğini gösteriyor.3 Bu verileri devlet aygıtının tam amına teşmil etm ek m üm kün olmasa da, strate­ jik bakımdan en hassas kuruluşlarda bile kadrolar düzeyinde büyük kan kaybı olduğunu söylenebilir. 2 Otgtmy i V ojska MVD Rossii, Kıuıkii Isto ıich esk ii O chrrk: MV’D 2 0 0 İti. Mosko­ va. 1 9 9 6 (bazıları daha "lib eral", diğerleri hâlâ “S ıa lin is r MVD uzmanları tara­ fından kalem e alınan bölüm leri vardır). 3 Z helczodorozhn yi Transport v G od y In du stn alizatsii SSSR (1 9 2 6 -1 9 4 1 ). Mosko­ va. 1970. s. 3 0 9 -3 1 0 . Belge No. 91 (TsGANKh SSSR, f. 1884, op. 31. d. 2546. LL. 1 7 1 -1 7 3 ). Bu. 17 Kasım 1 9 3 8 tarihini taşıyan, kom iserliğin kadrolar daire­ sinin kom iserin kendisine verdiği, ondc gelen kadroların morali hakkında bir rapordur. Tablo A (lıizm cı süreleri) stratejik bakımdan ço k bıiyük önem taşı­ yan bu kom iserlikte çalışan 2 .9 6 8 yönetici kadronun % 75'in in (müdürlerden o n a kadem e m em urlara ve uzm anlara) 1 Kasım 1937-1 Nisan 1938 arasında atandığım gösterm ektedir. Yerlerine getirildikleri kişilerin çoğu, kuşkusuz te­ m izlikler sırasında öldürülm üş ya da işten çıkarılm ıştı.

142

Terörün sonuçları ekonom i genelinde, bürokraside, partide ve kültür yaşamında hissediliyordu. 1938 ortasına gelindiğin­ de. insani, ekonom ik ve siyasi kayıplar ve bunların maliyeti o boyutlardaydı ki, b ir çizgi değişikliği zorunlu ve neredeyse ön ­ görülebilir hale gelmişti. “Norm alleşm e”nin işaretleri m evcut­ tu ve malûm reçete uygulanacaktı: Birinin “sapmalari’dan so­ rumlu tutularak su çlu “ilan ed ilm esi” gerekiyordu. Bu işte kimse masum olm adığından, bunda bir zorluk yoktu. Çizgi değişikliğinin ilk işareti, NKVD’nin başı Yezhov’un 25 Kasım 1938’de görevinden azledilmesi ve yerine yardımcısı Beria’mn geçirilm esiyle verildi. Yezhov, Nisan 1939'd a tu tu klan d ı ve -standart formül g ereğ i- “karşıdevrim ci bir örgütün başında” olmakla suçlandı. Şubat 1 9 4 0 ’ta da, 1936 yılında NKVD’nin başı Yagoda'nın tasfiyesinde kullanılan senaryo çerçevesinde kurşuna dizildi. Olup biteni öğrenenler, aynı senaryonun bir daha ne zaman uygulanacağı konusunda tahm inler yürütmeye başlayabilirdi. “Yeni çizgi” bağlamında, yüz binlerce kişi Gulag’dan salıve­ rildi, ama bunlar esas olarak siyasi tutuktular değil adi suçlu­ lardı.4 XVIII.. Parti K ongresind en sonra, bazı tem izlik kurban­ ların itibarları iade edildi. Ne var ki, bu gösterm elik operas­ yon, temizliklerin çapm a kıyasla sınırlı sayıda kişiyi kapsıyor­ du: Stalin’in, adaleli yeniden tesis eden ve suçluları cezalandı­ ran kişi olarak görünebilm esi için ne kadar gerekiyorsa o ka­ dar. Bu “iyilikseverlik" bir süre sonra, bu kez, parti üyelerine ve masum yurttaşlara saldırm akta fazla ileri gitm ekle suçlanan pek çok NKVD ajanının tutuklanıp bir kısm ının katledilm esi Şeklini alacaktı. Bu ajanların 2 2 .0 0 0 -2 6 .0 0 0 ’i kamplarda ya da mezarlıklarda kurbanlarıyla buluşacaktı. Bu grupta en kötüle­ rin yer alıp alm adığını kim se bilm iyor. G ene de, operasyon pek çok kişinin içini rahatlatm ış olmalıydı. Khlevniuk’a göre, 1939 yıh içinde yönetim çevrelerinin özgüveni yerine gelm işti: Maaşlar artırılm ış ve tutuklam alar daha sıkı kurallara bağlanm'îü. Dahası, kent ve bölge düzeyindeki bazı parti yöneticileri “* Buradaki verilerin çoğu O. V Khlcvniuk, 1937-oi, Moskova, 1992’dcn alınmışlır.

143

doğru yoldan saptıkları gerekçesiyle beş para etm ez Çekacılar'la birlikte tasfiye ediliyor olsa da, Yezhov’un azlinden sonra NKVD’nin kendini hissedilir biçim de geri çekm esi, parti kad­ rolarını güvenlik aygıtı karşısında yeniden mevzi kazandıkları­ na ikna etmişti. K hlevniuk, kitlesel terördeki hafiflem enin, Stalin ’in parti kadrolarını gençleştirm e hedefine ulaşıldığı yönündeki hissi­ yatından kaynaklandığını da tahmin ediyor. (G enç yetenekleri ortaya çıkarm ak için kullanılan pedagojinin pek yadırgatıcı ol­ d uğunu b elirtm e liy iz .) Stalin M art 1 9 3 9 ’daki XV11I. Parti Kongresinde, Nisan 1.934-Marı 1939 arasında, devlet ve parti idaresine yeni bir soluk kazandırmak için, özellikle üst kade­ melerde 5 0 0 .0 0 0 yeni kadronun işe alındığını açıklayacaktı. 1939 başında, M erkez Kom itesi tarafından yönelilen n om en k­ latura' da (halk kom iserinden parti görevlilerine, Merkez Kom itesi’nin önem li görevlere atadığı kadrolar) yer alan 32.899 mevki sahibinden 1 5 .4 8 5 ’i 1 9 3 7 -1 9 3 8 yıllarında atanmıştı. Bu rakam ilginçtir, zira bu nlar tem izlik hareketleri ertesindeki “Stalin terfisi” olarak anılan grubu oluşturur. Çoğu öğrenimini tam am lam am ış olan bu gençlerin yükselişindeki hız inanılır gibi değildi. Aralarında, Stalin’in ölüm ünden sonra ülkeyi yö­ netecek isimler de yer alıyordu. İnsani kayıplardan sonraki en ağır kayıplar ekonomideydi. Terörden hem en sonra atanan yeni kadrolar, bürolarında boş sandalye ve masalardan başka bir şey bulamadılar: Onlara işle­ rini gösterecek selefleri elbette yerlerinde değildi. Yeni gelen deneyimsiz kadroların pek çoğu en ufak bir inisiyadf almak­ tan dahi korkuyordu. Temizlik hareketleri disiplini yok etmiş ve verimliliğe büyük zarar vermişti (Rusya’da pek çok kişi bu­ nun aksini iddia etm ekte ısrar etse bile). Devlet kuruluşları ahlaken şüpheli türlü çeşitli tiple doluydu. Bu durum a çare bulm ak için, bazı “dürüst uzm anlar” itibarları iade edilerek (hâlâ yaşıyorlarsa) kamplardan salıverildiler. Bunların arasın* da Rokossovsky, M eretskov, G orbatov, Tiulenev, Bogdanov. Kholostiakov, Tupolev, Landau, M iasishchev gibi askeri sima* lar -geleceğ in general ve mareşalleri, bilim adam ları, strateji 144

uzmanlan ve m ü h en d isler- bulunuyordu. Ünlü balistik füze uzmanı Korolev’in salıverilm ek için 1944 yılım beklem esi ge­ rekecek ve başka pek ço k lan 1956’ya kadar tutuklu kalacaktı. Ama 1 9 3 9 ’da özgürlüklerine kavuşanlar oldukça önem li bir kitle oluşıunıyordu. Bazıları salıverildikten sonra derhal işleri­ nin başına dönecek kadar iyi dununda değildi; bu yüzden, ge­ rek başkom utanlık düzeyinde gerek aşağı kademelerde ordu­ nun aldığı ağır y araların sarılm asın a y ard ım cı olam ad ılar. 1941 yazında, yarbay ya da albay rü tb esin d ek i su b ay ların %75’i ve siyasi kom iserlerin % 70’i bir yıldan kısa bir süredir görevdeydi; dolayısıyla, ordunun çekirdeği büyük birliklere komuta etm ek için gerekli tecrübeye sahip değildi. Felaketle sonuçlanan 1940’taki Finlandiya Savaşı, Kızıl Ordu'nun savaşa hazır olmadığını bütün çıplaklığıyla gösterecekti. Askeri ve si­ yasi liderlerin “zaferle sonuçlanan bozgun'' hakkm daki büyük ölçüde doğru analizleri, liderlik, eğitim, subay kadrosu ve bir­ likler arası eşgüdüm alanlarındaki göz yaşartıcı ek sik lik leri gözler önüne seriyordu. G ene de baş suçlunun - S ta lin - adı as­ la zikredilmiyordu. 1 9 3 7 -1 938 yıllarında yaşanan cinnet bir daha asla bu ölçek­ te tekrarlanmayacak, daha mütevazı bir düzeyde devam ede­ cekti. 1 9 3 9 ’da parti bir milyon yeni üye kaydetti ve görünürde her şey “norm ale” döndü. Kitle teröründeki bu ani gerilem e -yu karıd a belirttiğimiz gi­ bi, bunun sinyali bütün suçu üstlenen Yezhov’un tasfiyesiyle verilm işti- asla bir geri çekilm e olarak kabul edilmedi. Sonra­ ki dönemde, bunun kam ufle edilm esi için türlü çeşitli ayak oyunlarına girişildi. Sabotajcıların yanı sıra sabotajcılarla mü­ cadelede aşırıya kaçm aktan suçlu bulunanların büyük b ölü ­ cü n ü n tasfiye edildiği iddia ediliyordu. G ene de “halk düş­ m an larına karşı propaganda, kâh tantanayla kâh sinsice de­ vam etti, zira rejim , tüm düşm anların buharlaşıp gittiğinin dü­ şünülmesini istemiyordu. Devlelin terör aygıtının ve bu aygıl*n faaliyetlerinin üstü hâlâ bir sır perdesiyle örtülüydü; buntar, diğer her şeyden haberdar olan en tepedeki görevlilerden bile saklanıyordu. Politbüro bir “düzeltm e” dayatıyordu, ama

145

bunu gizli olarak yapması ve yaptığım inkâr etm esi tavrını anlam sızlaştınyordu. Devlet Başkanlığı arşivlerindeki artık kullanım a açılm ış olan bazı belgeler, perdenin bir ucunu aralar.5 9 O cak 1938 tarihli oturum un tutanaklarına göre, Poliıbüro Vişinski’den, ailesin­ den biri karşıdevrim ci bir suçtan tutuklanan insanların işlerin­ den uzaklaştırılm asının bundan böyle kabul edilemeyeceğini Başsavcılığa bildirm esini istedi. Bu, pek çok kişinin çektiği di­ le gelmez acılara son veren, “liberalleşm e” yönünde bir adım­ dı. Ama söz konusu akrabanın “itibarı iade edilse” bile -yani devlet hatasını kabul etse b ile - kimse rejimin bunu kabullen­ diğini öğrenm em eliydi. Bir örnek: 3 Aralık 1 9 3 9 ’da Yüksek M ahkem e Stalin ve M olotov’a, “karşıdevrim ci” suçlara ilişkin hüküm lerin adli bir prosedür çerçevesinde gözden geçirilm e­ sini -ç o k sevindirici bir d eğ işik lik !- fakat bunların yapısı ba­ sitleştirilm iş bir m ahkem e tarafından ele alınm asını önerdi. Bir başka deyişle, m ahkem eler hata işlendiğini saptasalar bile, halkın dikkatini bu davalara çekm em ek için ne gerekiyorsa yapılacaktı. Aynı doğrultuda, SSCB Başsavcısı Pankratov 13 Aralık 1939'da Stalin ve M oloıov’a, akrabaların, cezaları infaz edilmiş kurbanlarla ilgili m ahkem e kararlarının gözden geçi­ rildiğinden haberdar edilm em elerini önerdi. Yönelim , halkın sorgulam alarda kullanılan yöntem leri öğ­ renm esinden de çekin iy o rd u . B eria, bunun ö n ü n e geçm ek amacıyla, 7 Aralık 1939’da Sıalin ve M olotov’a, “bu soruştur­ maların yürütülm e tarzının açığa çıkm asını engellem ek için ” savunma avukatlarının ve tanıkların (kanunsuz mahkûmiyet­ leri gözden geçirm ek üzere başlatılan) “ön soruşturm alara" alınm am asını önerdi. Ama Beria bu son derece gizli belgede hile bir kurnazlığa başvuruyordu. Aslında, “yürütülm ekle olan soruşturm aların öncekilerle ilgili olarak ortaya çıkardıklarının açığa çıkm asını engellem ek için” demek istiyordu. En gizli ya­ zışmalarda bile, soruşturm alarda (Stalin’in kişisel talimatları doğrultusunda) insanların işkence gördüğünden ve “itiraflar’ 5 TsKhSD. t. 8 9 (bu dosyadaki çeşitli tutanaklar ve bazı metinler yayımlanmıştır.) 146

imzalamaya zorlandığından asla söz edilmiyordu. Kâğıda geçi­ rilmeleri, bir görevlinin bunları okuyup ağzından kaçırm ası riskini taşıyordu. Başka türlü söylersek: Kimseye düşm anların ve sabotajcıların, en önem lisi idam edilm iş olanların masum olduklarını söylem e; itirafların nasıl alındığını ya da itib an ia­ de edilen birinin çoktan idam edilm iş olduğunu açık etm e. Politbüro’nun başka iki kararı, “geri çek ilm e"n in sınırları hakkında bir fikir verir.6 Politbüro 10 Temmuz 1939'da NKVD kamplarından sorum lu olanlara, adi suçluların ve bazı siyasi tutuklulann iyi hal nedeniyle yararlanabildikleri ceza indirim ­ lerinin kaldırılması talimatını verdi. Bundan böyle cezalar so­ nuna kadar çekilecekti. Benzer biçim de, siyasi suçlam alarda da sert çizginin terk edilmesi diye bir şey söz konusu değildi. Yüksek Askeri M ahkem e Başkanı Ulrikh, Stalin ve M olotova “sağcı Troçkistler, burjuva m illiyetçileri ve casu slu k ’Ma ilgili davalarda savunma avukatlarının dosyaları görm elerine ya da mahkemeye girm elerine izin verilmemesini önerdi. Bu katego­ rilerden birine sokulm asına karar verilenler, hedef olm aya ve sorguculardan eskisi gibi m uam ele görmeye devam ettiler. Bu yöntemler olmasa “sağcı bir Troçkist”in maskesi nasıl düşürü­ lebilirdi? Böylece, sır perdesi sıkı sıkıya örtülü kalacaktı. Kanun hazır bulunmalarını gerektirdiği halde, avukatlar m ahkem elere alın ­ mıyordu. Fiiliyatta gözden geçirilm e sürecinde oldukları hal­ de, rejimin hataları, yöntem leri ya da hedefleriyle ilgili hiçbir bilginin dışarı sızm am ası gerekiyordu. Ç elişkiler olm ası kaçınılm azd ı: Halk d üşm anlarına karşı tantanayla yürütülen bu m ücadele, aslında, büyük ölçekli ka­ nunsuzluklar yapııgının tamamen bilincinde olan bir yöneti­ min düzenlediği bir kom ploydu. Ve bu yönetim işlediği hata­ ları gizli tutmaya çalışıyordu. Kuşkusuz, morali iyice bozul­ muş ve ürkmüş elitlerin içini rahatlatm ak için bazı değişiklik­ l i - gerekiyordu. Bunlar bazen halka duyurularak, bazen de da­ ha gizli kanallardan gerçekleştiriliyordu. Ne var ki, tıpkı kı­ 6 TsKhSD, pereehen' 73, Belge No. 1. PB-TsK. No. 3 6 , 9 Ocak 19.38.

147

yım lar gibi “geri çekilm e”nin de kontrollü olması icap ediyor­ du. Dengeyi tutturm ak büyük hüner gerektiriyordu. Sıalin’in kurmayları onun bu işteki ustalığına hayran oluyorlardı - ya da böyle söylüyorlardı. Staliıı, tem izliklerden m em nun olm akta haklıydı. Eski kad­ roların çoğunun imha edilmesiyle, nihayet yeni bir sistem in, kendi sistem inin sahibi olm uştu. Karşısında hayranlıktan mest olm akta kusur edenlerin ya da davaya ihanet etliği düşünenle­ rin çoğu ortadan kaldırılm ıştı. Yönetici elit neredeyse tama­ m en yenilenm işti; artık toplum un tamamı baskı altına alınmış gibiydi. Stalin’in eski-yeni tüm yardakçıları sinm işti; Politbüro bir iktidar organı olarak fiilen iktidarsızlaştırılm ıştı. Daha ön­ ce gördüğümüz gibi, Stalin artık, bazen sadece dört kişiden oluşan küçük bir grupla çalışıyordu. Diğerlerinin “gizli mese­ leler” hakkında hiçbir bilgisi yoktu - ve çoğu mesele gizliydi. Şimdiye kadar düzenli bü ltenlerle birçok konudan haberdar edilen parti liderlerine artık bülten falan gönderilmiyordu. Ay­ nı şekilde, çoktan karara bağlanm ış meseleleri “tartışm ak” için arada bir toplantıya çagnlan M erkez Kom itesi de önem ini yi­ tirmişti.

148

II Kamplar ve NKVD’nin Sanayi İmparatorluğu

Bu bölümde üzerinde duracağımız belgeler, kampların ve zo­ runlu çalışm anın kapsamını ve niteliğini ve bunların Stalinist sistemle organik bağlantısını daha som ut bir biçim de göstere­ cektir. Burada bir “geri çekilm e” olmadı, tlerleyen sayfalarda, temel ö z ellik lerin i ve eğ ilim lerin i özetleyerek , “N K VD ’nin ekonomik im p arato rlu ğ u ” olarak ad land ırılabilecek olguyu aria hatlarıyla ortaya koymaya çalışacağız. Yirmili yıllardaki (N EP dönem i) adalet ve ceza infaz sistem ­ lerini incelem iş olanlar, kam plarla, hapishane denen “kafes­ le rd en daha insani bir tu tu kluluk ortam ının am açlandığını bilirler: Normal bir işyerine yakın koşullarda çalışm anın, suç­ lular için en iyi yeniden eğitim ve ıslah yolu olduğu düşünülü­ yordu. O v a k itler, siy a si tu tu k lu la rın tu tu ld u ğu k a m p la r -özellikle,. Beyaz Deniz'deki Solovki Adalannda bulunan, doğ­ rudan GPU’ya bağlı tek k a m p - hariç, buralardaki koşullar hiç ağır değildi. Azılı suçlular elbette sıkı bir gözetim altındaydı, ama tutukluların bazıları gündüz kampta çalışıyor, akşam ev­ lerine dönüyorlardı. M ahkem eler hapis cezalarını sınırlam aya gayret ediyor, bunun yerine “zorunlu çalışm a” (p ıin u d -ra b o ly ) ~bu terim Batı dillerine sık sık haıalı b ir şekilde “zorla çalıştır1113 olarak çe v rilir- cezaları vermeyi seçiyordu. Zorunlu çalış149

ma. hüküm lünün m ahkem e kararıyla belirlenen bir süre bo­ yunca, gelir kaynağından kesilen bir para cezası ödeyerek eski işini korum ası anlam ına geliyordu. Ceza sistem i bir tecrübe sürecinden geçiyordu. Suç ve ceza konusundaki tartışmalar ve yayınlar yenilikçi ve herkese açıktı. Ne var ki, NEP dönem inin ceza politikası alanındaki libera­ lizmi nesnel bir sıııtrla karşı karşıyaydı: Tutuklulan yeniden eğitm ek için çok az anlamlı iş vardı. Ülkede işsizlik oranı yük­ sekli ve işe almada işsizlere öncelik tanınması gerekiyordu. Liberal görüşler bir süre daha canlılığını korusa da, bu çaba­ lar otu zlu y ıllard a so n bu ld u . Y argıçlar ve k rim in o lo g lar, kampların ilk baştaki işle yeniden eğitme amacından uzaklaşa­ rak işle cezalandım ıa (aslında zorunlu çalışm a) araçlarına dö­ nüşmesine karşı nafile yere mücadele ettiler. Yeni eğilim , hiper sanayileşmenin bir “yan ürünü"ydü. Tutuklıılann işgücü, se­ ferber edilmesi kolay, düşük maliyetli ve sıkı bir disipline ta­ biydi: ayrıca, ikmali o kadar zor değildi. Adalet ve Çalışma ko­ m iserliklerinde (bu İkincisi kısa bir süre sonra dağıtılacaktı) hâlâ varlık gösteren eski liberaller, kürek cezası sistem ine geri dönüşün önüne geçm ek için hüküm et ve parti içinde m ücade­ le ediyorlardı. Ama m erkez kendi yolunda yürüyordu - bu. o yıllarda çıkmaz bir yol gibi görünse de. Hüküm etin arada bir verdiği molalar, benim senen politikanın pekiştirilm esi ve ko­ ordinasyonu dışında hiçbir değişiklik getirmiyordu. NKVD ve gizli polisi, kaçınılm az olarak, ülkenin sanayileş­ mesinde kilit bir rol oynamaya çabalıyorlardı ve ceza infaz sis­ teminin kendi idarelerinde muazzam bir sanayi sektörüne dö­ nüşm esine önayak oldular. Sektörün işgücü kaynağını mah­ kûmların oluşturacağı açıktı; dolayısıyla, sayılarının olabildi­ ğince yüksek olm ası gerekiyordu. Sırf polislik etm ek

NKVD

için bir prestij kaynağı değildi. Ama sanayileşm e ülkenin te­ mel gündem maddesi durumuna gelir gelmez, Gulag sayesin­ de ekonom ik kalkınm ada önem li bir rol üstlenip prestijini ar­ tırmayı umabilirdi. Poliıbüro’ya gelince, yeni çizginin başlatı­ cısı olmasa bile, bununla yakından ilgili olduğu kesindi. Ada­ let K om iserliği ceza infaz k u ru m lan ü zerindeki yetkilerini 150

kaybetti ve bu k u ram ların yönetim i tedricen NKVD’ye geçti. Süreç 1 9 3 4 ’te tam am landı. Burada, k arm aşık b ir idari tablonun ayrıntılarına girm ek zo­ rundayız. R esm î o la ra k , asıl g izli polis O G PU 'yu m asseden NKVD’ydi, am a o yıllarda, “güvenlik” asla göründüğü gibi de­ ğildi. A slında. İçişleri K om iserligi’nin kontrolünü üstlenen şe­ fiyle, tüm N KVD ’yi içerid en ele geçiren, adı G U G B' olarak de­ ğiştirilen G P U ’ydu. Bu k arışıklık, Sovyet idari pratiklerinin ka­ fa k arıştırıcı özelliğin e iyi bir örn ek oluşturur. Ceza infaz sistem in i -k a m p la r, koloniler, tu tu k e v le ri- de­ netlem ek için G u lag (G la v n o e U p ra v len ie L a g e r e i, “Kam plar Genel idaresi”) adı verilen yeni b ir idare kurulm uştu. Gulag adi su çlu lar ile ço cu k su çlu ların tutulduğu hapishane ve kolo­ nileri de yönetiyordu. Ç atısı altındaki ayrı bir kuruluş, yeni­ den iskân k olo n ilerin e sürgün ve tecrit cezalarına çarptırılan­ lardan -ö r n e ğ in k u la k la r- sorum luydu. Hikâye de tam burada başlıyor. N K VD , G ulag’ın çevresinde ve onunla birlikte, kara ve dem ir y olların ın , barajların , m adenlerin ve m etalü rji fabri­ kalarının in şa sı, o rm a n ların işletilm esi ve Sovyet Uzakdoğu bölgesinin (D a l’s troi) geliştirilm esi için , önem li b ir sınai birim ­ ler ağı olu ştu rd u. Tupolev (u çaklar için ) ve Korolev (füzeler için) gibi ü st d üzey u zm anların toplandığı, s h a r a s h k i denen özel hapishane-kam plarda, atom silahları da d âhil, silah üreti­ mine yön elik araştırm a ve m ü hen d islik projeleri başlatıldı. NKVD’nin ilk şovu, 1 9 3 1 -1 9 3 2 ’de büyük bir tantanayla açı­ lan ve işine canla başla sarılan tutuklular ile denetçileri gizli polisin büyük başarısı olarak sunulan Beyaz D eniz Kanah’nm inşasıydı. Sovyet em eğine ve em ekçi kitlelere düzülen bu öv­ güler tam am en farklı b ir gerçeği gözlerden gizliyordu: Bu iş, * GUGB -Glavnot: U p rav len ie Gûsudarslvennoi Bezopasnosti (D cvleı G ü venlik G e­ nel İdaresi) Ç ck a ile G P U ’nun doğrudan m irasç ısıydı. NKVD'den her an ayrıla­ biliyor ve özerk b ir gizli polis örgülüne dönüşebiliyordu. G U G B çeşid i dönem ­ lerde, özellikle de İk in ci D ünya Savaşı sırasında ve ertesinde NKGB (D evleı Güvenlik Halk K om iserliğ i), sonra da M GB (D cvleı G üvenlik Bakanlığı) olarak varlık g ö ste rd i, a rd ın d a n d a. h e r zam an a ç ık o lm ayan n ed en lerle yem d en NKVD ya da M V D 'yc bağlandı. Kesin ayrılm a 1 9 5 3 ‘ıc, sonradan adı K G B ola­ rak değiştirilen M G B 'nin kurulm asıyla gerçekleşti.

151

h içbir haktan yaralanmayan ücretsiz işçiler tarafından, kısaca­ sı köle emeğiyle gerçekleştirilm işti. Aynı tarihlerde, gizli raporlar liderleri henüz gençlik çağın­ da olan Gıılag’ın doludizgin büyüm esi ve yürüttüğü büyük in­ şaat projelerinin önem i hakkında bilgilendiriyordu. 1 9 3 5 ’te. iaşe listelerine kayıtlı toplam tutuklu sayısı neredeyse bir m il­ yonu bulmuştu. Büyük projeler arasında, demiryolu inşaatları (Transbaykal bölgesind e. Ussuri Nehri boyunda ve BaykalAmur hatlında), biri M oskova’yı Volga'ya bağlayan bir dizi ka­ nalın açılm ası ve sayısız fabrikanın, sovhozun ve bıçkıhanenin kurulm ası yer alıyordu. Zam anla, raporlar daha da gelişti. 1 9 3 6’da bir Gulag haritası çıkarıldı. Harita, adına lager' terimi eklenm iş (Dim itrovskii lager’. U khto-Pecherskii la g er’, Baykalo-Am urskii la g er’ vd.) 16 m erkezi gösteriyordu. Bunlar asıl ceza infaz birim leri değil, etraflarında birbiri ardına ceza infaz kurum lan -k am p lar ve k o lo n iler- kurulan idari merkezlerdi. Bu merkezlerden her birinde, bazı durumlarda birkaç yardım­ cısı olan bir Başsavcılık tem silcisi görev yapıyordu. Ama aldıklan yüksek maaşlara rağmen, bunların varlığı kamplarda yaşa­ nanları bir nebze olsun değiştirmedi. Asıl sözü geçen, merkezî ve yerel düzeylerde sayılan giderek artmakta olan memurlardı: idari personel ve işletme personeli. Diğer tüm bürokrasiler gibi bu bürokrasinin de güçlü bir büyü­ me iştahı vardı. 1940 başında, G ulagın idari yapısı Maliye Komiserligi’nden bir gnıp m üfettiş tarafından incelendi; müfettiş­ ler aygıtın aşırı büyümüş olduğu sonucuna vardılar.2 Bunun üzerine, Gulag’a, Maliye müfettişlerinin yardımıyla, yapısını ve personelini gözden geçirecek bir komisyon kurma talimatı ve­ rildi. Yapılan inceleme sonucunda, Gulag’ın merkezî idaresinde 1697 memur istihdam eden 33 daire olduğu ortaya çıktı; bun­ lara bir de yan birimleri eklem ek gerekiyordu. Gulag ın toplam 4 4 idare ve dairesi. 137 şubesi, 8 3 bürosu, yani birbirlerinin işi­ ni tekrarlayan, aşırı büyümüş 26 4 yapısal birimi vardı. Teftiş kıınılu 511 makamın lağvedilmesini, yani toplanı personel sa­ 2

RGAE. 7 7 3 3 . 36, 3 3 1 , Ll. 5 6 -6 5 , O cak 19-tO.

152

yının % 30 azalmasını sağlayacak makam birleştirm eleri, iptal­ leri ve başka örgütsel değişiklikler önerdi. M oskova ve Lening­ rad'daki tedarik birim leri de benzer indirim lere giderek 1 1 0 makamı lağvedecekti. M üfettişler toplam 2 6 4 olan idari birim sayısının 143’e, toplam 1697 olan çalışan sayısının da 1186’ya indirilmesini istiyorlardı. Ayrıca, 4 0 0 0 idarecinin ve memurun çalıştığı yerel birim lerin teftiş edilmesi, basitleştirilmesi ve kü­ çültülmesi öneriliyordu. Raporda yer alan grafikler ve listeler, olağanüstü kanşık bir sistem e işaret eder. Bu önerilerin ışığın­ da değişen bir şey olup olm adığını bilmiyoruz. Savaş patlak vermeseydi, Gulag aygıtının büyümeye devam edeceğine kuşku yoktur. İstisnasız her zaman coğrafi bir te­ rimle atıfta bulunulan büyük bölgesel birim ler dâhilindeki tu­ tuklu kam plarının sayısı 1941 başında 5 2 8 ’i bu lm u ştu ; bu, merkezi M oskova’da olan idarelerin ve bunların m enıur ve sa­ hada görevli elem an sayısının daha da artırılm asına gerekçe oluyordu. Çalışma kamplarından faydalananların göz yum m a­ sıyla. diğer herhangi bir idare gibi bunlar da yeni bürolar - t e ­ darik, finans, eşgü dü m - açm ak için her tür bahaneyi buluyor­ du. Ve Moskova'da ya da arzu edilen başka bir büyük kentte, “kamplarla ilgili hiçbir şeyle uğraşmadan hoşça vakit geçirile­ cek” -b u . saptadıklarından afallamış olan bir Devlet Denetim komisyonunun ifad esid ir- yeni çalışm a kam pları kurulm ası yönünde belirgin b ir eğilim vardı. Kom isyon bütün bu m e­ murların, zaten m em ur fazlası olan M oskova'da yapacak hiç­ bir işleri olmadığını ekliyordu. İşlevi ne kadar tüyler ürpertici olursa olsun, her idare iktisa­ di faaliyetlere girişebilir. Bu idare de diğerleri gibi olm ak isti­ yordu. Ne var ki, kendini devasa bir sanayi im paratorluğunun başında buldu.

Sanayi Kuruluşu O larak MVD Maliye Kom iserliği 1 9 4 0 yılında NKVD’den (sonradan, diğer lûııı kom iserlikler gibi bakanlık adını alacak ve MVD’ye, yani k'işleri Bakanlığı na dönüşecekti) yürütm ekte olduğu sınai ve 153

diğer ekonom ik faaliyet dallarının her birine ait raporlar ve m esajlar aldı. Bu, m uhtem elen ilk defa oluyordu. Dem in sözü­ nü ettiğimiz karmaşık idari sistem burada daha da içinden çı­ kılmaz bir hal almıştı. Kırk iki birim rapor gönderm işti, ama bunların sadece ikisi Gulag kolonileri ve kamplarıyla ilgili bi­ rimlerdi. Diğerleri sanayi idareleriydi (kâğıt, kereste, yakıt, ta­ rım vd.). Raporlar finansm an, maliyet, bütçe, işgücü ve tabii ki üretim planlarıyla, bir sanayi bakanlığının mutat diliyle ka­ leme alınm ıştı.3 Bu faaliyet, savaş sırasında pek çoğu silahalıına alınan tutuklularm -z efc'ler- sayısındaki düşüş nedeniyle daraldı; bu tutuktalar çoğunlukla, en tehlikeli taarruzlarda görevlendiri­ len “ceza ta b u rla rın a dağıtılıyorlardı. Sağ kalanlar düzenli birliklerin saflarına katıldılar ve “itibarlarını geri kazandılar”. Çoğu azılı birer suçlu olan bu askerlerin, Almanlardan kurta­ rılan, hele hele bunlardan ele geçirilen topraklardaki sivil nü­ fusa nasıl davrandığını hayal etm ek güç değildir. Ölüm e mah­ kûm edilenlerin ya da kamplara geri gönderilenlerin sayısı hiç de az değildi. Gulag savaştan sonra, doğrudan ya da taşeron üretici olarak, tekrar hızla büyümeye başladı (bkz. Ek 1). Ben burada, Marta Kraveıı ve Oleg Khlevniuk'un güvenilir çalışm alarına dayana­ rak, NKVD’nin bir “sanayi kuruluşu” olarak işleyişini özetle­ mekle yetineceğim. NKVD (adı MVD olarak değiştirilm işti), kamplardaki tutukluların emeğini ekonom ik işlerde kullanma kararının alınma­ sıyla, Stalinistligin kilit bileşenlerinden biri durum una geldi. 19 5 2’de 12,18 milyar rubleye (GSYİH’nin % 9’u) ulaşan yatı­ rım ları, Petrol ve Köm ür Bakanlıklarının toplam yatırım tuta­ rın ı geride bırak ıy o rd u . M V D 'nin gayri safi ü retim i Şubat 1 9 5 3 ’te 1 7,18 milyar ruble -ü lk e n in toplanı üretim in sadece % 2,3’ü - olarak tahmin ediliyordu, ama kobalt ve kalay üreti­ minde başta geliyor ve nikel üretim inin üçte birini, altın, ham odun ve kereste üretim inin önem li bir bölüm ünü (% 12-.l5) 3 RGAH, 7 7 3 3 . 36, 21 8 , LL. 3 3 0 -3 5 0 -1 9 4 0 başında Maliye Kom iserliğine sun11' lan bir rapor,

154

g e rç e k le ştiriy o rd u . E llili y ılla rın b aşın d a k i b e ş y ıllık plan MVD’n in ağırlığını daha da artırdı ve Stalin’in verdiği son tali­ matlardan biri k o b alt ü retim in e ilişkin oldu.4 Son derece titiz ve düzenli üretim , finans ve işgücü raporla­ rının d ik k atle in celen m esi, hızla büyüm ekte olan bu ek o n o ­ mik k om p leksin zenginliği konusunda h içbir kuşkuya yer bı­ rakm az. B u n u n la b ir lik le , ö d em e yapm ayan -tu tu k lu la r ın doğru d ü rü st b eslen m esin i im kân sız hale g e tire n - b ak an lık ­ larla ilgili b irk a ç y akın m a cü m lesi, insanı düşü nm eye sev k eder. B irk aç ileri sek tö re rağm en son derece arkaik b ir yapıya sahip bu m uazzam sanay i-p olis konglom erası, aslında, derin bir kriz içindeydi. Zefclerin çalışm a ve yaşam - ö l ü m - k oşu llan sürdürülebilir b ir sın ai büyüm eye izin verm iyordu. Bu siste­ min er ya da geç. şu ya da bu şekilde terk edilm esi gerekecek­ ti. B izzat B e ria ’n ın 1 9 4 0 ’ta M o lo to v ’a su n d u ğu b ir ra p o r,5 kamplarda yaşanan so ru n lan n gerçekçi bir tasviridir. Bu rapora göre, m uazzam fabrikaların, d em iryollarının, li­ man tesislerin in ve “özel te sisle rim (savunm a am açlı) in şa­ sında ya da o rm a n cılık v e ih racata yön elik kereste üretim inde istihdam ed ile n k am p işg ü cü n d en tam olarak y ararlan ılm ı­ yordu. zira tu tu ktu lar ağır iklim k oşu llan n a dayanam ayacak kadar k ö tü g iy in iy o r ve y e te r s iz b e s le n iy o rd u . 1 N isa n 1940’ta, yeterli beslen em ed ik leri için çalışam ayan 1 2 3 .0 0 0 tü ­ kenm iş tu tu k lu ile uygun g iy sileri olm adığı için çalışam az durumda o lan on b in lerce başka tutuklu vardı. Bu k oşu llar kamplarda gerilim yaratıy or ve kayıplara neden oluyordu. B u ­ nun n ed eni, partin in ve hü k ü m etin yiyecek ve giyecek tedari­ ki için verdiği talim atların . T icaret Kom iserliği tarafından ku ­ lak ardı ed ilm esiyd i. Daha da kötü sü , erzak vc giysi arzı her ÜÇ ayda bir, d aha da azalıyordu. Ö ngörülen un ve tahıl m ikta­ rının % 8 5 ’i tem in ediliyord u , am a diğer tüm kalem lerde ih ti­ yacın a n ca k y arısı k a rşıla n a b iliy o r ve giyeceklerd e bu oran 4 M ana Kraven ve O leg K h lcvn iu k. "K riz is ekonom iki M VD - konets 1940kh 1950e g o d y ', C a h le r s du M on d e Russc, X X X V I ( 1 - 2 ) , O cak-H aziran 1 9 9 5 . s. 179-190, ^ RGASPi, f. 5 6 . op. 1, d. 9 0 0 , LL. 2 5 -2 7 : M olotov evrakı.

155

üçte biri bile bulm uyordu. Hasta ve atıl tutuklu sayısındaki arlışın nedenleri bunlardı. Bunun yanında, norm ların kendisini de incelem ek gereki­ yor. Plan z ek başına günde 5 .8 3 ruble harcama yapılmasını ön­ gördüğü halde, fiil! harcama m iktan 4 ,8 6 ruble olarak tahmin ed iliyo rd u .5 O hald e plan h ed eflerin e u yu lm u yord u . Ama uyulsaydı bile, bu tutar neyi temsil ediyordu? Burada ancak bazı dolaylı tahm inlerde bulunabiliriz. Muhafız alayında gö­ revli bir askerin günlük masrafı 3 4 rubleydi: bir tutuklununkinin altı katından yüksek. Ama bu rakamın kesin tarihini bil­ mediğimizden, 1940'a daha yakın bir veriyi kullanabiliriz: Bir Sovyet kam pında savaş tutsağı olan bir Alman generali için 1948 yılında günde 11,47 ruble harcama yapılıyordu ve bu tutuklunun çalışması gerekmiyordu. Yetersiz beslenm e ve giyinm e, ücretsiz ağır çalışm a, açlık ve hastalıklar pek ço k zek i çalışam az hale getirm işti. Daha cesur ve um utsuz olan bazdan çalışm ayı reddediyordu. Buna, kamplardaki yüksek suç ve ölüm oranları ile d o k h o d ia g i de­ nen, canlı cenaze görünüm ündeki sıfırı tüketm iş tutukiuları da eklem ek gerekir. Bunlara bakınca, Gulag idaresi rezil bir yapılanma olarak görünür. G ulag daha çok , karm aşık ekono­ mik çıkarları, gizli polisi, istihbarat ve karşı istihbarat servis­ leri. eğitim ve kültür faaliyetleriyle bolluk içinde yüzen bir im paratorluk, devlet içinde bir devletti. MVD aynı zamanda polisten, sınır m uhafızlarından, dem ografik verilerin ve nü­ fus hareketlerinin kayda geçirilm esinden ve yerel yönetimin kimi yönlerinden sorum luydu. Kısacası, Sovyet m ülki idare­ sinin büyüm e ve m erkezileşm e eğilim inin klasik bir ürünüy­ dü. Yukarıdan bakıldığında, bu son derece m erkezi sistem i iş­ letm enin en basit yolu, yanında dört-beş yardım cıyla tek bit şefin yönettiği sayısız kuruluşu denetleyen idari p ira m id e oluşturm aktı. Söz konusu kuruluşlar bu kadar şişm iş olmasa ya da örgütsel yapıları daha basit olsa, bu düşünce bir ölçüde makul olabilirdi. Halbuki “piram itler”e güvenm ek iktidarın 6

RGAE. I. 7 7 3 3 . cip. 36,

156

d. - H 2 ,1..

192.

odağında felç te h lik e si y aratan , bedeli ço k ağır bir y anılsa­ maydı. D önem in g en el atm o sferin d e, M VD gibi bir canavara do­ kunmak neredeyse im kânsızd ı. Ama bir yandan da G ulag im ­ paratorluğundaki -ö z e llik le de id are sin d e k i- soru nlar b irik ­ meye devam ediyordu: hırsızlık, zim m ete para geçirm e, rapor sahteciliği, zefc’lere karşı işlen en su çlar (dayak, hatta öldür­ me)... B ütün bu nları kolaylaştıran kam pların ço k uzak olm ası ve çevrelerind eki sır perdesiydi. Ucuz işgücü arzının bolluğu, MVD’yi işgü cü nü etkin b ir şekild e kullanm aya zorlam ıyordu. Genel bü rokratik leşm e eğilim i ve kadro fazlası sorum suzluğu besliyordu. M V D ’n iıı gönlünde yatan aslan. Sıalin propagan­ dasının g ök lere çık ard ığ ı, ülkeyi gereksiz ve bir o kadar da masraflı devasa şantiyelerle kaplam aktan oluşan “kom ünizm in inşasf’na ö n cü lü k etm ek ti. Ama M aliye Bakanlığı, G osplan, Başsavcılık ya da teftiş daireleri (örneğin M aden Teftiş İdaresi) gibi diğer m erk ezî d evlet kuruluşları k ör değildi. Bunlar, bu kadar soru m suzluk ve verim sizliği ve ağır yasa ihlallerini göz­ lerden saklayan sır perdesinin kaldırılm ası için hüküm et nezdinde girişim lerde bulunm aya devam ediyorlardı. İçişleri Ba­ kam Kruglov’u n, bir sefc'in değerinin, ne kadar düşük olursa olsun, hâlâ ürettiği şeyden daha yüksek olduğunu belirlen ra­ porunu d u y m u ş o la b ilirle rd i. B akana göre, b ü tçe d engesini sağlamanın tek yolu işgününü uzatm ak ve işgücü norm larını yükseltm ekti. K ruglov'un vardığı bu so n u ç, uzm anlığını yo­ rumlamaya yeter. Parti ve devlet lid erleri. Başsavcılık, Yüksek Sovyet prezidyumıı ve ön d e gelen pek ço k başka sim a, artık işlerin ne du­ rumda olduğunun farkındaydı. Pek çok parti ve devlet kuru­ mu gibi onlara da pek lerden yakınm alar, çağrılar, suçlam alar, siyasi eleştiriler ve ihbarlarla dolu m ektuplar yağıyordu. Ü stü­ ne üstlük, kam plarda ya da kam plara kom şu bölgelerde bulu­ nan dürüst parti üyeleri, hatta sorum luluklarının bilincindeki hazı kam p y ö n e ticileri, M oskova'ya gizlice, tutukluların kor­ kunç yaşam k oşu lların ı, tü kenm işliklerini ve ölüm oranlarını bildiren um utsuz m ektuplar ve raporlar ulaştırıyordu. O hal­ 157

de, sorun bilgi eksikliği değildi: Hükümet durumdan, en ufak ayrıntısına kadar haberdardı. Ama tepede, “E, ne olm uş yani?" anlayışı hâkimdi. Ya da daha köıüsü, duruma aldırış edilm i­ yor. olanlar önem senm iyordu: Bütün bunlar uydurmaydı, kay­ tarm acılık yapıyorlardı... Bununla birlikte, başka alanlarda olduğu gibi burada da de­ ğişim habercisi olan bir huzursuzluk gözleniyordu. Bu huzur­ suzluk, daha Stalinizm şahikasm dayken, hüküm et kuruluşla­ rında kendiliğinden ve örtülü olarak başlamıştı. Herkes Çek’le­ rin düşük em ek verim liliğinin hüküm etin tartıştığı önem li bir sorun olduğunu biliyordu. M erkez Kom itesi'nin eline bir çek tarafından kaleme alınm ış, uzun ve ilginç bir tahlil geçmişti. Belge ceza infaz kurulularındaki işgücünün heder edildiğini ve yönetim in üretimi zerre kadar umursamadığını gösteriyordu. Bunu kaleme alan Zhdanov adındaki tutuklu, kamplarda sade­ ce tehlikeli suçluların tutulm asını öneriyordu; diğer tüm mah­ kûmlar cezalarını tam amlamak üzere, zorunlu, ama serbestçe çalışacakları kendi işyerlerine dönm eliydi. Kruglov bu argü­ manları (ve başka mektuplardaki bunları destekleyen diğer id­ diaları) çürütm eye kalkıştı, ama çok geçm eden, MVD’nin üre­ tim şubelerinin çoğu yetkilisi, tutukluların verim liliğini yük­ seltm ek am acıyla kısm i bir ücret ödem ek için izin talebinde bulundu. Bazı kam plarda tu tu k lu lar tam maaş alm aya bile başladı. Ve 13 Mart 1 9 5 0 ’de hüküm et, her yerde şu ya da hu şekilde ödemeye geçilm esi kararını aldı. MVD hiçbir şey olm am ış gibi başarılarını pazarlamaya de­ vam ededursun. pek ço k ekonom ik yetkili, kampların Çek’le­ rin em eğini etkin bir biçim de kullanamayacağını ve bu işgü­ cüne güvenm enin kaynakları kurutmaya başladığını anlamıştıMVD’nin “planlam a”sı tüyler ürperticiydi: Zek’lere hiçbir öde­ me yapmadığı halde bütçesi açık veriyordu. Bu anorm al du­ rum karşısında, ekonom ik sistem in gelişmeye devam edebil­ mesi için, ücretli işgücü kullanan sivil sanayinin üstünlüğünü kabul etm ekten başka seçeneği kalmıyordu. Sanayi

s is te m in in

polis bileşenini verimsiz olarak nitelem ek yetmezdi; bu kurum resmen can çekişiyordu. Tıpkı fikir babası gibi, bir

158

ö z v ık ım

sürecindeydi ve kendisiyle birlikte tüm yapıyı yıkım a sürükle­ me tehlikesi yaratıyordu. Bu, pek çok idareci, iktisatçı ve siya­ setçi için aşikâr b ir g erçek ti; aralarından bazıları bu çıbana neşter atm anın, sistem i yeniden canlandırm ak için b ir ö n k o ­ şul olduğunu anlam ıştı. İşgücünü motive ederek zorunlu çalışm a sektörünü “dirilt­ me” yollarını bulm a arayışı, daha Kruşçev’in iktidara gelm e­ sinden önce başladı. Problemin vaham etinin ve m üdahale zo­ runluluğunun zirvede, Maliye ve AdaleL bakanlıkları, G osplan ve bunların parti aygıtı içindeki muhatapları tarafından kabul

edilmesinden epeyce önce, farklı kamp yöneticileri büyük bir gizlilik içinde, mütevazı değişim ler gerçekleştirm eyi denem iş­ lerdi. Bazıları zelt’lere tutukluluk sürelerinde indirim ler öneri­ yordu: örneğin, üretken üç ışgününe karşılık bir günlük ceza indirimi. Savaştan önce geçerli olan bu uygulama 1 9 3 9 ’da kal­ dırılmıştı. 1 9 4 8 ’e gelindiğinde ise pek çok şubede yeniden uy­ gulanmaya başlam ıştı. Gosplan’ın genel müdür yardımcısı Kosiachenko, 19 O cak 1948'de M olotov’a yazdığı bir m ektupta, bunun, üzerinde düşünm eye değer bir uygulama olduğunu belirtiyordu.7 Sebebi ne olursa olsun, daha radikal bir reforma gidildi. Hapis cezaları kaldırıldı ve tutuktular işlerinde özgür ücretliler olarak istihdam edildi. Bakanlar Kurulu Nisan 19 5 2 ’de bu ön ­ lemleri inceledi ve bazı tutukluların MVD işletm elerinde ü c­ retli olarak çalışm aya devam etm ek koşuluyla, cezaları sona ermeden salıverilm elerini öngören bir kararnam e yayım ladı. Kendisi de görece özgür bir işgücüyle muhatap olmayı tercih etmeye başlayan MVD, böylece zorunlu çalışm anın verim sizli­ ğini teslim etm iş oluyordu. D eğişik merkezlerde, önem li sayı­ da ^efe’i ilgilendiren çeşitli kısmi değişimlere gidildi ve bir son­ daki adımın, zorunlu çalışmaya tamamen son verm ek olacağı anlaşıldı.

7 RÖAE. f. 4372. op. 95, tl. 672, L. 26.

159

Dal’stroi İçin Yeni “P ro jeler” (K asım 19 4 8 ) Bu alandaki pilot işletm elerden biri, 1 2 0 .0 0 0 sefe'in çalıştığı, Uzakdoğu bölgesindeki muazzam Dıılitroi MVD kom pleksiy­ di. Burada işgücünü ü cretlen d irm enin yanı sıra, verim liliği teşvik edici başka önlem ler alındı. Dal'slroi, Demir Dışı Metal­ ler Bakanlığım ın baskısıyla bu dönüşüm de öncu rol oynadı. Çok geçm eden, Volga-Don Kanalı nın sorum luları, aynı anda aynı yaklaşım ı benim sem eden, onları izledi. Dcıl'stroi komp­ leksi mali bakım dan kendine yeterli bale geldi ve çalışm a sis­ temi hemen her yere yayıldı.8 Kraven ve Khlevniuk’a göre, bu hareketlerin ilk işaretlerini verdiği Kruşçev dönem indeki “buzların çözülüşü", zirvedeki liderlerin hesaplarından ve ayak oyunlarından bağımsız olarak her halükârda gerçekleşecekti. “Gulagsızlaşma”nın (terim ba­ na aittir) nedeni. G u lagın ve zorunlu çalışm anın içine girdiği krizdi. MDV artık kam plarla baş etm ekte zorlanıyordu. Son tutuklama dalgaları, başta deneyimli subaylar olm ak üzere yo­ la gelmez muhalifleri ve kaşarlanm ış suçluları kamplara taşı­ m ıştı. T u tu klu lar k itle le r h alin d e çalışm ayı reddediyor ve kamplardaki m uhbirleri ve gizli ajanları etkisizleştirm e sana­ tında usta olan eski subaylar, sınanm ış m uhbirlik sistem ini te­ melinden baltalayarak yeni m uhbirlerin kazanılm asını giderek güçleştiriyordu. D ahası, tam da itaatsizlik -h a tla isy a n - ey­ lem lerinin çoğaldığı bir sırada (bunlardan ilki 1942'de gerçek­ leşm işti) gardiyan sıkıntısı çekilm eye başladı. MVD, Mosko­ va'ya yağan protesto m ektuplarına rağmen bütün bunları gizli tutmaya çalışıyor ve yazılanları inatla inkâr ediyordu. Ama ar­ tık, eleştiriler ve kınam alar bizzat gardiyanlardan ve savcılar­ dan geliyordu. MVD ise kamp rejim ini güçlendirm ek için hü­ küm etten daha fazla silahlı gardiyan talep ediyordu; bu, prob­ lemlerle baş etm ekte aciz kaldığının itirafı sayılırdı. 1 9 5 l’de< 174 kamp, koloni ve diğer ceza infaz kuruntunda “çalışmayı ret” sonucu kaybedilen işgünü sayısı bir milyona yükselm iş11-

8

R G A E . f. 7 7 3 3 , op. 3 6 . d. 2 9 9 8 .

160

Bir ceza infaz ve örelim örgülü olarak Gulag'ın iflası kaçın ıl­ maz görünüyordu.9 S ta liıı’in ö lü m ü n d e n h em en so n ra d eğ işim h ız la n d ı ve MVD’nin zorunlu çalışma sistem ini temelinden yıkma yönün­ deki kaçınılm az karar nihayet alındı. Başbakan M alenkov 18 Marı 1953’te MVD’nin sanayi idarelerinin çoğunu sivil bakan­ lıklara aktardı; ceza infaz burum larının tutuklularıyla birlikte yeniden Adalet Bakanlığı’na bağlanmasıyla da 1934 öncesi du­ ruma dönüldü. 27 M an’ta yeni bir kararnameyle 2,5 milyon tutukludan 1 milyonu salıverildi. Aynı ay içinde, bazı büyük MVD projelerini durdurma talimatı verildi; büyük Türkm enistan Ka­ nalı, Volga-Baluk kanal şebekesi, bazı hidroelektrik santralleri ve büyük sulama sistemleri. Bu muazzam şantiyelerde -özellik le de kanal inşaatlarında- muazzam miktarlarda zorunlu işgücü kullanılıyor ve M VD, Sıalin'in azamet tutkusunu okşayan bu masal şaheserlerinin gerçekleşmesindeki rolü nedeniyle raporlannda kendini övüp duruyordu. Khlevniuk'a göre, hüküm et çev­ releri bu gibi projelerin yıkıma neden olacak kadar masraflı ol­ duğunu artık anlamış olmalıydı. Ve başbakan yardımcısı sıfatıy­ la MVD’den sorumlu olan Beria, 1950’de bu devasa bakanlıkta reform yapılmasını aynı nedenle öngörmüştü. Ama Stalin hayat­ la olduğu sürece, kimse sorunu resmen gündeme getirmeye ce­ saret edemedi. Yapılacak tek şey, sistemi kendiliğinden çökerte­ cek faktörlerin ve haksız yere hapsedilmiş kişilerin cesur protes­ tolarının önünü kesm em ekti. Bu anlı şanlı yatırım ların çoğu, ancak Stalin'in ölüm ünden sonra, ekonom ik kalkınma için ge­ reksiz oldukları gerekçesiyle tasfiye edildi ve böylece, zorunlu çalışma sistemi kesin bir darbe yemiş oldu.

Ü rkütücü Rakam lar Artık Gulag tuıuklularm ın sayısı ve ilgili diğer rakam lar hak­ kında ço k daha fazla şey biliyoruz.10 Bu konuda uzun süre or9

Kraven vc Khlcvmuk. “Krizis ekonomikı MVD - kotıec 1940ylı-1950ye gody".

agy ki Rwssiu-USSR-Russiü {New York. 1995) başlıklı kitabımın Ekler bölümünde.

161

talığı kasıp kavuran spekülasyonlar, zaman zam an afallatıcı abartılara meydan vermiştir. Bununla hangi am aca hizm et et­ liklerini açıklamayı, bu iddiaların sahiplerine bırakıyoruz. Bu­ gün, kamp sistem ine bağlanabilecek insani kayıplara ilaveten, bir başka konuyu da istatistiksel olarak ele alabilecek durum­ dayız: Sıalin öncesi ve sonrası dönem lerin neredeyse tama­ mında yıllara göre gerçekleşen siyasi tutuklamaların sayısı ve sanıklara verilen cezalar. Kıtlıklar, kulakların tehcir edilmesi ve diğer afetlerin kaç in­ sanın yaşamına mal olduğunu, kesin ve tartışmasız bir biçim­ de belirlem ek daha güçtür. Bunu değerlendirm enin en iyi yo­ lu, söz konusu dönem ler için fazladan ölü m leri hesaplayan dem ografik araştırm alara başvurm aktır. Bu araştırm alar, söz konusu ölümlere yol açm ış olabilecek olayların ve siyasi ön­ lem lerin tam am ını hesaba katm aktadır. Ayrıca, artan ölüm oranlarından değil, doğum oranlarının düşmesinden kaynak­ lanan kayıpları saptamamıza da im kân vermektedir. Bunlar ise kayıptır. G ene de, doğm am ış olanlar teröre maruz kalmadıkla­ rı için, doğrudan rejim kurbanlarına dâhil edilemez. Okurlar, bu kitabın Ekler bölüm ünde yer alan istatistiklere ve diğer ve­ rilere başvurabilirler. Ben. 1921’den 1953 ortasına kadârki dönem e ait kullanıla­ b ilir istatistiksel m alzemeyi (ayrıntılar Ek l ’de b u lu nab ilir)" sentezlem ekle yetineceğim . Bu 3 3 yıl süresince esas olarak si­ yasi nedenlerle tutuklananların ( “karşıdevrim ci su çlar”la it­ ham e d ile n le r in ) to p la m s a y ıs ı 4 . 0 6 0 . 3 0 6 ’dtr. B u n la rın 7 9 9 .4 5 5 'i ölüm e m ahkum edilm iş, 2.634.397'si kamplara, ko­ lonilere ve hapishanelere gönderilm iş, 4 2 3 .5 1 2 s i belli bir yer­ de ik a m e tte n m en (vysyffea) ya da b e lli b ir y ere sürgün (ssy lk a ) edilm iştir; 2 1 5 .9 4 2 kişi ise “Diğer” kategorisine git' m ekıedir. 1 9 3 0 ’dan itibaren tutuklam aların sayısı muazzam bir artış gösterdiğinden, 1 9 2 1 -1 9 2 9 dönem ine ait rakamlar ile güvenilir kaynaklardan derlenen çeşitli tablolara yer vermiştim. Bcn2cr vcrikr Arch Getty. Gabor Ritterspom ve V. N. Zemskov tarafından, The Ameriemi H's' torical Review, cilt 98. No. 4, 1993, s. 1017-1049’da yayımlanmıştır. 11 B.P Ktırashvilı, Istoricheskaia Logika Stalinizma. Moskova. 1996.

162

sadece Stalin d ö n em in e ait toplam rakam ı b irb irin d en ay ır­ makta m ah su r y oktu r. 1 9 2 9 ’da toplam tutuklam a sayısı, bir önceki yıla göre artış göstererek 5 4 .2 2 1 ’e yükselm iş ve tutuklananlann 2 .1 0 9 ’u için idam kararı verilm iştir. Ama bu rakam ­ ların, aniden 2 8 2 .9 2 6 ’ya y ükselen (2 0 .2 0 1 ’i için idam kararı) ertesi yılın rakam larıyla kıyaslanm ası m üm kün değildir. Elimizde, Kruşçev dönem inin KGB’si taralından hesaplanan, 1930-1953 d önem ine ait başka veriler de vardır: Bu verilere göre 3 .7 7 7 .3 8 0 kişi “karşıdevrim ci suçlar”dan tutuklanm ıştır ve çoğu 1937-1938 yıllarındaki tem izlik hareketleri sırasında olm ak üze­ re, verilen idam kararlarının sayısı 7 0 0 .0 0 0 civanndadır. Kıyım ların y oğunluğu, o zam ana kadar yasal kabul edilen faaliyetlerin su ç h alin e gelm esi ve baştan son a kurm aca su çla­ ra dayalı ith am lan n sayısındaki a n ış, kuşkusuz, sistem in sağ­ ladığı "top lu m sal b a n ş"ın ve devletin itidal düzeyinin iyi birer göstergesidir. 1 9 2 8 ’de, özellikle de 1 9 2 9 ’da baskıdaki ani şah­ lanışa rağm en, 1 9 2 1 -1 9 2 9 yılları toplam ı, tek başına 1930 yılı­ nın toplam ına eşit ya da bunun ço k az üzerindedir. 1 9 5 3 ’ün ilk y an sın d a baskı aygıiı birden dizginlenir ve ra­ kamlar göreli b ir düşüş gösterir: 1 98 adet idam, 7 8 9 4 adet çe­ şitli hapis cezaları, 3 8 0 adet sürgün cezası ve “Diğer” kategori­ sine giren 2 7 3 cezayla toplam 8 4 0 3 tutuklam a. Sıalin ö ld ü ­ ğünde, kam plarda ve hapishanelerd e hâlâ 6 0 0 .0 0 0 siyasi tu­ tuklu vardı. 1 9 5 3 so n u n d a bu sayı 4 7 4 .9 5 0 ’ye inm işti. Rejim , Kruşçev’in in isiyatifiyle, Stalin ’in terör politikasını gözden ge­ çirmeye başlam ıştı. Bazı tahm inlere göre, 1 9 3 4 -1 9 5 3 arasında, adi suçlardan tu­ tuklu olanlar da dâhil o lm ak üzere yaklaşık 1 .6 0 0 .0 0 0 tutuklu hapiste ölm üştür. Ö lü m oranı siyasi tutuklular arasında biraz daha yü ksektir ve b u n la n n yarım m ilyon kadan bu 2 0 yıl için ­ de hayatını kaybetm iştir. O halde, 3 3 yıllık bir dönem içinde yaklaşık 4 m ilyon kişi siyasi suçlardan hüküm giym iş ve bun­ ların % 2 0 ’si k u rşu n a d izilm iştir - ezici çoğunluğu 1 9 3 0 ’dan sonra olm ak üzere. Stalin'in diğer k u rban ların ın ayrıntılı bir hesabını çıkarm ak daha zor olm akla b irlikte, gen e de güvenilir veriler m evcuttur. 163

1 9 3 0 -1 9 3 2 arasında “k u lak ” olarak kabul edilen 1 .8 0 0 .0 0 0 köylü, gizli polisin denetim i altındaki “kulaklar için yeniden iskân alanlarT n a (k u la ç k a y a ssy lk a ) gönderilm işti. 1932 ba­ şında, bunların sadece 1 .3 0 0 .0 0 0 ’i gönderildiği yerde bulunu­ yordu: Kalan yanın milyon köylü ölm üş, firar etm iş ya da hak­ kında verilen hükmün gözden geçirilm esinden sonra salıveril­ m işti. 1 9 3 2 -1 9 4 0 arasında, söz konusu “kulak yerleşm elerT n d e 2 3 0 .0 0 0 doğum. 389.521 ölüm ve 2 3 5 .1 2 0 sin i yakala­ nıp yerleşmelere geri döndürülenlerin oluşturduğu 6 2 9 .0 4 2 fi­ rar g erçekleşm işti. 1 9 3 5 ’ten itibaren, doğum o ra n la n ölüm o r a n la r ın ı g e ç ti: 1 9 3 2 - 1 9 3 4 a ra sın d a 4 9 . 1 6 8 d oğu m ve 2 7 1 .3 6 7 ölüm olu rken , 1 9 3 5 -1 9 4 0 arasında 1 0 8 .1 5 4 ölüme karşılık 1 8 1 .0 9 0 doğum gerçekleşti.12 Ayrıntılara girm eden, kulakların büyük çoğunluğunun öl­ mediğini ekleyelim . Çoğu köylerinden kaçtı ve ülkenin dört bir yanına dağılarak Rusların ya da UkraynalIların arasına kanstı. Sürekli olarak işgücü sıkıntısı çeken ve fazla sorgu sual etmeden herkesi işe almaya hazır olan büyük beş yıllık plan projelerinde işe alındılar. Sürgünlere yavaş yavaş hakları geri verildi ve dosyaları kapandı. Bazdan orduya girdi, başkalarının itibarlan iade edildi. 1 9 4 8 ’e gelindiğinde, “polis gözetim i altın­ daki kulakları yeniden iskân' kolonileri kapatılm ıştı. Dolayısıyla karşımızda, önem li sayıda terör kurbanı var: şi­ şirilm esine, çarpıtılm asına ya da tahrif edilm esine gerek olma­ yan bir kitle. Son olarak, toplam sayıya, kelim enin geniş anla­ mıyla “demografik kayıplar” diyebileceğimiz talihsiz bir kate­ goriyi eklem ek gerekiyor. 1 9 1 4 -1 9 4 5 dönem inin kanşık tablo­ sunun içinden çıkm ak için, bir demografi tarihi uzmanı olan Robert Davies’e başvurmamız gerekiyor.13 Buradaki rakamlar Rus nüfusunun bütün bu dönem deki tarihiyle ilgilidir, aıııa Stalin dönemi bunun içinde net bir şekilde farklılaşmaktadır. İki dünya savaşı ve bir iç savaş, Rusya-SSCB'de, başka yer­ lerde olduğundan daha büyük dem ografik kayıplara (ya 12 Agy. s. 161-162 ve GARF,

t. 9 4 7 9 .

op. I . d. 8 9 . LF. 2 0 5 . 216.

13 R.W. Davies, .Sovırt Ecommiit' D e v e lo p m en ts fm n ı I s tını to K rush ch ev, Canil’O^ gr. 1998.

164

nüfus açıklarına) yol açtı. Bu kayıplar, hem terörün, kıtlıkların ve salgın h astalık ların n ed en olduğu "fazlad an ö lü m le r le , hem de doğum oranındaki geçici b ir düşüşten kaynaklanan "dogunı a çıg ry la ölçülm ektedir. B irinci Dünya Savaşı ve iç Sa­ vaş için fazladan ölüm ler 16 m ilyon, doğum açığı ise yaklaşık 10 milyon olarak tahm in edilm ektedir. İkinci Dünya Savaşı için ise bu rakam lar sırasıyla, 2 6 -2 7 m ilyon ve 12 milyondur. Stalinist sanayileşm e de, barış dönem inde -ağ ırlığ ı 1 9 3 3 yı­ lındaki kıtlık sırasında olm ak ü zere- en az 10 m ilyon fazladan ölüme yol açm ıştır. B öylece, 1 9 1 4 -1 9 4 5 dönem inde vakitsiz ölümler ile doğum açık ların d an kaynaklanan toplam nüfu s kaybı 7 4 m ilyonu bulm aktadır: 1 9 1 4 -1 9 2 2 arasında 2 6 m il­ yon, 1 9 4 1-1945 arasında 3 8 m ilyon, barış dönem inde 10 m il­ yon. Davies bu son dönem için doğum açığıyla ilgili rakam lar vermez, ama çalışm ası. “kom ünizm ”in siciline biraz daha kana bulamak söz konusu olduğunda her yolun mubah sayıldığı, o kurmaca ceset hesap d efterin i kapatm am ıza yardım ct olur. "KomüniznTin hesabına m esela 8 0 milyon ölü yazıldığında, insanın içinden ister istem ez, “Peki neden iki katı olm asın?” diye sormak geliyor.

165

12 Son Perde

Savaşın sonuna gelindiğinde, ülke tükenm iş haldeydi ve Al­ m anlar tarafından işgal edilen ya da çarpışmalara sahne olan çok geniş topraklar kelim enin tam anlamıyla talan olmuştu. Geri alm an topraklarda, ekonom i ve yönetim, diye de bir şey kalmamıştı. Sovyet sistem inin, başlangıçta ekonom ik bir temel olmadan ve içlerinde pek çok işbirlikçinin yer aldığı ahaliler arasında baştan sona yeniden inşa edilmesi gerekiyordu. Söz konusu bölgelerde Sovyet sistem inin yeniden inşasıyla ilgili olarak bir noktaya parmak basm akla yetineceğim . Geri alm an topraklarda görevlendirilecek kadroları bu lm ak, tam bir kaos ortam ında yürütülen muazzam güç bir işti. Yeni ata­ nan personelin sık sık yenilenm esi gerekiyordu, zira bunlar işe uygun ve güvenilir değillerdi ya da aralarında m ülki idare­ ye sızm ış suçlular bulunuyordu. Alman işgaline uğramamış bölgelerden atanan kadrolar* çoğunlukla vasıflı olm ayan ve güç işleri bırakıp evlerine dönm eye eğilimli kişilerdi. Ukray­ na, Litvanya ve Letonya’da Sovyet birlikleri ve güvenlik güçleriyle bazen şiddetli çarpışm alara giren, m illiyetçi asilere ait güçlü m üfrezeler vardı ve bu çarpışmalarda iki taraf da ağır kayıplar veriyordu. R ejim in bu partizanları etkisizleştirm e*1 zaman aldı ve yoğun çabalar gerektirdi. Ama kollar sıvandı.

166

fabrikalar yeni baştan inşa edildi ve hayat yavaş yavaş norm a­ le döndü. Stalin öldüğünde, toplum sal ve ekonom ik göstergeler - ö z e l­ likle tarım sal h a sıla d a - savaş ö n cesi düzeyleri yakalam ıştı. Ama Stalin'in sahneden çekilm esi SSCB’yi onun m irasından tamamen tem izlem ek için yeterli değildi; kaldı ki, savaş erte­ sindeki yeniden inşa sürecinde, sapkınlıkları ve akıldışılıklanyla çürûm ekte olan Stalinist m odelin restorasyonu da söz konusuydu. Barış, o ana kadar tüm enerjisini savaşa vermiş olan devleti ve partiyi beklenm edik gerçeklerle karşı karşıya bıraktı. Devlet bü­ rokrasisinin -savaşın temel örgütleyicisi- artık banş ekonom isi­ ne geri dönüşün sorunlarıyla baş etmesi gerekiyordu. Parti ve parti aygıtı için durum daha karmaşıku. Propaganda ne derse desin, 19 41-1945 arasında parti aygıtının rolü figüran oyuncu statüsüne inmişti. Kuşkusuz, Polilbüro üyeleri Devlet Savunma Komitesi aracılığıyla savaş çarkını döndürmüşlerdi, ama bunu Stalin’in demir yumruğu altında ve parti liderleri olarak değil, devlet liderleri olarak yapmışlardı. Merkez K om itesinin konu­ mu askıdaydı ve tek bir parti kongresi toplanmamıştı. Stalin partiye çeki düzen vennek için, Leningrad kuşatması sırasında Jdanov’un yardım cısı olarak büyük yararlılık göste­ ren, Leningrad parti örgütünün başı Aleksi Kuznetsov’u yanı­ na aldırdı. Politburo üyesi ve partinin kadrolar sekreteri yapı­ lan Kuznetsovün, Stalin tarafından halef olarak yetiştirilm ek üzere seçildiği düşünülüyordu. Yolun başındaki biri için, Sta­ lin’in çevresindeki karm aşık iktidar aygıtına alınm ak im renile­ cek bir yazgı değildi. Kuznetsov’a hatırı sayılır yetkiler tanın­ ı ş t ı . ama önündeki görev göz korkutucuydu. Büyük devlet kuramlarının tam amı için üstün vasıflı, siyasi bakım dan güvcnilir yöneticiler bulm aktan sorumluydu. Bu doğrultuda, göre­ vinin ü stesinden gelebilm esi için yeniden örgütlenm iş olan Partinin kadrolar idaresinin çalışm alarına nezaret etm esi gere­ kiyordu. Ö n celik , ü lk en in d ört bir yanında k ilit ek o n o m ik aktörlerde sorum lu konum lara getirilebilecek vasıflı persone­ lin aranıp bulunm asmdaydı.

167

Partinin yeniden örgütlenm esi bir başka gündem maddesiy­ di. Parti aygıtının personeli sürekli değişse de, örgütün yapısı ve organları bundan sonra az çok aynı kalacaktı. Bu nedenle, ortaya çıkan yeni yapı, bazı ayrıntılara girmemizi m azur göste­ recek kadar öğreticidir. Kadrolar idaresinin başının bundan böyle beş yardımcısının olm asına ve önceden 5 0 olan daire sayısının 28’e indirilm esine karar verilm işti: dairelerden her biri, bir grup bakanlığı ya da başka devlet kuruluşlarını denetlem ekten sorum lu olacaktı. İdarenin tamamı için tek bir personel dairesi ve birkaç sektörel hizmet birim i öngörülm üştü. Yirmi sekiz daireden biri parti örgütlerinin kadrolarıyla, bir diğeri kadroların eğitimi ve yeniden eğitim iyle, bir üçüncüsü Sovyet kuram larının (silahlı kuvvetler, içişleri ve dış ticaret) kadrolarıyla ilgilenecekti. Devlet güvenlik servisleri, Başsavcı­ lık ve adalet aynı daireye bağlanm ıştı. Aynı şekild e, ulaşım , her bir sanayi kolu, tarım, maliye, ticaret, yükseköğrenim ve araştırm a, yayıncılık, sanat vd. için bir daire öngörülm üştü. Kısaca, yeni idare 6 5 0 kadar kıdem li memurun istihdam edil­ diği hacimli bir mekanizmaydı. M uhtem elen, Merkez Komite­ si aygıtlarının en büyüğüydü ve işlevsel temellerde örgütlen­ mişti; iki yıl sonra, “ekonom ik branş” tem elindeki eski yapıya geri dönülene kadar. Bu arada, yeni sekreterin konum u, en gizli kuram lar da dâhil olm ak üzere her şeyin görüş alanına girm esine im kân veriyordu, zira bunların hepsinin, başında Kuznetsov'un bulunduğu kadrolar idaresince sağlanan ve den eılcnen -y a da en azından sağlamaya ve denetlemeye başla­ y a n - kadrolara ihtiyacı vardı. Kuznetsov'un söylevleri (yayım lanm am ıştır) ve astlarıyla yaptığı konuşmalar, hayli zeki bir insan olduğunu söylemem i­ ze izin verir. Organizasyon becerileri ve aygıtın takdirini ka­ zanm akla hiç zorlanm am ış olm ası, yeteneklerinin çapını gös­ terir. Partiyi ve parti aygıtını yeniden inşa edip canlandırmaya yönelik bu girişim , hiç kuşkusuz Stalin tarafından koordine ediliyordu. Iş örgütsel m eselelere geldiğinde, Kuznetsov karar­ larında özgürdü. Buna karşılık, ideolojik planda talimatların 168

dışına çık m ası im kânsızdı. Bu nedenle, pani aygıtında reform konusunda an latacaklarım ıza devam etm eden ö n ce, söz konu­ su "id eo lo jik so ru n lar”ı, ö zellikle de Stalin’in savaş sırasında Çarcı sim gelerle giderek daha fazla özdeşleşm esinin getirdiği bir yeniliği ele alm am ız gerekiyor. Yeni ideolojik çizgi, çeşitli toplumsal gruplar ve idari organlarla birlikte yeniden ideolojik eğitimden geçirilen partinin m erkez kadrolarını doğrudan ilgi­ lendiriyordu.

Jd a n o v cu lu k ve “O n u r M ah k em eleri” ( 1 9 4 6 -1 9 5 0 ) Adım, o tarihlerd e parti sekreteri olan, başlıca tellalı Andrey Jdanov’dan alan Jd an o v cu lu k , Stalinizm tarihinin özellikle ka­ ranlık bir sayfasını olu ştu ru r.’ Ü lkenin kültürel yaşam ını m ah­ veden bu p olitika, tüm Sovyet edebiyatı tarihlerinde incelendi­ ğinden, biz konu yu sadece parti aygıtı kaynaklı yayım lanm a­ mış belgelerin ışığında ele alm ayı seçtik. Jdanovculuğun başlıca hedefi "B a tıy a yaltaklanm am la su ç­ lanan ve “kozm opolitiznrTle (rejim in o yıllardaki güçlükle giz­ lediği an tisem itizm in i dışavuran bir terim ) yaftalanan profes­ yonel entelijansiyaydı. Ama ruhu, yüksek eğitim li ço k sayıda kişinin çalışm akta olduğu devlet ve parti aygıtlarını derinden etkiledi. Aşırı Rus m illiyetçiliğinin b ir ifadesi olan Jdanovcu ­ luk. Rus olm ayan cu m hu riyetlerdeki m illiyetçilik tezahürleri­ ne saldırıyordu. Y üksek parti ve hüküm et çevrelerinde, arkaik unılar taşıyan “o n u r m a h k e m e le r in in kuru lm ası, asgari bir tutarlılığa sah ip herhangi bir idari m antıkla çelişiyor ve parti aygıtmın profesyonellik düzeyini yükseltm e çabalarına önem li oranda ket vuruyordu. Bu "m a h k e m e le r’in her idari makamda düzmece duruşm alar d üzenleyerek apaıaçifc’lere vatanseverlik aşılaması ve onlara anavatanlarının (Stalinist vatan) benzersiz taşanlarından guru r duym ayı öğretm esi bekleniyordu. SanıkI Sovyet ttlchiy.H tarihi çalışmalarında (danovculukla ilgili iyi değerlendirmeler M ıın a b ilir. Bu konud a derli loplu ve yararlı bir değerlendirm e için bkz. M. Slonıın. S ov iet Russian L it e r a tu r e Writers a n ıl P roblem i. I')1 7-1 9 67, New York. I9l>7. Rolüm 2f>.

169

lar akla gelebilecek her tür alçaklıkla itham ediliyor, ama sade­ ce işlerini kaybediyorlardı (canlarından olm uyorlardı). Sonuç­ ta, bu “m ahkem eler”de ihanete yakın, ama cezai kovuşturma­ ya uğramayan “suçlar” yargılanıyordu. Uygulamanın esasları, Kuznetsov'un 29 Eylül 1947’de parti aygıtının tamamına sunduğu bir raporda anlatılm ıştı. Alınan önlem lerin hedefi, sayılan giderek artan uzmanları da kapsa­ yan yükseköğrenim g örm ü ş kişilerd i. M erkez ay gıtın ın bu hastalığa bağışık olduğu düşünülmüyordu; zaten rapor, Mer­ kez Komitesi’nin kendi aygıtı için bir "onur m ahkem esi” seç­ m esi için düzenlenen bir toplantıd a su nulm uştu (ülkedeki tüm idari kunım larda benzer seçim lerin sinyalini veren bir toplantı). İlan edilen am aç, Batı'ya kölece bağlılığı yansıtan her tür tulum la m ücadele etm ekti. Devlet Güvenlik Bakanlığı’nda (M G B) da benzer bir mahke­ me kurulmuştu. Bakanlık çalışanları görünüşte böyle b ir pro­ sedüre tabi tutulmaktan rahatsızdı, ama Kuznetsov onlara, ül­ kenin kalesi olan merkez parti aygıtında bu mahkem elere ge­ rek varsa, MGB’yi bunun dışında tutm anın bir nedeni olmadı­ ğım açıklam ıştı. Sovyet kültürünün Batı kültürü karşısındaki üstünlüğünün tanınm asının biricik teminatı olan vatansever­ lik ve manevi bağım sızlık konu larında, MGB ü yelerinin de kaydedecekleri ilerlem eler vardı. K u znetsov’u n argüm anları şöyleydi: Ü lken in faaliyetleri parti aygıtının niteliğine bağlı olduğundan, "on ur mahkemeleri”nin oynayacağı belirleyici bir rol vardı. Aygıt içinde, vatan düşm anı, antisosyal ve devlet karşıtı sapmalara karışm ış pek çok çalışan barındırıyordu. Şimdiye kadar, bu gibi vakalar açı­ ğa çıkarıldığında, davalara aygıt dâhilinde, büyük bir gizlilik içinde bakılıyordu. Bu, biri bir kez parti üyesi olm uşsa bundan sonra hakkında dikkatli olmaya ya da siyasi açıdan geliştiril­ m esine gerek kalmadığı yolundaki yaygın inançtan kaynakla­ nıyordu. Ama pek çok memur, “Mabedin kalbi” (bu deyim ra­ porda kullanılm aktadır) m erkez aygıtındaki işlerinin asla ru­ tin bir faaliyet değil, bir pani ödevi olduğunu anlam am ış gö­ rünüyordu. Kusnetsov önde gelen sim alar arasında bile yoz 170

davranışlar görüldüğüne dikkat çekiyordu; bu , parti safların­ da, hele hele M erkez Kom itesi aygıtında asla kabul edilemeye­ cek bir şeydi. Sarhoşluk, sefahat ve gizli belgeler konusundaki özensizlik en sık sözü edilen kusurlardandı. Bu laçkalıklar çok tehlikeliydi, zira M erkez Kom ite, savunma ve dış politika da dâhil olm ak üzere, ülke faaliyetlerinin tüm yönlerine ilişkin raporlar alıyordu. Bu nedenle, aygıt içinde gerçekleştirilen her işin, bulunulan konum n e olursa olsun gizli kalması gereki­ yordu. D ikkat ve u yan ıklık, partinin düşm anlarına karşı en güçlü silahıydı; bu, ulusal yaşamın dokunulm az bir ilkesi ol­ mak zorundaydı. Bu politikanın kaygılandıncı ama aşikâr bir dip akıntısı var­ dı. Toplantı sırasında, yeni çizginin, büyük tem izlik hareketle­ rinde kullanılan yöntem lerden esinlendiği resmen belirtilm iş­ ti. Temizliklerin bazı önem li işaretleri yararlı hatırlatm alar ola­ rak sayılmıştı. B u n lann arasında, tem izliklerin başlangıcım be­ lirleyen, parti üyelerine gönderilm iş “gizli” m ektuplar yer alı­ yordu: “Kirov’un katilleri”ne karşı yapılacaklarla ilgili 18 O cak 1935 tarihli m ektup; parti üyelerinin kartlan hakkındaki 13 Mayıs 1935 tarihli m ektup; Troçki-Zinovyev “terörist bloku ” hakkındaki 29 Temmuz 1 9 3 6 tarihli genelge; cephe yakınla­ rında çalışan parti ve devlet tem silcilerine gönderilen 2 9 Hazi­ ran 1941 tarihli genelge. Bütün bunlar, genel olarak halkı, özel olarak da kadroları vuran terör dalgasının başlatılm asından önce ya da sonra olm uştu. Bu karanlık dönem in gölgesi, po­ tansiyel olarak sadakatsiz entelijansiyaya karşı kasıtlı olarak Uyarı mahiyetinde anımsatılıyordu. Stalin'in 1937’deki sanrılar gördüren M erkez Kom itesi oturum larında yaptığı dikkat ve uyanıklık konulu konuşm a da (düşm anlarla baş etm enin en 'yi yolu konusunda bir başka “k lasik") zikrediliyordu. insanlara “manevi bağım sızlık” aşılamayı hedefleyen kam ­ panyanın ruhu buydu. Yabancı casusluk faaliyetleri faktörü de kullanılıyordu. Aparaçikler Batılı istihbarat servislerinin parti­ ye sızmaya çalıştıkları ve ailelerinin de kullanılabileceği konu­ sunda bilgilendiriliyordu: “Karınıza b ir şey söylersiniz, o da kom şulara sö y le r ve h erk es d ev letin sırların d an h aberdar 171

olu r.” Stalin'in parti görevlilerini ve yöneticilerin i eleştirm e tarzına biraz olsun aşina olan herkes, burada onun taklit edi­ lemez üslubunu tanıyacaktır. Aslında, aygıt üyelerinin “aile içi gevezelikleri”ne yönelik bu kınama, kısa bir sûre önce yaşa­ nan bir olaya dayandırılıyordu: 1 9 4 8 ’de hüküm et büyük bir gizlilik içinde fiyatları yükseltm e kararını alm ıştı, ama karar daha ilan edilmeden tüm ülkede duyulmuş ve insanların deli gibi mağazalara hücum etm esine yol açm ıştı. Jd a n o v u lu k sırasın d a g erçek leştirilen tem izlik ler, 19361939 yıllarındaki tem izlik hareketleriyle karşılaştırılabilir ol­ masa da, antifaşist Yahudi Kom itesi’ndcn yazarların idamı, bü­ yük aktör M ikhoels’in katli (düzm ece bir trafik kazasında), kültür dünyasından pek çok kişinin tutuklanması ve kurşuna dizilm esi, mahvolan kariyerler, yok edilen sanat yapıtları ve bilim sel çalışm alar gibi canavarlıklara yol açtı. 1 9 5 0 d e "L e­ ningrad olayı” yaşandı: Leningrad parti örgütünde ve mülki idarede görevli eski liderlerin tamamı -K uznetsov'ıın kendisi, onun yanı sıra G osplan’ın başında bulunan Başbakan Yardım­ cısı V öznesenski- kurşuna dizildi ve yüzün üzerinde kişi öldü ya da kamplara gönderildi. /dmıovslit/ıiıuı elbette ki Stalin'in kendi ideolojisiydi (ideolo­ jik yolculuklarının son durağanı oluşturuyordu). Stalin artık “şanlı" Çarcı geçm işin büyüsü altındaydı. Eski Rusya tarihin­ den ödünç aldığı tek şey "o n u r m ahkem eleri” değildi. Tüm bakanlık kodamanları artık üniforma giyiyordu ve unvanları doğrudan Çar Büyük Petro'nun “rütbeler çizelgesi”nden alın­ mıştı. Bu dışsal teferruattan daha vahim olan, çökm ekte olan Stalinizm in protofaşist nüveler taşıyan aşırı Rus m illiyetçili­ ğiydi. Sıalin bu ruhun kendisinden sonra da yaşamasını isti­ yordu. Bu amaçla, yeni Sovyet ulusal marşını şahsen gözden geçirerek, çokuluslu bir ülkeye “Büyük Rusya”yı şovence öven bir marş dayattı. "O nur m ahkem elcrTnin, arkaik unvanların ve gülünç apo­ letleriyle üniform aların Kruşçcv dönem inde kaldırıldığını ya da terk edildiğini belirtm ekte yarar var. Bunlar, bövlc maskara­ lıklarla uğraşacak zam anı olm ayan yeni yönetim tarafından 172

ça b u c a k unuiuldu ve Jdanovculuğun zehirli bulutlan b ü y ü k

ölçüde dağıldı. Bütün bunlar, Kuznetsov’un başta parti içind ekiler olm ak üzere kadroların çalışm alarını rasyonelleştirm e işine soyundu­ ğu sırada ülkeye egemen olan atm osferi anlam ak için önem li­ dir. Kuznetsov’un düşüncesi, kadrolara sert, ama adil bir m u­ amele uygulamak ve buna uygun tepkiyi beklem ekti. Kuznetsov'un 1947’de Jdanovculuğu halka açıklarken kullandığı söz­ lerin tonu ve içeriği ile 1 9 4 6 -1 9 4 7 ’de başka konularda teşriki mesai yaptığı kişilerle yürüttüğü dürüst ve mantıklı tanışm a­ lar arasındaki fark çarpıcıdır. Buna dayanarak, Jdanovculuğu tamamen onaylayıp onaylamadığı sorulabilir.

Yeni Yaklaşım Yeni kaynaklar -ö z e llik le de kadrolar idaresinin, m uhtem elen parti tarihinde daha önce görülm em iş kapalı oturum larının tutanakları- Poliıbüro’nun eve çeki düzen verm ekten ne anla­ dığına dair bir fikir sunar. Bu girişim , en başta, tüm aygıtın iş­ levlerini yeniden tanımlamaya, aygıt içindeki görev dağılım ını nedeştirmeye ve m erkez aygıtının ekonom iyi idare yöntem le­ rini değiştirmeye yönelikti. Şaşırtıcı görünse de, aygıt, ekon o­ minin yönetim ine doğrudan müdahaleden elini eteğini çeke­ cekti. Partinin ve devletin faaliyetleri ve çalışma alanları yeni baş­ tan tan ım lan acak ve b irb irin d en ay rılacak tı. Yeni örgütsel doktrine göre, M erkez Kom itesi politik çizgiyi belirlem ek ve bunu hüküm ete iletm ekle görevli bir organdı. Parti, personel yönetimi aracılığıyla, önde gelen devlet kadrolarından sorum ­ luydu. M isyonu, ulusu id eolojik açıdan eğitm ek ve yerel ö r­ gütlerini denetlem ekti. Burada kendi içinde yeni olan hiçbir şey yoktu, ama Merkez Komiiesi’nin artık ekon om ik sorunlarla doğrudan ilgilenm e­

yeceğini öğrenm ek a p a r a c ik 'leri şaşırtm ıştı. M erkez Kom itesi Kindeki tarım ve taşım acılık gibi ekonom ik daireler lağvedil­ mişti. Bundan böyle, aygıtın başlıca görevi, partinin kendisini 173

yönetm ek ve her alanda kadroları denetlem ekti, ama bunların faaliyetlerinin ayrıntılarıyla ya da görevlerini nasıl ifa ettikle­ riyle ilgilenm eyecekti. D oğaldır ki, M erkez Kom itesi hüküme­ te, ekonom ik konular da dâhil olm ak üzere talimatlar vermeye devam edecekti. Devlet kurum larm da görevli kadroları denet­ leme sorum luluğu çerçevesinde, ekonom i politikasının izlen­ mesiyle de dolaylı olarak ilgilenecekti. Nihayet, “icra işlevleri” olan bölge kom iteleri gibi yerel parti organları, geçm işle oldu­ ğu gibi ekonom ik faaliyeti denetlem eye devam edecekti. Bun­ ların sorum lulukları. M erkez Kom itesi’ninkilerle bire b ir aynı değildi. Politbüro’nun hem en altında yer alan iki organ -O rgbü ro ve Sekretarya- arasındaki daha da bulanık işbölüm ünü biraz ol­ sun netleştinnek için , birincisinin yerel parti organlarının so­ rum luluğunu üstlenm esine karar verilm işti. Orgbüro bunları toplantıya çagınyor, raporlarını dinliyor ve gerekli düzeltmele­ ri öneriyordu; bunlar, Orgbüro’nun daha önce, parti tüzükle­ riyle tanım lanm ış görevleri arasında yer alm ayan işlevlerdi. Orgbüro düzenli aralıklarla toplanıyor ve toplantı tarihleri ön­ ceden belirleniyord u . Sekretarya ise daimi bir organdı. Her gün, hatta gerek olduğunda günde birkaç kez toplanıyordu. Orgbüro toplantılarının gündem ini ve ilgili belgeleri hazırlı­ yor, Orgbüro ve Politbüro tarafından alman kararların uygula­ nıp uygulanmadığını denetliyordu. Aynı zamanda, önde gelen kadroların ilgili daireler aracılığıyla sistem geneline dağıtılma­ sından sorumluydu. Yerel parti örgütlerinin devlet kuram larını ve ekonom ik or­ ganları etkin bir biçim de denetlem esine yardımcı olm ak, bun­ ları eleştirm ek, kitlelere siyasi liderlik sorum luluğunu üstlen­ mek: Zirvedeki parti liderliğinin temel misyonu buydu ve ay­ nen bu terim lerle tanım lanm ıştı. Elim izdeki kaynaklar, zirvenin ekonom ik işlerden el etek çekm e kararının nedenlerine ışık tutar. Yerel parti organlarının -M erk ez Kom itesi’nin altında yer alan tüm organlar- durum11 h iç de iç açıcı değildi ve M erkez Kom itesi’nin kendisi de gûC ve sıkıntılı bir pozisyondaydı. En büyük tedirginlik nedeni174

parti kadrolarının ek o n o m ik işlerden sorum lu bak an lıklara olan yaygın bağımlılığı ve tabiiyetiydi. Bu bağım lılığın bir bo yu tu , çe şitli pratik leri kapsayan ve “ihtiyaçların kendi başına tedariki” (sa m o sn a b z h en ie) denen pratikli. Devlet kuruluşlarının, özellikle de ekonom ik işlerden sorumlu bakanlıkların ve bunların yerel birim lerinin başında­ kiler, parti kodam anlarına primler, ödüller, ikramiyeler, değer­ li armağanlar ve her türden hizm et -yerel parti sekreterleri (ve tabii aileleri) için konforlu dinlenm e evlerinde rezervasyonlar, daçalarm inşası, evlerin o n a rım ı- şeklini alan rüşvetler dağılı­ yorlardı. Bütün bunlar devletin kasasından finanse ediliyordu. Elimizdeki kaynağa göre, parti elitin in bu şekild e korunup kollanması “yaygın bir uygulama halini alm ıştı”. Kuznetsov’un 1947 sonuna ait bir başka m etni, bize bu nok­ tada ek bilgiler sağlar. Politbüro ekonom iden sorum lu olanlann parti görevlilerine sundukları mükâfatlara karşı sert bir ka­ rarname yayınlamıştı. Bu alışkanlık savaş sırasında yaygınlaş­ mıştı ve artık “en tepeden tabana kadar” her yerde görülüyor­ du. Üstelik yaşam standartlarının çok düşük olduğu o karne günlerinde,, durum basit bir gündelik kıtlıktan çok, açlığa ya­ kındı. Parti hiyerarşisindeki pek çok üye kanunsuz taleplerde bulunuyor, hatta zorbalık yoluyla ekonom i kuruluşlarından yiyecek ya da başka m allar elde ediyordu. Bunlar tabii ki su ç­ tu, Kuznetsov’a göre, “özünde, parti tem silcilerini ek on om i­ den sorumlu kuruluşlara bağım lı hale getiren bir yozlaşma biçimi”ydi. E konom iden sorum lu kuruluşlar kendi çıkarlarını, temsil etm ekle görevli oldukları devletin çıkarlarının önüne geçiriyorlardı. Eğer devletin çıkarlarının müdafaası şahsi ç ı­ karların üstünde tutulacaksa, maddi durumları ekonom iyi yö­ netenlerin prim lerine ve arm ağanlarına bağlı olan parti kadro­ dan bunu nasıl sağlayabilirdi? Ekonomiden sorum lu kuruluşların, ülkenin dört b ir köşe­ sinde, bazıları çok yüksek mevkilerde bulunan parti görevlilenn’ “ödüllendirdiği” bu yozlaşma örnekleri, Sıalin’in sağ kolu olan Devlet Denetim Bakanı Lev M ekhlis tarafından saptanm ış Ve Stalin’e rapor edilm işti. G öründüğü kadarıyla, Kuznetsov

175

da bu bilgilere haizdi. Derlediğim sayısız belge, pek ço k yere) aparaçilı'in ve bunların şeflerinin -y e rel yönetim in ve sovyetin kesesinden, içkinin su gibi aktığı masraflı resepsiyonlar dü­ zenlem ekten an a kalan zam an ların d a-en erjilerin in büyük bö­ lümünü lojm anlara, çeşitli mallara ve rüşvetlere el koymaya harcadıklarını gösterm ektedir. Teftiş heyetleri, muazzam bir ayrıntı bolluğuyla, boşalan içki şişelerin in sayısın ı, bunları maliyetini, yemeği veren lokantanın kestiği faturanın tutarını ve bütün bu m asraflan karşılayan kamu kuruluşunun adını rapor ediyordu. Rüşvet sadece teklif edilmiyor, isteniyor, hatta şart koşuluyordu. Başsavcılık büroları, kusurlu davranmakla ya da su ç işlem ekle itham edilen parti liderleri hakkında açı­ lan davaların dosyalarıyla dolup taşıyordu. Hiç kuşkusuz, savaştan sonraki dönem de yerel parti yöneti­ cileri kötü bir durumda kalm ıştı. M erkez aygın durumdan tü­ müyle haberdardı, ama herkesin kanıksayacağı kadar yaygın­ laşmış olan bu tutum ve davranışları fazla önemsemediğinden rapor etmiyordu. Oysa Slalin in, ulusal kaynakların bu şekilde yağmalanmasının suç oluşturduğunu açıkladığı söyleniyordu. K u zn etso v a göre, rüşvetler sıcak “aile” ilişk ileri yaratarak, parti te şk ila tla rın ı ek o n o m id en so ru m lu o la n la rın elinde oyuncak haline getiriyordu. “Bu durum devam edecek olursa, partinin sonu gelir,” diyor ve “parti organlarının bağımsızlık­ larını geri kazanm alarım ın şart olduğunu belirtiyordu. Bu söz­ ler, partin in ö n ce liğ in in iy ice y erleştiğ in i d ü şü n en ler için sürpriz olm uş olmalıdır. A çıktır ki, Kuznetsov 1946'd a, kadro­ lar idaresinin başına atanm asından kısa bir süre sonra yapılan kapalı bir toplantıda duyduklarını tekrarlıyordu. Aygıtın tüm kadem elerinden üyeler önünde böyle b ir konsültasyon daha önce m uhtem elen h iç yapılm am ıştı. Kuznetsov tüm katılımcı­ lardan açık açık konu şm alarını islem iş ve istem ediği kadar çok şey duymuştu: İdareye bağlı dairelerin şefleri, astlarının asla ulaşamadıkları süper-bürokraılardı; klikler oluşturuyor ve özel ayrıcalıklardan yararlanıyorlardı; hiyerarşi son derece ka­ tıydı ve parti yoldaşlığına hiçbir şekilde izin vermiyordu; niha­ yet, gizlilik atm osferi boğucuydu. Aparaçi izlerin önem li ba­ 176

kanlar hakkındaki değerlendirm eleri de bunlar kadar aydınla­ tıcıydı: Bunlar, m emurlara tepeden bakan feodal lordlar olarak algılanıyorlardı. Biri şöyle diyordu: “Bir bakanın gelip M erkez Komitesi nde bizi ziyaret ettiğini en son ne zam an gördünüz?” Ve bir başkası ekliyordu: “Hatta bir bakan yardım cısının!” Eleştirilerin, özellikle de genç ve kıdem siz apnraçifc’lerden gelenlerin ne kadarının, beklentilerinin boşa çıktığını görm ek­ ten kaynaklanan derin bir hüsran ve büyük bir idealizmin iz­ lerini taşıdığını saplam ak ilginçtir (Kuznetsov’un kendisi de buna dikkat etm işti). Kuznetsov h iç beklemediği (elli yıl ka­ dar sonra benim gibi b ir araştırm acıyı da şaşırtan!) bir cüm le bile duymuştu: “Biz Iparti] iktidarı k aybettik!” (my p oteriali vlast’!). Bütün bunlar 1 9 4 6 da yapılan toplantının tutanakla­ rında kayıtlıdır. O halde, Kuznelsov’un bundan bir yıl sonra, parti organlarının “b a ğ ım sız lık la rın ı yeniden kazanm ak zo­ runda olduklarını ilan etm esi hiç de şaşırtıcı değildi. Bağımsız­ lığın kimden kazanılacağını belirtmesi bile gerekmiyordu. Yö­ netim kadrosunu hiç olmadığı kadar telaşa düşüren m usibetin adı partinin “ekonom ileşm esi”ydi. Tehlikede olan, yönetici kurum olarak bizzat partinin varlı­ ğıydı. Savaş sırasında, bakanlıkların eklentisine dönüşm e süreci hjzlanarak güç kaybına yol açm ıştı. Bu hiç de şaşırtıcı değil­ di: Savaş çabasının ve en göz alıcı başarıların altında, gerçek­ len de bakanlıkların imzası vardı. Parti aygıtı. M erkez Kom ite­ si ve nomenlıltıutra'sını dışarıda bırakarak, zamanla sadece Ba­ kanlar K u m lay la muhatap olur hale gelen ekonom i y önetici­ leri tarafından rüşvetle satuı alınm ış ve yozlaştırılm ıştı. " N o­ menklatura kuralları”na (tekrar döneceğim iz bir terim ) yöne­ lik bu aldırışsızlıkla ilgili bol miktarda belge bulunur. Merkez aygıtını, genel rehber ilkeleri belirlem ek ve kadrolan denetlemek dışında, ekonom ik işlere ve kuruluşlara - k ıs a ­ cası ek o n o m iy e- her tür doğrudan m üdahaleden uzaklaştır­ mak sorunun çözünül olarak görünüyordu. Ama Jdanovculuk işleri karıştıracaktı. G eçm işte, kadrolar idaresi, parti çalışm ası 'Çin teknik bir formasyona sahip kişileri işe almayı tercih et­ mişti. Artık bir opera eserind eki “id eolojik açıdan yabancı” 177

pasajların sansürlenm em esi, yeterince makaslanmamış bir Le­ nin biyografisinin yayımlanması ve benzeri ideolojik hataların önüne geçm ek için, beşeri bilim ler mezunlarına öncelik tanı­ nacaktı. “T eknisyenler” id eo lo jik y ıkıcılığı teşh ir etm ekten, hele hele bunun üstesinden gelm ekten aciz görülüyordu. Par­ tinin id eolojik vizyonunu bulandırm aya başlayan ço k daha kaba, ama o kadar aşikâr olm ayan “ekonom ileşm e” gibi bir Lehdit, teknisyenlerin kapasitesini aşıyordu. Peki, ama gücünü kaybetm ekle olduğu varsayılan ideolojik çerçeve neydi? Ya kapitalist Batı’nın etkisinin karşısına ne konacakü? Burada, partinin ideolojik zırhının hassas bir noktası­ na dokunuyoruz. K apitalizm i sosyalist b ir bakış açısından eleştirm e isteksizliği -h a tta yeten ek sizliğ i- Stalinistliğin bu ev­ redeki ayırt edici özelliğidir. Yukarıda söylediğimiz gibi, tercih zehirli bir Rus m illiyetçiliğind en yana yapılm ıştı. Bu nokta, ideolojik tarihin daha kapsamlı bir resmini çizeceğim iz Üçün­ cü Kısım'da yeniden ele alınacaktır. Daha sınırlı ve pratik bir mesele olan, parti aygıtının bakanlıklar ve kendi teşkilatı üze­ rinde kontrolü yeniden sağlaması sorunu ise, ekonom iyi yö­ netenlerin üstünlüğü ele geçirm elerine izin vermiş olan, eko­ nomiye gereksiz ve aşırı doğrudan müdahaleyle bağlantılıydı. 1 9 4 6’da başlatılan parti içi reform , büyük ölçüde, bu doğru­ dan m ü dahaleye son v erm ek ten ve p artin in “ekonom ileşm e”sine dur dem ekten oluşuyordu. Ne var ki, bu tür bir “çizgi” kendi içinde ve kendi başına, Stalinistliğin yitirdiği ideolojik çim entonun yerini tutamazdıKuznetsov parti aygıtının tam üyeli toplantısında, “Partinin programı olm adığım ” ve mevcut yegâne program metinlerinin Stalin Anayasası ve beş yıllık plandan ibaret olduğunu belirte­ rek, bunu üstü kapalı bir şekilde dile getirmişti. Bu sözler kuş­ kusuz cüretkâr bir nitelik taşıyordu, zira Stalin’in liderliğinde partinin ilk baştaki ideolojik gücünü kaybettiğini ima ediyor­ du. İlk önce Stalin tarafından dile getirilm em iş ve —bizim tah­ m in im iz- Kuznetsov tarafından sadece tekrarlanm am ış olsa­ lar, böyle laflar intihar anlam ına gelebilirdi. Kuznetsov parti­ nin, iktidarını ekonom i yöneticilerine kaptırdığım ve bağım178

sizliğim yeniden kazanm ası gerektiğini söylerken, m uhtem e­ len Stalin’in hissiyatına tercüm an oluyordu, ya da her durum ­ da ondan onay alm ıştı. Stalin’in kendisinin de farkında olduğu gibi, ilk baştaki ideolojinin büyük ölçüde aşınm ası, kuşkusuz partinin “ekonom ileşm esFnd e etkili olmuştu. Jdanovcu politi­ kalar Stalin'in talimatıyla başlatılm ıştı; bu durum, Stalin’in re­ jimin ideolojik zaaflarının bilincinde olduğuna ve sistem i yeni bir id eo lo jik çim en to y la b erk itm ey e k arar verd iğin e işaret eder. Bu çim entonun neden oluştuğunu gördük. Ama bu çö ­ zümün değil, sorunun parçasıydı. Ne olursa olsun, “ekonom i” şim dilik, partinin ana aygıtın­ daki çöküşü n nedeni olarak belirlenm işti. A lınan önlem ler, Merkez Kom itesi ile Bakanlar Kurulu arasında daha iyi bir iş­ bölümünün soruna çözüm getirebileceği kanaatine dayanıyor­ du. Bakanlar Kurulu ülkeyi idare, etmeye devam edecek, M er­ kez Kom itesi ise, k ilit görevlere kadro atayacak ve tüm k u ­ ruluların kadro dairelerini denetleyecekti. Ama bu çizgi ( “eko­ nomi alanından çıkıp parti işlerine geri d ö n m e") uzun süre devanı etm eyecekti. Uzun vadeli bir vizyona sahip (hedefi ula­ şılmaz olsa b ile) reorganizasyon girişim i, iki yıla kalm adan tersine dönecekti.

Ricat 1948 sonunda sürece dur dendi. Şimdi bunun sonuçlarını kı­ saca inceleyelim. 1949 başında, kadrolar idaresinin uzmanlaşnı'Ş birim leri, devlet faaliyetinin farklı alanlarıyla uğraşan ayrı dairelere dönüştürüldü. Bunlar, kâğıt üzerinde, bu alanların profesyonel faaliyetleriyle değil, sadece kadrolarıyla uğraşa­ caktı. Ne var ki, Merkez Kom itesi’ne bağlı bu daireler, isteseler de istemeseler de ekonom ik yönetim yapılarıyla içli dışlı ol"» y a devam edecekti. Bunun nedeni tam da branş sistem inin Hüeliğiydj ( 1 9 4 6 refo rm u n u n ü stesin d en gelm eye çalıştığ ı şcy). Böylece "d önüş” bir ricata dönüştü. Bir belge, bu yeni evrenin niteliğini tek başına özetler. SarC hareketleri gibi salınm alar Sovyet idari pratiğinde sürekli 179

tekrarlandığından, bu yeni bir şey değildi. Hantal bir yapı olan kadrolar idaresinin ve parti organlarını denetlem ekle görevli uzmanlaşmış birim lerin yerini yeni bir örgütsel yapı alacaktı. Esas olarak Sekretarya'nın, daha sınırlı bir ölçüde de Orgbûro'nun denetlediği M erkez Komitesi aygıtı, bundan böyle ba­ kanların ve diğer m erkezî hüküm et kuruluşlarının işleyişini denetleyecekti. Bu görev yeni Merkez Komitesi dairelerine ve­ rilm işti; bu nların arasın da ‘ajitasy o n -p ro p ag an d a". "partiKom som ol-sendikalar”. “uluslararası ilişkiler”, ağır sanayi, tü­ ketim malları sanayisi, m ühendislik (m akine im alatı), taşıma­ cılık ve tarım d airelerin in yanı sıra, güvenlik servisleri ile planlama, linans ve ticaret kuruluşlarından sorum lu yeni ve çok güçlü bir "idari” daire yer alıyordu. (Planlama, finans ve tarım alanlarındaki kuruluşlar çok geçm eden bu daireden ay­ rılarak avrı bir daire oluşturacaktı.) Ö zetle reorganizasyon. eski kadrolar idaresinin yapısal bi­ rimlerini bağımsız dairelere dönüştürm ekten ve 115 bakanlık ile tüm parti organlarını (cum huriyetler ve bölgeler düzeyin­ d e), az çok m antıklı bir şekild e, bu daireler arasında dağıt­ maktan oluşuyordu. Bu, kolay bir iş değildi. D enetlenip izle­ necek her hüküm et kuruluşunun sayısız yerel branşı, özellikle de teftiş organlarının başını ağrıtan bir tedarik ağlan labirenti vardı. Bu dolaşık şebeke, m ülki idareyi ele aldığımızda tanışa­ cağımız yapıdan daha da kannaşıktı. Merkez Komitesi dairelerinden her biri, az çok karmaşık bir teşkilata ve personel bürosuna sahipti. Ama Merkez Komitesi aygıtının tamamına hizmet veren Merkezi İstatistik Bürosu gibi birimler ve Sekretarya'nın "özel birinvi şifre servisi ile “gizli İ5‘ ler” servisi gibi koordinasyon daireleri de vardı. Bunlardan baş­ ka. dışarıdan fazla bilinmeyen çeşitli “gruplar” ya da "özci büro­ lar” bulunuyordu: yabancı ziyaretçileri ağırlama servisi, ayıı bir “Merkez Komitesi dairesi” (m uhtem elen Orgbüro için yardın^'1 b ir sek retary a), dairelerden gelen ya da bu nlara giden t'1111 önemli metinlerin ve atamaların geçtiği bir "genel daire”, bir dairesi”, halktan gelen mektuplar için bir “posta bürosu”, pıü11' ye üye kayıtlarından sorumlu bir büro, bir "yurtdışı seyahat ko­ 180

misyonu”, Krcm lin’in idaresi için özel bir büro ve “yardım cı çiftliklerce uğraşan bir birim (m uhtem elen, bir otom obil ve mekanik tamir servisine de sahip olan iş dairesinin parçası), vd. İncelem em iz gereken b ir m ekanizm a daha var; oku rların bunun karm aşıklığınd an yılm ayacağını um uyoruz (y alın lık çoğunlukla ayrıntılara hâkim iyetten gelir). Sovyetlcrin idari anlamda şeffaflıktan kaçınm a eğilim i, sonuçta o kadar da kar­ maşık değildir. Ve Sovyet bürokrasisinin diğer bürokrasilerle karşılaştırılması kafa karışıklığına yol açsa da, karşılaştırm a sonuçlan her zaman aydınlatıcı, bazen de şaşırtıcıdır.

M erkez K om itesi N om cnklatu rası 1946-1948 yıllarındaki partinin merkez aygıtını reorganize et­ me girişimi, önde gelen kadroları partinin kontrolü alında tut­ mak için kullanılan m ekanizm ayı anlatan nomenklatura teri­ miyle özellenebilir. Bu m ekanizm a, rejim i sonuna kadar bu­ naltacak sorunların ve yan sonuçların da kaynağıydı. Merkez Kom itesi ııomenfelatura'sının 1946'da yeniden diril­ tilmesi, kadrolar idaresinin ve en yüksek üç organın, Politbüro, Ûrgbüro (1 9 5 2 ’de lağvedilecekti) ve Sekreıarya'nın yoğun çaba harcamasını gerektirdi. Rusça nomenklatura terimi, “atan­ ması" gerekenlerin kim olduğundan bağım sız olarak “liste" anlamına gelir. Şim di, pratikte nasıl işlediğini anlam ak için bu listeyi daha yakından inceleyelim . 22 Ağustos 1 9 4 6 ’da, dört Merkez Komitesi sekreterine (Jdanov, Kuznetsov, Patolichev ve Popov) kadrolar idaresinin başı Andreev ile yardım cısı Revsky’nin im zasını taşıyan bir belge gönderileli. Belge, parti ve devlet aygıtındaki 4 2 .8 9 4 liderlik Pozisyonunu kapsayan yeni b ir n o m en k la tu ra versiy on u n u sekreterlerin onayına sunuyordu. (Kesin rakam b ir Laslaktan ötekine değişebilmektedir, ama bunun bizim açım ızdan önem i yoktur). Bu listenin M erkez Komitesi tarafından oluşturulup ^nedendiğini burada bir kez daha belirtelim. Metin malûmu ilan ederek başlıyordu: Mevcut nom enlılatu,£*da yer alan bakanlık kadrolan na yapılacak atam aların ve

181

azillerin yarısından fazlasına Merkez Komitesi’nin onayı olma­ dan karar verildiğinde, kadrolar üzerinde denetim sağlamak güç olm aktaydı. D olayısıyla, M erkez K om itesi, b ir taslaktan ibaret olan, am a 1 9 4 6 -1 9 5 0 dönem i için saptanan beş yıllık planının ihtiyaçlarına önceki versiyonlardan daha uygun oldu­ ğu için, sunulan yeni listeyi acilen onaylamalıydı. Kadrolar ida­ resi, büyük ihtiyaç duyulan bir başka liste üzerinde de çalış­ maktaydı: “yedek k ü tü k ” d enen, n om en klatu ra pozisyonları için ek bir aday listesi. Personel talebinin yükselm esi halinde, bu liste, gerekli kadroların hızla bulunm asını sağlayacaktı. Yeni nomenklatura'mn son versiyonu önceki listelerde yer alan yak­ laşık 9 0 0 0 pozisyonu kaldırmış ve bazı yeni pozisyonlar yarat­ mıştı. Bu değişiklikler, ekonom ik ve teknolojik değişimlere ve bunun sonucunda çeşitli görevlerin göreli öneminde meydana gelen değişimlere ayak uydurmak için gerekli görülmüştü. Savaş sonrası dönem in bu ilk “M erkez Kom itesi ııomenfckıturast”nın aşama aşama onaylanm ası yaklaşık üç ay aldı. 1946 Kasım’ının sonunda M erkez K om itesi’nin elinde, önde gelen kadroların idaresi için temel çerçeve işlevi görecek bir metin bulunuyordu. N om en klatu ra kurallarına uygun olarak dolduru­ lacak makamların genel listesine, halen bu makam larda bulu­ nan m em urların ay rın tılı b ir döküm ü ek len m işti. Yaklaşık 4 1 .8 8 3 makamı (ve bu m akam sahiplerinin adlarını) içeren bu belge, sistem in temeli olarak görülen bu grubun portresini çiz­ memize im kân verir. Sınıflandırma son derece ayrıntılıdır. Mer­ kez Komitesi’nin kendi listesinde görmek islediği makamların dökümü, kıdeme göre sınıflandırılm ış olan “parti organlarında­ ki tnakamlar”la başlar: M erkez Komitesi sekreterleri ve yardım­ cıları, daire şefleri ve yardım cıları, “özel kısım ” şefleri, vd. Bun­ ların ardından, sırasıyla cum huriyetler ve bölgeler düzeyindeki yerel parti görevlileri, parti okullarının müdürleri ve MarksistLeninisı ekonom i ve tarih kürsülerinin başkanları gelir. Liste bundan sonra, m erkezden, cum huriyetlere ve ilçelere kadar devlet aygıtındaki üst düzey pozisyonlara geçer: bakan­ lar, bakan yardım cıları, bakanlık danışma kurullarının üyeleri, daire şefleri. Sonra, devlet kuruluşları ile paralel sovyet ayg1' 182

tındaki idari m akam hiyerarşisinin tam am ı, M erkez K om itesi’nin doğrudan ya da dolaylı vesayeti alunda bulundurm ak is­ tediği en düşük kademeye kadar sayılır. Metin h er bakanlık için rakam lar verir, ama verileri hiyerar­ şik kadem elere göre in celem ek daha aydınlatıcıd ır. 4 1 .8 8 3 “n om en klatu ra p ozisyonu "nd an 4 8 3 6 ’sı, yani listen in % 12'si üst kadem e pozisyonlardır (bakanlar ve parti). (O kurlar n o­ m enklatura içindeki bu “kısa gezinıi”nin bize Sovyet idari sis­ teminin tam am ının genel bir tablosunu sunacağını artık b ili­ yorlar.) Neyi tem sil ettiğini tahlil etm ek için, bunu, tüm devlet aygıtının ayrıntılarım veren, M erkezi istatistik Bürosu’nun ve­ rileriyle birlikte yorum lam am ız gerekir. Ö zetle, n om en klatu ra 105.000’i M oskova’daki m erkezî hüküm et aygıtında, 5 5 .0 0 0 ’i de cum huriyetlerin idari organlarında (bakanlıklar ve tem sil­ cilikler) olm ak üzere 1 6 0 .0 0 0 en ü st düzey makam ın yaklaşık üçte birini tem sil ediyordu. O sırada m ülki idarede yaklaşık 1.600.000 yönetim makamı olduğunu (toplam 8 m ilyon çalı­ şanının % 1 8 ,8 ’i) not edelim. (Bu arada, daha gerçekçi bir he­ sapla, tem izlik ve diğer alt kadem e teknik işlerden sorum lu personel “id ari” k ateg o rilerd en çık arılırsa, bu son toplam ı 6.500.000’e inecektir.) “Ü st kademe yönetim kadroları” alt ka­ demelerin doğrudan ya da dolaylı olarak bağlı olduğu idari bi­ rimlerin başındaki görevlileri kapsıyordu. Bunların arasında, “âmir” ya da “kıdemli uzm an” unvanını taşıyan -v e m uhtem e­ len bu rolü oyn ay an- kişiler de bulunmaktadır. Merkez K om itesi n om en klatu ra'sm a d önecek olu rsak , eli­ mizde pozisyonların faaliyet alanlarına göre dağılım ı da b u ­ lunmaktadır. En kalabalık grup, parti ve Komsomol m em urla­ rından oluşm aktadır: 1 0 .5 3 3 kişi, yani listenin % 2 4 ,6 ’s ı. Bunu 8808 m akamla (% 2 0 ,5 ) sanayi, 4 0 8 2 m akamla (% 9 ,5 ) genel idari kuruluşlar. 3 9 5 4 m akam la (% 9 ,2 ) savunm a, 2 3 0 5 m a­ kamla (% 5,4) kültür, sanat ve bilim , 1842 m akamla (% 4 ,4 ) ta­ şımacılık, 1548 m akam la (% 3,6) tarım, 1331 makamla (% 3 ,1 ) devlet güvenlik ve asayiş, 1242 m akamla (% 2,9) cezai kovuş­ turma ve adalet, 1169 m akam la (% 2,7) dışişleri, 1 1 0 6 makam­ la (% 2,6) inşaat kuruluşları, 1022 makamla (% 2,4) tedarik ve 183

ticaret, 7 6 7 m akam la (% 1 ,8 ) sosyal hizmetler, 7 6 3 makamla (% 1 ,8) sendikalar ve kooperatifler, 5 75 m akamla (% 1 .3 ) dev­ let planlama, kayıt ve k ontrol. 4 0 6 makamla (% 1) finans ve kredi kurum lan izler. Listede yer alan görevlilerin mesleki profilleri incelendiğin­ de. 1946 yılı ortasında, 1 4 .7 7 8 makamda, farklı uzmanlık alanlanndan mühendislerin bulunduğu görülür. Kalanlanıı pek ço­ ğunun daha düşük olan eğitim seviyelerini hizmet sûreleri tela­ fi etmektedir ya da böyle olduğu iddia edilmektedir. Sadece ilköğrenim görmüş olanlann % 70'i işlerinde on yıldan uzun li­ derlik tecrübesine sahiptir. Bu rakam o kadar da iyimser olma­ yan sonuçlara varmaya yardımcı olur. Toplamda, m erkezî ıtom en klatu ra kadrolarının % 5 5 .7 ’sinin hizmet süresi on yıldan uzun, % 32,6’s ının altı-oıı yıl arası, % 39,2’sinin iki-beş yıl arası, % 1 7 ,2 5 ’inin bir-iki yıl arası, % 2 2 ,rin in de bir yıldan kısadır. N om en klatu ra parti üyesi olm ayan 1400 makam sahibini de (to p la m ın % 3 ,5 ‘i) k ap sam aktad ır. N ih ayet, p o zisyo n ların % 6 6 .7’s inde Ruslar, % ll,3 u n d e UkraynalIlar, % 5,4’ünde Yalıudiler. vd. bulunm aktadır (bu “vd.” belgede kullanılan ifadedir). Bürokrasiyle özel olarak ilgilenen okurlar, burada, bu kadar merkezî bir personel atama politikasının mantığı ve mantık­ sızlığı ve denetlem e yöntem leri hakkındaki düşüncelerini bes­ leyecek bol miktarda malzeme bulacaktır. N om en klatu ra hiye­ rarşisinin karmaşıklığı, bir bürokrasiyi bürokratik yöntemlerle kontrol etmenin gerçekçilikten ne kadar uzak olduğu konusu­ nu gündeme getirir. Daha ayrıntılı bir incelem e, bu listenin as­ lında sadece daha büyük bir sistem in parçası olduğunu göste­ rir. Merkez Komitesi en yüksek memur katm anını kontrol edi­ yordu, ya da kontrol etmeye çalışıyordu. Ama tepedekiler, bazı alt kademe atamalar üzerinde de söz sahibiydiler. Gerçi bunu, her düzeyde ilgili parti kom iteleriyle ya da kendi hiyerarşileri­ nin alt kademeleriyle işbirliği içinde yapmak durumundaydı' lar. Hiyerarşilerin alt kademeleri de kendi denetim leri altında­ ki kurum larm kadroları için avnı işi yapıyorlardı (tek başları­ na ya da danışarak) ve bu böyle aşağı doğru devam edip gid'" yordu.

184

O halde, yukarıdan bakıldığında açık gibi görünen sistem , aslında, önceliklerin kolayca değiştiği ve ço k sayıda istisnaya izin verdiği, farklı karar hiyerarşilerinden oluşuyordu. M erkez Komitesi aygıtının bakanlıklarla ilgili sonu gelmez şikâyetleri, bakanlıkların n om en klatu ra kurallarına uym akta öyle pek de titiz ve gayretli olm adıklarını gösterir. Bunlar M erkez Kom itesi’ne danışmaksızın ya da her şey olup bittikten sonra bilgi ve­ rerek. atamalar, tayinler ya da aziller gerçekleştiriyordu. Bu şe­ kilde hareket edebilm elerinin nedeni, nomenklatura’nın ger­ çekte tek yönlıı bir sistem olarak işlem emesiydi. Bir pozisyon boşaldığında, M erkez K om itesi kendi yedek listesind en b ir aday arayıp bulabiliyordu, ama bunu ancak ilgili bakanlığın bir kriz durumunda olduğu düşünüldüğünde yapıyordu. Aksi halde, bakandan en iyi adayı önerm esini istiyor, sonra da ata­ mayı onaylıyordu. İncelem em izin gelecek sayfalarında, İk inci ve Ü çüncü k ı­ sımlarda. bu sistem de aslında kimin kimi kontrol ettiği soru ­ sunu bir kez daha soracak ve cevaplayacağız. Ama m ekaniz­ ma)! kontrol lojistiğinin gerçekte bu mekanizmaya bağım lı o l­ duğunu şimdiden görebiliyoruz. “E konom ileşm e” ve hüküm et aygıtı ve yönetici sın ıf üzerinde kontrol kaybı gibi tehlikeler, parti içi tartışmalarda tam da bu terimlerle formüle ediliyordu. Bölümü bitirirken. Stalinist sistem in ikili özelliğinin altını Çizmek isteriz. Stalin’in kendi hüküm et yöntem lerini ele alır­ ken, bir keyfilik ve kişisel despotizm âlemindeyizdir. Sovyet hükümetinden söz ettiğim izde ise, bürokrasi, daha doğrusu bürokrasinin biri (parti aygıtı) küçük, öteki (m ülki idare) çok daha büyük iki kolunun âlem inde.

185

13 Bir Tarım Despotizmi mi?

Savaşın ertesinde, Stalin’in uygun b ir “tarihsel m azeret” yarat­ ma ve bu yolla m eşruiyet edinm e takıntısı devam ediyordu. Başlangıçtaki siyasi taahhütlerinden tamamen kurtulabilmesi için , büyük bir şeylere ihtiyacı vardı. G erçek bir “üç kanatlı tablo” oluşturacak eserinin üçüncü kanadı savaş sırasında ka­ baca tam am lanm ıştı, ama bunu sonuna kadar açm ak gereki­ yordu. Tablonun b irin ci kanadı Len inistligin tasfiyesine ve partinin dize getirilm esine, ikinci kanadı tem izlik hareketleri sonucunda tarihsel partinin im ha edilm esine ve tarihin yeni­ den yazılmasına tekabül etm işti. Üçûncüsü ise, ideolojik yü­ kümlülüklerden vazgeçm ekten ve Çarlık ideolojisiyle karşılaş­ tırılabilecek m illiyetçi bir “büyük güç” ideolojisine sarılarak bunun sim gelerini benim sem ekten oluşacaktı. Bu üç aşamada, pek çoğu bağımsız düşünceli, değerli kişiler olan sayısız yurttaş hayatını kaybetm işti. Bütün toplum dehşet içinde yaşıyordu. Gene de, sırası geldiğinde Stalinizm de “top­ rağa göm ülecekti”. Ama diktatörün er ya da geç gerçekleşecek ölüm ünün, bunda belirleyici faktör olduğunu düşünm ek hata­ lı olur. Savaşın sonundan beri sistem geriliyordu ve Stalin, ya­ rattığı m utlak güç izlenim ine rağmen, sistem e yeni bir yaşam soluğu verme arayışı içindeydi. Gerilem enin temel nedeni, re-

186

jinıin iç çelişkilerinde yatıyordu. Başka bir çağın nıutlakıyetçi özellikleri, çağı yakalamak için başlatılan cebri sanayileşm enin sonuçlarıyla derin b ir bağdaşm azlık içindeydi. Bu dizginsiz enerjileri seferber etm iş olan hüküm et, yeni gerçeklere, ya da çıkar gruplarına veya kalkınm a sürecinin ortaya çıkardığı top­ lumsal katm anlar ve yapılarla som utlanan kısıtlam alara ayak uyduramıyordu. P atolojik tem izlik hareketleri buna tanıklık ediyordu: Slalinizm başta kendi bürokrasisi olm ak üzere, ken­ di politikalarının sonuçlarına tahamm ül edemiyordu; bürok­ rasiden vazgeçemiyor, ama onsuz da yaşayamıyordu. Stalin’in kişisel rotasmı bir anlamda İç Savaş tecrübesi belir­ lemişti. Rusya’nın şim diki ve gelecekteki ihtiyaçları konusun­ da vardığı sonuçlar, kişiliği, aklı ve tecrübesi gereği beklenebi­ lecek yargılardı. Ama burada Rus tarihinin özgünlüğünün oy­ nadığı rolü göz ardı edemeyiz: Bu özgünlük, bir Stalin yarat­ makla kalm adı, bu şahsın iktid arı ele geçirm esine ve ülkeyi belli bir istik am ete sü rü k lem esin e de izin verdi. E sk i R u s­ ya'nın siyasi sistem inin, uçsuz bucaksız topraklarında ve kom ­ şu bölgelerde (O rtadoğu, Uzakdoğu ve Doğu Avrupa) tarım despotizmi tecrübesinden geçm iş pek çok atası, kom şusu ve kuzeni vardı. M oskova’n ın m erkezî b ir devlete d ön üşm esi, pek' çok prensliğin tek bir devlet çatısı altında birleşm esiyle gerçekleşmişti. Bu, b ir yandan “feodaliteden çıkış” -p arça la n ­ mışlığın azalm ası a n la m ın d a -, öte yandan, doğm akta olan soyluluğa devlet hizm etleri karşılığında sunulan topraklardaki köylülerin serfleşm esiyle, yeni tip b ir feodalitenin oluşm ası anlamına geliyordu: serf sahiplerinin (devletin hizm etkârları) ye serilerin eşzam anlı olarak oluşm ası. M oskova hüküm darı­ nın kişisel topraklarının genişlem esi, bir mutlakıyet düzeninin kurulmasıyla ve Rusya’n ın kuruluşunun başlıca özelliği olan bir kolonizasyon aracılığıyla, uçsuz bucaksız bir bölgede tek bir ülkenin oluşmasıyla çakıştı. XTX. Yüzyıl, Rus tarihçisi Solovev’in kullandığı terim le, bu “uzatm alı”, yani uzun ve kendi111 tekrarlayan bir süreçti. Bu şartlar, gücünü Tann’dan alan bir hükümdarın yönettiği son derece m erkezî bir devleti dayattı. M utlakıyet rejim i, 18. ve 19. yüzyıllarda, gerek hüküm et 187

yöntemleri gerek emperyal im ajı için ayak bağı haline gelmiş olan, ilk baştaki tarımsal kabuğundan çıkmaya çalıştı. Çar I|. Nikolay, hüküm darın devleti şahsi mülküyle bir tuttuğu ve ba­ basının çiftliği gibi yönettiği devirlere uzanan bu mullakıveı modeline hâlâ çok bağlı olsa da, yüzyıllar içinde meydana ge­ len değişimler, bu çerçeveyi giderek daha savunulamaz hale getirmişti. Bu arada. Eski Yuııan'da despotes sözcüğünün, pek çok kölesi ve hizm etkârı olan hanehalkı reisi anlamına geldiği­ ni belirtelim. Ama 20. yüzyılda serflik kalkm ıştı ve halk imge­ leminde efendi ile hüküm ran otoritenin eşdeğer olduğu -b u , nevi şahsına m ünhasır bir halk m onarşisine temel olabilirdi— patriarkal köylü sistem i hızla değişiyordu. Köylü aile reisi Çarhk'ı uzun süre desteklem iş olabilirdi, çünkü küçük bir hü­ kümdar olan bu adam, büyük hüküm darla arasında bir akra­ balık hissediyordu: onu kendisi gibi "küçük bir baba” (h aliushkcı) olarak görüyordu. Ama köylüler bu benzerliği sorgula­ maya giriştikçe, bu ilkel kırsal m onarşizm in temelleri de zayıf­ lıyordu. Stalin’in Rusya’nın emperyal geçm işiyle özdeşleşm e ve bu geçm işin en eski geleneklerini kendi rejimi için kullanma yö­ nündeki güçlenen eğilim i. Ç arlık ın yaşamış olduğu gerileme­ yi düşünürsek, şaşırtıcı gelebilir. Ama bu olguyu. Alman istila­ cıya karşı savaş seferberliğinin dayattığı bir hileye ya da Stalin’in hep tekrarladığı "O nlar [Ruslar] Çarsız yapamazlar” id­ diasına indirgemek hatalı olur. Stalin için bu, derin bir siyasi ve psikolojik ihtiyaca tekabül ediyordu: kendisinin ve rejimin siyasi ve ideolojik kimliğini baştan sona yeniden tanımlama. Stalin, Rus hüküm darlarının aldığı unvanların tarihsel evri­ m ind en h ab erd ar o la b ilird i. İlk b aşta, h ü k ü m d ara hniıiz ("p ren s”) deniyordu; çok sayıda prens olduğundan, bu öyle pek de prestijli bir unvan değildi. Sonra. III. Y’issilii g o s ıu h f ("hüküm dar”) unvanını alm ıştı, ama bu hâlâ, zam anın diğer m uktedirlerininkine çok yakın bir unvandı. Korkunç Ivan’ın benim sediği “Ç ar” unvanı -A lm a n ca Kcıiser ve Latince Ccıc s a n n Rusça k arşılığ ı- daha görkem liydi; böyle bir şahsiyet tarafından taşındığında, kulağa tehdiıkâr bile geliyordu. Niha* 188

vet. Büyük Petro kendisine, bunların hepsinden daha prestijli bulduğu Im p em tor unvanını seçm işti. Ardılları, başta Im perator olmak üzere bütün bu unvanları koruyacaklardı. Stalin bu yükselen listede yerini alm ak istiyordu, ama “ltnparator"dan daha yüksek bir unvan bulamadığından, hiçbir çarın taşım adı­ ğı “başkom utan” unvanında karar kıldı. Abarıılı unvanlara düşkünlük Stalin’c özgü olsa ve diğer ge­ nel sekreterler tarafından paylaşılmasaydı. bu iroııik hikâye­ lerle zaman kaybediyor olmazdık. Bu sendrom , yöneticiler el­ lerindeki iktid arla ne yapacaklarını bilm ed iklerind e hâkim olan siyasi boşluğun göstergesidir. Bu arada, geçm işten ödünç alm an bu unsurların ardında ya­ tan siyasi ve psikolojik hesaplar, meselenin özünü unulturm amalıdır: “Başkom utan” artık hiçbir yere gitmiyordu. İmpara­ torlukla, özellikle de Rus devletinin zalim kum cuları çarlarla arasında kurduğu akrabalık, ona, artık gerçekleştirilm esi im ­ kânsız olan ilk baştaki taahhütlerden, sosyalizmi inşa etıııc va­ adinin getirdiği yüküm lülüklerden kurtulma im kânını verm iş­ ti. Böylece, kurucuları aleyhine dönmüş olan Bolşevizm defte­ rini bir daha açılm am ak üzere kapatma im kânını bulm uştu. Lenin Sıalin’i "Rus hödüğü" (aynısının Gürcü kopyası) olarak nitelemiş ve işgal etm eye layık olmadığı parti genel sekreterli­ ği görevinden alınm asını istem işti. Stalin kesinlikle, gerçek bir "Rus hödüğü” olm a ve bu haliyle Rus m illetinin gönlünde taht kurma yolundaydı: bu, bir ideolojik kimlik değişikliği gerekti­ riyordu. Bu açıdan bakıldığında, imparatorluğun Rus olmayan hım m illiyetlerine karşı saldırgan, efsanevi bir “Büyük Rus­ ya’ya övgüler düzen şoven bir milli marşın ve savaş sonrasın­ da “ko zm opolitizm ”e karşı başlatılan kampanya sırasında zin­ cirinden boşanan en kötüsünden bir Rus m illiyetçiliğinin be­ nimsenmesinden daha açıklayıcı bir şey yoktur. Bunlar, Stahn'in bir başka geçm iş uğruna devrimci geçmişi reddetme pla­ nının temel unsurlarıydı. Bolşevik kadroların tasfiyesi yeterli değildi. Ve sorun, herhangi bir “izm ' in 1., 2. ya da 2,5. evresinc ulaşılmış (ya da ulaşılmak üzere) olunup olunm am ası defrldı: Bu. tamamen boş bir tartışmaydı. Stalin'iıı en büyük ba­

189

şarısı, kim seye karşı vaatlerini yerine getirm e yükümlülüğü kalmamış olan, kendi yarattığı süper-devletti: yüzyılın en hay­ ret uyandırıcı tarihsel geri m anevralan arasında sayılabilecek bir tanm despotizm i. Stalinist sistem , eski bir tarihsel modeli (I. Nikolay’m kinden ya da 111. Aleksandr’ınkinden çok Kserkses’inkine benzeyen bir m odel) yeniden kurdu ve ne Kscrkses’in ne Nikolay’ın altından kalkabileceği olağanüstü hızlı bir sanayileşme yardımıyla yeniden diriltti. Burada akla, şarkiyatçı W iitfogel’in ortaya attığı “Doğu des­ potizm i” terimi geliyor. Bu terim, bir rahip kastının (partinin karşılığı m ıdır?) m erkezî rol oynadığı bürokratik bir sistemi anlatır. En tepede, resm î konum u gereği doğaüstü bir köken atfedilen, muazzam yetkilere sahip bir monark bulunur. Siste­ min ekonom ik ve toplum sal tabanını geniş bir kırsal proletar­ ya oluşturur. Ö zellikle, Stalin ’in kendine tanıdığı, izlenecek politikayı kafasına estiği gibi belirlem e “h akk ı” ve “adlarını belirledikten” sonra üzerlerine tamamen soysuzlaşm ış bir gizli polisi saldığı d üşm anlar yaratm a ihtiyacı düşünüldüğünde, aradaki benzerlikler çarpıcıdır. G ene de, “Doğu despotizm i” doğru terim değildir. Eski des­ potizmler, kırsal toplum larını son derece ağır b ir şekilde de­ ğiştirmişlerdir. Stalinist sistem için “tanm despotizm i” terimi daha uygundur. Kırsal b ir geçm işten doğmasına ve bu geçmiş­ le bağlarını k orum asına rağm en -N E P dönem inde köylüler hâlâ n üfu sun % 8 0 ’ini o lu ştu ru y o rd u - re jim in m otor gücü, toplumda muazzam değişim lere yol açan ve onu yeni bir çağa taşıyan sanayileşmeydi. İlk başta, iki otoriter sistem -e s k i dev­ letçi m odel ve sınai m o d el- arasındaki bu evlilik, rejim in despoıik ve baskıcı karakterinin daha da güçlenm esine katkıda bulundu, zira bunlar devlet tarafından yönetilen ve devlete ait b ir ekonom ide birbirlerini bütünlüyorlardı. G eçm işin derinliklerine uzanan kökleriyle, bir yüce önder kültüne odaklanan kişisel b ir despotizmi kafamızda canlandır­ mamıza imkân veren, işte bu form ların alaşımıdır. Bu despo­ tizm bir yenilikle geçici olarak güçlendirildi: sanayileşm e. As­ lında. benzer bir örünıü , çok daha küçük bir ölçekte olsa da 190

Büyük Petro'nun m od ernleşm e girişim inde de g özlen ebilir. Zorunlu çalışm ayı (G u lag), bir bireyin çılgınlıklarına (tem izlik hareketleri, zo n ın lu çalışm a, kitlesel sürgünler) m utlak ser­ bestlik tanıyan bir despotizm i ve muazzam bir baskı aygıtını, ancak bu arka planın ve çerçevenin yardımıyla kavrayabiliriz. Burada, büyük tem izlik hareketlerinin ve gösterm elik m ah­ kemelerin, bizzat Stalin tarafından hazırlandığını ve denetlen­ diğini (Vişinski vb.’nin yardımıyla) hanrlalm ak yerinde olur. Bir oyun yazmak ve yönetm ek için , oyun yazarının büyük bir beceriye sahip olm ası şarttır. Ama 20. yüzyılda bir im parator­ luğu bir kukla oynatıcısı gibi idare eden kişi, sadece ilkel bir yöneticiydi. Stalin’in yarattığı süper-devleı bü rokratikti ve öyle olm ak zorundaydı: Buna, ü lk en in b ü tü n v arlık ların ın sah ib i olan devletin genlerine yazılı bir karakter özelliği denilebilir. Bu, bürokrasinin elde ettiği m uazzam gücü açıklar, am a “Stalin avucunun içinde tutamadığı bir iktidar kom pleksiyle bir arada yaşayabilir m iydi?” sorusunu da gündeme getirir. Stalin’in bu soruna bulduğu çözüm irrasyonel olduğu kadar acıklıd ır da: kaçınılmaz gelişm eleri durdurm ak, hiç değilse g ecik tirm ek için kitlesel tem izlik hareketleri. •Temizlik hareketleri Stalin için rejim in ideal işleyiş biçim i haline geldi ve sonuna kadar da öyle kaldı. Bunları en etkili strateji olarak görüyordu. Temizlik hareketleri uyuşturucu et­ kisi yaratıyordu, çünkü her zaman başarılı olm uş gibi görünü­ yorlardı. Stalin gerçek düşm anlar bulup çıkarıyor olsaydı, sistem yine d ik tatö rlü k b ile olsa, k o şu llar ço k farklı olurdu. 1953’te hâlâ yeni tem izlik hareketleri planlayan Stalin’i en yakuı hempasını -B e ria, Molotov, Kaganoviç, M ikoyan ve daha birkaçını- idam ettirm ekten alıkoyan m uhtem elen ölüm oldu. 1945 zaferi, sistem in ve bizzat Stalin’in tam da belirgin bir Serilenle evresine girdiği bir sırada bir anlamda Stalinizm ’iıı itibarını iade etti” - buna dünya kamuoyu da dâhildi. Aslın­ da. Stalin ülkeyi etkin bir biçim de yönetme kapasitesini yitir­ mişti. Tüm hedeflerine ulaşm ış gibi görünüyordu, ama sağlık durumundan bağımsız olarak, önündeki yol tek bir yöne gidi­ 191

yordu: geriye! Sadece Jdanovculugu anmak bile, Stalin'in nere­ ye gitm ekle olduğunu -v e sunacak başka hiçbir şeyi olmadığı­ n ı- anlamaya yeter. Şimdi araştırmamızın son noktasına dönebiliriz: Staliıı kültü neden bu kadar başarılı oldu? Zira Stalin tüm sapkınlıklarına rağmen, Rusya'da ve dünyada, kültü, efsanesi, aurası ve kişili­ ğiyle, tarihte benzeri olmayan bir vozhd ( “rehber”) olarak ka­ bul ediliyordu. Ve bu kült. Kruşçev'in Sıalin'i ve canavarlıkları­ nı mahkûm etm esinden sonra bile, pek çok Rus’un gönlünde yaşamaya devam etti. Ölüm haberine Rusya'da kalabalıkların gösterdiği tepki gayet iyi belgelenmiştir: tasavvur edilemez bir şey - b ir ölümsüzün ö lü m ü - karşısında duyulan çaresizlik ve yeri doldurulamaz kayıp duygusu ve derin bir üzüntü. Bunun, burada kısaca özetleyebileceğim iz pek ço k nedeni vardı. Bunları saymaya, adil olduğu sürece sertliği kabul edi­ len esk i k ırsal-p atriark al top rak sah ib i (Jdım juıin) imajına -R u sya’da derin kökleri olan bir g elen ek - dönerek başlayabili­ riz. Nazi Almanya'sı karşısında elde edilen zafer, Stalin rejimi­ nin sallantıda olduğu bir dönem de, güçlü bir “meşrulaştırıcı" olmuştu. Stalin'in kendi im ajını yaratmaktaki becerisi de baş­ ka bir fakıördü: kafaca gelişm iş pek ço k kişi bunun altında ezilecekti. Bu im aja -g ü ç lü bir im paratorluğun korku ve saygı uyandıran k u ru cu su - ve buna yüklenen -g e rçe k lik payı oldu­ ğu için daha da büyük bir yankı uyandıran- vatanperver değe­ re ileride tekrar dönm e fırsatını bulacağız. Bilgi eksikliği ve ül­ kenin muazzam büyüklüğü, kitlelerin önüne her çıkışı özenle planlanan liderin çevresindeki gizem halesini büyütüyordu: Teskin etm eyi, gönül almayı ya da korkutarak sindirmeyi bili­ yordu. Bu bilgi eksikliğinin üzerinde durmamız gerekir: Bilg1' ler verildiğinde, ayrıntıların üzeri her zam an güçlü ve etkili bir propagandayla örtülm üş oluyordu. Pek ço k kişi gerçekle­ şen katliamlardan habersizdi ve devletin kurm aca düşm anla yaratıp masum insanları katleden biri tarafından yönetildiği111 tasavvur dahi edemezdi. Bu inanılmaz im ajı, Stalin'in savaşı11 başında, çok kritik bir anda yaptığı unutulmaz radyo ko«l,? masında verdiği tamamen farklı im ajla bağdaştırmak müıııkü11 192

müydü? ‘"Kardeşlerim, bacılarım , sizlere sesleniyorum dostla­ rım. A navatanım ızı köleleştirm eye geldiler, am a top rakları­ mızda bir başka büyük bayram olacak. Düşman ezilecek. Zafer bizim o la c a k .” E zberd en yazdığım bu cü m lele ri, radyodan kendi kulaklarım la duym uştum ve sonu gelm ez idam listeleri­ ni imzalayan öfkeden deliye dönm üş Stalin hakkında h içbir şey bilm eyen Sovyet yurttaşlarının duydukları da buydu. Zaten bilselerdi bile, Rusya’n ın ve Avrupa’nın kaderinin söz konusu olduğu bir sırada, bu bilginin n e kıym eti olabilirdi? Bunu söylem ek zor. Son olarak, olanları açıklam ak için dinsel - “D ostoyevski'vari”- u n su rlar da say ılabilir, am a b u n ların üzerinde fazla durm ak gerekmez. Her ne olursa olsun, en dü­ rüst, parlak ve y aratıcı insan ların -ço ğ u n lu ğ u olm asa bile— pek çoğu Stalinizm tezgâhından geçm iş ve bunu bir süreliğine ya da temelli benim sem iştir. Bu örneklerin listesi uzundur. Bu­ na karşılık, sürece bulaştıkları halde Stalin’i de onun Rusya’s ı­ nı da asla kabul etm em iş olanların listesi de çıkarılabilir. Bu bahsi. Stalinizm ’in dem in söylediklerim izin içinde örtük olan bir özelliğinin altın ı çizerek kapatacağım . O kurlardan Stalin’in sapkınlıklarından hiçbirini esiıgemedim, öle yandan SıaUnizm’in iki tarihsel zorunluluğa dayandığının anlaşılması zorunludur: güçlü bir devlet kurm anın önkoşulu olarak, sana­ yide Batı'mn seviyesini yakalamak. G üçlü bir devlet -aslın d a, tüm dünyada öyle kabul ed ilen , m uzaffer b ir “büyük g ü ç” (d erzh av a)- im ajının ve bunun gerçekliğinin, sadece pek çok yurttaş için değil, Rusya tarihinde görülm em iş büyüklükle bir devletin kurucusunu manevi tahtm dan indirm esinden dolayı Kruşçcv'den nefret eden Politbüro üyeleri de dâhil, yönetici sı­ nıf için çok güçlü, hatta hipnotize edici bir faktör olduğunun vurgulanması gerekir. Yürütülen m antık şöyleydi: Amaca ula­ şıldıktan sonra, bu çılgınlıklarla uğraşmanın âlem i ne? Ve bu, sadece Rusya ve lider kadrolarıyla sınırlı bir m antık değildir. Gtıçlû bir devletin stratejik çıkarları adına gerçekleştirdiği ca­ navarlıkların kurbanlarına duyarsızlık, tüm dünyada hükümet Çevrelerinde yaygın b ir tutum dur. “D evletin g ü cü ” pek çok milliyetçiliğin ve em peryalizmin en yüce değeridir. 193

Bu ihıiyat kayıtlan hiçbir şekilde yaşananlardan çıkarılacak son uçlan değiştirmez: Stalinizm h er şeyiyle akıldışıydı ve bu, onu çürütm ekle kalm ayıp iğrençleştirdi. Bu şeytanı kovmak için bir çeşit Şamanist güç gerekti; Kruşçev’in halk inançlanndan esinlenerek yaptığı tam da bu oldu. Stalin’in naaşı başka bir yerde toprağa verilm ek üzere Kızıl M eydan’daki mozole­ den alındığında, ayakları önden çıkanldı. Cinlere perilere da­ yalı köylü inançlarına göre, bu, sağlığında büyük kötülükler etm iş bir ölünün bir daha gelip yaşayanlara musallat olmama­ sının güvencesiydi. N ikita’mn islediği gibi, bu hayaletten kur­ tulmak, Sovyet Rusya'ya -g ö re ce kısa ömürlü olacak olsa daum ul veren yeni bir şans sunuyordu.

194

İ K İ N C İ KISIM

1960’lar ve Ö tesi: Yeni Bir M odelde Yeni Bir Açmaza, Kruşçev’den A ndropov’a

14 "E Pur, Si Muove!”*

Benim altmışlı yıllarım , Stalinizm ’e vakfedilen otuzlu yıllar ka­ dar değişkendir ve bizleri seçilm iş konu başlıktan üzerinden rejimin sonuna kadar götürecektir. Sovyetler B irliği p ek ço k alanda hatırı sayılır b ir can lılık gösterdikten sonra, yetm işli yılların başından itibaren bir gerileme sürecine girdi ve sonun­ da bir daha çıkm am ak üzere “durgunluğa” ( za sto i) gömüldü. Liderlerin kişilikleri, sistem in değişken sağlık durum unun iyi bir.göstergesidir: Kruşçev ve Andropov belli bir dinam izm in canlı tim salleriyken, Brejnev ve Çernenko gerilem enin som ut örneklerini oluştururlar. Tarih grafiğinin çizdiği bu eğrilerde kendi içinde yeni olan hiçbir şey yoktu. Sovyetler Birligi’nin tarihsel dinamiği daha başlangıcından itibaren inişi çıkışlı ol­ muştu. Ama burada ele aldığım ız, aşağı doğru inen bir eğri­ ttin, bazı açılardan kafa k arıştırıcı olm akla birlik te, yeni ve hayra alamet olm ayan son aşamasıdır. Bu, bizi artık aşikâr olan bir gerçeği bir kez tekrarlam aya iti­ yor: 1941’de savaşa girip 1 9 4 5 te zaferle çıkan Rusya, kentleş­ miş bir sanayi ü lk esin e dönüşm e sü recini tam am lam aktan Uzaktı. Sosyolojik ve kültürel açıdan, hâlâ kırsal geçm işinin t ) ’‘Devran gene de dönüyor" anlam ında Latince deyim - ç.n.

197

batağına saplıydı; bu, m od ernleştirici devletinin ayırt edici özellikleri için bile geçerliydi. Savaş sonrası dönem i ve Stalin’in son yıllarını nitelem ek için akla gelen ilk sıfat “ilkel”dir. Tüm çabalar iki hedefe odaklanm ıştı: savaş öncesi yaşam stan­ dartlarını yeniden tutturm ak ve savaşla Alman işgali altında kalan uçsuz bucaksız topraklarda Sovyet sistem inin bir benze­ rini yeniden inşa etm ek. Bu yeniden inşa sürecine başlangıçta egemen olan kaosun kelim elerle tarifi m üm kün değildir. Almanlardan geri alınan topraklara binlerce görevli gönderilm işti, ama bunların çoğu, kendilerini bekleyen görev için gerekli vasıflara sahip değildi. Yerel olarak işe alınan binlerce kişi arasında da pek çok eski iş­ birlikçi vardı. Rejim sayısız düşmanla karşı karşıyaydı: Ukray­ na, Liıvanya ve Letonya’da gerilla birlikleri Kızıl Ordu’yla şid­ detli çarpışmalara giriyordu. Sistem in yeniden inşası ve karı­ şıklıkların bastırılm ası zaman aldı ve ağır kayıplara neden ol­ du. Ekonom iyi canlandırm a çalışmaları başlatılm ıştı ve enerjik bir şekilde yürütülüyordu. 1953’e gelindiğinde, pek ço k alan­ da savaş öncesi (1 9 4 0 ) seviyeler tutturulm uştu, ama bu, tüke­ tim malları için geçerli değildi. Gıda maddeleri tedariki açısın­ dan, 1 9 4 5 -1 9 5 3 dönem i Rusya’sı halkın hâlâ açlık çektiği ya da her durumda yetersiz beslendiği bir ülkeydi. Burada bir noktanın altını çizm ek isleriz: Yeniden inşa, bazı alanlarda -b a şta silah, özellikle de atom silahlan üretim i ol­ m ak ü z e re - n e kadar e tk ile y ici o lu rsa o lsu n , yozlaşm akta olan, derin işleyiş bozuklukları içindeki Stalinist sistem in res­ torasyonuyla çakıştı. Bu, yaşlanm akta olan diktatörün temel siyasi aracı olan azgın teröre geri dönüşünü ve gerici, milliyet­ çi bir "büyük güç” ideolojisinin resmen ilan edilm esini kapsı­ yordu. Diktatörün savaş sırasında açıkça benim sem iş olduğu bu ideoloji, artık emperyal Rusya’nın otokrat kalıbına dökülere k “kusursuz taştırılacak tı ’’. Rejim , çarlarla unvan yarışına girişen ve bürokrasinin üst kadem elerine Büyük Petro’nun “rütbeler ve üniform alar çizel­ g e s in in bir kopyasını dayatan bir adamın kişisel diktatörlü­ ğüydü. B irliğin m illi m arşında, devletin ve id eo lo jisin in eu 198

yüce sim gesi olarak “Büyük ve Kutsal Rusya”ya yapılan gön­ derme, bu yeni-eski retorik kıyafeti tamamladı. Halkın itaati ise terörle sağlandı. G örünüşte oldukça başarılı olan “resıorasyon”un bu yönünü en iyi Gulag rakamları yansıtır. Savaş

sirasmda 8 0 0 .0 0 0 ’e inm iş olan tutuklu sayısı 1 9 5 3 ’te 3 m ilyo­ nu geçm işti. Buna, sürgünde ve hapishanelerde bulunanlar da eklendiğinde, 5 m ilyon kişilik bir rakam a ulaşılır ki, bu bü­ tün zamanların rekorudur. Bununla birlikte, aynı yıl m ahkûm sayısı yeniden azalmaya başladı. Bu arada, anlam lı en ufak bir politika değişikliği saptam ak m üm kün değildir. Stalin gizli­ den gizliye kadro değişiklikleri planlamaya devam ediyor ve liderlerin hiçbiri sonunun ne (ya da nasıl) olacağını bilm iyor­ du: Molotov ve M ikoyan tasfiye edileceklerinden em indiler. Çarlık’ın son g ü n le rin d e k i sü re k li bak an d e ğ işik lik le rin i anımsatan bu sonu gelm ez atam alar ve reorganizasyonlar, te­ pede h ü k ü m s ü re n k a r ış ık lığ ın g ö s te rg e s id ir. K ıs a c a s ı, SSCB'nin o yıllarda gerçek anlam da yönetildiğini söylem ek mümkün değildir. Slalin'in ağır hastalığı üzerine, Politbüro üyeleri başucunda (ya da belki yandaki bir odada) sırayla nöbet tutmaya başladı­ lar. Artık sonunun geldiği belli olunca da siyasi işlere döndü­ ler. Çoğu çoktan planlar yapmaya başlam ıştı ve kend ilerine müttefikler bulm ak ve m evki-m akam kapmak için ayak oyun­ larına giriştiler. Değişen kom binasyonlar ne olursa olsun, yeni yöneticiler başka bir çağa -g e ç m iş e - ait bir rejim in m irasçıla­ rıydı. Değişimler neredeyse anında başladı ve ilk baştaki birbi­ rinden kopuk önlem ler, yerini çok geçm eden peş peşe reform dalgalarına bıraktı. bu reform ları aşağıda tartışacağız. Ama şim d ilik, Stalin ’in ölümünün sistem de, rejim i diriltm eye m uktedir b ir lider gru­ bunun oluşm asına im kân veren çeşitli supapları açtığını gör­ dek önemlidir. Tepedekilerin tamamı “Stalinist" olarak nitele­ nebileceğinden, attıktan ilk adımlardan birinin. Stalinist gele­ nek doğrultusunda, aralann d an birini - B e r i a - ve gizli polis yetkililerinin epeyce b ir bölüm ünü tasfiye etm ek olm ası hiç de SnŞırtıeı değildir. Bunlann tam am ı, alelacele uydurulan, ipe sa­ 199

pa gelm ez su çlam alara dayanarak kurşuna d izilecek ya da hapse atılacaktı. O layların sırası bu so n u cu kısm en açıklar. Stalin 5 Mart 1953 günü öldü. Aynı gün toplanan M erkez Komitesi plenum u, Bakanlar Kurulu ve Y ü ksek Sovyet Prezidyum u, MGB (Devlet G üvenlik Bakanlığı) ile MVD’nin (İçişleri Bakanlığı), başbakan yardımcılığına da atanm ış olan Beria’nın yönetim in­ deki MVD çatısı altında yeniden birleştirileceğini açıkladı. Bu kararlar, 15 Mart'ta Yüksek Sovyet tarafından resmen onaylan­ dı. Aynı gün. Bakanlar Kurulu Beria ve M alenkov’a yakın isim­ leri çeşitli görevlere atadı: Kruglov, Kobulov ve Serov, Beria’mn birinci yardım cılığına, M aslennikov MVD bakan yardımcılığı­ na getirildi ve hepsi MVD Danışma Kurulu'nun (h er bakanlık­ ta bulunan bir iç danışma oıgam ) üyesi yapıldı. Bu atamaların kesin nedenleri ve saikleri hâlâ karanlıktır. Ama gerçek olan, Beria’nm sözde m üttefiki Başbakan M alenkov’un himayesinde hükünıeıteki kilit rolünü koruduğu ve baskı aygıtının tama­ mını ve ona bağlı askeri oluşum ları, yani bir milyondan fazla insanı kontrolü alımda tutmaya devam ettiğidir. Hızla birbirini takip eden bu gelişm eler Kruşçev’i telaşlan­ dırmış olmalıdır. K nışçev'in M alenkov’u, müttefiki Beria’yı de­ virmeye nasıl ikna elliği benim için açık bir konu değil. Beria 26 Haziran 1953’te, b ir Polilbüro toplantısı sırasında tutuklan­ dı ve bunu diğer MVD görevlilerinin tutuklanması izledi. Ba­ kanlığın sınai yapılarının dağıtılmasına karar verildi ve 1 Eylüi’de, dokunulmazlığı olan MVD “Özel Danışma Kurulu” lağ­ vedildi. Bunların ardından başka değişiklikler geldi. Ne var ki, Beria ve şürekâsının işledikleri suçların gerçek hi­ kâyesi halka anlatılmadı. G erçi, anlaLilsa bile kimse inanmaz­ dı. Bunun yerine Sovyet vatandaşlarına klasik bir Stalinist ik­ sir sunuldu. Beria'nın aslında mesai arkadaşlarının tamamını mı yoksa bazılarını mı tasfiye etm ek islediğini bilm ek müm­ kün değildir. Üstelik görevdeki liderlerin çoğu -h a tla taıııanumasum insanları ölüm e gönderen kararlan tek başlanna ya da topluca imzalamışlardı ve bu nedenle suça iştirakle suçlanma tehlikeleri vardı. Böylece, bu kanlı geçm iş hakkında ne düşün­ 200

düklerini hâlâ söylem em iş olan diğer tüm Stalinistlerin işle­ dikleri cinayetlerin bedelini zirveden tek bir lider -k u şk u su z tehlikeli b iriy d i- ve daha önem siz birkaç isim ödedi. G ene de, öne çıkan bir vakıa vardır: Kâbus gibi “soruşturm alar”, düz­ mece su çlam alar ve sü rm ek te olan m ah k em eler - e n başta, herkesin diline düşm üş “hekim ler kom plosu” d avası- anında durduruldu. Kurbanların itibarları tamamen iade edildi ve he­ kimler Krem lin’deki görevlerine döndüler. Ç ok geçm eden, da­ ha az tantanayla başka itibar iadeleri ve tahliyeler de başladı. Bu, önem li b ir şeyler olacağını gösteren açık bir işaretti. Uya Ehrenburg bu değim leri "bu zların çözü lıışü ”ne ben zetse de (bu başlığı taşıyan bir rom anında) lider grup içinde, öm ürleri­ nin sonuna kadar Stalin’e sadık kalacak ve geçm iş konusunda asla p işm an lık d u y m ay acak isim ler vardı. N ik ita K ru şçev 1956’da XX . Parti Kongresi’nde Stalin’e sansasyonel bir saldın başlattığında Sovyet toplum u, özellikle de entelijansiya, Stali­ nist gösterm elik m ahkem eler, keyfi tutuklam alar ve idam lar devrinin b ir daha açılm am ak üzere kapandığını anladı. G ene de, buzlann çözülüşünü başlatan, bu kongre değildi: Kongre­ ye katılanlar da herkes kadar şaşkındı ve aralarındaki pek çok Stalinist şok geçiriyordu. Kimse böyle bir bom banın patlama­ sını -v ey a bunun bu kadar çabuk o lm a sın ı- beklem iyordu. Stalinistlerin cevabı bir yıl sonra geldi: Prezidyum’da çoğunlu­ ğu sağladıktan sonra, Kruşçev’e karşı bir “saray darbesi” girişi­ minde bulundular. Ama bu girişim askerler ile M erkez Komilesi’nin çoğunluğu arasında kurulan bir ittifak la en gelled i; Kruşçev iktidarını korudu ve konum unu sağlamlaştırdı. Bun­ dan sonra duyulmadık bir şey oldu: Darbecilere ölüm -h a tta hapis- cezası verilmedi. Sadece görevlerinden alındılar. Hatta aralarından biri -V o ro şilo v - affedildi ve onursal bir görevde Utuldu. Bütün bunlar -v e burada bahsetm ediğim iz b a şk a la rı- ger­ e k te n ilk kez yaşanıyordu ve Kruşçev dönem inde ve görev­ den alınmasından sonra, siyaset sım fı içinde kural olarak kala­ caktı. Tarihçilerin çoğunlukla yeterince vurgulam adıkları bir başka belirleyici değişiklik daha oldu: “Karşıdevrim ci su çlar”

201

işlem ekle suçlanan sayısız insanın hapsedilm esine son verildi. Hatta bu m efhum ceza yasasından çıkarıldı ve yerine, muhalif faaliyetlere yönelik “devlete karşı su ç” kavramı getirildi. Siyasi m uhalefete karşı baskı devam etti, ama (ileride göreceğimiz gi­ bi) baskı artık daha küçük ölçekliydi ve eskisi kadar şiddetli değildi. Artık bir sanıgm suçlanabilm esi için, gerçekten bir şey yapmış olm ası gerekiyordu ve bu hiç de yabana atılır b ir deği­ şiklik değildi. Kuşkusuz, baskıya maruz kalanlar ağır bir bedel ödüyor ve geçm işle yapılan karşılaştırm alar küçük bir teselli oluyordu, gene de ceza politikası alanındaki değişim ler anlam­ lıydı. Protesto etm ek artık bir intihar eylemi değildi; insanlar hapisten sağ çıkıyordu. Keyfi güç kullanım ına karşı çıkmanın açık ve gizli bazı yollan vardı. Artık sistem deki daha derin değişimleri incelem eye geçebili­ riz. Bunlann yolunu hüküm et poliıikası açıyordu, ama Sovyel gerçekliğindeki kendiliğinden dönüşüm ler de değişim yaratı­ yordu. Söz kon u su d eğişim ler, S ta lin ist rejim in ayırt edici özelliği olan, toplum un “askerileştirilm esi-su çlu durumuna getirilm esi-seferber edilm esi” sacayağıyla ilgilidir. Ceza infaz sistem indeki değişim ler genel başlığı altında, ön­ ceki rejim in temel bir bileşenin tasfiyesinden söz etm em iz ge­ rekir: Gulag (ön ceki sayfalarda, ileri b ir yozlaşma içinde tasvir ettiğimiz bir zorunlu çalışm a sistem i). Pek ço k lan hep vannış gibi konuşsalar, başkalan yok oluşunu fark etm eseler de, Gu­ lag yirmi yıl sürdü. Bazı kilit yapılar 1 9 5 3 ’te lağvedilmişti, ama reform ciddi anlam da 1 9 5 4 ’ten itibaren başladı. E n önemli olay, daha önce de söylediğimiz gibi, Gulag’m zonınlu çalışma imparatorluğunun temel öğesi olan, MVD’ye bağlı ekonom iksınai kom pleksin dagıtılmasıydı. Kesintisiz bir ücretsiz işgücü arzıyla derinden bağlantılı olan bu meşum baskı kompleksi, sınai kuruluşlarının çoğunun (kara ve dem ir yolu inşaatı, or­ m an cılık, m ad encilik, vd.) sivil bakanlıklara aktarılm asıyla önemli oranda küçüldü, tşgücü artık kölelerden değil, aynı ta' rihlerde iyice tadil edilen iş yasasının sağladığı korumalardan yararlanan ücretli işçilerden oluşuyordu. MVD’nin bu şekilde’ büyük ö lçek te “n u ılk sü z le ştirilm esi”. tüm G ulag yapısını^ 202

adım adım ıslah edilip adı değiştirilen bir ceza infaz sistem ine dönüşmesiyle at başı gitti. Bunu kamplardaki (adlan “k olon i”, “tutukevi”, “sürgün yeri” olarak değiştirilm işti) tutuklu sayı­ sında görülen azalma izledi. Bu çeşitli kurumlarda (tutukevle­ ri hariç) tutulanlann sayısı 1 O cak 1953’te 3 .2 2 3 .0 0 0 iken, 1 Ocak 1 9 5 9 ’da 9 9 7 .0 0 0 ’e indi; “karşıdevrim ciler"in sayısı ise 580.000’den 1 1 ,0 0 0 ’e düştü. Altm ışlı yılların başından itibaren keyfi kıyım lar yaygın bir uygulama olm aktan çıktı. Bu reform lar yum uşak bir şekilde ilerlem edi, ama h alkın “normalleşme süreci”nin hızlanm ası için yaptığı baskı, İçişleri Bakanlığı ve Başsavcılık tarafından destekleniyordu. Bu iki ku ­ rum, MVD’nin ceza infaz kurum lan idaresinin uygulam alannı sert bir dille eleştiriyor ve ceza sistem iyle ilgili parti ve devlet kararlanna uymasını isliyordu. Dört yıl arayla yazılmış iki ra­ por bu açıdan son derece aydınlatıcıdır. 1957 tarihli ilk rapor, içişleri Bakanı Dudorov (görevdeki ikinci yılıydı) tarafından kaleme alınm ıştı ve “Kam plar Sorunu ve Yeni Ceza Politikası” üzerineydi. 1961’de yazılan İkincisi ise SSC B Başsavcı Yardım­ cısı M ishutin’e aitti. 1 9 5 3 -1 9 5 6 arasında atılan adımları göz­ den geçirdiği için, ilkin bu ikinci rapom inceleyeceğiz.’ M ishutin’in üzerinde durduğu başlıca n o k talar şu n lard ı: Kamp yönetim leri 1 9 5 3 ’e kadar tutukluların “ıslahım ve yeni­ den egitim i”ni dert etm em işti. Tutuklular esas olarak işgücü olarak görülüyordu; dolayısıyla, MVD asıl görevini ihm al etmişti. Yıllarca, gerçek bir ceza infaz politikası mevzuatı olm a­ mıştı. Toplumun tem silcileri ceza infaz kurum lannın kapısın­ dan içeri giremiyordu ve savcıların bunların işleyişi üzerindeki denetimi sın ırlıy d ı. M erkez K om itesi 10 Tem m uz 1 9 5 4 ’te, MVD kamplarındaki ve kolonilerindeki durumu iyileştirm eyi amaçlayan bir kararnam e çıkarm ıştı. MVD, asıl görevi tulukhılan üretken bir em ek sürecine sokm ak ve bu yolla topluma yeniden katılmaya hazırlam ak olduğu halde, sadece ekonom ik hasılaya yoğunlaşmakla eleştiriliyordu. 2 4 Mayıs 1 9 5 5 ’te MerKomite, ondan kısa bir süre sonra da Yüksek Sovyet Pre* GART, 8 1 3 1 , 3 2 . 6 6 1 0 . L L 9 1 -9 6 - Başsavcı Yardımcısı A. M ishutin'in 13 Ma­ y's 1961 tarihli daha uzun bir raporundan.

203

zidyum u, SSC B’de “savcılık denetim yönetm eligi”ni resmen onaylayarak yürürlüğe sokm uştu; yönetm eliğin beşinci mad­ desi tutukevlerinin d enetlenm esiyle ilgiliydi. Bundan böyle kamp savcıları doğrudan Başsavcıya değil, Başsavcılığın bölge bürolarına başvuracaklardı. Bu. başlı başına bir ilerlemeydi. Ama kamplardaki durum hâlr zulüm değildi) kararıyla cezalandırılıyordu. Suçun, Sovyet yasalarına uygun biçim de tanımlanması gerekiyordu. Böylece Mutlak keyfilik kural olm aktan çıktı. Bununla birlikte, siyasi Muhaliflerin, halta sadece eleştirilerini dile getiren vatandaşla-

215

nn takibi, gerek ülke içinde gerek uluslararası planda Sovyet hükümeti için bir sıkıntı kaynağı olmaya devam etti. Uygulamada sözünü ettiğim iz mevzuatın lafzına ve ruhuna sadık kalınıp kalınm adığını tespit eım ek kolay değildir. Ben, siyasi tutuklulann, özellikle de “m uhalifler”in tutukluluk ko­ şullan hakkm dakiler hariç, Stalinist dönem sonrası ceza infaz sistemine ilişkin güvenilir bir monografiye rastlamadım. Bun­ lar istisnasız, Mordovia ve Urallardaki yüksek güvenlikli kolo­ nilerde tutuluyordu ve “özel” düzene tabiydiler. Koşullar çok sıkıydı ve bazıları çok mücadeleci ve tavizsiz olan bu tuıuklulann haşin hapishane yönetim iyle ilişkileri, kam p yaşamının iyice sertleşm esine yol açıyordu. Bu kampların gerçek yüzünü, sayılannı, buralarda çekilen cezaları, insan kayıplannı, vs. öğ­ renm ek için kapsam lı araştırm alara ihtiyaç vardır. Elimizde Uluslararası Af Örgülü kaynaklı bazı bilgiler bulunm aktadır9 ve bu metinlerde, hukuksal kaynaklardan alıntıladığımız hak­ ların pek çoğundan söz edilmemektedir. Uluslararası Af Örgü­ tü soruşturm alar sırasında avukatların hazır bulunm asını en­ gelleyen sın ırlam aları (bu n ları biz de biliyoru z) saymakta, ama m ahkûm ların cezalarını çekerken avukatlarla görüşme imkânı konusunda hiçbir şey söylememektedir. “Devlete karşı özellikle tehlikeli suçlar”dan hüküm giyip şıkı düzen uygula­ nan yüksek güvenlikli hapishanelere kapatılan siyasi tutuklularm, diğer mahkûmlara kıyasla daha az haklan olduğunu tah­ min edebiliriz. Ö rneğin, mahpusların çoğunun ailelerinin ya­ şadığı bölgede tutulm alarını öngören yasa hükm üne genelde uyulmasına rağmen, yasa m etinleri muhalifler için bunun tam tersini öngörüyordu. Tersi bir kanıt olm adığından, siyasi tutukluların devredilemez temel haklan olan yurttaşlar olarak görüldüklerini varsaymak m üm kün değildir. Genel olarak ele alındığında ceza ve infaz kurulularındaki nüfusun durumu kayda değer ölçüde düzelmişti, ama elde ek bilgiler olm adıkça, gerçekliğin yeni mevzuata ne ölçüde teka­ bül ettiğini bilmeye im kân yoktur. Kolonilerin çok geniş top* 9

Bkz. Uluslararası Af Ö rgülü. Prisoners o f C on science in the USSR, Londra. 1974.

216

raklara d ağ ılm ış o lm a la rı, h ap ish an e y ö n e ticile rin in d üşü k eğitim düzeyi ve M V D hapishane p ersonelinin kaba kuvvet kullanm a a lışk a n lığ ı - b ü t ü n bu n lara ilaveten , k aşarlan m ış suçlularla baş etm enin aşikâr g ü çlü ğ ü - göz önüne alındığında, Fiilî durum un yasa h ükü m lerind en az çok uzaklaşm ası m uhte­ meldir. Gene d e, y asalann ve b u n la n uygulatm aktan sorum lu güçlü kurumların varlığı, tutukluların sistem i etkilem e ve ilgili yasal hükümleri k end i lehlerin e kullanm adaki kayda değer tecrübe­ si ve kam uoyu , reform ların, siyasi tutuktular da dâhil (bu ko­ nuya tekrar d ö n eceğ iz), Stalin dönem inde yürürlükte olan sis­ temden o ld u kça farklı b ir sistem yarattığını varsaymaya izin verir. Her durum da, ister şikâyetler, savcılara ve yargıçlara ya­ pılan başvurular ve tu tu kluların ya da ailelerinin, parti ve dev­ let yetk ililerin e ulaşan cezaların gözden geçirilm esi talepleri olsun, ister değişik soru ştu rm a kom isyonlarının (bunların bel­ geleri zam an zam an Batılı araştırm acılara açılıyordu), elim iz­ deki m uazzam m iktarda m alzem enin işaret ettiği so n u ç budur. Temyiz p rosedü rleri ve alt m ahkem elerin kararlarını gözden geçirme y etkilerini kullanan savcıların ya da üst m ahkem ele­ rin m üdahaleleri, adli prosedürlerde önem li düzelm eler sağlıyör ve tu tu kluların koşu llarını iyileştiriyordu. Ceza p o litik asın ı rasyonelleştirm e (m odernleştirm e mi de­ m eli?) eğ ilim in in beraberinde getirdiği bir diğer önem li geliş­ me, h u k u k ç e v re le r in in ve b u n ların siyasi m ü tte fik lerin in -p ek ço k la rın ın ileri sürdüğü g ib i- h içb ir soru nu çözm eyip yeni p roblem ler yaratan sistem in cezalandırm a eğilim ini zayıf­ latmak için u y g u lad ık ları g ü çlü bask ıy la bağlan tılıd ır. W .l. Butler, ne kadar ağır olursa olsun, tutukluluk gerektirm eyen ceza tiplerinin -uygulaması yönünde güçlenen baskıyı in cele­ miştir. Bu çe rçe v ed e , en serti belli bir yerden sürgün ya da uzak b ir yere sürgüne g önd erm e olan bir dizi “şartlı ceza”yı analiz etm iştir. D iğer cezalar, zorun lu çalışm a (m ah kû m lar önceden olduğu gibi çalışm aya devam ediyor, ama ücretlerin­ den bııyü k bir para cezasına denk düşen bir kesinti yapılıyor­ du), to p lu m la y en id en b ü tü n leşm ele rin d e esk i tu tu k lu lara 217

yardım ve zoru n lu ça lışm an ın olm ad ığı cezalard ı (bunlar, SSCB ve cum huriyet yasalarına, bu cezaların statüsünü, savcı­ lar tarafından denetlenm e ve uygulanma u sullerini düzenle­ yen 15 Mart 1983 tarihli bir kararnameyle eklenm işti). Sözü­ nü ettiğimiz para cezalan dışında, bu tip hüküm ler arasında, bazı görevlere gelm enin ya da belli faaliyetlerde bulunmanın yasaklanması, malların m üsaderesi, bir askerî rütbenin ya da unvanın geri alınm ası ve işyerinde herkesin önünde uyarma cezalan yer alıyordu. Yetmişlerde ve seksenlerin başında adalet sistem inde yapılan reformlar, bu eğilim in daha da güçlendiği­ ne ve tu tu klu lu k gerektirm eyen ceza kararların ın yargıçlar arasında giderek yaygınlaştığına işaret etmekledir. Hapishanelerde ya da sıkı düzen uygulanan iki koloni kate­ gorisinde tutulan siyasi tutuklu ve tehlikeli suçlu sayısının gö­ rece düşük olduğunu unutm am ak gerekir. Ttıtuklulann büyük çoğunluğu cezalarını “daha yum uşak” kategorilerde çekiyordu ve yüksek adli otoriteler, hukukçular ve bazı hüküm et çevrele­ ri tarafından savunulan denem elerin hedefi bu kesimdi. Amaç, ağırlıklı olarak kapatm a cezaları verm eye geleneksel olarak eğilimli bir sistem in büyük ölçekte “ağır cezadan uzaklaştınlm ası”ydı. Cezaları liberalleştirm e m ücadelesi, ço k daha önce, Stalin sonrası dönemin ilk yıllarından itibaren, halta daha ev­ vel başlam ıştı. Ama seksenli yılların başında, büyük ölçüde başanya ulaşan ciddi bir m ücadele haline geldi. Todd Fogleson’ın (bu bilgileri ona borçluyu m )’0 “ağır cezadan uzaklaşma arayışı” deyimi bu dönem i m ükem m el bir şekilde özetler. R usya F e d e ra sy o n u A d alet B a k a n lığ ı k a y n a k lı v eriler. 1 9 8 0 ’de ceza davalarındaki sanıkların yaklaşık % 9 4 ’ünün suç­ lu bulunduğunu ve yaklaşık % 60’ınm hapse atıldığını göster­ mekledir. 1990’da bu rakam lar sırasıyla % 84’e ve % 4 0 ’a inmiş­ ti. Fogleson’a göre, bu boyutta değişimler ender görülür ve bu olguyu sırf yayım lanm ış m alzem e ve rö p o rtajlar tem elinde 10 Bkz. Todd Fogleson, "T h e Reform o f Crim inal Ju stice and Evolution o l Ju dici­ al Dependence in Late Soviet R ussia", Peter H. Solom on, jr .. yay. liar., Rtform in g ju stic e in Russia. 1864 -1 9 9 6 : Power. Culture, m id th e Limits o j L eg al OitU'i içinde, Arm onk (N ew York) ve Londra. 1997.

218

açıklamak m üm kün değildir (yetm işlerin sonu ile seksenlerin başında görülen ceza davalarının arşivleri henüz açılm am ış­ tır). Ama Fogleson, haklı olarak, işgücü sıkıntısın ın bununla bir alakası olm ası gerektiğini tahm in etmektedir. Bu konuya tekrar döneceğiz. Şim dilik, Fogleson’ın siyaset dünyasıyla ilgili önem li bir tes­ pitinin üzerinde duracağız. G eçm işte, yargıçlar parti görevlile­ ri ve Adalet bakanlan tarafından denetleniyor, üst m ahkem e­ ler ise esas olarak adli denetim yetkilerini kullanıyorlardı. Yet­ mişli yıllarda, ceza hukukunu liberalleştirm e kam panyasına, bu alana müdahaleden vazgeçm iş olan parti önderlik etmedi. Keza. Adalet Bakanlığı da öncü bir güç değildi. H üküm lerinde “ağır cezadan uzaklaşm ad an ve tutukluluk gerektirmeyen ce­ zalara daha sık başvurm aları için alt m ahkem elere baskı ya­ pan, mahkem e hiyerarşisinin en üst kademesi, yani SSCB Yük­ sek Mahkemesi ve cum huriyetlerdeki yüksek m ahkem elerdi. Söz konusu m ahkem eler bu hedef doğrultusunda, eleştiriler yayımlayıp yargıçlar için eğitim sem inerleri düzenleyerek tem ­ yiz ya da denetim yetkilerini kullandılar. ilk önemli değişimler, Yüksek Sovyet’in, bundan böyle basit para cezaları ya da iki haftalık hapis cezalanyla cezalandırıla­ cak pek ço k hafif suçu ağır ceza davası konusu olm aktan çı­ kardığı Şubat ve Mart 1977'd e gerçekleşti (bu tarihe kadar, as­ gari ceza bir yıl tutukluluktu). Bundan böyle, yargıçlar “top­ lumsal olarak tehlikeli” bulm adıktan davalarda ertelenen ce­ zalar, üç yılın altındaki m ahkûm iyetler için de zorunlu çalış­ ına cezaları verebilecekti. 1 9 7 8 ’de Yüksek Sovyet, basit para cezalarının ve tu tu kluluk gerektirm eyen cezalann verileceği SuÇ kategorilerini genişletti. Küçük suçlara verilen cezalan n hafifletilmesinden yana argüm anlan geliştirenlerin, kısa süreli hnpis cezalarının etkisini sorgulayan Sovyet krim inologlan ol­ u ğ u n u belirtelim . Bunların en ünlülerind en biri, 1 9 7 6 ’dan ‘libaren, suçtaki artışın en büyük nedenlerinin ailenin dağıl*nası. toplumsal bağların kopm ası, toplum la bütünleşm e ek ­ l i ğ i ve toplum sal avantajların artan etkisi olduğunu ileri Suriııfıştür. H apishanelerde tecrit, sorunları ağırlaştırm aktan

219

başka bir sonuç veremezdi. Fogleson’ın görüşlerine yer verdiği başkaları, tutukluluk gerektirm eyen cezaların, insanların ken­ dilerini suçlu olarak görm elerini, dolayısıyla da suçluya dö­ nüşm elerini önlediğini savunuyordu. Böylece, 1 9 7 7 -1 9 7 8 ’de, önde gelen hukukçular “baskı araç­ larında daha büyük bir tasarruf’ ve ceza yasalarında, sistemin genel hedeflerini gerçekleştirm esine yardımcı olacak değişik­ likler talep ettiler. Başkaları, bulgularının bilim sel olduğunu ve 20. yüzyıl sonunda bu alanda izlenecek politikanın bilime dayanması gerektiğini vurguladılar. Daha başkaları, cezalandı­ rıcı bir m antıktan faydacı bir felsefeye geçilm esini istediler: Toplumsal hedeflere ulaşmada ceza ikinci sırada gelmeliydi. Yüksek M ahkem e alt m ahkem eleri, verilen cezalan daha da farklılaştırmaya ve ceza soruşturm alarının yürütülmesinde ve suçun kanıtlanm asında daha titiz olmaya zorlarken, bu politi­ kanın genel sonuçları taraftarlarında dıış kırıklığı yaratıyordu. Kasım 1984’te, Adalet Bakanlığı bazı yargıçların m esajı alıııadıklan ve yüksek m ahkem elerin kararlarını önemsemedikleri sonucuna vardı. Kuşkusuz, eski politika daha az sorun çıkarı­ yordu ve SSCB alt m ahkem elerinde hâlâ büyük ölçüde devam eden baskıcı zihniyete daha uygundu. Gene de, başka deği­ şim ler de gerçekleşecekti, zira ceza reformu cephesi artık daha geniş ve hareketliydi. Her şey; cezalandırıcı eğilimlerden kopma yönündeki bu it­ kinin ardında yatan yasal, hukuki ve ideolojik mantıktan iba­ ret değildi. İleride daha ayrıntılı olarak ele alacağımız artan iş­ gücü sıkıntısı, ağır cezadan uzaklaşma girişim inin ve çevresin­ de dönen tartışm aların arka planındaki faktörlerden biriydiStalinist sistem de em ekçiler bir dizi yasal ve ekonom ik kısıtla işyerlerine bağlı olduklarından, işgücü “özgür” falan değildiFiiliyatta bu sorunu, yetkililerin yasal ve ekonom ik önlemleri6 ve işten kaçanların ve kaytaranların ahlaken mahkûm edildiğ1 kampanyalarla baş etm eye çalıştıkları, durdurulması imkânsızkendiliğinden bir işgücü hareketliliği hafifletiyordu. Burada söz konusu olan daha geniş kapsamlı bir olgudurStalinizm zirvesindeyken bile kontrol alım a alınamayan vc S0' 220

nunda meşrulaşıp Stalin sonrası değişimler sırasında kabul edi­ len doğal bir gelişme. Bu, “işgücünün Stalinizm’den arınm ası” olarak adlandırabileceğimiz şeydir. Ceza sistem inde reform ve mahkûmiyet kararlarında “ağır cezadan uzaklaşm a” eğilim i, daha geniş kapsamlı bu sürecin parçasıydı, işyeri ilişkilerini sü­ rekli değiştiren güçlü değişim dalgalan, ceza politikasını ve toplumsal polilikalan buna ayak uydurmaya zorluyordu. Aşa­ ğıda ele alacağımız iş yasalan ve uygulamalan, fabrikalarda ve bürolarda çalışanların, kâğıt üzerinde ve fiiliyatta haklar elde euneyi nasıl başardıklannı göstermektedir. Bu haklar, iş yasası başta olmak üzere hukuksal belgelerde yazılıydı.

İş Yasası: Tarihsel B ir İncelem e Sovyet rejim in in başlangıcın d an itibaren, çalışm a m evzuatı hükümetin gündeminde öncelikli bir yer işgal elti: sekiz saat­ lik işgünü, iki haftalık ücretli izin, em eklilik, işsizlik, hastalık ve m alullük sigo rtası. 9 A ralık 1 9 1 8 ’de, Rusya F ed cra sy o nu’nun iş yasası çıkarıldı (ama hiçbir zaman yayım lanm adı). 16-50 yaş arasındaki herkes, malul olm adıkça “çalışm ak zorunda”ydı. Eşit işe eşit ücret ilkesi ilan edilm işti ve çeşitli ça­ lışma koşulları düzenlem eye tabi tutulmuştu. Sovyet uzm anla­ rına göre, sözleşm eye dayalı gönüllü ilişkilerin yerine işçilerin eratlaşıırılmasını zorunlu kılan, 1 9 1 8 -1 9 2 1 arasındaki Iç Savaş'tı. 30 Ekim 1 9 2 2 ’de yeni bir yasa çıkarıldı ve 15 Kasım ’da yürürlüğe girdi. “Çalışma zorunlu!uğu”nun yerine, “istihdam Prosedürleri" geçirildi: İş ilişkileri bundan böyle gönüllü bir anlaşmaya dayanacaktı. “Çalışma zorunluluğu” istisnai koşul­ larla (doğal afetler, acil kamusal görevler) sınırlanm ıştı. Yasanın ayrı bir başlığı, toplu sözleşm eleri ve bireysel iş sözleşm elerini ele alıyordu. İşçiler ve yönetim , bazı temel hüküm lere uyulması koşuluyla bireysel iş sözleşm elerini degiştirebiliyorlurdı. Toplu sözleşm e görüşm eleri sendikalar tarafından yürü­ nülüyordu; iş uyuşmazlıkları halk mahkemeleri tarafından çö ­ k ü y o rd u : ücretlerle ilgili geçici komisyonlar, uzlaşma ya da ,ahkim kurulları oluşturulm uştu. Sekiz saatlik işgünü korun­ 221

muş ve fazla mesai şartlan düzenlenm işti. Kısacası, 1922 ta­ rihli iş yasası devlet sektörünü kayırsa da. Balı ülkelerindeki iş yasalanna çok benziyordu. 1 9 2 9 ’da ulusal ek o n o m ik planlam aya geçiş, pek çok hü­ kümde değişiklikleri de beraberinde getirdi. Artık tek işveren devletli ve sendikalar ekonom i yönetim inin bileşenlerinden biri olm uştu. Sendikalar 1 9 3 4 ’ten itibaren toplu sözleşmeleri hazırlamayı bıraktılar ve o tarihe kadar, güçlü bir hüküm et or­ ganı olan Çalışma K onıiserliği’nin yetki alanına giren sosyal güvenlik yönetim ini ve düzenlem eleri uygulatma işini üstlen­ diler. 1933’te bu kom iserlik tasfiye edildi; sözüm ona sendika­ larla birleştirildi, ama sendikalar bir hükümet organı olan ko­ m iserlikle aynı otoriteye sahip değildi. M ezunların zorunlu ta­ yinle işyerlerine yerleştirilm esine 1930’da, planlama prosedür­ leri kapsamında başlandı. 1 9 3 2 ’de işçiler üzerindeki kontroller sıkılaştınldı; bundan böyle, bir günlük devamsızlık derhal iş­ len çıkarmayla ce z a la n d ıra b ile cek ti. 1938’de disiplin önlem­ leri daha da çoğaltıldı: İşe geç gelm ek ya da erken çıkm ak suç haline geldi. 1 9 4 0 başında yayım lanan bir kararnam e, yöneüm in rızası olmadan işten ayrılmayı yasaklıyordu. Buna karşı­ lık, devlet, çalışanları, rızalarını alm aksızın, dilediği gibi bir y erd en b aşk a yere tay in e d e b iliy o rd u . Toplu sözleşm eler 1 9 4 7 ’de resm en yeniden başladı. Toplu sözleşm e uygulaması 1 9 3 5 ’te kaldırılm ış olm akla birlikle, fiiliyatta çeşitli şekillerde varlığını sürdürm üştü; bu da, işyerlerinde gerekli olduğunu gösteriyordu. Ücret artışlarına gelince, yerel düzeyde belli bir esneklik tanınsa da, bunlar giderek daha ço k m erkezî kararla­ ra bağımlılaştı. Böylece, 1 9 3 0 -1 9 4 0 arasında 192 2 tarihli iş )’a' sasının büyük bölüm ü geçersizleşm işti ve m etin artık yayım­ lanm ıyordu.1’ Sıalin sonrası dönem de, en se n önlem lerden bazıları kaldı­ rıldı. Çalışanlar istifa ya da iş değiştirme hakkını geri aldı ve yeni m etinler (1 9 5 7 ) savaş sırasında getirilen sert hükümle11 y u m u şa ttı. Y eni b ir iş y a sa sın ın h a z ır lık la r ın a başlandı11 Burada temel kaynağını, Butler, Soviet L aw , s. 2 0 8 -2 2 2 ‘dir.

222

1959 'da, tartışılm ak üzere bir ilk taslak yayım landı, am a yasa ancak L970’te çıkarıldı ve 1 O cak 1 9 7 l ’de yürürlüğe girdi. Bu m etinlerin ve başlattıkları tartışmaların incelenm esi, ça­ lışma m evzuatının I 9 8 6 ’ya kadarki gelişim ini izlem em ize ola­ nak verir. İşverenle sözleşmeyi feshederek işten ayrılma hakkı temel bir hak olarak belirlenm işti; yönetim in buna itiraz hakkı voktu.12 “İş sözleşm esi” iki tarafa da getirdiği pek çok güvence ve çalışanlar lehine özel hüküm leriyle ciddi bir prosedür hali­ ne gelmişti. Yasanın saydığı bir dizi kusur için yaptırım lar uy­ gulama yetkisi de dâhil, yönetim in haklan açık bir şekilde ta­ nımlanmıştı. Sözleşmenin çalışan tarafından feshi (sürekli sözleşm elerde) “İş Yasası’nın Esaslan”nın 16. maddesine dâhil edilm işti (Rus­ ya Federasyonu ve diğer cum huriyetlerin iş yasalannda da). Çalışanların iki ay önceden yazılı bir ihbarda bulunm ası gere­ kiyordu; sağlam gerekçelerin sunulm ası halinde, ihbar süresi bir aya inebiliyordu. İşçi hastalık, m alullük, bireysel ya da top­ lu sözleşmeleri düzenleyen kurallann ihlali ve ilgili bölüm ün 1980 ve 1 9 8 3 ’te kalem e alm an yeni versiyonlannd a sayılan başka nedenlerle, süreli bir iş sözleşm esini (1 0 . madde, 2. bö­ lüm) sözleşm enin bilim inden önce feshedebiliyordu. 1983 versiyonu işçilerin iki aylık ihbar süresi dolm adan iş­ lerinden ayrılm alarına da izin veriyordu. Her durumda, yöne­ tim çalışana “çalışm a k am esi”ni iade etm ek ve ödenm em iş ü c­ retlerini ödem ek zorundaydı. Bu hüküm ler son derece ayrıntı­ lıydı; bir yorum cu, çalışanın işini bırakm ak istem esi halinde bir açıklamada bulunm a m ecburiyeti olm adığını bile belirtir (iki haftalık -m ev sim lik işçiler için sadece üç g ü n lü k - bir ih­ bar süresinin yeterli olduğunu belirten 1980 tarihli bir m etinle % ili olarak). Sadece, tutukluluk gerektirmeyen bir ceza çek ­ 12 Bu konu, iş uyuşm azlıkları ve diğer sorunlarla ilgili m alzem elerin kaynağı: V. I Terebilov, yay.haz., K om m en taril k Z ü kon odatelilvu o Trutle. Moskova, 1996. kitabın editörü SSC B Yüksek M ahkem esinin başkanıydı. İş uyuşm azlıktan *• 509'da aynnıılt olarak İncelenm ektedir (iş yasasının 8 6 .-9 4 . ve 2 0 1 .-2 2 4 . ^paragrafları). İş sözleşm esi ve işçinin bunu feshetme hakkı için bkz. s. 5 0 -5 5 , Özellikle de Rusya Federasyonu'nun iş yasasının 29. paragrafı: “Iş sözleşm esifesih gerekçeleri'.

223

mekteyken işlerinden ayrılmak isteyenler, cezalarının infazın­ dan sorum lu makamdan izin alm ak zorundaydı.

Iş U yuşm azlıkları İş uyuşm azlıkları birliğin ve cu m hu riyetlerin iş yasalarında geniş bir yer Lutar. İşçilerden gelebilecek her tür şikâyeti ele alm ak için, bir dizi kurum ve kuralı (iş norm ları dâhil) içeren gerçek bir sistem kurulm uştu. Bu şekilde, her büyük işletme ya da devlet dairesinde, sendikaların ve yönetim in eşit olarak temsil edildiği bir “iş uyuşm azlıkları kom itesi” bulunm ak zo­ rundaydı. Daha küçük işletm elerde ve devlet dairelerinde bir “sendika kom isyonu” yetkiliydi ve uyuşmazlık bu komisyon tarafından çözü lem ezse yerel (k en t ya da il düzeyinde) bir m ahkem eye havale ediliyordu. Kıdemli çalışanları ve teknik personeli ilgilendiren uyuşm azlıklara ilgili işletm e yönelimi bakıyordu. Ç ıkan kararın şikây etçi lehinde olm ası halinde, yönetim in sadece şikâyetçinin zararını tanzim etm ekle kalma­ yıp uyuşmazlık nedenlerini ortadan kaldırmak için önlemler alması da gerekiyordu. Yönetim in işçilerin haklarını ihlal et­ m ekten suçlu bulunduğu durumlarda, dava m ahkem elere götü rü lebiliyord u .13 Bu davalarda uyuşm azlık m edeni kanuna göre çözülüyordu. Savcıların müdahil olm alarına ve şikâyetle­ ri dinlem elerine izin veriliyordu (son derece kesin b ir dizi ta­ lim ata uyarak); taraflardan birinin yasayı ihlal etm esi duru­ m unda, savcıların kovu ştu rm a başlatm a hakları b ile vardıBelli bir işletm e kadem esinde uyuşmazlığa düşen çalışanlar, derhal üst yönetim e başvurabiliyorlardı, işletm elerindeki sen­ dika kom itesinin aldığı karardan hoşnut olm adıklarında mah­ kem elere gidebiliyorlardı. İşverenler de aynı hakka sahipüNihayet, işten çıkarılm a durum unda çalışanlar, sendika konutesi ya da iş uyuşm azlıkları kom itesinden geçm eksizin, doğru* dan m ahkem elere başvurabiliyorlardı - aynı şekilde, işveren­ 13 Yüksek M ahkem e plenum unım . M erkez K om itesinin ideolojik ve siyasK'S1^ sel (.alışmanın iyileştirilm esi kararı ışığında aldığı, m ahkem elerin görevleri) ilgili 29 Haziran 1979 tarihli karar.

224

ler de, neden olm uş olabilecekleri zararlar için çalışanları da­ va edebiliyorlardı.14 İş yasası son derece ayrıntılıydı. Çalışanların işle ilgili dava­ larda m eşru taraf olabildikleri anlaşılmaktadır, ama yasal pro­ sedürlerin işçiler için son derece karm aşıkken, işverenler için çok daha basit olup olm adığı sorgulanabilir. Bununla birlikte, elimizdeki istatistikler, işçilerin de uzlaşmazlık çözüm süreci­ nin değişik düzeylerinde bu prosedürleri kullanm ayı öğren­ dikleri ve çoğu durumda davalarına işletm e yönetim inden da­ ha olum lu yaklaşan m ahkem elere yoğun biçim de başvurduk­ tan sonucunu çıkarm am ıza izin vermektedir.15 Ne olursa olsun, iş sözleşm esi iki tarafı da bağlıyordu. Ve yönetim çok güçlü olsa bile, çalışanlann elinde, m ahkem elere |j|gşvurmakıan daha etkili bir silah vardı: Iş değiştirerek çık ar­ larını koruyabiliyorlardı. Personel değişkenliği olgusu, Sovyet sosyologlan ve istatistikçileri tarafından ayrıntılarıyla incelen­ mişti. Ayrıcalıklı sın ıf işçiler değil y ön eticilerdi, am a ufukta beliren işgücü sıkıntıları karşısında, bürokrasi, işçileri yerle­ rinde tutmak için çözüm ler ve çareler bulmaya zorlanıyordu. Büyük işletm eler bunu yapmak için daha fazla im kâna sahipti; işçilere lojm anlar, kulüpler, kreşler ve başka kolaylıklar su n ­ makta ya da bunların giderlerini, sık sık bu işletm elerin varlı­ ğına bağımlı olan belediyelerden (özellikle, Baıı'da sanayileş­ me tarihinin çoktan unutulm uş bir sayfası olan fabrika kentle­ rin çoğalmasıyla birlikte) çıkarmaktaydılar. Demin sözünü ettiğim iz büyük çaplı Loplumsal olgu -p e rso ­ nel d eğ işk en liğ i- tüm sektörleri etkiliyordu. İş yasası hüküm ­ lerinin ardında ve çevresinde, sürekli işyeri değiştirmeler, yeni •stihdam havzalarına göçler, iş, iklim , lojm an koşullarının çok 3ğu olm ası halinde geri d önüşlerle, ço k farklı bir g erçek lik

^ [Bkz. |u-A. K orshunov vtl.. Sovetshoc Zaltonodatel’s tvo o Trudc: Spravochnik. Moskova. 1 9 8 0 . s. 5 7 vd. , 5 (fe C B iş yasasının so n versiyonu 1970'ıe (R SSFC'ninki 1 9 7 1 ’de) yayımlanmış­ tı. Bana göre, bu yasalar ve işle bağlantılı sonraki mevzuat hakkında c n iyi kaynak. V. 1. Tcrebilov, “Verkhsuda SS5R”. A. i. Startseva. M. E. Pankin. yay. (lıaz Kunınıentorii k Zııknnodatelstvu o Trade. Moskova, 1986'dır.

225

vardı. Bu işgücü trendleri ekonom ik planlamanın önüne ciddi sorunlar çıkarıyordu. Stalinist çözüm -seferb erlik , cebir ve po­ lisiye y ö n tem ler- artık söz konusu değildi. Sistem i yönetenle­ rin, yasal olarak “işgücü piyasası” olarak adlandırılabilecek bir olguyla ve işçiler ile işveren-devlet arasında oluşm akta olan zım ni bir anlaşm ayla yüzleşm esi gerekiyordu. “Ödediğinizin karşılığını alıyorsunuz” -y a da bunun gerçeküstücü versiyonu olan “Siz öder gibi yapıyorsunuz, biz de çalışır gibi yapıyo­ ruz”- bu gerçekliğin en veciz ifadesiydi. Ama “işgücü piyasa­ sı” terimi bu gerçekliği, bazı entelektüellerin bayıldığı “gerçe­ küstücülük” ten daha iyi ifade eder. G erçekten de, bu terimin kullanım ını haklılaştıran, açık ve doğrudan -ve/veya kısmen gayri resmî ve d o lay lı- bir ekonom ik pazarlık süreci oluşuyor ve işliyordu. Artan işgücü sıkınu sı, sadece işverenler fena hal­ de işgücüne ihtiyaç duydukları için değil, -istih d am durumu üzerinde ağırlığını hissettiren bir çelişki n ed en iy le- yedek bir işgücü bulundurm ak çıkarlarına uyduğu için de ağır kısıtlar yaratıyordu. Bu, ilginç bir anorm alliğe yol açtı: İşçiler işgücü sıkıntısı çekilen zor bölgelerdeki işleri, devletin sözleşmelerde yer alan, doğru dürüst yaşam koşullan sağlama yükümlülüğü­ nü yerine getirmediği gerekçesiyle terk ediyor, işgücü fazlası olan bölgelere dönebiliyor ve gene de iş bulabiliyorlardı. Anlattığımız gelişm eler -c e z a politikası ve polis, Gulag’ın ve kitle terörünün son bulm ası, yasal mevzuat ve işçi haklarıdevleıin, bürokrasinin ve partinin işleyişini de etkiledi. Muha­ fazakâr reflekslerin canlanm ası ve buna tekabül eden kurum­ sal değişimler (KGB de dâhil), yönetim kadrosunun toplum­ dan, özellikle de iş dünyasından anladığına verdiği cevaptı. Rejim in daha da gevşemesi için yükselen toplumsal baskı kar­ şısında, bazıları, KGB’nin de yardımıyla vidaları sıkm ak isli­ yordu. Ama bu işe uygun “vidalar”ı bulmak giderek güçleşi­ yordu.

226

15 KGB ve Siyasi M uhalefet

Şimdi, temel yasa uygulatma kurum lanndan birine -g iz li po­ lis- ve siyasi m uhaliflerle baş etm e yöntem lerine dönebiliriz. Bugün itibariyle, KGB tarihi hakkında otorite kabul edilen bir çalışma yoktur ve bu kitap yazıldığı sırada KGB arşivleri hâlâ (Araştırmacılara kapalıydı. Bu nedenle, ortaya çıkan bazı bilgi­ lerle yetinmek durumundayız. Gizli polisin, Kruşçev öncesi dönem de büründüğü çeşitli kimliklerle -Ç e k a , GPU, N K V D - tarihçiler tarafından nakledi­ len iniş çıkışlı bir iarihi oldu. 1 9 1 7 ’de Çeka’nın (d ıre z v y ch a iııairı kom m issiicı) kurulm asından itibaren, örgütün ajan ları resmen hep “Ç ekacı” (chekisty) olarak anıldı; bugün de böyle anılmaktadır. Bu ajanların devrim dönem indeki rolüyle açıkla­ nan, saygın bir ism e bu şaşmaz bağlılık, m uhtem elen örgüt ile Stalinist dönem arasına mesafe koymak gibi örtük bir amaca hizmet ediyordu. Ç ekacılar büyük bir dava uğruna m ücadele etmiş, hayatlarını tehlikeye atm ış ve bu uğurda ölm üşlerdi; Stalin dönem inde ise NKVD ajanları (nfevdisty) masum insan kitlelerini işkenceden geçirdiler ve öldürdüler. O nlar da hayat­ larını tehlikeye atıyorlardı, ama kahram anca değil: Patronun emriyle işledikleri cinayetlerin izlerini ortadan kaldırmak için, gene patron tarafından tasfiye edilebiliyorlardı.

227

Burada. GPU 193-Pte teorik olarak NKVD (İçişleri Komiser­ liği) tarafından yutuldugunda, aslında bunun tam tersinin ger­ çekleştiğini hatırlatm akta yarar var. NKVD, kom iserlik içinde GUGB (Devlet Güvenlik Genel idaresi) adıyla dokunulmadan bırakılan GPU yönetim i tarafından devralınmıştı. Bu şekilde, ulusal ve uluslararası siyasi güvenlik ve istihbarat servisleri kompleksi, bir çırpıda bağımsız bir kurum (M GB ya da KGB tipinde) haline gelebiliyor ya da yeniden NKVD-MVD’nin bir bileşeni olabiliyordu. Stalin dönem inde NKVD-M VD'nin ba­ şında güvenlik servislerinin şefinin bulunduğunu, dolayısıyla da “parça”nm “bü tü n”ün kontrolünde olduğunu da hatırlat­ mak lazım. Sık aralıklarla birbirini izleyen bu yeniden yapılan­ malara neden gerek duyulduğu uzm anlara sorulacak bir soru­ dur. Bizim için en önem li nokta, gizli polisin ve istihbarat ser­ vislerinin. büyıık tem izlik hareketlerinde uğradıkları ağır kan kaybına ve Sıalin sonrası dönem de gerçekleşen sayısız değişi­ min saflarında yarattığı çalkantıya -b azen de k a o sa - rağmen, esas olarak dokunulm adan kalm ış olmasıdır. Bir aşam ada, MVD -b ü ro k ra tik bir “süper g ü ç”- Gulag'a. tüm istihbarat kom pleksine ve önem li askeri özel güçlere, bu­ nun yanında sınır m uhafızlarına hükmediyordu. Bunlara ila^ veten, bir İçişleri Bakanlıgı’nın bildik işlevlerini -asay iş, ııütus kayıtlan ve yerel yönetim in d en etim i- yerine getiriyordu. Stalin’in ölüm ünden sonra, MVD’nin gücü ciddi bir şekilde azal­ tıldı ve 1962’de Birlik bakanlığı olarak lağvedildi. 10 Şubat 1954'ıe, MGB (Devlet G üvenlik Bakanlığı) bir kez daha -b u defa tem elli- MVD’den ayrıldı. Bundan önce MVD bakan yar­ d ım c ıs ı o la n G e n e ra l S e ro v ’un o to r ite s i a ltın a g ird i ve M VD’nin bazı işlevlerini üstlendi. Serov 8 Aralık 1 9 5 8 ’de göre­ vinden alındı ve askeri karşı istihbarat örgütünün (G RU ) başı­ na ve genelkurm ay başkan yardım cılığına atandı. Bu arada KGB (K, Komitet’in baş harfi) adını alm ış olan M GB'nin yöne­ timi A.N. Shelepirie em anet edildi. Kom som ol’da başladığı ka­ riyerine cum huriyetlerde parti örgütlerini denetlem ekten so­ rumlu Merkez Komitesi dairesinin başkanı olarak devam eden Shelepin, Kruşçev'in talimatıyla, KGB’nin aşın dallanıp budak­

228

lanmış örgüt yapısını basitleştirdi ve önem li personel indirim ­ lerine g itti. Bu d eğ işim ler, bazı ta rih ç ile r tarafın d an “ç o k önemli" görülm üştür ve Kruşçev’in “gösterişli apoletlerini ve pantolon şeriLİerini sö km e" (Rusçası raspognim , razlam p asim kulağa daha veciz gelir) şeklindeki anii-m ilitarist vecizesiyle gayet güzel özetlenir. Bu nedenle, önde gelen bazı sim aların gıpta ettikleri ask erî unvan ve üniform aları taşım a h akkın a Shelcpin de yeni İçişleri Bakanı Dudorov da sahip değildi. KGB’n in M oskova’daki m erkezi Lubianka’da işler yavaş ya­ vaş yoluna girm eye başladı. G izli polis, işleyiş tarzında bazı önemli değişikliklerle (bunlar, liberal görüşlü yurttaşların, hu­ kukçuların ve entelektüellerin görmek istediklerinin çok geri­ sinde kalsa d a), eski ağırlığına yeniden kavuştu. KGB’nin iç yapısı 1 9 5 8 ’den altm ışlı yılların ortalarına kadar değişmeden kaldı. Ne var ki, aynı dönem de, rejim in karakterini etkileyen değişimlerin -y a s a ve yönetm eliklerin artan ö n em i, huku ki mesleklerin kayda değer rolü, giderek kentleşen bir toplumda cebri ö n lem lerin e tk isin in a z a lm a s ı- örgütü etk ile m em e si mümkün değildi. Tuzaklarla dolu bu alanda değişimin “doğal” sınırları olduğu doğrudur -b ilh assa, bu, rejim in bütünü için de geçerli old uğundan- ve bunların akılda tutulması önem li­ dir. Gene de, gerçekleşen değişimler kayda değerdi. Saymaya başlarsak, Slalin ’in gizli polisinin elindeki güçlerin azaltılması aşamalı olarak gerçekleşti, ama işin sonuna gelin­ diğinde sıkı bir tem izlik operasyonu gerçekleşm iş oldu. Özel konferanslar, d oğrudan siyasi polisin y önettiği olağanüstü mahkemeler ya da uğursuz yerel “troykalar” gibi illegal yapıla­ rın dağıtılması belirleyici bir adım oluşturdu; bunu, KGB’ye, yürüttüğü so ru ştu rm aların so n u çların ı daim i m ahkem elere teslim etm e zorunluluğunun getirilmesi izledi. Bu girişim , gü­ venlik servislerinin sonuna kadar kullanma talimatı aldıkları, infial uyandıran keyfilik alanını biraz olsun daralttı. G izli polis 'Vin sınai bir işgücü havuzu olan Gıılag’ın lağvedilmesi ve bu­ nun sonucunda gizli polisin ekonom ik aktör olarak sahneden Çekilmesi, bir diğer önem li dönem eçti. Gizli ya da üniformalı Polisin rü şvetçiliğin e ve uyguladığı şiddete karşı sü rm ek te

229

o lan kam p an ya da ay n ı y ö n d e se y re tti. B irin ci K ısım ’da. GPU'nun daha yirmili yıllarda, halk savcılarınca (rejim düş­ m anlarının izini sürerken ellerinin serbest kalm asını isteyen Ç ekacılarca “kanuna harfiyen sadık kılı kırk yarıcılar” diye alaya anılıyorlardı) denetlenm eye nasıl tepki gösterdiğine işa­ ret etm iştik. O dönemde savcılar yenik düşmüş ve pek çoğu sonradan canından olm uştu. Savcılar kör topal da olsa, yeni­ den KGB soruşturm alarını denetleyip yürütüyorlardı. Kruşçev döneminde Stalinist canavarı dizginlemek ve gizli servislerdeki atmosferi değiştirmek için alınan önem li tedbir­ ler arasınd a, bu n ların başına parti aygıtından seçilen yeni isim lerin getirilm esi de yer alıyordu. G erçekte K ruşçev’den sonra rejim in iki num aralı adamı olan M ikoyan, otobiyografi­ sinde 1 bu girişimi onaylar, ama Kruşçev’i, Ukrayna’da Merkez Kom itesi birinci sekreteri olduğu dönemde, 2 Eylül 1 9 3 9 ’dan 25 Temmuz 1941’e kadar burada NKVD şefi olarak görev ya­ pan General Serov’u atadığı için eleştirir. Kremlin’in yeni yö­ neticisi. Serov’a başka kim senin göstermediği bir güven besli­ yordu - en azından, Kruşçev’in usta dalkavuklar tarafından kolayca yönlendirildiğini iddia eden M ikoyan’a inanacak olur­ sak . Ç ü rü ıü lm esi g ü ç id d ialar k arşısın d a (a slın d a , bunlar K ruşçev’in m u h aliflerin d en kaynaklanıyord u ) son un d a Se­ rov’u görevden alm ak zorunda kaldıysa da, onu en azından onursal bir makama atadı. MGB 1 9 5 4 ’te, SSC B düzeyinde y etk ili b ir kuruluş olarak (K G B) yeniden oluşturuldu ve başla sın ır muhafızları olmak üzere, önceden MVD’ye ait olan ve sayıları giderek artan işlev­ ler üstlendi. G ene de, MVD’den farklı olarak, artık muazzam b ir ceza infaz sistem ini yönelm iyordu (bu sistem MVD'nin yetki alanında kalm ıştı) ve sadece, sorgusu süren şüphelilerin tutulduğu az sayıda hapishanesi bulunuyordu. Daha büyük bir kam pının ya da kolonisinin de olm ası muhtemeldir, a ma ben buna dair açık b ir belgeye rastlam adım . D iğer taraftan. KG B, istihbarat, karşı istihbarat, muhabere ve nakliye güvenli" I Anastas Mikoyan. Tak Bylo: Razmyshleııiia o Miııuvs/ıem, Moskova. 1999. 230

gini aynı çatı altında toplayan ve muazzam gözelim teknikleri­ ne, tipik b ir d etektif servisine (K G B jargonunda “harici göze­ tim’ ), Çok sayıda başka daire ve şubeye, kalabalık b ir persone­ le ve bütün bunların yanı sıra, KGB’nin duyarlı addettiği her sektörden işe alınan ücretsiz muhbirlere (scu kach i) sahip kor­ kunç bir aygıt oluşturuyordu. Bu güç birleşm esi, m erkezileş­ menin erdem lerine olan yerleşik Sovyet in ancının tipik bir dı­ şavurumuydu. Bu resmi, KGB’nin Sovyet liderlerinin güvenli­ ğinden ve büyük ölçüde, bunların SSCB ve dünya hakkında bildiklerinden (ya da bilm elerini istediği şeylerden) sorum lu olduğunu ekleyerek tam am larsak, durum daha da açık lık ka­ zanır. Dolayısıyla, KG B idari bir devdi, ama Stalin dönem inde­ ki selefinden farklı b ir dev. Son olarak, KGB şeflerinin tepedeki iktidar odağına bağım lı olduklarını ve h iç kuşkusuz, b ir başkasından ço k tercih e llik ­ leri lideri desteklem e eğilim inde olduklarını belirtelim . İyi ha­ ber kaynaklarına sahip olan R.G. Pikhoia’m n da tahm in ettiği gibi, KGB. bu şekilde, I964'te Kruşçev’in ayağının kaldırılm a­ sında tartışmasız bir rol oynadı. Pikhoia’ya göre, kom plonun kolayca başarıya ulaşm ası, Kruşçev’in güvenlik servisleriyle olan gergin ilişkileriyle bağlantılıydı. Beria’nın 1 9 5 3 ’te tutuk­ lanmasının ardından, yardım cısı S.N. Kruglov M VD’nin başı olmuş ve pek çok kişi bunu Stalinist yöntem lere geri dönüş işareti olarak yorum lam ıştı; özellikle, MVD’nin elinden alm an Çeşitli askerî sınai faaliyetlerin yeniden bu kuruluşa devredil­ diği düşünülünce. Aslında, bu can sıkıcı işaretler üst yönetim ­ deki kısm i ve geçici bir kısa devreden kaynaklanıyordu ve Beba’nın eski suç ortaklarına karşı yürütülen tem izlik devam et­ ti- Ağustos 1953 sonunda, MVD şefi, bölge idarelerindeki te­ mizlik operasyonunun bittiğini duyuruyordu (bazı görevliler ölüm ya da uzun süreli hapis cezalarına m ahkûm edilm işti). Otuzlu y ılla rın tüm “p o g ro m la r’’ın d an so ru m lu tu tu la n ^İVD’nin nüfuzu azalırken, KGB’nin yıldızı yükseliyordu. Bundan bir yıl sonra, M oskova m erkezli bir SSC B İçişleri Bakanlıgı’nın yeterli görüldüğü 1 9 3 0 ’dan beri bir İçişleri Ba^ n lığ ı’na sahip olmayan Rusya Federe Cum huriyeti için bir

231

MVD kuruldu. Bu, başka değişim lerin habercisiydi. 1 9 5 6 ’da, Kruglov MVD’nin başından alındı ve yerine Merkez Komitesi’nin inşaaı dairesinin başı Dudorov geçirildi. 1 9 5 6 -1 9 5 7 yıl­ la rın d a p ek ço k M VD k ad rosu işten a lın d ı; bu, 13 O cak 1962'de SSCB MVD’sini dağıtarak işlevlerini cumhuriyetlerde­ ki M VD’lere aktarma operasyonunun mantıklı bir ön adımıy­ dı. Rusya’da MVD’nin adı bile değiştirilip M OOP (Kamu Dü­ zeni Bakanlığı) yapıldı. Ama okurlar merak etm esinler: Çok geçmeden tekrar eski adını aldı, zira otoriter bir devlette, böy­ le güçlü gelenekler öyle kolay kolay yok olmazlar .2 KGB’nin “p olitik” denen işlevleri, 9 O cak 1959’da Merkez Komitesi Prezidyumu tarafından onaylanan tüzüğünde tanım­ lanmıştı. KGB, sistem i iç ve dış düşmanlardan korumakla gö­ revli bir “siyasi o rg an ’dı. 1958’de Shelepin’in göreve atanma­ sıyla, Kruşçev’in iktidara gelm esinden beri alınmakta olan ön­ lemlerin devamı niteliğindeki yeni bir personel azaltım ına gi­ dildi. Shelepiıı O cak 1963’tc Politbüro üyeliğine yükseltildi ve KGB’nin başına, Kom som ol'dan eski yoldaşı Sem ichastny geti­ rildi. Aynı yıl, Sem ichastny “son d ö n yıl içinde” (muhtemelen 1 9 5 9 -1 9 6 3 dönem ini kast ediyordu) 4 6 .0 0 0 subayın görevden alındığını (yansı 1 9 5 9 ’dan ön ce) ve askeri karşı istihbarat ser­ vislerinde görevli general ve subaylann % 90'ından fazlasının sivil işlere aktarıldığını duyurdu. Yeni ajanlar parti ve Komso­ mol referanslarıyla geldiler. Ö te yandan, pek ço k eski KGB gö­ revlisi yeniden partide, sovyeılerde ya da Savcılık bürolarında görevlendirilmekteydi, id eolojik coşkuyu canlandırm ası bek­ len en parti k ad rolarıyla g ü çlen d irilen Sh elep in ve Sem ichaslny’nin KGB’si, kendini bir kez daha, ille de Kruşçev yanlısı olması gerekmeyen bir “silahlı parti müfrezesi” (terim Stalin e aittir) olarak görüyordu. Ama hayatta kalan eski kadroların pek çoğunun, on binlerce ajanın kızağa çekilm esine, ücretle­ rin düşürülm esine ve birçok avantanın (ücretsiz tıbbi bakım. 2

B u radaki k a y n a k la n ın şu n lard ır: R. G . P ik h o ia, Sovrtsltii Sofu z: (sroriitı Wıi5(lJ 9 -1 5 -1 9 9 1. M o sk ov a, 1 9 9 8 ; T. R K o rz h ik h in a , Sovı:!sfeoc Gosuddinlvo i e g o Udir ez h d c n iia N o ia h r' 1 9 1 7 - D e k a b r ' 1991 g ., M o sk o v a. 1 9 9 5 ; v c A. I. K o k u rin .

M-

V. I’cırov, s o s l, Lulnunku : V C h K -K G B . 1 9 1 7 -1 9 6 0 , S p r a v o c h n ik , M o sk ov a. 1997-

232

uzun süreli hizm etlerden sonra edinilen ayrıcalıklar) ortadan {çalkmasına bozulmaması m üm kün değildi. Kaçınılmaz olarak, KGB’ye Stalinist NKVD’den kötü bir şö h ­ ret miras kaldı. Örgüt, SSCB’de ve dünyada, temelleri büyük ö l­ çüde baskıya dayanan bir rejim in baskı organı (bunun için, gö­ revlerinin listesine bakm ak yeterlidir) im ajından “yararlandı”. Halbuki gerçekte, bu alandaki faaliyetlerinin. Stalinist dönem ­ deki MVD’nin faaliyetleriyle fazla bir ortak yanı yoktu. Bugün elimizde, kelimenin geniş anlamında m uhalifler hakkında alı­ nan tutuklama ve mahkûmiyet kararlanmn sayısına ilişkin ve­ riler bulunm aktadır. Baskı düzeyinin sadece KG B tarafından değil, liderlerin kararlarıyla belirlendiğini belirtm ek gerekse de, diğer alanlarda gözlenen eğilime uygun biçim de, bu rakam lar amk farklı bir ölçekteydi. Stalin dönemindeki baskının anlam ­ sızlığından dehşete kapılmış olan ve önııne bununla ilgili bir yı­ ğın veri konan Batı kamuoyu, Stalin’in ölümünden sonra da te­ rörün aynı yöntemlerle ve aynı ölçekte devam ettiği düşüncesi­ ni kolayca kabul etti. Aslında, bu iki dönemi birbiriyle karşılaş­ tırmak m üm kün değildir; sadece, gizli polis, ne kadar güçlü olursa o lsu n, kurbanlarını bizzat yargılama ve cezalandırm a yetkisini, bu benzersiz hakkı yitirdiği için bile olsa. Bu gibi da­ va dosyalan artık mahkem elere gönderilmek zorundaydı. KGB soruşturmalarına gelince, bu nlann -N E P dönem inin başında Çeka’nm yaptığı g ib i- Başsavcılığa ya da yerel savcılara bildiril­ mesi gerekiyordu. Bu soruşturmaların sonuçlarının, Savcılığın bunlan takip etm ekten sorum lu özel birim lerine iletilm esi icap ediyordu (aynı şey yerel düzeyde de geçerliydi). Eldeki belgeler, henüz sınırlı sayıda olsa da -arşivlerin açılm asının, bu denetim ­ deki eksiklikleri ortaya çıkarabileceğini varsaysak b ile -, bu pro­ sedürlere uyulduğunu gösterm ektedir. Tahm in ed ilebileceği üzere, prosedürlere uyum, muhafazakâr ve reformcu akım lann yönetimdeki göreli ağırlığına bağlı olarak değişiyordu. Dahası, rejinıin çıkarları doğrultusunda doğrudan Politbüro tarafından görülen kesin siyasi davaların ve yargılamaların sonucu daha haşlan belirleniyordu: Yargıçlar ve savcılar sadece başka bir yeryazılan senaryoyu uyguluyor ve söz konusu güvenceler bir

233

kenara itiliyordu. Siyasi suçlarla ıtııam etmenler, özellikle ele muhalifler için artık ölüm cezası tehlikesi olmadığından, ulusal ve uluslararası kamuoyu belli bir etkide bulunabiliyordu. Rejim içi tartışm alar ve yüksek politika m ülahazaları sık sık bazı önem li düzeltmeler yapılmasını sağlıyordu. Daha düşük profilli bireysel ya da toplu m uhalefet etkinliklerind e adli prosedür normal seyrini izliyordu. Bugün elimizde, bu davalann sayısı ve verilen, temyiz edilen, indirilen ya da takip edilmeyen mahkû­ m iyet kararlan hakkında pek çok bilgi bulunmaktadır.

M uhalifler ve T enkitçiler Konuya, anti-Sovyerik siyasi faaliyetler konusunda KG B’nin hüküm ete sağladığı bilgilerle gireceğiz. KGB yönetim i, ülkede gelişmekte olan m uhalif bir tavır olarak algıladığı şeyden kay­ gılanıyordu .3 1 9 6 2 ’nin ilk yansında, bu neredeyse “Kruşçev'in politikalarına karşı halk arasında bir hoşnutsuzluk patlaması”na dönüştü (bu, KGB’nin kendi degerleııdinnesi değil, Pikhoia’nın vardığı sonuçLur). Bu dönemde dolaşıma sokulan im­ zasız anti-Sovyetik bildiri ve mektupların sayısı, 1 9 6 r in ilk al­ tı ayındakinden iki kal fazlaydı: 2 5 2 2 kişinin elinden çıkan 7 7 0 5 bildiri ele geçirilm işti. 1962’nin ilk altı ayında, 6 0 antiSovyetik grup (bunlar hep birkaç kişiden oluşuyordu) açığa çıkanlm ıştı; bir önceki yıl bu rakam toplam 4 7 ’ydi. 1 9 5 7 ’de et­ kisizleştirilm iş olan “anti-parti gm bu"nu (Molotov, Kaganoviç ve M alenkov) öven bildiriler, uzun bir aradan sonra yeniden belirm eye başlam ıştı. Ç ekacılar 6 7 2 6 anti-Sovyetik belgenin 1039 yazarını saptamayı başardılar; bunların arasında 3 6 4 işçi. 192 memur, 2 1 0 üniversite ya da lise öğrencisi, 105 em ekli, 60 kolhoz üyesi bulunuyordu; % 40'ın d an fazlası lise m ezunu. % 47’si 3 0 yaşın altındaydı ve bazılan eski parti üyeleri ya da askerlerdi. Bu istatistiklerden çıkarılacak sonuçları yorum la­ mayı okurlara bırakıyoruz. Ama daha dramatik başka olaylar KGB'de ve Merkez K om itesinde sarsıntı yaratacaktı. 3 Aktaran Pikhoia, S ovetskii SoittZ- Yazar, bendeki başka kaynakların da kapsadı­ ğı olaylarla ilgili belgeleri kullanm akta, am a daha lazla ayrıntıya girm ekledir

234

H üküm et, giderek ağırlaşan tedarik so ru nları n ed en iy le, Mayıs 1 9 6 2 sonunda, yiyecek maddelerinin fiyatlarını yükselt­ ti ve aynı zamanda, fabrika yöneticilerine ücretleri artırm aksı­ zın üretim norm larını yükseltm e talimatını verdi. Kolhoz üye­ lerinin kendi özel tarlalarında besin maddeleri üretm eleri ya­ saklanmış olduğundan, Kruşçev’in popülaritesi h iç olm adığı kadar azalm ıştı. K G B halk arasında büyüyen hoşnu tsu zlu k işaretlerini izliyordu. G elişm eler Don kıyısındaki Rostov böl­ gesinde bulunan N ovoçerkask’ta özellikle dram atik bir boyut kazandı. 1-3 Haziran 1 9 6 2 günleri arasında önem li bir fabri­ kada patlak veren protestolar bütün kente yayıldı: gösteriler, trenlerin ablukaya alınm ası, parti ve KGB bürolarına saldırılar, polislerin dövülmesi. M ülki idare, ordu ve parti felç olm uş du­ rumdaydı: A skerler grevcilerle dayanışıyor ve subaylar ateş emri vermiyordu. Bu, onlar için de KGB için de görülm em iş bir durumdu. Ama olayların tamamen kontrolden çıkm a tehli­ kesi belirin ce, M oskova bölgeye b irlik ler gönderdi ve isyan bastırıldı; 23 ölü ve çok sayıda yaralı vardı. Bunu pek çok tu­ tuklama ve ardından gelen mahkûm iyet kararları izledi .4 Bu gibi olaylar kaygılandırıcıydı, zira sistem in bir kent ge­ nelinde çökebileceğini ve kontrolü kaybedebileceğini gösteri­ yordu: Sovyet yetk ilileri ve parti sekreterleri zor bir durum karşısında çözülen, halk tarafından sevilm eyen, küstah bürok­ ratlardı. Çoğunlukla hiçbir yerel kökleri yoktu ve halktan des­ tek görmüyorlardı. Bunun ardından, farklı tipte ve ciddiyette başka karışıklıklar birliklerin m üdahalesini gerektirdi. Bunlar o zam ana kadar fazla ciddiye alınm am ıştı, ama artık özel bir dikkatle izleniyor­ lardı ve tekrarlanm am aları için önlem ler alınıyordu. KGB, Novoçerkask’taki protesto hareketine habersiz ve hazırlıksız ya­ kalanmıştı ve uğradığı başarısızlığın etkisi altındaydı. M erkez Komitesi gizli polisi güçlendirm e kararı aldı. Kruşçev belki de Şimdiye kadar KGB'ye karşı izlediği politikadan, hatta, daha genelde, anti-Stalinizm ’inden pişm anlık duyuyordu. '* Ayrıntılar. Istoricheskii Arltlıiv’in ekindeki Arkhivno-lnjomuusionnyt biulleten', N o .l. 1 9 9 3 ,5 . 1 1 0 -1 3 6 ’dan alınmıştır.

235

1 962 son una ve 1 9 6 3 başına ail çeşitli belgeler KGB'nin “mutfağına” girmemize ve şeflerini konuşur, akıl yürütür, orga­ n iz e o lu r ve ey lem e g e çe rk e n d in lem e m iz e o la n a k verir. KGB'nin yeni şefi Sem ichaslny düşmanlara karşı eski usul bas­ kıcı ve saldırgan tutumu yeniden benim sem işti. Servislerinin “Çekacılara yakışır” bir tavır olarak görüp yüceltm e eğiliminde olduğu bu yaklaşımın kökleri, aslında, Semichastny’nin Komsom ol’da görevliyken paylaştığı muhafazakâr ideolojide yalı­ yordu. Temmuz 1962’de M erkez Komite, yedi üst düzey görev­ linin (Shelepin. Semishaslny, lvashutin, Zakharov, Tikunov, Ru­ denko ve gözü KGB liderliğinde olan parti a p a ra ç ik ’i Mironov) oluşturduğu kom isyondan bir m uhtıra aldı. M uhtırada anıiSovyetik faaliyetlere ve m uhtem el karışıklıklara karşı mücade­ lenin güçlendirilm esine yönelik bir dizi öneride bulunuluyor­ du .5 Yeni kararlar almanın gerekli olmadığı, Merkez Komitesi ve Kruşçev’in mevcut talimatlarının yeterli olduğu belirtiliyor­ du. Yedi kişilik kom isyon, sadece, bazı idari organların faaliye­ tiyle ilgili birkaç ilave tedbir önerm ek istiyordu; bu tedbirler KGB şefi ve Başsavcı tarafından kaleme alman talimat taslakla­ rında yer alıyordu. Komisyon, Rusya Federasyonu MVD’sinin kendi silahlı kuvvetleri içinde, gerektiğinde kamu binalarını, haberleşm e m erkezlerini, radyo istasyonlarını, bankaları, ha­ pishaneleri (ayaklanm a durum unda) korum akta kullanılacak ve özel silahlarla ve haberleşme sistemleriyle donaulacak yedek birlikler oluşturma niyetinde olduğunu ekliyordu. Rusya Fede­ rasyonu MVD’si Rusya’da parti işlerini takip eden Merkez Ko­ mitesi bürosuna bu doğrultuda bir taslak sunmuştu. Bu m etin ortalığı telaşa verm ek istemiyordu. Buna karşılık. Sem ichastny’nin kişisel olarak kaleme aldığı ve ayrıca gönder­ diği çok daha “m ilitan” m etin için aynı şey söz konusu değil­ di. Ülkenin değişik bölgelerinde meydana gelen karışıklıklara 5 TsKhSD. f. 8 9 . op. 6, d. 20, LL. 1-11, 1962 tarihli üç belge içerir. Bunlardan ikisi “Özel dosya - Kesinlikle çok gizli; 2 4 saal içinde Merkez Komitesi Genel Dairesi’nin 1. Şubesine geri gönderilecektir” kategorisindendi. Üçüncü belge. “Öad dosya - Çok gizli" kategorisine girm ektedir. Bu belgede, başkalarının yanı sın'Merkez Komitesi Prczidyumu'nun 19 Temmuz 1962 tarihindeki oturumunun 42. No.'lu tutanağının bir özeti de yer almaktadır.

236

atıfta bulunm ası, m uhtem elen gerçek bir telaşı yansıtm aktay­ dı, ama kendisini ve KGB’yi h er zam ankinden daha vazgeçil­ mez gösterm e niyetinde de olabilirdi. N itekim verdiği birkaç rakam, özellikle SSCB gibi uçsuz bucaksız bir ülke için pek de endişelendirici değildi. M erkez K o m ite si P rezid y u m u , S e m ic h a stn y ve R tıd en ko'nun (Başsavcı) kendi alanlarında uygulayacakları kararla­ rın taslaklarım onayladı. KGB’nin bölgesel karşı istihbarat ser­ visleri için 4 0 0 ajanı daha işe alm asına izin verildi. M etnin ba­ zı bölümleri bölge ve il düzeylerindeki parti sekreterlerine ile­ tilecekti. Ama m etnin tam am ım sadece en ön em li Politbüro üyeleri ile MVD ve KGB liderleri görebilecekti; yerel görevliler sadece 1. ve 3. paragrafları okuyabilecekti; bu , KGB’nin 4 0 0 ilave ajanı işe aldığını öğrenem eyecekleri anlam ına geliyordu (liderler yerel KGB ajanlarıyla her zaman her konuda anlaşa­ mıyordu). Metni “çok gizli” ibaresini taşıyan bir başka belge izliyordu; belgede Sem ichastny ’n in , ajan larına “KGB’nin an ti-So v yetik öğelerin düşm anca gösterilerine karşı m ücadelesini güçlendir­ me” çağrısında bulunduğu bir talimat taslağı yer alıyordu. M e­ tin XX. ve XX II. Kongreler arası dönem e (1 9 5 6 -1 9 6 1 ) ilişkin bir raporla başlıyordu. Sem ichastny’ye göre, KGB ile halk ara­ sındaki bağlar güçlenm işti ve bu, istihbaratın ve “operasyonel faaliyetler in iyileşm esine izin veriyordu. “Ö nleyici” ö n lem ler de (ileride döneceğim iz bir kavram) işe yaramıştı. Ne var ki, pek çok KGB organı anti-Sovyetik faaliyetleri açığa çıkarm a ve bastırma işinde dizginleri gevşetm işti. N am uslu vatandaşlar gerek ülke içinde, gerek uluslararası planda hüküm etin yanın ­ daydı, ama toplum un bağrında hâlâ anti-sosyal unsurlar b a ­ rındırdığı gerçeği görm ezden gelinem ezdi. D üşm an yabancı propagandadan etkilenen bu unsurlar, partiye karşı kötü n i­ yetli iftiralar yaymakta ve Sovyet yurttaşlarını isyana teşvik etwtek için zaman zaman geçici güçlükleri istism ar etm ekteydi. Son yıllarda, bu gibi karışıklıklarda resm î binalar yağm alan­

mış, kamu malları tahrip edilm iş, devletin tem silcilerine karşı ^Id ın lar düzenlenm iş ve bu türden başka taşkınlıklar yaşan-

237

mışlı. Bu karışıklıkların tahrikçileri ya da failleri çoğunlukla sabıkalılar ve holiganlardı, am a eski Alman işbirlikçileri ya da kilise veya tarikat üyeleri gibi her türden rejim düşm anı da ininden çıkm ıştı. Bütün bu düşman unsurlar cezalarını çektik­ ten sonra güneye yerleşiyorlardı ve Novoçerkask olaylarında bunların önemli bir rol oynamış olması muhtemeldi. Bu duru­ mun üstesinden gelm ek için, yabancı istihbarat örgütlerinin yıkıcı faaliyetlerine karşı m ücadelenin güçlendirilm esi ve iç düşmana karşı KGB operasyonlarının etkinleştirilm esi gereki­ yordu. Ayrıca, bazı KGB birim lerinde, lider konumlardaki ya da saha operasyonlarından sorum lu ajanlar görevlerini yerine getirm iyor ve baskıyı da içerm esi gereken zorunlu önlemleri almıyorlardı. Sem ichastny KGB zırhlısındaki başka çatlaklardan da söz ediyordu. Ö rneğin, askerl-sınai kom plekse bağlı işletmelerin istihbarat servisleri vardı, ama stratejik sayılm ayan pek çok önem li işletm ede, resmen KGB görevlilerinin sorum luluk ala­ nına girm elerine rağm en, fiilî b ir çalışm ada bulunan yoktu. Buralarda ne gizli ajanlar ne de güvenilir m uhbirler bulunu­ yor, dolayısıyla da, KGB fiilî çalışm a gerektirecek konularda zamanında bilgi alamıyordu. Pek çok yükseköğrenim kurumu için de aynı şey geçerliydi. Dahası, karşı istihbarat birimleri, h er hal ve şartta yerine getirm eleri gereken b ir görev olan, şüpheli kişileri (yabancı ajanlar, m illiyetçi ya da yabancı ör­ gütlerin üyeleri, eski Naziler ve işbirlikçileri, kilise ve tarikat üyeleri) cezalarını çektikten sonra izleme işinde başarısızdılar. Pek çok durumda, bu insanların ikamet adresleri bile kayde­ dilm iyor, bu da izlenm elerini im kânsızlaştırıyordu; dosyası olanların çoğu izini kaybettirm işti. Semichasmy, MVD’yle işbirliği eksikliğinden ve anıi-sosyal unsurlara ( “asalak olarak yaşayanlar”) karşı ortak eylem plan' lannın olm am asından da şikâyetçiydi. KGB bunların nerelerde toplandığını bilmiyordu ve kontrolden çıkmaları halinde ali' nacak önlemlere ilişkin b ir plan bulunmuyordu. Pek çok ör­ nekte, yaşanan ağır sonuçlarla kitlesel karışıklıkların e n g e li' nem em iş olm asının nedenlerinden biri de buydu. 238

Bu “kitlesel karışıklıklar" (KGB şefini derinden sarstığı belli olan bir terim ve g erçeklik) KGB soruşturm alarına konu o l­ muştu; özellikle de, yerel Ç ekacılann bu olaylar karşısında na­ sıl tavır aldıkları araştırılm ıştı. Soruşturmalardan, ajanların h a ­ zırlıksız oldukları anlaşılm ıştı. Patlama olur olmaz, m üdahale güçleri ile istihbarat ajan ları arasındaki bağlantı kop m uştu. Yerel güçler gerekli bilgileri elde edememiş ve karşı saflara sız­ mış hiçbir ajan olm adığından, isyancıları manipüle etm ek için hiçbir şey yapamamışlardı. Burada bir soru sorm am ız gerekiyor: İsyancıların saflarına sızmış ajanların olm ası, karışıklıkları önleyebilir miydi? Bun­ lar örgütlü eylem ler olsaydı, evet. Ama öyle değildi; ajanların olması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Karışıklıktan yerel liderlerin uyuşukluğu tahrik ediyordu. KG B şefi bu noktaları kurcalam ı­ yordu. R aponınun ardından, “Binaenaleyh, verdiğim talim at­ lar şunlardır," ibaresiyle başlayan, 13 maddelik bir talimat lis­ tesi geliyordu. Talim atların düsturu şuydu: Yabancı ajan lara karşı mücadeleyi zayıflatm aksızın iç istihbarat servisini g ü çleııdinnek ve bunu öncelikli bir gündem maddesi haline getir­ mek zorunluydu. Sem ichastny saydığı potansiyel olarak tehli­ keli unsurlara, geçm işte devlete karşı suçlardan yargılananlan, SSGB’ye dönm üş Çarcı göçm enleri ve kapitalist ülkelerden ge­ len bütün yabancıları ekliyordu. Teknik servisleri ve d etektif ağım daha iyi kullanm ak, düşm anca tavırları ve niyetleri olan kişileri, potansiyel kitlesel karışıklıklann elebaşlarını, potansi­ yel terör eylem cilerini, kışkırtıcı söylentiler yayan ve halkı is­ yana teşvik eden bildirilerin ve diğer imzasız belgelerin yazar­ larını teşhis etm ekte daha donanım lı olmaları için gizli ajanların ve m uhbirlerin siyasi eğitim ini iyileştirm ek gerekiyordu. Parti organlarıyla bağlantı içinde, bu kişileri tecrit edecek ön ­ lemler alınmalıydı. Kadrolara, KGB’nin önleyici operasyonlannın tespit edilm iş düşmanlara karşı mücadeleyi zayıflatm am aSl ya da bunun yerini alm am ası gerektiğini anlatm ak da önem

Rıyordu. KGB şefi som ut örgütlenm e önlem lerini ve teknik kaynak edinmeye yönelik tasardan saymaya devam ediyordu. Yükse­ 239

köğrenim de ve belli teknik okullarda, bunun yanı sıra entelijansiya içinde istihbarat faaliyetini güçlendirm e ihtiyacını bir kez daha vurguluyordu. Bu önlem ler bütünü, partinin de yar­ dımıyla, kolaylıkla anti-Sovyetik faaliyetlere yol açabilen tehli­ keli id eolojik sapmaları ve siyasi hatalan önlem eyi amaçlıyor­ du. Bu uzun talim atnam e, "ile ric i” bir notla son a eriyordu: Hiçbir düşm anın cezasız kalm am ası ve hiçbir m asumun hak­ sız yere baskı görm em esi sağlanmalıydı. E lim izdeki veriler şu soruyu cevaplam am ıza hâlâ olanak verm iyor: Kaynaklarım ızdan birinin (P ikhoia) sözünü ettiği “m uhalefet duygusundaki yükseliş” ve “halk arasındaki hoş­ n utsuzluk patlam aları” ne kadar ciddiydi? KGB’nin 1962'de b ir ön ceki yıldan ço k daha fazla im zasız m ektup yazarının kim liğini teşhis ettiğini ve Kruşçev’in p o litikaların ın yaygın bir hoşnutsuzluk yarattığını biliyoruz. Ama bu, yeni değildir. KGB'yi gafil avlayan birkaç kitlesel ayaklanma olduğunu (Novoçerkask isyanı bunların en büyüğüydü) da biliyoruz. Ama bu ayaklanmaları nasıl yorumlayacağımızı bilm iyoruz. Bu ki­ tabın Ü çüncü Kısmında, Kruşçev ve Brejnev dönemlerindeki ayaklanmaları karşılaştırm am ızı sağlayacak veriler sunacağız. O zam an, sistem in h içb ir zam an tehdit altında olm adığını, ama ideolojik sertlik yanlılarının ve KGB’nin sorunun boyutla­ rını abartmakta çıkarları olduğunu göreceğiz. Sem ichasıny gibi sertlik yanlısı muhafazakâr liderler, saldın altında olan bir rejim tablosu çiziyordu: Bu, onların düşünce tarzıydı. Ama Sem ichastny’nin atıfla bulunduğu türden karı­ şıklıklar önceden kolaylıkla tespit edilebilir ve denetlenebilir nitelikteydi ve bunların clebaşlan siyasi olarak örgütlenm e im­ k ânına sahip değildi. Sem ich astn y ’nin yaptığı tah lilin KGB içinde dahi itiraz görm üş olm ası fazlasıyla muhtemeldir. Biz­ zat Semichasıny, kısa bir süre önce KGB’ye Kom somol ve p«m sorum lularından oluşan büyük bir ekibin (kendisi de bunlar­ dan biriydi) gelm esinin eski kadrolarca iyi karşılanm adığı '11 ağzından kaçırdığında, istem eden bunun ipucunu vermiş olabilir. Başka kaynaklardan, bu “hoşnutsuz” kadroların kendik' rini profesyonel olarak gördüklerini ve Kom som ol’dan gelen­

240

leri küstah, fazla ideolojik ve yetersiz bulduklarım biliyoruz. 0 halde, S em ich astn y tarafınd an “y ete rin ce u yan ık olm aınak”la su çlan an , olay ları farklı b ir şekilde yorum layan ve farklı politikaları tercih eden liderler olduğunu düşünm ek ak­ la yakındır. KGB’nin eski üst düzey yöneticilerinin anılarında bit yönde pek ço k ipucu bulunm aktadır. KGB saflarında, özel­ likle de istihbaratı analiz etm ekten sorumlu organlarda akıllı insanlar vardı ve bu n ların Sem ichastny’n in m etnin in sadece analitik içerikten değil, herhangi bir özeleştirel düşünceden de yoksun olduğunu saptam aları zor değildi. M etin, kökeninde bir avuç suçlu bireyin bulunduğu gösterilebilecek b ir dizi esef verici olayı saymakla yetiniyor ve bunlara karşı teknik göze­ lim ve istihbarat önlem leri - v e “prim ” olarak bütün ülke için ilave 4 0 0 a ja n - dışında bir şey önermiyordu. Sem ichastny’nin sözlerinde ifadesini bulan bu sert ideolojik-baskıcı çizginin KGB’nin kendi içinden kaynaklanm ası ge­ rekmiyordu. Bu tavır, doğrudan, Kruşçev’in daha ön ceki d esialinizasyon politikalarına karşı çıkan ların başkaldırı işaretleri vermeye başladığı Kom som ol’dan geliyordu. Her alandaki mu­ hafazakâr söylem de benzer nakaratlara, özellikle de “ahlaka aykırılığı” suça doğrudan b ir girizgâh olarak görme eğilim ine fasılan ir. Semichastny'ye göre, “serseriler” potansiyel devlet düşm an­ larıydı ve düzenli bir işi olmayan herkes tanımı gereği antiSovyetik bir komploya katılmaya hazırdı. İman sahipleri de, sadece dinsel inançları nedeniyle değil, mayalanmakta olan bir komployla neredeyse aynı anlama gelen örgüt kurma eğilim le­ ri yüzünden potansiyel suçlular olarak kabul ediliyordu. Bülün bunlar, Sem ichastny’nin KGB’siııin teşkilatı sonuna kadar nıeşgul edecek görevlerini ihmal ederek ve tüzüğünün öngör­ düğü sınırların çok ötesine geçerek neden ülke yurttaşlarının Peşine düştüğünü açıklar. KGB şefinin çizdiği tablonun arka planı, SSCB’de durumun önceye göre daha gergin olduğunu düşündürüyordu. Kruşçev yön duygusunu hepten kaybediyor ve bocalıyordu. Yiyecek kıtlıklarının yaşandığı b ir sırada fiyatları ve çalışm a norm larını 241

yükseltm işti. Siyasi açıdan ço k pahalıya mal olduğu kanıtla, nan başlangıçtaki Stalin karşıtı ateşli tutumundan çark ederek tam da yeni ve cesur girişim lerin gerekli olduğu bir sırada da­ ha “m uhafazakâr" b ir çizgi geliştirm işti. (Yeri geldiğinde bu konulara d öneceğiz.) 1 9 6 3 , siyasi m uhaliflere karşı mevzu­ atın, devlete karşı su çlan yeniden tanımlayan altı ceza yasası maddesiyle güçlendirildiği bir yaldı. Bu girişim , tutuklama sa­ yısında küçük de olsa bir artışa yol açtı. 1966’dan itibaren si­ yasi kıyıcılıkta açık bir hafiflemeye bile tanık olundu.

M uhalefete K arşı Koyuş: T enkitçilere Karşı Yasalar Siyasi tenkitçilere karşı, “devlete karşı özellikle tehlikeli suç­ lar”! hedefleyen yasalar, rejim e m uhalefet olgusunun ortaya çıktığı Soğuk Savaş dönem inde kötü bir şöhret edindi. Muha­ lifler hakkında başlatılan cezai kovuşturmalar şu yasa madde­ lerine dayanıyordu: Madde 64: Yurtdışına kaçmak ya da SSCB’ye dönmeyi reddeımek-ihanei fiili. Madde 70: Anti-Sovyetik ajitasyon ve propaganda. Madde 72: Devlete karşı özellikle.tehlikeli suçlar işlenme­ sine yol açan örgütlü grup faaliyetleri ve-anti-Sovyetik örgüt­ lere üyelik. Madde 142: Bir yıl hapis ya da 50 rubleye kadar para ceza­ sıyla cezalandınlan, eğitim alanı da dâhil, kilise-devlet ayrılığı yasasının ihlali. Suçun tekrarlanması halinde, azami ecza üç yıl hapis oluyordu. Madde 190: Sovyet devletini ve toplumsal sistemini karala­ yan metinlerin dağıtılması ya da kaleme alınması (üç yıla ka­ dar hapis ya da bir yıl zorunlu çalışma veya asgari 100

ruble

para cezası). Madde 227: Dinsel tören kisvesi alanda yurttaş haklarını ihlal (örneğin “zorla” vaftiz). Bu suç, üç ila beş yıl arası hap'5 ya da sürgünle cezalandırılabiliyordu ve malların müsadere*1 söz konusu olabilmekteydi. Bir gruba aktif katılım ya da bu

242

tür fiillerin işlenmesini lehinde aktif propaganda suçlarına, üç yıla kadar hapis ya da sürgün veya bir yıl zorunlu çalışma ce­ zası verilebiliyordu. Fiillerin ve zanlıların toplum için bir teh­ like oluşturmadıkları hallerde, bunların yerine toplumsal bas­ kı yöntemlerinin uygulandığını belirtelim .6 Siyasi nitelikli çoğu dava “anti-Sovyeıik ajitasyon ve propa­ ganda", “örgütlü faaliyetler”, devleti karalama ya da (sayılan daha sınırlı olan) devlet-kilise aynlığı yasasını ihlal su çlan n dan açılıyordu. KG B’ye göre, K ruşçev-B rejnev-Ç ernenko d ö­ nemlerinde (1 9 5 7 -1 9 8 5 ), “anti-Sovyetik gösteriler” hakkında, çoğu, yasanın anti-Sovyetik ajitasyon propaganda ve devlete karşı kasten karalamalar yayma m addelerine (en ço k kullanı­ lan iki madde) istinaden 8 1 2 4 dava açılm ıştı .7

Siyasi Tu tu klam alar ve “Ö n lcy icilik ” (1 9 5 9 -1 9 7 4 ) Yakandaki rakam lar 2 8 yıllık bir dönem için “hayal kırıklığı yaratacak” kadar d üşüktür. Şim d i, o to rite kabul ed ilen b ir kaynak 8 tarafından hazırlanan, dört dönem için (1 9 5 9 -1 9 6 2 , 1963-1966, 1 9 6 7 -1 9 7 0 , 1 9 7 1 -1 9 7 4 ) baskı verilerinin yer aldı­ ğı'istatistiksel tabloya dönelim . Toplam dava sayısı KGB’n in 1957-1985 dönem i için verdiği rakamdan yüksektir, zira ceza yasasının altı maddesine dayanarak verilen devlete karşı su ç­ larla ilgili tüm m ahkûm iyetleri kapsam aktadır. Dört dönem için toplam rakam lar sırasıyla 5 4 1 3 , 3 2 5 1 , 2 4 5 6 ve 2 4 2 4 ’tür. Birinci dönem de, yılda ortalama 1354 kişi kovuşturulm uştur; Bu rakam son dönem de 6 0 6 y a inm ektedir. Zanlıların büyük Bölümü anti-Sovyetik ajitasyon ve propaganda nedeniyle koriışturulm uştur: birinci dönem de 1601, son dönem de 3 4 8 ki•i Uluslararası Af Ö rgütü, Prisoners o j Conscience in tiıc U SSR: Tiıeir Treatment on ti Conditions. Londra, 1 9 7 5 ve Butler. Soviet Lnıv, s. 7-8. ^ 0 - V, Edelm an. sost., 5 8 -1 0 : Na dzom yc P roizvodstva P ro k tira tu iy SSSR po D elam Antisovetsltoi Agitasii i P roptıgaiıde: Annotirovannyi K atalog. 1 9 5 3 -1 9 9 1 , M os­ kova, 1999. Başsavcılığın KGB soruşturm alarını denetlem ekte kullandığı yöntcmler konusunda, benim yararlandığım kaynak de budur. ® Pikhoia, Sovetsk il Soiuz, s. 3 6 5 -3 6 6 .

243

şi. O ku r bu v erilerin ay rıntıların ı Ek 3 ’te bu lacaktır. Fakat bunlara, kovuşturulup m ahkûm edilmese de “önleyici” prose­ dürlere tabi tutulan kişiler kategorisini eklem ek gerekir: 19671 9 7 0 a ra sın d a 5 8 .2 9 1 . 1 9 7 1 - 1 9 7 4 a ra sın d a 6 3 .1 0 8 kişi. KGB’nin “önleyici” bir m üdahalede bulunm ası için , yabancı­ larla şüpheli tem aslar kurm uş olm ak, ihanet niyeti taşımak ya da siyasi olarak zararlı gösterilere katılm ak gerekiyordu. “Ön­ leyici” müdahale işyerinde uygulanabiliyor ve resmî bir uyarı şek lin i alab iliyord u . Su çu n tek rarlan m ası h alin d e, davalar m ahkemelere sevk edilebiliyordu (8 yıllık bir dönem de sadece 150 dava m ahkemeye sevk edilm iştir). Bazı yayınlarda, farklı dönem aralıkları kullanıldığı ve çeşitli suçlam alar kaydedildiği için farklı rakam lar verilmektedir. Fakat Pikhoia’nın sunduğu veriler (kuşkusuz Devlet Başkanlığı arşivlerinden derlenmiş­ tir) bunların en güvenilirleri gibi görünm ekle ve suç kategori­ leri hakkında bilgi de vermektedir. KGB’nin 1 9 6 7 -1 9 7 2 dönem ine ait verileri, bu tuhaf “önleyic ilik ” p rosedü rü h ak k ın d a daha fazla bilg i sağlam aktadır. KGB'nin bu dönemdeki şefi Andropov du ve teşkilat raporlân. rejim in aşağıladığı bildik suç listeleriyle dolu olsa da, “önleyicilik” vurgusu artık daha fazla öne çıkarılıyordu. Önleyicilik. “m illiyetçi, revizyonist ve diğer anti-Sovyeıik unsurlar tarafın­ dan örgütlenen y ık ıcı faaliyet g irişim lerini ö n lem ek ”ten ve “orada burada ortaya çık m a eğilim ind eki potansiyel olarak tehlikeli gruplan tecrit etm ek üzere alınan önlem ler”den olu­ şuyordu. Bu yöntem in muğlak ve şaşırtıcı yanları eksik değildi. Şelepin zamanında, hatta daha önceleri kullanılm ış olan “önleyici­ lik” yöntem i, adını tıp sözlüğünden alıyor ve rejiminkinden farklı siyasi görüşleri olan herkesin “tedavi”ye muhtaç oldu­ ğunu ima ediyordu. “Ö nleyicilik” Andropov dönem inde. fiilcn diğer yöntemlere tercih edilen daha genel bir strateji durumu­ na geldi. Elimizde, bu tercihin yerindeliğine ilişkin tartışmalar konusunda herhangi bir kaynak bulunm amaktadır, fakat And­ ropov ve S S C B B a şsa v c ısı R u d en k o ta ra fın d a n 11 E k i '11 1972’de M erkez Kom itesi’ne sunulan ve tam da önleyici fiğ'11

244

işleyiş b içim in i ele alan raporu incelem ek ilginçtir .9 Raporda ö n ley icilig in son d erece yaygın olduğu belirtiliyor­ du, 1 9 6 7 -1 9 7 2 arasın d a, 3 0 9 6 siyasi grup açığa çıkarılm ış ve bunlara üye 1 3 .0 9 6 k işiy e ö n leyici önlem ler uygulanm ıştı. Bir başka deyişle, bu k iş ile r tutuklanm am ışlar, fakat onlara duruş­ larının ya da ey lem lerin in hatalı olduğunu açıklayan bir KGB görevlisiyle g ö rü şm ey e çağ rılm ışlard ı. G örevli k işi, b u n lara, nazik say ılabilecek b ir tonla, am a içinde bulundukları tehlike­ yi g iz lem ek sizin , b u işlerd e n vazg eçm elerini salık verm işti. 1967’de 5 0 2 gruba ü y e 2 1 9 6 k işiyle; 1968'd e 6 2 5 gruba üye 2870 k işiyle; 1 9 6 9 ’da 7 3 3 gruba üye 3 1 3 0 kişiyle; I9 7 0 ’ıe 709 gruba üye 3 1 0 2 k işiyle; 1 9 7 1 ’de 5 2 7 gruba üye 2 3 0 4 kişiyle bu şekilde “g ö rü şü lm ü ştü ”. T ip ik o larak sadece birk aç kişiden oluşan bu gibi gruplar, M oskova, Sverdlovsk, Tula, Vladimir, O m sk, K azan ve T iu m e n ile U k ray n a, Litvanya, B cloru sya, Moldavya, K azakistan gibi bölgelerde açığa çıkarılm ıştı. Bu ö n ley ici ö n le m le r say esin d e, an ti-Sovyetik propaganda nedeniyle yapılan tu tu k lam aların sayısı düşm üştü. G örüşm e yapılan k işilerin ço ğ u n lu ğ u b u işleri bırakm ış, am a diğerleri, kendilerini “devlete k a rşı su ç ” işlem eye y öneltebilecek niyet ve taşanlarında ısrar etm işti. R aporu kalem e alanlar, suç teşkil eden faaliyetlerde bu lu nm ayı düşünenlere karşı önleyici çalışmalan g ü çlend irm ek ve anti-sosyal unsurların gösterilerini da­ ha etkin b ir şekild e b a stın n ak için , KGB’nin gerektiğinde bu kişilere, siyasi bakım d an zararlı faaliyetlerden vazgeçm elerini talep eden ve bu talebe uymayı reddetm eleri halinde doğabile­ cek son u çları açık lay an yazılı b ir uyanda bulunm asına izin ve­ rilmesini tavsiye ediyorlardı. Andropov ve R u d en k o bu yöntem in uyanda bulunulan kişi­ lerin ahlaki so ru m lu lu k duygusunu yükseltebileceğine inanı­ yorlardı. Bundan so n ra su ç teşkil eden eylem lerde bulunurlar­ sa. tu tu k la n m a lı, h a k la rın d a ö n so ru ştu rm a b aşlatılm alı ve “kişiliklerinin d eğ erlen d irilm esi” için m ahkem eye sevk edil­ meliydiler. ® TsKhSD, op. 2 5 . d. 4 7 , LL. 4 -5 ( “özel d o sy a "). Andropov ve Rudcnko’n un ra­ poru.

245

Rapor sahip leri, ek te, m ütalaa edilm esi talebiyle. Merkez Komitesi için bir karar taslağı ve Yüksek Sovyet Prezidyumu için bir kararname taslağı da sunuyorlardı; bu, bir teklif sunu­ lurken izlenen standart bürokratik prosedürdü. “Kitlesel kanşıklıklan” esefle karşılayan, 1 9 6 2 -1 9 6 3 yıllarına ait KGB me­ tinlerinin tersine, bu defa, sistem in tehdit altında olduğu yo­ lunda bir telkinde bulunulm uyordu. M uhafazakâr kulaklara fazla yumuşak gelen “önleyici tıbba” yapılan vurgu, SSCB gibi bir ülke için oldukça liberaldi. Eli kulağında bir tehlike duy­ gusu, kuşkusuz, Sem ichasıny çizgisine geri dönüşü teıikleyebilirdi, ama yakın gelecek için böyle bir şey söz konusu değil­ di. Gene de, sistem in sağlığına ilişkin uzun vadeli perspektif­ ler, ileride ekonom ik sorunlara girdiğimizde göreceğimiz gibi, hiç de gönül ferahlatıcı değildi. Bu “önleyici tıp”ta karanlık bir taraf vardı. “Kişilik değer­ lendirm esi” ne anlama geliyordu? Bu, başka sonuçların yanı sıra, söz konusu kişinin hapishaneye değil de psikiyatri klini­ ğine gönderilm esine yol açabiliyordu. Bu uygulama, dünyanın her yerinde, h âkim lerden gelen old u kça yum uşak bir tavır olarak görülebilir. Ama burada suiistim aller söz konusu olabi­ lir ve SSCB özelinde, psikiyatri koğuşlarının, siyasi duruşları paranoid sanrı ya da benzeri bir rahatsızlık olarak tanımlanıp yıkıcı ilaç tedavilerine tabi tutulan, akıl sağlığı tamamen yerin­ de kişileri hapsetmek için kullanıldığını ortaya koyan çok sa­ yıda, iyi belgelenm iş örnek vardır. Bu uygulama, bazı Sovyet liderlerinin çirkin ve gerici zihniyetine tanıklık eder. Batı’da bu konuda zengin bir literatür vardır, ama ben bugü­ ne kadar Rusya’da hiçbir doyurucu kaynağa rastlamadım. Bu uygulamaların ne kadar devam ettiğini ve kaç kişiyi etkilediği­ ni hâlâ bilmiyoruz. H üküm et içinde oybirliğiyle desteklenme­ yen böyle yöntem lerin uygunluğu konusunda iç tartışmalar olduğunu da biliyoruz. Akademik camiadan önem li isimlerin ve kuşkusuz h u k u kçu ların M erkez K om itesi’ne protestolar gönderdiği herkes tarafından öğrenilecekti (özellikle, serbest bırakılan g en etik çi Z hores M edvedev olayın da). Konunun, KGB içinde, Andropov ve çevresi tarafından tartışıldığına ve 246

muhtemelen Politbüro'ya intikal ettiğine kuşku yoktur .10 T a ­ kibata uğrayan kişilerin (önleyicilik kapsamında görüşülenler dâhil) gerçek sayısı, kendi başına, Sovyet sistem inin siyasi ola­ rak gerici olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu, m uhaliflerin pro­ pagandasına puan kazandırıyordu. R ejim in, uluslararası plan­ da kendisine pahalıya m al olan tiksindirici özellikleri vardı. Ama ele aldığımız Stalin sonrası dönemde baskının boyutları -2 6 yıl içinde, iki tem el siyasi, suç için açılan yılda ortalama 312 dava (bazı davalarda, bir üst m ahkem e tarafından iptal edilen ya da indirilen ce z alarla)- sadece istatistiksel bir veri değil, b ir gösterge de oluşturur: Bu artık Stalinizm değildi ve durum, SSCB için, Batı’da yaygın olan “Şer İmparatorluğu” ta­ nımının kullanılm asına izin verm ez. Bu tür y ık ıcı sövgüler, Sovyet sistem inin olduğundan masum görünm esini sağlar. Li­ derlerin sözlerini k ontrol etm eleri gerekir, yoksa suçlam aları bumerang m isali kendilerine dönebilir. Kesin sayılan ne olursa olsun, en ünlüleri So ljen iısin , Saha­ rov ve daha ileride Sharansky olan m uhalifler, Andropov’un servisleri tarafından saldırgan bir şekilde izleniyor ve gözetle­ niyordu. Tehlikeli addedilen malzemelere el konuyor ve aleyh­ le tanıklar aranıp ifade vermeye ve benzeri şeylere teşvik edili­ yordu. Ama “sıradan muhafazakârlar”m 1967 yılının ortasın­ dan beri KGB şefi olan Andropov'un bu vakaların her birinde uygulamasını tercih ed e ce k leri y aklaşım la k a rşıla ştırılırsa , Andropov’un benim sed iği özel yaklaşım ı daha iyi anlaşılır. Evet, bunlar artık ölüm cezası talep etm iyorlardı, am a hâlâ, 10 Yalanlarda psikiyatri klinikleriyle ilgili ilginç bir çalışma yayımlanmıştır. İnce­ lemenin yazarı D. B. Dmitrievna, başlığı A liaııs p rav a i miloscrrliitı - O Probleme. Zashchsty Prav Chclm cha v Psilthiatrifdir (M oskova, 2 0 0 1 ). Sovyet sistem ini seri bir şekilde eleştiren yazarın kendisi de psikiyatrdır ve. destekçisi olduğu Velisin in hüküm etinde sağlık bakam olarak görev yapmıştır. Daha sonra Dev­ let Sosyal ve Kriminal Psikiyatri Enstitüsü'nün (tam am en sağlıklı siyasi ten­ kitçiler için sahte psikiyatrik hastalık raporları düzenlem e işinin başlıca so­ rumlusu V. P Serbskii’nin adını taşıyan ünlü kurum ) başkanı olmuştur. Dim itricvna enstitü arşivlerindeki bütün vaka dosyalan üzerinde yürüttüğü araştır­ maya dayanarak, SSCB'dc psikiyatrinin siyasi amaçlarla kullanım ı konusunda yaygın b ir politika olm adığını -v e belki de böyle bir politikanın b ile olm adıgım - ileri sürm ektedir. Rüşvetçi ya da siyasi baskıya teslim olm uş bazı psiki­ yatrlar çıkm ış olabilir. Her durumda, jü ri konu üzerinde çalışm aktadır.

247

suçlunun sesinin duyulmayacağı ya da görülem eyeceği uzak bir bölgeye sürülerek sahneden uzaklaştırılması için yeterince ağır cezai kovuşturmalar ve m ahkûm iyetler istiyorlardı. And­ ropov h er davada, daha y u m u şak bir tavır benim senm esi, özellikle de zanlıların SSCB’den çıkarılm ası için baskı yapıyor­ du. Örneğin, Saharov iklim i ve yaşam koşullan Moskova'dan çok farklı olmayan G orki kentine sürüldü. Batı’mn bu davalar­ dan her birini -aslın d a, m uhalif hareketin tam am ım - kendi amaçları için kullanma tarzının ve farklı muhaliflerin Baıı’nın çagnsına verdiği tepkinin, KGB şefinin dikkatinden kaçması ya da, aşın “yum uşaklığın” kariyerine aniden son verme ihti­ malinden bağımsız olarak, Andropov’un bunlara kayıtsız kal­ ması mümkün değildi. Batı’da m uhalifler hakkında muazzam bir literatür vardır. Biz kendimizi birkaç noktayla sınırlayıp öncelikle, Saharov’la birlikte en ünlü m uhalif olan -birbirind en bu kadar farklı iki kişilik hayal edilem eyecek olsa b ile - Soljenitsin örneğini ele alacağız. Soljenitsin’i tartışırken, sistem içinden bir muhalifin, Novyi M ir edebiyat dergisinin başyazarı şair Aleksandr Tvardovsky hakkında da bir iki laf edeceğiz. Saharov, Soljenitsin ve Tvardovsky, açık protestodan sessiz “iç göç”e, kayıtsızlık yo­ luyla retten rejim içi reform arayışlarına, tüm çeşiLlerini ve nü­ anslarını kapsam asa bile, b ir siyasi m uhalefet ve toplumsal eleştiri “tipolojisi” oluşturur. Soljen itsin olgusunun farklı yüzleri vardır. U zaktan (yani yabancı ülkelerden) bakıldığında, Soljenitsin, b ir dikta aygıtı)la tek başına m ücadele eden b ir dev gibi görünüyordu. Bu gö­ rüntü zaman içinde karm aşıklaştı. Soljenitsin'in kişiliğinin da­ ha iyi tanınm ası, hayranlarının neden Rusya'yla sınırlı olmadı­ ğını açıklar. So ljen itsin ’i, m uhtem elen dem okrat olarak gör­ medikleri için eleştiren pek ço k liberal görüşlü m uhalif de bu­ lunuyordu. M ücadelesini ülke içinden sürdürdüğü müddetçe» yabancı gözlem ciler sistem in dem okratikleşm esi için savaştığı­ nı varsaydılar: Savunduğu dava (entelektüeller, özellikle de yazarlar için daha fazla özgürlük) tüm yurttaşların siyasi öz­ gürlüğünün genişlem esine yardım cı olabilirdi. Ama Soljenitsin 248

bir kez Batı’ya sürgün edildikten sonra, kısa sürede, an ti-konıûnizmin -p e k çok başka örnekte olduğu g ib i- kendiliğinden bir demokrasi aract olm adığı anlaşıldı. Aslında So ljen itsin ’in mücadelesi, “ulusal devletçi” u nsurlan O rtodoks dininin arka­ ik özellikleriyle birleştiren, derinden antidem okratik bir ide­ olojiden esinleniyor ve ona hizm et ediyordu; sadece Batı’nm hastalıklarına değil, bizzat dem okrasi kavramına da düşm andı. Kısaca, toplum sahnesine çıktığı sıralarda formüle edilm em iş olsa bile, yürüttüğü m ücadele sırasında -ö ze llik le de yaşam ı­ nın. yüce güçlerin kendisinden “ejderi öldürm esi”ni ve bunu Gulag T a k ım a d a la rın ı* yayımlayarak, tek başına yapm asını is­ tedikleri hissine kapıldığı bir aşam asında- gelişen, kendinden menkul derin bir otoritarizm taşıyordu. Sovyet rejim inin suratına fırlatılan G ulag T akım adaları gibi bir kitap, bizzat So ljen itsin ’in de aralarında bulunduğu m il­ yonlarca insan için dünyayı cehennem e çevirerek hem kendi ideallerine hem de insanlığın ideallerine ihanet etm iş bir siste­ mi mahkûm eden, siyasi-edebi b ir intikam eylem i olarak görü­ lebilir. G ene de, yazar, kendi bildiği şekliyle Gulag’ın, kitabın yayımladığı tarihte artık var olm adığına dair en ufak bir imada bulunmuyordu. Bu kadarını söylem esi siyasi dürüstlük olu r ve Slalin sonrası Rusya’ya uygun argüm anlarla, daha derin bir sistem eleştirisi yapm asını gerektirirdi. Ama Soljenitsin böyle bir argüman sunm adı; bu onun için öncin taşımıyordu. Stali­ nist tarihi nedeniyle Sovyetler Birliği’ne saldırm ak ve ülkeyi Hâlâ Stalinistmiş gibi gösterm ek çok daha kolaydı; bu, kendi imajına da uygundu. Zira Soljenitsin kendini Rusya’nın uzak geçmişinden miras alm an yüksek değerlerin em anetçisi olarak görüyor ve 20. yüzyıl Rusya’s ı için, bu geçm işe referansta bu ­ lunarak çözüm yolları önerm eye çalışıyordu. Tvardovsky’nin dergisi Novyi M ir’d e yayımlanan ünlü romam h a n D en isoviç’in B ir Gıiııü’nün Rusya’da herkes tarafından °lumlu karşılanm ası için mükemmel nedenler vardı. Çürüyen b>r ceza infaz sistem ine direniş, zindancılarının dayattığı alçalGuta# Takımadaları ( 19 1 8 -1 9 5 6 ), çcv. Selim Tavgan. Nebioglu Yayınları, 2 0 0 5 - ç .n .

249

maya direnm ek için gerekli iç güce sahip basit bir işçinin kişi­ liğinde som utlanan yok edilm esi im kânsız insani değerlerle özdeşleştirilm işti. Ama Gulag’m esas itibariyle dağıtıldığı bir sırada yazılan ve yayımlanan G ulag T akım adaları m n . bu me­ tinde, kuşkusuz SSCB düşm anlarının çok işine yarayan, ama modernleşm iş olsa bile pek çok bakımdan ilkelliğini koruyan bir sistem e karşı dem okratik mücadeleye zarar veren yıkıcı bir abartı gören pek çok iç tenkitçi tarafından olumsuz karşılan­ ması için de sağlam nedenler vardı. Sovyet otoritarizm ini eleş­ tiren pek çok kişi Soljenitsin’in alternatifini ve kurtarıcı olma iddialarını sadece reddedebilirdi, iyi bir yazar olan, ama siyasi açıdan yeteneksiz ve kendini fazla önemseyen bir adam olan Soljenitsin, siyasi terim lerle düşünm ek için yeterli bir gerçek­ lik kavrayışından yoksundu. Bu açıdan bakıldığında, Andrey Saharov, Roy Medvedev ya da Andrey Sinyavsky gibi kişilerle arasındaki karşıtlık son derece çarpıcıdır. Soljenitsin ’in otobiyografisi Buzcığı ve Meşe kişiliğini anla­ mamızı sağlayacak bazı ipuçları verir: özellikle, m istik b ir mis­ yonu yerine getirm ek için seçilm iş olduğu duygusu ve Tvardovsky’ye ve Novyi Mir’deki mesai arkadaşlanna alçakça (ve beklenm edik) bir saldırıya girişm esine yol açan bazı itici özel­ likleri. Bunlar, kendisi ve eseri için SSCB’de büyük mücadele­ ler vermiş ve ülkede -aslın d a, uluslararası plan da- adının du­ yulm asını sağlam ış insanlardı. So ljen itsin N ovyi M ir'in yazı kurulunu k ork ak lık , kend in i y ü celtm e, becerik sizlik ve iki yüzlülükle suçladı. Ö nde gelen bir edebiyat eleştirm eni ve de­ nem eci olan, Tvardovsky’n in eski yardım cısı Vladim ir Lakshin'in buna yanıtı güçlü, kırgın ve sertti .11 Lakshin çizdiği psi­ kolojik portrede, Soljenitsin’in kamplardan sağ çıkm asına yar­ dım cı olan kişilik özelliklerini vurgular. Soljenitsin'in aslında Gulag derslerini fazlasıyla iyi öğrendiğini belirtir. O z e k le öz­ deşleşm iş ve z e k zihniyetini hep korum uş olan, bir kamp ürü­ nüdür. U

Vladim ir Lakshin, Solzhenitsyn. Tvardovsltii an d “Novyi M ir", çc.v. ve yay.

har

M ichael G lcn n y; M ary Chaffin ve Linda A ldw incklc'in ilave katkılarıyl;*Cambridge (M ass.). 1980.

250

Biz burada, bu ço k yerinde analizin üzerinde ancak kısaca duracağız. Daha önce de değindiğim iz gibi, en önem li soru, Soljenitsin’in ne için mücadele ettiğiydi. Novyi M ir genelde sos­ y a lis t

ya da sosyal demokrat bir çevreydi ve verdiği m ücadele­

ler ne kadar temkinli olursa olsun, bu ideolojiye dayanıyordu. İşte So ljen itsin ’i başka h er şeyden ço k bu öfkelendiriyordu. Lakshin yazarın yurttaşlarına önerdiği program konusunda son derece kuşkuluydu: “Devrim öncesi geçmişimizi bir masal âle­ mi gibi görüşüne bakılacak olursa, Rusya’nın tek geleceğinin... geçmişi olduğunu düşünüyor gibi.” Bu, Sovyet liderlerine, za­ rarlı ideolojilerini terk edip milliyetçiliği ve Ortodoksluğu be­ nimsemelerini tavsiye etm ekle aynı anlama geliyordu. “Laf ka­ labalığının sisleri arasından kendini gösteren, Kont Uvarov’un [19. yüzyılda] önerdiği üçlü şudur: O rtodoksluk, O tokrasi, Ulus.” Lakshin Soljenitsin’in büyük yeteneğini de, kötüye karşı mücadeledeki rolünü de yadsımıyor, ama bundan olumlu her­ hangi bir şey çıkaram ıyor gibi görünmesini kınıyordu: İnancında hiçbir samimiyet bulmuyorum, tıpkı bir siyasetçi ve düşünür olarak Soljeniısin’e inanmakla güçlük çektiğim gibi; doymak bilmez aforoz etme, reddetme ve destekçilerinden ne­ redeyse mutlak bir sadakat yemini isteme iştahıyla, tamdık si­ yasetçi tipinin tüm niteliklerini şimdiden edinmiş olsa bile. Lakshin’in Soljenitsin’in m esajına yönelik eleştirisi bundan sonra daha da acılaşıyor ve sertleşiyordu: Ben onun cenneünde olmak istemiyorum; kendimi ideal bi­ çimde örgütlenmiş bir kampta bulurum diye korkuyorum. Onun Hıristiyanlığına inanmıyorum, çünkü insanlardan onun kadar nefret etme eğiliminde olan ve kendisine tapman birinin gerçek bir Hıristiyan olması mümkün değildir. Ve bu­ günkü Rusya’nın her şeyinden nefret etmesinden ve reddet­ mesinden bıktım... Yine, de, yalan makinesini havaya uçurma­ dı mı? Evet, bunu yapu. Ama kendisi de, etrafındaki her şeyi havaya uçurmaya başlayan, ilahi misyonuna inanmış bir ce­ hennem bombası haline geldi. Korkarım, sonunda kendisini 251

de havaya uçuracak. N itekim şim diden bunu yapm a yolunda ilerliyor.

Bu birkaç alıntı, Sovyet sistem i etrafında dönen kavgalann sertliğini ve karm aşıklığını ve bu kavgalara girenlerin yaşadığı dramı aktarır. Kimse kazanmadı, herkes haklıydı, herkes kay­ betti. Soljenitsin kom ünizm den kurtulan ülkesine geri döndü ve ülkesini “çöküş halinde” buldu (1 9 9 8 ’de yayımlanan kita­ bının başlığı buydu). Şaşırtıcı Novyi Mir dergisinin sesi, Sovyetler’in 1968’de Çekoslovakya’yı işgalinden sonra yavaş yavaş boğuldu. Dergi, Yazarlar Birligi’nin, Tvardovsky’nin görüşünü alm adan yeni bir yazı kurulu atayarak onu istifaya zorladığı Şubat 1970’e kadar mücadeleye devam etli. Tvardovsky bun­ dan kısa bir süre sonra, ardtnda büyük bir şiir ve soylu bir ki­ şilik mirası bırakarak, buruk ve kırgın öldü.

Sıalin sonrası dönem de siyasi baskı biçim lerinin evrimini ana hatlanyla inceledikten sonra, m uhalefetin ve rejim muhalifli­ ğinin bazı yönlerine kısaca değindik. Ülke içinde, özellikle de yurtdışında rejim m uhaliflerinin etrafında koparılan gürültü ve öfkenin ve Sovyet o to ritelerin in buna karşı tutumunun, SSCB’de gelişm ekte olan sistem içi eğilim lerin üzerini örtmesi­ ne izin verilmemelidir. Bir işçinin işini terk edem em esi veya işyerincleki bir haksızlığı yasal olarak protesto edememesi bir şeydir, bunları yapabilmesi başka bir şey. Tüm hakları yok sa­ yan bir sistem in yerini, yasaları, hakları ve güvenceleri olan bir sistem almıştır. “Karşıdevrimci suç” kavramından vazgeçilmesi ve bunun ye­ rine “devlete karşı özellikle tehlikeli suç” kavramının geçirilme" si, bu suçlardan hakkında kovuşturma açılanlara ve zulme uğra­ yanlara konuyla tamamen ilgisiz ve sadece makyaj değişik!’? gibi gelmiş olabilir. Bu bağlamda, biyografiler tarihten daha fa2' la ağırlık taşır. Ama tarihçiler için değişimler bir başka aşamaya geçişi belirler. Sovyet yönetim inin siyasi baskı konusunda yurl' dışında haklı bir kötü şöhretinin olduğuna daha önce işaret et­ 252

lik. Gene de, keyfi cezalandırmaya ve köle emeğine denk bir ce­ za infaz sistem i, köle em eğinin kaldırıldığı, adli prosedürlerin m evcu t

olduğu, tutuklulann hapishane idaresine meydan oku­

mak için bazı haklara ve olanaklara sahip olduğu, dış dünyayla temas kurabildiği, bir avukatla görüşebildiği, maruz kaldığı m u­ ameleleri yasal olarak protesto edebildiği bir sistem e dönüşm üş­ se ve sistem ceza infaz alanında bir parça yasallık tesis etmenin kendi m enfaatine olduğunu kabul etmişse, bütün bunlar sağ­ lanmışsa. karşımızda başka bir rejim tipi var demektir. Kişinin siyasi görüşleri nedeniyle hapis cezası çekm esi, haklı bir adalet­ sizlik duygusu uyandınr ve biyografik tecrübe tarihsel boyutu gölgede bırakır: “On yıl önce olsaydı ceza daha ağır olurdu; bu­ nun bana faydası ne?" Ne var ki, tarihçiler, on yıl önce tuıuklulara -v e ailelerine- neler olabildiğini göz ardı edemezler. O zamana kadar tam bir serbesüikle faaliyet gösteren -k a fa ­ sına nasıl eserse öyle davranan, cin net geçiren, tutuklayan, iş­ kence eden, hapse atan ve kurşuna d iz e n - gizli p olis, artık kontrol altındaydı: KGB’nin artık suçlu bulma ve m ahkûm et­ me yetkisi yoktu ve soruşturm aları, tüm kademelerde savcılık­ lar içinde hu am açla kurulan birim lerin denetim ine tabiydi. Başsavcılık artık bu yetkiyi, tam da Sıalin dönem inde gereğin­ den -çok “k on u şan” epeyce b ir savcıyı da katletm iş olan bir diktatörlük sistem inin bağrında kullanıyordu. KGB soruştur­ malarını d en e tlem e k ten so ru m lu S a v c ılık b irim in in . M art 1953’ten itibaren (ve 1 9 9 1 ’e kadar), gizli polis tarafından açı­ lan her dava konusunda bilgilendirilm esi gerekiyordu ve buna koşut olarak kendi dosyasını açm ak durumundaydı. Hüküm giyen kişinin ya da akrabalarının başvurması halinde, dosyalan yeniden incelem e yetkisine de sahipti. Bundan sonra, davayı tekrardan görülm ek üzere m ahkem eye sevk edebiliyor (ceza­ larda indirim örnekleri oldukça sıktı) ya da m ahkûm un itibaünm iadesi veya tespit edilm iş suçun değiştirilm esi (ceza yasasmın ilk m ahkem edekinden farklı bir maddesine dayanarak) •Çin bir temyiz süreci başlatabiliyordu .12 9 - V. Edelnıan, sosl-, 5 8 -1 0 : N ad zom y c P roizvodsıva P rokuratury SSSR.

253

Başka birçokları gibi bu gerçekler ve eğilim ler iki ayrı karşılaştırmadan geçirilebilir; bu, her olguyu iki farklı yoruma tabi tutmamızı gerektirir. Birincisi, SSCB diğer ülkelerle karşılaştı­ rılabilir. Burada, rejim in toplumdaki artan siyasi farklılaşmayı kabul etm e beceriksizliği, bağım sız fikirlerden (m odern bir medeni toplumda tem el bir hak) korkm ası ve bunları yadsı­ ması, birden fazla, ama genellikle muhafazakâr nitelikli fikre müsamaha gösterm enin ya da bunları dile getirm enin yollarını bulm uş olan sistem in g eriliğ in i kanıtlar. SSC B bunun için dünya kamuoyunda ağır bir siyasi bedel ödedi. Ve bundan tek kaygılananların Sovyet entelektü elleri olm adığını öğrenmek bazıları için şaşırtıcı olabilir: RGB saflarında da böyle insanlar bulunuyordu. Dolayısıyla, Sovyet otoritelerinin, açık ya da örtük olarak Batı’nın yanında yer alan tenkitçilerle mücadele etm ek için özel olarak tasarlanmış bir dizi yasa çıkararak ya da bunları yenile­ yerek bir "etki-tep ki” politikasına başvurmuş olm aları hiç de şaşırtıcı değildir. Sistemin “geriliğine” (diktatoryel karakterine) gelince, devleti m uhaliflerden korum ası öngörülen “devlete karşı suçlar”a karşı yasalar, devletin başarısızlığının belgesi ve saygınlığına sürülen bir lekeydi (testimonium pau pertatis). Yö­ neticiler tenkitçileri susturm ak istediklerinde, çeşitli hukuksal güvenceler bir kenara bırakılm akta ve yargıçlar, gizli servisler ve savcılar çalışmalarında elbirliği etmekteydi. Diğer tarihsel karşılaştırm a, ülkenin kendi geçm işiyle yapı­ labilir. Devlete karşı su ç yasaları artık herkesin görebileceği kanunnam elerde yer alıyordu ve insanların kovuşturmaya uğ­ raması için bunları fiilen ihlal etm iş olmaları gerekiyordu. Suç teşkil eden bir fiilde bulunm a niyeti, artık yasadışı olan bu tu­ tuklamaları mazur gösterm eye yetmiyordu. Kapsamlı bir ceza yasasının yeni versiyonu ve adli kurum lann güçlendirilmesi, genel çerçeve hâlâ antidem okratik olsa da, geçm işle belirg,n b ir karşıtlık oluşturuyordu. Siyasi baskının bu yönıı liderler, h ukukçular ve RGB arasında sürekli bir tartışma konusuydu bu, rejim in kendi h u k u ki k u rallarına saygı g ö sterm ed iğ i^ hükm ettiklerinde farklı çevrelerden, özellikle de akademik c9' 254

miadan gelen protestolan açıklar. Bu olgular siyaset sahnesi­ nin parçasıydı ve böyle algılanm aları gerekir. Tarihle düşünce bağlamında, akla başka b ir nokta daha geli­ yor. Bizzat rejim in karakteri de dâhil olm ak üzere, toplum ya­ şamının bütün alanlarında tarihsel değişimlerin gerçekleşm ek­ te olduğunu vurgulamıştık. Sistem in, baskı yöntem leri de dâ­ hil olmak üzere, yeni gerçeklerle bağdaşmasına tanıklık eden bu gibi olgular olmasa, rejim in bir el bile ateş etmeden tarih sahnesinden nasıl ve neden yok olabildiğini açıklayam azdık. Nahoş gerçeklerle yüzleşm ekten çekinm eyen g erçekçi bir yaklaşım, büyük güç konum una gelen dem okrasilerin her za­ man haklara saygı g österm ed iklerini ve her zam an ço k de­ mokratik olm adıklarını kabul etm ek zorundadır. D em okratik bir sistemi olmayan ülkeler, buna sahip olmadıkları için ille de “suçlu” değildir. Dem okrasi her yerde açan bir bitki değildir. Tarihsel gerçekler ille de ideallere ve propaganda iddialarına uymaz. Batı hangi insan haklarının öne çıkarılm ası gerektiği­ ni, hangilerinin göz ardı edilebileceğini, hatta kısıtlanabilece­ ğini gayet iyi bilir. D em okratik özgürlükler ateşi küresel stra­ tejik mülahazalara bağlı olarak alevlenir ya da söner. Soğuk Savaş’ın yarattığı baskılar ve Batı’nm öteki kam ptaki en ufak bir çatlağı saptam ak için kurduğu kom pleks (istihbarat servis­ lerinin başrol oyunculuğunda), Sovyet paranoyası tarafından uydurulmamıştı. Ve bü tü n bu n lan n , rejim i liberalleştirm eye Çalışan SSCB’deki küçük gruplara ya da yalnız bireylere h içbir yardımı dokunmadı.

255

16 Kentleşme Kasırgası

Yukarıda özetlediğimiz değişimlerin, özellikle de ceza infaz po­ litikası alanındaki ve benim “işyerinin destalinizasyonu” olarak adlandırdığım değişimin arka planında, SSCB tarihinde hâkim faktör olan ço k önem li bir kentleşm e süreci vardı. Savaştan sonra -elb ette aşamalı olarak g erçekleşen- kentleşm e toplum, kültür, zihniyetler, hatta devlet üzerinde ister istemez güçlü bir etkide bulunmaya başladı. Ağırlıkla kırsal bir toplumdan esas olarak kentsel bir topluma hızlandırılmış geçişin yaşandığı sı­ rada, her iki toplum türünün iç içe geçtiği bir evre yaşandı. Sıklıkla birbiriyle bağdaşmayan bu iki toplum, patlayıcı bir ka­ rışım halinde bir arada yaşadı ve aralanndaki tarihsel mesafe önemini korudu. SSCB 1960’ta “yan kentli” oldu, ama Rusya Federasyonu bu eşiği daha önce aşmıştı. 1958’e kadar, bfıtûn SSCB için geçerli resmî bir “kent” ya da “kentsel yerleşm e” ta­ nım ı y oklu ; her cu m hu riyetin k en d ine ait b ir tanım ı vardı1 9 58’de kentler için nüfus eşiği 12.000 kişi, “kentsel yerleşme­ ler” için de 2.000 kişi olarak belirlendi (nüfusun en az % 50'sinin doğrudan tarımda istihdam ediliyor olmaması koşuluyla)Bu nedenle, söz konusu ara evre, ülke ve rejim için başlı ba­ şına bir tarihsel aşama olarak görülebilir. Yeni kentsel nüfusun ağırlıklı bölüm ünü olu ştu ran kırsal nüfus, kentler köylüler*

256

Icen tlileştin n e y i b aşaram aclan k e m le r i “k ö y le ş tird i”. S la lin sonrası d ö n e m le sın ırlı bu olgu pek ço k sürtüşm e ve “yan e t­ ki" d o ğu racak tı. H ü k ü m etin d alıli olsa da. bunlar esasen k en ­ diliğinden g elişen sü reçlerd i. Bu bizi, her şeye hükm eden ve denetleyen k atı b ir parti d evleti fikrind en bir süreliğine u zak ­ laşmaya ve araşu rm aların ço ğ u n u n atladığı bu “k en d iliğind enlik” (s tih ia . Yunanca k ö k en li bir terim ) olgusunu açıklığa k a ­ vuşturm aya m e cb u r eder. M eselelere aşırı siyasi bir gözlü k le bakan a n a liz c ile r e k a b u l e d ile m e z g ib i g else d e, cid d i h e r SSCB tarihi çalışm asın d a, siih ia 'm n meşru -b a z e n de te m e lbir başlık olm ası gerekir. Hiç de yu m u şak b ir sü reç olm ayan kentleşm e, Rus tarihinde

20. yüzyılın en ö n em li yeniliğiydi ve bu sürecin altm ışlı yıllann o rtalarına g elin d iğ ind e tam am landığı söylenebilir. Bü ta­ rihte, Rusya ve U krayna ile B altık ülkelerinde nüfusun ço ğ u n ­ luğu k en tlilerd en oluşuyordu. K entlerin bazıları eskiydi, am a çoğu yeni kurulm uştu. Rasgele seçilen bir gösterge, bu k e n t­ leşmenin k oşu llarını gözler ö nü n e serer: Altmışlı yılların So v ­ yet ken tlerind e ailelerin % 6 0 ’ı devlete ait, m üşterek m utfaklı ve tuvaletli konu tlarda yaşıyordu. D üşük yaşam standartlarına işaret eden bu veri, aşın hızlı bir kentleşm enin de göstergesi­ dir, ve rah atlıkla, bu n u n “plansız” bir kendeşm e olduğu da ek ­ lenebilir. B en zer biçim de, bu n u n gene büyük ölçüde plansız olan so n u çları da ço k sayıda ve çeşitliydi. SSCB’deki sü recin özgünlükleri ne olursa o lsu n, bunlardan bazıları başka yerler­ deki h u lı k en tleşm e ö rn ek le riy le aynıdır. Başka verileri ele alırken bu noktaya tekrar döneceğiz, ama şim diden, tarihinin bu nazik dönem inde ü lken in yeni bir aşamaya girdiğini sö yle­ yebiliriz: So vy et ü lk esi d ev letle etk ileşim i d eğ işik b içim ler alan yeni bir toplum haline gelm işti. Bu iki temanın yan yana gelişi. bizi sistem in hayatiyeti, öm rü ve ölüm ü açısından belir­ leyici olacak param etreleri değerlendirm eye yöneltecektir. Ö n cek i b ö lü m lerd e, işgü cü h areketliliğin i ve artık kabul edilen b ir g erçek lik d enilebilecek doğmakta olan “işgücü piyasası'n ı ele alm ıştık. Tabloyu toplum un tamamım kapsayacak Şekilde genişletm ek için , “k endiliğindenliğin” önem li bir dışa257

vurumuna dikkat çekm em iz gerekiyor: otoritelerin artık eski yaptırım ve kısıtlam alar rutiniyle kontrol edem edikleri güçlü g öç hareketleri. Kitlesel nüfus hareketlerinin yaşandığı yeni koşullarda, başka stratejilerin geliştirilm esi ve uygulanması gerekiyordu. 1965 yılındaki göç hareketleriyle ilgili aşağıdaki istatistikler, fazla söze gerek bırakm az .1 SSCB'deki Bütün Kentler Gelişler: Başka kentlerden 4.321.731

Kırsal kesimden 2.911.392

Kaynağı belirsiz 793.449

Toplam 8.026.572

Kırsal kesime 1.423.710

Kaynağı belirsiz 652.478

Toplam 6.414.887

Kırsal kesimden 1.487.682

Kaynağı belirsiz 140.971

Toplam 1.611.685

Gidişler: Kentlere 4.338.699 Kentlere göç bilançosu: Başka kentlerden -16.968

Bu rakamları fazla yüksek bulm ayacak olanlar için Sovyetler Birliği’ne özgü bir duruma açık lık getirm ek gerekir: Bu veriler sad ece p o lise kayıt y ap tıran ları kapsar. O ysa pek ço k kişi kentlere geliyor, bazen uzun süre kalıyor ve kayıt yaptırmadan ayrılıyor, başkaları da herhangi bir idari makama bildirimde bulunm adan kentlere yerleşiyordu. Tek başına Rusya Cum huriyeti’nde 1 9 6 1 -1 9 6 6 arasında ya­ şanan nüfus hareketleri olağanüstüydü: Kentlere yaklaşık 29 m ilyon kişi gelm iş, 2 4 ,2 m ilyon kişi ayrılm ış, yani toplam 5 3 ,2 milyon kişi göçm en olm uştu. Batı Sibirya’da toplam sayı

6 milyon, Doğu Sibirya ve Uzakdoğu’da ise 4 ,5 ’er milyondu. Bu rakamlar bazı kaygılandırıcı olguları yansıtır. Gerçekten yerleşm ek niyetiyle ülkenin doğusuna doğru yola çıkan az sa­ yıda kişi olduğu anlaşılm aktadır. Kısmen konut yetersizliği, s ık sık da ü cretlerin ço k d üşük olm ası nedeniyle, insanlar kend ilerine büyük ihtiyaç duyulduğu halde bu bölgelerden akın akın geri dönüyordu. Pek çok yerel ankete göre, bekârla­ 1 RGAE, 15 6 2 , 4 4 , 25(38, L 6 0 , 19 M art 19 6 5 : Tablo Merkezi istatistik Burosu'ndan alınmıştır.

258

r)n % 82’s i, evli çifılerin % 7 0 ’i, çoğunlukla içler acısı barınm a Jcoşullan nedeniyle (bunlar bir oda, bazen de sadece bir oda­ nın bir köşesini kiralıyorlardı) bölgeden ayrılıyordu. Bıı durum ülke genelinde ciddi b ir sorun yarattı. Nüfus hare­ ketlerinin yönünü değiştirm ek için , mahrumiyet bölgelerinde­ ki konut koşullarının iyileştirilm esi gerekiyordu. Ama sürekli çabalara rağmen, konut sorunu ülke genelinde ciddiyetini k o ­ rudu. 1957’de Rusya Federasyonu’nda kişi başına ortalam a 6 ,7 m2 konut alanı düşüyordu; bu rakam Uzakdoğu’da 5,9 m 2, D o­ ğu Sibirya’da 6,1 m 2, Batı Sibirya ve Urallar’da 6 ,3 ’er m 2’ydi. O halde, hüküm etin işgücünü çek m ek islediği SSC B’n in doğu bölgelerindeki m erkezî ısıtm a sistem ine ve su tesisatına sahip mesken ve konut sayısı, Rusya ortalamasından, hatta oldukça geri olan Orta Rusya ortalam asından düşüktü. İşgücünü doğuya göç etm eye ve oraya yerleşmeye ikna etm e problemi, Sovyet liderlerini ve elitlerini derin derin düşündü­ rüyordu. Sorun sadece nüfus hareketlerini polisiye ya da “to ­ taliter'’ yöntem lerle kontrol etm enin im kânsız olm ası değildi; kaldı ki, kim se böyle bir şeyi ciddi olarak düşünmüyordu. Ye­ ni toplumsal koşullar ve gerçekler göz önüne alındığında, du­ rum kesinlikle içinden çıkılm az görünüyordu. Sibirya, sistem i refaha kavuşturabilecek m uazzam zenginlikler barınd ırıyor, ama bunlardan yararlanm ak için gerekli işgücü ülkenin kala­ balık bölgelerinde bulunuyordu. F ak at bu işgücünü doğuya çekmek ve buraya yerleşmeye ikna etm ek imkânsızdı. B unun için, SSCB’nin daha iyi durum daki Avrupa topraklarından ge­ lebilecek insanlara iyi ücret ve doğru dürüst erzak temin gü­ vencesi verm esi gerekiyordu; muazzam bir işgücü fazlası olan daha yoksul bölgelerden -ö rn eğ in Orta Asya cu m huriyetlerin­ den- gelenlerin ise, geleneksel çevreleriyle derin kültürel bağ­ lan yüzünden göçe yanaşm ayacakları biliniyordu. Sistem düzeyinde sü rekli baş gösterm eye devam ettik leri 'Çin görünüşte çözüm ü im kânsız olan böyle başka açm azlarla da karşılaşacağız. Ama şim dilik, kentleşm eyle bağlantılı s o ­ f l a r ı n , ö zellikle de 1 9 5 3 -1 9 6 8 arasındaki işgücü ted arik Mevzuu üzerinde duracağız. 259

Altmışlı yıllann ortalarında ve birkaç yıl daha, işgücü teda­ rik planlarının daha iyi koordine edilmesi ve uygulanmasıyla -y a n i belli bir sektör ya da bölgedeki işgücü rezervlerini kulla­ narak, bir yerdeki işgücü fazlasının azaltılıp bir başka yerdeki açığın kapatılm asıyla- sorun hâlâ çözüm e kavuşturulabilir gi­ bi görünüyordu. Ü lke henüz. Ü çüncü Kısım’da tartışacağımız genel ve süreğen işgücü sıkıntısıyla karşı karşıya değildi. D isiplinlerarası haşarılı bir kurum olan G osplan ’ın kendi araştırm a enstitüsü , karm aşık durum ları incelem eyi ve tah­ minlerde bulunm ayı biliyor ve planlam a sistem ini yakından tanıyordu. Yakın geleceği planlamak için bugünü daha iyi an­ lamaya çalışıyordu. Araştırmacıları entelektüel bakım dan, kar­ m aşık sosyo-ekonom ik örüntüyü kavramakta diğer planlama­ cılardan ve siyasetçilerden daha donanımlıydı ve kara bulutla­ rın yaklaşm akta olduğunu haber veriyorlardı. Şubat 1965'te, Gosplan yönetim inin talebi üzerine, işgücü tedarik ve demog­ rafi sorununun tam amını ele alan bir rapor sundular. Enstitü­ nün müdürü Yefimov, bundan önce defalarca tüyleri diken di­ ken etm iş ve ekonom ide reform yanlılarının heyecanını kö­ rüklemişti. Ama bunu, sık sık başka planlam acılar ya da gö­ revliler tarafından eleştirilen, yayımlanmayan kurum içi me­ tinlerle yapmıştı. M uhtem elen Kosiginci olan Yefımov, bu de­ fa. lam da ateşli bir tartışm anın yaşanmakla olduğu bir tarihte. Sovyet sanayisi üzerine ço k önem li bir rapor hazırlayarak, de­ ğişimden yana önem li argümanlar sunuyor ve karm aşık bir iş olan işgücü arzının yönetim ine ilişkin mekanizm aların ayrın­ tılı bir tablosunu çıkarıyordu .2 Yefimov, m erkezin ve bölgele­ rin karşılaştıkları soru nları, tehdit yaratan gerilim leri sakla­ m aksızın ele alıyor ve bunların üstesinden gelm e yolları hak­ kında, kâh açık bir şekilde form üle edilm iş, kâh sadece imada bu lu nan ön eriler getiriyordu. M etin am pirik ve analitik ba­ kımdan son derece zengindi. İyi bir teşhisin yanı sıra, reform2

RGAE. 4 3 7 2 . 8 1 . 1091, LL. J- 4 4 . Yefimov. 6 Şııbal 1 9 6 5 te yardım cısı Korobov’dan “1 9 6 6 -1 9 7 0 dönem inde SSC B'nin en önem li bölgelerinde işgücü naklanm n kullanım ının rasyonelleştirilm esiyle ilgili b allıca sorunlar" başlı^1 bir rapor aldı (rapor 2 6 Aralık 1964'te sipariş edilm işti).

260

larm gerçekleşm em esi halinde beklenm esi gereken korkutucu sonuçlarla ilgili uyarıları da içeriyordu. işte Yefimov’un çizdiği tablo. Yefimov ilk olarak, m evcut iş­ gücü ile bunun istihdamı arasındaki büyük dengesizliğe dik­ kat çekiyordu. 1 9 5 9 -1 9 6 3 arasında çalışan nüfusa 9 m ilyon ki­ şi eklenm iş, buna karşılık işgücü arzındaki artış 1,7 milyon ki­ şi olmuştu. Bir başka deyişle, gerekli işçiler esas olarak, evde ya da kendi tarlasında çalışanlar arasından devşirilm işti. Açı­ ğın % 8 1 ’i (bu, 7 ,3 m ilyon ilave işçiye tekabül ediyordu) bu yolla kapatılm ıştı. Ama evde çalışanların sayısı düşm eye de­ vam ediyordu ve bu kaynak yakında kuruyacaktı. Ülke geneline bakıldığında, işgücü kıtlığı çeken bölgeler ka­ dar işgücü fazlası olan bölgeler de vardı. Orta Asya’da doğal nüfus artış hızı son yıllarda % 27-3 3 'e yükselmiş ve Sovyet or­ talamasının iki katı olm uştu. 1 9 5 9 -1 9 6 3 dönem inde devlet sektöründe istihdam edilen ya da halen öğrenim gören kişile­ rin sayısı yılda % 2 ,2 -4 ,4 oranında artm ıştı; SSCB genelinde or­ talama % 17,2 olan devlet sektörü dışında istihdam edilenlerin oranı % 2 0 -2 6 arasındaydı. O rta Asya cu m hu riyetlerin in ço­ ğunda. devlet sektörü nd e çalışm ayanların çoğunluğu baskın etnik gruba mensuptu. Kazakistan’da demografik büyüm e oranr daha d üşük, fakat kendi h esabın a çalışanların oranı çok yüksekti; % 21,8. Pek ço k bölgede nüfus artış h ızlan ile ekono­ mik kalkınm a hızlan arasındaki açık büyümekteydi. İşgücü kaynaklannm yetersiz kullanım ının ardında bu bü­ yük eşitsizlikler yatıyordu. O rta Asya cu m huriyetleri, Erm e­ nistan ve Kazakistan'da işgücü fazlası birikm eye devam ediyor, buna karşılık, nüfus artış h ızlannın en düşük, istihdam oranı­ nın yüksek olduğu Ballık ülkeleri —(özellikle de Estonya ve Litvanya- başka yerlerden işçi aramak zorunda kalıyordu. Mol­ davya, Ukrayna’nın batısı ve Kuzey Kafkasya’da, hem kentler­ de hem de kırsal kesim de önem li bir doğal ntıfus artışı gözle­ niyordu. Aynı zam anda, Sibirya’dan, zaten işgücü fazlası olan bölgelere doğru kayda değer bir göç olduğu görülüyordu. İstihdam oranları kentlerin büyüklüğüne (büyük, orta bü­ yüklükte veya küçük) göre de değişiyordu. Rapor, sanayi tesis­

261

lerinin ve hasılanın bölgesel dağılımı planlanırken, mevcut iş. gücü kaynaklarının hesaba katılm adığım , bunun da anormal durumlara yol açtığını (bu benim şerhimdir. Raporun yazan üst düzey görevlilere hitap ederken kuşkusuz böyle bir dil kullanamazdı) belirtiyordu ve bu önemsiz bir saptama değildi, Em ek-yogun belli başlı sanayiler için işgücünün kıt olduğu bölgeler seçilm iş, kadın istihdam ının geliştirilebileceği başka yerlerde ise ağırlıklı olarak erkeklerin çalıştığı ağır sanayiler kurulmuştu. Küçük kentlerde, iş aram akla olan 2,3 m ilyon kadar insan vardı. Büyük işletm eler bir işgücü rezervi bulundurm a eğili­ minde olduklarından, gerçek rakam belki de 3 milyona yakın­ dı. İş arayanların çoğu asgari eğitim e ve çok az vasfa sahipti; mesleki eğitime ihLiyaçları vardı. Kadınları iş aramaya teşvik etm ek için kreşlerin açılm ası gerekiyordu, zira bunlar olma­ dan kadınlar ev dışında çalışmaya hazırlanamazlardı. Orta As­ ya cum huriyetlerinde, küçük ve orta büyüklükte kentlerde iş­ sizlerle yapılan görüşm eler, bunların, girilecek işler olsa bile evlerinden uzakta çalışm ak istem ediklerini gösteriyordu. İşsiz­ lerin çoğu, ne genel ne m esleki eğitimi olan, çocuklu genç ka­ dınlardı. Sadece çalışm a yaşma (1 6 yaş) gelen gençlere değil, çeşitli nedenlerle okulu daha erken yaşta terk eden 14-15 yaşlarında­ ki pek ço k yeniyeım eye de uygun işler yaratılm asına özel bir önem verilmeliydi. Çoğunlukla bunlara iş yoklu ve iş yasaları zorunlu öğrenim lerini yeni tam amlamış gençlerin çalıştırılma­ sın ı yasaklıyordu. Halbuki okulu bırakanların sadece % 60’ı öğrenim ine devam ediyordu. M erkezi İstatistik Bürosu’nun hesaplarına göre, 1 O cak 1963 itibariyle 14 -1 7 yaş arası 2 mil­ yon kadar genç ne okula devam ediyor n e de çalışıyordu. Aynı kuruluşun yürültüğü bir başka araştırm a, 1 O cak 1 9 6 4 için bundan da yüksek bir rakam saptamıştı. Suçluları teşhis etm ek ten kaçınm ayan rapor, so n yıllarda bozulan istihdam durum unun “kısm en planlama ve ekonomi kuruluşlarının hesap hatalarından, kısm en de ekonom i politi­ kasındaki hatalardan kaynaklandığı” sonucuna varıyordu. Bu 262

yetersizlikler, özellikle hatalı bölgesel kaynak dağılımı nede­ niyle, yatırım ların verim liliğini düşürm üştü. So n yıllarda, yatı­ rımlarda doğuya, m adencilik ve elektrik üretim ine (özellikle büyük hidroelektrik santrallerinin inşasıyla birlikte) büyük bir yöneliş gözlenm iş, fakat bu politika işgücünü doğuya yerleş­ meye teşvik edecek önlem lerle desteklenm em işti. Ayrıca, işgü­ cü fazlası olan bölgelerde yatın m lar azalm ıştı; bu da bir başka hataydı. İstihdam yaratmak için serm aye yatm m lanna ihtiyaç vardı, ama muazzam miktarda malzeme “donm uş” vaziyetle bekledi­ ğinden, bu yatınm lann getirisi düşm ekleydi: Kurulmamış teç­ hizatlar ve terk edilm iş şantiyeler muazzam meblağlar oluştu­ ruyordu. Sırf bu projelerin tam amlanması ve yeni işletmelerin faaliyete geçm esi, 10 m ilyonu sanayide olm ak üzere 15 milyon kişiye iş yaratabilirdi. Bu rakam , son beş yıllık plan süresince yaratılan istihdam ın iki katıydı. Yatırım ların kullanım ındaki yetersizliğin b ir nedeni de, bu nların ço ğ u n u n , bölge ya da cumhuriyetlerin m erkezlerine ve yedek işgücü arzının düşük olduğu önem li sanayi kentlerine yöneltilm esiydi. Sonuçta bu kentler, kırsal kesim ve küçük ya da orta büyüklükteki kentler aleyhine büyüyordu. Büyük kentlerin aşın büyümesi ço k bü­ yük aİLyapı ve konut yatınm ları gerektiriyor, buna karşılık, çok miktarda konuta sahip bazı kentler yerel işgücünü her zaman azami düzeyde kullanamıyor, hatta işgücünü israf ediyordu. işgücü ve istih d am ın rasy o n el b ir şe k ild e d ağ ılm a sın ın önündeki engeller, Kruşçev’iıı kırsal kesim de özel tarlalara ge­ tirdiği sınırlam alarla birleşerek bu sektörde 3 ,5 m ilyon işin yok olm asına (M erkezi İstatistik Bürosu) ve gerek kentlerde gerek köylerde önem li gıda tedarik soru nlarına yol açm ıştı. Tahminler, sadece tarlatan ellerinden alm an kolh ozcu lan n hâ­ lihazırdaki et ve sü t ü rü nleri tü ketim d üzeylerini k orum ak ■Çin, kolhozlann süt ve süt ürünleri üretim ini ü çte iki, et ve içyağı üretim ini dörtle ü ç, yum urta üretim ini % 1 5 0 , patates üretimini % 50, sebze, kavun karpuz ve kabak üretim ini üçte iki oranında artırm aları gerekeceğine işaret ediyordu. Bu ra­ kamlar özel tarlalann ne kadar önem li bir besin ve gelir kay­ 263

nağı olduğunu (insanların kolhozdan aldıklannm yaklaşık ya­ n sı) gösteriyordu. Aile tarlalarının idari önlem lerle kısıtlan­ ması, özellikle bunların çok yaygın olduğu küçük ve ona bü­ yüklükteki kentlerde işgücü tedarik sorununu daha da ağırlaştmyordu. Bunlardan elde ettikleri gelirlerden yoksun kalan in­ sanların, bu kaybı telafi edecek işlere ihtiyaçları vardı, ama k entlerde kolay kolay iş bu lu nam ıyord u. (H alk arasındaki hoşnutsuzluğun ve KGB'nin yakındığı, denetlem ek için yeterli donanıma sahip olmadığı k arışıklıklann büyük bölüm ü Kruşçev’in bu düşüncesizce kararından kaynaklanıyordu.) Köylülerin kentlere kitleler halinde plansız göçü, iş piyasa­ sında durumu daha da karm aşıklaştırıyordu. 1 9 5 9 -1 9 6 3 ara­ sında kentlere yaklaşık 6 milyon köylü gelm işti. Bunların ço­ ğu 29 yaşın altında gençlerdi. Bu, kendi içinde olum lu bir ge­ lişmeydi, ama kırsal kesimde üretimin ve em ek verimliliğinin düşük bir hızla arttığı koşullarda olum suz bir nitelik arz edi­ yordu. Kırsal kesimden gelen bu insanların çoğu işgücü fazlası olan bölgelerden değil, gıda üretim inin yetersiz olduğu, işgücü sıkıntısı çekilen bölgelerden gelmekteydi. Bir başka anorm allik: Kırsal kesimden kentlere kendiliğin­ den göçler, özellikle hasat zamanında kentlileri tarla işleri için seferber etmeyi gerektiriyordu. Bazı bölgelerde, bu tarımsal ça­ lışma, söz konusu kırsal bölgenin “desteklenmesi” şeklini alı­ yordu ki bu olgu yaygınlaşmaktaydı. “Destekçiler” (çoğunlukla fabrikalar) destek oldukları işletmelerde tarımsal işlerin önemli bir bölüm ünü üstleniyorlardı (ekim , hasat vs.). Devlete hasat­ tan payını veriyorlar ve gerekli inşaat ve onarım çalışmalanm gerçekleştiriyorlardı. Dolayısıyla fabrikalar bu mevsimlik işkr için yedek bir işgücü bulundurm ak zorunda kalıyorlardı. Bazı bölgelerde bu işlerin organizasyonu tarımsal üretim i artırmı­ yordu, zira kolhoz ve sovhoz yöneticileri dış yardıma bağımlı hale gelmişlerdi. Bu işbirliği, verimlilik artışlarını frenleyerek sanayi tesisleri üzerinde olumsuz bir etkide de bulunuyorduSon tahlilde, sonuçlar herkes için olumsuzdu. Kentsel işletmelerde tarımsal çalışmalar için işgücü rezerv­ lerinin oluşturulm ası, anormal bir işgücü mübadele süreci ya' 264

ratıyordu. Tarlada çalışm aya alışm ış pek ço k kolhozcu kom şu kenüerdeki fabrikalarda iş bulmayı tercih ediyordu. Bunun n e ­ deni basitti: Aynı bölgedeki sanayi işletm elerinde kazanabile­ cekleri ücretler, kolhozlarda ödenen ücretlerden 2 ,5 -3 kat faz­ laydı. G osplanın araştırm a enstitüsünün önerdiği olası çözü m ler­ den biri kayda değerdir. O rta Asya cum huriyetleri, Kazakistan ve G ürcistan yük sek nüfu s artış hızlarına ve bü yü k işgü cü kaynaklarına sahipti, ama bu cum huriyetlerin - ta n m , aile tar­ laları ve küçük zanaatlar d ışın d a- ekonom ik varlıkları yoktu. Üstüne üstlük, ağırlıkla M üslüm an olan yerli nüfus göç konu­ sunda isteksizdi. Yatırım yapılması gereken yerler, nüfus artış hızının düşük olduğu, işgücü sıkıntısı yaşanan daha gelişm iş bölgeler değil işte buralardı. Burada b ir soru kend ini dayatıyor: Ya Sibirya’nın zengin kaynaklarından yararlanm ak için gerekli işgücü n e olacaktı? jAiaşum ıacılar m uhtem elen, yatırım ları Orta Asya ve Kafkas­ ya'ya yönlendirm e strate jile rin in , devletin işçileri Sibirya’ya çekmek için gereken ücretleri sunm asına yetecek bir ek o n o ­ mik büyüme sağlayacağını varsayıyorlardı. Böyle bir önerinin koparm ış olması gereken tartışmaları ha­ yal edebiliriz. M üslüm an bölgelerde kadınların ev dışında ü c­ retli olarak çalışm asına karşı direncin üstesinden gelm ek başlı başına bir sorundu. Dil sorunları ve mesleki eğitim de baş ağntan problemlerdi. Öte yandan, Rus olmayan bölgelere ö n ce­ lik tanımanın ve Sibirya’nın değerlendirilm esini daha iyi za­ manlara ertelem enin, Rus m illiyetçileri, m erkez! devlet yan­ daşları ve benzer akım ların tem silcileri arasında, karşı koyul­ ması güç, kuvvetli tepkilere yol açm ası kaçın ılm azd ı. Buna rağmen raporun yazarı istifini bozmadan, bütün bölgeleri in­ celemeye devam ederek, -S o v y e t yönetim ine “G erçekten plan­ lamak istiyorsanız, işte yapm anız gerekenler,” der g ib i- her bölge için genel bir p olitikanın parçası olan spesifik çözüm önerilerinde bulunuyordu. O kurlar artık işgücü sorununun karmaşıklığı ve biriken çar­ pıklıkların toplum sal ve ekonom ik uzantıları hakkında b ir fi­ 265

k ir edinm iş olm alıdır. Böyle bir girişim , planlam anın özünü oluşturduğu varsayılan maddi teşvikler de dâhil, eşgüdümlü bir önlem paketi gerektiriyordu. Gene de, Gosplan enstitüsü raporda, “Sorun bilgi eksikliğinden çok , istihdam faktörünün ulusal ek o n o m ik planın oluşum una henüz gerçek anlamda entegre edilm em iş olm asıdır,” dem ekten çekinm iyordu. Başka türlü söylersek, G osplan istihdam ı, istihdam ın dağılım ını ve istikrarını nasıl planlayacağını bilmiyor, dolayısıyla da planla­ m ıyordu. İşgücü arzın ın b o l olduğu ve çalışan ların uyacağı -y a da uymaya zo rlan acağı- yatırım ve üretim hedefleri belir­ lem enin yeterli olduğu bir dönem de takılıp kalmıştı. O dönem b ir ekonom ik kalkınm a aşamasına tekabül ediyordu ve yaşa­ nanlar bir tesadüf değildi. Ama artık devir değişiyor ve iş daha da karmaşıklaşıyordu. Bu noktada, geçici bir sonuca varma riskini alabiliriz. He­ nüz, bugünden yarına patlak verm esi beklenen bir kriz söz konusu değildi. Ama hüküm etin nicel hedefler belirlemekle sınırlı kalmayıp ne yapmak istediğini ve ne yapması gerektiği­ ni bilen üretim birim lerinin çabaları arasında, eşgüdüm sağla­ yacak, bunları önceleyecek ve düzeltecek farklı bir planlama yöntem i benimsem esi gerekiyordu. Gosplan ve hüküm et uyar rılm ıştı: İşgücü arz ve talebi acil bir sorun oluşturuyordu. So­ runun göz ardı edilm esi ya da kendi kendine düzeleceğinin varsayılması halinde - k i yapılan bu yd u - Gosplan olsun ya da olm asın, ekonom i durgunluğa sürüklenecekti. 1965 yılındaki işgücü arzı problemleriyle ilgili bu analizden sonra, tablomuzu 1968 ve 1 9 7 2 yıllarına ait veri ve analizlerle zenginleştirebiliriz. 16 Eylül 1 9 6 8 ’de, yani Yefimov’un raporundan üç yıl sonra. Rusya Federasyonu G osplam işgücü dairesinin başındaki Kazim ovsky (Yefimov’un araştırma enstitüsüne bağlı olarak çalı­ şıyor olabilirdi) hüküm ete bağlı bir grup seçilm iş uzmana bir konuşm a yaptı. Ele aldığı başlıca noktalar şunlardı. Son yinni yıl içinde kentlerdeki olağanüstü nüfus birikim i işgücü arzı problem lerini (bulunabilirlik ve dağılım ) iyice karmaşıklaştır­ mıştı. En hızlı büyüme büyük kentlerde gerçekleşm işti; küçük 266

kentlerdeki nüfusun payı azalıyordu. 1 9 2 6 -1 9 6 0 arasında, nü­ fusu 5 0 0 .0 0 0 ’in üzerinde olan kentlerin nüfusu 5 ,9 kat (Rusya pederasyonu'nda 4 ,5 kaı) artmıştı. Pek çok örnekte, çevredeki nüfus için çok önemli bir rol oynayabilecek küçük kentler ve kentsel yerleşimler, kontrolsüz kentleşm e hızı nedeniyle istikrarsızlaşmıştı. Bunlar, bütün çevre bölgenin destek m erkezleri haline gelecekken, istihdam ve demografi alanında birer prob­ lem kaynağına dönüşm üştü. Küçük k en tlerin sayısı artm ıyordu ve nüfusları R usya’da %17 (SSCB genelinde daha düşük b ir oranda) azalm ıştı. Rusya Federasyonu’nda, nüfusu 1 0 .0 0 0 ’in altında olan kentlerde ya­ şayanların oranı 1 9 2 6 -1 9 6 0 arasında % 9’dan % 1’e inm iş, buna karşılık nüfusu 1 0 0 .0 0 0 ila 2 0 0 .0 0 0 arasında değişen kentlerin toplam içindeki oranı yükselm işti. ABD’de farklı bir süreç ya­ şanmıştı: Küçük kentlerin sayısı ve kentsel nüfus içindeki payı değişmemiş; orta büyüklükte (1 0 .0 0 0 -5 0 .0 0 0 nüfuslu) kentler büyümüş, en büyük kentlerin nüfusları azalm ıştı. Am erikan modeli kuşkusuz daha olum luydu, zira bir hektar toprağı işle­ menin bedeli küçük kem lerde çok daha düşüktü. Rusya’da bu işin m aliyeti, küçük kentlerde 4 5 -4 7 ruble, büyük kem lerde 110-130 rubleydi. Ülkenin en büyük 2 8 kentinde yeni fabrikalann inşa edil­ mesi kanunen yasaklanm ıştı. Gene de yürürlükteki beş yıllık planda, bakanlıklar ya m uafiyetler elde ederek ya da yönetm e­ likleri göz ardı ederek, gelişkin altyapılardan yararlanm ak için buralarda işletm eler kurm uş ve bu şekilde söz konusu kentler­ de ciddi işgücü sıkıntıların a neden olm uşlardı. Bu kentlerin nüfusu hızla büyüyordu, ama kurulan yeni sanayiler (ve - b u ­ rada bir eklem e yapacağım - sadece sanayiler değil) nüfustan daha hızlı büyüyordu. K üçük kentlerde ise durum bunun tam tersiydi: Buralarda da sanayiler kuruluyordu, ama hâlâ işgücü fazlaları vardı. Bu durum , başta erkek işgücü ile kadın işgücü arasındaki dengesizliklerin olum suz toplum sal sonuçları ol*nak üzere, bir dizi bağlam dı problem doğurmuştu.3 1 GARF. f. A -1 0 0 0 5 , op. 1. d. 2 4 8 . IX . 51 -5 5 .

267

Bu karmaşık durum dört yıl sonra, bir başka işgücü uznianj tarafından son derece ayrıntılı b ir biçim de analiz edilecekti K üçük ve orta bü yü klü kteki kentlerde, işgücü kullanımına yansıyan endişe verici ekonom ik ve toplumsal sorunlar çoğalmaktaydı. Erkek ve kadın istihdam ı arasındaki dengesizlik bir kez dalıa vurgulanıyordu. Yeni sanayilerin kurulduğu şehirlerde atıl işgücü oranlan düşüyordu. Buna karşılık, ekon om ik kalkınm anın olmadığı kentler dışarı nüfus veriyordu; öyle ki, bazı küçük ve orta bü­ yüklükteki kentler işgücü sıkıntısı çekiyordu. Buna ilaveten, pek çok kentte tek yönlü uzmanlaşma ağırlıkla kadın ya da ağırlıkla erk ek istihd am ına yol açarak, cin siy etler arasında dengesizliklere neden olm u ştu . Sadece Rusya’da 3 0 0 kadar kent, nüfus yapısını etkileyen bu türden az çok ciddi denge­ sizlikler yaşıyordu. Burada başvurulan araştırma, bu sorunun mevcut olduğu, 20 büyük bölgeden 70 kenti ele alıyordu. Tek cinsiyetli istihdamın ağır bastığı kentlerde, diğer cinsi­ yetten olanlar işsiz kalıyor ve dönüp evde ya da özel bir tarla­ da çalışıyordu. Aile kurm anın im kânsızlığı işgücü hareketlili­ ğini körüklüyordu; bilhassa kentin en önem li ekonom ik işlet­ m elerini etkileyen ve mesleki beceri ve vasıf dağılım ını bozan bir işgücü sıkıntısı ortaya çıkıyordu. Araştırma, yüksek kadın istihd am ının olduğu kentlerd e, işsizler arasında erkeklerin oranının % 27-57 arasında olduğuna işaret ediyordu; oysa tilke ortalam ası % 13’tü. Buralarda işgücü değişkenliği her yerden daha büyüktü ve buna otom atik olarak bir işgücü göçü ve sı­ kıntısı eşlik ediyordu. Pek ço k tekstil fabrikası, çoğunlukla 15 yaşın altında genç kızlardan oluşan kadın işçiler getirtm ek zo­ runda kalıyordu. Kadın işçiler arasında yörenin yerlileri gide­ rek azalıyordu: Erkeklerde bu oran % 9 0 -1 0 0 iken, kadınlarda % 3 0 ’u geçmiyordu. Ama yeni gelen bu gençler, elverişsiz de­ mografik dağılım yüzünden uzun süre kalmıyordu. Büyük bit tekstil merkezi olan Ivanovo-Voznesensk’ıe yürütülen sosyolo­ jik bir araştırm anın gösterdiği gibi, 2 9 yaş altı kadın işgücün­ de gözlenen istikrarsızlığın tem el nedeni buydu. Kadın isiih* dam ının ağır bastığı kentlerde gözlenen bir diğer saçm alık da. 268

vasıflı işçilerin , h içb ir v asıf gerektirm eyen b ir iş olan k en d i tarlalarını işlem ekten başka yapacak hiçbir şeylerinin olm am a­ sıydı. Rusya Federasyonu’nda ticaret ve gıda sektöründe çalı­ şan ların ortalam a % 1 5 ,1 'i erk ek k en , V lad im ir bö lg esin d ek i

kemlerde bu oran % 2 0 -3 0 ’du. Yaş ve cinsiyet dağılım ı başta olm ak üzere, bütün bu denge­ sizliklerin bir araya gelm esi olum suz bir dem ografik etki yara­ tıyordu: düşük b ir doğal nüfus artış hızı, yüksek bir otom atik dışarı göç oranı ve toplam nüfus artış hızında düşüş. Küçük kentlerde her 100 erkeğe 125 kadın düşüyordu (Rusya Fede­ rasyonu kentlerinin tam amında 1 00 erkeğe 118 kadın). Kadın nüfus fazlası ortalam a olarak 4 0 yaştan sonra ortaya çıkıyor, ama küçük ve orta büyüklükteki kentlerde 15 yaştan itibaren gözleniyordu. Demografik büyüm enin yavaşlamasının sonuçlarından biri de nüfusun yaşlanm asıydı: 2 0 - 3 9 yaş d ilim in d ek iler Rusya kentlerinin nüfusunun yalnızca % 30’unu oluşturuyordu. Kır­ sal kesim dâhil, cum huriyetin toplam nüfusu içinde bu oran %33’tü. Rapor, tek ebeveynli aileleri ve aile kurma problem le­ rini de ele alıyordu. Raporun yazanna göre, bu olguların karmaşıklığı cum huri­ yet y etk ililerin in gücünü aşıyordu. Durum u d üzeltm ek için alınan önlem ler yetersiz kalıyordu. Anılan engeller arasında kötü planlama, bakanlıkların sanayileri küçük kentlerde kur­ maya teşvik edilm em eleri, planlarındaki istikrarsızlıklar ve inŞa kapasitelerinin zayıflığı yer alıyordu. Rusya Federasyonu

hükümeti, “kadınlaşm ış” 28 kent ile “erkekleşm iş” 5 kent için hazırlanacak özel b ir planla bu ak saklık ların gid erilm esin e yardımcı olm ası için SSCB G osplanı’m ikna etmeye çalışm ış, ama sonuç alam am ıştı. Gosplan’ın başka öncelikleri vardı.4 Görüldüğü gibi, söz konusu karmaşık işgücü tedarik ve de­ mografi sorunları büyük dikkat çekm ekte ve kaygı uyandır­ acaktaydı; tartışmaya sosyologlar ve küçük b ir sosyal psikoloji 4 CARF. f. A -100 0 5 , op. I, d. 2 4 9 , L L 2 4 4 -2 5 3 , F.kim 1 9 7 2 (R SSFC Devlet Ko­ mitesi başkan m ın . işgücü kay nak lan konusunda Rusya Bakanlar Kurutu'na sunduğu rapor).

269

ekibi de dâhil olmuştu. Sorunların ulusal ve etnik boyutları da kaygılara neden oluyordu. Sovyet sistemi böyle bir durumla baş edebilecek donanıma sahip miydi? Sistem kilit ekonom ik sektörlerin, savunmanın (pek çok bakımdan bu sektörlere bağlı bir sektör) ve eğitimin hızla geliştirilm esi gibi ön celikler belirlem eyi kuşkusuz başar­ mıştı. Ama bu örneklerin her birinde, spesifik hedefin belir­ lenm esi görece kolaydı. Altmışlı yıllarda öne çıkan ise, birçok planı birbirine eklem lem e becerisi gerektiren tam amen farklı nitelikle problemlerdi. Bir başka deyişle, artık görev karmaşık­ lığın kendisini kavramsallaştırmak ve idare etm ekti. İstihdam toplumsal, ekonom ik, siyasi ve demografik yap-bozun parçası haline gelm işti ve böyle görülüyordu.

E konom ik M odelin D iğer Problem leri Stalin’in ölüm ünden sonra, ekonom ide olum lu sonuçlar veren önem li değişim ler gerçekleşm işti. Tarımsal yatırımlardaki bü­ yük artış (başla Kazakistan ve diğer bölgelerdeki “bakir top­ raklar’^ ) ve tarımsal üreticilere ödenen fiyatların yükselmesi, 1 9 5 3 -1 9 5 8 arasında kolektif çiftliklerin parasal gelirlerinin iki katına çıkm asm a yol açtı. 1 9 5 0 -1 9 6 0 arasında tarımsal üretim % 5 5 büyüdü ve sadece tahıl üretim i 8 0 m ilyon tondan 126 m ilyon tona yükseldi; bu artışın üçte ikisi bakir topraklardan geliyordu. Ama bu topraklar uzun vadede istikrarlı b ir tahıl kaynağı değildi. Yaşam standartlarını iyileştirm ek için konut ve tüketim mal­ lan yaıınm ları artm lm ıştı. 1 9 5 0 -1 9 6 5 arasında kentsel konut stoku iki katma çıktı ve sermaye m allan yatınm lanyla (Stali­ nist dönem in önceliği) tüketim m allan yatm m ları arasındaki uçurum daraldı. Sağlık alanında önem li ilerlem eler kaydedilm işti. 1940 ‘ta binde 18 olan ölüm oranı 1 9 5 0 ’de binde 9 ,7 ’ye, 1 9 6 5 ’te binde 7 ,3 ’e indi. 1940’ta binde 182 olan bebek ölüm oranı ise (halk sağlığı standartlarının en iyi göstergesi) 1 9 5 8 ’de binde 8 1 ’e. 1965’te binde 27’ye düştü. 270

Eğitim düzeyleri de yükseldi: İlkokulun dördüncü sın ıfın ­ dan sonra öğrenim ine devam eden öğrencilerin sayısı 1 9 5 0 ’de 1,8 m ilyon ik en , 1 9 6 5 -1 9 6 6 ’da 1 2 ,7 m ilyon oldu. Aynı d ö ­ nemde, yükseköğrenim gören öğrencilerin sayısı üç kal arta­ rak 1,25 milyondan 3 ,8 6 m ilyona çıktı. 1953'te son derece düşük olan kırsal gelirler, kentsel gelir­ lerden daha hızlı arttı. Kentsel nüfus içinde gelirlerde belli b ir eşitlenme gerçekleşm eye başladı: Ücret farklılıkları azalırken, en düşük gelirler ve em ekli aylıkları artu. Ama ağır sanayiye ve silahlanm aya tanınan eski öncelik de­ vam ediyor ve aynı anda yaşam standartları yükseltilip tekn o ­ lojik ilerlem e teşvik edilm eye çalışıldıkça sorunlar büyüyordu. Bu yıllarda, Japonya Sovyetler’in büyüme oranlarını yakaladı ve hem yaşam standartlarım yükseltm eyi hem de ekonom isini modernleştirmeyi başardı. Sovyet iktisatçıları ve planlanıacılan, ülkenin esas itibariyle Stalinist ekonom ik m odelinin tehli­ keli dengesizlikler içerdiğini biliyor ve bunu -gizlid en gizliye, ama aynı zamanda yayım lanan çalışm alard a- dile getiriyorlar­ dı. Gene de, Sovyetler Birliği özellikle uzay ve havacılık ala­ nında bazı göz kam aştırıcı başarılar elde etti; öyle ki (R. W. Davies'in sözleriyle) “1965 yılma gelindiğinde SSCB geleceğe güvenle bakm akta, kapitalist güçler tarafından büyük bir te­ laşla izlenmekteydi”.5 Ama Gosplan’ın ve diğer kurum ların ar­ şiv belgelerinin gösterdiği gibi, yakın gelecek çok daha karm a­ şık ve kaygılandıncıydı ve planlam acılar ciddi bir şekilde te­ laşlanmaya başlamışlardı. Sekizinci beş yıllık plan (1 9 6 6 -1 9 7 0 ) hedefleriyle ilgili ola­ rak yaşanacak bazı başarısızlıklar şim diden apaçık ortadaydı. Gosplan danışma kurulu bu eksikliklerin bir sonraki plan üzer|nde olumsuz etkileri olacağı konusunda hüküm eti uyarmış,1- Bütün kaynaklardan yatırım lar % 1,7 (1 0 milyon ruble) art"fji halde, başta ağır sanayi olm ak üzere yeni üretim kapasite­ * ®an*| ait birkaç gözlem dışında, bu alınlılar için bkz. R.W. Davies, Soviet Economifl6eveloprııe»t/roııı Lenin l(ı Khrushchev, Cam bridge. 1998. s. 6 7 vd. 6 r GAE. f. 4 1 7 2 , op. 8 2 , d. 1 0 8 6 (tarih belirtilm em iştir, ama 1970 yılı Gosplan hsntşnıa Kurulu belgelerinden alınm ıştır).

271

sinin ağırlıklı bölüm ünü besleyen m erkezî yatınm programın­ da 27 milyar rublelik (% 10) bir açık vardı. Dahası, üreıim bi­ rim lerinin artan inşaat giderlerini karşılam ak için 3 0 milyar ru ble daha harcam a yapılm ası gerekiyordu ve bu harcama, bunların üretim kapasitelerinde herhangi bir artış sağlamıyor­ du. Dolayısıyla, işletmeye açılan yeni birim lerle ilgili plan he­ deflerinin köm ür ve çelikte % 60’ı, kim ya sanayinde % 35-45’i, traktör ve kamyon üretim inde % 4 2 -4 9 ’u, çim ento sanayinde % 6 5’i, selüloz sanayinde % 4 0 ’ı tutturulabilecekti. Bütün bun­ lar bir sonraki plan sırasında yeni tesislerin kuruluşunu olum­ suz yönde etkileyecekti. Gosplan sorum luluğu, üretim i artırm ak için gerekli rezerv­ leri bulması gereken bakanlıkların üzerine atıyordu. Ama ba­ kanlıkların çoğu, hüküm etin bu yönde ve rezerv bulma konu­ su nda verdiği sayısız talim ata rağm en , 1 9 7 1 -1 9 7 5 dönemi planlarında kendi sektörlerinde iyileştirmelere ilişkin öneriler­ de bulunm am ıştı.

Ekonom ide E k stan sif Faktörlerin Sü rekli Büyüm esi Gosplan’ın araştırma enstitüsü daha da aydınlatıcı bir teşhiste bulunuyordu. Enstitü Müdürü Kotov 19 Kasım 1970'te Gosplan Başkan Yardımcısı Sokolov’a yazdığı raporda şunları söylüyor­ du: XXIV. Parti Kongresi ekonom ik başarının entaıısif üretime ve yeni teknolojilerin benim senm esine dayandığını (tarım dâ­ hil) ilan etmişti. Ama ilgili veriler, başta tarımda olmak üzere, taahhüt edilen işgücü, ücret ve sosyal fon giderlerinin üretim­ den daha hızlı artm akta olduğuna işaret ediyordu. Bu eğilim, ek onom ik k alkınm anın zorunlu şartlarıyla -y a n i toplumsal em ekle göreli bir tasarruf sağlama hedefiyle- çelişmekteydi.7 B ir sonraki beş yıllık plan (1 9 7 1 -1 9 7 5 ) hedeflerinin arzula­ nın çok gerisinde kalm asının birinci nedeni, sabit varlıkların verimliliğindeki bariz düşüştü. Yatırımların getirisini ölçmek^ kullanılan m evcut gösterge yetersizdi ve tarım dairesindeki ik' 7

RGAE, 4 3 7 2 ,6 6 . 3 7 1 7 , LL. 1-3.

272

lisatçıların elinde, bu varlıkların değerini ölçm ek ve g erek li sermaye m iktarlarını hesaplam ak için güvenilir bir araç yoktıu. Kotov bundan sonra, bizim burada aktarmayacağımız, anna Gosplan’a ve hüküm ete yaptığı uyarıya m esnet olan hesaplara yer veriyordu: “H er şeyden önce, :emel sabit varlıkların b ü y ü ­ mesi üretim deki büyümeyi geride bıraktığı için, Sovyet e k o n o ­ misini n gelişm esinde ek stansif faktörler güçlenm ektedir. B u eğilim tarım da diğer sektörlerde olduğundan daha açıktı. Uzmanları telaşa düşüren, böyle bir eğilim in m odem s im i ıe bilim sel gelişmeye ters düşmesiydi. Ekonom i politikasın ın Bjiştirilm esinde ve uygulamasında dahli olan liderlerden bıanlannın, neye işaret etliğini bildikleri bu eğilim lerin de faırcında olduklarına şüphe yoktu.

273

17 Hırpalanan Ama Palazlanan "İdareciler"

“P azarlık” Stalin dönem inde akıbetini izlediğim iz Sovyet bürokrasisine yeniden dönebiliriz. Staliriin ölüm ünden sonra, h iç abartmâksızm “bürokrasinin özgürleşm esi" olarak nitelenebilecek bir süreç yaşandı. Stalinizm bürokrasiye pahalıya mal olmuştu ve m ülki idareciler ellerind en geldiğince iyi hizm et etseler de, sistem , kendilerine biçilen rolü oynamalarına, yani patronluk etm elerine izin verm em işti. Bundan böyle, sistem i, keyiflerini bozan tüm Stalinist unsurlardan tem izlem ek için ellerinden geleni yapacaklardı. Biraz önden gidip bürokrasi olgusunun daha önce hiç olmadığı kadar serpilip gelişeceğini ve bunun Sovyet sistem inin işleyiş tarzında derin bir dönüşüm yarataca­ ğını söyleyebiliriz. Karar süreci bundan sonra “bürokratikleş­ ti”, yani kesin ve tartışılmaz talimatların yerini, en tepedeki si­ yasi liderler ile idari kuruluşlar arasında karmaşık bir mûzakere-eşgüdüm (soglasovyvanie) süreci aldı. Bu yeni işleyiş tarzı zaten pek ço k bakım d an m evcu tlu , ama h er zam an, bazen kanlı da olabilen tem izlik hareketleriyle aniden sonlandırılma tehlikesi altındaydı. Kruşçev tepeden inm e bir reformla çok sayıda hüküm et kuruluşunu ve daireyi bir çırpıda tasfiye et' 274

,niş olsa da, artık tem izlik diye bir şey söz konusu olamazdı. Kaldı k i, bunun Stalin’in iş görme tarzıyla alakası yoktu. Da­ hası, ileride daha ayrıntılı bir şekilde göreceğimiz gibi, söz ko­ nusu reform sonunda başarısızlığa uğradı. Bürokrasi dünyasıyla uğraşırken özellikle işe yarayan iki Rusça terim vardır. Bunlardan birin cisi yukarıda andığım ız sogfasovyvaııie’dir; bu terim , bir yandan bakanlıklara bağlı bi­ rimler, diğer yandan hüküm et ve parti görevlileri arasındaki bir tür pazarlığa benzetilebilecek, sonu gelmez m üzakere-eşgûdüm sürecini gayet iyi özetler. İkinci terim ise, “idare-yönlendirme-komuta” gibi bir anlam ına gelen upravlerıie'yle uğra­ şan idari kadroları anlatan upravletıys/dir. Savaştan so n ra, bak an ların gücü ve küstahlığı karşısınd a parti ay gıtın ın yaşadığı sık ın tıy ı (parti a p a r a ç ik 'lerin in ço k içerlediği b ir durum ) gördüğüm üzden, K ruşçev’in ilk başta uyguladığı politikayı izleyebilecek durumdayız. Bu p olitika, partiye yeniden hayal vermeyi ve id eolojik rolünü güçlendir­ mek suretiyle parti aygıtının statüsünü ve gücünü yeniden te­ sis etmeyi am açlıyordu (sonradan bu politika da uyandırdığı umutlar da yok olacaktı). Kruşçev bu amaçla, sosyalist özlem ­ leri hem yeni hem de eski olan kendi terimleriyle yeniden for­ müle etm ek için büyük çaba harcadı. Apcıraçik’lerin, üst düzey bakanlık görevlilerinin sahip olduğu maddi konfor düzeyine (parti yöneticileri için olduğu kadar daha alt kadem elerdekiler için de kıstas buydu) yaklaşabilm eleri için, sadece halkın de­ ğil. bizzat aparaçife’lerin yaşam standartlarının yükseltilm esi gibi pratik ön lem lere özel önem verdi. Burada söz kon u su °lan saclece ücretler değildi, aynı zamanda ve özellikle, üst ta­ bakalar arasında büyük bir arzu nesnesi olan türlü avantaydı, bunlar için avantalar gerçek statülerini ölçm enin tek yoluydu (bu, Sovyet bürokratlarının icat ettiği bir şey değildir). Parti aygıtmda görevli personelin yoksullaşm ış m em nuniyetsizler­ den oluşan ikinci sın ıf bir grup olarak kalmaması için, M erkez Komitesi’nin, m erkezî düzeyde olduğu kadar cum huriyetlerde de acilen tatmin edici b ir şeyler yapması gerekiyordu. En par­ lak ya da yetenekli a p a r a ç ih ’lcri “rekabeı”e kaptırm ayı önle­ 275

menin tek yolu bu olduğundan, cıparaçife'lerin, bir iktidar par­ tisine yakışır şekilde, kendilerini yeniden m uktedir hissetme­ lerini ve böyle görülm elerim sağlayacak adımlar atıldı.

M ülki idare Mülki idare konusunu ele alırken, Birinci Kısım'da olduğu gi­ bi, upravlenlsy ile M erkez Komitesi aygıtı ve parti organların­ daki ap a raçik'ler arasında net b ir ayrıma gideceğiz. Tahmin edilebileceği üzere, toplum un geri kalanı gibi güçlü mülki idare de her kesim iyle, farklı türde bir toplum sal, kültü­ rel ve -b a z ı bakım lardan- siyasi örgütlenmeye geçişe son dere­ ce duyarlıydı. Bürokrasinin kendiliğinden değişim dalgalarına tepki vermesi gerekiyordu ve bunu yaparken kendine has bir “kendiligind enlik” sergiledi, yani, kendi içindeki çeşitli eği­ limleri dışavurdu. Yeni davranış kalıpları benim sedi; kendisine biçtiği imaj ve çıkarlarını kavrama biçim i değişti. Araştırma­ mız bu son noktaya odaklanacak: bürokrasinin, özellikle de bürokrasinin üst kadem elerinin kendi çıkarlarına yaklaşımda ağır basan yönelim ve sistem içindeki konum unu değerlendi­ rişi. Sovyet bü rokrasisin in hikâyesi hâlâ ço k . az bilinm ektedir. Mülki yapıların oluşturulm asının ve personelinin sağlanması­ nın (Lenin’in, İç Savaş’ın sonunda ilk m em ur sayım ının yapıl­ m asını istediği günden beri sürekli gündemde olan bir konu) karmaşık ve çalkantılı tarihi, içinde gölge bir tarih barındırır: mülki idareyi denetlem ek için yeni organların oluşturulması. Tıpkı idari yapıların kendisi gibi bunlar da devamlı olarak da­ ğıtılıyor ve yerlerine başkaları geçiriliyordu. Bunun ayrıntıları­ na girmemize gerek yoktur. Sovyet mülki idare tarihinin, reji­ min son yıllarında nihayet durulacak olan, sonu gelmez yeni­ den yapılanmalarla dolu, şaşkınlık verici bir “bürokrasi yarat­ m a” eğilimi gösterdiğini söylem ek yeterlidir. Ama rejim in son­ larına gelindiğinde, sivri dillilerin dediği gibi, bürokratlar artık em ekli olm u yorlard ı, zira m akam koltu kların d a otururken ölüyorlardı. 276

Söz konusu olan hangi denetlem e kuruluşu olursa olsun (il­ ki 1921’de kurulm uştu) görevi bürokrasi canavarını lanım laınak, sınıflandırm ak ve tabii ki rakam ve maliyet envanterini çıkarmaktı. Tek başına bu bile ço k külfetli bir işti. Rejim in ilk on beş-yim ıi yılında sayısız hesap, sayım ve sınıflandırm a ya­ pıldı. Ama biz doğrudan, M erkezi İstatistik Bürosu’nun çeşitli idari katm anların eksiksiz bir sayım ını gerçekleştirdiği ve li­ derlere güvenilir rakam ların iletildiği 1947 yılına atlayacağız. Tabii ki, rakam lar sadece operasyonun ilk adım ını o lu ştu ru ­ yordu. idari yapıların m aliyetini değerlendirm ek, em eğin k ar­ şılığını ödem e kurailannı belirlem ek, teşkilat yapıları üzerinde çalışmak, atam alan (ııom etıklatura'ya daha doğrusu n om en klalıtra’iara yapılacak atam alar, çü nkü bunların sayısı birden faz­ laydı) gerçekleştirm ek devasa bir işti. Tek başına ü cret politi­ kası bile -b u n a b ir düzen verilm ek istendiği varsayılırsa- m u­ azzam bir çalışm a gerektiriyordu: iş tanım ları, maaş sk alalan (öncelikli ve ayncahklı sektörlere özel m uam eleyle), ücret fo­ nunun kullanım ının denetlenm esi ve bunlara ilaveten. M aliye Bakanlıgı’nm M erkez Kom itesi ve Bakanlar Kurulu’nun o n a­ yından geçtik ten so n ra tahsis ettiği b ü tçeleri, b ak an lıkların nasıl yönettikleri problem i. Burada işaret ettiğimiz görevlerden her biri, denetlem e kuruluşlarının önem li bir en e ıji ve zam an harcamasını gerektiriyordu ve en tepedeki liderler de konuyla yakından ilgileniyordu. İşin “döngüsel” karmaşıklığı (b ir aygın denetleyen bir başka aygıt) o kadar büyüktü ki, h içbir “dev­ let denetim ” kuru lu şu sü rekli g en işlem ekte olan b ü ro k rasi dünyasını etkin bir biçim de denetleyemiyordu. “D enetçiler”in başında Maliye Bakanlığı geliyordu, zira ke­ senin ağzı onun elindeydi. M aliye Bakanlığı'nı G osplan izli­ yordu; bakanlıkların ekonom ik görevlerini tayin eden bu ku­ ruluş, bunların personel sayısını, yapısını ve giderini bilm ek h ru n dayd ı. Kim senin hizm etlerinden vazgeçemeyeceği M er­ kezi istatistik Bürosu düzenli aralıklarla genel ya da kısm i en­ vanterler çıkarıyordu. Sonra, “devlet denetim " kuruluşunun kendisi geliyordu (tarih i bo yu n ca sık sık yenid en organize edilmiş ve adı d eğ iştirilm iştir). Bu kuruluş idari kuruluşları 277

inceleyip soruşturuyor, birim ve personel sayısındaki artıştan ortaya çıkarıyordu. K uruluşun yığınla belge içeren arşivleri araştırm acılar için bir madendir. Bu belgelerden, başka bilgj|e. rin yanı sıra, devlet idaresinin bir tür “parçalanm a” -y an i, iş. levleri birbiriyle örtûşen ve işleyiş arızalarm dan geçilmeyen pek çok alt birimin o lu şm ası- eğiliminden m ustarip olduğunu öğreniriz. Nihayet, Başsavcılık, polis ve KGB’nin elinde de ağır ihmaller, savsaklamalar ve suç teşkil eden davranışlarla ilgili pek çok dosya bulunuyordu. Parti örgütleri -ö zellik le de, parti ay gıtı- siyasi öneriler geliştirm e perspektifiyle olgunun tahlili­ ne katkıda bulunuyordu. Sıklıkla kendileri soruşturm alar baş­ latıyor ya da genel olarak “m ülki idare sistem i”nin veya belli bir kuruluşun sorunlarını incelem ek için araştırma komiteleri kuruyorlardı. Bürokrasi olgusunun bütününü anlatm ak için kullanılan Rusça terim -ad m in istra tim o-u p rav len ch esk aia-sistem a (idare-kom uta s is te m i)- yerinde olm akla b irlikte, hem mülki idareyi hem de parti aygıtını kapsar. Sürekli teftiş edi­ len, soruşturulan ve yeniden yapılandırılan bu bürokrasinin tablosunu tamamlamak için, her idari kuruluşun kendine ait bir teftiş organının olduğunu da belirtelim. Gene de, giderek karmaşıklaşan bu yapının, kim senin arzulamadığı bir yönde, kendi ivmesiyle genişlemeye devam etmesini hiçbir şey engelleyenıiyordu. Liderliğin, savaş bahalarını kuşanıp bürokrasiye karşı saldı­ rılar başlatma im kânına sahip olduğunu göz ardı edemeyiz. Stalin’in tem izlikleri bunun bir örneğidir. Ama m ülki idareyi k ü çü ltü p işleyişini rasy o nelleştirm ek, etk in liğ in i artırm ak, maliyetini düşürmek ve gerek liderlik gerek kamuoyu karşı­ sında duyarlılığını yükseltm ek için harcanan on ca çaba so­ nuçsuz kalm ıştı. Kendinden aşırı em in, atılgan Kruşçev’iıı so­ runu bir hamlede çözm ek için bir cephe saldırısı başlatmayı seçm esinin nedeni m uhtem elen buydu, ama her zaman oldu­ ğu gibi stratejisi üzerinde uzun boylu düşünm em işti. Bu şok tedavisi ilk başta çok etkileyici oldu, zira inandırıcılıktan yok­ sun değildi.

278

K ruşçev’in İdari Revizyonu (1 9 5 7 -1 9 6 4 ) Amaç.

m erkezî ve yerel çıkarlara ilgisiz muazzam ekono­

mi bakanlıktan (bunlar çoğunlukla sanayiyle bağlantılıydı) pi­ ramidinin yerine, yerel ek o n o m ik idarelerin geçirilm esiyd i. Bunların görevi, yerel koşullar hakkında Moskova’da üslenm iş uzak bürokratlardan ço k daha net bir kavrayış ve bilgiyle eko­ nomi)'! yönetm ek ve koordine etm ek olacaktı. Ekonom ik faali­ yetin ağırlıklı bölüm ü yerel düzeyde gerçekleştiğinden, girişi­ min, inisiyatif kullanmayı ve yeni kaynaklann ortaya çıkm asını kolaylaştırarak önceki piramidal yapının yarattığı sorunlara çö ­ züm getirmesi bekleniyordu. Problem i çok iyi özetleyen b ir fık­ ra vardır. Kazan daki bir sokakta binalan karşı karşıya olan iki ekonomi kuruluşunun ikisinin de depolarında ötekinin ihtiya­ cı olan bir mal vardır. Ama Moskova'daki bakanlıklarına baş­ vurmadan hiçbir alışverişte bulunamazlar. M oskova onay ver­ diğinde Lse, yerel depolarda zaten yeterli miktarda bulunan ay­ nı malzemeyle yüklü trenler başkentten Kazan’a doğru yola çı­ kar. Bu fıkra gerçeği yansıtmaktan hiç de uzak değildi. Bakanlıkların hantallığı, işletm e yönetim lerinin sektörel de­ ğil, coğrafi bir ilke benim seyerek üretim e yaklaşm asını zorun­ lu hale getirdi. M erkez Kom itesi 10 Mayıs 1 9 5 7 ’de, ülkenin dön b ir yanına dağılmış 2 0 0 .0 0 0 işletm e ile 1 0 0 .0 0 0 şantiyeyi Moskova’daki bakanlık bürolarından yönetm enin artık m üm ­ kün olm adığına karar verdi. Cum huriyetlerin ve yerel yöne­ timlerin y etkilerini artırm a ve yöneticileri doğrudan ek o n o mik-idari bölgelere gönderm e zamanı gelmişti. Esas olarak sanayi ve inşaat sektörleri için tasarlanan prog­ ram, başka sektörlerde de uygulandı. Mayıs-Haziran 1 9 5 7 ’de Yüksek Sovyet 105 ek on om ik bölge oluşturdu (Rusya Federasyonu’nda 7 0 , Ukrayna’da 11 adet ve bazı örneklerd e, her cumhuriyette b ir tane). M erkez, m erkez-cum huriyet ve cum ­ huriyet d ü zey lerin d e 141 e k o n o m i bak an lığ ı lağ ved ilerek 56.000 m emurun işine son verildi; böylece 6 0 0 m ilyon rublehk bir tasarruf sağlandı. Bakanlıkların yerini, kendi toprakla­ rında çeşitli sektörlerden sorum lu ekonom ik konseyler (sov279

n a rk h oz y ) aldı. İlk başta bunların personeli 11-15 kişiyle sınır­ lıydı. Zamanı gelince - 1 9 6 0 ’ta - büyük işletm elerin ya da şanti­ yelerin yöneticileri m utabakatla atandı ve sek tö r yönetimin­ den sorum lu şubeleri olan ilave daireler kuruldu. Ardından, uzm anlan, m ühendislik kadrolannı ve işletm elerin rasyonel­ leştirilm esinde uzm anlaşm ış kişileri bir araya getiren teknik konseyler oluştum ldu. 1959’da ve 1960'ta, yılda % 8’lik büyüme oranlarıyla elde edi­ len ek o n o m ik başarılar tartışm anın ötesindeydi. En büyük cumhuriyetlerde, yerel konseyler arasında eşgüdüm sağlamak ve m alzem e-leknik tedarik konulannı ele almak için “cumhuri­ yet ulusal ekonom i konseyleri” kuruldu. 1962 sonunda, çeşitli sovnarhliüz’lar birleştirildi ve sayılan 105’ten 4 3 ’e indirildi. 24 Kasım 1962’de Moskova’da, Tüm Birlik Ulusal Ekonom i Kon­ seyi kuruldu. Ulusal bir plan hazırlamak ve genel bir hammad­ de ve teknoloji tedarik sistem i geliştirm ekle görevlendirilen konsey, işleri cum huriyet hüküm etleri, sovnarfc/ıoz’lar ve tek tek bakanlıklar aracılığıyla yönetiyordu. Merkezî hükümet -ya­ ni SSCB Bakanlar K u ru lu - sadece plana dâhil edilmemiş işlerle ilgileniyordu. Bu şekilde, hâlâ biraz parçalı olsa da merkezi bir düzey yeniden yaratılmış oluyordu. 13 Mart 1963’te SSCB Ulu­ sal Ekonom i Konseyi’ne ikili bir statü tanındı: Merkezî bir or­ gan olan konsey, artık cumhuriyetlerde kendi benzerlerine sa­ hip olacaktı. 1 9 6 3 -1 9 6 5 yıllarında konseye, Gosplan, Devlet İn­ şaat Komitesi ve Bakanlar K urulunun kilit sektörlerdeki branş komiteleri üzerinde söz hakkı tanındı. İyi sonuçların elde edil­ diği 19 5 7 -1 9 6 0 dönem ini izleyen dört yıla büyüm e hızındaki yavaşlama dam gasını vurdu ve yeni sistem in kusurları açığa çıktı. Ekonomiyi ademi merkezileştirme ve ekonom i yönetimi­ ni demokratikleştirme iyi niyetle başlatılmış bir girişimdi, fakat sovnarfchoz’lann asıl teknolojik gelişmenin gerçekleştiği sektör­ ler düzeyinde zorunlu uzmanlaşmayı sağlayamadığı ortadaydıBunlar sektörlere özgü yatay problemleri ihmal ederek, bölgele­ rindeki işletmelerle ilişkilere öncelik tanımaktaydı.1 1 Bkz. T. P. K orzlıikh ln a. Sovctskae G osudarslvo i ego U chcrzhdcniia. Soir

1917-Dekabr' 1991 g-, M oskova, 1995.

280

Daha işin başından itibaren (1 9 5 7 ), pek ço k kişi coğrafi ve sektörel esasları bağdaştırm ak gerektiğini anlam ıştı. M osko­ va'da Bakanlar Kurulu n u n altında yer alan devlet üretim konıiteleri bu am açla boy gösterm eye başladı. D üzeltilm esi gere­ ken bir başka sakatlık da, araştırm a ve geliştirm e bürolarının, üretim birim lerinden tam amen kopuk olmasıydı. Bunlar sovn arkhozflann altında yer alm ıyordu ve bağlı oldukları devlet üretim kom iteleri, gerçekleştirdikleri yenilikleri üretim e geçir­ me yetkisine sahip değildi; bu konularda sadece tavsiyelerde bulunabiliyorlardı. Sovnarfchoz’lar, ayrıca, her şeyin yerel olarak üretileceği bir çeşit ekonom ik otarşiyi hedefleyerek yerel çıkarlara ö n celik ta­ nıma eğilimindeydi. Bu, herkesin öncelikle kendi işiyle uğraş­ ma temayülünde olduğu belli bir “yerelcilik” doğuruyordu. Bu koşullarda, m erkezî hüküm etin sek tö r kom itelerinin -ş e fle ri Kosigin'in 1 9 6 5 ’te M erkez Kom itesi’ne açıkladığı ü z ere - tek­ nolojik gelişme üzerinde hiçbir etkisi olamıyordu. Bunlar sa­ dece birer danışm a organıydı, iyi tasarlanm am ış olan Kruşçev reformunun her tarafı dökülüyordu. Sovnurklıoz’ların başarısızlığ ı “irad eciliğ e” karşı y en i b ir eleştiri dalgasının yükselm esine ve talimatlar çıkarm aktan iba­ ret-bir “idarei m aslahatçılık” eğilim inin gelişm esine neden ol­ du. Bunlar, önceki sistem e defalarca yöneltilm iş eleştirilerdi. Gene de, Kruşçev’in düşm esinden sonra eski statükoya geri dönüldü: S ov n ark h oz 'la r dağıtıldı ve dikey bakanlık sistem i yeniden kuruldu. Dikey bakanlıkların, 1 9 6 5 ’te, neredeyse Kruşçev alaşağı edi­ lir edilm ez yeniden oluşturulm ası tesadüf değildi. R ejim , iki esası bağdaştıran, ama h içbir zaman ciddi bir şekilde işlem e­ miş olan karma b ir sistem le uğraşmaktan çok , m erkezî idari piramitleri denetlem e yeteneğine güveniyordu. M erkez K om i­ tesi plenum u 1 9 6 5 ’le yedi yıllık kalkınmadan gerekli dersleri Çıkardı ve “so v n a rk h o z ” varyantının m erkez, cum huriyetler ve yerel düzeydeki çeşitli organlarım bir çırpıda dağıttı. 1965 so­ nuna gelindiğinde, eskisi gibi çalışan 35 sanayi bakanhgı gene İŞ başındaydı. Ulusal E konom i Konseyi’yle sancılı bir birlikte­

281

lik yaşamış olan G osplan ise, tıpkı güçlü ama kötü şöhretli Gossnab (Devlet M alzeme ve Teknik Tedarik Komitesi) gibj eski yetkilerine yeniden kavuştu. K osigin, m erkezî b a k an lık ların dikey p ira m itlerin e geri dönm ekten yana olduğunu ilan etm iş olsa da, bu yeniden ör­ gütlenm e bir m utlu son getirm eyecekti. Diğer liderlerin tersi­ ne Kosigin bu nları idealize etm iyordu ve aynı yıl - 1 9 6 5 ’tetantanaya kaçmadan, doğrudan idari komuta sistem ini değil, ekonom ik teşvik sistem in i değiştirm eyi hedefleyen yeni bir ekonom ik deney (rejim in son denem esi) başlattı. Kruşçev öncesi dönem in muazzam ekonom ik idari komp­ leksine geri dönüşün hızı mucizeviydi. Ama aslında, eski sis­ tem hiçbir zaman gerçeklen yok olm am ıştı. Sovnarfe/ıoz’ların kurulmasından çok kısa bir süre sonra, tasarımı eski bakanlık­ lara tekabül eden, Bakanlar Kurulu'na bağlı sanayi branş ko­ miteleri biçim inde bir ikame sistem i kurulm uştu. Çeşitli mer­ kezî sanayi kuruluşlarında çalışan mem urların sayısı 1964 so­ nunda 123 .0 0 0 kişiye yükselerek 1 9 5 6 ’daki rakamı aştı. Ayrıca (henüz bahsetm ediğim iz b ir husus) oldukça çelişik bir şekil­ de, Gosplan içinde, dağıtılan süper tedarik bakanlığının yerini alan pek çok branş tedarik kom itesi kuruldu. Bunlar, bakan­ lıkların eski kadrolarından pek çoğunu istihdam ederek bun­ ların bilgi birikim ini korudu; bu, eski yapıları kısa vadede ye­ niden kurmaya hazır oldukları anlamına geliyordu. Bazı bakanlık bürokratları Kruşçev’in revizyonundan mağ­ dur olm uş, hatta M oskova’dan ayrılarak taşraya gitm ek mec­ buriyetinde kalm ıştı, am a bu, kesinlikle bir tem izlik hareketi değildi. İdarecilerin başlarının çaresine baktıkları, bürokratik çevrelerde gayet iyi bilin iyord u : B ir görevden uzaklaştırılır uzaklaştırılmaz başka bir yerde -ço ğ u n lu k la aynı kademedebaşka bir iş buluyorlardı. İşin içyüzünü bilenler, görevde tutu­ lanların ille de en başarılı m em urlar değil, bağlam dan en sağ­ lam olanlar ve sosyal bakım dan en becerikliler olduğunun far­ kında olsa bile (bunun Sovyeıler’e özgü bir şey olm adığını tek­ rarlayalım ) mega m erkez M oskova, bu “bürokratik güvenlik sistem i”ne tümüyle hâkimdi.

282

Bakanlıkların yeniden kurulm ası, pek ço k m em urun hay­ ranı einıesine neden olurken, Kruşçev reformunu gerektirm iş plan tüm problem lerin yeniden ortaya çıkm asıyla sonuçlandı. Ekonominin patronu olan ve e tk in lik soru nu na odaklanan Kosigin'in akrabaları ve d ostlan tarafından yazılmış bir kitap, bize vardığı sert hüküm hakkında bir fikir verir.2 Kosigin bu kadar çok m eselenin, aşağıda, bunlan ele alm ak için kurulm uş sayısız idari organ tarafından çözülecek yerde Bakanlar Kuru­ luna kadar çıkm asından acı acı yakmıyordu. “Hükümet cam sanayisine ve diğer sanayi sektörlerine sağlanan kum un kalite­ siyle neden ilgilenm ek zorunda olsun? Bakanlıklar ve bir dev­ let standartlar enstitüsü var: Neden b ir araya gelip meseleyi halletmiyorlar?” D evlet İnşaat K om itesi (güçlü b ir kuru lu ş) yeni konut projelerini görüşm ek için Kosigin’i ziyarete gelm iş­ ti. ama bu konu sadece kendi yetki alanına giriyordu. İlgili b ö ­ lümün yazarına göre, bütün bunlar pek ço k devlet kuruluşu­ nun etkin çalışm adığını gösteriyordu. Kosigin b u n lan eleşti­ rirken sözünü esirgem iyor ve işleyişlerini düzeltm eye ça lışı­ yordu. Bir gün kendisine devlet aygıtının büyüm esinden, ay­ gıttaki sayışız hiyerarşiden ve lüzumsuz dairelerden söz eden Maliye Bakanı Garbuzov’a şu karşılığı verdi: Aygıtımızın verimliliğinin çok düşük olduğu doğru. Çoğu in­ san yeterince iş yapmıyor ve ertesi gün ne yapağına dair bir fikri yok. Kısa bir süre önce Yabancı Ülkelerle Kültürel ilişki­ ler Komilesi’ni dağıttık. Bunu kim fark etti? Hiç kimse; en azından, ben fark etmedim. Tonlarca kırtasiye üretiyoruz, ama pratik olarak gerçekte çok az şey yapıyoruz. Daha iyi bir iş ör­ gütlenmesiyle memur sayısını kolayca yarıya indirebilirdik. Bu sözlerde b ir um utsuzluk olduğu sezilir. Kosigin, zirvenin Bir alt kadem esinde fazla bir şey yapmayan ve bunu gerçekten Umursamayan bir sistem tablosu çizer. A nlaşılabilir tarihsel e d e n le rle , sistem “yukarıdan aşağıya doğru” inşa edilm işti. Ama hiçbir zaman bu kalıbın dışına çıkamadı. Kruşçev’in baş2 T. 1. Fetisov, sost.. Prcm'er -

tzvcstnyi i Nelzvesmyi: Vospomiııaııiiü

o A.

N. Kosi-

8in. Moskova, 1997.

283

laltıgı atılgan ara dönem , bu işleyiş tarzını değiştirmeye yönelik meşru bir girişim di, ama eski sistem hızla geri döndü. Bü­ rokratik sistem özünde değişmeden kaldı; sadece, geçici ola­ rak, “büyük birad er’in yerel kopyalarına bölündü. Kosigin bir şeylerin neden yanlış gittiği konusunda net bir görüşe sahip miydi? Bu olgunun derin sebepleri üzerine dü­ şünm üş müydü? Kendi yazdıklarına ulaşılm adığı müddetçe buna kesin b ir cevap verm ek m üm kün değildir. Ne var ki, 1 9 6 5 ’te resmen başlatılan ve kendi adını taşıyan “ekonomik m ekanizm alar” reform u, şim dilik bu soruya bir cevap olarak kabul edilebilir. Bu, savaş sonrası dönem in en büyük ekono­ m ik reformuydu ve tantana koparılm aksızm , tem kinli adım­ larla başlatılm ıştı. Temel hedef, dört bir yana dal budak salmış, koordine edilmesi güç bir sistem olan merkezî planlama gös­ tergelerinin ağırlığını azaltm ak ve özellikle, yöneticiler ve çalı­ şanlar için, iyi sonuçları ya da teknolojik yenilikleri ödüllendi­ rici fonlar yaratarak, sistem e aşağıdan yeni bir ivme kazandır­ maktı. Yöntem ilk başta sınırlı sayıda fabrikada denendi. Cesa­ retlendirici sonuçlar verince de daha fazla sayıda işletmeye ve branşa yayıldı. Ama çok geçm eden, ancak m evcut yapılardan kopuşu destekleyecek başka önlem lerin alınm asıyla üstesin­ den gelinebilecek engellerle karşılaştı. Bu önlem lerin “bürakrasisizleşm e” yolunu açm ası ve plan göstergeleriyle (gerçek bir deli göm leği) üretim birim lerind ek i ve tü keticilere yönelik maddi teşvikler arasındaki ilişkiyi değiştirm esi gerekiyordu. Muhafazakâr tenkitçiler, bunun sislem i tanınmaz hale getire­ cek kadar dönüştüreceğini söylerken haklıydılar. Yapılması ge­ reken buydu. Ama bunu sonuna kadar götürm ek için gereken siyasi dinam ik yoktu. Kosigin’in muhalifleri, açık açık ilan et­ meye bile gerek duymadan reformu boğmayı becerdiler. Söz konusu "m u h alifler’- devlet ve parti bürokrasinin üst kadem elerini kapsayan bir koalisyon, daha doğrusu bir blok oluşturuyordu. Bunları belirtm ek için burada nom enklatura te­ riminden yararlanacağız. Bunlann hepsi parti üyesiydi ve ara­ larından bazıları hem üst düzey idari bir pozisyona henı Merkez K om itesinde bir sandalyeye sahipti. Ama idari kadro­ 284

lar ile Part3 o p a r a ç ik ' ia u â birbirinden ayırm ak ve bunları ayrı ayrı incelem ek için sağlam nedenler vardır. Birinci Kısım ’da, savaş sırasında ve ertesinde, bu iki bürokrasinin kendilerini iki ayrı ve rakip kategori olarak kabul ettiğini ve iktidar çekiş­ mesi içinde olduğunu görm üştük. Kruşçev’in ilan etliği ilk h e­ deflerden biri, partinin -ö n c e lik le de parti ay g ıtın ın - üstünlü­ ğünü yeniden tesis ederek kendi iktidarının aracı haline getir­ mekti. Bu nedenle, burada parti aygıtının bazı tem el özellikle­ rine dönm ekte yarar var.

Parti Aygıtı Bazı rakam lar iyi b ir h areket n oktası olu ştu ruyor.3 1 E kim 1949'da 1 5 .4 3 6 adet parti kom itesi (ya da örgütü) vardı. Merkez Komitesi nin kendi idaresi dışında, tam zamanlı -y a n i ü cretliaparacilı sayısı 1 3 8 .9 6 1 ’di; bunların 113.002’s i “siyasi görevli”, 25.959’u “teknisyen”di. Elimizde, 1940-1 Kasım 1955 dönemi için, yerel parti organlannda görevli personelle ilgili veriler bu­ lanmaktadır: İki kategoriye (siyasi görevliler ve teknisyenler) ve örgütün ülkenin idari yapısı (cumhuriyetler, bölgeler, iller, ilçe­ ler ve işyerleri) içindeki yerine göre dağılımları mevcuttur. İşte, her yılın 1 O cak günü itibariyle bazı yıllık toplamlar:

1940 1947 1950 1951 1952 1953 1954 1955 1955*

^_

Siyası

Teknik

116.931 131.809 113.313 115.809 119.541 125.005 131.479 142.518 143.768

37.806 27.352 26 .1 0 0 26 .8 1 0 27 .5 1 7 2 8 .7 1 0 28.021 27 .8 3 0 27719

Kasım.

1 Aralık 1963 tarihindeki parti personeli konusunda güve­ nilir bir kaynak -e ld e edebildiğim en yakın tarihli v e ri- Mer­ 3 RGASPİ,

f.

17. o p. 75. d. 9.

285

kez Kom itesi hariç aygıtın tamamı için şu rakamları veriyor 2 4 .2 9 0 adet parti örgütü ve 9 6 .9 0 9 ’u “siyasi görevli”, 2 0 .5 9 5 ’j “teknisyen” olm ak üzere 1 1 7 .5 0 4 adet tam zamanlı personel Aylık toplam ücret tutan birinciler için 1 2 .8 5 9 .7 0 0 ruble, ikinçiler için 1 .0 5 4 .1 0 0 rubleydi. G örece düşük olan “teknisyen" oram, bütçe sıntrlannın aşılmaması için yukandan gelen bas­ kıyı yansıtıyordu. Bu yüzden, siyasi görevliler başta sekreter ve daktilocu olm ak üzere elem an sıkıntısı çekiyordu.4 1 9 5 8 ’de M erkez K om itesi personeli -M o sk o v a ’daki iktidar o d a ğ ı- 1 1 1 8 siyasi görevli ile 1 0 8 5 teknisyenden oluşuyor­ du. 2 2 0 3 k işilik bu toplam a. M erkez K om itesi içindeki parti kom itesi görevlileri de ekleniyordu (çü n kü diğer tüm işyer­ leri gibi. M erkez K om itesi’nd cki parti ü yelerin in de kendi hücreleri vardı). G örüldüğü gibi. M erkez K om itesi'nin daha fazla “teknisyen”e ihtiyacı vardı ve bu n lan işe alabiliyordu. 1 9 5 8 yılında, y ıllık ü cret tutarı 5 7 .0 3 9 .6 0 0 ru bleyd i.5 Bun­ dan beş yıl sonraya ait b ir raporda y ıllık ücret tutarı 6 5 mil­ yon ruble olarak belirtiliyordu: yeni kurulan yapılar ve açı­ lan pozisyonlar için yeni aparaçifc’lerin işe alınm asıyla açık­ lanan b ir artış.6 1 100'ü siyasi görevlerde olm ak üzere, 2 .0 0 0 küsur çalışan: M oskova’daki Eski M eydan’da (Sovyetler Birliği’nde iktidar m erkezini oluşturan, M erkez Kom itesi aygıtının bulunduğu ünlü meydan) çalışan işgücünün büyüklüğü işte buydu. Ama bu rakam lar m erkezî iktidarın gerçek görüntüsünü yansıtmaz. Bunlara, gene M oskova’da üslenm iş olan, SSCB hüküm et ve bakanlıkları merkez idaresini, yani yaklaşık 7 5 .0 0 0 kişiyi ekle­ m ek gerekir (M oskova ve bölgelerindeki parti aygıtı bu ra­ kam lara dâhil değildir, ama aynı kategoriye girer). Başka ra­ kam vermeden, buna cum huriyetlerin ve yönetim bölgelerinin -ö z e llik le de en zengin o lan ların ın - “zirvelerini” de dâhil et­ mek gerektiğini belirtm eliyiz, zira m erkez, göründüğü kada-

4

RGASPİ, f. 17, op. 7 5 , d. 2 3 , ! .. 6 7 .

5

RGASPİ, f. 17, op. 7 5 . d. 2 3 , 1.L. 6 2 -6 7 .

6

RGASPİ. f. 17, op. 7 5 , d. 2 2 , L. 64.

286

nVIa çözüm ü im kânsız sorunlar altında boğuldukça, bunların oûcü daha da artıyordu. Görece düşük nüfuslu bu üst kadem e, ülkenin dörı bir y a ­ nında ek onom ik ve idari pozisyonlara ve parti örgütlerine da­ ğ ılm ış

yaklaşık 2 milyon kişiden oluşan, ço k daha geniş ru ko-

voditeli (yönetim işlerini gören m em urlar) sınıfıyla karıştırıl­ mamalıdır. M oskova’daki a p a r a ç ik 'le r kuşkusu z iyi ü cret alıyorlard ı. Ama Sovyeller Birliği nde ücretler, yaşam standartlarını ya da liyakatin ödüllendirilm e biçim in i değerlendirm ek için yeterli bir ölçül değildi. Yüksek b ir kadem ede bulunm anın verdiği, bu işin doğasında olan tatm inden öte, herkesin gözünde ger­ çek ödüller ayni avanta ve ayrıcalıklardı. Bu, üzerinde kısaca durmaya değen bir konudur.

A yrıcalıklar v c Avantalar Kaliteli sağlık hizm etlerinden yararlanabilm ek özellikle im re­ nilen bir ayrıcalık tı.7 Bunlardan yararlananların listesin i, en iyi tıbbi m erkezlerin de bağlı olduğu Sağlık Bakanlıgı’nın özel bir başmüdürlüğü -d ö rd ü n cü m ü d ü rlü k - tutuyordu. Bu m ü­ dürlük, ü ç teşhis m erkezi ve en iyi üç hastanenin yanı sıra Merkez K om itesi ve hüküm et üyeleri ile bunların ailelerine ayrılmış b ir özel teşhis ve ledavi m erkezini yönetiyordu. Bi­ rinci ve ik in ci tanı m erkezleri ile bir üniversite hastanesi ve bir acil tıp m erkezi, m erkezî ve yerel parti organlarının, Sov­ yet organlarının ve ekonom ik kuruluşların liderlerine ayrıl­ mıştı. Ayrıcalıklılar listesi, ülke ekonom isinin, toplumsal örgütle­ rin ve m edyanın büyüm esini yansıtan, birbirini izleyen M er­ kez Komitesi ve Bakanlar Kurulu kararlarıyla büyüdü. Son u n ­ da, yaklaşık yarım milyon kişilik bir toplama ulaştı. Bu şekil­ de, başkentten illere, üst kadem e görevliler -v e aileleri- en iyi llP hizm etlerinden yararlanabiliyordu. Dar Politbüro ve Ba­ 7 Bkz. M. W oslen ski, Lcs npuvecutx s c a e ts de İti ııomtmlılıilıırtı, Paris, 19 6 5 , s. * * 1 -4 5 0 .

287

kanlar K um lu çevresinin Kremlin’de, Sağlık Bakanlığı tarafın, dan denetlenen kendi sağlık tesisleri vardı. Statüsünü kanıtlam ak -v e bununla g u ru rlan m ak - isteyen birinin, “Kremlin’deki sağlık hizm etleri”nden yararlanma hak­ kının olduğunu söylem esi yeterliydi. O halde, ayrıcalıklı azın­ lığın kesin olarak kim lerden oluştuğunu öğrenm ek için en iyj kaynak Sağlık Bakanlığı arşivleridir. Bu arşivlerde, bu avantaj­ ları kaybedenlerle (sadece ölüm nedeniyle değil) ilgili ilginç veriler de bulunur. Ama hastaneler ve sağlık tesisleri hikâye­ nin sadece bir kısmıdır. Merkez Kom itesi’nin mali işler dairesinin başkan yardımcı­ sı, 19 Nisan I9 6 6 ’da, kendisinden bu yönde bir taleple bulun­ m uş olan M erkezi İstatistik Bürosu’na, denetlediği sanator­ yumların, dinlenm e evlerinin ve otellerin listesini iletmişti. 1 O cak 1966 itibariyle 12 sanatoryum , 5 dinlenm e evi (günübir­ lik ziyaretler için olanlar dışında) ve 2 otel vardı. Belge, bura­ lardan kim lerin yararlanabildiğim (yetişkinler ve çocuklar), yüksek sezonda yılda kaç kişinin kaldığını ve tesislerin nerede bulunduklarını belirtiyordu. M erkezi istatistik Bürosu bütün bu avam ajlan yakından izlem e talimatı alm ıştı. Dosya, Savun­ ma Bakanlığı ve KGB tesisleriyle ilgili benzer veriler de sağlı­ yordu. Tüm bakanlıkların bu tür dinlence tesisleri, aynca ko­ dam anlar için daçalan vardı. lşyerlerindeki alt kadem e parti görevlilerinin de işlerinde m otive edilm eleri gerekiyordu. Parti, Kom som ol ve sendika aparaçifc’leri (yani üretim le ilgisi olmayan ücretli memurlar) için o lağ an ü stü a y rıca lık la r y aratılm ıştı. M erkez Komitesi M art 1 9 6 1 ’de, bu m em urların üretim e (silah sanayisi dâhil) yeni tekn o lojiler getiren m ühendislere ve idarecilere verilen prim leri paylaşmaları kararını aldı. İlgili parti organı tarafın­ dan verilen prim lerin tu tan , idareciler ve m ühendisler için alü yıllık maaş toplam ına kadar yükselebilirken, a p a r a ç ik 'ler için ü ç yıllık maaş toplam ını geçm eyecekti.8 G ene de, bu büyük bir tutardı. Parti sekreterlerinin yaptıkları işin vazgeçilmez ol* 8

RGAH. f. 7 7 3 3 . op. 3 6 , d. 7 2 4 2 . LL. 10-11. Bu kararın pani organları dairesin»* Maliye Bakanlığı na gönderilen karar m etninin ilk versiyonudur.

288

jugu iddiası - y a da m a sa lı- bu şekild e, m ühendislerin işlet­ melerde ve araştırm a bürolarında gerçekleştirdikleri teknolo­

jik yeniliklere yaptıkları " k a t k ın ı n ödüllendirilm esiyle des­ tekleniyordu. Bu y ollara başvu rulm asa, fabrikalardaki parti görevlileri ü cret ve pozisyonlarıyla yoksul durum a düşerdi. Çöz konusu prim lerden yararlandınlm am aları, yaptıkları işin gerçekte önem li olm adığı anlamına gelirdi. Elimde, bu karann uygulanıp uygulanmadığım kesin olarak kanıtlayan bir belge yok. Kendim ize, böyle bir kararın, parti görevlilerine m ühendisler nezdinde yeniden saygınlık kazan­ dırmanın ideal yolu olup olm adığını sorabiliriz. Her n e olursa olsun, bu bize, çoğu parti sekreterinin üretim e h içbir katkısı olmadığı halde, diğerleri gibi pastadan payını alm ak isteyen memurlar (siyasi bir m isyonu olan insanlar değil) olduğunu hatırlatır; eğer böyle bir hatırlatm aya gerek duyuluyorsa.

Em ekli Aylıkları: N azik Bir Konu Henüz, nazik bir konu olan, üst düzey parti aparaçifc’lerinin emekli aylıkları konusuna el atm adık. Bu aylıklann. kişileri­ nin kariyerlerinin sonunda geldikleri kademeye bağlı olarak belirlendiği varsayılabilir. H albuki ne kadar şaşırtıcı gelirse gelsin, k a fa sın ı a y rıca lık la ra ta k m ış o lan b ir b ü ro k ra sid e emekli aylıkları zayıf b ir noktaydı. Problem esas olarak günde­ me getirilmiyordu, zira bu, bir em eklilik yaşının saptanm asına yol açabilir, bu da nahoş sonuçlar doğurabilirdi. E m eklilik ta­ rihleri büyük ölçüde keyfi olup hiyerarşik üstlerin arzu ve ira­ desine bağlıydı. Bu düzenleme eksikliği, em ekliliğe ayrılan ya da ayrılmaya zorlanan ü st düzey görevliler için pek ço k güç­ lük yaratıyordu. B irçok bölge sekreteri yaşına rağmen koltu­ ğuna yapışıyor, taze kan akışını engelliyordu. Bunlar yaşam standartlarında ani ve büyük bir düşüş olm asından korkuyor­ lardı. Brejnev d ön em inde em ek li aylıklarının tu tarı, kişinin Politbüro üyeleriyle, hatta Brejnev’in kendisi ya da yakın çev­ resiyle bağlantısına göre belirleniyordu. Yasal boşluk yerel li­ derlerin m erkeze olan bağım lılığını daha da derinleştiriyordu. 289

Ü stleriyle sıcak ilişk iler geliştirm eye dikkat etm em iş olan, kendini işine adamış yerel liderler em ekli olduklarında dalka­ vukların tersine, sıkın tı çekiyorlard ı.9 Buradaki kaynağımı?, partiye bağlı ve dürüstlüğüyle tanınan bir kişi olan Politburo üyesi Ligachev’dir. Ama bu tutum un “kom ünistçe” olup olma­ dığını ve partisi için “k om ü nist” sıfatını kullanm akta neden bu kadar ısrar ettiğini kendine sorsa iyi ederdi. Bu bölüm ü daha sevindirici bir notla bitirm ek için, Bakanlar Kurulu’nun 1984’te -y a n i Gorbaçov'un iktidara gelmesinden bir yıl ö n c e - nihayet önde gelen devlet ve parti görevlilerinin em ekli aylıklarını düzenleyen bir kararname çıkardığını ekle­ yebiliriz.

B ir Refah D evleti... Ama Parti ve D evlet Kodam anlan İçin İş em eklilik aylıklarına geldiğinde şaşırtıcı uçurum lar olsa bi­ le, rejim in yöneticilerine -b u n la r aynı zamanda ücretli parti ve devlet m emurlarıydı (otoriteleri altındaki birim lerin sahibi ya da ortağı olm asalar d a )- sunduğu avantajlar bir refah devletin­ den söz etm em ize izin verir. A çıktır ki, bu refah devleti nüfu­ sun daha yoksul katm anlan için de vardı, fakat verili Sovyet koşullannda abartılı boyutlar alm ıştı. Sürekli olarak türlü çe­ şitli yokluklann yaşanm akta olduğu bir ekonom ide, iyi bir üc­ ret yeterli değildi. Sadece bir avuç ayncalıklının erişebildiği kıt ürün ve hizmetlerden özel olarak yararlanabilm ek de gereki­ yordu. İyi bir perform ansın koşulu olarak avanta pazarlığı ya­ pan üst düzey m em urlar ile bu avantalan kâh havuç (vererek) kâh sopa (g e ri a la ra k ) o larak k u llan an g ü çlü işverenlerin (M erkez K om ite, Bakanlar Kurulu, bakanlıklar) dâhil olduğu yolundan çıkm ış m ekanizm a bu şekilde gelişti. Bu mekanizma günün birinde sistem in elindeki im kânların sınırlarını aşma tehlikesi taşıyordu, zira yeni kaynakların yaratılm asına değil, mevcut kaynakların bölüşülm esine dayanıyordu. Kaçınılmaz 9

E . K. Ligachcv. Zagtuiha Gorbacheva, Novosibirsk. 1992.

290

bir şekilde, iki taraf için de yeni motivasyon gerçekleri ortaya çıkarıyordu. îdarecilerin iştahı sürekli artarak sistem in sın ırla­ rının ö te sin e g eçiy o rd u . Ü st d üzey apuraçi/ı’le rin “s o s y a lizm”in ateşli savunucuları olarak kalm alarının nedenini a çık ­ lamak zor değildir: Başka hiçbir sistem onlara bu kadar im kân sağlayamazdı. Şim di, üst düzey a p a r a ç ik ’lere m erkez parti ay­ gıtının basam aklarım lırm andıkça sunulan maddi konfor d ü­ zeyiyle ilgili birkaç öm egi kendim iz için değerlendirebiliriz. Bir M erkez Komitesi sekreteri, neredeyse inanam adan, k en ­ disine sunulan avantajlan saymaktadır. Yıl 1986’dır, ama v eri­ len bilgiler önceki dönem için de geçerlidir. Bilgilerin kaynağı eski W ashington Büyükelçisi Anatoly D obrynin’dir.10 D obry­ nin liderleri iyi tanıyordu, ama parti aygıtı dünyası hakkında sadece m üphem bir fikir sahibiydi. M an 1 9 8 6 ’da. E nternasyo­ nal Dairesi başkanı sıfatıyla M erkez Kom itesi sekreteri oldu. Ertesi gün, önde gelen şahsiyetlerin kişisel güvenliğinden ve Politbüro ve Sekretarya üyelerine tanınan maddi ayrıcalıklar­ dan sorum lu o lan , KG B’nin d o ku zu n cu şu b esin in (s ık s ık Tolitbû ro’nun dadısı” olarak anılıyordu) bir tem silcisiyle ta­ nıştı, Dobrynin, “Kendimi bam başka bir dünyada buldum ” d i­ ye yazar. Yürürlükteki kurallar gereğince, kendisine üç k o ru ­ ma, bir Zil lim u z in ve M o sk o v a y a k ın la rın d a k i S o sn o v y i Bor’da b ir daça (M areşal Zhukov’un ölüm üne kadar oturduğu “Sosnovka") tahsis edilm işti; ayrıca, iki aşçısı, iki bahçıvanı, dört hizm etçisi ve bekçileri olacaktı, iki katlı olan evin büyük bir yemek salonu, bir salonu, birçok yatak odası ve bir sinem a salonu vardı. Evin yakınında bir tenis kortu, bir saunası, bir li­ monluğu ve bir meyve bahçesi olan bir başka bina daha bulu­ nuyordu. “M oskova’daki alışık olduğum hayatla ne büyük b ir tezat!" Ü stelik Dobrynin genel sekreter olm ak bir yana P olit­ buro üyesi bile olmayan, pek çok M erkez Kom itesi sekreterin ­ den biriydi. Ya Politbüro üyelerine tanınan im kânlar nelerdi? bobrynin bunu söylem ez. Kuşkusuz, Politbüro üyeleri M er­ kez Kom itesi sekreterlerinden çok daha fazlasına, genel sekreAnatolii D obrynin, Stıgııkı DovmtW’no. Moskova, 1996.

291

terin im kânlarının ise çok daha azına sahipti. Her durumda yüksek kademelerde görev yapan -dolayısıyla da zaten ayrıca­ lıklı o la n - bu M oskovalınm şaşkınlığım (bunun sam im i bir tepki olduğuna kuşku yoktur) kaydetmeye değer. Yararlandıkları k on fo r ne olursa olsun. P olitbüro üyeleri hep daha fazlasını talep edebiliyorlardı. Ama bazıları -b elk i de çoğunluğu- lükse, hele hele gösteriş amaçlı lükse gerçekten il­ gi duym uyordu. Çok iyi bilinen Brejnev örneği hariç. Ligachev'in kişisel deneyim i, bize, seksenlerin başında son demlerini yaşamakta olan Politbüro yaşamına dair bir görüntü v e r ir ." A n d rop ov ’un ö lü m ü n d en so n ra , M erkez Kom itesi Konstantin Ç ernenko’yu genel sekreterliğe seçm işti. Çernenko’yu Başbakan Tikhonov önerm iş ve bu öneri G rom iko tara­ fından desteklenm işti - sorunsuz bir seçim . Ç em enko bir yıl sonra, Andropov’un korum akta olduğu Gorbaçov’un Sekretarya toplantılarına başkanlık etm esini önererek şaşkınlık ve ra­ hatsızlık yarattı; bu, G orbaçov’u fiilen rejim in iki numaralı adamı durum una getirecekti. Bazı çevrelerden buna itirazlar geldi, ama Ç em enko G orbaçov’la hiç de yakın olmadığı halde önerisinde ısrar elti, iki num ara olm ak resmi bir pozisyon de­ ğildi. Ligachev 1 9 8 4 ’te, G o rbaço v’un Stravropol bölgesinde parti sekreteri olduğu dönem e ait itibarını.zedeleyici belgeler bulmaya çalışanlar olduğunu hatırlar, ama bunların adını ver­ mez. İtibar zedeleyici belgelerin kullanılm ası lider çevrelerin­ deki iç kavgalarda gözde bir silahtı: Çatışm anın taraflarından biri öteki tarafa yapıştıracağı bir pislik bulup çıkarm aya çalı­ şırdı. Polis kaynaklarına ya da "yeraltı” dünyasından gelen bil­ gilere erişim değerli b ir koz olabilirdi. Ç em enko, Sağlık Bakanı Tchazov’dan, diğer liderlerin saghk durumları konusunda ayrıntılı raporlar alıyordu. Ama genel sekreterin kendi saghk durumu birinci dereceden gizli tutulu­ yordu: Diğer Politbüro üyeleri bile bu konuda hiçbir şey bilini­ yordu. Bu gizlilik atmosferi söylentilerin çıkm ası için elverişli bir zem in oluşturuyor ve hasta genel sekreterle kişisel ilişki ku11 Ligachev. Z agadka Gorbtu lırva. s. 26-27. 292

tabilen bazı liderlerin onu şahsi menfaatleri ya da gruplarının çıkarları doğrultusunda güdümlemesine olanak veriyordu. Eski Meydan’daki M erkez Kom itesi binası da ço k gizli bir yerdi. Ama sırlan bilenler, dokuzuncu kattaki altı num aralı ça­ lışma odasının geleneksel olarak genel sekretere ait olduğunu söyleyebilirdi, iki num aralı oda "Suslov’un çalışm a odası” ola­ rak biliniyordu. Ve (ben ce) M erkez Kom itesi Sekretaryası b u ­ radan yönetiliyordu. Politburo h er perşem be sabahı saat tam on birde ya Kremlin’de ya da E ski M eydan’daki binada toplanıyordu. Krem lin'de, eski parti binasının ü çüncü katında genel sekreterin bir çalışma odası ve kabul salonu vardı. Liderlerin Politbüro otu ­ rumunun başlam asından önce etrafında toplanıp problem leri gayri resm i olarak tartıştıkları büyük yuvarlak masasıyla "ce­ viz salon” da burada bulunuyordu. M erkez Kom itesi sekreter­ leri ve aday üyeler bu oturum a katılsalar bile, gayri resm i soh­ betlere iştirak edemiyorlardı. Brejnev dönem inde, Politbüro toplantıları kısa sürüyordu. Önceden hazırlanm ış kararlan onaylamak için bir saat, hatta kırk beş dakika yetiyordu. Andropov dönem inde Politbüro ça­ lışmaları daha ciddiydi ve tartışmalar saatlerce sürebiliyordu. Politbüro’nun önem li atamalara da karar vermesi gerekiyordu - b u iş Brejnev dönem inde hızla, Andropov dönem inde ise da­ ha büyük bir dikkatle görülüyordu. Ligachev'in anılarından kısa bir pasaj, bu genel ponreye il­ ginç bir nokta ekler. M uhafazakâr kanadın en güçlü yandaşla­ rından b iri ve u zu n sü re Savu n m a nın başı olan U stin ov (I9 8 4 ’te ölm üştür) bir gün -m u h tem elen 1983 y ılın d a - yeni gelen Ligachev'e şöyle der: “Yegor sen bizdensin, bizim çevremizdensin.” Ligachcv bu sözlerle ne denm ek istendiğini anla­ madığını söylem ekledir. Aslında Ustinov, M oskova’ya daha ye­ ni gelmiş bu taşralıya Politbüro içinde hizipler olduğunu du­ yurmaya çalışıyord u . Kendi hizbi m uhafazakâr “y u rısev erk r”den oluşuyordu ve ölüm ünden sonra, çevresi yokluğunu acı bir şekilde hissedecekti. Ligachev o sırada G orbaçov’un ta­ rafına geçm işti. Perestroyka sırasında ise m uhafazakâr hizbe 293

katılacaktı. Ligachev anılarında, G rom iko, Ustinov ve Çernenko’nıın (bir önceki nesilden simalar) pek çok yetersizlikle suç. lanabileceğini söyler: Seksenli yıllarda devletin “çöküşün eşi­ ğine” gelm esinden onlar sorumludur. Bununla birlikte, Brcjnev çizgisini izlem eyip yerine G orbaçov’u desteklem eyi seç­ m elerinin de lehte bir puan olarak kaydedilm esi gerektiğini ekler. Bu tavırlarıyla, kendi çıkarları için son anda saf değişti­ rip politikayı terk edenlerin hepsinden üstün olduklarım gös­ termişlerdir. G rom iko. G orbaçov’u genel sekreterlik görevine aday gösteren ilk Politbüro üyesiydi; bu, Gorbaçov’un sadece Politbüro üyelerinin değil. M erkez Komitesi sekreterlerinin de tam amının desteğini alm asını sağlamıştı. Ligachev’e göre işler bambaşka bir yönde seyredebilirdi. D o b ry n in ’in a n ıla rın d a , G o rb aço v d ö n em in d e Politbüro’nun işleyiş tarzı hakkında da bazı ilginç bilgiler yer alır. Politbüro hem en hem en hiç değişm em işti. Başlıca değişiklik, Ligachev tarafından betim lenen, hasta Ç ernenko’nun çevre­ sindeki Poliıbüro’da, büyük bir devletin yönetim organından çok m istik bir tarikat havasının hüküm sürdüğü bir dönemin liderlerininkinden daha modern olan G orbaçov’un kişisel üs­ lubuydu. Dobrynin M erkez Kom itesi sekreteri sıfatıyla Politbüro top­ lantılarına katılıyordu. G örüş belirtm e hakkı vardı, ama oy kullanamıyordu. M erkez Kom itesi sekreterleri hem en her za­ man toplantılarda hazır bulunuyordu. Gorbaçov zaman zaman özel oturum lar düzenliyordu. Tartışmalı konular ender olarak oya sunuluyordu. G orbaçov konunun daha fazla incelenmesi gerektiğini ve bir sonraki toplantıda tartışılacağını söyleyerek sorun çıkm asını engelliyordu. Bu süre içinde, benimsenmesini islediği karar için hazırlanıyordu. Uzun konuşmayı seviyor ve oturum lar bazen akşam altıya ya da sekize kadar sürebiliyor' du. Ama mesai arkadaşlarının görüşlerini dile getirmelerine de izin veriyordu ve bu açıdan ortam daha dem okratikti. Bir saat­ lik öğle tatili sırasında, herkes k ııçü k bir çalışm a odasındaki uzun bir masanın çevresine geçiyordu. Çok basit ve alkolsüz iki m önüden birini seçebiliyorlardı. Masada tartışm alar daha 294

serbestçe yürütülüyor ve G orbaçov'un şahsi sekreteri “ö zel” notlar alsa da stenoyla zabıt tutulmuyordu. Resmi olarak, sadece Politbüro kararlan yazılı olarak kayde­ diliyor ve uygulanmak ve denetlenm ek üzere az sayıda görev­ liye iletiliyordu. En önem li kararlar özel bir klasör içinde tutu­ luyordu. G ündem genel sek reter tarafından hazırlanıyordu, aıııa Politbüro üyelerinin gündem i değiştirm e ya da eklem e yapma yetkileri vardı- ender olarak kullandıkları b ir yetki. Ev­ raklar her toplantıdan bir ya da iki gün önce, Sekretarya’mn başlıca yürütm e organı olan genel işler dairesince gönd erili­ yordu. Bu daire parti aygıtında özel bir yere sahipti. Başında her zaman genel sekreterin sağ kolu olan kişi bulunuyordu: Brejnev d ö n em in de Ç ern en k o , G o rbaço v d ö nem ind e ö n ce Lukyanov, so n ra B o ld in . L ukyanov eğ itim li ve ö lç ü lü b ir adamdı. Boldin ise G orbaçov üzerinde nüfuzu olan, dar kafalı bir bürokrattı. Ö zellikle Ağustos 1991'd e G o ıb aço v a karşı dü­ zenlenen kom plonun elebaşlan arasında yer alıp gerçek rengi­ ni belli ettiğinde pek çok kişiyi hayrete düşürecekti. D obrynin’in y ö n ettiğ i enternasyonal d airenin d ışişleriyle hiçbir alakası yoktu. Dairenin 2 00 çalışanı yabancı kom ünist partilerle ve d iğer so l h arek etlerle m eşgul olu yord u . Halk cumhuriyetlerinin kom ünist partileriyle ilişkileri ayrı bir daire yönetiyordu. D obrynin G orbaçov’dan, K om in tem dönem ine ait eski bir kararın tersine çevrilm esini ve dışişleriyle kendi dairesinin ilgilenm esini talep etm işti. 13 Mayıs 1 9 8 6 ’da istedi­ ğini ele etti. G orbaçov bu tarihte, bazı Dışişleri uzm anlarının yeni görevlerinde D obrynin’e yardımcı olm ak üzere enternas­ yonal daireye aktarılm asına da izin verdi.12 Bu girişim lerin ba­ zı siyasi am açları olduğunu belirtelim . Kendi anılarınd a da yazdığı gibi, Gorbaçov, G rom iko’nun dış politika üzerindeki etkisin i y ok etm ey e, hatta onu siyasi yaşam d an tam am en uzaklaştırmaya çalışıyordu. Dobrynin’in profesyonel katkısıy­ la, genel sekreter bundan böyle uluslararası politikada tek ba­ sma söz sahibi olacaktı. ^ D obrynin, Sugubo D averitcl’no, s. 6 5 2 -6 5 3 .

295

Politbüro’nun işleyişini anlatan bu özet bilgiler bağlamında, G orbaçov’un bütün “m od em " üslubuna rağmen, “klasik" bir genel sekreter olarak kaldığının anlaşılm ası önemlidir. Gorbaçov'un parti aygıtındaki kariyeri, iktidar anlayışını, özellikle de genel sekreteri diğer Politbüro üyelerinin üzerinde ve sade­ ce kendi kurallarına uyan biri olarak gören yaklaşım ını şekil­ lend irm işti. D obrynin bu kadarını açık açık söylem ese de, yaptığı tarif bunu doğrular: G orbaçov kendi yolunda yürümek için , neredeyse şeffaf ayak oyu nlarıyla m esai arkadaşlarını yönlendiriyordu. “G enel sekreter sendrom u”nu üzerinden ata­ mıyordu ve böyle “içi boşalm ış” bir merkezî pozisyon yaratan bir iktidar sistem inin can çekişm ekte olduğunu anlaması za­ man alacaktı.

296

18 Birkaç Lider

Şimdi, ü lkenin sorunları ve sıkıntılarıyla ilgili araştırm am ıza başka bir m ercekten bakarak devam edelim: ülkenin başında Ifillunanların ya da kilit bir sektörden sorum lu olanların m er­ teğinden. Burada seçilen kişiler tipik Politbüro üyeleri -B r e jnev. K irilenko, Suslov, Ç em en k o ve d iğ erleri- değildir; bunlar­ dan bazıları iş bitirici isim lerdi, ama sonuçta siyasi ve entelek­ tüel vasatlıklar ağır basıyordu. Bunlan “bataklık” adam lan ola­ rak yaftalamak m üm kündür ve iktidarı ellerinde tutm uş olm a­ ları gerçeğinin kendisi, sistem deki çürüm enin belirtilerinden biridir. Biz bunların yerine, sistem hakkında -y a h u t, öyle ya da böyle, kendi alan lan n d a- düşünm e becerisini kanıtlam ış ve değişim için girişim de bulunm aya hazır olan isim leri seçtik. Bu am aların pek çoğu, “durgunluk" dönem inin başlıca m ü­ sebbibi olan “bataklık" konusundaki düşüncem izi paylaşabile­ cek kişilerdir. (Burada, sadece birkaç kişiyi -ö z e llik le de incelediğim iz dö­ nemi başlatan Kruşçev ile sona erdiren Andropov’u - ele alacak kadar yerimiz var.

297

Andrey Gromiko Andrey Grom iko oldukça yapılı biri olm asına rağm en, görünüşte silik bir kişilikti (yadırgatıcı bir bağdaşmaz özellikler bi­ leşim i). Yirmi sekiz yıl boyunca Sovyet dışişlerinin dümenini elinde tuttu. Reform cu girişim lere karışıp karışmadığı bilin­ mese de, bu çok önem li alanda sistem in temel direklerinden biriydi. Pek çokları onu suratsız ve korkunç sıkıcı buluyordu, ama kendisiyle teşriki mesai yapmış olan Henry Kissinger gibi Batılı diplomatlara kulak verecek olursak, uluslararası diplo­ m asisinin, m eslektaşları arasında olağanüstü çalışkanlığıyla ün yapmış, belki de bir numaralı adamı olduğunu öğreniriz: Kis­ singer, “Gromiko'yla bir saat geçirip de ayakta kalırsanız, ken­ dinizi diplomat saymaya başlayabilirsiniz," demişti. Bu “ayak­ ta kalanlar’’dan biri de Başkan Reagaridı. Reagan Gromiko'yla bir saat geçirdikten sonra Beyaz Saray'a heyecan içinde dön­ müş ve olay gerektiği gibi kutlanm ıştı: Buluşma bir anlamda Reagan’ın m ezuniyet sın avı olm u ştu . R eag ariın bilm ediği, D obryniriin Grom iko’yu kendisi hakkında bir bilgilendirdiği ve diplomatik nedenlerle üzerine fazla gitm em esini tavsiye et­ tiğiydi. İsrail’in BM delegasyonlarının başkanları (David Horo­ w itz dâhil) an ılarınd a, İsrail D evlerin in k uru lu şun u n gün­ demde olduğu tarihlerde BM’de Sovyet büyükelçisi olan Grom iko’nun “asık" suratından hiç söz etmezler. Grom iko onlara her gün şu soruyu sorarm ış: “Bugün sizin için ne yapabili­ rim ?" Hey gidi günler hey. Grom iko’nun kişiliği hakkında ne düşünülürse düşünülsün, bakanlığı sırasındaki Sovyet diplomasisi ve uzmanlarıyla bü­ yükelçilerinin perform ansı çoğunlukla birinci sınıftı; bu bü­ yük ölçüde, Grom iko’nun m ükem m eliyetçiliğine bağlanabilirDünyadaki duruma ilişk in tespitleri, tahlilleri ve tavsiyeler’ okunduğunda derin bilgi sahibi olduğu görülür. Poliıbüro daki mesai arkadaşlarının onu dinleyip dinlem ediği başka hır konudur. Ama Sovyet yönetim kadrosuna iletilen bilginin ge‘ nel kalitesi sürekli yükseliyordu - ve bu, diplomasi alanıyla s’298

nırlı değildi; bu durum h iç şüphesiz sistem in “m od ernleştiri­ ci" yanına tan ık lık eder. Bugün, bu okuldan yetişm iş herhangi bir Rus diplom atıyla (m u tlak a, b irço k yabancı d ili kusursuz konuşuyor o lacaktır) karşı karşıya gelm ek, irfan yuvasıyla ne kadar g u ru r duyduğunu görm eye yeter. Ö n em li ü lkelerd eki Sovyet bü yü kelçileri -ö z e llik le de duayenleri D obrynin, ya da Amerikalı m eslektaşı Paul N itze’yle “orm an yürüyüşleri” sıra­ sında yaptığı m ü zakerelerd e yol alm a b ecerisiy le ünlü özel temsilci K v e tsin sk y - hep çok saygı duyulan kişilerdi. G rom iko’nun tem el ö zellik leri, kendisini devletin m enfaat­ leriyle tam am en ö zd eşleştirm esi ve devletine sadakatle h iz­ met etm esiydi. Bunlar, kişisel silik liğ in i ve egosu üzerindeki kontrolünü ( 2 8 yıl boyu nca uluslararası diplom asinin dingil pimi o lm u ş b iri iç in s o n d e re ce en d e r ö z e llik le r) açık la r. 1 9 6 8 -1 9 7 2 arasında D ışişleri bakanlığı görevini yürüten Batı Alman siyaset adam ı Egon Bahr, G rom iko’ya duyduğu eleşti­ rel hayranlığı gizlem ez. Bahr, G rom ik o’nun kendi yaşam ı ve eseri h akk ınd a ç o k az şey söylediği anılarım yorum larken, şu saplamada bulunur: Gelecek kuşaklardan gerçek bir hâzineyi sakladı ve dönemi­ nin tarihsel olayları ile büyük şahsiyetleri arasındaki bağlantı konusunda, sadece kendisinin verebileceği paha biçilmez bil­ gileri beraberinde mezara götürdü. Bu olağanüstü adamın, son gününe kadar tecrübelerini dile getirmemiş olması ne bü­ yük bir kayıp. Devletin sadık bir hizmetkârı olarak, meselele­ rin esasım özlü ve yalın bir şekilde sunmaktan öteye geçme­ mesi gerektiğine inanıyordu.1 G rom iko’yla ilgili bu özet tabloyu, yaptığı kesin bir siyasi m üdahaleyi an arak tam am layabiliriz. Brejnev, A ndropov ve Ç ernenko d ö n em lerin d e P olitb û ro ’nun kıdem li üyelerinden biri olan G ro m ik o , G orbaçov’u n genel sekreterlik görevine se'

C. V. N c stc m k o . yay. haz., A. A. G ro m ik o - Diplomat, P olitik, U clıeııyi, Moskova, 20 0 0 , s . 2 2 2 ; M oskova Ü n iversilesi'm n G ro m ik o ıu m 9 0 . doğum yıldönüm ü dolay ısıy la d ü zen led iğ i k o n fera n sa su n u la n te b liğ le r (b a z ı yaban cı siyaset adam larının yolladıkları katkılarla).

299

çilm esin d e ço k önem li bir rol oynadı. Bunu n, m uhtemelen Andropov’un çizdiği yolda, reform cu bir süreç başlatacağım ço k iyi biliyordu. Ligachev’in ima etliği gibi, o Politbüro top­ lantısının sonucu çok farklı olabilirdi.

N ikita Kruşçev Nikita Kruşçev, benzersiz bir kişilik özellikleri karışım ıyla do­ nanm ıştı. Sıalin dönem inde nasıl sağ kaldığını ve em rinde ka­ riyer yaparken ondan hiç kuşkulanıp kuşkulanm adığını hâlâ bilmiyorum. Köylü yanı ve Sıalin’in ziyafetlerinden birinde go­ p a k (b ir U krayn a h alk d a n sı) yapm ada g ö sterd iğ i ustalık ( “Stalin dans edin derse, dans ed ilir!") büyük şefi bu “danga­ lağın” ihtirasları ve niyetleri konusunda yanıltm ış olabilir. Bir­ birine bundan daha zıt iki kişilik düşünülemez. Kruşçev dünya sahnesinde bir sansasyon konusu haline gel­ di ve bunun nedeni sadece b ir BM oturum unda ayakkabısını çıkarıp kürsüye vurmaya başlaması (pek diplom atik olmayan b ir davranış!) ya da A m erikalılara “Sizi göm eceğiz” demesi -a slın d a hatalı bir çeviriyle anlam ı kaymış bir ifade (My vas p okh om n im “Sizden uzun yaşayacağız” anlam ına da g e lir)- gi­ bi skandal yaratan davranışları değildi. Kruşçev, özellikle ne kazandığı ne de kaybettiği 1962'd eki Küba krizinde büyük risk ler almayı bilm işti. Aynı zam anda, uluslararası arenada g erçek b ir barış taraftarıydı. U luslararası zirvelerde onunla doğrudan temas kuranlar, hiçbir zaman meselelere hâkim ol­ m adığını söylemediler. Ama bazen ayıkken bile, devlet sırları­ nı ağzından kaçırarak KGB’yi um utsuzluğa düşürecek kadar konuşkan bir insandı. Kruşçev devlet kuran b ir adam değil, bir reform cu, her derde deva büyük ölçekli -b az en de riskliçözüm lere m eraklı, sabırsız ve gözünü budaktan esiıgem ez bir yöneticiydi. Zaman zaman gerçekten cesur olabiliyordu. XX. K ongrede yapılan Stalin’e karşı “gizli konuşm a” onun girişi' m iyle gerçekleşti; bunda inat etti ve kurallara ve inceliklere al­ dırmadan, dik kafalı mesai arkadaşlarına bunu dayattı. Ve böy* lece. kongre birden, ülkenin süper güç statüsünün şanlı sini' 300

gesi, idolü ve ikonu olan k işinin, kitlesel katliam lardan so ­ rumlu kanlı bir katil olduğunu öğrendi. Bu, Stalin k arşıtlan için şoke edici bir açıklam aydı. Sıalinistler ise m osm or olm u ş­ lardı ve aslında ço k eksik olduğu halde, tablonun abartıldığını ileri sürüyorlardı. Kaşarlanm ış Stalinistler için olayın en can sıkıcı tarafı, bunca üst düzey liderin hayrete düşm esine tanık olmaktı: Kıyım ların boyutları hakkında hiçbir şey bilm edikle­ rini nasıl ileri sürebilirlerdi? Aslında, olayların gerçek boyutlanndan sadece işin içyüzünü bilen az sayıda insan haberdardı: Sıalin’in özel sekretaryası, bir avuç Poliıbüro üyesi ve operas­ yonu yönetm iş olan MVD şefleri. Slalin’in ve Stalin kültünün alenen m ahkûm edilm esinden önce, büyük bir kampanyayla masum kurbanlara itibarları ia­ de edilmiş, sonra da bu kişiler partiye yeniden üye yapılm ış­ lardı. Bu, Stalinist terörü, ölü m ünd en sonra toplanacak ilk kongrenin can alıcı bir gündem maddesi haline getirdi.2 Daha “gizli konuşm a"dan önce, Prezidyum, 31 Aralık 1953 tarihli bir Merkez Kom itesi kararıyla Pospelov, Komarov, Aristov ve Shvemik’in de yer aldığı bir soruşturm a kom isyonu kurm uş­ tu. Başkanı Pospelov’un adıyla anılan kom isyonun aldığı tali­ mat, kitle terörünün 1 9 3 4 ’teki XVII. Parti Kongresi’nde seçilen Merkez Kom itesi üyelerini ve aday üyelerini nasıl vurabildigini belirlem ekti. Kom isyona çalışm alarında, KGB şefi Serov ile KGB’nin sekıetarya, personel ve arşiv daireleri ile özel dairesi­ nin şefleri yardımcı oluyordu. Başsavcılık, askerî başsavcı yar­ dımcısı tarafından temsil ediliyordu. Tabii ki. bunların hepsi parti üyesiydi. Kongre öncesinde. M erkez Kom itesi Prezidyumu, bazı hassas davalarda sorgulan bizzat yürüten ve 1 9 4 0 ’laün sonlanndaki siyasi davalann kilit isim lerinden biri olan, tutuklu Boris Rodod’un ifadesini dinledi. Rodos yem inli ifade­ sinde Stalin’in her şeyi şahsen yönettiğini belim i. Kendisi (R o ­ dos) kurbanlan sorguluyor ve sürekli daha yüksek infaz kota■an talep ediyordu. Kruşçev, Slalin’in kişisel sorum luluğunu ^ Bkz. R G. Pikhoia. Sovrısfeii Soiut: fstoriiu Vlastii, 1945-1991, Moskova, 1998. Pikhoia Politburo arşivlerinde ilgili belgeleri incelem iş vc XX. Kongre nin sey­ rini ayrıntılı bir şekilde ortaya koymuştur.

301

ön plana çıkarm akta ısrar etti ve konunun XX. Kongre’nin bir oturum unda ele alınm asını istedi. Prezidyum toplantılarında yürütülen tartışmalarda, Molotov, Voroşilov ve Kaganoviç. iş. lediği cinayetlere rağm en, Stalin’in büyüklüğünün vurgulan­ masını istediler. Ama M ikoyan ve Saburov buna karşı çıktılar: “Bütün bu n lar d oğru ysa, a ffed ilem ez” (Sab u ro v ). 8 Şubat 1 9 5 6’da, kom isyon Prezidyum’a, sayısız parti ve devlet kadro­ sunun Stalin tarafından sistem atik bir şekilde im ha edildiğini gösteren dehşet verici bir tablo sundu. Kruşçev’in 1 9 6 4 ’te alaşağı edilm esiyle, daha muhafazakâr bir çizgi yeniden boy gösterdi. Stalin’in itibarının iade edilmesi ihtim ali reform cu çevreleri kaygılandırm aktaydı. Ama yeni ekibin başındakilerin bu yöndeki bazı çabalarına rağmen, ne Stalin’in ruhu ne de Stalinizm bir daha geri döndü. Kruşçev'in cesur girişim lerinin ardından, “Stalinizm " Sovyet sistem ini ni­ telemek için uygun bir terim olm aktan çıktı. Kruşçev’in Sta­ lin’in naşını mozoleden alıp başka bir yere gömm e kararı, bu kötü ruhun geri dönm esini engelledi (halk inançlarının bazen doğru çıktığının kanıtı). İktidarın zirvesinde hâlâ gizli umut­ lar besleyen Slalinistler bulunsa da, eski sistem in bazı habis özellikleri devam else de, bu şekliyle Stalinizm artık geçmişte kalmıştı. K ruşçev tarafından uygulanan şo k tedavisi siyasi olarak kendisine çok pahalıya mal oldu. Kruşçev sonradan bütün gi­ rişimi yeni baştan düşünüp değerlendirm iş olabilse bile, güç­ lüklere rağmen, destalinizasyon sürecinin çeşitli artçı şoklartna dayandı. Her durumda, Stalin’i mahkûm edilişi lafta kalma­ d ı, öncesinde ve sonrasında som ut adım lar atıldı: büyük öl­ çekli bir “itibar iadesi" süreci ve Birinci Kısım’da gördüğümüz. Stalinist baskı aygıtının can damarı olan M VD’nin sınai komp­ leksinin dağıtılması gibi. Kruşçev’in üslubu ve co şk u su , popülizm inin sahiciligiyle olduğu kadar, her zaman denetleyemedigi bir fevrilik ve heye­ canla da açıklanabilir. Ama “gulaş sosyalizm i” (gulaşın, halkın refahı konusunda edilen bo ş sözlere yeglenebilecegini söyle­ m işti) esprisinin ötesinde, yaşam standartlarını iyileştirmenin 302

sivasi bir zorunluluktan ço k daha fazlası olduğuna inanm ıştı: 8u bir adalet ve “sosyalizm " m eselesiydi. O sahiden bir halk çocuğuydu. İşçi kök en li olm aktan, hatta kırsal k öklerin d en gurur duyuyordu. M etalürji işçisi ve madenci olarak sanayide

çalışmaya başlamadan önce çoban yamaklığı yapmıştı. Bu geç­ mişi ile dili, askerlerden hazzetm em esi, bürokratlardan tiksin­ mesi, üretime yönelik eğitim i tercih etm esi arasında doğrudan bir bağlantı vardı. Bu yönde b ir reformu yerleştirm eye çalış­ masının nedeni, -k e n d i ifad esiy le- m evcut ortaöğrenim kurumlanmn. fabrikalarda ya da tarlalarda fiziksel çalışm a hak­ kında hiçbir şey bilm eyen çıtkırıldım lar yetiştiriyor olm asıydı. Reform, kamuoyundan -y a n i, ortaöğrenim kurum larm ın “sınaileşmesf’nden rahatsızlık duyan ve buna karşı kulis faaliyeti yürüten daha iyi durum dakilerden, eğitim lilerden ve b ü ro k ­ ratlardan- gelen baskı sonucu terk edilecekti. Bu arada, haklı olan onlardı. Ama bu nların Nikita’nın zaman harcayamayacağı bir kiLİe olduğunu varsayabiliriz: Ellerine bir defa olsun kaz­ ma almamışlardı! Kruşçev’in san atçılarla olan fırtın alı ilişk ilerin d e de aynı zihniyet geçerliydi. So ljen itsin 'in M atren a’nm Evi’ni ve fvaıı Denisoviç’iıı B ir Günü'nü beğenm iş ve yayım lanm alarına izin vermişti. Bu iki rom an da derin bir manevi dünyası olan kırsal kökenli kişilikleri anlatır: Köylü kadın Matrena güçlü ve etki­ leyici bir kişiliktir; gene köylü olan İvan kampların aşağılayıcı gerçekliğine rağmen, insan onurunu korur. Burada, So ljen itsin ’in ilk iki rom anını yayım lam ış olan ve başkalarını yayımlam ak için m ücadele eden, edebiyat dergisi Novyi Mir’in başyazarı A. Tvardovsky’i bir kez daha anm am ız gerekiyor. Kruşçev ile Tvardovsky arasındaki dostça ilişkiler, kelimenin gerçek anlam ıyla ortak bir paydaya dayanıyordu. Tvardovsky m ülksüzleştirilm iş ve zulm e uğramış bir kulakm °ğUıydu. Kırsal dünyayı iyi tanıyordu ve M oskova entelektüel ehlindeki yüksek konum una rağmen kırsal gerçeklerle bağlahnt koparmamışu. Kruşçev m uhtem elen, halktan gelen kişiler ^talıııdan dobra dobra dile getirilm esi durumunda siyasi eleş­ tirileri kabul edebiliyordu, ama kentli entelektüeller aynı şeyi 303

sofistike bir dille söylediklerinde tam tersi oluyordu. Anlamadığı eserlere ya da rejim karşıtı olmasından kuşkulandığı sa­ natçılara karşı kaba, hatta edepsiz çıkışlarda bulunabiliyordu. Kruşçev’in gözünde Tvardovsky farklıydı. Savaş sırasında. Vasili Terkin adındaki halk çocuğu bir askerin serüvenlerini anlatan uzun bir şiir yazm ıştı. Savaştan sonra da, “Terkin Cen­ nette” başlıklı bir şiirle artık terhis edilmiş olan kahramanına tekrar dönm üştü. Bu şiirde cen n ete yollanan Terkin, orada göksel bürokrasiyi gözledikten -v e yaşadıktan- sonra dünyaya geri dönmeye karar veriyordu: Hiç değilse, aşağıdaki bürokrasi soluk alm aktaydı. N ikita, Sovyet bürokrasisi, dolayısıyla da sistem hakkındaki bu sert satirden haberdar olur olmaz, Izvestiy a'nın başyazarı olan damadını arayarak derhal yayımlaması­ nı istemişti. Bunu yazan entelektüel sosyeteden biri olm uş ol­ saydı, m uhtem elen başka bir numarayı arardı... Burada manidar bir ayrıntıya girelim. Ünlü film yönetmeni Mikhail Romm ve en az onun kadar ıınlü heykeltıraş Ernst Ne­ izvestny, Kruşçev’in öfkeli çıkışlarına hedef olm uş ve ona kesin ve uzlaşmaz bir dille karşılık vermişlerdi. Fakat sonradan ikisi de Kruşçev’den sempatiyle söz ederek oynadığı tarihsel rolü sa­ vunacaklardı. Kruşçev’in mezar taşım -iktidardakilerin iradesi­ ne rağm en- Neizvestny yonlacaktı (ücret alm adan). Romnı'un sonraki değerlendirmesi de aynı şekilde sıcak olacaktı. Kruşçev çelişkili sinyaller veriyordu, ama bu iki sanatçı olumlu sinyalle­ ri ö n e çıkardılar. Benzer b içim d e, aşağıda göreceğim iz gibi, Anastas Mikoyan da, eğrisini doğrusunu tarttıktan sonra, Nikita’nm “önemli biri” olduğuna karar verecekti. Burada, Birinci Kısım’da söz ettiğim iz iki önem li tarihsel ol­ guyu yeniden vurgulamamız gerekiyor. Birincisi, 1945'te Sov­ yet Rusya güçlü, ama aslında kırılgan bir devletti. Çüriunekte olan bir iktidar tarafından yönetilen aç, talan edilm iş, tüken­ m iş, terörle sind irilm iş bir ü lke, hasta ve m u h taç bir süp£r güçtü. Kruşçev dönem inde, ellili yıllarda ve altm ışlı yıllar'0 başında, Sovyetler Birliği çarpıcı gelişm elere sahne oldu, l i ­ m anlar düşük başlangıç seviyesi nedeniyle sonuçların abartıl' maması gerektiği konusunda ne söylerlerse söylesinler, 5ovyet

304

yurttaşları farkı günlük hayatlarında hissettiler. Rusya bir yan­ dan İkinci Dünya Savaşı’nın yaralarını sarar ve Stalinizm 'in ya­ rattığı tahribatı onarırken, kaybettiği büyük güç statüsünü ye­ niden edinmeyi başardı. G elecekteki büyümesini ve bütün dü­ zeylerde kurum larının işleyişini güvence altına alacak kaynak­ lan buldu. O halde, rejim in rezervleri ve kas gücü vardı: Böyle bir yıkımdan sonra ayağa kalkm ak muazzam bir canlılık ge­ rektiriyordu. İkincisi, Kruşçev şüphesiz yetenekli, kurnaz ve öğrenm e ye­ tisine sahip, ama hâlâ "m od em olm ayan” b ir liderdi; çağdaş bir devlet adamı ve siyasi stratejistten çok b ir tür yeni h h oz iaiıı’di ( “beybaba”). K/ıozitıin'lik, devleti babasının çiftliği gibi görme, her ayrıntıya burnunu sokm a anlam ında, liderler ara­ sında hâlâ yaygın bir tavırdı. Kruşçev ve diğer liderlerin çoğu, sözgelimi başkalarının fikirlerine taham m ülsüzlüklerinin de gösterdiği gibi, derin kökleri olan b ir patriarkalizm den geli­ yorlardı. Bu, Sovyet basınında ve aygıtında yıllar geçirm iş E M. Burlatsky gibi gözlem cilerin teyit etliği bir olgudur. Staliıı’le karşılaştırıldığında despoı olmasa bile, bu taşkın lider de her şeyi -k u ru m la n da insanları d a - şahsen yönetm eyi istem e eğilimindeydi. Her şey bir yana, Stalin, Kruşçev’in (ve diğerle­ rinin) b ild iği tek büyıık şefti ve Kruşçev uygulam alarından pek çoğunu reddetmiş olsa da onu model olarak görm üş o l­ malıydı. Kruşçev başkom utandan farklı olarak, örneğin, asker­ lerden ve gösterişli üniform alanndan nefret ediyordu. “O n la­ rın apoletlerini ve pantolon şeritlerim sökeceğiz” dediğinde -KGB generallerine karşı fiilen hayata geçirmeye başladığı bir tehdit- üniform alarına ve unvanlarına o kadar bağlı olan bu kesimleri, özellikle de KGB kodam anlarını öfkeden kud urtmuştu. Bazı fikirleri, en başta da belli bir yaştan sonra tüm ka­ demelerdeki sorum luları zorunlu rotasyona tabi tutma önerisi, aparaçifc’ler için son derece tehlikeliydi. Bazıları, B rejnevcilehn onu iktidardan bu nedenle uzaklaştırdıklarını söyler. Baş­ kalarına göre ise, “m uhafazakârlar”, “desıalinizasyon” ve bunün k om ü nist dünyada ve öteki ülkelerde yol açlığı prestij kaybı ve kafa karışıklığı nedeniyle Kruşçev’i asla affetmemiştir. 305

İktidardan düşm esinde başka etken lerin —ö zellikle, 1 % 4 ’te kom plocuların daha tom urcukken ezdikleri “sersem ce” Fikir­ le rin in - yanı sıra bu iki faktörün de payı vardı.

Anastas Mikoyan Anastas M ikoyan hayli dikkat çekici bir kişilikli; hayatı Sovyet rejim inin, daha doğrusu yönetim kadrosunun gerçek bir özeti­ dir. Yaklaşık 4 0 yıl boyunca Poliıbüro üyeliği yapan Mikoyan “hacı yatmaz” olarak tanınırdı. Hayatta kalma sanatında ustay­ dı ve tamamı kendi inisiyatifiyle gerçekleşmeyen pek çok ca­ navarlığa ortak olm asına rağmen, gerçeklik duygusunu ve bir dereceye kadar insanlığını korumayı bilmişti. Anılarında, daha işin başından bir Stalinist olarak boy gösterir. İlk liderlik yılla­ rına ilişkin düşünceleri, Stalin’e karşı nailçe ve derinden hoş­ görülü, Stalin karşıtı tüm muhalefetlere karşı düşm anca, me­ selenin özü konusunda ise son derece cahilcedir. Mikoyan Stalin’in elden ele dolaştırdığı idam kararlarını imzalamasa ya da “karşıdevrim ci hainler” hakkında gerekli ko­ nuşmaları yapmasa, Poliıbüro üyesi olarak hayatta kalamazdı. Anılarında, vaktiyle tutuklama ve idam kararlarının altına imza atmaya mecbur kaldığını, zira ikna edici “kanıtlar” sunulduğu­ nu ileri sürer. Sürekli kıtlık çekilen bir ülkede Politbüro’nun ti­ cari işler sorumlusu olarak, yaşamsal olmasına rağmen çoğu za­ man rejim için gerçek bir öncelik taşımayan bir alanda dikkate değer başarılar sağlamıştır. Organizasyon yetenekleri tartışma götürmez, fakat aynı zamanda usta bir siyasetçidir. Kendisinden büyük bir esneklik gösterm esi beklense de, Kruşçev’in desialinizasyon sürecine verdiği şaşmaz destek şaşırtıcıdır. Bu süreci kendisinin başlattığını bile iddia eder. Ne olursa olsun, Yüksek Sovyet başkam sıfatıyla, itibarları iade komisyonunun çalışma* lanna o nezaret etmişti. Kruşçev’i görevden alan Merkez Komi* tesi oturumunda, ona destek çıkan tek kişi de oydu: uluyan ka* labalık içinde yalnız bir ses. Kişisel dosyası okunduğunda, mı'* hafazakârların ta yetmişli yıllara kadar ona öfke besledikleri gö* rülür. Ama Mikoyan onlar için zor bir lokmaydı. 306

Mikoyan’ın kitabı, Stalin’in son günleri konusunda zengin ayrıntılar içerir. Stalin, M ikoyan ve M olotov’u tasfiye etm eye -m uhtem elen de kurşuna dizdirm eye- karar vermişti ve ikisi de bundan em indi. Bu, M ikoyan’m Stalin sonrası dönem deki ateşli Sıa lin k arşıtlığ ın ı açıklam aya yardım cı o labilir. Mart I953'te Stalin ölüm döşeğindeyken, önde gelen Politbüro üye­ leri sürekli temas halindeydi; Kremlin'de toplanıyor ya da her gün Stalin’in evinde bir araya geliyorlardı. Tartışmalar yapılı­ yor, ittifaklar şekillenm eye başlıyordu, ilk başta, M ikoyan işin başında değildi. Başı çeken M alenkov-Beria-Kruşçev üçlüsüydü. Mikoyan’ırı Politbüro toplantıları için kullanılan odada iş­ lerin nasıl yürüdüğü konusunda anlattıkları, tam lonesco’luktur. Tüm Politbüro oradaydı, ama ağır toplar -sırasıyla genel sekreter, başbakan ve başbakan yardımcısı Kruşçev, M alenkov ve Beria (Beria aynı zamanda gizli polisin ve muazzam b ir askerî-sınai üretim kom pleksinin b aşıy d ı)- yapılacak toplantının gündemini tartışmak için odanın bir köşesinde baş başa veri­ yordu. İk in ci dereceden figürlerin elinden, kaderlerini tayin edecek yeni bir kliğin oluşum unu belli bir kaygıyla izlem ekten başka bir şey gelmiyordu. Belirsizlik bir süre daha devam ede­ cekti. zira sonunda klik dağılacaktı: Malenkov ve Kruşçev, Beria’vı temizlemek için M olotov’la ittifak kurdu. Ve bu daha sa­ dece başlangıçtı. İttifak değişiklikleri hep görülen bir şeydi ve Stalin’in iş görme usullerinden miras kaldığı açıktı. M ikoyan, K ruşçev’in B eria’n ın yanı sıra d iğer ittifak lara, gruplaşmalara ve koalisyonlara sırt çevirm esini olum layarak anlatır. AnlaLtıklan P olilbü ro ’nun işleyiş tarzının bir başka özelliğine ışık tutar: G erçek tartışmalarda görüş ayrılıklarının dile getirilip oy çoğunluğuyla karara bağlanmasının ardından bir sonraki gündem m addesine geçm ekten oluşan ‘değişm ez durallar belirlem e’ yeteneksizliği. Bu da Stalinist m irasın bir Parçasıydı. Herkesi bilhassa sürekli bir güvensizlik duygusu Kinde tutan Slalin’in zam anında, tartışmaya girm enin ve kay­ betmenin sonu ölüm olabiliyordu. Politbüro nihayet Stalin’in öğursuz vesayetinden kurtulduğunda, işlerliği olan bir çalışm a kuzeni konusunda -y an i ilan ettiği "kolek tif liderliğin” kendi­ 307

si h akk ın d a- hiçbir fikre sahip değildi. Her şey hâlâ Politbüro Prezidyumu başkanı olarak anılan genel sekreterin çevresinde dönmeye devam ediyordu ve genel sekreter ile destekçilerinin onayı olmadan hiçbir siyasi karar alınamıyordu. Stalin’den ön­ ce, liderlik m akam larının -ö ze llik le de Politbüro’n ü n - kesin­ likle bir tüzüğü (yazılı ve yazısız) vardı. Gündem deki mesele­ ye göre çoğunluklar değişirdi. Dönem in lideri (Lenin) azınlık­ ta kalmaya alışıktı, ama gene de bildiği yolda yürürdü: Bu, ta­ mamen farklı bir düzendi. Politbüro’nun tüzüksüz olması ko­ nusuna ileride döneceğiz. M ikoyan’m an ıların ın yarattığı başlıca problem , Stalin ve Stalinizm h akk ın d aki iddialarında yatar. M ikoyan Stalin'in şahsının, ideolojisinin ve politikasının sadık bir destekçisiydi. Stalirile ilişkileri iyiydi, onu çok yetenekli bir lider olarak gö­ rüyor ve kendisiyle sık sık tartışıyordu (en çok ekonom i poli­ tikası hakkında). Ama Stalin çevresindeki kişileri tasfiye etme­ ye başladığında, özellikle de Kirov’un açıklanm ayan ölüm ün­ den sonra, kafasında soru işaretleri belirir. Şahsen tanıdığı tu­ tuktular için Stalin’e ricacı olur ya da ona, “Ama onun casus­ luk yapmış olamayacağım çok iyi biliyorsun,” gibi laflar eder. Bunun üzerine, Stalin kendisine sözüm ona “itiraflar” gösterir ya da bazen af ricalarını kabul eder. 1 9 3 7 -1 9 3 8 ’deki büyük te­ röre gelince, M ikoyaınn m etni riyakâr bir telden çalar: “Polit­ büro’nun biz diğer üyeleri, hakikati [halbuki, bunlara her za­ man “k an ıt” olarak kullanılan belgeler gösteriliyordu] ya da baskının boyutlarını bilm iyorduk." G erçekleri, başkanlık ettiği itibarları iade kom isyonu sayesinde öğrendiğini ileri sürer. Da­ ha da can sıkıcı olan, M ikoyan’ın bu tür bir iktidar ya da “par­ ti” (artık parti olm aktan çıkm ıştı) hakkında hiçbir eleştirel dü­ şünce geliştirmemesidir. Stalin'in savaş sırasında büyüklük ve sağduyu gösterdiğini, ama 1945’ten itibaren, savaştan zaferle çıkan bir halkın beklediği dem okratikleşm eyi reddederek gene “ne yapacağı öngörü lem eyen” biri hale geldiğini ileri sürer. Eleştirisinde daha ileriye gitm eden, Stalin’in ölüm ünden sonra sürekli olarak asla gerçekleşm eyen bir dem okratikleşm e umu­ dunu taşıdığını söylem ekle yetinir. 308

Siyasi düşünür olmayan bir politikacıyı bu şekilde eleştir­ mek yersiz olabilir. Stalinistleri birbirinden ayırmayı sağlayan kişilik özelliklerini saptam ak belki daha yerinde olur. Başka türlü söylersek, “yapısal” Stalinizm tüm Stalinistlerin paylaştı­ ğı bir özellik değildi. G enç M ikoyan geldiği yüksek pozisyon sayesinde, sistem e S talin izm ’in kesin zaferin den ço k ö n ce adapte olmuştu. Sonradan, Stalinist uygulamaları ve tavırları zorlanmadan terk etti ve farklı bir bakış açısını, hatta farklı bir dünya görüşünü sahiden benim sedi. M olotov ve Kaganoviç gibi “yapısal" Stalinistler, Stalinist modelle ve Stalin’in şah­ sıyla tam am en özd eşleşm işlerd i ve bu bağlılık ların d an asla vazgeçmediler. Ü çüncü bir Stalinist türü daha vardı: Bunlar, tutumları ve yapılan itibariyle Stalinist olarak kaldıkları hal­ de, kıble değiştirebiliyor ya da değiştirmiş gibi yapabiliyorlar­ dı. Dogmatizm ve dışlama, m utlak olarak m ahkûm etm e, katı bir şekilde akıl yürütm e ve her yerde kom plo görm e alışkanlı­ ğı, bu nlann kişiliğinin ayrılmaz parçalanydı. M ikoyan bu tür­ den biri değildi. M ikoyan’ın K ruşçev hakkınd a söyled ikleri ay d ın latıcıd ır (Brejnev hakkındaki ziyadesiyle öngörülebilir değerlendirm e­ sini es geçeceğiz). Kruşçev’in iktidara geldikten sonra başlattı­ ğı d eğişim leri gözden g eçiren M ikoyan, bu n ların bazılarını onaylar, ama birçoğunu eleştirir. Tabii ki, Kruşçev’in an ılannda kendisi hakkında söylediklerine de meydan okur; Kruşçev anılarında M ikoyan’ın m eziyetlerini göz ardı etm iş, hatta ona saldırmıştır. G ene de, Kruşçev'in olumlu özelliklerinin ve ku­ surlarının gerçek bir bilançosunu sunarak, kişiliğine ve faali­ yetine ilişkin ölçülü bir değerlendirmede bulunur. Kendisini sık sık sinirlendirm iş olan Kruşçev’in hatalarını titizlikle sayıp döker. Ama değerlendirm esini olum lu bir yargıyla noktalar. Aslında, M ikoyan pek çok kritik mevzuda ve zor durumlarda Kruşçcv’i desteklem iştir. Ama gerçeklik duygusunu defalarca kaybetmiş olan, tutarsız, sadakatsiz bir kişilik portresi çizer. Başka tanıkların da belirttikleri gibi, Kruşçev’in iktidarı, per­ vasız girişim lerin ve eşi benzeri olmayan bir her şeyi alt üst et•üe becerisinin dam gasını taşır. M ikoyan, Kruşçev’in çizdiği 309

zikzakların iyi bir envanterini çıkanr. Kruşçev’in herkesi ken­ dine düşm an elliğini ve mahvına doğru koştuğunu gayeı iyi anlamıştır. G ene de, pek ço k olum lu yanı olduğu ve cazip bir alternatifi bulunm adığı için bu kaotik genel sekreteri savunur. Vardığı sonuç, huysuz Nikita’nm “önem li biri” olduğu ve kıza­ ğa çekildikten sonra başka bir görevde becerilerinden yararla­ nılm ası gerektiği şeklind edir. Bu yargı, pek bilinm eyen bir olayla ilişk ilid ir. Parti k on u sund a düş k ırıklığı içind e olan Kruşçev, iktidardan düşm esinden bir süre önce. Yüksek Sov­ yet’i yeniden canlandırarak, bir tür fiilî parlamentoya dönüş­ türmeyi tasarlıyordu. M ikoyan için bunun ilk adım ı Yüksek Sovyet başkanı (sadece oturum başkanı değil) olm ak, sonra da bu organın gücünü ciddi bir şekilde artırmak olacaktı. Kruş­ çev bu yönde bazı girişimlerde bulunm uştu ve bu perspektif M ikoyan ’ı hey ecan lan d ırıyo rd u , ama K ruşçev’in düşüşüyle proje de rafa kalktı. Bu olay, M ikoyan'm vardığı sonucun daha iyi anlaşılm asını sağlar. Ne olursa olsun, bu son girişim yarım kalmış olsa bile, Kruşçev sayesinde geri dönüşü olm ayan baş­ ka değişim ler başlatılm ıştı. M ikoyan’m eleştirisindeki bir nokta, ayrıca incelenm eye de­ ğer. M ikoyan Kruşçev’i, kendisinin Yüksek Sovyet Prezidyunuı’ndaki konum u gereği denetlediği Stalinizm kurbanlarının itibarlannı iade politikasını aniden sonlandırarak muhafaza­ kârlara -y a da kendi şü p h elerin e- teslim olm akla eleştirir. Mi­ koyan ve liberal kamuoyu bu sürecin, gösterm elik m ahkem e­ lerin kurbanları olan Buharin, Kamenev, Zinovyev ve benzer­ lerinin itibarlarının iadesiyle taçlandırılm asm ı istiyordu. Ama Kruşçev, M ik oyanin ısrarına rağmen durakladı. M ikoyan’a gö­ re bütün suçlam alar asılsızdı ve infazlar Stalin cinayetleri kate­ gorisine giriyordu. Bununla birlikte, henüz Stalinizm ’den pek az arınm ış bir partinin sadık üyelerinin gözünde, suçlamalar yalan olsa bile, sanıklar gene de “parti karşıtı” bir muhalefetin liderleriydi. Bizzat M ikoyan, kitabının önceki bölümlerinden birinde, bu sanıklardan ve kurbanlardan küçüm seyici bir dille söz eder ve Slalin’in bunlara karşı girişim lerini desteklem iş ol­ duğu gerçeğini gizlemez. M ikoyan, destalinizasyon heyecanı

310

içinde, kurbanların itibarlarının iadesinin, bu muhaliflere (es­ kinin “ T roçkist-sagcılan ”) Stalin’in ve Stalinizm ’in tenkitçileri l& tüsünu iade etm ek anlam ına geldiğini anlamaz görünür. Bu noktada Kruşçev’le em pati kurabiliriz. Başlattığı destaliöizasyon nedeniyle zaten başı yeterince dertteydi. G österm elik gjfokem elerin yeniden görülm esi gücünü aşacaktı. Her şey bir yana, parti içinde açık hizipler ve tanışm alar olabilm esini asla aklından geçirm em işti.

311

19 Kosigin ve Andropov

A leksey Kosigin Aleksey Kosigin h içbir zaman tem el bir siyasi figür olmadı; parlak bir şahsiyet de değildi. Ayrıca, hiçbir zaman genel sek­ reterlik makamı için “yarışa” girmeyi istemedi. Bununla birlik­ te, dikkat çekici idari becerileri onu vazgeçilmez biri durumu­ na getirdi. Y ü ksek ik tid ar çev relerin d e, ek o n o m in in onun omuzlarında durduğu -v e başka kim senin om uzlarının onun­ kiler kadar geniş o lm ad ığ ı- biliniyordu. Bu olağanüstü bürokratın kariyeri, savaş sırasındaki birkaç gerçek kahram an lık sayfasıyla, alt kadem e görevlerden en yüksek görevlere kadar Sovyet h ü k ü m etin in b ir tarih i gibi okunabilir. Savaş sırasındaki kahram anlıkları arasında, daha önce de sözünü ettiğim iz gibi, Almanlar tarafından işgal edil­ mek üzere olan topraklardaki sanayi tesislerinin nakli ve Lagoda G ölü’nün altından geçen bir bonı hattının ve bir tedarik yolunun inşasıyla Leningrad ablukasının kırılm ası sayılabilirAma Kosigin, aynı zamanda, m ülki idare m ekanizm asını çalış­ tırmayı herkesten iyi bildiği için genel sekreterlerin hayran ol­ dukları ve gıpta ettikleri bir Maliye bakanı. Gosplan başkanı, başbakan yardım cısı, başbakan ve Politbüro üyesiydi. Onun 312

çevresindeki in san lar g erçek ten çalışıyord u ! Ama hüküm et çevrelerinde, genel sekreterin ülkeyi yurtdışmda tem sil hakkı­ na itiraz ederek, Brejnev’e meydan okum uş olmasıyla da ün­ lüydü. Kosigin’e göre bu, diğer bütün ülkelerde olduğu gibi ;feaşbakanm üzerine düşen bir görevdi. Nitekim bu protokol, böyle b ir şahıstan pek hazzetm em esi gereken Brejnev tarafın­ dan son verilene kadar, bir süre uygulandı. Kosigin muhafaza­ karların sabote ettikleri ve kendisine karşı kullanmayı sürdür­ dükleri ilginç ekonom ik reformuyla da ünlüydü. Damadı Gvishianı’nin yayımladığı kitap, Kosigin’in düşün­ celeri hakkında genel bir fikir verir.’ Sisteme gönülden bağlı olan Kosigin, reform ihtiyacının da gayet farkındaydı ve 1964 yılına yaklaşırken hâlâ her şey m üm kün görünüyordu. Yarı özel şirketlere ve kooperatiflere inanıyordu. Batı’nın üstünlü­ ğünün ve Batı'dan ders alma gereğinin bilincindeydi. Tedrici değişimlerin başlatılm ası, “devlet tarafından idare edilen bir ekonomi”den “devletin kendini işletm elere rehberlik etm ekle sınırladığı” bir sistem e geçiş yolunda adım lar atılm ası gerekti­ ğine inanıyordu. M ülkiyet ve işletm e yönetim biçim lerinin ço­ ğaltılmasından yanaydı: Kruşçev’e, sonra da Brejnev’e anlat­ maya çalıştığı, ama sonuç alamadığı bir girişim. Kruşçev üre­ tim kooperatiflerini tam amen devletleştirmişti ve Kosigin Brejnev’i gerçek bir ekonom ik strateji geliştirmeye ve bunu b ir Poliıbüro toplantısında tartışmaya ikna etmeye çalışırken Gvishi­ ani yanlarındaydı. Brejnev, her zam an yaptığı gibi, bu fikri toprağa göm m ek anlam ına gelen savsaklama taktiklerine baş­ vurmuştu. Kosigin bu tür görüşmelerden morali tam am en bo­ zulmuş olarak çıkıyordu: “G ücüm üze beslenen kör inanca ve beceriksizce politikaların yarattığı tehlikeye karşı uyarıyordu." “Sibirya nehirlerinin akış yönlerinin tersine çevrilm esi”ni ön­ gören aptalca projelere kesinlikle karşıydı; aynı şekild e, Ç e­ koslovakya’ya ve A fganistan’a yapılan m üdahalelere de karşı Çıkmıştı. Muazzam askerî harcamaların ya da “dost ülkeler”e yapılan yardımların SSCB’nin im kânlarını aşngm ı yüksek sesle t T. 1. Fetisov, sosl., Prcm'cr - Izvcstnyl i N cızyestnyi: V ospom inaııia a A. N. Kosigiıt, Moskova. 1997.

313

söylüyordu. Ama Politburo bu gerçek sorunların üzerine gi(_ meye yanaşmıyor ve “bunun yerine, kendini çeşitli saçmalık­ larla oyalıyordu”. x Brejnev dönem inde. Eski M eydan’da dış politika da dâhil pek çok önem li sorun ele alınıyordu, ama burada iyi bir ente­ lektüel birikim e sahip herhangi birini bulm ak zordu. Pek çok Merkez Komitesi toplantısında ya da komisyonunda hazır bu­ lunan Gvishiani, Suslov ve Kirilenko gibi silik figürlerin rolü­ nün “kayda değer” olduğunu söyler. Bu toplantılarda kimse ağzını açmıyordu: “Politbüro (ya da Sekretarya) şu görüştedir k i...” yazan bir belgenin ortaya çıkm asına kadar, seslerini çı­ karmadan itaatkâr bir şekilde oturuyorlardı. Kosigin gibi kuru ve pırıltısız birine, “entelektüel bir can­ lanm a” ya da “rö n esan s”ta rol atfetm ek kim senin aklından geçm ezdi. G ene de, altm ışlı ydların ortasında (aslında ellili yılların sonundan itibaren) başlayan ekonom ik reformlarla, fi­ iliyatta bunun gibi bir şey gerçekleşti. Başkalarının önünde as­ la yerleşik görüşlere ters düşecek bir laf etmeyen tem kinli Ko­ sigin, ekonom ik düşüncede ve bu alandaki yayınlarda gerçek bir rönesansm gelişm esine yardımcı oldu, bunu destekledi ve arka çıktı. Bir yığın veriyle birlikte, zararsız başlıklar altında son derece yıkıcı m etinlerin kol gezdiği sahici bir ekonomik literatür gün ışığına çıktı. Bu yayınlar sosyal bilim lerde bir ya­ ratıcılık patlamasına yol açtı; bu da, çeşitli “kutsal dogmalar”a ve bunların siyasi yansım alarına meydan okuyarak, ekonomi alanındaki tartışmayla örtüştü. Tartışmada, ekonom ik sistem in temel yönleri baştan sona didik didik edildi. Akademisyen V Nem chinov 1 9 6 4 ’te Komü­ nist dergisinde, bütün malzeme ve teknik donanım tedarik sis­ temini suçlayan ve bunun ekonom ik kalkınm anın önündeki başlıca engel olduğunu gösteren güçlü bir eleştiri yayımladı. Pek çok tanınm ış iktisatçı -N ovozhilov. Kantorovich, Yefimov, vd - ve bir grup m atem atiksel iktisatçı da tartışmaya katıldı: Hepsi Gossnab’a doğrudan yüklenerek, bunun, ekonom iyi sa­ dece fiziksel birim ler tem elinde ele alan ve fiyatları kafasına göre belirleyen bir idari planlama sistem inin ürettiği bir urdan 314

ibaret olduğunu gösterdi. Bakanlıkların, işletm elerin ve yerel yönetimlerin hep daha fazla yatırım için yaptığı muazzam bas­ kı, yatırım için gerekli serm ayenin, bunu verimli bir biçim de kullanma m ecburiyeti aranm aksızın, bedelsiz olarak sunulm a­ sından kaynaklanıyordu. Tek başına bu olgu, serm ayenin daha yüksek bir tekn oloji düzeyinde genişletilm iş yeniden üretiminin önünde bir engel­ di. Bu aşırı yatırım büyüm e hızlarının düşmesine sebep oluyor ve kaçınılm az bir başka son u ç doğuruyordu: sürekli kıtlıklar. Bu koşullarda, planlam a b ir rutini devam ettirm ekten başka sonuç vermiyordu. Altmışlı yıllardaki canlı tartışm alar pek çok yayma yayıldı. Pek çok yazar analizlerinden doğrudan siyasi sonuçlar çıkar­ maktan kaçınsa bile, bunlar m etinlerde örtük olarak m evcut­ lu. Herkes ekonom iden ve sistem den sorum lu siyasi bir “m ülk sahibi”nin bulunduğunu ve cini şişede tutm anın im kânsız ol­ duğunu biliyordu. Ü ç rejim m uhalifinin (A. D. Saharov, V. E Turchin ve Roy M edvedev) M erkez K om itesi’ne yazdığı bir mektup L e M onde gazetesinin eline geçti ve gazetenin 1 2 -1 3 Nisan 1 9 7 0 tarihli sayısında yayım landı. M ektup, siyasi re­ formların fazla gecikm esi halinde ufukta beliren tehlikelere dikkat çekiyordu. Üretim in ve halkın durum ı^kriıikti ve ülke ikinci sın ıf bir devlet olmaya m ahkûm edilm işti. En azından bir kitap -V. P. Shkredov’un 1967'de yayımladığı E ko n o m ik a i Pravo (“E konom i ve H ukuk”) - doğrudan devlete ve ideolojik temellerine karşı güçlü bir eleştiriye girişiyordu. M arksisı bir bakış açısını savunuyor olm ası bu eleştiriyi daha da dikkate değer kılıyordu. Shkredov’a göre devlet (ekonom inin m ülkiye­ linde hak iddia eden siyasi-hukuki bir kurum ) -e k o n o m ik ya­ şamda ne kadar önem li olursa o lsu n - siyasi-hukuki boyutun, ülkenin içinde bulunduğu sosyo-ekon om ik kalk ın m a duru­ muna göre ikinci sırada geldiğini unutuyordu. Bunu n sonu ­ cunda, m ülk sahibinin kendi vizyonunu ekonom iye dayatma, ekonomiyi planlanm a ve dilediği gibi doğrudan yönetm e iddiüsı, ekonom ik ve tekn olojik kalkınm a düzeyi idari planlamaya irin verm ez hale geldiğinde büyük zarara yol açabilirdi. Üre­

315

tim ilişkileri mülkiyet gibi hukuki biçim lerle karıştırılmama­ lıydı. Bu, M arksizm değil P rudhonculuk olurdu. Ekonomik gerçeklere uygun hareket etm em e hakkının arkasına saklanan gaspçı bir devlet, an cak bürokrasi doğurabilir ve ekonomik kalkınm anın önünde büyük bir engef\ oluştururdu. Shkredov temel mülkiyet biçim lerinin uzun tarilişel dönem ler boyunca değişmediğini, buna karşılık üretim biçim lerinin -M arx'm da gösterdiği g ib i- gelişm iş kapitalizm e kadar aşamalı bir evrim geçirdiğini vurguluyordu. Kitap, Novyi Miride (No. 10, 19 6 8 ) Kosigin yandaşlarından V Georgiev’den olum lu bir tepki aldı. Georgiev artık ülkenin temel görevi olan bir konuyu dolam baçsız bir şekilde ele aldı­ ğı için Shkredov'u övüyordu: Temel görev “toplumun üretim sistem inin yönetim inde iradeciliğin üstesinden gelm ek” ve bu­ nu daha geniş b ir ku ram sal problem çerçevesiyle - “nesnel üretim ilişkileri ile insanların öznel, iradi faaliyetleri arasında­ ki korelasyon”- bütünleştirm ekti. Kimse, bu sözlerden, devle­ tin ekonom iyi hâlihazırdaki yöneLme biçim iyle muazzam za­ rarlar verdiği m esajını alam ayacak kadar saf değildi. Bu dönem de serpilip gelişen tek bilim dalı iktisat değildi. Diğer bilgi alanlan da, toplum sal ve kültürel yaşantın yeni bo­ yutlarını ortaya koyarak, yerinde sorular sorarak ve politikaya tehlikeli bir şekilde yaklaşarak tam bir köpürüp kabarma yaşı­ yordu. Novyi M ir dergisi, edebiyatla sınırlı olmayan pek çok alanda eleştirel düşünce için bir platform haline gelm işti. Ül­ kenin en ücra köşelerine kadar ulaşan 1 5 0 .0 0 0 tirajlı bu aylık dergi sabırsızlıkla bekleniyordu. D ergide, SSC B için rüşeym halinde bir sosyal dem okrat vizyona ve Batı hakkında pek çok haber ve analize yer veriliyordu. D erginin ilk ham isi Krıışçev’di; K osiginin de dergiyi en azından 1968'e kadar elinden geldiğince koruduğu kesindir. Daha önce gördüğüm üz gibi. Tvardovsky 1970’te başyazarlıktan uzaklaştırılm ış ve 1 9 7 1 ’de ölm üştü. M oskova'daki N ovo-Devichii Mezarltgı’nda, madalya ve nişanlara boğulm uş ciğeri beş para etmez adam ların gör­ k e m li kabirlerinin ortasında, küçük ve gösterişsiz bir mezara gömülmüştü. 316

Sosyologlar da, iş dünyası, gençlik ve o zamana kadar ihm al edilmiş p ek çok başka konudaki -b a şta kentleşm e (göç, aile­ ler, k a d m lar) o lm ak ü z e re - araştırm alarla kapıyı çalıyorlar, oluşum halindeki yeni bir toplum un, yeni yaklaşım lar ve yeni çözümler gerektiren problem lerini gündeme getiriyorlardı. Hukuk dünyası, en başta da krim inologlar ve hukukçular, ceza yasasında reform yapılması ve salt cezalandırıcı öğelerin yürürlükten kaldırılması için baskı yapıyordu. Bu am açla bir komisyon atanm ıştı; kom isyon üç otoriter bakan ile çoğunlu­ ğu oluşturan altı liberal hâkim ve hukukçudan (bunlardan biri de Sırogovich’ti) oluşuyordu. Yukarılardan birinin, kom isyo­ nun bileşim iyle yakından ilgilenm iş olduğu rahatlıkla varsayılabilir. K ü ç ü k am a m ü cad eleci b ir gru bu n ü yesi olan aynı Strogovkrh, 1 9 6 6 ’da, Sovyet S osyalist M eşruiyetinin Temel S orunları'nı yayım lam ıştı. Hukukun istisnasız ve muafiyetsiz üs­ tünlüğü ilkesini güçlü bir şekilde savunan kitap, keyfi ihlaller karşısında yurttaş haklarından yana ço k sayıda som ut örnekle desteklenen güçlü argümanlar içeriyordu. Bu alanda daha ya­ pılacak ç o k şey vardı. Strogovich çözüm aramaktan çok , ceza­ landırmaya eğilim li olan ve iş suçla m ücadeleye geldiğinde mahkemelerin başvurabileceği başka pek çok yola kayıtsız ka­ lan; gerici ve özünde baskıcı bir hukuk sistem ine karşı açıkça tavır alıyordu. G erçekte, hapis cezası tutukluları kaşarlanm ış suçlulara dönüştürm ekten başka bir işe yaramıyordu. E k on om etrinin ve sibernetiğin gelişm esi ve personeli ç o ­ ğunlukla reformculardan oluşan, önem li bir prestije sahip bir Bilimsel ve Teknolojik G elişm e Bakanlıgı'nın (başında Gvishi■âni’yle) kurulması da, yeni fikirleri ve um utlarıyla hep döne­ me özgü gelişm elerdi. H içbir zaman k ışkırtıcı açıklam alarla statükoya açık açık m eydan okum asa da, K osigin’in bütün Bunlardan hoşnutsuzluk duymadığını varsayabiliriz. Başkaları fesnıi basında kem küm etm eden konuşabiliyorlardı. Ö rneğin, akadem isyen V. N em ch inov “tepeden tırnağa bu kadar gü ­ dümlü b ir sistem in teknolojik ve toplumsal gelişmeyi dizgin­ leyeceğini ve ekonom ik yaşamdaki gerçek süreçlerin baskısı altında er geç çökeceğini" söylüyordu. 317

O halde, son zam anlarda sık sık savunulduğu gibi, “k j^ . se”nin sistemin çöküşünü öngörmediğini iddia etmenin hatalı olduğu söyleyebiliriz. Nemchinov bu sözleri 1965’te sarf etıniş. ti.2 O kurlar bunu takip eden yılların “durgunluk dönemi” olarak adlandırıldıgının farkındadır ve bu dönemden önce, elit ke­ sim ve m u htem elen sırad an insanlar ayasında (am a bunun araştırılm ası gerekm ekted ir) kayda degeV bir entelektüel ve pratik canlılık yaşandığını artık bilmektedir. Bu canlılık, pek çoğu günün birinde partinin denetim ini ele geçirip Rusya’yı dönüştürmeyi umut eden, “altmışlı yılların insanlan”na atfedi­ lebilirdi. Ama bütün bunlar “Brejnevcilik”le ve onun acizleşti­ rici “olgunluğu”yla son buldu. Gorbaçov perestroykayı başlat­ tığında “altmışlı yılların in sa n la rın ın çoktan haşatı çıkmıştı.

Yuri Andropov incelediğim iz dönem i kapatan Yuri V ladim iroviç Andropov, hâlâ iyi tanınmamaktadır. Burada, rejim in tarihinin doğrudan onun kişiliğiyle bağlantılı çeşitli yönlerine değineceğiz. Ardın­ dan, ilgili arşivler hâlâ kapalı olsa da. kısa genel sekreterlik dönem ine göz atacağız. Andropov Mayıs I9 6 7 'd e , KGB'nin ba­ şına geçm ek üzere M erkez Kom itesi nin uluslararası ilişkiler dairelerinden birinin yönelim inden ayrıldığında, sistem in kal­ kanı durum una geldi. Biyografisini yazanlar, büyükelçi olarak bulunduğu Budapeşte’deki 1956 ayaklanması sırasında tanık olduğu sahnelerin aklından hiç çıkm adığını söylerler. Macar lider Ja n o s Kadar’m üzerinde büyük bir etki bıraktığı da anla­ şılacaktı. Andropov yönetim inde, KGB’nin statüsü doruğuna ulaştıGöreve başlamasından bir yıl sonra, 5 Temmuz 1968’de, KGB doğrudan SSCB Bakanlar Kurulu na bağlı bir devlet komitesi 2 Bu sözler V N em dıinov'un kitabı O Dat'neishcm Soversltenstvovanii Ptmıirovunıia i U pravleniia Khoziaistvom, Moskova, 19 6 5 , s. 53'te yer almakladır. Ben ayı" satırlara. Stalinism and the Seeds o f Soviet Reforms adıyla yeniden yayımlanan (Arm onk [New York) ve Londra, 19 9 1 ). Political Undercurrents in Soviet Eın' lar düzenleyen milliyetçi anıisemit hareket - ç.n.

358

şında bir çarla im paratorluğu yeniden ayağa kaldırm a hayalle­

ri kuruyorlardı. Bu arada, Eylül 1917’den beri ülke yönelilm iyor ve yön etil­ mesi im kânsız görünüyordu. Rusya’yı sadece güçlü bir devlet kurabilecek bir hareket kurtarabilirdi. Ama bu işe aday olan demokratik sol geriliyordu. Em rinde hiçbir silahlı güç yoktu ve inisiyatif alm ıyordu. Ü lkenin liberal bir dem okrasiye hazır olduğuna inanan ve liberallerin kendilerinin buna inanm ayı başaramadığını anlam am ış olan dem okratik sol, hatasını kabul etmeyi reddediyor ya da apaçık b ir soruyu sorm uyordu: Rusya neye hazırdı? Liberaller ço k zayıftı ve ülkeyi sadece dem ir bir yumruk ku rtarabileceğ ind en Beyazlarla ortak b ir dava g ü t­ mekten başka alternatif görmüyorlardı. Niyetim, çoğu, tarihsel bir çıkm aza saplanm ış saygıdeğer in­ sanlar olan bu adamları karalamak değil. M üstakbel galipler arasında da bütün bu sorunlar hakkında, en başta da aynı iki­ lem üzerinde kafa patlatan (bazen maddi anlam da) çok sayıda kişi vardı: Rusya neye hazırdı? Ön parlam entonun herhangi bir çözüm üretm e kabiliyetsiz­ liği müzmin bir nitelik taşıyordu. Kendi partisi (Sosyalist Dev­ rim ciler) içinde bile h içbir saygınlığı kalm am ış bir şahsiyet olan V C hem ov başkanlığında toplanacak olan Kurucu M eclis'in 19 O cak 1 9 1 8 ’deki açılış oturum undan sonra yaşanacak­ ların ipuçlarını veriyordu. G eçici Hükümet’i desteklem iş olan güçlerin bu sıradaki yeni bir liderlik oluşturm a yeteneği Eylül 1917’dekinden daha fazla değildi. Siyasi potansiyelleri artık ta­ mamen tükenm işti ve özellikle, Temmuz 1917'd e Kerenski’nin emriyle düzenlenen saldırının feci sonuçlarından sonra, ordu içinde de tüm desteklerini yitirm işlerdi. O cak 1 9 1 8 ’de, ekim ayında seçilen Kurucu M eclis’te bir araya geldiklerinde bitm iş bir güçtüler. H albuki, Rusya’da tam am en yeni bir olgu olan böyle bir m eclisin, kitlelerin ve askeri birliklerin ortak desteği olmaksızın tarihsel bir dönüşüm gerçekleştirm esi im kânsızdı. Meclis sovyetlerden (asker sovyetleri dâhil) destek görm üyor­ du ve ekim ayında üyelerini seçenler ocak ayma gelindiğinde varlığını dahi unutm uşlardı; tarih sahnesinin dekoru bu kadar 359

hızlı değişiyordu. Bu Kurucu M eclis’ten kurtulm ak isteyenler sadece Bolşevikler değildi. O vakitler birleşik bir güç oluşturabilseler, Beyazlar da aynı şeyi yapardı. Sözde “burjuva demok­ rat” partinin tim sali olan Kadetler de m eclise gerek duymu­ yordu: Yaklaşık 8 0 0 sandalyeden sadece 17’s ine sahiptiler ve m ecliste çoğunluğu oluşturan bölünm üş sol onları ilgilendir­ miyordu.7 O cak 1918’de, Kadeı partisinin merkez kom itesi, dağıtılan Kurucu M eclis’in yeniden kurulm asını istem enin “ne gerekli ne de tavsiye edilir" olduğunu, çünkü kendisine verilen görev­ leri yerine getirm ekte, dolayısıyla da Rusya’da düzeni sağla­ makta başarısız kaldığını saptayan b ir karar benim sedi.8 “Güç­ lü bir yum ruk” özleyenlerin güttüğü m antık işte buydu. Ka­ detler böyle bir ismi sağcı askerler arasında arıyorlardı, çünkü Rusya’nın m üttefiklerinin yanında savaşa devam etm ek zorun­ da olduğu ve her durumda gerçek bir değişime hazır olmadığı bu aşamada, dem okratik bir çözüm e inanm ıyorlardı. Bu ne­ denle, parçalanm a tehlikesi altındaki bir ülkenin gerçek ihti­ yaçlarına karşılık, gelecek vaat eden bir general aramaya çıkı­ yorlardı. Daha önce de işaret ettiğim iz gibi, bu tahlilin temelinde Miliukov’un Rusya’nın yapısal zaaflarına ilişkin görüşleri yatar: Karmaşık toplum sal karakteri, ülkeyi parçalama tehdidi yara­ tan krizlere yatkınlaştırıyordu. Ama bu tahlilin, sahibini, Çarlık'm yıkılış nedenlerini kurcalamaya ve sağcı b ir askeri dikta­ törlük potansiyeli konusunda daha kuşkucu olm aya yönelt­ mesi gerekirdi. M iliukov’un 1 9 1 7 ’de II. Nikolay’ı tahtta tutma­ ya çalışm asın ın n ed en lerin d en b iri "kargaşa dönem lerinde 7

O. N. Z nam enskii, Vserosiiskoe U chnrditel'nae Sokram ı', Leningrad, 1976. 3 3 7 -3 3 8 . Yirmili yıllarda yapılan hesaplara göre. Kurucu M eclis 3 7 0 Sosyali*1 D evrim ci, 175 Bolşevik, 4 0 sol Sosyalist D evrim ci, 8 6 ulusal örgüt ve parti tem silcisi. 17 Kadcı, 2 Ulusal Sosyalist ve 1 bağımsızdan oluşuyordu. Bolşeviklerin kaleleri, sıklıkla oyların çogııriTılgfunu aldıkları sanayi bölgelerinde ve as­ kerler arasında bulunuyordu. Kırsal kesim ler ağırlıkla Sosyalist Devrimcileri seçm işti. Bu kaynakla, sadece 17 tem silcileri olatı M enşcvikİerden balısedilnıemekledir.

8 Bkz. (sloridıesfeii Arklıiv, No. 2, 1993, s. 168, dipnot 121.

360

ultısal sim geleri değiştirm eyi göze alamayacağımız” tespitiydi; ama çar onu hayal kırıklığına uğrattı. Sonradan, sağcı b ir dik­ tatörde karar kılm asına ise böyle bir kişiliğin ne anlam a geldi­ ğini sosyo-politik açıdan yanlış tahlil etm esi neden olm uştur: Piktatörler düzeni yeniden sağlama m isyonları süresince ge­ nellikle to p lu m sal g e rç e k liğ in ü z erin d e y ü zm ezler. M iliıikov’un peş peşe um ut bağladığı generallerin her birinin ar­ dındaki toplum sal güçler esas olarak tükenm iş durumdaydı. Miliukov sonraları, partisinin Beyazlarla işbirliği yaptığı sıra­ daki açm azını aktaracaktı: Bazı üyeler kendilerini rahat hisset­ mezken, başkalan bu kam pta bulunm aktan son derece hoş­ nuttu (sadakatlerinden vazgeçmeleri ve partiyi bölm eleri için açık bir neden).

Eylül 1 9 1 7 ’de, bazı Bolşevik liderler durumun um utsuz oldu­ ğuna ve G eçici Hükümetlin iflas etliğine inanıyordu. Ama be­ nimsenecek eylem çizgisi hâlâ tartışma konusuydu. Lenin bi­ raz tereddüt ettikten sonra, Eylül 1917'de, Rusya’n ın kaçırıl■ttaması gereken bir “devrim durum u” yaşadığı sonucuna var­ dı. Bu kavram -y a n i bu tür bir kriz tanım lam ası- Lenin’in dü­ şüncesinde ço k önem li b ir yere sahipti. D evrim ci bir krizin ■görünür belirtilerinin olmadığı şartlarda, iktidarı ele geçirm e­ ye çalışm ak düpedüz m aceracılıktı. Böyle durumları değerlen­ dirmek kolay bir iş değildir ve Lenin birkaç kez yanıldı: Bütün Avrupa tem elinden sarsılırk en , “devrim d urum ları” kolayca saptanabiliyordu. Ama Lenin hatalarım kabul etti ve bunları düzeltmeye çalıştı. 1917 sonbaharında Rusya’da lıer şey net gi­ bi görünüyordu: Devrim ci bir kriz -y an i yönetici sınıfların ar­ tık yönetem edikleri ve halk kitlelerinin artık yazgılarına bo­ yun eğmedikleri bir d u ru m - formülü oluşm uştu. Büyüyen ik­ tidar boşluğu, ancak sol bir güç ya da güçler tarafından dolduriılabilirdi (yukarıda gördüğümüz gibi, M enşevikler ve Sosya­ list Devrim ciler tarafından kesinlikle reddedilen bir vargı); ak­ si takdirde, m onarşist sağ devreye girebilirdi. Bolşevik liderle­ rin Zinovyev ve Kam enev önderliğindeki önem li bir bölümü 361

kriz tanımını onaylıyordu, ama sovyetlerde etkin olan p a r tili bir araya getirecek bir koalisyondan yanaydı. Onlara göre bu sosyalistlerin iktidarı ele geçirm esinin olmazsa olmaz koşullarından biriydi. Ama M enşevikler ve Sosyalist Devrimcilerle iş. birliği girişim lerinde, bu İkincilerin sürekli yan çizen burjuvaziyle ittifak girişim lerinde elde ettiklerinden daha fazla bir ba­ şarı sağlayamadılar. Lenin ve Troçki, post-kapitalisı bir rejim kurm ak için tek yapmaları gerekenin sosyalist bir devrim ilan etm ek olduğuna inanm ıyordu. Troçki’nin “sü rekli devrim ” kuram ının kalkış noktası, Rusya'nın tek başına sosyalizm için yeterince olgun olmadığı öncülüydü. Lenin’e göre de sosyalizm perspektifi an­ cak Avrupa ölçeğinde tasavvur edilebilirdi. Ekim den sonra, yeni rejim in nasıl niteleneceği ve bundan sonra nereye gitmesi gerektiği -v e g id eb ileceğ i- sorularını açık bıraktı. Her halü­ kârda, kesin olan bir şey vardı: Ç arlık Rusya’sında kapitaliz­ min hızla gelişebileceğine dair ilk baştaki hayallerini yitildik­ ten sonra, ço k daha yetingen bir teze, “en geri tarım ın, en ka­ ba taşranın, ama gene de, en ileri sanayi ve finans kapitalizmi­ n in ”9 bir arada yaşadığı Rusya’da “b irleşik gelişm e" (Troç­ ki’nin terim i) tezine geçti. A çıktır ki, bu, herhangi bir sosyalist proje için iyi bir kalkış noktası değildi: Sanayi ve finans kapi­ talizm inin kaleleri ele g eçirilm iş olsa bile, nüfusun ağırlıklı bölüm ü tarihsel olarak post-kapitalizm e giden ilk adımları at­ maktan çok uzak kalacaktı. L cn iriin , Rusya’nın sosyo-ekonom ik sistem ine ilişkin, m uhtem elen M iliukov’un tarihçiliğin­ den esinlenm iş daha gerçek çi ikinci değerlendirm esi ( “çok katm anlı” bir sistem olduğu tespiti) de işleri basitleştirmiyor­ du: Sosyalizm perspektifi gene aynı derecede uzak kalıyordu. O halde, ekim de “sosyalist devrinT’in ilanı, her şeyden önce, sosyalistlerin iktidarı aldıkları ve uluslararası durum un dev­ rimci olduğuna inandıkları anlam ına geliyordu. Rusya özelin­ de bu. farklı bir uluslararası ortamda, uzak bir geleceğe gön­ derme yapan bir niyet beyanıydı. Bu beyan ne kadar ütopik 9

Lenin. Sochirıeniia, Cilı 13, s. 4 0 6 .

362

olursa o lsu n , g erçek b ir siyasi g ü ce sahipti: İktid arın ele g eçi­ rilişinin so sy alist b ir devrim olarak sunulm ası -g e le c e k açısın ­ dan ağır g ü çlü k lere g ebe olsa d a - belirley ici b ir rol oynadı. Lenin'in, geri k alm ış R usya'nın son derece çalkantılı bir uluslara­ rası ortam da tetikley ici ya da k atalizö r rolü oynayabileceği dü­ şüncesini ö n e çık ard ı. B eklenti doğrulanm adı, ama o dönem de kesinlikle absû rt bir tarafı yoktu. Bu ü to p ik v izyo n u n İk in ci ö n em li av an tajı, “sosyalizm ”in çeşitli m illiy etler arasınd a hak eşitliğine ve sosyal adalete bağ­ lılık anlam ına gelm esind en kaynaklanıyordu: Bu, inıan akid e­ sinin çeşitli m illiy etler arasında güçlü bir yankısı olan temel bir bileşeniydi. Rus m illiy etçisi b ir yönelim in olm am ası, gele­ neksel B ü y ü k R us tahakkü m ü n ü (çoku lu slu bir ülkede ölüm ­ cül b ir zaaf) benim seyen Beyazlara karşı güçlü bir silah oldu. Sosyalist vizyon köylülere seslenilm esine de izin verdi; köy­ lüler sın ıf terim lerin e aşinaydı. A ynca, “Toprak sahiplerinin ve zenginlerin to prakların a el koy u n” sloganı, bunun yapılması yönünde bir tah rik değil, köy lü lerin şim diden tam da bunu yapmakta olduğu ve kim senin onları durduramayacağı gerçe­ ğinin geriye dönük bir kabulüydü. Köylüler bu şekilde, bir sı­ nıf o lu ştu ran toprak sah ip lerini ve gene bir sın ıf olarak görü­ len -d a h a sık ı bir sın ıf tahlilinde problem yaratacak bir yakla­ şım olsa d a - zengin k öylü leri (ku laklar) tasfiye ettiler. O hal­ de. B olşevik yaklaşım k öylü lerin tanıdığı bir gerçekliği dile ge­ tiriyor ve tem el çıkarların a ço k yakın olan sosyal adalet talep­ leri içeriyordu. M arx’i oku m am ış olsalar da, “sosyalist” terimi onlar için b ir anlam ifade ediyordu. Bu, Beyazlar karşısında bir diğer ön em li avantajdı: Beyazlar işgal ettikleri bölgelerde top­ rak ları s o y lu la ra ve to p ra k sa h ip le rin e iad e ed iy o rd u ; bu ölüm cül b ir hataydı, am a kaza değildi. A skerî bakım dan ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, genelde Rus m onarşizm i gibi Beyazlar da siyasi olarak başarısızlığa mahkûmdu. Öyle ya da böyle, ekim den ve B olşeviklerin iktidarı ele ge­ çirm esin d en b irk a ç ay so n ra, Rusya'nın önündeki altern atif son derece netti. B ir yanda, önem li b ir çekim gücüne ve bir devlet kurm a yeteneğine sahip radikal bir kamp olan Kızıllar 363

vardı; öte yanda, savaşmayı bilen, ama devleti (yeniden) kurmaktan aciz Beyazlar: tam da Lenin’in öngördüğü gibi. Yoksul köylülüğe, askerlere ve işçilere yöneldiği için sosya. list olmasına im kân olmayan bu devrim, ancak sosyalist devri­ min uzak bir akrabası olan bir "pleb” devrimi olabilirdi. Zafe­ rinin sırrı da burada yatıyordu: Yoksul sınıflardan gelen kala­ balık orduların Bolşevikler taralından seferber edilmesine ola­ nak verdi. Kızıl Ordu’nun bileşim i son derece aydınlatıcıdır. Erlerin çoğu köylülerden, erbaşlar ise Kızıl Ordu’da görev yap­ m ış işçilerden oluşuyordu; diğerleri -K ru şçev g ib i- genç ko­ m utanlara y ön elik h ızlan d ırılm ış eğitim lerden geçirilm işti, Entelijansiyanın pek çok üyesi asker! ya da siyasi-askerî mevkilerdeydi. Ç oğunlukla soylu kökenli olan on b inlerce eski Çarlık subayının varlığı tabloyu daha da karmaşıklaştırıyordu. Bunlardan bazıları Beyazlara katılm ak için askerden kaçsalar bile, çoğunluğu sovyetlere sadık kaldı. Ve bu kazanan “birleş­ m e” oldu! Kelimenin dar anlamıyla devrimci evrede (1 9 1 7 sonu -1 9 1 8 başı) çok az kan döküldü. Ama durum giderek gerginleşti vc Temmuz 1918’de topyekün iç Savaş patlak verdiğinde, kazan­ cın da kaybın da çok büyük olacağı kanlı ve vahşi bir çatışma yaşandı. Bu savaş, tarifi im kânsız bir kaosa sürüklenm iş olan Rusya'da iktidarın kim in elinde kalacağını belirleyecekti. İki kamp arasında uzlaşma ihtim ali yoktu: Verilen ölüm üne bir mücadeleydi. Bu olaylar, artık ekim den ö n cek i durum uyla h içb ir ortak noktası kalmamış olan Bolşevik Parti’nin çalışm a tarzında çok büyük bir değişiklik yarattı. Sadece örgüt yapısı baştan sona yeniden biçim lendirildiği için değil, an arda gelen üyelik kanıpanyalanyla üyeler yenilendiği için de, bunların her biri parti­ ye farklı düşünce ve davranış biçim leri taşıyordu. Banşın yak­ laşmasıyla birlikte, tümüyle yeni bir görev olan bir devlet kur­ m a, ülkeyi yönelm e, uluslararası ilişkilerin yürütülm esi için bir strateji geliştirm e işine katılmak isteyenlerin oluşturduğu yeni bir üye akını oldu. Bir sûre,, temel kadrolar, partiye İç Sa­ vaş sırasında katılm ış ve siyasi pıarak bu sırada yetişm iş olan­ 364

lar &rasmdan seçildi. Bu, aralarından birçoğunun barış zam a­ nında bile neden o to rite r bir çizgiyi d esteklediğini açık lar.

1924’ten itibaren, bazı eski tüfeklerin tamamen “ham " -y a n i İç Savaş m uhariplerinin tersine rejim e bağlılığını k anıtlam a­ mış. siyasi deneyim den y o k su n - unsurlar olarak gördüğü kişi­ lerin parti saflarına doldurulmasıyla, üye tabanı bir defa daha değişecekti. Hayatta kalanları g en ellikle yüksek m evkilerde bulunan eski Bolşeviklere göre, parti tanınmaz hale gelm işti: Artık, kend ilerini sosyalizm davasına tam amen adam ış dev­ rimcilerin partisi değildi. Yeni gelenler eskilerin ne değerlerini ne de geçm işlerini paylaşıyordu. Bundan böyle hepsi, adı hâlâ aynı o lsa bile eskisind en tam am en farklı bir partinin kalıbı içinde hem hal olacaklardı. Bu üye kayıtlarının genelde plebyen yönelim inin yirm ili yıl­ lar boyunca bir güç kaynağı olarak kaldığını belirtelim . O tuzlu yılların kapsam lı sanayileşm e p olitikası, rejim in devam ında menfaaıi olan ve 1945'teki zaferde önem li rol oynayacak başka halk katm anlarını da partiye taşıdı. Burada bir noktaya açıklık getirm ek gerekiyor: E k bir ayrı­ calık elde eden bir ayrıcalıklı ile ne kadar mütevazı olursa ol­ sun, birdenbire, o zamana kadar erişmesi im kânsız olan şeye erişme olanağına kavuşan, toplumsal hiyerarşinin en alı basa­ c a k la r ın d a k i biri arasında dünya kadar fark vardır, iktid ar yoksul bir sınıf oldukları için “plebler"e ait olmasa da, aruk onların ve çocuklarının (pek çoğunu n), eskiden erişm eleri im ­ kânsız olan konum lara gelm e şansları vardı. Halktan gelen bu unsurların bü rokrasinin alı ve orta kadem elerine ve tekn ik m esleklere doluşması rejim için bir halk desteği ve güç kayna­ ğı olarak kaldı. Ama “pleb” düşük eğitim düzeyi ve otoriterliğe eğilim dem ek olduğundan, sıklıkla yüksek eğitim li ve Das K a p ita li -ço ğ u zaman bir Ç arhk hapishanesinde- okum uş biri olan eski bir Bolşevik, kendini, (Birm ingham ’ın sanayi banli­ yölerinde anlatılan bir fıkradaki gibi) insanların Marx ve En­ gels ile M arks & Spencer arasındaki farkı bilm edikleri bir çev­ rede boğulm uş hissedebilirdi. Aslında, pleb kökenlerin ve zihniyetlerin, “teknisyenler’’in 365

(çoğunlukla iş üzerinde ya da hızlı kurslarda eğitilen kişi]^ baş tacı edilmesiyle birleşen bu ağırlığı, daha da karanlık |)jr potansiyel taşıyordu: İlkin N EP sırasında, ondan sonra da izle. yen on yıl içinde yoğun bir şekilde, Stalinist ideolojiye ve p0lj. likalara toplumsal taban olarak hizm et edebilecekti. Böyle bir toplumsal yükseliş yaşamış olanlar -v e böyle tavırları olanlariçin devletin ve başındaki kişinin gücü sadece kabul edilebilir değil, zorunluydu da. Gene de, Stalinizm ’in otuzlu yıllarda ve sonrasında gördüğü kitlesel desteği açıklayan toplumsal taba­ nı, bu olgunun tek kaynağı değildi. Birinci Kısım’da gösterme­ ye çalıştığım gibi, Stalinizm ’in tohum lan, NEP gelişirken Stalin’in çevresinde toplanm aya başlayan Iç Savaş muharipleri arasında ortaya çıkan nevi şahsına mahsus “devletçi” ideoloji­ de yatar.

366

21 Geri Kalmışlık ve Geriye Gidiş

Rus devrimi ile Birinci Dünya Savaşı'nm başlattığı Avrupa’daki genel kriz arasında bir bağlantı kurduk. Savaş çıkm asa Ç arlık sisteminin ayakta kalacağını -b u n u tartışmaya dahi kabul et­ meden- iddia edenler olm uştur. 1905 devrim ini Rusların J a ponlar karşısında uğradığı yenilginin tetiklem iş olması bu tezi güçlendirir. Dünya savaşı patlak vermesiydi ya da Rusya sava­ şın dışında kalabilseydi ne olurdu bilmiyoruz. Bu ikinci senar­ yonun hiç de gerçekçi olm adığına kuşku yoktur ve kesin ola­ rak söylenebilecek tek şey, savaşların, belirleyici tek neden ol­ masalar da, savaşı kazanam ayacak rejim lerin çöküşünü h ız­ landırdığıdır. Çarlık rejim i daha 19. yüzyılda savaşlar kaybet­ mişti ve 1 9 0 5 ’ıe Japonya (görünüşte Rusya’dan çok daha zayıf bir güç) karşısında uğradığı yenilgiyi hemen bir devrini izle­ mişti. Bu yenilgilerin nedenleri incelendiğinde, Rusya’nın, bü­ yük 1 9 1 4 -1 9 1 8 felaketi öncesinde ve sırasında sürekli derinle­ şen bir kriz halinde olduğu sonucu çıkar. 1905’ten sonra du­ rumu düzeltm ek için h içb ir şey yapılm am ıştı ve çıkabilecek yeni bir savaşa yön elik h içb ir hazırlık yoklu. Toplumsal so­ runlar kangrenleşiyordu ve rejim in kendisi (yönetm e tarzı) Çökme sürecinde olup gerçeklikle bağlantısını yitirm işti. Eğer bu teşhis doğruysa, Ç arlık’ı deviren, savaş değildi. Kriz, reji367

min temellerini çoktan baltalam ıştı ve askeri yenilgi ile ardın, dan gelen çözülm eye yol açan buydu. Kontrolü üstelem e bece­ risine sahip olması gereken daha modern başka partilerin ve toplum sal grupların rejim in yıkılışım engellem ekte başarısı kalması, ağır bir sistem ik kriz olduğunun bir başka kanıtıdır Bu, dar Çarlık m üessesini, alternatif orta sın ıf ve sınıflar-arası duyarldıkları temsil eden elitleri ve Rusya’nın yüzyıl başından beri yaşadığı kalkınm anın ürünü olan henüz rüşeym halindeki çok partili sistem i iktidarsızlığa mahkûm etli. Askeri yenilgi koşullarında ve giderek daha da zayıflayan bir hüküm et karşı­ sında, yenik ordunun küskün askerleri ve küçük düşmüş su­ bayları, iç Savaş’ta ve Kızılların zaferinde belirleyici bir rol oy­ nadı. Askerlerin ezici çoğunluğunun köylü olduğunu unutma­ dan, bunun 1 9 1 7 -1 9 2 1 arasındaki büyük karışıklığın Lemel özelliklerinden biri olduğunu belirtelim. Bu yıllarda askerî faktörün çok güçlü bir etkisinin olduğunu vurgulamak gerekir. Birinci Dünya Savaşı nın ve iç Savaş'm yol açtığı sonuçlar, 1993’te M oskova’da uzm anlan bir araya geti­ ren bir yuvarlak masa toplantısına konu olm uştur; toplantıda arşivlerde bulunan yeni veriler ortaya konm uştur. Varılan so­ nuçlar ilginçtir. İlk paradoks, başlangıçta toplum un önem li kesim leri arasın­ da birleştirici bir faktör olan savaşın. Şubat 1 9 1 7 ’nin gerçek­ leşm esinin koşullanndan biri olmasıydı. İlk başta, savaş mil­ yonlarca askeri siperlerde tuttu, ama büyüdükçe toplumu gi­ derek daha fazla böldü. İki m ilyon asker kaçağı yaratarak ve halkı silahlandırarak, İç Savaş’ı m üm kün kılan yakıtı sağladı. Bu açıdan bakıldığında. Bolşevikleri suçlam anın anlam ı yok­ tur: Bolşevikler eski Tejimin yıkılışına katkıda bulundular, anıa bunun nesnel koşullarını yaratanlar onlar değildi. Doğu cep­ hesinde, 3 m ilyon kadarı yardım cı hizm etlerde olm ak üzere 15 milyondan fazla asker savaştı; bu rakam İngiliz ve Fransız ordularının toplam asker sayısından fazlaydı. Bunlar ülkenin işgücünün ağırlığını oluşturan, tüm toplum sal gruplardan 204 0 yaş arası insanlardı: tek kelim eyle, ülkenin can damarı. Şu­ bat 1917’nin arifesinde 7 ,2 m ilyonu muvazzaf 10 m ilyon asker 368

vardı. Bu, iki buçuk yıl içinde, silahaltına alınanların ve mu­

vazzaf askerlerin yaklaşık 5 m ilyonunun çarpışm alar sırasında va da aldıkları yaralardan öldüğü veya tutsak alındığı, kaçtığı va da çürüğe ayrıldığı anlam ına gelir. Neredeyse her üç kişi­ den biri! Bunlar, savaşan diğer tarafların kayıplarının çok üze­ rinde muazzam rakamlardı. Rus askerleri ülkelerinin teknolojik geriliğinin ve hazırlıksız­ lığının bedelini kanlarıyla ödediler. Sırtlarında ağır yükler taşı­ maları gerekiyordu; çok zor şardarda çalışıyor ve kötü besleni­ yorlardı: Her tür erzakta büyük bir kıtlık yaşanıyor, ordu banş .zamanındaki gereksinimlerinin ancak % 30-60’ını karşılayabili­ yordu. Muazzam askerî kayıplar ülkedeki toplumsal-siyasi du­ rumu derinden değiştirdi. Artık kitlelerin elinde silahlar vardı ve cephe hattında savaşan askerlerle aynı ruh halindeydiler. Muvazzaf subayların ve birinci yedeklerin büyük kışını hayatını kaybetti. Bunların yerine, ikinci ve üçüncü yedekler ve aslında savaşa uygun ve hayatlarını tehlikeye atmaya hazır olmayan as­ kerlik yaşını geçmiş erkekler geçirildi. En büyük kayıplar seç­ me birliklerde (Kazaklar, im paratorluk m uhafızları) ve ordu­ nun belkemiğini oluşturan muvazzaf subaylar ve çavuşlar ara­ sında kaydediliyordu. Sancaktarlar ve yedek subaylar da ağır darbe alm ıştı. Ç arlık, tem el dayanağı olan orduyu işte böyle kaybetti. Kerenski’nin Temmuz 1917d e birlikleri yeni bir saldınya geçirerek yaptığı muazzam hata, silahlı altındaki bu köylü kidesinin moralini daha da bozdu. Bunlar, çok geçmeden silah­ larıyla ülkenin dört bir yanma dağıldılar. Köylülere mülk sahip­ lerinin topraklarına el koyup yeniden dağıtmak için gereksin­ dikleri silahlan ve liderleri sağlarken, “Yeşiller" denen - n e Kızıl ne Beyaz- çetelerin ya da düpedüz eşkıyalann arasına karışarak 'başıbozuk gruplann saflanm şişireceklerdi. Bunun, krizin sü­ rekli derinleşen bir felakete dönüşmesinde önemli payı oldu.1 Bunlar önem li noktalardır. Haydutluğa başlayan m oralsiz bir ordudan daha tehlikeli ve yıkıcı bir şey yoktur ve iki taraf l

Bkz. “Grazhdanskaia voina v Rossii - kruglyi stot”, O techcs(vcm ıaia Istoriia, No. 3, 1993, s. 1 0 2 -1 1 5 . T anışm a to k ilginçlin Ben burada sadece tu. t. Igritskii ve L M. Gavrilov'un görüşlerinden yararlandım.

369

da İç Savaş’ı yürütm ek için asker kaçağı bu kalabalıklara yöne­ lecekti. Yukarıda gördüğümüz gibi, erbaşlar işçilerden, erler de esas olarak köylülerden oluşuyor olsa bile, subaylar orta sınıf, enıelijansiya ve soylu kökenliydi. Beyazlar subayları, Kadeıleri ve Kazak birliklerinden geriye kalanları. Kızıllar ise parti üye­ lerini, fabrika işçilerini. Çarlık ordusunun erbaşlarının büyük bir bölüm ünü, halta -d ah a da şaşırtıcısı- pek çok subayı dava­ larına kazandılar. Mağlup askerlerin eski rejim in dağılm asında ve yenisinin kurulmasında bu kadar önem li bir rol oynaması, savaşın so­ nucunu belirleyenin talihsizlik değil, rejim in köhnem işligi ol­ duğunu gösteren bir başka kanıttır. Bu, devrimin plebyen ka­ rakterini de tevil eder. Burada yararlandığım yazarlann, köylü olduklarını zikretm eden “askerler”den bahsetm eleri şaşırtıcı­ dır. Troçki Rus Devriminin Tcırilıi’nin girişinde, bunu üniforma­ lı üniformasız köylü kitlelerinin katıldığı ve köylülüğün ağır bastığı bir olgu olarak betimler.

Rusya’nın G eri Kalm ışlığı ve Leninizm B irin ci K ısım 'da çizd iğ im iz devrim so n rası Rusya tablosu (M arksist entelektüeller, parti üyesi hatta kadro olan muazzam bir yan cahil kitle, ço k hızlı bir sanayileşme ve doğrudan eski b ir siyasi dağardan çıkm a bir lider kü llü ), Rusya’nın geri kal­ mışlığı konusunu m erkeze taşır. Bu azgelişmişliğin temel sendrom u elitler ile hâlâ kırsal olan nüfusun ezici çoğunluğu arasındaki tarihsel uçurumdu. Kökü Rus tarihinin derinlerine inen, kendi başına bir kriz nedeni olan bu uzaklık, meydana gelen toplumsal-siyasi krizleri ağır­ laştırm aktan başka bir şey yapamazdı. D evletin problem lere esneklik ve uzlaşma yerine baskıyla yanıt verme eğilim i tam­ dık bir senaryodur ve Stalin’in bu mantığı yürütm üş olması im kânsız değildir. Problem in diğer boyutu, azgelişmiş bir im paratorluk ile ge­ lişmiş ülkeler arasındaki tarihsel mesafeydi. Böyle bir durum­ da, çözülecek problem ler hem “ileri" ülkeler hem de bunları 370

yakalamak zorunda olanlar tarafından tanım lanır. Tempoyu hızlandırma zorunluluğu ne kadar güçlüyse, devletin rolü o kadar büyür; özellikle de, bu senaryo ülke tarihinde uzun za­ mandır yürürlükteyse. Rusya’da problem , coğrafi olarak aynı topraklan paylaşan, ama ekonom ik, toplumsal ve kültürel ola­ rak aynı yüzyılda yaşamayan çeşitli toplumsal katm anlar ara­ sında “tutarlık” (tseplen ie - M iliukov tarafından kullanılan bir terim) olm aması yüzünden özellikle şiddetliydi. Hâlâ karasa­ ban kullanan topraksız köylüden M oskova ya da Petrograd’ın ultra m odern finans ve sanayi gruplarına kadar uzanan beş sosyo-ekonom ik katm anı - y a da y a p ı- birbirinden ayıran Le­ nin, bu problemi berrak b ir şekilde teşhis etm işti. Bu yapılar (u klady), bizzat SSC B’de eleştirel tarihçiler tarafından, altm ışlı yıllarda partili m uhafazakârların savunduğu tezi - 1 9 1 7 ’n in sosyalist bir devrim, sistem in de sahici bir gelişmiş sosyalizm olduğu id d ia sın ı-çü rü tm e k için kullanılm ıştı. 1917’ye farklı bir yorum getiren bu tarihçiler, Rus devriminin sosyalist ola­ mayacağını ve olm adığını gösterm ek için Lenin’in “yapılar”ından yola çıkıyor, bu şekilde, iktidardaki m uhafazakârların asıl­ sız iddialarda bulunduklarım ima ediyordu. Bu tartışma Sverdlovsk’taki bir konferans sırasında çıktı ve tarihçiler, hiç de şa­ şırtıcı olm ayan bir şekilde, önceki sayfalarda karşılaştığım ız Trapeznikov’dan gelen baskı sonucu işlerinden oldular. 1917’de, nüfusun ezici çoğunluğunun henüz sanayi çağın girmemiş olm asını, Rusya’nın ekonom ik ve toplumsal gerçek­ liğinin temel bir özelliği olarak kabul edersek, İç Savaş’m ağır­ laştırdığı geri kalm ışlık ve azgelişmişlik kam buruna büyük bir önem atfetm ek zorunda kalırız. Sadece hayatta kalm anın bile yeterince güç olduğu koşullarda, en gelişkin insani örgütlen­ me biçim lerinin en kırılgan örgütlenm eler olm ası, buna karşı­ lık, hiç değilse yiyecek ve yakıt sağlayan en temel faaliyet bi­ çim lerinin ayakta kalm a oranı en yüksek faaliyetler olm ası normaldi. Ekonom ik, demografik, siyasi ve kültürel gösterge­ ler bakım ından, rejim in 1921'd eki başlangıç noktası aslında elli yıl gerideydi. Pek çok toprak sahihi ve işadamı İç Savaş sı­ rasında öldürülm üş, daha da büyük bir bölüm ü ülkeden göç371

m ü şlü . Toprak sah ip leri s ın ıfı (ailele riy le b irlik te yaklaşık 5 0 0 .0 0 0 kişi) ve büyük bu ıju vazi (1 2 5 .0 0 0 kişi) yok olmuştu. Kırsal kesimde, eski toprak sahiplerinin ancak % 1 1 -1 2 ’si kal­ m ıştı ve bunların çoğunluğunu, artık köylüler gibi çalışan kü­ çük mülk sahipleri oluşturuyordu. Entelektüel m esleklerde de kayıplar ağırdı. Birinci Dünya Savaşı'nın arifesinde ekonom i­ de, üniversite eğitim i olan 1 3 6 .0 0 0 kişi ve bundan daha yük­ sek sayıda teknisyen istihdam ediliyordu. Bunların çoğu yeni rejim e düşmandı ve elimizde kesin rakamlar olm am akla bir­ likte. büyük bölüm ünün ülkeden göç ettiği sanılmaktadır. Bu­ nunla birlikte, örneğin hekim lerin çoğunluğunun ülkede kalıp çalışmaya devam ettiği bilinm ektedir. Ama savaşın, devrimin ve İç Savaş'ın yarattığı tahribat, rakamların gösterdiğinden da­ ha büyüktü. Savaşın ve 1 9 1 7 ’de yaşanan olaylarının sonucun­ da yaklaşık 17,5 milyon kişi (nüfusun % 12’s inden fazlası) ye­ rinden yurdundan olm uştu ve eğreti koşullarda yaşıyordu. Sonraki birkaç yıl içinde daha milyonlarca insan köklerinden söküldü. Büyük şehirler pek çok sakinini kaybetti. 19 1 7 -1 9 2 0 arasında Peırograd ve M oskova’nın Loplam nüfusu 4 ,3 milyon­ dan 1,96 m ilyona indi (2 m ilyonun üzerinde insan ülkeden göç etti). 1 9 2 1 -1 9 2 2 ’deki k ıtlık sırasında, kalanların pek çoğu yiyecek bulmak için m ülteci oldu. Çarpışmalar sırasında, 3 m ilyon kadar asker yaralanm a ya da hastalık sonucu öldü. Esas olarak 1 9 2 1 -1 9 2 2 ’deki kıtlık ve Rusya’yı kasıp kavuran b ir dizi salgın (özellikle, Avrupa'nın ta­ mamım vuran İspanyol gribi) yüzünden 13 milyon kadar sivil genç yaşta hayatını kaybetti. O cak 1923’te, SSC B nüfusu en düşük seviyesine (O cak 1914’teki rakam ın 6 -9 m ilyon altına) indi. 1914-1921 arasında yaşananların tümü Rus halkını sefa­ lete sürükledi ve muazzam kayıplara uğrattı. Tabiatıyla, eko­ nom i de harap durumdaydı. Büyük sanayide üretim 1 9 1 3 ’teki düzeyin % 13’ııne (dem ir-çelikte % 4’üne) düşmüştü. Tahıl üre­ timi 1 9 0 9 -1 9 1 3 ’teki üretim düzeyinin üçte ikisini geçmiyordu ve bu, sadece köylülerin gücü ve dayanıklılığıyla açıklanabile­ cek bir mücizeydi. Dış ticaret çökm üştü ve 1921 başında feci bir enerji, taşım acılık ve gıda krizi patlak verdi. Rejim in temel 372

gayanagı olarak kabul edilen sanayi, işçileri arasında protesto­ lar ve huzursuzluklar baş gösterdi.2 Ü lke h iç bu kadar k ötü bir duruma düşm em işti. Bu muazzam gerilem enin siyasi son uçla­ rı, geçm işte biriktirilm iş pek ço k uygarlık unsurunun tah ri­ biyle, toplum da b ir “arkaikleşm e” doğurdu. Bunun ço k ağır sonuçlan oldu. Bu koşulların ilkel bir otokrasinin oluşm asına yardım etliğine kuşku yoktur. Bununla birlikte, aynı koşullar kısa vadede, pek ço k açıdan başanlı olan ve rejim in stratejisi­ nin yeniden tanım lanm asını zorunlu kılan Yeni E konom i Politikasfnı (N EP) tetikledi. Daha önce de söylediğimiz gibi iki dünyaya ait olan Lenin, 1917-1919 arasında sosyalizmin Batı’daki krizine, II. Entem asvonal’in hayal kırıklığına uğramış bir üyesi olarak 111. Entem asyonal’i kurarak (1 9 1 9 ) karşılık verdi. Bundan iki yıl sonra karşı­ sında. gücünü toparlamaya başlamış bir Batı ve bir dünya devrimini yönetmeye hiç uygun bir yer olmayan, her zamankinden daha geri bir Rusya vardı. Dahası, devrimci sloganlarının ve Komintern’in kuruluşunun Batı ve Doğu için temsil ettiği tehdidi sırtlanmak zorundaydı. Her şeyin şu ya da bu şekilde yeniden düşünülmesi ve tarihsel perspektife yerleştirilmesi gerekiyordu. Özüne sadık kalan Lenin, Rusya’daki ve dünyadaki değişimlerin derinliğini kabul etti ve önceki stratejisinin pek ço k yönünü •gözden geçirerek tamamen yeni bir strateji belirlemeye koyul­ du. D ram atik tarihsel gelişm elere ayak uydurma m ecbu riyeti karşısında, perspektiflerini ve stratejisini değiştirdi; bu, onun “izm”inin, asıl kendisi son derece katı olan aksi yöndeki yaygın görüşün tersine katılıkla suçlanmasını imkânsızlaştırır.

L eninizm ler ve Son Revizyon Söz konusu “izm ” büyük ölçüde, beklenm edik tarihsel k oşu l­ lar tarafından şekillendirilm işti. Devrim in liberal bir devrim olacağının varsayıldığı savaş öncesi dönem ; Birini Dünya Sava­ 2 1; Savaş kayıplarıyla ilgili veriler farklı kaynaklardan, özellikle de R. W Davies, Soviet E conom ic D evelopm ent f ı oni Ix n in to K hru shchev. Cam bridge, 1 9 9 8 , s. 21 22'den alınmıştır.

373

şı’nın başlattığı kriz; ço k farklı perspektifleriyle 1 9 1 7 ; Iç Savaş ve savaş kom ünizm i; son olarak da NEP: Bunların her biri, her defasında sadece teşhisin değil, stratejinin ve güdülecek hedef­ lerin de değiştirilm esini gerektirecek kadar birbirinden uzak­ laşan konjonktürlerdi. “L eniniznTin özünü pekâlâ da Lenin’in bu dönüşleri kavramsallaştırma ve başlatma yeteneği oluştu­ ruyor olabilir. Eğer öyleyse, en azından üç farklı Leninizm vardı ve bunların sonuncusu özellikle ilginçtir. Leniriin 1921’de bir iç barış dönem inin gelm esiyle giriştiği revizyon ve uyarlama, kurulacak sistem in ideolojisi de dâhil, tüm yönlerini kapsıyordu. 2 7 M an 1922’deki XI. Parti Kongresi’nde (katıldığı son kongre) “arabanın sürücünün götürdü­ ğünü sandığı istikam ette gitm ediğini” açıkladı. Bu, “klasik" bir Leninist açıklamaydı; özellikle de şunu eklediğinde: “Sos­ yalizm hakkındaki düşüncelerim izi yeni baştan düşünmemiz gerekiyor.” Bunu. 1922 yılı boyunca ve 1923 Mayısına kadar yaptığı aynı içerikte başka konuşm alar (L en in ’in “vasiyeti”3 olarak bilinen m etinler) izledi. Ama daha XI. K ongrede, has­ talık nedeniyle zayıf düşmüş haldeyken, önceki görüşlerin vc uygulamaların kapsamlı bir şekilde gözden geçirilm esinin yo­ lunu açan bir dizi yeni fikir öne sürmüştü. Lenin şimdi genel bir tavsiyede bulunuyordu: Yetkin olma­ ları halinde, ister ulusal ve uluslararası kapitalistler, ister sıra­ dan şirket çalışan ları, hatta esk i “Beyaz m u hafızlar” olsun. “Bir şeyi bizden daha iyi bilen herkesten öğrenmek zorunda­ yız”. Çünkü önem li olan, köylülüğe ülkenin yeni efendilerinin öğrenmeye istekli olduklarını, ülkeyi yönetm eyi ve bunu köy­ lülüğün çıkarları doğrultusunda yapmayı bildiklerini kanıtla­ maktı. Bunu sert bir uyarı izliyordu: “Ya özel sektörle rekabet sınavını vereceğiz ya da her şey tam bir fiyasko olacak." Bekle­ nebileceği üzere, bundan sonra, daha 1 9 1 8 ’de bir süre üzerin­ de durduğu ve yeni devlet tarafından belli sınırlar içinde tutul­ ması koşuluyla en iyi çözüm olarak gördüğü “devlet kapitaliz­ m i" fikrine geri döndü. Bu, uzak bir geleceğe ertelenm iş olsa 3 Bu metinler, Lenin. S ochiııcn ia, C ilt 45'lc yer almaktadır. 374

bile sosyalist bir perspektifi korurken, belli b ir gerçekçiliğe de j?jn v eren bir k avram d ı. L en in 13 K asım 1 9 2 2 ’de K o m in -

tern'in IV. Kongresinde yaptığı konuşm ada, dinleyicilerine bu fikri daha 1 9 1 8 ’de ortaya attığın ı -W a lter Ratheııau’nun y ö­ nettiği Alm an savaş ek o n o m isin d en e sin le n e re k - h atırlattı. Ama şim di bunun toplumsal ittifakın gereklerine uydurulması gerekiyordu. Lenin hâlâ, Rusya’n ın sosyo-ekonom ik sistem i­ nin özel köylü çiftlik lerin d en d evlet işletm elerine (bunlara “sosyalist işletm eler” d eniyordu ) kadar uzanan beş yapıdan oluştuğu görüşündeydi. Şim di ortaya atugı soru, ilerici sosyo­ ekonom ik oluşum lar ölçeğinde ik in ci sırada gelen “devlet ka­ pitalizm im in hem en ve yakın g elecekle sosyalizm e galebe ça­ lıp çalm ayacağıydı.4 Konu karm aşık, am a hedef a çık tı: Lenin, “sosyalizm hakkındaki düşüncelerim izi yeni baştan düşünm e” çagn sı çerçe­ vesinde, uzun dönem için farklı bir perspektif belirlem eye ça­ lışıyordu. Parti sosyalist olduğuna göre, böyle bir düşünce yü­ rütme gereği nereden geliyordu? Eldeki malzeme hâlâ ilkel bir patriarkal köylülük ile zirved eki bir avuç sosyalist şek illen ­ meydi. Sosyalist olmasa da “devlet kapitalizmi”ııin Rusya için gerçek bir ilerlem e o lu ştu racağ ı açıktı: “Bir devrim yaptık, ama ö n ce devlet kapitalizm i aşam asına ulaşm ak tercihe şayan­ dır." L enin NEP'i başlatm a nedenlerini açıklarken bu terim e tekrar döndü: “Devlet İcapiLaliznıi” köylülüğe büyük b ir üreti­ ci ve tü ccar rolü oynayan b ir devlet sunarak, köylüler ile dev­ let arasında bir ittifak kurm anın en iyi yoluydu. Rusya doğru­ dan sosyalizm e geçm ek için yeterince m odem değildi; doğru yol, işe “devlet k a p italiz m iy le başlam aktı. Lerıin hum malı bir şekilde, b ir yandan devletin özel sektö­ rün yardımıyla bir çeşit k o lek tif kapitalist durumuna geleceği, g erçekçi hedeflere yönelik b ir geçiş sürecine girerken, uzun vadede sosyalist perspektifi ve idealleri korum anın ülopyacı olm ayan bir yolunu arıyord u . Kısacası bu, T roçki’nin 1921 sonlarında K o m in tern ’in - y a da Yürütm e K om itesi’n in - bir •t L enin . Soclıiııeniu, C ilt 4 5 , s. 280.

375

oturum unda “devlet kapitalizm i” terimini kullanmadan öner­ diğiyle aynı türden bir karma ekonom i biçim iydi. Troçki bu toplantıda sosyalizmin ancak uzak bir gelecekte (onyıllar son­ ra) m üm kün olacağını ve mülkiyeti devlete ait olan fabrikala­ rın sosyalist fabrikalar haline gelm esinin tek bir yolu olduğu­ nu açıklıyordu: Bu yol piyasa ekonom isi okulundan geçiyor­ du. Lenin, Troçki’nin düşük bir tirajla yayımladığı bu metni okumuştu. Bunu “fevkalade bir broşür” olarak değerlendirmiş ve Stalin ile M olotov’a yazıp 2 0 0 .0 0 0 adeı basılm asını istemiş­ ti. Tabiî ki bu isteği yerine getirilm em işti.5 Bu düşüncenin temel özelliği, köylülüğe gösterilen dikkat ve buna tekabül eden bir stratejinin geliştirilm esiydi. “Vasiyet”ini oluşturan m etinlerde, Lenin İç Savaş bağlamında radi­ kal bir politikanın yerinde olduğunu, ama barış zamanında bunun ciddi biçim de yum uşatılm ası gerektiğini savunuyordu: “Kırsal kesimde kom ünizm olm ayacak”, “Yargısız infazlar ol­ m ayacak”, sosyalizm “uygar6 bir işbirliği” sistem idir: köylüle­ rin ezici çoğunluğu neredeyse kara cahil olduğundan, bu hem bir görev hem de bir tehditti. Ama bu beyan, devletin kırsal dünyayla, bu dünyanın yaşamsal ihtiyaçlarına cevap verecek ve kısal kesimi devletin politikalarını anlamaya ve kabul etme­ ye sevk edecek sahici b ir ittifak arayışı içinde olduğuna da işa­ ret ediyordu. Aynı zamanda, diktatörlük sistem inin niteliğinde önem li b ir düzeltm eyi de içeriyordu. D iktatörlüklerin hepsi atyrrt'nedenlerle kurulmaz ve aralarında muazzam farklılıklar olabilir; “Yargısız infazlar olm ayacak” sözünün tanıklık ettiği gibi. O halde, tüm unsurlar bir araya gelm işti: Lenin sosyalizm anlayışını Rusya’nın gerçeklerine uygun olarak yeniden tanım­ lamaya, köylülüğe yönelik stratejiyi değiştirmeye ve görmeyi umut ettiği devlet tipini açıkça gösterm eye hazırdı. Partinin iş­ 5

İlgili kaynaklar iyin bkz. Russia-USRR-Russia. New York, 1 9 9 5 , s. 156-157.

6

Bu düşünce. Lcnin'in “Az O lsun İyi O lsun” başlıklı makalesinde form üle edil­ miştir. “Uygar" sıfatı İlenim Rusça g ıa m o tn y e ( “eğitim li") sözcüğünden yaptı­ ğım çeviridir, zira ben Lenin'in bunu, verili tarihsel koşullarda sosyalist özlem­ ler ve idealler için en uygun terim olarak gördüğüne inanıyorum.

376

leyişine ve parti kongresinin (Polilbüro’dan başlayarak) seçil­ miş parti organları üzerindeki nihai üstünlüğünü garantile­ mek için gerekli kurum sal yapıya ilişkin planları, yeni öğreti­ sinin bir diğer önem li boyutunu oluşturur. Ve bu bağlamda, Staliıı'in üst düzey görevinden alınması için yaptığı dramatik çağrı -h e n ü z gizli olm akla b irlik te- unutulm am alıdır.7 Bu yeni düşüncenin kapsamını ve derinliğini tam olarak de­ ğ e rle n d irm e k iç in . B ir in c i K ıs ım ’da L e n in ile S t a li n ’in SSCB nin oluşum u konusundaki anlaşmazlığı bağlamında tar­ tışmış olduğum uz bir noktaya dönm em iz gerekiyor. Bunun, iki siyasi kamp arasındaki bir çatışma olduğunu görm üştük: Bu kamplardan biri hâlâ “Bolşevizm ” olan akım (Rus ve Avru­ pa sosyal d em okrasisinin radikal bir kolu) diğeri ise ileride “Stalinizm ” adıyla anılacak olan Bolşevik Parti köken li yeni bir akımdı. Bu, yeni devletin niteliğini belirleyecek bir kavgay­ dı: Yeni devlet ya otokrasiyi reddeden ve yüzünü olduğu haliy­ le -a ğ ırlık lı olarak köylü o la n - toplum a dönerek onunla bir uzlaşma arayan bir diktatörlük biçim i olacaktı ya da şiddete öncelik tanıyan bir otokrasi. İkisi tek b ir akım oluşturuyor gibi görünse de, galibin haŞsimlannı kasten ve sistem atik bir şekilde yok etmeye girişmesi­ nin gösterdiği gibi, gerçekte aralarında ölüm üne bir çatışm a vardı. “Bolşevizm” bir süre parti jargonunun parçası olarak kal­ dı, ama özü değil. O halde, tarih sahnesinden çekilm eden önce bu siyasi örgütlenmenin üzerinde biraz durmamız gerekiyor.

Bolşevizm Neydi? Bu soruya, yukarıda bahsettiğim iz programı üretme kapasitesi de dâhil olm ak üzere, benim senen eylem biçim lerini ve ger­ çekleşen siyasi dönüşleri kısaca gözden geçirerek cevap vere­ biliriz. B olşeviklerin devrim ö n cesi yeraltı faaliyetlerini b ir yana 7 Bu noktalar ilk olarak 1967'de Fransızca olarak yayım lanan, dalıa sonra İngi­ lizce'ye v c diğer dillere çevrilen Lcııiıri Lost Struggle baslıktı kitabım da daha ay­ rıntılı olarak ele alınm aktadır.

377

bırakacağız (bildiğim kadarıyla, bu konuda yakın iarihlj bjr monografi bulunm uyor). Ama gene de, Bolşevikler daha o za man örgütlü bir siyasi partiydi ve tç Savaş sırasında ve sonra­ sında da bu şekilde çalışm aya devam ettiler. “BolşeviznV’in ne olduğunu, faaliyet tarzını iyice incelem eden anlam ak müm­ kün değildir. İlk kongreler ile sonrakilerin m etinlerinin karşı­ laştırılm ası başkalaşım ın derinliğini gösterir. Leninizm toplu­ mu dönüştürm eye yönelik b ir -d a h a doğrusu bir d iz i- strate­ jiyd i. Bolşevizm ise bir partiydi ve bu şekilde çalışm asını sağ­ layan çeşitli yapılara sahipti. Oluşum halindeki devletin halk­ çı karakterini korumaya çalışıyor ve önceki despotizm biçim­ leriyle her türlü gerici akrabalığı reddediyordu. Parti içinde siyasi tartışm alar norm al bir prosedürdü: bu tartışm alar sık­ lıkla çok sert geçiyor ve kararlar oy çoğunluğuyla alınıyordu. Önde gelen isim lerin hem en hepsi ve daha geri plandaki pek çok başkası, ana siyasi strateji sorunlarında L enin’le sık sık gırtlak gırtlağa geliyordu. İd eolojik tartışm alar parti içi prose­ dürün normal bir parçasıydı ve sadece dar Politbüro çevresin­ de değil, M erkez Kom itesi oturum larında ve daha geniş bir katılım la parti kongrelerinde ve konferanslarında da yapılı­ yordu. Parti kadrolarının silahaltına alındığı ve.toplantılara doğru­ dan cepheden gelm ek zorunda oldukları iç Savaş sırasında bilerk ou gıe ve konferanslar tüzüğün gerektirdiği gibi her yıl dü­ zenli olarak yapılıyordu. Tutanaklar bu toplantıların net bir fo­ toğrafını sunar: Sadece siyaset tartışmayan, raporlar ve karşı raporlarla kıyasıya mücadele eden insanlar; bir azınlık temsil­ cisinin görüşlerini ifade etm e ya da çoğunluğun görüşlerini çü rü tm e h akkın ı k u llan m asın ı sağlam ak için bir çoğunluk sözcüsünü susturan oturum başkaııları. Lenin her ne kadar büyük saygı görüyor olsa da, sık sık güçlü saldırılara hedef oluyor ve öfkeyle tepki gösterebiliyordu. Ama yapacak bir şey yoktu: Kurallar böyleydi. Birkaç yıl sonra, bu prosedürlerden eser kalm ayacaktı. Sonraki gelişm eler düşünülürse, Lenin'in ne devrimden önce ne de sonra bir “kült” nesnesi olmadığını tekrarlam akla fayda vardır. Ama “karizma” sözcüğü metafizik 378

çağrışımlar yaratmadan kullanılabilirse, Lenin bu özelliğe sa­ hipli. Karısının ve ailesinin protestolarına rağmen, cesedinin mumyalanması ve bu şekilde “azizleştirilm esi” için özel olarak sahnelenen bir operasyon gerekti. Bu onu siyasi olarak, n o r­ mal bir şekilde toprağa verilm iş olsaydı öleceğinden daha fazla öldûniü. Partinin ve devletin kurucusu ve lideri olan Lenin, partisin­ de hiçbir zaman bir despot ya da d iktatör gibi davranm adı. Gerçek bir otoritesi vardı, ama bu bir yere kadar, çeşitli vesile­ lerle onunla görüş ayrılığına düşen, ama bu nedenle konum lannı yitirmeyen diğer yöneticiler için de geçerliydi. 1917’de ya­ şanan m eşhur b ir olayda, iki lideri (Zinovyev ve Kam enev) Merkez Kom iıesi’nden çıkarm ak istediğinde, oturum başkanı Jakov Sverdlov’un sakin bir sesle şöyle dedi: “Yoldaş Lenin, biz partimizde böyle davranm ıyoruz.” Bu tepki çok şey anlatır: İk­ tidarı ele geçirme konusunun tartışıldığı bu oturum da, ço k si­ nirli olan ve duygusal çıkışlarda bulunan Lenin, oturum a baş­ kanlık eden bir başka etkili lider tarafından düzgün davran­ maya davet ediliyordu. Bolşevik geleneğin tem elini oluşturan bu işleyiş biçim i devrimden sonra da devam etti. Lenin hep parti prosedürleri çerçevesinde hareket elti; sonuna kadar tartişıyor ve karşı çıkıyor, am a bütün önem li karalann parti tüzü­ ğünün gerektirdiği şekilde oylanmasını kabul ediyor ve sık sık azınlıkta kalıyordu. O despot değil liderdi. Partisinin sahibi değil, üst düzey b ir y ö n eticisiy d i. Bu ned enle Lenin “Rus­ ya’nın d iktatörü" olarak görülemez. İç Savaş süresince dünya­ nın ve Rusya’n ın gözünde liderliği Lenin-Troçki İkilisinin tem ­ sil ettiği düşünülürse (partinin kurucusu tek başına Lenin ol­ duğundan, ilginç bir durum ) bunu ileri sürm ek daha da güç­ leşir. Troçki, Lenin’in yanında devrimin eş-lideriydi ve bu, par­ ti ve bizzat Lenin tarafından kabul edilmişti. Bolşevizm bir partiydi, ama aynı zamanda bir ethos’tu. Tar­ tışm alar ço k ileri gid ebiliyor ve genişleyebiliyordu. Burada, parti organlarında ve halkın önünde tartışılan m eselelere b ir­ kaç örnek vereceğiz. 1 9 1 7 ’de iktidarı ele geçirm enin gerekip gerekm ediği, iktidar olunacaksa bunun tek başına mı yoksa 379

m üttefiklerle mi olacağı konusunda yürütülen tartışma, Ağus­ tos 1917'deıı Şubat 1 9 1 8 ’e kadarki Merkez Komitesi oturum tutanaklarının8 yayımlanması sayesinde artık gayet iyi bilin­ mektedir. Bir başka örnek: “D em okratik m erkezci’’ muhalefet a k ım ın ın lid erlerin d en O sin sk y -O b o len sk y A ralık 1 9 2 0 ’de Pravda'da bir m akale yayım lam ıştı. O sırada parti hâlâ savaş düzenindeydi ve O sinsky’nin kendisi de cephede askerî görev­ deydi. Ne var ki, artık zafer kesin görünüyordu ve Osinsky yaklaşan ciddi sorunları ele alm anın zamanının geldiğini dü­ şünüyordu. O na göre bu sorunlardan biri de askerî aşama so­ na erdikten sonra partiyi siyasi bir örgüt olarak yeniden can­ landırmaktı. Dolayısıyla, çoğunluktakilere seçtikleri politikayı yürütme im kânı tanıyan, izlenen çizginin başarısız olduğunun ortaya çıkm ası halinde de azınlıklara eleştirm e ve dümene geçm e olanağım veren tüzük kuralları öneriyordu. Aksi tak­ dirde - b u hem liderlere hem de sıradan üyelere yapılan bir u y arıy d ı- parti siyasi bir örgüt olarak yok olup gidebilirdi. Partinin ana günlük yayın organını sık sık tek sayfa olarak ya­ yımlanmak zorunda bırakan kâğıt sıkıntısına rağmen, bu me­ tin P ravda’d a yayımlanmıştı. Hassas konulardaki tartışm aların b ir başka örneği, Polon­ ya’ya yapılan saldırıda uğranan bozgunun hem en ertesinde, 1920j>onund aki bir parti konferansında yapılan tartışmaydı. Tartışmanın b ir bölüm ü kapalı oturumda yürütüldü (ve tuta­ naklar yayımlanmadı). Ama diğer bölüm ü dinleyicilere açıktı ve bu sırada. Radek gibi bir parti lideri Lenin’e, “Biz size söyle­ m iştik” diyerek sataşabilm işıi (tutanaklar bunu doğrulamakta­ dır). Radek başka liderlerle birlikte, PolonyalI işçilerin Rus bir­ liklerine katılmayacağı ve Varşova’ya karşı saldın düzenleme­ nin hata olacağı uyansmda bulunmuştu. Polonya macerasının asıl tahrikçilerinin kim ler olduğunu bilm iyorum , ama Leııin Alman solunu uykusundan uyandırma umuduyla bu fikri des­ teklem işti. Kuşkusuz, Radck’in alaycı yorum ianndan hoşlan-

8

Bu dikkat çekici tutanakların İngilizcesi için bkz. The Balshevihs a n d the 0(W~ h er Revolution, çev. Ann B on e, Londra, 1974.

380

^naınışu, ama bunları dinlem ek zorundaydı. Troçki de harekâta karşıydı (Radek’in “biz” dem esinin nedeni m uhtem elen budur) ve XI. Kongre’de kimse tarafından yalanlanmadan bunu açıkla­ dı; bu. o yıllarda tamamen kabul edilebilir bir şeydi. Kısacası, partinin sol kanadı harekâta karşıydı ve Lenin yanılmıştı. Daha da ciddi m eseleler dinleyicilere açık tartışmalarda m a­ saya yatırılıyor ya da parti basınında ele alınıyordu: Kongre ve konferans tutanaklarında bunların örneklerine rastlanır. Lenin partinin üzerine çullanan sorunlarla uğraşan tek kişi değildi. Bu, zayıflığının, yayın organlarının ve kadrolarının düşük dü­ zeyinin kesinlikle farkında olan, iyi örgütlenm em iş bir iktidar partisiydi. Ö zellik le yerel ve m erkezî yön etici çevrelerin d e “klikler”in ve iç kavgaların çoğalm ası da güç kaybına neden oluyordu. Ciddi sorunlardan biri de, yukarıdakiler ile aşağıda­ kiler arasında giderek büyüyen ve derin kırgınlıklara neden olan bir güç ve ayrıcalık uçurum unun oluşmasıydı. Bu, üyele­ rinin çoğu madden yoksulluk çeken eşitlik çi bir “yoldaşlar” partisinde özellikle rahatsızlık yaratan bir olguydu. Sorun par­ ti örgütlerinde ve basınında açıkça tartışılıyor ve rahatsızlığın büyüklüğünün bilincinde olan liderler buna bir çare arıyordu. Ama liderlerin bazen isteksizce girmek zorunda kaldıkları tartışmaların tek kaynağı tabandan yükselen feryatlar değildi. Liderlerin kendileri de gündeme siyasi ve toplumsal sorunlar getiriyor ve partinin kendini maruz bıraktığı tehlikelerin altını Çizerek bunları herkesin önünde tartışıyordu. Politbüro üyesi Zinovyev'in XI. Kongre’de dile getirdiği görüşler buna tanıklık eder. Lenin bundan kısa bir süre önce, İç Savaş sırasında ve son­ rasında “işçi sm ıfr’nın yok olduğu alarmını vermişti. Zinovyev bunun artık sorun olmadığı görüşündeydi: İşçi sınıfı yeniden oluşmakta, sığınmak için gittiği kırsal kesimleri terk etmekteydi ve partiye katılmaya hazırdı. Onu kaygılandıran, okuması yaz­ ması kıt işçilerin ve diğer sınıflardan pek çok aday üyenin parti­ ye akın etmesiydi. Büyük tehlike oluşturan yozlaşma tehdidini Ovuşturmak için, üye kabullerinin geçici olarak durdurulm a­ sından - b ir çeşit iç Therm idor’dan (benim terim im )- yanaydı. Sürgündeki Menşevikler bu tehdidin kapıda olduğunu düşünü­ 381

yor, Zinovyev de bıı görüşleri olduğu gibi dile getiriyordu: bjr_ kaç yıl sonra düşünülmesi bile imkânsız hale gelecek bir şey. Yeni üye akım sonucunda parti içinde büyüyen toplumsal farklılaşma, çeşitli siyasi ve id eolojik akım ların ortaya çıkmasına yol açıyordu. M enşevik liderlerden David Dallin’in Ber­ lin’de yeni yayımladığı bir kitapla savunduğu tez buydu.9 Dallin’e göre, Rusya’da parti ve ordu dışında hiçbir siyasi ve sos­ yal yaşam yoktu; bu nedenle. Bolşevizm ’in dışarıdan tasfiye ed ilm esi im kânsızd ı. Buna k arşılık , parti için d e yaşanacak k en d iliğ in d en b ir sü re ç so n u c u n d a b u n u n gerçekleşm esi m ümkündü. Dallin gerçekleşecek her türlü bölünm e, komplo ve entrikayı öngörüyordu. Köylü unsurlar ve çeşitli işçi ve kü­ çü k burjuva gruplan yavaş yavaş bir çıkar bilinci duygusu edi­ niyordu. Entelijansiya doğasında olan id eolojik akım lar (de­ m okratik, em peryal, revizyonist) üretme kapasitesine tekrar­ dan kavuşuyordu. Bütün bunlar zamanı geldiğinde yüzeye çı­ kacak “ve siyasi tarih bunlann siyasi kavgalarıyla dolacak’’tı. Tamamı Zinovyev tarafından aktarılan bu görüşler kongre tu­ tanaklarında yer alır. Dallin temizliğe gitm enin (partiden çı­ karma anlam ında) toplum daki m erkezkaç kuvvetlerin kaçınıl­ maz dışavurumu söz konusu olduğunda bir şeyleri değiştirebi­ leceği düşüncesini alaya alıyordu. Zinovyev onunla hemfikir gibiydi. “Aslında partide, yalnızca iç mücadeleleri değil, ülke­ de yaşanm akta olan her şeyi -süregid en sın ıf mücadelesinin büyün_ccnkierini- yansıtan m oleküler bir sürecin” yaşandığı­ na inandığını belirtiyordu. Em ek dünyasına yabancı her tür unsur partiye giriyordu, ama o hâlâ “proleter çekirdeğin” da­ yanacağım, partinin başlangıçtaki ideolojik taahhüdünü koru­ yacağını ve yabancı unsurların üstünlüğü ele geçirm esine en­ gel olacağını umut ediyordu. Ziııovyev bu aşam ada işçi d em okrasisin in korunm asının parti yaşamı üzerinde sağlıklı bir etkisinin olacağını da düşü­ nüyordu. “İşçi m uhalefeti" (parti içindeki sendika liderlerin­ den oluşuyordu) dem okrasinin olm am asından yakınıyor ve 9

D. Dallin, P osle Voiıı i Revoütısii, Berlin, 1921. (Yazar, kendisi de seçkin bir Ru5 bilim adamı olan merhum m eslektaşım ız Aleksandr Dallin'in babasıydı.)

382

bunu talepler listesinin başına yerleştiriyordu. Hatta “işçi dejtıökrasisrnin beyaz yakalıların partiden tem izlenm esi ve entclijansiyamn susturulm asıyla güçlendirilm esini talep ediyor­ du: yaşayabilir bir parti yaratm ak için soru nlu bir yön tem ! Bunlar parli liderliği için kabul edilemez görüşlerdi. O dönem ­ de işçiler, partinin tek tem el direği olam ayacak kadar düşük bir kültür düzeyine ve sın ıf bilincine sahipti. Aslında, partinin kısa dönemde bütün bu sorulara verebile­ ceği ikna edici yanıtlan yoktu. Tek yapabileceği, süreç üzerin­ deki hâkim iyetini yitirm eden NEP’e geçm ek; partinin ve idari aygıtının çalışm asını iyileştirm ek ve kuşkulu unsurları dışlar­ ken sabırlı bir eğitim çalışm asına girişm ekti. Bütün bunlar da­ ha fazla m erkezi denelim ve otoriterlik gerektiriyordu. İyi ni­ yetlere rağmen, parti içinde bile dem okratik hedeflere erişm ek imkânsız görünüyordu. Gene de, partinin eski tüfekleri hâlâ üst kademelerde dem okratik bir n ıh u ve işleyiş tarzını k oru ­ ma umudunu taşıyordu. Eski tüfekler devrim öncesi eth os’a bağlı kaldılar. O nlara göre, parti üyeliği rahat bir kariyerin yolu değildi. Kendileri devrim ve İç Savaş sırasında ve İç Savaş’m ardında bıraktığı yı­ kıntılar arasında, partinin hizm etinde öm ür tüketmişlerdi. Pek çok liderin sağlık durumu kötüydü ve doktorları o n lan uyarıp anık bu tempoyla devam edem eyeceklerini söylüyordu. Pek çok ö rn ekte, görevden çekilm eye ya da tedavi görm ek için yurtdışma (çoğu nlu kla Almanya’ya) gitm eye hüküm et kara­ rıyla zorlanmaları gerekiyordu. Partiye İç Savaş sırasında katı­ lan binlerce kişinin kelim enin dar anlamında eski tüfek olm a­ dığı doğru olm akla birlikte, bunlar dava için büyük özveriler­ de bulunmaya hazır insanlardı. En inanm ış üyeler için, kendi başma iktidar çok önem li değildi. Üyelik mükâfatı olan bir gi­ rişim değil, kelleyi koltuğa almayı gerektiren bir taahhüttü. Bütün bu tartışmalar, Lenin’in düşünebildiği, konuşabildiği v'e yazdırabildigi sürece devam eden radikal revizyonundan hemen önce ya da o sıralarda cereyan etti. Lenin XI. Kongre’de son kez kalabalıkların önüne çıktığında, o toriter yöntem ler­ den yana olanlara şiddetle yüklendi; daha bahsetm ediğim iz bir

383

nokta. O yıllarda parti üyeleri, M oskova’nın dört bir yanında ve m uhtem elen başka yerlerde de bulunan kulüplerde, parti­ nin politikasının serbestçe eleştirildiği, hatta şiddetle kınandı­ ğı halka açık sayısız toplantıya katılıyordu. Bazı muhafazakâr partililer bu “sadakatsiz tutum ”dan hoşlanm ıyor ve Lenin’den, parti disiplinini çiğneyen bu etkinliklere bir son vermesini is­ tiyorlardı. Bu “disiplinsizler”den biri (Riazanov) XI. Kongre’de salonda hazır bulunuyordu ve serdik yanlıları, Lenin'den des­ tek görmeyi um arak, 1 9 2 1 ’de, partinin farklı gruplara ve alt gruplara bölünüp durduğu bir sırada parti içinde fraksiyonlan yasaklamış olduğunu hatırlattılar. Lenin’in buna verdiği uzun cevap ikirciksizdi. 1 9 2 1 ’deki olaya değinmedi, ama geçmişte parti içinde yürütülen esasa ilişkin pek çok tartışm anın örne­ ğini verdi ve özgür tartışma olmasaydı partinin ayakta kalmış olamayacağını -şim d i de ayakta kalam ayacağını- ileri sürdü. Burada vurgulamaya çalıştığım ız temel nokta şudur: Bolşevizm üyelerine görüşlerini ifade etme ve parti çizgisinin geliş­ tirilmesine katılma hakkı tanıyan bir siyasi partiydi ve Lenin partiyi bu haliyle korum ak istiyordu. Aynı kongrede yaptığı konuşm ada, partinin mülki idareyi profesyonel bürokratlara, “devlet kapiıalizm i"nin güçlerine ve kooperatif örgütlerine bı­ rakarak, kendini idari işlerden kurtarinası ve öncelikle siyasi liderliğe odaklanması gerektiğini de açıkladı. L en in izn fin son versiyonunun esasları bunlardı. Lenin'in durumu telaşlandırın bulduğuna kuşku yoktur. Son söylevle­ rinde, dem eçlerinde ve yazılarında, ölüm ünden sonra izlene­ cek politikanın özüne ve üslubuna açık ve kesin bir şekilde “Hayır” diyordu. Ve bunun tarihsel bellekten silinm esine im­ kân yoktur. Bildiğimiz gibi, radikal bir devrime önderlik etm iş olan, ama iktidar ele geçirildikten sonra ılımlılığı savunan bu büyük şah­ siyetin programı uygulanmadı. Partinin yaşadığı sorunlar, içim de barındırdığı akım lar ya da karşı karşıya olduğu tehditle'" üzerinde özgürce düşünm e olanağı, kendine “Bolşevik” adım veren bu özgün tarihsel siyasi oluşumun ayrıcalığıydı. Çeşitli organları işlediği ve karar alma süreci, yetkilerin bu organlar 384

arasında bölü nm esini öngören kurallara uyduğu sü rece, ne Rusya’da ne de parti içinde kişisel bir diktatörlük vardı. D ikta­ törlük partinin elindeydi, Lenin’in değil. Sonunda tek bir kişi­ nin eline geçtiğinde, partinin partisi kısa sürede sona erecekti.

Tek P artili B ir Sistem mi? Eski parti kadrolarının ezici çoğunluğu hâlâ parti üyesiydi ve kendilerini böyle görm eye devam ettiler. Ama önünde son un ­ da artık başka bir yerde old uklannı fark eltiler. Lenin’in ölü­ münden kısa bir süre sonra, partiyi tanıyamaz hale geldiler ve tepkilerini ya örgütten ayrılarak ya yeni çizgiye ayak uydura­ rak ya da muhalefet akım larından birine katılarak (ve bunun sonucunda hayatlarından olarak) gösterdiler. Sistem in tek par­ ça halinde kaldığını biliyoruz, ama -sonrad an görüldüğü üze­ re - partiye karşı kitlesel bir terörü ve artık devlete bağım lı sı­ nıfların egemen olduğu sistem in ve partinin om urgasında de­ rin bir değişimi içeren loptan bir dönüşüm pahasına. M enşevikler (yurtdışından) ve parti içindeki bazı eleştirel sesler, siyaset tekelin in , parti içinde ve dışında g erçekleşen önüne geçilmez toplumsal farklılaşmayla çatışm asının kaçınıl.maz olduğu düşüncesini ileri sürmeye devam ettiler. Dallin k ı­ sa ya da orta vadede bir iç patlama olm asını bekliyordu. Nite­ kim Stalin’in mutlak diktatörlüğü sırasında böyle bir şey oldu­ ğu söylenebilir. Ama bu, partinin iç çelişkilerinden kaynakla­ nan bir “iç patlama” değildi. Bunu 1 9 0 2 -1 9 0 3 yıllarm da ya da Sovyet dönem inin başlangıcında yaşanan parti içi anlaşm azlık terimleriyle ve kategorileriyle betim lem enin anlamı yoktur. Si­ yaset sahnesi tam amen değişmişti. “Parti”, “Bolşevik”, “sosya­ list", hatta “Leninist” gibi terim ler hâlâ kullanılıyordu - ama artık tamamen farklı bir içerikleri vardı. Artık siyasi düzenin özünü belirleyen, tepedeki liderin patolojik karakteri ve otokratik iktidarının sağlamlaştırılmasıydı (Bolşevizm ’e yabancı ol­ gular). Hızlı sanayileşm e ve kentlere doğru nüfus hareketleri muazzam değişim ler yaratıyor ve büyüyen toplum sal farklılaş­ mayla birlikte yeni toplum sal eğilim ler ve çıkarlar şekillen i­ 385

yordu. Bütün bunlar, iktidardakilerin işini karmaşıklaştırıyor­ du. Stalin, aslında olum lu süreçler olan bu değişimlerde ve do­ ğal farklılaşmada sürekli bir tehdit görüyordu ve uzun iktidarı boyunca kadrolara ve daha geniş toplumsal katmanlara karşı teröre dayalı bir savaş yürüttü. Politikasının, kişiliğinin para­ noyak boyutunun güçlendirdiği irrasyonel özü buydu. Mart 1923'te toplanan XII. Kongre partinin hâlâ devrimci is­ mini kullanm ayı hak ettiği son kongre, 1924 yılı da “Bolşevizm”in sonunun geldiği yıl olarak görülebilir. Eski Bolşevik gruplan birkaç yıl daha şu ya da bu şekilde olaylann seyrini düzeltm ek amacıyla artçı eylemlerde bulanacaklardı. Ama yeni üye akınlan ve bu oluşumu tamamen farklı bir kalıba döken yeni örgütlenme yapıları, bunların kökleri Rus ve Avrupa sos­ yal dem okrasisin tarihine dayanan siyasi geleneklerini ve ör­ gütlenm elerini hızla bir kenara itecekti. Partinin bir aygıta dö­ nüşme süreci (kariyerler, disiplin, kademeler, tüm siyasi hak­ ların ilgası) 1 9 2 4 -1 9 2 8 dönem inin muhalefet hareketleri için m utlak bir skandaldi. Ama eski parti ölmüştü. Eski isim ler ve ideolojiler kimseyi yanıltm am alıdır: Akışkan siyasi bağlamlar­ da, isim ler cisim lerden daha uzun süre yaşar. Rusya’nın Marksist sosyalizmin herhangi bir biçim ine bazır olmadığı bütün Marksistler için aşikâr bir gerçekti. Ne var ki. yeni üye kitlelerini bu kuram sal sorunlar ilgilendirm iyordu. Onlar partiye,kendilerine gösterilen hedeflere hizmeL etm ek için üye olmuşlarch;\bu hedeflerden biri de, başlangıçtaki Bolşevizm’in tüm izlerini silmekti. İmkânsız sosyalizm bir süre incir yaprağı işlevi gördü. Yine de, incelediğimiz olaylar ve eğilimler “sosyalizmin yenilgisi” olarak görülemez, çünkü en başta, orta­ da sosyalizm diye bir şey yoktu. Harap durumdaki Rusya ne Miliukov’un anladığı şekliyle demokrasiye, ne de Lenin ve Troçki nin gayet iyi bildikleri gibi sosyalizme uygundu. Bu koşullar­ da, eski kadrolar ne ideolojilerini ne de eıhos’larını paylaşan ye­ ni üye seli altında boğulup gittiler. Dünyanın dön bir yanında sosyalizm ve Bolşevizm düşm anlan tarafından kıyasıya eleştiri­ len iktidar panisi, ilk baştaki yaftalarını korurken, bir yandan da yeni gerçekler ve hedefler için kendini yeniden yarattı. 386

Bu açıdan bakıldığında, Lenin’in son yazılan, tümüyle farklı bir yaratığın ortaya çıkm asını önlem ek amacıyla Bolşevizm ’i yeniden tem ellendirm eye yönelik bir girişimi temsil eder. Le­ nin, hasım lannın prekapitalist m utlakıyetçi devlet biçim lerin ­ den esinlendiklerini ve bu gerilem eye Rusya’nın siyasi kültü­ rünün, İç Savaş sırasında yetişen kadroların niteliğinin ve si­ yasi deneyimden yoksun ya da çok az deneyimli eğitim siz yeni üyelerin partiye akın etm esinin yol açtığını anlam ıştı. Ülkenin geriliği, keza, ekonom ik büyümeyi hızlandırma zorunluluğu hiç de anlamsız olmayan “güçlü b ir devlet”in inşası için m üm ­ bit bir zem in oluşturuyordu; güncel politikaları ne olursa ol­ sun, bu devlet ülkelerine bağlı insanlan kazanabilir, hatta bir ideal işlevi görebilirdi. Geriliğin, emperyal bir geçm işe ve po­ tansiyele sahip bir ülkeye ket vurduğu ve daha ileri ülkelerin uyguladıkları güçlü baskının halkı ülkeyi savunm ak için aynı yoğunlukta bir seferberliğe sevk etliği koşullarda, bu daha da doğrudur. Böyle bir atm osferde, “despotik bir rejim ’’in oluş­ m ası, derhal, “güçlü bir d evlet”in k u ru lm asın d an tüm üyle farklı bir şey olarak algılanmadı. Lenin aradaki farkı görmüş, bunun adını koym uş ve gerçek suçluları teşhis etm işti. Ne var ki, kahram anlık yıllarından kalm a bir zam anki yoldaşlarının çoğu, kibarca söylem ek gerekirse, onu anlam adı. Ve B olşevizm, kurucusunun 'ölüm ünden kısa bir süre sonra sahneyi terk etti.

387

22 Çarpık Bir Modernlik

Sistemin temel dayanağı olacağı varsayılan yapıdaki kurumsal çürümenin üzerinde durduk. Bu bölümü tümüyle toplumsal di­ namiklere, değişim ve ilerlemelere ayıracağız. Burada da çatış­ malarla karşılaşacağız ve zamanı geldiğinde bunlan ele alacağız. Miras alm an geriliğin derinliğinin ve hedefin karmaşıklığı­ n ın , Birinci Dünya Savaşı ve İç Savaş’ın sebep olduğu ciddi ge­ rilemeyi ne kadar ağırlaştırdığını vurgulamıştık. Zaten krizin pençesinde olan bir ülkede, böyle bir gerileme yeniden inşa ve toparlanma işini daha tya güçleştiriyor ve büyük sopaya -yani d evlete- başvurulması için yapılan baskıyı artırıyordu. Bunun­ la birlikte, NEP’i, getirdiği canlılığı ve çok daha uzun bir süre devam ettirilm esinin getireceği faydayı (Lenin ile Troçki'nin NEP’i başlatırken paylaştıkları bir beklenti) göz önüne alıp bu iddiayı biraz yum uşatm ak gerekir. Kısa öm ürlü NEP, o sırada Rusya’nın önünde bulunan alternatifler konusundaki tartış­ m ayı hâlâ beslem ektedir (perestroyka sırasında, bazılan bu­ nun Sovyet sonrası dönem için bir model olarak kullanılabile­ ceğine bile inanm ıştı). A çıktır ki, hazır alternatiflerden biri, ülke tarihinde -y a k ın tarihli felaketlerin daha da mümbitleştird ig i- mümbit bir zem in bulan (sürekli vurguladığımız gibi) azman bir despotik devletli. 1921’de ülke Birinci Dünya Savaşı

388

öncesinde olduğundan daha da yoksullaşm ış ve Batı’mn daha da gerisine düşm üştü: acı bir şekild e hissedilen b ir gerçek. Kırsal, ken tsel ve bü ro k ratik bileşen ler arasındaki “tarihsel mesafe” daha da açılm ıştı. Lenin’in ölüm ünden sonra ülkeyi modernleştirmeye girişenler, işe, 1917’de iktidara geldiklerin­ de bir devlet kurup ülkeyi parçalanm aktan kurtaran ve gele­ cek için büyük şeyler planlayan devrim cilerin orijin al siyasi örgütlenmesini iğdiş etm ekle başladılar. Artık, hızlı ekonom ik kalkınmayı, daha da öne çıkarılan bir siyasi arkaizm biçim iyle birleştiren kendi yöntem lerine öncelik tanıyorlardı; bu, kimi yorum cuları, Stalinist devleti nitelem ek için “tarım despotiz­ mi” terim ini kullanmaya yöneltmiştir. Her durumda, onyıllar boyunca ü lkenin yazgısını etkileyecek içind en çık ılm az bir durum yaratan, m odem olmayan m odernleştirici bir devlet ol­ gusuyla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu düşünme biçim i, Sovyet olgusunu bir bütün olarak tarih­ sel güzergâhı içinde anlamaya çalıştığımızda da işe yarar. “M o­ dern olmayan m odernleştirici” kategorisinin taşıdığı çelişki de­ vanı etti ve Stalin’in ölüm ünden sonra kendini çeşitli kisveler alunda gösterdi. Devlet faaliyetinin modernleştirici boyutu (sa­ nayileşme), ilgili insan kitlelerine, bazı güçlü dizginlerle kısıt­ lanıyor olsa bile genel bir özgürleşme getiren bir dizi gelişme doğurdu (kentleşm e, eğilim , yukarı doğru toplumsal hareketli­ lik). Sovyet bilm ecesinin anahtarlarından biri, özgürleşm e ile bunu köstekleyen faktörler arasındaki etkileşimde yatar. Terimin standart anlam ıyla kalkınm a, milyonlarca köylüyü kentlere getirm eden ve ayrıcalıklı azınlıklar ile daha geniş nü­ fus kitleleri arasındaki uçurum u kısm en kapatmadan gerçekleşem ezdi. Böyle bir dinam ik, devrim in plebyen ruhuyla ve karakteriyle uyum luydu. Sovyet toplum sal k alk ın m ası, dö­ nemler -yirm ili yıllar, Stalin dönem i ve so n ra sı- itibarıyla de­ ğişen önem li sonuçlarla, aslında çok kapsamlı ve derindi. Sa­ dece çıplak gerçeklere eğilip aşağıda kullandığımız kaymaklar­ da bazen m evcut olan ideolojik im alarından uzak dıırdugunıuz sü rece, bu rad a, sık ça k u llan ılan , bazen de eleştirilen “m odernlik” terimini kullanabiliriz. 389

SSCB’de Modernliğin Göstergeleri Bu kaynaklardan biri, Rus tarihçi ve istatistikçi B. N. Mironov tarafından bir süre önce yayımlanan iki ciltlik Rusya toplum­ sal tarihidir.' M ironov'un yaklaşım ı esas olarak antropometrik verilere dayanmakla birlikte, toplumsal faktörlere de geniş bir yer verir. Kitap analiz ve bilgi açısından çok zengindir. Gene de, okurlar, M ironov’un bazı savlarının son derece öznel ve metaforik karakteri konusunda dikkatli olmalıdır. Biz, bu sav­ lara yer yer tepkimizi göstereceğiz, ama esas olarak yorumla­ madan geçeceğiz. M ironov’un “Batı’’yı sadece bir model olarak değil, tarihsel gelişmeyi ölçm ek için m utlak bir kıstas olarak benimsem esi dokunaklı bir naiflik taşır. Ben bulgularını aktardıkça, okurlar bunu kendileri yargılayabilirler. Söylenen özetle Rusya’nın Batı olmadığıdır. Ama sadece Doğu’nun Batıya kıyasla sahip olma­ dığı şeyleri saymak yetmez. Doğu (aslında birçok Doğu vardır) yüzyıllar boyunca devletler kurm uş, problem ler çözm üş ve kültürler üretmiştir; dolayısıyla şeyleri içeriden de incelemeıhiz ve sadece olmayan şeylere atıfta bulunmamamız gerekir. Gene de, Mirondv’un SSC B’nin “m odernlik” denebilecek şe­ ye doğru ilerleyişi hükkındaki genel görüşü gerçekçidir ve us­ taca savunulmuştur.. Ona göre, bir ergen bir yetişkinden nasıl farklıysa Rusya da Batı’dan öyle farklıydı: heyecanlı, aşırı hare­ ketli, özdeneıim siz, ihtiyatsız, denemeye meraklı, saf ve talep­ lerinde ödünsüz, ama aynı zamanda, doğal bir merakla dolıı ve yeniliği sindirm e becerisine sahip. Unutulmam alıdır ki, bir ergen “gelişm em iş bir yetişkin” değildir. Ruslar Batı kurumlarını becerm edikleri için değil, bunlara ihtiyaç hissetmedikleri için geliştirmediler. Batı’da değerli olan ne varsa er ya da geç Rusya’ya ulaştı (2 0 . yüzyılın başmda değilse bile sonunda). Mironov, Batı’da gözlediğimizin çok ötesine geçen, toplum­ sal bilincin laikleşm esi hususunu öne çıkarır: Rus değer siste­ mi tamamen laikleşm iş ve dünyevileşm işti. Kadınları küçük

1 B. N. Mironov, S o ls ia ln a ia Rossıu, Sı. Petersburg, 1999. s. 3 4 1 -3 5 6 . 390

yaşta ölm eye m ahkûm ço cu k lar doğurm anın ağır yükünden kurtaran dem ografik bir devrim gerçekleşm işıi. Toplumsal ya­ pı modern bir boyut kazanm ışu: Toplumsal hareketlilik yük­ sek düzeylere ulaşm ış ve toplumsal sınıflar dışa açılm ıştı. Bir bütün olarak toplum Batı değerlerinin ve davranış norm ları­ nın etkisine daha açık hale gelm işti. Ç ocuklara verilen önem in artması ve kadınların erkeklerle yasal eşitliğe ve daha yüksek bir toplum sal statüye kavuşm asıyla bir çekird ek aile m odeli ortaya çıkm ıştı. Kentleşm e ilerlem işti: Ü lke esas olarak kentli olmuş ve kent sakinleri kentsel tüketim kalıplarına yönelm iş­ ti. Kırsal kesim de dâhil olm ak üzere, insanlar otom atik olarak kırsal-cem aatçi toplum sal örgütlenme biçim lerinden daha kar­ maşık farklı örgütlenm e biçim lerine geçm işti. O halde, Sovyet dönem inin sonuna gelindiğinde, m odern­ leşme Batı’daki m od eller doğrultusunda bü yü k b ir ilerlem e kaydetm işti. Sağlam bir sosyal güvenlik sistem i kurulm uştu (em eklilik, tıbbi bakım , gebelik ve aile yardım ları); bu liste, bir bütün olarak eğitim ve entelektüel kültürdeki dikkate de­ ğer gelişm eyle tamamlanabilir. Bunlara ilaveten, im paratorluk hukuken bir konfederasyon oldu ve Slav olmayan uluslar ger­ çek bir gelişm e gösterdi. Rusya’da “disiplinli” bir toplum (M i­ ronov, Fou cau ll’nun terim ini kullanır) ancak Sovyet dönem in­ de ortaya çıktı ve bu olgu, Sovyet sonrası rejim e geçiş sırasın­ da devrimci bir patlamayı önledi. O halde, genel olarak bakıl­ dığında Rusya ile Batı arasındaki mesafe azalmıştı ve ülke artık gelişm ekte olan dünyanın parçası değildi. Mironov, bu m o­ dernleşmeyi gerçekleştirm ek için başlangıçta kullanılan y ön ­ temlerin tabii ki farkındadır. Ama sonucun dikkate değer ol­ duğunu vurgulam akla haklıdır. Ben olsam buna bazı başka noktalar da eklerdim : kişisel maddi güvenlik, kütüphaneler, geniş bir okur kitlesi, genel olarak sanata özel olarak şiire gös­ terilen ilgi, bilim in önemi. Mironov, benim bilm ediğim neden­ lerle, 1991'den beri bütün bu gelişme gösteıgelerinin hatırı sa­ yılır derecede gerilem ekte olduğunu kaydetm em ektedir; oysa bunlar, Sovyet olgusunun ve m irasının daha iyi anlaşılm ası İÇin zorunlu bilgilerdir.

391

M ironov bundan sonra. Batılı araştırmacılardan ödünç alın­ m ış bir yön tem e başvurur: Ü lkenin so syo -ek o n om ik duru­ mundaki iniş çıkışların iyi bir göstergesi olduğunu düşündüğü antropom etrik ölçü tlerin k u llan ılm ası; örneğin, zorunlu as­ kerlik hizmetini yapm akta olan erlerin boylan. Bu şekilde, er­ keklerin boy ortalam asının 1 8 5 0 ’lerden itibaren (K ın m Savaşı nedeniyle) düşmeye başladığını ve serilerin özgürlüklerine kavuşmalanndan sonra düşmeye devam ettiğini saptar. Kriz otuz yıl sürm üş ve başlıca kurbanlan, savaşın ve vergilerin ağır yü­ kü a ltın d a tü k e n m e n in e şiğ in e g ele n k ö y lü le r olm u ştu r. 1880’lerde nüfusun biyolojik durumu biraz iyileşm iştir. Çeşitli veriler (bunların tam amı güvenilir değildir) 1 8 5 0 -1 8 9 0 arasın­ da beslenm enin kötüleştiğini, ama ondan sonra 1910’a kadar düzeldiğini gösterir. 1 8 5 0 -1 8 9 0 arasında ölüm oranı yüksek ve kararsızdır, ama tıptaki ilerlem eler sayesinde 1 8 9 0 ’dan iti­ baren düşer. II. Aleksandr’ın reformlarından sonra, genç erle­ rin fiziksel durum undan hareketle, Rus halkının durumunun kötüye gidişi üzerinde ço k konuşulmuştur. 1880’lerden itiba­ ren iyileşm eler başlasa da. bu yakınm alar yüzyılın sonuna ka­ dar devW i edilmiştir. M ironov'un kitabında yer verdiği, R R. Gregory’nin 1 8 8 5 -1 9 1 3 dönem ine ilişkin millî gelir tahminleri 1880’leriu ikinci yansından itibaren kişi başına tüketim de bir artış olduğunu gösterir. 1 927’de (bunu daha sonra yayımlanan güvenilir verilerden biliyoruz) halk, Birinci Dünya Savaşı ve İç Savaş’m ın yıkım la­ rını geride bırakıp belini doğrultmuştu. Silahaltm a alm an erle­ rin boy ortalam ası kentlerde 1 ,6 7 6 m, kırsal kesim de 1,675 m’ydi. Ağırlık ortalam alan ise sırasıyla 6 1 ,6 ve 6 1 ,9 kg’ydi. Be­ den kitle endeksi (agırlık-boy oranı) kentlerde 2 2 , kırsal ke­ simde 2 2 ,5 4 ’tü. Bu. M ironov’un "iyi bir biyo-statıı” dediği şeve işaret eder. O halde, beklenebilecek olanının tersine, yeni do­ ğanların boyu İç Savaş’m sonu (1 9 2 0 ) ile altm ışlı yılların sonu arasında (hatta 1 9 8 5 -1 9 9 1 dönem inde) uzamaya devam etti; bu, otuzlu yılların ve İkinci Dünya Savaşı’nm bu bakım dan bir etkisi olmadığı anlam ına gelir. 1 9 3 6 -1 9 4 0 kuşağından başlaya­ rak, boy ortalam asındaki artış kentlerde kırlardaki kadar hız392

Iıydı. Çeyrek yüzyıllık bir süre içinde ortalama (farklı katego­ rilere göre) 47 -6 1 mm yükseldi: o zamana kadar görülm em iş bir artış. Bu, Sovyet d önem inde k entlilerin, m u htem elen de köylülerin “b iyolojik statü ”sûnün sürekli iyileştiği anlam ına gelir. Mironov, “Devletin yaşam standartlarını sürekli düşürdüğü bilinirken, bu nasıl o labilir?” diye sorar. Hipotezi, otuzlu ve ellili yıllar arasında SSCB’de, iç, kısm en de dış kaynaklar saye­ sinde aile başına düşen gelirin dört yoldan arttığı yolundadır. Doğum o ranlan, buna bağlı olarak da çocuk yetiştirm e gider­ leri hızla düşmüştür. Aynı şekilde, genel olarak nüfusun, özel olarak da ço cu k lan n tıbbi giderleri azalmıştır. Ö nceden çalış­ mayan pek çok kadın, artık daha az çocuklu olduğu, m uaz­ zam bir işgücü talebi bulunduğu ve devlet kreşler ve yuvalar açtığı için çalışm aya başlayabilmiştir. Nihayet, daha iyi bir ser­ vet dağılımı “biyo-stalü ”deki bu iyileşmeye de katkıda bulun­ muştur. Bunun ço k ilginç, ama yeterince incelenm em iş bir ko­ nu olduğunu eklemeliyiz. Bütün bunlar, Rusya’da 1 9 2 0-1961 arasında (Batı’da yüzyıl başında) gerçekleşen dem ografik devrim çerçevesinde ele alın­ malıdır. Bu devrim e doğum oranlarındaki kesin düşüş (ana babaların kendi arzuları doğrultusunda), enfeksiyon hastalık­ larıyla daha iyi m ücadele ve çocuk ölüm oranlarındaki azalma damgasını vurm uştur: kısacası, daha m odern, daha rasyonel ve ekonom ik bir nüfus artış örüntüsü. 1861 reform larının ertesinde de doğum oranlannda belli bir düşüş gözlenm işti. İki dünya savaşının ve bir iç savaşın yıkım ­ ları da ek bir düşüş nedeniydi. Yirmili yılların ortalarına gelin­ diğinde, savaş öncesi doğum oranları yeniden tutturulm uştu. Yirmili yılların ikinci yansında, otuzlu yıllarda da devam eden bir düşüş eğilim i gözlendi. 1941’de doğum oranları 1 9 2 5 ’teki rakamın % 25 altındaydı. İkinci Dünya Savaşı düşüşü daha da artırdı. Ne var ki, barıştan sonra savaş öncesi oranlar yakalan­ madı. 1 9 4 9 ’da biraz yükseldikten son ra, doğum oranlarına güçlü ve geri döndürülem ez bir düşüş eğilimi yerleşti, iki ra­ kam, bu olgunun boyutlannı gösterir: Rusya’da yirmili yıllar­ 393

da binde 2 06 olan doğum oranı, altm ışlı yıllarda binde 29’a düştü. Bunun başlıca nedeni, Rusların özellikle kürtaj yoluyla (dünyadaki en yüksek oran) çocuk sayısını sınırlam a arzusuy. du. Evlenme yaşını geciktirm e eğilim ini, boşanm a oranını ve evlenmeyen kadınların sayısındaki artışı da hesaba katm ak ge­ rekir. Doğum oranlarındaki bu düşüş eğilim ini, ölüm oranlarında­ ki olağanüstü bir düşüş (1 8 5 0 ’lerde binde 3 9 ,8 , 1 9 0 0 ’de binde 3 0 ,2 , 1 9 2 0 ’lerde binde 2 2 ,9 , 1 9 6 0 ’larda binde 7 ,4 ), ortalama öm ürde buna tekabül eden bir artış (1 8 3 8 -1 8 5 0 'd e 2 8 ,3 yıl, 1 8 9 6 -1 8 9 7’de 3 2 ,3 4 yıl, 1 9 2 6 -1 9 2 7 ’de 4 4 ,3 5 yıl, 1958-1959'd a 6 8 ,5 9 yıl) ve em ekli sayısında orantılı bir artış dengeliyordu. 1 9 2 6 ’da, çalışabilir durum da her 100 kişiye karşılık çalışan nüfusa dâhil olmayan 9 2 kişi (7 l ’i çocuk, 1 6 sı em ekli) vardı; 1959’da faal olmayan nüfus rakamı 100’de 7 4 ’tıı (5 3 çocuk, 21 em ekli). 1 9 2 6 -1 9 5 9 arasında ortalama rakam aile başına %20 azaldı. Ve iş görem ez dürüm dakilerin çoğuna em ekli aylığı ödendiğinden, aileler de buna bağlı olarak yardım görüyordu. D olayısıyla, bü tü n olarak ele alındığında, toplum ve aileler ölüm oranlarının düşm esinden ve iş hayatının uzamasından yararlandılar^ Mironov, “çoğalm a sü recinin rasyonelleşm esi” olarak adlandırdığı dem ografik devrimden herkesin kazançlı çıktığı sonuciina varıyor. Bu modern çoğalma m odeli, başta kadınlar olm ak üzere bi­ reylerin ve ailelerin bütün yaşam çevrim ini rasyonelleştirdi. GeçmişLe evlenme çağından menopoza kadar kadınların sırtı­ na muazzam bir yük bindiren üreme işlevleri, artık yaşamları­ nın daha dar bir dilimiyle sınırlanm ıştı ve bu, çalışm alarına ve aile gelirini artırm alarına olanak veriyordu. Nitekim kadınlar bütün kilit sektörlerde işgücünün önem li bir bileşeni haline geldiler. 1970’e gelindiğinde, kadınların eğitim düzeyi genelde önem li ölçüde yükselm işti; teknik m esleklerde daha yüksek oranlarda temsil ediliyor ve bilim sel araştırmada güçlü b ir var­ lık gösteriyorlardı. M ironov “Dünyadaki başka hiçbir ülkede iş ve kültür dünyasına bu kadar yüksek düzeyde bir kadın ka­ tılımı görülm em iştir,” diye vurgulamakla haklıdır. 394

Ama esas olarak doğru olm akla birlikte, bunun aşın b ir bö­ bürlenme izlenim i uyandırdığına işaret etm ek için burada b i­ raz durm am ız gerekiyor. Sovyet kökenli pek ço k sosyolojik araştırma, son derece gerçek bir olgu olan kadın özgürleşm esi­ ne gölge düşüren iki sın ır olduğunu gösterm iştir: kadınların iktidar yapısındaki salt simgesel mevcudiyeti ve kentli aileler­ de de görülen direngen bir patriarkal sistem . Ev aletlerin in kıtlığı bu ik in ci sorunu ağırlaştırıyordu. Ağır bir işgününün ardından eve dönen kadınların önünde daha en az ü ç saatlik ev işi oluyor ve bu , yaygın m üzm in yorgunluğu daha da artırı­ yordu. Altm ışlı yıllarda devlet ev aletleri üretim ini ve arzını ar­ tırmak için “kahram anca” çabalar gösterdi ve tatm in edici so­ nuçlar elde etti. Ama bu, kadın eşitliğinin önündeki büyük engeli ortadan kaldırm ak için yeterli değildi. Bu kayıtların dışında, kadın özgü rleşm esinin göstergeleri yadsınam az ve M ironov gerek ü lk en in toplum sal yapısında meydana gelen değişim leri, gerek benim “yeni toplum ” dedi­ ğim şeyin oluşum unu -re k o r bir süre içinde ve geçm işteki yı­ kımlara rağm en- daha iyi değerlendirmemize büyük katkılar­ da bulunm uştur. Demografik verileri bir sonraki bölüm de de incelemeye devam edeceğiz, çünkü bunlar sahici bir özgürleş­ meyi gösterseler de, bazı daha karanlık gerçekleri de yansıt­ makladırlar. Şim dilik, M ironov'un betim lediği, Sovyet toplum una özgü ve ço k iyi bilinen, am a hiçbir zaman derinlem esine in celen ­ memiş olan ve Bilim ler Akademisi üyesi saygın sosyolog Tat­ yana Zaslavskaya’nın önem ini vurguladığı bir olguyu anm akla yetinelim. M ironov "Nüfusun büyük bölüm ünün gelirlerinin belli bir ortalam a etrafında eşitlenm esi, Sovyet toplum unun seferber edebileceği b ir başka iç yedek oluşturdu," dem ekte­ dir. Hatta daha da güçlü b ir iddiada bu lu narak, toplum sal gruplar arasında gelir eşitsizliğinin azalm asının nüfusun “bi­ yolojik statüsü”nün iyileşm esine katkıda bulunduğunu belirt­ m ektedir: Bir toplum ne kadar yoksulsa “b iyo lo jik statüsü” eşitsizliklere o kadar yatkındır. Elimizde SSCB'deki bu eşitsiz­ likle ilgili güvenilir bir değerlendirme yok, ama devletin mad­ 395

di eşitsizlikleri azaltmak için çok çalıştığını ve bunda tartışma­ sız başarılı olduğunu biliyoruz. Erlerin boyu gibi göstergeler ü zerin d e, o lağ an ü stü k en tleşm e oranı (1 9 2 1 'd e % 1 5 olan kentli nüfusun oranı 1 9 6 1 ’de % 50’ye yükselm iştir) kadar, yük­ sek nüfus hareketliliği ve farklı bölgelerden ve kültürlerden insanlar arasındaki karma evlilikler de olum lu etkilerde bu­ lunmuştur. Sistem vatandaşlarına Batı ülkelerininkinden çok daha düşük bir yaşam standardı sunsa da, Rusya’daki erkekle­ rin boyunun en azından seksenli yıllara kadar, neredeyse ge­ lişm iş ülkelerdekine eşit bir tempoda uzamaya devam ettiği bir vakıadır. M ironov’un çalışm asından, her şeyden önce, “biyolojik statü ”nün iyileşm esinin -v e buna neden olan faktörler bütünü­ n ü n - sistem in " s i m ” (m uhtem elen sistem in ken d isin in far­ kında olmadığı bir sır) olduğu görüşünü koruyacağız. Ve bu­ gün nüfusun “biyolojik statüsü ” kuşkuya yer bırakm ayacak şekilde kötülem ekte olduğuna göre, bu, pek çok Rus yurttaşı­ nın merhum Sovyet sistem ine duyduğu özlem in bir açıklaması olabilir.

396

23 Kentleşme: Başarılar ve Başarısızlıklar

Değişen toplum sal manzaraya (bürokrasi, siyaset, ekonom i ve paşaların uygulanm ası hep bu m anzaranın parçalarıdır) yö­ nelttiğimiz sabit dikkat, kentleşm iş ve m odernleşm iş olan ile kendini gerçekten m odernleştirm eden kentleşm iş olanı birbi­ rinden ayırm am ıza olan ak veren b ir analiz çerçevesi sunar. Önemli bir konu olan gelir eşitliği daha fazla araştırılm ayı hak ediyor. Ama göreli eşitlik ve bununla beraber, geniş nüfus di­ limleri arasındaki duvarların alçalıp sınıf farklarının azalması, Sözgelimi, ekonom ik eşitsizliğin sistem in ethos’unun parçası olduğu ABD’ye göç etm iş Rus göçm enlerin özlem le anım sa­ dıkları tartışılmaz gerçeklerdi. M ironov'un bu olguya ilişkin olumlu değerlendirm esi, Batı tnodeline uygunluk tem elinde tanım ladığı kendi m odernlik Anlayışıyla çelişir. Dahası, kırsal geçm işin mirası olan Rus “ce­ maat ruhu”nun (obshchin n ost’) yok oluşunu, ü lkenin “olgunluğu"nun bir işareti olarak görmesine yol açar. Ama Rus yurt­ taşlarının sağlığı, fiziksel gelişmesi ve manevi huzuru üzerinde böylesine olum lu bir etki yaralan eşitlik ve hem şerilik duygu­ lan, “m odern olm ayan” cem aat ruhunun parçası değilse ney­ di? M odem toplum larm bu ru htan kurtulm uş olm aları ger­ çekten iyi bir şey midir? Kentli kitleler arasında yaygın bir ol397

gu olan yalnızlık, bir tek “cem aat ru hıT nun derm an olabilece­ ği toplumsal atom laşm anın sağlıksız bir ürünüdür. Buraya kadar esas olarak “m ekanik değişimler” -y a n i kendi başına karm aşık bir olgu olan sürekli göç d alg alan - üzerinde durduysak, kentleşm enin “h arek etlilik ” sözcüğüne yeni bir içerik kazandırdığını anlam ak önemlidir. Bu, adres ya da işyeri değiştirmekten ya da oradan oraya gitm ekten ibaret değildir. Artık kentsel olan bir çevrede, terim in geleneksel mekânsal anlam ıyla yan yana getirildiğinde daha iyi anlaşılan bir top­ lumsal, kültürel, ekonom ik ve psikolojik hareketlilik söz ko­ nusudur. Kentleşm enin karmaşıklığı ve dönüştürücü gücü, yeni ileti­ şim kanalları aracılığıyla dolaşan, kitleleri bilgi ve haber seline boğan, yenilikçiliği, eğitimi ve entelektüel yaratıcılığı ödüllen­ diren ve nihayet, insanların kişisel yaşamlarında yeni ihtiyaç­ lar ve yeni varoluş anlayışları doğuran yığınla fikir üretmesin­ den oluşuyordu. Bütün bunlar, değişimin yavaş olduğu, top­ lumsal dünyanın bir köyden ibaret olduğu -dolayısıyla hâkim olunması kolay (herkes kom şularının yaşam ının ayrıntılarını bilirdi), toplumsal gerçeklikle derin bir tanışıklık duygusu ve­ ren ve doğanın güveleri karşısında kaderciliği teşvik e d e n - ge­ leneksel Rusya’mın kırsal ritim lerinin onlarca ışık yılı uzağın­ daydı. Kırsal kesim de kural olan geleneklere tutunma, sınırlı hareketlilik ve dar ufuklardı (genellikle kelim enin coğrafi an­ lam ında). Doğru dürüst bir okul eğitimi ve geçiş evreleri ol­ madığından, bu kırsal uygarlık, eğitim li olm anın, mesleki be­ cerileri geliştirm enin ya da m eslek değiştirm enin kaçınılmaz olduğu büyük kentlerle ve kentsel yerleşim lerle yüz yüze gel­ m ek için gerekli donanım a sahip değildi. Kente yeni gelenler, her lür bildik geleneksel toplumsal düzenlemeyi durmadan alt üst eden, sersem letici bir itikat, kişilik, giyim tarzı, bilgi, ha­ ber ve değer çeşitliliğine maruz kalıyordu. A tom laştıncı etki­ ler ve toplumsal, siyasi, ekonom ik ve kültürel, her türden yeni ve farklı ilişki ağlarına girme teşvikleri, geleneksel sosyo-kııltürel dünyayı tehdit ediyor, zam an zam an da bu dünyanın inatçı direnişini kırıyordu. 398

Ama tehdit altında olan sadece kırsal dünya değildi. Kentsel toplum da, en başta, sırf yönetilm esi gereken tamamen farklı yeni bir tüzel varlık olduğu için , devlete muazzam bir baskı uyguluyordu. Üstelik bu toplum henüz oldukça g enç ve kendi kendini düzenlem ekle deneyimsizdi ve eski geleneklerin ağır yükünü taşıyordu. Bu nedenle, kentleşm e sü recini yeni bir toplumun oluşum uyla eşdeğer görm ek yenindedir ve bugün itibariyle bunun aşikâr olduğu söylenebilir. G eçiş dönem i bir yan yol evresinden söz etm eye izin verdiği sürece, eski kırsal ve yeni kentsel dünya bir arada yaşadı, eski gelenekler ve zih­ niyetler, başkentlerin karmaşası ve “bilim sel kentler”in karma­ şıklığıyla harmanlandı. Devlet ve belli başlı kurum lan, tümüy­ le heterojen gruplardan gelen ideolojik ve siyasi baskı altında ve eşzamanlı olarak “farklı yüzyılları” yönetiyordu. Kültür ve zihniyetler arasındaki, bu aşamada siyaset ve devlet alanına yansıyan karm aşık etkileşim , devletin sim geler bütününde ve iktidarını icra ediş biçim inde olduğu kadar halkın devlet ikti­ darına tepkisinde de izi saptanabilecek b ir dinsel ve laik un­ surlar kanşım ı üretti. Stalin kültü, öldüğünde halktan yükse­ len üzüntü dalgası, otoriter bir hüküm etin derinden kabullenilişi, N ikita K m şçev’in temsil ettiği fenom en (sadece liderlik tarzı değil, aynı zamanda, halkta ve entelijansiyada ortaya çı­ kardığı yaygın protestolar) hep büyük değişim ler geçiren bir kültürel ve toplum sal manzaraya işaret ediyordu. Kem leşm e ilerliyor ve kentli toplum baskın yaşam tarzı haline geliyordu. G eçm iş geleneklerin ve pratiklerinin kalıntıları ne olursa ol­ sun, kentleşm e toplum u dönüştürdü ve bu yeni olguya ayak uydurmaya zorladı; aksi takdirde ülkenin yönetilm esi ve kal­ kınması m üm kün olam azdı. Başka türlü söylersek, devlet ve hükümet sistem i, kendi başına bir hareketlilik edinm ek ve ta­ mamen farklı bir tarihsel gündeme yanıt vermek zorundaydı. Şimdiye kadar işaret ettiğim iz değişim ler -ö z e llik le baskı ala­ lın d a - yeni gerçeklerin devlete dayattığı görevlerin karmaşık­ lığına b ir tepkiydi: Eski cebir ve seferberlik yöntem leri artık uygun değildi; yeni yöntem ler gerekiyor ve üzerinde dikkatle düşünülm üş yeni stratejilerin benim senm esi icap ediyordu. 399

Problemler sık sık kendiliğinden gelişiyor ve bunları çözmek için halkla pazarlık etm e becerisi ve esneklik gösterm ek gerekiyordu. Ama bürokratik otoriteler, çoğunlukla bağım sız ve yola gelmez yeni kentsel labirenti yönetm e işinin acemisiydi. M odernleşmeyle el ele giden kentleşm e, toplumsal davranış, larda yeni trendler ve devlet politikasının büyük ölçüde gö­ zünden kaçan spesifik bir “kaynak" bolluğu yaratıyordu. Bu muazzam dinam ik enerji yoğunlaşm asına, ağırlıkla kırsal bir nüfusu ve görece küçük bir kentsel kesimi yönetm ek için kul­ lanılan yöntem ve aygıtlarla hâkim olm ak m üm kün değildi. Bu özel durumda, “tarihin çağrısı”, devletin bu yeni gerçekliğe uyum sağlamasını ve kentsel toplumun dinamik güçlerine ha­ reket serbestisi tanım ak ve fiilen yetkili olduğu alanlara yo­ ğunlaşm ak üzere kendini dönüştürm esini gerektiriyordu. Bu açıdan bakıldığında, Knışçev döneminin başlarında ceza infaz, iş ve eğitim politikaları ile toplumsal politika alanlarında gerçekleşen değişim ler (bunları ikinci Kısım’da incelemiştik) doğru yönde atılm ış ümit verici adımlardı. Bunlar, sistem in, bir bütün olarak toplumda meydana gelmekte olan dönüşümü ta­ nıdığına işaret ediyjordu ve toplum ile devlet aygıtı arasındaki yeni ilişki biçim lerinin doğmasına yol açtılar. Bu süreç toplu­ mun ve rejim in demilitarizasyonuyla peş peşe ilerledi. Ekono­ mik ve toplumsal faktörlerin üst üste binmesi son derece kar­ maşık bir hal aldı vc devlet bu duruma yeni ihtiyaçlara ve ruh hallerine uyum sağlayarak yanıt vermeye çalıştı. Çalışma dün­ yası ile devlet arasındaki ilişkiler sık sık, daha önce de andığı* mız, “Siz bize öder gibi yapıyorsunuz, biz de çalışıyor gibi yapı­ yoruz,” esprisiyle, işçilerin bakış açısından özetleniyordu. Bazı­ ları bunu gerçeğin ta kendisi olarak alıyordu ve sadece esprili bir saptama olduğu halde, bir m iktar hakikat payı içerdiğini dü­ şünüyordu; yani, ilgili tarafların düşük yoğunluklu, düşük vcrim lilikli bir ekonom iyi yönetme konusunda anlaştıkları, hiçbir zaman imzalanıp resmen onaylanm am ış zımni bir toplumsal sözleşm enin varlığı yadsınamazdı. Bunun ço k sayıda sonucu oldu. Birincisi, işyerlerinde, hatta toplum genelinde çıkan çatış­ ma sayısının görece düşük kalmasını sağladı. Ama bu aynı za­ 400

manda, insanları yasal ya da yan yasal çeşitli özel faaliyetlerle (özel tarlalar, yan zamanlı ik in ci işler) ek gelir elde etm enin yollannı bulmaya teşvik eden oldukça düşük bir yaşam stan­ dardı anlamına da geliyordu. Ve bu olgunun da, ilgili tüm taraf­ lar için ille de olumsuz olması gerekmeyen sonuçlan oldu. Artık daha eğitim li ve koltukları daha sağlam olan idari kat­ manlar ise, operasyonun resm î yanının başansı iç in kaçın ıl­ maz olan -yasad ışı ya da müsamaha g ö ren - bir dizi girişim de bulundular. Zaman zam an, yolsuzluk ve karaborsa gibi kesin­ likle su ç niteliği taşıyan işlere bulaştılar. Bakanlık kuruluştan ve işletm e yönetim leri, planlam a otoritelerinin saptadığı he­ deflere yaklaşm ak için, bir dizi savunma önlem iyle kendilerini korumayı öğrendiler. G erçekte, gayri resmî kurallara dayalı bir sistem kurdular: İzinsiz mal, üretim aracı ve işgücü rezervleri­ nin oluşturulm ası, gerekli malzemeyi resmî kanallar dışından edinmek için tolk ach i ( “iş bitiriciler”) ve diğer aracılann kulla­ nılması, resmî soruşiurm atann ya da politikaların sabote edil­ mesi ya da göz ardı edilmesi ve nihayet, zirvede güçlü m ütte­ fik ağlarının ve lobilerin oluşturulm ası. Bu idari kuruluşlar partinin (ya da başka herhangi bir m akam ın) gerçek denetim i­ nin dışında kalıyordu ve devlet iktidarının neredeyse fiilî sahi­ bi durumundaydılar. Kentleşm iş bir toplum un ve devletleştirilm iş bir ekonom i­ nin oluşturduğu gerçeklik, sistem in motoru olduğu varsayılan partinin işleyiş biçim inde ve bürokrasinin üst kadem eleriyle olan ilişkilerinde meydana gelen değişiklikleri de açıklar. Par­ tinin aşağı kadem eleri ( “m em urlar”) hem toplum un hem de 'kendilerini istihdam eden m ülki idare ağının parçasıydılar. Bu özellikleriyle, toplum sal görüşlerin, ruh hallerinin, pratiklerin ve çıkarların hem kaynağı hem de alıcısı durum undaydılar. Bürokratik çıkar gruplarının (ekonom ik sektörlerin yön etici­ leri, askerî-sınai kom pleks, bilim cam iası, askerler) yanı sıra alt bürokratik katm anların (bunların hepsi sendika üyesiydi) Çıkarları, görüşleri ve haklan fiilen m eşrulaşmıştı. Aynı şekil­ de, uzm anlann ücret ve istihdam koşullan üzerinde kıyasıya pazarlık etme hakkı, bir “uzman işgücü piyasası”yla fiilen ta­ 401

nınm ıştı. Yasal ve fiilî bir işgücü piyasasının olması, tıpkı işlet­ me yönetim leri, çalışanlar, sendikalar ve parti arasındaki kar­ maşık ilişkiler gibi, Sovyet gerçekliğinin parçası haline geldi. Kamuoyunun beklentilerinin dikkate alınması ve bunlara ce­ vap verme arzusu, artık sık sık hükümetin gündeminde yer alı­ yor ve hüküm etin işleyiş biçim ini NEP’in sona ermesinden beri görülmemiş ölçüde değiştiriyordu. O tarihlerde yayımlanan ya da daha sonra arşivlerde bulunan parti ve devlet belgeleri, fark­ lı toplum sal katm anların ruh haliyle ilgili zengin bilgiler ve uyanlar içerir: Parti ya da hükümet organlan hoşnutsuzluk ya­ ratma riski olan şu ya da bu politika (ya da politikasızlık) hakkındaki endişelerini dile getirirler. İşçilerin tavırları otoriteler için büyük önem taşıyordu; hele raporlar işçilerin parti toplan­ tılarına katılmadıklarına, toplantılarda ağızlarını açmadıklarına ya da konuşm acıları yuhaladıklarına -işçilerin başvurdukları değişik protesto biçim lerinden ve daha kararlı eylemlerden hiç bahsetmiyoruz (grevlerin sayısı artm aktaydı)- işaret etliğinde, aygıt içinde sık sık tartışmalara konu oluyordu. Öğrenciler, entelektüeller ve idari kadrolar arasındaki eğilim­ ler ve görüşler de aynı şekilde rapor ediliyor ve yaygın biçimde tartışılıyordu. Bu katmanlar arasındaki moralsizlik düşük per­ formanslara ve sık sık, partiye karşı hasıııane bir tutuma yansı­ yordu. Bu nedenle, bir politika yoğun hoşnutsuzluk yarattığın­ da yumuşatılıyor, resmen geri çekiliyor ya da terk ediliyordu. Kadınlar çocuklarını bırakabilecekleri kreşler olmadığı için işe girmeyi reddettiklerinde, yetkililer harekete geçiyordu: Bu du­ rumdan sorum lu olanları uyarıyor, reorganizasyona gidiyor, toplumsal politikayı iyileştirici adımlar atıyor ve ödünler veri­ yorlardı. Bu, çeşitli hakların kitlesel ölçekte fiilen -h a tta kanu­ n e n - tanınmasıyla sonuçlanıyordu. Kamuoyunu hesaba katmak ve yurttaşlarla pazarlık etm ek artık loplum -siyaset hayatının parçası olmuştu. Ve aceleye getirilmiş politik kararlar bu sürece sekte vurduğunda (K nışçev döneminde zaman zaman olduğu gibi) bunun derhal ödenmesi gereken siyasi bir bedeli oluyordu. M edeni kanun ile ceza yasasını iyileştirm ek ve ceza infaz sistem ini m odernleştirm ek için harcanan çabalara bakarak, bir 402

hukuk devletinden bahsedebilir miyiz? Hayır. Bu kategorinin uygun olm ası için , yasalhgın en azından kısm en, ama sarih bir şekilde en tepedeki yönetim kadem esi için de geçerli olm ası gerekirdi. Sistem in eleştiri hakkım tenkitçilere de tanım ası ya da hiç değilse, siyasi m uhaliflere adil bir şekilde yargılanm a hakkını verm esi gerekirdi. Oysa durum böyle değildi. Buna karşılık, yargı dışı gizli prosedürlere ve keyfi infazlara son ve­ rilm esinin ardından, h ukukun ve adalet sistem inin rolünde önemli bir artış olduğunu kuşkusuz söyleyebiliriz. N ovoçerkask’laki gibi “kitlesel karışıklıklar” KGB’nin akim ­ dan çıkm ıyordu, çünkü bunlarla nasıl baş edeceğini bilm iyor­ du: Bu özel örnekte, askerî m üdahale önem li sayıda insanın yaşamına mal olm uştu. Arşiv araştırm alarına dayanan yakın tarihli bir kitap Sem ichastny’yi çok kaygılandıran bu tür olay­ larla ilgili veriler sağlam aktadır.1 Brejnev dönem inde, yedisi ilk iki yılda olm ak üzere dokuz kitlesel ayaklanma olm uştu; Kruşçev d ö n em in d e bu sayı iki b u çu k kat daha y ü k sek ti. 1 9 5 7 -1 9 64 arasında çıkan olayların sekizinde silah k u llan ıl­ mıştı; Brejnev dönem inde ise sadece üç defa (hepsi 1 9 6 7 d e ). Kruşçev dönem inde ayaklanm acılar arasındaki ölü ve yaralı sayısı 2 6 4 , Brejnev dönem inde ise 7 1 ’di. Yirmi beş yıl içinde, ayaklanmalar sırasında ölen ya da yaralananların toplam sayısı 335’li çoğu yaralı olm ak üzere (ama rakam verilm em ektedir). 0 halde, ölü ve yaralı sayısının yıllık ortalaması 13,4’tü (ayak­ lanma çık m ay an p ek ç o k y ıl o lm u ştu ). B aşk a ü lk elerd ek i ayaklanma olaylarına dair ayrıntılar bilinse (olay ve ölü ya da yaralı sayıları) iyi olurdu. Sovyetler’e ait rakam (2 5 yıl içinde 335 ölü ya da yaralı) ülkenin muazzam büyüklüğü ve antide­ m okratik rejim i göz önünde alındığında ço k mu yüksektir?

Değişim, yenilik ve reform lar panoram ası, okurlara Stalinist model ile Stalin sonrası m odel arasındaki farkı değerlendirme olanağını vermektedir. Bir yönetm e biçim i olarak k itle terörü1 V A. Kozlov, M assovye B csporiad ki v SSSR p ri K hru shcheva i Brezhneva, i 9 5 N a ch alo I9 8 0 h h g o d ov . N ovosibirsk, 1999. s. 4 0 2 .

403

ne son verilm esi, yetkilileri -ö n c e lik le de p artiy i- belli başlj toplumsal ve bürokratik aktörlerle, benim “pazarlık” dediğim şeye girmeye zorlayarak, rejim in bu kesimlere olan bağımlılıgını artırdı. Sovyet tarihinin tam am ını, Stalinistliği geriye ve ileriye teş­ mil ederek “aşırı S talin istleştirm e”, çeşitli am açlara hizmet eden -a m a tarihsel araştırmaya hiçbir yaran olm ay an - yaygın bir pratiktir. Toplumsal yapıda meydana gelen değişimlerin ça­ pını ve önem ini, belli toplumsal grupların (küçük ya da bü­ yük) stratejik ağırlığını, parti aygıtı ile devlet arasındaki kay­ naşıp bütünleşm eyi, kitle terörünün son bulm asını göz ardı etm ek için hiçbir neden yoktur; yeter ki kannaşık bir tarihsel gerçekliği ortaya koymaya çalışm ak yerine bazı ideolojik var­ sayımların peşinden gidiyor olmayalım. Bunu söyledikten sonra, bu toplumun ve rejim inin, devlet­ ten ve parti liderlerinden gelenler de dâhil, gerici id eolojik ve siyasi akım lara karşı yalıtılm ış olmadığını unutm amız gerekir. Burada bu çok kapsamlı konuyu, sadece, Stalinizm ’den arınma güçlükleri ve Stalin’in itibarının iadesi yönündeki baskı açısın­ dan ele alacağız. Slalinizm sonrası yönelim kadrosu bünyesin­ de süregiden iç tartışmaların ve Kruşçev’in destalinizayonuııa muhalefetin ojİagı, Stalinizm 'in olduğu gibi sürdürülmesi de­ ğil, devletin kurucusu ve bir “büyük güç”ün (d ersh a v a) başı olarak Stalin im gesinin korunm ası ve devletin çıkarları söz konusu olduğunda şiddet yöntem lerine başvurmaya hazır ol­ maktı. Kuşkusuz ve hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, dikta­ törlük rejim inin lider kadrolarından bazıları bu tavrı savundu. Gene de, nabız yoklam ak için uçurulan her tür balona ve Sta­ lin’in büyük lider im ajım onarmaya yönelik yarım önlemlere rağmen, artık bir anlamı olmadığı için itibar iadesinin gerçek­ leşmediğini saplamak önemlidir. Stalinistler arasında bile, ar­ tık kimse kanlı tem izlik hareketleri düşüncesini savunmuyor­ du. Kuşkusuz, siyasi tutuklam alar devam etti. Ama artık in­ sanların “itiraf eım e”ye zorlandıkları hayali ya da sanrı ürünü suçlar değil, rejim i fiilen eleştiren ve gerçek siyasi faaliyetlere girişen insanlar söz konusuydu. Bunun nitelik bakım ından da 404

.'icapsam bakım ından da Stalinist dönem le pek bir ortak yanı Ama sistem in artık ne olmadığına ilişkin bu yargı, neye dö­ nüştüğünün genel bir tablosu çizilm edikçe boşlukta asılı kala­ caktır. “Aşağı”dan bakıldığında, sistem gerçek b ir labirentti: Kitleler ve kuruluşlar nasıl uygun görüyorlarsa öyle davranı­ yor, Merkez Kom itesi’nin tek baştna ya da daha büyük bir tum ­ turakla Bakanlar Kurulu’yla birlikte çıkardığı yasa ve kararna­ melerin önemli bir kısmı uygulanmıyor ya da bunlara kerhen uyuluyordu. İşgücü değişkenliği gibi kitlesel olgular hâlâ eskisi kadar güçlüydü. G örevliler kızağa çekildiklerinde bile işlerini kaybetmiyordu. Bazı yasalann sertliğine aldırmayan yargıçlar, cezalandırmanın anlamı olm adığını hissettiklerinde cezalarda indirime gidiyorlardı; başkalan ise, yeni politikaların fazla libe­ ral olduğu inancıyla bunun tam tersini yapıyordu. Bütün bu n­ lar, hükümet politikalarıyla sınırlanan bir tarihin yanıltıcı ola­ cağını gösterir. Gözlem lediğimiz tarihsel olaylar, siyasi önlem ­ lere sadece kısmen bağlı süreçler biçim ini aldı. Aslında bunlar, esas olarak -h atta lü m ü yle- kendiliğinden gelişmelerin (daha önce karşılaştığımız stifelıiia'mn) ürünleriydi. “Y ukarıdakiler" sadece iradeci bir p olitikanın teşv ik çileri değildi. Politbiıro ülkeyi 2 -4 milyon kişilik n a ch a l’niki (k e li­ menin geniş anlam ında “ş e f ’) katm anının yardımıyla yöneti­ yordu: Bunların yaklaşık 1 milyonu tepe konumlarda, 1 m il­ yonu daha önem siz idari konumlarda, 1 m ilyonu da sınai iş­ letmelerin başında bulunuyordu. Bu insanlar kendi tarihi ve sosyolojisi olan geniş bir toplum sal katm an oluşturuyordu. Tıpkı otoriteleri altında çalışan işçiler, köylüler ve entelektüel­ ler gibi bunlar da çıkarlarının bilincindeydiler. Böylece, sınai işletm elerin y öneticilerinin, resm en yasak olm asına rağm en, fabrikalarım gelişm iş bölgelerde kurduklarını ve işgü cü re­ zervleri bulundurup başka stoklar biriktird iklerini görürüz; bunlar da yasak, üstelik finanse edilmeyen faaliyetlerdi. (Peki, para nereden geliyordu? Ö rtülü ödeneklerden m i?) 1)4 pozis­ yonlar ve terfi olanakları sunm ak için nomenklatura kuralları bile çiğneniyor, bu da, sosyologların bekleyebileceği üzere şef­ 405

lerin çevresind e y ard ak çıları, k lik leri ve m ü şterileriyle bir “dost ahbap” ağmın oluşm asını sağlıyordu. Böyle kendiliğinden gelişm eler, rejim ne olursa olsun, her toplumsal grubu kapsar: Ü sttekiler kendi işlerine yoğunlaşır, astlan ise kendi çıkarlarını korum ak için meşru olsun ya da olm asın her şeyi yaparlar. Sonuçta, çok sayıda faktör devrede olduğunda, karşılıklı olarak birbirini etkileyen ve gerçekliği resmî klişelerde betim lendiğinden daha karmaşık hale getiren pek çok dinam ik ayırt edilebiliriz. Doludizgin kentleşm e sıra­ sında meydana gelen toplum sal değişimler, toplum un karma­ şıklığında, “toplum sal faktör”ün yükselen ivmesiyle somutla­ nan (işgücünün hareket özgürlüğünün artması, uzmanlar için, entelijansiyanın rolünün güçlenm esine yardımcı olan bir işgü­ cü piyasasının oluşm ası) yeni bir aşama oluşturdu. Bu düzey­ de bir karm aşıklığın siyasi sistem in lim itlerini sert bir şekilde sınaması kaçınılm azdı. Bu kitabın başından beri yaptığımız gibi, dikkati “toplumsal faktör”e yöneltm ek, karm aşık bir toplumsal gerçekliğin ve bu­ na eşlik eden d erin değişim lerin farkına varılm asını sağlar. Stalin sonrası dönem de Sovyet rejim inin varlığı görece kısa sürdü, amaytuı dönem e olağanüstü yoğun bir tarihsel deneyim damgasını/vurdu. Stalin’in ölüm ünden sonra, sadece kitle terörünün'terk edilişine değil, halkın “serfleşiirilm esi”yle ilişkili başka özelliklerin yok oluşuna da tanık oluruz. Serdik halinin son bulmasıyla bağlantılı değişim ler özellikle önem liydi: Bi­ reysel özgürlüklerde, dem okratik bir sistem de çok daha fazlası sunuluyor diye küçüm seyerek reddedilemeyip teslim edilmesi gereken bir genişlem e gerçekleşti. Halktan kişiler kadar diğer sınıdarın da soluklanm a alanındaki bu genişlem e hesaba katıl­ madan, rejim in bundan sonraki yazgısını anlam ak mümkün olamazdı. Toplumsal koşulların iyileşm esi, iş güvenliğine veri­ len önem in artması, işgıınünün kısaltılm ası, artık daha kolay yararlanabilen tatil beldelerinde daha uzun tatiller, daha yük­ sek ücretler (m üthiş artışlar olmasa da) hep sistem üzerinde düşünürken hesaba katm am ız gereken faktörlerdir. İkinci Kisım ’da da işaret ettiğim iz gibi, işçi-işveren ilişkileri arlık iş ya­ 406

sasına ve çalışana işyeri değiştirme hakkını tanıyan hukuksal güvencelere dayanıyordu. İş ç i ve m em urların hakları daha açık bir şekilde tanım lanm ıştı ve daha iyi korunuyordu: Yasal hükümler işyeri yönetim inin kararlarına iLiraz etme ve davala­ rı jş uyuşmazlıklarını çözm ek için kurulmuş m ahkem elere ya da özel hukuk dairelerine göıûrm e olanağını veriyordu; işçile­ rin bu m ahkem eleri kazanm a ihtim ali hiç de düşük değildi. Kısmen ortaöğretim ini tam amlamış genç mezunların fabri­ kalara akın etmesi sonucunda işçilerin eğitim düzeyinin yük­ selmesi de, bunların gerçekleşm esine kuşkusuz yardımcı oldu. Bu gençler, eğitim düzeyleri ve özlemleri ile karşılarında bula­ caklarını sandıkları tekn o lojik yenilikleri hayata g eçirm ekte ağır davranan sınai, vd. işletmelerin hâlâ görece ilkel çalışm a koşulları arasındaki uçurumu fark ettiklerinde, işletme yöneti­ cilerine ve hüküm ete güçlü bir toplum sal baskı uyguladılar. Önceki kuşaktan pek ço k işçi düşük yoğunluklu bir sistem e güçlük çekm eden ayak uydururken, işgücünün bu eğilimli ke­ simi kuşkusuz hayal kırıklığı içindeydi. Çoğunlukla mekanize bile olmamış işlerinin m onotonluğunun ve arkaikliğinin verdi­ ği hoşnutsuzla, gidip başka yerlerde daha ilginç işler aramaya hazırdılar ve artık buna haklan vardı. On lan tutabilm ek için, işletmelerin teknolojik düzeyinin iyileşmesi gerekiyordu. Ama bunun gerçekleşm esi için sanayideki -v e ekonom i genelinde­ k i- teşvik sistem inin baştan sona gözden geçirilm esi icap edi­ yordu; bu, muazzam karm aşıklıkta ekonom ik problem ler do­ ğuran ve yönelim için gerçek bir baş ağrısı haline gelen bir işti. “Sosyoloji-’ terim i, toplumsal gruplann çıkarlar, etkileşim ler ve pratikler bütününü özetler ve artık kayda değer bir yoğun­ luk taşıyan fik irlerin , id eo lo jilerin , siyasi trendlerin ve ruh hallerinin oluşum unu ve dolaşım ını da kapsar. Bu, entelijansiyanın büyüyen rolüyle, kamuoyunun artan ağırlığıyla ve an ık bürokratlar sınıfı, parti aygıtı, gençlik ve çalışan nüfus arasın­ da yayılm ış olan tavırlarla bağlantılıydı. Bazıları, diğer siyasi görüşlere var olm a, kendini ifade etme ve örgütlenm e hakkı tanımayan bir ülkede, bırakın id eolojik tarihi, siyasi tarihin bi­ le olamayacağını düşünüyor gibidir. Halbuki SSCB’de siyasi ve 407

ideolojik eğilim ler gerçeklen vardı ve örgütlü bir biçim alma­ m ış ve rejim i devirm eye çalışm am ış olsalar da, seslerini du­ yurmanın yollarını buldular. Bu yola baş koyanlar, gizli polisin dikkatini çekm e tehlikesiyle karşı karşıyaydı, ama n e kadar güçlü olursa olsun, gizli polisin, gençlik ve geniş toplum ke­ sim leri arasında, bürokraside, orduda ya da enıelijansiya ara­ sında yayılmış olan bu fikirler karşısında yapabileceği bir şey yoktu. Bu yaygın fikirler ortaya çıkınca, üstünlük tarihe -ya da siyasi so sy o lo jiy e- geçer ve polis acizleşir; özellikle de bu görüşler yönetici katm anlar, hatta kendi m ensuplan arasına yayıldığında. Parti de çaresizlik bir yana, bu fikirlere ve eğilimlere boyun eğmiş haldeydi: Bu çevrelerde ço k derin kökleri olan çeşitli -b azen çok s e r t- m illiyetçilikler ya da “d ev letçilik ler, bunlara hoşgörü gösteren rejim in tem ellerinin baltalanmasına yardım­ cı oldukları halde, neredeyse açık açık ve dokunulm azlık için­ de dile getiriliyordu. Ama doğrudan rejim karşıtı güçler rejimi ciddi bir şekilde tehdit edecek durumda değildi. Zaten rejim devrilmedi: tç/kaynaklarını tü kettikten sonra öldü ve kendi ağırlığı altım sı çöktü (im paratorlukların yıkılış tarihinde özel b ir durum K K uşkusuz re jim i devirm ek isteyen k işilerin ve gü çlerin oluşturduğu k ü çü k çek ird ek ler vardı, am a bunlar halktan yeterli destek görm üyordu. Andropov’un servisleri­ nin, potansiyel m u halif ve fesatçı sayısını -e s a s olarak Rus­ ya’nın güneydoğusunda ve başkentlerdeki entelijansiya arasın­ da olm ak ü zere- 8 ,5 milyon olarak tahmin ettiğini görmüşlük. Ama bu unsurlar hiçbir zaman tutarlı bir siyasi güç oluştur­ m ak üzere bir araya gelmeyi başaramadı.2 Polis k o n tro llerin in ve m uhbirlerin (s tu k a c h i) varlığı, tek başına rejim in gücünü açıklam aya yetmez. Yurttaşlar sistem de, isler ülkenin uluslararası statüsü, ister nüfusun göreli toplum ­ sal türdeşliği, ister dezavantajlı katm anlar için kayda değer toplumsal yükselm e im kânları, ister Stalin’in ölüm ünden son­ 2 Potansiyel “sorun kay n a k la n 'n ın teşhisi ve değerlendirilm esi, bu grup vc ör­ gütlenm elere karşı kullanılan izlem e yöntem leri ve araçları ne olursa olsuıı. her gizli servisin görevlerinden biridir.

408

ra sistem e yeniden hayatiyet kazandm lırken, hatta gerilem e evresinde tanınan yasal ya da fiilî hakların göreli yeniliği, ar­ zulanacak ya da takdir edilecek b ir şeyler bulm uş olm alıdır. Bütün bu özgürlükler, halktan yaygın destek görebilecek, net bir şekilde tanım lanm ış yeni özlem lerin kristalleşebilm esi için m uhtemelen henüz çok genç olan bir kentsel gerçeklikle bağ­ lantılıydı. G enişlem ekte olan bu kentsel toplum bağlamında, sosyolo­ jinin akadem ik bir disiplin olarak boy gösterm esi doğal, ama son derece önem li bir gelişmedir. O vakte kadar yasaklı olan bu disiplini geliştirm ek için yapılan baskılar, sadece akadem is­ yenlerden değil, etkinlik alanı tek bir branşla sınırlı olmayıp ekonom i, toplum ve hüküm et m ekanizm asının tam am ını kap­ sayan G osplan, Maliye Bakanlığı, M erkezi istatistik Bürosu ve Devlet Çalışma Kom itesi gibi pek çok kuruluştaki çeşitli gö­ revlilerden ve analizcilerden de geliyordu. KGB de geri kalma­ mak için , B ilim ler A kadem isi'nin yardım ıyla, başta öğrenci dünyası olm ak üzere çeşitli çevreleri, özellikle de bunların po­ tansiyel ya da fiilî rejim düşmanı ve anti-sosyal tutum larını in­ celem ek amacıyla bir sosyolojik araştırma enstitüsü kurdu. Sosyoloji hızlı bir gelişm e gösterdi. Sosyologlar, isleyerek ya da değil, akadem ik kurum lar ve bunların üyeleri tarafından desteklenen bir baskı gnıbu haline geldiler ve çok geçm eden, toplumu, işyerlerini, gençliği ve özlem lerini, kadınların duru­ munu, vs. daha iyi tanım ak için vazgeçilmez görülm eye başla­ dılar. Yazdıkları makaleler, özellikle de saha araştırm alarıyla, gerçekliğin resm î id eolojinin retoriği ve klişeleriyle çok az or­ tak noktası olduğunu ortaya koydular. Bu gerçekliği, sıradan insanların olduğu kadar, parti ve devlet sorum lularının bilinci­ ne de sokarak, bunların yeni gerçeklere, yeni görevlere ve yeni yaklaşım lara alışm asını sağladılar. H üküm et kuru lu şları çok geçm eden sosyolojik araştırm alar sipariş etmeye başladı. Ç e­ şitli sosyologlar öne çık tı (Tatyana Zaslavskaya ve N ovosibirsk’teki son derece yenilikçi akadem ik m erkezden m eslek­ taşları, Leningrad ve M oskova’daki daha başkaları). Bunlar, laflarını esirgemeden, kırsal dünyadaki, fabrikalardaki ve bü­ 409

rolardaki yaşam koşullan hakkında gerçekçi çalışm alar yaptl. lar. Çeşitli m erkezlerden, özellikle de M erkezi M atem atik^ Ekonom i Enstitüsü’nden iktisatçılar, yoğun bir araştırma faali­ yetine girişerek, hüküm ete sunulan, yayımlanan ya da yayım, lanmayan çalışm alar gerçekleştirdiler. Bunlardan bazıları sipa­ riş edilmiş araştım ıalardı, başkaları araştırm acılann kendi ini­ siyatifiyle yürütüldü. Siyaset bilim ciler, kendilerine sorulmadı­ ğında bile görüşlerini belirttiler. Hükümete, belli politikalara (örneğin Afganistan’ın işgali) karşı çıkan istenmeyen muhtıra­ lar yolladılar. Hükümet ve parti aygıtı daimi ya da süreli danışman olarak akademik uzmanlar seçti. Bu akadem isyenler entelijansiyanın, tüm karmaşıklığı içinde kentsel gerçekliğe en alışık kesimini oluşturuyordu ve resmî ideolojik söylemden ya da muhafaza­ kâr ajitasyon-propagandadan uzak yeni bir analiz tipi geliştir­ m eye çalıştılar. Bu açıdan bakıldığında, hüküm et çevreleri. Brejnevcilerin doldurduğu parti aygıtından -b a z ı daire ve sek­ reterliklerin kendi danışma kurullarım oluşturma eğilimi bun­ ların etkisini dengeliyor olsa d a - daha açıktı. M uhtem elen bu trendi başlata^r Andropov, kendi dairesine bazı çok parlak, viz­ yon sahibi insanlar aldı.3 Rejim in yıkılmasından sonra, bun­ lardan pek'çoğu, geçm işe ilişkin değerlendirm elerine inandırı­ cılık kazandıran yüksek bir ahlaki ve entelektüel düzey sergi­ leyecekti. Bu eğitilmiş kentsel toplum , içinde, yukarıda sözünü eniği­ miz cesaretlendirici olgulardan çok daha fazlasını barındırı­ yordu. Siyasi olarak, sadece aydın reformcular değil, çeşitli ge­ rici ve sertlik yanlıları da üretti. Ama biz burada, herhangi bir özel siyasi akım a değil -ö z e llik le , bu akım ların kolayca yön değiştirebileceği d üşü nü lü rse- rejim in yüzleşmek zorunda ol­ duğu kentsel gerçekliğin yeniliğine ve karm aşıklığına odak­ lanmayı seçtik.

3

Mesai arkadaşlarından bazılarının anılarına dayanarak, Arbatov, S lıa k h n a z a ro v . Burlaısky, Chem iacv ve Bekeıin (finde gelen bir siyasi dergi olan S v o b o d ıu iia M yslîıı yayıncısı).

410

Ekonom i Ne “D iyordu”? Ekonominin işleyişi ve perform ansı giderek daha büyük bir sorun haline geliyordu. Ç ok tehlikeli bir ikilik gerçekleşiyor gibiydi: Yeni toplum sal yapı g enişlerken, ekonom ik büyüm e oraniarı sürekli düşüyordu. M illî gelirin büyüme hızının (Batı­ lı tahminlere göre), ellili yıllarda yılda % 5,7 gibi hatırı sayılır bir düzey (birinci beş yıllık plan dönem indeki kadar yüksek bir oran) tutturduktan sonra, altm ışlı yıllarda % 5,2 ye, yetm iş­ li yılların ilk yansında % 3,7'ye ve 1 9 8 0 -1 9 8 5 arasında % 2’ye düştüğüne işaret etm ek yeterlidir.4 Robert Davies bu tabloyu doğrular. Yetmişli yıllan n ortala­ rından itibaren, Sovyet ek onom isinin büyüme oranı o kadar düştü ki, GSM H’n in büyüm e hızı yirmili yıllardan beri ilk kez ABD’nin gerisinde kaldı; bu oran yeni sanayileşm ekte olan ki­ mi ülkelerdeki oranlan n ço k daha gerisindeydi. Bu rakam lann ardında, her türlü ekonom ik ya da siyasi düzenlem enin kon t­ rolünden kaçan, her geçen gün biraz daha karm aşıklaşan bir gerçeklik yatıyordu. E k o n o m ik kuruluşlar ve araştırm acılar durumun giderek kötülediğini biliyordu. O halde, yapının tam am ından sorumlu olan Başbakan Kosi•gin’in , daha 1 9 6 6 ’da B ilim le r A k a d e m isi’n d e n , d u ru m u ABD’yle rekabet gücü açısından değerlendirmesini istem esin­ de şaşılacak b ir şey yokıur. A kadem inin “kapitalizm le reka­ b etken sorum lu bir bölüm ü vardı ve hüküm ete düzenli olarak Batı ekonom ilerinin gelişm esiyle ilgili karşılaştırm alı veriler sağlayan G osplan’ı ya da M erkezi İstatistik Bürosu’nu tedirgin etmeden bu işle görevlendirilebilirdi. Bakanlar Kurulu tarafın­ dan sipariş edilen söz konusu rapor, m uhtem elen 196 6 sonun­ da tam amlandı ve 1 9 6 7 başında hüküm ete sunuldu. Tümüyle Kosigin’in ek o n o m ik reform ların ın (bu n lar resm en 1 9 6 5 ’te başlatılmış ve ateşli tartışm alara konu olm uştu) ruhunu taşı­ yan çalışm a, reform cuların elini güçlendirebilecek b ir aciliyet 4 Bkz. E. J . Hobsbawm, Age o f Extrem es, Londra. 1994, s. 4 0 0 , aktaran G ur Ofer, "Soviet Eco n o m ic G row th, 1 9 2 8 -1 9 8 5 " . Jo u r n a l o f E con om ic L iteratu re, C ilt XXV, No. 4 Aralık 19 8 7 . s. 1778.

411

duygusu vermeye çalışıyordu. Hûkümeıe ve Gosplan’a sunu­ lan ekonom ik tablo yalındı. Kosigin arşivleri henüz kullanıma açılm adığından, kendisinin durum hakkında ne düşündüğünü söylememiz m ümkün değil, ama m etin, sistem in hayatiyetine ilişkin kaygıları konusunda elimizdeki en iyi ipucunu oluştu­ rur. Ö te yandan, rapor ekonom ik kalkınmayı engelleyen aske­ ri harcamaların ağır yükü konusunda tek laf etmez. Ücretlerin yükselm esinin ve tüketim m allan üretiminin artm asının, hız­ landırılmış bir teknolojik ilerlem e yarışma giren bir ekonom i­ nin önkoşulu olduğunu belirtm ekle yetinir.5 Ama kuşkusuz, Kosigin bütün bunları başka kaynaklardan zaten biliyordu. Akademi ik tisatçılann ın, 19. yüzyıl sonunda lider sektörler olarak kabul ed ilen b ran şlar h ariç tüm k ilit göstergelerde SSCB’nin geride olduğunu gösterdiklerini biliyonız. Kosigin'in p rojelerine düşman olan m uhafazakârların savurganlığa son verm ek ve kaynaklan artırm ak için , sistem le uğraşmaksızın, ekonom i yönetim ini iyileştirm enin yeterli olduğunu ileri sür­ müş olm alan m uhtem eldir. Bu, savurganlığın Kosigin’e isnat edilebileceğini im a etm enin b ir yoluydu... Ama söz konusu problem Kosigin’in kafasını meşgul etse de, sorumlusu o de­ ğildi: Savurganlık, hastalığın nedeni değil sonucuydu. Bu ko­ nuda yapılacak kapsamlı ve derinlem esine bir araştırma, ııkan ık lık lan n daha berrak bir şekilde teşhis edilm esine yardım edecekti. Bu görev, kuşkusuz Kosigin’in desteğiyle, önem li yet­ kilerle donatılm ış olan Savurganlığı Yok Etm e Kom isyonu na verilmişti. Bu arada, Kosigin’in hasım lan da bu kom isyonla il­ giliydi (belki de bu girişim e onlar öncülük etm işti). 1 9 6 6 ’da, adı Devlet Kaynaklarını Tasarruf Kom isyonu ola­ 5

“SSCB, ABD ve diğer büyük kapitalist ülkeler arasında başlıca rekabet prob­ lem leri ve p e rsp e k tifle ri" k o n u lu bu ara ştırm a n ın b u lg u ların ı 5 A ğustos I966'd a (Bakanlar Kurulu'nun 14 Nisan 1966'daki talim atı doğrultusunda) su­ nan akadem isyen Yevgeny Fcdoseev, çalışm anın SSCB Bilim ler Akademisi'nin Dı'ınya Ekonom isi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü tarafından. Gosplan mü­ dürü Baibakov'un katkılarıyla yürütüldüğünü açıklam ıştı. Baibakov İ S Mart la Kosigin'den şu talim atları alm ıştı: (1 ) Akademi raporunun, ilgili son uç ve tav­ siyelerini hazırlanm akıa olan beş yıllık plan m etnine dâhil etm ek üzere. Gosp­ lan danışına kurulu oturum unda Akademi tem silcilerinin huzurunda tartışıl­ m ası: (2 ) ilgili m etinlerin Bakanlar Kurulu prczıdyumu üyelerine iletilmesi.

412

rak değiştirildikten sonra atanan kom isyonda, sektörler arası bakanlık ve kuruluşların (G osplan, Maliye, İstatistik, Çalışm a ve Ücretler, G ossnab) başkanları yer alıyordu. Görevi, başka kuruluşların da yardımıyla sistem in kilit sektörlerin i in cele­ mekti (devasa askerî-sm ai kom pleksi incelem ekten de sorum ­ lu olup olm adığım bilm iyoruz). Kom isyonun çalışm aları so­ nucunda, çoğu alanda (araştırm a, yatırımlar, ekonom ik branş­ lar, kültür ve halk sağlığı dâhil) idari kuruluşların çalışm asını İnceleyen muazzam bir rapor ortaya çıktı. Bu adeta, her tarafı hasta dev b ir bedenin b ir hastanenin tüm personeli tarafından tıbbi m uayeneden geçirilm esine benziyordu. Kosigin kuşku ­ suz gerçekleri ve rakam ları biliyordu, ama (yukarıda da işaret ettiğimiz gibi) girişim iki tarafı keskin bir kılıç olabilirdi, ü s te ­ lik “d oktorlar”ın h astanın nasıl tedavi edileceği konusunda söyleyebilecekleri h içbir şey yoktu. Komisyon başka verilerin yanı sıra, Devlet D enetim Komisyonu’nun sağladığı, örneğin hammadde savurganlığını ve ka­ yıplarını, nakliye sırasınd a m alzem elerin gördüğü m uazzam zararları, yakıt ve elek trik savurganlığını, satılm ası im kânsız ürün yığınlarını, k öhne üretim yöntem leri ve tekn ikleri yü­ zünden üretilen ço k ağır ve/veya ço k kaba m allan, daha ya­ kında ço k daha ucuza bulunduğu halde ço k uzak bölgelerden getirilen pahalı köm ür kullanım ını ayrıntılarıyla ortaya koyan belgeleri kullanm ıştı.6 İşte birkaç örnek: Ü lke ekonom isinde borular ve boru hatlan muazzam bir önem taşıyordu. Sovyet ekonom isi gene de, beton değil metal borular üretmeye devam ediyordu (örneğin ana su boru lan iç in ); halbuki beton boru üretim ine geçm ek için gerekli yatınm lar hesaba katıldığında bile, bu tip borulann maliyeti % 3 0 -4 0 daha ucuz oluyordu. Aynca, beton boru kullanım ı % 8 0 -9 0 arasında değişen bir metal tasarrufu sağla­ yabilirdi ve bunların öm rü üç kat uzundu. G ene de, 1 9 6 6 pla­ nı, 1 m ilyon m etreküplük ihtiyaca karşılık çok düşük bir m ik­ tarda m odem boru üretilm esini öngörüyordu. 6

RGAE, 4 3 7 2 . 6 6 ,6 7 0 . LL. 3 1 -5 3 . 5 4 -6 6 ve U . 6 7 -9 1 .

413

Yüksek maliyetli bir başka tuhaflık da, fabrikaların izin verilen norm ların çok üstü nd e m alzem e (ham m adde ve bitmiş ürün) rezervi biriktim ıesiydi. Bunlar sık sık uygunsuz bina ve müştem ilatlarda, bazen açık havada, kötü hava şartlarına ve hırsızlığa karşı korum asız bir şekilde tutuluyordu. İşletmeler bunu yapmaya yetkili oldukları halde, bu malzemeleri ihtiyacı olan başka işletmelere satmayı reddediyordu. Üretim hedefle­ rini geçen, talebin düşük olduğu mallar üreten fabrikalar, sık sık yönetm elikleri çiğneyerek, ücretleri ödem ek için önemli kaynaklan da kullanıyordu. Yöneticileri rezervleri kabul edile­ bilir düzeylere indirm eye zorlam ak için önlem önerilerinde bulunuluyordu. Bir başka problem de, 1 9 5 8 'd e p erakend e satış fiyatının % 5 ,3 1 ’ini, 1965’te % 6 ,2 5 ’ini oluşturan dağıtım giderlerindeki artıştı. Öte yandan, nakil ya da depolama sırasında meydana gelen mal kayıpları, am balajlann kalitesizliği, personele verilen aşırı ücretler -v e ödenen ağır para cezaları- nedeniyle, aynı dö­ nemde işçi kantinlerinin giderleri büyük artış göstermişti. Pek çok işletm e işgücü verim liliği artışının üzerinde ücret artışlarına gidiyordu. 1966’nın ilk yansında, sanayi, ticaret ve nakliye işletm elerinin % 11'i böyle yaparak 2 0 0 m ilyon ruble­ lik bir ücret açığı vermişti. Kanunsuz işten çıkarm alar nedeniyle hüküm et ciddi mali kayıplara uğruyordu. 1965 te, m ahkem eler gördükleri davala­ rın % 60’ında işten çıkarılm ış işçilerin yeniden işe alınm ası yö­ nünde karar vermişti ve kanunsuz işten çıkarm aların sorum ­ luları cezasız kalırken, işçilere ücret alacaklarının ödenm esi her yıl yaklaşık 2 m ilyon rubleye mal oluyordu. Ticari kuruluşlarda ve gıda sanayisinde stokların zamanında yenilenem em esinden ve malların çalınm asından kaynaklanan kayıpların tutarı 3 0 0 m ilyon ruble olarak tahmin ediliyordu. Sorum lular m ahkem eye sevk ediliyor, ama davalar ço k uzun sürüyor ve tazminat ödem eleri çok yavaş yürüyordu. Pek çok işletme sorum lular hakkında kovuşturma başlatmak için acele etmiyordu. Ticaretteki bu durum , tesislerin atıl kaldığı ve büyük bir 414

personel fazlası olan araştırm a ve kültür alanlarında da yaşanı­ yordu. Ayrıca, işletm eler tek n o lo jik yenilikleri üretim e so k ­ makta ço k g eç kalıyordu. Raporda, yıllar ö n ce g eliştirilm iş olan, ama hâlâ kullanılm ayan ürün ve donanım ların b ir listesi yer alıyordu. Burada da kayıplar şaşırtıcı boyutlardaydı. Halk D enetim Kom itesi de ço k sayıda sanayi işletm esinde araştırmalar yürütm üş ve sonu gelm ez yakınm alar listesin e kendi katkılarını eklem işti. Kom ite, özellikle, plan tarafından belirlenen üretim m aliyetlerinin şaşmaz bir şekilde abartıldığı­ nı ■saptamıştı. Bu m aliyetler belirlenirken, tem el alınan önceki

yılların m aliyetlerinin de, savurganlık, k ötü y önetim , fazla üretim ve üretim kapasitesinin yetersiz kullanım ı nedeniyle abanılmış olduğu hesaba katılmıyordu. Komite verim sizlik ve savurganlık örneklerini sayarken tutum luluk etmiyordu, ama kaynakları yalayıp yutan bakanlıklara yaptığı tavsiyelerin pek “kibar" olduğunu belirtm eliyiz. Komite “Bakanlıkların dikka­ tini, üretim m aliyetlerinin düşürülm esini daha özenli b ir şe­ kilde planlama ihıiyacı”n a çekm ekten başka bir şey yapmıyor­ du. Peki ama, bakanlıklar bunu neden yapacaktı? Bir problem i incelem ek için bir denetim kom isyonu ya da özel heyet atandığından daima olduğu gibi, kom ite hiçbir şe­ yin yürümediği mutlak bir kaos tablosu sunuyordu. Bu neden­ le, pek çok işletm enin makul bir şekilde işlediğini, yoksa eko­ nom inin tam am ının ço k lan çökm üş olacağını belirtm eliyiz. Ama sistem , “savurganlık" nedeniyle tarihsel bir anom ıalite -m aldan çok masraf üreten bir sistem - haline geleceği o kritik «şamaya ço k yaklaşm ıştı. Sistem topallayarak yoluna devam ediyorsa, bu, ülke muaz­ zam kaynaklara sahip olduğundandı. Buradan b ir başka para­ doks doğuyordu: tüketim in ço k düşük olduğu ço k zengin bir ülke. K om isyon özetle herkesin tutum lu davranmayı öğren­ mesini tavsiye ediyordu. Planlam a sistem in in , tanım gereği üretim sürecindeki savurganlığı ve verimsizliği önlem esi gere­ kirken bunları devam ettirm esi, hatta artırması da bir o kadar hayret uyandırıcıydı. Sah ekonom ik ve teknolojik önlem ler artık istenen sonucu 415

sağlayamazdı. Bazı uzmanlar ekonom ik kalkınm a için gerekli rezervlerin yüksek maliyetli silahlanma sektöründe bulunduğunu düşünüyordu, zira G osplarim hesaplanna göre, SSCB’de ye­ ni makinelerin % 40’ı “özel projeler” için üretiliyordu. Bu proje­ lerin sivil sektörün canlandırılmasına yardım etme zamanı gelmemiş miydi? Ama bu da boş bir hayaldi. Askeri-sınai koınp. lekste de, teknolojik ilerlem e savurganlığa ve maliyetler konu­ sunda mutlak bir kayıtsızlığa dayanıyordu. Aşırı gizlilik -v e bu kompleksin aşın g ü cü - durumun vahametini artırıyordu. Başa­ rılar ne olursa olsun (çok alan, ama karşılığında hiçbir şey ver­ meyen o ünlü “kapalı k entler”in içinde kalan pek çok başarı vardı), bunların sivil sanayi üzerindeki ekonom ik etkisi sıfırdı. Öte yandan, hedefleri neredeyse tamamen nicel olan Sovyet “planlam a” sistem i, bu hedefler ile teşvik sistem i arasında, üzerinde iyice düşünülm üş korelasyonlar kurm akla ya da te­ m el so sy o -ek o n om ik faktörler arasında, tekn ik ve bilim sel ilerlem e getirecek, değişen ve büyüyen toplumsal gereksinim­ lerin karşılanm asına olanak verecek genel bir denge sağlamak­ ta başarısızdı. Sovyet planlam acıları en ileri Batı ekonom ileri­ nin bu korelasyonları başarıyla kurduklarım (en azından ço­ ğ unlu kla) gayet iyi biliyorlardı. G osplan bü roların d a, kâğıt üzerinde bir Batı’yı geçm e form ülü vardı ve rejim in ilk yılla­ rında ve savaş sırasında işler yolunda gidiyor gibiydi. Ama bu sadece, patolojilerin bir süre için tolere edilebilir olduğu anla­ mına geliyordu. Ekonom i büyüyüp değişlikçe, değiştirilmeyen planlama yöntem leri ayak bağı haline geliyordu: Bunlar pato­ lo jileri sürdürm ekten -h a tta ağ ırlaştırm ak tan - başka bir işe yaramıyordu. Planlama sistem i lam bir kargaşa içindeydi ve siyasi-ekonom ik devletçi m odelle birlikte o da çöküyordu. işte bu nedenle, Kosigin'in ilgilendiği kadarıyla, yapılmayı bekleyen iş, tek tek h er kuruluşu (sınai, ticari, vd.) tasarrufa zorlam aktan çok daha karm aşıktı. G erçek iş, en az Herkül'ün işleri kadar ağır ve zordu.

416

24 İşgücü ve Demografi: İçinden Çıkılmaz Bir Sorun

Şaşırtıcı bir şekilde, giderek büyüyen bir işgücü sıkıntısı yara­ tan faktörler yumağı, gerek altm ışlı yıllardaki büyüm eyi gerek yetmişli yıllardaki gerilemeyi değerlendirm ek ve anlam ak için iyi bir gösterge oluşturur. İkinci Kısım’da G osplan'ın kendi araştırm alarından öğrendi­ ğimiz gibi, başlıca so ru n , işgü cü nü n co ğ rafi d ağılım ın d aki dengesizlikten kaynaklanıyordu: Bazı bölgelerin işgücü fazlası vardı, ama çalışanları göçe ikna etm ek zordu; başka bölgelerde ise üstesinden gelinm esi oldukça zor işgücü sıkıntıları yaşanı­ yordu. Yıllar g eçtik çe , planlam a yön tem lerinin otuzlu yıllardaki orijinal modelden beri yeterince gelişmediği giderek daha bü­ yük bir açıklık kazandı. Bu model, sistem in büyük işgücü re­ zervlerini gerektiği an gereken yere seferber etm e kapasitesine güvenerek y atırım ları hesap sızca d ağıtm aktan olu şuyord u. Ama artık her şey farklıydı. Birincisi, planlama ve eğitim sis­ tem lerinin ço k yüksek sayıda vasıflı personel -tek n isy en ler ve üst düzey uzmanlar, bunların yanı sıra bilim sel araştırm acılaryetiştirm csi gerekiyordu ve bu, oldukça başarılı b ir biçim de kotardıkları bir işti. Ama 1 % 8 ’den itibaren yepyeni b ir prob­ lem boy gösterdi: gerçek bir çözüm ihtim ali bulunm ayan mut­

417

lak -sad ece bazı kategorilerle sınırlı olm ay an - bir işgücü sı­ kıntısı. ABD’den daha yüksek bir nüfusa (2 7 0 m ilyon k işi), ama çok daha küçük bir ekonom iye ve millî gelire sahip bir ülkede böyle bir durum u nasıl açıklayabiliriz? Bir önceki bölümde uzun bir özetini verdiğimiz rapor, “savurganlığın” kesinlikle belirleyici olduğunu ortaya koyuyordu. Savurganlığın altında yatan faktörler verim liliği de köstekliyor ve büyümeyi, nicel bir genişlem e sağlayan muazzam yatırımların ekonom iye enje k te edilmesi koşuluna bağlıyordu: bir şeyler yapılmadığı tak­ dirde, ekonom iyi er ya da geç çıkm aza sürükleyecek bir for­ mül. Bazıları ekonom ideki bu m antığı, Sovyet ekonom isinin hâlâ oldukça formda göründüğü bir sırada kavram ıştı. Plan, yatırım hed efleri, hasıla ve yeterli b ir işgücü arzı arasında denklik sağlayamıyordu. G erekli işgücü m iktarına ilişkin ra­ kamlar vardı, ama işgücü arzını garantileyecek tutarlı politika­ lar ve önlem ler yoktu. Bunun için uygun sosyal politikaların saptanm ış olm ası gerekirdi. G eçm işte, işgücü gereksinim leri kendiliğinden işgücü hareketleriyle ya da işgücünün seferber edilmesiyle karşılanm ıştı. Artık bu mekanizm alar işlemiyordu ve demografik faktörler her şeyi daha da karmaşıklaştırıyordu. işgücünü “seferber etm en in ” artık m üm kün olm adığı bir durumda, ilgili faktörlerin birbirine eklem lenm esi, 1 9 6 8 ’de bir uzman tarafından, üst düzey görevlilerden oluşan seçilm iş bir dinleyici kitlesinin önünde tahlil edilmişti. Konferansı veren E. V Kasimovsky Rusya Federasyonu Gosplan'ının Araştırma Enstitüsü müdürüydü ve konferansı “Yaşam Standardı ve İş­ gücü Problem leri” başlığını taşıyordu.' Çok sayıda belgeyle desteklenen sunum u, işgücü, işgücü verimliliği ve insan kay­ naklarının coğrafi dağılım ı sorunlarını ele alıyordu. Burada, araştırm anın bazı temel noktalarım aktaracağız. Son yıllarda, büyük kentler işgücü sıkıntıları yaşamıştı: sa­ dece Leningrad’da değil, M oskova, Kuybişev, Ç elyabinsk ve Sverd lo vsk ’ta da işg ü cü açığ ı on b in le ri bu lu yo rd u . Kasi1 GARF, f. A -10005, op. 1, d. 4 8 , Lt.. 2 -6 2 , 16 Eylül 1968.

418

ınovsky, “Bu yeni bir dönem ,” diyordu, “ve daha önce hiç böy­ le bir şey görm edik.” D em ografik projeksiyonlar, kuşkusuz, bir sonraki beş yıllık plan döneminde işgücü piyasasına güçlü bir genç işçi akını olacağı ümidini veriyordu, ama daha sonra bıı artışın azalacağını da öngörüyordu. 1 9 6 1 -1 9 6 5 arasında iş­ gücü piyasasına 2 ,6 milyon genç girm işti, 1 9 6 6 -1 9 7 0 plan dö­ nemi için 4 ,6 m ilyon, 1 9 7 1 -1 9 7 5 dönemi için 6 ,3 m ilyon ek işçi daha bekleniyordu, ama 1 9 7 6 -1 9 8 0 dönem i için rakam yeniden 4 ,6 milyona iniyordu. İşgücü piyasasına giren genç sayısındaki bu azalmaya ilave­ ten, zorunlu ortaöğrenim e geçiş 1 4 -1 5 yaşındaki g en çlerin üretimde istihdam ına son verecekti. 1965’te Rusya Federasyonu’nda bu yaşta 2 8 7 .0 0 0 genç işçi vardı; 1 9 7 0 ’te bu rakam 2 6 3 .0 0 0 kişi olacak, ama 1 9 8 0 ’de 1 3 0 .0 0 0 ’e düşecekti. Demografik faktörlerin yeni bir tıkanma yarattığı ortadaydı. Liretime girecek genç sayısında öngörülen azalma, özellikle atmışlı yılların başından beri belirginleşen doğum oranlarındaki düşüşe bağlanabilirdi. 1 9 5 0 ’de doğum oranı hâlâ binde 27'ydi, ama 1967’de binde 17’ye inm işti (Rusya Federasyonu’nda bin­ de 1 4 ,5 ). Aynı dönem de ölüm oranlarında görülen düşüşe rağ­ men, doğum oranlanndaki azalma doğal nüfus artış hızını cid­ di bir şekilde düşürmüştü: 1950'de % 17 olan bu oran, 1967'de % 10’a inm işti (Rusya’da % 8’in altına). Doğum oranlan 12 Sov­ yet cu m h u riy etin d e - ö z e llik le Rusya, U krayna, B eloru sy a, Moldavya ve Kazakistan’d a - azalmıştı. Bu olgu iki Sovyet met­ ropolünde özellikle kaygı verici boyutlardaydı: 1 9 6 0 -1 9 6 6 ara­ sında doğum o ran lan M oskova’da binde 7’den binde 2,2'ye, Leningrad’da binde 6 ,4 ’ten binde 3’e inm işti. Bazı tahm inlere göre, 1 9 7 2 ’de M oskova’da ölüm oranı doğum oranından %3, 1 9 7 3 ’te L en in grad ’da % 2 daha fazla o lacak tı. 2 0 0 0 yılın d a ölüm oranı doğum oranının 2,5 katına çıkacaktı - bu, nüfusta yüz binlerce kişilik bir azalma olacağı anlam ına geliyordu. Birlik genelinde, doğum oranındaki düşüş kentlerde kırsal kesimde olduğundan daha yüksekti. Ama yepyeni bir trend belirm işti: SSCB’nin kırsal nüfusunun dörtte birinin yaşadığı Rusya Federasyonu’nda genel doğum oranı kentlerdekinden 419

de düşüklü. Federasyonun 71 idari biriminden 18’inde doğum oranlan kenılerdekinin alım daydı. Novgorod, Pskov, Kalinin gibi bölgelerde doğum oranlan ölüm oranlanm n gerisinde ka­ lıyordu. Nüfus artış hızı düşüyordu. 1 9 3 8 -1 9 3 9 ’da tüm SSCB’de 1,4 olan bu rakam, 1968’de l,1 2 ’ye inm işti ve önde gelen kapita­ list ülkelerin rakam lannm altındaydı (ABD’de 1 ,5 6 , Kanada'da 1,13, Fransa’da 1,38, İngiltere’de 1,44). SSC B’de (ve Rusya Federasyonu’nda) kadm lann ortalama 2 ,6 çocuğu vardı (kentlerde 1,9. kırsal kesimde 3 ,3 ). Merkezi İstatistik Bürosu’nun bir araştırm ası norm al nüfus artış hızı için 3 çocuklu k bir ortalam a gerektiğine işaret ediyordu. Bu da, kentsel nüfusun artık çoğalmadığı, sadece kırsal kesimden göçlerle büyüdüğü anlam ına geliyordu. SSCB’de doğum oranlanndaki düşüş kapitalist ve diğer sos­ yalist ülkelerdekinden daha hızlıydı. Bunun işgücü arzı üze­ rindeki etkileri neler olacaktı? Bazı nüfusbilim ciler bunun ya­ şam standartlan için bir tehlike arz etmediğini ileri sürüyordu. Ama Kasim ovsky bu görüşte değildi: Doğum oranlarındaki düşüşün sürm esi halinde işçilerin yaşam standartları bundan olumsuz etkilenecekti. SSCB’de nüfus yoğunluğu hâlâ düşüktü (km _'ye 3 2 kişi) ve Sibirya’da bu rakam ın da altındaydı. Doğum oranlarındaki dü­ şüş nüfus yoğunluğundaki artışı yavaşlatarak Sibirya’yı nüfuslandırm a o lasılığ ın ı daha da zay ıflatacak tı ve bu cid d i bir problem oluşturuyordu. Doğum oranları tekrar yükselmezse, zaten ço k düşük olan yaşam standartlarında b ir durgunluk, hatta düşüş beklenebilirdi.

Doğum O ranlan nd aki D üşüşün N edenleri D oğum lar savaş sırasınd a düşm üş ve henüz eski düzeyine yükselm em işti. Nüfusun yaş ve cinsiyet dağılımı da değişmiş­ ti. Bu değişim kendini en başta kadın ve erkek sayısı arasında­ ki eşitsizlikte gösteriyordu. Ama 3 0 -5 0 yaş dilim inde de bir uçurum vardı. 19 59’da 2 0 -2 4 yaş dilim ine kentlerde her 100 420

erkeğe 1 06 kadın, k ırsal kesim de ise 9 8 kadın düşüyordu. I967'de bu rakamlar sırasıyla kemlerde 100 erkeğe 9 8 kadın, kırsal kesim de 100 erkeğe 9 5 kadın olm uştu. Öyleyse, kentler­ de durum neredeyse norm alleşm iş, ama kırsal kesimde kötülemişti. 1959'd a kentlerde 2 5 -2 9 yaş d ilim indeki erkeklerin sayısı kadınlardan y ü ksekti ve 1 9 6 7 ’de dengesizlik daha da artmıştı. Kırsal kesim de her 100 erkeğe 131 kadın düşüyordu. Bıı dengesizlikler dem ografi ve işgücü arzı bakım ından ciddi bir handikap oluşturuyordu. Doğum oranlan ve nüfus artış hı­ zı üzerinde de büyük b ir etkilerinin olduğu açıktı. Üretimde istihdam edilen kadın sayısındaki büyük artış da (1950'd e 19 m ilyon, 1968’de yaklaşık 4 0 m ilyon) bir faktördü. Üretimdeki kadınların oram Rusya Federasyonunda ikiye kat­ lanmıştı. Ama çalışan kadınlar (işçi ya da m em urlar) arasında doğum o ran lan , evde ya da aile tarlasında çalışan kadınlannkinden % 3 0 -4 0 daha düşüktü. Bunun başlıca nedeni, çalışan kadınların ço cu k ların a bakm akla k arşılaştıkları g ü çlü klerin büyümesiydi. Bunlardan pek çoğunun ne kendilerine yardım­ cı olacak akrabalan, ne de bakıcı tutacak im kânlan vardı. Pek çok kentte, kreşlerde ve çocuk yuvalannda boş yer yoktu. Ka­ dınların (m ilyoniarcasının) sık sık çok ağır, m ekanize olm a­ mış işlerde -m ad en cilik , m akine im alatı, m e talü rji- istihdam ediliyor olm ası bir başka unsurdu. Kasimovsky, hem çalışıp hem de ço cu k yapabilm eleri için kadınların çalışabileceği işler listesini gözden geçirm e vaktinin geldiğini düşünüyordu, iyi bilinen bir başka faktör de doğum kontrolüydü: Kürtaj sayısı doğum sayısını geçiyordu. 1 9 6 8 ’in ilk çeyreğ in d e Rusya Federasyonu G o sp la n ’ın ın Araştırm a E n stitü sü , Sağlık B akanlığı, M aliye B akan lığı ve M erkezi İstatistik Bürosu Bashkiria, Kranodarskii krai, Kaliniskaia ve Pskov’daki 13 büyük kentte ve 10 kırsal bölgede doğum oranlarının düşüş nedenlerini incelem işti. G örüşülen 1600 kadının, kürtaj yaptırm a nedenlerine ilişkin cevaplan, daha önce 2 6 .0 0 0 kadınla yapılan bir anketin sonuçlarını teyit ediyordu: Deneklerin % 22’si, yeni bir bebeğin doğmasıyla da­ ha da kötüleşecek olan bannm a koşulları nedeniyle çocu k is421

lemedigini belirtiyordu; % 18’i kreş bulma güçlüklerinden bah­ sediyordu; % 14’ü gelirlerinin yetersiz olduğunu ve yeni bir ço­ cukla geçinm enin daha da zorlaşacağım düşünüyordu. Bu üç neden, belirtilen nedenlerin y ansını oluşturuyordu. K onut yapımı hızlanm ış olm akla birlikte, pek çok kentte durum hâlâ tatm in edici olm aktan uzaktı. Kreş ve çocuk yuvalannın kapasitesi de artıyordu, ama mevcut talebin ancak yarı­ sı karşılanıyordu. D iğer yandan, asgari ü cretin ayda 6 0 -7 0 rubleye yükselm iş olm asına ragm en, hanehalkı gelirleri, özel­ likle ailenin tek ebeveynli olduğu durumlarda - k i bu oldukça yaygın bir d u n u n d u - hâlâ çok düşüktü. Aile yardımlanndan çok az kişi yararlanıyor ve kadınlara ancak beşinci çocuktan itibaren kayda değer bir yardım veriliyordu. 1 9 6 7 ’de, sadece 3 ,5 milyon kadın aile yardımı alıyordu. Bunların 2,1 milyonu­ nun beş ve daha fazla çocuğu vardı. Pek çok kadın sağlık ne­ denleriyle, sıklıkla da ağır iş yükü yüzünden kürtaj yaptırıyor­ du. Kürtaj sonrası nekahet dönem i için ücret ödenm ediğin­ den, pek ço k kadın hem en işe dönüyor, bu da sık sık kom pli­ kasyonlara, hatta kısırlığa yol açıyordu. Doğum oranları, evlilik ilişkilerinde artan istikrarsızlıktan da olumsuz etkileniyordu. Son yıllarda, özellikle kırsal kesim­ de boşanm aların sayısı büyük artış gösterm işti. 1960'ta her do­ kuz evlilikten biri boşanm ayla sonuçlanırken, 1 9 6 6 ’da bu ra­ kam ııçe yükselm işti. Kasimovsky, raporunun sonuç bölüm ünde, bu araştırmadan birkaç ay önce, M oskova Ü niversitesi’nde nihayet bir nüfus etütleri laboratuannın kurulduğunu belirtiyordu (savaştan ön­ ce Bilimler Akademisi bünyesinde mevcut olan enstitü henüz yeniden faaliyete g eçm em işti). D oğum oran ını yükseltm ek için alınacak önlem ler ve sorunun bütünü üzerine bir incele­ me, hüküm ete ve M erkez Kom itesi’ne sunulm uştu. Sorunların bir bölüm ünün SSCB’deki yaşam standartların­ dan kaynaklandığını varsayabiliriz. M ironov gibi bir yazar bu­ rada, tüm kentli toplum lar için geçerli olan modernleşmenin etkilerini görebilirdi. Ama bu, özellikle Sovyet koşullarında, m odernleşm enin toplumsal bakım dan olumsuz bazı sonuçla­ 422

rını eksik değerlendirm ek olurdu. Bu nedenle, çizdiği a şın po­ zitif tabloyu, göz ardı ettiği tehlikeli yan etkilere işaret ederek tamamlamamız gerekiyor.

işgücü R ezervleri Var m ıydı? Düşen doğum oranları işgücü tedarik sorununun tek nedeni değildi. Evde ya da özel tarlalarda çalışanların oluşturduğu re­ zervlerden yararlanmak giderek güçleşiyordu. 1960’ta bu faali­ yetlerle uğraşan kişiler, yedek işgücünün hâlâ dörtte b ir ila beşte b irlik b ir k esim in i olu ştu ru y or (Rusya'da % 1 9 ), am a 1970’e gelindiğinde bu oranın % 8’i geçm eyeceği tahm in edili­ yordu. A ynca, bu sektörd e çalışan kişilerle gerçek rezervler arasında bir ayrım yapılması gerekiyordu. G erçekte, bu şekilde istihdam edilenlerin yalnızca yansı ev dışında çalışm a fikrini kabul ediyordu (yan sı da bunun için çeşitli şartlar koşuyor­ du). Ü stelik bu potansiyel işgücünü saym ak için kullanılan yöntem hatalıydı ve yeterince verimli olamıyordu. Rusya F e ­ derasyonumda 1 9 6 0 -1 9 6 5 arasında devlet sek törü nd e ça lış­ mak için 5 7 0 0 .0 0 0 kişi işe alınm ıştı, ama bu rakam b ir sonra­ ki beş y ıllık plan dönem inde 1 m ilyona düşm üştü. G elecek plan d ö n em in e iliş k in p ro je k siy o n la r b u s a y ın ın e n ç o k 5 0 0 .0 0 0 olacağını gösteriyordu ve kendi tarlalarında çalışanla­ r a sayısı önem li ölçüde artabilirdi. D ahası, durum bölgelere göre büyük farklılık gösteriyordu. Bu arada, evde ve tarlaları işleyerek ya da hayvan besleyerek ev çevresinde çalışanların Çoğunluğunun kadın olduğunu belirtelim . Dolayısıyla, rezervler neredeyse tükenm işti. Şurada burada hâlâ bir m iktar yerel kaynak vardı, ama bunların piyasaya so­ kulması zordu. Pek ço k kişi yaşam standartlannı yükseltm eye daha elverişli olduğu için evde çalışmayı tercih ediyordu. Bir diğer olası işgücü kaynağı da emeklilerdi. Nüfus yaşlanı­ yor ve em eklilerin nüfus içindeki oranı yükseliyordu. İşgücü sıkıntısı çeken pek ço k bölge, em eklileri çekm ek için toplum­ sal h iz m e tle r g e liş tir m iş ti, am a b u , s ın ır lı b ir k a y n a k tı. 1965’te, devlet sektöründe 1,9 m ilyon em ekli istihdam edili­ 423

yordu; bu rakam ın 1 9 7 0 ’te 2 m ilyona, 1980’de ise bir ihtimal 2 ,5 milyona yükseleceği tahmin ediliyordu. Yetkililer kalkınm anın işgücü rezervlerinden çok , işgücü verimligindeki artışa bağlı olduğunu kuşkusuz anlıyorlardı. Hal­ buki uzun dönemli ölçüm lerde verim lilik oranları düşüyordu. İşgücü verimliliği 1 9 5 1 -1 9 6 0 arasında yılda % 7,7, 1961-1965 arasında ise sadece % 5,6 artm ıştı. 1962’de % 6’lık geçici bir ar­ tış gözlenmiş, ama I9 6 7 ’de tarım ın büyüme oranındaki büyük düşüş nedeniyle yeni bir düşüş olm uştu. Büyüme oranı bazı önde gelen sanayi kollarında hâlâ yüksekli. G ene de, genel olarak belli başlı kapitalist ülkelerdeki oranların çok gerisin­ deydi. ABD'de işgücü verim liliği, sanayi ve hizm etlerde 2,5 kat, tarımda 4 ,5 kat yüksekti (Sovyet Merkezi İstatistik Bürosu’na göre). Uzmanlar tehlike çanlarını çalıyordu: Verimlilik yükselmezse SSCB 2 0 0 0 yılında bile Batı’yı yakalayamayacak­ tı! Bu çok önemli göstergenin iyileştirilm esi artık başta gelen görevdi: Bunu başarm anın yollarını ve yöntem lerini bulmak gerekiyordu.

Nüfus ve İşçi G öçü İşletm eler ile sanayi kollan arasında işbirliğini ve uzmanlaş­ mayı geliştirm ek zonm luydu. Leningrad ve M oskova için bu yönde kararlar alınm ıştı, ama bunların hayata geçirilm esi ve sonuç vermesi yıllar alacaktı. E n acil görev, işgücü rezervlerini harekete geçirm ekti, fakat bunların coğrafi dağılımı ilave bir güçlük yaratıyordu. Rusya Federasyonu’nda (burada sadece bu cum huriyetin durumunu ele alacağız) yaşayan 128 milyon k işinin yalnızca 25 m ilyonu doğu bölgelerinde (esas olarak Urallar, özellikle de Sibirya) bulunuyordu. Bu eşitsizlik, doğal kaynaklarının bolluğu göz önüne alındığında ekonom ik büyü­ mede başı çekm esi gereken bu bölgelerin kalkınm asını engel­ liyordu. Saptanan hedeflere ulaşmak için, buralara 2 ,6 milyon kişinin nakledilmesi gerekiyordu (anlaşıldığı kadanyla, bahis konusu dönem 1 9 6 8 -1 9 8 0 ’dir). Halbuki, son on beş yıldır nü­ fus hareketleri ters yöndeydi. Yılda yaklaşık 2 0 0 .0 0 0 kişi baş­ 424

ka cum huriyetlere gitm ek için Rusya’yı terk ediyordu ve doğu bölgeleri için bu rakam daha da yüksekti. 1 9 5 0 -1 9 6 0 arasında, Rusya'dan diğer cum huriyetlere 2,8 milyon kişi gitm işti. Daha da endişelendirici olan, federasyon dâhilinde de insanların iş­ gücü sıkıntısı olan bölgeleri terk edip işgücü fazlası olan böl­ gelere göç etmesiydi. İşgücünü Kuzey Kafkasya ya da Sivasto­ pol bölgesine çeken, daha elverişli iklim koşulları ve buralarda küçük ölçekli tarım ın daha gelişmiş olmasıydı. Kırsal kesim de sorunlardan payına düşeni alıyordu. İşgücü verimliliği ABD’dekinden dört-beş kat düşüktü, ama verim lilik oranları bölgeden bölgeye değişiyordu. Kırsal nüfusta cinsiyet ve yaş dağılım ındaki dengesizlikler büyüyordu. Kentlere doğ­ ru yoğun ve plansız bir göç vardı. G öçm enlerin % 7 3 ’ü nü n 25 yaşın altında, % 63’ünün de aynı yaş dilim indeki kadınlar ol­ ması daha da kaygılandıncıydı. Kırsal nüfusla gençlerin ve 3 0 40 yaş arasındakilerin oranı düşerken, daha yaşlı ya da çalışa­ m ayacak durumda olanların oranı yükseliyordu. Kırsal kesim ­ den gidenler, tarım da artan m akineleşm e ve elektrifikasyon nedeniyle tam da en ço k ihtiyaç duyulan kişilerd i. 1 9 6 8 ’de kolhozlarda han ehalkı başına 0 ,5 sağlam erkek düşüyordu. Çalışan kolhoz üyelerinin yaş ortalaması 5 0 ’ydi ve pek çoğu : em eklilik yaşından sonra da çalışıyordu. Dolayısıyla, tablonun geneli kaygı vericiydi. Yaş piram idin­ deki tehlikeli dengesizliğin düşen işgücü verim liliği ve kentle­ re göçle birleşm esi, kırsal kesim in kanını kurutuyordu. D ola­ yısıyla, hiç tükenm eyecekm iş gibi görünen bu geleneksel işgü­ cü kaynağı artık kendi gereksinim lerini bile karşılayamıyordu. Yeni işgücü rezervleri aramak, fıçının dibini kazımaya benzi­ yordu. Kendi tarlalarında çalışmayı tercih edenlerden (özellik­ le kadınlar) pek çoğu, ev dışında ancak yan zamanlı olarak ça­ lışmayı kabul ediyordu. Ama bunların sayısı da giderek azalı­ yordu; kaldı ki, onları tarlalarından uzun süre uzaklaştıran iş­ lerin -ö z e llik le kırsal k esim d e- anında gıda üretiminde düşü­ şe yol açacağı açıktı. Bu, bir kriz durum u muydu? Her halükârda, bir krizin ol­ gunlaşm akta olduğu kesindi. İkinci K ısım ’da kullandığım ız 425

belgeler, Gosplan uzm anlarına göre 1 9 7 1 -1 9 7 5 beş yıllık p|atl tahm inlerinin h iç de iç acıcı olm adığını göstermektedir. İşgücü ender bir m eta durum una geldikçe incelem eler, araş, tırmalar, konferanslar çoğalıyordu. G osplan’dan M erkez Kom itesi’ne, Devlet Ç alışm a K om itesi’nden Bakanlar Kuruluna durmadan rapor yağıyordu. Bir uzman açık açık, “Ü lke gene­ lin de işgücü kaynak larının neredeyse tükendiği inancında­ yım ,” diyordu. Tam da bu sırada işletm elerin tamamında de­ ğilse bile pek çoğunda m üthiş bir kadro fazlası olduğunu ha­ tırlarsak, işgücü sorunundaki bu m utlak çıkm azın saçmalığı­ n ın (ek o n o m ik sistem in diğer so ru nları b ir yana) yönetim kadrosunu sürekli bir kırm ızı alarm durumuna geçirm esi ge­ rekirdi. Halbuki muazzam bir kötü yönetim tablosu sunan ve bu sözde süper-devletin hızla geri dönüşü olmayan bir nokta­ ya doğru ilerlediğini gösteren bu muazzam bilgi ve analiz akı­ şı, görünür hiçbir telaş ve kıpırtı yaratmadı. Politbüro herkesi daha verimli olmaya çağıran sonu gelmez kararlar alm akla ye­ tiniyordu.

426

25 Bürokratik Labirent

Bir kez daha, ekonom ik sektörleri ve hizm etleri yönetenlere (heııûz “sahip o lan lar” dem iyoruz) dönm e vakti geldi. İster devlet bürokratları, isler parti a p a r a ç iJt’leri, ister karm aşık iliş­ kileri içinde her ikisi birden olsun, bu idari sınıfla durmadan karşılaşmadan SSCB toplum unun, ekonom isinin ve siyaseti­ nin herhangi bir yönüne eğilm ek m üm kün değildir. Dolayısıy­ la biz de, faaliyet alanı bürokrasiyi da kapsayan Savurganlığı Yok Etm e Kom isyonu’n u n * bulgularından başlayarak, bu o l­ guya geri döneceğiz. Devlet ve parti kuram larının tarihi sürekli yapılandırm alar ve yeniden yapılandırmalarla doludur: Yapılar kuruluyor, bölü­ nüyor, kaldırılıyor, yeniden kuruluyordu. Buna karşılık, rejim son on beş yılında bu açıdan büyük bir istikrar gösterdi. Kruşçev'in bir kalemde yüzün üzerinde sanayi bakanlığını dağıtma­ sı, bürokrasi karşıtı girişimlerin en çarpıcısıydı ve hatta bu çap­ taki yegâne girişimdi. Bu arada, bütün bu bakanlıkların 1 % 5 ’te tekrar oluşturulduğunu tekrarlamakla fayda var. Burada sözü­ nü ettiğimiz kuram sal problem (kendi başına sistem ik bir özel­ (* ) Savurganlığı Yok Etm e Kom isyonu'nun adı daha sonra D evlet Kaynaklarını Tasarruf Kom isyonu olarak değiştirildi (bkz. Bolüm 2 3 ). Biz burada Savurgan­ lıkla Mücadele Kom isyonu kısaltm asını kullanacağız.

427

lik) bir nevi sürekli kaba tam ircilik, sistemin ancak başka bir hastalığa yakalanarak çıktığı bir “bürokratik nevroz” biçimiydi, Mülki idare çok hantaldı, büyük bir nüfuz kazanmıştı ve Politbüro’nun despotik iktidarını dizginlemeye çalışıyordu. Bürok­ ratik nevroz, tek yapılması gerekenin idarecileri “düzeltmek'' olduğu görüşünden (Slalin’in pek sevdiği bir yaklaşım ) hare­ ketle gerçek reformları savsaklamanın bir yoluydu. Bütün bunları biraz açm ak gerekiyor. İdari sistem in değiş­ kenliğini izlemek kolay bir iş değildir.1 Bürokrasi -v e idari ağ­ la rı- Sovyet tarihinde temel bir devindirici güç olm asına rağ­ men yeterince incelenm em iştir. Bürokrasinin incelenm esi bizi sistem in can damarına götürerek, devleti yöneten bürokrasi­ nin fiilen devletin sahibi durumuna geldiğini görm em izi sağ­ lar. Bürokratik yapılarda, bürokrasinin kendini algılayışında ve statüsünde meydana gelen değişiklikler, sadece m ülki idare ta­ rihi çerçevesinde değil, sistem in başlıca özelliklerinin partide cisim leşm iş olduğunu ileri süren yaygın görüşün tersine, siya­ si açıdan da incelenm ek zorundadır. Daha Stalin döneminde bürokrasi vazgeçilmez bir iktidar ortağıydı, ama yapılarının görece genç, görevlerinin de yeni olması nedeniyle istikrarsız ve kırılgandı. Üstelik üyeleri “zan altında”ydı, zira Stalin bü­ rokrasinin kendini güçlendirm e potansiyelini ve iktidar hırsını görüyor ve bundan korkuyordu. Sıalin sonrası dönemde du­ rum köklen değişti: Başlangıçta hâlâ ülkenin plebyen ve kırsal geleneklerinin derin dam gasını taşıyan bürokrasi, ellili ve alt­ mışlı yıllarda, artık kendisi de kem leşm iş olan bir toplumda tamamen kentsel bir olgu haline geldi. Üst kademelerinde, ar­ tık sağlam bir şekilde yerleşm iş ve mevzilerine sıkıca yapışmış bir güçtü. Bu özgürleşm e, tüm Stalin sonrası dönem in temel özelliklerinden biriydi. Devlet ve parti bürokrasisi, Stalin dö­ neminde durum larını onca istikrarsızlaştırm ış olan keyfi uy1 Yine de T. R Korzhikhiııa'nm kitabı S ovcıskn c G osudarstvo i ego U c lıe r z lıd c n iia . Noiahr' i 917 -P e k ııb ı’ 1 99) g.'nirı (M oskova) 198b ve 1995 baskılarında ve R.W. Davies ile Birmingham Üniversitesi Rus ve Dogu Avrupa Araştırmaları Merke­ zind en m eslektaşlarının yayıma hazırladığı çok değerli bir başvuru kaynağı olan Soviet G overnm ent O fficials 1922-1941: A Hmullist ıe faydalı bilgiler bulu­ nabilir.

428

^ulamalara son verdiler. Böylelikle, Stalinizm ’in yerini, ço k kı­ şa bir süre içinde bütün stratejik iktidar m evkilerini neredeyse tekeli altına alan tam am en bürokratik bir model aldı. Burada, ellili ve altmışlı yıllarda yaşanan toplumsal değişimin bızmı ve bunun sonucunda toplumsal-tarihsel manzarada meyjana gelen kesin değişimi hatırlamamız gerekiyor. Stalin döne­ minde henüz kırılgan olan bir bürokrasinin kurulması, ölüm ü­ nün hemen ardından da bunun tekelci bir iktidar yapısı olarak Sağlamlaşması, esas olarak tarımsal bir toplum da gerçekleşen Süreçlerdi. Bürokrasinin devlet içinde tekel konum una gelişi ve iktidara yerleşm esi, ülkenin kentsel bir uygarlığa kesin olarak geçişinden önce olm uştu. Burada, M iliukov’un işaret ettiği ve Iroçkrnin yeniden fonnüle ettiği, Rus tarihinin eski bir özelliği lir kez daha tekerrür ediyordu: G üçlü bir devletin kuruluşu toplumun gelişmesinden önce gerçekleşmiş ve birincisinin ikinrisine egemen olmasını sağlamıştı. Ama Sovyet döneminde bu­ nun tersine de tanık olundu: Birbirini izleyen büyük çaplı top­ lumsal gelişme dalgalan yeni sistem ik özellikleri ve bu kitapta ;özmeye çalıştığımız sayısız karmaşık olguyu doğurdu. Büyüklüğü, iç yapısı ve gücü hakkında fikir sahibi olursak, lü ro krasi olgusunun gözüm üzde daha b ir som utlaşacağına kuşku yoktur. Devletin ve diğer idari k u nılu şlann istihdam et­ tiği kişi sayısını kesin olarak bilm enin basit bir iş olmadığını, rira pek çok şeyin, -b a şta M erkezi İstatistik Bürosu olm ak üze­ re- bu sayımı yapanların kullandığı ölçütlere bağlı olduğunu biliyoruz. En iyi veriler m uhtem elen, 1970’te idari kuruluşlarda gerçekleştirilen sayım ın sonuçlandır. Sadece bu m alzem enin ıkunm ası ve son u çlan n ın alı alta sıralanm ası bile, bürokrasi algusunun karm aşıklığını ve yayılmacı karakterini ortaya k o­ par. Biz burada, bu sayımın kısa bir sentezini sunacağız. Sayım tüm devlet kuru m lannın idari personeline odaklan­ makta ve personelin çeşitli önem li idari birim ler, işletm eler ve kuruluşlar arasındaki dağılım ım vermektedir. Her cum huriye­ tin m ülki idaresi ve yerel yönelim i ayn bir başlık altında su­ nulmuştur. Bu istatistik bolluğundan, sadece okurlara bu ıa kam lann m evcut olduğunu hatırlatm ak için bahsediyorum. 429

M erkezi istatistik Bürosu'nun hesap m erkezi, bu vesileyi doğrudan üretim faaliyetinde olmayan herkesi sayıma dâhil et­ tiğini açıklıyordu. Muğlak durumlarda duruma göre karar ve­ rilm işti: Ö rneğin, atölyede çalışan bir m ühendis idari perso­ nelden sayılm azken, fabrikanın idare bürosunda çalışan bir mühendis -gö revi iş planlaması ve tasarım d eğ ilse- idari per­ sonel sayılmıştı. Yardımcı personel ve hizm etliler sayıma dâhil edilmiş, ama ayn bir kategoriye sokulm uştu. Koruma görevli­ leri de, yardımcı personelden daha yüksek ücretler aldıkların­ dan ayn bir kategori oluşturmaktaydılar. Sayım günü olan 15 Eylül 1 9 7 0 ’te, m ülki idare aygıtında toplam 1 3 .8 7 4 .2 0 0 memur, yani faal nüfusun (işçiler ve me­ m urlar) % 1 5 ’i çalışıyordu. Ü st düzey yöneticilerin (rukovoditeli) ve yardım cılarının sayısı 4 .1 4 3 .4 0 0 ‘dü (bu rakam, merkez, cum huriyetler ve bölgeler düzeyindeki tüm kurum lan kapsı­ yordu). Bundan sonraki en önem li kategori, m ülki idarede ça­ lışan tüm m ühendisleri, teknisyenleri, tanm bilim cileri ve di­ ğ e r le r in i k a p sa y a n “b a ş u z m a n la r ” ve y a rd ım c ıla rıy d ı: 2 .0 8 0 .4 0 0 kişi. Bunları 5 4 3 .0 0 0 kişiyle mühendis-iktisatçılar, iktisatçılar ve planlam acılar izliyordu. Kalan rakam m uhasebe­ ciler, istatistikçiler, bilgisayar u zm an lan, büro çalışanları ve y ard ım a personel arasında dağılıyordu. Özel bir kurum tipi aynca ele alınm ıştı: m erkezî bakanlıklar ve cum huriyetlerdeki karşılıkları ile benzer bir statüye ve öne­ m e sahip diğer büyük kuruluşlar (devlet kom iteleri). Ülkenin çalışan nüfusunun ağırlıklı bölüm ü bu kurumlara bağlı kuru­ luşlarda çalışıyordu: 4 9 .7 0 8 .3 7 7 işçi ve memur. Bütün bu çalı­ şan ları, 2 .5 3 9 .7 9 7 ’si üst düzey y ön etici k ateg o risin e giren 7 .9 9 6 .1 1 6 m em ur yönetiyordu. Bir başka deyişle, üç kişiden biri “ş e f ’ti.2 Bu katm anın üzerinde çok yüksek sorum lular bulunuyordu: devasa kuram lardan sorum lu birkaç yüz kişi. Bir başka kay­ 2

RGAE, f. 1562. op. 4 7 , d. 1896. LL. 1-47. Bunlar, Merkezi İstatistik Bürosu'nun yürüttüğü sayım ın (edinovrenıennyi ııelıet) üzenle yayına hazırlanıp sunulm uş sonuçland ır. Belge, büronun hesap m erkezi tarafından hazırlanm ıştı. Aynca bkz. RGAE. f. 15 6 2 . op. 4 7 . d. 1.897. LL. 1 -2 1 1. C ilt 1-2.

430

naktan. 1977 dolaylarında SSCB düzeyinde 32 bakanlık (2 5 ’i şanayi bakanlığı) ve cum huriyetler düzeyinde karşılıkları bu­ lunan 3 0 Birlik bakanlığı (1 0 ’u sanayi bakanlığı) olduğunu öğ­ ren iy oru z.3 B u n lara, “b a k a n lık ” diye a n ıla n , am a a slın d a “özerk” cum huriyetlerdeki hüküm et kuruluşları olan 5 0 0 ka­ dar kurum u eklem em iz gerekir ki bunlar en ü st kademeyi de­ ğil, yerel elitleri incelem ek açısından önemlidir. 1970 sayımından ö nce, m ülki idaredeki çalışan sayısı genel­ likle, 8 m ilyon olarak veriliyordu ve bu nların 2 ,5 m ilyonu nachal’niki ( “şef”) olarak betim leniyordu. Sayımla birlikte tab­ lo değişerek, yaklaşık 4 m ilyon nachalm ki’yle, toplam 13 mil­ yon gibi daha gerçekçi b ir rakama yükseldi. İstatistikçiler doğ­ ru bir karar verip bir başka kategoriyi ayırmışlardı: gerçek ik­ tidar katm an ın ı o lu ştu ran , m erkezî bak an lık ların çekird ek kadroları. Bunlar Birlik düzeyinde yetkili altı devlet komitesi (Bilim ve T ek n o lo ji, U luslararası T icaret, M eteo ro lo ji, vd .), hem Birlik hem de cum huriyetler düzeyinde yetkili 12 kom ite ve KGB, Gosplan, M erkezi İstatistik Bürosu, M aliye Bakanlığı, vs. kuruluşlardan oluşuyordu. Bu ku ram ların başındaki gö­ revlilerin hepsi m erkezî hüküm etin üyeleriydi. Seksen kadar büyük hüküm et kuruluşunun başkanlanndan oluşan bu sert çekirdeğe, Politbüro üyelerini, parti aygıtının şeflerini (m erk ez ve cu m h u riy etler düzeyinde) ve partinin bölge ve başkent sekreterlerini de eklem em iz gerekir: yaklaşık 1 0 0 0 k işilik seçm e b ir grup (b u n ların yarısından biraz azı Merkez Kom itesi üyesiydi). Bunlann hepsi, payandaları olan 2,5 milyon kişinin çıkarlarını gözeten başrol oyuncularıydı, il­ gilendiğimiz konu “yönetici elit”se birinci rakam (1 0 0 0 ) esas alınmalıdır, ama incelem e konusu “yönetici s ın ıf’sa ikinci ra­ kamı (2 ,5 m ilyon) dikkate alm ak gerekir. Belli sayıda entelek­ tüel, bilim insanı ve sanatçı -bazıları dar çevrede, çoğu geniş çevrede o lm ak ü z e re - bu grubun parçasıydı. Ama bu, bizi doğrudan ilgilendiren bir konu değil.

3 Bkz. Korzhiklıina. Sovcfsfcue G osudarstvo t ego U chrezhdeıtlia.

431

Y ön eticilerin İçinde Şekillendiği “Ç evre” Politbııro, Orgbüro ve Sekretarya’yla ilgili belge ve dosya yı^. nm ın içine dalındığında, devlet bürokratları ile parti bürokrat­ ları ve h er aygııın kendi içindeki bürokratlar arasındaki te­ m asların yoğunluğu in sanı şaşkın a çevirir. K elim en in lıem gerçek hem de aşağılayıcı anlam ında bürokrat olabilen fabrika müdürleri, diğer toplumsal gruplardan kişilerle -teknisyenler ve işçiler— her gün temas halindeydi. Buna karşılık, tepedeki liderler işçilerle sadece resmi ziyaretler sırasında karşılaşıyor­ du; normalde bir konuşm a yapıyorlar, işçilerce alkışlanıyorlar­ dı. Bu temasların zayıflığı liderler için normaldir, tıpkı bunla­ rın çevrelerinin esas olarak bürokratlardan oluşması ve tüm siyasi-idari sürecin bu çevrede gelişm esi gibi. Poliıbüro’dan par­ ti hücrelerine kadar, parti aygıtının her kadem esinde, kişisel sorunlar ve küçük idari ve ekonom ik ayrıntılar çok fazla za­ man alıyordu. G enel sorunlarla bir avuç önem li şahsiyet ilgile­ niyordu. Molotov, M alenkov ve Kruşçev’in içinde bulundukla­ rı çevre ve yaptıkları iş buydu; onlan şekillendiren de bu oldu, işin inceliklerine sonuna kadar vâkıf olm aları ustalıklarının işaretiydi ve tabanlarını ya da muhataplarını etkilem ek için bu yeteneklerini sergiliyorlardı. Öte yandan, çoğu, -n orm ald e bir liderin temel görevi o lan büyük sorunları çözm e kapasitesinden tam amen yoksundu. Zam anlarının büyük bölü m ünü ücret ve bü tçe m eselelerini halletm ekle ve farklı kuruluşlar tarafından hazırlanm ış binler­ ce kararnameyi im zalamakla geçiriyorlardı. Bunlar, gerçek an­ lamda siyasi yönelim kadrosunu değil, duruma hâkim olduğu yanılsaması içindeki m üşkülpesent bir m üfettişi (halbuki ger­ çek hâkim iyet, daha büyük g erçekleri derinlem esine kavra­ maktan oluşur) ilgilendiren faaliyetlerdi. Sahip oldukları ilave vasıflar (ku rnazlık , açıkgözlük, kendine bir yardakçı kitlesi yaratma becerisi) esas olarak kişisel iktidar oyunlarına hizmet ediyordu. Ve enerjilerinin ve kapasitelerinin büyük bölümünü tüketen bu oyunların ve “denetlem e h ırsf’nm arkasında, siyasi iktidarlanndaki ve o ço k im renilen tüm manivelaları kontrol 432

etıııe becerilerind eki zayıflam ayı teşhis etm ek m üm kündür, gu arada, cari giderleri Sağlık ve Kültür bakanlıklarının top­ lanı bütçesinden daha yüksek olan çok güçlü bir devlet dene­ tim kuruluşunun, I9 6 6 ’da Brejnev tarafından, strf başındaki aşırı muhteris Shelepin’in nüfuzunu kırmak için tasfiye edildi­ ğini belirtelim . Liderlerin, içinde bulundukları çevre tarafından şekillendi­ rilm esi, ülke ekonom isini devletin mülkü sayan Sovyet ilke­ siyle yakından bağlantılıydı. Bürokrasinin tekelci gücünün ve böyle bir devletin üretebileceği tek liderlik tipinin kökeninde bu yatıyordu. idari katm anlar da ülkenin kentleşmesi sonucu değişim ge­ çirdi. Bunların eğitim düzeyi, profesyonelliği, yaşam standart­ ları ve kültürel alışkanlıkları bürokrasi içi ve bürokrasiler arası işleyiş üzerinde m utlaka etkisi olan faktörlerdi. Genel sekrete­ rin m utlak efendi olduğu (n o k ta!) izlenimi sürse bile, sistem artık gerçek bir otokrasi değildi. Genel sekreter parti aygıtına hükmediyor olabilirdi (aynı zamanda bu aygıta sonuna kadar bağımlıydı d a), ama daha önce söylediğimiz gibi, fiiliyatta yet­ ki kullanım ı ve politikaların uygulaması, değişik hüküm et ku­ ruluşları arasındaki geniş kapsamlı bir pazarlığa dönüşmüştü. Söz konusu kuruluşlar formel ve enform el iktidar sınırlarını m anipüle etm ekte ustalık kazanm ıştı. Resm î ve gayri resmî hakları sürekli genişliyordu, öyle ki, itirazları, karşı önerileri ve talepleri siyasi ve idari prosedürün bileşenlerinden biri ha­ line gelerek, hakkında çok az şey bildiğimiz, neredeyse anaya­ sal bir statü kazanm ıştı. Örneğin, merkezin bakanlıkları plan­ lama prosedürlerine uymaya zorlam aktan aciz olduğunu gör­ m üşlük. Bunlar pek ço k bakımdan sadece kendi çıkarları doğ­ rultusunda hareket ediyorlardı. Bakanlıklar ve böyle başka kuruluşlar olmadan hiçbir şeyin yapılam ıyor olm ası karşısında, olaylar, daha doğrusu yaşan­ makta olan güçlü çelişik eğilimler, sistem in yöneticilerini sa­ dece değişen toplum sal gerçeklere değil, bizzat bürokrasinin “sosyolojisP’ne ayak uydurmaya zorladı. Bürokrasi dünyasına özgü çeşitli eğilim ler “sistem im alatı" olarak nitelenebilir. Ne433

licede, devlet ve önde gelen idari personeli neredeyse birbirin­ den ayırt edilem ez olmuştu. Bu katm anın karm aşık yapılarının şekillenm esi çok önemli bir olgudur. Yukarıda gördüğümüz gibi, kendim izi en kritik m evkilerle sınırlı tuttuğumuzda bile 1 9 7 0 ’te sayıları 2 milyonu geçm işti. Bunların gücü, daha yüksek yaşam standartları, daha fazla avantaj, giderek daha fazla iktidar ve belli bir yere kadar yolsuzluklara hoşgörü gibi doym ak bilm ez taleplerini kabul ettirm ek için dayatmada bulunm alarına izin veriyordu. Bürok­ rasi sistem in tem el dayanağıydı. Buradan hareketle, devletin ve partinin üst kadem elerinin tek bir iktidar yapısı oluşturmak üzere fiilen kaynaşm asına yol açan bir başka eğilim saptanabi­ lir. En önem li bakanlar M erkez Komitesi üyesiydi, bazıları da (KGB, Dışişleri, Savunm a) Politbüro'da sandalye sahibiydi. Pa­ radoksal biçim de, bu kaynaşmayı kolaylaştıran, nom enklatura prosedürleriydi. M ülki idare canavarına haddini bildirm ek için savaştan sonra yeniden oluşturulan n om en klatu ra, kısa bir sûre içinde, tam tersi yöne işaret eden öteki yüzünü gösterdi. Tepedeki e liıin lam am ı “nomenfelatura’c ıla r”dan -b u n la rın hepsi üst düzey memurlar, sık sık da üst düzey parti sorum lu­ larıy d ı- oluşuyor olsa da, gerçekte kim in kim i kontrol ettiği sorusu abes değildir. Devleti, n om en klatu ra atanm ışları ve on­ ların altındaki aygıtlar yönetiyordu; bu, Sovyet yönetim biçi­ minin başat gerçekliği durumuna gelm işti. Bu şartlarda, partinin, daha doğrusu parti liderliğinin rolü tam olarak neydi? K uşkusuz, ülkeyi idare etm ek için mülki idare m ekanizm asına yaslanan güçlü bir aygıttı. Ama partinin m ülki idare aygıtını, bürokrasi kendi nomenklatura's! olduğu için kontrol ettiği izlenim i yanıltıcıdır. Politbûro ve aygıtı da birer mülki idareydi ve bu nedenle, çok daha geniş bir bürok­ rasinin parçasını oluşturuyorlardı. M ülki idarenin memurları ve işçileri vardı; partinin ise m em urları ve üyeleri. Bu üyelerin h içb ir şeyi k on tro l etm ed ik lerin i söylem ek gereksizdir. Bu “parti”nin bazı tuhaf özellikleri olduğundan, terim i tırnak içi­ ne alm ak uygundur.

434

“Tek P artili” B ir Sistem d en “P artisiz” Bir Sistem e ilk bakışta ne kadar paradoksal görünürse görünsün, “iktidar partisi”nin aslında iktidarda olmadığı hipotezini inceleyeceğiz. Bu insana gerçekdışı gibi gelir, ama Sovyet tarihi m itlerden ve yalanlardan, yanlış adlandırmalardan ve saçmalamalardan ge­ çilmez. Bu nedenle, “kolektivizasyon”, “proletarya diktatörlü­ ğü”, “kom ünizm ”, “dem okratik m erkeziyetçilik”, “M arksizm Leninizm ", “ön cü ” gibi büyük lafların tam am ının değilse bile çoğunun gerçeklikle pek bir alakası yoktu. İlk başta işçi ve köylü sınıflarına ve kitlelere yönelm iş olan rejim, yıllar geçtikçe, m ülki idareye, bu idarenin “organlar”ma ve çeşitli “g örev li” k ad em elerin e y öneldi. D evletin m erkez oluşunun m utlaklaştığı bu her şeyi kapsayan “devletleşm e” süreci, bü rokrasinin ü st kadem elerinin kafa yapısını tem sil eden bir devlet kültüyle doruğa vardı. Ö zel ve kam uya açık tartışmalarda söz alan üst düzey parti görevlilerinin, bakanlık­ ların sadece sektörel konularla uğraştığını, devletin yüce m en­ faatlerini ise sadece partinin dert ettiğini söylediklerini görü­ rüz. A çıktır ki, bunlar, bunun tam tersini iddia eden bakanlık çevrelerine karşılık veriyorlardı. Bu, “devletleşm e”nin ne anla­ ma geldiğini daha iyi anlamam ızı sağlar. Parti görevlileri top­ lumun menfaatlerini sadece kendilerinin temsil edebileceğini iddia etmiyorlardı: Devlete daha iyi sözcülük etm ek için diğer bürokratlarla yarışıyor ve devlet içinde üstünlüklerini serdetmeye çalışıyorlardı. Otuzlu yıllarda, kendine “parti" diyen örgüt siyasi karakte­ rini çoktan yitirm işti; bir hiyerarşinin sıradan üyelerinin y ö­ nettiği idari bir ağa dönüşm üştü. Bir sonraki aşamada, bu idari ucube bile h er tür iktidardan yoksun bırakıldı: Stalin döne­ minde bir iktidar partisinden söz etm enin hiçbir anlam ı yok­ tu, zira bu partinin organları işlemiyor, kim se üyelerine fikrini sorm uyor ve ender olarak toplanan kongreler uzun b ir alkış oturum u olarak cereyan ediyordu. Kruşçev’in parti zirvesinde (M erkez K om ite) ve aygıtında parti ve devlet üzerindeki iktidarı yeniden sağladığı doğrudur.

435

Ne var ki, bu, çeşitli temel özellikleri değiştirmedi: Tabandaki üyeler hâlâ siyasi haklara sahip değildi ve parti gerçek bir siya­ si hayaıiyetLen yoksun bir iktidar hiyerarşisi olarak kaldı. Sta­ lin dönem inde parti, iktidarı yüce öndere kaptırm ıştı; Kruşçev’den sonra da devlet aygıtı karşısında güç kaybetmeye de­ vam etti ve sonunda kurduğu iktidar ağını yutan bu aygıtın sözcüsü ve tem silcisi haline geldi: bu defa temelli. Sovyet ol­ gusunda büyük önem taşıyan ve siyasi sistem olarak belki de en temel özelliğini oluşturan “devletleşm e” süreci, böylece ni­ hai aşamasına ulaştı. Sistem uzun bir “durgunluk” evresine girdiğinde, elinden hiçbir şey gelmeyen, bakanlıklara ve diğer kuruluşlara kapsamlı siyasi önlem ler dayatma gücünden yok­ sun olan parti de diğer her şeyle birlikte battı. Artık bazı ilk son u çlan fonnııle edebiliriz: "Parti” hep ikti­ darda değildi ve bir an geldi, siyasi parti olm aktan çıkıp diğer­ leri arasında herhangi bir idari kuruluş - b ir m ülki idarenin dingil p im i- haline geldi. “Parti” terimini tırnak içine almak bundan dolayı uygundur. Hatta daha ileri gidip o kadar kara­ lanan “tek parti” sistem inin sonunda “partisiz” bir sistem hali­ ne geldiğini bile söyleyebiliriz. SSCB, siyasi yaşamın içinde ve siyasi liderlik yapabilen bir partiye sahip olsaydı, hazin sonu­ nu engelleyebilir ve ülkeyi muazzam bir krizden koruyabilir­ di. Ama onca yıldan ve tarihsel değişim dalgasından sonra, güçlü bir aygıta ve haklardan yoksun üyelere dayanan bu siya­ si yapının içi boşalm ış, k of bir kabuk haline gelmişti. Bu yüz­ den, güçlü bir sarsıntıya ya da fırtınaya bile gerek kalmadan, o kadar kolay bir şekilde yıkılm asında şaşılacak bir şey yoktur. E ski M eydan’ın o gün de bugün de uyandırdığı korkuya rağmen, parti sistem ini hayaletim si bir varlık haline getiren faktörler ve koşullar nelerdi? Cevap, partinin fiilen devletin bürokratik gerçekleri tarafından yutulmasına yol açan bir ay­ gıta dönüşm esiydi: geçm işi eskiye dayanan bir olgu. Süreç, partinin güya bakanlıkların idare etm esi gereken ekonom iye ve diğer ayrıntılara dalmasıyla başladı. Bakanlıklarda çalışan­ lar, partinin kendi işlerine yoğunlaşmak yerine, onların işleri­ ni tekrarladığını sezdiler. Ülkeyi yurtdışında kim in temsil ede4B6

cegi konusunda Brejnev ile Kosigin arasında çıkan pek bilin­ meyen çatışm a, bu sorunun iyi bir örneğidir. A n ık , partinin “k im lik k rizi”n in -B ir in c i Kısım ’da 1 9 4 6 1948 yıllanndaki reform girişim lerini nitelem ek için kullandı­ ğ ım ız b ir f o r m ü l- b ira z d ah a d e r in in e in e b ilir iz . A ygıt 1946’da, ekonom ik yaşamın doğrudan gözetim inden çekilerek siyasi kim liğini yeniden bulm ak amacıyla bir yeniden yapılan­ maya gitm işti. Bu sırada yürütülen m antık şuydu: Bakanlıklar “apuraçifı’leri satın alıyordu”, “parti iktidarı kaybetm işti” ve iktidarını yeniden tesis etm ek istiyorsa kendi işlevlerine geri dönmeliydi. Ama bundan iki yıl sonra, bunun tam tersi ne­ denlerle, ekonom ik işlere müdahale etm ek ve bunları “kontrol etm ek” üzere bir defa daha yeniden yapılandırıldı. Ç elişki şuy­ du: Parti siyasetle uğraştığında ekonom i ve bürokrasi üzerin­ deki kontrolünü kaybediyordu; kendini bütünüyle ekonom i­ nin kontrolüne verdiğinde ve bakanların neyi nasıl yaptıkları­ na doğrudan karıştığında ise özgün işlevlerini -h a tta bunların ne olduğunu kavrama y etisin i- yitiriyordu, ikinci m antık ağır bastı ve partinin fiilen bürokrasi canavarı tarafından yutulm a­ sına izin verildi. Lenin ve Troçki'nin (İkincisinin XI. Kongre’den hem en önce Politbüro’ya yazdığı bir m ektupta) bu sorunu gündem e getir­ diklerini ve Bolşevik liderleri, partinin ekonom ik kuruluşların işlerine doğrudan karışm asının (ekonom iyi bunlar aracılığıyla yönetm ek yerine) örgütün bürokratikleşm esini teşvik edeceği ve idarelerin sorum suzluğunu artıracağı konusunda uyardık­ larını hatırlatm akta yarar var. Troçki, tıpkı sendikaların ek o ­ nom i yönelim iyle uğraşmayıp sendika olarak kalm asını iste­ dikleri gibi, partinin de parti olarak kalm asını istiyordu. Ama gelişm elerin bu yönde seyretm em esi, Buharin’i 1 9 2 8 ’de, fiilî bir oldubittiden yakınm aya itecekti: “Parti ve devlet aygıtları birleşm iştir ve bu b ir felakettir.” Bu durum , Stalin’in ölüm ün­ den sonra söz k onu su eğilim in daha da d erinleşm esin e yol açacaktı.

437

Savurganlıkla Mücadele Komisyonu İş Başında Büyüyen işgücü sıkm iısı neredeyse “klasik" bir piyasa tepkisi doğurdu. İşgücü bir m etadır ve devlet (başlıca işveren) işgücü­ ne giderek daha bağımlı hale geldiğinden -a rtık zorla çalıştır­ m a diye bir seçenek de olm adığından- bu sıkıntıyla çeşitli yol­ lardan mücadele etm ek zorundaydı. İlgili faktörlerin etkileşi­ m i sonucunda, iş ilişkilerinde farklı bir hava ve yeni modeller gelişti. Ama bu, devlet ekonom isini harap eden hastalığın te­ davisi için yeterli değildi. R ejim , farklı toplumsal katmanların baskı ve özlem lerine cevap vermek için önlem leri artırdı. Ne var ki, Savurganlıkla M ücadele Kom isyonıı’nun, Devlet Dene­ tim Kom itesi’nin ve pek çok başka kuruluşun ısrarlı tavsiyele­ rine rağmen, işgücü verim liliğinde artış sağlamayı, işletmele­ rin yedek işgücü ve hammadde stoklan biriktirm esini engelle­ meyi ve çok düşük olan teknolojik inovasyon hızına ivme kazandınnayı başaramadı. Ülke liderleri bir ikilem le karşı karşı­ yaydı. Bir yandan, korkunç bir işgücü sıkıntısı içindeydiler, bu nedenle işgücüne sevimli görünm eleri lazımdı. Öte yandan, iş­ gücünü idare eden idari kuruluşlara dalkavukluk etm eleri ge­ rekiyordu. Bu, oynanması kolay b ir oyun değildi. “Konsensüse dayalı” b ir işleyiş biçim i artık kaçınılm azdı ve bakanlıklarla pazarlık kural haline geldi. Bununla b irlikte, bürokrasilerle hep olduğu gibi, sonunda iş, iktid an bakanlıklarla paylaşma noktasına vaıdı. İşçilerle böyle bir iktidar paylaşımı söz konu­ su olm am akla birlikte, verilen pek çok ödüne, haklardaki iyi­ leşmelere ve genişlem elere bir kez daha işaret edebiliriz (aynı şey başka çıkar grupları için de geçerliydi). Devlet işlerini her tür toplumsal baskıyı göz önüne alıp bunlara karşılık vererek yürütm ekten ibaret bu yeni hüküm et tarzı, bağım lılığın hep m utlak ve tek yanlı olduğunu düşünen “totalitarizm ” kuram­ cıları tarafından hiçbir zaman kale alınmamıştır. (Bu noktada, teşhisleri anlaşılabilir: Tanım gereği, yarı totaliter bir rejim ya­ rı gebe bir kadın kadar imkânsızdır.) Oysa Sıalin sonrası dönem in en büyük yeniliği buydu ve kuşkusuz rejim in altmışlı yıllardaki canlılığına katkıda bulun438

du. Ama devleti yöneten bürokrasinin başkalarından daha faz­ lasını elde etm esi (daha doğrusu koparm ası) ve siyasi yönetici Jjadrosuyla bir “dostluk paktı” yapması, işçilerin ve diğer top­ lum katm anlarının çıkarlarının gözetilm esiyle zor bağdaşacak bir durumdu. Uyuşuk ve savurgan ekonom i, toplum sal barışı koruma ve ülkeyi kalkındırm a u m utlarını boşa çıkarıyordu. Bürokratik planlama ekonom iyi m odernleştirm eyi başarm ış ve bürokrasiyle varılan “anlaşm a” bu aygıtın gücünü artırm ıştı, ama bu, bürokrasinin perform ansını yükseltm em işti. Bürok­ ratlarla yapılan gayri resmi anlaşm alar bir politika oluşturm u­ yordu: bunlar, sistem in, hastalıklarını ağırlaştıran bir istikam e­ te sürüklenm esiyle sonuçlandı. Artık sistem in işleyiş bozukluklarından iyice haberdar olan okurlar. Savurganlıkla M ücadele Komisyonu’nun bakanlıklara ve diğer hüküm et kuruluşlarına çözüm olarak neler önerdiği­ ni merak ediyor olmalılar. Kimi muhafazakârlara göre tutula­ cak yol a çık tı: Ç özü m daha fazla disiplinden -b a ş k a siyasi bağlamlarda söyledikleri gibi “kanun ve nizam ”ın sağlanm a­ sından- geçiyordu. Ama bu, bir hüsnükuruntudan başka bir şey değildi. P olitbü ro’n u n, m ü lki id arenin bü yü m esini ve g id erlerini 'kontrol altına alm ak (hatta azaltm ak) ve verim liliğini artırmak için verdiği sonu gelm ez mücadeleler, daha başlangıcından iti­ baren bu aygıtın tarihine hâkim olmuştu. İşlevini yemden ta;mmlamış ve “savurganlığı yok etm e” ibaresinin yerine daha az saldırgan “devlet kaynaklarını tasarruf’ form ülünü benim se­ miş olan Sav u rgan lıkla M ü cad ele K o m isy o n u , tek te k h er branş hakkında derlediği yığınla veri ve bilgiyi göz önüne alan bir teklif tasarısı hazırlam ak üzere m erkez ve cu m huriyetler düzeyinde bakanlık tem silcileriyle görüşm üştü. M ülki idarele­ rin giderlerinde tasarruf sağlamanın yollarını bulm a girişim i, göründüğü kadarıyla epey cesurcaydı. Hızla büyüyen bürokrat ordularını küçültm ek artık kesinlikle im kânsız görünüyordu, zira her idari m ekanizm anın başında rejim in en güçlü sim ala­ rından biri bulunuyordu. Bunları kısıntı yapmaya ikna etm ek kolay iş değildi. Ü stelik Savurganlıkla M ücadele K om isyo­

439

nu'nun bazı üyeleri (kom isyon üyeleri aşağıdaki dipnotta sa­ yılmaktadır) önem li idari daireleri yönetiyorlardı. Komisyon oturum larında yapılan ve kuşkusuz epey kavgalı geçen tartışmaları, G osplarim Çalışma D airesinin başı ve ünlü bir uzman olan N. Rogovsky rapor etm işti.4 Komisyon ilk baş­ ta, idari giderlerin b ir m ilyar 15 m ilyon ruble azaltılmasını önerm işti, ama uzun ve sert pazarlıklardan sonra 9 0 5 ,3 mil­ yon rakam ını kabul etm işti. M erkez ve cum huriyetler düze­ yindeki bakanlıklar ise ancak 6 4 4 milyon rublelik bir indirimi kabul ediyordu. Harcamalar ve personel sayısı konusunda, her bakanlıkla ayn ayrı detaylı tartışmalar yapılmış ve her defasın­ da aynı şey yaşanm ıştı: Savurganlıkla M ücadele Komisyonu gerekli kesintilerden ödün veriyor, karşı taraf ise ya hiç ya da çok az fedakârlıkta bulunuyordu. Rogovsky hüküm ete, mer­ kezi bakanların ve cum huriyetlerin çoğunluğunun her tür de­ ğişikliğe karşı olduğunu ve hiçbir şeye dokunulm am asını ter­ cih ettiğini bildiriyordu. Devlet memurlarının sayısına gelince (bir diğer kesin anlaş­ mazlık noktası) Savurganlıkla Mücadele Komisyonu, 5 9 0 mil­ yon rublelik bir maaş tasarrufu sağlayacak olan 5 1 2 .7 0 0 işin (1 9 6 7 planında mülki idare için öngörülen toplam personelin önemli bir bölümü) kaldırılmasını istiyordu.. İlgili bakanlıkların bunun lafını bile işitmek islemeyeceklerini söylemeye gerek yok. Rogovsky hüküm ete sunduğu bütçe kısıntılarını savunur­ ken, Sovyet ekonom isinin karşı karşıya olduğu en büyük en­ gellerden birinin altını çiziyordu: Halkın gelirleri ile tüketim m allan arzı arasında bir denge tuttunna problemi, idari gider­ lerin azaltılması buna yardım cı olacaktı. Burada belli bir kala

-t RGAE, 4 3 7 2 , op.66, d. 6 7 0 , LL. 17 5 -1 7 6 , 3 Eylül 1966; "Devlet Kaynaklanın Tasarruf Kom isyonu”nun bir oturum raporu. Önemli yetkilerle donatılm ış olan komisyonun başında Gosplan Başkanı Baibakov bulunuyor ve üyeleri şu isim­ lerden oluşuyordu; Merkezi İstatistik Bürosu nun başı Slarovsky, Maliye Bakanı Garbuzov, M attekhsnab’ın (işletm elere m alzem e ve tekn olojik kaynak sağla­ maktan sorum lu güçlü bir kuruluş) başı Martynov, Devlet Bankası’nın başkam Poskoııov ve Devlet Denetim Kom itesi'nin başlarından Tchikin. Çalışma ve Üc­ ret Komitesi Volokov tarafından temsil ediliyordu 21 Eylül 1966 tarihli toplan­ tının raporu Başbakan Yardımcısı Poliansky tarafından imzalanmıştı.

440

karışıklığı teşhis etm em ek güçtür: Yarım milyon işin yok edil­ mesi kuşkusuz toplam parasal gelirleri azaltacaktı, ama işlerini kaybedenler gidip yoksulların saflarını kalabalıklaştıracak^ G erçekle ne oldu? Şurada burada bazı işler kaldırıldı, ama işlerinden olan m em urların çoğu başka bir yerde, hatta aynı bakanlıkta başka bir idari iş buldu. Bazılarının beslediği, işten çıkarılan m em u rların k o l g ü cü y le yapılan işlere (ö z e llik le uzak bölgelerde, gerçek işgücü sıkıntılarının yaşandığı yerle­ re) yönelecekleri umudu boş çıktı. Bürokrasi dünyası hakkında bir başka değerli kaynak da, 1966’da bürokrasiyle ilgili bir araştırma gerçekleştiren ve kat­ kılarını Baibakov’un Yolsuzlukla M ücadele Kom isyonu’n a ak­ taran Devlet Denetim Kom itesi kaynaklıdır. Kom ite devletin idari gid erlerinin nasıl düşürülebileceği konusunda bir dizi öneride bu lu nm uştu, işe, d iğerlerin in arasında üstü kapalı olarak değinilen b ir öneriyle başlayabiliriz: kuşkusuz önem li tasarruflar sağlayacak olan, bazı üst düzey memur kategorile­ rine sunulan avantajların kaldırılması. Devlet D enetim Komi­ tesi, m em urların k en d ilerin e sağladıkları çeşitli avan tajları, her “hizm et” kategorisini ruble cinsinden (elbette m ilyon rub­ le) rakama dökerek listeliyordu. Liste çok şey anlatır: M emur­ lar ve daire başkaıılan sanatoryumlarda ve dinlenm e evlerinde indirim li tarifeden kalm alarım sağlayan karnelerle, b ir “top­ lumsal ihtiyaç” ödeneği (bir aylık ücrete eşdeğer) ve "sağlıklı beslen m e” ödeneği denen b ir ödenek alıyorlard ı. B akım ve onanm giderlerini devletin üstlendiği em irlerine amade daçalar vardı. Devlet D enetim Kom itesi, bü tü n bu avantajlara ve daha da infial uyandırıcı olan, yüksek rütbeli askerlerin ve ai­ lelerinin ayrıcalıklarına son verilm esini öneriyordu. İdari per­ sonelin son beş yıl içinde % 2 4 artmasıyla toplam m em ur sayı­ sının 7 m ilyonun üzerine (bu rakamın bakanlık ağının sadece çekirdeğini tem sil etliğini hatırlatalım ), toplam ücret giderleri­ nin 13 milyar rubleye yükselm esinden duyduğu kaygıyı dile getiriyordu. Bu artış hızı istihdam ın büyüme hızından yüksek­ li ve düşürülm esi halinde kolayca bir milyar rublelik b ir tasar­ ruf sağlanabilirdi. 441

Personel almalarında en m üsrif branşlardan biri, bakanlıkla­ rın çoğu tarafından korunan çeşitli erzak tedarik kuruluşlarıy­ dı. Devlet Denetim Kom itesi, bunlardan, Sovyet gerçeklerini anlamak isteyenlerin göz ardı etm em esi gereken örnekler veri­ yordu. Bakanlıklara bağlı “çalışanlara erzak tedarik” dairelerinde ve m ü d ü rlü k lerin d e, m ağaza ve k an tin lerd e ça lışa n la r h ariç, 3 6 .7 0 0 kişi istihdam ediliyor ve yılda 4 0 milyon ruble ücret ödeniyordu. Bu kuruluşlardan pek çoğu kapatılabilir, mağaza ve kantinlerin erzak ihtiyaçları doğrudan devletin kendi ticari dağıtım ağından karşılanabilirdi. M erkez Komitesi ve Bakanlar Kurulu, daha hesaplı ve etkin olacağı um uduyla, “çalışanlara erzak ted ariki” problem inin üzerine tek m erkezden gidilm esini öngören bir kararnam e çı­ karmıştı ve bu sistem i kurma çalışm aları yürüyordu. Ama bazı bakanlıklar başka kuruluşlara bel bağlamayı reddederek kendi gıda, hammadde ve m akine tedarik kanallarını korum ayı, de­ polama ve satış için antrepolar ve bürolar kurmayı ve mevcut­ ları işletmeye devam etmeyi yeğledi. Bazıları sanayide yaygın kullanımı olan m alzem e ve ürünleri işletmelerden satın alıyor ve kendi ağlan aracılığıyla başka bölgelerde ya da cum huriyet­ lerde pazarlıyordu. Bir örnek alırsak: Kimya Sanayisi Bakanlı­ ğı, Sverdlovsk'taki satış ofisinden M oskova, Kiev, Leningrad ve D onetsk’e h er tü r donanım ve yarı mamul mal yolluyordu; halbuki bu mallar, bu kem lerdeki tedarikten sorum lu kuruluşlann yerel depolarında bulunuyordu. Binlerce gereksiz çalı­ şan istihdam eden ve böyle bir saçmalığa neden olan bu sis­ tem. sonu gelm ez fıkralara konu oluyordu (b u n ları bilm ek için arşivlere ihtiyacım ız yoktur). Bu tedarik ve pazarlam a m eselesine (sn a b y -sb y ly ) * en az beklenen sonuçlarından birine değinirken döneceğiz. Ama ön­ ce, bürokrasi dünyasının kendini kaptırdığı ve Devlet Denetim K om itesinin m ahkûm ettiği “aşınlık lar”ın başka örneklerine bakalım. Bunların başında, sem iner ve konferanslar için, hatta i*) Sürecin evrelerini anlatan bir deyim: mal tedariki tışı (sim ).

442

(snabzhcııic)

ve bunların sa­

örneklerin yansında h içbir neden ve davet olm adan M osko­ va’ya yapılan “resm î ziyaretler” (komandirovki) geliyordu; sayı­ sı yılda yanın m ilyonu bulan bu seyahatler devlete yılda 6 0 0 milyon rubleye mal oluyordu. Devlet Denetim Kom itesi bun­ ların sayısının % 30 oranında azaltılm asını öneriyordu (M os­ kova’ya gitm enin ve başkentin sunduğu zevklerden yaralan­ manın en gözde avantalardan biri olduğu düşünülürse, gene kolay kolay gerçekleşm eyecek bir öneri). Kabul edilem ez bo­ yutlara ulaşm ış bir başka pratik de, her çeşit aracının (k h o d a ty e i t o lk a c h i) işleri so n u çlan d ırm ay a ve m alzem e bulm aya gönderilmesiydi. Devlet D enetim Kom itesi, genelde, bürokra­ tik “hareketliliği" azaltmak için alm an önlem lerin ve bu yön­ deki çabalann hiçbir so n u ç verm em esini kınıyordu.5 Daha önce gördüğümüz gibi, mülki idare çalışanları devlet kesesinden olabildiğince çok hizm et ve avanta koparmaya m e­ raklıydı. Ama eğlenm eye de meraklıydılar. Savaşın hem en er­ tesindeki kıtlık günlerinde bile üst düzey görevliler rahat yaşa­ mışlardı. Ama altm ışlı yıllarda alkol su gibi akar olm uş ve par­ tiler daha da patırtılı bir hal alm ıştı! Kimse bunların kamuya hizmet etm ekle bir alakası olduğunu iddia etmeye bile çalış­ mıyordu. M em urların devlet kesesinden tükettikleri içkilerin ' dağ gibi biriken şişeleri her şeyi anlatıyordu. D üzenli olarak bu yaşam tarzım m ahkûm eden öfkeli m ektuplar alm akta olan hü k ü m et, so n u n d a durum dan ciddi olarak en d işelen m ey e başladı. Devlet kaynaklarından yapılan kanunsuz ziyafet ve re­ sepsiyon harcamalarına karşı ülke çapında bir kampanya baş­ latıldı ve sorunun boyutlarını onaya koyan kapsam lı soruştur­ malara gidildi. Votka, konyak ve şaraplann cöm ertçe sunuldu­ ğu ziyafetler için her tür bahaneden (yıldönüm leri, jübileler, konferanslar, önem li birilerinin ziyaretleri) yararlanılıyordu. Maliye ve denetim kuruluşlarının elinde olup bitenlerle ilgili bol miktarda belge m evcuttu; işletme yöneticilerinin ve m uha­ sebecilerinin bu harcam aları “üretim giderleri" olarak göster­ diklerini ve bakanlıklann ve üst düzey m em urların buna göz 5

RGAE. 4 3 7 2 .6 6 , d. 6 7 0 , LL. 3 1-38.

443

yumduklarını gayet iyi biliyorlardı. Bakanlar Kurulu, bundan böyle bakanlıkların ancak istisnai durumlarda, Bakanlar Kuru, lu’ndan -y a da cum huriyetlerde yerel y etkililerd en- izin aldıktan sonra ziyafet verebilm esini ve bu toplantılarda alkol ikramı yapılmamasını öngören bir kararname taslağı hazırladı. İh­ laller sert bir şekilde cezalandırılacak ve sorum lular masruflan kendi ceplerinden geri ödem ek zorunda kalacaklardı. Kararname taslağını birlikte öneren Maliye bakanı (Garbu­ zov) ve Devlet D enelim Komitesi başkanı (Kovanov), bundan önce hüküm etteki mesai arkadaşlarına bürün bu aşırılıklann bir “panoram a”sını sundular. 1968’te, 6 5 0 0 devlet kuruluşun­ da ve işletm esinde yürütülen soruşturm a (m erkez, cumhuri­ yetler ve iller düzeyinde), bunların binden fazlasında muaz­ zam miktarlarda alkolün tüketildiği ve onur konuklarına he­ diyelerin sunulduğu şaşaalı ziyafetler verildiğini ortaya koy­ muştu. İzhevsk’ıe farklı bakanlıklara bağlı 12 işletm enin her biri resepsiyonlara ve partilere binlerce ruble harcam ıştı. Bun­ lardan biri. Ekim 1967 ile Temmuz 1968 arasında, Loplam ma­ liyeti 3 1 0 0 ruble olan 3 5 0 şişe konyak, 25 şişe votka ve 8 0 şi­ şe şampanya tüketm işti. Ziyafetler bazen, tüketilen içkilerin tutarını gösteren faturalarda adlan görülen restoranlarda veri­ liyordu.6 G ördüğüm üz gibi, m em u rların devlet tarafından finanse edilen yaşam tarzı hakkında bir bilgi eksiği yoktu ve liderler bu sorunu çözm eye çalışıyordu. Ama aldıklan ya da önerdik­ leri önlem lerin herhangi bir etkisinin olduğu kesin değildir. Kararnam enin kendisi bazı koşullarda ziyafetlerin düzenlen­ mesine izin vererek (bunları tamamen yasaklamak im kânsız­ dı) b ir boşluk yaralıyordu ve gerekli izinlerin verildiğinden emin olabiliriz. Zira her şeyin kişisel ilişkilerle, karşılıklı hiz­ metlerle, pazarlıklarla, teşviklerle, vs. yürüdüğü sistem in çalış­ ma tarzı buydu. 6

GARF. A -259, o p .45, d. 7 5 0 1 , 1.I.. 4 9 6 2 : Rusya Federasyonu hüküm etinin "ka­ mu parasının ziyafetlerde ve resepsiyonlarda kanunsuz olarak ku llan ılm asfn a karjı SSCB genelinde yürüttüğü kampanyayla ilgili bir belge dosvası (HkinıKasım 1968).

444

Bu parantez, restoranlarda verilen yem eklerin, resepsiyonla­ rın, içW âlem lerinin günlük rutinlerinin bir parçasını oluştur­ duğu “tedarikçiler" (snabzhentsy) ordusuna dönm ek için ge­ rekliydi. Rüşvet kadar, bunlar olmadan çalışm ak da düşünüle­ mez bir şeydi ve bunu herkes biliyordu. KGB ve savcılık yetki­ lileri konuyla ilgili bazı pek ilginç hikâyeler anlatabilirlerdi. Öyle ya da böyle, içki, bütün bu alavere dalavere, menfaat ve yolsuzluk “kültür”üniin girizgâhıydı. Tedarik kuruluşları, bu kültürü ü reten ve başta ek o n o m i kuru lu şları o lm ak üzere mülki idarenin her tarafına yayan mükemmel bir ortam oluş­ turuyordu. tleriki sayfalarda, Sovyet bürokrasi sahnesini tama­ men farklı bir oyunun dekoruna dönüştüren güçlü sistem ik ■kaynakların olduğunu göreceğiz.

S S C B G ossn ab’ı: P ersoneli ve Faaliyetleri ( 1 9 7 0 ) KGB ve Gosplan gibi kurum lar bütün dünyada en azından is­ men tanınıyordu. Ama Gossnab’ın adı ülke dışında uzmanlar hariç kim se tarafından bilinmiyordu. G ossnab (Devlet M alze­ me ve Teknik Tedarik Kom itesi) Sovyet iktisatçıları ve m ülki idaıc sınıfının tam amı için ekonom ik sistem in m otor gücüy­ dü. KGB ve Gosplan gibi Gossnab da, adını G osplan’da duyur­ muş saygın bir iktisatçı ve idareci olan V Dymshits'in yönetti­ ği bakanlıklar-üstü bir kuruluştu. G ossnab’dan beklenen, ekonom iye işlem esi için gereksindi­ ği her şeyi sağlam aktı. Kuruluşun antrepoları, istasyonları ve büroları sayısız lolkctchi ( “m uam eleciler ya da iş b itiriciler") ve çeşitli bakanlıkların, kuruluşların ve üretim birim lerinin diğer (şıracıları için bir çeşit Kâbe’ydi. Bu aracılar G ossnab’m, planın gerçekleştirilm esi için kendilerine vaat edilm iş olanları ger­ çekten teslim etm esini sağlıyorlardı. En büyük korku, öngörü­ lenden azmi alm ak ya da hiçbir şey alamamak veya çok geç al­ m aktı. Bunun yanında, G ossnab stoklarında sık sık her tür mal sıkıntısı baş gösterdiğinden, to lk a c h i’lerin işi, kuruluşun Temsilcileriyle temasa geçm ek, pazarlıklar yürütm ek ve sonuç elde etm ekti.

445

Bu büyüklükte m erkezî bir tedarikçi, önde gelen Sovyet ik­ tisatçıları tarafından kendi içinde bir çelişki olarak görülüyor­ du. G ossnab, ustalıkla yönetildiğinde bile, diğer tüm Sovyet kuruluşları gibi darboğazlar ve yetersizlikler yaşıyordu. Hükü­ met taralından tanınm ış bir tedarik önceliğinden yararlananlar (silah sektörü ya da liderlerin üstüne titrediği başka projeler) hariç hem en herkes bu kurumdan şikâyetçiydi. G ossnab, Sovyet kurum sal hiyerarşisindeki yüksek konu­ muna rağmen, iş bütçeye, personele ve yapısal birim lere geldi­ ğinde diğer kuruluşlarla aynı idari rutinlere uym ak zorunday­ dı. Bu prosedürlerle tanışm ak aygıtın yapısını anlam am ıza yar­ dımcı olacaktır. M aliye Bakanlığı yla yürütülen bü tçe müzake­ releri o kadar çetin değildi, zira Maliye Gossnab’ın görevleri­ n in k arm aşıklığ ın ın ve yük sek statüsün ün bilin cin d eyd i. 8 Ağustos I 9 7 0 ’te Dymshits, G ossnab’ın personel listesini onay­ ladı ve gerekli personele tekabül eden b ü tçen in tahsisi için M aliye’ye tescile yolladı. Belgede, mali d enetçiler tarafından onaylanmak üzere, üst düzey mem urların sayısı ve ücretlen, uzman sayısı ve faaliyet alanıyla birlikte her uzm anlık dâiresi tek tek belirtiyordu. Böylece, G ossnab'ın 1 3 0 2 kişinin çalıştığı 34 dairesinin olduğunu öğreniyoruz. Çalışanlar arasında, 10’u lider konum unda 2 8 6 ü st düzey yön etici bulunuyordu. Bu 2 8 6 görevlinin aylık ücret faturası 2 8 4 .7 8 6 rubleydi. Ayrı bir tabloda, en tepedeki 10 görevlinin ücretleri (belirtilm em iş yan gelirler hariç, 5 5 0 -7 0 0 ruble arasında) gösterilm işti; bu, ayda 5 3 0 0 rublelik bir yekûn oluşturuyordu (Gossnab başkanmm maaşı buna dâhil değildi). Ücret skalasm ın öteki ucunda, ayda 7 0 ruble kazanan ve h içbir yan gelirden yararlanmayan me­ murlar yer alıyordu. Daha ö n ce belirttiğim iz gibi, pazarlık yum uşak geçti. Bu aşamada, Dym shits hâlâ güçlü bir pozisyondaydı. Maliye mü­ fettişleri, sayılarını ve ücretlerini olabildiğince düşürmeye çalı­ ş a r a k , m e rk e z iç in 1 3 0 2 ç a lış a n s a y ıs ın ı k a b u l e ttile r. Dymshits idareci başına ayda 2 19 rublelik bir maaş talep etti­ ğinde (ön cek i yıl 2 1 5 rubleydi). Maliye Bakanlığı 2 1 4 ruble teklif etti. Maliye tem silcilerinin m em ur kategorileri için (ncıc446

Iıfll'nifei, “uzm anlar”, “kıdemli uzm anlar”) değişmez kuralları vardı ve her şeye itiraz ediyorlardı. Ama talep edilen tepe yö­ neticilerinin sayısını (o n ) güçlü k çıkarm adan kabul etliler. Bııııdan sonra sıra, G ossnab’ın faaliyetlerinin ve dairelerinin (tedarik kuruluşlarına ilaveten, fabrikaları, inşaat ekipleri ve araşurma laboratuarları vardı) incelenm esine geldi. Tedarik fa­ aliyetleri uzm anlık daireleri arasında dağıtılmıştı: ağır sanayi, enerji, madenler, İnşaat, m alzem eler ve diğer birim lerin yanı sıra bir ihracat-iıhalat dairesi ve bildik dâhili idari kuruluşlar.7 Bu h ey betli k u ru lu şu n d airelerini ve şu b elerin i saym aya kalksak koca bir sayfa tutardı. G ossnab yaklaşık 1 3 0 .0 0 0 çalı­ şan istihdam ediyordu; görevi göz önüne alındığında (ülkenin üretim aygıtının işlem esi için gereken her şeyin -m a k in e ve donanım, ham m adde, yakıt, inşaat m alzem eleri ve gereçleri, v s.- üretim aygıtına kesintisiz akışını organize etm ek) bu aşırı bir vakam değildi. SSC B’de tek b ir bürokratik kuruluşun başka her yerde piyasa m ekanizm alarının yaptığı işten sorum lu o l­ duğunu fark ettiğim iz ana kadar, her şey son derece makul gö­ rünür. G ossnab tatm inkâr bir perform ans gösterseydi, SSCB zaman zaman iddia ettiği gibi gerçekten de kapitalizm e alter­ natif oluşturabilirdi. G ossnab ve Gosplan yeni b ir dünyanın •iki mabedi olurdu. Burada okurlara, Troçki gibi iyi bir sosya­ listin 1 9 2 1 ’de K om intern Yürütm e K om itesi’ne, sosyalizm in uzun vadeli bir proje olduğunu ve bir gün bunu gerçekleştir­ meyi isteyenlerin, işe piyasa ekonom isinin ayak izlerini takip ederek başlam aları gerektiğini anlattığını hatırlatalım. G erçekte, Sovyet dünyasında başka hiçbir m erkezî kuruluş bu kadar “dağıtılm ış” yan etkiler doğurmamıştır. Süper-tedarikçi G ossnab bitm ek bilmez kıtlıkların nedeni ve yöneticisi olduğundan, aslında, sistem in darboğazlarından biriydi. Dola­ yısıyla, ek o n o m ik aygıtın tam am ının bu kıtlıklara ve G ossnab’m kesim isiz bir hayati malzeme akışı sağlamadaki aşikâr beceriksizliğine, her tür çare ve dümene başvurarak ve bakan­ 7 RGAE, i 7 7 3 3 , op. 5 8 , d. 2 8 9 2 , LL. 1-5, 8 5 -9 7 : Gossnab ve Maliye Bakanlığı arasında üst üsı düzey kadrolann sayısı ve maaşları hakkında yürütülen pazar­ lıkla ilgili b ir dizi belge (Tcm m uz-Aralık 1970).

447

lıklarla büyük kuruluşlara öykünen bağım sız bir ledarik ve pazarlama sistem i kurarak tepki vermesinde şaşılacak bir şey yoktur. Bu bulanık sn aby ve sbyty dünyası kendine ayrı bir sis­ tem kurarak ekonom ik ve toplum sal yaşamın temel demirbaş­ larından biri haline gelm işti. Sovyet gerçekliği konusundaki h içbir incelem e bunu görm ezden gelem ez ve bunun Gossnab’la karıştırılm am ası gerekir. Resmî sistem in m arjlarındaki bu ıuuameleci bolluğunu be­ tim lemek için en uygun sıfat “bulanık”tır. Gene de, rejim işle­ rin nasıl yürüdüğünü öğrenm ek isteseydi -b u n u gerçekten bilm ek istem iyor olsa d a -, sektörde düzenli olarak soruştur­ malar başlatan teftiş kuruluşlarına, hatta 1 Ekim 1 9 7 0 ’le bu “ticari” örgütlenm elerin b ir sayım ım gerçekleştiren Merkezi İstatistik Bürosu na başvurabilirdi. Sayımın eksiksiz olduğunu söylem ek m üm kün olm asa da -d o ğ al olarak, askerî tedarik kuruluşlarını kapsam ıyordu-, rakam lar çarpıcıdır. 1 9 7 0 yılı­ nın üçüncü çeyreğinde kaydedilen 11.184 kuruluşta 7 2 2 .2 8 9 kişi istihdam ediliyor ve bunlara toplam 2 5 9 .5 0 3 .7 0 0 ruble ücret ödeniyordu. M erkezi İstatistik Bürosu antrepolar, stoklar ve nakliye giderleriyle ilgili bilgiler de sağlıyordu.8 Sayım eksikti, çü nkü sözü edilen sn aby-sbyty kuruluşları­ nın gayri resm î p erso n elin i kapsam ıyordu. M eşhu r tolk acJıi’ler başka idari kuruluşların personel bordrolarında ya da işletm elerin bünyesindeki uyduruk işlerde isıihdam edilmiş görünüyordu. Bunlar zam anlarının çoğunu h er türden teda­ rikçinin yanında geçiriyorlardı ve “işleri hızlandırm ak" ya da sadece zorunlu üretim ve tüketim m allarının tedarikini sağla­ mak için gerekli tüm im kânlara sahiptiler. Çünkü suyun başın d ak ileri d ü rtü k lem ed en hayati m alzem eleri elde etm ek pek m üm kün değildi; toîkac/ıi’lerin görevi tam da buydu. Fa­ aliyetleri parti tarafından sert b ir şekilde eleştiriliyor, gene de durm adan gelişiyordu, çü nkü onlar olm asa ekonom i tam a­ men dururdu. 8

RGAE, i. 1562, op. 4 7 , d. .1183. I.1-. 4 -8 ; Merkezi İstatistik Bürosu nun 1 Ekim 1970'te gerçekleştirdiği, “tedarik ve pazarlama kuruluşlarının faaliyet gösterge­ leri" sayım ının verileri.

448

Sayım ın n azan itibara alm asına im kân olm ayan bir başka boyui daha vardı. Ellerinde b ir sürü im kân olan bu m uameleEiler. sık sık, mal stoklarının kesin bir kaydının tutulm adığı Eabrika depolarının çevresinde dolanıp duran karaborsacılarla birlikle çalışıyorlardı. S n aby-sbyty faaliyetlerini yürütenlerin phışturduğu ordu, her tür işin bağlanması, dolayısıyla da, sık sık yaşamsal ve işe yarar, yasadışı bir proto-piyasa ekonom isi­ nin gelişmesi için doğal ortam yaratıyordu. Her durum da, bu, Sovyet gerçekliğinin gerçeküstü bir boyutunu oluşturuyordu.

449

26 "Işığı Gölgeden Ayırmak?”

Gregory Grossman "ikinci ekonom i” denen olgunun incelen­ m esinde öncü rol oynam ıştır; bu arada başkaları -v e Ruslann k en d ileri- kolayca tarif edilebilecek “kayıt dışı” ekonom iden çok daha geniş ve karmaşık bir gerçekliğe gönderme yapan ve kulağa daha gizemli gelen “gölge ekonom i” terim ini (Rusça tcn evaia ekon om i ha terim inin kelim esi kelim esine çevirisi) ter­ cih etmiştir. Bu hiç kuşkusuz, ekonom ik, toplum sal, hukuk­ sal, adli, hatta derin siyasi boyutları olan çetrefilli b ir mevzu­ dur. B aıı’da bu konuda yapılan yayınları yakından bilen ve bunlara gönderme yapan Rusça ciddi b ir araştırm anın yazarla­ rı, daha önce erişilem eyen Rus kaynaklarını ve incelem elerini dikkatim ize sunarak tartışmayı zenginleştinııişlerdir.1 Gölge ekonom iyi tanım lam ak kolay değildir, ama sınırlarını belirlem ek için harcanan çabalar bizi Sovyet ekonom isinin az bilinen karm aşık yapılarından bazılarına götürür. Bazı tarihçi­ lere göre, bunun nedenleri, enflasyonist baskılara yol açan lü-

I

t. G . M incrvin. “Tencvaia ekonom ika v SSSR -priehiny i slcdstviia”. s. 103-127. 1. lu. Zhilina ve I.. M. Timofeev, oıvet red, “Tencvaia ekonom ika: ckonom icheskie i solsial'nye aspekty”. Bu m akaleler Rusya Bilim ler A kadem isinin desteğiy­ le yayımlanan b ir süreli yayın olan Eltonomidıeskic i Solsial'nye Prablcınv Rossii C ilt 4'ıe (M oskova, 1 9 9 9 ) bulunabilir.

450

ketim malları ve hizmet açığıyla, arz ve talep arasındaki nere­ deyse sürekli dengesizlikte aranmalıdır. Macar iktisatçı Jan os Korııai'ye göre, bürokratik planlama sermaye ve mal kıtlıkları doğurur ve gölge ekonom i kıtlık ekonom isinin dayattığı kısıt­ lılığı kısm en giderm ek üzere ortaya çıkar. Ücretler alım gücü­ nü yitirdikçe, halk başka gelir kaynakları bulmaya zorlanır ve bu, pek çok kişiyi devlet sektöründeki düzenli işine ilaveten ek bir faaliyette bulunmaya sevk eder. 1 9 6 0 -1 9 9 0 dönem i için gölge ekonom inin boyutlarını hesaplamaya çalışan uzmanlar, bu dönemde üçte biri tarımda, üçte biri ticaret ve yiyecek te­ darikinde. üçte biri de sanayi ve inşaatta olm ak üzere bu faali­ yet alanının 18 kat büyüdüğünü tahmin etmektedir. Hizmetler alanında başlıca gölge ekonom i faaliyetleri ev ve araba onarımları. özel tıp hizm etleri ve evde eğitimdi. Çalışm anın doğrudan Sovyet dönem ini ele alan bölüm üne katkıda bulunan 1. G. M inervin, Batılı yazarların çalışm aların­ dan ve Rus yazarların yakın tarihli katkılarından bol bol yarar­ lanmıştır. Batılı yazarların çoğunluğu (Grossm an, W iles, Shel­ ley) sözde sosyalist ekonom ilerde bir gölge ekonom inin geliş­ m esinin kaçınılm az olduğu konusunda görüş birliği içindedir ve Rus yazarlarca sonradan yayımlanan çalışm alar bu görüşü çoğunlukla teyit etm ektedir. Peki, gölge ekonom i kesin olarak nasıl tanım lanabilir? Bazılarına göre, bu , resm î istatistiklere girmeyen tüm ekonom ik faaliyetleri ya da m evcut yasalara uy­ mayan, şahsi m enfaat am açlı tüm ekonom ik faaliyet biçim leri­ ni kapsar. Başkaları (B atılı araştırm acılar) bunu b ir “ik in ci ekonom i" ya da “paralel piyasa” olarak görür. Ne var ki. yasal ve yasadışı faaliyetler arasındaki sınırı çizm ek çoğunlukla k o­ lay olm adığından, aralarından bazıları buna, p ratik le kabul edilebilir olan, ama resm î ekonom inin içinde yer almayan tüm faaliyetleri dâhil eder. B öylece, G rossm an’m “ik in ci ek o n o m i”si. Batı Avrupa’da ve Doğu Blokunda da yaygın olan, özel bir tarlanın işlenm esi ya da bu tarlanın ürünlerinin kolhoz pa­ zarlarında satılm ası gibi faaliyetleri (SSC B’de yasal olan, aıııa bazen kanunsuz uygulamalarla bağlantılı olabilen faaliyetler) kapsar. İnşaat sektöründe de durum benzer bir belirsizlik taşı­ 451

yordu: menşei şüpheli inşaat malzemeleri, rüşvet, devlete ait nakil araçlarının izinsiz kullanım ı, özel şahısların ya da nüfuz­ lu kodam anların ev ya da daça inşaatlarına sağlanan yardımlar. Aynı şey özel şahıslar ya da ekipler tarafından gerçekleştirilen her tür tamirat işi için de geçerlidir: Bu faaliyetler yasal, yan yasal ya da yasadışı olabiliyordu (son iki kategori “gölge ckonom i“ye girer). Bu olguya özgünlüğünü veren, yasal mal ve hizm etlerin ya­ sadışı piyasalarda dolaşıma giriyor olmasıydı. “Anlaşmalar”ın kaynaklan ve niteliği yarı yasal ya da yasadışıydı. Bu yarı yasal piyasalar, vergilendirilmek üzere beyan edilm em iş hizmetlerin (özel olarak kiraya verilen konutlar, tıbbi bakım, özel dersler, tam iratlar) yanı sıra, plan tarafından saptanmış hedefleri ger­ çekleştirem eyen işletm elerin bu sorunu çözm ek için araların­ da yaptıklan takas anlaşm alanna da im kân sağlıyordu. Kesinlikle yasadışı olan, her tur kıt m alın (yedek parçalar ve tüketim m allan gibi) ve yasadışı olarak üretilen ya da çalıntı malların satışıydı. Dünyanın her yerinde yasak olan zimmete para geçirm e, k açak çılık , uyuşturucu ticareti, vb. su ç teşkil eden faaliyetler ayn bir kategori oluşturuyordu. Ama kriıııinal ek o n o m i, gölge ek o n o m in in sad ece b ir bölü m ünü (paralel ekonom ik faaliyetlere giren pek ço k kişi tarafından kabul edil­ mesi imkânsız görülen en tehlikeli bölüm ünü) oluşturuyordu. A m erikalı araştırm acı Louise Shelley aydınlatıcı başka bir tanım yapmıştır. Shelley “ikinci ekonom i” içinde yasal ve ya­ sadışı faaliyetleri birbirinden ayırır, ama açıkça suç teşkil eden tüm faaliyetleri dışarıda bırakır. Yasal özel sektör, esas olarak, köylülerin -a m a başkalarının d a - özel tarlalarda yetiştirdikleri ürünleri sattıkları pazarlara tekabül ediyordu. Yasadışı ekono­ mi çok daha genişli ve biri resmî ekonom inin bünyesinde, di­ ğeri buna paralel olarak işleyen iki bileşeni vardı. Resmi eko­ nom ideki başlıca yasadışı faaliyetler kıt malların spekülasyo­ nu. nüfuzlu kişilere verilen rüşvetler, eğitim sistem indeki yol­ suz uygulamalar, inşaat işleri için kiralık iş ekiplerinin kurul­ ması. hesaplarda yapılan usulsüzlükler ve anketlere verilen ce­ vaplarda veri tahrifatı (örneğin, bordrolara “ölü canlar”ın ek ­

452

lenmesi) ve son olarak, devlete ait fabrikaların içine gizlenen ve bunların ham m addelerini kullanan yasadışı fabrikaların ku­ rulmasından oluşuyordu.

Gölge Ekonom inin Büyüklüğü Gölge ekonom iyi tanımlama sorununa ilaveten, bir de büyük­ lüğünü tahmin eım e güçlüğü vardır. Araştırm acılar önem li ol­ duğu ve büyük miktarlarda mal ve hizmet ürettiği görüşünde birleşmektedir. Gosplan'm araştırma enstitüsü altm ışlı yılların (başında gölge ekonom inin yıllık ortalama işçi, m em ur ve kolhozcıı sayısının % 1 0 ’undan azını kapsadığını, ama seksenli yılların sonuna gelindiğinde çalışan nüfusun beşte birinden fazlasının (yaklaşık 3 0 milyon kişi) bu sektörde faaliyet gös­ terdiğini tahmin ediyordu. Hizmet sektörünün bazı kollarında (ev inşaatı ve onarım ı, araba tam iri) yapılan tüm işlerin % 305 0 ’s ini - s ık sık da, denk bir devlet hizm etinden çok daha faz­ lasını (M enshikov’un ta h m in i)- üstleniyordu. Ö rneğin, evler­ de imal edilen votka m iktarını ("özel s e k ıö r’ün önem li bir k o­ lu) hesaplamak güçtü, çünkü resmî ve gayri resmî alkol üreti­ mi birbiriyle bağlantılıydı. - Araştırm acılar paralel ekonom inin Batı’da da olduğunu işa­ ret eder. Batı ülkelerinde bunun gelişmesi devlet kontrolünün güçlenm esini yansıtır. Sovyetler özelinde, gölge ekonom i dev­ let kontrollerine vç devlet ekonom isinin eksiklerine halktan gelen bir tepki ve adaptasyon olarak görülebilir. G osp lan 'ın araştırm a en stitü sü sek senli y ılların başınd a, Sovyetler özelinde m uhtem elen en uygun sınıflandırm a olan şu üç kategoriyi önerm işti: (1 ) Vergiye tabi olsalar da beyan edilm em iş mal ve hizmet üretim ini kapsayan, çoğunlukla yasal faaliyetlerin oluşturduğu “gayri resmî" ekonom i. Bu faaliyetlere göz yumuluyordu. (2 ) “H ayali" ekonom i: m uhasebe usulsüzlükleri, zim mete para geçirm e, spekülasyonlar, rüşvet. (3 ) Kanunen yasak faaliyetleri kapsayan yeraltı ekonom isi. Bu tablonun sm thy-sbyıy hakkında söyleyeceklerim izle la453

mamlanrnas! gerekir. Böylece, Sovyet ekonom ik faaliyetinin, farklı ekonom ik kuruluşlar arasındaki etkileşim in ve sayısız özel ya da yarı özel girişim türünün daha gerçekçi bir görün­ tüsünü elde ederiz. Bu karm aşık ek onom ik sahnenin siyasi içeriııılerine kısaca değineceğiz. Bürokratik sistem i sıkıntıya sokan yoklukların ve işleyiş bo­ zukluklarının lamamı (olağanüstü mal vc hizmet kıtlıkları sistemik hale gelm işti) farklı kurum lan özel düzenlem elerle, mal ve hammadde takaslarıyla ve so n u çlan tahrif etm ek sureliyle çö zü m ler aram aya iliy o r ya da zorlu yord u . K işisel kazanç m utlaka esas am aç olmasa da, giderek daha güçlü bir saik ha­ line geliyordu: bu. özellikle, ülke yönetim inin iş-m evki-m akam sahibi suçluları kovuşturmaya geldiğinde pek bir gayret gösterm ediğinin herkes için açıklık kazandığı seksenli yılların başında kendini iyice belli etti. Louise Shelley; yetmişli yıllar­ da, yasalan ihlal etm ekle suçlanan kadroların % 90'ının, parti­ den basil bir kınam a cezası alarak paçayı kurtardıklarına dik­ kat çeker. Parti ve devlet liderlerinin gayri resmî ekonom iye karşı tavnnda, merkez yönetim inin etkinliğini ve perform ansı­ nı yükseltme görevini karm aşıklaştıran bir çifte standart göz­ lenebiliyordu. Halka gelince, tüketici piyasasının eksik ve kusurlu olduğu ve açık ya da gizli yüksek bir enflasyonun yaşandığı bir om un­ da, gayet doğal olarak, ek gelirler elde ederek yaşam standart­ larını korumaya ya da iyileştirmeye çalışıyordu. Mülki idare­ deki yaygın yolsuzluk ile resmî ideolojinin her tür özel girişi­ mi reddetmesi arasındaki tutarsızlık, insanları gölge ekonom i­ ye, hatla doğrudan karaborsaya iten ekonom ik ve psikolojik faktörleri besliyordu. Bazı araştırmacılar, gölge ekonom inin işleyiş bozukluklarını kısmen düzelterek sistem in ayakla kalmasını sağladığı, çoğu yurttaşın iki yakasını bir araya getirm esine yardımcı olduğu ve bu yolla rejimin devamını sağladığı görüşündedir. Ben. enformel eko n o m ilerin olum lu işlevinin abartılm am ası gerekliği kanısındayım. Aynı yazarlar, bu pratiklerin işletm e yöneticile­ rine, görevleriyle ilgili resm î m otivasyonlarına eklenen yeni

454

motivasyonlar kazandırdığını düşünürler. Ö te yandan, bütün bir paralel ağlar yelpazesinin varlığı, Sovyet elitinin bazı k e­ simlerini. kendilerini resm î sistem den ayırarak “gayri resm î" uelitlerile daha sıkı ilişkiler kurmaya yöneltti. Bu iki elitin pek çok ortak noktası vardı. Gayri resmî elitin liderleri (krim inal mafyalarla doğrudan bağlantıları yoksa bile karaborsa işinin içindeydiler) resm î pozisyonlarını koruyarak ya da resmî elitle sıkı ilişkilerini sürdürerek, geri planda, şüpheli am açlar ya da istenmeyen unsurlar için baskı grubu rolü oynama olanağını buldular. Bu faaliyetlerin “gölge siyaset” alanına giren faaliyet­ ler olarak nitelenm esi mümkündür. Sovyet sistem i tüm yurttaşlarına sosyal güvenlik, parasız sağlık hizm eti, eğitim ve em eklilik hakkı garanti ediyordu; hâlbuki gölge ekonom ide istihdam çoğunlukla yarı zam anlı, denetim siz ve kuralsızdı. O halde, resmî sek tö r gayri resmi sektöre sosyal hizm etler sağlayarak, gölge ekonom id eki işgü­ cünün yeniden ü retilm esine katkıda bulunuyordu.2 R. Ryfkina ve L. Kosals durum u ço k doğru bir şekilde özetlem iştir: Pek ço k işletm ede yasal ve yasadışı etkin likleri birbirinden ayırmak im kânsız hale gelm işti. “Siyah-beyaz” bir piyasa doğ­ muş tu.3 ' • Bazıları, gölge ekonom inin sağlıklı bir çağdaş ekonom inin yaratılmasını daha da zorlaştırmış olmasına rağmen, Sovyet sis­ teminin yıkılm asından sonra Rusya'nın üzerine çöken mafya tarzı vahşi kapitalizme Lereih edilir olduğu görüşündedir. Her durumda, bu olgu Sovyet sistem inde ortaya çıkan ve sistemi koşullandıran, ayakta tutan ya da baltalayan eğilim lerin ilave bir boyutudur. Halkın bulduğu ve sistemin belirsizlikleriyle baş etmek için bel bağladığı imkânlar, bu eğilimlerden biriydi. Ça­ lışanlar ile devlet arasındaki “toplumsal sözleşm e"nin belkem i­ ğini oluşturan işgününün düşük yoğunluğu ve düşük verim lili­ ği. “yan işlerim (özel tarlaların ekilip biçilm esi. vs.) yapılması­ nı kolaylaştırıyordu. Resmen tanınmayan bu kaynaklar, gölge

2 Bkz. A, P orte, ve J. Boroclı. Ebonoınisheshir i Sotsicıl'ıryf Problcm y Rossii. s. 121 3

Agy. s. 125.

455

ekonom inin büyümesiyle birlikte gitgide daha büyük bir önem kazandı; ek gıda sağlamanın yanı sıra, giderek daha çok insanı istihdam eden yarı zamanlı işler sayesinde ek bir gelir kaynağı oluşturdu. Suç teşkil eden faaliyetler bu kaynakların haricinde tutulmuştur: Bunların sonu hapis olabilirdi.

Sosyologlar ve Yaşam Standartları (1 9 7 2 -1 9 8 0 ) Devlet ekonom isindeki işletm e yöneticileri işgücü sıkıntısına ve em ek verim liliğindeki düşüşe çare arayadursunlar, sosyo­ loglar, özel olarak da iktisat sosyolojisinde uzman olanlar göl­ ge ekonom inin taşıdığı önem i doğruluyor ve bazı ürkütücü sonuçlara varıyorlardı. Planlam a otoritelerin in verdiği kötü haberlere ve sistem in gerilediğini gösteren bariz işaretlere rağ­ m en, bu durgunluk yıllarında yaşam standartlan fiilen yüksel­ di. Halkın değişen ekonom ik şartlara tepkisi ve ayak uydurma çabası, resm î istatistiklerin öztım seyem eyeceği yeni davranış kalıplan ve değerler doğurdu. Sosyologlar tarafından kullanılan veriler iki kaynağa dayanı­ yordu: Sibirya'nın Rubtsovsk kentinde (Altay bölgesi) 1972 de yürütülen ve 1 9 8 0 ve 1990'da tekrarlanan araştırm alar ve No­ vosibirsk bölgesinde kırsal nüfus arasında 1 9 7 5 -1 9 7 6 ve 19861987 yıllarında gerçekleştirilen anketler.4 R ubtsovsktaki geliş­ m e göstergeleri yetm işli-seksenli yılların Rusya ortalam asına, Novosibirsk bölgesininkiler (Balı Sibirya’nın en önem li bölge­ lerinden biri) ise bölgelerarası Rusya ortalamasına yakındı. O halde, M oskova ve N ovosibirsk bilim ler akadem ileri tarafın­ dan yürütülen bu araştırm alarla derlenen verilerin ülkenin durumunu tam olarak yansıttığı kabul edilebilir. Bu araştırmalardan barınm a koşullarının düzeldiğini, daya­ nıklı tüketim malları alım larının kayda değer ölçüde arttığını, k en tliler için d in len ce-eğ len ce o lanaklarının çoğaldığını ve pek çok ailenin evinin yakınında ya da yakın kırsal çevrede 4

T. I Zaslavskaya vc Z. t. Kalugina, otvet. red., S o liia ln a ia Traclıtoıiia kefon n tru t-mni Rossii -Isslı’rkmıniifl Novosibirsk»! Hkoııomiko-solsiologitlıeskoi S h koly . No­ vosibirsk. 19 9 9 , s. 57 7 -5 8 4 .

456

özel bir tarlasının olduğunu (talep hâlâ arzın çok üzerinde ol­ sa da) öğreniyoruz. Nüfusun üçte biri ortak bostanlardan ya­ rarlanabiliyordu. Yirmi yıllık araştırma dönem inde, konut in­ şaatlarınd aki aruşa paralel olarak pek çok garaj, bah çe sun­ durması ve çeşitli tiplerde yazlıklar inşa edilm işti. G enelde, nüfusun en hali vakti yerinde kesim lerinin gelirleri artm ıştı; bu, m akul asgari yaşam standartları yönünde genel bir eğilim e işaret ediyordu. Konut kalitesi, gelir ve şahsi araç sahipliği gibi temel göstergelerle ölçülen en belirgin farklılıklar önem li ö l­ çüde azalmıştı. Bu bulgular, kom ünizm sonrası Rus toplum unun Brejnev döneminin “o eski güzel günlerTne yönelik nostalji paradok­ sunu açıklar. Baş aşağı giden bir ekonom ide yaşam standartla­ rını yükseltm e “m ucizesi”, devlet ekonom isinin seferber ede­ mediği kullanılm ayan bir çalışm a enerjisinin, atıl kaynakların ve hâlâ israf edilecek bol miktarda başka kaymağın var olm ası­ na dayanıyordu (ıılke hâlâ inanılmayacak kadar zengindi). Ne var ki. araştırm anın yazarlarının da doğruladığı gibi, yetmişli ve seksenli yıllarda yaşam standartlarında gerçekleşen yüksel­ menin çok ağır bir bedeli vardı. İktisatçılar ve ülke yönetim i, liretim i ve işgü cü nü n verim liliğ in i artırm aya, savurganlığı azaltmaya ve kaynakları daha rasyonel bir şekilde kullanmaya çalışırken, kaynaklar sistem li bir şekilde yağmalanıyordu. Devlet ekonom isindeki baş aşağı gidiş yetm işli ve seksenli [ yıllarda günlük yaşama, özel tarlalarda ya da evlerde ücretsiz kişisel iş yükünün artması şeklinde, er geç yansıtacaktı. Pek çok kişi ikinci bir iş bulm ak zorundaydı ve daha pek çokları böyle bir iş bulm ak istediğini belirtiyordu. Kadınlar ve erkek­ ler kentte yaşayan akrabalarına destek olm a ve tanın ürünleri­ ni mamul m allarla takas eLme olanağını veren özel tarlalarına ya da evde yaptıkları işlere (başlıca ek gelir kaynaklan) daha fazla zam an ay ırd ıklarınd an , kırsal kesim de de iş yükünde benzer bir artış meydana gelmişti. Ü cretsiz kişisel iş yükünün artm ası ve parasal g elirlerin azalm ası yönü nd eki bu eğilim , daha 1 9 7 2 -1 9 8 0 dönem inde gözlenebilir. SSCB'nin çöküşünün ardından, doksanlı yıllarda 457

özel tarla ya da bahçelerin rolü vazgeçilmez hale gelerek pç^ çok kişinin çalışm a zam anının büyfık bölüm ünü alacaktı. Ge­ lişmiş kentli toplumlarda bir boş zaman geçirme mekânı olan bahçeler, sanayi ö n cesi dönem deki işlevine geri dönecekti. Benzer bir gerilem e pek çok başka yaşam alanında da gözlene­ cek. hayatta kalına stratejileri önceki onyılların en bariz başa­ rılarından birine yüklenen değerin azalm asına yol açacaktı; eğitim in giderek gereksizlcşm esiyle (daha yetm işli yıllarda netleşen bir eğilim ) eğitim standartlarındaki iyileşm enin top­ lumun gözündeki anlam ve önem ini yitirmesi, iş sonrası kurs­ lara gid en lerin say ısın d ak i d üşü ş buna ta n ık lık ediyordu. A raştırm anın yazarları, pragm atik bir maddi avantaj arayışı doğrultusunda, yükseköğrenim in ve üst düzey m esleki vasıfla­ rın ekonom ik ve kültürel işlevinin azalm asından yakınırlar. Boş zaman faaliyetlerine ayrılan zamanın azalması, devlet eko­ nom isinin yetm işli ve seksenli yıllardaki başarısızlıkları nede­ niyle insanların iki yakalarını bir araya getirmek için daha faz­ la çalışm ak zorunda olmalarıyla açıklanır. Neticede, rejimin son yıllarında yaşam standartlarında ger­ çekleşen iyileşm e, sahici olsa da “m u cize” değildi. Bu daha çok, çim diklenince kızaran yanaklar gibi bir serap, geçmişin pek çok başarısının yok olacağı ağır bir gerilem e sürecinin gi­ rizgâhıydı.

D evletin Ö zelleştirilm esi mi? SSCB halkı kıt kanaat geçinebilm ek için iş yükünü anırm ak zorundaydı. Buna karşılık, iktidar ağlan, özellikle nomenkUuura’nın üst düzeyinde, daha fazla çalışm ak ya da boş zaman alışkanlıklarını değiştirm ek m ecburiyetinde kalmaksızın mad­ di refahlarının yükseldiğini -m ev cu t gelir kanallarının genişle­ m esiy le- görüyorlardı. Bu nedenle, dikkatim izi bir kez daha bu kesime yöneltm em iz gerekiyor. Gölge ekonomiyi incelememiz, devlet görevlileri, özellikle de snaby-sbyty'ler (üretim birimlerine öncelikle devletin temin et­ mesi gereken malzemeleri sağlayan tedarik ve sauş ağlan) ara458

sıtıda işleyen süreçleri daha iyi anlamamızı sağlamıştı. Bu yarı

yasal faaliyetler, resmen hoş görülmeseler de hızla vazgeçilmez hale geldiler, zira gereksinimlerini karşıladıkları işletm eler için yaşamsal bir rol oynuyorlardı. Kısmen ya da tamamen gizli mal­ zeme. mali kaynak, hatta işgücü rezervlerinin varlığı, pazarlık ve lobiciliğin artması, gölge ekonomi ile karaborsanın sınırında­ ki büyük faaliyet alanı: hütün bunlar, hem vazgeçilmez hem de asalak -tıp k ı yararlı patolojiler üreten bir beden g ib i- bir mode­ lin, hatıa bir sistemin ortaya çıkışına işaret eder. İşletme yöneti­ cilerinin tutumunda, devlet mülkiyeti ile özel mülkiyet arasın­ daki sınırın tedricen bulanıklaştığına tanık oluruz. Bununla eş­ zamanlı olarak, en tepedeki görevlilere resmen tahsis edilen ge­ lirler ve ayrıcalıklar ile bu kesimin devlet hiyerarşisindeki konu­ mundan istifade ederek söz konusu gelir ve ayrıcalıkları anırma olanakları arasındaki sınır da bulanıklaşm ışıı. Ve bu yol, ku­ mulların ya da işletm elerin başında bulunanların tutumunda daha da önem li bir değişime yol açtı. Devletten olabildiğince çok avantaj koparmaya çalışmak bir şeydir, artık bu avantajlarla yetinmeyip servet biriktirm eye çalışm ak başka b ir şey Artık devlet sektöründe -g ö lg e ekonom inin çeşitli biçim leri altınd aolduğu kadar, devlet sektörü dışında da -B rejn ev dönem inde hiç olmadığı kadar gelişen mafya baglanlılarını doğuran “kara­ borsa7’ şek lin d e -sırf bu amaçla kurulmuş ağlar vardı. Daha uzun b ir tarihsel perspektif, bu noktada daha kapsam­ lı siy'asi dönüşüm leri saptamamızı -bü rok rasinin sistem için­ deki konum unun birbirini izleyen aşamalarını ve bunların re­ jim in bütünü üzerindeki sonuçlarını ayırt e tm em iz i- sağlar. M ülki idare sın ıfı Stalin izm 'in şid d etin d en ve d eh şetin d en kurtulduktan sonra daha yüksek bir statü elde ederek devletin ortak yöneticisi oldu. Ama burada durmadı: Bürokrasinin tısı katmanları çıkarlarının kolektif temsilcisi olarak devleti sahip­ lenmeye başladılar ve bunun gayet farkındaydılar. Bakanlıkla­ rın va da diğer kuruluşların başındakiler kendilerini “devlet­ ten sorum lu’* addediyorlardı. Stalin dönem inde ve sonrasında Maliye bakanı olarak görev yapan A. G. Zvcrev'in otobiyografisi, bu kendine bakışın iyi 459

bir örneğini verir. Zverev partinin adını neredeyse hiç anmazParti üyeliği aşikâr bir formalite olarak olağan görülür. Bunun olabilm esi için, Birinci ve İkinci kısımlarda gördüğümüz gibj partinin bir dönüşüm geçirm iş olması gerekiyordu. Kendisi dc idari bir aygıt ve bir hiyerarşi durumuna gelm iş olan parti, sa­ dece m utlak bir bağım lılık içine düşmekle kalmadı, sonunda, yukarıda sözünü ettiğimiz üst düzey devlet görevlileri tarafın­ dan soguruldu. Bu, söz konusu kesime “özgürleşm e” sürecin­ de bir adım daha atm a im kânını verdi: Biçimsel olarak her tür­ lü kurala tabi oldukları halde, artık bütün kısıtlardan kurtul­ muş, denetlenm esi im kânsız bir bürokrasi olarak varlık göste­ riyorlardı. Kutsal bir ilke olarak kabul edilen ekonom ide dev­ let m ülkiyetine saldırmaya başladılar. İşlemekte olan kendili­ ğinden süreçler bir dizi ideolojik ve siyasi ilkenin içini tama­ men boşalttı. Bunların en önem lisi (varlıkların ve üretim araç­ larının m ü lk iy elin in devlete ait olm ası) ilkin bakanlıkların bünyesinde gerçek tım arların oluşm asıyla, ardından işletmele­ rin. yöneticileri tarafından fiilen özelleştirilm esiyle yavaş yavaş erozyona uğradı. Bu sürecin adını koymak gerekir: devlet eko­ nomisi içinde bir proto-kapitalizm in billurlaşm ası. Bu nokta, gölge ekonom i bağlamında adını andığımız iküsaıçı M enshikov tarafından gayet isabetli bir şekilde vurgulan­ m ıştır.5 M enshikov “dâhili gölge ek o n o m i” dediği ve resmi ekonom i üzerinde güçlü bir etkisi olan, devlet ekonom isi için­ deki yasadışı sektörlerin üzerinde özellikle durur. Bu güçlü sektör, mülkiyet ve yönetim işlevlerinin bölünm esi nedeniyle oluşabilm işti. G elişen, bir yandan devlet işletm elerinin top­ lumsal sermayesinin özel şahıslarca yönetim i, öte yandan bu sermayenin ürünlerinin özel şahıslarca temellüküydü. Bu sek­ tör, sadece gölge ekonom id e faaliyet gösterenleri d eğil, ıu>m en klatu ra n ın en üst katmanlarıyla birlik olan resmî işletme yöneticilerini de kapsıyordu. Menslıikov, bütün bu şahısların, m erkezî planlam anın gözeneklerinden doğan kapitalizm o l­ gunlaşıp sistemi parçalayan belirleyici ve muktedir bir güç ha5 Meııshikov'ıian aktaran Zhılıua ve Timofeev, Tcııcvnut Elınnonııltu. s, 1 lt>-1 17

460

line geldiğinde önem li bir rol oynadıklarım belirtir. O halde, n om enklatura geçirdiği başkalaşım sonucunda devlet m ülkleri­ nin örtük sahibinden açık sahibi durumuna gelmiştir. Bu yorum , bundan önceki bir toplumsal gerçekliğin kaçınıl­ m a: sonuçlarını ön plana çıkarır: bürokrasinin üst katm anları­ nın d evlet ik tid arın ın tam am ını, d olayısıyla da ek o n o m iy i kontrol altına alm ası. Devlet mülkiyeti ilkesinin (sistem in te­ mel dayanağı) yavaş yavaş çökertilm esi, yaklaşık bir özelleş­ meden tam özelleşm eye geçişin zem inini hazırlamıştı. O ku rlar artık sn aby-sbyty yi neden daha ayrıntılı bir şekilde ele alm am ız gerektiğini anlam ış olabilirler: Bunlar, işin kotarıl­ m asına yardımct olan “beyaz karıncalar”dı. Söz konusu teda­ rik büro-dcpo-anırepolarınm perestroykam n gelişiyle birlikte kendilerini “özel şirket” ilan eden ve açıkça ticari bir tüzük fbenimseyen ilk Sovyet kuruluşları olmasında şaşılacak b ir şey yoktur. Bu, doğru yönde aidm ış bir adım olarak görülüyordu. Ama bunlar kendilerine ait olmayan bir şeyi özelleştiriyorlar­ dı, halbuki piyasa ekonom isinin temel ilkesi, b ir varlık edin­ mek için bunu satın alm ak gerekliğini söyler. Aksi takdirde bu. ceza davasına konu olur. Sovyetler Birliği’nin yıkılm asın­ dan son raki reform lar sırasında '‘özelleştirm e” ile su ç teşkil ' e-den fiillerin nasıl iç içe geçtiği artık herkes tarafından bilin­ mektedir. Ama daha perestroyka evresine gelm edik. H enüz, sistem in temel dayanaklarının çökm ekle olduğu “d urgunluk” dönem i­ ni inceliyoruz. E konom i sadece islim ini kaybetm em işti, üret­ tiği temel değer savurganlık haline gelm işti. Peki, G osplan ne işe yarıyordu? Yönetim kurulu (üst düzey soru m lu ları), eko­ nom ide ölüm cül bir eğilim teşhis etm iş olan araştırm a en sti­ tüsünün vardığı sonuçlarla hem fikir görünüyordu: Ekstansif tr e n d le r e n t a n s if tr e n d le r in ö n ü n e g e ç iy o rd u . G o s p la n 1970'te, tüyler ürpertici bir teşhis ve tahm inde bulunduğu se­ rinkanlı bir rapor yayım layacaktı (m etinde panik yaratacak tek bir kelim e yok tu ): Sekizinci beş yıllık planın (1 9 6 6 -1 9 7 0 ) projeksiyonları yapısal oransızlıklar taşıyordu. Bunun son u ­ cunda “tüm temel göstergeler yavaşlayacak, kötüleyecek ya 461

da yerinde sayacak”ıı.6 Bunun nedeni, hesapların dayandığı çok düşük verim lilik göstergelerinin ikili bir dengesizliğe y0| açm asıydı: bir yanda devlet kaynaklan ile ülke ekonomisinin ihtiyaçları, öte yanda halkın parasal geliri ile tüketim mallan ve hizm et üretimi arasındaki dengesizlik (bu saplam a, planın daha ön ceki bir versiyonunun gerekli dengeleri ve oranları içerdiğini ima eder). D okuzuncu beş yıllık plan döneminde piyasaya sürülebilir mal ve para dolaşım ının kötülem esi kor­ kusu buradan kaynaklanıyordu: İşgücü verim liliğini yükselt­ mede ücretlerin oynadığı rolün ve diğer üretim yönetm e yön­ tem lerinin etkisinin azalm ası bekleniyordu. Bu rapor sanki, sekizinci beş yıllık planın bir sonraki plan sırasında ekonomi­ de gerçekleşecek kötülem eyi planladığım söylüyordu. Bir baş­ ka deyişle, Sovyet iktisatçıları ekonom inin baş aşağı gittiğinin kesinlikle bilincindeydi. “Durgunluğun” göstergeleri, bürokrasiden herhangi bir şey koparmanın imkânsızlığı ve zirvede çürümeyi durduracak bir iradenin ve fikirlerin bulunmamastydı. Bürokrasiyi küçültme­ ye ya da alışkanlıklarını değiştirmeye zorlayıcı bütün çabalar başlan kaybedilm iş m ücadelelerdi. Stalin’den sonra, oyunun yeni kuralları -h ü k ü m et kuruluşları ile m erkezî hüküm et (Politbüro ve Bakanlar K um lu) arasındaki “pazarlıklar”- bürokra­ sinin artık sadece devletin asıl efendisi değil, basit bir seyirci düzeyine indirilm iş olan ve yavaş yavaş kaçınılm az olana bo­ yun eğen parti aygıtının gözleri önünde bürokratik arpalıklar da oluşturan bir azman haline gelm esine izin verdi. Teşhis basitti: Sistem hasta, bürokrasi sapasağlamdı. Sistem­ de reform yapılması bürokraside reform yapılmasını gerektiri­ yordu: Kimse bunu dayatacak konumda değildi ve bürokrasi­ nin bu işe bizzat girişmesi için hiçbir neden yoktu. Bu, yazının duvara yazılmış olduğu (bu sefer K rem im in duvarına) anla­ mına geliyordu. Büyüyen işgücü sıkıntısı problemini çözm ek ve işgücü ve­ rim liliğini önem li oranda yükselterek ek onom ik gerilem eyi 6

RÜAF, 4 3 7 2 , 6 6 , 3 7 1 7 , L L 1-9.

462

durdurmak şartu. Ama bu, neredeyse bir devrim gerektiriyor­ du. Karma bir ekonom iye geçilm eden hiçbir şey yapılamazdı. Bu ise, ancak bazı siyasi koşulların oluşması halinde tasavvur edilebilirdi ki bu koşulların kendisi de devrimle aynı kapıya çıkıyordu. Teknolojik ve ekonom ik reformların siyasi reform ­ lardan ayrı düşünülm esi im kânsızdı. Parti aygıtının elinden son gücünün de (değişim i engellem e gücü) alınm ası gereki­ yordu. Devlet kurum larm a karşı bir kitle ayaklanması bunu sağlayabilirdi, ama böyle bir şey olmuyordu. Bunun aliernatil'i, en başta partiye yönelecek içeriden bir reformdu. Bürokrasiyi, yukarıdan ve aşağıdan baskı uygulayarak ve toptan m ulksüzleştirme tehdidiyle karma bir ekonom iye geçmeye sadece ye­ niden hayatiyet kazanm ış bir siyasi güç m ecbur edebilirdi. Bir geçiş sistem inin kurulm ası, asgari yaşam standartlarının kojom m asım , ekonom ik çöküşün engellenm esini ve bireysel ve toplu ekon om ik girişim in yolunun açılm asını sağlayabilirdi. Bir sonraki adım, halkı siyasi olarak yetkilendirmeye başlam ak olacaktı. Bunların hiçbiri olmadığına göre, bunlardan bahset­ menin anlamı ne, diye sorulabilir. Bunu basit bir m etodolojik nedenle, olanların daha iyi anlaşılm asını sağlamak am acıyla yapıyorum. ■ . Artık hakkında epeyce şey bildiğimiz sistem in siyasi boyut­ ları. bizden bir kez daha dikkatimizi bu noktaya yöneltm em izi isliyor. Siyasi sistem lerin ve iktidardaki grupların eylem bece­ rilerinin aşınm ası tarihte oldukça sık görülen bir olgudur. Her özel durum, genel özelliklerin ve tikel hususiyetlerin bir bile­ şimidir. G özlem ciler bu aşınmayı, bir sistem in başarılı bir geç­ mişin rutinlerine takılıp kaldığını (son savaştaki galibiyet stra­ tejilerinden vazgeçm eyen generaller gibi) bulguladıklarında saptarlar. Bu, farklı tarihsel koşullarda düzenli aralıklarla yeni­ den ortaya çıkan bir senaryodur ve gerilem ekte olan rejim ler örneğinde daima gözlenir. Siyasetçiler ve siyasi analizciler, gö­ rünürde başarılı sistem leri ele alırken bile bunu her zaman akıllarında tutmalıdırlar. Sovyet sistem i, ü lkenin zenginliklerini ve kalabalık nüfusu­ nu seferber ederek tarihin sesine kulak verdiğinde güdük bir 463

şekilde de olsa başarılı oldu. Büyük bir düşünür olmayan Bo­ ris Yeltsin, vaktiyle, Sovyet sistem inin herkese zaman kaybetti­ ren bir tecrü be olduğunu söylem işti. Bu, kend isinin Sverdlovsk’ta parti patronu ve Krem lin’de Rusya devlet başkanı ol­ duğu yıllar için doğru olabilir, ama bu gibi saptamalar, tarihsel gerçekler göz ardı edilerek durmadan tekrarlanan içi boş geve­ zeliklerden başka bir şey değildir. Ben, incelenm esi gereken bir gerçeklik olduğu için, sistem in çöküşüne sayfalar ayırdım. Ama bu, tarihsel bilançonun tam am ının çarpıtılm asına cevaz vermez. Sovyet sistem i Rusya’yı 1917-1922'd e parçalanmaktan kurtarm ıştır. G ene, Rusya'yı -v e onunla birlikte Avrupa'yıBrest'ten Vladivostok’a kadar uzanacak bir Nazi hâkimiyetin­ den kurtarmıştır. Bunun tersinin dünya için ne anlam a gelece­ ğini bir düşünelim ; bu cesareti bulabilirsek! Bu başarılara, 20. yüzyılda gelişmiş bir ülkeyi tanımlayan kriterlere göre ölçülen başka başarıları eklem ek gerek: Sovyet Rusya demografi, eği­ tim , sağlık, kentleşm e, bilim in rolü gibi göstergelerde gayet ilerideydi: doksanlı yılların ruhsuz reform cularının heder en i­ ği onca sermaye. O halde nerede yanlış yapıldı? Ü lkenin “yüzyılıyla dünya evine girm esini” sağlayan tüm toplumsal değişimler işin sadece b ir kısm ını oluşturuyordu. İşin öteki kısm ı (devletin inşası) yanlış yönde ilerledi. Tarihsel koşullar değiştiğinde (rejim in de çabalarıyla) SSCB kendini ço k tehlikeli bir çatallanına ve çeliş­ kiyle karşı karşıya buldu: Toplumsal alanda bir patlama yaşa­ nırken, siyaseı-bürokrasi dünyası donmuştu. Benim “bürokra­ sinin ikinci özgürleşm esi” dediğim dönüş, en nihayetinde parti aygıtının bakanlıkların adam lan tarafından fiilen soguruim asmdan oluşuyordu. Bu sürecin daha önce bahsettiğimiz bir bo­ yutu daha vardı. Sovyet ekonom isi ve ülke zenginliklerinin ta­ mamı resmen devletin mülkiyetindeydi ve mülki idare hizmet etm ek için vardı. Ama bu “m ülk”ün gerçek sahibi kimdi? Ka­ mulaştırma ideolojisinin ve pratiğinin kaynağında. Komünist Parti’nin sosyalist olduğu varsayılan bir sistem in inşa biçim ine ilişkin görüşleri yatıyordu. Temelini devlet mülkiyeti ilkesinin oluşturduğu sistem in bütünlüğünü korum a sorumluluğu parti­ 464

y e aitti. Ama “ortak servet”i yöneten muazzam bürokrasi aygıtı kendi devlet anlayışım dayattı ve kendini devletin biricik tem­ silcisi yaptı. Parti aygıtıyla eşit statü, hatta üstünlük iddiasında bulundu. Bu sürecin diğer yanı, parti aygıtının toplumsal ve si­ yasi olarak devlet bürokrasisiyle kaynaşıp bütünleşm esiydi. Parti hep egemen konum unu koruduğunu savundu, ama ülke­ nin hakiki efendileri bakanlıklardaki bürokratik daireler ve iş­ letm eler olm uştu. Anayasanın başka türlü olduğunu söylemeye devam etm esi önem li değildi. Bakanlık ve işletmelerdeki parti hücreleri hiçbir işe yaramıyordu ve partinin merkez organları Bakanlar Kurulu ile bizzat bakanlann başlattıklarını tekrarla­ maktan başka bir şey yapmıyordu. Siyasi b ir örgütün varlığı an­ cak siyasi bir işlev gördüğünde haklılık kazanır; başka yerlerde verilen kararlan yineleyip durmakla yetinmeye başladığı andan itibaren bir varlık nedeni kalmaz. Ben bu süreci "partinin depolitizasyonu’’ dediğim kategori­ ye yerleştiriyorum . Partinin rolü, aygıtın bürokratik ortamda boğulup siyasi liderlik işlevinin yavaş yavaş aşınm asıyla değiş­ ti. Partiye ve yönetim ine el konduğu ve yerine çokbaşlı bir ej­ derhaya benzetilebilecek, iktidarı elinde tutan bir sınıfın geçi­ rildiği söylenebilir. Artık hareket yetisine sahip bir siyasi irade ^kalmamıştı. Bu aşırı m erkezileşm iş devletin zirvesi, bürokrasi­ nin değişik bileşenleri tarafından kabul edilem ez addedilen her tür açık reform girişim ini köstekliyordu. Parti liderleri ar­ tık bürokrasiyi karşılarına almaya cesaret edemiyorlardı. Tam tersine, artık rejim in temel dayanağını oluşturanların keyfini kaçırm am ak için bunların ay rıcalıklarının çoğalm asına izin veriliyordu. Daha da kötüsü, siyasi iradenin yok olmasıyla ka­ nunsuzluklara ve büyük çaplı yolsuzluklara müsamaha edili­ yordu. D uraklam a ve gerilem e dönem leri, ay rıcalıklıları, en hafif tabirle kınanmayı hak eden girişimlerde bulunm aya teş­ vik etti. Artık, defalarca sorduğum uz bir soruya cevap verecek du­ rumdayız: Bir bürokrasi bir başka bürokrasi, hatla kendisi ta­ ralın d an k o n tro l e d ile b ilir mi? C evabım ız k esin : “H ay ır”. Kontrol sadece ülkenin siyasi liderleri ve yurttaşları tarafından 465

uygulanabilir. Böyle bir kontrolü hayata geçirm ek için gerekli adımları ve araçları tanım lam ak onların işidir. Ama SSCB li­ derliği bu yeteneği yitirm işti ve bu, çok tehlikeli bir dizi para­ doks doğurdu: Parti “depolitize” olmuştu ve giderek daha faz­ la bürokratikleşen ekonom i, üretimi artırmaktan çok, iktidarı­ nı korum ayı am açlayan, tek n o lo jik gelişmeyi ve yaratıcılığı desteklem ekten çok. kendi rahatına bakan bir bürokrasi tara­ fından yönetiliyor ve kontrol ediliyordu. Bu, bir dizi başka pa­ radoksun kaynağıydı: “Hasta bir ekonoıııi”ye karşılık, yan ge­ lip yatarak zenginleşm ekte olan “gelişen bir bürokrasi"; siste­ min performansı düştüğü halde çoğalan bürokratik ayrıcalık­ lar; büyüme azalırken artan yatırımlar; bağımsız yeteneğe ta­ hammül edemeyen rejim in dışladığı eğitimli ve vasıflı insan sayısındaki belirgin artış; uzun laliıı kısası, sistem i çökertecek gerçek bir sihirli formül. Zirvede yaşanan çeşitli süreçler ve olgular, fabrikaların ve di­ ğer ulusal varlıkların hem herkese ait olduğunu hem hiç kim­ seye ait olmadığını - b ir yığın “patron” olduğunu, gene de kim­ senin sorum luluk alm adığını- sezen halkı etkiledi. Bu, Andropov'un genel sekreterlik görevine gelişinin geniş toplum kat­ m anlarınca neden o kadar iyi karşılandığını açıklar: Ülkenin nihayet bir “sahibi", bir “beybabası” (klıoziain) vardı. Andropov'u muazzam bir görev bekliyordu: Sıalin’in başlatmış oldu­ ğu, partiyi tüm siyasi haklardan mahrum eden sürecin sonuçla­ rının üstesinden gelmesi gerekiyordu. Bu eğilim yüce önderin ölümünden sonra tersine dönmemişti: Parti, üyelerinin hiçbir hakka sahip olmadığı ve liderlerinin siyasetin kendi işleri oldu­ ğunu ileri sürerken kendilerini aldattıkları bir örgüt olarak kal­ mıştı. Kendilerini dinlemeyi bırakm ış olan bir idareci sınıf kar­ şısında seslerini çıkaramıyor, kıllarını bile kıpırdanmıyorlardı. Liderlerinin reform çağrısına cevap verecek bir partinin yeni baştan oluşturulm ası gerekiyordu: Tabanını seferber etmeye hazır kararlı bir yönelim karşısında, dik kafalı bir bürokrasinin galebe çalma ihtimali düşüktü. Göründüğü kadarıyla, Andro­ pov. Lenin’in Mayıs 191 Td e sorduğu meşhur soruyu tekrarla­ maya hazırlanıyordu. “Hangi parti kendi başına iktidar olma 466

»esaretini gösterecek?" Lenin bu soruya karşıtlarım kahkahala­ ra boğan şu cevabı vermişti: “Böyle bir parti var." Ben Sovyet rejim ini “siyasi sistem i olmayan bir devlet” (ke­ miklerinin üzerinde et nam ına bir şey olmayan heybetli bir is­ kelet) olarak niteliyorum . Bu fark edilmeli (göründüğü kada­ rıyla fark etm iş olanlar vardı) ve eksiklerin yavaş yavaş gideril­ mesini hedefleyen girişim ler tetiklenm eliydi (araştırm a, haber alma ve tartışm a özgü rlü klerinin genişletilm esi, sendikalara özgürlük tanınm ası, partinin yeni baştan yaratılm ası - y a da yeniden p o litik le ş tir ilm e s i- g ib i). O sin sk y -O b o le n sk y ’nin 1920'de Pravckı’da salık verdiği gibi, parti içi siyasi yaşam can­ landırılmalıydı (isler fraksiyonlar, ister program, ister düşünce akım lan, ister tüzük tem elinde olsu n): Andropov'un o tarih­ ten altm ış küsur yıl sonra, hastalığa yenik düşm eden bir yıl önce geliştirdiği program buydu.

Tarihin Yükü Sovyetler Birligi'nde altm ışlı yılların sonundan itibaren yaşa­ nanlar, yüzyıllar boyu Çarlık Rusya’s ının belini bükm üş olan ve ülkenin hiçbir zaman kurtulmayı başaramadığı sorunların yeniden baş gösterişine işaret eder. Sanki ülke, artık sırtından attığını sandığı, ama dönüp dolaşıp yeniden üstüne binen ta­ rihsel bir yükün ağırlığı altında eziliyordu. Devletin ve gücü­ nün her zaman toplum sal ilerlemeye galebe çaldığı yaşlı Rus­ ya. sonunda tök ezlem işti: Siyasi sistem tıkanarak her türlü toplumsal ve ekonom ik ilerlem eyi durdurmuştu. Ve bir yüzyıl içinde aynı senaryo ikinci kez tekrarlanıyordu. Mir uzay istasyonunun başına gelenler. Sovyet sistem inin yükselişini ve düşüşünü gayet güzel özetler. Bu proje de baş­ langıçta uzun öm ür biçilen, görülm em iş bir teknolojik atılım ı temsil ediyordu. Ama çok geçmeden sonu gelmez imalat hata­ ların ın ve arızalarm kurbanı oldu: Ç alışm asından sorum lu olan inanılmaz derecede becerikli uzmanlar tarafından onarıl­ dı durdu (bunlar bana, savaş sırasında gördüğüm, eksik ya da kınk parçaları değiştirerek ya da ayakkabı bağlarıyla birbirine 467

tutturarak araçlarını yürütmeyi başaran Sovyet kam yon şoför­ lerini anım satıyor!). Ve hikâye. M irin kimseye zarar vermeye­ cek güdüm lü b ir inişle okyanusun dibini boylam asıyla son buldu... Ö le yandan, okurlara olm ayanları da hatırlatm akta fayda var. Slalin sonrası Rusya’da, kimi yazarlarca öngörülen her yerde hazır ve nâzır, her şeyi bilen bir hiper muktedir olmadı. “M akul” bir totaliterliğe bağlı kalsa ve bunu becerebilse. dikta­ törlü k sonsuza kadar sürerdi. D ehşet verici edebi kurgular (bunlardan bazıları, heyula m evcutken ve terör hüküm sürer­ ken yazılm ıştı) hem gerçekleşti hem gerçekleşm edi: Zamyatin, Huxley, Orwell tekelci bir iktidarın insanları tamamen köleleş­ tirerek muazzam bir çarkın num aralanm ış dişlilerine dönüştü­ receği kehanetinde bulundular. Ama tarih, karanlık sayfalarına rağmen, hu korkunç insan kapanını bertaraf etti. G erçekte, re­ jim in politikaları ve ideolojisi ne olursa olsun, sadece rejime veya bunun varyantlarından biri olan rejim in ınahküm edil­ mesine odaklanıldıgında es geçilen tarihsel süreçler işliyordu. Bcıı Rusya'nın tarihsel yükünün yeniden ortaya çıkışı der­ ken. ilk başla ülkeye yararlı olduktan sonra tarihinin büyük bölüm ünde sorun yaratan seküler tarihsel trendleri kast edi­ yorum. Rus tarihçi Soloviev, Rus topraklarının iskâna açılış sü­ recini (uçsuz bucaksız topraklara göç edip oralara yerleşen küçük gruplar) ülke tarihinin, “uzatm alı” diye nitelediği ka­ rakteristik bir özelliği olarak görüyordu.7 Bir başka deyişle, bu tarih uzamda nicel hir genişlem eyle ilerliyor, bu da. nitel -yan i em ansif ve d erin lem esine- bir işleyiş tarzına geçişi karm aşık­ laştırıyordu. Bir süre. Sovyet rejimi bu engelin üstesinden geli­ yormuş gibi göründü. Ama Sovyet dönem inin alacakaranlığın­ da, neredeyse tüm hayatiyet belirtilerinin kaybolm akta olduğu bir sırada. Rusya bir kez daha ekonom ik, toplumsal ve siyasi kaynaklarının kaçınılm az tükenişinin habercisi olan bir nicel genişlem e sendromuna yakalandı. Sovyet rejim inin olağanüstü ekonom ik ham lesi ülkeyi m odernleştirm iş olm akla birlikte. 7 Aktaran (1 Vernadsky. Rtıss/ftıia tsforioj;rıi/üu. M oskova. I S 9 8 . s. 106 İla sı, ası “îh id k ii elem em v russkoi istorii" ( "Rus tarihindeki uzanılalı unsur’ ).

468

gene de e k sia n sif b ir kalk ın m a tarzım devam e ıü rm iş ti ve £Gosplan uzm anları bunu esefle görüyorlardı. Bu arada, Rus ta­ rihindeki bu eğilim in son bulm uş olm aktan uzak olduğunu "belirtelim. Bir kez daha, bütün bu gözlemlere bir kayıt koym ak gereki­ yor. N icele odaklanan bu ekstansif gelişm e, paradoksal biçim ­ de, Rusya'yı ve Avrupa’yı kurtaran 1 9 4 5 ’teki zaferi m üm kün kılan Stalinist seferberlikte de mevcuttu. Başka türlü söyler­ sek, yukarıdan (devletten) gelen geleneksel itki pek ço k şey başarabiliyordu. Ama bu becerinin sınırları vardı ve sadece, derin kök leri olan kırsal bir uygarlıktan giderek daha fazla ^kentleşen bir uygarlığa geçiş sürecinde tümüyle etkili oldu. Rusya’nın geçm işi ve yükleri üzerinde düşünm ek söz konu­ su olduğunda yeri doldurulmaz bir isim olan Rus tarihçi Kliuchevsky (ölüm ü 1 9 1 1 ), bu kadar geniş bir ülkeyi yönetm e­ nin ve tarihsel rotasını değiştirm enin çok güç olacağını belirt­ m işti. K liu chevsky kaderci biri değildi: Hâlâ h afifletilm ey i bekleyen bir “yûk’’ün m evcudiyetini kayıt düşüyordu.

469

27 Sovyet Sistemi Neydi?

Bu soruyu yanıtlamaya geçm eden önce, SSCB hakkında düşü­ nürken sık sık düşülen -h â lâ da düşülm ekte o la n - iki hatanın düzeltilm esi gerekiyor. Bunlardan birin cisi, anti-kom ünizm i bir SSCB incelem esi saymaktır. Birincisinin sonucu olan ikinci hala ise, Sovyet olgusunu, başından sonuna kadar dev bir G u­ lag oluşturm uşçasına "Stalinize” etmektir. Anti-kom ünizm -v e u zan tıları- tarihsel bir bilgi alanı değil­ dir: Böyle olma iddiasındaki bir ideolojidir. Söz konusu “siyasi hayvari’ın gerçeklerine tekabül etm em ekle kalmamış, dem ok­ rasinin bayraktarlığını yaparak, paradoksal bir biçim de, muha­ fazakâr veya daha gerici davalara hizm et etm ek için SSCB'nin o to rite r - d i k t a t ö r l ü k - re jim in i istism a r etm iştir. A BD ’de M cCarthy'cilik ya da F B l’m başındaki Hoover’m oynadığı yıkı­ cı siyasi rol, kom ünizm öcüsüne dayanıyordu. Alman sağının kim i tem silcilerinin Slalirii ve canavarlıklarım öne çıkararak Hitler’i aklamak için çevirdikleri rezil dolaplar, tarihin bu istis­ marcı kullanım ının sonuçlanndandır. Batı insan haklarını sa­ vunurken, bazı rejim lere karşı fazlasıyla hoşgörülü, başkaları­ na ise çok sen davranm ıştır (Batı'nın kendi hak ihlallerinden hiç bahsetm iyoruz). Bu tutum her zaman Batı'nın im ajını güç­ lendirmesine hizmet etm em iş ve hiç şüphesiz, Sovyet deneyi­ 470

m inin ve bununla bağlantılı önem li olguların anlaşılm asına yardımcı olmamıştır. David Joravsky, sanki insan hakları, demokrasi ve özgürlük­ lerin “antikonuınistler” tarafından savunulması ve piyasa eko­ nomisine düzülen övgüler SSCB’nin anlaşılmasını sağlayabilir­ miş gibi, Batı’nın im ajını güçlendirmek için kullandığı yöntem ­ lerin eleştirisinde özellikle sert bir tavır sergiler.’ “Totaliterliğe" gelince, tarihsel olarak yetersiz ve tamamen ideolojik olan bu kavram, Batı tarihinin karanlık sayfalarını gizlemeye (Birinci Dünya Savaşı’m n başlattığı korkunç kidesel kıyımdan başlaya­ rak) ve dem okratik Batı rejim lerinin çelişki ve zaafları ile gün­ celliğini hâlâ koruyan em peryalist politikaların kusurlarının üzerini örtm eye hizm et etmiştir. Joravsky Alman Sosyal De­ mokrat Partisi’nin çelişki ve başarısızlıklarını da eleştirm ekte­ dir: Partinin büyük takdirle karşılanan, sınıf radikalizminden vazgeçerek sözüm ona demokratik usulleri benim sem esi, parti­ nin iğdiş edilmesine ve mücadeleye hazır olmadığı gerici rejim ­ lerin yedeği, sonra da kurbanı olmasına hizmet etmiştir. Batı uygarlığının sayısız başarısızlığının ve korkunç krizleri­ nin üzerine perde çekm eye -dolayısıyla da karşı tarafın karan­ lık gerçeklerini abartm aya- dur diyen bu sağduyulu çağrı, ay­ nı zamanda, tarihsel araştırmaya saygınlığını iade etm ek ve şu kaçınılm az hakikati teslim etm ek için yapılm ış bir çağrıdır: “Karşı ta r a f ne kadar özgün ve kendine özgü tarihsel gelenek­ ler tarafından şekillendirilm iş olursa ölsün, Batı egem enliğin­ deki uygarlığın ve emperyalist dünya sistem inin yaşadığı kri­ zin ürünüydü. Peki am a, büyük tarih kitabında Sovyet sistem in i nereye yerleştireceğiz? Sistem in üç değilse bile iki versiyonun olması (sadece askeri bir kamp olduğu İç Savaş dönemi bir yana bıra­ kıldığında) sorunun cevabını daha da karmaşıklaştırır. Bu soruyu Stalin dönem iyle bağlantılı olarak da sorm uş ve b ir cevap verm iştik. Rus tarihi çeşitli o to riter sistem leri ve bu nların günüm üze kadar uzanan krizlerini in celem ek için 1 B k z. D avid Jo rav sk y , " C o m m u n is m in H isto rical P e rs p e c tiv e ". T h e A m e ric a n H isto ric a l Review, C ilt 9 9 , N o. 3 , H aziran 1 9 9 4 , s. 8 3 7 - 8 5 7 .

471

değerli bir laboratuardır. Bu nedenle soruyu, Stalin'in ölüm ün­ den sonraki Sovyet sistem ine odaklanarak farklı bir şekilde ye­ niden formüle edelim: Sovyet sistem i sosyalist bir sistem miy­ di? Kesinlikle hayır. Sosyalizm , üretim araçlarına bürokrasinin değil toplumun sahip olm asını gerektirir. Her zaman siyasi de­ m okrasinin d erinleşm esi olarak algılan m ıştır; reddedilm esi olarak değil. “Sovyet sosyalizm i”nden söz etm ekte diretmek gerçek bir y anlışlıklar kom edyasına düşm ektir. Sosyalizm in gerçekleşebilir olduğu kabulü, ekonom inin sosyalizasyonunu ve siyasetin dem okratikleştirilm esini gerektirir. Sovyetler Birligi’nde tanık olduğumuz, ekonom ide devlet m ülkiyeli ve eko­ nom ik ve siyasi yaşamın bürokratikleşm esiydi. Karşısına bir gergedan çıkan biri bunun bir zürafa olduğunda ısrar ederse, ona bir zooloji kürsüsü verilir mi? Sosyal bilim ler zooloji ka­ dar pozitif olmaya gerçekten de bu kadar uzak olabilir mi? Bütün bu kafa karışıklığı, SSCB’niıı kapitalist olmamasından kaynaklanm aktadır: E konom in in ve diğer ulusal varlıkların m ülkiyeti, pratikte devlet bürokrasisinin zirvesi dem ek olan devletin elindeydi. Bu, Sovyet sistem inin, babadan oğla geçen muazzam mülklerin sahipliğinin devlet iktidarına denk olduğu geleneksel rejim lerle aynı kategoriye yerleştirilmesini gerekti­ ren, ço k önem li bir tanım layıcı özelliktir. M oskova Prensli­ ğ in in ve otokratik monarşisinin kuruluşu sırasında yaşanan ta­ rihsel süreç de buydu. M oskova Prensliği de nüfuzlu bir bürok­ rasiye sahipti, ama mutlak iktidar bürokrasinin değil, hüküm ­ darın elindeydi. Sovyet örneğinde, son tahlilde, kimseyle payla­ şılmayan ve rakipsiz bir iktidarı kolektif olarak ele geçiren bü­ rokrasiydi. Eski “tarmı despotizm lerim le uzaktan akraba olan “bürokratik m ullakıyetçilik” çarların ya da Stalin’in mutlakıyetçiliginden çok daha modemdi. Ama özellikle devletin halk üzerindeki siyasi kontrolü hesaba katıldığında, aynı türe aitti. Bu savlardan, bürokratik Sovyet devletinin, gerek term ino­ lojideki gerek aşağı sınıflardan personelin işe alıntındaki dev­ rim ci yeniliklere rağmen, pek çok Çarlık kurumunun doğru­ dan mirasçısı olduğu, dolayısıyla da çarcı devlet kurma gele­ neklerini devam ettirm esinin kaçınılm az olduğu sonucu çıkar. 472

Bu. bıiyük ölçüde, devrimden sonra Sovyet him ayesinde yeni­ den faaliyete geçirilen kuram ların, ancak eski rejim in m em ur­ larının yardımıyla çalıştırılabilm esinden de kaynaklanm ıştır. Bizzat Lenin, Çarlık idaresinin pek çok birim inin yeni rejimde olduğu gibi çalışmaya devam ettiğini ve bunun Ekim ’den önce öngörülenden ço k daha büyük bir tarihsel süreklilik doğurdu­ ğunu esefle belirtm işti. Yeni rejim in maliye, dışişleri, askeri iş­ ler ve istihbarat faaliyetlerini ve diğerlerini nasıl yürüteceğini öğrenmesi gerekiyordu ve sadece birkaç uzmanın deneyim ine değil, pek çok bakım dan yerleşik usullere göre çalışm aya de­ vam eden devlet kuruluşlarının tam amına başvurmak zorun­ daydı. Eski m em ur takım ının bir gecede yenilenm esi ya da de­ ğiştirilm esi m üm kün değildi. Yeni bir devlet kurulm uştu, ama memurları eski devletin çalışanlarıydı. Lenin, problem in bun­ ların nasıl daha iyi çalıştırılab ileceği olduğunu görüyordu.2 Memur sayısının on binleri bulduğu ve devlet kuram larındaki geleneklerin bu kadar yerleşik olduğu düşünüldüğünde, geç­ mişin m irası olan gelenek ve pratiklerin böyle bir sü reklilik gösterm esi elbette ki kaçınılm azdı. Yeni otoriteler devlet ku­ rum lanın nasıl yeniden inşa edeceklerini bilm iyorlardı. G er­ çekte, mevcut kuram ları devralıp birkaç ayrıntıyı degiştirm ek.ten ve işleri bildikleri gibi yürütm elerine izin verm ekten başka seçenekleri yoktu. Sovyet sistem i sonunda, piramitsel bir hiyerarşi tarafından yönetilen, oldukça “klasik” bürokratik bir devlet kurdu. Dola­ yısıyla, devrimci coşku dönemi bir kez geride kaldıktan sonra, belki de Çarlık dönem inde karşılığı olmayan kurum lar hariç, önceki modellerle arasına mesafe koymak için gerçek bir ihti­ yaç duymadı. Ayrıca, ne zaman yeni bir kuruluşun oluşturul­ ması gerekse, organizasyonunu denetlem ek için özel bir ko­ misyon atanıyordu ve bilim cam iasından bir uzmana ya da de­ neyim li bir bürokrata benzer bir kurumun Çarlık Rusya’sında nasıl işlediğini sorm ak genel âdet haline geldi. Kurumun selefi yoksa, Batı’daki modellere bakılıyordu. 2

B k z. T. R K o rz h ik h in a , Is ıo n ia Gosudtırstvcnnykh U c h n z h d tn ii S S S R . M o sk o v a . 1 9 9 5 , s. 4 5 vd; v c L e n in , Soch inen iia. C ilt 4 5 . s . 2 9 0 .

473

Tarihsel seleflere başvurm ak her yerde doğaldır, ama SSCB örneğind e bu ö z ellik le belirgindi. Stalin Rusya’sı, pratikte. Çarlık devletinin ideolojik ilkelerini neredeyse resmen benim­ sedi. Stalin'in kadim m illiyetçi sim geleri teşhir pratiği ölü­ münden sonra terk edilse de, Sovyet bürokratik m odeli, tarih­ sel selefinin ideolojik kıyafetini değilse bile epeyce bir özelliği­ ni korudu. Devam ettirdiği gelenek sistem in özünü tanımladı: dayandığı bürokratik hiyerarşiyi temsil eden bir mutlakıyetçilik. “Yeni” genel sekreterlik pozisyonunun bile "ülkenin efen­ disi çar” imgesiyle pek çok ortak yanı vardı, iktidarın düzenle­ diği kitle gösterilerinin senaryoları ve sim geleri aynı olmasa da, Çarlık ve Sovyet rejim lerinin gösterişli törenleri, ikonala­ rın baş tacı edildiği aynı kültürden geliyordu. Bu gösteriler, bazen sadece içteki kırılganlığı gizlemenin, unutturm anın ya da savuşturmanın bir yolu olan yenilmez bir güç im ajı verme­ yi amaçlıyordu. Ama çarların haleflerinin, özellikle ıejim son günlerine yaklaştığında, sıslem ik krizin ve çöküşün de tarihsel dağarcığın parçası olduğunu bilm eleri gerekiyordu. Yirmili yılların sonundan itibaren, güçlü bir devletin inşası tüm çabalarının merkezinde yer aldığından, bu devletin nasıl niteleneceği sorusu doğdu. Sonunda, m uhafazakâr devletçi çevrelerin, askerî kuramlarda ve devlet güvenlik organlarında çalışanların pek sevdiği çarcı d eızh av ıı terimi açık açık ve yay­ gın bir şekilde kullanılır oldu. Lenin dönem inde, derzhavn ih baskıcı ve kaba bir şovenizm in destekçileri için kullanılan aşa­ ğ ılayıcı bir terim di. D eızh av cıy a gelin ce, Ç arlık ik tid arın ın özünü tanımlamak için kullanılan iki terimle akrabalığı nede­ niyle geçm işi çağrıştırır: mutlak hükümdarı (otokratı) belirten sa m o d a z h c ts ve sistem i bir “otokrasi” olarak niteleyen sam oderzltavie. Kuşkusuz, üzerinde bir haç olan altın kürenin (em peryal iktidarın sim gesi) yerini orak-çekiç alm ıştı, ama bunlar, devrimci geçm işin, bürokrasiyi pek eğlendiren kutsal em anet­ lerinden başka bir şeyi temsil etmiyordu. Ülke topraklarının , tasarruf hakkı otokratta olm ak üzere devletin mülkü olm ası, pek çok eski O rta ve Doğu Avrupa devletinin ayırıcı özelliği olmuştu. SSC B’de sosyalist olm a id­ 474

diasındaki bu m ülkiyet, ekonom inin tam amına ve ülke yasa­ nım ın pek çok başka alanına da yayıldı. Daha m odem olan gö­ rünüme rağmen (Sovyet bürokratları Çarlık dönem indeki se­ leflerinden farklı o larak, m akin elerin ü retild iği fabrikaları, hatta “atom şehirleri”ni yönetiyorlardı), bütıın topraklar (es­ kiden başlıca ek o n o m ik kaynak) üzerinde devlet m ülkiyeti m odeliyle akrabalık, devletin doğrudan üreticiler üzerindeki iktidarıyla korundu, hatta güçlendirildi. Bu devletin niteliğini açıklam a sürecinde, gelişm e örüntüsünde “çatallanm alari’la ve bir dizi b elirsizlik le karşılaştık. Sistem eski toprak sahibi otokrasiler kategorisine girm ekle birlikte, 20. yüzyıla özgü tarihsel bir görev olan “kalkındır­ mam d evlet” fonksiyonunu da yerine getiriyordu ve ülkeyi kalkınd ırm aya n asıl giriştiğini ayrıntılarıyla an lattık . SSC B varlığının ilk aşam alarında, işte bu “kalkındırmam devlet” ka­ tegorisine giriyordu. Böyle devletler var olm uştur ve bugün de pek çok ülkede var olmaya devam etm ektedir - özellikle, eski kırsal m o n arşilerin hükü m sürdüğü Doğu ve O rtad o­ ğu'daki uçsuz bucaksız topraklarda (Ç in , H indistan, İran). Bu tarihsel rasyonalite Lenin sonrası devletin inşasında devre­ deydi; bunun “Stalinizm ”e dönüşm esi, d iktatörlük sistem leri­ nin kolayca m eyledebildiği bir değişim olsa da. Ama despotik b ir m odele g eçiş, R usya’da Stalin izm ’in , Ç in ’de M aoizm 'in tasfiyesinin kanıtladığı gibi, tedavisi im kânsız bir patoloji de­ ğildir. Ve tuzaklara rağm en, ekonom ik kalkınm ayı olanaklı kılan ve yönelen bir devletin varlığı tarihsel bir zorunluluk olmaya devam etm ekledir. Seksenli yıllara doğru, SSCB Çin’dekiııden yüksek bir eko­ nom ik ve toplum sal kalkınm a düzeyine erişm işti, ama ülkenin sistem i kendi kendini tahrip eden bir m antığa saplanıp kal­ mıştı. Andropov’un öngördüğü türden reform lar ülkeyi ihtiyaç duyduğu şeye, yani k alk ın d ırın rolünü oynayam aya devam edebilecek, ama aynı zamanda, toplumsal manzaranın geçirdi­ ği derin dönüşüm göz önüne alındığında artık eskim iş olan bir otoriterligi de reddedebilecek, reform e edilm iş, ak tif bir devlete kavuşturabilirdi. 475

Ne var ki, iktidardaki elitin önem li bir bileşeninin kafa yapı­ sını ve çıkarlarım yansıtan derçfıtıvtı’nın kutsal sem bolizm ine başvurulması, üyeleri bir rutine saplanmış olan ve devlet ikti­ darım artık sadece kendi çıkarları için kullanan devlet aygıtın­ daki bir güç kaybının işaretiydi. Aynı zamanda, tam da ülkenin şiddetle reforma ihtiyaç duyduğu bir sırada her tür reform di­ namiğinin kesintiye uğradığına işaret ediyordu. Liderlik orakçekice bilgisayar eklem ek yerine muhafazakârlığa sığınarak şa­ ibeli bir yola girdi. Halk eski bir soyagacına ve özelliklere sahip bir sistemi olsa da, arıtk 18. yüzyılda değil 20. yüzyılda yaşı­ yordu. Devlet geride kalm ıştı ve bu “çatallanm a” (toplum un bir tarafa, devletin başka bir tarafa gitm esi) ölümcül oklu. Bize Sovyet sistem inin nitelem ek için uygun gelen “bürok­ ratik m utlakıyeıçilik” terim i, hüküm darın aslında bürokrasi­ nin başı olmayıp ona bağımlı olduğu, 18. yüzyıl Prusya bürok­ ratik m onarşisi ü zerine bir incelem ed en ödünç alın m ıştır.3 Sovyet örneğinde de, devletin efendisi olduğu varsayılan parti­ nin tepe yöneticileri, fiiliyatta “kendi” bürokrasileri üzerinde­ ki bütün iktidarlarını kaybetmişlerdi. Anılarında yitirdikleri süper gücün görkem inden nostaljiyle söz eden çapsız eski Sovyet bakanları, derzlıcıvu terim ine gös­ terilen rağbetin, tam da devletin bir zamanlar yerine getirebil­ me gücüne sahip olduğu -v e gerçekten de yerine getirdiği— görevi ifa etmeye son verdiği dönem le çakıştığını anlam am ak­ tadır. Bu devlet artık eski kendiliğinin bir gölgesi, onca bağını koruduğu b ir antik rejim ler ailesinin m ezarlığını boylam ak üzere olan bir iktidarın son nefesiydi.

Dış F aktör Sovyet olgusu -dışarıdan ödünç alınan ideolojilerin kullanılma­ sı da dâhil, uluslararası ortamın rolü nedeniyle (bu role rağmen d eğ il)- Rus tarihinin son derece tipik bir pcrdesiydi. Rus tari­ hinde en başarılı olan otokratlar da dış dünyayla bu türden bağ­ 3

Bkz. H. R o sen berg , Bureaucracy, A ristocracy an ıl A u tocracy, B o sto n , 1 9 6 6 .

476

lantıları korum uştu. Ç ok karm aşık bir tarihi olan, yakın ve uzak komşularıyla sürekli dostça ve düşmanca ilişkilere giren bu ülke, ilişkilerini sadece askeri, ekonom ik, ticari, diplomatik ve külıürel düzeylerde değil, bir dizi tehdide kültürel ve ideolo­ jik karşılıklar vererek de geliştirmek zorundaydı. Bunu ya dışa­ rıdan fikirler ödünç alarak ya da bunlann karşısına yerli kav­ ramlar çıkararak yaptı; bu, yöneticilerinin antenlerini neden hcıu dışarı hem içeri çevirdiklerini açıklar. Benzer şekilde, SSCB tarihinde dışarısı, çeşitli yollardan rejimin aldığı biçim in belir­ lenmesine sürekli katkıda bulundu. Birinci Dünya Savaşının ve kapitalizmin o sıradaki krizinin, Leninizm olgusuyla ve Sovyet Rusya’nın yim ıili yıllarda içinden geçtiği aşamalarla yakın ilgisi vardı. Otuzlu yılların krizi ve İkinci Dünya Savaşı da aynı şekil­ de, Sıalin SSCB’si üzerinde doğrudan bir etkide bulundu. Stalinizm örneğinde sözünü ettiğimiz “görüntü bozan ayna­ lar” halkların ve yöneticilerin karşı kampla ilgili im gelerini et­ kiledi. Rakip iki sistem krizlerden ve gelişme evrelerinden geç­ tiğinden. her iki taraftaki “görünü bozan aynalar” gerçek ve kurnıacayı birbirinden ayırmanın neredeyse im kânsız olduğu görüntüler veriyor ve yansıtıyordu. Stalinizm, atılım ının doru­ ğunda olduğu otuzlu yıllarda, Sovyet yurttaşlarının uğradığı kı­ yıma ve çektiği sefalete rağmen, Batı'da büyük bir prestij ve iyi­ cil bir ilgi gördüyse, hu büyük ölçüde, özellikle Orta ve Doğu Avrupa’yı etkileyen küresel ekonom ik krizin yansıttığı olumsuz kapitalizm imgesi yüzündendi. Buna karşılık Rusya güçlü bir sınai atılını görüntüsü veriyor ve bu etkileyici ilerlem enin kısa sürede yoksulluğun üstesinden geleceği düşüncesi, halkın ya­ şadığı sefaleti görelileşiyordu. Benzer bir ayna etkisi, 1945'ıe, ülkenin bir kez daha derin bir sefalete saplandığı bir dönemde (sadece savaşın yol açtığı yıkım lar nedeniyle değil) Almanya karşısında elde edilen zafer sırasında Stalin ve Stalinizm örne­ ğinde de görülebilir. Bu bozulmuş görüntü alışverişinin önemli siyasi sonuçları vardı: Diğer tarafın niyetlerini öngörm ek sık­ lıkla bir tahmin oyumu haline geliyordu. Soğuk Savaş olağandışı hir çekişmeydi. M oskova'dan bakıl­ dığında, Soğuk Savaş Japonya’ya atılan atom bom balarıyla dra477

m alik b ir şekilde başlatılm ıştı. Ama Berezlıkov'un anılarına inanacak olursak, Amerikalıların ikinci bir cephe (Batıda) aç­ makta gecikm esiyle, bundan daha önce başlamıştı. Stalin bu­ nu, sıcak savaşa ancak savaşan iki tarafın (Almanlar ve Sovyeıle r) b irb irin i tü k e tm e sin d e n so n ra g irm ey e n iy e tli olan ABD’ııin kasıtlı bir oyunu olarak görüyordu.'1Japonya’ya karşı atom silahının kullanılm asıyla birleşen bu gecikm e. Am eri­ k a n ın uluslararası ilişkilerde yeni bir çağın açılm ış olduğunu duyurma arzusunun -Jap o n y a’ya değil, SSCB’ye ve dünyanın geri kalanına yapılan ve Sovyet yönetim inin aynen bu şekilde yorumladığı bir d uyu ru n u n- kanıtı olarak algılanm ıştı. O sıra­ da ABO’nin böyle düşünm üş olm ası ihtim ali yok sayılamaz. Bir yıl önce ikinci bir cephe açılm ış olsaydı ya da ABD Nagazaki ve Hiroşima’ya atom bom bası aiılmasaydı neler olacağı, ancak spekülasyon konusu olabilir. Her halükârda, savaş sıra­ sındaki ve ertesindeki gelişm eler SSCB’yi bir süper güç konu­ muna getirdi ve sistem in en kötü, en muhafazakâr özellikleri­ nin kalıcılaşm asına ve k en d in i reform e etm e k ab iliy etin in azalmasına katkısı olan bir silahlanm a yarışının içine itti. Soğuk Savaş’ın sonuçlan arasında. ABD’nitı Sovyet yönetim i­ nin düşünme biçim i üzerinde göz ardı edilemeyecek bir etki ve baskı uygulayabilecek konum a gelişini saymak gerekir. O za­ mana kadar model işlevi gören Eski Dünya’ınn (Ingiltere, Fran­ sa, Almanya) yerini Yeni Dünya aldı: ABD Sovyeller’iıı ekono­ mi. bilim, askerî kabiliyet ve söylemeye bile gerek yok, casus­ luk alanlarında kendi performansım değerlendirmek için baş­ vurduğu kıstas durumuna geldi. ABD'niıı bu pusula etkisi Sov­ yet halkından da Batı dan da gizlendi (bu, araştırılmayı bekle­ yen çok geniş bir konudur). Aralarından bazıları gerçeği kabul etmeyi reddetmiş olabilse de, Sovyet yönetim inin, ülkenin va­ him geriliğinin sistem ik olduğunun bilincine ABD dolayımıyla vardığını varsayabiliriz. Ülkenin, tamamen gereksiz bir müca­ dele olan Ay’a iniş yarışında yenilgiye uğradıktan sonra yeni bir bilimsel ve bilişsel devrim başlalamaması -b u işle ilgili özel bir •t Bkz. V Berczlıkov. Ruufont so Sloliııvıtı. M oskova. 1999.

478

bakanlık kurulduğu h a ld e !- bazı iktidar çevrelerinde bir güç­ süzlük duygusu doğurmuş olmalıdır; bu arada, muhafazakârlar ataletlerini ve sertlik çizgisini sürdürüyorlardı. Pek çok eski n om en klatu ra üyesini, Yelısin'iıı koltuğu altın­ da Krem liıı’in kontrolünü ele geçirdikten sonra Amerika’dan lütuf dilemeye iten de gene ABD’niıı bu süper güç imgesiydi. Ne var ki. bu olay Sovyet sonrası dönemde yaşanm ıştır ve bizi burada sadece, sistem in (ölm üş ve göm ülm üş olan, gene de sadece, geçm işin günahıyla sevabıyla ciddi bir şekilde yeniden incelenm esi ve öğrenilm esi halinde tanım lanabilecek sürekli bir ulusal kim lik arayışı içinde olan bir sistem ) tarihsel sicilini biraz daha aydınlatması ölçüsünde ilgilendirmekledir.

Post-Scriptum : G eçm işini Arayan Bir Ülke Rusya’nın doksanlı yıllardaki durumunu inceleyen araştırm a­ cıların. kalkış noktası olarak Sovyet dönem inin sonlarına ait verileri kullanm aları gayet doğaldır. Ancak, zam anında (sis­ tem hakkında son derece eleştirel oldukları vakitlerde) yürüt­ tükleri araştırm alardan geçm işi ço k iyi tanıyan sosyologlar, halkın çok da eski olmayan bir tarihe kadar yararlandığı, anıa doksanlı yılların başlarından itibaren durmadan gerileyen ya­ şam standartlan ve sosyal haklar dolayısıyla şimdi sistem i bir çeşit Eldorado olarak nitelediklerinde durum ironikleşm ektedir.5 Öte yandan, bunların sundukları tablo son derece öğreti­ cidir: Tiyatroya, konsere, sirke, kütüphaneye gidenlerin sayısı gitgide azalm aktadır; edebi eserleri okuyan veya gazetelere .abone olan kişi sayısında, şehirlerde olduğu kadar kırsal ke­ simde de müthiş bir azalma vardır, iş yükünün artması nede­ niyle, boş zaman etkinliklerinin yapısı baştan sona değişmiştir. Sovyet dönem inin sonlarında serbest zam anın bollaşmasıyla kültüre yönelmeye başlam ış olan bu etkinlikler artık çok daha pasiftir (esas olarak “dinlenm e” am açlı). Bu olgu, uzmanlar ve 5

T. I. Z aslav sk ay a v e Z. 1. K alu g in a, o iv c ı. reıl.. S o ts la h ıa u ı T r a c lu o n ia R e fo r m in ıem oi Rossii -Isslı-ıtuvaıtliu N ovosibirsh oi E k o n o m i lıa - s o ı s y o lo g i c l ifs k o i S h k o ly .

Novosibirsk, 1999, s. 5 7 7 -5 8 4 .

479

yöneticiler özelinde özellikle çarpıcıdır. Öte yandan, hanehalkı gelirlerini artırma gereği, pek çok Rus’u, daha iyi beslenmek ve bir parça daha para kazanm ak ya da sırf hayatta kalmak için , dinlenm eye ve kültürel etkin liklere ayırdıkları zamanı azaltarak ufak çiftliklerinde daha fazla hayvan ve tavuk besle­ meye m ecbur etmektedir. Hak ve özgürlüklerin genişlem esinin yanı sıra pahalı hiz­ metlerin ortaya çıkışı, sadece hali vakti en yerinde olanlara, en vasıflı ve en girişim ci kesim lere fayda sağlamıştır. Halkın ço­ ğunluğunun ulusal ve uluslararası kültüre erişim i azalmıştır. Burada görüşlerin e başvurduğum uz sosyologlar, televizyon programlarının niteliğini şiddetle eleştirm ektedir. Televizyon, özellikle öğleden sonralarını kendi başlarına geçiren ve uyuş­ turucu programların karşısına çakılıp kalan çocuklar üzerin­ deki zararlı etkileriyle, başat boş zaman faaliyeti durumuna gelm iştir Bu yazarlara göre, Rusya’da iki süreç işlem ektedir: giderek derinleşen bir toplum sal farklılaşma ve Avrupa Rusya'sının bü­ yük kentlerinde daha az belirgin, ama taşra kentlerinde ve kır­ sal kesimde ço k belirgin olan, bireylerdeki içe kapanma (top­ lumsal ve ailevi ilişkilerin zayıflaması, kültüre ve siyasete ilgi­ sizlik). Yazarlar bilim sel araştırm a, eğitim , sağlık ve toplum hizm etlerindeki gerilmeyi ya da ülkenin geleceği için ço k ağır bir tehdit yaratan dem ografik göstergelerdeki düşüşü ele alma­ maktadır. Yeni m u k ted irler (ço ğ u esk i nom enklatura m ensubudur, ama şim di ‘‘dem okrat", “liberal" ya da "reform cu" adını alm ış­ lardır) bu hazin durumu gizlem ek için, önceden Batı da kulla­ nılan tüm hilelere başvurarak, hatta bunlara yenilerini ekleye­ rek eski Sovyet sistem ine karşı büyük b ir kam panya başlattı­ lar: Bunlara göre, Sovyet sistem i. Ekim 1917’deki ilk günah­ tan. muhafazakâr parti kodam anlarının Ağustos 1991’de Gorbaçov’a karşı düzenledikleri başarıstz darbe girişim ine kadar, canavarlar tarafından yönelilen bir canavarlıktan başka bir şey değildi. 1991 yılında, Devlet Başkanı Yelisin önderliğinde yeni bir özgürlük çağının açılm asıyla da bir “m ucize" gerçekleşm iş­ 480

ti. Şimdiden hazin bir şekilde eksilm iş ve hâlâ şok içinde olan günümüz Rusya’sı, bu türden siyasi söylem ler sonucunda ta­ rihsel k im liğini “aşağılam a” hastalığına da yakalandı. Ü lke zenginliklerini yağmalamakla ve har vurup harman savurm ak­ la yetinmeyen “reform cular” geçm işe karşı da ülkenin kültü­ rünü, kim liğini ve hayatiyetini hedefleyen bir cephe saldırısı başlattılar. Bu, geçm işe eleştirel bir yaklaşım falan değildi: Dü­ pedüz cahillikti. Sovyet yüzyılına karşı bu yalana dayalı, nihilist kampanya­ ya, özdeşleşmesi için halka alternatif geçm işler sunm a yönün­ de çılgınca bir arayış eşlik etli. İlk önce, Çarlık’a ve devrim ön­ cesine ait ne varsa loptan yeniden benim sendi (çürüyen bir sistem de değerli bir selef bulm ayı amaçlayan acık lı bir giri­ şim ). Ardından. Sovyetlerle ilgili her şeyin reddi daha da yo­ ğunlaşıp cehennem den çıkm ış Lenin, Leninizm ve Bolşevizm nefreti olarak billurlaştığında, Iç Savaş’taki Beyazların (savaşı ülkeye sunacak h içbir şeyi olmadığı için kaybeden, Ç arlık dö­ nemi siyasi yelpazesinin en gerici sağ kanadı) itibarı iade edil­ meye çalışıldı. Bolşeviklerin ya da Sovyet rejim inin nefret ettiği 11e varsa onunla özdeşleşm e, yalnızca entelektüel zayıflığa tanıklık edi­ yordu. Kremlin’i ve iktidarı ele geçiren ilk “yeni elit” dalgası, pek çok Rus tarafından neredeyse, ülkenin kültürel ve siyasi çıkarlarına tecavüz eden yeni bir “Tatar istilası" olarak görülü­ yordu. Ülkenin en parlak beyinleri ve manevi otoriteler, Rus­ ya’nın önünde bir Ü çüncü Dünya ülkesi seviyesine düşm ekten başka bir ihtim alin (b ir kâbus senaryosu) kalm am asından kor­ kuyorlardı. G ericiliğin yol açtığı yıkım ların üstesinden gelm ek zaman alır. Ama bazı kültürel gelişmeler, ağır ağır bir toparlanm anın gerçekleştiğine dair olum lu işaretler vermektedir. Tarihçi Kliuchevsky'ııin, 20. yüzyılın başında “geçm işin geçm işte kaldı­ ğım ” ileri sürenlere gösterdiği tepkiyi hatırlayalım . Hayır, di­ yordu Kliuchevsky, içinde bulunduğumuz tüm güçlüklerle ve işlenen tüm hatalarla, geçm iş çevremizdedir; reformları kuşat­ m akta, çarpıtm akta ve neredeyse yiyip bitirmektedir. 481

M oskova’da Taıiana Zaslavskaya tarafından düzenlenen bir k o n fe ra n sta k o n u şa n siy a se t fe ls e fe c is i M ezhuev, K liu Chevsky'nin bıraktığı yerden devam edercesine, “bir ülkenin, tarihi olmadan var olam ayacağı” tezini güçlü bir şekilde sa­ vunm uştu.6 Son derece uyarıcı olan düşünceleri burada uzun bir alıntıyı hak ediyor: İster kom ünist, ister dem okrat, isler Slavcı, ister Batı hayranı insanlar olsunlar, reform cularım ızın tamamı Rusya’nın geçm i­ şi ile geleceği, geçm işle ne olduğu ile (onlara göre) ne olması gerektiği arasında aklen ve manen doğrulanm ış bir süreklilik saptamayı başaram am ak gibi ç o k önem li bir hata işliyor. Kimi­ leri geçm işi inkâr ediyor, başkalan olanaklı tek m odel olarak görüyor. Sonuçta, bazıları için gelecek eski tem aların bir karı­ şım ından, başkaları için ise bunun tam tersinin -R u s tarihiyle hiçbir benzerliği olm ayan bir ş e y in - m ekanik bir şekilde kabul edilm esinden ibaret oluyor. Fakaı geleceğin her şeyden önce geçm işle -ö z e llik le de daha yeni geride bıraktığım ız g eçm işlebaglantılı olarak tasavvur edilmesi gerekiyor.

Mezhuev bundan sonra, 20. yüzyılı Rusya için boşa harcan­ mış bir yüzyıl olarak gören liberal iktisatçı A. illarionov'u eleş­ tirmeye girişir, Ularionov’a göre ülke sosyalizmi yaşamakla li­ beral yörüngesinden sapm ıştır ve dünkü devin bugün bir cüce haline gelm esinin nedeni budur. Tek kurtuluş liberalizme geri dönüştür. Mezhuev böyle bir nihilizm i tarihsel olarak saçma bulur. Olan olduktan sonra bilgelik taslamak, olanı ve neden olduğunu tahlil etm ekten daha kolaydır. Rusya’yı yüzyıl başın­ da liberalleşem edigi için kınam ak, Rusya tarihi kadar libera­ lizm konusunda da derin bir cehaletin kanıtıdır. Liberalizm in zaferi uzun bir tarihsel sürecin ürünüydü: O rtaçağ, Reform. Rönesans ve toplundan nıutlaktyetçi m onarşilerden kurtaran (am a her yerde d eğ il!) devrimler. Liberalizm in anası İngilte­ re’nin bile liberal yola girmesi uzun zaman aldı. Rusya ve pek 6

B k z . V. g M ezhuev. " O m o s h e n ic k pn osh lom u - k liu c h k b u d u s h c h c m u ". Kuılti Mel Rossritı? K t iz is lııstitu ition ıiI'n yM ı Sistem : \ ik . D e s itu ik U e. C o d , M o sk ov a. 19 9 9 . s. 3 9 -4 7 .

482

çok başka ülke liberal bir piyasa ekonom isi geliştirmedi. Bu­ nun için suçlanm aları mı gerekir? Bunun hiçbir anlam ı yokLur. Önem li olan, geçm iş yüzyılı ve ilerideki gelişm elerde oy­ nayacağı rolü anlamaktır. Mezhuev’e göre, 20. yüzyıl Rus tarihinin anahtarı sadece Bol­ şevik devriminde değil üç devrimde aranmalıdır. Bunlardan bi­ rincisi - 1 9 0 5 D ev rim i- yenilgiye uğram ıştı. İk in cisi -Ş u b a t 1 9 1 7 'd e k i- ılımlı devrim ci güçlerin zaferine tanıklık etm işti. Daha radikal devrim cilerin zaferiyle so n u çlan an ü çü n cü sü -E k im D evrim i- ise devrimci sürecin son evresinden ibaretti. Devrim süreçleri her zaman böyle cereyan eder. Süreç bir defa başladıktan sonra suçlanacak kimse kalmaz; süreç sonuna ka­ dar kendi yolunda ilerler. Filozof Berdyaev bunu gayet iyi anla­ mıştı: Bolşevikler devrimin failleri değil, gelişmesinin aracıydı­ lar. Her şeyden önce manevi ölçütler benim sem ek ve uygula­ nan zulmü kınam ak anlamsızdır, zira iç savaş ya da baskıya karşı mücadele koşullarında hep böyle olur. Bir devrim ahlaki ya da yasal bir eylem değildir, zorlayıcı bir güç kullanımıdır. “İyi” devrim diye bir şey yoktur; devrimler hep kanlı olur: Devrim leri m ahkûm ederseniz, neredeyse lüm Rus em elijan siyasım , bu devrim ci olaylara zem in hazırladığı için de tüm Rus tarihini m ahkûm etm eniz gerekir. D evrim ler yatıştırm az­ lar; lam tersini yaparlar. Her zaman beklentilerle ilgili diış k ı­ rıklıkları yaratırlar, am a gerçekten yeni olan bir sayfa açarlar. Ö nem li olan -g a lip le rin ya da m ağlupların söylediklerine faz­ la g ü v en m ed en - bu sayfanın neden oluştuğunu anlam aktır... Bizim sosyalizm im iz aslın d a “Rus usulü b ir kap italizııı”di; tek n olo jik içeriğiyle kapitalist, biçim sel olarak antikapitalistti.

Mezhuev bu noktada Berdyaev, Fedotov, Bogdanov gibi dü­ şünürlerin görüşlerini gözden geçirir. Kendisi şu yoruma mey­ leder: Periferide yer alan bir ülke için modernleşm eyi dem ok­ rasi ve özgürlükle birleştirm ek güçtür. Bir süre, biri ötekine yol verm ek zorundadır. Bolşevikler bunu anlam ışlardı; iç Savaş’ı kazanm alarının ve SSCB'nin İkinci Dünya Savaşı’ndan za­ ferle çıkm asının nedeni budur. Çin de bunu anlam ıştır: Piya­ 483

saya davalı hızlı bir m odernleşm eyi dem okratik olm ayan bir siyasi sisLemle birleştirm e yolunu seçm iştir. Hangi rejim söz konusu olursa olsun, sağduyu geçm işi çorak bir çölm üş gibi görüp reddetm ekten değil, yeni ilerlem eler için bir sıçram a tahtası olarak görm ekten ve sahici (m itsel değil) büyüklüğünü muhafaza etm ekten oluşur. Bu açıdan bakıldığında, sosyalizm in Rus varyantını bilim e olan inancı için takdir etm ek gerekir. Rus tarihinde bilim in ­ sanlarının ve mühendislerin saygınlığı hiç Sovyet dönem indeki kadar yüksek olmadı ve rejim çok sayıda insana bilim in kapıla­ rını açtı. Bu noktada, iktidardakiler gerçekçi ve pragm atikti. Konuşmalarını harfiyen alan Balı, bunda herhangi bir husumet görmekte haksızdı. Bugünün Rusya’sı, devrim öncesi zamanla­ ra beslediği nostaljiyle Batı’ya Bolşeviklerden daha uzaktır. Liberallerim izin bu başarıların yok edilm esi dışında övünebi­ lecekleri hiçb ir şey yoktur. Rusya'nın geleceği geçm iş kaza­ nan ların korunm ası ve geliştirilm esi tem elinde inşa edilm ek zorundadır. Yeni görevleri tanım larken bile sü rek lilik k o ru n ­ m ak zorundadır. Bugün itibariyle, geçm işle bu bağ kopm uş­ tur. Ama bir gün yeniden kurulacakur. B unun, devrim öncesi ya da sonrası bir geçm işe dönm ekle alakası yoktur. K endinize geçm işte sizin için neyin değerli olduğunu, neyin sürd ürül­ mesi ya da korunm ası gerektiğini sorun, bu, gelecekle yüzleş­ m enize yardım cı o lacaktır... G eçm iş olum lu h içb ir şey içerm i­ yorsa, gelecek de yok d em ektir ve geriye, "h e r şeyi unutup uykuya d alm ak”tan lz‘ibystia i zasnul'l başka bir şey kalm az... 20. yüzyılın, büyük felaketlerin yaşandığı bu yüzyılın üzerine sünger çek m ek isteyenler, büyük b ir Rusya’ya da ebediyen el­ veda dem ek zorundadır.

Mezhuev Rus devriminin bir gün Batı’daki devrimlerle aynı kabulü göreceğine inancım korum akla ve bu tanımanın hakiki bir Rus rönesansının yolunu açacağını umut etmektedir. Yukarıdaki satırlar uzun ve coşkulu bir konuşmayı özetle­ m ekten öteye gitm emektedir. Mezhuev tarihçi değildir ve yo­ rumunda bazı sorunlar bulunm aktadır. “Sosyalizm ”, “Bolşe484

viz m ”, “kom ünizm ” terim leri kadar, devrim hakkındaki bir di­ zi görüşü üzerinde tekrar düşünülmesi gereken bir term inolo­ jin in ve yaklaşım ın parçasıdır. Ama burada karşım ızda duran, “nihilizm ”e gerçek b ir meydan okum a ve gerilem e sancıları içinde kıvranan bir ulusun kim liğini yeniden bulması ve gele­ ceğini keşfedebilm esi için bir çare olarak, bir tarih kavgası ör­ neğidir.

Tarihin sürekli olarak m anipülasyona ve istism ara konu oldu­ ğu gayet iyi bilinir. Tarihçi olmayan birinin bir ulus için -is te r azap çekiyor olsu n , ister en parlak günlerini yaşıyor o ls u n vazgeçilmez olan nesnel bir tarih bilgisi talebinde bulunm ası, şim di’den başka b ir şeyle ilgilenm eyen, medya ve bilgisayar egem enliğindeki b ir çağda alışıldık bir şey değildir. Ama an tam da budur; an geçen, tarih kalandır. G elecek için sağlam ya da kusurlu bazı yapı taşları sağlamaya devam eder. Ulusların üzerinde durduğu ve yükselttiği kaide budur. G arantili hazır reçeteler saglayamasa bile, tüm uygulamalı bilim ler gibi tari­ h in de pratik bir boyutunun olduğunu düşünm ek anlam sız değildir.

485

RUSÇA TERİMLER SÖZLÜĞÜ

apparaı: Parti idaresi. (Apparaty terimini bazen genel olarak idari kuru­ luşlar için kullanıyoruz, ama ap araçik her zaman parti aygıtında gö­ revli olan kişileri anlatır.) belye: “Beyazlar”. İç Savaş sırasında Kızıllarla savaşan, ağırlığını monarşistlerin oluşturduğu kesim. derzhava: Devlet için kullanılan eski bir Rusça terim. Tutmak ya da sak­ lamak anlamına gelen ıkrzM fiilinden türemiştir ve mal ya da birinin mülkü anlamına gelir. Doğrudan, Çarlık devletinin siyasi özüne gön­ derm e yapar: scım od erz lu m e (otokrasi) ve s a m o d erz h ets (o to k rat). Devleti bir büyük güç olarak gören anlayışı ifade eden dcrzhavnost di­ ye bir terim de vardır. Esery: Sosyalist Devrimciler (SR’ler). Sovyetlerde ve Geçici Hükümeı'ıe çok faal olan Marksist olmayan sosyalistler. Dönem dönem Beyazlarla işbirliği yaptılar. Sol kanatları kısa bir süre Bolşeviklerle işbirliği yaptı, ama Almanlarla imzalanan Brest-Litovsk Barış Anılaşması’na karşı çı­ karak Bolşeviklerle bozuştu. generalnyi sekretar' (kısaltması gensek): SBKP’nin parti kongresi tara­ fından seçilen genel sekreteri. Buna ilaveten, statüleri değişen Merkez Komitesi sekreterleri vardı. Bunlardan bazıları faaliyet alanlarından sorum luydu, ama Politbüro üyesi değildi. Politbüro üyeleri (genel sekreter hariç) sekreterlik görevlerini yürü içmiyordu. Bu, örneğin. Dı­ şişleri Bakanlıgı'ndan sorumlu olan Gromiko için geçerliydi.

487

Gosplan: Devlet Ekonom ik Planlama Komitesi. G ossnab: Devlet Malzeme ve Teknik Tedarik Komitesi - işletm elerin hammadde, makine ve mamul ürün ihtiyaçlarının karşılanması işini organize eden bir çeşit üst bakanlık. Ekonomi bakanlıklarıyla işletme­ leri arasındaki alışverişlerin kalanı kendi satın alma ( s n a b y ) ve pazar­ lama (sbyty) kuruluşları tarafından yürütülüyordu. Gulag (Glavnoe upravlenie lagerei): NKVD bünyesindeki Kamplar G e­ nel İdaresi. Kampların resmî adı ITEydi (is p r a v iU 'l'n o -tru d o v y e la g c r u ı, çalışmayla ıslah kampları). Stalin döneminde ITK'ler (is p r a v itc V n o -tr u d o v y c k o l o n ii, çalışmayla ıslah kolonileri) küçük suçlar işlemiş olanla­

ra ve çocuk suçlulara ayrılmıştı. Aynca sürgün cezasına çarptırılanlar için s p e t s p o s c le n ii a (sürgün yerleri) vardı. Bunlar NKVD'ııin denetimi altındaydı, ama kamp düzenine tabi değildi. Kanıp lutukluları - z a l ı l i u c h c n n y e - z e k i (tekili z e k ) kısaltmasıyla anılıyordu.

ITK: Bkz. Gulag. 1TL: Bkz. Gulag. İTR (inzhincrno-tekhnicheskie robotniki): denetimi de içeren pozisyon­ larda bulunan, kol işçilerinden ya da vasıfsız işçilerden ( rabochie) da­ ha üst kademedeki mühendis ve teknisyenler. Kadcty: Kadetler -Anayasal Dem okratlar-, Çarlık Rusya’sında ve ertesin­ de faaliyet gösteren genel anlamda liberal parti, tç Savaş sırasında Be­ yazların tarafına geçtiler ve daha sonra faaliyetlerine yurtdışmda de­ vanı ettiler. khoziain: Yönetici-mülk sahipleri (örn. bir çiftliğin sahibi ve yöneticisi) ve işyeri hiyerarşisinde kıdemli pozisyonda bulunan kişiler için kulla­ nılan genel terim. Halk arasında, hir eve musallat olan kötü ruh anla­ mında kullanılır. kolhoz: Kolektif çiftlik (kollektivnoe khoziaistvo: “kolektif işletm e”). Üyeleri k o l k h o z n i k i olarak anılıyordu. kollegia: Burada çoğunlukla, her bakanlıkta en tepedeki sorumlulardan oluşan kurul. Komsomol: Komünist Gençlik Birliği. Partinin gençlik örgütü. kulak: Hali vakti yerinde girişimci köylüler için kullanılan aşağılayıcı la­ kap (kulak yumruk anlamına gelir). Kulaklar Stalinist kolektifleştirme sırasında kıyıma uğradılar. Pek çoğu uzak bölgelere (esas olarak Sibir­ ya'ya) sürüldü.

468

m ensheviki: Marksist bir sosyal demokrat partinin üyeleri. 1917'de, Sovyetlerde ve Geçici H üküm eûe önde gelen bir rol oynadılar. Beyazlarla işbirliği yapmadılar, ama Bolşevikler tarafından siyasi yaşamdan tasfi­ ye edildiler. Siyasi faaliyetlerine yurıdışmdan devam ettiler. MVD: Bkz. NKVD. nachal'nik: şef. N a c h a lit v o bu şeflerin oluşturduğu katmanı belirtir. Üst düzey parti görevlileri için n ık o v o d ia s h c h ii ra h otn ik (kelimesi kelime­ sine “önde gelen işçi") terimi kullanılıyordu. nepm en: 1921’de başlatılan NEP'len (Yeni Ekonomi Politikası) yararla­ nanlar; yeni burjuvalar. NKVD: İçişleri Bakanlığı’na (M VD) dönüşen İçişleri Halk Komiserliği. 1962'de MOOP'a (M inisterscvo O khrany O bshchestvennogo P oriadka. Kamu Düzeni Bakanlığı) dönüştürüldü, ama SSCB genelinde yetkili bakanlık statüsünü yitirdi. 1966’da tekrar bu statüye yükseltildi, iki yıl sonra da yeniden eski adını (MVD) aldı. Sıalin döneminde, bu ko­ miserliğin ihanetle ya da siyasi suçlarla itham edilen çok sayıda kişi­ nin süratle icabına bakmaktan sorumlu yargı dışı özel bir organı vardı. Yerel düzeyde aynı iş troykcılar -parti sekreteri, savcı ve NKVD şefin­ den oluşan üç kişilik organlar- tarafından görüyordu. nom enklatura: Merkez Kom itesinin denetimi altında doldurulacak po­ zisyonlar listesi. Orgbüro: Merkez Komitcsi’nin örgütlenme bürosu. Politbüro: SBKP’nin en üst organı. Stalin, yerine Merkez Komitesi Prezidyumu'nu geçirdi. 1964’ıe Krıışçev'in görevden uzaklaştırılmasından sonra yeniden oluşturuldu. politrabotniki: Parti kadroları. praktik (çoğulu praktiki): Teknik ya da idari pozisyonlardaki, alanında formel bir eğitim görmeden iş üzerinde yetişmiş kişi. profilaktika: Önleyicilik. Kruşçev döneminde KGB tarafından benim se­ nen ve ondan sonra devam eden “önleyici" politika. Siyasi muhalefet eylemlerine giriştiğinden kuşkulanılan kişileri, bunda ısrar etmeleri halinde başlarına gelecekler konusunda uyarmaktan oluşuyordu, prokuraıura: Savcılık (Devlet Savcısı). Başsavcı, Birlik düzeyindeki mer­ kez görevlisiydi. sekretarya: Merkez Komitesi’ne hizmet veren büro. slu zh ash ch ie: “Ç alışanlar”. Mavi yakalılardan en üst düzeydeki ııtırİKil’stvo’ya her düzeydeki görevli için kullanılan terim.

489

snaby-sbyty: Bakanlık ve işletmelerdeki tedarik ve pazarlama kuruluşları sovhoz: Devlet tarım işletmesi (sovctskoe lilwzktstvo). sovnarkhoz: Ulusal ekonom i konseyi (Soviet n a m lııo g o k h o z k ıit s t v a ) . Ye­ rel ve merkezî çeşitli kuruluşların aldığı isim. Ama en çok. Kruşçev'in geçici olarak tasfiye edilen ekonom i bakanlıklarının yerine ülkenin dört bir yanında kurduğu ekonomi konseyleri için kullanılır. Sovnarkom: Halk Komiserleri Konseyi (Soviet nu ıvdn ykh kom tnissatov); sonradan Bakanlar Kurulu. Burada iki terim birbirinin yerine kullanıl­ mıştır. STO : Soviet Truda i Oborony (Çalışma ve Savunma K onseri). Stalin dö­ neminde lıûkûmet içi bir koordinasyon organı. tenevaia ekonom ika: Gölge ekonomi ya da tamamen yasadışı ve suç teş­ kil eden faaliyetlerden yarı yasal ve yasal -am a özel sıfatla yürülülenfaaliyetlere kadar uzanan bir dizi ekonomik faaliyet. tolkaclı: tolkat ("itm ek, itelem ek") fiilinden. Bir işletme ya da örgüt tara­ fından. tedarik kuruluşlarını "iteleyip” bunlardan gerekli malları elde etmekle görevlendirilen yarı resmî kişi. Uchreditel'ııoe Sabranie (kısaltması uehredilka): Ocak 1918’de Petrograd'da toplanan. SR’lcrin çoğunlukta olduğu Kurucu Meclis. Bolşcvikler tarafından dağıtılmıştır. uklady: Toplumsal katmanları belirtir. upravlcntsy: Kelimesi kelimesine “liderlik rolü oynayanlar". zastoi: Durgunluk. 1970 sonrası dönemi belirtmek için kullanılan terim (bu dönem sık sık. sostoinye gody. “durgunluk yıllan” olarak anılır). zek: Bkz. Gulag.

490

E kler

EKİ

^■Kaynak: B. P. K urashvili, Isto rich es k a ia Logilıcı S talin izm a, M oskova, 1996, s. 159-160. 'rKarşıdevriınd suçlardan ve “özellikle tehlikeli suçlar”dan mahkûm edi­ len kişilerin sayısı ve çarptırıldıkları ceza tipleri. 1921-1953 Malikimi edilen ki$i sayısı

Ölüm cc;ası

Kaınp, koloni, hapishane

Sürgün*

1921

3 5829

9701

21724

1817

1922

1962 414

2656

166

1923

6003 4794

2336

2044

-

1924

12425

2550

4151

5724

-

1925 1926

15995 17804

2433

6851 7547

6274

437

8571

696

Yıl

990

Diğer cez a la r 2587 1219

1927

26036

2363

1928

33757

896

1929 1930

56220

2109

25853

24517

3741

2 0 8069

20201

114443

58816

14609

12267 16211

11235

171

15640

1037

1931

1806996

10651

105683

63269

1093

1932

141919

22728

73946

3 6 017

29228

1933

239664 78999

2154 2056

138903

1934

59451

54262 5994

44345 11498

1935

2 6 7076

1229

185846

33601

4 6400

493

Mahlıııın edilen İtişi sayısı

Yıl

ölimı cezası

Kamp, koloni, hapishane

StİlglUl*

Diğer cezalar .30415

1936

274670

118

219418

23719

1937

0665

353074

429311

1366

6914

1938

554258

328618

205509

16342

3289

3783 2142

2888 2288

1939

63889

2552

54666

1940

71806

1649

1941 1942

75411

8011

65727 65000

1200

1210

124406

2 3278

88809

7070

5249

78441

3579

68887

4787

75109

3029

70610

649

1188 821

1943

123248

4252

11668.1

1647

1946

123294

2896

117943 76581

1498 666

72552

419

1943 1944

1947

78810

1948

73263

1105 -

1949

75125

-

64509

10316

668 957 458 298 300

1950

60641

475

54775

1609

54466 4 9142

5225 3425

475

1951 1952

28800

1612

25824

773

591

8403

198

7894

38

273

423512

215942

1953 (ilk yansı) Toplam

4060 3 0 6

799455

2634397

599

( * ) Sürgün cezası iki biçim de olabiliyordu. S sy lka belli bir bölgeye sürülm ekten ve bir süre ya da yasam boyu orada polis denetim inde kalm aktan oluşuyordu. Burası bir kam p ya da hapishane değil, ayrı bir konutta ailesiyle birlikte yaşa­ ma ve yerel im kânlara bağlı olarak ücretli bir işte çalışm a olanağıyla b ir "m es­ kûn m ahal'di. Vysylka belli b ir yerde yaşamanın yasaklanmasından oluşuyor­ du (sözgelim i Moskova'da ya da Leningrad’da). Bu cezaya çarptırılanlar başka herhangi bir yerde yaşayabiliyor ve çalışabiliyordu. Bu kişilerin dosyalan hiç kuşkusuz peşlerinden yeni ikam et yerlerine gönderiliyordu.

494

EK 2

Kurashvili'nin -v e başkalarından çok önce kamplar ve temizlik hareket­ leriyle ilgili güvenilir rakamlar yayımlayarak adını duyuran Moskovalı tanınmış araştırmacı V N. Zem skov'un- kullandığı bir kaynakta yer alan bazı verileri ekleyebiliriz. Ben burada sadece. Stalin dönemindeki baskıy­ la ilgili muazzam şişirilm iş rakamlar vermekten oluşan yaygın tutumun birkaç örneğini sunacağım. Zemskov, "Gulag - isıoriko-sotsiologieheskii aspekt” başlıklı makale­ sinde (SatsiologİL'hcskic Isslednvaniia, No. 6, 199 1 , s. 12-13) Roy Medve­ dev ve Olga Shaıunovskaya’yla polemiğe girer. Medvedev 1937-1938 te­ mizlikleri sırasında, Gulag nüfusunun birkaç milyon kişi arttığım ve 5-7 milyon kişinin baskıya kurban gittiğini ileri sürüyordu. Aslında, Ocak 1937'de 1.196.369 olan kamp nüfusu. O cak 1938'de 1.881.570 tuıukluya yükselmiş ve 1 O cak 1939’da 1.672.438’e düşmüştü. 19 3 7 -I9 3 8 ’de ra­ kamlarda gerçekten de bir artış olmuştu, ama bu, milyonlar değil yüz binler seviyesindeydi. Vladim ir Kriuchkov'un (G orbaçov dönem inde KGB'nin başı) 1937-1938’de "bir milyondan fazla tutuklama olmadığı” yolundaki açıklaması Gulag istatistiklerine uyar. Zemskov, Ek l'de sunu­ lan resini belgeye göre, 1921-1953 arasında siyasi nedenlerle tutuklanan yaklaşık 7 0 0 .0 0 0 kişinin idam edildiğini vurgular. Shatunovskaya (ken­ disi de baskı görmüş ve Kruşçev dönemindeki iadei itibar kampanyasına aktif olarak katılm ıştı), sadece 1935-1941 döneminde 19 milyonun üze­ rinde kişinin tutuklandığını ve bunlardan 7 milyonunun kurşuna dizil­ diğini -Batı'da heyecanla üzerine atlanan bir rakam - kalanının ise kamp­

495

larda yok olduğunu ileri sürmüştü. Zemskov’a göre, Shatunovskaya ra­ kamları onla çarpm akladır (pek de kü çü k b ir abartı d eğ il!). 1 O cak 1934-31 Aralık 1947 dönem i için, Gulag kamp kom pleksinde toplam 9 6 3 .7 6 6 tuıuklunun öldüğünü gösteren güvenilir istatistikler mevcuttur. Bu rakam sadece “halk d üşm anlan'nı değil, adi suçluları da kapsar ve kulakların tehciri ( raskulachivanie) sırasında ölenlerin sayısıyla birlikte ödenen “korkunç bedel"e eklenebilir. İkinci Dünya Savaşı Sırasında 1,5 M ilyon Sovyet Haini B. P Kurashvili Novyi Sotşvalizm’de (Moskova. 1997. s. 22-2 7 ) okurlara rejimin düşmanlan olduğunu hatırlatarak ve savaş sırasında yaklaşık 1.5 milyon kişinin Almanlarla fiilen işbirliği yaptığını belirterek, rejim için bir çeşit mazeret gösterir. Faal nüfusun yaklaşık % 1'ine tekabül eden -burada haklıd ır- bu tahmini rakam için kaynak belirtilmemiştir. Ama bu işbirlikçilerin varlığı, “halk düşm anlan”na karşı girişilen temizlikle­ rin masum insanlan körü körüne vururken, bazı gerçek ya da potansiyel hainlere dokunmadığını gösterir. Almanlarla birlikte savaşanların pek çoğu yakalanmış, ama idam edilmemiştir. Savaştan sonra da aşırı sert bir muameleye maruz kalmamışlardır. Kurashvili’ye -v e benim elimdeki ba­ zı belgelere- göre. Almanlar için çalışanların pek çoğu (Vlassov'un ordu­ su, Kazak birlikleri. Rus olmayan SSCB'lilerden oluşan birlikler) tutuk­ landıklarında somut suçlarla itham edilmemiş ve beş yıllığına “amele tabu rlarf na gönderilmiştir. Aynı durum, savaştan sonra rejime karşı sava­ şan pek çok Ukraynalı ve Ballık ülkelerinden, partizan için de geçerlidir. Bu çarpışmalar pek çok kayıpla çok sert geçmiştir. Ama yakalanan parti­ zanların çoğunluğu sürgüne gönderilmiş, sonra da affedilmiş ve 1960'tan itibaren ülkeye dönmelerine izin verilmiştir. Bu göreli hoşgörü Ukrayna ve Ballık ülkelerindeki milliyetçi çevreleri yatıştırmayı amaçlıyordu.

496

EK 3

•Kaynak: R. G. Pikhoia, Sovetsfeii Soiuz - Isconia Vlasii, 1945-1991 (M os­ kova, 1998. s. 3 6 5 -3 6 6 ), Adli kovuşturmalar ve KGB’nin “önleyici” önlemleri, 1959 -1 9 7 4 .

A.

Adli Kovuşturm alar

Dönem

1959-62

1963-66

5413 1010

3251

2 456

2423

423

350

28

457 8

0

9

1601

502

381

348 474

.Mahkemeye çıkarılan toplam kişi İhanet Casustuk Anti-Sovyetik ajitasyon-propaganda Kaçakçılık

1967-70 1971-74

47

110

183

Yasadışı parasal işlemler

587

474

382

İzinsiz sınır geçme

926

613

704

Devlei sırlarının ifşası Digcr suçlar

22

31

19

1003

1011

321

401 553 18 258

497

B.

“Ö nleyici” önlem ler

(İlk yıllarda bu eylemlerin kaydı tutulmamıştır)

“Görüşülen” toplanı kişi

1 9 5 9 -6 2

1 9 6 3 -6 6

1 9 6 7 -7 0

1 9 7 1 -7 4

-

-

58298

6 3108

İhanet niyeti besleyen yabancılarla kuşkulu ilişkiler

_

5039

6310

Siyasi olarak zararlı gösteriler

-

-

35316

Cemaat önünde “görüşülenler”

-

-

23611

34700 27079

Yapılan resmi uyanlar

-

-

981

100

50

Önceden "görüşülmüş” olanlardan mahkemeye sevk edilenler

498

EK 4

Bir sanciyi kıııvluşıı o la ra k İçişleri Hakanlığı ve bir işgıicıî tedarikçisi o larak Gulag (1946). K aynak: RGAE.

4 3 7 2 , op. 84, d. 271.

Gulag'ın istatistik dairesi Aralık 1946’da tutuklu sayısı ve MVD'nin işgü­ cü tedarik ettiği çeşitli bakanlıklar için çalışan “özel birlikler" hakkında bir rapor hazırlar. Çalışından tutuklu sayısıyla hirlikte 4 7 bakanlık ve hükümet kuruluşunun listesi verilir: Ağır sanayi, ordu ve donanına işlet­ meleri. petrol işletmelerine ait şantiyeler, uçak üretimi, tarım makineleri imalatı. Elektrik Enerjisi Bakanlığı. İçişleri Bakanı Kruglov. Beria'ya hita­ ben yazılmış 13 Eylül 1046 tarihli bir belgede. Gulag’ın sağladığı işgücü­ nü kullanan hükümet kuruluşlarından 45'iniıı bunun için ödeme yap­ mamasından yakınır. Bu kuruluşların 30 milyon ruble tutarında birikmiş borcu vardır ve bu durum Gulag'ı mali açıdan sıkıntıya sokmakladır. Gu­ lag’ın parası artık tutuklulara yiyecek almaya yetmemektedir (tuıuklulara ücret ödenmediği gibi, beslenmeleri bile saglanmamakıadır!). K aynak: RGAE. t. 773 3 . op. 36, d. 2007. LL. 253. 256. Aynı Kruglov 1 Kasını 1 0 4 6 ’da G osplaıı başkanı Vozneıısensky'ye, MVD'nin sınai (ve diğer) şantiyelerle ilgili plan hedeflerini aştığını bil­ dirmek için bir rapor gönderir ve yatırımlarla ilgili plan hedeflerini aştığı gerekçesiyle 222 milyon ruble isler. MVD’ye bağlı yaklaşık 17 kuruluşu ve yatırımlarını gösteren tabloda, giderek artan sayıda branşı yönelen.

499

genişlemekte olan bir idari ag görülmektedir (örgütlenme yapısını izle­ mek giderek güçleşmektedir). Bunların idari yaratıcılığı dikkat çekicidir ve yatırımları arıukça kuruluşların ücretleri ve şeflerin muazzam primle­ ri de yükselmektedir. Savunma ihtiyaçlarına bağlı çalışmalara çok özel bir dikkat gösterilmiştir; bu daire ve kuruluşların adlarının önünde ge­ nellikle spec (Rusçada “özel" şifalının kısaltması) öneki yer almaktadır. Kaynak: RGAE, f. 7733, op. 36. d. 2 2 9 1 , L 315 Nisan 1947: MVD artık metal üretimi, madencilik, orm ancılık, bıçkıha­ neler, makine fabrikaları, tekstil işletmeleri, ayakkabı fabrikaları, rafine­ riler. gaz tesisleri, kobalt ve nikel işleme tesisleri ile cam ve kauçuk fabri­ kalarını yönelen 12 branş idaresine sahiptir; liste uzun olup ürünleri ve çok çetin koşullarıyla ünlü kampların adlarını verir (N orilsk, Vorkuta. Lihta, Dal’stroi). Belgenin “iş dünyası"na özgü tonu, bu “işler”in gerisin­ deki sefaleti ve bu düzeni yönetenlerin ahlaki yozlaşmasını görmezden gelir ya da gizler.

500

KAYNAKLARLA VE REFERANSLARLA ÎLGILİ NOTLAR

Bu kitapta kullanılan belgelerin çoğu Sovyet arşivlerinden gelmektedir. Bunlardan bazılarını ben kendim Moskova arşivlerinde buldum, diğerleri ise uzmanlık delgilerinde ya da belge derlemelerinde yayımlanmıştır. Bu ikinci durumda, dipnotlarda verilen referanslarda, derlemeyi gerçekleşıirenlerin adlanna ve diğer zorunlu ayrıntılara da yer verilmiştir. Kullanılan malzemenin çoğunun alındığı arşivler şunlardır: GARF: Gosudarslvennyi Arkhiv Rossiskoi Fereraısii (Rusya Federas­ yonu Devlet Arşivi). RSSFC için, belgelerin kodlanmasında hafif bir farklılık olan ayrı bir bölümü vardır - GARF Berezhki. RGASP1: Rossiiskii Gosudarslvennyi Arkhiv Sotsial'no-Politieheskikh Isslcdovanii (Rus Devleti Toplumsal Siyasi Araştırma Arşivi) -önceden KTsKHIDNI. RGAE: Rossiiskii Gosudarstvennyi Arkhiv Ekonom iki (Rus Devleti Ekonomi Arşivi). RGVA: Rossiiskii Gosudarstvennyi Voennyi Arkhiv (Rus Devleti Aske­ ri Arşivi). TsKhSD: Tsen ıralnoe K hram ilish ch e Sovrem ennoi D okum entatsii (Merkez Çağdaş Belge Deposu). Ben Merkez Komitesi'ne ait bu arşiv­ de şahsen çalışmadım ve bu kaynaktan gelen belgelerin tamamı ya­ yımlanmıştır. Bir belgeye yapılan her referans, ilgili arşivin adıyla başlar, ardından koleksiyon numarası (f.), katalog numarası (op .), belge numarası (d.) ve

501

sayfa numarası (L..) gelir. Ama kodlama kategorilerinin ilk harflerini es geçip sadece art arda gelen dört rakamı sırasıyla vermek de tarihçiler ara­ sında yaygın bir uygulamadır. Otobiyografiler tarihçiler için önemli ve meşru bir kaynaktır. Bu, Sovyetler Birliği için özellikle geçerlidir. çünkü söz konusu m etinler henüz kaynaklık ettikleri belgelerden incelenemeyen daha yakın tarihli olaylar ya da gizli toplantılar hakkında doğrudan tanıklıklar içerm ekledir. Bi­ yografiler de, yazarları başka türlü erişilcmeyen tanıklıklara rastladıkla­ rında değerli birer kaynak oluşturmaktadır.

502

PİZÎN

İl. Aleksandr 392

2 0 0 , 2 0 4 .2 0 6 , 2 1 4 ,2 6 9 . 2 7 7 ,2 8 0 -

II. Enternasyonal 3 4 7 - 3 4 9 .3 7 3

2 8 3 . 2 8 7 , 2 9 0 3 1 8 . 4 0 5 ,4 1 1 , 4 1 2 ,

III. Enternasyonal 373

4 2 6 , 4 4 2 , 4 4 4 ,4 6 2 . 4 6 5 ,4 9 0 Benjam in, W alter 8 5

Ademi m erkezileştirm e 2 8 0

Berdyaev 4 8 3

Afganistan 3 1 3 ,4 1 0

Berezhkov, Valentin 5 1 ,4 7 8

'Aldwinckle. Linda 2 5 0

Beria, Lavrenty 1 1 6 , 1 4 2 ,1 4 3 ,1 4 6 ,

Andreev, A. A. 9 1 . 1 1 4 ,1 1 7 , 1 8 1 Andropov, Yuri Vladim irovich 197, 2 4 4 -2 4 8 , 2 9 2 , 2 9 3 , 2 9 7 ,2 9 9 ,3 0 0 ,

1 5 5 ,1 6 1 ,1 9 1 .1 9 9 , 2 0 0 ,2 3 1 ,3 0 7 , 499 Beş yıllık planlar

3 1 2 , 3 1 8 - 3 3 6 ,4 0 8 , 4 1 0 , 4 6 6 ,4 6 7 ,

birin ci 8 7 ,8 8 ,4 1 1

475

ikin ci 6 5 ,7 0

Antifaşisı Yahudi K om itesi 172

sekizinci 2 7 1 , 4 6 1 .4 6 2 dokuzuncu 4 6 2

Am i-kom ıinizm 2 4 9 ,4 7 0 Anti-Sem itizm 5 4 , 1 0 1 .1 6 9 , 3 5 8

Beyaz Rusya 3 6

Aruropom ctrik 3 9 0 . 3 9 2

Bcyazlar'lm onarşisıler) 2 7 ,3 5 0 , 352,

Arbatov, G; 3 1 9 ,4 1 0 AriStov, A. B. 301 Aşırı R us m illiyetçiliği 1 6 9 .1 7 2 Atom silahlan 151, 198 Avksenlev, N. 3 5 4 -3 5 7 Avrekh 3 5 2 Azerbaycan 3 6 ,3 7

3 5 9 -3 6 1 , 3 6 3 , 3 6 4 , 3 7 0 ,4 8 1 , 4 8 7 489 Birinci Dünya Savaşı 2 1 ,8 9 ,1 6 5 , 3 4 2 . 3 4 6 ,3 4 7 , 3 6 7 . 3 6 8 , 3 7 2 ,3 8 8 , 392. 4 7 1 ,4 7 7 Biyolojik statü 3 9 3 , 3 9 5 , 3 96 Bloch, Jean-Richard 7 0 Blucher, Vasiliy K. 122

Bahr, Egon 2 9 9

Bobkov, E D. 3 2 1 ı 3 2 4 -3 2 6

Baibakov, N. K. 4 1 2 ,4 4 0 ,4 4 1

Bogdanov, A. A. 1 4 4 ,4 8 3

Bakanlar Kurulu 6 1 . 1 5 9 ,1 7 7 ,1 7 9 ,

Boldin, V. 295

503

Bolşevizm 2 7 . 4 6 .4 7 . 56, 11 2 .1 8 9 . 3 4 1 . 3 7 7 -3 7 9 . 3 8 2 . 3 8 4 -3 8 7 .4 8 1 B o ro ch .J. 4 5 5

Devlet Kaynaklarını Tasarruf Kom isyonu (1 9 6 6 ) 4 1 2 ,4 2 7 , + 40 Djilas, Milovan 65

Brejnev, Leonid 1 9 7 . 2 4 0 . 2 8 9 . 2 92295, 2 9 7 , 2 9 9 .3 0 9 .3 1 3 , 3 1 4 , 3 2 4 . 3 2 8 - 3 3 1 ,4 0 3 ,4 3 3 ,4 3 7 , 4 5 7 ,4 5 9 Brejnevcilik 3 1 8 Budapeşte 3 1 8

Dmitrievna, D. B. 247 Dobrynin, Anatoly 2 9 1 ,2 9 4 -2 9 6 , 298. 299 Dogu Almanya (D em okratik Alman Cum huriyeti) 3 2 0

Budenny, S. M. 27

Doğum oranı 8 8 . 8 9 .1 6 5 ,3 9 4 ,4 1 9 ,4 2 2

Buhara 36

Duby. Georges 5 3

Buharin, Nikolay 33, 7 0 , 7 2 . 7 3 , 104. 1 3 0 -1 3 2 , 134, 3 1 0 . 3 4 8 , 3 4 9 ,4 3 7 Burlatsky, E M

3 0 5 ,3 1 9 ,4 1 0

Butler, W I. 2 0 8 , 2 1 3 , 2 1 7 .2 2 2 Bürokrasi 184, 2 7 5 .2 7 6 . 2 7 8 ,4 2 8 , 4 2 9 , 4 3 3 ,4 3 4 . 4 4 1 ,4 5 9 . 4 6 2 ,4 6 3 Bürokratikleşme 6 2 Chaffin, Mary 2 5 0 Chernov. V 3 5 9

Dudorov, N. 2 0 3 - 2 0 5 ,2 2 9 ,2 3 2 Duma 3 5 0 ,3 5 2 Dym shits. V. 4 4 5 ,4 4 6 Dzerzhava (süpcr-dcvlei) 35, 193. 4 7 4 . 4 7 6 ,4 8 7 Derzhavnik 3 2 2 ,4 7 4 D zcıjin ski, Felix 4 1 , 4 2 , 4 4 Edelman, O . V 2 4 3 , 25 3 Eğilim 2 9 , 3 6 . 5 3 .6 4 . 7 9 - 8 1 .8 4 .9 6 .

Chubar, Vlas 113

122. 145. 149, 156. 184. 2 0 4 , 2 0 5 .

C.IA 12

2 1 2 , 2 1 4 , 21 7 , 2 1 9 , 2 4 2 , 2 6 5 , 271.

Ç arcı(ltk) 8, 4 1 , 9 5 . 1 6 9 ,1 7 2 , 2 3 9 ,

4 1 7 . 4 3 3 ,4 5 2 , 4 5 5 ,4 5 8 , 4 6 4 ,4 8 0 .

36 5 . 3 8 3 ,3 8 9 . 391. 3 9 4 .4 0 0 .4 0 7 . 4 7 2 ,4 7 4 Ceka 6 3 , 1 3 2 .1 3 4 . 136, 1 4 4 ,1 5 1 ,2 2 7 , 2 3 0 . 23 3 , 2 3 4 ,2 3 6 . 239

489 Ehrenburg, ll’ia 7 0 ,7 1 ,2 0 1 Eikhe, P. 1. 1 1 3 .1 3 9

Çekoslovakya 2 5 2 .3 1 3 , 3 2 0 ,3 4 8

Eisendrath. Craig 12

C em enko, Konstantin 197, 24 3 , 292,

Ekonom ik perform ans 3 43

2 9 4 „ 2 9 5 , 2 9 7 , 2 9 9 , 3 3 0 , 3 3 1 , 33 5 , 336 Ç ln 3 4 4 , 4 7 5 .4 8 3 Ç ü rü m e'24,167, 2 9 7 , 3 0 4 . 3 8 8 ,4 6 2

Entclijansiya 7 7 - 8 3 ,8 5 , 9 9 . 1 6 9 ,1 7 1 , 20 1 . 2 1 0 , 24 0 , 3 1 9 ,3 3 1 , 3 3 3 , 352. 3 6 4 , 3 7 0 , 382, 3 8 3 , 3 9 9 ,4 0 6 -4 0 8 . 4 1 0 ,4 8 3 Erm enistan 36, 261

Dal'sırnı 151, 160, 500

Estonya 261

Datlin. David 38 2 , 385

Eşitlik 7 6 , 112, 3 5 6 , 36 3, 3 8 1 , 391,

Danilov, V. P. 85 Davies, Robert 164. 165, 2 7 1 .4 1 1 ,

3 9 5 . 397 Ezhev, N. 1. 1 1 4 .1 1 5

428 Demokrasi 11, 13. 14, 2 8 . 59, 6 0 ,6 5 ,

Hainsod, M erle 1 11

2 4 9 . 25 5 , 3 4 1 . 3 4 8 , 3 5 0 , 3 5 3 , 35 9 ,

Eedoseev, Yevgeny 4 1 2

3 7 7 , 3 8 2 , 3 8 6 .4 7 0 -4 7 2 , 4 8 3

Fedotov, G. 4 8 3

Dem okratikleşm e 6 0 , 101, 2 4 8 ,2 8 0 , 308, 3 2 5 ,4 7 2

Fetisov, T. 1. (G vishiani) 127, 2 8 3 , 3 1 3 Finlandiya 35, 145

Destalinizasyon 2 4 1 . 2 5 6 , 3 0 2 ,3 0 5 ,

Fogleson. Todd 2 1 8 -2 2 0

3 0 6 .3 1 0 ,3 1 1 Devlet kapitalizmi 3 7 4 -3 7 6 ,3 8 4

Foıieva, L. A. 32, 45

504

Foucault, M ichel 391

Galil. Ziva 3 5 0 . 351

3 6 4 - 3 6 6 .3 6 8 .3 7 0 - 3 7 4 . 376. 378.

Garbuzov. V. E 2 8 3 . 4 4 0 .4 4 4

3 8 1 , 3 8 3 , 3 8 7 . 3 88, 3 9 2 ,4 7 1 ,4 8 1 ,

Gavrilov, L M. 3 6 9

483, 487, 488

Georgiev, V. 3 1 6 Geıty, Arch 162 Glenny, M ichael 2 5 0 Gogoberidze, 1_ 3 6

ikinci Dünya Savaşı 1 4 .2 3 , 122, 126, 151, 165. 3 0 5 , 3 9 2 , 3 9 3 ,4 7 7 , 4 8 3 . 496 İsrail 2 9 8

Gorhaçov. M ikhail 16, 2 9 0 . 2 9 2 -2 9 6 . 2 9 9 . 3 1 8 , 3 2 6 , 3 3 3 ,3 3 6 ,4 8 0 . 4 9 5 Gosplan 6 6 .1 2 7 . 1 5 7 ,1 5 9 .1 7 2 , 2 6 0 ,

Japonya 27 1 , 3 6 7 .4 7 7 , 4 7 8 Joravsky. David 4 7 1

2 6 5 , 2 6 6 , 2 6 9 , 2 7 1 -2 7 3 .2 7 7 . 280, 2 8 2 , 3 1 2 , 3 3 7 .4 0 9 .4 1 1 - 4 1 3 ,4 1 6 -

Kadar, Ja n o s 3 1 8

4 1 8 ,4 2 .1 , 4 2 6 ,4 3 1 , 4 4 0 .4 4 5 , 4 4 7 ,

Kadeıler (Anayasal Dem okratlar) 3 5 1 , 3 5 2 , 3 5 7 , 3 6 0 , 3 7 0 ,4 8 8

4 5 3 . 4 6 1 . 46 9 , 4 8 8 . 4 9 9 Gossnab 2 8 2 . 3 1 4 ,4 1 3 ,4 4 5 - 4 4 8 ,4 8 8

Kafkasya 2 7 , 9 7 , 2 6 1 , 2 6 5 , 4 25

Gdlge ekonom i 4 5 0 -4 5 6 ,4 5 8 -4 6 0 , 4 9 0

Kaganoviç, Lazar 6 3 , 6 4 , 7 1 , 7 2 , 114-

GPU 3 6 ,6 0 .7 1 . 9 9 - 1 0 2 . 134, 149, 151. 2 2 7 . 22 8 . 2 3 0

116. 1 2 6 -1 2 8 . 139, 1 9 1 ,2 3 4 ,3 0 2 . 309

Gregory, p. r. 3 9 2

Kakhiani, M. 1. 3 6

Grevler 6 0 .9 9 - 1 0 1 . 1 0 5 ,4 0 2

Kalinin, M ikhaii I. 116, 4 2 0

Novocherkask 2 3 5 .2 3 8 . 2 4 0 ,4 0 3 G tom iko, Andrei 2 9 2 , 2 9 4 , 2 9 5 , 298, 2 9 9 ,4 8 7

Kalugina, Z. 1. 4 5 6 .4 7 9 Kamenev, Lev Borosovich 27 . 3 8 .3 9 . 4 1 . 4 4 - 4 7 .1 1 6 , 3 1 0 ,3 6 1 ,3 7 9

Grossm an, Gregory 4 5 0 .4 5 1

Kantorovich, L. V. 3 1 4

Gulag 142, 143. 1 5 0 -1 5 4 , 156, 157,

Kara Yüz 3 5 8

160, 161. 1 9 !, 199, 2 0 2 , 2 2 6 .2 2 8 ,

Kasimovsky, E V. 4 1 8 ,4 2 0 - 4 2 2

2 2 9 , 2 4 9 , 2 5 0 , 4 7 0 ,4 8 8 . 4 9 0 .4 9 5 ,

Kazakistan 1 2 4 . 2 4 5 ,2 6 1 , 2 6 5 ,2 7 0 ,

4 9 6 .4 9 9

419

G ürcistan 3 6 , 3 7 , 4 4 . 2 6 5

Kazaklar 3 6 9

Gürcü hadisesi 4 0 , 4 3

Kerblay, Basile 8 7 Kerenski, Aleksandr Fyodorovich 351,

Halk sağlığı 2 7 0 ,4 1 3 Hapishaneler 149. 151, 2 1 0 , 2 1 4 -2 1 7 . 2 5 3 . 4 9 3 ,4 9 4 Hiller. Adolf 1 5 .5 0 . 127. 1 2 8 ,4 7 0

3 5 6 .3 5 7 ,3 5 9 , 3 6 9 Kevorkov, Viachcslav 3 3 1 .3 3 2 KGB Andropov ve 2 4 4 .2 4 6 - 2 4 8 .3 1 8 ,

Hobsbawm. E. J . 4 )1

3 1 9 ,3 2 1 -3 3 1

Hoover. J . Edgar 4 7 0

Kom som ol ve 2 2 8 .2 3 2 , 2 3 6 . 240,

Horowitz. David 2 9 8

2 4 1 ,3 2 3

Huxley, Aldous 4 6 8

Kruşçev ve 163, 2 2 7 -2 3 7 Khlevniuk. O leg 1 0 5 ,1 0 6 .1 1 4 .1 1 7 ,

Ig ritsk ii.lu . I. 3 6 9 Illarionov 4 8 2

1 3 2 - 1 3 4 .1 4 3 .1 4 4 , 1 5 4 ,1 5 5 ,1 6 0 , 161

Isupov. A. A. 7 5 .8 5

Kızıl Ordu 3 1 . 1 0 5 .1 4 5 , 1 9 8 .3 6 4

İvashuıin. R 2 3 6

K irilenko, A. 2 9 7 ,3 1 4

İç Savaş 2 1 .2 6 - 2 8 , 3 1 , 3 3 . 3 7 . 4 8 . 5 0 ,

Kirin V A. 2 0 8 Kirov. Sergei 3 6 . 7 2 , 7 3 , 113, 1 2 7 ,1 3 4 ,

5 5 .5 6 .8 9 ,1 3 4 .1 6 5 .1 8 7 .2 2 1 .2 7 6 ,

1 3 9 ,1 7 1 . 3 0 8

505

Kissinger, Henry 2 9 8

3 0 0 -3 0 7 , 3 0 9 -3 1 1 , 3 1 3 , 3 1 6 , 328.

Kliuchevsky. V 0 . 4 6 9 , 4 8 1 .4 8 2 Kobulov, A. 200

3 3 0 , 3 3 1 . 334, 364, 3 9 9 ,4 0 0 ,4 0 2 -

Kokurin, A. I. 232 Kolhozlar 9 1 .9 4 , 2 6 3 , 2 6 5 ,4 2 5 Komarov. K. 301 Komsomol 180. 183, 2 2 8 , 2 3 2 . 2 36 . 240. 241, 288. 323, 488 Kom ünist Parti 5 6 ,4 6 4 Kongreleri 36, 5 6 , 128, 3 7 8 XI. 3 0 . 3 7 4 ,3 8 1 . 383, 3 8 4 . 4 3 7 X II. 32, 4 5 ,4 7 , 3 8 6

4 0 4 , 4 2 7 .4 3 2 , 4 3 5 ,4 3 6 , 4 8 9 , 4 9 0 , 495 Kscnolontov, I. K. 63 , 6 4 Kuznetsov, Nikolai 167, 1 6 8 ,1 7 0 . 172. 1 7 3 ,1 7 5 -1 7 8 .1 8 1 Küba krizi 3 00 Kültür 3 7 , 6 7 . 7 1 . 7 8 , 8 0 . 9 7 . 114. 119, 143, 156, 172, 1 8 3 ,2 5 6 . 3 8 3 . 3 9 4 , 3 9 9 ,4 1 3 . 4 1 5 .4 4 5 Kürtaj 8 9 , 3 9 4 .4 2 1 .4 2 2

X III. 4 9 . 56 XVI. 59

Kvetsinsky, J. A. 299

X VII. 6 9 , 1 2 1 ,3 0 1

Lakshin, Vladim ir 250, 251

XVIII. 9 1 , 143, 144

Lenin. Vladim ir Ilyich 14, 2 7 -3 4 , 38-

X X . 2 0 1 , 2 3 7 ,3 0 0 -3 0 2

4 6 , 52, 5 7 ,1 0 4 .1 3 5 . 1 6 4 .1 7 8 . 189,

X X II. 2 3 7

308, 33 1, 3 4 1 -3 4 3 . 3 4 7 -3 4 9 , 3 3 2 .

XXIV. 2 7 2

353. 3 61 , 362, 371. 3 7 3 -3 8 1 . 3 8 3 ,

avantalar 275

38 4, 3 8 6 -3 8 8 ,4 3 7 , 4 6 7 ,4 7 3 -4 7 5 .

demokrasi 59. 6 0 ,6 5 ,3 8 2

481

em ekli aylıkları 2 8 9 , 2 9 0

Buharin'le yazışması (1 9 1 5 ) 33, 3 48

üyelik 103, 3 8 3 , 4 6 0

lider olarak 2 7

Kornai, Ja n o s 4 5 1

mumyalanması 1 3 5 ,3 7 9

Kornilov, Lavr 3 5 1 , 3 5 8

otoriteryanizme' karşı 3 83

Korolev. S. R 1 4 5 . 151

Rusya hakkında 27

Korshunov, lu. A, 2 2 5

sosyalizm hakkında 3 6 2 ,3 7 1 . 375.

Korzhikhina. T. R 2 3 2 , 2 8 0 , 4 2 8 . 4 3 1 , 473 Kosals, L. 4 5 5 K osiachcnko, G. R 159 Kosıgin. Aleksey 1 2 6 .1 2 7 . 2 6 0 , 2 81-

376 ulusal sorun hakkında 4 1 ,4 5 Lcınnya 166, 198 Liberalizm 4 8 2 Ligachev, Egor K. 2 9 0 . 2 9 2 -2 9 4 , 30 0

2 8 4 , 3 1 2 - 3 1 4 .3 1 6 . 3 1 7 . 3 2 6 -3 2 8 ,

Utvanya 166, 1 9 8 ,2 4 5 , 261

4 1 1 - 4 1 3 .4 1 6 ,4 3 7

Lukyanov. A. 2 95

Kotov. F. 2 7 2 ,2 7 3 Kovatıov, P. V. 4 4 4

Lunaçarski. Analoly Vassilievich 331 U ssenko, T. D. 120

Kozlov, V. A. 4 0 3 Kraven, M ana 154, 1 5 5 .1 6 0 , 161

Macaristan 3 2 0 , 321

Kronstadt ayaklanması 63

Mafya 32 8, 4 5 5 .4 5 9

Kruglov. S. N. 157. 1 5 8 ,2 0 0 .2 3 1 ,2 3 2 , 499

Maharadze, F. 3 4 , 3 7 ,4 3

Krupskaya. Nadezhda 2 9 -3 1 , 43 , 44 Knışçcv. Nikita 16. 3 2 . 102, 116, 137,

Malenkov, G. M. 66, 116, 161. 200, 23 4, 3 0 7 ,4 3 2 M alraux, AtıdrC 70

140, 159, 1 6 0 ,1 6 3 , 1 7 2 ,1 9 2 -1 9 4 ,

Mareşal Zhukov, 2 9 1

1 9 7 ,2 0 0 , 2 0 1 .2 0 7 . 2 2 7 -2 3 2 , 2 34-

Marksizm 3 1 6 ,4 3 5

2 3 6 . 2 4 0 . 2 4 1 .2 4 3 .2 6 3 . 2 6 4 . 27 4,

M anov (Julius Ossipovich

2 7 5 .2 7 8 .2 7 9 ,2 8 1 - 2 8 3 ,2 8 5 . 2 97 ,

506

Tsederhaum) 3 5 1 .3 5 5 , 357

'Maslennikov. 1 .1. 2 0 0 Mazurov. K. 5 2 6

MVD (içişleri Bakanlığı) 1 3 9 , 142, 151, 1 5 3 -1 6 1 ,2 0 0 . 2 0 2 -2 0 5 .2 0 9 .

McCarthy. Joseph 4 7 0

2 1 2 , 2 1 4 , 2 1 7 .2 2 8 .2 3 0 - 2 3 3 , 236-

Mdivani. R 3 4 . 3 8 ,4 3 , 4 4

2 3 8 , 3 0 1 .3 0 2 . 4 8 9 .4 9 9 , 5 0 0

Medvedev. Roy 2 5 0 .3 1 5 ,3 2 2 .3 2 7 .4 9 5 Medvedev. Vadim A. 3 3 3

Nazi 126. 192. 2 3 8 ,4 6 4

Medvedev. Zhorcs 2 4 6

Neizvestny, E m si 127, 2 8 3 .3 0 4 . 313

M ckhlis. Lev 7 3 .1 7 5

Nemchinov. V 3 1 4 . 3 1 7 , 3 1 8 ,3 2 7 .3 2 8

Menshikov. S. 4 5 3 .4 6 0

N EP (Yeni Ekonom i Politikası) 21-24.

Menşevızm 3 9 . 3 5 0 ,3 5 3 -3 5 5 , 3 5 7 . 3 5 8 . 3 6 0 - 3 6 2 .3 8 1 .3 8 2 . 385 1917’dcn sonra 3 5 0 . 3 5 3 , 3 5 5 .3 5 9 Merkez Kom itesi 3 2 , 3 6 , 3 7 . 4 0 . 4 1 . 4 3 . 4 5 .4 6 . 5 0 , 5 6 . 6 3 . 6 4 . 6 6 , 6 7 .

3 0 . 5 5 . 7 2 ,1 4 9 . 1 5 0 .1 9 0 .2 3 3 . 349. 3 6 6 .3 7 3 -3 7 5 , 3 8 3 .3 8 8 .4 0 2 . 4 8 9 N estem ko, E . V. 2 9 9 Nicholay II 188. 3 5 5 . 3 6 0 Nihilizm 4 8 2 ,4 8 5

6 9 .1 0 4 . 113 -1 1 5 , 1 1 7 .1 1 8 .1 2 5 .

Nitze, Paul 2 9 9

1 3 1 ,1 3 2 , 1 3 9 -1 4 1 , 1 4 4 . 148, 158,

NKVD (içişleri Halk Kom iserliği) 6 6 ,

1 6 7 ,1 6 8 , 1 7 0 .1 7 1 . 173. 174, 177.

7 1 . 11 4 . 115, 121. 1 3 2 -1 3 9 . 141,

1 7 9 -1 8 5 , 2 0 0 , 2 0 1 .2 0 3 . 2 0 4 . 2 0 6 ,

1 4 3 .1 4 4 , 1 4 7 .1 4 9 -1 5 1 . 153. 154.

2 1 0 , 2 2 4 .2 2 8 .2 3 0 . 2 3 2 .2 3 4 -2 3 7 .

2 2 7 .2 2 8 , 2 3 0 . 2 3 3 .4 8 8 . 4 8 9

2 4 4 , 24 6 , 2 7 5 -2 7 7 . 2 7 9 , 2 8 1 . 2 8 4 -

NKVD 6 6 . 7 1 . 1 1 4 .1 1 5 ,1 2 1 ,1 3 2 -

288. 2 9 1 -2 9 4 . 3 0 1 .3 0 6 ,3 1 4 , 3 1 5 .

139, 141. 143, 1 4 4 ,1 4 7 . 149-

3 1 8 ,3 1 9 ,3 2 9 . 3 3 0 ,3 3 3 .3 3 5 ,3 7 8 -

1 5 1 ,1 5 3 , 1 5 4 .2 2 7 . 2 2 8 .2 3 0 .

380. 4 0 5 . 4 2 2 ,4 2 6 ,4 3 1 . 4 3 4 ,4 4 2 ,

2 3 3 .4 8 8 .4 8 9

4 8 7 ,4 8 9 , 501

N om en klatu ra 6 2 , 1 4 4 ,1 7 7 ,1 8 1 - 1 8 5 ,

iMezhuev, V. R 1 6 .4 8 2 -4 8 4

27 7 , 2 8 4 . 2 8 7 . 3 4 2 . 4 0 5 .4 3 4 , 458.

M GB (D evlet G üvenlik Bakanlığı) 151.

4 6 0 .4 6 1 . 4 7 9 , 4 8 0 .4 8 9

170, 2 0 0 , 2 2 8 . 2 3 0

N ovoçerkask 2 3 5 , 2 3 8 ,2 4 0 . 4 0 3

M ikhoels, S. 172

Novosibirsk 8 5 . 2 9 0 ,4 0 3 , 4 0 9 ,4 5 6 ,

Mikoyan. Anastas 2 7 .3 0 , 1 1 3 .1 1 6 . 126. 127. 1 9 1 .1 9 9 . 2 3 0 .3 0 2 . 3 0 4 .

479 Novozhilov 3 1 4

3 0 6 -3 1 0 . 3 3 0

Noyyi M ir 2 4 8 -2 5 2 . 3 0 3 . 3 1 6

Miliukov. Pavel 3 5 1 - 3 5 3 ,3 5 8 ,3 6 0 -

Nüfus 7 5 . 8 4 - 8 9 .9 4 . 9 6 .1 0 5 , 106,

3 6 2 , 3 7 1 . 3 8 6 ,4 2 9

156. 165, 2 2 8 ,2 5 6 ,2 5 8 , 2 5 9 ,2 6 1 .

M in e n in . 1. G . 4 5 0 .4 5 1

2 6 5 - 2 6 9 .2 7 1 .3 8 5 , 3 8 9 .3 9 3 . 394.

M ir uzay istasyonu 4 6 7

3 9 6 ,3 9 7 , 4 0 7 , 4 )9 - 4 2 4 . 4 5 6

Mironov. B. N. 2 3 6 .3 9 0 -3 9 7 , 4 2 2 M ishutin, A. 2 0 3 , 2 0 5

Ofer, G u r 4 l l

Moldavya 2 4 5 , 2 6 1 .4 1 9

O ıcon ikidzc, G. K. 2 7 , 3 6 ,4 0 - 4 2 .4 4 .

Molotov. Vyacheslav 2 7 . 5 1 . 7 3 . 7 8 , 1 1 5-11 7 . 1 2 1 . 1 2 6 .1 2 8 ,1 3 1 ,1 3 9 . 146. 1 4 7 ,1 5 5 ,1 5 9 . 191, 1 9 9 ,2 3 4 , 3 0 2 , 3 0 7 .3 0 9 , 3 7 6 ,4 3 2 MOOP (Kam u Düzeni Bakanlığı) 2 3 2 .

45 Otgbüro 6 1 , 6 7 . 6 8 . 114. 118, 174, 1 8 0 .1 8 1 .4 3 2 .4 8 9 O nvell. George 4 6 8 Osinsky-Obolensky, V. V. 3 8 0 .4 6 7

489 M oskovskii, A. S. 8 5 M TS (M akine Traktör İstasyonları) 9 0 9 2 ,9 6

Û zcl sek tö r 4 5 2 ,4 5 3 Özelleştirm e 1 1 2 .4 6 1 Özerkleştirm e 4 8

507

P ankin. M. E 2 2 5

Saburov. M. 302

Pankratov, D. V 146

Saharov. Andrei 2 4 7 . 2 4 8 . 2 5 0 .3 1 5 .

Patolichev, N. S. 18! Perestroyka 2 9 ,4 4 , 2 9 3 , 3 18, 3 2 6 , 3 36, 3 8 8 .4 6 1 Pctrov, M. V. 232 Pikhoıa. R. G. 138, 2 31. 232. 2 3 4 . 240. 2 4 3 . 2 44, 301, 3 3 4 , 3 3 5 ,4 9 7

322 SamueLson, Lennart 120 Savurganlığı Yok Etm e Komisyonu 4 1 2 ,4 2 7 .4 3 9 Savım {1 9 7 0 } 4 2 9 -4 3 1 . 4 48. 4 4 9 Sekretarya 5 6 ,6 1 , 6 7 , 1 18, 174, 180,

Plehanov, George Valentinoviç 347

181. 2 9 1 -2 9 3 ,2 9 5 . 301. 3 1 4 .4 3 2 .

Poliakov, Iu. A. 75

489

Politbüro 26. 27. 2 9 .3 0 , 3 2 . .38. 39. 4 3 . 4 7 .5 6 . 6 1 .6 7 . 6 8 .7 1 -7 3 , 107. 1 0 8 .1 1 3 -1 1 8 . 126, 127, 133, 139. 145-148, 150, 167. 173-175, 181,

Selunskaya, V M. 8 0 .8 7 Semichasıny 232. 2 3 6 -2 4 1 , 246. 323. 324. 403 Serbskii, V P 247

1 9 3 ,1 9 9 ,2 0 0 , 232, 233, 2 37;

Scrov, General 200. 228. 230, 301

247. 287. 2 8 9-301. 306-308. B U ­

Sharansky. A. 247 Shchelokov, N. A. 333

S H , 319. 321-326, 3 2 8-331. 334. 377, 3 7 8 .3 8 1 ,4 0 5 ,4 2 6 . 428. 431, 4 3 2 ,4 3 4 , 437, 439. 462. 487. 489 Merkez komitesi vc 329, 330 Popov. G. 181 Portes, A. 455 Poskrcbyshev, A. 117 Pospelov, P N. 137, 138, 301 R ad ek. K ari 7 0 , 3 8 0 , 3 8 1 R akovs k i, C h ristia n 3 4 . 4 0 , 6 4 , 6 5 , 104 R ash în , A. G . 8 6 R ath cn au . W alter 3 7 5 R eagan. R onald 2 9 8 R ekabet 2 7 5 , 3 7 4 , 4 1 1 . 4 1 2 Revsky 181 Riazanov, David (G o ld en d a k h ) 3 8 4 R m ersp o m , G ab or 162 R iu tin , Ivan 104 R odod. Boris 301 Rogovsky. N. 4 4 0 Ronun. M ikhail 3 0 4 R osenberg, H. 4 7 6 R udenko, R. 2 3 6 . 2 3 7 , 2 4 4 , 2 4 5 Rusya Federasyonu 3 3 , 3 5 -3 8 . 4 0 . 218. 221. 223, 236, 256. 259, 266. 2 6 7 . 2 6 9 , 2 7 9 . 3 3 3 . 4 1 8 - 4 2 1 .4 2 3 . 4 2 4 . 4 4 4 , 501 Ryfkina, R. 4 5 5

508

Shchcrbitsky, V V. 326 Shelepin, A. N. 228. 229, 232. 236. 433 Shelley, Louise 451. 452, 454 Shtngarev. A. I. 353. 354 Shkredov, V P 315. 316 Sibirya 3 5 .8 8 , 113. 258, 259. 261, 265. 313. 322. 420. 4 2 4 .4 5 6 . 488 Silahlanma yarışı 1 1, 478 Simonov, Konstantin 123 Sinyavsky. Andrei 250 Slonim, M. 169 Snafa'-sbyrv 442, 448. 449. 4 5 3 .4 5 8 . -461,490 Sokolnikov, G. I. 38 Soljenitsin 247-252. 303, 322 Solomon. Peter 214 Solovcv. A. 187 Sovyet Dcvrimleri 31. 78. 82. 206. 3 4 6 . 370. 483 Sovyctler 3 5 . 3 6 , 6 1 , 2 3 2 . 3 5 0 , 3 5 1 . 3 5 5 -3 5 9 , 3 6 2 , 3 6 4 SSC B 7, 8 . 11. 1 2 -1 4 . 16, 2 1 . 2 3 . 2 6 . 2 9. 3 2 , 4 0 -4 3 , 4 7 , 4 8 . 6 1 . 6 4 . 6 5 , 7 0 . 71. 75. 8 5 . 9 3 . 123. 1 3 7 , 139. 146. 164. 167. 199. 2 0 3 , 2 0 4 , 2 0 6 , 2 0 7 . 2 0 9 . 2 1 4 . 2 1 5 , 2 1 8 -2 2 0 . 2 2 3 , 2 2 5 . 2 3 0 - 2 3 3 .2 3 7 . 2 3 9 . 2 4 1 . 2 4 2 , 2 4 4 . 2 4 6 - 2 4 8 .2 5 0 , 2 5 2 , 2 5 4 2 6 1 , 2 6 7 . 2 6 9 . 2 7 1 . 280. 2 8 6 ,

3 1 3 .3 1 6 ,3 1 8 . 3 2 1 ,3 2 8 .3 3 7 ,

Tercbilov, V. I. 2 2 3 ,2 2 5

3 4 4 . 3 4 6 ,3 7 1 . 3 7 2 ,3 7 7 . 3 9 0 ,

Tereshchenko. M . 1 .3 5 6

3 9 3 . 3 9 5 ,4 0 7 . 4 1 2 .

Tikhonov. N. A. 2 9 2

4 1 6 ,4 1 9 .

4 2 0 . 4 2 2 . 4 2 4 , 4 2 7 , 4 3 1. 4 3 6 .

Tikunov, V. S. 2 3 6

4 4 4 . 4 4 5 . 4 4 7 . 4 5 1 .4 5 7 . 4 5 8 ,

Timofeev. L. M. 4 5 0 .4 6 0

4 6 4 ,4 6 6 , 4 7 0 - 4 7 2 .4 7 4 . 4 7 5 ,4 7 7 ,

Totalitarizm 3 4 4 .4 3 3 8

4 7 8 . 4 8 3 . 4 8 9 .4 9 6

Trapcznikov, S. R 3 3 3 .3 7 1 Trocki. Leon 2 7 . 3 0 . 3 1 .3 4 , 4 3 - 4 7 .5 2 .

Stalin, Jo sep h 8 , 9 , 1 5 , 1 6 , 2 2 - 4 2 , 4 4 5 7 , 6 2 . 6 5 . 6 9 , 7 1 , 7 2 , 7 9 , 8 0 ,8 5 . 9 2 . 9 6 , 9 8 . 1 0 2 ,1 0 3 , 1 0 8 .1 1 2 - 1 2 8 .

54. 6 4 , 6 5 . 72, 104. 116, 171. 353. 362, 3 7 0 . 3 7 5 . 3 7 6 . 3 7 9 , 3 8 1 .3 8 6 , 3 8 8 ,4 2 9 .4 3 7 .4 4 7

1 3 1 -1 3 4 , 1 3 7 .1 3 9 . 1 4 4 -1 4 8. 157.

Tsvigun. Sem en 3 2 9

1 6 1 -1 6 4 . 167. 168. 172. 1 7 8 .1 8 6 -

Tukhachcvskij, Marshal 12 0

189, 19 1 -1 9 3 . 1 9 9 .2 0 0 ,2 1 7 , 21 8 ,

Turchin. V. H3 1 5

2 2 1 ,2 2 2 , 2 2 7 , 2 2 8 . 2 3 1 , 2 3 3 , 24 2 .

Tvardovsky. Alexander 2 4 8 -2 5 0 , 252,

2 4 7 .2 4 9 , 2 5 2 . 2 5 3 . 2 5 7 ,2 7 4 . 30 0 -

3 0 3 , 3 0 4 ,3 1 6

3 0 2 . 30 5 . 3 0 6 -3 0 8 , 3 1 0 , 3 2 2 , 32 7 . 3 3 1 , 3 7 6 , 3 8 6 , 3 8 9 , 3 9 9 .4 0 3 ,4 0 4 ,

Ukrayna 3 5 .3 6 . 4 0 . 4 1 , 6 4 . 6 9 . 124,

4 0 6 , 4 2 8 .4 2 9 , 4 3 5 ,4 3 6 , 4 3 8 .4 6 8 ,

166. 198, 2 3 0 , 2 4 5 ,2 5 7 , 2 6 1 , 279.

4 7 1 . 4 7 4 ,4 7 7 , 4 7 8 , 4 8 8 -4 9 0 . 4 9 5

3 0 0 .3 5 8 .4 1 9 .4 9 6

Bolşevizm vc 2 7 ,4 6 , 5 6 , 112, 189,

Uluslararası Af Örgütü 2 f 6

377

Ulyanova. Marin 4 5

Ç elişik değerlendirm eleri 25

Ustinov, D. 2 9 3 . 2 9 4 . 323

Guv kavramı 55. 6 9 . 1 8 6 ,1 9 3 , 1 9 8 ,

Uzakdoğu Cum huriyeti 3 6

3 0 5 .4 0 4 infazlar 13 8 . 142. 1 4 6 ,1 4 9 . 3 0 1 ,

Varşova 3 8 0

3 İ0

Vernadsky, G. 4 6 8

K ültür vc 3 7 . 7 8 . 8 8 ,1 1 9

Viktorov. V. A. 1 0 2 ,1 0 3

Ûlüm 3 2 . 1 3 1 ,1 9 1 . 1 9 2 .2 0 0 . 3 0 7

Vişinski, A 1 4 6 , 191

Stalinizm 14. 15, 2 2 . 2 3 , 5 3 . 9 3 .

Voroşilov, Kalinin 2 7 ,1 1 6 . 121-123,

1 0 9 . I l l , 158. 16 9 , 186. 1 8 7 ,1 9 3 ,

1 3 1 .2 0 1 ,3 0 2

194. 2 2 0 , 2 4 7 . 2 7 4 , 3 0 2 . 3 0 8 -3 1 0 .

Vorotnikov. V. 1 .3 3 3 , 3 3 4

3 7 7 .4 0 4 , 4 7 5 .4 7 7

Voznesensky, N. A. 11 6 . 127

Startseva, A. 1 .2 2 5 Stavropol 2 9 2

W iles. Peter 451

Strogovich. M . 3 1 7

W ittfogel. Karl 190

Struchkov, N. A. 2 0 8 , 209

W olf, M arkus 3 2 0 -3 2 2

Sverdlov. Ja k o v 5 0 , 2 4 5 ,3 7 1 , 3 7 9 ,4 1 8 ,

W oslcnski, M. 2 8 7

4 4 2 ,4 6 4 Solohov. M ihail 1 2 3 -1 2 6 .1 3 2

Yabudiler 1 0 1 .1 8 4 Yakovlev, la, A. 5 9 ,6 0

Takas 4 5 2 , 4 5 4 ,4 5 7

Yefimov. A. N . 2 6 0 .2 6 1 .2 6 6 . 3 1 4

T anm 3 6 ,3 7 , 7 4 . 7 5 .8 4 .9 0 - 9 4 . 134.

Yegorov, A. 122

1 5 4 . 1 6 7 .1 6 8 . 1 7 3 .1 8 0 , 1 8 3 .1 8 7 .

Yeltsin. B oris 2 4 7 ,4 6 4 , 4 7 9 .4 8 0

1 8 8 ,1 9 0 . 2 0 5 .2 5 6 . 2 6 5 . 2 7 2 . 27 3 . 3 6 2 . 3 8 9 . 4 2 4 .4 2 5 ,4 2 9 , 4 5 1 ,4 5 7 .

Zakharov, M. V 2 3 6

4 7 2 . 4 9 0 ,4 9 9

Zamyatin. Yevgeny 4 6 8

509

Zaslavskaya. Tatyana 3 9 5 .4 0 9 ,4 5 6 , 4 7 9 .4 8 2 Zemskov, V. N. 1 6 2 .4 9 5 ,4 9 6 Zhdanov. Andrei. Alexandrovich 158 Zhilina. I. lu. 4 5 0 ,4 6 0

510

Zhinovyev, Grigory Yevseyevich 44 , 4 7 , 1 0 4 ,1 1 4 . 1 1 6 ,1 7 1 . 3 1 0 ,3 6 1 , 3 7 9 .3 8 1 .3 8 2 Ziyafet 3 0 0 . 3 2 0 , 4 4 3 , 4 4 4 Znam enskii, O . N. 3 6 0 Zverev, A. G . 4 5 9 ,4 6 0

SSCB tarihin karanlığına karışmış gibi görünse de, geçtiğimiz yüzyıla vurduğu damga ve günümüzde süren etkisiyle, hala önemli bir araştırma alanı. Fakat bu tarih, uzun bir süre bo­ yunca, hem gerekli bilgi ve belgelere ulaşmanın güçlüğün­ den hem de Sovyet rejiminin gerçeklerini örten ideolojik perdenin varlığı nedeniyle yazılamadı. Moshe Lewin Sovyet Yüzytllnda, yakın zamana kadar girilemeyen arşivlerdeki belgeler üzerinde ayrıntılı bir araştırma yaparak, tüm karma­ şıklığıyla bu tarihin izini sürüyor. Lewin, demografi, ekono­ mi, kültür ve politik baskı gibi hayati unsurları öne çıkararak, bu.güne kadar bütünüyle anlaşılması mümkün olmamış bir sistemin işleyişini bizlere sunuyor. Sovyet Yüzyllı, basit ve çizgisel bir hikayeden yola çıkarak bu hikayenin süreklilikle­ rini, kopuş noktalarını Ekim 1917'deki başlangıcından, 1980'­ lerdeki çöküş sürecine kadar, Stalinist diktatörlük ve Kruş­ çev'in imkansız reformlarıyla geçen yılları da resmederek ay­ rıntılarıyla ele alıyor. "Muhtemelen SSCB üzerine çalışan hiçbir Batılı tarihçi. Moshe Le­ win gibi, -savaş rlöneminde genç bir asker olarak- Stalin dönemin· den Komünizm sonrasındaki günlere kadar Rus halkı içinde yaşa· ma deneyimine sahip olmamış ve Sovyet donemine iliskin arşivle­ ri ve literatürü ele almamıştır. Lewin, Sovyet Yi.ızyılı'ndakf fikırle­ riyle, Sovyet tarihini geçtiğimiz yüzyılın ideolojik birikiminden kur· tarmak yolunda önemli bir katkı sağlıyor ve bu tarihi anlamak iste· yen herkes için t�mel bir eser sunuyor." ERIC HOBSBAWM

1 L ET 1 Ş 1 M

1332

TARiH DiZiSi

50