121 26 3MB
Turkish Pages 628 [632] Year 1998
1
Yar Yayýnlarý: 83 Ýnceleme ve Araþtýrma Dizisi: 11
2 Birinci Baský: Haziran Yayýnevi Ocak 1989-Ýstanbul Ýkinci Baský: YAR YAYINLARI Nisan, 1998-Ýstanbul Baský: Emre matbaasý YAR YAYINLARI Kuruluþ: 1972 Yönetim: Baþmusahip Sokak, 10/1 Caðaloðlu-Ýstanbul Telefon: (0212) 511 69 11
98.34.Y.0159.02
ISBN 975-7530-58-1
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
3
Sinan Kukul BÝR DÝRENÝÞ ODAÐI METRÝS -metris tarihi2. Baskýya Hazýrlayan: Ali Osman Köse
PK 531 - Ýstanbul
4
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
5
12 Eylül’ün en karanlýk yýllarýnda idam sehpalarýnda, iþkencede, zindanlarda direnerek yaþamlarý pahasýna siyasal kimliklerini ve onurlarýný koruyarak devrim meþalesini hep doruklarda taþýyanlarýn anýsýna...
6
Faþizm bilemedi ki, koðuþlardan yükselen direniþ ateþiyle sertleþmiþ özgürlük türküleri, gecekondularýn taraka seslerine karýþan türkülerinin aynýsýdýr, onlar yokedilemez. Özgür, sömürüsüz bir dünyanýn insanlarýnýn baþeðmez, kabýna sýðmaz enerjisi bu zindaný þimdiden yýktý. Yýkýntýlarýný ise burjuvazinin barbarlýk müzesine devrimin buldozerleri taþýyacak. Haziran
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
7
ÖNSÖZ “Bir Direniþ Odaðý METRÝS” ilk yayýnlandýðýnda büyük bir ilgi görmüþ ve bu alandaki bir eksikliði de gidermiþti. Kitabýn ilk basýmýnýn yapýldýðý Ocak 1989’dan bugüne hapishanelerdeki çatýþma da boyutlanarak sürdü. Aradan geçen bu yýllara, büyük çatýþmalar, ’96 Ölüm Orucu gibi dünyayý ayaða kaldýran tarihsel direniþler sýðdýrýldý. 21 Eylül 1995 Buca, 4 Ocak 1996 Ümraniye ve ’96 Ölüm Orucu gibi tarihe malolan direniþlerin yaratýlmasý bir geleneðin sürdürülmesiydi de... Bu geleneðin kökleri Metris direniþine kadar uzanýr. Aradan geçen yýllar, hapishanelerin bugün de önemli bir çatýþma alaný olmasý, mücadeleye katýlanlarýn azýmsanmayacak bir boyutta olmasý, savaþýmýzýn halklaþmasý, kitabýn ikinci basýmýný yeniden bir ihtiyaç haline getirdi. Özellikle kitabý yeni kuþaklara ulaþtýrmak, tarihimizin öðrenilmesini saðlamak, bir bilinç yaratmak baþlýca amaçlardandýr. Metris direniþinin yaratýldýðý yýllardan bugüne kadar olan geliþmelerin yoðunluðunu da hesaba katarak bir giriþ bölümü ekledik bu basýma... Metris’te temelleri atýlan özgür tutsak kimliði aradan geçen yýllar içinde büyük çatýþmalardan geçti, sýnandý, yeni deðerlerle büyüdü. Ýkinci basýmda; büyütülen, saðlamlaþtýrýlan özgür tutsaklýk kimliðini veriyoruz. Zira, Metris direniþleri, ’84 Ölüm Orucu ve Ölüm Orucu’nun tarihselliði kavranamadan günümüzde kavranamazdý. 12 Eylül faþist cuntasýnýn ideolojik-fiziki ve psikolojik saldýrýlarýný göðüsleyerek o süreçten yüzlerinin akýyla çýkanlar, tarih yazanlar ayný zamanda sýnýf mücadelesinde de tarihin yapýcýsý oldular.
8 12 Eylül faþist cuntasýnýn hapishaneler cephesindeki tüm saldýrýlarýna karþý direnenlerin nasýl büyük bir güç yarattýðýný anlatmadan bu tarih anlaþýlamazdý. Tüm bu tarihsel geliþmelere ikinci basýmda yer verdik. Metris direniþ tarihinde bir kurmay ve bir savaþçý olarak yer alanlar, sonraki yýllarda tutsaklýklarýna son vererek kýzgýn savaþýn da kurmayý ve savaþçýlarý oldular. Metris’te ve tüm hapishanelerde yaratýlan örnek direniþleri, kararlýlýðý, cüreti, halka baðlýlýðý “dýþarý” taþýyarak savaþýn yükünü de omuzlayan oldular. Onlar yarattýklarý bu deðerlerle savaþýn mekanýnýn olamayacaðýný gösterdiler. Niyazi AYDIN’larýn, Sinan KUKUL’larýn Metris’te tüm yoldaþlarýyla yaratýp dýþarý taþýdýklarý bu kavga bugün genç savaþçýlara, halkýmýza ýþýk olacak güçtedir. Bu ayný zamanda “içeri”yi “dýþarý”ya taþýyan, onu orada büyüten ve duvarlarý aþan özgür tutsaklýktýr. Uzun tutsaklýk yýllarýna karþýn, direniþin kurmaylarý ve savaþçýlarý teslim alýnamamýþ, kavga “dýþarý” taþýnmýþtýr. Onlar halklarýna baðlýlýklarýný kan, can pahasýna gösterirken oligarþinin tüm politikalarýný da boþa çýkardýlar. Metris direniþ tarihi ve onun devamý olan “dýþarý”daki kavga, bugünkü kuþaklara bu yanýyla da örnek olacaktýr. Mücadeleyi sürdüren herkesin Metris direniþ tarihinden alacaðý çok þey vardýr. Oligarþinin tüm tutsaklarý hedefleyen “hücre tipi hapishane” saldýrýsýnýn gündemde olduðu þu sýra ikinci basýmý yapýlmýþ olan kitabýn, bu sürece bir zenginlik katacaðýný düþünüyoruz. Kitabýn büyük bir katký ve yaratýlan deðerlerin aktarýlmasý anlamýnda yararlý olacaðýný düþünüyoruz. Ali Osman Köse
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
9
Ýþkencelerin, Zindanlarýn Yýldýramadýðý Bir Önder SÝNAN KUKUL Trabzon-Beþikdüzlü Laz bir ailenin çocuðuydu. 1974 yýlýnda geldiði Ýstanbul Teknik Üniversitesi’nde devrimci mücadeleyle tanýþtý ve DEV-GENÇ mücadelesi içinde önderlik niteliðiyle öne çýktý. 1977 baþlarýnda o dönem DEV-GENÇ’in yasal platformdaki kurumu olan ÝYÖD (Ýstanbul Yüksek Öðrenim Gençlik Derneði) fiili yönetim kuruluna seçildi. ÝYÖD’ün kapatýlmasýnýn ardýndan yasal platformdaki boþluðu doldurmak için baþlatýlan merkezi gençlik derneðinin kuruluþ çalýþmalarýnda yeraldý ve kurulan Ýstanbul DEV-GENÇ’in (Ýstanbul Devrimci Gençlik Derneði) Genel Sekreterlik görevini üstlendi. Sinan, örgütlenmenin geliþtirilmesi ve saðlamlaþtýrýlmasý için kafa yoran, politikalar üreten, taktikler belirleyen bir yöneticiydi. Bir öðretmendi. O’nun yöneticilik yaptýðý dönemde DEV-GENÇ içinde tartýþýlan bir çok konuda söylenen “Kukul’la konuþtum böyle diyor” sözleri tartýþmalarý sonuçlandýrmaya, konuyu aydýnlatmaya yeterliydi. Sinan, DEV-GENÇ’in her kademesinde militan mücadeleden kopmadý, yöneticiliði, masa baþýnda kavramadý. Okul önlerinde, sokaklarda, meydanlarda faþistlerle süren silahlý çatýþmalarýn çoðunda onu görmek mümkündü, hem de en önünde. Devrimci Yol tasfiyeciliðine tavýr alýnmasýnda önemli görevler üstlendi. Devrimci Yol oportünizminin teþhirinde
10 olsun, THKP-C geleneðine uygun yeni bir yapýnýn örgütlenmesinde olsun en fazla emek harcayanlardan biri Sinan’dý. Ýþkencecilerle defalarca karþýlaþtý. DEV-GENÇ döneminde yurt-dernek baskýnlarýnda, okullardaki çatýþmalarda, kavgalarda defalarca gözaltýna alýndý ve nasýl girdiyse öyle çýktý. 1980 yazýnda þüphe üzerine yoldan alýndý. Üzerinde þifreli, kodlu dökümanlar vardý. Dökümanlarýn üzerinden çýktýðýný bile kabul ettiremediler. 12 Eylül sonrasýnda Merkez Komite Üyeliðine atandý. 12 Eylül faþizmine karþý savaþý yürütürken, Aralýk 1980’de tekrar yakalandý. Bir ay boyunca gördüðü iþkencelere karþýn sýrlarýný vermedi. Bundan sonra yaklaþýk 10 yýl süren uzun bir tutsaklýk yaþamý baþladý. Davutpaþa, Metris Askeri Hapishaneleri, Saðmacýlar Özel Tip Hapishanesi ve Bayrampaþa Kapalý Hapishanesi’nde geçirdi, bu on yýllýk tutsaklýk yaþamý boyunca direniþin bir parçasý olan Sinan yoldaþ, bir örgütleyici ve yönetici olarak direniþ geleneðimizin yerleþip, kökleþmesinde aktif bir misyon sahibi oldu. Tutsaklýk yýllarýný boþ geçirmedi. Devrimci hareketin 12 Eylül sonrasý revaçta olan sivil toplumculuða, revizyonizme ve reformizme karþý sürdürdüðü ideolojik-politik mücadelesinde önemli görevler alan Sinan, bu mücadelenin bir parçasý olan “Haklýyýz Kazanacaðýz” isimli savunmanýn hazýrlanmasýnda önemli bir rol oynadý. Savunmanýn tartýþýlmasý aþamasýndan yazýya dökülmesine, yazýmýndan redaksiyonuna kadar her aþamasýnda en fazla emek harcayanlardan oldu. Oligarþinin her kurumuna ve makamýna karþý devrimci tavrý öngören anlayýþýn en iyi örneklerinden biri de Sinan’ýn tavýrlarýnda somutlaþtý. Mahkemeler, hakimler, savcýlar, generaller, iþkenceciler karþýsýnda her zaman inançlý bir devrimcinin gururuyla davrandý, konuþtu ve dinletti. 2 Ocak 1990’da gerçekleþtirilen özgürlük eylemiyle tutsaklýðýna son veren Sinan yoldaþ, yeniden sýcak mücadelenin içine atýldý ve Merkez Komite’de görev aldý.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
11 Sýcaktý, sevecendi, neþeliydi, insan iliþkilerinde her zaman iknaya önem verirdi. O’nun bu görüntüsünün altýnda ilkeli ve kararlý bir devrimci vardý. O’nun bu görüntüsüne aldanýpta suiistimal etmek isteyenler her zaman yanýldýlar. Çünkü O’nun bir de Laz damarý vardý. Mücadelenin ve örgütsel çýkarlarýn gerektirdiði anda ortaya çýkýp herþeyi silip süpüren, karþýsýndakine kaçacak yer aratan bir öfke kasýrgasýydý. 6 Mart 1986 tarihinde 2 No’lu Sýký Yönetim Mahkemesi’ne verilen “Faþizmin zindanlarýnda 6 yýllýk onur ve siyasi kimlik mücadelemiz” baþlýklý dilekçede þöyle diyordu; “Bir çok arkadaþýmýz öldü, bir çoðu sakat kaldý.... Ancak bundan yakýnmýyoruz. Ödediðimiz ve ödeyeceðimiz bu bedellerin gerekli olduðunu biliyoruz. Ýnsani deðerleri koruma ve emekçi halklarýmýzýn... mücadelesini zafere ulaþtýrmadaki kararlý uðraþýmýz, þanlý direniþimiz, geleceðin özgür demokratik Türkiye’sini muþtulayan gücümüz, övünç ve gurur kaynaðýmýzdýr.” Sinan yoldaþ ödediðimiz ve ödeyeceðimiz bedellerin bilincinde olan bir devrimci önder olarak,16 Nisan gecesi faþizmin katiller sürüsüne, örgütümüzün mücadele ve devrim þiarlarýný haykýrarak þehit düþtü. Faþizmin suratýna bir þamar gibi inen direniþiyle gücümüze güç katan Sinan yoldaþ övünç ve gurur kaynaklarýmýzdan biri olarak devrim tarihimizde layýk olduðu yerden ihtilal yolumuzu aydýnlatmaktadýr.
12
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
13
GÝRÝÞ I 12 Eylül faþizminin devrimci-yurtsever tutsaklara karþý yürüttüðü apolitikleþtirme ve teslim alma politikalarý, Metris, Diyarbakýr ve Mamak Hapishaneleri eksen alýnarak sürdürüldü. Buralarda elde edilen deneyimler ve sonuçlarla politikalar tüm hapishanelere taþýndý. Mamak ve Diyarbakýr Hapishanelerinde tutarlý bir direniþ çizgisi yaratýlamamasý sonucu cunta birer rehabilitasyon merkezi olarak tasarladýðý bu yerlerden istediði sonuçlarý aldý. Cunta elde ettiði sonuçlarý büyük bir propaganda malzemesine dönüþtürerek halk kitlelerini pasifize etmede kullandý. Hapishanelerde geçen uzun yýllara karþýlýk birçok örgüt ve grup halkta yarattýklarý düþkýrýklýklarýný giderecek, siyasi-ulusal kimliklerini koruyacak bir çizgi de yaratamadýlar. Metris zindaný da, sadece binlerce insan barýndýrmak için deðil, halkýn mücadelesine öncülük edenlerin teslim alýnarak topluma yýlgýnlýk, korku aþýlamak üzere açýldý. Tekelci sermayedar Vehbi Koç’un finansmanýyla tamamlanan Metris’te, en seçme subaylar, kontrgerillacýlar göreve getirildi ve burasý yýllarca, iþkencenin bin bir türünün denendiði bir laboratuvar iþlevi gördü. Devrimci hareket açýsýndan ise Metris, 12 Eylül’de kesintiye uðratýlmaya çalýþýlan devrimci mücadelenin öne çýkan yeni bir mevzisinden baþka bir þey deðildi. Cuntanýn
14 rehabilitasyon politikalarýna karþý geliþtirilen taktiklerin sýnavdan geçtiði, olumlu, olumsuz sonuçlarýnýn tüm çýplaklýðýyla sergilendiði bir örnekti. Metris’in hapishaneler cephesinde örnek oluþu, en yalýn haliyle, bir direniþ odaðý olmasý ve halkýmýzýn bilincinde de böyle yer almasýndandýr. Nitekim bu izlenimden rahatsýz olan oligarþi teslim alma politikalarýnýn boþa çýkartýlmasý ve iþkenceci yüzünü gizlemek için Metris’i kapatma yoluna gitti. Yeniden açtýðýnda ise, önce adli tutuklularý, bugün ise kontracýlarýný kýsa bir süre yerleþtirerek imaj yenileme operasyonuna devam etti. Ancak Metris’in kapatýlmasý ve ardýndan “kontrgerillacý cenneti” haline getirilmesi Metris direniþ tarihini unutturamadýðý gibi, yeni Metris’lerin yaratýlmasýný da engelleyememiþtir. Oligarþinin, Metris direniþ tarihini unutturmak için baþvurduðu bu imaj yenilemeler de bir iþe yaramayacaktýr. Metris, direniþ tarihi boyutuyla devrimcilere ve halka güç vermeye devam edecektir. Bunun için Metris; her biri büyük özveri, emek ve ustalýkla örgütlenen direniþlerin, kan ve can bedeli yaratýlan geleneklerin, halka baðlýlýðýn, yoldaþ sýcaklýðýnýn adý olarak hafýzalardadýr... Metris’in hapishaneler tarihine altýn harflerle geçmesini saðlayan, hiç tartýþmasýz Devrimci Sol Tutsaklarý olmuþtur. Zindanlarda mücadeleyi basit bir hak alma, onurunu koruma mücadelesine indirgemedikleri, siyasal iddiayý, halka mesaj taþýmayý esas aldýklarý, en yalýn haliyle siyasi tutsaklýðýn içini doldurduklarý içindir bu. Siyasi tutsaklýk statüsü ülkemiz hapishaneler tarihinde kazanýlmýþ bir hak deðildi. Üstelik hapishaneler on yýllardýr düzenin birer eðitim kurumu olarak rol oynamýþ, dönek ve yýlgýnlar üretmiþti. Bunda geleneksel solun hapishanelerde direnmeyi deðil, yatýp çýkmayý esas alan uzlaþmacý çizgisinin payý büyüktür.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
15 Cuntanýn onbinlerce devrimciyi hapishanelere doldurmasý ve “sizler siyasi deðil, askeri tutuklusunuz” dayatmasýyla somut bir talep haline gelen siyasi tutsaklýk hakkýný kazanmak, hapishanelerdeki mücadelenin merkezine oturdu. Neydi Siyasi Tutsaklýk? Siyasi tutsaklýk, bir etiket deðildi kuþkusuz. Günün her anýný direniþin ve devrimin çýkarlarýna göre düzenlemek, mahkemelerde yargýlanan deðil yargýlayan olmak, ideallerine, örgütüne, halka baðlýlýðýný korumak; en zor koþullarda dahi deðerlerini çiðnetmemek demekti. Siyasi tutsaklýk bir yaþam biçimiydi. Düþmanla uzlaþmama, rehavete düþmeme, bohem bir yaþam tarzýný reddetme ve bütün bunlardan da önemlisi bedel ödemeyi göze almak vardýr. Cunta yýllarýnda yaþanan siyasi tutsaklýk iddiasýndan vazgeçiþ, düzene dönüþ ya da gizli piþmanlýklar, yýlgýnlýklar tam da bu noktada kendisini gösterdi. Bir direniþ hattý tutturamayanlar, esas olarak bedel ödemeyi göze alamayanlardan çýktý. Devrimci Sol Tutsaklarý ise; yarattýklarý zengin direniþ örnekleriyle, mahkemeleri devrimci kürsü haline getirmeleriyle; yaþam biçimleriyle ve bütün bunlarýn üzerinde yükselen 1984 Ölüm Orucu ile bedel ödemenin en seçkin örneklerini sundular. 1984 Ölüm Orucu’nun siyasi zaferinin anlamý, siyasi tutsaklýk kimliðinin ete-kemiðe büründürülmesinde ve bu kimliðin fiili olarak kazanýlmasýnda yatar. Sonraki süreçte eðer hapishaneler devrimciliðin birer okulu olabilmiþlerse, bunu ’84 Ölüm Orucu’na borçludurlar. II 12 Eylül öncesi dönemde ülkemiz Sol’unda onlarca örgüt vardý. Küçük burjuva sosyalistleri olarak tanýmlayabileceðimiz bu örgütlerin yaygýn bir þekilde devrimci saflarda yer almasýnýn iki temel nedeni vardý.
16 Bunlardan birincisi, küçük burjuva sýnýf katmanlarýnýn oldukça yaygýn bir kitleselliðe sahip olmasý ve egemen sýnýflarla derin çeliþkiler içinde bulunmasýydý. Ýkinci olarak ta M-L örgütlenmenin subjektif yetersizlikleri sonucu bu kesimlere uzanamama, onlarý örgütleyememe gerçeðiydi. Mücadelenin kitleselleþtiði, yükseliþte olduðu 12 Eylül öncesinde adý olan ama kendi olmayan bu onlarca örgüt, cuntayla birlikte hapishanelere taþýndý. Çoðunluðu birer aile örgütü durumundaydý. Aldýklarý darbeler sonucu dýþarýda esamesi okunmaz duruma gelmiþlerdi. Bir kýsmý ise, yaygýn bir kitleselliðe sahip olmasýna karþýn, cuntaya karþý mücadeleyi örgütleme anlayýþý ve pratiðinden yoksundular. “Örgütü koruma” adýna kendini koruyan ve mücadeleyi tatil eden bu örgütçükler kýsa sürede hapishanelere “doldurulmaktan” yine de kurtulamadýlar. Cuntaya karþý gösterilen tavýrsýzlýk, elbette ki hapishanelerde de yankýsýný bulacaktý. Çünkü temsil ettikleri küçük burjuvazinin, kaypak, ikircikli özelliklerini taþýyorlardý. Oportünist Sol’un sýnýf karakteri en açýk þekliyle kendini siyaset düþmanlýðýnda gösterdi. Hapishanelerdeki mücadeleyi kendini korumaya, sadece yaþam koþullarýnýn düzeltilmesi ve haklar için mücadele etmeye indirgeyen, siyasi tavýr alýþlarý ise dýþarýya havale eden çizgi, hapishanelerde elbette gelenekler yaratamazdý. Dýþarýda direnmeyen bir hareketin içerde direnmesi, moral deðerlerini ve ideallerini korumasý düþünülemezdi. Nitekim öyle de oldu. “Hapishaneler merkez deðil” anlayýþýnda gizledikleri küçük burjuva mücadele kaçkýnlýklarýný, gündeme gelen direniþlerde ya izleyici olarak ya da içinde yer alýp onu kýrarak gösterdiler. Devrimcilerin asli görevi; bütün enerjisini, birikimini devrimin, savaþýn ihtiyaçlarýna hizmet edecek tarzda vermektir. Bunun yeri ve zamaný olmazdý. Daðda, þehirde; fabrikalarda, okullarda nasýl siyaset yapýp bedeller
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
17 ödeniyorsa hapishanelerde de siyaset yapýp bedeller ödenmesi gerekiyordu. Hapishanelerde siyasetten kaçmak demek, olsa olsa devrime ve halka inançsýzlýðýn adý olurdu. Devrimin prestijinin yüksek olduðu koþullarda keskinliði kimseye býrakmayan bir yýðýn “proleter devrimci”, “M-L”, “Komünist” örgütün hapishanelerde savrulmalarý, bir bütün olarak oligarþinin ideolojik-politik saldýrýlarýnýn etkisinde kalmalarýnýn bir dýþa vurumuydu. Özellikle 1984 Ölüm Orucu eylemi karþýsýnda oportünizmin takýndýðý tavýr bir ibret vesikasý olarak hatýrlanmalýdýr. Kimi anlayýþlar hariç genel olarak oportünizm Ölüm Orucu eylemini “siyasal bir cinayet” “siyasal intihar”, “gladyatörlerin savaþý” olarak deðerlendirerek tam da oligarþinin ideolojik saldýrýlarýna denk düþen tespitler yaptý. Onlar için Ölüm Orucu’nun zaferi, siyaset anlayýþlarýnýn iflasý demekti ve bundan dolayý eylemin yenilgiyle sonuçlanmasýný arzuladýlar. Bu býrakalým devrimciliði, hiçbir insani ölçüye bile sýðmaz. Zulme karþý bedenlerini ortaya koyarak direnenlerin, þehit olanlarýn yarattýðý büyük direniþ ve zaferden korkulamaz. Onur duyulur. Korkuyorsa, yenilgi isteniyorsa bu düþmanýn kazanmasýný istemektir. Ayný anlayýþ sahipleri Ölüm Orucu’nun siyasal zaferle bitirilmesinin ardýndan cadý kazanýný kaynatmaya devam ettiler. Ve bu kez de, kadrolarýn harcandýðý, TTE kaldýrýlmamasýndan dolayý yenilgi yaþandýðýnýn demagojilerini yaptýlar. Bugün dahi kimi anlayýþlar eylemin, siyasal zaferini görmekten uzak polemiklerini, 500-1000 arasý satan dergi sayfalarýnda iþlemekten utanmamaktadýrlar. Geçmiþte Ölüm Orucu’nu siyasal intihar olarak deðerlendiren anlayýþlar bugün kitlelerin karþýsýna o dönem yaptýklarý tespitleri yok sayarak çýkmakta, özeleþtiri yapmadan durumu idare etmeye çalýþmaktadýrlar. (X-l) Özeleþtiri yapsalar da, yapmasalar da tarih hükmünü çoktan vermiþ, tüm kaçkýnlarýn teorilerini mahkum etmiþtir.
18 12 Eylül cuntasýnýn hapishaneler politikasý, oportünist sol’u büyük bir erozyona uðrattý, demek bugün için tartýþýlmaz bir gerçektir. Yenilgi psikolojisi ile baþlayan bu süreç, önce siyasetten kaçýþý, ardýndan örgütsel tasfiyeciliði ve nihayetinde de ideolojik sapkýnlýðý getirerek onlarý mücadelenin dýþýna attý. Kitapta adý geçen pek çok örgütün bugün ismi dahi yoktur. Zaten bunlarýn çoðu, 12 Eylül sonrasý dönemde HAPÝSHANE ÖRGÜTLERÝ kimliðini aþamamýþtýr. Dýþarýda ise en küçük bir faaliyetleri dahi olmamýþ, örgütçülük oynamýþlardýr. O dönem bu örgütlerin anti-faþist mücadeleye hiçbir katkýlarý yoktur. Kaldý ki birçoðuna örgüt demek bile doðru olmayacaktýr 12 Eylül öncesi mücadeleye sadece namlunun ucundan bakanlar da vardý. Bunlar sayýsal olarak onlarla ifade edilen bir gücü aþamayarak yenilgiyle birlikte büyük bir güvensizliðe, inançsýzlýða düþtüler, soldan saða bu savruluþlarý beraberinde içe kapanmayý, içe kapanýklýk ise incir çekirdeðini doldurmayan tartýþmalarý getirdi. Ve parçalanmalarý kaçýnýlmaz oldu. Bu son onlarca insanýn düzene dönmesi, deðerlerin tahribi ve bunun mücadeleye büyük zararlar vermesi, düþmanýn moral kazanmasý demektir. Kitlesel tabaný olan kimi anlayýþlar (DY, KSD,TDKP) ise, örgütsel düzeyde baþladýklarý tasfiyeciliklerine ideolojik düzeyde de devam ettiler. Ve zaman içinde reformistleþerek, oligarþiye teslim oldular. Bu karþý devrimci yolda reformistlerle buluþmalarý da oldukça anlamlýdýr. Bugün burjuva siyaset arenasýnda boy gösteren ÖDP ve EMEP gibi partilerin ortaya çýkýþýný incelediðimizde köklerinin hapishanelere dayandýðýný rahatlýkla görürüz. (X-l): Ölüm Orucu’nu “siyasal intihar” olarak tanýmlayan TKP/ML bugün iki ayrý yapýdýr. Bunlardan TKP(ML) ’84 Ölüm Orucu’ndaki tutumlarýnýn özeleþtirisini þöyle ifade
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
19 etmiþtir: “... TKP(ML)’li tutsaklar, hem somut durumu kavrama ve ona uygun eylem biçimini belirlemede taktik hataya düþmüþler, hem de Ölüm Orucu direniþinin siyasal zaferini görmeyerek, maddi kazanýmlarla soruna yaklaþmýþlardýr. Dahasý, tahlilde bilimsel davranmadýklarý gibi eleþtiride de sekter bir yaklaþým sergilemiþlerdir.” Hapishanelerde bu yapýlarýn geliþtirdiði saðcýlýk, demokratizm örgüt mensuplarýna “özgürlük”, burjuva hümanizmi, proletarya diktatörlüðünün yerine burjuva demokrasisini savunma; siyasi faaliyeti okuma-yazmaya indirgeme ya da tatil etme, davayý inkar vb. sapkýn anlayýþlar ve sonuçta çürüme... Açýktýr ki, bu yapýlanlar burjuva ideolojisinin etkisi altýna girmelerinin bir sonucudur. (X-2) Burjuva ideolojisinin etkisine girmeyi elbette açýktan yapamazlardý. Sol, “bilimsel söylemler”de de burjuvazinin “moda akýmlarýný” benimseyerek kendilerini ifade ettiler. Avrupa komünizmini, anti-stalinizmi, Troçkist tezleri keþfetmeleri de bundandýr. Yeni Amerikalarý keþfe çýkanlarýn vardýðý yer sadece burjuvazinin kokmuþ ahlaki deðerlerini, ideolojisini devralmak deðildi. Burjuvaziye kendini ispat etmek için silahlý mücadeleye, devrim ve sosyalizme de küfretmeleri gerekiyordu. Devrimcilerin “sekterliðinden, ahlak polisliðinden” baþladýlar, silahlý mücadeleyi “bireysel terörizm” olarak tanýmlamaya kadar vardýlar. 12 Eylülcülerin zindan politikasý, legalizm bataklýðýna sürüklenen anlayýþlarýn özgülünde iþte böylesi sonuçlar yarattý. O günden bu güne varlýðýný þu ya da bu düzeyde sürdüren, legalizme düþmeyen, devrim ve sosyalizmi savunma iddiasýný taþýyan oportünist yapýlar da oldu. Ancak bunlar, hapishanelerde ciddi bir direniþ gelenekleri yaratamadýklarý, yaþadýklarý yenilginin nedenlerini doðru bir tarzda tespit edip sonuçlar çýkaramadýklarý için, aradan geçen onca yýla raðmen ciddi bir geliþme kaydedememiþlerdir.
20 Halen daha bir aile örgütü olma kimliðinden kurtulamamakta, kendilerini yenileyecek politikalar üretememektedirler. Varlýk koþullarýný düþman politikalarý ve taktiklerini boþa çýkarmak yerine, devrimci hareketin geliþimini sekteye uðratmak üzerine kurmuþlardýr. Devrimci harekete yönelik saldýrýlarda bu kesimlerin sürekli bir ittifak içinde olmalarý yaratýlan deðer ve geleneklerden, geliþip güçlenmeden duyulan rahatsýzlýðýn bir sonucudur. Bununla birlikte çoðu kez, devrimci hareketi taklit etmekten de kurtulamamýþlardýr. Devrimci Hareket’e karþý yýllardýr küfredenler, düþmana vurduðu darbelere “üzülecek” kadar hayýflananlar, spekülasyonlar yapanlar tüm bu þekilsizliklerini 12 Eylül yýllarýnda büyüttüler. Devrimci hareket ise bedeller ödeyerek, yeni gelenekler ve deðerler yaratarak, cuntaya karþý savaþý her alanda büyüterek yürüyüþüne devam etti. (X-2): Çürüme ve yozlaþma öyle bir noktadadýr ki, sadece hapishane sonrasý süreçte bile binlerce insanýn yaþam tarzýna bakmamýz bile bu anlayýþlarýn nasýl bir ihanet içinde olduklarýný görmemiz için yeterlidir. Bugün reklamcýlýk sektöründe, çek-senet tahsilatçýlýðýnda, bar iþletmeciliðinde ve müdavimliðinde hapishanelerde yýllarca tutsak kalýp çýkanlarýn çalýþmasýnýn hikmetini “bireyi keþfeden” anlayýþlarda aramak gerekir. Acý çekmiþ, bir biçimde bedel ödemiþ onca insaný ahlaki dejenerasyona, üç kaðýtçýlýða, düzenin kapýkulluðuna, devrim ve silahlý mücadele düþmanlýðýna iten de budur. Cephenin bugün önder tek güç olmasýnýn, iktidar yürüyüþünün arkasýnda bu gerçek vardýr ve kendini yeniden yaratmasý vardýr. Oportünist sol, kendi dünyasý içinde 12 Eylül yýllarýnda saða-sola savrulurken; kavgayý sürdürenler, Metris direniþ tarihini yazan devrimcilerdi.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
21 III Cunta sonrasý süreçte, “hapishane edebiyatý” olarak tanýmlayabileceðimiz bir dönem yaþandý. Þiir, öykü, aný, roman, inceleme türü kitaplardan filmlere kadar pek çok yapýt, bu süreçte birbirinin ardý sýra piyasaya sürüldü. Hemen herkes, yanlýþýyla, çarpýk anlatýmlarýyla yazmaya-çizmeye baþladý. Hapishanelerde direnmemiþi de, eline mahkeme dosyasýný alýp bakarak, bilmeden, yaþamadan, yaratmadan yazdýlar. Atýþ serbestti ve en pespaye kitaplara “ödül”ler yaðýyordu. Hapishaneler üzerine yoðunlaþan halkýn ilgisini ticari kazanca dönüþtürmek isteyenler türedi. Oysa piyasaya sürülen “edebiyatýn” konusu; direnmeyi deðil, teslimiyeti; inancý deðil inançsýzlýðý; örgütlülüðü deðil örgütsüzlüðü, “birey”i; umudu deðil, umutsuzluðu; ahlaklý olmayý deðil ahlaksýzlýðý, düþkünlüðü iþliyordu. Halkta ortaya çýkan ilgiyi sadece düzene yedekleyenler deðil kimi statükocu “Sol” da sömürmeye çalýþtý. Amaçlarý, kendilerini temize çýkararak, ne kadar «direniþçi» olduklarýný herkese göstermekti. Devrimin genel çýkarlarýný düþünmeyen, tarihi çarpýtmaya hizmet eden bir anlayýþtý bu. Ve bu anlayýþ reddedilmeliydi. Doðru olan cuntanýn rehabilitasyon politikalarýna karþý devrimci-yurtseverlerin nasýl direndiklerini, yaratýlan deðerleri, kavgayý, mücadelenin eksik ve hatalarýný objektif bir temelde anlatmak, gelecek kuþaklara deneyimler sunmaktý. “Bir Direniþ Odaðý: Metris” kitabý bu anlayýþla kaleme alýndý. Ancak kitabýn çýkmasý Sol’un irili ufaklý birçok kesimini rahatsýz etti. Kimisi yaratýlan direniþi ve tarihi görmezden geldi. Kimileri ise, savunulacak bir þeyleri olmamasýna; deðerler, gelenekler yaratmamalarýna raðmen yalan ve demagojiye dayalý bir “karþý-tarih” yazmaya kalkýþtý.
22 Bu “karþý-tarih”in yazýcýlarýnýn baþýnda TKP/ML tutsaklarý vardý. Haklarýnýn yendiðini, oysa ne kadar “direniþçi” olduklarýný küfürbaz bir dille anlatmaya, devrimci harekete kara çalmaya kadar gittiler. Cevapsýz býrakýlmadýlar. Yeni Çözüm Dergisi’nde kendilerine uzun uzun gerçekte varolan durumlarý anlatýldý. Yazýnýn baþlýðý “Yalan, Demagoji Kendisini ve Halký Aldatma Üzerine Siyaset Yapýlmaz”dý. Tam 34 adet yalana cevap verilmesine raðmen yalanlarýný, hezeyanlarýný, demagojilerini sürdürmeye devam ettiler. Ölüm Orucu’nu “siyasi intihar” olarak gören oportünizm, aradan geçen onca zamana karþýn onun tarihsel misyonunun altýnda ezilmekten kurtulamamýþtýr. Tartýþýlmayacak bir gerçek varsa o da Metris kalesinin burçlarýnda sallanan direniþ bayraðýný indirmeye kalkanlara, Ö.O. ile bu fýrsatýn verilmediðidir. 12 Eylül hapishane gerçeði, kimi yanýlgýlarýn, yýlgýnlarýn, döneklerin ileri sürdüðü gibi sadece baský ve iþkenceden oluþmadý. Baský ve iþkence vardý ama, ona karþý görkemli direniþler de vardý. Üstelik belirleyici olan da direnme, siyasi kimliði koruma ve halka mesajlar verme yaný oldu. ’84 Ö.O. direniþ geleneðinin en üst boyutta sergilenmesinin destanýydý. Hücre hücre ölüme giderek ve düþmanla diþe diþ bir irade savaþýna girilerek kazanýlmýþtý. Düþman nezdinde, solda ve kitlelerde yankýsý büyük olmasýna ve tarihe silinmemecesine kazýmasýna raðmen esas etkisini Devrimci Hareket’in geleceðinde ve kadrolarýnýn kendini yeniden yaratmasýnda gösterdi. Bilindiði gibi cunta, ülke sathýnda yürüyen mücadeleye ciddi darbeler vurmuþ, örgütlerin kadrolarýný ve önderlerini hapishanelere doldurmuþtu. ’84 Ö.O. ile birlikte hapishanelerde kendini yeniden yaratma savaþý kazanýlmasaydý; karþý devrimin ideolojik, siyasal, kültürel kuþatmasý da yarýlamazdý. Dünyada ve ülkemizde esen anti-komünist rüzgarlarýna, yaþamýn
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
23 devrimcileþtirilmesiyle, ideolojik netliðin saðlanmasýyla, sapkýn akýmlara karþý durulmasýyla ve direnme çizgisiyle cevap verildi. Tek baþýna kalýnsa dahi sosyalizm ve devrim inancýndan asla vazgeçilmeyeceði dosta düþmana haykýrýldý. Cunta sonrasýnýn ilk toplumsal muhalefeti hapishaneler cephesinde ve özellikle de ’84 Ö.O. ile birlikte geliþti. Diyebiliriz ki faþizmin halklar üzerindeki pasifikasyon politikalarýna bu direniþ çizgisiyle güçlü bir darbe vuruldu. Ve cuntanýn demokrasiye giriþ manevralarý teþhir edildi. Tutsak ailelerinin örgütlü mücadelesi, gençliðin akademikdemokratik ve özerk üniversite mücadelesinin boyvermesi, ’87-88-89 yýllarýnda kendisini ifade etmeye baþlayan çeþitli toplum kesimlerinin örgütlü çýkýþlarý, gücünü hep içeriden dýþarýya taþan bu direnme geleneðinden almýþtýr. Devrimci Hareket açýsýndan ise bu etki çok daha somuttur. Çeþitli çalýþma alanlarýnda ve ülkenin pek çok yerinde kýsa zamanda ciddi bir kitleselleþme yaratma, binleri, onbinleri kucaklama, böyle bir tarihin yaratýcýsý olarak ondan beslenmekle mümkün olabilmiþtir. ’84 Ö.O’unda billurlaþan direnme, halk kitlelerini hiçbir koþulda terk etmeme geleneðinin halkýn vicdanýnda, bilincinde depremler yaratmasý ve büyük sempati doðurmasý, yeniden atýlýma geçiþin itici gücü oldu. Atýlým sürecini önce hapishanelerde baþlatanlar, dýþarýdaki atýlýmýn da yaratýcýsý oldular. Kurmay olarak, savaþçý olarak misyon üstlenmiþlerdi. Ama onlar esas olarak hapishanelerde olgunlaþmýþ, yetkinleþmiþlerdir. Çünkü direnme çizgisi ve Ö.O. burjuva ve küçük burjuva ideolojisinden açýk bir kopuþtu. Ve sonraki süreçte birçok devrimcinin ideolojik ve kültürel þekillenmelerine de hizmet etti. ‘84 Ö.O.’nun ve hapishane direniþinin bir baþka misyonu da hapishanelerde kendini gösterdi. O da direniþ çizgisiyle, yaþam biçimiyle TTE’de somutlanan irade çarpýþmasýyla, Ölüm Oruçlarý’yla bu çarpýþmadan zaferle çýkýlmasýyla, mahkemelerdeki baþeðmez tavýrlarýyla, özgürlük eylemleriyle
24 siyasi tutsaklýðýn temelleri atýldý. Tarihsel mirasýný ’84 Ö.O’ndan alan ’96 Ö.O. zaferiyle bu mirasý zenginleþtiren özgür tutsaklýk statüsü ve yaþam tarzý; gelinen aþamada siyasi tutsaklýk statüsünün ve yaþam tarzýnýn daha ileri bir düzeyini de ifade eder. Özgür tutsaklýk; bir misyonun adýdýr. Metris’i Buca’ya Ümraniye’ye, ‘84 Ölüm Orucu’nu ’96 Ölüm Orucu’na baðlayan, geleceðe taþýyan bir misyonun adý... Savaþýn geliþtiði ve onbinlerce tutsaðýn hapishanelere doldurulduðu günümüzde, içerde yakýlan bir kývýlcýmýn dýþarda büyük bir yangýna yol açtýðý gerçeði 21 Eylül Buca ve 4 Ocak Ümraniye direniþiyle, ’96 Ö.O. taarruzuyla ete kemiðe bürünmüþtür. Özgür tutsaklarýn þehitler pahasýna devrimci iradenin zaferini ilan ediþleri, sadece düþmanýn bu çarpýþmalarda alt edilmesi deðildir. Ayný zamanda, milyonlarýn derinden sarsýlmasý, ayaða kalkmasý, devrimcilerle saðlam köprüler kurulmasýdýr da. Bu irade çarpýþmalarý halk kitlelerinde devrimcilere güvenin, sosyalizme inancýn büyümesini yarattýðý gibi, düþmana duyulan öfkeyi de çoðaltmýþtýr. Ýçerde ve dýþarda savaþý bütünlüklü olarak kavramak ve her geliþmeyi halkýn savaþýnýn büyütülmesine hizmet edecek tarzda deðerlendirmek, özgür tutsaklýðýn pratiði olmaktadýr. Bundan dolayýdýr ki, düþman hapishanelerde süren savaþ ile ülke sathýnda süren savaþýn baðýný koparmak istemektedir. Çünkü yaþayarak görmüþtür ki, içerdeki savaþla dýþarýdaki savaþ birbirini etkilemekte, büyütmekte ve savaþý kendisi için daha da tehlikeli hale getirmektedir. Nasýl ki; ‘84 Ö.O. zindan duvarlarýný aþýp halk kitlelerini etkilemiþse; nasýl ki Buca ve Ümraniye direniþ destanlarý kitlelerdeki öfkeyi yangýna dönüþtürmüþse ve nasýl ki, ’96 Ö.O. dünyayý ayaða kaldýrmýþsa bundan sonraki çarpýþmalar halkýn savaþýný ve devrimi büyütmeye devam edecektir. Yaratýlan bunca deðer ve gelenekler, þehitler bunun teminatýdýr. Nisan 1998
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
25
Metris’ten Günümüze... Metris direniþ ve zafer demektir... 1998 yýlýnda, Metris direniþ ve zaferi güç vermeye, yol göstermeye devam ediyor. Metris, yýllar önce yaratýlmýþ ve kitap sayfalarýnda kalan, tarihin tozlu raflarýnda unutulan bir toplama kampý deneyimi deðildir. Metris sadece bir toplama kampýnýn adý da deðildir. Ya da bir dönemi çaðrýþtýran, onunla sýnýrlý olan bir deneyim de deðildir. Metris, Devrimci Sol’a, Parti-Cephe çizgisine güvenin, inancýn, kararlýlýðýn ifadesidir. Her koþulda, her yerde direnmenin, kavgayý sürdürmenin adýdýr. Metris bir gelenektir. Direnmenin, zaferin adýdýr. Kuþaktan kuþaða iletilen kurtuluþ bayraðýnýn en yükseklerde tutulmasý, bayraðýn ülkenin her yerinde dalgalanmasýdýr. Metris’ten günümüze zindanlarda oligarþinin tüm politikalarýný yerle bir ettik. Yeni Metris’ler yarattýk. Yeni Metris’ler yaratýrken bize yol gösteren, güç veren Metris’in direniþçi ruhu ve teslim olmama geleneðiydi. Saðmacýlar’dan Buca’ya, Ankara Kapalý Hapishanesi’nden Ümraniye’ye, Bartýn’dan Malatya’ya kadar, Aydýn’da, Bursa’da, Çanakkale’de... tüm hapishanelerde kavgamýz bu ruhla þekillendi, boyutlandý. Metris’in adý bu kez Buca’ydý, Ümraniye’ydi. Buca’da, Ümraniye’de “ölen ama yenilmeyen” olduk. Direniþ ve zafer Bucalarla, Ümraniyelerle sürdü, sürüyor...
26 Metris, 12 Eylül zindancýlýðýný iflas ettiren bir büyük direniþ olurken, Buca ve Ümraniye de günümüz zindancýlýðýný iflas ettiren evrensel direniþler olmuþtur. Metris... Buca... Ümraniye... Gelenek ve kavga zindandan zindana, dönemden döneme birbirini tamamlayarak, birbirine güç vererek sürdü, sürüyor... Gelenek ve kavga bugün de yarýn da yeni direniþlerle sürecektir. Ýktidarý ele geçirip, Devrimci Halk Ýktidarý’ný kuruncaya kadar zindan cephesinde de savaþ sürecek, bedel ödeyecek ve bedel ödetmeye devam edeceðiz. Metris direniþ ve zaferdir... Yaratýlan bu direniþ ve zafer Devrimci Sol’un kavgasýnda bir atýlýma dönüþtürülmüþ, siyasi sonuçlar yaratýlmýþtýr. Her alanda kavganýn boyutlandýrýlmasý ile oligarþiye korku salýnmýþtýr. Metris direniþ ruhu ve geleneði ’84 Ölüm Orucu’ndan ’96 Ölüm Orucu’na baðlanan bir köprü olmuþtur. Bu ayný zamanda direniþ ve zaferin her dönem bu çizgiyle yeniden yaratýlacaðýnýn da ifadesidir. Direniþ dünün tüm dersleri ile bugün de sürmektedir. Zindan cephesinde bugün de kýyasýya bir savaþ sürmektedir. Oligarþi itirafçýlýk politikalarýyla hapishanelerde sonuç almaya, teslimiyet yaratmaya çalýþýyor. Hücre tipi hapishane saldýrýsý ile bu alanda yaratýlmýþ olan tüm deðerleri aþýndýrmaya, devrimci hareketin moral deðerlerine darbe vurmaya çalýþýyor. Kýsaca oligarþi hapishanelerde sonuç alýrsa, devrimci savaþta önemli bir mevzi ele geçireceðini düþünmektedir. Dün Metris’te askerleþtirme, tek tip elbise politikalarý nasýl iflas ettirildiyse, bugün de tecrit ve itirafçýlaþtýrma politikalarý iflas ettirilecektir. Metris’i, Buca’yý, Ümraniye’yi yaratan, özgür tutsaklara güç veren tüm deðerler ve yaratýlan gelenekler yarýnki direniþlerin de güvencesidir.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
27 ’84 Ölüm Orucu ile ‘96 Ölüm Orucu’nu yaratan özgür tutsaklar þehitleriyle, kavgalarýyla, yarattýklarý evrensel direniþlerle yarýnki kavgaya da hazýrdýrlar. Metris bugündür, yarýndýr, gelecektir... Ýnançlý, halk ve vatan sevgisiyle dolu, Parti-Cephe’li bir kimliðe sahip özgür tutsaðýn oligarþi için nasýl bir tehdit olduðunun en iyi göstergeleri Metris, Buca ve Ümraniye’dir. Özgür tutsak oligarþi için büyük bir tehdittir. Tüm katliam ve saldýrý politikalarýna karþýn özgür tutsaklar hapishanelerde direnmeye devam edecektir. Hiçbir güç özgür tutsaklarý teslim alamaz. Hiçbir güç özgür tutsaklarý hücre tipi hapishanelerle, itirafçýlýk politikalarýyla kuþatarak sonuç alamaz. Hiçbir güç özgür tutsaklarý sýcak mücadele özleminden, özgürlük tutkusundan koparamaz. Türkiye halklarý özgür olana dek Metris’in devrettiði bayrak hapishanelerde elden ele geçirilerek yeni zaferler yaratýlmaya devam edilecektir.
28
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
29
ÖNSÖZ Devrimci mücadelenin zafere eriþmesi için daha çok yol almamýz gerekiyor. Devrim yolu dolambaçlýdýr, engebelidir, saptýr. Bu yolda düþenlerin yanýnda birçok devrimci de egemen sýnýflara tutsak düþüyor, düþecektir. Tutsaklýk, iktidarý alana kadar M-L’lerin, devrimcidemokrat ve yurtseverlerin nesnel yazgýsýdýr. Tutsaklýk, devrimci mücadelenin; ezilen, sömürülen yýðýnlarýn iktidarý ele geçirme, sömürüsüz özgür bir dünya kurma mücadelesinin deðiþmez bir parçasýdýr. Devrimci mücadele sürecinde binlerce, onbinlerce devrimcinin tutsak alýnmasý, alýnacaðý gerçeði, tutsaklýk koþullarýnda mücadelenin önemini daha da artýrýyor. Sýnýf çatýþmasýnýn önemli bir alaný olan tutsaklýk koþullarýndaki mücadelede baþat olan; egemen güçlerin baský-iþkence, her türlü insanlýk dýþý uygulamalarý, sindirme politikalarý karþýsýnda siyasi kimliði ve devrimci onuru korumadýr. Bu uzun yýllar boyu, belki de bir ömür boyu sürecek acýlara, nice zorluklara katlanarak yürütülecek bir mücadeledir. Oligarþi, tutsak alýp zindanlara doldurduðu devrimcileri ýslah ederek kendi düzeni ile uyumlulaþtýrmaya çalýþýr. Oligarþi hangi koþullar olursa olsun, uzun yýllar hapishanede kalmanýn tutsaðý sindireceðini, en azýndan düþünce ve inançlarýný törpüleyip kendine zarar vermekten
30 çýkaracaðýný her zaman hesaplamýþtýr. Dünyadaki tüm uygulamalardan edinilen deneyler bunu doðrulamaktadýr. Sömürge zindanlarý her zaman, devrimci ve, ulusal kurtuluþçularýn «rehabilitasyon,» merkezleri olmuþ, bu amaçla kullanýlmýþtýr. Türkiye zindan gerçeði de bundan farklý deðildir. 1927 tevkifatýndan günümüze, tutsak alýnan birçok devrimci-demokrat, ilerici aydýnýn nasýl sindirildiði, nasýl düþüncelerinden vazgeçirildiði biliniyor. Ýþte bu yüzden oligarþinin hedefi, devrimcilerin mutlaka fiziken yok edilmesi deðildir. O, zindanlarda devrimcilerin düþünsel planda köleleþtirilmesi ve düzenin uyumlu bir parçasýna dönüþtürülmesinin de ne kadar önemli olduðunu iyi biliyor. Oligarþinin bu politikasý karþýsýnda zindanlardaki devrimcilere de önemli, vazgeçilmez görevler düþüyor. Düzen karþýtý düþünceleri öðütmede önemli iþlevler yüklenen hapishane denilen deðirmen taþýnda, inançlarýna, yaþamýna yön veren düþüncelerini öðüttürmemek, siyasi kimliði, onur ve kiþiliði korumak için izlenecek politika ve taktikler çok açýk olmalýdýr. Bu politika her koþulda direnen, burjuvazinin devrimci düþünceleri de tutsak almaya yönelik bir zincirin halkalarý gibi birbirini tamamlayan dayatma ve yaptýrýmlarýný kabul etmeyen, proletaryanýn ve emekçi halkýn mücadelesini faþizmin en güçlü gözüktüðü zindanlarda kararlýlýkla sürdüren bir hat izlenmelidir. Tutsak alýnmanýn yüzbinlere vardýðý ve bu rehabilitasyon politikasýnýn çok daha sert ve acýmasýzca uygulamaya konulduðu dönemlerde direnmek, çok daha fazla özveriyle direnmek, daha bir önem kazanmaktadýr. Ýþte, 12 Eylül döneminde böyle koþullarla karþý karþýya gelinmiþtir. Yüzbinlere varan devrimci-demokrat ve yurtsever zindanlarda düþünceleriyle de teslim alýnmak için baský-iþkence-yasak sacayaðýna oturmuþ saldýrýnýn hedefi olmuþtur. 12 Eylül zindanlarýnda bu nesnel gerçeklikle yüzyüze gelen devrimciler ne yapacaklardý?
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
31 Ortasý olmayan iki yol vardý: Birinci yol; 12 Eylülcülerin tüm dayatma ve yaptýrýmlarýna, baský-iþkence karþýsýnda “evet” diyerek düþüncelerine, emekçi halkýn mücadelesine ihanet etmek, onursuz, kiþiliksiz «rahat» bir yaþam sürmekti... Ýkinci yol ise; siyasi kimliðine, onuruna, doðrudan düþüncelerine yönelen saldýrýlara, bedeli ne olursa olsun onu ödeyerek direnmek, halkýn mücadelesini zindanlarda sürdürmek, sosyalizm bayraðýný yere düþürmemekti... Kuþkusuz ikinci yol, acýlý, sýkýntýlý, zorlu bir yoldu. Bu yolda yýllarca iþkence ve baský altýnda aþaðýlanarak, aç-susuz kalarak, sakatlanarak, bedenlerinde ömür boyu taþýyacaðý hastalýklar kaparak, ölerek, tüm dýþ dünyadan koparýlmýþ hücrelerde, tecritlerde, en küçük bir insani hakka sahip olmadan yaþamak vardý. Ama herþeye raðmen emekçi halkýn mücadelesinin onurunu savunmanýn; düþünce ve inançlarda haksýzlýk ve adaletsizliklere: en adice, ahlaksýzca keyfiliklere boyun eðmemenin gururu vardý bu yolda. Bu yolda direnerek emekçi halkýn kavgasýna zindanlarda destek olmak, devrimci görev ve sorumluluklarý yerine getirmek vardý. Biz ne olursa olsun, bu yolu seçtik. 12 Eylül zindanlarýnda siyasi kimlik ve onurun kavgasýný verdik. Düþüncelerimizi sonuna kadar savunduk. Ama tersine, daha iþin baþýnda 12 Eylül militarizminin hapishanelerde tutsaklara yönelik uygulamalarýnýn altýndaki gerçekleri ve buna baðlý olarak direniþin önemini kavrayamayanlar, sosyalizmi bir yaþam biçimi olarak düþünmeyenler birinci yola saptýlar. Ya doðrudan siyasi kimlik ya onura yönelik saldýrýlarý savuþturmak için direnmek gerektiði gerçeðini yadsýdýlar ya da gereken direnmeyi gösteremediler.
32 Aslýnda 12 Eylül döneminde direnme ya da direnmeme olgusu, yaþamýn tüm alanlarý için geçerliydi. 12 Eylül döneminde direnmeyenler, sýnýf mücadelesi arenasýndan çekilenler, hapishanelerde de direnme yolunu terk ettiler. Ýþçi ve emekçi halka en büyük saldýrýnýn yöneltildiði 12 Eylül döneminde direnmeyenler geçmiþi, geçmiþlerini karaladýlar geçmiþte direniþe ait ne varsa inkar ettiler. Giderek de bu geçmiþten kopuþ ve inkarcýlýk direnmemeyle birleþince, sözde kendilerine ne derlerse desinler, özde düzene, düzenin «sol»dan ürettiði düþünce akýmlarýna ve yaþam biçimlerine angaje oldular. Egemen sýnýflar için kabul edilebilir, zararsýz bir çizgiye geldiler. Oligarþinin de 12 Eylül’le birlikte baský ve zor politikasýyla varmak istediði sonuca karþý Nazým HÝKMET’in dizeleri ne kadar da uygun düþüyor: “Mesele esir düþmekte deðil, Teslim olmamakta bütün mesele!” Sýnýf mücadelesi sürdükçe tutsak alýnmak, zindanlara atýlmak hep olacaktýr. Ta ki iktidarý alýncaya kadar. Mücadele yükseldikçe daha çok tutsak, zindanlarýn “konuðu” olacaktýr. Zindanlarda siyasi kimlikle, onur ve devrimci kiþilikle yaþamanýn yolu militanca bir direniþ örgütlemekten geçiyor. Uzun soluklu, militanca bir direniþ, zindanlarda siyasi kimlikle devrimci düþünceleri koruyarak yaþamanýn en büyük güvencesidir. Zindanlarda direniþ bayraðýný en yükseklerde kararlýlýkla taþýyanlar, kanlarý canlarý pahasýna bu bayraðý ellerinden düþürmeyenler, gün geldi, bu bayraðýn elden ele geçerek grevlerde, boykotlarda, iþgallerde halkýn 12 Eylül’e karþý yükselen her türlü tepkilerinde dalgalandýðýný gördüler. Direniþlerinin, direniþler doðurduðuna tanýk oldular... Sýnýf mücadelesi devam ettikçe daha pek çok direniþ destanlarý yazýlacaktýr. Artýk uluslararasý devrimci hareketin zindanlarda yarattýðý direniþ destanlarýna ülkemizde de Metris, Diyarbakýr, zindanlarýndaki direniþ destanlarý eklenmiþtir.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
33 Bu kitap bu direniþin destanýdýr... Gelecek kuþaklarýn yaþanmýþ örneklerden dersler çýkarýlarak, daha zengin deneyler yaratarak, bu mücadeleye yeni katkýlar yapacaðýna inanýyoruz. Ýþte o zaman, devrim bayraðý zindanlarda daha yükseklerde dalgalanacaktýr. Bu kitapta amaç kimseyi karalamak deðildir. Metris direniþinde þu ya da bu þekilde direnen herkesin payý vardýr. Ama Metris, 12 Eylül faþizminin her türlü baský, iþkence ve saldýrýlarýna karþý bir direniþ odaðý olabilmiþse, bunun en önemli nedeni, her koþul altýnda direnmeyi kendine görev bilmiþ devrimcilerin tutumudur. Kitapta tek tek kiþilerin çeþitli zamanlarda aldýklarý bireysel tavýrlar deðil, kiþilerin tavýrlarýna yön veren siyasi gruplarýn merkezi karar ve tutumlarý esas alýnmýþtýr. Zaten önemli olan budur. Elbet sorun, kimilerinin hiç direnmediði kimilerinin ise direndiði sorunu deðildir. Önemli olan nasýl bir direniþ anlayýþýnýn savunulduðudur. Bu kitapta, yaþanan olaylarda ortaya konulan tavýr ve tutumlar, izlenen çizgi, tüm yönleriyle ortaya konmaya çalýþýldý. Zaman zaman “keþke böyle olmasaydý” denilebilecek çok þey yaþandý Metris’te. Pek çoðu dýþardan bakýldýðýnda üzüntü verecek geliþmelerdir bunlar. Ama yaþanmýþtýr. Onun için bunlarý anlatmak, yazmak zorunlu bir görevdir. Belki baþkalarý anlatýlanlar için «hayýr öyle deðil, þöyle olmuþtur» türünden itirazlarda bulunabilir ve yazýlanlara katýlmayabilir. Çünkü ülkemizde eleþtiriyi hazmederek özeleþtiri yapmak, hatalardan gereken dersleri çýkarma geleneði yoktur. Yazýlanlarýn yüzlerce tanýðý hâlâ yaþýyor. Bu direniþ tarihi yedi yýllýk direniþ arþivinden yararlanýlarak ve direniþi yaþayan onlarca insanla defalarca konuþularak, tartýþýlarak yazýldý... Kitapta 1987 Aðustos Açlýk Grevi sonuna kadar olan süreç anlatýlýyor. Bunun nedeni, bu Açlýk Grevi sonucu devrimci tutsaklarýn siyasi tutukluluk hakkýný fiilen elde etmiþ olmalarýdýr. Metris’teki direniþ bu Açlýk Grevi ile
34 gerçek anlamda bir zafer kazanmýþ, devrimci tutsaklara yönelik fiziki-psikolojik saldýrýlara son verilmiþtir. Zaten bundan bir süre sonra (1988 yaz baþýnda) hapishane, Adalet Bakanlýðý’na devredilerek sivil statüye kavuþturulmuþ, Metris için yeni bir sayfa açýlmýþtýr. *** 1987 Aðustos Açlýk Grevinden sonra Metris’te yaþanan en önemli olay, kamuoyunun da yakýndan bildiði 24 Mart 1988 gecesi gerçekleþen firar olayýdýr. Emperyalizme ve oligarþiye karþý mücadele içerisinde tutsak düþmüþ her devrimci ve yurtseverin, oligarþinin zindanlarýndan firar etmesi en doðal hakkýdýr. Bu anlarda her devrimcinin kaçýþý emperyalizme ve oligarþiye karþý devrimci bir eylem niteliði taþýr. Metris firar eylemi de böyle bir eylem olmasýna karþýn, Türkiye sol hareketinin çocukluk hastalýklarýnýn bir uzantýsý olarak zaaflý, grupçu, dar bakýþ açýsýna sahip anlayýþlar sonucu genel devrimci hareketin çýkarlarý deðil, grupçu çýkarlar ön plana alýnarak gerçekleþtirilmiþ; olanaklar varken birçok idam hükümlüsü ve idam hükmü almasý baþtan belirlenmiþ devrimci, bilinçli olarak bu olanaktan yoksun býrakýlmýþtýr. Metris’in mimari yapýsý ve firarýn nasýl geliþtiðini, kimlerin hangi aþamada nasýl haberi olduðunu, firarý organize edenlerin bu olanaðýn baþka insanlar için de deðerlendirilmesi gerektiðini söyleyenlere ne tür cevaplar verdiðini bilmeyenler, yani olaya dýþardan bakanlar, “29 kiþinin kaçýþý az deðildir, baþkalarýnýn haberi olmasý gizliliði ihlal eder, riski artýrýr” gibi þeyler söyleyebilmiþtir. Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, firarýn organize edildiði bölümde yaklaþýk 80 kiþi (bunlar içerisinde güvenilirliði tartýþma konusu olanlarda vardý), diðer bölümlerden de -farklý zaman kesitlerinde- deðiþik siyasi yoðunluklardan bir o kadar insan firarla ilgili yapýlan hazýrlýklardan bilgi sahibiydi.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
35 Firarýn hazýrlýðýndan belli bir aþamadan sonra bilgisi olanlardan biri ve DS davasý tutsaklarýydý. DS davasý tutsaklarý geliþmelerden bilgi sahibi olunca, firar organizasyonundaki yetkili kiþilerle konuþarak mevcut olanaktan faydalanmak istediklerini, böylesi bir olanaðýn dar grup çýkarlarýyla deðerlendirilemeyeceðini, bu konuda devrimci gelenek gereði, olabildiðince, idam hükümlülerinin ve Türkiye devrimci hareketinin genel çýkarlarý için gerekli olan kiþilerin sol gruplardan seçilmesi gerektiðini belirttiler. Yaklaþýk bir hafta boyunca, tüm ýsrarlý çabalara ve olayýn devrimcilerden gizlenecek bir yaný olmamasýna karþýn, “öyle bir þey yok” cevabý verildi. Firar hazýrlýðýnýn ne zaman ve nasýl baþladýðý, planý, geldiði aþama tek tek anlatýldýktan sonra hazýrlýk yapýldýðý kabul edildi ve ertesi gün için randevu verildi. Ama o gece firar gerçekleþti. Firarý gerçekleþtirenler devrimci gelenekleri çiðnemiþ, dar grup çýkarlarý için burjuva politikacýlýðýna baþvurmuþtur. Oysa, firarýn olduðu bölüme diðer bölümlerden tutsaklara geçiþinin hiçbir riski ve zorluðu yoktu. Mevcut alternatifler ayrýntýlý olarak açýklanmasýna karþýn, firarý gerçekleþtirenler, küçük hesaplarý gereði eylemi kendileriyle sýnýrlý tuttular. Bu eylemin Metris direniþ tarihinde önemli bir yeri olduðu kuþku götürmez bir gerçektir. Ancak eylemi gerçekleþtirenlerin sergilediði olumsuz tavýr da sorgulamadan geçilemez. Sýnýflar mücadelesinin herhangi alanýnda olursa olsun, faþizmin kuþatmasý altýnda bulunan devrimciler fiili olarak, ittifak halindilerse herhangi bir grubun kuþatmayý yaracak bir çýkýþ yolu bulmasý halinde bu çýkýþtan yalnýz kendisini yararlandýrmasý devrimci bir anlayýþ olamaz, olmamalýdýr. ***
36 Metris direniþ tarihinde tutsaklarýn en önemli destek gücü, hatta bu direniþin ayrýlmaz bir parçasý tutsak aileleri olmuþtur. Onlar 12 Eylül’ün en karanlýk yýllarýnda yalnýz tutsaklarýn destekçisi olmakla kalmayýp, bir muhalefet odaðý olarak mücadelede yerlerini aldýlar. Ve tutsak ailelerinin mücadele tarihini altýn harflerle yazdýlar. Onlarýn çabalarý direniþ tarihinde saygýn ve onurlu bir yere sahiptir. Metris direniþ tarihinde tutsaklara destek olan, Türkiye ve dünya kamuoyunda baský unsuru oluþturmaya çalýþan tüm aydýn, yurtsever insanlara; insan haklarý kuruluþlarýna; tüm riskleri göze alýp defalarca Avrupa’dan Türkiye’ye gelerek 12 Eylüle karþý protestolarda bulunan, 12 Eylül mahkemelerini izleyen, maddi ve manevi destekte bulunan Avrupalý aydýn, demokrat parlamenter ve kiþilere teþekkür etmeyi görev biliriz. Tutsaklarýn savunmasýný üstlenen, tüm baskýlara karþýn görevlerini yapmaya çalýþan ve direniþe destek olan avukatlara da teþekkür ediyoruz. Hapishane içerisinde görev yapan, subay, astsubay ve erlerin tümünü kiþiliksiz ve faþizmden yana insanlar saymak doðru deðildir. Bunlar içerisinde, zaman zaman elinden geldiðince tutsaklara yardýmcý olmaya çalýþan, yapýlanlarý hoþgörmeyenler de çýkmýþtýr. Baský ve vahþetin doðrudan araçlarý olmadýklarý ve kiþiliklerini yitirmedikleri için bu insanlara da teþekkür ediyoruz.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
37
23 NÝSAN 1981 METRÝS TOPLAMA KAMPl AÇlLlYOR
- Sultanahmet Askeri Ceza ve Tutukevi’nden Metris’e Getirilen Bir Tutsak Anlatýyor: «Sultanahmet Hapishanesi’nden Metris’e ilk tutuklu grubunun sevk olduðu günlerde, gazetelerde Mamak Hapishanesi’nin yaþam koþullarýyla ilgili yayýnlar vardý. Bu haberler; 12 Eylül faþist cuntasýnýn, siyasi tutsaklarý doldurduðu merkezi hapishanelerden birindeki erken zaferini iþaretliyor ve bir yandan diðer hapishaneler yönetimlerine «devrimcilerin nasýl ýslah edileceði» mesajýný verirken; diðer yandan bu örnek, hapishanelerde ve dýþarýda mücadeleyi yürüten tüm devrimci -yurtseverlere, emekçi halka gözdaðý anlamýna geliyordu. Ýþte bu tür yayýnlardan sonradýr ki, devrimci direniþ “mamaklaþmamak”, sözcüðünde ifadesini buldu. Evet, ne olursa olsun “mamaklaþmamak” teslim olmamak, halka gözdaðý vermenin denekleri; köleleri olmamak. Bugünden yarýna bir yarýdan direnirken öte yandan “mamaklaþma”nýn nasýl gerçekleþtirildiðini; oligarþinin taktiklerini ve direniþlerde ortaya çýkabilecek hatalarý, bir an önce yaþayarak bulmak göreviyle karþý karþýya olduðumuzun farkýndaydýk... Beni bilinmezden somut ve doðru hedefe yönelten güç, esas olarak direniþin mantýðýydý elbette... Ancak direnerek, siyasi düþüncelerimi, devrime inancýmý, insanlýk onurumu ayakta tutabilirdim. Bedel mi? Onu da ödeyecektik elbette...
38 Bedelsiz direniþ nerede görülmüþtür? Direniþ, sýnýfa dýþarýdan verilen bilinç gibi, her unsura kendi mantýðýný kavratýyor ve onu bilinçlendiriyordu. Bir devrimcinin fiziken ölümü birdenbire (örneðin bir kurþunla) olabilir, ama devrimci bilincin ölümü birden gerçekleþmiyor. Devrimci bilincin hapishanede yara almasý ve giderek kaybolmasý bir ölçüde hapishanenin niteliðinden, tecrit edici karakterinden kaynaklanýyor bence. Hapishane yaþamýný olaðan bir yaþantý olarak kabul etmemek, onu mücadele alanlarýndan biri niteliðine kavuþturmamak, çürümenin ilk görüntüsüdür. Oysa devrimcinin tutsaklýðý; hiçbir þeye karþý özlemi ve kavuþmayý çaðrýþtýran türden ayrýlýk hissetmemek temelinde olmalý. Dýþarýdaki mücadeleye duyulan da dahil buna... Aksi düþüncenin en iyi olasýlýkla vardýðý nokta, “þu veya bu yaptýrýma uymakla hiçbir þeyin kaybedilmeyeceði, devrimci bilincin ve dýþarýdaki mücadelenin önemli olduðu”nu savunmak oluyor; kurt gibi yerleþiyor bilince bu. Ve o, yýllarýn emeðinin somut ürünü, doðrunun, haklýnýn güzel bilinci, devrimci bilinç, giderek sýradan bir adli tutuklunun seviyesine iniveriyor. Sýradan tutuklu olmaya doðru gerilemenin süreci böyle baþlýyor. Ýlk ilkeyi þöyle koymak gerek: Bizler devrimciyiz, düzenin yozlaþtýrdýðý insanlar deðil... Düzeni deðiþtirmek ve yerine çaðýn gerektirdiði, hakça, eþit, adil düzeni, sosyalizmi kurmak isteyenleriz. Düþüncelerimizi, zafere olan inancýmýzý uzun tutsaklýk yýllarýnda koruyup geliþtirmemiz, onu sýcacýk, capcanlý tutmamýz, heyecaný ve coþkuyu korumamýz gerekir. Ýþte, siyasi çalýþmayý sürdürme ve siyasi kimlikle, onurla yaþamak için varlýk þartýmýz... Bu yüzden, bir adli tutuklu için özsel olan, bizim için biçimden öte bir anlam taþýmaz. Bizler için tutsak olmamýzla deðiþen, yalnýzca mekanlar ve mücadele araçlarýdýr. Ve yeni mekanýmýzý evrensel içerikle, doðaldýr ki özgül koþullarý gözardý etmeden doldururuz.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
39 Yenilenmek ve direnmek, direnmek ve yenilenmek; beyni köreltmemek, çürütmemek; pýrýl pýrýl bilgilerle, kavga deneyleriyle doldurup sürekli zenginleþtirmek; oligarþinin saldýrýlarýna karþý koyarak, her zaman hapishanenin yalýtýk koþullarýna direnerek yenilenmek... Ýnsan ve aynadaki görüntüsü gibi birbiri üstüne düþüyor bu sözcükler. Tutsaklýðýn ilk aylarýnda 12 Eylül cuntasýnýn zindan temsilcilerinin saldýrýlarýna karþý direnmenin bizleri yenileyecek tek güç olduðuna inanýyordum... Cepheden saldýrýlar karþýsýnda bir süre direndikleri halde, farkýna varamadýklarý çürüme yüzünden, kofça kýrýlýp dökülen birçok arkadaþý gördükten sonra, yanlýþ düþündüðümü anlamýþtým. Direnme gücünün içeriðinde var olan, direnen yönün yenileyici, olumlu etkisi fazla abartýlmaya gelmiyordu. Beraberinde yürümesi gereken siyasi çalýþma, devrimci inanç ve coþku, direniþçinin güç aldýðý, ayaðýný saðlam bastýðý topraðý olmalýydý. Ve iþin can alýcý yaný, direnme yanýmýz olmaksýzýn bu topraðýn da var olmadýðýydý. Direniþi siyasi çalýþmanýn, siyasi yetkinleþme ve ilerlemenin bir parçasý kabul etmek en doðrusu gibi geliyordu bana. Direniþ, siyasi kalabilmenin, devrimci inanç ve ilkeleri korumanýn, yüceltmenin lokomotifiydi. Ýlk sevk grubunu Metris’e götüren subay, Metris’in mimari yapýsýný, koðuþlarýný istediði gibi deðiþtirerek anlatýyordu: “Bulunduðunuz hapishaneden çok daha mükemmel, ama... kabadayýlýðýnýz bize geçiyor. Arkadaþlarýnýz da arslan gibiydi burada. Oradaysa herþeyi kabul ettiler; ne yani biz de Metris gibi mi yapalým?” Yalan konuþtuðu konusunda hemfikirdik arkadaþlarla. Gidenler, aldýðýmýz karar gereðince, yaptýrým ve iþkence gündeme gelmiþse hemen açlýk grevine baþlamýþ olmalýydýlar. Bu bir yana, subayýn anlatýmýndan çýkardýðýmýz sonuç, sevkler sonrasý Sultanahmet Hapishanesi’nde de saldýrýlarýn baþlayabileceðiydi... Metris düðüm noktasý olmuþtu bir anda. Çözmeyi baþaramazsak, faþizmin temsilcileri merkezde vurduðu yumruðu kenarlara doðru, tüm Ýstanbul
40 hapishanelerine de acýmasýzca indirecekti. Varlýðýmýz ve savunduðumuz tüm deðerler adýna yapacaðýmýz tek þey vardý: Yenilmemek ve Metris direniþinin kazanýmlarýný kanatlara, diðer Ýstanbul ve ülke hapishanelerine yaymak. Bizler bu hava içindeyken Metris Askeri Hapishanesi’ne sevkimiz okundu...» *** Siyasi tutuklularýn özgürlüklerinin elinden alýndýðý, tutsak edildiði yerler olan hapishaneler, egemen sýnýflar için siyasal muhaliflerinin, devrimci-yurtsever, demokratlarýn ezilmeye, etkisizleþtirilmeye çalýþýldýðý yerlerdir. Hapishanelerin siyasal mücadelenin sürdürüldüðü diðer alanlardan farký, siyasal muhaliflerin özgürlüklerinden ve birçok mücadele araç ve olanaklarýndan yoksun býrakýlmýþ olmalarýdýr. Yani hapishanelerdeki mücadelede, taraflardan birinin -devrimci tutsaklarýn- mücadele araçlarýnýn sýnýrlý olmasýdýr. Bu eþitsizliðin avantajlarýna sahip olan devlet ise, muhaliflerini her zaman baský-terör ve demagojiyle sindirmek, apolitikleþtirmek amacýndadýr. Siyasi tutuklularýn düþüncelerinin köreltilmesi, etkisizleþtirilmesi, hatta devrimci kimliklerinin yok edilmesi, onurlarýnýn ayaklar altýna alýnmasý esas amaçtýr. Tüm politikalar bu amaçlar üzerine inþa edilir. Hapishanelerin sýnýflar mücadelesindeki yeri ve önemi arttýkça; buna koþut olarak egemen sýnýflarýn, iþkence ve baský üzerine inþa ettikleri politikalarýna verdikleri önem de artmýþtýr. Tutsak edilerek hapishanelere doldurulan toplumun en bilinçli-duyarlý ve en örgütlü kesiminin teslim alýnmasý; bilinçlerinin dumura uðratýlmasý; bunalýmlý, yoz, ülkenin ve halkýn sorunlarýna ilgisiz birer köle haline getirilmesi, oligarþinin varlýðý ve çýkarlarý açýsýndan vazgeçilmez bir politikadýr. 12 Eylül cuntasýnýn hapishane programý incelendiðinde, esas amaca yönelik olarak geçmiþten bugüne kadar izlenen politikalarýn birbirini tamamlayan bir bütün olduðu görülecektir.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
41 12 Eylülcülerin ilk iþlerinden biri de dejenere olan ve denetimden çýkan kurumlarý disiplin altýna almak olmuþtur. Ýþte okullar, fabrikalar üniversiteler, öðrenci yurtlarý, yerel yönetimler... Kültür kurumlarýndan hapishanelerine kadar, yapýlmak istenenlerin hepsi bu amaca yönelik deðil midir? Acilen disipline edilmesi gereken kurumlarýn baþýnda da hapishaneler gelmekteydi. Bunun içindir ki, hapishaneler politikasýný 12 Eylülcülerin genel baský, terör ve demagoji politikasýndan ayrý düþünmek, eðer safdillik deðilse, ya bu uygulamayý hiç kavrayamamak ya da bu tip uygulamalarý onaylayýp desteklemek anlamýna gelir. Ýþte, 12 Eylül generalleri dünyadaki deneylerden çýkardýklarý derslerle kendi deneylerini birleþtirerek, kýsa ve uzun vadeli hedefler öngördüler. Kendi deneyleri, diyoruz; çünkü oligarþinin hazýrlýðý 12 Eylül öncesinden baþlamýþtý. 80 yazýndan itibaren Ankara Mamak ve Ýstanbul Davutpaþa’da ilk önemli adýmlar atýlmýþtý. Her ne kadar bu saldýrýlar geniþ çaplý teslim alma programýnýn tamamý deðildiyse de daha sonra oluþturulacak ince taktik ve deneylerin ön adýmýný oluþturuyordu. Adeta yarý-açýk bir hapishane haline dönüþtürülen ülkemizde 12 Eylül’ün tarihi yazýlacaksa -ki yazýlacaktýrtoplama kamplarýna çevrilen Metris, Mamak ve Diyarbakýr stratejik hapishaneleri gerçeði, oligarþinin gerçek yüzünü ortaya çýkaracak turnusol iþlevini görecektir. Oligarþi, ülke sathýnda hapishanelerde baský-terör politikasýný uygularken Metris toplama kampý, Ýstanbul’da yeni programlarýn uygulanacaðý laboratuvar olacaktýr. Evet, stratejik bir hapishane olarak Metris düþünülmüþ, hýzla tamamlanmýþ, 12 Eylül generallerinin iþbaþýna geliþinden 7 ay sonra açýlmýþtýr. Metris, oligarþi için, çýkarýlan derslerin uygulama alaný olurken, devrimci tutuklular için de o ana kadar sürdürdükleri
42 mücadelenin kendilerine kazandýrdýðý tecrübelerin ortaya konacaðý bir alan olacaktý. Bunun bilincinde olduklarýndan, Metris’e gitmeden önce her türlü saldýrý karþýsýnda direnmek ve kamuoyuna seslerini duyurmak için açlýk grevi kararý aldýlar. (*) Hapishanelerde direniþler, açlýk grevleri, iþkence ve baský karþýsýnda zorunlu bir savunma-protesto eylemleri olduðu gibi ayný zamanda saldýrýlarýn yüzünü açýða çýkaran, teþhir eden siyasi bir silahtý da. Zaten etrafýnda olan bitenlere gözlerini kapamayan ve saldýrýlarda bizzat doðrudan taraf olmayan dürüst, demokrat birinin bile insanlýk onurunu ayaklar altýna alan çeþitli saldýrýlar karþýsýnda DÝRENMEKTEN baþka seçeneði yoktur. 23 Nisan günü Sultanahmet Hapishanesi’nden giden iki tutuklu grubu ayrý bloklara konulmalarýna ve haberleþme zorluklarýna raðmen, iþkence ve baskýnýn, askeri yaptýrýmlarýn varlýðý nedeniyle süresiz açlýk grevine baþladýlar. Karþýlaþýlabilecek olasý durumlara göre yapýlmasý gereken þeyler ortak biçimde önceden kararlaþtýrýldýðý için Sultanahmet Hapishanesi’nden gelen tutuklular daha örgütlü ve disiplinli tavýr içinde olabiliyorlardý. Grevde 50 kiþi vardý ilk gün. Diðer hapishanelerden de gruplar geldikçe (*)
Devrimciler, karþý-devrimin Metris’le baþlattýðý açýk saldýrýsýnýn bir «mamaklaþtýrma» politikasýndan baþka bir þey olmadýðý tespitiyle iþkence, baský ve yaptýrýmlar karþýsýnda direnileceði ve hiçbir yaptýrýma uyulmayacaðý; giden ilk gruplarýn hemen baþlayýp, arkadan gelenlerin de katýlacaðý bir açlýk grevi kararý -Devrimci Sol davasý tutsaklarýnýn önerisiyle Devrimci Kurtuluþ, Partizan, Eylem Birliði davalarýndan yargýlanan tutsaklarýn da katýlmasýylaalmýþtý. (Aslýnda EB davasý tutsaklarýnýn direnme diye bir sorunu yoktu, ama henüz direniþ saflarýndan kopuþu kesin çizgilerle belirginleþmediði için hasbelkader bu karara katýlmýþtý.) Sultanahmet’te ilk olarak Metris’e sevk olan DK ve EB davalarý tutuklularý alýnan ortak karar gereði açlýk grevine baþladýlar. Alýnan bu karar, o dönemin koþullarý içinde Ýstanbul’daki tüm hapishanelere iletilmedi. Bu nedenle bazý hapishanelerden gelen çeþitli davalardan tutuklularla Metris’teki bir kýsým tutuklu anýnda irtibat kurulamadýðý için açlýk grevine ilk anda baþlayamadýlar.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
43 ve eylem kararý dalga dalga yeni gelenlere ulaþtýkça, sayý her geçen gün arttý. Ve eyleme katýlanlarýn sayýsý sonunda 200'ün üstüne çýktý. Yeni hapishane açýlýþlarý devrimciler için her zaman bir tehdit anlamýna geliyordu. Çünkü devlet, salt yer yetersizliði nedeniyle yeni hapishane açmaz. Aksine o eski hapishanelerde devrimci direniþin edindiði her türlü mücadele birikimini yok etmek ister; hatta elinden geliyorsa, önceden uygulamayý baþaramadýðý gerici disiplin ve saldýrý politikalarýný, özel psikolojik ortam hazýrlayarak yeni hapishane giriþinde iþkenceyle tutuklulara benimsetmeyi düþünür. Bu nedenle devrimci tutuklular, gerek toplu hapishane deðiþtirmelerinde, gerekse yeni hapishane açýlýþlarýnda öteden beri özellikle duyarlý davrana gelmiþlerdir. Bugüne kadarki pratik þöyle bir geleneksel tavrý yaratmýþtýr: Ýþkence aracýlýðýyla askeri yaptýrýmlar uygulanmak istenir ve saldýrý, fiziki direniþ ve benzeri yöntemlerle durdurulamayacak denli güçlü olursa, süresiz açlýk grevine baþvurulur. - Davutpaþa Askeri Hapishanesi’nden Metris’e Sevk Edilen Bir Baþka Tutsak Anlatýyor: «Mayýs ayýnýn ilk günlerinden biriydi. Sayýmcý gelen subay isim listesini okumaya baþladýðý anda Metris’e sevk edileceðimizi anladým. Zaten bir süreden beri hepimiz ayný beklenti içindeydik. Metris’e yolculuk yakýndý. Ha bugün... ha yarýn... diyorduk aramýzda. Sevk listesinde adýmýn okunduðunu duyunca hiç þaþýrmadým... Ama hiç heyecanlanmadým diyemem. Az da olsa bir heyecan kapladý içimi... Ne de olsa yeni bir hapishaneye gidecektik. Nelerle karþýlaþacaðýmýzý bilemediðimiz bir yere... Bizden önce gidenler dayaktan-iþkenceden geçirilmiþ. Son aile görüþünde annem anlattý bunlarý bana. Ve uyarmayý ihmal etmedi: - Aman oðlum, dikkatli ol! Ýþkence yapýyorlarmýþ!.. Yirmidokuz kiþilik listeyi okuyup bitirdikten sonra çekip gitti
44 subay. Sessizce hazýrlýða giriþtim. Koðuþu tedirginlik ve telaþ karýþýmý bir hareketlilik kaplamýþtý. Sevki okunanlar torbalarýný hazýrlamanýn acelesiyle hareket ediyor, bir an önce hazýrlýðýný bitirmek istiyordu. Bir öteye, bir beriye koþuþturuyordu herkes... Bulunduðumuz bölüm hapishanenin kýsmen iyi sayýlabilecek bölümlerinden biriydi. Hem kýþlanýn iç kýsmýný -burayý kaplayan aðaçlarý, yeþil çimleri- seyredebiliyor, hem de hemen karþýmýzda serili gibi duran þehrin kenar mahallelerini görebiliyorduk. Özellikle geceleri koðuþumuzun manzarasý bir baþka güzel oluyordu. Ýnsanýn içini dolduran bir güzellikti bu... Böyle bir yerden ayrýlacaktým. Her gün yediðimiz dayaða, gördüðümüz iþkenceye raðmen, koðuþ yine de kendine çekiyordu beni... Belki de bir alýþkanlýktý bu... Bir an için sevki okunmayan arkadaþlara baktým. Gýpta ile seyrettim onlarý. O an koðuþumdan, birlikte mücadele ettiðim arkadaþlarýmdan ayrýlacak olmanýn hüznü ile doldu içim... Hazýrlýklarýmýz bitti. Toplandýk bir araya, söyleþiye koyulduk saðdan soldan... Birlikte geçirdiðimiz günler direniþlerimiz, gideceðimiz hapishanede hangi arkadaþlarla buluþabileceðimiz... Sürüp gidiyordu söyleþimiz. Gideceðimiz yerde karþýlaþacaðýmýz durumu konuþtuk yeniden. Direnme azmi ve kararlýlýðýmýzý bir kez daha vurguladýk birer birer... Zulmün temsilcilerinin umutlarýný tüketmeye kararlýydýk. Davutpaþa’da nasýl omuz omuza direndiysek, nasýl boyun eðmediysek zulme, gittiðimiz yerde de bunu yapacaktýk. Siyasi kimliðimizi ve devrimci onurumuzu korumak için kenetlenecektik birbirimize... Zaman zaman küçük de olsa bir korku duymuyor deðildik. Her insanýn, hatta her devrimcinin yaþamýnda bir korku payý vardýr, olmalýdýr da... Aþýrý ve hesapsýz güven, her zaman narsist bir duygu gelmiþtir bana... Hepimizi kaplayan tedirginlik de bundan olsa gerekti. Oligarþinin yeni dönemde yeni bir zindanda cepheden saldýrýsý karþýsýnda ayakta kalmayý baþarabilecek miydik?
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
45 Sevk listesinin okunmasýndan bir süre sonra, bizleri almak için askerler doluþtu koridora. Askerlerin yüzlerindeki ifadeden daha o an nelerle karþýlaþacaðýmýzý anladýk. Her dayak öncesi aþina olduðumuz yüzlerdi bunlar... Özel seçilmiþ askerlerden oluþan operasyon ekibiydi karþýmýzdaki. Her zamanki gibi -bizlere karþý þartlandýrýlmýþ olmanýn da bir sonucu olarak- yüzlerini nefretle germiþler, gözleri fýldýr fýldýr dönüyordu. Saldýrýya geçmenin sabýrsýzlýðý içinde yerlerinde duramýyorlar, “birazdan görürsünüz siz” gibilerinden laf atmadan da edemiyorlardý. Sevki çýkmayan arkadaþlar bizleri uðurlamak için iki sýra halinde dizilerek koridor oluþturdular. Ýnsan koridoru içinde yürüyor, tek tek vedalaþýyorduk arkadaþlarýmýzla. Ve tabii her zamanki geleneðimize uygun olarak devrimci marþlarýmýzý topluca söyleyerek... Bir arkadaþýn hepimiz adýna söylediði “Her durumda ve koþulda devrimci onurumuzu inanç ve kararlýlýkla koruyacaðýz” sözlerinin ardýndan, eþyalarýmýzla birlikte çýktýk koridordan... Eþyalarýmýzý, alýp aradýktan sonra ayrý bir arabaya, bizi ise ziyaret yapýlan yere koydular. Ve hemen arkasýndan askerlerin saldýrýsý baþladý. Falaka da olmak üzere jop-tekme yaklaþýk bir saat dövüldük orada. Slogan atýyorduk sürekli olarak... Sesimizi iþiten koðuþlardaki arkadaþlar da bizi slogan atarak desteklediler. Ama gerekli hazýrlýðý önceden yapmýþ olan hapishane idaresi onlara da saldýrdý. Her operasyondan sonra olduðu gibi yine bir çoðumuzun kafasý gözü yarýlmýþtý... Dayak faslýnýn ardýndan tek tek kelepçelendik. Buna kelepçe takmak denirse tabii... Kelepçelenmekten çok mengene ile ellerimiz birbirine sýkýþtýrýlmýþtý sanki... Üstelik arkadan... Bileklerimiz hemen uyuþtu, ellerimiz kan toplamaya baþladý, sonra metal yýðýnýndan yapýlmýþ dört yaný kapalý arabalara doldurulduk. «Ring» deniyordu bunlara... Üst üste, alt alta yýðýldýk içine... Bir saat kadar hapishane önünde bu þekilde bekletildik. Nereye gideceðimizi az çok tahmin ediyorduk. Ama yine de sormadan edemedik subayýn birine... Aldýðýmýz cevap tehdit ve alay dolu idi:
46 - Kuþ olup kaçamayacaðýnýz, hatta kuþlarý bile göremeyeceðiniz bir yere gideceksiniz. Metris’e gideceðimiz belli olmuþtu. Nasýl bir yerdi Metris? Günlerdir üzerinde konuþulanlar, anlatýlanlar ne ölçüde doðruydu? Yeniden bunlarý düþünmeye baþladým... Sýcaktan sýrýlsýklam terlemiþ haldeyken ve bileklerimi sýkan kelepçenin acýsý beynimi kemirirken, arabanýn motor gürültüsünü duydum. Hareket etmiþtik. Kaldýrým taþlarý üzerinde neredeyse midemiz aðzýmýza gelecek gibi ilerliyorduk. Bizi taþýyan «ring», belirli aralýklarla duruyor, önce askerler sonra da subaylar yeniden yeniden bizleri sayýyor, telsizle mesajlar iletiyorlardý... Bense bir an önce varacaðýmýz yere varmaktan baþka bir þey düþünmüyordum. Göz ucuyla da olsa arabadaki küçük deliklerden dýþarýya bakýnýyor, ilgimi topluca söylediðimiz marþ-türkü ve þarkýlara veriyordum. Nasýl olsa bir yere varacak ve karþýma çýkaný göðüsleyecektim. Nihayet Metris denilen zindana vardýk. Arabadaki küçük deliklerden dýþarýyý süzmeye baþladým. Demir parmaklýklarýn önünde durduðumuzu anladým. Kapýnýn hemen yakýnýnda bir kontrol kulesi, içinde dikkatli gözler ile etrafý sürekli tarayan bir er, saðlý sollu uzanan tel örgüler gözüme çarptý. Ýki katlý, kirli beyaz sývalý, hemen hemen penceresiz bir binaydý karþýmýzda duran. Dýþardan bakýnca hiçbir girintisi çýkýntýsý, ayrýntýsý olmayan kapalý bir dikdörtgen kutu... Sadece çatýda bloklara baðlý olarak alçalýp yükselen kiremit sýralarý farkedilebiliyordu. Çevresindeki tel örgüleri, dev bir canavarýn bacaklarý gibi korkunç gözüken dört nöbetçi kulübesiyle ve kirli beyaz renkli, içiçe geçmiþ bloklarýnýn labirenti andýran görünüþüyle Metris, filmlerde gördüðümüz toplama kamplarýndan farksýzdý. Bu toplama kampý mimarisi siyasi tutsaklarý öðütmek için özel olarak yapýlmýþtý. Bu mimaride 12 Eylül faþizminin niteliðini çözümlemek mümkündür... Ünü gibi yüzü de ürkütücüydü «Metris, Metris», dediklerinin... Kim bilebilirdi ki böyle bir kapalý kutunun içinde apayrý, tahmin edilemeyecek bir
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
47 dünya olduðunu? Halkýmýzýn en deðerli umutlarýný, özlemlerini, heyecanlarýný burada barýndýrdýðýný?.. 12 Eylül cuntasýnýn en iðrenç yüzünün, direniþlerin, yýlgýnlýklarýn, ihanetlerin burada yaþanacaðýný?.. Kapý önündeki bekleyiþimiz saatlerce sürdü. Ayakta duracak halimiz kalmamýþtý artýk. Ringin kapýsý açýldý birden... Ýki iki, dört dört içeri almaya baþladýlar. Ýnenler gözden kayboluyordu birden... Sanki bir dehliz yutuyordu onlarý... Sonunda sýra bana geldi. Her yanýna kan oturmuþ ellerimi hareket ettiremez hale gelmiþtim. Kendimi ringten adeta dýþarý attým. Kapý eþiðinden içeriye adýmýmý daha yeni atmýþtým ki, bir anda neye uðradýðýmý þaþýrdým. Saðlýsollu tekmeler, joplar yaðýyordu üstüme... Yýkýlmamak için çaba gösterdim. Ama boþuna oldu bu çaba. Zaten Davutpaþa’da yediðim dayaktan, ellerimi sýmsýký sýkan kelepçeden ve araba içindeki boðucu sýcaktan yeterince bitkin düþmüþtüm. Üstelik kelepçeler hâlâ baðlý duruyordu bileklerimde. Basamaklara ulaþýncaya kadar birkaç kez kapaklandým yere... Ýki yana tek sýra halinde dizilmiþ askerlerin oluþturduðu «koridor» içinden yürütülüyorduk, tekmeler-tokatlar-elektrikli joplar arasýnda... En adi küfür ve hakaretler yaðdýrýlýyordu bize. Bir yandan da kin ve nefret dolu sesleriyle baðýrýyorlardý: - Demek siz devrimcisiniz ha!.. - Erim’i siz vurdunuz ha!.. - Dikler’i siz vurdunuz ha!.. - Sizler mi karakol bastýnýz!.. - Bunlarýn hesabýný vereceksiniz... Slogan atmaya baþladým: - Kahrolsun Faþizm! Kahrolsun Faþizm!.. Tekme-tokat-jop saðanaðý daha da yoðunlaþtý. Ýkinci kapýdan zorlukla geçtim. Atýldýðým yer havalandýrmaymýþ! Gözüme ilk çarpan, havalandýrmanýn tepesini ince cam gibi örten açýk mavi, yumuþak gökyüzü oldu. Hava çok güzeldi...
48 Metris’in iki deðil, üç katlý olduðunu farkettim sonra. Uzunlu kýsalý demirlerden parmaklýklar takýlmýþ pencereler, güneþ ýþýnlarýný yansýtýyor, gözlerimi alýyordu. Etrafýma göz attým. Yalnýz benim deðil, herkesin yara bere içinde olduðunu gördüm. Ýlk karþýlama buysa, gerisinin nasýl olacaðýný düþündüm. Yýlmayacaktým, yýkýlmayacaktým... Özveri ne denli büyük olursa olsun katlanacaktým herþeye. Karþý koyacaktým onurumuza yönelik her saldýrýya... Kendi kendime söz verdim bir kez daha; yýllar sürse de bu baský, yýllar sürse de bu zulüm, «pes,» demeyeceðim. Boyun eðmeyen devrimci bir tutsaðýn haklý gururunu daima duyacaðým içimde... Havalandýrma kapýsý açýldý. Kýsa boylu, topluca bir yüzbaþý girdi içeriye. Birkaç arkadaþ kelepçelerin bileklerini kestiðini söyledi, kan içindeki ellerini gösterdi ve iþkenceye son vermelerini istedi ondan... Buz gibi bir sesle: - O eller devlete karþý gelirken iyi miydi? Ve ardýndan sürdürdü konuþmasýný: - Beyler! Burasý Metris Özel Askeri Ceza ve Tutukevi! Burada herþey baþka... Burada herþeye milimi milimine ayak uyduracaksýnýz. Sizin için herþey bitti artýk. Sizler anarþistsiniz, teröristsiniz. Giriþte baþýnýza gelenler, hepsi birer halk çocuðu olan erlerin size karþý normal tepkileridir... «Sen halk düþmanýsýn!» diye kesti sözünü bizden biri. Hepimizin tepkisini dile getirmiþti o an... Yüzbaþý bu cevap üzerine sustu. Dikkatle süzdü bizi ve baðýranýn kim olduðunu anlamaya çalýþtý, sonra da çekip gitti... Bir süre sonra askerler geldi havalandýrmaya. Kelepçelerimizi çözmeye baþladýlar. Biraz olsun soluk alabildim. Ayný anda havalandýrmaya taþýnan eþyalarýmýz da aranmaya baþladý. Sözde arama yapýlýyordu. Arama deðil, adeta talandý yapýlan... Birbirine karýþan eþyalar, düzinelerce... Arama sonrasý havalandýrma kapýsýnda yeni bir subay gözüktü. Elinde bir liste, isim okumaya baþladý. Ýsmi okunan, kendinden önce çaðrýlaný izleyerek gidiyor. Ben
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
49 de önüm sýra yürüyeni izledim. Havalandýrmaya açýlan kapýdan daha yeni geçmiþtim ki, emreden bir sesle uyarýldým: - Soyun! - Niçin? - Soyunacaksýn iþte! - Sýrýtma lan, diþini s...ðim! Bir anda dört-beþ asker tepeme bindi, üstümde baþýmda ne varsa -dondan baþka- çekip çýkardýlar. Hemen karþýda üç tahta sýranýn arkasýnda doktorlar ve kayýt yapan görevliler gördüm. Çay içiyorlardý. Karþýlýklý gülüþmelerinden anlaþýlan o ki, gönülleri þen... Doktor kontrolü baþlýyor; arkadan askerin biri elektrikli jopla dürtüklüyor: - Vücudunun herhangi bir yerinde yara, ameliyat izi var mý? iyi iyi, turp gibisin maþallah! Sinirlerimin ayaklandýðýný duyumsuyorum. Hipokrat yeminli doktor, tekmelenen, elektrikli jopla dürtüklenenlere, hastasýna karþý olaðan muayene yapýyormuþçasýna bir umursamazlýk içinde... Ýþte iþkencecilerin suç ortaðý, diyorum kendi kendime... Doktoru böyle olursa, subayý nice olur diye kýyaslama yapmaktan alamýyordum kendimi... Doktor kontrolü biter bitmez, kollarýma giren iki asker bir odanýn önüne sürüklercesine götürüyor beni. Havalandýrmada bize «Siz anarþistsiniz» diyen yüzbaþý kapýnýn önünde yine. Askerlere «Buna özel muamele!» diyor. Ýtilerek odaya sokuluyorum. Ýlk anda on civarýnda asker çarpýyor gözüme. Tekme-tokat-jop saðanaðý yine baþlýyor. Yere yýðýlýyorum. Bayýlmamak için kendimi zorluyorum. Slogan atarak daha dirençli olmaya çalýþýyorum. Dayak yerken askerlerin aðýr hakaret ve küfürlerini de duyuyorum. Bir süre sonra dövmeye ara verip ayaða kaldýrýyorlar beni. Bu kez aþaðýlamak ve küçültmek için ellerinden geleni yapýyorlar.
50 - Doðru bak ulan piç! - Doðru bakýyorum! - Olmaz, bu bakýþlarý deðiþtireceksin ulan! - Hazýrola geç ulan! - Asker deðil, siyasi tutukluyum! - Biz seni hazýrola sokmasýný biliriz! Yeniden tekme-tokat-jop darbeleri yaðýyor, slogan atmaya baþlýyorum. Yere kapaklanýyorum. Bir süre darbeler peþpeþe geliyor vücuduma. Artýk hissetmiyorum çoðunu. Acýya karþý çelikten bir zýrh kaplamýþ sanki vücudumu. Tekrar ayaða kaldýrýyorlar ve yeniden baþlýyorlar: - Ýstiklal Marþý söyle! - Söylemem! - Kelime-i þahadet getir ulan!.. - Devrimcilere küfret! Yeniden darbeler, darbeler, darbeler... Külçe gibi yere yýðýlýyorum. Bayýlmýþým. Kendime gelir gibi olduðumda arkadaþlarýmýn kollarýnda koridordayým. Askerler saðlý sollu yine iki sýra oluþturmuþ, jopluyorlar... “Þýrank, þýrank, þýrank...” Peþ peþe patlayan üç sürgü sesi duyuyorum. Bir koðuþa itiliyoruz. Ayakta duramýyorum. Yüzükoyun yýðýlýyorum... Yataða kaldýrýyor biri beni... Vücudumun her yaný simsiyah... Ovuyorlar... ...Gözlerimi açtýðýmda hava neredeyse kararmýþtý. Yýllar boyu evim gibi kanýksayacaðým koðuþa ilk göz atma olanaðýný o zaman buldum. Koðuþta sekiz ranza, onaltý yatak var. Kalýn bir toz tabakasýyla kaplý her yan. Aylarca hiç canlý eli deðmemiþ gibi... Iþýk konusunda pek güven vermeyen dört pencere, hastane odasý rengi duvarlar... Benim gibi ayný iþkencelerden geçen yeni arkadaþlarýn gelmesiyle sayýmýz artýyor. Karþý koðuþ camlarýnda kimse gözükmüyor. Oralarýn boþ olduðunu düþünüyoruz bir an...
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
51 Kýsa bir süre sonra kapý açýlýyor. - Yemek al!.. Almýyoruz!.. Çünkü Metris’e çeþitli hapishanelerden sevk olan herkes gibi biz de “genel kararý” biliyoruz: “Baský-iþkence varsa, beklemeden açlýk grevine baþlanacak.” Ayný þekilde, koðuþ mazgalýný açarak “çay istiyor musunuz?” diyen askere de ayný cevabý veriyoruz. - Almýyoruz!.. Sanki az önce aðzý köpürerek jop sallayanlar onlar deðilmiþ gibi, þimdi gayet kibarca “çay isteyip istemediðimizi” sorabiliyorlar. Her þey ayarlanmýþ... Açlýk grevinin engellenmesi için ellerinden geleni yapýyorlar. Koðuþu gözetlediklerini anlýyoruz. Pencereden karþý koðuþlara “Kimse yok mu?” diye baðýrmamýz üzerine askerin emreden sesini iþitiyoruz, küfür ve hakaretlerle karýþýk... - Konuþmak yasak! Dinlemiyoruz, baðýrmaya devam, ediyoruz karþý koðuþlara. - Kim var orada? Ses verin! El-kol hareketlerini de devreye sokarak büyük harflerle cama harfler çiziktirmeye baþlýyoruz. Bir süre sonra insan deðil de kartona yazýlý harfler çýkýyor karþýmýza: Önce A, sonra Ç, ardýndan L ve I, K, G, R,E,V,Ý,N,D,E,Y,Ý,Z. - Biz de açlýk grevindeyiz... diye baðýrýyoruz...» *** Metris Askeri Ceza ve Tutukevi’nin açýlýþýna katýlan tüm devrimcileri benzer törenle karþýladý hapishanenin zebanileri. Dayak, iþkence, baský, tehdit ve bunlar aracýlýðýyla, askeri yaptýrýmlara uygulama alaný açmak
52 amaçlanýyordu. Metris Askeri Ceza ve Tutukevi; Ýstanbul’da yeni bir Mamak yaratmanýn ilk adýmý olarak aceleyle, daha nemi kurumadan, birçok eksikliklerine raðmen açýlmýþtý. Açýlýþý tamamen merkezi bir politikaya uygun gerçekleþmiþti. 12 Eylülcülerin acelesinin nedeni, 12 Eylül þokunu hýzla atlatan, devrimci direniþ çizgisini sistemleþtirmeye yönelen Ýstanbul hapishaneler mücadelesini ezmek ve yok etmekti. Ýstanbul’un ilk hapishaneleri; Sultanahmet, Alemdað, Hasdal, Davutpaþa’da devrimci tutsaklar 12 Eylül’ün ilk þokunu atlatýr atlatmaz, ilk andaki yalpalamalarýný gidermiþler, toplu halde iþkenceye-baskýya karþý direnmeye baþlamýþlardýr. Daha önce Sultanahmet Hapishanesi’nde uygulamaya konan tek tip elbisenin o dönemde siyasi tutsaklarca önemi tam olarak kavranamamýþtý. Zaten kýsa bir süre sonra, bu asker elbisesinden bozma paçavralar siyasi tutsaklarca çeþitli biçimlerde dejenere edildiði için, kendiliðinden ortadan kalkmýþtý. Kabakoz Hapishanesi ise Ýstanbul’da direniþ geleneðinin kitlesel olarak baþlangýçtan itibaren yaratýlamadýðý tek hapishane oldu. Bu hapishanede direniþ kitlesel bir nitelik kazanamamýþ olsa da kiþiler düzeyinde sürdü. Ayrýca Davutpaþa’da 12 Eylül öncesi ilk saldýrý operasyonu 20 Aðustos ‘80’de güçlü bir direniþle geri püskürtülmüþtü. Direniþin yayýlarak kitlesellik kazanmasý, cuntanýn hapishane politikalarýný zorluyordu. Bu oligarþi için oldukça rahatsýz edici bir durumdu. Sonunda Adli Müþavirlik harekete geçirilerek -Sultanahmet ve Alemdað’da kaçma planý ve tünel açma olaylarý gerekçe gösterilerek- «güvenlik» bahanesiyle Metris beklenenden önce açýlmýþtý. 12 Eylül cuntasýnýn hapishanedeki yetkilileri daha ilk giriþte baþvurduklarý saldýrýyla, kitlede moral bozukluðu, yýlgýnlýk, örgütsel daðýnýklýk yaratmayý hedeflerken; devrimcilerin hiç tereddüt etmeden saldýrýya direniþle karþýlýk vermesi, bu ilk oyunu bozmaya yetmiþti. Devrimcilerin kararlýlýðý ve kitlenin moral gücü karþýsýnda daha baþlangýçta teþhir olacaðý telaþýna kapýlan yönetim, açlýk direniþinin 18. günü açýklama yapmak zorunda kaldý.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
53 Sýkýyönetim Komutanlýðý adýna iþkence ve baskýnýn yapýlmayacaðýnýn açýklanmasý üzerine -ki bu direniþin baþ talebiydi- açlýk grevine son verildi. (*) Verilen «söz»e raðmen oligarþinin saldýrýlarýnýn her alanda ve büyük bir hýzla sürdüðü bir dönemde, iþkencesiz bir Metris’i düþünmenin saçma olacaðý açýktý. Nitekim hapishane yönetimi bir yandan 19 günlük açlýk grevinin yarattýðý kamuoyunu ve direniþ ruhunu yavaþ yavaþ dejenere etmeyi amaçlarken diðer yandan usturuplu bir biçimde baský ve yasak uygulamasýný sürdürdü. Gerekçe mi? Gerekçe çoktu... O denli gerekçe vardý ki... Her zaman tekrarladýðý, yalan ve demagoji üzerine kurulmuþ sözünden, «asker sözü»nden, kendi yarattýðý bir bahane ile cayarak saldýrýya geçti. Bahane, saçlarýn üç numara kesilmesi ve talimatlarýn uygulanmasý vb. idi. Saçlarýn nasýl kesileceðine deðin bir yaptýrým daha önce de vardý, ama idare süresiz açlýk grevi (SAG)’nin yarattýðý etki karþýsýnda geri adým attýðýndan uygulama olanaðý bulamamýþtý... Neydi, neler vardý siyasi tutsaklarýn askerleþmesi için uymaya zorlandýklarý bu talimatnamelerde?
- 13/1 Asker Tutuklular Ýçin Talimatname Saç ve diðer birçok sorun, Demokles’in kýlýcý gibi hemen her koðuþta asýlý “talimatnameler”de yer alýyordu. Hapishane idaresi, bunlarý koðuþlarda asýlý býrakarak, bu yolla sorunu meþrulaþtýrmaya ve kanýksatmaya çalýþýyordu. Uygun bulduðu bir anda saldýrý için gerekçe yapacaktý. Sonradan devrimci tutsaklarca imha edildiði için aslýnýn (*)
Direniþe katýlanlar her geçen gün çoðalýr ve kamuoyunda da etkisi yeni yeni görülmeye baþlanýrken, koþullarý deðerlendiremeyen ve gerçekte direnmeye niyeti olmayan Eylem Birliði (EB) davasý tutuklularýnýn býrakma istemi, Devrimci Kurtuluþ (DK) davasý tutuklularýnýn bu istemi onaylayan tutumuyla birleþince, eylemin daha fazla sürdürülmesi olanaðý kalmamýþtý.
54 aynýsý elimizde yok. Ancak bu talimatnamelerde yer alan maddelerden çoðunu anýmsýyoruz. Yaklaþýk 20 maddeden oluþan talimatnamede önemli olan maddeler þunlardý: - Günaþýrý sakal týraþý, 15 günde bir saç taþý (üç numara) olunacak. - Sabah saat 06.00’da kalkýlacak, gece saat 22.00’de koðuþ ýþýklarýndan ikisi söndürülecek, «güvenlik» nedeniyle “gazino” diye adlandýrýlan bölümde de bir lamba açýk býrakýlacak. (Bu, askerin veya nöbetçi subayýn keyfine göre ya da çoðu zaman cezalandýrma amacýyla deðiþik saatlerde uygulanýyordu. Gerekli olduðu zaman tümü söndürülüyor ya da tersi uygulanabiliyordu). - Tutuklular hiçbir biçimde komün kuramayacak. - Tutuklular isteklerini, örneði verilen dilekçeyle asker gibi “Komutanlýk önüne” þeklinde baþlýk atarak yazacaklar. - Sayým “uygun bir giysiyle” duvara yaslanarak gazino diye adlandýrýlan yerde düzgün bir þekilde verilecek. - Er dahil her kademeden askere “komutaným” denilecek. Bunlar anýmsanan bazý maddeler... Yatakhanede sigara içilmeyeceðinden, erlerle konuþulmayacaðýna kadar daha bir dizi madde yer alýyordu bu talimatnamede... Haziran ortalarýndan itibaren saç sorunu öne çýkarýlarak iþkence, dayak hapishanede günlük olaylardan oldu. Tutsaklarýn saçý uzun olduðu gerekçesiyle bazý koðuþlara görüþ yasaklanmaya baþlandý. Ýdare toplu yasak koymayarak tutuklularý bölmek istiyordu. Ve bu taktiði, ilerleyen hapishane yýllarý boyunca, deðiþik biçimlerde sýk sýk kullanacaklardý. Hatta tek tek kiþilere dahi bu yasaðý uyguluyordu; ya da psikolojik bir baský olmasý açýsýndan aileleri ziyaret kabinlerine alýyor, ziyaretçisi gelenleri koðuþtan çýkarýyor, ancak yarý yolda saçlarýný kestirmelerini istiyor ve görüþü engelliyordu. Bu arada ziyarete ve avukata çýkanlar gidiþ ve dönüþlerde hýrpalanýyordu.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
55
PROMETHUS’UN ÇOCUKLARI Birlikte yattýk karanlýðýn ranzalarýnda Düþlerimiz hep sýcak hep yeþildi Duvarlarý yarardý haykýrýþýmýz hep kolkolaydýk Yüzümüzde gülmenin çizgileri Yaþamýn melodisine karýþýrdý Suçumuz ayný sevdadan dolayýydý Karanlýk pusularda vurulduk birer ikiþer Adlarýmýz duvarlarý süsledi Geride kalanlarýn fýrçasýndan Öfkenin çizgileri gerildi yüzlerde Sevdiklerimizin donmuþ bakýþlarý Sýrtýmýza asýlý Ýte kaka getirildik Önce hoþgeldin faslý Sonra hepiniz biliyorsunuz Engizisyondan bu yana deðiþmeyen þey 20. yüzyýl tekniðiyle bütünleþen Sömürü aracý iþkence zavallýlýðý Hapisliðimiz Yüreðimizde deðil Beþ adýmdan öteye gitmeyen
56 Ayaklarýmýzýn ucunda biten Üç kol sürgülü demir kapýya Sürgü vurduranlarýn korkularýndandý Biz hep dýþarýdaydýk Maðarada mavzeri yastýk yapan Fabrikada diþliyi döndürenlerdik Analarýmýzýn yüreðinde Sevdiklerimizin hasretindeydik Her yaný tel örgülerle çevrili ülkemin Söndürülmek istenen özgürlük ateþiydik Hücrelerimizde direndik yaþama Sadece ve sadece Kardeþ sofralarýnda Bir de harmandalýnda diz kýrmýþtýk ilk filizler bahara dururken Anaç koyunlar kuzularken Koydunuz baþýnýzý gül goncasý gibi güneþ yastýklarýna Türkülerle yol eylediniz Analarýmýzýn ak perçemlerine sarýlý canlarý Mavzeri mavzere katar gibi sevdanýn çocuklarý Yüreðimizde býraktýðýnýz bu sevda sýcaklýðýný Eðer bayraklaþtýramazsak Bu sýcaklýk bitirir öldürür bizi - 1986 -
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
57
TEMMUZ - EYLÜL 1981 Sürekli baský-tehdit döngüsü 10 Temmuz gününde bayanlar bölümünde patlamaya dönüþtü. Bu dönemde hapishanenin girdisi-çýktýsýndan birinci dereceden sorumlu olan, iþkencenin tecrübeli uzmaný Binbaþý Adnan ÖZBEY, sayým sýrasýnda bayan tutuklulara sataþtý, hakaret etti, onurlarýný kýrmaya çalýþtý. Ama hak ettiði cevabý da hemen aldý. Hýrpalandý, tokatlandý. Bu olay bahane edilerek üç bayan tutuklunun keyfi olarak hücreye alýnmasý üzerine geliþen tepkiler tüm hapishaneye yayýldý. Ýlk kez kapý ve mazgallara vuruldu. «TUTUKLULAR HÜCREYE ALINAMAZ!» sloganlarý hapishanede yankýlandý. Hücre cezalarý baþlatýlmýþ oldu. Hücre cezalarý dönemi böylece baþlayýnca, hemen her küçük olay bahane edilerek tutuklular hücreye alýndý. Savunma istendiðinde, örneðin slogan attýklarý için savunma(*) vermeyen koðuþlar bile topluca hücreye atýlýyordu. Ayný gün 10 Temmuz’da Selimiye’den Metris’e getirilen tutuklular, göstermelik «doktor kontrolü»nden geçirildikten sonra kýyasýya dövülerek koðuþlara götürüldüler. Ýþte «iþkence yapýlmayacak» sözünün askerce anlamý bu kadar basit ve somuttu. 22-23-24 Temmuz günleri, hapishane idaresinin saç gerekçesiyle gündeme getirdiði dayaklarý, «böl ve yönet» politikasýný boþa çýkarmak, aileleri harekete geçirmek ve (*)
Daha sonralarý amacý çok daha net olarak ortaya çýkan «savunmalar», hapishane yönetimlerinin çokça kullandýðý caydýrma amaçlý bir baský yöntemi olmuþtur. Tutuklunun haklý ya da haksýz olmasý hiç önemli deðildir. Savunmaya ne yazýlýrsa yazýlsýn hüküm kesindir: «... dolayý suçlusun... ile cezalandýrýldýn... bilgilerinize...»
58 keyfi uygulamalarý protesto etmek için tüm tutuklular ziyarete çýkmadýlar. Artýk Metris’te olaysýz gün geçmemeye baþladý. Ýdarenin saldýrýlarý yoðunlaþtý, sistemleþti. 24 Temmuz günü saldýrýnýn boyutlarý bir anda yükseldi... 12 Eylül dönemi ile ceza ve tutukevlerinden «tekrar soruþturma» gerekçesiyle Þubeye adam alýnmasý «yasal statüye» kavuþturulmuþtu. Devrimci tutuklular için her dönemde, her koþulda iþkencenin meþrulaþtýrýlmasý anlamýna gelen bu uygulamaya tavýr alýnmalýydý. (*) 24 Temmuz günü iki arkadaþý tekrar gözetim altýna almak istemeleri üzerine, bunu protesto etmek için, bulunduklarý koðuþta direnme hazýrlýðýna baþlandý. (*)
Bu etkili, ciddi, siyasi teþhir yaný aðýrlýklý, caydýrýcý bir tavýr olmalýydý. Ama siyasi tutsaklarý yakýndan ilgilendiren bu önemli konuda D.S. davasý tutsaklarý dýþýndakiler «yasak savma» anlayýþýyla hareket ettiler. Bu saldýrýyý gevþek, etkisiz bir direniþle geçiþtirmeyi, görevlerini(!) böyle yerine getirmeyi denediler. Siyasi polise alýnacak tutsak, göstermelik koðuþ direniþiyle verilmemeye çalýþýlýyordu. Ama bu, direniþten baþka herþeye benziyordu. (Metris’te ve Alemdað’da gözdaðý amacýyla yapýlan ve gaz bombalarýnýn atýlmasýyla gerçekleþen iki operasyon, genel içinde istisna sayýlmalýdýr.) Bu direniþ biçimi hapishane idaresini hiç de zorlamýyordu. Siyasi teþhir yaný, caydýrýcýlýðý hemen hiç yoktu. Bu direniþ giderek dejenere oldu, neredeyse danýþýklý döðüþe dönüþtü. Böylesi göstermelik tavrýn cuntaya karþý caydýrýcý olamayacaðýný belirten D.S. davasý tutsaklarý ise, etkili, caydýrýcý ve siyasi teþhir yaný bulunmasý nedeniyle uzun süreli açlýk greviyle birlikte koðuþlarda barikat kurmayý önerdi. Fakat bu öneri kabul görmedi. Bunun üzerine, kendi davalarýnda yargýlananlar için böyle göstermelik tavra ortak olmamakla birlikte diðer davalardan tutuklularýn alýnýþýnda, «direniþ» yapýlan koðuþlarda onlarla birlikte davrandýlar. (O dönemde hapishaneler arasýnda yeterli iletiþim olanaðý olmadýðýndan D.S. tutuklularý bazý hapishanelerde Metris’ten farklý olarak koðuþ direniþlerini savundular.) Diðer dava tutuklularý da 82 Mayýs-Haziran Açlýk Grevi sonrasý kendi «direniþ»lerine -göstermelik olduðunu «anlamýþ» olacaklar ki- son verdiler. Oysa oligarþinin iþkenceyi açýktan kurumlaþtýran bu insan onur ve kiþiliðine yönelik insanlýk suçu daha yasallaþtýrýlmadan etkin direniþlerle kamuoyu uyarýlýp kaldýrýlabilirdi. Ama olmadý. Ne Türkiye’de ne dünya kamuoyunda ciddi bir tepki görmeden, tutuklularýn siyasi polisin istendiði zaman alýnabilmesi Sýkýyönetim Kanunu’nun ek maddesi haline getirildi.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
59 Tutuklularý pasifize etmek ve ilerde gerçekleþmesi olasý bu tür direniþleri engellemek, «Direnirseniz böyle yaparýz ha!» diye gözdaðý vermek için, E-11 ve C-11 koðuþlarýna gaz bombasý atýldý. Gaz bombasýnýn etkisi öylesine güçlüydü ki, bu koðuþlarýn bulunduðu havalandýrmalardan çok uzak havalandýrmalarda kalanlar bile etkilendi. Ayný gün, tüm koðuþlara saldýrýlabileceðini düþünen tutuklular, havlularý ýslatýp suratlarýna sararak direnme hazýrlýðýna giriþiyorlardý. Gaz bombalý saldýrý Ýstanbul hapishanelerinde ilk deneydi ve ikinci uygulama için 1981 Aralýk ayý beklenecekti. Ýki tutuklunun ölümü, onlarcasýnýn yaralanmasýyla sonuçlanan saldýrý Alemdað Askeri Hapishanesi’nde gerçekleþti.(* ) Þubeye adam alýnmasýný, E-11 koðuþundaki tutuklularýn dövülmesini (Olayýn ardýndan bu koðuþ daðýtýlmýþtý) protesto etmek için açlýk grevine gidild.(Ancak haberleþmedeki aksaklýklar nedeniyle, kimi havalandýrmalarda bir, kiminde ise üç gün yapýldý.) (**) 1-2 Aðustos günleri yine saçlarý uzun olduðu gerekçesiyle bazý koðuþlar Þeker Bayramý görüþüne çýkarýlmadýlar. 24 Aralýk 1981’de Alemdað Askeri Hapishanesi’nde iki siyasi tutuklunun Þubeye alýnmak istenmesi üzerine devrimci tutsaklar, emniyete soruþturma için deðil iþkence için götürüldüklerini, iþkenceye karþý olduklarýný, soruþturma yapýlacaksa savcý tarafýndan yapýlmasý gerektiðini belirterek karþý çýktýlar. Hapishane yönetimi ýsrar edince, tutsaklar kendi aralarýnda görüþmek ve tavýr saptamak için koðuþa döndüler ve içeri girer girmez idarenin saldýrýsý baþladý. Hapishane idaresi beklemeye gerek görmemiþti. Saldýrý gaz bombalarýyla baþlatýldý. Aniden koðuþlara atýlan gaz bombalarý sonucu hemen her tutsak bayýldý. Tutuklular baygýn haldeyken koðuþa girip tüm tutuklular kaba dayaktan geçirildi ve saatlerce zehirlenme belirtisi gösteren tutuklulara týbbi müdahale yapýlmadý. Gece yarýsý aðýr durumda olan tutsaklar hastaneye kaldýrýldýysa da Hakan MERMEROLUK ve Þeref YAZAR isimli tutsaklarýn yaþamlarýný yitirmeleri engellenemedi. (**) Devrimci Sol (DS) davasý tutuklularýnýn, «Daðýtýlan koðuþtaki arkadaþlarýmýz geri getirilinceye kadar protesto açlýk grevi sürsün þeklindeki önerisi kabul edilmedi. DS davasý tutuklularý açlýk grevi yaparken, bu protesto biçimine birçok siyaset ve grup katýlmadý, yalnýzca oturarak sayým vermekle yetindi. (*)
60 Devrimci dayanýþma duygusunun verdiði coþkuyla tüm tutuklular bayram görüþüne çýkmayarak, «ZÝYARET HAKKIMIZ ENGELLENEMEZ!», «KEYFÝ YÖNETÝME SON!» gibi sloganlar attýlar. Durumu ailelere duyurmak ve onlarý hareketlendirmek için ilk kez «ANALAR BABALAR ADLÝ MÜÞAVÝRLÝÐE!» diye slogan atýldý. Aðustos ayýnda keyfi havalandýrma, ziyaret yasaklarý birbirini izledi. Aðustos ortalarýnda bir Cumartesi günü (Metris Askeri Ceza ve Tutukevi’nde 1986 yýlýna kadar avukat görüþü erkekler için Pazartesi ve Cumartesi, bayanlar için Cuma günüdür) avukat dönüþünde tutuklular jop-tekmetokat dövüldüler. Bunu protesto etmek için üç gün sandalyede oturarak sayým verildi. Bu dönemde ilginç bir uygulama da yönetimin kendi uygun gördüðü bazý koðuþlarý «ödüllendirmeye» kalkmasýdýr. Devrimci yaþamýn gereði olarak koðuþlar düzenli ve temizdir. Bu durumdan kendine pay çýkarmaya çalýþan idare bazý koðuþlarýn «temiz ve düzenli olduðu», «talimatlara uygun hal ve davranýþ içinde bulunduklarý» gibi gerekçelerle onlarý fazladan «mükafat havalandýrmasý»na çýkarmak istemiþ, bu þekilde tutuklularýn ortak siyasi tavýr almasýný engellemeye çalýþmýþtýr. Ama Metris idaresinin bu basit ve seviyesiz manevrasý da devrimci tutuklular tarafýndan iþe yaramaz hale getirilmiþ, kimse «mükafat havalandýrmasý»na çýkmamýþtýr. - Siyasi Tutsaklar Saçlarýný Neden Kestirmediler?.. Saçlarýn üç numara kesilmesi istemi ya da diðer birçok yaptýrým ilk bakýþta fazla önemli deðilmiþ gibi görünebilir ki, salt aileler arasýnda deðil, tutsaklar içinde de kimileri bunu önemsiz görebiliyor, yaþanýlan koþullarda bu tavrýn anlamýný kavrayamayanlar oluyordu. Devrimciler ise tersine, hiç de «uzun saçýn meraklýsý» olmadýklarý halde saçlarýn üç numara kesilmesini önemli görüyor ve bu uygulamaya karþý çýkarak kestirmiyordu. Hapishane
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
61 yönetimi bir yandan tehdit ve dayaklarý yoðunlaþtýrýrken, öte yandan tutsaklara «saçýn önemli olmadýðýný, kestirmekle bir þey kaybetmeyeceklerini» durmaksýzýn yineliyordu. Sorunun özü saçlarýn kesilmesi deðil, tutsaklarýn «askerleþtirilerek» teslim alýnmak istenmesi çabalarýnýn bir parçasýydý. Tek tip insanlar yaratýlarak, tutuklularý toplumdan soyutlama, kiþinin kendine olan saygýsýný kaybettirerek iradesinin kýrýlmasýydý amaç... Açlýk grevinden sonraki günlerde subaylarla konuþma sýrasýnda bu durum açýkça ortaya çýkmýþtý. Yakýnda havalandýrma açýlacaðý ve tutsaklarýn hapishane idaresinin denetiminde toplu spor yapacaklarý söyleniyordu. Diðer yaptýrýmlar ise zaten talimatnamelerde varolan, her kademe askere «komutaným» demek, komün deðil bireysel yaþam içinde olmak, her yerde «düzgün» durmak, «düzgün» yatmak, «düzgün» kalkmak gibi þeylerdi. Saçlarý kestirmeyi kabul ettikleri an tutuklulara yeni yaptýrýmlar dayatýlacaktý. Bu kesindi. Birçok hapishanede yaþanan gerçek bu deðil miydi? Ayný dönem hapishane idaresinin tutsaklarýn direnmeksizin mevzilerini terkedeceklerini düþünmesi safdillik olurdu doðrusu. Direnileceðini biliyordu ve hesabý, bu direniþ içinde tutsaklarýn belini kýrarak teslim alma yönünde hýzla ilerlemekti. - Direniþte Bocalayan Bir Tutsak Anlatýyor: «Üç aylýk bir Metris yaþantýsý yetersiz görülebilir, ama bu her biri bir daha yaþanamaz izlenimi veren hiç de küçümseyemeyeceðimiz bir süreçti... Hâlâ korkuyordum, alýþmaktan korkuyordum; insanlýk dýþý uygulamalarý yadýrgamamaya alýþmaktan... Son beþ gününe katýldýðým zorlu açlýk grevi sonrasý kýsmen sakin bir ortam oluþmadý deðil; oluþtu ve bir süre sonra yeni sorunlar, tehditler, saldýrýlar gündeme geldi. Nereye kadar? Ýnsanca bir yaþama ne zaman kavuþacaðýz? Mantýksýzlýk sona erecek mi?.. Bilmiyorum...
62 Olumlu ya da olumsuz anlamda yýkýlanlar ile yapýlanlarýn bir arada yaþayacaðý bir süreç oldu bu. Eski düzenim yýkýldý, en azýndan, örneðin spor yapma isteðim kalmadý. Geçmiþ deneylerden de yararlanarak, tüm diðer koðuþlar gibi komün kurduk koðuþumuzda. Ekonomik yaný temel olan ve kollektif yaþam, dayanýþma bilincimize katký saðlayan bir birliktelik... Ailelerimizden gelen paralarý bir kasada topluyor ve harcamalarý tek elden, ihtiyaca göre yapýyorduk. Ayrýca bir koro kurduk. Spor belli saatlerde ve toplu yapýlacaktý. Kötü olan da bu iþte. Bir yandan koðuþtaki tüm tutuklularý biraraya getiren ortak yaþam ruhu saðlanýrken, öte yandan ben -16 devrimci-yurtseverden biri olan benbu ortaklýða katýlmakta biraz ikiyüzlüce davranýyordum. Ýstek duymadýðým halde istekliymiþim gibi... Belki geçici bir durum bu; saldýrýlarýn üzerimde yarattýðý fiziki, ruhsal vb. olumsuz etkilerin sonucu ve bir gün örneðin saldýrýlarýn durduðu bir gün ortadan kalkacak bir durum... Umudumu yitirmedim. Ailem de kavrayamamýþtý hapishanedeki durumu. Biraz iyi niyet vaaz eden hapishane görevlileri, biraz iliþkide bulunduklarý kimi görevlilerin sahte yakýnlýklarýnýn etkisinde kalmalarýndan, biraz da yasaklamalar ve saldýrýlardan olsa gerek. Ama asýl olarak benim sorumlu davranýp onlara gerçekleri ve nasýl davranmalarý gerektiðini kavratma çabasýnda olmamamdan... Ne yazýk ki bunu «biraz»sýz yazmak zorundayým. Ailem virgülüne kadar söylediklerime inansa ne deðiþir? Olanlarýn farkýnda olup olmamalarýnýn baský cenderesinden çýkmamýza ne yararý olabilir?.. Yalnýzca bunlar mý; o kadar çok soru vardý ki beynimi kurcalayan... Ýlk haftalarda mantýklý olduðuna inandýðým þöyle bir düþüncem vardý: 12 Eylül, uygulamalarýyla salt bizlere saldýrmýþ, kinini kusmuþ olmuyordu; ayný ölçüde ailelerimizi de cezalandýrýyordu. Bu, hapishanenin özgül koþullarýndan kaynaklanan bir durumdu. Ýþte ailelerimizi cezalandýrmalarý
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
63 gerçeði, bir süre sonra onlarý, saldýrýlarý engelleyecek güçlere katabilirdi. Evet, aynen böyle düþünüyordum. Ve galiba yanýldým; uygulamalar giderek artan bir hýzla sürüyor... Görüþler ve ailem... Haftada bir yinelenen gözyaþýyla dolu dramatik sahneler: «Yapma oðlum, etme oðlum...» Son gücüyle iyi niyet vazeden çabalarýyla ailem nedense idareye inanýyor, daha doðrusu inanmak istiyor... Biraz sonra her zamanki tabloyla karþýlaþacaðým, görüþüm olduðu okundu mazgaldan. Koþullar ne olursa olsun insanlýðýmýzý yitirmedik. Her hafta görüþ günü ta sabahtan bir heyecan dalgasý çarpýyor yüreðimizde. Ailemize ne söyleyeceðimizi görüþ saatine dek düþünüyoruz, eðer çoksa not alýyoruz. Sonra sinek kaydý týraþ ve yýrtýlacak bile olsa takým elbise... Gündelik iþlere boþ veriyoruz görüþ günleri; nedense insanýn eli gitmiyor söyleþmekten ötesine. Konuþtuklarýmýz da çoðu kez zaman öldürmeye yarayacak þeyler... Aile görüþüyle avukat görüþü ayný yerde yapýlýyor. A Blok orta katta, 15 kabinlik bir bölüm. Aileyle tutuklu arasýnda sýk örülmüþ çift tel örgü var ve anlaþmak büyük eziyet. Aileler bir yandan, erler bir yandan, sonra biz ve yüksek sesle konuþma... Hýzla çalýnan düdük... Kirli eþyalarým hazýr, aileme söyleyeceklerim kafamda döne döne çalkalanýyor: «Son dayaklar ve yasaklarla ilgili Adli Müþavirliðe gidilmeli; avukatý hiç görmedim, bir gelsin hele tanýþalým; kýþ yaklaþýyor, palto ve kazak gerek ve akrabalara-tanýþlara selam ve sevgiler.» En sonunda kapý açýldý ve görüþü gelen beþ arkadaþ ellerimizde kirli torbalarýmýzla koridora çýktýk. Evet, iki hafta sonra ailelerimizle gerçekten görüþecek gibiyiz. Güvenlik aramasýnýn ardýndan sebilhane bardaðý gibi dizilen erlerin arasýndan yürümeye koyulduk. Uzun süre koridora çýkmamýþ gibiyim, özlemiþim. Güneþ ýþýnlarý pencerelerden süzülerek koridorlarý cilalýyor, güzel bir gün. Bir de þu erlerin sataþmalarý olmasa. Yol boyu didiþme:
64 «Saða bakma! Düzgün yürü! Konuþma!» Arkadaþlarým ve ben askerlerin üslubundan, ses tonlarýndan anlýyoruz ki saldýrmayacaklar... Neredeyse kabinlere varmýþ olduðumuzu düþünüyordum. Yalnýzca saða dönülerek, kabinlere giden 15-20 metrelik koridora girecektik ki, kýsa boylu, hafif göbekli ve gömleðinin üstten üç düðmesini açmýþ hapishane müdürü öylece yolumuzu kesmiþ duruyor. Görünce sarsýlmadým desem yalan olur. Belki gerçekten öyledir, bir þarapçýya benzetiyorum onu. Þu göz kapaklarý kýzarmýþ ve sarkmýþ yanaklar, briyantinlenmiþ gibi duran kýrçýl saçlarý, sonra an olup hükmeden, an olup cývýklaþan bölük pörçük kiþiliði... Yanýbaþýnda da binbaþý. - Saçýnýzý niçin kestirmiyorsunuz? Bir an þaþýrdýk, þaþkýnlýðýmýzý farketti. Uyanýk görünüyor ve þaþkýnlýðýmýzdan yararlanmak istiyor besbelli. Tek tek hepimizin gözlerine baka baka, beþ adým boyunca gitti geldi. Ben er ya da subaylarla konuþmayý sevmiyorum, istemiyorum. Bir baþka arkadaþ cevapladý bu soruyu: - Bakýn! Biz hippi deðiliz, yani saçýn heveslisi deðiliz. Ama siz ille «Üç numara olacak, 15 günde bir kesilecek, yoksa yasak koyarýz, döveriz» diyorsunuz. Biliyorsunuz biz asker deðiliz. Bizim karþý çýktýðýmýz, üç numara olmasýný istemeniz ve zorlamayla birþey yaptýracaðýnýzý sanmanýzdýr. Yoksa saç ne ki?.. Örneðin ben saçýmý hiç uzatmazdým ama þimdi sayenizde kulaklarým bile görünmüyor. - Biz kesmesini de biliriz! Devlet üç-beþ kiþiyle baþedemiyecek kadar güçsüz deðil. - Basýn öyleyse, top-tüfek getirin koðuþlarý basýn. Hem biz kesemezsiniz demedik ki, kestirmeyiz dedik. Siz de biz de çok iyi biliyoruz ki, asker yýðar, saðýmýzý solumuzu kýrayara kesersiniz, ama sürgit bunu nasýl yapacaksýnýz? Saç bu, kesildiðiyle kalmýyor ki, yeniden çýkacak... - Adam gibi kestirsenize, niye hýrpalanasýnýz? Er bir sandalye getirsin, güle oynaya keselim. Sonra ailenizle
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
65 görüþün. Hatta önce görüþün, sonra kestirin, koðuþta da yýkanýr temiz olursunuz. - Kestirmiyoruz. - Konuþmanýn faydasý yok komutaným, bunlar laftan anlamaz!.. diye araya girdi binbaþý. Binbaþý saldýrgan davranýyordu, albay da tersi role soyunmaya çalýþýyordu. . - Aileleriniz gelip bana baþvuruyorlar. Ben asýl onlara üzülüyorum. Aileleriniz «Neden saçlarýný kesmiyorsunuz, devlet güçsüz mü?» diyorlar, «Eti senin kemiði bizim» diyorlar. Bugüne kadar iyiniyetli davrandým. Rahat edin, iþkence var demeyin diye uykularým kaçýyor. Bir yol bulmaya çalýþýyorum... Kendinizi düþünmüyorsanýz, beni, ailelerinizi de mi düþünmüyorsunuz? Haydi, aileleriniz bekliyor. - Saçýmýzý kestirmeden ziyaret yapmak istiyoruz! - Ýyi, o halde ziyarete çýkamazsýnýz... Hem niye hep sen konuþuyorsun? Avukatlarý sen misin bu gençlerin? Saçýný kestirip ziyaret yapmak isteyen var mý? Tüm arkadaþlar gibi ben de baðýrdým: - Çýkmýyoruz! Ayný anda ailemin az sonraki morali bozulmuþ hali gözümde canlandý... Rahatsýzlýk duydum. Ne olacak bu iþin sonu, bilmiyorum ama saçýmý kestirmeyeceðim.... Hapishane müdürü sinirlendiðini belli etmemeye çabalýyor besbelli. Ama tehditleri sürüyor; - Koðuþa götürün bunlarý... Bir daha düþünün, ailelerinizi düþünün.»
66
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
67
EYLÜL - EKÝM 1981 Eylül ayýna hýzla týrmanan saldýrýlarla girildi. Ýlk günlerde yeni açýlan TKP/ML-I davasý tutuklularý mahkemeye gidiþ dönüþte dövüldüler, saçlarý zorla kesildi. Ancak Metris’teki uygulamalar mahkemeler aracýlýðýyla basýna yansýdý... Apsenin olgunlaþtýðý ve yakýnda þu veya bu þekilde patlayarak bir sonuca ulaþacaðý, hapishane idaresinin 14 Eylül günü yaptýðý anonsla anlaþýldý. Bu anonsta iki nokta vurgulanýyordu: Ýlki, koðuþlardaki kýrýk camlarýn tutuklularca bir hafta içinde taktýrýlmasý... (Oysa camlar hem demirbaþtýlar, hem de çoðu koðuþ operasyonlarýnda kýrýlmýþtý.) Ýkincisi, tutuklular 21 Eylül Pazartesi gününe kadar, kendileri asker usulü üç numara týraþ olmazlarsa ya da hapishane görevlilerine kestirmezlerse, zorla koðuþlar basýlarak saçlar belirlenen biçimde kesilecekti... «ASKER DEÐÝL, SÝYASÝ TUTUKLUYUZ!» sloganlarýyla anons susturuldu... Bu, hapishane idaresinin kýsmi saldýrýlardan vazgeçip genel saldýrýya geçtiðini gösteriyordu. Ýlk kez bu denli cüretkâr davranýyordu. Tedbirsiz davranmanýn olumsuz sonuçlar yaratacaðýný bilen devrimciler, olasý geliþmeler karþýsýnda alýnacak doðru tavrý tartýþmaya koyuldular. Esasýnda tartýþmalar cuntanýn «gözaltý yasasý»ný yasallaþtýrdýðý dönemde baþlamýþtý. Karþý-devrimin hapishanelerde de iþkenceyi meþrulaþtýracaðýný gösteren bu adým ayný zamanda saldýrýlarýn boyutlanacaðýnýn habercisi
68 oluyordu. 12 Eylül generallerinin çok yönlü saldýrýsýna karþý çýkmak için devrimciler, baþtan siyasi talepleri gündeme getiren, insanlýk dýþý uygulamalarý teþhir eden bir programý tartýþmaya sunmuþlardý. Bu tartýþmalar süresince idarenin baský ve saldýrýlarý da her geçen gün artýyordu. Artýk ilk açlýk grevinin etkisi kalmamýþtý. Metris idaresi tutsaklarý teslim almaya oynuyordu. Oligarþi saldýrdýkça savunmak, hep savunmaya geçmek, doðru tavýr olamazdý. Daha doðrusu bu mantýkla eldeki mevziyi savunmak da olanaklý deðildi. Oligarþinin teslim alma oyununu bozmak gerekirdi. Bu da verili koþullarda ancak açlýk grevi türü eylemlerle mümkündü... Ama bunlarý direniþ saflarýnda birlikte yer alan siyasi gruplarýn büyük çoðunluðuna kavratmak kolay deðildi. Kolay da olmayacaktý... Yine her zamanki yaklaþýmlarýný, anlayýþlarýný sergiliyorlardý: «Geliþmeleri abartýyorsunuz» «Baskýlarýn týrmanýþý söylendiði kapsamda görünmüyor» «Bir süre sonra vazgeçmek zorunda kalýrlar» «Sýkýyönetim komutaný deðiþti, bekliyelim» vb, vb... Tartýþmalar sonuçlanmadan hapishane idaresi, ilan ettiði gibi, 21 Eylül günü operasyonlarý baþlattý. Özel oluþturulmuþ ekipler koðuþlarý basýyor, tutuklular neresine geldi denmeden jopla dövülerek, kenetlendikleri, barikat oluþturduklarý yatakhaneden çýkarýlýyor, koyun kýrkmaktan da kötü biçimde saçlar yolunuyor, eðri büðrü kesiliyordu. Hapishanede iþkence sistemleþmiþ ve tamamen koðuþlara girmiþti artýk. Hala tavýrsýz kalmak, zaten koþullarý uygun bulan hapishane yönetimini daha çok cesaretlendirecek, zayýf unsurlarýn direniþ saflarýndan kopmasýný hýzlandýracaktý... Bu somut duruma karþýn, salt fiziki direniþin topyekün teslim alma saldýrýsýný durdurmayacaðý açýk olmasýna karþýn, siyasi gruplarýn çoðu hala bir açlýk grevi yapýlmasýna taraftar görünmüyordu. Bu eksikliðe raðmen süreci ve devrimci
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
69 görevlerini iyi deðerlendiren devrimci siyasi gruplar adým atmaya karar verdiler. Devrimci Sol, Kurtuluþ (K), Halkýn Yolu (HY), Partizan Yolu (PY) davalarýndan yargýlanan tüm tutsaklar Metris’in ikinci büyük açlýk grevine 22 Eylül Salý günü baþladýlar. Saldýrýya karþý saldýrýyla cevap verilmeliydi... 12 Eylül yönetiminin içinde bulunduðu ekonomik ve siyasi açmazlar nedeniyle uzun süreli ve kararlý bir açlýk grevi sonunda taviz vermemesi olanaksýzdý. Açlýk grevinin ilk günlerinde hapishane idaresi saç operasyonlarýný, tutsaklar da direniþlerini sürdürdüler. Açlýk grevinin 3. günü hapishane yönetimi, akþam yaptýðý anonsla eyleme ideolojik olarak saldýrýyý baþlattý. Eylemi sürdüren tutsaklarý açýktan tehdit etmesi bir yana, boyundan büyük yalanlara giriþmekten geri kalmadý: Kimi eylemcilerin geceleri gizlice askerden ekmek istediklerini ve yediklerini söyledi. Yine bu anonsta eylemin taleplerinden birini -kendisi bahþediyormuþ gibi- verdiðini açýkladý. Tutuklu eþlerin haftada bir görüþ yapacaklarý zaten yönetmeliklerde vardý ve keyfi olarak engelleniyordu. Direniþçilerin açlýk grevinin ikinci gününde Adli Müþavirliðe verdikleri ve eylemin taleplerini içeren dilekçede bu hakkýn kullanýlabilmesi talebi de vardý. Bu dilekçelerde tutuklular ayrýca, hapishanelerde kötü yaþam koþullarýný, eylemlerinin nedenini açýklamýþ ve tüm taleplerini sýralamýþlardý. Hapishane idaresinin (3. gün) direniþçileri tehdit edip, karalamaya çalýþmasý, eylemi kýrmak bir yana, baþtan katýlmayan tutsaklarýn da direniþe katýlmasýný saðladý. 27 Eylül Cumartesi akþamý, tüm tutsaklarýn katýlýmý ile direniþ güçlendi. Bu arada, direniþe katýlmak için diðer tutsaklarýn öne sürdüðü yeni ilkeler direniþçilerce benimsendi ve bu ilkeler süresiz açlýk grevinin ilkeleri oldu. Buna göre: - Eylem boyunca þekerli su kesinlikle alýnmayacak. - Revirde serum takýlmayacak, tedavi kabul edilmeyecek, ancak aðýr ölümcül vakalarda hastanede tedavi kabul edilecek.
70 - Eylem ancak toplu olarak býrakýlacak ve hapishane idaresi talepleri görüþmek üzere bir siyaset temsilcisini çaðýrýrsa, çaðrýlan temsilci, diðer temsilcileri de istetecek ve anlaþma tüm temsilciler bir arada iken yapýlacak. - Havalandýrmaya, avukat ve aile görüþüne eylem içinde normal çýkýlacak ve hapishanedeki mevcut durum ve geliþmeler anlatýlacak (saç operasyonlarý baþladýktan sonra havalandýrmaya çýkarýlmýyorduk). Ýlk kez bu açlýk grevinde sistematize edilen talepler þunlardý: - Dayak, iþkence ve keyfi yasaklarla cezalar kaldýrýlmalýdýr. - Siyasi grup temelinde veya havalandýrma çerçevesinde siyasi temsilcilik kabul edilmeli ve bu temsilciler tutuklular adýna, yönetimle her türlü görüþmeyi yapabilmeli, baðlayýcý karar alabilmelidir. - Saç operasyonlarý durdurulmalý, tutuklularýn saçlarý normal kesilmelidir. - Yasak olmayan ve dýþarýda satýþý serbest olan her türlü dergi, kitap, gazete ve yayýn hapishaneye alýnmalý, keyfi olarak bunlarýn sýnýrlandýrýlmasýna son verilmelidir. - Keyfi hücre cezalarýna son verilmelidir. - Koðuþlara haftada 45 dakika verilen sýcak su daha uzun süreli akýtýlmalýdýr. - Dilekçelerde hitap olarak «Komutanlýk Önüne» yazma zorunluluðu kaldýrýlmalýdýr. - Dava dosyalarýndaki tüm belgeler mahkeme kanalýyla ya da avukatlar aracýlýðýyla hapishaneye alýnmalýdýr. - Koðuþlara ocak verilmelidir. - Koðuþlara kuru çay verilmeli, hapishane idaresinin sattýðý çayýn daha kaliteli olmasý saðlanmalýdýr. - Kantin satýþlarý düzenli hale getirilmeli, her türlü yiyeceðin yanýnda özellikle sebze ve meyve satýþý düzenli hale sokulmalýdýr.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
71 - Cam, ampul vb. tüm yýpranan demirbaþ eþyalar hapishane idaresince onarýlmalýdýr. - Hapishaneye teyp, saz vb. müzik aletleri alýnmalýdýr. - Ayný davadan yargýlanan tutuklular savunma haklarý nedeniyle ayný koðuþta veya ayný havalandýrmada bir araya getirilmelidir. - Günde iki kez -sabah ve akþam- alýnan sayým günde bir keze indirilmelidir. - Doktor sayýsý arttýrýlmalýdýr, hastahaneye sevk iþlemleri hýzlandýrýlmalý, ilaçlar idare tarafýndan karþýlanmalýdýr. - Ayný davadan yargýlanan tutuklularýn hapishane içinde mektuplaþabilmesine olanak verilmelidir. - Üç dalgalý radyo kýsýtlamasý kaldýrýlmalýdýr. - Koðuþ dýþýndaki lamba düðmeleri koðuþ içine alýnmalý yani askerlerce deðil, tutuklularca açýlýp kapanmasý saðlanmalýdýr. - Aile ve avukat görüþü süresi uzatýlmalýdýr. - Avukat görüþü tel örgüler arasýndan deðil, açýk olmalý ve askerlerce dinlenmemelidir. - Ailelerin görüþte getirdiði her türlü yiyecek içeriye alýnmalý, battaniye, çarþaf, nevresim vb. eþyalar üzerindeki yasak kaldýrýlmalý ve bunlarý hapishaneye aileler getirebilmelidir. - Günlük havalandýrma saatleri uzatýlmalý; cuma, cumartesi, pazar günleri de havalandýrma verilmelidir. (Havalandýrma haftada üç gün ve toplam 100 dakika gibi komik bir süredir.) - Kapýlarý birbirine bakan koðuþlarýn kapýlarý açýlmalý ve koðuþlar arasý gidiþ-geliþler serbest býrakýlmalýdýr. - Yemeklerin kalitesi, miktarý ve çeþidi artýrýlmalýdýr. Hapishane idaresi açlýk grevi direniþini kýrmak/güçleri bölmek ve zayýf unsurlarý direniþten koparmak amacýyla, saç kesmek için düzenlediði koðuþ operasyonlarýný, açlýk
72 grevinin 10. gününe kadar sürdürdü. Saldýrýlar adeta geçmiþtekileri aratýr boyuttaydý bu kez. Siyasi tutuklular 10 gündür aç iken idare saldýrdý. D-10 koðuþunda kol kola girip direnen devrimcilerden dördü aðýr yaralandý. Tutsaklar koridorda dövülürken hapishanedeki iþkencelerden sorumlu yüzbaþý Þevket Öztürk «öldürün komünistleri» diye bas bas baðýrýyordu. Sonunun tüm diðer iþkenceciler gibi olacaðý kendisine hatýrlatýldýðýnda ise, titrek bir korku ifadesi geçti gözlerinden... Söylediklerini inkâr etti. Bu saldýrýda bir arkadaþýn vücudunda kanamayan yer kalmamýþtý. Aðzýndan, burnundan, kulaklarýndan kan geliyordu, bir baþka arkadaþýn ise üst dudaðý burun kenarýna kadar yýrtýlmýþtý ve her yer kanlý saç parçalarý ya da kanlý giysilerle örtülmüþtü. Olaylarý yaþayan ve insani deðerlerini yitirmemiþ bir assubay ise, diðer koðuþlarda sayýmý utanç içinde ve aðlayarak alýyordu. (Metris’te sayýlarý çok az da olsa insanlýðýný yitirmemiþ subay, asker ve doktorlar da çýkýyordu). Bu saldýrý sonucunda D-10 koðuþu daðýtýldýktan baþka, çaldýðý her minareye bir kýlýf uydurmayý baþaran hapishane idaresi, saldýrýnýn sorumluluðundan kurtulmak için bir tutukluya 21 gün hücre cezasý veriyordu. Ve yine ayný gün eylemden dolayý, tutsak ailelerine doðrudan bir saldýrý düzenleniyordu. 2 Ekim günü Selimiye Kýþlasý’ndaki Adli Müþavirliðe hapishanedeki açlýk grevinin durdurulmasý için, tutsaklarýn taleplerinin kabul edilmesi gerektiðini söylemeye giden 60 kadar tutsak yakýný, Adli Müþavir’in kendileriyle görüþmek istememesi üzerine, daðýlmayarak protesto gösterisi yapmýþ, ailelerin hapishane sorunlarýna sahip çýkmasýndan rahatsýz olan Sýkýyönetim Komutanlýðý, gözdaðý vermek için yaklaþýk 10 aileyi gözaltýna almýþ ve tutuklamýþtý. Tutsaklar yakýnlarýna daha «yakýn»dýlar artýk. Açlýk grevinin yapýldýðý Metris’teydi tutsak yakýnlarý. 11 gün süren tutsaklýklarýnda koðuþ direniþi yaparak, slogan atarak, bizzat yaþayarak yakýnlarýnýn içinde bulunduðu koþullarý, amaçlarýný, haklýlýklarýný daha iyi kavradýlar.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
73 Açlýk grevinin 12. günü, bir Tümgeneral ile Sýkýyönetim Baþsavcýsý Süleyman Takkeci, hapishaneye gelerek temsilcilerle konuþtu ve talepleri öðrenip inceleyeceklerini bildirerek gittiler. Direniþin 15. günü (6 Ekim) Birinci Ordu ve Sýkýyönetim Komutanlýðý imzalý resmi bildiri anons ediliyordu. Bazý talepler kabul edilse de, asýl olarak direniþin bölünmesinin amaçlandýðý açýktý. Bildiriye göre: - Hapishanede tutuklular hiçbir biçimde dövülmeyecekti. - Avukat görüþü hiçbir nedenle yasaklanmayacaktý. - Mahkemece ve Sýkýyönetim Komutanlýðýnca yasaklanmayan her türlü yayýn ve kitap hapishaneye alýnacaktý. - Dava dosyalarýndaki belgelerin mahkeme kanalýyla tutuklulara verilmesine izin verilecekti. - Ancak daha önce 21 Mart 1981’de MGK (Milli Güvenlik Konseyi)nin çýkardýðý yasa gereði, ailelerin getirdiði yiyecekler içeri alýnmayacaktý. - Koðuþlara ocak verilmeyecekti. Direniþin yarattýðý etkileri, ufuktaki zaferi gören devrimci tutsaklar için, verilen bu haklar kýrýntý niteliðindeydi. Ayrýca anlaþmanýn daha uzun soluklu olmasý, yazýlý bir belge ile ya da kamuoyunun bu konuda daha duyarlý kýlýnmasýyla saðlanabilirdi. 19 günlük açlýk grevi sonrasý tutulmayan «asker sözü» belleklere kazýnmýþtý çünkü. Ama bunlarý hâlâ göremeyen siyasetler ve tutuklular da vardý. Ve eylemi kýrmalarý engellenemeyecekti. Zaten eyleme katýlmalarý da -politik tespitlerine paralel biçimdeinanç ve gönüllülüklerine dayanmýyordu; bulunulan ortamýn siyasi tavýr gerektiren psikolojisi ve kitlelerinin zorlamasý sonucuydu. Fakat gelinen noktada, ne bir politika üretebiliyorlardý, ne de taktik olarak atak yapacak kendine güvenleri vardý. Ýþte bu noktada sýkýyönetim açýklamasý onlar için zevahiri kurtarmanýn zeminini yaratmýþtý. «Artýk bundan baþka hak alýnamaz», «kitlede moral bozukluðu var»
74 teorileri piyasayý kapladý. Bu teorilerin de yetmediði yerde, pratik olarak eylemi kýrmak onlar için «çözüm yolu» olmakta gecikmeyecekti.(*) Esasýnda yaptýklarý sadece eylemi kýrmakla bitmiyordu. Gelecekte devrimcileri, devrimci politikalarý bekleyen tehlikelerin sinyali verilmeye baþlanýyordu. Bulunulan alanda devrimci kitlenin sýnýfsal kökeni genellikle küçük burjuvadýr. Küçük burjuvazinin alýþkanlýklarýný taþýmaktadýr. Bu olumsuzluklarýna raðmen oligarþinin saldýrýlarýna karþý direnme çizgisi nasýl yaratýlacaktýr? Yoksa yaratýlmayacak mýdýr? Mevcut objektif ve subjektif koþullarda doðru devrimci çizginin yaratýlmasý için eksik ve zaaflara raðmen onlarla uðraþmak için çaba sarfetmek gerekiyordu. Direniþ güçlerine düþen sorumluluk bunun baþarýlmasýnda yatýyordu. Tabi ki kitlenin geneli (en azýndan çoðunluðu) mücadele içerisinde proleterleþmiþ olsaydý, durum çok daha farklý olurdu. Ve Türkiye hapishanelerinde tehlike -boyun eðme- kadar ciddi boyutlara varmazdý. (*)
Bildiride açýklanan haklarý, eylemi býrakmak için ön koþul sayan Eylem Birliði (EB) davasý tutuklularý, altýný kendilerinin de imzaladýklarý açlýk grevi ilkelerini hiçe sayarak eylemi kýrdýlar... Ardýsýra ayný gün Devrimci Yol (DY) davasý tutuklularý belirlenen ilkeleri hiçe sayarak onlara katýldý. Bu þekilde toplu iradi býrakmalar tek tek dökülmeleri de hýzlandýrýyordu. Bunlara raðmen, eylemin sürmesi ve baþarýya ulaþma þansý hâlâ vardý. Devrimci Sol (DS) davasý tutuklularý «kitle dökülüyor» gerekçesine karþýlýk «o halde her siyasi yoðunluktan seçilmiþ insanlarla açlýk grevinin sürdürülebileceði» önerisini yaptýlar, kabul edilmedi. Ancak yeni hapishane müdürü Albay Nihat Yýldýrým’la görüþen Devrimci Kurtuluþ (DK) davasýndan bir temsilcinin hiçbir hak elde edilmemesine raðmen pazarlýðý bitirmesiyle eylem, eyleme istemeye istemeye katýlanlar tarafýndan bayramýn birinci günü býrakýldý. EB ve DY davasý tutuklularýnýn býrakmasýndan sonra bu kez açlýk grevinin ilkelerini çiðneyenlerin baþýný çeken DK, Halkýn Kurtuluþu (HK), Partizan (P) davasý tutuklularýydý. DS davasý tutuklularý eylemin siyasi deðerlendirmesini açlýk grevi sonrasý yaptý ve eylemin nasýl/niçin kýrýldýðýný geniþ olarak açýkladý. Bunun üzerine HK, DK, P davalarý tutuklularý da ortak bir bildiriyle suçluluklarýný gizleme telaþý içinde veryansýn ettiler. Ancak daha sonra P davasý tutuklularý dolambaçlý bir özeleþtiriyle sorumluluktan sýyrýlmaya çalýþtýlar.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
75 Ortaya çýkan durum, mücadeledeki sýnýf katýlýmý konumunun yanýnda, siyasetlerin de hapishanelerdeki mücadele platformunun neresinde ve hangi bakýþ açýsýnda bulunduklarýný gösteriyordu. - Eylül-Ekim Açlýk Grevinin Bitiþini Bir Tutsak Anlatýyor (Bir Koðuþtan Kesit) «Evet arkadaþlar, haber az önce geldi, diðerleri eylemi býrakýyorlar. Þimdi sizinle þunu konuþacaðýz... Ben görüþümü gerekirse açýklayacaðým... Sizden istediðimiz bu saatten sonra ne yapýlmasý gerektiði... Yani eylemi götürebilir miyiz?.. Hatta götürmenin zorluklarý bir yana, eylemi býrakmanýn doðru olduðunu söyleyenler de çýkabilir içimizden... Sakýn bir þey gizlemeyelim, ne düþünüyorsak açýk söyleyelim. Beni anlýyorsunuz sanýrým. Yalnýz çabuk olmamýz gerek. Arkadaþlar bizden acele sonuç istiyorlar...» Ýçimden bir ses artýk eylemin sonuna gelindiðini söylüyor... Eylemin sonu, ama yalnýzca bu eylemin... Peki niye sonlanýyor?.. Niye baþka türlü düþünüyorum?.. Eyleme dört siyaset kitle azýnlýðýyla baþlamýþtý. Üçü bir yana, biz, kitle çoðunluðunu oluþturan siyasetlerin eylemi desteksiz býrakabileceklerini de düþünmüþtük. Karþýlýklý güçleri iyi hesaplama ve baþarabileceðini anladýðýnda, özgücüne sonuna dek güvenmekti düþüncenin temeli. Evet, herþey hesaplanmýþtý, tam katýlým saðlanamadýðý ve gerekli noktaya kadar gidilemediði için, süresiz açlýk grevimiz genel olarak cuntayý teþhir etmekte ve özel olarak da saldýrýlarý durdurup hak elde etmekte yetersiz kalabilirdi. Bu durumda eylem büyük olasýlýkla siyasi talepler öne çýkarýlarak ölüm orucuna dönüþecekti; bu dönüþümü saðlayacak asgari örgütlülük ve hazýrlýk vardý. Duygularýný disipline etmiþ, olasý ölüm orucunun neferleri belirlenmiþti en azýndan... «Direniþ bir kez baþladý mý, dýþýnda kalmak M-L tavýr deðildir». Eyleme sonradan katýlanlarýn hapishane kitlesine
76 açýkladýklarý katýlma nedenleri yaklaþýk olarak buydu... Bir de bu büyük lafýn arkasýna sýðýndýklarý gibi, gereði sonuna kadar yerine getirebilselerdi... Bu katýlým bana çok güzel duygular yaþattý. Devrimci dayanýþmanýn eþsiz tadý, üç günlük yalnýz býrakýlmanýn acýsýný da bir anda unutturmuþtu. Yalnýz býrakýlma açýsýndan kastým, kendi gücümüze güvenmeme deðil kuþkusuz. Genel bir baþarý elde etmek, dýþýmýzdaki bir yýðýn faktöre de baðlýydý. Hapishane idaresi, yaptýðý anonsta birçok tehdit savurmuþtu ve hep beraber, «YAÞASIN SÜRESÝZ AÇLIK DÝRENÝÞÝMÝZ!» diye cevaplamýþtýk. Sonra açýk mazgalý býrakýp arkama döndüm ve eyleme katýlmayan arkadaþlarýn birþeyler yapmaya çalýþtýklarýný gördüm. Ýþte hep beraber olacaðýmýzý o anda anlamýþtým. Kitlenin tüm katýlýmýný saðlayan eylem en çok istenen eylemdir, ama herhangi bir eylemi baþarmak için bu mutlaka gerekli deðildir. Gerekli olan, eylemin doðru zamanlamasý, doðru politik taktik ve hedefleridir; eylemin mantýðýna uygun, dipdiri ilkeleridir. En somut biçimiyle eylemin, mücadelenin o aþamasýnda ihtiyaç olarak kendini dayatmasý, amaca ulaþmasýnýn en uygun yolu durumunda olmasýdýr. Bunun içindir ki, bir eylem için en elveriþli tüm koþullarýn gerçekleþmesini beklemek, çoðu zaman sorunu idealize etmekle özdeþtir. Ve sürekli en ideal koþullar beklendiði için bir türlü zamanýnda ve doðru taktiklerle adým atýlmaz, sürecin gerisine düþülür, inisiyatif hep çatýþýlan güçte kalýr. Bunun için devrimciler, mutlaka herkes katýlsýn mantýðý içinde, mücadelenin önüne kendi elleriyle barikat oluþturma hatasýna düþmemiþ, koþullar dayattýðý noktada tüm kitle katýlmadan da baþarý saðlayýcý taktikler uygulanmýþtýr. Ýlk anda, yeni katýlanlarýn ilkelerini, bizimkilerle arasýndaki büyük ayrýmý görmeyip kabul etmekle hata mý ettik? Çünkü böylece onlarýn mantýðýný, eylem mantýðý olarak kabullendik, ilke-mantýk iliþkisini kavrayamamýþýz gibi geliyor bana, bu birincisi...
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
77 Ýkincisi, bu katýlýmýn kendi kitlemizde yarattýðý psikolojik deðiþmeleri gözlemleyebildik mi? Çünkü insan psikolojisi, içinde bulunduðu eylem mantýðýyla doðrudan ilgili. «Eylemimize kimse katýlmayabilir, ölüm orucuna dönüþebilir, amacýmýz saldýrýlara dur demektir, siyasi teþhirdir.» Bu mantýk üzerine kurulmuþtu eylemimiz. Bu mantýða uygun davranýyorduk. Olduðunca uzun süre ayakta kalmak için belli miktarda þekerli su alýyorduk. Þekerli su alýp almamak çok önemli deðil, ama eylemin mantýðýný ortaya koyan bir olgu. Ama direniþe sonradan katýlanlar kýsa sürede sonuç alma mantýðýndan hareket ediyordu. Onlarýn katýlýmýný saðlamak için þekerli su almaktan vazgeçtik... Bu olanlarýn görünen sonuçlarýndan sadece biri; üstelik görünmeyenleri de var galiba. Kitledeki çoðalmayla birlikte, azýmsanmayacak sayýda arkadaþ üzerlerindeki yükün hafiflediðini düþündü. Daha rahat davranmaya baþladýk. Özgücüne güvenme çok önemliydi. Ve buna uygun olarak eylemimizin emniyet sübaplarý vardý. Oysa sonradan katýlanlar böyle düþünmüyorlardý. Diðerlerinin katýlmasýyla birlikte yere saðlam basan ayaklarýmýzý biraz olsun, belki de gözle görülmeyecek kadar yerden uzaklaþtýrdýlar. Þu an bastýðý topraða yabancýymýþ gibi duruyor ayaklarýmýz, topraða alýþamýyoruz, «sonuna kadar»diyenler eylemi kýrdýlar çünkü. Ýþte durumumuz bu... «Onlar eyleme katýlmasalardý keþke» demenin fazla kolaycýlýk olacaðýnýn bilincinde idik. Ancak eylemimizin mantýðýný korumayý ihmal etmemeliydik, özgücümüzün nabzýný iyi yakalamalýydýk. Ýnsanlarýn kolaycýlýðýna, kýsa sürede baþarý elde etme anlayýþýnýn olasý yalpalamalarýna ve eylem kýrýcý tavýrlara karþý daha iyi hazýrlanmalýydýk. Buraya kadar neyin, niçin olduðuna dair düþüncelerimin doðru olduðuna inanýyorum. Bundan sonrasý için emin deðilim. Eylemi götürebilir miyiz? Oportünizmin yarattýðý moral bozukluðunun etkisini hemen kaldýrabilecek miyiz?
78 Gerekirse baþarýyla ölüm orucuna dönüþtürebilir miyiz? Deneysizlik, güneþi perdeleyen bir sis gibi duruyor, güneþ nerede peki?.. Eylemi sürdürürsek belki baþarabiliriz, ama ya baþaramazsak? Süreci siyasi olarak tam tahlil edebiliyor muyum? Kafamda bu tür sorularýn biri gidip biri geliyor. Eylemi sürdürmek daha doðru diye düþünüyorum, ama -zorunlu olarak- «sürdürmeyelim» olacak cevabým. Arkadaþlarýmýn verdikleri cevaplarýn da yaklaþýk benimki gibi olduðunu duyunca þaþýrmadým. Koðuþtaki 13 arkadaþtan 12’si «kitle biziz, ama kitle baþaramayabilir» diyorlar... Onlara katýlýyorum. - Saðolun arkadaþlar. Cevaplarýnýzý ileteceðim þimdi, az sonra ne yapýlacaðý bildirilecek, her þeye hazýr olalým... - Görüþünü söylemeyecek misin? - Söyleyemeyeceðim! Toplantýyý yöneten arkadaþý o güne kadar görmediðim biçimde hepimiz gibi üzgün gördüm. Seni anlýyorum arkadaþým, belki de biz yanýldýk...» *** Tutsaklarýn açlýk grevinden kazancý, iþkencenin geçici olarak kalkmasý ve saç sorununun çözülmesi oldu. Doðal ki, kazanýlan geniþ tecrübe ve çýkarýlan dersler de vardý. Diðer kimi haklarýn verildiði 27 Eylül idare anonsu ve 6 Ekim 1. Ordu anonsuyla duyurulmuþtu. Hapishane yönetimi saç sorunu nedeniyle, daha birkaç hafta önce saldýran kendisi deðilmiþ gibi, tam bir ikiyüzlülükle yönetmeliðe göre tutuklularýn alabros týraþ olabileceðini söylüyordu. Ýþte yaptýrýmlarýn özü budur, her türlü araç askeri yaptýrýmýn konusu olabilir. Ýþkence sistematiði ve baský politikasýnýn bir yerinde týkanma olursa veya mevcut biçimiyle ihtiyacý karþýlayamaz duruma dönüþürse, «meþruluðunu» yitirirse, hemen yeni adýmlar, yeni taktikler gündeme getirilir.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
79
BÝLÝNEN Yaþamamýþtýk ama biliyorduk Ölecektik Ýhanet edenler olacaktý Sevecektik Unutulacaktýk belki Umudu dört mevsim diri Bir kýr çiçeði gibi taþýyacaktýk avuçlarýmýzda Duymuþtuk, biliyorduk Manyetoyu çeviren eller kýrýlacaktý Eriyecekti elektrotlar Ýnancýn sýcaklýðýnda Göz baðlarýna dünyayý sýðdýracaktýk Kavgasý barýþ bir özlem soðuk duvarlara Söylemiþtik. Biliyorduk Tutsak edilecekti tutsaklýk Ve «mesele esir düþmekte deðil Teslim olmamaktaydý» Boyun eðilmeyecekti. Eðmeyecektik. Þubat 1984
80
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
81
8 EKÝM 1981 - 14 HAZÝRAN 1982 Siyasi tutsaklarýn kararlýlýðý konusunda 12 Eylül generallerini tereddüde düþüren her eylem, yeni saldýrýlarýn önünde yalnýzca kýsa süreler için barikat oldu. Bu durum, Metris açýldýðýnda yapýlan 19 günlük Açlýk Grevinden sonra da 17 günlük, ikinci Açlýk Grevinden sonra da gözlendi. Eylemlerin yarattýðý etki sonucu geri adým atmak zorunda kalan yönetim, eylem sürecinde ve eylemin sonuçlandýrýlmasýnda yapýlan hatalarý, zaaflarý gözden kaçýrmýyor, kendi eksiklerini gidererek daha güçlü saldýrýlar yapýyordu... Sistemli dayak kalkmakla birlikte tamamen son bulmamýþtý. Örneðin, Ekim ’81 Metris’inde açlýk grevi sonrasý, Selimiye’den Metris’e sevk edilen bir kýsým tutukluya «hoþ geldin» dayaðý tattýrýlmýþtý. Kasým ayý ortalarýndan itibaren de dayaklar eskisini aratacak denli sistemleþmeye baþladý. Ýþkencecilerin Metris’i «mamaklaþtýrma» programýnýn taktiklerini tekrar gündeme sokmasý, geliþmeleri hýzlandýrdý. Bu arada altlý-üstlü koðuþlarýn birbiriyle alýþ-veriþlerini ve haberleþmesini kesmek; dolayýsýyla örgütlülüðü kýsmen engellemek için, hapishane idaresi alt kat pencerelerine tel örgü çekiyordu. Tel örgü bir santimetre kareden küçük peteklerden oluþuyordu ve siyasi tutuklularýn bunu kabullenmesi demek -alt kattaki koðuþlarýn sürekli karanlýk içinde kalmalarý bir yana- idareyi yeni giriþimleri için teþvik etmek anlamýna gelecekti. Tutsaklarýn «sökeriz, kullanýlmaz duruma getiririz» uyarýlarýna kulak týkayan idare, kýsa zamanda yanýldýðýný anladý. «Ceza veririm» diyerek, tellere verdiði önemi ifade eden yönetimin tehditlerini boþa çýkaran devrimci tutsaklar, bunlarý paramparça ederek iþlemez duruma getirdiler. Metris idaresi karþý tavýr geliþtiremedi.
82 5 Aralýk 1981 günü, Metris tarihinin en önemli günlerinden biridir. Devrimci tutsaklar ilk þehitlerini bugün verdiler... ÝSMET TAÞ isimli tutuklu tahliye olmuþtu ve birkaç gün içinde özgürlüðüne kavuþacaktý. Akþam üzeri karýn bölgesini saran þiddetli aðrý, kýsa süre sonra kan kusmaya dönüþünce, devrimci. tutsaklar sabaha karþý 03.00’e kadar, saatlerce «DOKTOR ÝSTERÝZ!», «TUTUKLULAR ÖLÜME TERKEDÝLEMEZ!» sloganlar attýlar... Kimse gelmedi... Metris doktorlarý da gelmiyordu. Ýsmet arkadaþ 03.00’te hastaneye kaldýrýldý, ancak artýk çok geçti... Ertesi gün akþam yemeðinden sonra, idarece yapýlan anonsta, Metris idaresi iðrençliðini, utanmazlýðýný ve ikiyüzlülüðünü haykýrýyordu: «Arkadaþýnýz ÝSMET TAÞ hapishane idaresi ve doktorlarýn gerekli her türlü müdahalesine raðmen Çapa Hastanesi’nde yaþamýný yitirdi. Hepinizin baþý sað olsun.» Ýþkenceci yönetim boþuna suçluluðunu gizlemeye ve gerçeklerin üstünü örtmeye çalýþýyordu. «ÝSMET’ÝN KATÝLÝ ÝDAREDÝR!», «ÝSMET’ÝN KATÝLÝ ÝDAREDÝR!», yüzlerce kez «ÝSMET’ÝN KATÝLÝ ÝDAREDÝR!» sloganlarýyla çýnladý Metris... «ÝSMET’ÝN HESABINI SORACAÐIZ!..» Daha önce de olduðu gibi. Metris idaresi, ÝSMET TAÞ’ýn katledilmesinden sonra suçunu örtbas etmek için siyasi tutsaklarýn, en duyarlý olduðu bir anda saldýrýya geçerek tutsaklarý psikolojik olarak çökertmek istedi. Bu olayýn ardý sýra. her yönden saldýrýlarýný arttýran idare, görüþ dönüþlerinde koðuþ koðuþ tutuklularý dövüyordu. 15 Aralýk 1981 günü görüþe çýkan E-5 koðuþuna yapýlan saldýrý bunlardan yalnýzca birisidir. Görüþe çýkan E-5 koðuþu ziyaret kabinlerinde dövülmeye baþlandý, tel örgülerin iki yaný bir daha karýþtý. Oðullarýnýn gözlerinin önünde dövülmesine haklý tepkiler gösteren analar, babalar, kadýnlar, çocuklar da kýyasýya dövülüyorlardý. Devrimci direniþin sembolü olan sloganlar susmamacasýna duvarlara ve coplara karþý haykýrýldý. Bu saldýrýda bir arkadaþýn burun kemiði kýrýldý, arkadaþýn tedavisi de, hastaneye sevki de aylarca yapýlmadý.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
83 Yine bu günlerde, her zaman olduðu gibi, devrimci tutsaklarý disipline etmek ve yaptýrýmlarýn yolunu açmak amacýyla, tutsaklarýn sayýmda belli bir isim sýrasýna göre dizilmeleri ve ismi okunan tutuklunun «burdayým,» cevabý vermesi dayatýldý. Tutsaklarýn bunu reddetmesi üzerine dövülen, hýrpalanan tutsaklar; koðuþ içinde de sýkýþtýrýlmaya; «not saklanýyor», «ne malum tünel kazýlmadýðý» vb. diyerek duvarlara yapýþtýrýlan gazetelerin, resimlerin altlarý aranmaya ve sayým sýrasýnda bu resimler parçalanmaya baþlandý. Sýk sýk sürtüþmeler ve kavgalar oluyordu. Ýdare soðuðu bile baský olarak kullanýyordu -ve sürekli kullandý- «kömür kalitesiz», «kazanlar yeni», «bozuk» vb. diyerek kaloriferleri bilinçli olarak yakmadý. Metris tarihinde ýsýnma sorunu hemen her dönem varlýðýný korudu. Kaloriferlerin yandýðý gün-saat miktarý o kadar azdý ki(*) koðuþlardaki peteklerin sayýsý bile, tam kapasite ile çalýþacak kazanlarýn çabasýný boþa çýkaracak nitelikteydi. Koðuþun yatakhanesinde 20, gazinoda 9, tuvalet ve banyo bölümünde 6 petekli topu topu üç radyatör vardý. Kimi koðuþlarda daha az petekli radyatörler bulunuyordu. Açýk arazide kurulu Metris Askeri Hapishanesi’nde yaþayanlar için bunun anlamý üþümekten baþka bir þey deðildi. Binanýn yeni, dolayýsýyla nemli oluþu ve 1981-’82 kýþýnýn sert geçmesi idareyi pek ilgilendirmiyordu. Soðuktan korunmak isteyen tutuklular, hapishane idaresini zorlamak amacýyla sayýmlara palto, þapka, atký ile çýkmaya baþladýlar. Ýdare bu protestoya karþý, kaloriferleri yakmak yerine tutsaklara yeni saldýrýlar yapmayý yeðledi. Birçok tutsak bu protestolar nedeniyle hücreye alýndý, dayaktan geçirildi. Yine bu günlerde, açlýk grevi sonrasý kýsmen düzeltilen hapishaneye kitap alýnmasý yolu tekrar daraltýldý. Dýþarýda yasak olmayan kitaplar bile «sakýncalý» gerekçesiyle keyfi (*)
1981-82 kýþýnda, Kasým-Mart arasý kaloriferler deðiþik zamanlarda toplam 15 gün yakýlmýþtýr. ’83-’84 ve ’84-’85 kýþlarýnda ise soðuk, devrimcilere karþý baþlýbaþýna bir silah olarak kullanýlmýþtýr. Bu doðrultuda hazýrlanmýþ bir dosya «Hapishanede Yaþam Koþullarý» baþlýklý bir dilekçeyle 2 no’lu Askeri Mahkemeye verildi.
84 olarak hapishaneye alýnmadý. «Not yakalandý» gerekçesiyle, kibritten her türlü el iþi yapýmýnýn yasaklandýðý da anonsla açýklandý. Bu þekilde anlamsýz-mantýksýz bir sürü keyfi uygulamayla, psikolojik yýpratma amacýnýn yanýsýra insani yaratýcýlýða gem vurmaya çalýþtýklarý da açýktý. Tutsaklar her türlü emek sürecinden uzaklaþtýrýlarak, yatýp kalkmaktan öte iþlevi olmayan insanlar konumuna getirilmek isteniyordu. Barýndýrdýðý insanlara hiçbir becerilerini geliþtirme olanaðý tanýmayan, yasaklayan hükmeden, insana, halka düþman bir yönetimin tüm karakteristik özelliklerini varlýðýnda cisimleþtiren bir yerdi Metris hapishanesi... Bu arada yemeklerin kalitesi düþtü, kantin satýþlarýysa durma noktasýna kadar gelmiþti. Evet, hapishane yönetimi ne zaman yemeðe el attýysa, olasý bir açlýk grevi sözkonusuydu hapishanelerde. Ya baskýlar bir açlýk grevini geliþtirecek düzeydedir ya da pek yakýnda «olanlar olacaktýr...» Esasen iþkenceci yönetim bugüne kadar devrimci direniþi böylesine ufak hesaplarla etkileyebileceðini sandý. 12 Eylül’ün zindan temsilcilerinin gün gelip uyguladýðý «küçük hesaplara» dayalý politikasý küçümsenmemelidir. Çünkü bu politika, bir koþulda baþarýlý sonuçlar verebilirdi: Karþýsýnda da küçük hesaplar peþinde koþanlarý bulursa... Gerçekten de Türkiye hapishanelerinde bu tür siyasi tutsak sayýsý az olmadý... Ancak devrimciler hiçbir dönem bu bataða saplanmadýlar. 1981-82 kýþýnda olduðu gibi... *** Metris Askeri Hapishanesi’ndeki ilk protesto-anmasý da 1981-82 kýþýnda gerçekleþtirildi. Kahramanmaraþ katliamýnýn yýldönümünde marþlar, türküler söylendi. Anmalarýn, devrimci duyarlýlýðýn, dayanýþmanýn güzel örneklerinden biri olduðunu çok iyi bilen iþkenceciler her zaman anmaya, slogan atmaya son vermelerini istedi devrimcilerden. Eðer koþullar saldýrý için uygunsa, hiç
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
85 beklemedi. Ya yasaklarý, ya baskýyý ya da her ikisini birden kullandý. Uygun koþullar yoksa, tutsaklara anma yapmamalarý karþýlýðýnda o güne dek vermediði bir çok hakký vermeyi önerdi... 1981-82 kýþ günleri saldýrý için uygundu. 17 günlük açlýk grevinin kamuoyunda yarattýðý tepki azalmýþtý ve cunta ülke çapýnda bir kan denizi yaratýyordu... Anmalar vb. olaylar, böyle günlerde iþkenceci yöneticilerin saldýrýsý için «haklý bir zemin» saðlayacak bulunmaz malzemeleri oluþturuyordu. «Hala siyaset yapýyorlar» diyordu kamuoyuna, sanki devrimci tutsaklarýn siyaset yapmadýðý gün varmýþ gibi... Ve «baskýn basanýndýr» taktiðiyle direniþi çökertmeye yöneliyordu. *** Bu arada oligarþi, yeni bir saldýrý-demagoji yönteminin temellerini atma çabalarýný baþlatýyordu. ’81 Kasým-Aralýk aylarýnda, tüm hapishanelerde olduðu gibi, Ýstanbul hapishanelerinde de bir anket yapýlmaya baþlandý. CIA patentli bu anket, basýlý anket formlarýyla yapýlýyordu. Ýçinde önceden belli bir sonucu çýkarmayý hedefleyen sorular-cevaplar bulunan bu ankete katýlmak, oligarþinin elde etmek istediði sonucun yaratýlmasýna hizmet edecekti ve kabul edilemezdi. DS davasý tutsaklarýnýn katýlmama önerisi ve tavrýna karþýn, diðer davalardan tutuklular bu politik öngörüden yoksun olarak «nasýl olsa baþka yerlerde katýlanlar var, bizim katýlmamamýz birþey deðiþtirmez» diyerek anketlere katýldý. Anket, burjuvazinin uzun vadeli saldýrýlarýnýn bir parçasý olarak gündeme gelmiþti ve bir adli tutuklunun bile cevaplayamayacaðý sorularla doluydu. Sorular, temelde kiþilik bozukluðunu veri olarak almýþ ve bu bozukluðun nedenlerini ortaya çýkaracak cevaplar içeriyordu. Cinsel sorunlardan aile iliþkilerindeki bozukluklara kadar, toplumsal nedenlerden uzak her türlü konuda cevap
86 istenen bu anketin amacý belliydi: «Devrimciler kiþilik bozukluklarý taþýyan, akli ve ruhi dengeleri bozuk kiþilerdir».(*) Yapýlan ankete verilen cevaplardan çýkan «bilimsel sonuç» budur. Yýllardýr sürdürülen demagoji ve karalama bu defa bilimsel bir kýlýfla kamuoyuna sunulacaktý. Oligarþi devrimci tutsaklarý düþüncelerinden vazgeçirmek, devrimci kiþiliklerini yok etmek, halkýn nezdinde küçük düþürmek gibi çok boyutlu siyasi hesaplarýný; bilimsel etiketli demagojik çabalarýný, her dönem sürdürmüþtür. Oligarþi ’85 yýlýnda (21 Ocak) düzenlediði uluslararasý bir toplantýyla «Teröristlerin Rehabilitasyonu»nun çözüm yollarýný arama baþarýsýný(!) gösterdi... Bir yanda ABD ilaç tekelleri, bir yanda CIA ve NATO diðer yandan da ülkemizdeki görevliler 5 yýldýr üzerinde çalýþtýklarý konuyu elbirliðiyle gündeme getiriyorlardý. Devrimciler 8.4.1985 günü «Bir Sempozyum ve Hapishaneler Gerçeði» baþlýðýyla 2 no’lu Askeri Mahkemeye verdikleri 5 imzalý 10 sayfalýk dilekçede sorunu þöyle dile getiriyorlardý: «(...) Bizim durumumuzun ne ‘terörizm’ ile ne de psikiyatri ile herhangi bir ilgisi yoktur. Sorun her þeyden önce sýnýflar mücadelesidir ve bu anlamda toplumsal bir sorundur. Sorunun kaynaklarý ise, kiþilerin psikolojik (*)
1984 yýlýnda bu anketin sonuçlarý aynen bu þekilde açýklandý. Ve bu anket sonuçlarý 1988 yýlýnda ABD’de yayýnlandý. Oligarþinin «teröristleri rehabilite etme» programý daha sonra da devam etti. Bu defa Ayhan SONGAR’ýn sorumluluðunda bir ekip iþe el attý. Hiçbir neden gösterilmeksizin Metris Hapishanesi’nde kalan Devrimci Sol davasýnda yargýlanan 10 tutsak, Cerrahpaþa Hastanesi’ne götürüldü. Hastanede bizzat Ayhan SONGAR kendisi gelerek, tutuklulardan beyin filmi çektirmeleri ve test formlarýný doldurmalarýný sempatik bir üslupla istedi. Siyasi tutuklular reddedince tehdit savurdu. Ama bunda da baþarýlý olamadý. Devrimciler kararlý bir þekilde «böyle bir oyuna alet olmayacaklarýný» belirtip tavýr koydular. Bunun üzerine mecburen bu tutsaklar ayný gün hapishaneye geri götürüldüler. Bu durum hemen siyasetlere iletildi ve tavýr alýnýp kimsenin gitmemesi istendi. Buna raðmen Cerrahpaþa’ya gidip teste katýlanlar oldu.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
87 durumlarýnda deðil, toplumun ekonomik ve sosyal yapýsýndadýr. Bilim, insanlýða ve ülkemize hizmet etmek istiyorsa, insanlýðýn mutluluðu ve onun önündeki engelleri kaldýrma yönünde çaba göstermelidir. Halbuki sizin tüm bu çalýþmalarda güttüðünüz amaç, sömürü ve baský düzenine hizmet edecek materyaller yaratmaktýr. Bu anlamda böylesi çalýþmalarýn bilimselliðinden bahsedilemez. Gerek konuya bakýþ açýsýnýn, gerekse de bildiðimiz þöhretiniz (toplantýya katýlanlardan bazýlarý: Ýhsan DOÐRAMACI, Prof. Turhan ÝTÝL, Prof. Ayhan SONGAR, CIA istasyon þefi Paul HENZE, bakanlýk temsilcileri ve hapishane müdürleri...) bunu göstermektedir. Türkiye’deki toplumsal sýnýflarýn temsilcilerinin psikolojik hastalýklarý, kiþilik özellikleri, zeka düzeyleri bilimsel olarak incelenecekse, bu konuda bizim muhataplarýmýzýn sivil faþistler olmadýðý açýktýr. Onlar bizim için maþadan baþka bir þey deðildir. Bizim asýl muhatabýmýz devlet örgütlenmesi ve arkasýndaki egemen güçlerdir. Yani Milli Güvenlik Konseyi’nden, hükümetten, iþkenceci polis ve hapishane görevlilerinden, iþbirlikçi tekelci burjuvaziden temsilciler getirirseniz, biz o zaman onlarla mukayese sýnýrlarý içinde bu araþtýrmaya katýlýrýz. Ancak bu mukayeseyi gerçekten bilim adamý olduðuna inandýðýmýz kimseler yaptýðý taktirde rýza gösterebiliriz. (...) Peki bugün rehabiliteye ihtiyacý olanlar yok mudur? Elbette vardýr. Bugün her türlü namus mefhumundan yoksun, dini-imaný para olan ve daha fazla kâr için halký yoksulluða, sefalete mahkûm eden, halka ve temsilcilerine karþý sömürüyü devam ettirmek için insanlýk dýþý baský ve sindirme politikasý uygulayan egemen sýnýflar ve onlarýn uþaklarý böyle bir rehabilitasyona muhtaçtýr. Bunlar ulusal ve uluslararasý planda namus ve itibarýný üç sente satanlardýr. Bunlar yaþamdan kopukluklarýnýn acýsýný yaþam kaynaðý olan gençlikten çýkarmak isteyenlerdir. Bunlar kendi ahlaksýzlýklarýný örtbas edebilmek için en tehlikeli gördükleri gençliði her türlü yozlaþmaya itenlerdir. Bunlar, hepsinden önemlisi, insanlýða düþman olanlardýr. Ve gerçek anlamýyla rehabilitasyona
88 muhtaçtýr. Bu rehabilitasyonu yerine getirecek olan ise katlettikleri, iþkenceye yatýrdýklarý, sefalet ve açlýða mahkûm ettikleri devrimciler ve halk olacaktýr. (8.4.1985, imzalar ) *** Ve Ýstanbul hapishanelerinde kanlý bir gün daha: Daha önce bahsettiðimiz, Alemdað Hapishanesi’nde Þubeye adam vermemek için direnen tutuklulara yapýlan saldýrý ve iki tutsaðýn yaþamýný yitirmesi üzerine, bu katliamý protesto etmek için Metris tutuklularý 26 Aralýk 1981 günü üç günlük açlýk grevine baþladýlar. Metris idaresi ise ertesi günü anonsla, radyo ve TV’leri toplayacaðýný açýkladý. Tehdit için -kalýcý veya geçici bir sonuca ulaþacaðý bir yanaözellikle yýlbaþýndan birkaç gün öncesinin seçilmesi, iþkenceci yönetimin ne kadar küçük hesapçý olduðunun somut bir örneðiydi. Devrimcileri, TV’nin alýnmasý vb. ekilemezdi. Bu tehdidi boþa çýkarmak için TV ve radyolar paketlenerek -henüz onlar toplamaya baþlamadan- idareye verildi. Sayým alan subaylar, önlerine konan TV ve radyolarý -biraz da þaþkýnlýk içinde- almak zorunda kaldýlar. Tüm bu baský ve keyfi yasaklarý protesto etmek ve aileler aracýlýðýyla kamuoyuna duyurmak için devrimciler 5, 6,7 Ocak günleri görüþe çýkmadýlar ve 11 Ocak günü bu baský ve keyfi yasaklar kalkmadýðý sürece, 12 Ocak Pazartesi gününden baþlamak üzere sayýmlarý yataklar üzerinde vereceklerini hep bir aðýzdan anons ettiler. Bu arada hapishane idaresi ailelerden aldýðý ilaçlarý keserek hasta tutsaklarý zor durumda býrakýyordu. Hapishanedeki insanlar için hastalýðýn bedelini ödemek, maddi-manevi olarak hep çok güç koþullarda yaþamak olmuþtur. Beslenme yetersizliði ve doktorsuzluktan öte yataða çakýlmak ve ilaçlarýn el yakan fiyatlarý gibi... (Yönetmeliklere göre ilaçlarýn parasýz karþýlanmasý gerekirken, hapishane yönetimi ilaç parasýný tutsaklara ödetiyordu. Yönetmelikteki, tutsaklarýn aleyhine maddeleri uygulamakta tereddüt göstermeyen yönetim, tutsaklar lehine olan maddeleri uygulamamakta da ayný ölçüde tereddütsüz davranýyordu.)
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
89 12 Ocak sabahý için tutsaklar da iþkenceciler de kendi hazýrlýklarýný yapmýþ bekliyordu. Ama oligarþinin planlarýnýn alýþýlmýþýn dýþýnda ve daha sinsice, cüretkârca olduðu o sabah anlaþýlacaktý. Metris’te ilk defa böylesine geniþ çaplý ve pervasýz bir saldýrý düþünülmüþtü. 12 Ocak sabah sayýmýndan baþlayarak idare, yataklarda oturarak sayým verme direniþine saldýrdý. Koðuþlarýn hemen her tarafý, aðýz-burun vb. kanamasý sonucu kan lekeleriyle dolmuþtu. 12 Eylül’ün Metris’teki yetkililerinin doðrudan denetiminde ve gözetiminde yapýlan operasyonda tutsaklar, koðuþlarýn gazino bölümünde balýk istifi yapýlarak, sivrilmiþ göze batan, temsilci durumunda olanlar koridora çýkarýlýp ayrýca özel olarak dayaktan geçirildiler. Operasyon sabah saat 09.00’dan gece 23.00’e kadar sürdü. Metris, «ÝÞKENCE YAPMAK ÞEREFSÝZLÝKTÝR!», «ÝNSANLIK ONURU ÝÞKENCEYÝ YENECEK!» sloganlarýyla inliyordu. Saldýrý ters tepmiþti. Akþam sayýmýný almaya zaman bulamayan hapishane idaresi ertesi gün de operasyonla sayým alacaðýný ilan etmesine karþýn, direniþin gücü karþýsýnda geri adým attý ve operasyonu durdurdu. Birkaç gün yalnýzca yatakta sayým veren tutsaklarýn fotoðrafýný çekti. Fotoðraflarý, açýlacak davada kanýt olarak kullanacaðýný söylerken, direniþi kýrabileceðini deðil de zayýf unsurlarý koparacaðýný düþünüyordu. Ertesi günler bundan da vazgeçti ve bu tür sayýmý çaresiz kabullendi. Baþka araçlarla çözüm saðlama ve sayýmý bu þekilde normale döndürme beklentisine girdi. Direniþi açýk saldýrýyla kýramayan Metris iþkencecileri, topyekün saldýrý için psikolojik ortamý yaratmaya yönelik baský ve yasaklar politikasýný yaygýnlaþtýracaktý. 5, 6, 7 Ocak günleri tutsaklar, idarenin yaptýrýmlar politikasýný ve böl-yönet mantýðýný boþa çýkarmak, farklý uygulamalara ortak tavýr koymak, birbirlerine destek saðlamak için aile görüþüne çýkmadýlar. Buna karþýn yapýlan anonsta ise, aile-avukat görüþüne, revire tek sýra halinde ve elbise önleri iliklenerek çýkýlmazsa, tutsaklarýn bu haklardan yararlanamayacaklarý bildiriliyordu.
90 Gerici sembollere saygýnýn bir parçasý olan tek sýra oluþ ve ön iliklemeyi, devrimci tutsaklar kabul edemezdi. Ve görüþe çýkmama kararý aldýlar. Böylece Metris idaresi yine verdiði sözü çiðniyordu. 6 Ekim 1981 tarihli anonsta ise 1. Ordu ve Sýkýyönetim Komutanlýðý, hiçbir biçimde avukat görüþünün yasaklanamayacaðýný bildirmiþti. Dayak ve iþkencenin kalkacaðýný da... (*) Saldýrýlar artarak, çeþitlenerek sürdü. Aralýk-Ocak aylarý ve sonrasýnda hapishane yönetimi keyfi lamba söndürmelerle tutsaklarý huzursuz etmeye, gazete okumalarýný, TV izlemelerini engellemeye çalýþtý. Bunu engellemek için tutsaklar da sýk sýk mazgallara vuruyor, lambalarýn açýlmasýný istiyorlardý. Ve hatta, açýk býrakýlan tek ampulü kendileri çýkararak tüm koðuþlarý karanlýkta býrakýyor, böylece hapishane idaresi üzerinde baský oluþturuyorlardý. Bir psikolojik savaþ baþlamýþtý. Erler tutsaklarýn uyumasýný engellemek için koridorlarda gece yarýsý demeden baðýrýþ-çaðýrýþ top oynadýlar, yemeklere kum-taþ attýlar ve hatta karavanalara subaylarýn izniyle tükürmeyi, iþemeyi marifet saydýlar! (*)
Sýraya geçme ve ön ilikleme yaptýrýmý sürdüðü sürece, aile ve avukat görüþü, revire çýkmama kararýna; yalnýzca direniþ kýrýcýlýðýný meslek edinmiþ EB davasý tutsaklarý katýlmadý. 17 günlük açlýk grevinin 15. günü (kendilerinin 11. günü) eylemi býrakarak «ilk eylem kýrýcý» ünvanýný kazanan EB davasý tutsaklarý; açlýk grevini deðerlendiren Devrimci Sol davasý tutsaklarýnýn bildirisine karþý verdikleri cevapta; geçmiþteki «kahramanlýklarýný» abartarak, övünçle «Mamak’ta nasýl direndiklerini» yazýyor ve Devrimci Sol tutsaklarýný, eylemi gereksiz baþlattýðý ve gerektiði zaman býrakmadýðý (!) için, aðýr bir dille eleþtiriyordu. Daha o zaman üstü kapalý da olsa EB davasý tutsaklarýnýn tavrýnýn son tahlilde teslimiyete varacaðý belli olmaya baþlamýþtý. Bocalýyorlardý. Ýçten çürümenin giderek yayýlmasý, bunlarý dengesiz, durmaksýzýn görüþ deðiþtiren bir yapýya döndürüyordu. Metris’in Mamak gibi olmasý da onlarý hiç mi hiç ilgilendirmiyordu artýk. Dönüþümün, saða kayýþýn can alýcý göstergelerinden biri, 12 Ocak operasyonlarý sýrasýnda görüldü. Genel karara uymayan Halkýn Devrimci Öncüleri (HDÖ), EB davalarýndan tutsaklar oturma grevinin ilk günü, sayýmý diðer siyasi tutsaklar gibi yatakhanede kolkola ve sopa altýnda deðil; gazinoda, ayakta veriyorlardý ve idareden bir artý puan daha alýyorlardý. Þubat ayý baþýnda da her zamanki bölücülük iþlevine uygun olarak EB davasý tutsaklarý, aile görüþüne-revire çýkmayacaklarýný ancak avukat görüþüne çýkacaklarýný açýkladýlar.
(*)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot
91 - Bir Tutsaðýn Anlatýmýndan 12 Ocak Direniþi: Faþizme Vurulan Bir Darbe
a a r e u n
p
ý e y e
p
i u ý
l
- Þubat - Mayýs 1982 Dayaklara, psikolojik baskýya raðmen Metris idaresi tutuklularýn direniþini çözemedi. Direniþ ailelerin hapishane yöneticileri üzerinde bir baský gücü kurmasýný saðlamýþtý.
101 Koþullar idareye saldýrýnýn yoðunlaþtýrýlmasýný ve olgunlaþtýrýlmasýný düþündürüyordu. Oligarþinin hapishane yetkilileri bildiðini okumayý sürdürürlerken, artýk ailelerin baskýsýný ve kamuoyunu da aþýlmasý gereken bir olgu olarak düþünmeye baþlamýþlardý. Bu düþünce ile Bizans oyunlarýna, çeþitli manevralara baþvurmaktan çekinmediler ve bu politikalarýný süreç içinde daha da yetkinleþtirdiler. Hapishane yönetimi, hiç de niyeti olmadýðý halde, Þubat ayý ortalarýndan itibaren siyasi temsilcilerle görüþmeye baþladý. Kendisini diyalog yanlýsý, uzlaþmaya hazýr göstermeye çalýþýyordu ve hiç beklenilmeyen bir biçimde, Þubat ayý sonunda yeni bir adým attý. Eðer tutsaklar gazinoda belli bir sýraya geçip, isim okunduðunda «buradayým» derse; - Siyasi temsilcilik kurumunun tanýnacaðýný (4 erkek, 2 bayan temsilci) - Ayný davadan yargýlananlarýn biraraya toplanacaðýný - Hapishaneye battaniye, terlik vb. þeylerin alýnacaðýný - Iþýklarýn 22.00 deðil de 24.00’de söndürüleceðini - Yemeklerin kalitesinin düzeltileceðini, miktarýnýn çoðaltýlacaðýný - Radyo ve TV’lerin geri verileceðini açýkladý. Pek alýþýlmýþ birþey olmayan ve dýþarýdan bakýldýðýnda -özellikle oportünizm için- oldukça cazip görünen bu öneriler çoðunluk kararýyla kabul edildi(*). (*)
Bu anlaþma DS, TÝKB ve diðer bazý siyasi davalardan yargýlanan tutsaklarýn karþý çýkmasýna raðmen çoðunluk kararýyla onaylandý. DS davasý tutsaklarý çoðunluða uyacaðýný söylerken TÝKB davasý tutsaklarý kararý tanýmayacaðýný ilan etti. Karþýlýklý tavizlere dayanan geçici bir uzlaþmaydý bu anlaþma. Ýdarenin manevra yaptýðýný açýklayan DS davasý tutsaklarý bu anlaþmayý tek koþulla kabul etti: Eðer hapishane idaresi sözünde durmazsa sayýmda «buradayým» demeye son verilecekti. Diðer dava tutuklularý bu koþulu kabul edince DS davasý tutuklularý çoðunluk kararýna uyacaðýný açýkladý. Çünkü bu anlaþma temsilcilik kurumunun kabulüydü ve 12 Eylülcülerin siyasi tutsaklarý gayri resmi olarak da olsa siyasi tutuklu kabul edip tanýmasýnýn ileri bir adýmýydý. Salt bu maddenin verilecek haklar paketinde yer almasý bile çok önemliydi.
a n o
g M i
g y y b g d b t d
k z b m
k D d a b o t k t
b
e e n k , u
t e r , a
2
n
a u
n
ý n ý
» l
2 u k
102 Bu anlaþmayla, tek sýra yürüme ve ön ilikleyerek aileavukat görüþüne, revire çýkma ve önceden belirlenen kabin numarasýna göre görüþ yapma zorunluluðu ortadan kalkmýþ oluyordu. Anlaþma sonrasý hapishanenin alt kat koðuþlarý aile görüþüne normal olarak çýktýlar. Ancak bir gün sonra (2 Mart) orta kat koðuþlarý görüþe çýkarken, hapishane idaresinin tuzaðýna düþüldüðü anlaþýldý. Hapishane yönetimi sabah saatlerinde koðuþlara daðýttýðý bildirisinde aile-avukat görüþüne koðuþtan isim sýrasýna göre çýkýlacaðýný, tek sýra yürüneceðini duyuruyordu. Sil baþtan olacaktý herþey, ama yönetimin avantaj kazandýðý da ortadaydý. Siyasi tutsaklarý bir kez olsun görüþe çýkartarak ailelerin baskýsýný gevþetmiþti. Hapishane yönetimi uymadýðý için tutuklular da anlaþmaya uymadýlar ve direniþ kaldýðý noktadan tekrar baþladý. Bu kýsa ömürlü anlaþma sonunda, siyasi tutsaklarýn tek avantajý radyo ve TV’leri almalarý oldu. Ona da avantaj denirse tabii... Siyasi tutsaklar yalnýzca mahkeme ve havalandýrma için koðuþtan çýkýyorlardý artýk. Mahkemeye gidiþ ve dönüþlerde zorla ön ilikletilmeye çalýþýlýyor, özellikle dönüþlerde aðýr biçimde dayak atýlýyordu. Böylece koridorlarda dayak meþrulaþmýþtý. Ýþkenceciler aklý sýra «savaþ hilesine» baþvurmuþtu. Bir kez daha o pek böbürlendikleri «asker sözü»ne uymamýþlardý. Devrimcilerin bu anlaþmaya yanaþmasý ve «buradayým» demek, elbette, tek baþýna askeri yaptýrýmlara uyulmasý anlamýný taþýmýyordu. Ama diðer askeri yaptýrýmlarla birlikte ele alýndýðýnda, askeri yaptýrýmlarýn bir parçasý olarak düþünülebilirdi. Cuntanýn hapishane görevlileri yeni taktikler için nabýz yokluyordu. Gelecek saldýrýlarýna kademe kademe zemin hazýrlýyordu. Kesin darbesini vurup teslim alacaðý uygun þartlarý henüz yaratamamýþtý. Oligarþi her dönem saldýrý ve baskýlara uygun gerekçeler bulmuþ, baský ve þiddet politikasýný bu gerekçeler üzerinde
103 inþa etmiþti. Biri eskiyip zamanýný doldurmadan, kamuoyunda teþhir olmadan yeni bir saldýrý biçimine sarýlmýyordu. Bir bakýma bu taktiðiyle devrimcilerin dikkatlerini uygulanmaya çalýþýlan politikanýn özünden uzaklaþtýrmaya, görünürdeki uygulamalar üzerine yoðunlaþtýrmaya çalýþýyorlardý. Uygulamalarýna karþý kamuoyunu yanýltacak mesajlara ihtiyaçlarý vardý. Kýsacasý, oligarþinin taktiðinin iki yönü vardý. Bir yanýyla elinden geldiðince hapishanede bulunan çeþitli devrimci kesimleri yanlýþ hedeflere yöneltmeye çalýþýrken, diðer yanýyla kamuoyunu yanýltmayý hedefliyordu. 13 Mart 1982’de TKEP davasýndan yargýlanýp idama mahkum edilen Ý. Ethem COÞKUN, Seyit KONUK, Necati VARDAR’ýn Ýzmir’de idam edilmesi üzerine, idamlara karþý protesto niteliðinde sloganlar atýldý, marþlar söylendi ve ortak protesto metni okundu. Ve 15 Mart’ta baþlayan ana Devrimci Sol davasý hem devrimciler, hem de oligarþi açýsýndan daha net politikalara yönelindiði bir aþamanýn baþlangýcý olacaktý.
- Bir Tutsak Yeni Açýlan Bir Davayý Anlatýyor:
*** Oligarþinin mahkemeleri bundan böyle DS davasý tutsaklarýnýn her türlü baský ve yaptýrýmlara karþý ödün vermez tavýrlarýna tanýk olacaktý. Tarihe mal olan bu tavýr gelecek kuþaklara taþýnacak, parlak bir miras olacaktý. Beþ generalli 12 Eylül yasacýlarýnýn, keyfiliklerine bir yenisini ekleyerek, alelacele gruplar halinde mahkemeye getirme yasasý çýkarmasý ve uygulamasý, tutsaklarýn kararlý tavrýný deðiþtirmeyecekti...
y e k t a d m d
9
110
N a
DS davasý tutsaklarý 12 Eylül mahkemelerinin yargýlamalarýma yepyeni bir hava getiriyor, mahkemelerde devrim rüzgarlarýný estiriyorlardý. 12 Eylül mahkemeleri hukukuyla, iþleyiþiyle, kuruluþuyla halk güçlerinin bu mahkemelere çýkarýlan temsilcilerince mahkûm ediliyordu. Baþaþaðý duran yargý, ayaklarý üzerine oturtulmuþtu. Devrimci tutsaklar, düzeni, devleti ve bunlarýn yargý kurumlarýný yargýlýyordu. 12 Eylül mahkemeleri, devrimin 12 Eylül’ü yargýladýðý kürsülere dönüþüyordu.
i n k ý e
i l
u i s
ý n r þ i e ý
111
a A
MAHKEMELER VE DEVRÝMCÝ BAKIÞ AÇISI Devrimciler mahkemeler aracýlýðýyla devrimci kavgayý tarih önünde burjuvaziye karþý savunmakla kalmaz, ayný zamanda burjuvaziyi yargýlar ve yaþanýlan günün ekonomik, politik tüm canalýcý ülke sorunlarýna iliþkin tutumlarýný belirtir, mesajlar iletirler. Devrimci çalýþmayý önlemek için kendi yasalarýný bile çiðneyecek yöntem arayan 12 Eylül cuntasýnýn engellemelerini devrimci tutsaklar nasýl aþtýlar? Devrimcilerin mahkeme tavýrlarýnýn daha iyi anlaþýlmasý için þu örnekler verilebilir: 15 Mart 1982’de Devrimci Sol II ana davasýnýn açýlýþýnda devrimcilerin gösterdiði kararlý tutum, 2 Kasým’da DS III davasýnýn açýlýþýnda da yinelendi. Mahkeme heyetinin devrimcilere söz hakký vermemesi üzerine, 250 dolayýnda tutuklu kimlik vermedi. Ardýndan ayaða kalkarak hep bir aðýzdan militarizmin süreklileþtirilmesinin, baskýnýn, terörün kurumlaþtýrýlmasýnýn ileri kilometre taþý olan 1982 Anayasasý’ný protesto etti. «BÝZ DEVRÝMCÝLER, YURTSEVERLER, DEMOKRATLAR, FAÞÝZME KARÞI MÜCADELE EDENLER OLARAK HALKIMIZA BASKI, ÞÝDDET UYGULAYAN, TÜRKÝYE HALKLARINAAÇLIK, YOKSULLUK, SEFALET GETÝREN BU ANAYASAYI PROTESTO EDÝYORUZ» (2.11.1982 II no’lu Sýkýyönetim Mahkemesi Devrimci Sol davasý mahkeme tutanaklarýndan aynen alýnmýþtýr) þeklinde bir anonsla devrimci tavýr ortaya konuldu.
v a c z z a i m t k m h
d ç
a v B d d H f
b v
z
(
ý ý , ý
e i
ý
a I n a r , 2
K E N I e i
112 Mahkemeye verilen on imzalý ayrý bir dilekçe hakkýnda açýlan dava sonucu yapýlan savunmadan (13.12.1983 1 no’lu Askeri Mahkeme) dolayý tekrar dava açýlmýþ; tekrar savunma verilmiþ sonunda 12 Eylül’ün güdümlü mahkemeleri verdikleri cezalarla devrimcileri susturamayacaðýný anlayýnca, 85’e kadar süren davayý -verdiði 10’ar yýl cezalarla yetinip daha fazla sürdürmekten vazgeçmek zorunda kalmýþtýr. Tarihsel öneme sahip bu kararlýlýk ayný zamanda oportünist çizgiyle devrimci çizgi arasýndaki ayýrýmý belirliyordu. Statükocular emperyalizmin ve iþbirlikçi tekellerin ’82 Anayasasý’ný protesto için mahkemelere dilekçe vermenin gerekli olup olmadýðýný tartýþýrken, DS davasý tutsaklarý hukuki ve siyasi konumlarýna uygun protesto dilekçeleri vermekle kalmýyor, mahkemenin karþý-devrimci inisiyatif kurma giriþimlerini hep bir aðýzdan yýkýyorlardý (*). Mahkemeleri devrimci kürsüye çevirme geleneði, DS IV davasýnýn açýlýþýnda da sürdürüldü. 5 Eylül günü duruþmaya çýkarýlan Sultanahmet ve Saðmalcýlar hapishanesindeki dava sanýklarý, toplu olarak 6 Kasým genel seçimlerinin içeriðini açýkladýlar. Mahkemenin, sanýklarýn konuþmasýna izin vermemesi ve duruþmadan atmasý üzerine «FAÞÝST CUNTA BÝZLERÝ YARGILAYAMAZ!, KAHROLSUN FAÞÝZM!» diye defalarca slogan attýlar. 5 Eylül günü davanýn ilk duruþmasýna götürülmeyen, ayný davanýn Metris Askeri Hapishanesi’nde kalan 90 sanýðý ise 12 Eylül günü, beþ kiþilik faþist generaller yönetiminin 3. yýlý nedeniyle, bildiri okuyup sloganlar atarak protestoda bulundular. Bu nedenle tutuklular bizzat mahkeme heyetinin emriyle herkesin gözü önünde dayak ve iþkenceye tabi tutuldular. 12 Eylül’ün «adalet daðýttýðý» söylenen kurumu, gerçek yüzünü, iþlevini ortaya koymak zorunda kalmýþtý. (*)
12 Eylül Anayasasý ile birlikte tüm tutuklularýn oy kullanma haklarýnýn kaldýrýlmasýný protesto etmek için, DS davasý tutuklularýnýn yaptýðý 7 - 10 günlük açlýk grevi önerisi, bir - iki siyaset hariç, genel olarak kabul edilmedi. Oportünizm, geliþmeleri doðru yorumlayýp siyasi tavýr geliþtirmekten uzak duruyordu.
113 Bunlardan ayrý olarak DS davasý tutuklularý halkýmýzý her türlü baský cenderesine sokan yasaklarý, olaylarý her fýrsatta dilekçelerle teþhir etmeye, amaçlarýný ortaya koymaya çalýþmýþ, çalýþmaktadýr. DS toplu davasý açýldýðýndan bu yana, bu davanýn sanýklarý mahkemelere bu çerçevede onlarca dilekçe verdi. Dünya tarihi, baðýmsýzlýk ve kurtuluþ için savaþanlarýn düþmanlarýndan hesap sorduklarýna, mücadelenin bedelini ödemekten kaçýnmadýklarýna, yaptýklarýndan dolayý sadece halklarýna karþý sorumlu olduklarýna tanýktýr. Türkiye’nin baðýmsýzlýðý, kurtuluþu ve sosyalizm için mücadele edip tutsak düþenler de, bu sorumluluk ve görevden hiçbir zaman kaçmadýlar. Burjuvaziden af istemediler, aksine tutsaklýk koþullarýnda burjuvaziyi yargýlamanýn, hesap sormanýn yollarýný zorladýlar, yarattýlar. Oligarþi, devrimcilerin bu tavrý karþýsýnda boþ durmadý. Kendi yasalarýný da (savunma hakký) hiçe sayarak devrimcileri susturmak için onlarý her türlü savunma olanaðýndan yoksun býraktý. Aðýr hapis cezalarýyla tehdit edip, caydýrmaya çalýþtý. Ama devrimciler bu oyunlarý boþa çýkarmasýný bildiler. Savunma ve suç duyurusu dilekçelerinden aldýklarý 20 - 30’ar yýllýk aðýr hapis cezalarýna (bir o kadar da sürgün cezalarýna) raðmen susmayýp, verdikleri yüzlerce; binlerce sayfa savunmalarýyla, oligarþiyi, kendi kurumlarýnda çaresiz duruma düþürdüler. “BÝZ MARKSÝST-LENÝNÝSTÝZ, SAVAÞIRKEN DE TUTSAK DÜÞERKEN DE BÖYLEYÝZ” demesini her zaman bildiler. Kýsaca hapishaneleri direniþleriyle mahkemelerdeki direniþ birlikte ele alýnmýþ, bir bütün olarak deðerlendirilmiþtir.
b y d
y g
ç u e h b
B d y
h k m d ç ö
(
*** Ahlak dýþý arama ve savunma hakkýna yönelik saldýrýlar nedeniyle, DS davasý tutsaklarý 18 Mart 1982’den itibaren mahkemeleri boykot kararý aldýlar. Böylece 12 Eylül sonrasý ilk defa mahkemelere toplu tavýr alýndý.
3
114
ý r a ý e
Bu arada Milli Güvenlik Konseyi toplu davalarý bölmek, bireysel kurtuluþu özendirmek, kendi amacýna uygun yargýlamayý kolaylaþtýrmak ve psikolojik üstünlük saðlamak düþüncesiyle yeni bir yasa çýkardý: Bundan böyle toplu dava sanýklarý mahkemelere grup grup getirileceklerdi... Bu yasanýn hemen ardýndan DS davasý heyeti de sanýklarý grup grup mahkemeye çaðýrma kararý aldý. Cunta toplumsal yaþamý gerici sembol ve buyruklar çerçevesinde disipline etmek için iþbaþýndaydý. Ve buna uymayan her alana gecikmeden bir yasa çýkararak müdahale ediyordu. 12 Eylül generalleri, eðer kýramazlarsa, hapishanelerde serpilen direniþin hiç beklemedikleri ölçüde baþlarýna bela olacaðýnýn farkýndaydýlar. Bireysel kurtuluþ düþüncesi hep özendiriliyordu zaten. Bunu yasayla da karara baðladýlar; güya kitleden kopan devrimciyi yutmayý baþaracaktý oligarþi! Oysa koyun sürüsü yoktu ortada; devrimci kitle ve devrimci insan vardý. DS davasý tutsaklarýnýn tüm çabalarýna karþýn, hapishanelerdeki diðer siyasi gruplar, mahkemeleri boykot kararý alýp eylemi geniþletmeye omuz vermediler... Oysa mahkemelerin basýna yansýmasý, kamuoyu odaklarýnýn dikkatini hapishanelere, hapishanelerdeki uygulamalara çekebilecek, böylece 12 Eylül üzerinde azýmsanmayacak ölçüde baský saðlanabilecekti. (*)
n i e n p n k n
k a t a n r
a , ”
***
i
r n ý
(*)
Diðer siyasetlerin. mahkemeleri boykot yerine sadece mahkemeye gidiþte ahlak dýþý aramaya karþý hapishane koridorlarýnda direnmeleri, 12 Eylülcülerin bu yaptýrýmlarýný boþa çýkaracak nitelikte deðildi. Buna karþýn DS davasý tutsaklarý 28 günlük açlýk grevine (Mayýs) kadar boykot tavrýný sürdürdü. Diðer yandan DS davasý tutsaklarýnýn dýþýnda kalan siyasi gruplar Nisan sonlarýnda mahkemeleri boykot tavrýna katýldýlar ki, boykot tavrý artýk etkisini yitirmeye baþlamýþtý.
115 Hapishanelerdeki karþý sýnýf güçlerinin yeni bir hesaplaþma odaðýndan geçecekleri, kýsa bir süre sonra kozlarýn paylaþýlacaðý iyice ortaya çýkmýþtý. Hapishane idaresi bir yandan baskýsýný artýrýrken, diðer yandan siyasi tutsaklarýn yaþam araçlarýný bir bir ellerinden alýyordu... Revir, aile-avukat görüþü ve mahkemeyle ilgili objektif yasaklardan baþka, bunlarla yetinmeyen faþist cuntanýn temsilcileri, 28 Mart ‘82’de yeni bir yaptýrým devreye soktu. Normal olarak havalandýrmaya çýkan tutsaklarý, dönüþte, askerler saðlý sollu sýralanarak oluþturduðu koridordan tek sýra geçmeye zorladýlar. Bu, doðal olarak, kabullenilmedi ve siyasi tutuklular coplanarak koðuþlara sokuldu. 29 Mart günü koðuþlara daðýttýðý yeni bir havalandýrma talimatnamesiyle, idare havalandýrma hakkýný da objektif olarak yasaklamýþ oluyordu. Bu talimatnameye göre: - Tutsaklar havalandýrmaya tek sýra çýkýp, tek sýra döneceklerdi. Havalandýrmaya þortla çýkýlmayacaktý. - Havalandýrmaya çýkarken yanlarýnda top dýþýnda hiçbir þey olmayacaktý. - Havalandýrmadayken, diðer koðuþlardaki tutsaklarla camdan konuþulmayacak, alýþ-veriþ yapýlmayacak, konuþulur veya alýþ-veriþ yapýlýrsa tutsaklar tekrar koðuþlarýna alýnacaklardý. Hapishane yönetimi “yasaðý ben koymadým, iþte talimatname” diyordu. 30 Mart günü THKP-C ve THKO’nun Kýzýldere’de topraða düþen on üyesinin anmasý yapýlýrken, 12 Eylül’ün zindan bekçileri de buna ilgisiz kalmýyordu. Koðuþlardan boþ karavanalarý toplamak için kapýyý açtý ve karavanalarý dýþarý veren siyasi tutsaklarý kaçýrýrcasýna, koridorlara çekip dayak attý. Anmayý engelleyecek gücü bulunmasa da böylesi bir tavýrla sessiz kalmamýþ oluyordu! Nisan baþýnda DS davasýnýn mahkeme heyeti, mahkemeyi boykot eden devrimci tutsaklarý Askeri Mahkemeler Kuruluþ ve Yargýlama Usulü Kanunu’nun 353. maddesine
d h b o d B o
d i y b g
b a u ö D K g a t B g g o
u E
(
5
116
r a e i
dayanarak zorla getirme kararý aldý. Bu karar bir anlamda hapishane idaresiyle danýþýklý alýnmýþ bir karardý. Çünkü böylece hapishane idaresinin saldýrýlarý meþrulaþmýþ oluyordu. Zorla mahkemeye götürme kararýna karþý, DS davasý tutsaklarý da, koðuþlarda direnme kararý aldýlar. Böylece hem mahkemeye götürülen, hem de mahkemesi olanlarýn koðuþundaki diðer tutuklular dövülmeye baþlandý. Bir süre sonra mahkeme heyeti, yaralý tutsaklarýn durumunu görünce «zorla getirmenin» amaçlarýný aþtýðýný itiraf etmek zorunda kaldý. Kararý kaldýrmadý ama hapishane yöneticilerinin dikkatini çekerek, “uygulamanýn bu boyutlara varmamasýný” istedi. (Nisan 1982 Cumhuriyet gazetesi). Saldýrýlarýn boyutunu her geçen gün arttýrarak, kitlede bir umutsuzluk yaratmayý hedefleyen Metris idaresi, ikinci adým olarak siyasi hareketlerin önderi durumunda görülen unsurlarý tecrite alýyordu. Hapishane kitlesi devrimci önderlikten yoksun býrakýlarak teslim alma kolaylaþtýrýlacaktý. Diðer yandan da Mamak’ta özel eðitildiði söylenen Ömer KAVLAK adlý yüzbaþýyý getirtiyordu. Tecrit politikasýnýn gündeme getirilmesi kitle üzerindeki þiddetin daha da artacaðýný gösteriyordu. 8 Nisan günü «sakýncalý» görülen temsilci konumundaki tutsaklar, genelden ayrý bir bölüme, B-1, B-2 koðuþlarýna konulup tecrit edildiler. Hukuki hiçbir gerekçesi yoktu bunun, ama idari yapý yasalarla öyle güçlendirilmiþti ki, yapýlan her uygulama hukukun kendisi oluyordu. (*) Tecridin açýlmasýyla, tutsaklarýn örgütlülüðünün zaafa uðratýlmasý, direniþin güçten düþürülmesi amaçlanýyordu. Elindeki tüm olanaklarý hýzla devrimci sýnýf güçlerini
f n
, k i
a f
a
r
a , r
e
e n n ý p i
i r e
(*)
Hapishanede oluþturulan ilk tecrite, toplam 30 kiþi alýndý. Tecrite hemen her siyasetten (bazýlarýndan 2-3 kiþi) insan alýnmasýna raðmen HK ve EB davalarýndan -nedense- kimse alýnmadý.
117 zayýflatmaya yönelik kullanan Metris idaresi, kuþkusuz yeni bir hesaplaþma hazýrlýðýndaydý ve asýl saldýrýdan önce, zaferini kolaylaþtýracak adýmlarý atmaya çalýþýyordu. (*) Bu arada DS davasý tutsaklarý, tüm siyasetlere, gelecekte saldýrýlarýn daha da artacaðýnýn iþareti sayýlmasý gereken tecrit uygulamasýna karþý süresiz açlýk grevi öneriyordu. Bir süresiz açlýk grevinin koþullarý her bakýmdan oluþmuþtu. Bu öneri kabul edilmedi. (**) Nisan baþýnda idare koðuþ deðiþiklikleri yapmaya baþladý. Önce C-3, C-4 koðuþlarý daðýtýldý. Yakýn gelecekteki baðýmsýzlaþmaya yeni yer açýlýyordu. Sonra C-D havalandýrmasýndan 2-3 koðuþ daha... ve bu daðýtmalar sýrasýnda ahlak dýþý aramalara direnen tutsaklar dövüldü, çoðuna falaka atýldý. Tüm hukuki prosedürler çiðnenerek idama mahkum ediliþini protesto etmek ve yeniden yargýlanmak amacýyla, 10 Nisan’da ölüm orucuna baþlayan bir arkadaþý (Ahmet ERHAN), eyleminin 10. günü (20 Nisan’da) tüm siyasi tutsaklar desteklemek amacýyla, 3 günlük açlýk grevine baþladýlar. Ahmet ERHAN, varolan görünüþteki hukuk kurallarý bile katledilerek; lehine olan tüm deliller hasýraltý Devrimci Sol davasý tutsaklarýnýn «tecrite alýnmaya karþý koðuþlarda direnme» önerisinin çoðunlukça kabul edilmemesi ciddi bir hata olmuþtur... (**) HK, P, DK, DY davasý tutsaklarý bu öneriye de karþý çýktý. Süresiz açlýk grevi koþullarýnýn olmadýðýný ortak bir bildiri yayýnlayarak açýkladýlar. Bu arada «süresiz açlýk grevine, iþkence sistemleþmeden gidilmesini doðru bulmadýklarýnýn» açýklama gereði de duyarak, süreci Metris idaresinin inisiyatifine ve kendiliðindenciliðe býraktýlar. Oysa bildiride söylediklerini (süresiz açlýk grevinin objektif-subjektif koþullarý yoktur iddialarýný) gerçekler yalanlýyordu. Aylardýr devrimci tutsaklarýn saðlýðýyla oynanýyordu. Tutsaklar aileleriyle görüþemiyor, savunma haklarýný kullanamýyor, üstüne üstlük koridorlarda, havalandýrmalarda ve en önemlisi koðuþlarda dayak yiyorlar, mahkemeye çýkamýyorlardý. Ve en son olarak da hapishane idaresince siyasetlerin önderleri olarak nitelenen kiþiler tecrite alýnmýþlardý. (*)
e
k r g m t m t ö m ü
p i i e k b h d ç 2
g
(
7
118
i ,
edildikten sonra aleyhindeki tüm deliller mahkeme sürecinde çürütüldüðü halde; hukuki deðil tamamen politik kararla idama mahkum edilmiþti. O günün koyu sansürüne raðmen, haksýz idam hükmü kamuoyuna yansýmýþ ve gazetelerde, hukuk çevresinde tartýþýlmýþtý. 12 Eylül mahkemeleri, cuntanýn isteklerini yerine getirmek için teþekkül edilmiþ, emir-komuta zincirine göre çalýþan mahkemelerdi. (*) Mahkemeler cuntanýn yargýdaki temsilcileri olarak, ceza kesici fonksiyon üstlenmiþlerdi. En önemli amaçlarýndan biri de; 12 Eylülcülerin devrimcilerin mücadelesini bastýrmak, halký yýldýrmak, sindirmek, ülkenin üzerine ölü topraðý serpmek için baþvurmak zorunda olduðu þiddet biçimlerinden biri olan idam infazlarýna; kendi yargý prosedürünü, kendi yargý kurallarýný da çiðneyerek, hýzla idam hükümlüsü yetiþtirmekti. Bu mahkemeler, bu ihtiyaçlara cevap vermek için hukuk adýna var olan herþeyi ezip geçiyordu. Ýþte Ahmet ERHAN bu politikanýn kurbanýydý... Devrimci tutsaklar bu ölçüde haksýz verilen bir idam cezasýna ve buna karþý Ahmet ERHAN’ýn baþlattýðý haklý direniþ karþýsýnda tavýrsýz kalamazlardý, kalmadýlar da... Ýdama mahkum edilen arkadaþýn dosyasý meclisten geri çekildiði için tüm tutsaklar -arkadaþýmýzýn kendisi dahil23 Nisan Cumartesi günü eyleme son verdiler.
e n
e a þ n
m , t i e k ý
a a
z k n k, e n r u. r, i n n
Bu arada hapishane idaresi de boþ durmadý ve açlýk grevini bahane ederek 20 Nisan sabahý saldýrýya geçti. (*)
12 Eylül mahkemelerinin emir-komuta çerçevesinde iþlediðini Ankara Sýkýyönetim eski Baþsavcýsý Nurettin SOYER, Cumhuriyet gazetesine yaptýðý açýklamalarla açýkça ortaya koymuþtur (Ekim 87). Benzer açýklamalarý da Ankara Sýkýyönetim Mahkemesi eski duruþma yargýçlarýndan Hakim Albay Hamdi SEVÝNÇ de Güneþ gazetesine yapmýþtýr (Haziran 86).
119 Koðuþlara zorla karavana sokulmasýný engelleyen tutsaklardan sekizi sayým sonrasý hücrelere alýnmak istenince direnildi. Direnenler vahþice dövüldüler ve üstelik haklarýnda dava açýldý. (*) 17 günlük Eylül-Ekim ’81 açlýk greviyle sonlandýrýlan hücre cezalarý böylece 7 ay sonra yeniden verilmeye baþlandý. DS davasý tutsaklarý, Metris iþkencecilerinin yaptýðý planýn son aþamasýna varmasýný beklemenin onlarýn ekmeðine yað süreceðini, «saldýrýlarla yýprat, bunalýma düþür ve son darbeyi vur» politikasýnýn baðýmsýzlaþmayý ve yýlgýnlýðý arttýracaðýný söylüyor; bir an önce sürece iradi müdahale yapýlarak süresiz açlýk grevine baþlanmasýný ve böylece idarenin planlarýnýn bozulmasýný ýsrarla öneriyordu. Ýþkencecilerin Metris’i nereye sürüklediðini anlamayan, anlamak istemeyen 17 günlük açlýk grevinin önde gelen eylem kýrýcýlarý, “iþkence sistemleþmeden süresiz açlýk grevine gidilmez” diyerek hala, süresiz açlýk grevlerinin iþlevini hatalý deðerlendirmekten baþka siyasi boyutunu da görmezden geliyorlardý. Gelinen noktada Metris’in uçuruma gitmekte olduðunu görmemek için kör ve saðýr olmak gerekti. Metris tehlikeye atýlýyordu... Ýþkence Mart ayýnda tamamen sistemleþmiþti. Hapishane idaresinin mahkemeye zorla götürmek amacýyla koðuþlara çektiði operasyonlar unutulursa, tutsaklar yalnýzca koðuþlarda güven içinde (!) oluyorlardý. (*)
Bu dönemde çeþitli gerekçelerle tutsaklar aleyhine açýlan davalarýn niye hizmet ettiðinin daha iyi anlaþýlmasý için bir örnek verebiliriz: E-1 koðuþundaki tutsaklar hakkýnda bir battaniyeyi parçalayarak pas pas gibi kullandýklarý gerekçesiyle devlet malýna zarar vermekten dava açýldý. Dava birçok aþamalardan geçtikten ve ilginç bir ilgi alaný oluþturduktan sonra beraatle kapandý. Çünkü battaniye tutsaklar üzerine zimmetlenmemiþti... Bu ve buna benzer davalarýn açýlmasý tutsaklarý yýldýrmaya, ceza alýrým korkusuyla inisiyatifsizleþtirmeye ve böylece genel saldýrý politikasýna yardýmcý olmaya yönelikti. Bu olay Metris tarihine “paspas davasý” olarak geçmiþtir.
ö t
t d T y
b
t g r N m ü k
g
b O k d p
(
9
n k k
n e
ý n a ý i e
, n k n a
u e
a a
e
i a a
m a k
120 - Mayýs - 15 Haziran 1982 Protesto ve anmalarýn en yoðun olduðu Mayýs ayýnýn önemini çok iyi bilen Metris iþkencecileri ve devrimci tutsaklar, karþýlýklý olarak bu aya özel bir dikkatle girdiler. 1 Mayýs günü siyasal tutsaklar için iyi bir baþlangýçtý; tüm güç koþullara raðmen dünya proletaryasýnýn birlik ve dayanýþma-mücadele günü kutlandý ve 1 Mayýs 1977 günü Taksim 1 Mayýs Meydaný’nda þehit verilen 34 devrimciyurtsever anýldý... Hapishane idaresinin hoparlörden ýrkçýþoven marþlar çalarak, “anma gecesini” engelleme çabasý boþunaydý. Mahkeme boykotuna baþlamadan DS davasý tutsaklarý, tüm siyasetleri de boykota çaðýrmýþ ve eylemin geniþlemesinin genel direniþe güç katacaðýný vurgulamýþtý... Bu öneri reddedilirken önemli bir gerekçe de getirilmemiþti. Ancak Nisan sonunda saldýrýlar iyiden iyiye yoðunlaþýnca ve mahkeme gidiþ-geliþlerinde dayak riskinin giderek artmasý üzerine, siyasetler boykota katýldýlar ve bu konuda genel karar çýkartýldý. (*). 6 Mayýs gecesi Deniz-Yusuf-Ýnan’ýn emekçi halkýn kalbine gömülüþünün 10. yýlý coþkuyla, slogan ve marþlarla anýldý. Ve sonunda beklenen saldýrý 15 Mayýs sabahý sayýmla baþladý. Tüm hapishane dayak ve iþkenceden geçirildi. Operasyon sabah sayýmýnda baþlýyor, gece saat 24.00’e kadar sürüyordu. 12 Ocak operasyonunun tecrübelerinin de katýldýðý bu operasyonlar çok daha geniþ boyutlu ve pervasýzdý. Ýlk günden baþlayarak baðýmsýzlar bölümüne (*)
Oportünizm bu kararý açlýk grevine alternatifmiþ gibi kullanmak istiyordu. Zaten mahkemeyi boykot direniþi giderek etkisini yitirmeye baþlamýþtý. Oysa koþullar siyasi tutsaklarý hýzla açlýk grevine itiyordu, kitle bu eyleme hazýrlanmalýydý. Ayrýca DY tutsaklarý, mahkemeye çýkmama kararýna uydu, ama çýkýnca sorgu ve savunma vb. vermeme, mahkemeyi iþletmeme kararýna uymadýlar. EB davasý tutsaklarý ise bu genel karara hiç uymadý.
121 gidenlerin sayýsý artmaya baþlýyordu. Söylenenler bir bir gerçekleþiyordu. Halen bazý siyasetler, “iþkencenin sistemli mi yoksa gelip geçici bir durum mu olduðunu” tam olarak kavrayamýyordu. Gelinen noktada dayak ve iþkence geçici olamazdý. Ayrýca yasak-baský ve dayakla yýpratýlmýþ kitlenin bu durumunu yakýndan gözleyen faþizmin temsilcilerinin þiddeti týrmandýrmasý; mevcut koþullarýn elveriþsizliðinin kendisi açýsýndan yarattýðý uygun durumdan azami düzeyde faydalanmak düþüncesinin ürünüydü. Saldýrýlar ilk günkü gibi ikinci ve üçüncü günlerde de devam etmiþ, siyasetler iþkencenin sistemleþtiði konusunda ikna edilmiþti! Kitlenin gerçek durumunu göremeyen siyasi gruplar dar bakýþlý yaklaþýmlarý, baðýmsýzlaþanlarýn sayýsýný artýrmasýyla kitleye ve genel devrimci harekete aðýr bir fatura ödettirmiþti. Metris iþkencecileri direniþ mevzisine tüm güç ve olanaðý ile saldýrýrken, DY davasý tutsaklarý hapishanede birþey olmuyormuþ gibi mahkemeye gidip geliyordu. Ardýsýra Halkýn Devrimci Öncüleri (HDÖ) davasý tutsaklarý da boykottan iki duruþma sonra vazgeçtiler. Oysa DS davasý tutsaklarý 15 duruþmadýr her türlü baskýya karþýn mahkemeye çýkmama direniþini ayný kararlýlýkla sürdürüyordu.
- 1982 Mayýs Ýþkencelerinde Baðýmsýzlaþan Bir Tutsak Anlatýyor:
***
t f k b d
f
d
v d i a i f g o a v
k b
a d i h d d y
y
h
5
126
ý
Direnen tutsaklar gazinolarda, yatakhanelerde, banyo tuvalet bölümlerinde ve koridorlarda ikiþer-üçer kýç falakasýna yatýrýlýyorlardý. Sabah-akþam sayýmlarýnda koðuþlarýn görünümü bir savaþ alanýndan farksýzdý. Ama bu özel bir savaþtý ve bir taraf iþkence silahýný kullanýrken, diðeri halkýn direnme ruhunu ve acýya dayanmayý silahlaþtýrýyordu. 82 Mayýs operasyonu boyunca, hemen her siyasi tutsak, fiziksel ve psikolojik yönden oldukça yýprandý. Hapishanede 10 gün boyunca siyasi þube rüzgarý esti. Evet, saldýrý bu denli boyutlu ve korkunçtu. Þubede iþkenceciler falakada sanýðýn bayýlmamasý için özen gösterir ve belli sayýda sopa vururken, bu operasyonda sopa sayýsýnýn sýnýrý yoktu. Ýnsan direncinin son sýnýrýna geliniyor, bayýlan tutuklu kimi zaman iðneyle, kimi zaman koðuþ banyo yalaklarýnda suya batýrýlýp ayýltýlarak yeniden falakaya yatýrýlýyordu. Ýdarenin özel iþkence ekipleri, iþkencenin psikolojik yanýný da iþliyor, falakadaki tutsaklarý baðýrmaya, aðlamaya zorluyordu. Bu gerçekleþtiðinde, hapishane koridorlarý insaný psikolojik olarak çökertmeyi amaçlayan canhýraþ sesler ile doluyor, adeta vahþi hayvanlarla dolu korkunç bir kafes havasý veriyordu. Sayýmlarda baþlarýnda çavuþ-onbaþý olmak üzere, er kalabalýðý koðuþa giriyor, çavuþun düdüðü ile operasyon baþlatýlýyordu. Koðuþtaki tüm tutsaklar kabaca coplandýktan sonra, çavuþ tarafýndan hedef gösterilenler, kenetlenen arkadaþlarýndan zorla kopartýlarak, yatakhane, tuvalet ya da koridorlara çekiliyorlar ve yaptýrýmlara uymalarý isteniyordu. Ardýsýra el ve ayaklarýndan gerilerek havalandýrýlýyor, ters çevriliyor, kabalarýndan baldýrlarýna deli-dolu beþ-altý asker makina gibi cop sallýyordu. Çavuþun düdüðü ile falaka duruyor ve tutsak yere býrakýldýktan sonra yaptýrýmlara uyup uymayacaðý, baðýmsýza gidip-gitmeyeceði soruluyordu. Bunu, iþkenceyi arka planda izleyen subaylar yapýyordu. Örneðin, hapishanedeki iþkencenin özel sorumlularýndan Üsteðmen Yalçýn DEMÝREL, dayaktan hemen sonra devrimci tutsaklara her sefer takýlmýþ bir plak
þ a a ý
ý
n r e
e
?
þ
u
n
n e i
127 gibi yineliyordu: “Kendine eziyet etme, baðýmsýzlar bölümüne geç, rahat edersin, yoksa bu iþleme (iþkenceye demek istiyor) devam edeceðiz. Baðýmsýzlara geçersen mahkemeye hakkýnda olumlu rapor gönderir, erken tahliyeni saðlarýz”, olumsuz cevap aldýkça da “iþlem” sürdürülüyordu. Ta ki tutsak bayýlýncaya ya da iki ayaðý üzerinde duramayýncaya kadar... Aþaðý yukarý ayný þeyleri siyasi polisteki iþkenceciler de söylüyor, devrimcilere bireysel kurtuluþu (!) özendirici telkinleri, býkýp usanmadan yineliyorlardý. «Herkes konuþtu, çözmediðimiz kimse kalmadý, örgüt çöktü, biz herþeyi biliyoruz, direnip kendini daha fazla ezdirme... Sen de konuþ, iþkenceden kurtul. Konuþursan, bize yardýmcý olursan cezaný azaltmak için de elimizden geleni yaparýz...» Devletin resmi politikasý sistematik iþkencenin amacý, kapsamý deðiþmiyordu. Bütün iþkence kurumlarýnda, iþkencenin biçimlerinde bazý deðiþiklikler olsa da, iþkencecilerin yüzleri, üniformalarý deðiþse de devrimcilere, yurtseverlere takýnýlan tavýr aynýydý. Ýþkence kurumlarý ML’leri, devrimcileri, yurtseverleri sindirmek, kendi iradesine baþ eðdirmek, sömürü düzeninin muhalifleri olmaktan çýkarmak için, giderek beyinlerini teslim alýp halkýn davasýna, devrim kavgasýna, insanlýða, çevresine, hatta ailesine ihanet ettirmek; devrimci, ilerici düþünceleri çamura bulamak ve bunu halka karþý kullanmak için çalýþýyor; böyle bir geliþmeyle birbirini tamamlamaya çalýþýyorlardý. Yani siyasi þubelerde iþkenceyle teslim alýnamayan, sindirilip susturulamayanlar, daha uzun bir sürece yayýlmýþ iþkence, baský ve yasaklarýn hükmünü sürdürdüðü zindanlarda; daha bilimsel (!) yöntemlerle uzanan iþkencecilerin eline ayný amaç için teslim ediyordu. Öyle sanýyoruz ki zindanlarýn oligarþi için de, ML’ler, devrimci, yurtsever tutsaklar için de önemi iþte bu noktada anlaþýlabilir. Direniþin önemi daha iyi kavranabilir. Bu arada yine, dönemin özel iþkencecilerinden Yüzbaþý Ömer KAVLAK tutsaklarýn iþkencedeki tavýrlarýný gözlüyor ve defterine not alýyordu. Tam bir iþkence uzmanýydý.
g e
y a g t g t e z k
v u k
f v k p z a a g d
ç A t a a a a v
7
128
r e n i
Dayaktan baygýnlýk geçiren tutsaklar, koðuþlara çuval gibi atýldýktan sonra, erlerden biri, tutsaklarýn komutanýn emir ve görüþlerine hazýr olduðuna dair tekmil veriyordu. Subaylar tüm iþlemler bittikten sonra koðuþlara giriyor, yerlere serilmiþ tutsaklara üstten ve alaylý bakarak sayým alýyorlardý. Ýdarenin psikolojik-moral üstünlüðü ele geçirmede bu taktiðe baþvurmasý tesadüfi deðildi. Tam tersine Metris’i «mamaklaþtýrma» sürecine soktuklarýnýn bir göstergesiydi. Tutsaklar «13/1 madde gereðince asker tutuklu»ysalar, onlarý subaylar deðil, subaylarýn gözetiminde erat çekip çevirmeliydi. Tutsaklarý erlerle muhatap etmeye zorlamalarýnýn altýnda yatan bir diðer nedeni de ileride kendilerine yönelebilecek iþkence suçlamalarýndan sýyrýlmak içindi. «Haberim yoktu, yapmýþlar, ben bir-iki vurun dediydim, onlar göz çýkarmýþlar, talimatlar uygulanýyordu» vb. diyeceklerdi... Ya emekçi halkýn adaleti karþýsýnda ne diyeceklerdi? Çözülmeyi hýzlandýrmasý için hapishane idaresinin fiziksel iþkence yanýnla psikolojik iþkenceye de özel önem vermesi üzerine, karþý tedbir olarak tutsaklar -normalde bir karara gerek olmasa da- falakada baðýrmama ve iþkenceyi protesto eden sloganlar atma genel kararý alýyorlardý. Bu zorunluydu, ayrýca operasyonlar ve iþkence sýrasýnda askerlere ajitasyon çekilmesi, propaganda yapýlmasý da, askerlere kime karþý ve niçin koþullandýrýldýklarýný göstererek en azýndan onlarý nötralize etmek anlamýnda doðru tutumdu. Her türlü saldýrý karþýsýnda slogan atmak, ajitasyon çekmek vb. devrimci tutsaklarýn geleneksel tutumuydu. Ancak bu karar yine de alýndý. Bu, Mayýs saldýrýsýnýn tutsaklar üzerinde yarattýðý etkiyi ve þiddetini göstermesi açýsýndan önemlidir. Bu tavrý gösterenler, gün geçtikçe azalsa da devrimci tutsaklar operasyonlar boyunca geri adým atmadýlar ve beyni yýkanmýþ, çok yönlü þartlandýrýlmýþ askerler direniþten ve propagandadan kýsmen etkilendiler ve en önemlisi direniþçilerin moral takviyesi saðlandý.
e
r i , i e ý » , , , ,
i n i , i k a m r ü e
, a
ý r
129 Direniþ çizgisini savunanlar, cuntanýn Metris’te baþarý kazanmamasý için taraftarlarýný psikolojik olarak hazýrlamaya özel önem verdiler. Direniþte en ön saflardaydýlar. Ýþkenceci zalimlerin bir haftaya yakýn süren yoðun saldýrýsý, bir açlýk grevi boyunca baðýmsýzlara gidenlerden çok çok fazlasýný aldý götürdü. Eylül-Ekim Açlýk Grevinde baðýmsýzlaþanlar iki koðuþu zor doldururken (yaklaþýk otuz kiþi), yalnýzca Mayýs saldýrýsýnda yüze yakýn insan devrimci saflarý terketti. Ve artýk hapishane idaresi devrimcilerin beyaz bayrak çekmesini umar oldu. Beklemenin daha da kötü olacaðý bilinciyle Devrimci Sol davasý tutsaklarý açlýk grevi önerisini bir kez daha yineledi ve eðer çoðunluk saðlanamazsa birlikte olacaklarý siyasetlerle eyleme baþlamayý kararlaþtýrdý. Çünkü Metris’in yýllardýr süren Ýstanbul Hapishanelerindeki direniþinin böylesi bir trajik sonla bitmesine ölüm pahasýna da olsa göz yumulamazdý. Bu yýllarýn direniþlerinde, nice fedakarlýklarla kazanýlan prestij býrakýlamazdý. 8 Nisan 1982’de açýlan tecrit, esas olarak özel baskýlarýn uygulanmasýný deðil de, önderlerle tutsaklarýn birbirlerinden koparýlmasý ve baský ile teslim alýnmasýný hedeflemiþtir. Nihayet süresiz açlýk grevi kararý tecritteki siyasetlerce alýndý ve diðer bölümlere iletildi. Ana bölümde son þeklini alarak bütün bölümlere anonsla ilan edildi. Süresiz açlýk grevinin talepleri arasýnda, baþta iþkence ve dayaklarýn sona erdirilmesi ardýsýra daha önceki açlýk grevlerinde söz verilip de yerine getirilmeyen taleplerin kabul edilmesi, tecritin daðýtýlmasý yer alýyordu. - Bir Tutsak Anlatýyor ; Açlýðý Özlemek! «Tam dört gündür sabah-akþam sayýmlarýnda bedenlerimize inen coplarýn acýlarýyla yanýyoruz. Metris, Metris olalý böyle acý, böyle dayak, böyle iþkence, böyle kan, ama böyle direniþ de görmedi. Ýnsan moralini bozmaya bire bir
i b v v i K k s e m
m i b d Ý ö a b y
n k
u g y a
a z z i s s g
9
130
ý a
inlemelere, acýdan haykýrýþlara, cop ve postallarýn bedenlerden çýkarttýklarý feryatlara, postal «rap raplarýna» ve cop þaklamalarýnýn kulaðý saðýr edercesine vuruþlarýna ve yine bütün bunlara raðmen hiç susmamacasýna faþizmi, iþkenceyi lanetleyen slogan ve marþlara tanýk olmadý. Koðuþlara, koridorlara hiç bu kadar mide kaldýracak kadar kan kokusu sinmedi, acý ve kan böylesine genizi yakarcasýna solunmadý. Sinirler tüm organlarýn fonksiyonlarýný alt üst edecek ve yaþamý bu ölçüde bozacak kadar böylesine hiç mi hiç gerilmedi. Operasyonlar baþladý baþlayalý verilen sayým aralarýndaki molalarda dayak-iþkence yeni kýlýðýna bürünüyor, psikolojik iþkence olanca gücüyle acýmasýzca beyinlere iþliyor, beklenen yeni bir sayýmýn dayak ve iþkencesi, moral deðerleri, düþünceyi, bilinci ister istemez kemiriyor. Ýradedeki dirençten birþeyler alýp götürüyor. Arada, öðretildiði gibi askerlerin mazgallarý açýp açýp «geliyoruz, az kaldý, birazdan hepinizi domaltýp baðýrtacaðýz, bayýltýp bayýltýp ayýltacaðýz» diye bu iþkenceye aperatif çýkýþlar yapmalarý da cabasý... Dört duvar arasýnda iþkence beklemek, bu iþkencelerin ne zaman biteceðini bilememek ve üzerindeki yaralarýna kabuk baðlatacak zaman bulamadan yeni acýlar eklemek... Ve bununla yaþamaya alýþmak gerekiyor. Kimileri fiziken çöküyor, direniþ düþünceleri erozyona uðruyor, direniþ ufuklarý bulanýyor. Bunu yaþayarak görüyorum... Yanýbaþýmda, daha dün omuz omuza verdiðim, yirmidört saat birlikte olduðum insanlarýn tepkilerinden anlýyorum bunlarý... Ýnsanlar siyasi þubede olduðu gibi direniþte süre ayarlamasý yapamýyor burada. Yapamaz da. Tutsak, ne zaman çýkacak belli deðil ki! Bu iþkence ve dayaklar ne zaman, nasýl duracak, bu acýlar çemberi nasýl kýrýlacak, insanca yaþam düzlüðüne nasýl çýkýlacak? Ýnsanlar bu sorulara cevap arýyorlar kafalarýnda; bulamayýnca, sen ne söylersen söyle, pratikte bulduramayýnca direniþ potansiyelleri gün gün düþüyor. .
n n e z i n a k k ý l a u
n n
e i
e k n
e ý e r
131 Dökülmeler her geçen gün artýyor. Ýki uzun süreli açlýk grevi yaþandý, o kadar dayak ve iþkenceyle karþýlaþýldý, ama dört günde kýrk civarýnda tutuklu Metris’te hiçbir zaman baðýmsýzlaþmadý. Bu belirsiz gidiþe, birçok tutsaðýn, iþkencecilerin aðýna takýlýp «baðýmsýzlaþma» bataðýna sürüklenmesine dur diyebilmek için hala ne bekliyoruz? Bu vahþeti ve zulmü tüm dünyaya duyurmak, 12 Eylülcülerin gerçek yüzlerini açýða çýkarmak için ne bekliyoruz? Bu iþkenceleri püskürtmek, koðuþ, ve koridorlardan insanlýk dýþý her uygulamayý sürüp atmak için direniþ biçimleri geliþtirmek gerek... «Baðýmsýzlaþma» her geçen gün artýyor. Direnmek, hem de en kararlý, ölesiye direnmek, onurdan, siyasi inanç ve ilkelerden, devrimci yaþamdan, kiþilikten ödün vermemek, bunun önüne ancak bir yere kadar geçebiliyor. Artýk fiziki direniþ, yataða düþenler çoðaldýkça bu dökülmelere, iþkencecilere teslim olmalara yetersiz kalýyor. Hayýr daha fazla bekleyemeyiz. Statükocularýn tereddüdünden, önünü göremeyecek kadar körlüðünden yakamýzý sýyýrmalý, birlikte olabileceklerimizle, direniþin uçuruma yuvarlanmakta olduðunu görenlerle açlýk grevine baþlamalýyýz. Aralýk baþýndan bu yana dayak yiyoruz, ama þu son dört gün kadar yýpranmamýþtýk. Þimdiye kadar koðuþtan bir arkadaþ kaybettik, ikincisini de her an bir sayým dayaðýnda kaybedebiliriz. Sallanýyor, yalpalýyorlar. Ýþkence fobisine kapýldýlar çünkü... Koðuþumuz hastane koðuþundan farksýz, gece gündüz acý çekenlerin inlemesi kesilmiyor. Uykusunda kabus görüp heyecanla baðýrarak uyananlar, gözünü hiç kýrpmadan kara kara düþünenler, sinirden pat diye düþüp krize tutulanlar hiç eksilmiyor. Kýç falakalarýnýn kabartý ve acýlarý insanlarý ne oturtuyor, ne þöyle sýrt üstü uzanýp rahatlamasýna izin veriyor. Oturmak ayrý bir iþkence, yürümek de, yatmak da...
H e a y s a d g
s s i ç y b D d ç k
B t B y k i k
k o k k i a
k a n
a r ü i i r k
m e
i
a ü e a
t r a e
z p a r ý n
132 Hele tuvalette oturmak... Hiç hatýrlamamak daha iyi... Kaba etlerimiz, baldýrlarýmýzdaki þiþkinliklere yenileri ilave oldu adeta, öncenin kýzarýklarý þimdi patlýcan gibi morardý, yakýnda simsiyah olacak, çürüyecek. Bir kýç falakasýndan sonra, bu, çürümeye kadar giden tahribat aylarca vücutta anýsýný býrakacak. Daha sonra burada sarý sarý lekelere dönüþerek coplarýn izleri sýrýtacak, deri dökülüp yenisi gelene kadar bu kalacak... Dört günde koðuþta kullanýlacak tek aðrý kesici, bir sýkýmlýk bile yara merhemi kalmadý. Yaralarý temizlemede sirke, antiseptik yerini tutuyor. Ezik ve çürükleri çiçek yaðý ile ovuyoruz, acýyý almaya çalýþýyoruz. Þiþliklere ekmek çiðneyip basýyoruz. Beyaz mendil ve çarþaflar sargý bezi yerine geçiyor. Yani biraz daha darda kalsak, yaralara tuz basmayý da düþüneceðiz. Doktor da, ilaç da yasak bize! Direnene saðlýklý yaþamak yasak! «Baðýmsýzlaþmadan» ilaç da yok, doktor da, tedavi de yok bize; kendi baþýmýzýn çaresine kendimiz bakacaðýz, kendi göbeðimizi kendimiz keseceðiz! Koðuþta sinirler gergin. Kimse dayaðý içine sindiremiyor. Belki biz de yumruklarýmýzý, tekmelerimizi, kavga tekniðimizi kullansak, yediðimiz dayak fazla koymayacak. Biz de bir-iki tane vurup karþýlýk versek de, ölesiye dayak yesek ne gam! Ama olmuyor. Kararýmýz dayaða-iþkenceye karþýlýk vermemek; sadece sonuna kadar yapýlmak istenenlere karþý direnmek. Ýþte, bu eþit olmayan koþullardaki kavga, çoðu direniþçiyi çileden çýkarýyor... Karavanalar içeri alýnýyor, tabaklar, kaþýklar masaya konuluyor, ekmekler diziliyor ama en iyi, en sevilen yemek olsa ne yazar ki! En fazla birkaç lokma sigara altlýðý alýnýp kalkýlýyor sofradan. Mide aðrýlarýndan kývýr kývýr kývrananlar þeker gibi mide hapý çiðniyorlar, ama süt bile içmek istemiyorlar. Yaralýyýz, yaralarýmýzý iyileþtirmek, acýlarýmýzý dindirmek için çok yemeliyiz. Ama olmuyor, sinir
133 gerginliði yedirmiyor. Direnmesine direneceðiz. Direnmekten baþka düþüncemiz olmadýðýný biliyoruz. Direnen ruhumuz bedenimiz ama þu acýlar, þu belden aþaðýmýzdaki þiþlikler, bakmaktan ürktüðümüz siyahlaþmaya yüz tutan morluklar, içinde irin birikmiþ yaralar olmasa... Ýster istemez direniþle birlikte, yan yana iç içe direniþi kemirmeye çalýþan isteksizlik, tedirginlik, huzursuzluk, yýlgýnlýða dönüþmesi iþten bile olmayan bezginlik geri unsurlarý sarýyor. Siyasi kapasiteleri, bilinç düzeyleri, tecrübeleri görüþ ufuklarýný aþmaya yetmiyor. Bizlerin sürekli takviyeleri, onlarý biraz olsun rahatlatýcý konuþmalarý, herþeye raðmen olaðan hareketliliði, moral aþýlayan tavrý olmasa bazýlarý bir anda baþaþaðý kayýp gidebilir, bu hiç de beklenmeyen bir durum deðil... Ama bu nereye kadar sürecek ki? Ya bizleri de tecrite alýrlarsa, ya bir baþlarýna iþkencelerle yüz yüze gelirlerse... Onlara bir an önce bu baský, iþkence cenderesinden çýkýþ yolunu göstermeliyiz. Bize olan güvenlerini boþa çýkarmamalýyýz. Bu insanlar iki uzun süreli açlýk grevinden yüzlerinin akýyla çýktýlar. Bu kadar dayak ve iþkencenin yaralarýyla da, acýlarý, sýkýntýlarý, zorluklarýyla da olsa, birinin daha üstesinden haydi haydi gelirler. Buna inanýyorlar. Ben de inanýyorum, ben de güveniyorum. Bunu hapishane direniþ tecrübesi, hapishanelerde karþýlaþtýklarým öðretti bana. Baský ve iþkenceleri açlýk grevleriyle püskürttük, faþist cuntanýn iþkence politikasýný bu silahla zindan karanlýklarýndan gün ýþýðýna çýkardýk. Biz o iþkenceli yaþamýn gittiði yere kadar dayanýr, diz çökmez boyun eðmez direniriz; ölümü göze alýp direnenler de çýkar; onuru için mutlaka seve seve ölümü kucaklayanlara da tanýk olur bu köhnemiþ zindan! Ama bütün bu diþe diþ, göze göz, gýrtlak gýrtlaða, siyasi kimliðin ölüm-kalým direniþinde nasýl olur da bu bin’in üzerinde insaný ayný kararlýlýkla direniþ saflarýnda tutabiliriz. Þimdiye kadar Metris’te devrimci tutsaklar saldýrýlarý püskürtmüþlerse, belli bir direniþ geleneði yaratmýþlarsa, iþkenceleriyle
b ü b
d ç g
k f « H b i k v y
h b
b a k k k b c
g b d
b g y
3
134
n z
birlikte, bu direniþleri de ülke sýnýrlarýný aþacak kadar ünlenmeye baþlamýþsa, bunu kitleselliðin korunmasýna borçludur. Hemen baþlamalýyýz açlýk grevine. Daha fazla beklemek direniþin kitleselliðine karþý cinayet iþlemek olur. Bu çözülmelerin, dökülmelerin önüne açlýk grevi ile set çekmek gerek. Öncülük bu noktada öne çýkmayý gerektiriyor... Bütün gün düþüncemde bunlar dolaþtý durdu, bunlardan kendimi koparýp alamadým. Bu düþünceler beynimin içinde fýrtýna koparýrken, saat 17.00’ye geliyordu ki, koridorlar «Sayým düzeni al», «sayýma hazýr ol» sesleriyle sarsýldý. Hançereleri yýrtýlýrcasýna haykýran askerler iþkencelerin baþlamak üzere olduðunu haber verdi. Sayým iþaretinin, iþkenceyi o an ruhumuza, bilincimize sokmak için en vahþi, kýrýcý seslerle koca bir ormanýn derinliklerinde yatan vahþiliði yansýtýrcasýna bize sunulmasý doðrudan yüreklerimizdeki cesaretle ilgili çünkü. Psikolojik iþkencenin dozu böyle arttýrýlýyor. Bunun için herþeyden, bir mazgal açýp kapamaktan, koridordaki baðýrmalara, çaðýrmalara kadar yararlanýlýyor. Saat 23.00. Hala iþkenceyle birlikte gelecek sayýmý bekliyoruz... Ýþkence bizim koridora girdi; girdi girmesine ama koridorla baðlanan uzantýmýzdaki bloðun dört koðuþunu dövmekten býkmadý, yorulmadý. Ýþkence dört koðuþtan hala çýkmadý... Bir saat oldu iþkencenin dört koðuþu aþýp bizim tarafa, bize gelmesini beklemeye baþlayalý. Çýðlýklar, haykýrýþlar, koþuþan postallar, þaklayan coplar; faþizmi kahreden, onuru yücelten sloganlar. Operasyon aralýksýz otomatiðe baðlanmýþçasýna sürüyor; gerçekten bu koþullarda, kulaklar mazgallarda operasyon beklemek rahatsýz edici... Bir saattir ayný iþkenceleri bizler de yaþýyoruz. Bu iþkencelerin acýlarýnýn en yakýn ortaðýyýz. Koðuþu süzüyorum. Bakýþlarým tek tek operasyon bekleyiþinin dalgýnlýðýný yaþayan insanlarýn üzerinden geçiyor. Dört gün bu operasyonlarý bu insanlarla birlikte yaþamak, gözlere bu ayrýcalýðý kazandýrýyor.
i
i
n
ý ç r a u
n a a
u m e n
z r a
m ý r
e
135 Slogan atmaya devam ediyoruz... Moraller, direnme gücü daha öncekilere göre iç açýcý gelmiyor bana. Bunu görmemek, hissetmemek, anlamamak için duyulardan yoksun olmak, yada bunlarý çalýþtýrmamak gerek. Daha dün operasyon beklentisinde iken bu topluluk daha canlý, konuþkan, hareketli ve coþkuluydu... Dayaðý bu derece kaçýnýlmaz bir yazgýymýþ gibi kabullenmemiþti. Dayaðý kabullenme, iþkenceyi kanýksama, iþte «mamaklaþma» tehlikesi burada baþlýyor. Bunlar geçildi mi yaptýrýmlar çorap söküðü gibi peþi sýra gelir ve bu kabullenme mantýðýna kendisini hemen adapte eder... Bunu düþünmek bile istemiyorum. Göz göre göre nasýl olur da; ayaklarýmýzýn altýndaki saðlam, direndiðimiz bir koðuþluk yer de olsa topraðýn kaymasýný kabul edebiliriz?.. Zaman daralýyor, günlerin deðil saatlerin deðeri var. Her geçen gün deðil, her sayým çok þey kaybediyoruz. Bunu her sayým öncesi daha iyi anlýyorum. Moral kaybediyoruz, insan kaybediyoruz. Direniþin coþkusunu, kararlýlýðýný kaybediyoruz. Kitleselliði kaybediyoruz. Bu, onur ve siyasi kimliði kaybetmeye geçiþin alt basamaklarý. Bu tuzaktan bir an önce çýkmalýyýz. Metris direniþ geleneðine leke sürmemeliyiz... Tekrar tekrar kurguladýðým, derleyip toparladýðým düþüncelerimi koridoru boydan boya sarsan onlarca çift postalýn bizim bloða doðru koþuþu daðýtýyor. Hýzla toparlanýp, aramýzda boþluk býrakmýyarak gazinoda at nalý biçimi yan yana diziliyoruz. Yine, sallantýdakileri askerlerin kolay söküp götüremeyeceði en uzak köþede güvenceye alýyoruz. Ne olursa olsun bunlarý dýþarý vermemeliyiz. Zayýflýk gösterebilirler. Sayým sýrasýnda kapýya yakýn olan yerleri en saðlamlar, direniþçiler, tecrübeliler olarak tutuyoruz. Baþtan içe doðru dizilme mantýðýmýz, saðlamlýk. Hastalar, zayýflar korunmalý. Evet operasyona, dayak ve iþkenceye her zamanki gibi direnmeye hazýrýz.
ö d e ç þ b g h o k y h k o o k
b
k
K k k ç
a k b y g
d a
5
ý k k k u
» r e k
i n n m i
i n s
m t
k
n ý m
u
i
136 Ýþkenceciler «düðmeler iliklenecek, dediler ya, hepimizin önü son düðmesine kadar açýk. Onlar «hazýrolda duracaksýnýz,» dediler ya, ayaklarýmýz birbirinden ayrý, yapabileceðimiz en geniþ açýda duruyor. Onlar «sayýma ayakkabý ile çýkacaksýnýz» dediler ya, onlarý da ayaklarýmýzdan çýkardýk, þimdi hepimiz terlikliyiz. Mazgal açýlýyor, yeþil kepli alaylý bakýþlar içeri uzanýyor, peþinden üç sürgü þaklar þaklamaz gürültülü bir þekilde soluk soluða dalýyorlar koðuþa. Vahþi hayvanlardan farksýz, iþkencenin sýrýlsýklam terlettiði bu operasyon timinin hýrýltýlý soluklarýndan, homurtu ve küfürlerinden rahatsýz oluyoruz. Birbirimizi saran yanlarýmýz dýþýnda, çevremiz bu saldýrarak parçalamaya hazýr erlerin duvarlarýyla çevriliyor. Ani bir refleksle kollarýmýz birbirine giriyor. Kenetlenip, tek bir vücut oluyoruz. Direnme kararlýlýðýmýz, iþlerini zorlaþtýrýyor olmamýz, kýzgýnlýklarýný artýrýyor. Emirler yaðdýrýyorlar, küfürle karýþýk tehditler savuruyorlar. - Kollarýnýzý çözün. Hazýr ola geçin. Sayým düzenini bozmayýn. Birazdan ....ceðiz... Suskunluðumuz ve yerimizden kýpýrdamayýþýmýz kollarýmýzý çözmeyeceðimiz mesajýný veriyor onlara... Ortalýk kýzýþýyor. Karþýlýklý itiþ-kakýþlar baþlýyor. Kollarýmýzýn birbirine perçinlendiði yerlere, kenetlenmeyi kýrmak için yumruklar, coplar izliyor. Operasyonun komutaný, çavuþ, devreye girip, prosedür dýþý erken bir çatýþmayý önlüyor. Ve her zamanki prosedürü iþletiyor: - Türk askeri bundan sonra sayýmlarý talimatlara göre alacaktýr. Türk askeri dediðini yaptýrýr. Türk askerine kimse karþý koyamaz. Þimdi önlerinizi ilikleyin, hazýr ola geçin, bizi bunlarý zorla yaptýrmaya mecbur býrakmayýn. Biz zorla yaptýrmadan siz kendiniz yapýn, paþa paþa sayýmý alýp gidelim. Sözü biter bitmez anýnda cevabýný alýyor. Bu kez bizim direniþ prosedürümüz karþýlýðýný veriyor, dört-beþ koldan askerlere yönelik propagandaya giriþiyoruz.
137 - Siz halk çocuklarýsýnýz. Biz de halk için savaþtýðýmýzdan buralara atýldýk. Sizi bize karþý kullanýyorlar. Sizi, bu sömürü düzenini koruyan subaylarýnýz hakkýmýzda olmadýk yalanlar söyleyerek bize karþý kýþkýrtýyorlar! - Siz bunu emirle, görev olarak yapýyorsunuz. Bunu biliyoruz. Yapmazsanýz sizi de cezalandýrýrlar. Bu yüzden bize iþkence yapmak zorunda kalýþýnýza üzüldüðünüzü biliyoruz, sizlere kýzmýyoruz. Bizim iþimiz, sizlerle deðil, size bu insanlýk dýþý görevi veren iþkenceci subaylarla! - Size kin duymuyoruz. Bize vursanýz da size vurmayacaðýz. Sizinle dövüþmeyeceðiz. Bu propaganda bombardýmaný onlarý tereddüde düþürüyor, söylediklerimizi biraz olsun utanarak dinliyorlar. Ama çavuþ geçici büyüleniþi daðýtýyor. Bizleri daha fazla konuþturup subaylarýndan fýrça yememek için düdükle idare edilen, düdükle idare eden bu 18 ay askerliðe esir köylü çocuðu, harekete geçiyor, düdüðüne baðlý tüm askerleri harekete geçiriyor. - Tek kelime daha söylerseniz çenelerinizi kýrarýz! Konuþmaya devam ediyoruz. Aðýzlarýmýzý kapatmaya çalýþýyorlar, çenelerimize vuruyorlar. Dört gündür operasyonlarý bir çavuþun komutasýnda askerler yönetiyor, Subaylar karýþmýyor, operasyonlarda genellikle gözükmüyorlar, üzerimize askerleri salýyorlar. Dövme ve iþkence faslý bittikten sonra aþaðýlayýcý iðrenç tavýrlarla koðuþa burunlarý bir karýþ havada girip sayým alýp gidiyorlar. Her birimizin baþýna saldýrmaya hazýr düdük sesi bekleyen, burnundan soluyan 4-5 asker geliyor. Düdük iþareti gelince üzerimize çöküyorlar. Þimdi koðuþta saða sola gidip gelen postal... gýcýrtýlarý yanýnda: - Önünüzü ilikleyin! - Takkeleri çýkarýn! - Ayaðýný bitiþtir!
h
h g P d ç
a H ö h P ç d h p Þ
t
e e d
k k Ý e s d f
7
138
n u k
- Hazýr ola geç! Komutlarý ve arada bir bunlara karýþan küfürlü tehditler, hakaretler yankýlanýyor. Bizde hareket yok, sessizliðimizi koruyoruz ve söylenen hiçbir komutu yerine getirmiyoruz. Kaslarýmýz yay gibi gerili kollarýmýz kaynaklanmýþçasýna birbirine kenetli... Prosedür iþliyor, kaval kemiklerimize postallarýn uçlarý dikine dikine iniyor ayaklarýmýzý yan yana bitiþtirmeye çalýþýyor. Arada bir baldýrlarýmýza sert dizler vuruluyor. Çýplak ayaklarýmýz üzerinde dans eden postallar, ayaklarýmýzý yere yapýþtýrýyor. Ezmiyor, adeta çiðniyor. Hýrstan düðmelere sarýlan, iþkenceye doymamýþ kanlý eller ön iliklemeye çalýþýyor. Ama daha kapanýr kapanmaz ayný hýzla düðmeleri direnmeye kararlý eller tekrar açýyor. Prosedür iþliyor, ayný iþlemler tekrarlanýyor, ama tekrar çözülerek karþýlýðýný alýyor. Tekme tokat bu anlarda daha da yoðunlaþýyor. Kapatýlan düðmenin açýlmasý binbir hakaret ve dayakla karþýlanýyor. Bu kez çýlgýna dönmüþ, pençeleþmiþ eller elbiselerimizi parçalamaya giriþiyor. Þimdi koðuþa, - Önünü iliklemezsin ha! - Ayaklarýnýzý birleþtirmezsiniz ha! diyen öfkeli tehditlerle parçalanan elbise sesleri egemen oluyor. Öfkelerini tatmin edemediklerinde, parçaladýklarý elbiselerimizi yere fýrlatýp üzerinde tepiniyorlar. Bu elbiseleri bir daha dikip, yamayýp bunlarla karþýlarýna dikilmememiz için, elbiselerimizi adeta liflerine ayýrýyorlar. Kapý tarafýnda, arkam kapýya dönük sýranýn baþýndayým, kapýya en yakýn durumdayým. Bir yaným kollarýmla direniþe kenetli, arkam-önüm, sol kol tarafým askerlerle çevrili... Ýþkencede sýra kapmak için diðerlerini iten-kakan, aklýna estikçe mazgalý açýp tehdit savurmada usta bir asker kafa sallaya sallaya, sadist istemlerini doyurmak için burnumun dibine kadar sokuluyor. Montumun biraz zor kapanan fermuarýný ýkýna sýkýna zorlanarak kapatmaya çalýþýyor,
u n ü
e
a e ü i
! a
a a
ç m
i k a
139 eline yapýþýyorum, heyecanýmý belli etmeden, sinirlerimi sakin olmaya zorlayarak fermuarý gerdiði yere indiriyorum. Þimdi çok daha hiddetli, aðzýndan köpükler saçarak, ne dediði anlaþýlmaz birþeyler geveleyerek fermuarý bu kez daha da beceriksizce yuvasýna geçirip yukarý çekmeye çalýþýyor, zorlanýyor, bir karýþ bile çekmesine fýrsat vermeden elini itiyorum. Onun býraktýðý yerden fermuarý alýp aþaðýya indiriyorum. Bu arada bacaklarýmý bitiþtirmek için postallarýn biri inip biri kalkýyor. Biri, özel olarak ayaðýmý deðil, parmaklarýn uçlarýný sigara izmariti ezercesine çiðniyor. Acýlarla irkiliyorum. Sol dizimin birkaç santim altýnda bir sýcaklýk aþaðýya doðru iniyor: Kanýn aþaðýlara kayýþýný hissediyorum. Ayak týrnaklarým etlerime geçiyor... Suskunluðumu koruyorum, yerimden kýmýldamýyorum, kýmýldattýlar mý, basýnç kalktý mý kýmýldatýldýðým yere tekrar basýyorum. Bu çatýþmalarý alaycý, yan bakýþlarla izleyen düdüklü çavuþ yanýma geliyor. Subaylarýn ezberlettiði vaaza devam ediyor: - Býrakýn kendi ilikler, sonra da ayaklarýný birleþtirir. Zorlamayýn, paþa paþa kendisi yapsýn, býrakýn uslanmýþtýr o... Bekliyor, tepkimi ölçüyor. Heykel gibi ne kýpýrdýyor, ne konuþuyorum. Yüzüne biraz daha alaysý bir görünüm verip konuþmasýný sürdürüyor: - Þimdi önünü ben kapatacaðým. Ama sen açmayacaksýn. Seninle bu konuda anlaþalým. Sen deðil ben kapatmýþ olacaðým, sen hiç karýþmayacaksýn!. Yüzüme baka baka, fermuarý yukarý çekerken elini tutup itiyorum. Fermuarý geldiði yere bütün hýþmýmla indiriyorum. Rengi bir anda deðiþen, sinirden gerilen, gözlerinden ateþ fýþkýran düdüðün sahibi surattan tek bir komut çýkýyor. - Atýn bunu dýþarý! Bu komutu duyar duymaz, kenetlenmemizi bozmadan hepimiz düðüm olup yere kapanýyoruz...
k d ç s ç s D h ç ç k y b s
a b a k a g ç b
k
n a k D d t ç
9
140
i
Askerler üzerimize çullanýyorlar. Tek bacaðýmý kapýyorlar. Ama kollarýmý, diðer bacaðým ve kafamý bulup direniþ düðümünün içinden beni söküp alamýyorlar. Coplar çekiliyor, omuz omuza, kol kola, iç içe girmiþ gazinoda yere serilip yumak olmuþ direniþimize yer ayýrdetmeksizin inip çýkýyor. Askerler üzerimizde oradan oraya koþuþturup beni söküp almak isterken, hepimizi dayaktan geçiriyor. Düðümümüzü coplarla, postallarla çözemeyince yakaladýklarý her kolu, bacaðý gövdelerden koparýp alacakmýþçasýna çekiyorlar. Arada yakaladýklarý saçlara asýlýp düðümü çözecek ipucu arýyorlar. Bu an birbirimize sýký sýký sarýlýp kafalarýmýzý gövdelerimiz arasýnda saklamaktan baþka yapacaðýmýz bir þey yok. Tek savunma aracýmýz susmamacasýna bölük pörçük, düzensiz de olsa sloganlarýmýz. Hiç susmuyoruz. Soluk soluða da olsa sloganlarýmýzý atýyoruz. Bu, direniþte en önemli moral kaynaðýmýz... Postallar ve coplar, birbirine geçmiþ kollar, bacaklar arasýna vuruyor. Perçinleri kesip atmaya çalýþýyor... Böylece bizi parçalamak, beni koparýp almak için 5 dakika acýmasýzca dövüyorlar. Sökülmesine sökülmüyoruz, kollarýmýzýn, bacaklarýmýzýn düðümünü çözdürmüyoruz ama, bu içiçelikte, üstüstelikte kafalarýmýz gövdelerimize gizli, soluðumuz giderek kesiliyor. Soluklanamamak bizi çok çabuk yoruyor. Çözülmemiz dirençsizlikten deðil, bu yumak biçimi içiçe geçiþimizin soluksuzluðundan oluyor. Beni bacaklarýmdan çekip direniþ yumaðýndan koparýyorlar: En son bir el elime sarýlýyor, býrakmýyor. Coplar birbirine geçmiþ, parmaklarýmýzýn kenetlenme noktalarýna iniyor. Kopuyorum. Yüzüm yere yapýþýk ayaklarýmdan sürüklüyorlar, son bir hamleyle tuvalet kapýsýnýn köþebentlerine yapýþtýrýyorum parmaklarýmý. Demirin üstünde sert bir postal tabaný ellerime biniyor, bir daha.... bir daha, oradan da kopuyorum. Koðuþ kapýsýna tutunma gücünü kendimde bulamýyorum, hýzla koðuþtan çýkarýlýp bacaklarýmdan çekilerek koridora çýkarýlýyorum.
e z e t ý k k i ç n e
r n a
r
e p
þ
p
þ
n
141 Prosedür iþliyor. Daha dayaðýn sersemliðinden sýyrýlmadan, kurbanýnýn üzerine. saldýran vahþi hayvanlar gibi etrafýmý sarýyorlar. Dizlerimin üzerine doðruluyorum ki, o an gözüm koridorun ana koridorla dikine kesiþen köþesine takýlýyor. Baþlarýnda Binbaþý «Bokassa» ve Yüzbaþý Ömer KAVLAK, tüm iþkenceci subaylar operasyonu izliyor. Benim tepkilerimi dikkatle süzüyorlar. Bizlerin direnç-puan cetvelini tutuyorlar, iþkencenin dozunu ayarlýyorlar. Yoksa ellerindeki kaðýt kalemlerin baþka ne anlamý olabilir ki? Tepemde birikmiþ askerler aç kurtlar gibi uluyorlar, beni iyice sersemletip zayýflatmak için komut üzerine komut yaðdýrýyorlar. - Ayaða kalk! - Önünü ilikle! - Hazýr ola geç! - Artýk tertip yok! Komutaným diyeceksin! - Kalk lan ..... çocuðu, seni biz kaldýrýrsak .........keriz. Ne bir cevap veriyorum, ne de tepki gösteriyorum. Ellerimi dizlerime kavuþturup, çevremi incelemeye devam ediyorum. Duvar gibiyim, ne söylerlerse aldýrmýyorum. Söylediklerinin hiçbirini yerine getirmiyorum. Ýlkemiz onlar ne yaptýrmak istiyorlarsa zýddýný yapmak. Daha sert ve daha adice bir üslupla küfreden biri, belime bir tekme savuruyor, kendimi tutamýyor, hýrsla itiyorum. Daha bu hareketin refleksini tamamlamadan, koltuk altlarýma mengene gibi geçen iki el hýzla beni yukarý ayaða kaldýrýyor... Komutlar ayakta sürüyor. - Önünü ilikle! - Hazýrola geç! Önümü kapatmýyorum, hazýrola da geçmiyorum bu kez onlar iliklemeye çalýþýyorlar, boþuna, ellerim izin vermiyor. Bu arada tekmeler bacaklarýmý bitiþtirme iþini sürdürüyor. Þimdi önüm açýlabildiði kadar açýk. Onlara meydan okuyorum adeta.
i k b o o ç
b p a c b H a k v d k a b s h y k
ç b B k
a
n r m n e u n u e
i t
m
z
e
k a
z
n
142 Bir grup asker benimle top gibi oyun oynarken, koðuþtan iki arkadaþ daha sürüklenerek sýrýlsýklam ýslatýlmýþ olarak, koridora, tam karþýma taþýnýyor. Halleri periþan. Koðuþta bayýlmýþ olacaklar ki ayýltmak için ýslatmýþlar... Daha onlarýn bu haline iç geçirmeye bile fýrsat bulamadan onlarca el bütün bedenimin acýlarla kavrulacaðý yolculuða çýkarýyor beni. Bir düdük sesi, bel hizasýnda yüzükoyun çevrilmiþ bedenime, falaka iþkencesini davet ediyor. Ahlaksýz bir el pantolonumu parçalýyor, bir diðeri külotumu bacaklarýmýn arasýna indiriyor. Beþ-altý koldan kaba etlerime, baldýrlarýma cop saðanaðý yaðýyor. Vücudum kaba etlerimden, baldýrlarýmdan yayýlan bir yangýnla cayýr cayýr yanýyor. Her yanýmý ateþ basýyor. Hele daha önceki dayaktan kalan, acýsý, izleri hâlâ taze yerlerime deðen coplar yangýný iyice kýzýþtýrýyor. Acýdan yanýyorum. Acý yangýnýný, beynimdeki vurgusuyla; aða takýlmýþ bir balýk gibi, saða sola çýrpýnarak duyumsuyorum. Her yanýmý kaþýyorum. Diþlerimi, kanatýrcasýna dudaklarýma geçiriyorum. Sloganlarým acýlara takýlýyor. Aðzýmýn kenarlarýndan tükürüklerle birlikte acýlara takýla takýla, iyice kýsýlmýþ bir sesle sloganlarým çýkmaya çalýþýyor. Çýktýðý kadar acýlarý haykýracak yerde slogan atýyorum. Komutlar falakada da yakamý býrakmýyor. Acýlarýmla diðer insanlarýn yüreklerine korku, yýlgý pompalamam isteniyor... - Ah de ulan! - Baðýrsana ulan! - Baðýr da falakayý keselim ulan! Yok, direniþin kararý kararýmdýr. Acýlara dilimi çözmüyorum. Ýþkencecileri sevindirmiyorum. Acýlardan beynime doðru yayýlan bir uyuþukluk gözlerimi karartýyor. Baþým mý dönüyor, çevremi mi çýkaramýyorum? Gevþiyorum, kendimden geçiyorum. Ýrkiliyorum, suratýmdan sular süzülüyor. Gözlerimi aralýyorum, baþýmdan aþaðýya su dökülüyor. Hoyratça
143 kollarýmý bacaklarýmý sallýyorlar. Yine duyunca insanýn kanýný beynine sýçratan aþaðýlýk sözler benim için yine sarfediliyor. Faþist olduðundan zerrece kuþku duymadýðým çaycýnýn, “ayýlsana lan o...... çocuðu! Bitmedi, daha eðlenceye yeni baþladýk” sözleri ayýlmamý hýzlandýrýyor. Öyle bir kinle bakýyorum ki yüzüne, dayanamýyor gözlerini kaçýrýyor. Suçunu iyi biliyor... Ayýlýr ayýlmaz kafalar üzerime eðiliyor, pis pis sýrýtan at diþli suratlar yeni bir seans için nabzýmý, tepkimi, direncimi ölçüyorlar. Sanki grogi durumunda bir boksöre sayan hakem gibi pes edip etmediðimi merakla kontrol ediyorlar. Alt tarafým çýplak, Hemen külotumu çekiyorum. Aþaðýlýk bir sesin; “Býrak lan donunu, daha iþin bitmedi, ayaða kalk!” komutuna zerrece aldýrmýyorum. Zaten istesem de kalkacak halim mi var? Kaba etlerime, baldýrlarýma bakýyorum moralim bozuluyor. Elimi okþarcasýna sürüyorum, acýlar ellerime geçip ellerimi yakýyor. Donumun lastikli kenarlarý bile etlerime batýyor. Don bile bedenimdeki yangýný körüklüyor. Tekrar beni ayaða dikiyorlar sýký sýký tutuyor býrakmýyorlar. Býraksalar düþeceðimi biliyorlar. Komutlar sürüyor: - Ayaklarýný bitiþtir! Bir kez þöyle hazýrolda düzgün dur. Bir de komutaným de, atalým seni koðuþa, hadi daha fazla uðraþtýrma bizi. Kendimde cevap verecek gücü bulamýyorum. Ama, hiçbirini yapmayacaðým, gözlerimden, çatýk kaþlarýmdan ve suskunluðumdan hemen anlaþýlýyor. Düdük ayný tizlikle ötüyor, yeni bir iþkence seansý baþlýyor. Tam kol ve bacaklarýmdan tutup tekrar havaya kaldýrýp, yüzükoyun çevirdikleri sýrada köþedeki direnç çetelesi tutan iþkenceciler baþý «Bokassa» sesleniyor: - Býrakýn, bugünlük yeter, daha önümüzde çok sayým var!.. komutu ile yeni seans daha baþlamadan sona eriyor. Montumu, pantolonumu boyuma atký gibi doluyorlar, omuzlarýmdan iki elle çekilip, ayaklarýmý sürüye sürüye, arkama vurulan ve acýlarýma bir yenisini daha ekleyen bir
t ö y y
f g k k a z c k
y y c s f g b
d
Ý h b y d
3
144
n e m a
tekme ile fýrlatýlýyorum. Tuvalet kapýsýnýn önüne yüzükoyun öylece kapaklanýyorum. Peþimden ayný þekilde iki arkadaþ yarý baygýn postalanýyor. Peþpeþe külçe gibi kapýya yýðýlýyoruz. Daha iki elimiz üzerinde yerde biraz olsun doðrulma fýrsatý bulamadan iþkence kurmay heyeti sayým için koðuþa giriyor. Postallarýyla bedenlerimizi kenara iteleyip, küçümseyen, alaycý bakýþlarýyla bizi ve gazinonun en köþesinde kaloriferin önünde, içiçe geçip, kenetlenmiþ diðer arkadaþlarý süzüyorlar ve hepimizi gözle saydýktan sonra, zafer kazanmýþ bir ordunun muzaffer komutanýymýþçasýna cakalarýný hiç bozmadan geldikleri gibi, askerler peþlerinde koðuþtan çýkýyorlar. Þimdi yediðimiz dayak, acýlarýmýza kattýðýmýz acýlar bir yana, firesiz bir sayým daha geçirmenin mutluðunu yaþýyoruz. Yarýn tecritten dalga dalga tüm havalandýrmalarý coþkuyla dolaþan «Yaþasýn Açlýk Grevi Direniþimiz!» seslerinin sevincini yaþamalýyýz. Buradaki siyasetleri, daha fazla baðýmsýzlaþmanýn önüne geçmek için süresiz açlýk grevine baþlamaya ikna etmeliyiz. Kimse baþlamasa da artýk biz baþlamalýyýz. Sabahtan akþama kadar taþ taþýmýþçasýna yorgun düþmüþ yaralý bedenimi yataða býrakýyorum...
i e n i p
n e ?
i
i r
a
n e e n n
m
r
- Açlýk Grevi Günlerine Dair Bir Tutsaðýn Tuttuðu, Notlar:
*** Metris’teki direniþ sadece oradaki tutsaklarý ilgilendirmiyordu. Metris’teki direniþin kaderi tüm Ýstanbul’daki tutsaklarýn geleceðinin belirleyici halkasý durumundaydý. Çünkü Metris’in «mamaklaþma»sý demek, Ýstanbul hapishanelerinin
ç Ý M B b D ü b b D B g Ý b i
c o
E t g b h t b
t y o u
(
ý i a
r r k n e
» r n
u k e z
a ý i n k n
n ü n
152 çok geçmeden ayný kötü sona varmasý demekti. Oligarþinin Ýstanbul hapishanelerindeki programý önce «merkez üs» Metris’i düþürmek, sonra çevreyi zorlamadan ele geçirmekti. Bunun için direniþ süresince Metris hapishanesi yalnýz býrakýlmýþtý. Ýstanbul’daki Alemdað, Sultanahmet, Davutpaþa hapishanelerindeki tutsaklar yedi Hasdal’dakiler üç gün destek açlýk grevine gitti. Destek eylemlerinin bitiminden bir hafta sonra Metris’te açlýk grevinin hala bitmemiþ olduðu ve süreceði anlaþýlýnca, Sultanahmet, Davutpaþa ve Hasdal bu kez süresiz açlýk grevine baþladýlar. Bu destek Davutpaþa ve Sultanahmet’te dört, Hasdal’da yedi gün sürebildi. Metris’te açlýk grevi bitmiþti çünkü. Ýstanbul’daki tüm hapishaneler kaderlerini Metris’te birleþtirmiþti. Bununla 83 açlýk grevi’ndeki toplu direniþin ilk adýmý atýlmýþtý. Eylemin, genelde baþarýlý siyasal sonuçlara ulaþtýðý ve cuntanýn hapishaneler politikasýnýn içyüzünü açýða çýkardýðý ortadaydý. Ama somut taleplerin çoðu, eylemin daha kararlý sürdürülmesiyle kolayca saðlanabilirdi.(*) 12 Eylül’ün þefi Evren’in bizzat devreye girerek, bir an önce bitirilmesi için talimat vermesi, eylemin yarattýðý teþhirin boyutunu gösteriyordu. Bu güç, daha iyi deðerlendirilebilirdi. Tüm bu nedenlerle Mayýs-Haziran 1982 açlýk grevi Ýstanbul hapishanelerinde tutsaklarýn en yoðun katýldýðý ve ailelerin topluca hareket ettiði ve varlýklarýný hissettirdikleri, baþarýyla sonuçlanan ilk büyük eylemdir. Eylemin bitiþine ýþýk tutmasý yönünden, inisiyatifin tamamen devrimci güçlerin eline geçtiði dönemde, idareyle yapýlan pazarlýklara ve bu pazarlýklardan kimin sorumlu olduðuna deðinirsek, eylemin hak ettiði kazanýmlara neden ulaþamadýðýný daha iyi görebiliriz. (*)
Eylem içinde çeþitli davalardan siyesi tutuklular eylemi devam ettirme konusunda ayný kararlýlýk içinde deðillerdi. Kimi siyasi gruplar eylemi 30. günde bitirme yanlýsý iken, bazýlarý geliþmelere göre karar vereceklerini belirtmiþlerdi. DS davasý tutuklularý ise talepler kabul edilmediði sürece eyleme devam edeceklerini ilan etmiþlerdi. Bu tartýþmalar hapishane idaresi tarafýndan öðrenilmediði için eylemin düþman nezdindeki kararlýlýðýna gölge düþürmedi.
153 Direniþ baþarýlý bir biçimde zafere doðru giderken, HK davasý tutuklularýnýn temsilcisi, eylemin 26. günü idareyle görüþmek için dilekçe verdi. Tecritte siyasetlerin çoðunluðuna alýnan «hiçbir siyaset kendi baþýna idareyle görüþme talebinde bulunmayacak» biçimindeki genel kararý «o karar tecritte alýnmýþtýr» diyerek (tam da idarenin kitle ve önder unsurlarý ayýrýp, böl-yönet politikasýyla çakýþan bir þekilde) çiðnemekten çekinmedi. Davutpaþa Hapishanesi’ne ilk grubun gönderiliþi ve bu tür sevklerle ilgili anonsun kitleyi tehdit edercesine yapýldýðý bir sýrada, «bu grubun hiç kimseye danýþmadan yetkililerle görüþme isteminde bulunmasý, hem yönetim, hem kitle nezdinde direniþi daha fazla götürme durumuna sahip olmadýðýmýz izlenimini yaratmýþtýr. Metris iþkencecileri geri adým atacaktý, atmak zorundaydý. Ancak tüm olumsuz durumuna karþýn yenilgiyi en az zararla kurtarma düþüncesindeydi. Yönetim, tecrit bölümünde bulunan ileri unsurlarý sevk etmekle pazarlýk masasýna daha güçlü kozlarla oturmak, direniþin zaaflarýný iyice derinleþtirmek istiyordu. Eylemin 23. günü iç güvenlik bölük komutaný Fehmi KOÇHÝSARLIOÐLU, Devrimci Sol davasýndan bir arkadaþ ile görüþmüþ, eylemin taleplerini öðrenmiþ, daha sonra da HK davasý tutsaklarý temsilcisiyle görüþmüþtü. DS davasýndan arkadaþ yetkili olmadýðýný, tecritteki temsilcilerinin ya da DS davasý tutsaklarýnýn hapishanedeki temsilcisinin yetkili olduðunu söylemesine karþýn, yetkili subaylar DS temsilcisiyle görüþmedi. Tecritteki deneyimli siyaset temsilcilerinin açlýk grevinin 24. gününden itibaren sevk edilmesiyle birlikte, pazarlýk geçmiþten beri idareyle diyalog yanlýsý tutum izleyen HK davasý tutsaklarýnýn temsilcisiyle sürdürülmeye baþlandý. Eylemin 26. (Cumartesi) ve 27. (Pazar) günleri de tecritten sevk sürdü. Eylemin 28. günü -Pazartesi öðlenden sonra- hapishane yöneticileri, Adli Müþavir ve 66. Tümen Komutaný ile DK
v b k t
« v i
b « D E A
n k
t e o
Ý z d k E y k 3 ç
(
3
154
K e n e ý e n e n n e a i
ve HK davalarýndan birer kiþi pazarlýða oturdular. Eylemin bitiriliþinde dört temsilci olmadan idare ile görüþülmeyecek kararý olmasýna raðmen, pazarlýk DS ve P davasý tutsaklarýnýn temsilcileri olmadan sürdürüldü. Yetkililer; tutsaklarýn her talebine «yaparýz», «kolay», «olabilir» gibi yuvarlak cevaplar vererek açýkça geçiþtirme ve eylemi býraktýrma taktiði uyguluyordu. Sonuçta iþkencenin dýþýnda somut hiçbir hak üzerinde kesin çözüm sözü alýnmadan her yöne çekilebilecek yuvarlak laflara umut baðlanarak pazarlýk sonuçlandýrýldý ve ardýsýra da koðuþlara «Haklarý aldýk» açýklamasý yapýlarak eylem bitirildi. Devrimci güçler eylemle inisiyatifi ele geçirip 12 Eylülcülerin hapishane temsilcilerini dize getirmiþlerdi. Ama pazarlýk aþamasýnda HK ve DK davalarý temsilcilerinin siyasi anlayýþlarýndan kaynaklanan aceleci, sað tavýrlarý nedeniyle, pazarlýkta inisiyatif, bu noktadan sonra yönetime kaptýrýldý. Oysa doðru tavýr, oligarþinin yetkililerinin, sorunlarý ve çözümleri geçiþtirmeye yönelik umutlarýný tamamen yok etmek ve daha kalýcý sonuç elde etmek için eylemi sürdürmek, kendi istediðimiz koþullarda pazarlýða oturmaktý... Herþeye raðmen eylemin somut kazanýmlarý þunlar oldu: Ýdare tecriti -kendi istediði biçimde olsa da- daðýtmak zorunda kaldý. Sevke gerek görmediði tecritteki tutuklularý da koðuþlara geri verdi. Pazarlýklarda ise, eylemin bitirilmesi karþýlýðýnda iþkence ve dayaða son vereceðini söylemiþti. Eðer ýsýtýcý kullanýlmazsa (*) ve koðuþlar arasý alýþ-veriþ yapýlmazsa eskisinden çok sýcak su vereceðine ve alýþ-veriþi kendisinin yapacaðýna söz verdi. Ayrýca önceden haftalýk 3.000 TL alan içeriye alýnan, para limitini 5.000 TL’ye çýkardý. Dýþ kantin açýldý. Dýþ kantinde kolonya satýþý
a e a e k l i e
i i i i n e n
e
e K
(*)
Hapishanelerde sýcak su ve temizlik sorunu, her zaman gündemde olduðundan, tutsaklar her koþulda kendi yaptýklarý ýsýtýcýlarý iradenin denetimi dýþýnda- kullanmak durumunda olmuþlardýr. Hiçbir zaman da engellenememiþtir bu.
155 baþladý. Aileler aracýlýðýyla sivil battaniye, çarþaf ve nevresimin hapishaneye giriþi serbest býrakýldý. Kuru çay verileceði sözü verildi. Bu arada, yine tutsaklarýn bir talebi uyarýnca, hapishane personeli arasýnda, iþkenceciliði teþhir olmuþ bir çok subayalbay ve birkaç subay dýþýnda- deðiþtirildi. Bu deðiþim özünde siyasi tutsaklarý yanýltmaya ve düþünülen yeni taktik politikanýn atmosferini oluþturmaya yönelikti. Çünkü hapishane politikasýný oluþturan ana eksen deðiþtirilmemiþti... Geçmiþ uygulamalarýn sorumluluðunu üstlenen bu iþkenceciler, henüz gitmeden önce, kimi uygulamalara yeniden can verebiliriz umuduyla yeni adýmlar attýlar. Koðuþlarda belli bir sýraya göre isim, listeleri okuyarak, tutuklularýn sayýmlarda «buradayým» demesini istediler. Bu, Adli Müþavirliðin oyunuydu. Açlýk grevi bitmesine karþýn, hapishane idaresi bir kýsým temsilcilerle sürdürdüðü pazarlýk sýrasýnda taleplerin karþýlanmasýnýn muðlak býrakýlmasýndan da güç alarak, pazarlýk sürecini kendi inisiyatifinde devam ettirmek istiyordu. Sýraya geçip «buradayým» denirse, idare istediðini elde etmiþ olacaktý. Yönetimin bu zorlamasý karþýsýnda siyasi tutsaklar diyalogu kestiler ve pazarlýk sonuçlandý... Ve direniþin gücü sýraya geçme, «buradayým» deme yaptýrýmýný kendiliðinden ortadan kaldýrdý. Bu dönemin perdesi de böylece kapanýyor, yeni bir döneme giriliyordu.
157
b
y k HAPÝHANELERDE MÜCADELE ARAÇLARI Yaratýcý gücü en yüksek, insan sevgisi en derin, halkýna ve mücadelesine baðlý, yaþamý en çok seven ve daha da güzelleþtirmek isteyen, güzellikleri eþit, adil paylaþmak için can vermekten çekinmeyen devrimci tutsaklar; oligarþinin insanlýðý, devrimci onuru ayaklar altýna almak, siyasi kimliklerini yok etmek, aklý-mantýðý yadsýyan gerici-faþist disipline boyun eðdirmek; kiþiliksiz, topluma yabancý, zavallý ve apolitik insanlar haline getirmek için baþvurduðu her türlü saldýrýlarýna, Metris zindanlarýnda direniþ destanlarý yaratarak karþý durdular. Teslim olmadýlar. Bu destan; her türlü yaptýrýmlara diþe diþ karþý koyuþlarýnda, koðuþ direniþlerinde, ahlâk dýþý aramalara karþý oluþlarýnda, iþkenceye karþý direniþte, soðuða, açlýða, susuzluða, kulaklarý saðýr eden yoz þarký ve türkülere, gerici-þoven marþlara, kapý gürültülerine tahammüllerinde, kafalarýnda, bellerinde, vücutlarýnýn en kaba ve ince yerlerinde her an patlayan coplara, kalaslara, tekmelere karþý fiziki ve büyük bir moral güçle karþý koyuþlarýnda, gün gün, hücre hücre açlýðý, sakat kalmayý, yeri gelince ölümü yaþayarak yaratýldý. Direnmek zorundaydýlar! Direnmek zorundaydýlar çünkü, her þeyden önce insan olmanýn en yüce sorumluluðunu, erdemini devrimci kiþiliklerinde yaþýyorlardý. Direnmek zorundaydýlar çünkü, 12 Eylül cuntasýnýn en iðrenç saldýrýlarýna karþý halkýmýzýn kurtuluþunun neferleriydiler. Direnmeliydiler!
y e
g i b d
d y ö ü k
M t
m
t
d y
e d t ü
7
a a n n i t , u þ u
, , n , n k e
n i
n n
158 Direnmeliydiler çünkü, onurlarýna yönelik, insani ve siyasi kimliklerini yok etmeyi amaçlayan iþkence ve baskýlara karþý direnmek, insanlýk dýþý koþullarý deðiþtirmek, 12 Eylül cuntasýnýn hapishaneler gerçeðini kamuoyuna yansýtmak, halkýmýza yapýlan saldýrýlara bir devrimci olarak karþý koymak zorundaydýlar... Direnmeliydiler çünkü, ülkemiz zindanlarýnda burjuvazinin yýllardýr baský, iþkence ve depolitizasyonla yarattýðý boyun eðdirme zincirini kýrmalýydýlar... Direnmeliydiler çünkü, geleceðin yaratýcýlarý ve geçmiþin devrimci geleneðinin mirasçýlarý olanlar; güzele, insani deðerlere, ha1kýmýzýn mutluluðuna, ülkemizin baðýmsýzlýðýna ve nihai olarak sýnýfsýz, sömürüsüz bir dünyanýn yaratýlmasý kavgasýna baþ koymuþtular. Kýsacasý, emekçi halkýmýzýn kurtuluþ umudu olan devrimciler; tarihin, sýnýf mücadelesi biliminin omuzlarýna yüklediði görevlerin bilincindeydiler. Ve her türlü bedeli ödemeyi göze alarak yola çýkanlardý. Yarýnki zaferimizin üzerinde yükseleceði bu bedeli onurla, gururla severek kabulleneceklerdi. Devrimciler hapishaneye bir mücadele sýrasýnda girdiler. Mücadeleyi hapishanede de sürdürerek, siyasi geliþmelere tavýr almalýydýlar. Devrimciler yaþamýn her alanýnda baskýya-zulme karþý mücadele eden insanlardý çünkü. Doðaldýr ki, onurlarýna ve siyasi varlýklarýna yönelik her türlü saldýrýya karþý koyacaklardý. Kýsacasý siyasi mücadeleye, tutsaklýk koþullarýnda da devam edecek, oligarþinin karþýsýnda olmalarý gereken yerde, halkýmýzýn yanýnda yer alacaklardý. Devrimciler, siyasi kimliklerinden koparýlmayý; yok etmeye çalýþtýklarý düzenin ve egemen sömürücü sýnýflarýn deðerlerine ve sembollerine saygý duyulmasýný amaçlayan tüm yaptýrýmlarý reddediyordu. Sakallarý, gün aþýrý, saçlarý üç veya sýfýr numara kestirmeyi, görevlilere «komutaným»
159 diye hitap etmeyi, görevlilerle konuþurken hazýrolda durmayý, ziyarete, havalandýrmaya, revire, mahkemeye çýkarken ön iliklemeyi, düzgün adým, tek sýra yürümeyi ve gerici-faþist marþlar söylemeyi tek tip elbise giymeyi, suçlu kimliði taþýmayý... kabul etmiyor ve yerine getirmiyorlardý. Siyaset yapýlmamasý kararýný tanýmýyorlardý. Ülkede ve dünyada geliþen olaylara karþý, somut duruma uygun tavýr alýyorlar; hapishane yönetimi ve mahkemelerin baskýcý, savunma hakkýný yok edici tavýrlarýný protesto ediyor ve kaldýrmak için mücadele ediyorlardý. Deðiþik zamanlarda, deðiþik sürelerle uygulanan ve deðiþik biçimlerde devam eden baský ve yasaklara, iþkencelere ve onur kýrýcý aramalara, yaptýrýmlara karþý hayata geçirilen çeþitli direniþ biçimlerini þöyle sýralayabiliriz: a) Saç kesmeye karþý çýkmak: Tutuklu zorla beþ-altý asker tarafýndan yere yatýrýlýr, vücudunun her tarafýna postallar ile basýlýp kollarý arkadan sýkýca tutulur, kýpýrdayamaz duruma getirilir. Veya zorla sandalyeye oturtulup, kollarý geriye kývrýlarak sandalyenin arkasýndan kelepçelenir, sonra askerlerin sýkýca tutmasýyla kesme iþlemi baþlar. Saçlarýn üç numara kesilmesine karþý bir yandan engel olunmaya çalýþýlýrken, diðer yandan da iþkenceyle ilgili sloganlar atýlýr. Her saç operasyonunda kafa derisinde açýlan yaralara yenileri eklenir. 1983 Aðustos’undan itibaren, yukarýda anlatýlan direniþ biçimine karþý iþkenceciler de boþ durmamýþ, taktik ve tekniklerini geliþtirmiþti. Örnekleri nazi kamplarýnda denenmiþ «kýç falakasý» çekilmeye baþlandý. Sistemli bir uygulama biçimine dönüþtürüldü bu. Yüzüstü yatýrýlan kiþinin pantolon ve donu sýyrýlýr, kaba etine görevli subayýn keyfince deðiþen sayýda copla vurulurdu. Ya da tutuklu sýrtý yukarý bakacak þekilde kol ve bacaklarýndan tutulup havaya kaldýrýlýr, bir asker de kafasýný tutup aðzýný kapatarak slogan atmasýný engellemeye çalýþýrken, kýç ve baldýrlarý çoðu kez simsiyah yapýlýncaya kadar coplanýrdý. Kýç falakasý ilk defa
t
d o g h e
k r k v ö n
t g k z k e k o ç y k
a
p y
i
9
160
a e e u
1982’nin 15-22 Mayýs tarihleri arasýnda, yaklaþýk bir hafta tüm hapishanede kesintisiz olarak sabah ve akþam sayýmlarýnda uygulanmýþtý. Bu iþkencenin asýl etkisi onur kýrýcý olmasý yanýnda, dehþetli acý vermesidir. Ayrýca diðer iþkence yöntemlerine oranla vücuttaki tahribatý ve býraktýðý izler daha kolay geçebilmektedir. Bu nedenle 12 Eylül generallerinin hapishanelerdeki iþkence uzmanlarý bu yönteme fazla raðbet ettiler. b) Kelepçenin iþkence amacýyla arkadan vurulmasý karþýsýnda önden ve normal esneklikte baðlanmasý sürekli reddediliyordu. Dönem dönem bu uygulamaya (arkadan kelepçe vurdurmaya) direnerek karþý çýkýlýyordu. Arkadan vurulan zincir kelepçenin, iþkence amaçlý olmasýna en somut örnek, mosmor olmuþ bilekleriyle çoðu kez bayýlma noktasýna gelmiþ tutuklulardý. c) Ýdare hapishanenin demirbaþ eþyalarýný siyasi tutuklulara karþý dönem dönem silah olarak kullanýyor, genellikle bu eþyalarýn sürekli tutuklular tarafýndan karþýlanmasýný istiyordu. (Bunu maddi olarak karþýlamak zaten olanaklarýný aþýyordu tutuklularýn.) ’83 Aðustos’unda kendi paralarýyla sürekli çöp torbasý almalarý istendi. Kabul etmeyince de idare çöpleri toplamadý. Haftalarca bekleyip kokmaya baþlayan çöpler, tutuklularýn hastalanmasýna sebep olurken; kýþýn camlarýn takýlmasý, kaloriferlerin yakýlmasý çeþitli bahanelerle geciktirilerek tutuklular adým adým yýpratýlmaya çalýþýlmýþtý. Bu yaptýrýmlara karþý, uygulamalarý kabul etmeyerek çeþitli direnme biçimleri hayata geçirildi. d) Zaman zaman, baský ve yasaklara karþý tavýr almak amacýyla, normal zamanda ayakta verilen sayýmlarý, sandalyede veya yatakta oturarak verme... Ýdare bu protestoyu genellikle hazmedemediðinden çoðu zaman cop, yumruk, sopalarla saldýrýr, direniþi kýrmaya çalýþýrdý. e) Deðiþik zamanlarda gündeme getirilen baský, yasak, iþkencelere karþý protesto ve tepkileri belirtmek için toplu
e r , e
e , ý
r r z ý a n a
a
þ e a r n n ý a n z a
161 slogan atma: Hemen her gün somut duruma göre, uygulamanýn amacýný hedef alarak atýlan protesto niteliðindeki sloganlar þunlardý: Ýþkenceye karþý: - Ýnsanlýk Onuru Ýþkenceyi Yenecek! - Ýþkence Yapmak Þerefsizliktir! - Baský, Tehdit, Ýþkence Bizleri Yýldýramaz! - Ýþkencecilerden Hesap Soracaðýz! - Ýþkenceciler Cezasýz Kalmadý, Kalmayacak! - Kahrolsun Faþizm! - Tutukevi mi, Nazi Kampý mý?! - Metris’te Ýþkenceye Son! Ceza ve yasaklara karþý: - Metris’te Keyfi Yönetime Son! - Baskýlar, Yasaklar Bizleri Yýldýramaz! - (Avukat), (Ziyaret), (Havalandýrma) Hakkýmýz Engellenemez! - Yasaklar Kalksýn, Baskýlara Son! - Baský, Tehdit, Ýþkence Sökmedi, Sökmeyecek! Tek tip elbiseye karþý: - Tep Tip Elbise Giymedik, Giymeyeceðiz! - Siyasi Tutuklulara Tek Tip Elbise Giydirilemez! - Ýþkenceye, Tek Tipe Karþý Direndik, Direneceðiz! - Tep Tip Elbise Deðil, Haklarýmýz Verilsin! - Asker Deðil, Siyasi Tutukluyuz!
ö
p
b
p i z z
g a
E
m
, o
162 Diðer sloganlar: - Siyasi Tutukluluk Hakkýmýz Gaspedilemez! - Hücreler, Tecritler Bizleri Yýldýramaz! - Bayan Tutuklularý Askerler Arayamaz! - Tutuklular Ölüme Terkedilemez! (Doktor çaðýrmak için) - Tutuklular Þubeye Alýnamaz! - Tecritler Daðýtýlsýn, Baskýlara Son! - Ýþkenceler, Þubeler Bizleri Yýldýramaz! - Onur Kýrýcý (Ahlâk Dýþý) Aramaya Son! - Ýdamlar Bizleri Yýldýramaz! - Katil Ýdare Yeni Kurban Ýstiyor! - Faþist ...... Hesap Vereceksin! - Direniþ Sürüyor, Sürdüreceðiz! Bunlarýn dýþýnda anma-protesto günlerinde de deðiþik, özgün durumlara uygun sloganlar atýlýyordu. f) Yemeklerin az gelmesini, piþmemiþ olmasýný, içinden pislik vs, çýkmasýný protesto için yemek almama. g) Kaloriferlerin yanmadýðý günler sayýmlarda baþlara bere takarak protestoda bulunma. h) Çeþitli yasaklamalara karþý, sakal-býyýk býrakarak protesto etme yöntemleri. Bu direniþ biçimi hapishane idaresinin týraþ olmak için permatik vermediði, ya da saçlarý zorla sýfýr veya üç numara týraþ ettiði dönemlerde zaman zaman gündeme geldi. i) Mahkemeye, avukata, ziyaretçi görüþüne, revire giderken pantolon sýyýrarak yapýlmak istenen «üst aramalarý»na karþý çýkma, zorla soyulmaya direnme. k) Mahkemeye çýkmayarak direniþi sürdürme: 12 Eylül’ün çeþitli baský ve iþkence uygulamalarýný protesto, siyasi teþhir ve caydýrma amacýyla ya da yargýlama mekanizmasý ve mahkemenin, savunma hakkýný ortadan
163 kaldýran keyfi uygulamalarýna karþý tutsaklar mahkemelere çýkmayarak tavýr alýyordu. Çoðu zaman zorla götürme kararý alýnýyor, koðuþta direniþ pozisyonunda olan tutuklular zorla koparýlýp götürülüyordu. l) Mart ‘83’te operasyonla tükenmez kalem, dosya kaðýdý, defterlerin toplanmasýyla birlikte savunma hakkýnýn açýktan engellenmesi, mektup ve haberleþme olanaðýnýn ortadan kaldýrýlmasýna karþý, mektup yazmama, yazýlý-sözlü sorgu vermeme. m) Mahkemeye giderken, koðuþtan çýkarken, zorla eller kelepçelenerek giydirilen tek tip elbiseler, serbest kalýndýðýnda veya mahkeme arabasýnýn içinde, birbirlerinin üzerinden yýrtarak atma, protesto etme. n) Sayýmlarda, mahkeme, revir, ziyaret çýkýþlarýnda ön ilikleme dayatmasýna karþý ön iliklemeyerek direnmek. o) Koðuþ aramalarý sýrasýnda bir kiþiyi koðuþta gözlemci kabul etmemeleri karþýsýnda (bunda amaç arama yapanlarýn provokasyonlarýný önleme, yaðma ve talanlarýna müdahale etmekti); keyfi olarak huzuru bozmak için sýk sýk yapýlan, koðuþ daðýtmalarýna karþý direnerek tavýr alma. (Özellikle geceleri yapýlan aramalara direniliyordu.) p) Keyfi yaptýrým ve baskýlara karþý direnildiði için verilen hücre cezalarýna; soðuk, ýþýksýz, havasýz koþullarda büyük özveriyle göðüs gererek direnme. r) Çeþitli nedenlerle koðuþlara yapýlan operasyonlara karþý kolkola girerek toplu olarak direnme. Bu direniþ biçimi sýk sýk gündeme gelmiþ ve uygulanmýþtýr. Þubeye adam alýnýrken, hücreye-tecrite adam alýnýrken, ya da kitaplarýn, eþofmanlarýn, ayakkabýlarýn vb. toplanmasý sýrasýnda koðuþ direniþleri hep gündemde olmuþtur. s) Hainlerin denetiminde ve inisiyatifinde örgütlenen kütüphane, tiyatro, resim atölyesi ve müzik odasýný boykot etmek... Devrimciler baþtan beri bu tür sosyal etkinliklere katýlmamýþlardýr. Esas amacý kamuoyunu yanýltarak, 12
E g i
g G c h
b g d d
d
y ç y k v
b z a k
3
164
e ý a
Eylülcülerin hapishanelerdeki iþkenceci, baskýcý yüzünü gizlemek amacýný güden bu faaliyetler, devrimci tutsaklarýn inisiyatifinde sürdürülmedikçe katýlma durumu olmayacaktý. t) Zaman zaman protesto amacýyla ziyaret, avukat görüþlerine, havalandýrmaya toplu olarak çýkmama. Genellikle hapishane idaresinin belli tutsaklarý özel olarak cezalandýrmasý ve bu haklarýný kullanmasýný engellemesi halinde, bu tip protestolar gündeme getirildi. u) Protesto amacýyla çay almama, kantini boykot etme. v) Son sesine kadar açýlan hoparlörün kapatýlmasýný saðlamak için kapý ve mazgallara vurma,.. Bu protesto biçimi iþkence yapýldýðýnýn anlaþýldýðý durumlarda da gündeme gelebildiði gibi, zaman zaman acil hastalar için doktor çaðrýlmasýna raðmen uzun süre gelmemesi halinde de uygulanabilmektedir. y) Çeþitli kuruluþlara, kiþilere þikayet ve protesto dilekçeleri, telgraflarý, mektuplarý gönderme... z) Metris toplama kampýnda iþkencecilerin yukarýda saydýðýmýz saldýrýlarýna karþý yürütülen fiili direniþlerin yanýnda, oligarþiyi her zaman korkutmuþ, yüzünü açýða çýkartmakta büyük önemi olmuþ, direniþin kamuoyunda yankýlanmasýný saðlamýþ, yoðun baský, saldýrý ve yasaklar karþýsýnda gündeme gelen açlýk grevi silahýna özel yer vermek gerekmektedir.
a n n ü
r t n
n
i n e , e
n a
a i m , þ
n t e 2
- Açlýk Grevleri Ve Ölüm Oruçlarý Tarihin her döneminde baský, sömürü ve zorbalýða karþý süren mücadele, yaþanýlan tarihsel sürecin özelliklerine göre biçimler almýþ, halkýn kollektif yaratýcý yeteneði ile zenginleþerek geliþen deney birikimi, kuþaktan kuþaða aktarýlmýþtýr. Tarihin en eski devirlerinden beri insanlar kendilerine yönelen saldýn ve yaþam zorluklarý karþýsýnda
165 inatla zorluklara katlanarak, özveride bulunarak veya doðrudan yaþamlarýna son vererek tepkilerini dile getiren yöntemler bulmuþlar ve kullanmýþlardýr. Amaç, sesini, duyurmak istediði insanlarýn toplumsal yanýna, vicdanlarýna, insani deðer yargýlarýna hitap etmek, bilinçli ya da içgüdüsel olarak dikkatlerini çekmek, caydýrýcýlýk saðlamak, sorunlarýný duyurmaktýr. Açlýk grevleri de tarihsel olarak çok eskilere dayanýr, belli anlamda politik mücadelenin çeþitli araçlarýndan biri olarak kullanýlan önemli bir mücadele silahýdýr. Özellikle hapishaneler gibi mücadele araçlarýnýn sýnýrlý olduðu alanlarda önemi bir kat daha artmaktadýr. Dünyanýn birçok köþesinde ulusal ve sýnýfsal mücadelelerde, haklý toplumsal kavgalarda, tutsak düþen devrimcilerin denediði açlýk grevlerinin, ülkemizde de sýnýflar mücadelesinde politik bir silah olarak kullanýlmasý istisna durumlar hariç, genel olarak, 12 Eylül’e kadar söz konusu olmamýþtýr. 12 Eylül cuntasýyla birlikte hapishaneler önemli bir muhalefet odaðý özelliði kazanmýþ, bu yönüyle çeþitli dönemlerde gündeme getirilen açlýk direniþleri salt bulunduðu alanda ve belli taleplerle sýnýrlý kalmayýp oligarþinin teþhirini de saðlayabilmiþtir. Sýnýf mücadelesinde yeni bir sayfa açýlýyordu. Devrimcileri zorlu olduðu kadar anlamlý ve onurlu görevler bekliyordu. Halkýn onurunu, çýkarlarýný temsil eden devrimci siyasi tutuklular, oligarþinin; tüm insaný deðerlere, siyasi kimliklerine, davalarýna azgýnca saldýrýlarýna karþý, gerektiðinde cesetleri ile çelikten bir duvar ördüler. Bugüne kadar açlýk grevi ve ölüm oruçlarýnda, Ýstanbul ve Diyarbakýr hapishanelerinde on kiþi yaþamlarýný (sadece açlýk grevi ve ölüm oruçlarýnda) yitirmiþ, açlýk grevi ve ölüm orucu eksenindeki mücadele çizgisi, kararlýlýkla yürütüldüðü zaman da cuntanýn teslim alma oyunlarý bozulabilmiþ; dünya ve Türkiye kamuoyunda siyasi iktidarýn iþkenceci-faþist, insanlýk dýþý yüzünün açýða çýkmasýnda etkili bir rol oynamýþ; hapishanelerin siyasal mücadelenin bir alaný olduðunu kanýtlayarak yýðýnlara moral kaynaðý olabilmiþtir.
M
d a g
k d i d o d m y o t
ö
f t
y p ö k i m
ö t k d
5
166
a n , , l ,
Metris Askeri Ceza ve Tutukevi’nde; 23 Nisan - 12 Mayýs 1981, 22 Eylül - 9 Ekim 1981, 18 Mayýs - 14 Haziran 1982, 8 Temmuz - 3 Aðustos 1983, 11 Nisan - 26 Haziran 1984, 13 Aðustos -11 Ekim 1987 tarihleri arasýndaki uzun süreli açlýk grevlerinden baþka, kýsa süreli sayýsýz protesto, destek açlýk grevleri yapýldý. Ve her bir devrimci tutsak abartmaksýzýn yaklaþýk altý-yedi ayýný, açlýk grevleri içinde geçirmiþtir. Her mücadele biçiminin kendi içinde bir «deney kazanma» evrimi vardýr. Açlýk grevleri baþlangýçta insanlarý daha çok etkiliyor, yersiz kaygýlar yaratabiliyordu. Daha ilk günlerde yataða düþebiliyordu insanlar... Ýlk baþlarda deneyim azlýðýnýn yanýnda zindan iþkencecilerinin yoðun olarak giriþtiði «beþ-on günden sonra ölünür, geri dönülmez» propagandasý etkili oluyordu. «En geri mücadelede» çizgisini benimseyen oportünistler de, yarattýklarý «geri dönülmez sýnýrlar» ve «hapishanelerde esas olan dýþarýya saðlam çýkmaktýr, üç beþ hak için ölünmez» teorileriyle bu konuya sol’dan katýlmýþlardýr. Hapishanelerde en önemli politik mücadele aracýnýn önüne yapay «tehlike sýnýrlarý» çizip bunun teorisini yapan sað çizginin temsilcileri, ülke çapýnda birçok hapishanede faþist cuntanýn saldýrýlarý karþýsýnda direniþ göstermemiþ tüm yaptýrýmlarý kabul etmiþtir. Ýþkencenin en katmerlisinin kuþatmasý altýndayken yürütülen ve her mücadelede geçerli olan, «kararlýlýk ve psikolojik üstünlük» silahý, hapishane mücadelesinde, özellikle açlýk grevlerinde büyük önem ve özgürlük kazanmaktadýr. Eylem her ne kadar fiziki dirençle doðrudan iliþkili ise de, eyleme damgasýný vuran yan, irade gücü ve moral üstünlüktür. Moral üstünlük ise her þeyden önce ideolojik inanýþýn, örgüte ve yoldaþlarýna güvenin yanýnda; her bir devrimci tutsaðýn eylemin gerekliliði ve zorluklarý karþýsýnda kafasýnýn açýk olmasý ile yakýndan ilgilidir. Bu aþama doðaldýr ki; eylem öncesi bir hazýrlýk sürecini içerir.
, i e u
n e , 2 t e a e
r n , , e e e m ü a , l ý
167 Bildirilerle, çeþitli biçimlerdeki tartýþmalarla somut geliþmelerin yakýndan takip edilmesi vb. ile bir yandan ideolojik inanç ve saðlamlýk geliþtirilip pekiþtirilirken, diðer yandan eylemin gerekliliði, amaç ve ilkeleri, programý vb. kavratýlýr. Eylem sýrasýnda moral üstünlüðün önemine deðinirken, faþizmin temsilcilerinin de maddi ve psikolojik saldýrý taktikleri geliþtireceðini unutmamak gerekir. Nitekim, iþkenceciler olasý bir eylemi engellemek istiyorlarsa, tutsaklarýn bilincinde daha grev düþüncesi yeþermeden adým atmak yoluna giderler. «Balon haber» yaymak, beþinci kol çalýþmasýyla siyasi tutsaklarýn nabzýný elinde tutmak, tutsaklar arasýndaki düþünce farklýlýklarýndan yararlanarak bölme, çeliþkileri derinleþtirme; aileleri olumsuz propaganda ve demagoji ile etkilenme vb. taktiklerini yerine göre hýzla devreye sokarlar ki bu tür örnekler her dönem fazlasýyla yaþandý.(*) Savaþýn en iyi bilinen kurallarýndan biri ve önemlisi; karþý güçlerin kararlýlýðýný kýrmadan pazarlýða oturmamaktýr. Arenada esas önemli olan, çatýþan güçlerin karþýlýklý irade ve dayanma sýnýrýný iyi hesaplayýp karþý koymaktýr. Bu da eylemin son günlerine yaklaþýldýðý, pazarlýk günlerine denk düþer. Ýþte bu noktada arenada faþizmin ince taktikleri, psikolojik yýldýrma ataklarý, oportünizmin dayanamama sancýlarý teorileri devrimciliðin, kararlýlýðýn oportünizmi zorlama çabalarý yoðunluk kazanýr. (*)
Ýþkence ve kompetanlarýnýn, direniþçileri yýldýrma taktiklerini bir örnek: «1 - Ýdarece tutuklularýn eylemlerini içeren sicil kayýtlarý tutulmaktadýr. 2 - Ýlerde verilecek infaz raporlarýnda bu sicil kayýtlarýndan istifade edilecektir. 3 - Ýnfaz raporlarýnda açlýk grevi gibi eylemleri bulunan tutuklularýn cezalarý kesinleþince, infaz yasasýndaki meþruten tahliyeden istifade edemeyeceklerdir. 4 -Ýlerde çýkabilecek bir af yasasýndaki bu gibi tutuklu ve hükümlüler istifade edemeyeceklerdir. Duyurulur. 23 Ekim 1983 Metris Ýdaresi.»
u t a g b g k
m u h
m d b
7
168
t n r
Açlýk grevlerinin önemli sonuçlarýndan biri de, kuþkusuz uzun süreli açlýðýn vücutta yol açtýðý kýsa ve uzun süreli tahribatlardýr. Normal yaþama geçiþ koþullarýnda haftalarca aç kalmýþ bir insanýn uzun bir süre týbbi bakýmda kalmasý gerçeði bunun somut kanýtýdýr. Bu olmasý gerekeni bir tarafa býrakalým, çoðu kez hapishane yönetiminin kasýtlý giriþimleri ve olanaksýzlýklarla da mücadele etmek zorunda kalýyorlardý devrimciler... Grev sýrasýnda oldukça yavaþlayan ve düzeni bozulan metabolizma; grev sonrasý bir anda canlanmakta; dolayýsýyla uyum gösterememektedir: Bunun için yavaþ yavaþ, önce hafif gýdalardan oluþan bir diyet kullanmak zorunludur. Açlýk grevleri sonrasý oluþan doðal rahatsýzlýklar ise, mide þiþkinliði, mide yanmasý, ishal, kabýzlýk, baþ dönmesi, deri-kýl dökülmesi, aðýz kokusu, alerjik hastalýklar, göz bozulmasý, diþ çürümesi, diþ eti kanamasý vs iltihabýnýn yaný sýra yaygýn olarak görülen hemaroiddir. Özellikle her grev sonrasý TBC’li sayýsý artmaktadýr.
, ý , , m l , k a a a
e a k , a i
ý
e
n e
r »
169
M ç u h 14 HAZÝRAN 1982 - 14 AÐUSTOS 1983 - Ýþkence Merkezi Olduðu Dillere Düþen Metris’in Kabuk Deðiþtiriþi: 14 Haziran 1982 - Mayýs 1983 28 Günlük kararlý açlýk grevinin gerek iç, gerekse dýþ demokrat-ilerici kamuoyunda yarattýðý etkiler; 12 Eylülcüleri Ýstanbul hapishanelerinde açýktan açýða saldýrgan olmaktan caydýracak nitelikteydi. Ýþkence yapýldýðý gözlerden gizlenemiyordu artýk. Eðer bu hapishane yönetimi iþ baþýnda býrakýlýrsa, iþkencenin devlet politikasý olduðu neredeyse doðrudan doðruya kabul edilmiþ olacaktý. Bu nedenle, 12 Eylül generalleri asýl yönetici çekirdek kadroyu korusa da, kimi Metris yöneticilerini “olanlardan sorumlu bunlar” imajý yaratacak biçimde deðiþtirdi. ...Böylece bir yandan Metris’in kanlý geçmiþi unutturulacak, kendisine “diyalogcu-reformcu” görüntüsü vermeye çalýþan yeni bir yönetim tutuklularý oyalayacak, iþkence mekanizmalarýný gelecekteki saldýrýlar için onaracaktý. Metris’te iþkencenin artan yoðunluðuna karþýn, ailelerin, siyasi tutuklularýn defalarca, baþvurusuna ölüm suskunluðuyla aldýrmamýþ olan savcýlar, þimdi görünüþte de olsa zorunlu kaldýklarý için soruþturma açtýlar. Eh artýk, “iþkence devlet politikasýdýr” demeye kimsenin hakký yoktu! Ýþkence “münferit” uygulamalardandý ve görüldüðü anda soruþturuluyordu!.. Savcý Faik TARIMCIOGLU hapishaneye gelerek incelemeler yaptý ve hapishane yöneticileri hakkýnda soruþturma açýldýðýný açýkladý.
p t t ç d o u a t k K V p
k o
(
9
þ 2 a e e ý
k n
, n ý
, a u t ”
r a
170 Böylesi azgýn bir anti-komünistin iþkenceyi ve bunu Metris’te uygulayanlarý mahkum etmesi, filin kavaða çýkmasý demek olurdu. Ýþkenceyi uygulayanlar ve uygulatanlar bilinmesine raðmen, soruþturma yýlan hikayesine döndü, hasýr altý edilip unutuldu, unutturuldu.(*) Metris’teki ilerici-devrimci siyasi tutsaklarýn devrimci potansiyelini yavaþ yavaþ söndürmek ve giderek depolitizasyon tüneline sokmak için, iþkence ve yasaklarýn yetmemesi ve teþhir olmasý üzerine; geçici bir süre cellatlar geriye çekiliyor, koþullarý hazýrlamak için bu kez “papazlar” devreye giriyordu. “Kavgasýz-gürültüsüz” bir statü oluþturulup, siyasi tutsaklarýn siyasi çalýþmalardan uzaklaþtýrýlarak pasifize edilmesi, apolitikleþtirilmesi amaçlanýyordu. Bu saðlandýktan sonra, siyasi tutsaklara tekrar saldýrýlacak ve Metris’i teslim alma programýna kalýnan noktadan yeniden devam edilmeye çalýþýlacaktý. Kaba hatlarýyla, tutuklular üzerinde oynanan oyun buydu. Vakit kaybetmeksizin 28 günlük açlýk grevi sonrasý bu politikanýn alt yapýsý hemen atýlmaya baþlandý; hapishanede sanatsal-kültürel çalýþmalar baþlatýldý. Peki bu çalýþmalardan kimler yararlanacaktý? Kimler resim çizecek, tiyatroda oynayacak, saz çalacaktý? (*)
Faik TARIMCIOÐLU, DK davasýnýn savcýlarýndandý ve Þemsi ÖZKAN ile bu davadan yargýlanan diðer birçok tutuklunun hainleþtirilmesi için özel çaba harcayan, devletin güvenilir hukuk temsilcilerindendi. Bu savcý hapishaneyle de özel olarak ilgilenerek, 12 Eylül’ün devrimci tutsaklarý “baðýmsýzlaþtýrma” hatta “hainleþtirme” programýna özel katkýlarda bulunmuþtur. F. TARIMCIOÐLU savcýlýktan istifa ettikten sonra silahlarýn gölgesinde, MGK’dan özel izinle kurulan parlamentoya 12 Eylülcülerin baþ partisi MDP’den Bitlis Milletvekili seçildi. 12 Eylül faþist cuntasýnýn hapishaneler politikasýnýn savunuculuðunu parlamentoda yürüttü. Kendi hainleþtirdiði insan müsveddelerini “özgürlüðe” kavuþturmak için yoðun çaba harcadý ve 8 Haziran 1985’de yasallaþan toplumumuzun yüz karasý “Piþmanlýk Yasasý”nýn hazýrlanýþýna akýl hocalýðý ve aktif katkýyla önayak oldu. Daha sonra atomlarýna bölünüp yok olan MDP’den ANAP’a transfer oldu.
171 Amaç açýktý; hapishane kitlesinin sanatsal yönünü geliþtirmesi, devrimci ürünler vermesi istenmiyordu. Ýþkenceyle, baskýyla, sopayla teslim alýp yola getiremediði devrimci kitleyi, geçmiþteki uygulamalarýn tersine yeni yöntemlerle yola getirmek istiyordu, papazlaþmýþ cellatlar... Ortamýn rehaveti içinde kitle hantallaþacak, dikkatler 12 Eylülcülerin ana politikasýnýn özünden farklý yönlere çekilecek, devrimci coþku dumura uðratýlacak ve hiç beklenmedik bir anda saldýrýlacak. Sorun kitlenin yeni politikayla kaldýrýlmasýydý. Hapishane yönetiminin “iyi ve insancýl olduðu”na, “bundan böyle saldýrmayacaðý”na devrimci tutsaklarýn inandýrýlmasýydý. Cuntanýn iþkence merkezi Metris görüntüsünü silerek onun yerine “kültürel·sanatsal üretim merkezi Metris” þeklinde bir görüntü, ama sadece bir görüntü yaratmayý amaçladýðý açýktý. Durumu baþlangýçta tahlil eden siyasi tutsaklar, bu çalýþmalara katýlmayacaklarýný açýkladýlar. Böylece açýlan tiyatro salonu, müzik odasý, resim atölyesi ve kütüphane kendinden beklenen iþlevi yerine getiremeyecekti. “Sanatsal-kültürel çalýþmalar”a devrimciler katýlsaydý Metris kýsa sürede “aklanmýþ” olacaktý. Ürünler kamuoyuna sergilenip teþhir edilecek, geçmiþin kara tablosu silindikçe saldýrý için zemin bulmuþ olacaktý. Hapishane idaresi ayný faaliyeti daha uzun sürecek olsa da, yalnýz iþkenceyle baðýmsýzlaþtýrdýðý, iradelerine hükmettiði baðýmsýzlarla yürütmek zorunda kalýyordu böylece. Metris idaresi Mayýs-Haziran açlýk grevi bitiminden hemen sonra tutsaklara daðýttýðý istek kaðýtlarýyla tutsaklarýn hapishanede yapýlmasýný istedikleri sanatsal-kültürelsportif-eðitici çalýþmalar hakkýnda bilgi edinmiþti. Siyasi tutsaklar þu-bu olmalý demiþlerdi ama, bu çalýþmalarý ancak kendi denetimlerinde kabul edebilirlerdi ve iþkenceci yönetimin Metris’teki yöneticilerinin eline koz vermezlerdi. Oysa, hapishane yönetimi çalýþmalara olanak tanýyordu ama bir koþulla: Çalýþmalar kendi denetiminde olacaktý. Yoksa kurduðu tuzaðýn bir anlamý olmazdý. Çünkü bu tuzak
a
ü ç k v
y v r
y v t d t y t o v b i d
ö i g y v
g u v y a
ü
i i
2 e ç i e a
k ” ý i
i
ý a e ý e a
n n i k i
u
k
172 apolitikleþtirme üzerine kurulmuþtu. Siyasileþme ve siyasilerin yaratýcýlýðýný kendi istedikleri gibi kullanmalarý üzerine deðil. Hapishane yönetimi “reformcu”, “iyi niyetli” çabalarýný sürdürmek adýna tutsaklara gönüllü kitap kampanyasýný açtýðýný açýkladý. Her koðuþ gönüllü iki kitap verecek, bu kitaplar kütüphaneye konulacaktý. Bazý siyasetler bunu olumlu bir giriþim biçiminde iyi niyetle yorumlayýp, kitap vermeyi kabul ettiler ve ilk aþamada verdiler de. Çoðunluk ise bunu bir tuzak olarak deðerlendirip reddetti. Gerçekten de tuzaktý bu. Kütüphane hapishane yönetiminin denetimindeydi ve açýldýðýnda yalnýz izin verilen kitaplar tutuklulara okutulacaktý. Senaryo böylece tamamlansa gene iyiydi. Çoðunluðun tuzak olarak deðerlendirdiði bu senaryonun ikinci aþamasý, 3 Mayýs kitap toplama operasyonu ve son aþamasý da 14 Aðustos talanyaðma aramasýyla-kýsaca her türden kitabýn yasaklanmasýylatamamlanacaktý. Bu arada havalandýrmalara çeþitli spor oyunlarýnda yararlý olacak çizgiler çizildi, potalar takýldý, voleybol aðlarý gerildi. Eh... Sportif çalýþmalarýn da böylesine desteklendiði hapishanede yaþam koþullarý insanlýk dýþý olabilir miydi? Havalandýrma bir haftada 100 dakikaymýþ, “hava”nýn ne önemi var ki? Metris idaresi bu “reformcu” giriþimlerinin yanýnda, çok önemsiz olduðu için, hemen kabullenilebilir beklentisi içinde tutsaklara “kimlik belgesi” vermek istedi. Aile görüþüne, avukata, hastaneye ve mahkemeye giderken yakalarýna takmalarý, yanlarýnda bulundurmalarý için verilecekti bu “suçlu kimlikleri!...” Düzenin ölçüleriyle suçluluk etiketini gönüllü olarak kabullenmek anlamýna gelen ve ayný zamanda bir yaptýrým özelliði taþýyan bu uygulamayý siyasi tutsaklar reddettiler... Tepkimizin gücü ve caydýrýcýlýðý nedeniyle bu uygulamada ýsrarlý olamadýlar. Zaten yalnýzca orta katta denemeye, kalkmýþlar, kabullenilmeyeceðini anlayýnca ayný gün uygulamadan kaldýrmýþlardý.
173 1982 Eylül-Ekim aylarýnda hapishane yönetimince, “tiyatro komitesi”, “müzik komitesi”, “resim komitesi” imzalý ajitatif bildiriler daðýtýldý koðuþlara. Bildirilerde siyasi tutsaklarý, bu çalýþmalara özendirmek için “antiemperyalist”, “ulusalcý”, “reformcu” vb. anlamlar çýkarýlacak bir hava vermeye özellikle dikkat ediliyordu. Bu da deyim yerindeyse, siyasi tutsaklara “baðýmsýzlar” aracýlýðýyla çengel atýlmaya kalkýþýlmasýydý. Hepten boþ umut da sayýlmazdý bunlar... Bildirilerin havasýna kapýlýp koþa koþa gelenler niye olmasýndý?..Tiyatro oyunlarý özellikle sosyal içerikliydi!.. Yine bugünler iç güvenlik bölük komutaný Yüzbaþý, siyasi tutsaklara þunu diyebiliyordu: “Kütüphaneye niye gelmiyorsunuz? Burada Nazým Hikmet’in kitaplarý var”. Gerçekten de vardý, ama yine Nazým Hikmet’in oyun kitaplarý sakýncalý gerekçesiyle hapishaneye alýnmýyordu. Hapishane yönetimi ve ilgili Yüzbaþý, Metris’te kendilerine verilen görevi yerine getirmek için, bu görünüþte reformcu-ýlýmlý politikayý hiç bozmadan sürdürdü. Tabii, ekip olarak deðiþmelerine kadar. 16-17 Eylül 1982 Sabra-Þatilla katliamlarýný protesto etmek için tüm havalandýrmalarda birden anma yapýldý. Konuþmalardan sonra “KAHROLSUN SÝYONÝZM” sloganlarý atýldý. (*) Bu arada Metris’te, böl-yönet politikasýný ve saldýrýlarý týrmandýrma sürecinin bir parçasý alarak, yalnýzca alt katlara ilk defa mektup kýsýtlamasý geliyordu. Hapishane yönetimi uzun yazýlmýþ mektuplarý geri vererek, bundan sonra tek sayfadan fazla yazýlan mektuplarý postaya vermeyeceðini ve bir kiþinin haftada ikiden çok mektup yazamayacaðýný açýkladý. Reformcu(!) yönetim, zaten çok kýsýtlý olan haberleþme olanaðýna büyük darbe indirmiþ oluyordu. (*)
Soykýrýma yönelik Sabra-Þatilla katliamlarý karþýsýnda, DS davasý tutuklularýnýn hapishane yönetimine toplu dilekçe vererek kan baðýþýnda bulunma istemi çeþitli gerekçelerle reddedildi. Ancak DS davasýndan siyasi savunma yapan tutsaklar Siyonizmin desteðinde Lübnanlý iþbirlikçileri faþist Falanjistlerin saldýrýsýný kýnayan çeþitli dilekçeleri mahkemeye vermiþler, aþaðýdaki II No’lu Askeri Mahkeme’ye verilen beþ sayfalýk dilekçede olduðu gibi, tutsaklýk koþullarýnda kan baðýþýnda bulunmak istememiþlerdir.
D b p a t d M
E v D
ö z k k y K D
M a b
d
3
174
, ” e r
2 Kasým 1982’de, anayasa oylamasýndan beþ gün önce, DS III davasý baþladý; davanýn, hapishanenin siyasi bölümünde kalan bütün tutuklularý, 12 Eylül Anayasasýný protesto eden ve kimin, hangi sýnýflarýn anayasasý olduðunu açýklayan dilekçeleriyle birlikte; Metris’teki iþkenceleri teþhir eden ve sorumlularý hakkýnda dava açýlmasýný isteyen dilekçelerini de mahkemeye verdiler. 1981 sonuyla Mayýs·Haziran ’82 açlýk grevine dek hapishanede yürütülen sistemli iþkencenin birinci dereceden sorumlularý; Ýç Emniyet Bölük Komutaný Bnb. Fehmi KOÇHÝSARLIOÐLU ve yardýmcýlarý Yzb. Ömer KAVLAK ile Üsteðmen Yalçýn DEMÝREL idi. Dilekçelerin ardýndan bu iþkenceciler hakkýnda daha önce olduðu gibi göstermelik bir soruþturma açýldý. Ve her zaman olduðu gibi delil yetersizliði (!) öne sürülerek, kovuþturmaya yer olmadýðý kararý verildi. Böylece isimleri kamuoyunda afiþe olmuþ iþkenceciler “aklandý”. Bu bir yana, iþkencenin birinci dereceden sorumlusu Fehmi KOÇHÝSARLIOÐLU, cunta tarafýndan ödüllendirilerek, Davutpaþa Hapishanesi’ne müdür olarak atandý. Bir dönem sonra da “biz kimseye aldýrmayýz” dercesine, tekrar Metris’te görevlendirilecekti bu iþkenceci binbaþý. Bu atamalar yürütme, yasama ve yargýnýn iplerini elinde tutan beþ kiþilik cunta generallerinin, iþkencecilerin baþ sorumlusu olduðunu, iþkencecileri himaye ettiðini bir kez daha kanýtlýyordu.
” þ p ý k
m e e i e ç
o
”
ý a i k i ý n
ý n S e i i k
«(...) Biz Marksist-Leninistlerin görevi öncelikle kendi ülkesinin baðýmsýzlýðý ve halkýnýn kurtuluþu için savaþmaktýr. Ve böyle olduðumuz için de bugün burada tutuklu ve sanýk sandalyesinde bulunmaktayýz. Yurtsever olduðumuz gibi enternasyonalistiz. Bunun için emperyalizmin bir ulusu yok etmesine seyirci kalamayýz. Ve Enternasyonalizm bize dünya halklarýyla emperyalizme ve faþizme karþý dayanýþmayý, ortak düþmana karþý gerektiðinde ayný cephede omuz omuza savaþmayý öðretmektir. «(...) Tutsak bulunduðumuz bu þartlarda saldýrganlarý nefretle kýnamak ve protesto etmenin dýþýnda bir nebze de olsa Filistin halkýnýn mücadelesine katkýda bulunmak için, yaralý Filistinlilere iletilmek üzere kan baðýþýnda bulunmak istiyoruz.» (19.08.1982)
175 DK davasýndan yargýlanan Talip YILMAZ’ýn, Hasdal Hapishanesi’nden kaçmaya çalýþýrken vurularak öldürülmesinden sonra ise; Hasdal Hapishanesi’ne silah sokulmuþ olmasý gerekçe gösterilerek, Metris Hapishanesi’nde de Ekim’den sonra “güvenlik aramasý” sýklaþtýrýldý. Sistemli olarak onbeþ günde bir “güvenlik aramasý” yapýlmaya baþlandý. Önceleri bütün güvenlik aramalarýnda koðuþta bir kiþi kalmasý koþuluyla koridora çýkarak arama süresince bekleniyordu. Daha sonra koðuþlarda hiç kimse býrakýlmamasý ve atlete kadar soymaya çalýþmalarý üzerine, direnme kararý alýndý ve hapishane yönetimine bildirildi. Siyasi tutsaklar kararlýlýðý hapishane idaresini geri çekilmeye zorladý ve koðuþlarda bir adam kalmasý, soymadan arama yapýlmasý kabul edildi. Bu sayede aramalarýn talana dönüþmesi ve yönetimin siyasi tutsaklara hazýrlayabileceði kendi koyup, sonra buldum diyebileceði olasý provokasyonlar önlendi. 11 Kasým 1982’de hapishanedeki baský iþkence koþullarýnýn psikolojisine dayanamayan, DK davasýndan tutuklu Hakký HOCAOÐLU; «kurtuluþ» olarak intiharý seçti. Hakký HOCAOÐLU mahkemeye defalarca dilekçe verip «kendisini asmalarýný» istemiþ, içinde bulunduðu psikolojiyi mahkeme ve hapishane yönetimine iletmiþti. Tutsaklar da defalarca bu arkadaþ konusunda yetkilileri uyarmýþlardý. Hakký HOCAOÐLU derin bir depresyon içindeydi. Kimseyle konuþmaz, günlerce yemediði olur, ayný koðuþta olmasýna karþýn kardeþiyle bile konuþmazdý. Hapishane yönetimi ve doktorlar, tüm uyarýlara raðmen kayýtsýz davrandýlar. Siyasi tutuklunun intiharý seçmesinin önünü açtýlar, Çünkü HOCAOÐLU’nu bu duruma getiren, yaþanan koþullardýr. O koþullarý yaratan ise 12 Eylül baský, iþkence, terör döneminin her kademedeki görevlileriydi. Oysa hukuki olarak da aðýr suçlama yönetilmemiþti kendisine. Nitekim ayný iddialarla yargýlanan arkadaþlarý bir süre sonra tahliye oldular. Bu olayýn ardýndan tüm siyasi tutsaklar hapishanedeki insanlýk dýþý yaþam koþullarýný, Adli Müþavirliðe dilekçelerle yazdýlar. Bu ölümden hapishane idaresini sorumlu tuttular.
o y ö ö i i d ü o
b b
k ç y k y k
ö o b v z
y a
(
5
l n ý n þ i a a a e e m e a ý
n ý ý i e a ý e a e i ü
r i m e i e i
176 Yine o günler hapishane idaresi, içildiðini ve yanýcý olarak kullanýldýðýný gerekçe göstererek kolonya satýþýný yasakladý ve daha önce satmýþ olduðu kolonyalarý bedel ödemeden topladý. Bu, idarenin gaspçýlýðýnýn ufacýk bir örneði ve yakýn gelecekte bunu sistemleþtirmesinin ipucuydu yalnýzca. Evet, yanýcý olarak kullanýlýyordu ama içildiði tamamen yalan. Cuntanýn demagojilerinin bir devamý olarak, idare bilinçli bir þekilde bu tür yalanlar üretiyor, siyasi tutsaklarý kamuoyunda küçük düþürmeye, onlarý yanlýþ tanýtmaya çalýþýyordu. 17-20 Kasým 1982’de Davutpaþa Hapishanesi’nin boþaltýlmasýyla (ayný günler Hasdal Hapishanesi de boþaltýldý) bir kýsým tutuklu Metris’e sevk edildi. Hapishane yönetimi siyasi tutsaklarý rahatsýz etmek için koðuþlara birer ranza daha konulacaðýný bildirdi. Böylece koðuþ mevcutlarý onsekize çýkacaktý... Tutsaklar buna karþý çýktýlar ve eðer zorla yerleþtirilmeye çalýþýlýrsa direnebileceklerini açýkladýlar. Bu kararlý tavýr caydýrýcýlýk saðladý ve yönetimi ufak hesaplar yapmaya zorladý. Kimi koðuþlar havalandýrmadayken ranza kondu, kimi koðuþlara ise ranza sokuldu ama kurulamadý. Sonuçta fazla ranzalar sökülmüþ durumda sayým ekiplerinin önüne konuldu. Ancak pratikte ranzasýz da olsa koðuþlar onsekiz kiþi yapýldý. Yeni bazý yataklarda çift yatýlmaya baþlanmýþ; belli bir limite göre ayarlanmýþ koðuþ kapasitesi ve olanaklarý (hava, su, masa, sandalye vb. eþyalar...) iyice zorlanmaya baþlanmýþtý. Aralýk ayýndan itibaren hapishane içi mektuplaþma yasaklandý. 24 Aralýk Maraþ katliamý sloganlý-marþlý bir gece yapýlarak havalandýrmalarda protesto edildi ve þehitler anýldý.(*) (*)
Anma ve protesto gecesine «idareyle dialog bozulur» diyerek, varolan statükoyu benimsemiþ ve bunun sürmesini isteyen -DS, K, TÝKB, DHB davalarý dýþýndaki- tutuklular katýlmadý. Uzun süreden beri yaratýlan sessizlik rehavet ortamý ve siyasetlerin buna duyarsýzlýðý karþýsýnda hapishane yönetimi istediði gibi at oynatmaya baþlamýþtý. Artýk devrimcilerin ses çýkaramayacaklarýný sandýklarý bir sýrada, gerçekleþen bu anma, oluþan statükoyu tutuklular lehine bozma yönünde atýlmýþ bir adýmdý. Bu tavýrlarýyla devrimci tutuklular, her koþul altýnda deðerlerine sahip çýkýp anmalarýný, protestolarýný yapacaklarý mesajýný hapishane idaresine veriyorlardý.
177 Hapishane idaresi yýlbaþýnda her zamankinin tersine normal tebrik kartý satmadý; “baðýmsýzlarýn”, hapishane idaresinin saðladýðý olanaklarla yaptýrýlan serigraf kartlarý satmaya kalkmasýný siyasi tutuklular reddetti. “Reformist” idare, politikasý gereði her fýrsatý deðerlendirmeye çalýþýyordu. Serigraf kartlarýn satýþýyla bir taþla iki kuþ vurmuþ olacaktý. Hem “baðýmsýzlar”ýn yaptýklarýný, devrimci-ilerici tutsaklar aracýlýðýyla ailelere ulaþtýracak, hem de elde ettiði kazançla “baðýmsýzlara” destek olacak, onlarý hoþnut edecekti. Yine bu politika gereðince “baðýmsýzlar”ýn ailelerine hapishanede tiyatro gösterisi düzenlemiþti. Buna ve diðer tiyatro gösterilerine tüm tutsaklar anonsla davet ediliyordu. Ama amaçlananýn “Metris’in aklanmasý” olduðu bilindiðinden, alýnan genel karar uyarýnca, devrimci-ilerici tutsaklardan hiçbiri gitmedi bu gösterilere. Tutsak ailelerinin, Metris mücadelesi sonucu, oðullarýnakýzlarýna ve eþlerine, bireysel kurtuluþ önerileri yapmaktan giderek uzaklaþmasý ve önemli destek güç haline gelmesi, 12 Eylülcüleri fazlasýyla rahatsýz ediyordu. 28 günlük açlýk grevi sýrasýnda bizzat Evren buna yakýndan tanýk olmuþ, ailelerin baskýsý onu zor duruma düþürmüþ, Metris’teki iþkencecilere, iþkenceye müdahale etmeye zorlamýþtý. Bu tehlike büyümeden bertaraf edilmeliydi! Yeni yönetim ailelerle yakýndan “ilgilendi”, onlarý etkilemeye, tutsaklarla geliþmekte olan politik baðlarýný koparmaya çalýþtý. Eylül-Ekim 1981 açlýk grevinden sonra hapishaneye gelen, Mayýs iþkencelerini büyük ölçüde dýþardan yönlendiren hapishane müdürü Albay Nihat YILDIRIM, kendisini ve ekibini; hapishaneler politikasýný ailelere hoþ gösterebilmek için, hemen her ziyarette çay, kahve partileri düzenliyor, “güler yüzlü” propaganda yürütüyordu. Yani Mayýs-Haziran ’82 açlýk grevi sonrasý hedef yalnýzca siyasiler deðil, ailelerdi de ayný zamanda. 23 Ocak 1983’de DHB davasýndan yargýlanarak ölüm cezasýna çarptýrýlan ve cezasý Adana Hapishanesi’nde infaz edilen Ali AKTAÞ’ýn idam edilmesi toplu olarak protesto edildi.
b y b A k o d a h « n
Ý i b m O v
G Y v
d h
d i
y k b v a B
7
178
e e ý ” e þ , , ,
Kahramanmaraþ sesli anmasýna idare ile iliþkiler bozulmasýn gerekçesiyle katýlmayan, ama hapishane yönetiminin pek tepki göstermediðini gören Statükocular bu sefer; protestoya katýlmakta fazla çekingen davranmamýþtý. Ancak idare, bu sefer tavýrsýz kalmadý ve statükocularý düþ kýrýklýðýna uðrattý. Mahkeme kanalýyla 25 Ocak’tan geçerli olmak üzere iki hafta ziyaret yasaðý koydu. Yasaklarýn, dönemin belirgin karakteri olarak kullanýlacaðý yavaþ yavaþ anlaþýlýyordu. Anma sonrasý konan ziyaret yasaðýndan sonra hapishane yöneticileri HK davasý tutuklularýnýn temsilcisine, «Ziyaret yasaðýný biz vermedik, mahkeme verdi» diyerek nabýz yoklarken; «Hapishanede kurulu bir denge vardý, bunu slogan atarak siz ihlal ettiniz» demeyi de unutmuyordu. Ýlginçtir, 28 günlük açlýk grevinden sonra Statükocular, idareyle kurulmuþ bir dengeden, kendiliðinden yaratýlmýþ bir statükodan söz ediyor ve slogan atmayý, anma yapmayý mevcut statüko içinde dengecilik çemberine hapsediyordu. Oysa bu anlayýþ tam da idarenin döneme uygun politikasýydý ve bu dönemi böyle tamamlamak istiyordu. 25 Ocak 1983’te THKP-C ÜY davasýndan yargýlanarak Gölcük’te idam edilen Ramazan YUKARIGÖZ, Erdoðan YAZGAN, Mehmet KAMBUR, Ömer YAZGAN asýldýlar ve idamlarý protesto edildi. 1 Þubat 1983’de hapishane idaresi ve Adli Müþavirliðe dilekçeler verilerek söz verildiði halde yerine getirilmeyip, hasýr altý edilen haklar hatýrlatýldý. Dilekçeler hapishanedeki tüm yaþamýn, ekonomikdemokratik hak gasplarýnýn, siyasi yaþamýn, yasak-baský ve iþkencelere karþý direniþlerin tam bir aynasý oldular. Baskýlarýn yaygýnlaþtýðý veya insanca yaþam olanaklarýnýn yok olduðu dönemlerde, tek baþýna çözüm olmasa da, kamuoyunu bilgilendirmek ve tarihe belge býrakmak, baskýlara boyun eðilmeyeceðini, direnileceðini vurgulamak ve 12 Eylülcülerin hapishane yetkililerini pervasýz davranmaktan alýkoymak için tutsaklar Adli Müþavirliðe, Genel Kurmay Baþkanlýðý’na vb. yerlere dilekçeler yazýyorlardý.
e r
, n
n , k , i u m a
e n , þ i i a
a i
179 Belli bir çözümü kýsa ve orta erimde hedefleyen, devrimci-ilerici tutsaklarýn geliþtirdiði tüm eylemlerde, eylemlerin nedenleri, talepleri hapishane yönetimi ve Adli Müþavirliðe, kimi zaman mahkemeler ve diðer kurumkuruluþlara yazýlýyordu. Mahkemece verilen ziyaret yasaklarýnýn bildirilmesi üzerine, 26 Ocak’tan itibaren, yasaðý protesto etmek amacýyla, günde iki kez «ZÝYARET HAKKIMIZ ENGELLENEMEZ!», «METRÝS’TE KEYFÝ YÖNETÝME SON!»; «BASKILAR YASAKLAR BÝZLERÝ YILDIRAMAZ!» sloganlarý atýlmaya baþlandý. Hapishanedeki yasaklara karþý duyarsýz kalýnmadýðýný göstermek amacýyla, iki günlük uyan-protesto açlýk grevi yapýldý. Mart ayýnýn ilk haftasýnda birçok kitabýn sakýncalý damgasý vurularak geri çevrilmesi üzerine, öncelikle kitaplarý geri çevrilen tutsaklar dilekçe yazarak içeri girecek kitaplarýn listesini istediler. Hapishane idaresi cevap vermedi. Bunun üzerine idare ve Adli Müþavirliðe toplu dilekçeler yazýlarak, keyfi kitap yasaklanmasýnýn nedeni soruldu. Artýk yönetimin «reformcu» maskesi yýrtýlýyor ve saldýrgan yüzü kendini ele veriyordu. «Sizler 13/1’e göre ASKER TUTUKLUSUNUZ!» Tam da bu dönemde genel olarak askeri hapishaneler doðrudan Genel Kurmay Baþkanlýðý’nda kurulan «Cezaevleri Koordinasyon Kurulu»na baðlandý. Bundan böyle saldýrý kampanyalarý tek elden merkezi ve tüm hapishanelerin deneylerinden yararlanýlarak uygulanýlacaktý. Amaç, 12 Eylül cuntasý sivilleþmeden önce tüm hapishanelerin “Mamaklaþmasý” idi. Burdan hareketle, önce, 1983 baþýnda Anadolu’daki askeri hapishanelerde “Tek Tip Elbise” uygulamasýna geçildi. Kýsa bir süre sonra ise Emniyet Genel Müdürü’nün (Þubat sonu ya da Mart baþýnda) Hürriyet Gazetesinde açýklamasý çýktý. Bu demecinde, teröristlerin hapishanelerde çeþitli biçimlerde faaliyet gösterdiklerini ve bunun
ö
d E t “ g
g “ d d
d V a h a ç A
ö g d p t k k g h d k
9
180
, , i -
önlenmesi gerektiðini söylüyordu, Fahri GÖRGÜLÜ. Senaryonun ilk adýmlarý kiþilik deðiþtirmiþ, inançlarýna, davalarýna ihanet etmiþ insan müsveddesi hain tutuklularýn Emniyet Müdürü’nünkine týpa týp uyan açýklamalarýyla tamamlandý. Sahibinin sesi bu hainler, Metris’i “güllük·gülistanlýk”, “dinlenme kampý” olarak gösteriyorlardý: Ve Tercüman, Güneþ gibi 12 Eylül’ü ayakta alkýþlamýþ, onun gayrý resmi, sözcülüðüne soyunmuþ gazeteler bu palavralarý çarþaf çarþaf yayýnlýyorlardý. Hainlerin aðzýndan anlatýlan “Metris” sayesinde saldýrýlar için zemin gün gün oluþturuldu. Ve Metris, gerçeklerin açýklanmasý önlendiði ölçüde kamuoyunda “aklandý”. “Baðýmsýzlarýn “kültürel-sanatsal” çalýþmalarý da düþünülürse, hapishanenin görüntüsünün kamuoyunu ne derecede etkileyip yanýlttýðý daha iyi ortaya çýkýyordu. Bu dönemde, kültürel çalýþmalarý hapishane idaresinin denetimi ve inisiyatifi altýnda “baðýmsýzlar” yönlendiriyordu. Ve bu çalýþmalara hainler alýnmýyordu. Elbette idarenin has adamlarý hainlerdi, ancak sayýlarý çok azdý ve bu yüzden henüz “kültürel” çalýþmalar yoluyla iþkenceci idarenin aklanmasýna hizmet edecek durumda deðillerdi. Önce çalýþmalarýn temeli atýlmalý, baca tütmeye baþlamalýydý. Ardýndan inisiyatif hainlere rahatça verilebilirdi. “Reformcu” görünümlü politikanýn deðiþmeye baþladýðýnýn ön iþaretlerinin ardýndan, köklü yasaklar ve baskýlar gündeme geldi. Önce 9 Mart’ta yapýlan genel aramada, doðrudan Haydar SALTIK’ýn resmi imzalý genelgesiyle pelur kaðýtlarý, kopya kaðýtlarý, beyaz mektup kaðýtlarý tükenmez ve dolma kalem vd. kalemler ile defterlere el konuldu. Koðuþlardaki permatikler toplatýldý ve hiç birine karþýlýk ödenmedi. Ýþte mahkemelere yansýmayan tipik bir gasp olayý daha... Metris yönetimi, yargýlanmayan tipik bir hayduttu... Koðuþlarda kurþun kalem ve keçeli kalem dýþýnda baþka bir kalem ve teksir kaðýdý dýþýnda baþka bir kaðýt býrakýlmadý.
i , , R a ý i
ý e k p u i e
r i ý n 2 n
i a n e e n
181 Hapishane yönetimi “Ne yapalým? Emir yukardan geldi.” diyerek Haydar SALTIK imzalý genelgenin ardýna saklanýyor, böylece tutsaklarýn tepkisini nötralize etmek istiyordu. Genelge; dilekçe, savunma, sorgu notlarýný denetleme görevini de hapishane yetkililerine veriyordu. Önceden de bu yapýlýyordu. Ama bu kez bizzat 12 Eylülcülerin baþýnda yer alan bir generalin imzasýyla açýktan yapýlacaktý. 12 Eylül cuntasý hapishane yöneticilerini bu genelgeyle hapishanelere hem savcý, hem yargýç olarak atýyor, hapishanede sýkýyönetim mahkemelerine yardýmcý bir «alt» mahkeme daha kuruluyordu. Devrimci tutsaklar çoðunluk kararýyla, 14 Mart 1983’ten itibaren kalem kâðýt, defterler verilinceye kadar kantinden kurþun kalem ve keçeli kalem, teksir kaðýdý almama; dilekçe, mektup, telgraf yazmama kararý aldýlar. Permatiklerin kantinden sayýyla ve ancak kullanýlmýþ permatik geri verilirse satýlacaðý ilan edilince, permatik almamaya, sakalbýyýk kesmemeye karar verdiler. Bir diðer karar da 14 Mart gününden itibaren sayýmýn gazinoda oturarak verileceðiydi... Böylece Mart ‘83’te gayri-resmi savunma hakkýnýn gaspý resmileþmiþ oldu. Hapishane yönetimi, kendisini mahkemelerin bile üstünde görerek, istediði dilekçe, sorgu veya savunmaya «suç unsuru var», «hapishane güvenliðine aykýrýdýr» vb. diyerek, el koyup imha edecekti. Varlýðýyla yokluðu tartýþýlagelen savunma hakkýnýn bu þekilde tartýþýlmaz hale gelmesinden sonra; bu durumu kamuoyuna, ailelere, avukatlara duyurmak ve saldýrýyý geriletmek için DS davasý tutsaklarý mahkemelerde yazýlý-sözlü sorgu vermeme kararý aldýlar. 23 Mart 1983 günü DS III iddianamesinde yer alan ilk altý tutuklunun sorguya çýktýðý duruþmada, 12 Eylül yargýlamalarýnýn ve hukuk anlayýþýnýn nemenem birþey olduðunu gösteren çarpýcý bir geliþme yaþandý. Sýkýyönetim Baþsavcýsý Hanefi ÖNCÜL, bu sanýklardan Metris Askeri Hapishanesi ve Tutukevi’nde bulunan dördünün sorgu
v
k e K k i y i
k k k d h a y
k y y k k b d
d b ö o t O a i k k
” a k ý
2 n u k ý
n n , n i t
ý n a
u e , ý ý
k l y m i u
182 vermemesi üzerine, «açýk yüreklilikle» düþüncesini belirtti: Tüm hukuk kurallarýný hiçe sayýp, teksir kâðýdýna kurþun kalemle yazýlan dilekçe, sorgu ve savunmalarýn da kabul edilip iþleme konulacaðýný çekinmeden söyledi... Genel Kurmay Cezaevleri Koordinasyon Kurulu’nun tutsaklara kültürel ve siyasi eðitim yaptýrmama kararýnýn somut ifadesinden baþka birþey deðildi yapýlanlar. Hapishane yönetimi, Savcýlýk ve Mahkeme, hatta I. Þube polisiyle iþbirliði içindeydi. 2 Mayýs Pazartesi günü Alemdað Askeri Hapishane kapatýldý ve bir kýsým tutuklu Metris’e getirildi. Böylece koðuþlarda kalan tutsak sayýsý iyice artmýþtý. Çünkü boþ koðuþlar olmasýna karþýn hapishane yönetimi yeni gelenleri dolu koðuþlara veriyordu. Hem siyasileri rahatsýz ediyor, hem de yakýnda yükselteceði saldýrý politikasý sonucu artacak «baðýmsýzlar»a yer açýyordu. Saldýrý sürüyor, yavaþ yavaþ boyutlanýyordu. 3 Mayýs Salý günü yapýlan anonsta 1 Mayýs anma ve kutlamasý nedeniyle tutuklulara, dört hafta aile görüþü yasaðý verildiðini açýkladýlar. Bu yasaðýn deðerlendirilmesi yapýlarak geliþmeler tartýþýlýrken, ayný gün saat 15:00’de kitap operasyonu baþlýyordu. Cellatlaþan papazlar giderayak kendilerinden sonraki cellatlarýn iþini kolaylaþtýrýp, yollarýný biraz olsun düzlemek istercesine, iyiden iyiye pervasýz davranýyordu artýk... Kitap operasyonu, kolayca baþarýlacaðýndan ve direnmeyeceðinden kuþku duyulmayan E-10 koðuþundan baþlatýldý: EB davasý sanýklarýnýn bulunduðu bu koðuþun özel olarak seçilmesi bundandý. Bu þekilde idare genelde ortaya çýkabilecek tepkileri nötralize etmeyi ve kitap toplamayý meþrulaþtýrmanýn kolaylaþacaðýný umuyordu. Operasyona gelen subay, normal arama yapýlacaðýný söyledi, ardýndan kitaplarýn tümünü koridora yýðdý, tepkiyi önlemek için de «incelenip, geri verilecek» dedi. Ardýsýra da E-16 koðuþundan kitaplarý almak istedi. Siyasi tutuklular kitaplarýn zaten kontrol edilip içeri alýndýklarýný, üstlerinde
183 «görüldü» damgasý olduðunu belirterek «yeniden kontrole ne gerek olduðunu» sorunca, hapishane idaresi zor kullandý ve sloganlarla birlikte direniþ baþladý. Hapishanedeki tüm tutuklular atýlan sloganlardan kitap operasyonunu öðrendi. Direniþ hazýrlýðý yaygýnlaþtýrýldý. Sert direniþ karþýsýnda operasyoncular, cop dahil olmak üzere, tekme, tokat, yumruk yaðmuru altýnda tüm siyasi tutuklularý yerlerde sürükleyerek koðuþtan çýkardýlar. Ve kitaplarý koridora yýðdýlar. Bu operasyonlar sýrasýnda dýþardan mavi bereli komandolar getirilmiþti... Saatler ilerledikçe sesler kýsýlmaya, koridorda kitaplar çoðalmaya baþladý. Üstelik darmadaðýnýk parçalanmýþ durumda... Yüzlerce parçalanmýþ kitabýn oluþturduðu bir çöplüktü sanki koridorlar... Faþizmin, bilim ve kültüre, insani deðerlere, güzel olan herþeye düþmanlýðýnýn canlý bir örneði yaþandý. Herþeyimizden korkuyorlar; fiziki varlýðýmýzdan, düþüncelerimizden, okuduðumuz kitaplardan, bilimden bile... Metris idaresinin bir amacý da kitaplarý siyasi tutuklulara karþý bir tehdit aracý olarak kullanmaktý. «Ýnceleme» adý altýnda hiçbir giriþim yapýlmadan kitaplarýn günlerce koridorlarda el deðmeden býrakýlmasý, sonradan geri verilen tek tük kitaplara da hiç dokunulmamýþ olmasý bunu gösteriyordu. Sakal býrakma eyleminin kararlýlýðý ve kamuoyuna yansýmasý yetkilileri zor durumda býrakýyordu. Ya tutsaklarýn kendiliðinden vazgeçmesini bekleyecekti -ki, bu olacak iþ deðildi- ya da geri adým atacaktý. Aklýnca geri adým attý ve sakal kesme karþýlýðýnda permatik kýsýtlamasýný kaldýracaðýný, kullanýlanlarý geri almayacaðýný ilan etti... Ama ayný yönetim yalnýzca permatikleri kýsýtlamakla kalmamýþtý ki; kalem, kâðýt, defter ve kitaplar da yasaklanmýþtý. Bu yüzden siyasi tutsaklar sakal-býyýk býrakmayý sürdüreceklerini açýkladýlar. Tutuklularýn tepkilerini yumuþatmakta yarar gören hapishane yönetimi kitaplarýn incelenip parça parça geri verileceði izlenimini yaratmak için günde üç-beþ kitap
v i Ü n y
g B y u z a h Ç
o a ç y a y
A M a t y t
n u t Y p p
3
e ý m
a , e a i
r þ r , ý i , i
n n ý
a a u i ý
a a k
n i p
184 vermeye baþladý. Oysa alýkonan kitaplarýn sayýsý -ve mevcut ihtiyaç- düþünüldüðünde, üç-beþ kitap çok komik sayýlýrdý. Üç-beþ kitaptan da öte, kitaplarýn niçin alýndýðý ve hepsinin niçin geri verilmediði noktasý önemliydi. Amaç gerçekten yalnýzca incelemek olsa, kýsa sürede anlaþýlýrdý bu... Üstüne üstlük, verilen kitaplarýn arasýna dergi ve gazetelerden pornografik resimler kesilerek yerleþtirilmiþti. Bu resimlerin yardýmýyla devrimci-ilerici tutsaklarýn yozlaþacaðýný düþünmek ham hayal olduðuna göre, bundan umulan sonuç olsa olsa kiþinin kendisine saygýsýný zedeleyerek, küçük düþürerek moral bozmak, devrimcilerin aleyhine demagoji malzemesi olarak kullanmaktý. Bunu hapishane yönetiminin örgütlediðini anlamak zor deðildi. Çünkü her koðuþta oluyordu böyle olaylar. Tutsaklar sayýmda bunlarý subaylara söylediklerinde, «erlerin iþi olabilir» deniliyordu. Ve sonunda niye böyle yapýldýðý anlaþýldý. Bazý faþist subaylar «bazý koðuþlarýn kitaplarýndan çýplak kadýn resimleri çýktý» diyerek anti-propaganda yapmaya baþlamýþtý. Tutsaklarýn olanlarý mahkemelere ve ailelere anlatmalarýndan sonra, teþhir olmak istemeyen yönetim bu tutumundan vazgeçti. Aile görüþü yasaðý sürerken, tüm Türkiye hapishanelerinde Anneler Günü nedeniyle açýk görüþ verileceði açýklandý. Metris de ülke sýnýrlarý içersindeydi! Ve 10 Mayýs günü anonsla aile görüþü olacaðý ilan edildi. Bir farkla ki, siyasi tutsaklar parmaklýklar arkasýndan, «baðýmsýzlar» açýk görüþ yapacaktý. DS I davasýndan idam cezasý alan siyasi tutsaklarýn kaldýðý C-11 koðuþuna ise, «kitap operasyonu sýrasýnda askerlere yumrukla karþýlýk verildi» gerekçesiyle normal ziyaret de yasaklandý. Hapishane yönetimi bu uygulamasýný açýk açýk savundu. «Testiyi kýranlarla, taþýyanlara ayný muamele yapýlamaz!» diyorlardý. Yönetimin maskesi iyiden iyiye düþmüþtü. Artýk «reformcu» politikanýn son günleri yaþanýyordu. Topyekün saldýrý politikasýnýn alt yapýsý tamamlanýyordu.
185 Hapishane yönetimi Metris’i temize çýkarmak operasyonunun son sahnesini Mayýs’ýn son günlerinde kamuoyu, basýn ve ailelerin ziyaretine açtýðý sergiyle tamamladý. Tiyatro gösterilerinden sonra açýlan resim sergisi, «Metris’te tutuklularýn eðitildiðini, topluma yararlý insanlar haline getirildiðini» kanýtladý(!). Tüm sergi ve gösteriler sanki yalnýz «baðýmsýzlar»ýn deðil, tüm tutsaklarýn çabalarýndan oluþmuþ gibi gösterildi. Tüm karþý çýkmalara raðmen kýsmen de olsa, «güllük-gülistanlýk bir Metris» imajý yaygýnlaþtýrýlmaya çalýþýldý. Artýk oyunun yerini gerçeðe terk edeceði zaman gelmiþti. - Anma-Protesto-Kutlama Günlerinde Metris Anma-protesto-kutlama günlerinin devrimci siyasetler açýsýndan özel bir önemi vardý. Doðallýkla hapishane yönetimi de bugünlerde daha «duyarlý» davranmýþtýr. Anmaprotesto ve kutlamalar siyasi mücadelenin bulunulan alanda somut ifadesinin bir yanýdýr. Çünkü bu günler mücadelenin, mücadelede þehit düþenlerin unutulmadýðý, yaþatýldýðý günlerdir... Ve de en güzeli, oligarþinin çabalarýnýn sonuçsuzluðunu haykýran günler olmasýdýr. Hapishane idaresi anma-protesto-kutlama günlerini yaptýrmamayý bir hedef olarak almýþ ve birçok aðýr cezalar vermiþtir. Kimi zaman yasak ve cezalarla kimi zamanlar tehditle bazen de bugünlerden vazgeçilmesi durumunda sorunlarýn çözüleceðini, birçok hakkýn verileceðini vb. söyleyerek caydýrmaya çalýþmýþtýr devrimcileri. Metris Ceza ve Tutukevi’nde tüm siyasetlerin üzerinde anlaþtýðý anma-protesto-kutlama günleri: 1 Mayýs dünya proletaryasýnýn birlik-dayanýþma ve mücadele günü kutlamasý ve 1 Mayýs 1977 þehitlerinin anýlmasý; 6 Mayýs DENÝZ, YUSUF, HÜSEYÝN’in ve idam sehpalarýnda topraða düþenlerin anýlmasý; 24 Aralýk Maraþ katliamýnýn
p a k
a ç d m
b ( v a b a
f k y
k m t a
v o p Ö p
g k
(
5
186
n e o e e z þ , a n
protesto edilmesi; 30 Mart KIZILDERE ÞEHÝTLERÝ’nin anýlmasý; 18 Mayýs Ýbrahim KAYPAKKAYA ve iþkencede katledilen devrimcilerin anýlmasý olmak üzere beþ gündür. Bunlardan 1 Mayýs kutlama-anmasýyla 24 Aralýk anmasýnda bir ya da birkaç siyaset üzerinde en geniþ çoðunluðun birleþebileceði bir metin hazýrlýyor ve bu metni diðer siyasetlerin imzasýna açýyordu. Çoðunlukça -benimsenen metin «ortak metin» kimliðine bürünmüþ oluyordu. Havalandýrmada sloganlý olarak yapýlmasý kararlaþtýrýlmýþ bu anma, protesto ve kutlamalarda, belirlenen saatlerde (genellikle 20.00-24.00 arasý) tüm tutsaklar camlara çýkarlar ve ortak metni bir tutuklu okur, tüm devrim þehitlerinin anýsýna bir dakikalýk saygý duruþunun ardýndan, önceden belirlenen sloganlar toplu bir þekilde ve belli aralýklarla anma süresince atýlýr; marþ, türkü ve þiirlerle devam edilirdi. Tutsaklýk koþullarýnda anmalarýn önemi çok daha farklýdýr. Emperyalizme ve faþizme karþý coþkuyu, kararlýlýðý, herþeyden öte, geçmiþ mücadelenin sahiplenip yaþatýldýðýný gösterir anma günleri. Çoðunluðun üzerinde görüþ birliðine vardýðý ortak metne katýlmayan siyasetler, katýlmama gerekçesi paralelinde metnin dinleniþine, sloganlara, bazý durumlarda marþ ve türkülere de katýlmazlar; ya da sadece metne imza atmaz, anma programýnýn diðer bölümlerine katýlýrlar. Saptanan beþ anma-protesto ve kutlamadan baþka, dünya ve ülke çerçevesinde siyasi durumu etkileyen, genele mal olmuþ, önem taþýyan geliþmelerde de çoðu zaman anmaprotesto, kutlama tavýrlarý ayný þekilde gündeme getiriliyordu. Örneðin, Eylül 1982’deki Sabra-Þatilla katliamýnýn protestosu yapýlmýþtý. Yine «84 Haziran Ölüm Orucu þehitlerinin» 84, 85, 86 ve 87 anmalarý yapýldý. (*) Yine 15-16 Haziran, 12 Mart, 12 Eylül, 21 Mart (Nevroz) vb. günlerde günün içeriðine uygun anma, protesto ya da kutlamalar yapýldý dönem dönem...
r e a , ý n e r i e , a
e a ü s a n
(*)
86 ve 87 yýlý Ö.O. anmalarýna DK, P, DY, HK, K, HDÖ, PY ve bazý siyasi dava tutuklularý katýlmadýlar.
187 Bu arada ortak ve sloganlý olarak yapýlmayan, ancak siyasetlerin mücadele tarihi açýsýndan özel önem verdikleri günlerin, koðuþlara yönelik anma-kutlamalarý da yapýlýyordu. Her siyaset kendi görüþü doðrultusunda bildiri-metin hazýrlýyor ve koðuþlarda okunuyordu. Devrim þahitleri için saygý duruþundan sonra, marþ-türkü söylenebiliyordu. 30 Mart-7 Nisan Þehitler Haftasý anmasý (DS tutuklularýnýn her yýl yaptýðý), 19 Þubat Ulaþ BARDAKÇI’nýn anmasý, idamlarýn protesto edilmesi bu türden anma ve kutlamalardý... DS davasý tutuklularýnýn ve diðer bazý siyasetlerin karþý çýkmalarýna raðmen, Haziran ayý baþýnda «idare ile diyalog» istemi aðýrlýk kazandý. Bunun üzerine bir iyiniyet jesti olarak, sakallarýn kesilmesine karar verildi. Býyýklar kalacaktý. Hapishane yönetiminin tavrýnda hiçbir deðiþiklik olmadý. Ýki karþýt güç arasýnda taktik uzlaþmalarýn, ancak ve ancak sýnýf güçlerinin olgunlaþtýðý ve karþýlýklý kozlara sahip olduðu oranda gerçekleþtiði, gerçekleþeceði statükocular tarafýndan unutuluyordu. 1983 Haziran’ý ise, varolan statükonun (taktik uzlaþma) artýk bozulduðu, idarenin inisiyatifi tamamen ele geçirmek için çabalarýný yoðunlaþtýrdýðý bir aydýr. Böylece idare saldýrganlýðýný artýrýrken, devrimci tutsaklarýn hâlâ geçmiþ «statüko»yu korumaya çalýþmasý, ham hayallerle beslenen bir siyasi körlüðün, kendi kendini kandýrmanýn ifadesiydi. Ve zaman yitimine yol açýyordu. Yapýlmasý gereken, hapishane yönetimiyle deðil, devrimci kitleyle diyalogu güçlendirmek, kitleyi iþkencecilerin saldýrýlarýný göðüslemeye hazýr bir moral üstünlüðüne kavuþturmak; daha ileri direniþ biçimlerinin mimarlýðýný yapmaktý. Kitle, kendi özgücüne dayanarak baský ve iþkencelere karþý sürdüreceði zorlu mücadeleye hazýr edilmeliydi. En doðal ve geçmiþten beri kullanýlagelen haklarý kendi eliyle zulme teslim eden bir politika; haklarý korumayý ve geliþtirmeyi, siyasi taleplerin üzerinde yükselecek çok yönlü mücadeleye ivme kazandýrmayý, anti-faþist direniþi militan bir çizgiye oturtmayý baþaramazdý.
g
o O b t z
i o
v
ü
a
t k g k z o d a a k ç B d k
v M
7
188
k i
Kýsacasý, mücadele içinde sað sapma tehlikesi kendini gösteriyordu. Sað sapmanýn kendi içinde deðiþik görünümlere sahip olmasý ise; temelde farklý bakýþ açýlarýndan, öze iliþkin olmaktan çok, biçimsel yaklaþýmlardan ileri geliyordu. Oligarþinin, gericiliðin saldýrýlarýnýn alabildiðine arttýðý böylesi dönemlerde, sað sapma, her türlü felsefi idealizm, teslimiyet, ruhsal çöküntü, saðlýksýz kafa yapýlarý güçlenme zemini bulabilmekteydi. Sakal kesilip, býyýklar býrakýldýktan sonra; sayýma gelen subaylarla konuþulup sorunlar anlatýlmaya, çözüm istenmeye devam edildi. Baþta kitap, kalem, kâðýt sorunu olmak üzere, idarenin Mayýs-Haziran 1982 açlýk grevi sonrasý çözmeye söz verip de yerine getirmediði sorunlar vardý. Ýdare diyalog çabasýný geri çevirince, Haziran ortalarýnda üç hafta oturularak sayým verme ve sorunlarý sayýma gelen subaylara anlatma kararý alýndý. Bundan sonuç çýkmazsa açlýk grevi üzerinde tartýþýlacaktý. Bu arada, hapishane yönetimi de kendi hazýrlýklarýný tamamlýyordu. Tutsaklarýn aileleriyle ve yakýnlarýyla konuþmalarýný, haberleþmelerini daha sýký denetleme ve gerektiðinde kolaylýkla engellemek için, görüþ kabinlerine karþýlýklý telefonlar yerleþtirildi. Evet, 12 Eylülcülerin zindan temsilcileri de sürekli kafa yoruyor, siyasi hasmý olan tutsaklara karþý yeni taktikler geliþtiriyor, geçmiþten dersler çýkarýyordu. Son saldýrý için herþeyini seferber ettiði açýktý. Bu saatten sonra hapishanede olup biteni dýþarý anlatmak olanaksýz olmasa da çok güçleþecekti. Bir baþka kulaklýkla konuþmayý dinleyen asker, istediði anda fiþi çekerek «sakýncalý bilgi»lerin dýþarý sýzmasýný engelleyebilecekti. Bunun yanýnda, telefonlar ayrýca bir merkezden topluca yine dinlenerek denetlenecek, alýcýya kaydedilecek, istendiðinde konuþmalar kesilecekti. 12 Eylül’ün, Metris’in açýldýðý günden itibaren varolan ve hiç deðiþmeyen amacý; Metris’in «Mamaklaþtýrýlmasý», Metris’teki devrimci tutsaklarýn depolitize edilip «ýslah»
n n 0 n ,
ý » i r k k a i
) k e þ n
, u e þ e u i r n
189 edilmesi, diðer hapishanelere «kötü örnek» olmasýnýn engellenmesi idi. Görülen aksaklýklarýn onarýlmasý ve Metris’e düþen iþlevin eksiksiz gerçekleþmesi için-yine aceleye getirilerek- Temmuz baþýnda Saðmalcýlar hücre tipi hapishanesi açýldý. Ve bir hafta sonraki bayram bile beklenmeden Metris’ten sevk baþladý. Cuntanýn büyük umutlarla açtýðý Metris Hapishanesi dururken, tekrar «daha özel» bir hapishaneye ihtiyaç duymasýnýn tek nedeni, devrimci direniþin varlýðý ve planlarýn tam uygulanamayýþýdýr. Metris’i teslim alabilmek için her türlü iþkence ve baský yönteminden, önderleri, ileri unsurlarý tecrit etmek politikasýna kadar çeþitli taktikler denendi. Ama Metris hâlâ direniyordu. Denetlemenin daha kolay olacaðý yeni bir hapishaneyle, iki ayrý statü yaratmak ve Metris’te kalan unsurlarý daha kolay dize getirmek olanaklý olacaktý! Nispeten ileri unsurlarýn doldurulmaya çalýþýldýðý Saðmalcýlar hücre tipi hapishanesi bu amaçla devreye sokuldu. Ama bir süre sonra bu da geri tepecekti...
9
n e e i e k a ,
ý k â r n
ý e
190
191
h h a a v
FAÞÝZMÝN SÝYASÝ KÝMLÝÐE VE ÝNSANLIK ONURUNA YÖNELÝK SALIDIRISININ ANA HALKASI: TEK TÝP ELBÝSE! Oligarþinin, 12 Eylül’den beri tutsak ettiði devrimcileri teslim alabilmek amacýyla çeþitli yöntemleri denediði vurgulanmýþ ve anlatýlmýþtý. Her dönem yeni bir saldýrý aracýyla ortaya çýkan cunta, kimi zaman açýktan, en kaba þekilde saldýrarak iþkenceyle sonuç almaya çalýþmýþ; kimi zaman ise bu araçlarýn tek baþýna yetersizliðini görerek temel amacýný gizleyen dolaylý araçlar kullanmaya baþlamýþtýr. Saç kesme, komutaným dedirtme, gerici eðitime zorlama, onur kýrýcý arama bu araçlarýn birkaçýydý. Ýþte tek tip elbise, 12 Eylül generallerinin esas amacýný gizlemek, kamuoyunu yanýltmak; göstermelik de olsa saldýrýlarýna meþruiyet zemini saðlayabilmek ve siyasi kimlik -devrimci onuru ayaklar altýna almak için ortaya çýkarýlmýþtý. Tek tip elbise uygulamasý, devrimcileri siyasi kimliðinden koparmanýn, «bireysel çýkar ve kaygýlarý için suç iþleyen» adli tutuklular görünümüne sokmanýn ve dolayýsýyla teslim alma sürecinin bir parçasýydý. Bu uygulama; adli suçlular gibi yazgýsýna boyun eðmiþ, kurbanlýk koyunlar gibi boynu bükük ve sesi çýkmayan, giydiði «mavi kefenler» içinde suçluluk psikolojisiyle, oligarþinin verdiði cezayý kabul etmiþ ve her türlü yaptýrýma uyan, cezasýný çekmekten baþka bir düþüncesi olmayan insanlar yaratmayý hedefliyordu.
k e o D h y ö d
b b o v
h k a Ý ö
g
d g g d d h ö
i i ý a i k a e
ý a i a i n e u , , , a n
192 12 Eylülcülerin tek tip elbiseyi sivil (adli) tutuklu ve hükümlülere giydirme amacý farklý olabilirdi. Özünde amaç, herþeyiyle disipline edilmiþ gerici bir toplum düzeni anlayýþýdýr. Toplumun tüm kesimlerini merkezi bir disiplin altýnda tutup, tek tip düþünen, hareket eden, kendilerine verilenle yetinen, egemenlerin her dediðini yapan, hiçbir þeye muhalefet etmeyen ve adeta birer robot gibi koþullanmýþ insanlar yaratýlmak istenmiþtir. Devletin temsil ettiði güçleri ve korumaya çalýþtýðý sýnýfsal çýkarlarý, olabildiðince geleceðe taþýma amacýdýr sözkonusu olan... Devlet dairelerinde memur ve çalýþanlarýn «giyim»inden hareketine kadar herþeyi talimatlara baðlayan, üniversitelerde, yurtlarda askeri bir disiplin ve eðitim sistemi altýnda öðrencileri robotlaþtýran, iþçi sýnýfýný fabrikalarda kýþla disiplini altýnda baský cenderesine sokan, esnafý (seyyar satýcýsýndan þöförüne kadar) tek tip elbise giymeye zorlayan bu gerici faþist rejimin; özgür düþünceye, baðýmsýz kiþiliðe, bilince, en ufak demokratik örgütlenmeye düþman olmasýnda da, bu çaðdýþý toplum düzenini koruma amacý vardýr. Bu toplum düzenini sorunsuz idare ettirmenin önemli halkalarýndan biri de, hapishanelerde halen direnen, en kararlý muhalefet odaðý olan devrimcileri susturup teslim almaktýr. Tek tip elbise uygulamasý da bir türlü (özellikle Ýstanbul hapishanelerinde) gerçekleþtirilemeyen bu amacýn önünü açmaya çalýþacaktýr. 12 Eylül iþkencecilerinin tek tip elbisenin gerçek amacýný gizlemek için gösterdikleri «hapishanelerde güvenliði saðlamak» gerekçesi, kötü bir demagojiden baþka bir þey deðildir. Ýstanbul hapishanelerinde 12 Eylül’den beri bu gerekçeyi haklý gösterecek önemde bir olay yaþanmadýðý gibi tek tip elbisenin söz konusu gerekçeyle doðrudan ilgisi de yoktur. Hapishaneleri neredeyse adam baþý bir asker düþecek kadar sýký denetim altýnda tutmalarýnýn ve havalandýrmanýn üstünü dahi tel örgülerle kapatacak kadar önlem almalarýnýn yanýnda, tek tip elbisenin saðlayacaðý
193 güvenliðin hiçbir ciddi inandýrýcýlýðý olamazdý. Kaldý ki, 1986’da tek tip elbise saldýrýsýnýn baþarýsýzlýðý karþýsýnda tek tip elbiseden vazgeçilmesi hangi deðiþen güvenlik gerekçesiyle açýklanacaktýr... Tek tip elbise giyilmediði için zaten kýsýtlý olanaklara sahip olunan koþullarda, mevcut savunma olanaklarýnýn yok edilmesi, mahkemelere, avukat görüþüne dahi çýkamamanýn gerekçesi ne olabilirdi? Tek tip elbise giymiyorlar diye iþkenceye maruz býrakýlmanýn saðlýk hizmetlerinden yararlandýrýlmamanýn, revire çýkarýlmamanýn, hastaneye sevk edilmemenin, ilaç almamanýn tek tip elbiseyle doðrudan iliþkisi ne olabilirdi? Tek tip elbise giymemek; yemeklerin azaltýlmasýnýn, havalandýrma yasaðý konmasýnýn, gazete ve dergilerin yasaklanmasýnýn, ayakkabýlarýn toplanmasýnýn yasal gerekçesi olabilir miydi? Tek tip elbise giyilmiyor diye radyo, televizyon ve kitap verilmemesinin güvenlikle ilgisi neydi? Burjuvazinin kendisinin de inanmadýðý demagojisi iyice sýrýtýyor ve kendini ele veriyordu. (*) Burjuvazi öyle bir uygulama bulmuþtu ki, insanlarý sorgulamadan, yavaþ yavaþ çürümeye, bedensel ve zihinsel yok olmaya mahkum ediyordu. Ya tek tip elbise denilen paçavralarý giyip faþizmin teslim alma programýnýn önü açýlacak ve halka verilen direniþ mesajlarý köreltilecek; ya da her gün, her saniye insanlýk dýþý koþullara sahip hücrelerde yavaþ yavaþ çürüme ve her türlü bedel göze alýnarak, sonunda onurlu bir yaþam tercih edilecekti... (*)
Adalet Bakaný, 1987 Temmuz’unda basýna yaptýðý açýklamada; askeri hapishanelerde tutuklulara da uygulanan tek tip elbisenin yasal dayanaðý olmadýðýný itiraf etmiþtir. Bu durum 12 Eylül cuntasýnýn amaçlarýna varmak için her türlü keyfi ve yasadýþý uygulama içinde olduklarýný göstermektedir. Ýlginçtir ki, yasadýþýlýðý Adalet Bakaný tarafýndan itiraf edilen tek tip elbise dayatmasýný, kendi «geri çekilme taktiklerine» dayanak yapan statükocular, tek tip elbiseyi kendi elleriyle yasallaþtýrdýklarýnýn ayýrdýnda deðillerdi.
d
b t d
A O
Z G
K L
V D
m o B d b d d
a Ý v ö
3
194
, a k
Burjuvazi ne kadar ince düþünüp taktikler geliþtirse de, devrimcileri iyi tanýyamadýðý belliydi. Davasýna inanmýþ, sorumluluðunu bilen devrimciler için, ikinci seçenekten baþka bir yol söz konusu olamazdý. Devrimciler 18.8.1983 tarihli, 2 no’lu Askeri Mahkeme’ye verdikleri dört imzalý dilekçede, bu gerçeði þöyle dile getiriyorlardý: «ÝNSANILIK ONURUNU YOK ETMEK ÝSTEYEN ASKERÝ YAPTIRIM VE ÝÞKENCEYE TESLÝM OLMAYACAÐIZ! ÖZGÜRLÜÐÜMÜZÜ YOK ETMEK, YAÞAM BAÐIMIZI KOPARMAK ÝSTEYEN FAÞÝZMÝN ELBÝSELERÝNÝ GÝYMEYECEÐÝZ! VE BÝZLERÝ DÜÞÜNCELERÝMÝZDEN VAZGEÇÝRMEK, KENDÝ KÖLELERÝ YAPMAK ARZUSUNDA OLACAKLARA DÝYORUZ KÝ, BAÞARAMAYACAKSINIZ!.. BAÞARAMAYACAKSINIZ, ÇÜNKÜ BÝZ HALKIZ VE MÝLYONLARIZ. YALNIZ TÜRKÝYE DEÐÝL, TÜM DÜNYA HALKLARIYLA BERABERÝZ!.. ÝNANÇLIYIZ, ERGEÇ YENECEÐÝZ!..» Evet, halkýmýza, savunduðumuz düþüncelerimize, mücadelemize olan inancýmýz ve sorumluluðumuz gereði; oligarþinin bu çok boyutlu saldýrýsýna karþý direnecektik. Baþka bir çözüm yolu bulunamazdý. Burjuvazinin her türlü demagojik ve iðrenç saldýrý silahlarýyla yürüttüðü bu taktiði boþa çýkaramaz, teþhir edemezsek, Ýstanbul hapishanelerinin de teslim alýnma sürecine girmesi kaçýnýlmazdý. Her türlü direniþ biçimi kararlýlýkla hayata geçirilmeliydi...
a k n
z , ç ? , n l
p
e r þ m n n e e m
n l ý ý , k
- Ýstanbul Hapishanelerinde Yeni Bir Dönem Yapýlan sevklerin niteliðine bakýldýðýnda, amaçlarýnýn anlaþýlmasý hiç de zor deðildi. Sevk edilenler çoðunlukla Ýstanbul hapishaneleri direniþinde yönlendirici insanlardý ve Metris Askeri Hapishanesi’ndeki devrimcilerin politikörgütsel yapýsý güçten düþürülmek isteniyordu. Üstelik,
195 gidenleri Saðmalcýlar’da hangi sürprizler bekliyordu? Tehlike ayan-beyan ortadaydý ve bunu gören tutsaklar tedbir olarak çeþitli kararlar aldýlar. Yeni açýlan Saðmalcýlar Askeri Hapishanesi’nde eðer zorla tek tip elbise giydirilmeye kalkýlýr, ancak bu uygulama dýþýnda iþkence-dayak olmazsa, yani sistemli iþkence yoksa; bir hafta beklenecek, bu süre içinde geliþmeler gözlemlendikten ve hapishaneler arasý koordinasyon saðlandýktan sonra adým atýlacak, bir yaptýrým aracý olarak gündeme getirilen tek tip elbiseye karþý ve bununla birlikte, her hapishanenin özgül taleplerini elde etmeye yönelik süresiz açlýk grevine baþlanacaktý. Eðer iþkence sistemli uygulanýrsa, haber beklenilmeden süresiz açlýk grevine gidilecekti. Ýlk sevkler 6 Temmuz’da gündeme geldi, 7 ve 8 Temmuz günleri devam etti. Bu arada Saðmalcýlar’dan gelen haber üzerine 8 Temmuz günü süresiz açlýk grevine baþlandý. 3 gün sonra Sultanahmet ve kýsa bir süre sonra da Kabakoz askeri hapishanelerinin katýlmasýyla ikibin devrimci ilerici tutsaðýn içinde yer aldýðý eylem, Ýstanbul’daki askeri hapishanelerin tümünü kapsar hale gelmiþti.(*) (*)
Bu eylemin baþlamasýna iliþkin statükocularýn «oldu bitti», «komplo» iddialarý hep süregeldi. Bu iddia, eylemi zaferin eþiðine gelmiþken kýran ayný siyasetlerin suçluluk psikozu içinde suçu baþka yerde arama çabasýnýn bir ürünüdür. Gerçekte ortada bir «oldu-bitti» ya da «komplo» söz konusu deðildir. Olamazdý da... Saðmalcýlar’ýn açýlacaðý ve burada tek tip elbise giydirileceðinin öðrenilmesi üzerine, Sultanahmet Hapishanesi’nde bulunan siyasetler, aralarýndaki tartýþma sonucu þu baðlayýcý kararý aldýlar: Saðmalcýlar’da tek tip elbise ile birlikte dayak-iþkence de varsa hemen, sadece tek tip elbise uygulamasý dayatýlmýþsa yedi-on gün sonra açlýk grevine baþlanacak... Bu karara DK davasý tutuklularý ile bazý davalardan tutuklular itiraz ettilerse de çoðunluk saðlayamadýlar. Karar Ýstanbul hapishanelerindeki tüm tutuklularý baðlayýcý nitelikte merkezi bir karardý. Kararýn içeriðinden de anlaþýlacaðý gibi, tek tip elbise uygulamasýna karþý her halükârda direniþe geçilecekti. Açlýk grevinin hemen mi, yoksa yedion gün sonra mý baþlayacaðý konusu dayak-iþkencenin olup olmamasýyla ilgiliydi. Saðmalcýlar’a sevk yapýlacaðý ve tek tip elbise uygulamasýnýn gündeme geleceði konusu Metris’te de öðrenilince, siyasetler arasýnda benzer bir tartýþma burada da oldu. Sonuçta Sultanahmet’te alýnan merkezi karar doðrultusunda hareket edilmesi kararlaþtýrýldý. Ardýndan sevkler baþladý. Sevklerin ikinci günü HK davasý mahkemesi ve ziyaret kanalýyla
t i b k i g v g
a m e t
5
? r i e , e ý m e e r z
z r
z i i
» n n u e e
, k n l
ý a n a i r a
196 Hapishane Konseyi, açlýk grevinin ikinci günü ortak taleplere ve açlýk grevi sýrasýnda uyulmasý gereken kurallara iliþkin bir bildiri kaleme alarak kitleye daðýttý. Eylemin bitiriliþi tamamen Saðmalcýlar’a baðlý olacaktý. Eyleme katýlan hapishaneler, özgül haklarýný alsalar da, Saðmalcýlar’da iþkencenin durdurulmasý, tek tip elbiseden vazgeçilerek sivil giysilerin geri verilmesi ve ayrýca önceki açlýk grevinde söz verilip de yerine getirilmeyen haklarýn geri verilmesi; açlýk grevinin talepleri olmaya devam edecekti. Hapishane idaresinin geçmiþte yalan ve demagojiyle açlýk grevlerini karalamasýndan alýnan dersle; ayný malzemeyi vermemek ve idarenin karþý propagandasýný engellemek için, açlýk grevinin ikinci günü koðuþlardaki tüm yiyecek maddeleri idareye verildi.
gelen iki ayrý haberden, Saðmalcýlar’da açlýk grevinin baþladýðý sonucu çýkarýldý ve bunun üzerine, Metris’te de beklemeden açlýk grevine baþlamak gerektiði tartýþmasý yapýldý. DY ve DK davasý tutuklularý üç-dört gün sonra baþlayacak bayram sonrasýný beklemeyi, P davasý tutuklularý ise bir gün daha beklemeyi önerdiler. Oysa tatile girilmesi nedeni ile bu süre içinde baþka haber alma olanaðý yoktu. Sonuçta P davasý tutuklularýnýn hemen baþlanmasýný kabul etmesi, DY ve DK davasý tutuklularýnýn da çoðunluk eðilimine uyacaklarýný belirtmesi üzerine 8 Temmuz günü tüm siyasetlerin katýlýmýyla süresiz açlýk grevi baþlatýldý. Ancak ayný gün Saðmalcýlar’a sevk olan tutuklular oraya gittiklerinde açlýk grevinin baþlamamýþ olduðunu gördüler. Saðmalcýlar’da da tartýþmalar ayný gün sonuçlandý ve beklenmeden süresiz açlýk grevine baþlama kararý alýndý... Eylem sonrasý, eylemi kýran siyasetler kendi suçluluklarýný gizlemek için, «komplo», «oldu-bitti» ile direniþe dahil edildiklerini öne sürdüler. Ortada bir ilke kararý varken böyle bir þeyin olamayacaðý bir yana, 2000’e yakýn tutsaðýn 27 gün süren bir direniþe kendi iradeleri dýþýnda sürüklendiðini söylemek kimse için inandýrýcý olamazdý. (Kaldý ki P davasý tutuklularýndan havalandýrma temsilcisi durumundaki biri, direniþ anonsu yapýldýktan sonra, alýnan karardan habersiz olarak ilk anonsun yapýldýðý kendi havalandýrmasýnda önce karar alýnmadý diye anonsa karþý çýkmýþ, ama beþ dakika sonra diðer havalandýrmadaki kendi arkadaþlarýyla diyalog kurduktan sonra tüm havalandýrma kitlesine özeleþtiri vermiþtir.) 2000 tutsaðýn katýldýðý ve 12 Eylülcülere karþý, 12 Eylül sonrasýnýn kitlesel olarak gerçekleþen en büyük eylemi olan bu direniþin oportünizm tarafýndan kýrýlmasý, hapishaneler, özellikle Ýstanbul hapishaneleri mücadelesi açýsýndan büyük bir talihsizlik olmuþtur.
197 Metris yönetimi, süresiz açlýk grevlerinin kamuoyunda devrimciler lehine yarattýðý etkiyi ve prestiji yok etmek; oligarþiyi rahatsýz ederek teþhir olmasýnda önemli rol üstlenen bu silahý susturmak için, Mart 83’de Güneþ ve Tercüman gazetelerine, hapishanede röportaj yapma izni vermiþti. Bu röportajlarda hainler, fütursuzca yalanlarýný sýralamýþlardý: «Siyasiler açlýk grevinden önce hatýrý sayýlýr yiyecek stoku yapýyor ve grevde bunlarý yiyorlardý», «hatta bunlarýn yetmemesi durumunda sýra karavanalara geliyordu» türünden karalamalara giriþilmiþti. Metris yönetimi önceleri almak istemediyse de, tutsaklarýn üstelemeleri karþýsýnda yiyecekleri alýp koðuþ kapýlarýnýn önüne yýðdý. ’83 Temmuz-Aðustos açlýk grevinde iþkenceci yetkililer, fiziki saldýrýlardan çok psikolojik saldýrýya aðýrlýk verdi... Açlýk grevinin beþinci günü hoparlörlerden yüksek sesle «müzik» yayýnýna baþladýlar. Dur-durak dinlemeyen yayýnýn önünü almak için tutsaklar, gece 23.00’den sonra sabaha dek mazgallara vurdularsa da yayýn kesilmedi: Ertesi gün sabah sayýmý, yayýný protesto etmek için yataklarda verildi. Açlýk grevinin altýncý günü 14 Temmuz’da, «boyanacak» gerekçesiyle koðuþlardaki masa ve sandalyeler toplandý. Açlýk grevinin ilerleyen günlerinde «deðiþtirilecek» gerekçesiyle yatak ve yastýklar da toplanmak istenince, «boyanmaya» giden masa ve sandalyeler için de ayný þeylerin söylendiðini ama gasp edildiðini söyleyen devrimciler direnme kararý aldýlar. Ýþkenceci yönetim saldýrmaya cesaret edemedi ve açlýk grevi demir üstünde oturmak ve yatmak zorunda kalmadan sürdürüldü. Yine 14 Temmuz’da bayram ziyaretine çýkýldý ve alýnan genel karar gereðince, ailelerden Adli Müþavirliðe giderek giriþimlerde bulunmalarý istendi. Eylemde ilk çözülen, TÝP davasýndan yargýlanan bir grup oldu. 15 Temmuz günü (yedinci gün) TÝP davasý sanýklarý açlýk grevini býraktýlar. Bu grubun direniþ hattýnda zaten pek yeri olmadýðýndan, býrakmýþ olmalarý, eylemcilerin psikolojisini olumlu ya da olumsuz yönde etkilemedi.
« t
a
b r Ý d e y
y n y K ö a g F g
a ö y t t v t v ç
7
198
a
20 Temmuz günü açlýk grevini sürdürenler yeni bir saldýrýyla karþý karþýya geliyorlardý. Metris doktorlarý «Hipokrat yemini uyarýnca» açlýk grevinin zararlarýný(!) tutuklulara hoparlörle saat baþý anons etmeye baþladý. Irkçý-þoven marþlar kulaklarý patlatýrcasýna sürerken, açlýk grevinin 14. günü þekerli su alma ve hastalara þekerli su verme durumu tartýþýlmaya baþlandý. Açlýk grevinin uzun süreceði anlaþýldýðý için; DS davasý tutsaklarýnýn ve diðer bazý siyasetlerin yaptýðý öneri -hatalý biçimde- çoðunlukça reddedildi. Eylemin 15. günü (23 Temmuz 83) BBC, Ýstanbul hapishanelerinin tümünün açlýk grevinde olduðunu dünyaya açýkladý. 24 Temmuz’da ise Milliyet gazetesi, eylemle ilgili Genel Kurmay Baþkanlýðý’nýn açýklamasýný yayýnlayýnca, Türkiye kamuoyunun da haberi oldu. Eylemin 17. günü faþist-gerici marþ ve arabesk yayýnlarýný kesen idare hoparlörlerden, açlýk grevini býrakan -daha sonra hainlik payesi de kazanan- Halil KAYA’nýn nasihatlerini(!) dinletti tutuklulara. CY davasýndan yargýlanan, ihanet ve onursuzluk bataðýna batmýþ Halil KAYA, açlýk grevini sürdüren tutuklulara, siyasi baskýdan, örgüt baskýsýndan kurtulup açlýk grevini býrakmalarýný; ahlâksýzlýðýn, adiliðin, düþkünlüðün, iþkenceci yönetimin gönüllü piyonu olarak öneriyordu. Tutsaklar, «Kahrolsun Faþizm» sloganýyla cevap verdiler ve kararlýlýklarýný daha güçlü haykýrdýlar. Þunu kabul etmek gerekir ki, Temmuz-Aðustos 1983 açlýk grevi, önceki tüm açlýk grevlerine kýyasla, görülmedik ölçüde bir psikolojik savaþa tanýk oldu. Hapishane yönetiminin çok yönlü ve hiç durmayan saldýrýlarýna karþý tutsaklar, haklý zeminlerini güçlendirmeye çalýþtýlar ve karþý tavýrlar, taktikler geliþtirdiler. Sayýma giren subay samimi ve direniþçilere hak verir bir havada, eylemi býraktýklarý taktirde kalem, kâðýt, defter ve kitaplarýný alabileceklerini vaadederek, tutsaklarýn içlerinde ikilik çýkarmaya çalýþýyordu. Benzer þekilde eylemin 18. günü Haydar
l e i ý r a »
, þ
,
e n a n
»
» , ý n m e
n k
p ý n n
199 SALTIK imzalý bir bildiri anons ediliyordu tutsaklara: «Bu açlýk grevinin siyasi olduðu anlaþýlmýþtýr. (Bu yüzden) tutuklulara hiçbir taviz verilmeyecektir» tehdidi savruluyordu. «Psikolojik yýpratma» saldýrýlarý boþa gitmiyor ve ardýndan TKP (*) davasýndan yargýlanan bir kýsým tutuklu açlýk grevini býrakýyordu. Ayný þekilde TÝP davasý tutuklularýnýn çözülüþü gibi, TKP davasý tutuklularýnýn bu tutumu da direniþ hattýný zorlayacak güçte ve önemde deðildi. TÝP, TSÝP gibilerinin genelde direniþ diye bir sorunlarý olmadýðý için, güçlerin mevzilendiriliþlerinde, seferber ediliþinde çoðu kez yok farzedilerek hareket ediliyordu. Haydar SALTIK imzalý bildirinin Metris doktorlarý bildirisi ve ýrkçý-þoven marþlarla birlikte hoparlöre yerleþmesi; doðrusu dinlemeye deðer(!) bir program oluþturmuþtu. Önce Metris doktorlarýnýn yüz bilmem kaç kez okunan ve býkkýnlýk getiren (önceleri herkesi güldürüyordu) bildirisi, onun ardýndan ýrkçý-þoven marþlar, sonra Haydar SALTIK’ýn «hiçbir taviz yok» bildirisi ve onbeþ dakika dinlenme peþisýra yine ayný program... Eylemin kýsa sürede bitmeyeceði H. SALTIK’ýn bildirisinden sonra artýk iyice anlaþýlmýþtý. Þekerli su alýnmasý konusunda verilen öneri bu kez çoðunluk saðladý. Ancak sayýmlarda, aramalarda alýndýðý için koðuþlarda þeker pek kalmamýþtý. Belki hastalar kýsmen idare edilebilirdi. (*)
TKP, TÝP ve TSÝP’in reformist, sýnýf uzlaþmacýsý siyasi çizgisi 12 Eylül zindanlarýnda teslimiyete dönüþüyordu (Tek tek kiþilerin de örgütlerinin siyasi çizgilerinden baðýmsýz direniþi söz konusu deðildir). 12 Eylül zindanlarýnda TKP, TÝP, TSÝP davasý tutuklularý daha baþtan hiçbir direnme göstermeden, I2 Eylülcülerin devrimci tutsaklarý teslim almaya yönelik zindan politikasýna boyun eðen, örgütlü direniþ göstermeyen ilk gruplardýr. Reformizmlerini, sýnýf uzlaþmacýlýklarýný çeþitli gerekçelerle teorileþtiren bu siyasi güçler, zindanlardaki teslimiyetlerini de teorileþtirmekten geri kalmýyorlardý. Onlarýn bu teorilerine göre, önemli olan dýþarýdaki mücadeleydi. Zindanlarda siyasi mücadele, direniþ olmazdý. Zindanlar sýnýf mücadelesinin bir arenasý deðildi, hem onlar 12 Eylül’le birlikte sýnýf mücadelesinin her alanýndan çekilmiþti, bu iþe zindanlarda mý soyunacaklardý? Zindanlarýn
2
d e c y n g d
b «
g ç k d ç
9
200
u )
Eylemin uzun süreceðine kendilerini hazýrlamayan siyasetler, bünyelerindeki çözülmeler nedeniyle zor durumda kalmýþlardý. Ve eylemin býrakýlmasý yönündeki bir eðilim bu siyasetlerden güç buluyordu. Esas olarak sürece cevap veremeyen politik tutarsýzlýklarý, doðru hedeflere yönelerek doðru taktikler üretemeyiþleri ön plandaki nedenlerdi. Yine kendi güçlerine deðil de dýþarýdaki siyasi geliþmelere bel baðlayanlar, 6 Kasým seçimleriyle birlikte demokrasiye dönüleceði hayaliyle yaþadýklarýndan; kýsa sürede ufukta zafer göremeyince, direniþi kýracaklardý. Tabii baský gelmeyeceðini sanýyorlardý. Öyle ya, nasýl olsa «demokrasiye» geçiliyordu! EB davasýnýn tutuklularýnýn ileri sürdüðü «Saðmalcýlar’ý gözden çýkaralým, biz kendi (Metris) sorunlarýmýzýn çözümüyle uðraþalým» sözleri baþta sorumlularý, sonra kitleyi etkilemiþ; eylemin baþ talebinin Saðmalcýlar olmasý durumu tartýþma konusu edilmiþ ve bu ortamda eylemde çözülmeler boy göstermeye baþlamýþtý.
n k n a , ý e
ý e m ç i , e
n u
r
2 e u ý i ,
e e , , , n n
disiplinine uyulmalý, 12 Eylül’ün askerileþtirici dayatma ve yaptýrýmlarý yerine getirilmeli, dýþarýya yýpranmadan, saðlýklý, saðlam çýkýlmalýydý! Ýþte, geleneksel solcularýmýz 12 Eylül’le birlikte zindanlara düþen yüzbini aþkýn ilerici-yurtsever-devrimciye zindanlarda direnmeyi deðil, apolitikleþmeyi, siyasi kimlikten uzaklaþmayý ve kiþiliksizliði, suskunluðu, kýsaca direnmemeyi, teslimiyeti öneriyorlardý. Yine her zaman her alanda olduðu gibi onlarýn teorilerinde «yasal» statüleri aþan direniþler, zindanlarda da «solculuktu», «maceracýlýktý!» Direnmek, onur ve siyasi kimliði, devrimci kiþiliði korumak, insanca yaþamak istemek, askeri dayatma ve yaptýrýmlarý, iradeleri emirlere baðlamayý reddetmek, 12 Eylülcülerin rehabilitasyon programýna, iþkence ve baskýlara dayalý politikalara karþý çýkmak, daha büyük saldýrýlarý davet etmekti; yine her zaman dillerine doladýklarý gibi «provokasyona» gelmekti!.. Ýþte geleneksel solcularýmýz bu teslimiyet teorileriyle 12 Eylül’ün deðirmenine soldan, devrimci saflardan su taþýdýlar. Binlerce kilometre uzaktaki radyolarýndan zindanlarda direnen yoldaþlarýndan sýk sýk sözetseler de, 12 Eylül zindanlarýnda süren siyasi kimlik direniþinin onuruna hiçbir zaman ortak olamadýlar. Çünkü onlar direniþ saflarýný deðil, zindanlarda 12 Eylül’ün gölgesinde «rahat» ve «huzur» içinde baðýmsýz, örgütsüz, siyasilikten uzak yaþamý tercih ettiler.
201
2
20. günde eylemin býrakýlmasý düþüncesi, pek çok oportünist grubu etkilemiþti. Hapishane yönetimi bile, ziyaretçilere, «20. günde çocuklarýnýz kendiliðinden açlýk grevini býrakacak» demeye baþlamýþtý. Bir savaþta gösterilecek en büyük zaaf, hiç kuþkusuz izlenecek savaþ taktiði ve strateji hakkýnda düþmana verilecek bilgidir. Hele güçler dengesinin düþmanýn lehine olduðu durumlarda bu unsur çok daha önem kazanacak; düþmana verilen her bilgi, yenilginin ortaya çýkýþýný çok yakýndan etkileyecektir. Sýcak mücadele bir kez baþladýktan sonra, karþýt sýnýf güçleri ellerindeki tüm kozlarý, olanaklarý, savaþ alanýnda mevzilendirmek zorundadýrlar. Bundan kaçýnan, gücüne denk düþmeyen ve hak etmediði bir sonuca boyun eðmek zorunda kalýr... Hapishanede yapýlan açlýk grevlerinde amaç, oligarþinin politikasýný teþhir edip geri adým attýrmaktýr. Ancak bunun için direniþçilerin kararlýlýðýný korumasý, düþmanýn anlaþmaya yanaþmadýðý sürece, eylemin kararlýlýkla süreceðini ve kamuoyunu harekete geçireceðini bilmesi gerekir. Bu aþamadan sonra anlaþma-uzlaþma yollarýný kendisi arayacaktýr. Çünkü eþit olmayan koþullarda avantajlý tarafý temsil eden oligarþi, bu özelliði nedeniyle her zaman geniþ manevra yapabilecek, yerine göre ödün verebilecek konumdadýr. Devrimciler tersine hiçbir þey veremezler. Çünkü onlardan istenen basit þeyler deðil, doðrudan siyasi varlýklarýnýn kendisidir. Buna yanaþmalarý kendi kendilerinin inkârý olacaktýr. Ýþte bu özellikler, devrimci tutsaklarý özel bir duyarlýlýða sahip kýlmýþtýr. Haklarýný tanýyacak olan, devletin yetkilileri olduðuna göre, neleri tanýyacaðýný düþünen de, anlaþma için karþýtýný görüþmeye çaðýran da o olmalýdýr. Devletin geri adým atmasý da böyle bir platformda söz konusu edilebilir. Temmuz-Aðustos 1983 açlýk grevi’nin 19. günü (26 Temmuz Salý) direniþçiler oldukça yanlýþ bir karar aldýlar. Önceki kararlarý, hapishane yönetiminin çaðýrmasýyla pazarlýða giriþilmesi ve Saðmalcýlar’a göre hareket edilmesi
i o b d H u Y p «
k c « i d ç n h g b B o d
k C y k u d d
e t
k t d
k , k
z a e
k
f a e k
n n n a i ý ý n k
i n
a i n i
6
a i
202 iken, bu kararýn yeniden tartýþýlmasý ve idareyle görüþ isteði olumsuz bir hava doðurdu. DS davasý tutsaklarýnýn ve diðer bazý siyasetlerin muhalefetine karþýn, bir gün sonra idareye dilekçe verip görüþme yapma önerisi çoðunluk saðladý. Ama HK davasý tutuklularýnýn da karþý çýkmasý üzerine, kararýn uygulanmasý ertelendi. Yalnýz, iþ bir kez çýðýrýndan çýkmýþtý. Yönetim muhbirleri aracýlýðýyla tüm geliþmeleri ve genel psikolojiyi bildiðinden, eylemcilerin görüþme talebini «hizaya gelmelerini»- bekliyordu. Kýsaca bu aþamada verilecek bir dilekçe, hapishane kitlesinden çok idarenin iþine yarayacaktý. Ve onlarý daha cüretkâr kýlacaktý. Çünkü, görüþme istemi böylesi bir anda «eylemi býrakmak istiyoruz» anlamýna gelecekti. Saðcýlýk iyice uç verdi. Oportünizmin, ne pahasýna olursa olsun, direniþi bir an önce bitirmek anlayýþýnda olduðu ortaya çýkýyordu. Yenilgiye kesinleþmiþ gözüyle bakýyor, bu noktada idareden «ne koparabilirsek kârdýr» düþüncesiyle hareket ediyorlardý. Direniþin yenilgiyle bitmesi durumunda genelde Ýstanbul hapishanelerini, özelde de Metris’i nelerin beklediðini, doðacak geniþ boyutlu sonuçlarý göremiyorlardý. Bilmiyorlardý ki oligarþi, kendisine karþý direnen, teslim olmayan güçlerin yenilmesi durumunda, yenilenlerin direnme gücünü tamamen yok etmeden saldýrýyý durdurmayacaktýr. Hangi savaþta inisiyatifi düþmana kaptýran tarafýn kazandýðýna tanýk olunmuþtur? Hele hapishane koþullarýnda? Cuntanýn sivilleþirken, son pürüzleri de gidermek için yaptýðý bu çok yönlü saldýrý ve teslim alma manevralarý karþýsýnda kitlenin moral ve direniþ gücü bir kez çöküntüye uðradý mý, devrimci önderlik kendi devrimci ateþiyle ve direniþ kývýlcýmýyla kitlelerde kazanma umudunu yeniden doðurmazsa, yenilgi kaçýnýlmaz olurdu. Devrimciler savaþý, sanýldýðý gibi eylemin finalinde kaybetmediler. Savaþ, eylemin 12. gününden baþlayan oportünist bloðun tutarsýzlýklarý ve bilinçli-bilinçsiz idarenin ekmeðine yað süren çabalarýyla kaybedilmiþti. Buna raðmen savaþý kazanma azmi, devrimci iradeyle yenilgiye giden yollarý týkama çabalarý, direniþ güçlerince sürdürüldü. Ama gidiþi durduramadýlar.
203 Metris idaresi beþinci kol çalýþmalarýný sürdürerek, muhbirler aðý sayesinde ilk kez bu eylemde, ciddi biçimde tutsaklarýn nabzýný elinde tutmaya çalýþtý, geniþ bilgi edindi. Temsilci konumundaki tutsaklarý Saðmalcýlar II’ye bir bir sevk ederek; örgütlülüðü zayýflatmayý sürdürdü. Daha da önemlisi muhbir aðý yardýmýyla tutsaklarýn psikolojini biliyor, düþüncelerini öðrenebiliyordu. Saldýrýnýn bir parçasý olarak gündeme getirildiði için, açlýk grevi boyunca sürdürülen sevklere karþý tutsaklar, direnme kararý aldýlar. Ýdare saldýrgan yüzünü hiç saklamadý. Hattâ eylemin 26. günü bile sevk yapmaktan geri kalmadý. Götürülecek tutuklular yerlerde sürüklenerek koðuþlardan alýndý ve sevk edildiler. Eylemin 21. günü (28 Temmuz Perþembe) DS davasý tutuklularýnýn muhalefetine karþýn hapishane Konsey Yürütmesi, idareyle görüþme talebinde bulunma kararý aldý. HK davasý tutuklularýnýn temsilcisi önce sözlü olarak, sonra dilekçe vererek, idareye görüþmek için baþvuruda bulundu. Ýdare muhatap kabul etmedi. Bu baþvuruyla eylemin psikolojik-moral üstünlüðü idareye kaptýrýlmýþ olunuyordu. Eylemin içte-dýþta geniþ kamuoyu oluþturmasý gerçekleþmiþ ve cunta yetkilileri zor duruma düþmüþken (BBC her gün eylemle ilgili geniþ yayýn yapýyor, taleplerini, geliþmeleri aktarýyordu. Aileler, avukatlar gibi destek güçleri çabalarýný sürdürüyorlardý) statükocularýn uzak görüþlülükten, siyasi duyarlýlýktan uzak, savaþ taktiklerinden bihaber tavrý ibret verici bir manzara oluþturuyordu. Bu arada, subay tutuklularýn (aðýrlýkla ÜY davasýndan yargýlanan ve Metris’te toplu olarak iki koðuþta kalan, astsubay ve subaylar kastediliyor) ve bayan tutsaklarýn, 1 Aðustos Pazartesi günü açlýk grevini býrakacaklarý spekülasyonunu, bu siyasetler kendi paniklerine gerekçe yaptýlar. Hapishane yönetimi de muhbirleri aracýlýðýyla bunu körükledi. Ýkinci kez görüþme istemi, dilekçe verilmesi önerisi, DS davasý tutuklularýnýn ve diðer bazý siyasetlerin karþý çýkmasýna raðmen çoðunluk kararýyla kabul edilince; 1 Aðustos Pazartesi
2
g t t M i b o d
b e a y g u g a
b k
v d h m t d
ü g
o a e y e o
3
e
r a i
, ,
n
ý y
a
n
þ n i ý i t y e e s , e
S a i
204 günü erkekler bölümünden DY ve HK davasý tutsaklarýnýn temsilcileri, bayanlar bölümünden ise, DK davasý tutuklularýnýn temsilcisi olmak üzere üç kiþi dilekçe verdiler. Metris yönetimi bu baþvuruyu da dikkate almadý; artýk inisiyatifi ele geçirmiþti ve eylemin her an biteceði beklentisindeydi. Hapishane yönetiminin bu tutumu, oportünist siyasetlerde þaþkýnlýk ve kararsýzlýðý iyice derinleþtirdi. Statükocular bir an önce bu eylemi bitirmek dýþýnda birþey düþünmüyordu. Eylemin dünyada ve Türkiye’deki etkileri hiç görülmüyor, oligarþinin daha fazla direnemeyeceði algýlanamýyordu. Gözleri 12 Eylülcülerin hapishanede yürüttüðü kof bir kararlýlýk gösterisi dýþýnda bir þey görmüyordu. Oysa tüm dünyada eylem büyük bir yanký uyandýrmýþ, bazý ülkeler hükümetler nezdinde bile giriþimlerde bulunmuþlardý. BBC bu haberlerle birlikte ailelerin yoðun çabalarýný da veriyor ve eylemin baþarýsýndan sözetmeye baþlýyordu. Statükocularýn, direniþi bir an önce bitirmek dýþýnda, bunlarý görecek hali yoktu. Onlar kendilerine güveni baþtan yitirmiþlerdi. Eylemin görüþmesiz bitirilmesi doðrultusunda öneriler ve «bitirilmese de biz býrakacaðýz» biçiminde tehditler hýzla dolaþmaya baþladý. DS davasý tutuklularý Saðmalcýlar’dan haber alýnabilir düþüncesiyle, -ki eylemin bitirilmesi Metris mücadelesine büyük darbe vurmakla kalmayýp siyasi tutsaklarýn geleceðini de büyük tehlikeye sokacaktý- býrakma düþüncesini engellemeye çalýþtý. Yararsýzdý çabalarý, eylem saðlý-sollu büyük bir panikle çözülmeye baþlamýþtý. Bunun üzerine DS davasý tutuklularý eylemin 5 Aðustos Cuma gününe kadar sürdürülmesi doðrultusunda, Konsey’deki siyasetlerden söz vermelerini istedi. Amaç direniþi mümkün olduðu kadar uzatmak, statükoculardaki paniði önlemek, açlýk grevinin bir bozgun havasýnda bitmesini engelleyerek eylemi olumlu bir sonuca ulaþtýrmaktý. Son günler yaþanýyordu. Cuma günü durum tekrar gözden geçirilerek, eylemin sürüp sürmeyeceðine karar verilecekti. Ama oportünizm bunu da kabul etmedi.
205
2
Günlük kaygýlar, eylemin cumaya dek uzamasýna bile izin vermedi. Çarþamba günü 24.00 sularýnda, DY, DK, P davasý tutuklularýnýn baþý çekmesiyle -DS davasý tutsaklarýna haber bile vermeden- sona erdirildi eylem. Daha doðru bir deyimle, kýrýldý. Metris’in dördüncü büyük açlýk grevi, diðer üçünden farklý bir biçimde hapishane yönetimiyle görüþme bile yapýlamadan bitirilmiþti. Yenilgi bu bitiriliþle açýktan kabul edilmiþti.
ö p a a
- 4 Aðustos Gecesini Bir Devrimci Tutsak Anlatýyor:
y y p ö t v o g ö
*** Eylemin bu biçimde bitirilmesi yalnýzca Metris’te yenilgiye yol açmadý, Saðmalcýlar ve Sultanahmet’te de daha ileri kazanýmlar elde edilmesini engelledi. Eylemin en önemli ilkesi olan, «Saðmalcýlar eylemi bitirmeden, Metris bitirmeyecek» kararý hasýr altý edildi. Eylem bu þekilde bitirilirse kaçýnýlmaz sonuç yenilgi olacaktýr, diyen DS, DHB, K, PY, TÝKB davasý tutuklularý, býrakma tavrýna karþý çýktýlar... Ama direniþin kýrýldýðý noktada eylemi kendi baþlarýna sürdürmenin bir anlamý olmayacaðý düþüncesiyle onlar da eyleme son verme kararý aldýlar. (*) Eylem kýrýcý siyasetler, bu gerçek çok açýk olduðu için, eylemin bitirilmesini tartýþmaktan özenle kaçýndýlar. «Eylemin baþlamasýnda acele edildiðini», «DS davasý tutuklularýnýn oyununa gelindiðini» vb. söylediler, yalnýzca bunlarý tartýþmak istediler. Kendi dýþlarýnda günah keçileri bulabilirlerse, kýsmen de olsa eylemi kýrýcýlýklarýný gözden ýrak tutabilmek hesabý içine girdiler... (*)
DK davasý tutuklularý, merkezi bir þekilde eylemi býrakmanýn dýþýnda kalamadý. Hatta Sultanahmet’te idareden izin alarak Konsey toplantýsý yapma zaafý gösterdiler. Bu, idare için bulunmaz birþeydi. Bunu anlayamadýlar. Bununla da yetinmeyip Metris ve Saðmalcýlar’a direniþi býrakmak için haber de gönderdiler.
i ü c m
g t
m
M
b a o p t
b d d
n ý u
n
i
r i
e e
i ý ç ý a a r
,
ý
a i
n y
a
212 Açlýk grevi yenilgisinin sonuçlarý, daha ilk günden yaþanmaya baþlandý. Her süresiz açlýk grevi sonrasý diyet yemeði çýkarmak zorunda kalan hapishane idaresi; bu kez, pis, piþmemiþ ve de acýlý bir mercimek çorbasýný tutsaklarýn önüne sürdü. Kantin satýþý da yapmadý ve görüþe çýkan tutsaklara dýþ kantinden gelen yiyecekleri akþama dek vermedi. Öðle yemeði ise makarna, türlü ve ayrandan oluþmuþtu... Tutsaklarýn mideleri, 27 gün boyunca açlýk grevinde etkilendiðinden çok daha olumsuz biçimde öfkeden etkileniyordu. Bunlar, açlýk grevi sonrasý, tutsaklara aperatif türünden ilk cezalarýydý... Bu arada geçmiþ dönemin papaz misyonunu üstlenmiþ yöneticileri geri çekilirken, yerine yeni dönemin cellat misyonu üstlenmiþ yönetimi geçiyordu... Ýþkencenin maestrosu Binbaþý Muzaffer AKKAYA, açlýk grevi sonrasýnda, tutsaklarýn sandalye, masa, doktor, yatak vb. gibi gereksinimlerinin ne zaman karþýlanacaðý sorularýna, tam da yeni döneme uygun bir cevap verdi: - Hamama giren terler... Binbaþý Muzaffer AKKAYA, yenik ordu karþýsýnda muzaffer komutan gibiydi! Sistemli saldýrýya geçiþ ise bu olaydan altý gün sonra, 14 Aðustos Pazar günkü genel aramayla baþladý. Bu arama Metris tarihinin hiç görmediði türdendi. Açlýk grevinin etkisinden daha kurtulamamýþ tutsaklar -yataktan çýkamayacak durumda olanlar dahil- yanlarýna birþey almalarýna izin verilmeyerek koðuþlardan havalandýrmaya alýndýlar. Pek alýþýlmamýþ ve beklenilmeyen bir durum olduðu için tutsaklar þaþýrdý. Ýlk defa tüm koðuþlar hem de pazar günü havalandýrmaya çýkarýlmýþlardý. Saat 14.00’de tüm koðuþlarda birden arama baþladý. Bu aramada sözde not, doküman, siyasi yazý, kalem vb. bulmak için ranzalar söküldü. Tuvalet fayanslarý kýrýldý; duvarlar delik deþik edildi... Koðuþlarda aranmadýk delik, dökülmedik yatak býrakýlmadý. Dýþ cephe duvarlarý bile özel
213 aletlerle arandý. Tüm eþyalar, yiyecekler, sigara, sabun, deterjan vb. yerlere dökülüp bilinçli biçimde çiðnendi. Yiyecekler yenilecek, giyecekler giyilecek halden çýkarýldý. Daha önce bir kýsmý verilmiþ kitaplar, ders kitaplarý tümüyle toplandý. Televizyonlar, radyolar, tüm ilaçlar, cam bardaklar, piller, tutsaklarýn yetiþtirdiði çiçekler... Yani Amazon ormanlarýnda yaþayan bir insan için lüks olan ne varsa toplandý. Doðallýkla mahkeme dosyalarý, mektuplar, resimler de... Pek azý geriye verildi. Resimlerin çoðu yýrtýlmýþ olarak... Kâðýt, kalem, kitap, TV, radyo yoktu artýk, uzun yýllar olmayacaktý da... Arama sýrasýnda tutsaklar yaklaþýk yedi saat tüm gereksinimlerinden mahrum býrakýldý. Aç, susuz, havalandýrmada bekletildiler. Çok sýkýþan, açýktan, uygun bir köþede tuvalet ihtiyacýný gideriyordu. Hastalanmak yasaktý(!). Öylece havalandýrmada unutulmuþ gibiydiler. Hava yavaþ yavaþ kýzardý, karardý, kapkara oldu. Saat 21.00’e geldi ve tutsaklar koðuþ koðuþ havalandýrmadan alýnmaya baþlandý. Alt ve orta kat koðuþlarýna saldýrý olmadý. Üst kat koðuþlarý ise daha uzun dönem sürecek olan yeni bir arama biçimiyle karþýlaþtýlar. Soyunmalarý isteniyordu. Böylece onur kýrýcý, ahlâk dýþý, çýrýlçýplak kalana dek sürdürülen arama biçimi baþladý. Direnildi, direnenler dövüldü, giysileri paramparça edildi... 14 Aðustos günü talan aramasýyla tutuklular uðradýklarý milyonlarca liralýk zararýn karþýlýðýný talep ettiklerinde subaylar gülüp geçti. Bu durum mahkemelere yansýtýldý. Yaklaþýk maddi zarar tutanaklara geçirildi. Yeri geldi mi «dürüstlük» vb. demagojisini dilden düþürmeyen 12 Eylülcülerin; zindanlardaki gerçek yaðmacý, talancý, gaspçý niteliðine, zorbalýkla en küçük þeylere bile el koyma anlayýþýna, hýrsýzlýk ve ahlâksýzlýk örneði sergilemesine bundan daha canlý örnekler gösterilemezdi herhalde.
2
g t
a y g b s t g h h m h
b h o m
B ç S a h g
A b s
3
e , n a , u
m a t e þ r e e e , i a
ý e
n , e i i
214 - 14 Aðustos Talan Operasyonunu Yaþayan Bir Tutsak Anlatýyor:
* ** 14 Aðustos saldýrýsýyla, açlýk grevinden yenilgiyle çýkan, hiçbir talebi kabul edilmeyen, muhatap bile alýnýp görüþülmeyen moral gücü düþük tutsaklara ani þok saldýrýsý baþlamýþtý. Bu þekilde saldýrarak Metris’te «mamaklaþma»nýn ilk adýmý olarak deðerlendirilen «baðýmsýzlaþtýrma»ya hýz kazandýrýlacaktý. Siyasilerin ellerindeki her türlü siyasikültürel-sosyal etkinlik aracý alýnarak tutsaklar depolitize edilecek, zayýf unsurlar «ýslah» edilme ve düzene kazandýrýlma sürecine sokulacaktý. Bu noktaya çekilmiþ tutsaklardan iyice bunalýma düþmüþ, kiþiliðini kaybetmiþ olanlarý, yoðun ideolojik beyin yýkamayla hainleþtirilecek; karþý-devrim saflarýnda devrimcilere ve süren direniþe karþý gerek hapishanede, gerekse de mahkemelerde-kamuoyunda ideolojik saldýrý aracý olarak kullanýlacaktý. Bu sayede
2
M
y
a g p ç t
k k ö
? a r y
k
m ý
p e i i i
, p ý n z e e þ þ
ý a e
222 Metris’in bir Nazi kampýna dönüþtüðü gözlerden gizlenecekti. Siyasi tutsaklara her türlü insanlýk dýþý uygulama mubah, yerinde ve haklý görülecek, gösterilecekti. Siyasi cesaretten yoksunluk, bedel ödemeyi göze alamama, siyasi durumu doðru çözümleyip doðru taktikler geliþtirememe, kendi gücüne güvenmeme, 12 Eylülcülerin politikasýný ve süreci kavrayamama, statükoculuk ve bireyci çýkarlar... Ýþte, yenilgiyi davet eden sistemleþmiþ bu düþünce tarzý ve pratik adýmlar. Ýþte, idarenin attýðý pratik adýmlar. Açlýk grevinin tek baþarýlý yolu vardý. O da yarattýðý kamuoyu baskýsý ve oligarþinin baþarýlý olabilme umudunu kýrabilme özelliði kazanmasýydý. Ama oportünizmin sayýlan özellikleri buna engeldi.
223
14 AÐUSTOS - 23 EKÝM 1983 ’83 YENÝLGÝSÝNDEN SONRAKÝ DURUM «Bir olgunun tüm ayrýntýlarýyla kendini ele vermesi için, belirli bir sürecin yaþanmasý, o olguyu ortaya çýkaracak birikimin oluþmasý bir yasadýr.» Ýktidarý ellerinde bulunduran 12 Eylül generalleri kamuoyunun dikkatlerini sivilleþme demagojisine çekmiþken, buna ayakbaðý olabilecek geliþmeleri, güç odaklarýný da etkisiz kýlmak istiyordu. Bunun için devrimci bir muhalefet odaðý özelliðini sürdüren hapishanelerdeki direniþler bastýrýlmalý, bir daha bellerini doðrultamayacak biçimde etkisiz kýlýnmalýydý. Gereken þiddetle darbeyi vurabilmek için her türlü fýrsatý deðerlendirmeye çalýþýyordu. ’83 yenilgisi 12 Eylül generallerinin hapishane temsilcilerinin baþýndan beri düþündüðü ama bir türlü gerçekleþtirme olanaðý bulamadýðý, teslim alma planý için bulunmaz bir fýrsattý. Zulmün temsilcileri, direniþten panik halinde çýkmýþ bir kitlenin ve oportünist siyasal önderliðin, uzun süre yeni bir açlýk direniþine baþlayamayacaðýný bilecek derecede geliþmelerden haberdardý. Saðmalcýlar Hapishanesi’nin faaliyete geçmesi ve buraya diðer hapishanelerde göze batmýþ, yönetici ve ileri unsur konumundaki devrimci tutsaklarýn gönderilmesi, gerici-faþist programýn ilk aþamasýný oluþturuyordu. Böylece, hapishanelerde siyasi önderler ve militanlardan soyutlanan kitle; siyasi karar almaktan, uzman iþkencecilerin saldýrýlarýný püskürtecek taktikler geliþtirmekten uzak kalacak; baský ve þiddet cenderesi altýnda bunalacak,
2
b y e t k K f b
d v
y ç i k ö d o
d e o c b Y b n r y b y
e e u
3
, k
i e ç i i k i e e ü n k , ý
e i ,
n n k ,
224 bunalýmdan çýkýþ yolu bulamadýkça da, giderek direncini yitirecek ve çaresiz istenileni yapacaktý. Sonunda tek tip elbise de giyilecek, 12 Eylülcülerin programý adým adým tamamlanacaktý. Bu baþarýldýktan sonra, sýra daha ileri konumda bulunan unsurlara -Saðmalcýlar’a- gelecekti. Kitleden yoksun kalan bir önderlik dirense bile, kýsa sürede fazla bir etki yaratmayacak, cuntanýn hapishane stratejisini bozmayacaktý. Az sayýdaki önderin direniþi, tarihsel öneme sahip olmakla birlikte, -bu kesitte- 12 Eylülcülerin demagojisi ve yaygarasý arasýnda belki de boðulup gidecek ve etkisiz kalacaktý... Ýþte cuntanýn programýnýn özü buydu. Devrimci bir hareketin, bilinçli hareket ediyorsa, yapacaðý tek þey, cuntanýn taktiðini bozacak bir direniþ çizgisini hayata geçirmekti. Aksi halde, kendiliðindencilik içinde oligarþinin saldýrýlarýnýn doruða çýkmasý beklenecek; kitleler ruhen ve moralman yýkýldýktan, faþizmin saldýrýsý önünde oluþturulan barikatlar bir bir kaldýrýldýktan sonra da, kitleleri harekete geçirme olanaklarý büyük ölçüde ortadan kalkmýþ olacaktý. 12 Eylülcülerin acýmasýzlýðý, devrimcilerin tutsaklýðý ve diðer koþullar, devrimci mücadele verilmesini, boyun eðdirme politikasýna karþý direniþi engelleyemezdi. En fazla onun biçimlenmesi üzerinde etkili olabilirdi. Elbette cuntanýn gücü ve saldýrganlýðýnýn boyutu, mücadele biçiminin saptanmasýnda, tüm yönleriyle hesaba katýlmalýdýr. Yalnýz hangi tür koþullarla karþý karþýya bulunulursa bulunulsun, ne gerici sýnýflarýn acýmasýzlýðý ve saldýrganlýðý, ne de kan dökücülüðü; devrimcilerin ona karþý direniþ ruhunu ve coþkusunu söndüremez, boyun eðmeme iradesini yok edemez. Ama Temmuz-Aðustos ’83 açlýk grevi yenilgisi bu anlayýþýn Metris’te ilk kez zedelenmesi olmuþtu. Bu yenilgi, saldýrýyý davet edici nitelikteydi. Temmuz-Aðustos ’83 açlýk grevi hiçbir kazaným elde edilmeden bitirilince, kuþkusuz hapishane yönetimi iþtahla ellerini ovuþturmuþtu. Bu sayede iþkence vb. gibi uygulamalar bir yana, Mart ‘83’ten beri süregelen yasaklara
225
2
hýzla yenileri eklenebilecek, tutsaklarýn soluklanmalarý ve tekrar güç biriktirmeleri engellenebilecekti. 15 Aðustos Pazartesi günü, tutsaklarýn büyük bölümü 20 dakikalýk havalandýrmaya çýkarýlmadýlar. Tutsaklar neden havalandýrmaya çýkartýlmadýklarýný nöbetçi askere sorunca, þu cevabý aldýlar: «Tüm anahtarlarý subaylar götürdü... Þimdi yukarýda toplantýdalar.» Evet tutsaklara karþý baþlatýlacak «beyaz» saldýrýlarýn ayrýntýlarý tartýþýlýyordu. Ne yapýlacaðýnýn kesinlik kazanmamasý nedeniyle, havalandýrma þimdilik yasaklanmýþtý. Metris yöneticileri insanlýkla iliþkisi olan tek uygulamanýn altýna imza atmamýþlardý ki, 15 Aðustos günü diðerlerinden farklý olsundu. Tutsaklarýn 20 dakika havalandýrmaya çýkacaðýný düþünmek bile, bu iþkencecileri rahatsýz ediyordu. Ve yangýndan mal kaçýrýr gibi tutsaklarýn elinden 20 dakikalýk havalandýrmayý da çalýyorlardý. Metris tutsaklarý yaþadýklarý onlarca saldýrý-direniþ yelpazesi içinde yepyeni bir bilinçle donatýlmýþlardýr. Bu bilinçledir ki, kaybedilenlerin acýsýný olduðu kadar, kazanýlan her zerre hakkýn da deðerini bilirler. Çünkü kazanýlan her zerre hak, iþkencecilerin yüreðinden sökülen bir damar gibidir. 15 Aðustos günü yasaklanan sadece havalandýrma deðildi. Ayný gün Tercüman, Cumhuriyet, Milliyet, Gýrgýr, Yanký, Nokta, Milliyet Sanat, Gösteri, Bilim Sanat, Sanat Olayý, Bilim Teknik, Somut (dergilerden bir çoðu Mayýs Haziran ’82 açlýk grevinden sonra hapishaneye alýnmaya baþlanmýþtý), gibi gazete ve hapishaneye alýnan tüm dergiler yasaklandý. Metris Ýdaresi ve onun iplerini elinde tutan Genel Kurmay Cezaevleri Koordinasyon Kurulu’nun ne ölçüde bilimden, sanattan, kültürden anladýðý ya da korktuðu tartýþma dýþý býrakýlýrsa, bu yasaklamalarýn asýl olarak baský ve psikolojik yýpratmanýn yanýnda, beyin yýkama ve depolitizasyon sürecini hýzlandýrmaya yönelik olduðu açýktý. Öyle ki, yýllardýr karþý-devrimci cephenin sözcülüðünü yapmýþ, faþistinden muhafazakârýna kadar, saðýn her rengini
b k k y k b « g
b
h k t a b
ç b b u t C A i p
p o y
h h
z
5
226
e
barýndýran Tercüman bile, «siyasi» görülerek depolitizasyon kýyýmýna uðruyordu. Dýþarýdaki yaþamla her türlü baðýn koparýlmasý için hemen herþey yapýlýyordu. Zulüm hiçbir yasa ve kuralla kendini sýnýrlamýyordu. Doðrusu aktüelkültürel bilgi ve dýþ dünyayla baðlantý alanýnda büyük boþluk açýlmýþtý. Ve «Pazar», «Bulvar», «Hafta Sonu», «Erkekçe» vb. gibi yoz kültürün, pornografinin sergilendiði gazete ve dergiler siyasi tutsaklara zorla satýlmaya çalýþýldý. 12 Eylülcülerin tutsaklara yönelik nihai hedefini göstermesi bakýmýndan tipik bir örnektir bu. Eylül baþlarýnda itirafçý hainlerle ilgili söyleþiler, dizi halinde yayýnlanýnca, hapishane yönetiminin Tercüman’a karþý tutumu deðiþti. Ýçinde yer alan konularýn (hainler vb.) tutuklularý etkileyebileceði düþüncesiyle, hapishaneye alýnmasýna izin verildi. Ancak gazete sayýsý artmasýn diye bu kez de Güneþ gazetesi yasaklandý. 16 Aðustos günü havalandýrmaya üst aramasý yapýlarak çýkarýlacaðý ve havalandýrmada hiçbir koðuþla konuþulmayacaðý bildirildi. 28 gün süren, Mayýs-Haziran açlýk grevinin baþarýsýyla -Mart ‘82’de çýkarýlan- havalandýrma talimatnamesini unutmak zorunda kalan yönetim; yaklaþýk 1,5 yýl sonra, ayný talimatnameyi bu kez tekrar anýmsýyordu. Ýþte, Metris Askeri Ceza ve Tutukevi’nde yaptýrýmlarýn uygulanýþ mantýðý... Askeri tutuklu talimatnamesinde varolan yaptýrýmlar, eðer iþkenceci yönetim taktik üstünlüðü ele geçirmiþse; psikolojik-moral denge lehine deðiþiyorsa uygulanýr ve saldýrý, tutsaklarý teslim almasýna ya da bu yaptýrýmýn püskürtülmesine dek sürer; ama taktik üstünlük kýsmen de olsa devrimci güçlerdeyse, direniþ saflarýnda moral yüksekse talimatnameler unutulur... Siyasi tutsaklar daha önce de olduðu gibi, bu koþullarda havalandýrmaya çýkmama kararý aldýlar. (Bir süre sonra da, hapishane idaresi, havalandýrmaya soyularak arandýklarý sonra çýkýlabileceði dayatmasýný getiriyordu. Oysa tutsaklar zaten havalandýrmaya çýkmýyorlardý.)
ü r e r a
, i a ý ý e k
þ u , ü n
a , t a r n e u ý e
ü i
227 Siyasi tutsaklarýn, birtakým doðal haklarýný kullanmamakla «kendi kendilerini cezalandýrdýklarý» biçiminde bir mantýk yürütmek büyük bir yanýlgýdýr. Ve bu yanýlgýya ancak oportünizm düþebilir. Yaptýrýmlarýn mantýðý kavrandýðýnda görülecektir ki, yaptýrýmlar bir zincirin halkalarýdýr. Biri kabul edildiðinde, hapishane yönetimi «ödül» olarak göstermelik bir jest -örneðin birkaç gün yemeklerin düzelmesi- yapabilir. Ama hemen ardýndan da yeni bir yaptýrýmý, dayatmayý, yaptýrýmlar zincirine bir ya da birkaç halka daha eklemeyi ihmal etmez. Çünkü siz «kendi kendinizi cezalandýrmak» istemiyorsanýz bu bir zaaftýr ve bu idareye verdiðimiz büyük bir kozdur. Ve kullanýlýr... «Kendi kendini cezalandýrma» mantýðýnýn benzeri diðer bir biçimi de «kendi kendine eziyet etmeme»dir. Yani direnmeme; hiçbir zaman riske girmeme, aðýr bedel ödemeye yanaþmamadýr. Ve bu iki mantýk birbirine o kadar yakýndýr ki, çoðu kiþi bir farklýlýk olup olmadýðýný ayýrdedemez. Kimisi havalandýrmaya çýkmamayý kendini cezalandýrma olarak görür, kimisi soyunmanýn hiçbir zararý olmadýðýný savunur, bir diðeri boþuna olduðunu söyler durur. Kýsacasý sýnýf mücadelesinde özveri gerekmeseydi, hapishanelerde «kendi kendini cezalandýrýcý» bedeller ödemeye yanaþýlmasaydý (ki bunlar, verili koþullardaki savunma silahlandýr ayný zamanda) baþarýya hangi yollardan ulaþýlabilecekti, acaba? Oturup Godot’yu bekleyerek mi; ya da bilinmeyen sihirli bir yol mu var?.. Faþizm, direniþ sonrasý baský ve þiddetin aracý olarak onur kýrýcý aramayý gündeme getirmiþ, giderek sistemli bir iþkenceye dönüþtürdüðü saldýrýlarýnýn odaðýna bunu koymuþtu. «Arama» adý altýnda mahkeme, ziyaret, avukat, revire gidiþdönüþte çýrýlçýplak soyunulmasýný istemiþ, soyunmayan kiþiler ziyaret, avukat ve revire çýkarýlmamýþ; hastaneye sevk edilmemiþ, mahkemeye çýkarýlmamýþlardý. Böylece, Metris tam bir abluka altýna alýnarak, siyasi tutsaklarýn dýþ dünyayla tüm baðlantýlarý koparýlmýþtý.
2
v c t u
r
ç a
ç
o a
a
t ç d
b i
n k k
7
228
a k k a i k n r ç i e
12 Eylülcülerin saldýrýlarýný belli bir programa uygun ve çok yönlü olarak geliþtirdikleri, geliþtirecekleri açýktý; caydýrýcý olmak ve direniþi güçlendirmek için DS davasý tutuklularýnýn önerisiyle bir dizi paket karar alýndý ve uygulamaya kondu. Alýnan kararlar þöyleydi: - Aile, avukat görüþlerine, havalandýrmaya, hastaneye, revire çýkýþlarda soyarak arama yapýldýðý sürece çýkýlmayacak. - Mahkeme gidiþ dönüþlerinde soyarak aramaya karþý çýkýlacak, direnilecek ve aramayý protesto eden sloganlar atýlacak. - Keyfi koðuþ aramalarýna direnilecek, koðuþtan çýkýlmayacak. - Koðuþ aramalarý ve genel aramalar -14 Aðustos’ta olduðu gibi- talan, yaðma biçiminde olduðu sürece ve içerde -eskiden olduðu gibi- gözlemci olarak bir kiþi býrakýlmazsa, aramaya izin verilmeyecek, direnilecek. - Hücre cezalarýna karþý koðuþta direnilecek, hücreye adam verilmeyecek. - Kantinden defter, kurþunkalem ve keçeli kalem ile teksir kâðýdý alýnmayacak (çünkü tükenmez-dolma kalem, çizgisiz dosya kâðýdý, pelur yasaktý) ve çok özel durumlar dýþýnda (ölüm vb. gibi) telgraf yazýlmayacak. - Ýdareye hiçbir amaçla dilekçe yazýlmayacak. - Tahliye dilekçeleri de dahil, mahkemelere sorgu, savunma vb. gibi dilekçeler verilmeyecek. - Permatik sýnýrlý satýlýrsa sakallar kesilmeyecek, býyýk býrakýlmaya devam edilecek ve saç üç numara kesilmek istenirse direnilecek... - Ýdarenin topyekün saldýrýsý ve aile ziyaret yasaðý nedeniyle, koðuþ komünleri yerine, havalandýrmada genel komün komiteleri kurulacak, eldeki tüm maddi güç koðuþlara eþit daðýtýlacaktý.
r i l r ý i ý
, r i n
þ ý e
n k s a
229 14 Aðustos sonrasý kýç-baldýr falakasý uzun süre devam etti ve hapishanede tansiyonu o kadar yükseltti ki, yeni bir açlýk grevi, hatta ölüm orucu tartýþmalarý baþladý. Muhbirler aracýlýðýyla bilgi sahibi olan hapishane yönetimi; konunun ciddiyetini anlayarak, planýnda ciddi aksamalar yaratacak açlýk grevini engellemek için, dayaðýn dozunu azalttý. Kýçbaldýr falakasý kalktý. Ve yerini, mahkemeye gidiþ dönüþlerde tekme-tokatla dövme, hakaret, küfür ve soymaya býraktý.
- 12 Eylülcülerin Metris’teki Devrimci Tutsaklara Açtýðý Biyolojik Kimyasal Savaþ ve Çöp Direniþi Metris tarihinde, tutsaklarý yavaþ yavaþ öldürmeye yönelik öylesi çok ve inanýlmaz yöntemler denendi ki, yaþamayan insan için þaþýrtýcýdýr. Bunlar içinde kendine özgü bir yeri olan çöp direniþi, en ilginç direniþlerden biridir. Niye baþladýðýndan, nasýl sonuçlandýðýna kadar onlarca çarpýcý soru bulunabilir ve çöp direniþi, cevaplarýný kendisi verir. Eylül ’83 baþlarýnda idare, çöp kutularýndan yemek piþirmek için tava yapýldýðýný gerekçe göstererek; sabah erkenden boþaltmak için aldýðý teneke çöp kutularýný geri vermeyi unutur(!). Bundan böyle çöp iþinde ya Ýstanbul Belediyesi’nin sattýðý poþetler, ya da Metris Hapishanesi belediyesinin(!) sattýðý naylon poþetler kullanýlacaktý. Üstelik poþete koymak tek baþýna yeterli deðildi. Çöpler daha önce düzgün biçimde gazete kâðýtlarýna sarýlacak, poþete öyle konacaktý. Hergün yeniden poþet almak zorunluydu. Çünkü çöp konan poþetler, çöplerle birlikte çöplüðe atýlacaktý.
230 Metris idaresinin saçma ve akýldýþý olaylar yaratarak, devrimcileri geri adým attýrmaya zorladýðý, psikolojik bir baský ortamý oluþturmaya çalýþtýðý daha önce söylendi. Ýdareye göre, tutuklular hasta arkadaþlarýna süt almak için bile para bulamazken, poþetler için para ödeyeceklermiþ, ne gam!.. Hapishane idaresi, tutuklularýn poþet almayý kabul etmemesi üzerine, çöpleri almamaya baþladý. Kýsa süre içinde bütün koðuþlarda, kapý önünden gazinoya kadarki yaklaþýk iki metrelik giriþ, çöp yýðýnýyla doldu. Havalar oldukça sýcaktý... Sular akmýyor, bilinçli olarak akýtýlmýyordu. Sayým heyeti ise hiçbir þeye aldýrýþ etmiyor, çöp yýðýný kokuyor, çürüyor, günden güne bulaþýcý hastalýklar için bakteri ve mikrop üretiyordu. Günler ilerledikçe çöpler birikti. Koðuþlarýn gazino bölümüne taþtý. Tutuklular bir metre ötede, üstelik yerde yemek yiyorlardý. Masa ve sandalyeleri sanki bugünler için toplamýþlardý!. Ama ne olursa olsun yine de sayým heyetleri çöpleri görünce, yüzlerini buruþturmaya baþladýklarýnda, tutsaklar çektikleri tüm acýlarý bir an için unutabiliyor, direniþin etkilerini bu yüzlerde görüyorlardý. Koðuþ kapýlarý -örneðin sayým için- açýldýðýnda, çöpler bazen dýþarý taþarsa, tutsaklarýn yüreðine su serpiliyordu. Ama iþkenceci yönetim çöp konusunda «Nuh diyor, peygamber demiyordu!» Çöp direniþi prestij sorununa dönüþmüþtü. Tüm tutsaklar çöp sorununun çözümü için þu ortak kararda birleþmiþ, çözüme yönelmiþti. «Tamam... Bize üzerinde koðuþ numarasý yazýlý plastik çöp bidonu verin, bu iþ bitsin; biz sabah akþam poþet parasý veremeyiz!» Ama hapishane yönetimi «burnundan kýl aldýrmýyordu», hep böyle olmamýþ mýydý zaten? Sýradan bir öneri bile, bir zaaf belirtisi sayýlmýþtý.
231 Sonunda, tutsaklarýn saðlýklarýný iyice tehdit eden, gazinoya taþarak zaten zor sýðdýklarý gazinoyu iþgal etmeye baþlayan çöpleri ortadan kaldýrmaya karar verildi. Ekimin ilk haftasý, aile görüþü günlerinde, saat 11.00I4.00 arasýnda çöpler toplu olarak yakýlacaktý; muhbirleri aracýlýðýyla çöplerin yakýlacaðýný zamanýnda öðrenen iþkenceciler ister istemez telaþlandýlar. Ve hemen, o günlerde yetkili bir subay; kapýnýn kenarýndan baþýný uzatarak -çöpler içeri girebilmesine izin vermeyecek kadar yýðýlmýþtý- tutsaklarýn önerisini kabul ettiklerini bildirdi. Hapishane yönetimi eylemi geçiþtirmek, geriletmek ve susturmak için böylesi bir tutum deðiþikliði yapmýþ olabilirdi. Ayrýca sözünde durmasýný körü körüne ummak olasý bir yanýlgýya yol açabilirdi. Devrimci Sol davasý tutuklularý, tüm koðuþlara çöp bidonu satýlmadan çöplerin toplanmasýna verilmemesini hapishane konseyine önerdi; ancak öneri kabul edilmedi ve çöpler verildi. Zaten hapishane yönetimi de, ne olur ne olmaz mantýðýyla çöpleri alelacele bir günde topladý. Hapishane yönetimi, her zaman olduðu gibi, yalan ve demagojisinin cilasý «asker sözü»nü bir kenara býrakarak genelde çöp sorununu çözmüþ göründü. Özetle yeni sorunlar yaratmaktan geri durmadý. Birçok koðuþa çöp bidonu satmayý geciktirdi. Bazý koðuþlarda gazeteye sarýlý olmayan çöpleri almayacaðýný söyledi, üst katlarda çöp bidonu ile bile çöpleri toplamadýðý oldu. Hatta bidon içine konulan çöplerin paketlenmesi þartýný koþtu. Hapishane yönetimi en saldýrgan olduðu, hep devrimci tutsaklarý gerilettiði bu dönemde attýðý geri adýmý bir türlü içine sindiremedi. Tutsaklar, açlýk grevi yenilgisi ardýndan ve yenilgiye raðmen devrimci taktiklerle hareket ettikleri, direndikleri ve doðru politikalar ürettikleri sürece hapishane idaresinin taktiklerini kolayca boþa çýkarabileceklerini gördüler. Bu, küçük de olsa bir mevzi çatýþmasýný kazanmýþ olmak, düþüþe geçmiþ moralleri yükseltti ve direnme kararlýlýðýný biledi...
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
E p
g
k o k d g
g d i E z t y
u d
ç
y k H y
, e
i n
n n l , i e l n e n i
e k r u n e n n u
e i n , e
232 - Metris’te Ýdarenin Yeni Taktikleri ve Propaganda Savaþý 1983'ün 12 Eylül’ünde ilk kez dýþa dönük olarak, 12 Eylülcü generallerin iþbaþýna geliþinin üçüncü yýldönümü protesto edildi... 3 Eylül’den itibaren tek tek koðuþ deðiþtirmeler gündeme gelmeye baþlamýþtý. Ayrýca mahkemeye gidiþ-geliþlerde, soyarak aramaya karþý direnenlerden göze batanlarýn koðuþlarý deðiþtiriliyordu. Mahkeme dönüþü, hiç aklýnda olmayan deðiþik bir koðuþta buluyordu tutuklular kendilerini. Bu bir yana, eþyalarý da verilmiyordu. Bu durumun yine de tutsaklar arasýndaki dayanýþmayý güçlendirici iþlevi vardý. Yaþamýn, iþkencelerin, baskýlarýn, direniþlerin, acý ve sevinçlerin paylaþýldýðý Metris’te, bu uygulamaya karþý, giyecekler de paylaþýlýyordu. Ýdare bu keyfi uygulamayla, direnen tutsaklara ceza vermekle birlikte, aralarýndaki sýcak iliþki ve dayanýþmayý geliþtiriyordu. Ama sonuç olarak; 12 Eylülcülerin direniþçilere verdiði yeni bir ceza idi. Her gün, zorla deðiþik bir koðuþa götürülebileceði beklentisi tedirginlik yaratýyordu. Az çok düzene girmiþ programlý bir yaþantý engellenmiþ oluyor; örgütsel, siyasi faaliyetler de sekteye uðratýlmaya çalýþýlýyordu. Hücre cezalarý da sistemli yýldýrma aracý olarak uygulamaya konuldu. Üç devrimci tutsak, mahkemeye gidiþdönüþünde utanç verici, ahlâk dýþý aramaya direndikleri, soyunmadýklarý gerekçesiyle birer hafta hücre cezasýna çarptýrýldý. Bunlardan baþka, gerçekte fiili olarak aile görüþü yapýlmadýðý halde, sýrf siciller bozulsun, infaz yakmak kolaylaþsýn diye aile görüþü yasaklarý verilmeye baþlandý. Hem de mahkeme kararýyla, hukuki kýlýf geçirilerek. (Bu yasaklarýn «taban cezasý» iki haftadan baþlýyordu).
233
2
Eylül ayýnýn ilerleyen günleriyle birlikte, aramalarda iyiden iyiye ahlaksýzca davranýþlar artmýþtý. Ar damarý çatlamýþ iþkenceciler, tutsaklarý çýrýlçýplak soymaktan baþka, makata bakýyor, tükürüyor, parmak sokuyorlardý. Böylece tutsaklarýn ahlâki yapýlarý hiçe sayýlýyor, onurlarýyla alay ediliyor, kendilerine olan saygýlarýný yitirmeleri amaçlanarak teslim alýnmaya çalýþýlýyordu. Hem baþarýlý hem de baþarýsýz bir taktikti bu. Baþarýlýydý, çünkü devrimci tutsaklar, insani ve ahlâki deðerlerin koruyucularýydýlar ve onlarýn üzerine titrerlerdi. Baþarýsýzdý, çünkü devrimciler onurlarýný, insani deðerlerini korumanýn tek yolunun mücadeleden geçtiðini bilirlerdi. Bu tür aramaya karþý her devrimci sonuna kadar direndi. (EB, Troçkistler, Rýzgari, TÝP, TSÝP, TKP davalarýndan yargýlananlar, tescillenmiþ ve objektif olarak gerici; ahlâksýzlýðý, aþaðýlýðý, soysuzluðu bayrak edinmiþ yönetimin objektif olarak iþbirlikçisi durumuna düþmüþ olanlar bunun dýþýndaydý.) Bunlar bir yana, bayan tutsaklarý sindirmek, sürekli huzursuz ve tedirginlik içinde yaþatmak, erkek tutsaklarý da huzursuz ederek moral güçlerini zayýflatýcý darbe indirmek için, tüm insani deðerler, halkýmýzýn gelenek ve ahlâki deðerleri postallar ile çiðnenerek, Kurban Bayramý’ndan bir kaç gün önce, GKK davasýndan yargýlanan bir bayan arkadaþ askerlerce zorla soyularak arattýrýldý ve çýplak halde bayýltýlýncaya kadar falakadan geçirildi. Bu, Metris yöneticilerinin karakterini, düþünce yapýsýný, insanlýkla ne derece iliþkili olduklarýný açýklamaktadýr... Bir kiþi eðer devrimci, demokrat, ilerici ise, ona her türlü çirkin uygulama mübahtýr!.. Genelde hemen tüm hapishane yönetimlerinde görev yapan subay ve diðer görevlilerde bu mantýk yer edinmiþtir. Bu mantýk askeri zindan hiyerarþisinin, iþkence politikasýnýn kaçýnýlmaz sonucudur. Zindan mekanizmasý ve bunun bir parçasý olmak, bu mantýðý gerektirir. Ýnsan olarak, insani deðerlere, toplumsal ahlâka saygý kaybedilmeden; bu iþkence, baský ve insanlýk dýþý
k
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
b y u m
b i
d a h M v u
u
g z
g k k g
C m ü g ö d K m d
3
234
a ý
keyfiyet üzerine oturtulmuþ zindan mekanizmasýna uyum saðlanamaz. Onun parçasý olunamaz. Ýnsanlýðýný yitirmemiþ bir kaç istisna dýþýnda, Metris’e gelen hemen hemen tüm yönetici ve subaylar, tutsaklara herþeyi reva görüp uygulamýþlardýr. Metris’te görev yapan er ve erbaþlar da bu mantýða hizmet edecek biçimde özel olarak seçilip þartlandýrýlmýþ; ideolojik olarak yalan ve demagojiye dayalý bir eðitimle bu yola kanalize edilip, iþkenceci subaylarca istedikleri gibi yönlendirilmiþlerdir. M-L’leri, devrimci-demokrat tutsaklarý «ýslah» ederek düzenin sýnýrlarýný aþmayacak düþünceler içine çekmek, ancak insanlýk deðerlerine düþman hapishane yönetimi ve her kademeden görevlilerce gerçekleþtirilebilirdi. Binbaþý Muzaffer AKKAYA, daha önceki yöneticilerin izleyicisiydi ve artýk «mamaklaþtýrma» politikasýnýn birinci dereceden uygulayýcýsýydý. Bayanlar kýsmýndaki zorla ve askerlerce soyulma uygulamasýnýn erkekler bölümünde duyulmasý üzerine, bu saldýrýyý ailelere duyurmak ve onlarý harekete geçirmek için, genel bir kararla, her havalandýrmadan bir siyasi tutsak ziyarete çýktý. Ýdare depolitizasyon politikasýnýn bir parçasý olarak 27 günlük açlýk grevine (1983) karþý baþlattýðý, çarpýk, yoz kültürün müzikteki yansýmasý olan arabesk ve benzer kaynaklý «müzik» parçalarýný, aramalarda ve özellikle geceleri, hoparlörleri sonuna kadar açarak yayýnlamayý daha sistemli ve bilinçli olarak sürdürdü. Bu Vietnam’da Paulo Condor zindanlarýnýn demirbaþ iþkencelerinden biri deðil miydi? Ayný yöntem Metris’te de devrimci tutsaklar üzerinde denenmeliydi. Bu politika, porno dergi ve gazetelerin zorla satýlmak istenmesiyle bir bütündü ve en önemlisi de hoparlörlerin ideolojik saldýrý aracýna dönüþtürülmesiydi. Genel Kurmay Cezaevleri Koordinasyon Kurulunca hazýrlandýðý kuþku götürmeyen bantlar, mazgallarý açýlmýþ koðuþlara günlerce tekrar tekrar dinlettirildi.
e y k z i e i i r P k þ þ
i ý e e n n e s e
ü e u , n ý a ý
235
2
Doðrudan doðruya siyasi önderler, yöneticiler, daha doðrusu devrimciler, devrimci iliþkiler, yaþam tarzý hedef alýnarak siyasi önderlerle diðer devrimci-demokrat tutsaklar arasýnda setler yaratýlmak istendi. «Boðaz’da âlem yapan, en lüks yerlerde yaþayan, en iyi þeyleri yiyip içen onlar deðil miydi? Onlar deðil miydi?..» diyerek burjuvazinin ve onlarýn emir-komuta içindeki görevlilerinin yaþamý devrimci önderlerin yaþamýymýþ gibi gösterildi. Bu sayede devrimci-demokrat tutsaklarýn kafasýna «acaba» sorusu takýlmaya çalýþýlýrken, baðýmsýzlara da «sizleri örgüt cenderesinden, bu zevk-ü sefa içindeki örgüt þeflerinin kulu kölesi, maþasý olmaktan kurtardýk» mesajý verilerek tekrar direniþe dönmelerini engellemek için, bu konuda demagojiye dayalý ideolojik propaganda yerine getirilmiþ oluyordu. Tutsaklar örgütsüzleþtirilmeden, bölünmeden, parça parça edilip tek tek yutulmadan, Metris siyasi bir direniþ odaðý olma kimliðini yitiremezdi ve her zaman iþkencecilerin ayaðýna takýlarak kurbanlar olamazdý. Genel Kurmay’ýn hazýrladýðý senaryo örgütsüzlük, bölünme, baðýmsýzlaþtýrma, politikadan uzaklaþtýrma, kiþiliksizleþtirme ve hainleþtirme olarak özetlenebilirdi. Bu senaryo kimileri için sýkýcý olsa da, 12 Eylül generalleri, umduklarýný özellikle Metris’te hiçbir zaman bulamadýlar. Hapishane yönetimi ideolojik saldýrýsýný, hapishaneden sevklerle örgütlülüðü zayýflatarak tamamlýyordu. Temmuz baþýnda baþlayan sevkler parça parça, 27 Eylül’e kadar sürdü. Önder-temsilci olarak görülen tutsaklarý, özellikle DS davasý tutuklularýný baþýndan atarak rahatlamak, Metris’i teslim alma planýnýn önündeki engelleri kaldýrmak istiyordu. DS davasý tutsaklarýnýn hapishanede hem sayýsal üstünlüðü vardý, hem de Metris’i «mamaklaþtýrma» programýný deþifre ederek, bu planý bozma doðrultusunda aktif tavýr alýyorlardý. Örgütsel ve siyasi olarak teslim alma politikasý önünde en ciddi engeldiler. Þöyle ki: DS davasý tutuklularý Metris’teki her geliþmeye, tutsaklar aleyhindeki her uygulamaya; sürekli
a b y y u g b
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
p a
k y b d m
b b
a b b k ç M h ç t
h
(
5
236
a f r , r e ý e u t u r e
alternatif öneri üretmiþ ve diðer siyasetleri ya ikna edip birlikte tavýr alýnmasýný saðlamýþ, ya da doðru bildiði ve yapýlmasý zorunlu olaný, birlikte olabildiði siyasetlerle yapmýþtý. Bu birlikler, pratik tavýr almaktan uzak, cuntanýn uygulamalarýný engellemeyen, masa baþýnda ideal gibi görünenlerden deðildi; doðrudan mücadele içinde oluþan birliklerdi. Eylül ayý ve Ekim’in ilk haftasý, iþkenceci yönetim propagandif amaçlý ve demagojiye dayalý bildirileri kapý altýndan gizlice atmayý da ihmal etmedi. Ýþkenceciler korsan þekilde «yasadýþý» bildiri daðýtýyordu.(*) Bu bildirilerin bir kýsmý, tutsaklarýn infazlarýnýn yakýlacaðýna, aftan yararlanamayacaklarýna vb. deðinirken, bir kýsmý da baðýmsýzlaþmayla kazanýlacak «cennet»in vaatleriyle doluydu. Devrimci tutsaklarca bu sinsi saldýrý paçavralarýnýn mazgallardan yýrtýlarak atýlmasý kararlaþtýrýldý. Kýsa bir süre sonra, amaçlarýna ulaþamayacaðýný kavrayan iþkenceciler boþa kürek çekmekte olduklarýný anladýlar, kapý altý korsan bildirilerinden vazgeçtiler. Cuntanýn temsilcileri de iþini ciddiye alýyor ve her türlü aracý, mümkün olan her fýrsatý deðerlendiriyordu. 12 Eylül boyunca hapishanelerden elde edilen deneyler yoðrularak, birbirini tamamlayacak þekilde Metris’te uygulamaya konuluyordu. Þimdi oligarþi için Metris, iþkence ve baský çeþitlerinin kurulu en büyük iþkence laboratuvarýydý. Metris’i düþürmek, direniþi teslim almak oligarþi için prestij haline gelmiþti. Bu direniþ, «kötü örnek» yok edilmeliydi; çünkü gelecek için ve varolan hapishaneler açýsýndan büyük tehlike kaynaðýydý. 12 Eylül rejimi «sivilleþme»nin hemen öncesinde hapishanelerde baský ve þiddeti iyice artýrdý. 12 Eylülcü’ler
a þ n n , e a e k k a n k i n i ý e i r i
(*)
Ayný dönemde, Þubede iþkence altýnda alýnan polis ifadeleri Metris idaresince psikolojik saldýrý aracý olarak kullanýlmýþtýr. Bu ifadeler idarece istenildiði gibi tahrif edilerek kapý altlarýndan koðuþlara atýlmýþ ve böylece tutsaklar arasýnda güvensizlik yaratýlmak amaçlanmýþtýr. Ama tutsaklar bu saldýrýyý da boþa çýkarmýþlardýr.
237
2
sivilleþtiklerinde zindanlarda en küçük bir direniþ potansiyeli bile kalmamasýný, zindanlarda rehabilitasyon programlarýnýn eksiksiz tamamlanmasýný istiyorlardý. Tüm hapishanelere azgýnca saldýrýlarý karþý tepki oluþturmakta gecikmedi: Ýlk olarak Diyarbakýr’da açlýk grevi baþladý. Diyarbakýr Askeri Hapishanesi’nde, Eylül’de baþlayan süresiz açlýk grevini desteklemek için, 24-27 Eylül günleri arasýnda üç günlük açlýk grevine gidildi.(*)
a d
- Hapishaneler Mücadelesinde Dayanýþmanýn Yeri ve Önemi Devrimci dayanýþma konusunda bir siyasi tutuklu, düþünce ve duygularýný þöyle ifade ediyordu:
Evet, tek bir devrimcinin bile bir eylem sýrasýnda yalnýz olmadýðýný bilmesi, ayný zamanda yer kabuðu üzerindeki milyonlarca emekçinin nabzýný nabzýnda duymasý, devrim mücadelesinin baþarýya ulaþmasý için ön koþuldur. Salt bu duygunun somut olarak gösterilmesi için, devrimci örgütlenmeler en olmaz özverilere katlanabilir. Ýþte bu, zorunlu olduðu kadar onurlu olan devrimci dayanýþma, sýnýf mücadelesinin her alanýnda olduðu gibi hapishane mücadelesinde de, Metris’te de her zaman önem taþýdý... Ýstanbul hapishanelerinde, ülkenin diðer hapishanelerdeki çeþitli iþkence ve haksýz uygulamalara karþý direniþleri destekleme geleneði 1980’lerden beri görülebilir. 1980 yýlý sonunda, Mamak Askeri Ceza ve Tutukevi’ndeki tutsaklarýn iþkenceye karþý baþlattýklarý ve 10 gün kadar süren açlýk grevlerini; Sultanahmet Hapishanesi’ndeki M-L’ler, devrimci yurtsever tutuklular desteklemek için, iki günlük açlýk grevine gitmiþlerdir. 1981 Aralýk ayý sonlarýnda, Alemdað Askeri Hapishanesi’nde gaz bombalarýyla yapýlan ve iki tutsaðýn katledilmesi, onlarcasýnýn yaralanmasýna yol açan saldýrý, 26 Aralýk’ta baþlayan açlýk greviyle Metris’te protesto edilmiþtir. 23 Ocak 1983’te, Adana’da DHB davasýndan Ali AKTAÞ’ýn, 25 Ocak 1983’te Gölcük’te THKP-C ÜY davasýndan Ramazan YUKARIGÖZ, Erdoðan YAZGAN, Ömer YAZGAN, Mehmet KAMBUR’un idam edilmeleri protesto edilerek anma yapýldý. Bu protesto ve anmalar, devrimci dayanýþma, ayný duygu ve düþünceleri paylaþma anlayýþýnýn sonucuydu... Yine ayný amaçla Metris Askeri Hapishanesi’nde, iþkencelerin durdurulmasý ve gaspedilen haklarýn geri verilmesi amacýyla; 18 Mayýs 1982’de baþlatýlan açlýk grevini destekleyen Sultanahmet ve Davutpaþa Askeri
i k e l
,
r a l i a ý
e k a
R ç k n e a k ý k
239 Hapishaneleri toplam 11 gün; Hasdal Askeri Hapishanesi toplam 13 gün; Alemdað Askeri Hapishanesi 7 gün açlýk grevine gittiler. Bu, Ýstanbul hapishanelerindeki devrimci tutsaklarýn yerleþmiþ geleneðiydi ve bugüne kadar hep yaþandý, yaþatýldý... 8 Temmuz 1983’de, Saðmalcýlar Askeri Hapishanesi’nde, tek tip elbise uygulamasý ve iþkencelerin durdurulmasýna yönelik açlýk grevini; kendi sorunlarýný da gözeterek, tüm Ýstanbul hapishaneleri gibi Metris Askeri Hapishanesi de destekledi. Açlýk grevi Metris Askeri Ceza ve Tutukevi’nde 27 gün sürdü. Metris’te devrimci tutsaklar enternasyonalist dayanýþma ruhunu da hep canlý tuttular. Filistin halkýyla yapýlan dayanýþma geceleri yanýnda, Filistin halký üzerinde Siyonizmin estirdiði terör ve katliamlar sýk sýk protesto edildi. Dayanýþma için sadece ülke içindeki olaylara deðil, dünyadaki olaylara karþý da duyarlý olundu. Her yýl 1 Mayýs Ýþçi Sýnýfýnýn, Birlik, Dayanýþma ve Mücadele Günü kutlandý. Öyle ki, Ýstanbul zindanlarýndaki devrimci tutsaklar, 12 Eylül’ün en karanlýk günlerinde terörün, baský ve iþkencenin toplumun her kesimine egemen olduðu, halkýn büyük oranda susturulduðu dönemde bile, «Yaþasýn 1 Mayýs!» sloganlarýyla, iþçi ve emekçi halka Birlik, Dayanýþma ve Direniþ mesajlarý yolladýlar. Devrimci dayanýþma, zorunlu olduðu kadar, onurludur da. Metris’te de dayanýþma bilinci hep canlý tutulmaya çalýþýldý. Metris en zor dönemlerde bile dayanýþma ve destek eylemlerinden vazgeçmedi. Bu devrimci ilkenin mücadele içindeki önemini unutmadý.(*) Ekim ayýna girildiðinde baskýnýn, keyfi uygulamalarýn dozu gözle görülebilir biçimde arttý. Ama direniþçiler de bulunduðu mevziden gerilemedi. Bu saldýrýlarý savuþturmak için aldýklarý kararlarý uygulamaya koydu. (*)
Bu destek eylemlerini de dilekçelerle gerekli yerlere iletip duyurmayý devrimci tutsaklar unutmadýlar.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
a d g t b z
e u k a k y K b
t A t a i d
g h k
y
9
240
i k i p
Ekim ayý baþlarýnda, henüz açlýk grevinin üzerinden iki ay geçmiþ olmasýna karþýn tüm tutsaklar, Erzurum-Horasan depreminden yaralananlara, kan baðýþý yapmak için harekete geçti. Ýdareye baþvurduktan sonra, mahkemelerde tutanaklara istemlerini yazdýrdýlar. 12 Eylülcü yönetim, böylesi bir istemin devrimcilerden gelmiþ olmasý karþýsýnda zor duruma düþtü ve geçiþtirmeye çalýþtý. «Anarþist», «terörist», «halk düþman» diyerek her türlü eziyeti reva gördüðü insanlarýn, halka yardým elini uzatmasýna nasýl izin verir, nasýl olur da kendi yalanlarýný kendisi yýkardý? Her gün beynini yýkadýðý, eli altýndaki askerler bile þaþkýnlýk içindeydi. Ýdarenin «haklýlýk» zemini kendi erleri, subaylarý gözünde zedelenmiþti. Ýþkenceci yönetim durumu kurtarmak için «tutsaklarýn isteminin Kýzýlay’a iletildiði, ama Kýzýlay’da kan alacak þiþe kalmadýðý, bu yüzden tutsaklarýn kan yardýmý yapamayacaklarý» yalanýný söylemek zorunda kaldý.
, a m e e
a n e o , s ü i ý n
,
r a k e
n e k
p
- Metris’te Her Þey Teslim Alma Politikasýna Göre Biçimlendiriliyor 1 Ekim 1983’te hapishane yönetimi, ailelerle siyasi tutsaklarýn hemen her türlü iliþkisini kesmek istiyordu. Ailelerin hapishane kapýsýna toplanmalarýný engellemek ve tutuklulara gelen parayý denetlemek; gerektiðinde baský aracý olarak kullanmak amacýyla, aile görüþünden ve hapishane kapýsýndan para alýmýný yasakladý. Bu uygulamanýn diðer bir amacý ise, tutsaklarýn beslenmesini kýsýtlamakta somutlaþýyordu. Çünkü bir yandan da keyfi kantin yasaklarý gündeme getirilmiþti. Bir de tutsaklara geç verilen paranýn hapishane yönetimince kendi iþleri için kullanýlmasý vardý ki sistem tamamlanýyordu. Kantin kýsýtlamasýný yemek politikasýyla birleþtiren yönetim, amacýna kýsa yoldan varmayý, iþini kolaylaþtýrmayý
241
2
hedefliyordu. Açlýk grevi sonrasý gerekli olan diyet yemeði yerine, hiç yenilmeyecek yemekler çýkarmýþtý. Sürekli açlýk grevleri ve sinir gerginliði sonucu, tutsaklarýn mide-baðýrsak sisteminin harap olduðunu çok iyi bildiði halde, normal bir sindirim sisteminin bile altýndan kalkamayacaðý ölçüde acýlý yemekler yapýlýyordu. Hapishanede yeterli ve dengeli beslenmenin olmamasý; «özel» toplama kampý yemek politikasýyla birleþen geçmiþ dönemdeki iþkence ve baskýlarýn bedenlerde yarattýðý tahribat; Þube iþkencesinin sonuçlarý; yýðýnla tutsakta tüberküloz vb. hastalýklarýn doðmasýna yol açmýþtý. Midebaðýrsak sistemi delik deþik olmuþ insan sayýsý da bunlardan az deðildi. Metris’te daha 1982 Mayýs-Haziran 28 günlük açlýk grevi sonrasý yapýlan, tüberküloz taramasýnda, yüksek bir oran ortaya çýkmýþtýr. 800 tutsaktan 30’u ileri düzeyde TBC’liydi. Bunlar Metris beri, nasýl politikalar uygulandýðýnýn ve insan saðlýðý üzerinde ne gibi olumsuz sonuçlar doðurduðunun göstergesiydi. Devrimci tutsaklar, direnmelerinin ödülü(!) olarak yavaþ yavaþ çürütülüyordu. Ömür boyu bedenlerini kemirecek hastalýklarla çökertiliyordu. Bu politika merkezi olarak tespit edilmiþ bir politika idi. Tüberkülozun hapishanede yaygýn oluþu ve kendisi için de tehlike yaratmasý nedeniyle idare; Ekim ayý ortasýnda E-19, E-20 koðuþlarýný hasta koðuþlarý olarak açtý. Özel beslenme programý uygulamak diye bir derdi yoktu. Hastalar koðuþu demagojik propaganda için doðrusu iyi malzemeydi(!) (Toplama kamplarýndaki genel uygulamanýn üzerini örtmek, dünya kamuoyunu yanýltmak, Yahudi ve esirlere yapýlanlarýn gizlenmesini saðlamak amacýyla, Nazilerin örnek bölümler yaptýðý anýmsanýrsa; Metris’in hastalar koðuþunun açýlma amacý daha iyi anlaþýlacaktýr). Metris’teki hasta koðuþlarý Nazilerin örnek bölümlerine hiç benzemiyordu görünüþte. Ama mantýk aynýydý. Nihai amaç aynýydý. Çünkü hasta
t y d d b
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
Ý b d k
k t y
i o a m t g
r K a v
g d
y k y A t h
i k k r ý
þ ý a n
k r e
e n ) i i
n a l r ) , n r a ý
a
242 tutsaklar da diðer tutsaklardan farksýz yaþam koþullarýnda yaþýyorlardý. «Ýþte hastalar koðuþu bile açtýk» diyordu, diyecekti hapishanenin iþkenceci yönetimi. Ama bir yanýyla da yapýlan, hastalarýn psikolojik ve fiziki tecridinden baþka bir þey deðildi. Ekim ayý ortalarýnda direniþ kendi içinden yara alýyordu. Ýþkencecilerin yaptýrmak amacýyla her yolu denedikleri ama baþaramadýklarýný, þimdi, direniþ içinde yer alan bazý davalarýn tutuklularý yaparak iþkencecilerin iþlerini kolaylaþtýrýyorlardý. Faþist yönetimin 14 Aðustos 1983 genel saldýrýsýna karþý, direniþin on maddelik paket kararlarla kurduðu barikatta gedikler açýlýyordu. DK davasý tutsaklarýnýn önerisi çok az farkla kabul görüyor ve mektup yazmama, telgraf çekmeme kararý kaldýrýlýyordu. Bu karar, iki adým ileri gitmek için bir geri adým deðil, ileri gitme þansý olmayan bir geri adýmdý. 14 Mart 1983’ten o ana kadar süren direniþ, zamanlama olarak çok kötü bir anda terkedilmiþti. Ýdarenin sürekli saldýrýp direniþ mevzilerini geri çekilmeye zorladýðý bir dönemde, mevzi terkedilerek, psikolojik-moral bakýmýndan 12 Eylülcülerin güçlenmesine yol açýlýyordu. 10-15 gün önce, DS davasý tutsaklarýnýn çabalarýna raðmen, bu mevzide ufak gedikler açýlmýþtý zaten. Kantinden kâðýt, keçeli kalem, kurþunkalem alma kararý çok acele ve tartýþma olanaðý bile olmadan çýkarýlmýþtý. Mektup ve telgraf yazma kararý bu gedikleri geniþletiyor, yönetime saldýrý cesareti veriyordu. Saldýrdýkça, direniþ mevzisinden geri adým atýlabileceðini düþünen hapishane yönetimi, niye daha fazla saldýrmasýndý ki? Mektup yazma kararýnýn dilekçe, sorgu, savunma yazmanýn da kapýsýný aralayacaðý açýktý. Zaten oportünizmin keçeli kalem, kurþunkalem almasý ve sonra da mektup yazmayý kabul etmesi bunun yolunu açmanýn manevrasýydý. Aksi durumda tutsaklar; kalemleri olduðu halde, mahkemeye tahliye, sorgu, savunma vb. için dilekçe yazmýyorlar, haklarýný savunmuyorlar gibi bir imaj vereceklerdi... Ayrýca
243 mektup yazýlmasý sayesinde, hapishane yönetimi üzerindeki tutsak ailelerinin baskýsý, kýsmen gevþemiþ olacaktý. O güne dek aileler, tutsaklarýn durumunu öðrenmek için hapishaneye geliyor, yetkilileri sýkýþtýrýyor, zorluyorlardý. Mektuplarýn alýnacaðý tutuklulara hýzla duyuruldu. Ama ne yazýk ki idarenin bu aceleciði de gözleri açmadý. «Ailelerimizle bað kuracaðýz», «aile sorunlarý olanlar var», «kitle böyle istiyor» diyenler, mektuplarýn hapishane idaresine can simidi olduðu gerçeðini görmediler. Kitlenin böyle bir istemi olduðunu söylemek yanlýþtý; genelde büyük bir çoðunluk bu koþullarda mektup yazmaya karþýydý. Direniþi güçlendirmek için devrimci taktik üretemeyenler, üretmeye niyeti olmayanlar kitlenin arkasýna saklanýp, kendi özlem ve amaçlarýný bu þekilde elde etmeye çalýþýyordu. Zaaflarý gizleyebilmenin bundan iyi yolu olamazdý tabii... Bu arada hapishane idaresi, oðullarý-kýzlarý üzerinde baský kurmalarýný saðlamak ve ailelerle tutsaklarýn siyasileþen baðlarýný kopararak duygusal düzeye indirmek amacýyla, ailelere ideolojik içerikli mektuplar yazýyordu. Genel Kurmay’da özenle hazýrlanmýþ, ailelerden tutsak oðul-kýzlarýný bireysel kurtuluþa, «rahat» yaþama, örgütlülükten kopup baðýmsýzlaþmaya teþvik etmelerini isteyen bildirilerdi bunlar... Bu bildiriler kaybolmadý, tutsak ailelerince saklanýyor. Bunlar 12 Eylül’ün zindanlarýndaki uygulamalarýný belgelendirmek amacýyla, iþkencecileri mahkum etmek için bir kanýt olarak hep saklanacak!.. Saldýrý durmuyordu. Yine bu çerçevede hapishane yönetimi hastalar koðuþundaki TBC’li tutsaklarýn ailelerine de, «oðlunuz aðýr verem hastasý, tedavi kabul etmiyor, ölecek» vb. þeklinde korkutucu, onlarý can telaþýna sevk edici mektuplar yazýyor; bu sayede ailelerini sarsacaðýný ve evlâtlarý aleyhine yöneltebileceðini; devrimci tutsaklar üzerinde baský oluþturmada aile duygularýnýn etkili olacaðýný umuyordu.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
i k e m v
3
244
i e e
Metris’te mektup, telgraf gibi doðal haberleþme araçlarý, ileriki yýllarda da hiçbir zaman normal iþleyiþine kavuþmayacak; iþkenceci hapishane yönetimi türlü yollarla engellemeyi sürdürecekti (Örneðin taahhütlü, cevaplý mektup almama, sakýncalý diye geri verme, hiç haber vermeden çöpe atma, geç gönderme vb. yöntemlerle).
a
, e
a k a e u
e n k
k , i k i i
e e , k ý r ý
245
METRÝS’TE DÝRENÝÞÝN ÖRGÜTLÜLÜÐÜ: KONSEY Egemen sýnýflarýn topyekün saldýrdýðý koþullarda, bu saldýrýya muhatap olan güçlerin birliðini saðlamak, mücadelenin baþarýsý için önemli etkendir. Tutsaklýk koþullarý bu yasanýn geçerli olduðu, hem de çok daha elzem olduðu alanlardan biridir. Bu durumda, hapishane platformunda; her siyasetin, bir arada bulunduðu tüm siyasi grup ve tek tek devrimci, yurtsever ve demokratlarýn birliðini saðlamak için, gerekli sorumluluk ve esnekliði göstermesi zorunluluktur. Kýsacasý, kitlelerin bulunduðu her mücadele alaný gibi hapishanelerde de, asgari de olsa bir birlik, örgütlülük olmadan mücadele baþarýya ulaþamaz. Ýþte bu zorunlu ihtiyaç, hapishanelerde Konsey örgütlülüðü geleneðini yaratmýþtýr. Konsey, hapishanelerde sol güçlerin asgari birliðinin, örgütlülüðünün ifadesidir. Metris direniþinde olsun, diðer hapishaneler direniþlerinde olsun, mücadeleyi belli bir anlayýþtan hareketle ileri götürecek, yaþamý genel anlamda disipline edecek örgütlenmeler olmaksýzýn; kalýcý adýmlar atmak, tamamen olanaksýz olmasa da, gerçekten çok zor olurdu. 12 Eylül cuntasýnýn hapishanelere doldurduðu, asgari anlamda düzeni deðiþtirme konusunda hemfikir olan siyasi grup ve örgütlenmeler; yaþamýn her alanýnda olduðu gibi varolmak, mücadele etmek, belli ilke ve kararlar üzerinde uzlaþýp anlaþarak örgütlenmek zorundaydýlar. Buna baðlý olarak, bir an önce mücadele birlikleri oluþturma gereðinden hareketle -geçmiþ deneylerden de yararlanarak- 1981 yaz aylarýnda Metris Hapishanesi Konseyi oluþturuldu.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
m t m m ü z v b o g a v
i m
g
p k
k
k i t b
a
(
5
u , k m e i n i r r e ü n
e i k n l i e , p , n z
246 Konsey; iþkenceci hapishane yönetimine karþý aktif mücadeleye katýlan ve siyasi tutukluluk kimliðini savunan tüm devrimci siyasi gruplarla; ilkeli, kalýcý ve demokratik merkeziyetçilik temeli üzerinde inþa edilmiþ, ortak devrimci mücadeleyi yönlendiren bir karar ve yürütme organý iþlevini üstlendi. Konsey ayný zamanda, devrimci siyasetler arasýnda zulme karþý asgari müþtereklerde birliðin, karþýlýklý güvenin ve dayanýþmanýn somut ifadesi olan özgül örgütlenme biçimiydi. Devrimci tutuklularýn her zamanki temel talebi olan «siyasi tutukluluk hakký»nýn elde edilmesi için çaba gösterip, bu yönde her olanaðý deðerlendirerek somut adýmlar atmak ve her koþulda siyasi varlýðýn, devrimci onur ve ilkelerin ödünsüz savunucusu olmak yükümlülüðündeydi. Konsey bu çerçevede, devletin her türlü yaptýrým, iþkence, dayatma ve keyfi uygulamalarýna karþý aktif mücadele yürütür, insanca yaþam koþullarýnýn saðlanmasý; sözkonusu hak ve olanaklarýn yaratýlmasý; korunmasý ve geliþtirilmesi için mücadele eder; ama ilke ve onur sorunlarýnda, önemli siyasi tavýrlarda, siyasi yoðunluklarýn politik baðýmsýzlýklarýna ters düþen konularda baðlayýcý karar alamazdý. Konsey’e hapishane direniþ hattýndaki tüm siyasetler katýlabilir. Ve siyasetler belirlenmiþ ilkelere göre oy hakkýna sahiptir. Bu arada karar almayý çabuklaþtýrmak, genel kararlarý açýklamak, uygulanýp uygulanmadýðýný denetlemek, ivedi karar alýnmasý gereken durumlarda, genel olarak tutuklular adýna inisiyatif kullanmak için; dört siyasetten oluþan bir «Hapishane Konseyi Üst Yürütmesi» oluþturulmuþtur.(*) Konsey’de baðlayýcý genel kararlar üç çeþit oylama aracýlýðýyla belirleniyordu: Kitle çoðunluðu, kitle ile siyaset (*)
Ýlk Metris Konseyi fiili yürütmesi Devrimci Sol, DK, P, HK davasý tutuklularýnýn temsilcilerinden oluþturulmuþtur. 27 günlük açlýk grevinin baþlamasýyla, Konsey Yürütmesi DY davasý tutuklularýnýn temsilcilerinin katýlmasýyla beþ gruba çýkarýldý.
247
2
çoðunluðunun birlikte aranmasý, siyaset sayýsý çoðunluðu koþullarýnýn aranmasý. Konsey’in pratik iþlerliði saðlanmýþ da olsa bu pratik karar mekanizmasýna yön verecek ciddi bir iþleyiþ programý oluþturulamamýþtýr. Örneðin karar almadaki üç çeþit oylamanýn nedeni buydu. Kitlece az siyasetler her zaman kararlarda siyaset sayýsý çoðunluðunun esas alýnmasýný savunagelmiþlerdir. Kitlesel aðýrlýðý olan siyasetler ise kitle çoðunluðunu savunuyorlardý.(*) Devrimci Sol davasý tutsaklarý ise, genelde tutuklu kitlesini baðlayacak kararlarda, kitlenin kararlarýn uygulayýcýsý olmasý nedeniyle, kitle çoðunluðunun esas alýnmasý gerektiðini savunuyordu; ki doðru olan da buydu. 1983 Temmuz-Aðustos açlýk grevine kadar kararlar, ya kitle çoðunluðu ve siyaset çoðunluðu birlikte gözönüne alýnarak, ya da kitle çoðunluðuna göre oluyordu. Kitle çoðunluðu koþulunu da isteyen siyasetler, çok önem taþýmadýkça siyaset çoðunluðu iþleyiþine onay veriyorlardý. Bu durumda netlik yoktu. ’83 açlýk grevi sonrasýnda Devrimci Sol davasý tutsaklarý eylemi kýran DK, P ve DY ile hiçbir þey olmamýþ gibi ayný Konsey yapýsý içinde olamayacaðýný açýkladý. Alýnan pratik tavýrlarýn, mücadele anlayýþýnýn giderek farklýlaþmasý ve sistemleþmesi ister istemez pratikte iki Konsey ya da iki baþlý Konsey örgütlenmesini doðurdu. Bunlardan biri statükocu çizgiyi, en geri direnme çizgisini savunurken, diðeri kararlý bir direniþ çizgisini savunuyor ve taktikler üretiyordu. Somut olarak iki baþlý Konsey; mücadeleyi saða çekmeye çalýþan dört siyasi dava tutuklularý temsilcilerinin (HK, P, DY, DK), 1984 Nisan’ý ile Haziran açlýk grevi-ölüm orucu sýrasýnda «ayrýlýkçý(!) tavýr aldý» gerekçesiyle DS ve TÝKB
d t
(*)
HK-DK-Otonom davasý tutuklularý, Konsey’in baðlayýcý kararlarýnda, kitle çoðunluðuyla siyaset çoðunluðu bileþkesinin geçerli olmasýný savunurken, P davasý tutuklularý ise, kitle çoðunluðunun geçerliliðini savunuyorlardý.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
a p
o P K
a
P
v
t y z Ý
a y g e ç a ç o Y
7
248
u
davalarý tutuklularýnýn Konsey iliþkisini dondurmasýyla tamamen su yüzüne çýktý. Bu, iki ayrý çizginin, mücadele anlayýþlarý sonucu iki ayrý karar mekanizmasýna ve iki ayrý Konsey örgütlenmesine pratik olarak atýlan adýmýn baþlangýcýydý. 1983 Temmuz-Aðustos açlýk grevi öncesi, Konsey’de oy hakký olan siyasi dava tutuklularý þunlardý: DS, DK, HK, P, DY, GKK, TÝKB, K, PY, DHB, Acilciler, THKP-C/HDÖ, Kawa, Emeðin Birliði, Otonom, ÝS, CY, ÇS, THKP-C Savaþçýlarý (Bu grup kendi içinde üç parçaydý ve her biri ayrý temsil ediliyordu), Rýzgari, Dev-Savaþ, HY, PK, EB... 1983 açlýk grevinden sonra Troçkistler, TDY, TKEH, PKK de Konsey’e eklendi. 4 Þubat 1984’de tek tip elbise giydikleri için EB, Rýzgari ve Troçkistler Konsey’den atýldýlar.
k ý t n ý e
u n s
a e e m
ý ý k e i i , r
e , u B
ý n e
- Soyarak Aramaya Cevap: Koðuþ Direniþleri Metris’te iþkencecilerin direniþe karþý en önemli taktiklerinden biri, direniþ biçimlerini sulandýrmaya, yozlaþtýrmaya çalýþmaktý. Caydýrýcý etkisini, kendisi için zorlayýcý ve rahatsýz ediciliðini en alt düzeye indirmekti. Ýþte Metris yönetimi bu tür taktikleri uygulamaya geçmiþti. Belli bir süreden beri uygulanan, koðuþ dýþýnda soyarak aramaya karþý tutsaklarýn tek tek direnmesi etki gücünü yitiriyordu ve iþkenceciler psikolojik moral üstünlüðü ele geçirmeye baþlamýþtý. Tek tek direnen tutsaklar koridorlarýn en ücra köþelerine, merdiven altlarýna, kalorifer dairesine, çamaþýrhaneye çekilerek koðuþlardan uzaklaþtýrýlýyor; aðýzlar kapatýlarak, tekme, tokat, cop yaðmuru altýnda çýrýlçýplak soyuluyordu. Bir kiþinin soyulmasý, ilk günlerde on dakika sürerken, bir ay sonra iki dakikaya düþmüþtü. Yani bu arama þekli neredeyse kabul edilir duruma gelmiþti.
249 Evet, kimi zayýf unsurlar dýþýnda kimse kendi kendine soyunmuyordu, ancak hapishane yönetimi de hiç zorlanmýyordu, yalnýzca biraz uðraþýyor ve tutsaklarý mahkemeye yine zamanýnda götürüyordu. 12 Eylülcüler hangi aracý harekete geçirerek bizleri etkisiz duruma getirebilecekse, onu uygulama alanýna koyuyordu. Bu bilinen taktik karþýsýnda ne yapýlmalýydý? Eller ovuþturularak beklenemeyeceðine göre; 12 Eylülcülerin «soyunun, mahkemeye çýkýn» taktiðine karþý, «soyunmuyoruz ve mahkemeye çýkmayacaðýz» doðru taktiðini geliþtirmek gerekiyordu. Fakat sadece bu noktada týkanýp kalmak da gelinen aþamada zulmün oyununu bozmaya yetmiyordu. Bu taktiði etkin bir þekilde boþa çýkaracak karþý-taktik, mahkeme çýkýþý koðuþlarda toplu direnerek geliþtirilmeliydi. Ne var ki herkes böyle düþünmüyordu. «12 Eylül generallerinin zaten mahkemelere çýkarmadan yargýlama ve cezalandýrma isteði var, koðuþlarda direnme durumunda biz kendi kararýmýzla 12 Eylülcülere bu fýrsatý sunmuþ olacaðýz, hapishane kitlesi koðuþ direniþini göðüsleyecek durumda deðil» deniyor; baþtan beri koðuþ direniþi önerisi reddediliyordu.... Oysa sorunun özü kendi özgücüne güvenememekti. Devrimci Sol davasý tutsaklarý Eylül 1983'ün ilk haftasýnda tüm siyasetlere, mahkeme çýkýþlarýnda direniþi koðuþlara çekme önerisi götürdü ve siyasetleri bu direniþe katmak için yoðun çaba harcadý. Tartýþmalar 1,5 ay sürdü. Ekim ayý baþlarýnda -sayýlar birbirine çok yakýn olsa daçoðunluk saðlandý. Ancak HK davasý tutsaklarý, kararsýz tutumlarý ve saðlanan çoðunluk farkýnýn az olmasýndan ileri gelen kaygýlarý nedeniyle; I983 Temmuz-Aðustos açlýk grevinden sonra direniþçi çizginin direniþi yükseltme önerisine sürekli karþý çýkarak, kendi özgücüne güvensizliðini sergileyen DK davasý tutsaklarý ise, daha baþtan, kararsýz gruplarý da etkilemek amacýyla «bu konuda genel karar çýkarsa uymayacaðýz, bizi baðlamaz» diyerek «birliðe» en büyük darbeyi indirdiler.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
ç o y a o
a d d d ç k m g
g
ç ç t g
ü
Ç
d d
(
9
250
e , e
DK davasý tutuklularý hapishanelerdeki direniþ çizgilerini yýllardýr «fiziki direniþ» edebiyatý üzerine oturttuklarý halde, fiziki direniþ temelinde mücadelenin yükseltilmesi ve bu þekilde iþkencecilerin planýnda gedikler açýlmasýna yanaþmadýlar. Bu konuda ne ölçüde samimi olduklarýný ortaya koydular... Gelinen noktada koðuþ direniþi, hapishane mücadelesi açýsýndan, azgýn saldýrýlara sýnýrlý bir güçle de olsa, «dur» demenin zorunlu bir adýmý haline gelmiþti. Bu zorunluluktan dolayý Devrimci Sol davasý tutsaklarý kendi özgüçlerine dayanarak tüm çaba ve giriþimlerine raðmen -genel bir karar çýkartýlmasýný saðlayamamasý üzerine- 3 Kasým’dan itibaren koðuþ direniþlerini hayata geçirmeye baþladý. Birlikte mücadele, direniþi yükseltmekle olurdu. Direniþi daha da geri çekmekle, zarar vermekle deðil. Kasým’da koðuþ direniþlerinin baþlatýlmasýyla giderek saða kayan ve direniþi saða çekmeye çalýþan statükocu çizgi gerçek yüzünü göstermeye baþladý. HK davasý tutsaklarý koðuþ direniþinden kaçmakla saða çarkederek, statükoyu korumakta bile yetersiz kalýnca, geri çekilme sürecini baþlattýlar.(*) Ama Devrimci Sol davasý tutsaklarýný ve diðerlerini, oyalama taktiði ile, direniþe geçmekte bir ay alýkoyabildiler. HK davasý tutuklularýnýn yeni tavrýnýn açýklanmasý üzerine, kararlý ve kendine güvenen bir direniþ çizgisine sahip olmayan diðer gruplar da kendini göstermeye baþladý. Çoðunluk kararýndan kopmalara yeni kopmalar eklendi ve sonuçta, DS, TÝKB, K, DHB, Kawa davasý tutsaklarý direniþe geçti. PY, TKP/B, HK, THKP-C/Savaþçýlarý davalarýndan yargýlananlar ve kimi GKK’lý tutsaklar;
i a ? n z k a u ,
l e z , a i e
k i e
z i k e i z r n
(*)
HK davasý tutsaklarý Metris’in açýlmasýndan 1983 Kasým’ýna kadar yer yer direniþçi çizgisinin yanýnda yer almýþtýr. Ama ’83 Kasým’ýndan itibaren siyasal çizgisine uygun bir hapishane politikasý izledi ve statükocu çizginin öncülüðüne soyundu. En son ‘84 yýlýnda DS ve TÝKB tutuklularýnýn baþlattýðý süresiz açlýk grevi ve ölüm orucu eylemi sýrasýnda ve daha sonra, tek tip elbise giymek için «geri çekilmenin» teorisini yaptýlar.
251
2
kendileri mahkemeye çýkarken direnmeseler de, beþ siyasetin direnmesine kendilerinin bulunduklarý koðuþlarda katýlacaklarýný bildirdiler. HK davasý tutsaklarý bu kararýndan da caydý ve direniþe hiç katýlmadý. Böylece bu direniþe karþý gerçek niyetlerini ortaya koydular. «Devrimci birlik, içi boþ lafýzlarla dolu, soyut, kaðýtlarý süsleyen manzumeler deðil, mücadelede birliktir. Ne olursa olsun birlik savunulamaz. Bu ilkesizliktir!» diyen Devrimci Sol davasý tutuklularý; mücadelede birlik saðlamak için her türlü çabayý göstermelerine raðmen; mücadele açýsýndan bir adým ileri atmak (hele zorunlu durumlarda) bile olanaksýz hale geldiðinde, kendi özgüçleriyle harekete geçmekten çekinmediler. Bu, devrimci sorumluluðun gereði idi. Devrimci mücadelenin genel çýkarlarýnýn korunmasý, ileri adým atýlmasý, direniþ çizgisi sahiplerince her zaman hareket noktasý olmuþtur. Koðuþ direniþlerine geçme kararý da tamamen bu anlayýþýn sonucuydu. Direniþ içinde zayýf unsurlarýn tavýrlarý denetlenemiyordu. Direniþin hakký verilmeyince de, iþkenceciler cesaretleniyor, bu zayýf unsurlarý baðýmsýzlaþtýrabileceðini düþünerek saldýrýda daha da sertleþiyordu. Ýþte bu nedenlerden hareketle koðuþ direniþleri zorunluydu. Her þeyden önce, tutsaklar, güçlü bir eylemle Metris iþkencecilerinin kolay baþarý hayallerini yýkacak, caydýrýcýlýk saðlayacak, psikolojik üstünlüðü geri alacaklardý. Bu sayede mahkemelerin iþleyiþini bozacak, göstermelik yargýlamayý ve savunma hakkýnýn gaspediliþini teþhir edecek, yönetimin rahatsýz olmasýný saðlayacaklardý. Saldýrýlar toplu göðüslenecek, zayýf unsurlara zaaflarýný aþmalarý için yardýmcý olunacaktý... Bu direniþe geçildiðinde, sað çizgi savunma içgüdüsüyle suçlamaya geçti. «Direniþçilerin birliði bozduðu» nakaratýna sarýldý. Oysa onlarýn birlikten anladýðý, mücadelede birlik
d a a c t d
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
i v o h k a u k ö ö k ç
y
A a i m
b d h d d ö ç g
þ a u u
ý a i r n z n
i t a
, k
i
s k e e n u n
e a k
252 deðil, kâðýtlarda kalan birlikti ve direniþçilerin doðru tavrýný anlamalarý çok zordu. Koðuþ direniþleri önerilerine alternatif bir direniþ biçimi getirmeden, gelinen noktada caydýrýcý iþlev görmeyen, sulandýrýlmýþ ve bu konuda tecrübeli iþkencecileri fazla zorlamayan, «koridorda tek tek direnme»yi savunan sað çizgi hiç de inandýrýcý olamýyordu... Devrimci Sol davasý tutsaklarý, direniþi geri çeken, idarenin planlarýný bozacak yerde kolaylaþtýran her öneriye ve genel karara (GK) karþý çýktý. Bu tür GK’lara -genel olarak uymakla birlikte- muhalefet þerhi koydu. Örneðin, hapishane yönetiminden teksir kâðýdý, kurþunkalem, keçeli kalem alma, mektup yazma, hükümlülerin ayrý koðuþlara alýnmasýna direnmeme vb. GK’lara karþý çýkmasýna raðmen, uydu. Bu birliðin gereðiydi. Ancak koðuþ direniþleri konusunda sonradan çýkarýlan GK’a olumsuz niteliðinin önemi dolayýsýyla uymadý. Çünkü bu direniþ oldukça önemli, maddi yaþamýn dayattýðý bir eylemdi. Ve ayrýca saða kayan statükocu çizgi artýk hemen her türlü direniþe karþý çýkýyordu. Direniþ, azýnlýk olarak baþlamasýna karþýn, iþkenceci yöneticileri þaþýrttý. Bu direniþ, koðuþlarýn yatakhane bölümünde baþlýyordu. Ayrýca bu direniþ sonucu, direnen tutsaklar zorla koridora alýndýðýnda, mahkemeye gidecek tutsak ismini söylemiyor, iþkencecileri uðraþtýrýyor, zamanlarýný çalýyordu. Ýdare mahkemeciyi bulana kadar çok zaman kaybediyordu. Ýlk anda azgýnca saldýran hapishane idaresi, bir süre sonra, kendi isteði ile çýkmayanlarý mahkemeye götürmemeye baþladý. Hapishane idaresinin tavýr deðiþtirmesi, asýl olarak direniþin gücünden kaynaklanýyordu. Her zaman olduðu gibi her durumdan yararlanma çabasýnýn ürünü olarak; iþte þimdi de idare tahliye bekleyenleri mahkemeye götürmeyerek zor durumda býrakýyor ve direniþi gevþetmeye çalýþýyordu. Bu ödenmesi gereken bir bedeldi. Bu bedel göze alýnmýþtý. Sað çizgi 12 Eylülcüleri zor durumda býrakan bu çeliþkileri bile göremedi. Görse bile, direniþe katýlýp boyutlandýrma
253 cesaretini gösteremedi. Kendi kabuðuna çekilip bu direniþleri seyretmekle yetindi. Nitekim bu uygulama da çok sürmedi, sürmesi de mümkün deðildi. Mahkemeler sanýklarýn zorla getirilmesine dair kararlar alýnca, on gün sonra direniþ kaldýðý yerden sürdü. Bu aþamada direniþ tüm kitleyi kapsamýþ olsaydý, idare kýsa vadede olmasa da, orta vadede soyarak aramadan vazgeçebilirdi. Direniþin genellikle 10-15 dakikada söküldüðü ve ayný sabah yaklaþýk on koðuþa birden operasyon yapýldýðý düþünülürse, hapishane idaresinin ne ölçüde zorlandýðý anlaþýlacaktýr. Tabii asýl önemlisi, mahkemeye kimin gideceðinin anlaþýlamamasýydý. Kimse ismini söylemiyor, asýl gidecek kiþinin saptanmasý iþinin bir saati bulduðu oluyordu. Bunlara karþý önlem olarak koðuþ operasyonlarý, 06.30, 07.00 gibi erken saatlere kaydýrýldý. Ancak mahkemelerin geç baþlamasý yine de engellenemedi. Her direniþin bir bedeli vardýr ve hiçbir hak bedel ödenmeksizin kazanýlamaz, demiþtik. Kazanýlsa da, kolayca kaybedilir. Çünkü hak, içerdiði emek ile deðer kazanýr. Doðal olarak, koðuþ direniþleri oligarþinin temsilcilerinin planýný bozduðu için hapishane yönetimi daha sert saldýrýlara baþvurdu. Bu saldýrýlarda, normal yara-bereler, cop, tekme-tokat sonucu oluþan geçici izler sayýlmazsa; mahkeme çýkýþlarýndaki koðuþ direniþlerinin son bulduðu 2 Þubat 1984’e kadar bir tutuklunun beyin sarsýntýsý geçirmesi, bir tutuklunun burun kemiðinin kýrýlmasý, bir baþka tutuklunun postal darbeleri sonucu kuyruk sokumu kemiðinin çatlamasý ve sinir zedelenmesi nedeniyle yatalak olmasý, bir baþkasýnýn da iki ön diþinin kýrýlmasý, direniþin bedelleri olarak ortadaydý. Metris’te siyasi tutsaklarý teslim almak ve bu muhalefet odaðýný yok etmek için; 12 Eylülcüleri doðrudan huzursuz eden, iþkence ve baský politikalarýný rahatça uygulamalarýný engelleyen bu «kötü örneðin» ortadan kaldýrýlmasý uðruna, direnen devrimci tutsaklara herþey müstahaktý!
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
y d v A y
g d y ç y a y
t d
v k v
p y k t m
k g
F F Y b
3
254
u a
Bu anlayýþtan hareketle faþizmin temsilcileri, diðer çok yönlü saldýrýlarla birlikte, psikolojik saldýrý yöntemlerini de zenginleþtirip yetkinleþtirdiler. Sürekli arabesk müzik ve ýrkçý-gerici marþlarý çalmakla yetinmediler sadece. Askerlere gündüz olduðu gibi, gece de koridorlarda sürekli yürüyüþ yaptýrýp slogan attýrdýlar, marþ söylettirdiler. Sabahtan akþama koðuþ daðýtýmý, sürekli operasyon, gürültü, yeterli ve dengeli beslenememe, uyku saatleri dýþýnda bütün zamaný kapsýyordu zaten. Böylece gece marþ, yürüyüþ ve sloganla uykuyu da engellemek; fiziki çöküntüyü, psikolojik yýpranmayý hýzlandýrmak iþlevini yüklenmiþti. Hapishanede yasaklanacak çok az þey kalmýþtý artýk ve iþkenceciler onlarý da yasaklamanýn zamanlamasýný yapýyordu. Demokles’in kýlýcý gibi baský, iþkence ve yasaklar tepelerinde sallansa da; Metris, direniþ tarihinin en zor döneminden geçse bile, devrimci tutsaklar; devrimci sorumluluklarýný, görevlerini erteleyerek 12 Eylülcülerin veto kýskacýndaki aldatmaca seçimlere karþý tavýrsýz kalamazlardý. Hapishanelerdeki direniþ geleneði buna izin vermezdi. 6 Kasým’da tüm siyasetler, 12 Eylül generallerinin seçim manevrasýyla «demokrasiye geçme» planlarýný protesto etmek için eylem kararý aldýlar. 12 Eylülcü yönetimin sivilleþmesi anlamýna gelen icazetli seçimlere karþý alýnan bu eylem kararý ile; ML’ler, devrimci-demokrat tutsaklar, en zor koþullarda bile emekçi halkýn ve devrimci mücadelenin yazgýsýný olumsuz yönde etkileyecek bu sahtekarlýða, siyasilikleri gereði tavýrsýz kalamayacaklarýný kanýtladýlar. Ortak metne baðlý yapýlan konuþmadan sonra, günün dört deðiþik saatinde: «SEÇÝM DEÐÝL, TEK YOL DEVRÝM!», «SEÇÝMLER FAÞÝST CUNTANINALDATMACASIDIR!», «KAHROLSUN FAÞÝZM, YAÞASIN MÜCADELEMÝZ!» sloganlarý atýldý. Yapýldýðý koþullar gözönüne alýndýðýnda, böyle bir protesto biçimi anlamlýydý.
r u a n a n e , e n
, n
l a
n t ,
u ý r u k n
t z ý ,
255
2
Kasým ayýnda, var olan saldýrýlara yenileri eklendi. Sürekli koðuþ deðiþiklikleri, karþýsýnda koðuþ direnmelerini buldu. Hapishanede saldýrý ve direniþin olmadýðý gün yaþanmýyordu; slogan-dayakla yatýlýp slogan-dayakla kalkýlýyor, baský-iþkence-yasaklar son hýzýyla sürüyordu. Bu direniþ Kasým ayýnýn son günlerinde en üst noktasýna vardý.
d k
- Metris’te Tek Tip Elbise’ye Hazýrlýk Saldýrýlarý Hergün saldýrý düzenlendiði için, 28 Kasým günü, 14 Aðustos 1983’ten beri yapýlmayan genel arama yapýldý. Klasik güvenlik aramasý ya da her koðuþ daðýtýmýnda yapýlan talan-yaðma aramasý türünden deðildi bu. Daha sonra gerçekleþtirilecek tek tip elbise operasyonunun bir provasýydý. Ýstanbul Hapishanelerindeki yaklaþýk iki bin tutsaðýn baþlattýðý ’83 açlýk grevleri ile, geri çekilmek zorunda kalýnan ve uygulanmasý geçici olarak ertelenen tek tip elbise yeniden gündemdeydi. 24 Ekim günü, Sultanahmet Hapishanesi’nde baþlatýlan tek tip elbise uygulamasýna karþý tutsaklarýn güçlü direniþi; hapishaneler koordinasyonunu saðlayan Genel Kurmay’a baðlý yöneticilerin, Adli Müþavirliðin ve Metris somutunu iyi bilen Binbaþý Muzaffer’in kimi dersler çýkarmasýna neden olmuþtu. Aslýnda tek tip elbise Sultanahmet Hapishanesi ile ayný gün Metris’e de getirilecekti. Ancak bu durumda, Metris direniþinin boyutlanýp açlýk grevi-ölüm orucuna dönüþeceðini, Otonom davasýndan tutuklu olan, muhbirlik yapan Bahtiyar AYTEKÝN aracýlýðýyla öðrendiði için hapishane yönetimi, bu giriþimi geçici olarak ertelemiþti. Tek tip elbise uygulamasýnýn sonuçlan Metris yönetimi için iyi bir deney olacaktý. Baþarýlý olmak için daha özenli bir zamanlama yapmalýydý. Bilinçli olarak ortamý sürekli gergin tuttu; kitleyi çeþitli saldýrýlarla yorup, bunaltarak
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
e b o g y
o k e y b p
k k « m e t
r A o
b K k m
(
5
i n a u
4
a a r n k k
n
a u a u m
i k
i i i k
256 darbeyi vurmak istiyordu. Tek tip elbiseyi geciktirip kendi kýsýr döngüsünü tutsaklara mal etmek, onlarý beklentiye sokmak istiyordu. Bu hava içinde, ha geldi ha gelecek denilirken, tek tip elbise tartýþmalarý Metris tutuklularýnýn günlük yaþamýnýn bir parçasý oldu. Kýsmen de olsa bir kanýksama, «yabancý olmayan bir þey» psikolojisi yaratýldý. Böylece tek tip elbise geldiðinde tutsaklarýn büyük tepki göstermeyecekleri hesabý yapýlýyordu. «10 Kasým’dan sonra geleceði» dillere pelesenk olmasýna karþýn -ki bu söylentiler hapishane yönetiminden kaynaklanýyordu- tek tip elbise hala gelmemiþti. «Tek tip elbise gelse de, ne olacaksa olsa» anlayýþý tutsaklara yerleþmeye baþlamýþtý. Ýþte 28 Kasým genel aramasý böylesi bir zamanlamanýn sonucu ve tek tip elbisenin genel bir provasýydý. Ýþkenceci subaylar, koðuþlarda bir gözlemci tutsak kalmasýný kabul etmeyince, daha önceki GK uyarýnca koðuþlardan çýkýlmadý ve direniþ baþladý. Bir subayýn «koðuþta gözlemci kalmayacak, ama ahlak dýþý deðil, normal güvenlik aramasý yapacaðýz» demesinden hareket ederek iki koðuþ direnmeden dýþarý çýktý. Daha sonra bu tutuklular bir yazý dolaþtýrarak yapýlan hatayý kabul ettiler. Bu türden yanlýþ bir tutuma Metris tarihi boyunca az rastlanýr. Koðuþlar alýnan kararlara her zaman sahip çýktýlar. Ama bu olay, yazýlý özeleþtiri geleneði baþlatmasý açýsýndan olumluydu. 28 Kasým operasyonlarýný, Metris’teki iþkencecilerin baþý Binbaþý Muzaffer AKKAYA doðrudan yönetti. Koðuþlardan sürüklenerek çýkarýlan siyasi tutsaklarýn kimilerinin fotoðrafý çekildi. (*) Bu fotoðraflar sözde mahkemelere yollanacak ve direnenlere ceza verilecekti. (*)
Bu fotoðraflar sonradan insanlarýn direniþi býrakmasý için kullanýldý. Fotoðrafý gösterip «Bak iþte, bu direniyordu, ama þimdi ise baðýmsýz oldu!» deniliyordu ve direnenler, olumsuz yönde etkilenmeye çalýþýlarak, sizin de sonunuz bu olacak mesajý veriliyordu.
257 Tabii ki bununla, hukuki durumlarý hafif olan tutsaklarýn korkutulmasý amaçlanýyordu. Koridora alýnan her tutsaða arkadan sýmsýký kelepçe vuruldu. Salt bu nedenle birçok tutsak koridorda bayýldý. Doktorlar her zamanki gibi operasyonlarýn seyircisiydiler. Ve iþkencecilerin suç ortaðýydýlar. Orta ve üst katlarda daha da ileri gidip ahlâksýzlýk son noktasýna vardýrýldý. Don dahil herþey çýkartýldý ve elleri arkadan kelepçeli tutsaklar, çýrýlçýplak vaziyette koridorlarda saatlerce bekletildi. Tek tip elbise giydirme provasý yapýldý. Tutsaklarýn tepkisi çok büyük boyuttaydý. Metris’te ilk kez bu direniþte, «Ýþkenceci Binbaþý Muzaffer’den hesap soracaðýz!» sloganý atýlarak önemli bir hedef iþaretlendi. Böylesi bir direniþ ummayan hapishane yönetimi, tutsaklara gözdaðý vermek için yaygýn olarak haftalýk hücre cezalarý vermeye baþladý. Evet, tek tip elbise için henüz uygun koþullar yoktu ve uygulama bir kez daha ertelendi. 24 Ekim ‘83’de tek tip elbisenin Sultanahmet Hapishanesi’nde gündeme getirilmesi ve dokuz günlük direniþ sonunda, tek tip elbisenin geri çekilip ara çözüm eþofman statüsünün kabulünden sonra, tüm dikkatler Metris toplama kampýna yönelmiþti. Gerek ’83 Temmuz-Aðustos açlýk grevi sonrasý Saðmalcýlar Askeri Ceza ve Tutukevi’nde; gerekse Sultanahmet Askeri Ceza ve Tutukevi’nde ara çözüm olarak eþofman statüsünün kabul edilmesi, sað çizgiyi Metris için de fazlasýyla umutlandýrmýþtý. Bu açýkça, görüþ olarak getirilmese de bilinçli olarak günlük tartýþmalara yansýtýlýyordu. Tek tip elbise Metris’te de eþikteki tehlikeydi. Buna karþý programlý, güçlü bir direniþ örgütlenmeliydi. Metris’teki direniþ geleneði de bunu gerektiriyordu. Metris’te tek tip elbiseye karþý direniþ, tarihine layýk bir direniþ örgütlenmeliydi. SultanahmetAskeri Ceza ve Tutukevi’ndeki operasyonlardan gerekli dersleri çýkaran DS davasý tutsaklarý; Metris’te nasýl tavýr alýnmasý gerektiði (ve tek tip elbisenin geriletilmesi)
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
k z H O d M ü v « r
h d t e i g o
h
d k f
a
a
t
y ç o
7
258
n a k i ç
konusunda, tüm siyasetlere bir öneri paketi sundu... En kýsa zamanda genel karar çýkartýlmasý için aktif çaba sarfetti. Herþeyden önce Metris ile Sultanahmet birbirine benzetilemezdi. Oligarþi için Metris stratejik öneme sahipti ve bu yüzden diðerlerindeki gibi ara çözüme varýlmasý ham hayaldi. Metris’te ara çözümün kabul edilmesi, Genelkurmay’ýn tüm ülkede bir yaptýrým aracý olarak kullandýðý. tek tip elbiseden vazgeçmesi, ya da en azýndan diðer hapishanelere Metris’in «kötü örnek» olmasýna izin vermesi demek olurdu ki, bu riski göze alamazdý. Metris idaresi, tek tip elbise giyilirse gaspedilen tüm haklarýn geri verilebileceðini, Metris’i «mamaklaþtýrma» diye bir düþüncesi olmadýðýný vb. þeyleri, konuþtuðu tüm tutsaklara söylüyor; tek tip elbiseyi özendirmek, tek tip elbiseye karþý direniþi gevþeterek tepkinin dozajýný azaltmak istiyordu. Herþeyden önce, direniþin örgütlü gücünde gedikler açýlmalý, tek tip elbise giyilmeye elveriþli psikolojik ortam hazýr olmalýydý. DS davasý tutsaklarýnýn, tüm siyasi dava temsilcilerine sunduðu, tek tip elbiseye karþý ·direniþ mevzisi oluþturmayý hedefleyen öneri paketi þunlarý kapsýyordu: - Tek tip elbise giydirmek için koðuþlara operasyon düzenlenirse; barikat kurularak direnilecek, eðer tek tek koparýlanlara koridorlarda tek tip elbise giydirilirse ilk fýrsatta yýrtýlacak. - Tek tip elbiseler koðuþlara verilirse, yakýlýp havalandýrmaya atýlacak. - Hapishane yönetimi, sivil elbiseleri isterse, verilmeyecek, almak için operasyon yaparsa direnilecek. - Hapishane idaresi sivil elbiseleri operasyonla topladýktan sonra, koridora yýðýp gelin seçin derse seçilmeyecek. - Tek tip elbise operasyonlarý süresince hapishane yönetimiyle hiçbir biçimde görüþülmeyecek, yemek hariç çay vb. gereksinimler alýnmayacak, görüþme ancak operasyonlarýn bitmesi halinde gündeme getirilecek.
n i a
z p
, e z
e p n a ý t n a i
ý i p
n l )
259 - Operasyonlarýn ardýndan hapishane yönetimiyle görüþmede, pazarlýk yapýlýrsa önce sivil elbiseler talep edilecek, ara çözüm eþofman reddedilecek. Pazarlýk sonucunda sivil elbiseler alýnamýyorsa ara çözüm kabul edilecek. - Operasyonlar süresince moral eðlence geceleri düzenlenecek, marþlar söylenip þiirler okunacak, propaganda yapýlacak. - Hapishane yönetimi sivil elbiselerin yanýnda eþofman ve pijamalarý da toplarsa sayým yatakta verilecek. - Mahkeme, revir, hastane, görüþ ve avukata tek tip elbise giyilerek çýkýlmayacak; davalarý izlemek, diðer hapishaneler ile haberleþmek ve hapishanedeki geliþmeleri aktarmak için, siyasetlerin iradi olarak saptadýðý bir kiþi, tek tip elbise giyerek mahkemeye çýkacak. (Bu madde hapishane kitlesine açýk olmayan ve siyasi temsilcilerce bilinen gizli bir maddeydi.) - Operasyonlar ’82 Mayýs’ýnda olduðu gibi sistemli iþkenceye dönüþürse açlýk grevine gidilecek. DS davasý tutsaklarýnýn tek tip elbise konusundaki öneri paketi iki nokta dýþýnda çoðunluk saðladý. (Bu deðiþikliðe göre: Tek tip elbise yakýlmayacak, ancak havalandýrmaya yýrtýlarak atýlacak, barikat kurulmayacak, operasyonlar sýrasýnda çay, kantin vb. alýnacaktý... ) Ama tam bu noktada DK davasý tutsaklarý tarafýndan siyaset temsilcilerine baþka bir öneri paketi sunuldu. Ve DS davasý tutsaklarýnýn, tek tip elbiseye karþý direniþi içeren öneri paketi devre dýþý býrakýlmaya çalýþýldý. Bunda da baþarýlý oldular ve ortalýðý bulandýrdýlar. Ýþte bu durumda sað çizginin baþ temsilcileri, gerçek niyetlerini ortaya. koyma fýrsatý buldular. (*) (*)
P davasý tutsaklarý tek tip elbiseyi önce «mavi kefen» ilan ederek sert çýkýþ yaparken, zaman içinde uzlaþmaya açýk olduklarýný ima etmeye baþladýlar, DY davasý tutsaklarýnýn ise, esasta tek tip elbiseyi giymeme diye bir yaklaþýmlarý yoktu. Resmi olmayan tartýþmalarda, tek tip elbisenin pazarlýk sonucu giyilebileceðini söylüyorlardý. HK davasý tutsaklarý da keskin direniþçi görünürken, aslýnda tek tip elbise konusunda umutsuzluk yayýyorlardý.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
H t d o
d i o g t
a g
p u b a M b i b
d D d « d
(
9
260
e p k l
Konseyde iki paketin olduðunu öne süren -baþta DY, P, HK davalarý tutsaklarý olmak üzere- kimi gruplar, DS davasý tutsaklarýnýn genel karar ilan etmesine karþý çýktýlar ve DK davasý tutsaklarýnýn sað nitelikli öneri paketine angaje oldular. Saflar belirginleþti! DK davasý tutsaklarýnýn programýnda; operasyonlar sürse de idare ile pazarlýk yapýlabileceði, pazarlýkta sivil elbiseler istenmeden doðrudan eþofman isteneceði ve en önemlisi operasyonlar sistemli iþkenceye dönüþse bile süresiz açlýk grevine gidilmeyeceði, ama süresiz açlýk grevinin tartýþýlacaðý vardý... (*) Böylece, Aralýk ayý ortalarýnda tek tip elbiseye karþý alýnacak tavýr, sað çizginin manevralarý sayesinde çýkmaza girdi. Bu arada muhbirleri, ajanlarý aracýlýðýyla iki öneri paketinin de içeriðini öðrenen hapishane yönetimi umutluydu artýk. Çünkü tek tip elbise operasyonu hangi biçimde geliþirse geliþsin, oportünizm tarafýndan direniþin araçlarý esnetilmiþti. Mevcut durumu iyi deðerlendiren Metris idaresi, siyasi tutsaklarý bölmeye ve aralarýnda güven bunalýmý yaratmaya çalýþtý. Sevklerle, DS davasý tutsaklarýnýn ileri kadrolarýný Saðmalcýlar’a gönderiyor ve öncelikle bertaraf edilmesi gereken hedefe yöneliyordu. Ýki genel karar vardý artýk. Bir yanda HK, DY, P, DK davalarýndan tutsaklarýn oluþturduðu blok ve diðer yanda DS davasý tutsaklarýyla birlikte hareket eden K ile TÝKB davalarý tutsaklarý. Diðer siyasetler ya her iki programa da «Evet» diyecek kadar farklarý basit görüyorlar ya da ikili davranmak iþlerine geliyordu. Tek tip elbise geldiðinde, yasaklarla ilgili hergün belli saatte atýlan sloganlara ek olarak. «TEK TÝP GÝYMEDÝK
i -
n
e r , e e r
i
i e a r a a p ý ý ,
k a i , K p
(*)
DK davasý tutsaklarý Aralýk ayýnda daðýttýklarý bildiri ile süresiz açlýk grevine karþý olduklarýný, genel karar çýksa da uymayacaklarýný. söyleyerek; kendi öneri paketlerinde «Açlýk grevine gidilebilir» maddesinin açlýk grevini sürüncemede býrakmak anlamýna geldiðini kendileri ilan etmiþ oldular.
261
2
GÝYMEYECEÐÝZ!», «TEK TÝP DEÐÝL HAKLARIMIZ VERÝLSÝN!», «ÝÞKENCEYE, TEK TÝP’E KARÞI DÝRENDÝK, DÝRENECEÐÝZ!» ve ayrýca zulmün tecrit politikasýný protesto için, «TECRÝTLER, HÜCRELER BÝZLERÝ YILDIRAMAZ!», «TECRÝT DAÐITILSIN, BASKILARA SON!» sloganlarý atýlacaktý.
b v ö g u
- Metris Toplama Kampýnda Direniþe Sýzan «Beþinci Kol» Çalýþmasý ve Bir Olay Herhangi bir mücadelede, olacaklarý önceden bilmenin ve ona uygun yöntemleri zamanýnda kullanmanýn baþarý için elzem olduðu kuþkusuzdur. Ama Metris’te devrimciler ile oligarþi arasýndaki mücadelede, M-L’ler ve devrimcidemokrat tutsaklar, karþýlýklý güçler mevzilenmesinin somut olarak eþitsizliði nedeniyle, istihbarat çalýþmalarý konusunda, hapishane yönetimiyle kýyaslanamayacak ölçüde olumsuz koþullara sahiptiler. Disiplin ve hiyerarþinin nöbetçi gardiyana kadar büyük bir dikkat ve hassasiyetle uzandýðý ve herþeyi kontrol altýna aldýðý bir toplama kampýnda; devrimci tutsaklar için, idarenin yapacaðý þeyler konusunda bilgi sýzdýrmak, hiç de kolay bir iþ deðildir: Ama Metris’te tutsaklarýn asýl çabasý; hapishane yönetiminin istihbarat çalýþmasýný engellemek yönünde olmuþtur. Ýdarenin direniþ içinde muhbir aðý kurmasýna karþý çok dikkat edilmiþ, özel çaba sarfedilmiþtir... 1983 Temmuz-Aðustos açlýk grevine kadarki yaklaþýk iki buçuk yýl boyunca, Metris yönetimi; tutuklulara ait -çeþitli biçimlerde yakaladýðý- notlardan ve direniþ saflarýný terkedip baðýmsýzlara gidenlerden, direniþ üzerine bilgi alýyordu. Ancak bu bilgileri kullanmakla yetiniyordu. Muhbir aðý kurmak için özel programlý bir çalýþma yapmamýþtý. Yapsa bile bir sistem kuramamýþ, tek tük ve çok önemli olmayan iliþkiler yaratmýþtý.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
i g B b
i h d B n k
ç A i k t i i a t v h g r t y i
Z
ý Ý A
n n e t ý k n e a r a n
k
i i p
ý a n
262 ’83 Þubat ayý sonrasý ise Metris idaresi, özel ve ayrýntýlý bir program uygulamaya koydu. Genel Kurmay Baþkanlýðý ve Metris Yönetimi baðýmsýzlaþtýrma olayýna verdikleri özel önemle birlikte, bir muhbir aðý kurmanýn hazýrlýklarýna da giriþtiler. ‘83 yýlýnda Metris’te «rehabilitasyon» programýný uygulamaya koymak için çeþitli iliþkiler devreye sokuldu. ’83 Temmuz-Aðustos açlýk grevi sýrasýnda bu özel iliþkilerin faaliyeti sonucu Metris’te, kelimenin tam ve gerçek anlamýyla bir muhbir aðýndan söz edilebilir. Baðýmsýzlar içinde kurulan muhbir aðýnýn (ki, baðýmsýzlardan bazýlarý bu amaçla idare tarafýndan bilinçli olarak tekrar siyasiler içine yollanýyordu) uzantýsý olarak siyasilerin içindeki kilit adam; «Otonom» davasý tutuklularýnýn hapishanedeki temsilcilerinden biri olan, dolayýsýyla, siyasi dava temsilcilerinin tüm tartýþma ve kararlarýndan haberdar Bahtiyar AYTEKÝN’di. Bu muhbir bulunduðu konum nedeniyle, «Otonom» davasý tutsaklarýnýn hapishanedeki kararlarýnda da etkiliydi! Siyasi Þube’de uzlaþarak polise bilgi sýzdýran, örgütünün çözülmesi amacýyla polise aktif yardýmda bulunan Bahtiyar AYTEKÝN; Hasdal Askeri Hapishanesi’nden kaçmak isterken öldürülen Talip YILMAZ adlý tutuklunun kullandýðý silahýn, hapishaneye TV içinde DS davasý tutuklusu Abdullah MERAL tarafýndan sokturulduðunu da ihbar etmiþ, böylece Abdullah MERAL’in þubeye alýnýp iþkence görmesine neden olmuþtur. En son Metris’te ’83 açlýk grevi sýrasýnda alýnan tüm genel kararlarý, siyasi dava tutuklularý arasýndaki iliþkileri; siyasi dava temsilcilerinin ve devrimci-demokrat tutsaklarýn moral durumunu, hastalýðýný bahane ederek sýk sýk revire çýkýp idareye günü gününe aktarmýþ ve açlýk grevinin kýrýlmasýnda azýmsanmayacak rol oynamýþtý. Açlýk grevi sýrasýnda Sultanahmet Hapishanesi’nde tüm siyasi gruplarýn imzaladýðý, açlýk grevinin amaçlarýna yönelik bir bildiriyi ve açlýk grevi baþýnda Metris’te çýkan ilk Konsey Yürütme bildirisini idareye ulaþtýrdýðý gibi;
263
2
koðuþlardaki siyasi not, siyasi doküman saklanan yerleri de söyleyerek birçok zulanýn bulunmasýna ve buradaki dökümanlarýn ele geçirilmesine neden olmuþtur. Bundan baþka, tutsaklar arasýnda olumsuz hava yaratmak için bolca yalan uydurmuþ ve idare kaynaklý söylentiler yayarak felaket tellallýðý yapmýþtýr... Tecrite ilk alýnanlar, muhbir Bahtiyar AYTEKÝN’in havalandýrmasýnda kalýyorlardý ve gerçekten temsilci konumundaydýlar. Ýlginçtir ki, daha sonra tecrite alýnanlarýn çoðu da, yine bu havalandýrmadandý. Ve yine temsilci konumundaydýlar. Hapishane yönetimi, tutsaklarýn temsilcilerinin konduðu tecritten doðrudan bilgi alarak, tek tip elbise öncesi ve sonrasý ne yapýlacaðýný öðrenmek amacýyla B. AYTEKÝN’i de tecrite aldý. Belli bir süre idareye bilgi sýzdýrmasýndan sonra, hastalýðýný öne sürerek sýk sýk revire çýkmasý ve ilginç tavýrlarýyla þüphe çekti. Ardýsýra da, somut bir olay aracýlýðýyla, tecritteki tutsaklarca muhbir olduðu anlaþýldý. B. AYTEKÝN’in muhbir olduðunu kesinlikle anlayan tecritçiler; bu kez onu kullanmaya baþladýlar. Ýdareye yanlýþ bilgi vermek için B. AYTEKÝN’in yanýnda bilinçli olarak tartýþmalar yaptýlar: Ýdare tek tip elbise programýný bu abartýlý bilgilere inanarak ertelemek zorunda kaldý. Ve muhbir devrimcilerce kullanýlýr oldu. Kullanýldýðýný farkeden B. AYTEKÝN, tecritte kendisine yapacak iþ kalmayýnca kendisini tecritten aldýrarak koðuþuna döndü. Ve faaliyetlerine burada kaldýðý yerden devam etmeye kalktý. 28 Kasým operasyonunda hücreye alýnan siyasi tutsaklar, tecrittekilerden B. AYTEKÝN’in kesinlikle muhbir olduðunu öðrendikten sonra «Otonom» davasý tutuklularýna durumu anlattýlar. DS, P, HK imzalý bir not yollayarak B. AYTEKÝN’in siyasi koðuþtan atýlmasýný istediler· Ama Otonom davasý tutsaklarý B. AYTEKÝN’in muhbir olduðu gerçeðini reddetti. BAHTÝYAR’ý savunduklarý gibi HK, P ve DS davasý tutsaklarýný da subjektiflikle, yalan yanlýþ bilgi
a A d
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
D ö t
B
K i v o
ç b i
b t z
a h b a n D
B k B
(
3
264
i i n a t
aktarmakla suçladýlar. Bu tartýþmalar sürerken B. AYTEKÝN’in verdiði istihbarat sonucu, idare Otonom davasý tutuklularýnýn temsilcisini tecrite aldý. (*) B. AYTEKÝN’in muhbirliðinin kesin olduðunu söyleyen DS davasý tutsaklarý bu adamýn dövülüp koðuþtan atýlmasýný önerdiler, ama baþta Otonom davasý tutuklularý ve bazý tutuklularýn karþý çýkmasý üzerine, hiçbir þey yapýlmadan, sayýmda muhbir B. AYTEKÝN’in koðuþtan alýnmasý istendi. Bunun üzerine subay muhbirini alýp götürdü. Olayýn akabinde DS davasý tutsaklarý «Yeni BAHTÝYAR’lara Karþý Uyanýk Olalým!» baþlýklý bildiriyle, muhbirlere karþý izlenmesi gereken doðru politikanýn ana hatlarýný çiziyor ve idarenin yeni muhbirlere ihtiyacý olduðuna ve çok uyanýk olunmasý gerektiðine dikkat çekiyordu. Hapishane yönetimi, yeni BAHTÝYAR’lar bulmak için çalýþacaktý. Buna karþý uyanýk olunmalý, özellikle baðýmsýzlardan tekrar siyasiler bölümüne gelenler dikkatle izlenmeliydi. Baðýmsýzlaþtýrma, muhbirlik, hainlik Metris’te birbirine baðlý yürüyordu. Metris’in iþkenceci yönetimi baðýmsýzlaþtýrdýðý tutsaklarý rahat býrakmýyor, muhbirliðe ya da hainliðe zorluyordu. Bu kaçýnýlmazdý. Çünkü rehabilitasyonun en son amacý; siyasi tutsaklarý teslim alarak devletin «kanatlarý» altýnda ya muhbir, ya da hainleþmiþ insan müsveddeleri haline getirmekti. Hapishane yönetimi zayýf unsurlarý baðýmsýzlara çekmek için çok çaba harcýyordu. Baðýmsýzlara aldýklarýný tehditle konuþturarak, koðuþun genel durumunu, not ve yazýlý dökümanlarýn saklandýðý yerleri öðreniyordu. Daha da ileri gidip baský ve tehdit altýnda özel iþkence seanslarý uygulayarak, onlarý muhbirleþtirmeye çalýþýyordu. Bu açýdan olaya bakýldýðýnda, bu tür bilgi verenlerin hepsine kelimenin tam anlamýyla muhbir demek doðru olmaz. Bunlar siyasi kimliðini, kiþiliðini ve devrimci onurunu
n i n i
u e i n ç y
n þ k u e ý þ
, r a
a u P i
(*)
Tecrite alýnan Otonom davasý temsilcisi orada anlatýlanlar sonucu ikna oldu. Bahtiyar AYTEKÝN’le iliþkilerini dondurduklarýný, araþtýracaklarýný söyledi.
265 yitirmiþ kiþilerdi. Ýþkenceci hapishane yönetimi birçok açýðýný, zaafýný yakaladýðý direnme coþkusunu, kararlýlýðýný yitirmiþ, devrimci-demokrat tutsaklarýn içinde kalan bu unsurlarý tesbit etmek ve onlarý her yola baþvurarak kullanmada uzmanlaþmýþtý. Ýþkencede uzmanlaþmasýnýn özü burada yatýyordu. Ýþkenceciler Metris’te ihtisas yapýyor, insan psikolojisini ve iþkencenin buna etkisini öðreniyorlar, öðrendiklerini tekrar pratiðe aktarýyorlardý. 1983 Aðustos’undan sonra Metris’e özel olarak gönderilen psikolog kisveli; psikolojik savaþ uzmaný bir görevli bu iþin organizatörlüðünü Binbaþý Muzaffer AKKAYA ile birlikte yapýyordu. Siyasi polis ve MÝT de bunlara aktif destek veriyordu. Siyasi tutsaklar için kurulan iþkence ve baský kumpasýnýn yönetimi, Genel Kurmay’a baðlý olarak bu güçlerin elindeydi. 10 Ocak 1984’de hapishanede tek tip elbise uygulamasý baþlatýlmasýyla birlikte, baðýmsýzlara da tek tip elbise giyme ve zorla istiklal marþý söyleme dayatmasý getirildi. Ýçlerinde tek tip elbise giymek istemeyen ya da, giyen ancak istiklal marþý söylemek istemeyenler -ki bunlarýn sayýlarý 50’ye yakýndý- zorla siyasiler bölümüne getirildiler. Bu insanlarýn arasýna idare tarafýndan muhbir karýþtýrýlabilirdi. DS davasý tutsaklarý bunu düþünerek baðýmsýzlardan siyasilere getirilenler konusunda tüm siyasetleri uyardýlar. Gelenlerin tavýrlarý dikkatli bir þekilde izlendi ve devrimci tutsaklar içine muhbir yerleþtirilmesi büyük ölçüde engellendi. Baðýmsýzlarýn direniþ saflarýna taþýyacaðý yeni muhbirleri hesaba katmadan ve gerekli önlemleri almadan iyi niyetli bir anlayýþla yaklaþmak; direniþin geleceði açýsýndan tehlikeliydi. Baðýmsýzlardan gelenler, iþkencenin Metris tarihinde küçümsenmeyecek bir düzeye ulaþmasýyla, panik halinde tekrar iþkencecilerin himayesine -hem de her denileni yapacak biçimde yazýlý belge verecek kadar ileri giderek- sýðýndýlar. Ýçlerinden çok azý devrimcilerin de yardýmýyla yoðun baskýlara, zorluklara göðüs gerdi ve siyasileþti.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
5
k ý u k ü , , n
ü i i ,
ý e e l e n ý e n r
i r
e e k
,
266
267
2
d g m
10 OCAK-11 NÝSAN / SÝYASÝ TUTSAKLARA KARÞI SALDIRININ ANA HALKASI TEK TÝP ELBÝSE: DEVRÝMCÝ DÝRENÝÞÝN OLGUNLAÞMASI Yerel seçimlere doðru gidilirken, kamuoyunun dikkatleri seçimler üzerine çekilmiþken; son dönemde alabildiðine yýpranmýþ hapishane kitlesine iþkenceciler son darbeyi indirmek istiyordu. Bu bulunmaz bir fýrsattý. Metris’in içinde bulunduðu süreçte; iþkencecilerin saldýrýlarýnýn yoðunlaþmasý karþýsýnda yavaþ yavaþ «mamaklaþma»ya doðru bir gidiþ vardý. Teslimiyet bir gecede gerçekleþecek olgu deðildi elbet. Kitle açýsýndan teslim olmanýn þartlarý yaratýlýr, süreç tamamlanýrsa kitlenin teslim olmasý gerçekleþebilirdi. Ýþte Metris de hýzla bu sürece girmiþti... 12 Eylül sonrasý hapishanelerden edindiði deneyle hareket eden oligarþi, diðer hapishaneler gibi teslim alamadýðý Ýstanbul hapishanelerini -özelde Metris’i- bu defa da baský, yasak ve iþkence altýnda, onur kýrýcý arama ve tek tip elbiseyle teslim almaya çalýþacaktý. Tek tip elbiseyi esas olarak yüklendiði fonksiyondan ayrý düþünmek, onun içini boþaltýp salt kumaþ parçasý olarak ele almak mümkün deðildir. Ýçinde bulunulan tarihi evrede ve ülke koþullarýnda tek tip elbise tek baþýna her þey (ilke) olmamakla birlikte, ilke deðerinde öneme sahipti. Bunun da nedeni onun kullanýlýþ amacýnda yatýyordu. 10 Ocak Salý öðleden sonra, saat l6.00-17.00 sularýnda hapishane idaresi tek tip elbise ile ilgili anons yapýyor ve tek tip elbisenin geldiðini duyuruyordu. Ve tek tip elbisenin
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
G o y
ö G t e
d d h
Ö d p y b o b
e a d v
t K z g
7
i e i n n a k ý ý
e m a k
ý k e ) n
a e n
268 devlet politikasý olduðunu, tüm tutsaklarýn giymeleri gerektiðini ve pantolon, gömlek, boðazlý kazak, ceket, palto, mont vb. giyim eþyalarýnýn paketlenerek, paketlere isim, soyadý yazýldýktan sonra idareye teslim edilmesini istiyordu. Giysi olarak iç çamaþýra ve eþofmana izin vardý; eþofmaný olmayanlar sayýmlarda gelen subaylara isimlerini yazdýrýrlarsa, eþofman temin edilecekti! Anons tekrar edilirken iyice dinlendi ve tutsaklar önceden tespit edilen «TEK TÝP ELBÝSE GÝYMEDÝK, GÝYMEYECEÐÝZ!» vb. sloganlarý atarak, bu konudaki tavýrlarýný ve direniþ kararlýlýklarýný duyurdular. Bu, tek tip elbiseye alýnmýþ ilk tavýr olmasý nedeniyle önemliydi. Metris idaresinin eþofman toplamayacaðýný ve olmayanlara da eþofman temin edeceðini açýklamasý, birçok devrimci, demokrat tutsaktan öte; siyasetlerin kafasýna da «Acaba hapishane idaresi eþofman statüsünü kabul edecek mi?» sorusunu yerleþtirdi. Ýdare de bunu amaçlýyordu zaten. Hapishane idaresinin açýklamasý aldatmaca doluydu. Öncelikle kendisini hiçbir konuda pazarlýk yapmayacak derecede güçlü gösteriyordu. Yoksa «Tek tip elbise devlet politikasýdýr» demenin baþka ne anlamý olabilirdi? Mücadele yükseltilmeden, zulmün Metris üzerine oynadýðý oyun bozulmadan, tutsaklarýn ileri bir mevziye sýçramasý olanaksýzdý. 12 Eylülcülere geri adým attýrmanýn bu koþulda baþka da olanaðý yoktu. Muhbirleri aracýlýðýyla, yakaladýðý notlar ve bildirilerden edindiði bilgilerle, Metris idaresi, direniþ güçlerinin yol ayrýmýnda olduðunu biliyordu. Bu koþullarda elinde bu derecede önemli kozlar varken, nasýl olur da pazarlýða oturur ve geçici de olsa eþofman statüsünü kabul ederdi? Bu nedenle iþkencecilerin saldýrýlarýný arttýrýp, siyasi. tutsaklarý tek tip elbise giymeye zorlamalarý kaçýnýlmazdý. Kaldý ki Ekim’den bu yana, tek tip elbise saldýrýsýnýn zamanlamasýný yapýyordu. Soðuk hava faktörü de devreye gireceði için, Ocak ayý iþkenceciler açýsýndan uygundu.
269 Binbaþý Muzaffer açýk açýk, artýk tek tip elbiseyi kastederek, «Napolyon bile Rusya’da soðuða yenildi!», «Sizi uçurumun kenarýna getirdik, bir itmek kaldý!» diyebiliyordu. Bu açýktan yapýlan tehdit, sahibi açýsýndan iþin tavýna geldiðini gösteriyordu. Tek tip elbisenin hapishanede uygulanacaðýný ailelere duyurup, ne yapýlmasýný anlatmak amacýyla; her havalandýrmadan, aileleri hapishane sorunlarý ile aktif olarak ilgilenen bir kiþinin, aile görüþüne soyunarak çýkmasý ve o dönem elde bulunan tek olanak olan, görüþ telefonunu kavga gürültü de olsa kapmasý ve kullanmasý, Genel Karar olarak çýktý. Sayýmlarda, ýsrarla sivil elbiseleri isteyen hapishane yönetimi, bir yandan da eþofmaný olmayanlarýn isimlerini alarak, ortamý istediði gibi bulandýrabiliyordu. Bu arada askerler, «Düzgün durun, ayaklarýnýzý birleþtirin!» diyerek yavaþ yavaþ tutsaklara, ’82 Mayýs operasyonlarýný hatýrlatýyor, tek tip elbise konusunda oligarþinin ne düþündüðünü kýsaca ve net olarak özetliyor, psikolojik saldýrýyý boyutlandýrýyordu. Ve sivil elbiseleri toplama operasyonu 14 Ocak Cumartesi günü «E» bloðun «sibiryasýnda» baþladý. Yatakhanede birbirine kenetlenerek, slogan atarak direnen tutsaklar, dövülerek koðuþlardan çýkarýldýlar. Hapishane idaresi koridorlarda toplu direniþten çekindiði için, tutsaklarý iki-üç parçaya böldü. Ve zorla soyarak üzerlerindeki sivil giysileri alýp don-atlet býraktý. Koðuþlardaki boðazlý kazak, pantolon, ceket, palto, mont hatta iç çamaþýrlarý (uzun don), pijamalarý topladý. Direniþ gerçekten güçlü idi ve hapishanenin yarýya yakýn sayýda koðuþundan sivil giysileri topladýktan sonra operasyon durduruldu. Operasyon, istenirse -biraz geç de olsa- tamamlanabilirdi. Ancak beklenti psikolojisinin direniþin gücünü zayýflatacaðýný uman hapishane yönetimi, operasyonun tamamlanmasýný bir gün sonraya býrakýyordu.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
d u g b p k b b e
g o t ö e
h e ç g
m g o
d
k k
9
270
, n u i
Metris idaresi direniþ saflarýndaki en küçük çeliþki ya da tereddüdü çeþitli taktiklerle deðerlendirebilecek denli ustaydý. Operasyonu bir günde tamamlayacak yerde, iki günde yapmasý, psikolojik yýpratma taktiklerinden yalnýzca biriydi. Ýlk günkü operasyonda fiziki yýpratmadan öte psikolojik yýpratma ile direniþ saflarýnýn moral gücünün kemirilmesi hedeflenmiþti. Ve doðal olarak direniþ saflarý bundan etkilenmiþti. Ancak devrimci tutsaklar bunun bilincindeydi ve yukarýdan aþaðý iradi müdahaleyle yýpratýcý etkiyi en aza indirebildiler. Ýkinci günkü operasyon daha sertti. Ýþkenceciler bir günlük beklemenin direniþ cephesinde yarattýðý stresi somut olarak kazanç hanesine yazmak istiyordu. Devrimci tutsaklarýn, hapishane yönetiminin bu yaklaþýmýný daha önceden kavrayýp hazýrlanmalarý idarenin baþarýlý olmasýný engelledi. Ýki gün süren operasyonlarda sivil giysilerin toplanmasýndan sonra, koðuþlarda var olan eþofmanlara dokunulmamasý, hatta koliyle gelen eþofmanlarýn tutsaklara verilmeye devam etmesi, hapishane yönetiminin, sað çizginin saflarýnda «ara çözüm» hayalini canlý tutma taktiðini uyguladýðýný gösteriyordu. 16 Ocak 1984 günü iþkenceci hapishane yönetimi, mahkeme ve hastaneye gidenlere zorla tek tip elbise giydirmeye baþladý. Böylece 2 Þubat 1984’e kadar sürecek olan Metris tarihinin en acýmasýz iþkenceleri dönemi açýldý.
, i e k ý
e i a k ý e k
k
n e ý l , , e i , k ý ý
- Metris Tarihinin En Kanlý Ýki Haftasýndan Siyasi tutsaklara, «Polis iþkencesi bundan daha hafifti!» dedirten; eþofman almayý ara çözüm olarak bekleyen statükocularýn en koyusundan, açýk tonlarýna kadar her kesimini paniðe uðratan; açlýk grevinden vebadan kaçar gibi kaçanlara «denize düþen yýlana sarýlýr» örneði, «açlýk grevi,
271 ölüm orucuna baþlamak gerekir» dedirten bu iki hafta boyunca iþkencenin eriþtiði boyutu tahmin etmek zor olmasa gerek. Ýþkenceciler «yýldýrým hýzý»yla çabuk ve kesin sonuç almak istiyordu. 16 Ocak günü mahkemeye giden tutsaklara, elleri kelepçelendikten sonra askerler zorla tek tip elbise giydirmeye çalýþtýlar. Elleri arkadan kelepçeli olduðu halde, birbirlerinin üzerindeki tek tip elbiseyi, mahkemeye götürülmek için tutulduklarý A-blok havalandýrmasýnda yýrtan siyasi tutsaklar, ayný zamanda tek tip elbise giymeyeceklerine dair sloganlar attýlar. Hapishane idaresi mahkeme öncesi havalandýrmada elbiselerin yýrtýlmasýna ve slogan atýlmasýna tavýrsýz kalmadý ve havalandýrmaya giren askerler, elleri arkadan kelepçeli tutsaklarý tekme-tokat dövdü. Arabalara doldurularak mahkemeye götürülen DS davasý tutuklularýndan üçü, çok sýký kelepçeler yüzünden bayýldýlar. Týbbi bir müdahale yapýlmadý. Uzun süre kelepçeleri bile gevþetilmedi. Elbiselerini yýrttýklarý için duruþmaya alýnmadýlar. Mahkeme kapýsýndan döndürüldüler, gerisin geri hapishaneye gönderildiler. Sloganlarla hapishaneye dönen sekiz DS davasý tutuklusu, zorla giydirilen tek tip elbiseyi yýrttýklarý için üzerlerinde don-atletten baþka bir þey olmadýðý halde yaðmur altýnda, kelepçeli olarak saatlerce havalandýrmada bekletildiler. Ama iþkenceciler, iþkenceye doymuyordu. Bu süre içinde bu tutuklulara iki kez kýç-baldýr falakasý atýldý. Su ve çamur içinde inleyen tutsaklara hiçbir týbbi müdahale yapýlmadý... Erinden doktoruna kadar hapishanedeki tüm görevliler bu manzarayý pencerelere doluþarak sadist bir zevkle izlediler. Daha sonra içeri alýnan tutsaklar, bu kez çamaþýrhanede ayak falakasýndan geçirildiler. Kafalarý, suratlarý patlatýlýp yaralanarak zorla týraþ edildiler. Sonra da hallerine bakýlmadan, üzerlerinde don ve atletten baþka birþey olmamasýna raðmen çýrýlçýplak soyularak arandýlar.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
y a t M c
i y y v b
k k d
g i
k
d b v t g
m
d m d
a a ç
i e
n n i r i a i a n r
e e
ý n e a u
e m r z , a a
272 Sonraki günler iþkence, yemek ve su gibi Metris yaþamýnýn bir parçasý oldu. Tutsaklar bu iþkencenin izlerini aylarca üzerlerinde taþýdýlar. Kelepçe izleri sanki ömür boyu taþýnacak biçimde bileklere nakþedilmiþti; kaybolmadý, birer Metris hatýrasý olarak bileklerde kaldý, iþkenceyi bileklerinde canlý olarak belgeledi. Ýþkenceci yönetim en ufak insani bir kaygý taþýmýyordu. Þubedeki iþkenceciler, kendi iþkencelerinin izlerini örtmek için gözaltýndakilere bazen ilaç da verebiliyorlardý. Metris yönetimi çok daha pervasýzdý, tutsaklarýn týbbi hizmetlerden yararlanmalarýna izin vermediði gibi, en basit ilacý bile vermiyor, aksine koðuþlardaki, aðrý kesicileri ve merhemleri bile topluyordu. Tedavi için tek koþul vardý; «Tek tip elbise giy, kendin soyun, revire çýk!» Oysa Metris idaresi tutsaklara bunu kabul ettiremeyeceðini biliyordu. Doktorlar ise, Hipokrat’ýn kemiklerini sýzlatýrcasýna iþkencecilere hizmet etmekle doktorluk mesleðine iþkence gölgesi düþürdüler. Metris tarihinin bu kanlý haftalarý boyunca mahkemeye gidenler üç aþaðý beþ yukarý ayný iþkenceleri yaþadýlar. Tüm iþkencelere karþýn tek tip elbise yýrtýldý, gidiþ ve dönüþlerde saatlerce kýþýn o soðuðuna katlanýldý, «Tek tip elbiseyi kendim yýrttým» dendi; ancak tutanaklara imza atýlmadý, savunma verilmedi. Metris’te doðrudan, yaþamýn yoðurduðu devrimci tavýrlardan birisi de, hapishane idaresine hiçbir biçimde savunma vermemekti. Ve bu sürede, onca iþkence ve baskýya raðmen iþkenceciler devrimci tutsaklardan tek tip elbiseyi yýrttýklarýna dair savunma alamadýlar. Bu geleneði yýkamadýlar. Yaþananlar mahkemelerde anlatýldýðýnda, hemen bütün mahkeme heyetleri, savcýlar «Hapishaneleri ilgilendiriyorsa, suç duyurusunun yeri burasý deðil, sýkýyönetim komutanlýðýdýr» diyebiliyorlardý. Yalnýzca bu kanlý haftalar bile, sýkýyönetim mahkemelerinin sýkýyönetim komutanlýðý tarafýndan nasýl doðrudan yönlendirildiðini kanýtlar nitelikteydi. Dolayýsýyla
273 mahkemelerin sýkýyönetim komutanlýðýnýn koordinasyonluðunda hapishane yönetimlerince nasýl iþbirliði içinde olduklarý ve siyasi tutsaklarý düzenin köleleri yapmak için el ele verdikleri, gören göz için sýr deðildi. Ýþkenceye karþý takýndýklarý tavýr ile, mahkemelerin baðýmsýz olmadýklarýný ve siyasi tutsaklar için hazýrlanmýþ tuzaðýn, hapishanelerle birlikte bir ayaðý olduðunu bir kez daha açýkça gösterdiler. Hem 16, hem de 19 Ocak’ta üstüste iki kez mahkemeye çýkan ve tek tip elbise dayaðýndan geçirilen DS davasýndan bir tutsak boydan boya morarmýþ, çürümeye yüz tutmuþ kaba et ve baldýrlarýný gösterdiðinde, mahkeme heyeti þaþýrýyor, bu ölçüde iþkencenin nasýl yapýldýðýna akýl erdiremiyor ve nasýl bir oyunda figüran olduklarýný, «Ne yapabiliriz, elimizden bir þey gelmiyor!» diyerek itiraf etmek zorunda kalýyordu. Acýdýr, bu tutsaðý hastaneye gönderme ve suç duyurusunda bulunma cesaretini yine de gösteremiyordu. Yine de istisna bile olsa bazý davalarda, olanlara göz yumacak denli insanlýðýný yitirmemiþ yargýçlar, tepelerinde Demokles’in kýlýcý gibi duran sýkýyönetim komutanlýðý ve Genel Kurmay Baþkanlýðý’na karþýn; görece baðýmsýz davranma cesaretini gösterecek, mahkemeye yapýlan suç duyurularýný tutanaklara geçirerek sýkýyönetim komutanlýðýna iletecekti. Rapor verilmesi için iþkence kurbanýnýn hastaneye sevk edilmesi isteðini hapishane idaresine bildirenler de vardý. Ama hapishane idaresi bütün her þeyi hesaba katmýþtý. Ve bu operasyonlarýnda açýk vermemek için her yola baþvuruyordu. Kamuoyuna haklý görünmek için sözü edilen 13 tutukluyla ilgili tutanaðý savcýlýða göndererek tek tip elbiseyi yýrtma davasý açtýrmayý ihmal etmiyordu. Metris tarihi, iþkenceci yöneticilerin yavuz hýrsýzlýðýnýn bolca örneklerini taþýr. Yönetim bir yandan en aðýr iþkenceleri yapar, öte yandan slogan attý deyip tutsaklara ceza verdirir. Ve böylece kamuoyunda, aklanmaya, kendini temize çýkarmaya çalýþýr. Ýþte þimdi de kendisine meþru zemin yaratacak mahkeme belgelerini, kendi lehine kullanmaya
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
ç M a B d M g e c
h h
m g D z k b v b i
a g i ö
t k d b e b
v
3
274
a i n , r ý
çalýþýyordu. Ancak önemli bir noktayý unutuyordu. Metris’teki iþkencenin boyutlarý ayyuka çýkmýþ ve aileler, avukatlar aracýlýðýyla az çok kamuoyuna duyurulabilmiþti. Bu durumda mahkemeler, iþkenceyi savunur duruma düþmemek için tek tip elbise yýrtanlarý mahkum edemezdi. Mahkeme «Zorla kimseye, özellikle tutuklulara tek tip elbise giydirilemez, yasalarda bunun yeri yoktur» diyerek sözü edilen tutsaklarý beraat ettirdi. Bu karar ayný zamanda cuntanýn faþist yetkililerinin Metris’te tek tip elbise giydirme saldýrýsýna, kendi yasalarýyla indirilmiþ bir darbeydi. Ve hapishane yönetimi bu kararý hemen hasýr altý etti. Gerekçeli hükmün siyasilerin eline geçmesi engellendi. Ýþkencecilerin Metris’i siyasi þube benzeri bir iþkence merkezine dönüþtürmesi üzerine hemen tüm siyasetler, açlýk grevi tartýþmalarý içine girdiler, girmek zorunda kaldýlar. DS, K ve TÝKB davasý tutuklularýnýn süresiz açlýk grevinin zorunlu olduðuna dair düþünceleri netti. Hapishane idaresi kendi programýný aksatacak, hatta bozacak kadar tehlikeli boyutlara varan açlýk grevi yanlýsý potansiyelin farkýna varmakta gecikmiyor ve tedbir almaya yöneliyordu. Evet bu aþamada kararlý ve uzun süreli bir açlýk grevi Metris’e iliþkin planlarýný büyük ölçüde bozabilirdi. Ýdare ilk tedbir olarak, çaylarý; þekeri demliðin içine atarak vermeye baþladý. Böylece; hem çayý içilmez hale getirerek yaratacaðý psikolojik rahatsýzlýktan yararlanmak istiyor, hem de sözde, açlýk grevi için þeker biriktirilmesini önleyerek, açlýk grevini caydýrýcý bir iþ yaptýðýný sanýyordu(!). Ama böyle yapmakla zayýf yanýný da devrimci tutsaklara göstermiþti. Açlýk grevinden besbelli ki korkuyordu. «Açlýk grevine mi gitmek istiyorsunuz? DS davasý tutuklularýnýn açlýk grevi önerisi yaptýklarýný biliyoruz, hatta ölüm orucuna gideceklerin listesini tahmin ediyoruz» diyerek bu korkusunu, «korkmadýðýný» vurgulayarak belli ediyordu. Böylesi bir ortamda Metris idaresinin çayý þekerli vermesine tavýrsýz kalýnamazdý. Artýk öyle bir noktaya
e n a , e , a ç
z e e z ç a n e
a n p s a i
e n a
275
2
gelinmiþti ki, Metris’te iþkencecilerin dayattýðý, zorla kabul ettirmeye çalýþtýklarý hiçbir þeye tavýrsýz kalýnamazdý. Devrimci tutsaklar iþkencecilerin her saldýrý taktiðine karþý taktik yaratmalý, bir adým bile gerilememeliydiler. Çatýþmanýn diyalektiði bunu gerektiriyordu. DS davasý tutsaklarý tarafýndan, tüm gruplara, þekeri içine atýlarak verildiði sürece çay almama önerisi yapýldý. Sað çizginin temsilcilerinin engellemelerine karþýn bu öneri genel karar oldu. Ancak bu genel karar uygulanmadan önce DK davasý tutsaklarý hiç bir gerekçe göstermeden, bu protestoya katýlmayacaðýný, koðuþlarda bir kiþi dahi olsalar çay alacaklarýný açýkladýlar. DK davasý tutuklularýnýn bu tutumu, çay almama protestosunu dejenere etti ve idareye koz verdi. Tek tip elbise gelmeden çok önce, Ekim ‘83’de kantinden reçel, bal, helva vb. þekerli madde satýþý yasaklanmýþtý. 28 Ocak 1984 Cumartesi günü ise, üçüncü çeþit yemeði kaldýrarak, iki çeþide indirmesinin anlamý, «açlýk grevini önlemek» adý altýnda ve «Madem devletin elbisesini giymiyorsunuz, yemeðini nasýl yersiniz?» gibi, komik bir demagojiyle tutsaklarý açlýða, dolayýsýyla psikolojik-fiziksel yýpratmanýn dehlizlerine itmekti. Þekerli maddelerin yasaklanmasýyla, þeker gereksinimini sürekli canlý tutmak, açlýk grevinde psikolojik olarak zayýf düþürüp erken sonuç almak amaçlanýyordu. Bu durumda beklenti içine sokulmasý devrimci tutsaklarý daha zor duruma düþürürdü! Artýk açlýk grevine kýsa sürede baþlanmalýydý. Üçüncü kap yemeðin yasaklandýðý 28 Ocak günü, sivil giysileri toplama operasyonundan sonra, eþofman toplama operasyonu yapýlýyordu. Sabah baþlayan operasyon saat 18.00’e dek aralýksýz sürdü ve herkese koridorlarda kýçbaldýr falakasý atýldý. Tüm direniþlerde olduðu gibi, yatakhanede kenetlenen tutsaklarý zorla dýþarý çýkaran iþkenceciler, eþofmaný gönüllü vermeyen tüm tutsaklarý falakaya yatýrdýktan sonra soydu, ardýndan saçýný zorla kesip tekrar koðuþa tekme tokat soktu. Bu arada bilinçli olarak
t b o y t «
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
k d
e e
g d
k p a g Ý t a b y
a
y y k Y f a i
5
276
l
tutsaklarý çýðlýk atmaya, baðýrmaya zorluyor ve tutsaklarýn bilincine perde indirmeye çalýþýyordu. Bunu, diðer operasyon bekleyen tutsaklar üzerinde, psikolojik iþkenceyi, yýpratmayý artýrýcý olarak kullanýyordu. 28 Ocak eþofman toplama operasyonunda toplam 13 tutuklu zaaf gösterip «baðýmsýzlar»ýn bölümüne gitti. Bu operasyon sürerken, havalandýrmalarda direniþ kararlarý gereði toplu marþlar söylendi. Þiirler okundu ve dayanýþma duygusu, direniþ ruhu ve coþkusu güçlendirildi. Daha tek tip elbisenin hapishaneye geldiði gün, moraleðlence gecesi düzenlenerek þarkýlarla, türkülerle tek tip elbisenin kara mizahý yapýlmýþ, parodiler, þarkýlar vb. birçok þey üretilmiþti. Daha sonra önemli saldýrýlarýn yaþandýðý günlerde, haftada bir kez olmak üzere, bu gecelerin düzenlenmesi gelenekselleþti. Bu geceleri düzenleyen koðuþ(lar), önceden diðer koðuþlardan söyleyecekleri marþ, þiir, türkü, þarký, taklit, parodi vb. listesini alýyor, bunlarý sýralýyor ve gecenin anlamýna uygun biçimde düzenleyerek sunuyordu. Bu geceler iþkencecileri çýldýrtmak için yeterli bir nedendi. Ýþkenceciler bunca baský, yasak ve iþkenceye karþýn tutsaklarýn nasýl olup da hâlâ bunca neþeli olduklarýný anlayamýyordu. O kadar «emek» harcayarak iþkence ve baskýlarla yaratmaya çalýþtýklarý karamsarlýk, umutsuzluk, yýlgýnlýk havasýnýn bir anda daðýldýðýný görüyorlardý. Örneðin, tek tip elbisenin hapishaneye geldiði gün yapýlan anonsa, «TEK TÝP ELBÝSE GÝYMEDÝK, GÝYMEYECEGÝZ!» sloganlarýyla cevap verilmesinden çok, hemen o gece yapýlan eðlenceye bozulmuþtu iþkenceci hapishane yönetimi. Eðlenceyi büyük sinir gerginliði ve asýk suratla koridor pencerelerinden izleyen nöbetçi subayý Üsteðmen Yalçýn DEMÝREL, tek tip elbiseyi alaya almamýza daha fazla dayanamadý. Eðlence gecesini sabote etmek için arabesk türü gürültülü müzik yayýnýný baþlattý. Ýþte bir iþkencecinin direniþ karþýsýndaki güçsüzlüðü, bir kez daha
ý
ý k n r ý a y ,
n
i i i r l
i f a r e
l a t , n ý p k
277
2
yaþanarak görülüyordu. Bunu görmek, yaþamak, direniþin kararlýlýðý ve haklýlýðý konusunda belki de onlarca bildiriden daha öðreticiydi. Operasyon psikolojik baský ve iþkenceyle tamamlanýyordu: Devrimci tutsaklar, açýktan tehdit ediliyor, tek tip elbise giymezlerse saðlýklarý üzerinde kumar oynanacaðý ilan ediliyordu: «Tek tip elbise giyeceksiniz, bu kaçýnýlmazdýr, devlet politikasýdýr, þimdiden giymezseniz yaðmura-kara bakýlmaksýzýn soðukta don-atlet saatlerce bekleyeceksiniz. Çoðunuz zaten hastasýnýz, soðukta beklemeniz zayýf bünyenizde ömür boyu taþýyacaðýnýz hastalýklarýn yerleþmesine neden olacaktýr!..» Hoparlör aracýlýðýyla iþkence ihtisasýný Metris’te yapan, iþkencecilik kariyerini Metris’te yükselten Üsteðmen Yalçýn DEMÝREL; aðýr aðýr bu kýsa bildiriyi, eþofman operasyonunun bitiminden hemen sonra okudu. Cunta açýk oynuyordu. «Ya tek tip elbise giyerek dediklerimize uyacaksýnýz, apolitikleþeceksiniz ya da iþkencenin her türlüsüne katlanarak direneceksiniz. Baþka bir yol, ara çözüm yok» diyordu. Metris iþkencecilerinin maestrosu Binbaþý Muzaffer AKKAYA ise, «Bunlara iþkence diyorsunuz, direktiflerimize uymadýðýnýz sürece bunlarý yapacaðýz» diyerek diðerini onaylýyordu. Binbaþý Muzaffer AKKAYA resmi görevle teslim aldýðý Metris’i; gerçek biçimiyle -içindeki tutuklularýyla, tutuklularýn beyinleriyle birlikte- teslim almak için gecesini gündüzüne katmýþtý. Metris’i direniþ odaðý olmaktan çýkararak, egemen sýnýflara rahatsýzlýk vermesini önlemekle görevliydi. Bunun için «her yol mübah» diyerek iþkence, yasak, baský temelinde ve ne pahasýna olursa olsun yapacaktý. Her iþe karýþýyor, herkesi tanýmak için iþkenceci niteliðiyle devrimcilerin zayýf yanlarýný deðerlendiriyordu. 25 Ocak 1985 günü mahkemeye çýkarken Turabi KAÇAR’ýn yalpalayan ruh durumunu onunla konuþarak kavrayan Binbaþý, bu fýrsatý deðerlendirmekte tereddüt etmedi. Önce çok kötü dövülen Turabi hücreye atýldý. Tecrittekilerin tüm müdahalelerine karþýn bunalýmýný
a B b
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
T
r b « k d A « ö o d
y b
p b d « G y v r h o b M y ç g i
7
278
n n
aþamayarak dayak korkusuyla iki gün içinde beynini, Binbaþý Muzaffer’in iradesine teslim etti. Ýþkenceci idare bir muhbir daha kazanmýþtý. Turabi’nin verdiði bilgiler sayesinde 2 Þubat günü dokuz tutsaðý daha tecrite aldý. Tecrit, 26 kiþiye çýktý. Turabi KAÇAR da diðer birçok hain gibi iþkencenin rehabilite ettiði(!) insan müsveddesi haline gelenlerden birisi oldu. Bu insan kýlýklý ucubeler, hainleþmeden ve «güzel yaþamalarý» için «dinlenme tesisi» olanaklarýna kavuþmadan önce Marksist-Leninistlere, devrimcidemokrat tutsaklara uygun görülen iþkenceleri tattýlar. Ancak erken ve bedelsiz devrim düþleriyle baþladýklarý «Devrimcilik Oyunu»nu tüm geçmiþlerini ve hainleþmeden önce mahkemelere verdikleri, iþkence gördüklerine dair onlarca belgeyi reddettiler. Marksist-Leninistler, devrimcidemokrat tutsaklar hakkýnda «sahibinin sesi» olarak yalanlar söylediler. (Turabi KAÇAR, piþmanlýk yasasýndan yararlanarak Ýstanbul’da ilk tahliye olan dört hainden biridir.) 2 Þubat 1984 günü, hapishanedeki açlýk grevi eðilimli potansiyeli frenlemek, kamuoyu ve ailelerden gelen baskýlarý göðüslemek amacýyla iþkencecilerin taktik deðiþtirdiði günlerin baþlangýcýdýr. 1983-84 kýþ aylarý «demokrasi» nutuklarýnýn ortalýðý kýrýp geçirdiði aylardýr. Genel Kurmay Baþkanlýðý’nýn yönlendirdiði hapishane yönetimi, «seçimle oluþmuþ» bir parlamento ve hükümet varken, kamuoyu ve tutuklu yakýnlarýndan gelen baskýlarý rahatlýkla göðüsleyebilirdi! Ýstanbul dýþýndaki birçok hapishanede genel olarak çok daha aðýr baský koþullarý olmasýna karþýn, sivil cunta taktik deðiþtirmiyor, aksine baskýyý yoðunlaþtýrýyordu. Yeni manevralara raðmen Metris’in tutuklu kitlesinde ise, açlýk grevinin gerekliliði yönünde genel bir eðilim oluþmuþ durumdaydý. Saðcý, geri çekilmeci çizginin kararsýzlýðý ve ikili tavrýna raðmen bu gerçek, açýk bir olguydu. Üstelik gittikçe güçleniyordu. Hapishane yönetimi bunu görmezden gelemezdi ve gelmedi de.
e n , a
f n
, n n k z a n a e ý
n e n n ý e e
i k t
ý
279 2 Þubat’tan sonra yönetim, soyarak aramayý ve seyrek de olsa tekme tokat dayaðý sürdürmesine karþýn; mahkeme çýkýþlarýnda zorla tek tip elbise giydirmekten vazgeçmiþti. Böylece açlýk grevi potansiyeli düþürülürken görünüþte azaltýlan iþkence ile, «baðýmsýzlaþma»yý teþvik politikasý sürdürülecekti. Tutsaklar, üzerlerindeki giysileri çýkarýlarak don-atlet havalandýrmaya alýnýyordu. Gerçi bu, zorla tek tip elbise giydirildiði günlerde de sözkonusuydu ancak, þimdi özel aðýrlýk kazanýyordu. Dört-beþ saat olan havalandýrmada bekletme iþkencesinin süresi uzuyordu. Anonsta ilan edildiði gibi, soðuk iþkencesi artýk tamamen devreye giriyordu. Bu arada, tek tip elbise dayatmasýnýn gündeme gelmesiyle koðuþ direniþleri eski önemini yitirmiþti. Ayrýca açlýk grevi koþullarý olgunlaþma sürecine girmiþ ve örgütlenme çalýþmalarýna baþlanmýþtý. Durumu deðerlendiren DS, TÝKB, K davalarý tutuklularý, güçlerin daha fazla yýpranmadan açlýk grevi aþamasýna kýsa sürede yükselebilmesi için 1 Þubat’ta koðuþ direniþlerinin sona erdirilmesini kararlaþtýrdýlar. Karar 2 Þubat’tan itibaren uygulanmaya baþlandý. Koðuþ direniþleri, «fiziki direniþ» edebiyatý yapanlarýn tüm vurdumduymazlýklarýna, gözleri önünde süren iþkencecilerle kapýþmaya seyirci kalmalarýna raðmen, militanca yürütülmüþtür. DS davasý tutsaklarý haftanýn iki günü gruplar halinde mahkemeye çýkmalarýndan dolayý direniþte, diðer siyasetlerle birlikte sürekli dayak ve iþkenceyle karþýlaþýyorlar ve idarenin boy hedefi oluyorlardý. Ama, ya bu direniþe katýlmayan «dostlar»ý ne yapýyordu? Metris gerçeðini yaþayanlar, sabahýn köründe yatakhanede birkaç kiþinin yerlerde süründürülüp cop darbeleriyle vücutlarý morarýrken sabah uykusundan uyanmak zorunda kalýp da gazinoda beklediðine bozulan «tarafsýz» dostlarýný unutmayacaklardýr. Ne var ki, gelinen aþamadan sonra sivil cuntanýn saldýrý ve iþkencelerini önlemenin tek yolu kalmýþtý. Türkiye
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
ç g ü k k c g t M i ö v g
b p a « a v b i y
b i v r i h
(
9
280
k e
çapýnda hapishanelere karþý tüm þiddetiyle saldýrýya geçildiði ve sonuç alýnmaya çalýþýldýðý bir evrede; Metris’te üç siyasetin(*), aðýr saldýrý ve yýpranma koþullarýna raðmen koðuþ direniþi sürdürmesi artýk sürece denk düþmekten uzak kalýyordu. Ýþkencecileri, saldýrý ve iþkencelerinden caydýrmak için, daha etkili direniþ biçimleri hayata geçirilmeliydi. Uygulanacak direniþ biçimi, ölüm dahil her türlü özveriyi barýndýracak muhtevada olmalýydý. Koþullar, Metris’in «mamaklaþma»ya doðru kayýþý, direniþin geleceði için bunu dayatýyordu. Ama ne yazýk ki, devrimci çizgi, ölümü de içine alan özverili bir direniþin çaðrýsýný yapmýþ ve buna hazýrlanýrken bazýlarý ortada hiçbir þey yokmuþçasýna geliþmeleri kayýtsýz þekilde izliyorlardý. 4 Þubat Çarþamba günü Metris direniþi, kendi içinden bir kez daha hançerlendi. Hapishane yönetimi ile sözde, bir pazarlýkla anlaþan «EB» davasý sanýklarý «baðýmsýzlar»dan ayrý açýlan yeni bir bölüme «Yeþil Hat»a taþýndýlar. Yani «baðýmsýzlaþma»nýn yeni bir biçimi olarak «yeþil hat»tý açtýlar.(**) Hapishane yöneticilerine siyaset yapmama sözü vererek, yani siyasiliklerini daha baþtan reddederek bu bölüme geçmiþlerdi. Ardýndan gönüllü soyunmayý ve ön iliklemeyi de kabul ettiler. Ýdare bastýrsa bu mantýkla diðer yaptýrýmlarý da kabul etmemeleri için hiçbir neden yoktu. Devrimcilik yapmama sözü verdikten ve siyasilik daha baþtan iþkencecilerle pazarlýkta inkâr edildikten sonra, iþkenceci yönetim, gaspettiði bir takým haklarý bunlara niçin vermesindi? Kaldý ki, devrimci onur, siyasi kiþilik reddedildikten sonra alýnan haklarýn ne anlamý vardý? Hapishane yönetimi ’83 açlýk grevinden beri «Siyaset yapmayýn haklarýnýzý verelim» demiyor muydu?
e ý k k , n
n
e a e n a i i a
n n , i ý e
? e e a ý
ý e
Koðuþ direniþlerine bu siyasetlerle birlikte baþlayan DHB, Ocak ayý baþýnda «direniþin genelleþmediði»ni söyleyerek, eylemi hâlâ sürdürmenin «yanlýþ olduðu»nu kanýtlama çabasýyla direniþi býrakmýþtý. (Kawa da direniþten daha önce çekilmiþti). (**) Hapishane yönetimi, direnen siyasilerle («Kýzýllar»), her yaptýrýma gönüllü uyan «baðýmsýzlar» arasýnda bir yere oturtmak için bu statüyü «Yeþiller» olarak isimlendirmiþti.
(*)
281 Ayrýca siyasi kýsýmda yeni çözülmeleri teþvik etmek için buranýn cazip hale getirilmesi gerekliydi. Çok keskin Marksist-Leninist(!) lafazanlar ve Troçkistler davasý tutsaklarý da çok geçmeden bunlarý izlediler. Ve gerçek yerlerini buldular. Direniþte çok önemli kayýplara yol açmasa da «yeþil hat», idareyi soluklandýrmada, cesaretlendirmede azýmsanmaz bir rol oynadý. Devrimci olduðunu iddia eden ama direniþ hattýnda kalmak istemeyen birçok tutuklunun kaçýþ ve kendini gizleme yeri özelliðini taþýyan «yeþil hat»týn, Metris mücadelesinde önemi büyüktür. Bu sayede cunta doðrudan «baðýmsýz»laþtýramadýðý bir çok tutsaðý, yeþil hattý kýsmen cazip kýlarak bu hatta çekmiþ, depolitizasyon sürecine burada sokmuþtur. «Yeþil hat», buradan «baðýmsýzlaþma»ya hainlere gidiþin istasyonu gibi kullanýlmýþtýr. Bu hattýn Metris direniþine verdiði zarar, Metris ve Saðmalcýlar’daki, Nisan-Haziran ’84 açlýk grevi-ölüm orucu sonrasý daha açýk görülecektir. Yeþil Hat, beþ yýllýk hapishaneler direniþi gözönüne alýndýðýnda «mamaklaþma»nýn Metris’teki özel bir biçimiydi denilebilir. Metris’te direniþ odaðý kalmadýðýnda diðer yaptýrýmlar da bu hatta çok rahat bir þekilde yaþama geçirilebilecekti. 5 Þubat günü Yeþil Hat’týn oluþmasýndan abartýlý sonuçlar çýkarmýþ olan iþkenceciler, hýzlarýný alamayýp iþi daha ileri götürerek büyük bir taktik hata yaptýlar. «Bizim Metris’i ‘mamaklaþtýrma’ diye bir düþüncemiz yok», «Tek tip elbise giyin, her þey hallolsun!» diyen Binbaþý Muzaffer AKKAYA, Yeþil Hat’týn oluþmasýyla tüm koðuþlara þu soru metnini daðýtýp cevap istedi: «Tutuklulara tek tip elbise giydirme bir devlet politikasý olduðu halde giymiyorsunuz ve suç iþliyorsunuz. Tek tip elbise giyiyorsanýz, neden devletten yana tavýr alarak Ýstiklal Marþý söylemiyorsunuz? Tek tip elbiseyi sayýmlarda, havalandýrmaya, revire, görüþe çýkarken usulüne göre giyeceksiniz!..»
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
a « Y
k
d e ö ç o v o g
i p a
a ö a D g
h v B
t M
M
(
n n ý k
, r þ e s n n e a n , k
e r a a
ý i
z ý m
ý p l , e
282 Ýþkenceciler diþini gösteriyordu. Amacý, yukarýdaki savunma metninde de açýkça görüldüðü gibi Metris’i teslim almaktý. Bu metin yalnýzca Yeþil Hat’týn oluþmasýný «soldan» destekleyenleri deðil, sað oportünizmi de etkiledi. Yönetim büyük bir hata yaptýðýný geç de olsa anladý ve savunma metnini alelacele koðuþlardan geri toplamaya kalkýþtý.(*) Geliþmeleri çok iyi gözleyen DS davasý tutsaklarý, süreci direniþ lehine çevirecek tavýrlarýný ortaya koydular. Tek tip elbise konusundaki görüþlerini de içeren uzun bir bildiriyle önce siyasetlere, ardýndan kitleye süresiz biz açlýk grevi çaðrýsý yaptýlar. Bu çaðrý, elbise sorununun ne olup olmadýðýnýn, içinde bulunulan tarihi koþullardaki önemini vurguluyor, bunun için alternatif bir eylem programý da ortaya koyuyordu. Kýsa süreli açlýk grevleriyle hak almanýn güç olduðunu, tek tip elbise sorununun çözümünün uzun süreli, kararlý bir direniþ sorunu olduðunu söyleyerek eylem ilkelerini sýralýyor, aþamalý açlýk grevi önerisini ve ayrýntýlý programýný eylemi kabul eden siyasetlerle tartýþabileceðini açýklýyordu. Soruna ciddi çözümler arayanlar için yapýlmasý gereken açýktý. Uzun süreli açlýk grevi için ön hazýrlýklarý tamamlayýp önemli ilke ve talepler üzerinde tartýþmayý baþlatmalý ve asgari eylem programý bir an önce netleþtirilmeliydi. Ancak DS davasý tutuklularýnýn ýsrarlý çabalarýna karþýn «açlýk grevi», «mücadele» sözcüklerini dillerinden düþürmeyen siyasetler bile, olaya ciddi yaklaþmýyordu. Günü kurtarma hesaplarýyla dýþa karþý keskin görünürken, içten yýlgýnlýk ve karamsarlýða kapýlmýþ, çýkýþ yolu bulamýyorlardý. Bulunan çözüm yoluna karþý çýkarak çürüyorlardý. Þimdi bu noktada DS ve TÝKB davalarýndan yargýlanan tutsak devrimcilerin; 11, 12, 13 Nisan günleri baþlattýklarý, Metris ve Saðmalcýlar’da 75 gün sürüp dört þehit verdikten sonra 26 Haziran’da sonuçlanan açlýk grevi-ölüm orucunun, Metris özgülündeki yansýmasýný ve sonuçlarýný daha iyi (*)
Bu metinden sonra Metris yönetiminin niyetini açýkça görmelerine raðmen EB davasý sanýklarý ve diðerleri, tek tip elbise çýkarmayarak, idareye politikalarýný sürdürmesi için cesaret verdiler.
283 anlamak için, özellikle 2 Þubat 1984’ten sonra hýzlanan Konsey tartýþmalarýna bakmak gerekiyordu. Bu tartýþmalarda kimler neyi savunuyordu, nasýl savunuyordu, neden açlýk grevine yalnýz iki siyaset baþlamak zorunda kaldý? Bunlarý öðrenmek gerekiyor. 2 Þubat’ta DS, K, TÝKB davalarý tutsaklarýnýn koðuþ direniþlerini býrakmasý, Konsey-birlik tartýþmalarýný canlandýrdý. Koðuþ direniþlerini býrakmanýn bir nedeni de buydu. Oportünizm, öteden beri DS davasý tutuklularýna «Siz ayrý tavýr alýyorsunuz, koðuþ direniþleri birliði zedeliyor» gerekçelerini kullanmýþtý. Koðuþ direniþlerinin býrakýlmasý bu «gerekçeleri» ortadan kaldýrdý. Tek tip elbise gibi güçlü bir silaha sahip olan ve pervasýzca saldýran 12 Eylülcülere karþý, ortak hareket etme zeminini geniþletti. Bu zemin üzerinde açlýk grevi örgütlenmesi inþa edilebilirdi. Ama geliþmeler istendiði gibi olmuyordu. Her þeyden önce mücadeleyi örgütleyecek ortak bir Konsey örgütlülüðü yoktu. Bunun üstesinden gelebilmek için «geçici yürütme» formülleri tartýþýlmaktaydý. Ama sonuç alýnamýyordu. Tam da bu günlerde DK davasý tutuklularý protesto eylemlerine katýlmayacaklarýný bir yazýyla kitleye açýkladýlar. Bu arada alttan alta tek tip elbise tartýþmalarý da baþlatýlmýþtý. Özellikle HK davasý tutuklularý ikili tartýþmalarda «soluklanma anlamýnda tek tip elbisenin giyilebileceðini, iki-üç ay sonra ise toplu açlýk grevi ile haklarýn alýnýp tek tip elbisenin atýlabileceðini» vb. iþliyorlardý. Bu konuda bir bildiri çýkaran HK davasý tutuklularý yazýnýn en baþýna «Tek tip elbise bizim için ilke sorunu deðildir!» diyerek esas anlayýþlarýný ve niyetlerini açýða vuruyorlardý.(*) (*)
K davasý tutsaklarý ise, özde HK davasý tutsaklarýndan farklý düþünmüyordu. ’83 sonbaharýnda yeni tutuklananlarýn gelmesinden sonra, mücadeledeki pratik tavýrlarýnda 180 derece deðiþiklik olmuþ, adým adým sað oportünizm kampýndaki gerçek yerine oturmuþtu. Tek tip elbise giyilebileceði propagandasýný þimdilik alttan alta yayýyorlardý. Artýk açlýk grevi ve direniþ sözcüklerini de pek kullanmýyorlardý. Halletmeleri gereken esas sorun baþkaydý. Tabandaki kendi arkadaþlarýnýn kafalarýný deðiþtirmeleri, yeni çizgilerine uygun hale getirmeleri, kendileri için acil görev haline gelmiþti.
dipnot tipnot dipnot dipnot dipnot dipnot (*)
dipnot tipnot dipnot
2
h d H k y o o
g
v o K b b d
k D B k z ö
k k s P e
3
n a k ý
þ ý e a i n e 2
n ü » m e
a i n e
ý e i
ý n , . a k . i e
284 - Bir Tutsak Tek Tip Elbisenin Zorla Giydirilmeye Baþlandýðý Ýlk Günü Anlatýyor: