Tarihsel Roman [Paperback ed.]
 9789756790724 [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

TARiHSEL

ROMA /

TARİHSEL ROMAN

--

. György Lukac:ı; (1885-1971) - Macar filozof. estetikçi, politika. Q.

Budapeştt. Berlin ve Hcidelberg'de felsefe egitimi aldı. Hegel

ve Marx'm eserlerini inceıedi. 1918 yılında Macöar Komüni51

Partisi'ne girdi. Egitim ve KUlıür halk komisen olarak Macar Sovyet Cumhuriyeti'nin kurulu�unda etkin rol aldı.

Macar .sovyet Cumhuriyetinin yıkıl*mdan sonra Viyana'da ya­ şamaya �ladı (1919-1929). 1929-1933 arasında, Berlin'de ya­

şadı. ama Naıiımin yükselişinden sona, ı 945'e kadar yaşayaca­

LI Moskova'ya geçti. Marx-Engels-Lenin Enstitüsü'nde plışma­ .

ya başladı ve çeşitli dergilerde yawı.

Sovyet Yazarlar Birli!i'niri üyesidir. 1945'te estetik. ve felsefe . profesörtı olarak Budıı.peşıe Üniversitesi 'ne döndü.

1949'dcn itiban:n MitCar Bilimler Akademisi üyesidir. 1956'da, .

lmre Nagy başkanlı!ındaki hükümet kabinesinde görevaldı. H�lıca Eserleri: Ruh ve Biçim, Roman Kuramı, Tarih ve

SınıfBi·

linci, Tarihstl Roman, Edebiyat Kuramı ve Marbi.vn, Genç He· gel \it Kapitalist Topıumun $orunlan, Gerçıkçiligin Tarihi Oz.e­

"rine, Varoluşçııluk mu Marksiun mi, Ak/ın Yıkımı, Shelling'den Hilltr'e Irrasyonalivnin Yolu, ütetiliıı Oı:yoplSl, umin: u­

niıı'in DUşUnetlerinin Karşılıkll/li/kisl 01.trine Bir Ineefeme. Toplumsal Yaşamın Omotojisi Ourine.

ca epo.

.

. .

.

C EPOS YAYINLARl-61

Bilim-NJsefe-PoIiıika Kilaplan-J2 GyÖf&)' Luldç, TARIHSEL ROMAN

Macarcadan ÇeYiren: Isrmil Dolan Yayıma Halınayan; EfcHrncnl()ıkaya Kitabın Orijinal Adı:

A. rörıi�lmi reflinJ CEpos Yayınlan, 2008

C KJ:ıai&8oIza lrodalmi ü,yrıökK" 2008

Dllıelıi:

Blki Aleındaı Kapak. Tasanmı: Memit Kayaoı1u Diı.gi ve Baskı öncesi Hazırlık: '''''' Baskı ye Cılt: Söucscn Maıbaa.ıı(0312)39521 1 0 Birinci Baskı,Ankara 2010 ISBN: 978-975-6790-n-4

Sertifika no: 16468

ISPOS YAYıNLARı GMK Bul�arı 6Ot'2O (0bS70) Malı"pe-Ankanı, Tel.FH: (0312) 232 1470. 229 98 21

eposyayinlari@cposyıyinlari.com www.cposyayinlari.oom





.

.

.

.

Içindekiler.

,

.



,

.

Gy6rgy Lukdcs Hakiwıdal 7

,



ÖNSÖZlIJ •

i. TARiHSEL ROMANINlN KLASİK BiçiMi

ı. Tarihsel Romanının Ortaya Çıkışının .

.

ıg

..

Toplumsa] 've Tarihsel Koş1.!lları

c

21

2. Walter Scott

35

3.,Klasik Tarihsel Romanın Romantizmle MüCadelesi' ll. TARİHSEL ,ROMAN ve TARİHSEL

DRAMA .

'.

77

107 '.

Birbirinden Ayr�ımasırun Ardındaki ·1. Epik ve Dmmanın .

Hayat Olguları-



112

2 Dramatik KarakterTasvirinin FarklıllAı

133

3. Alemlik Meselesi,

161'

4. Epikte ve Qramada Çauşmanın Tasviri

1'74

5. Dramada ve Dramaturjide

Tarihselcili�in Gelişiminin Anahatları

192

iii: TARİHSEL ROMAN v�

BURJUVA GERÇEKÇiLiCiNiN .UURAN!.

ı . 1848 Devriminden Sonra Tarih Anlayı�nıda DeAişikJikler 2. Özelleştirme. Modc�izm ve Egwtizm

3. Avaın Muhaliflerin Natüralizmi

.

,

4. C. F. Meyer ve Tarihsel RomaQın YeniTipi

5. ÇöküşUn Genel !3�ilimıeri ve Tarihsel Romanın.

Ayn BirTür Haline Getirilmesi

215 219 '233 262 281 294

IV.

DEMOKRA1iK HÜMANizMiN TARİHSEL ROMAN)

315

i. Emperyalist Dönemde Hümanist Protesto Edebiyatının Genel özellikleri

321

2. Halkçı Karakter ve Gerçek Tarihsel Ruh

352

3. Biyografi Formu ve Problemati�i

376

4. Roınaın Roııand'ın Tarihsel Romanı

402

5. Yeni Hümanizmin Tarihsel Romanda Gelişim imkanlan

415

György

Luk�cs Hakkında"

Macar Cilermf. estetik.çi, politikacı. Budapeşıe. Ber­ lin ve Heidelberg'de felsefe e�it imi aldı. Başlangıçta G. Simmel ve M. Weber'in etkisinde kaldı. Daha sonra Hegel ve Marx'ın eserleri­ ni inceledi. 1918 yılın da Macar Komünist Partisi 'ne gi rdi Egitim ve Kü l tü r halk komiseri olarak Macar Sovyet Cumhuriyeti'nin kurulu­ şunda etkin rol aldı. Macar Sovyet Cumhuriyetinin yıkılışından sonra Viyana'da ya­ şamaya başladı (1919-1929).1929-1933 arasında Berlin'de yaşadı, ama Nazizmin yükselişinden sona, 1945'e kadar yaşayacagı Mos­ kova'ya geçti. Marx-Engels-Lenin Ensıitüsü'nde çalışmaya başladı ve ç eş itli dergilerde yazdı. Sovyet Yazarlar Bi rli�i nin üyesidir. 1945'te estetik ve felsefe (l885-1971)

-

.

'

profesörü olamk Budapeşte Üniversitesi'ne döndü. 1949'dcn itibaren Macar Bilimler Akademisi üyesidir. 1956'de. Imre Nagy başkanlıg;ındaki hükümeı kabinesinde görev aldı. Bu yüzden revizyonistlikle suçlandı ve Macar Komünist Partisi 'nden ihraç edildi (60'11 "yılların orta1arında partiye yeniden alındı).

Başlıca Eserler i: Ruh ve Biçim (1911), Romaıı Kuramı (1914-

Tarih ve SımfBilinci (1923), Tarihsel Roman (1936), Edebi­ yat Kuramı ve Marksizm « 1937), Genç Hegel ve Kqpitalist Toplu­ mun Sorunları (1938, y ayım larihi 1948), Gerçekçiliğin Tarihi Oze­ rine (1939), Varoluşçuluk mu Marksizm mi (1948), Aklın Yıkınu. ı 916),



Dünya Ansildopcdisi serisindeki Rusça aslındaD ArifB�rb�rollu tarafından kısaltılarak çevrilmiştir. 7

8

i

.

Shelling 'den mt�er'e pl$ı

TARIHSEL ROMAN

Irra sYC?tUllivn in

(ı -4. Ciltlerin Rusça baskısı

.

.





Yolü (1954), Esıeıigin ÖZy�­

1985� 1987), Lenın,:

şüncelerinin KarplıkJı Ilişkisi Üzerıne Bir İnceleme (Rusça baskısı 1990,)' Top!umsa(Yaşamı'n Onıatojis; Ozerine '

vb .

if

Lukacs'�n "maddi temelde ade kuramılsomuı{aştırma"nı [ya­ "bancılaşma ve şeyleşme. -y.n.] işl�iği Ta r ih ııe Sınıf Bilinci adlı es�ri, Maurice Merleau-Ponty'ye göfe, "uzun süre Batı Marksizmi diyebileceğimiz Marksizmin kutsal kitabı olmuştu." Luk�cs'ın · maddi temelde ifade kuramı, Marksist di-yalekti�in felsqfi kavram­ şının ,20. y�zyılda yapı.lmış ilk 'bütünlüklü çalışmasıdır. Bu eserde . ça:�daş topfumsal süreçlerin ilkeselolarak önemli nitelikleri yansısını bulur: Toplumsal bütünlugun evrimine jlişkh1 toplumun ve in­ sanlı�ın alda uygun düşünce ür tmedeıd ,gözle görülür yet�rsizli�i; , dünyanın büyuye,n 've evrenselleşen, fazlasıyla klasi� �itelikte ..bir m,etafizik v� ont�oji üreten rasyonalizasyonu; sonuç olarak. top- ' lumsal aklın (ço�unlukla 'büyük ekonomik de�şimlerıe birlikte gerçekleşen) evriminİn irrasyonel niteli�i ile "ya�m'için . şeylerin" ö7..e1 dünyasının yaratılmasında rasyohalizmin ulaş[J�I' çok kes,kin yorumundaki gerçek Marksizm, bu konuda karşılıldı direnç'içinde­ 'diyalekti� eAretilemelerle, belli ,bir sistem çerçeveshıde bir araya geti�lf!1iş ve eleştirel (em�ıde yoruml�nmış dünyadaki yabancılaş­ ma olgularıııın roplamı oIş.rak ele 3ıınmalı ve anlaşılmalıdır (Sçınra­ dan Habermas, Lukacs;ın kavrayışının Max Weber'in rasyonallik ,şemas' ı ile Horkheimer 've Adama'nun "maddi temelde ifad'c cdi­ len" düşünceleri arasındaki ba�Janu halkasından başka bir şey ol­ madığını belirt , ecektir), tirip bir kategoriye dayandırdıktan'sonra, topl umsal rusyanal izasyo­ :nun Weberci tahlili�i Idşiliksiz ekprlomik süreçle ilişkilendi' OOU hareket tCQrisinin ' sınırları d .ışın alanı. na olarak gÖStermeyi başarmış olan Weber'in' bu aynntııi incelemeleri­ nin anl,amını, bizzat Lukacs'ın kendisi, mun sosyallik ve . Marx,'ın böyle bir �guya, bu 'olgunun (insanların karşılıklı etkileşi-

·





·

ki

i i. .

i ,

GYÖRGY LUKACS HAKKINDA

9

minin· sonucu' sayılan) maddeselli�ine, maddi temel?e ifiıde edilişi­

n� ve yabancılaşmasına eğildiği gibi, bilinçli olarak özel bir ilgiyle .

eğildiğini sanmıştır. "Maddi temelde ifade"nin toplumsallaşma. sü­ reçlerinin hiyerarşisi ·içindeki özel konumu, Llikacs'a göre, gerçek­

.

len, sanayi toplumundaki mal değişiminin - toplumsi:ı.J".aklın. varlığl­ nın evrensel bir kategorisi olarak - egemen toplumsal biçimine da­ yanmaktadır. Yine Lukacs'a göre,'ça�daş rasyonel emek süreci, bir dereceye kadar uzmanlaşmış v·e özel nitelikler. taşımayan ernekten .

başka bir şey olarak yorumlanmamaıı. Makineler tOpluluğunun ıe­ sadüfen birbirine karşı oldulçlarım gösterirken, Lukacs'a gÖre, fark­

lı düzeyde ra�yonalleştirilmiş . nin net olarak hesaplanmasıyla her tüketim değeri mala dönüşürkent· çağdaş emek belirli bir nitelikten çıkarak temiz bir �icelikseJ olgu' haline gelmektedir. Ayrıca, bireyi ezen toplumsal-doğal yaşafnın do­ ğa yasalarıua uygunluğu, Lukacs'a göre, ne denli büyükse, o Oran"­ da derinliğine kavrarur, nesnelerin "maddt temelde ifadesi" aslında . . . insan YŞ,lnusı için tetıdiı oluşturmakJlldır, çünk.ü insanların ruhsal ve zihinsel yaşamlarınin açığa Çıkan en gizli 'yönleri nesnelere dö'

. nüşmektedir. "Birey, mekanik sisteme mekanik bir parça olarak. da­ hil edilmektedir", kişiliAi "maddi temelde ifade edilmektedir" ve "seneıle alınıp satılmaktadır." Düşünmenin karşılıklı direnç tipi·'­ maddi temelde ifade,- -insan eylemi üzerinde kendini egemenlik

.

aracı olarak gösterir.. bununla birlikte insanların kölelik nesnesi ·01-

maktaiı (kendi eme�inin sonuçlarından) uzaklaşma, kendini uzak · tutma isteAi olumlu sonuç verir. Örneğin,.Lukanın hayatını dolduran o.laylar silsilesi-

WALTER SCOTT

'9 .

Ilin oldukça zengin anlatımı olmadı�nı, insani ve toplumsal açıdan iinemli belirleyici unsurların işlenmesi olduğunu bu yazarlar da çok iyi biliyordu, Goethe, Wilhelm Meister'i daha sonraları Scott ve Bal:

z(lc'ın işlediginden k..ıyas kabul etmez şekilde daha az dramatik res· metmiştir; 7..engin konu anlatımı'yla kimi olayların tasvirinde artık ta· ınamen yogunlaştırma yöntemini izliyor. Çlrnegin Wılhelm Meis· lcr'in Serlo tiyatrosuyla ilişkisi tamamen Hamleı'in temsil edilmesi problemine odaklanır, Goethe'de de tiyatronun mükemmel kapsam·

i ] tas"iri, Serlo tiyatrosunda geçen olaylarının ayrıntılı, mükemmel kronolojisi söz konusu degildir.

Olayların dramatik olarak yoğunlaşı]nlması ve kuvvetlendirilme·

si hiçbir şekilde Walter Scott'un radikal yeniliği degildir, sadece da· ha sonraki gelişim aşamalarının en önemli sanaLSal ilkelerinin ken·

dine özgü bir özeti ve geliştirilmesidir. Fakat Walter SeOlt bu yeni· liği bir büyük tarihsel dönüm noktasında ve çağın gerçek ihtiyaçla· rma uygun olarak gerçekleştirdiği için, yeniliği roman tarihinde ay·

nı zamanda bir dönüm noktasıdır. Nitekim tam da tarihsel roman' söz

konusu olduğunda kapsamlı bütünlüğü mükemmelen yakalamanın cazibesi olağanüstü derecede büyüktür; tarihsel gerçeklere sadak.ate yalnızca bu tür ayrıntılı bütünlükle ulaşmanın mümkün olduğu inan·

cı aldatıc]�ır. Eleştiri yazılarında özellikle Balzac'ın oldukça keski.n ve açık şe,kilçle gösterdi�i gibi bu yine de tamamen yanılgıdır. Eleş· tirilerinden' birinde Laıouehe'un tamamen unutulmuş tarihsel roma·

nı /..ed hakkında şunları söylüyor: "Romanın tümü iki yOz sayfa ve bu sayfalar boyunca iki }'Uz olay ele alınıyor; mOellifin yeteneksiıJitini .oiguların böyle yı�lnlaşlJrılmasından başka hiçbir şey daha iyi ifşa edemez . . ... Yetenek olguları ortaya ç!ka. ran sebepleriiı tasvirinde, tarihçilerin tutkulmnı ihmal etıigi insan kal· binin sırlarında kendıni gösterir. Romanın karakterleri tarihsel şahsiyet· lerden daha zeki olmaya neredeyse mecbur kalırlar. Oncekileri dirilı· mek ge.rekir, sonrakiler ise zaten yaşam]şlard]f.. Sonrakilerin varlıgmı, davranışları ne kadar tuhaf olursa olsun. kanıtlamak gerekmez., önceki· lerin varlıtı ise genel tasvip gerektirir. "Aç]kt]r ki bir tarihsel dönem ve aktörlerinin hayaı koşulları ne kadar uı.ak.sa. eylemin de o nispcHe- bu hayaı koşullarını açık ve plastik şekilde önOmU7.de canlarıd]nnaya odak· 'Ianması gerekir; dolayısıyla, bu hayaı koşullarından kaynaklanan o özel psikolojiyi n: eti�i tarihsel bir tuhaflık olarak görmemeliyiz, insanlıgın

TARIHSEL ROMANIN KI,ASIK RIÇ1M!

so

bi:deri ilgilendiren ve harekete geçiren bir gelişim saf1ıası olarak yaşa­

malıyız.."

o halde tarihsel romanda söz konusu olan şey büyük tarihsel olay­

ların yeniden anlatılması degiı, bu olaylarda rol oynamış insanların �iirsel olarak diriltilmesidir. Görevimiz. insanların hangi toplumsal

ve insanı gUdlilerle dUşUndUgünü, hissettigini ve davrandığını tarih­

sel hakikane vuku buldu�u şekliyle tecrübe edilebilir hale getirmek­ tir. Şiirsel tasvirin ilk bakışla paradoks gibi görünen, fakat daha son­

ra tamamen sarih hale gelen yas ası şudur. Görünürde önemsiz olay­

lar, görünürde önemsiz koşullar, eylemin toplumsal ve insanı güdü­

lerinin hissettirilmesine dünya tarihinin bUyük, anıtsal dramıarından daha uy gun�ur. Balıac, Stendhal 'in Charlreuse de Parma 'sırun

eleştiri sinde, Stendhal'in dehasını hayranlıkla övüyor, çünkü Stcnd­ hal saray hayatının geniş kapsamlı tasvirini tam da küçük bir İtalyan

devleti bünyesinde yapmıştır. Balzac, Mazarin ve Rkhelieu civarın­ daki büyük savaşlarda da vuku bulan tüm toplumsal ve manevi ih­

tHafJarın Parma sarayının mütevazı mücadelelerinde hissedilebilir

hale geldigini vurguluyor. Balzae'a göre bu mücadeleleri, sadece

Parma'da entrikal an n siyas1 içerigi kolay anlaşılu oldugu için, he­ men dolaysız eyleme tercü me edilebil ir olçlugu için bile Stendhal 'in

yöntemiyle şiirsel olarak daha iyi anlatmak ve insani-manevi tepki­

lerini dolaysız bir açıklıkla ortaya koymak mümkündür; Mazarin ve Richtlieu etrafındaki entrikalann içeriğini oluşturan büyük prob­ lemler roman için ancak aAıf ve cansız safra anlamına gelir.

Balzac düşüncelerini tarihin epik olarak zapt edilmesinin en kü­

çük ayrıntılarına bile yayıyor. Eug�nc Suc'nun, konusu XıV. Louis zamanındaki Cevennes ayaklanması olan romanlarından birini eleş­

tiriyof.,Suc modern bir amatör gibi tüm seferi ayrınularıyla, tüm çar­

pışmaları anlatarak tasvir etmiştir. Balzac bu girişi me keskin bir şe­

kilde karşı çıkmıştır. Şöyle diyor:

"Savaştaki olayları belirli bir kapsarnın ötesinde tasvir ediyor olması edebiyat açısından imk5.nsızdır. Cevennes daR;larıru, Ctvennes ler ara­ sındaki düzlükleri. Languedoc platosunu hissedilebilir hale getirmek, her yerde ordular yllrilımek, her çarpr�mayı anlatmak: Walıer Scon ve Couper bu görevin kendi güçlerini aşıı�ını dUşünürlerdi. Eserlerinde as'

WAı.:t'ER

srorr



la koca koca seferler anlatmamı�lardır, mücadele eden her iki kitlenin ruh halini daha küçük çarpışmalarla hissettinnekle yelinrni�lerdir. Fa­ kat üstelik sergilerneye salıiden teşcbbils ettikleri bu daha küçük çarpış­ malar bile onlardan oldukça UZun hazırlıklar talep ermişıir." Balıac'm sözleri sadece Scott ve Cooper'ın tarih tasvirlerinin güçlü vasfını değil, larihsel romanm daha sonraki büyük, klasik tcmsilcile­ rinde de görülen gelişim çizgisini de niıeliyor. Söz gelişi Tolstoy'un Napolyon savaşlarını gerçekten tüm boyut­ larıyla ele aldıgına inanmak yanılgı olur. O her halükArda başkarak­ terlerinin insanİ gelişimieri açısından öze[likle önemli ve karakteris­ tik olan sadece bazı gelişigüzel seçilmiş epizoılar sergiler. Tarihse[ roman alanındaki dehası, bu epi7..otlan Rus ordusunun ve - bunun üzerinden - Rus halkının tüm ruh halinin vurgulu şekilde dile gele­ cek şekilde seçmesinde ve biçimlendinnesinde gizlidir. Savaşın et­ ratlı siyasi-stratejik problemlerine de girmeye teşebbüs ettiği yerler­ de - örneğin Napolyon tasvirinde - tarih felsefesi izahıarı içerisinde kayboluyor; üstelik sadece Napolyon'a karşı tarihsel olarak sahte bir tavır takındıgJ, tarihsel olarak onu anlamadıgı için degil, yaı.ariık­ la ilgili sebepler dolayısıyla da. Tolstoy sanatsal yedek malzeme sunmayacak kadar bilyilk bir yazardı. Elindeki malzeme sanatsal olarak işleyebilecetinden fazla oldugunda edebiyatın ifad� araçları­ nı temelli bir kenard bırakmış ve konusunu düşünsel araçlarla orta­ ya koymayı denemiştir. Tam da bu yolla Scotı'un romanl8.{mm 8al­ zac tarafından yapılan tahlillerinin doA;ruluguna ve Balzac'ın Sue eleştirisine pratik kanıt sağlamıştır.

..

fr

O halde tarihsel romanın görevi tarihsel koşulların ve şahısların

varlıgmı ve tam da böyle olduldarım

şiirsel araçlarla kanıtlamaktır.

Scott'la oldukça yüzeysel olarak "yerel renklere sadakat" olarak isimlendirilen şey aslında tarihsel gerçekligin şiirsel olardk kanıtlan­ masıdır. Aslına sadık bu renklendirme tarihsel olayların, kendi kar­ maşık dokularıyla, karakterlerle olan sayısız etkileşimiyle, geniş varlık koşullarının resmedilmesinden başka bir şey değildir. ''Taşıyı­ cı" ve "dünya tarihi açısından önemli" bireylerin farkı tam da olay­ ların varlık sebebiyle olan canlı baglantıda belirginleşir. Öncekiler varlık sebebinin en küçük sarsınıılarını şahsi hayatlarının doğrudan

TARIHSEL ROMANIN KLASIK BIÇIMI

52

birer sarsıntısıymış gibi yaşarlar, sonuncular olayların önemli özel· liklerini davranış motifleri 'halinde özederler, kendi etkinliklerinin motifleri haline ve kitlelerin davranışı etkileyen ve yönlendiren k.IŞ- ' k!Tüc! gi.içlC?r haline getirirler. "Taşıyıcı bireyler" zemine ne kadar ya­ kınlarsa, tarihsel ] iderlilıe ne kadar az ehillerse, gündelik hayaılann� da ve dogrudan ruhsal tezahürlerinde varlık sebebinin sarsıntılah o derece açık ve belirgin şekilde kendini gösterir. Bu te7..ahürler do�1 olarak kolaylıkla tek yanlı, hatta yanlış hale gelirler. Oysa genel ta­ rihi manzaranın kaleme alınmasının sırrı tam da sanatçı tarafından varlık koşullarının sarsıntılan sonucundan oluşan tepkilerin seviye­ leri arasında zengin, oüanslı geçişlerle dolu bir etkiıeşim oluşturul­ masın�; ayrıca kitlelerin canlı kendiligindenli�i ve lider kişiliklerin

çagm

imldinlarına göre azami düzeydeki tarihsel bilinci arasındaki

bağlanunın ortaya çıkarılmasında gizJidir. Bu baglantılar tarihin öğrenilmesi açısından belirleyici bir önemi haiıdir. Siyasi olarak büyük halk liderleri, kendili�inden tepkilere 'karşı olaganUstU derecede ince duyarlığa sahip olmalarıyla da teba­ roz ederler. Dehaları, bir katman veya bir sınıfın ruh halinde gerçek­ leşen değişimleri, dahası ,tamamen zayıf ve önemsiz te,zahürler şek­ linde bile olsa, olapnüstü. hızlı fark etmelerinde, aynı zamanda bu ruh hali ve olayların nesnel seyri arasındaki bağlantıyı genelleştire­ bilmelerinde kendini gösteriyor. Algılama ve genellemeye olağanüs­ ıü yatkınlık büyük lider şahsiyellerin kitlelerden öğrenme olarak isimlendirdijti şeyin temelidir, Lenin,

Koruyacaklar mı? isimli

Bolşevikler Devlet iktidarını

broşüründe bu etkileşimin ,ilginç bir örne­

ğini anla�yor. 1917'de, Petrograd proletaryasının Temmuz ayaklan­ ması bastırıldıkran sonra Lenin, şehrin varoşlarından birinde işçiler . yemeğini nasıl hazırladık. arasında yaşamaya mecbur kalmıştı. Ögle larını anlatıyor. Evin hanımı ekmeği getirir. Kocası şöyle seslenir: "İşte bak, ekmek ne kadar güzel. Şimdi elbette kötü ekmek verm�.

,

ye cesaret edemiyorlar. Peırograd'da iyi ekmek olabileceğini de ar­ tık neredeyse unutmuşıuk." Lenin şöyle ilave ediyor:

"Temmuz günlerinin bu sınıfsal degerlendirmesi şuşkin de Scott gibi romanlarında halk hayatının büyük, kritik dönüm noktalannı ıasvire gayret etmiştir. Halkın maddi ve manevi hayatının sarsınlısı onun için de sadece yaralı için hareket noktası de­

gildir, tersine onun merkezi ödevidir. Tarihteki bir büyük insan onun için de yalıtıtmış olarak, başlı başına, bir tür esrarengiz psikolojik "büyüklük" dolayısıyla değil, halk hayatlOın önemli hareketlerinin •

temsilcisi olarak önemlidir. Puşkin, Pugaçov'da ve i. Petro'da etkileyici tarihsel gerçeklige sahip, insan olarak sahici, unutulmaz şekil­ de önemli tarihsel karakterleri bu temel lizerinde yaratır. Bu büyük­ lüğün sanatsal temeli ise onda da halk. hayatının kesin özelliklerinin

K�sIK TARİHSELROMANIN ROMANTIzMu: MÜCADELESI

87

tarihsel bakımdan gerçekçi şekilde karmaşık ve birbirine girmiş res­ midir. Puşkin "vasat kahramanlarını" tarihsel buhranın büyük insani ihtilafları içerisine yerleştirmesiyle de Scott örnegini takip ediyor. Olagandışı İmtihanlar ve ödevler yükler omuzlarına ve şimdiye ka­ darki vasatlıklarına ulaşmalannı bu gergin durumlar içerisinde sergi­ ler ve içerlerindeki gerçegi ve hakikatİ, yanı sıra halkm insarn ba­ kımdan gerçegini ve hakikatini hissedilebilir kılar.

Fakat Puşkin hjç�jr şekilde ScoU'un sıradan bir takipçisi değil­

dir. Estetik anlamda üstadından daha yüksek türde bir tarihsel roman yaratır. "Estetik" kelimesini kastcn vurguluyoruz. Çünkü tarih anla­ yışı konusunda Puşkin Scott'un izini takip eder; Rus tarihine onun yöntemini uygular. Fakat Manzonj gibi - kendi kişiliğinin farklılığı­ na ve iki ülke arasındaki farklılıklara uygun olarak, başka biçimd e ­ o da sanatsal jnsan tasvinnde, hikayenin estetik bakımdan şekillen­ dirilmesinde ScoU'un ötesine geçer. Çünkü Scou hikayenin büyük tarihsel ana hatlarında, karakterle­ rinin derin toplumsal ve tarihsel psikolojisinde her ne kadar deha ol­ sa da sanatsal olarak birçok açıdan aynı yüksek noktada durmuyor. Burada pek de başkarakterlerinin sıklıkla banal ve alelade tasvirini düşünmüyorum, daha ziyade tüm ayrıntıların nihai anlamda sanatsal olarak işlenmesini, karakterlerin kimi hayat belirtilerinde giı.li bulu­ nan insani gUzelli�n tutarlı şekilde yaraııhverişini düşünüyorum. Seou buralarda - Gocthe ve Puşkin'e kıyasla - sıklıkla biraz umur­ samaz ve yüzeyseldir. Dahiyane gözleri tarihsel olaylarda tarihsel, toplumsal ve insani bakımdan önemli özelliklerin neredeyse sonsuz zenginliğini görüyor. Fakat çogu kez bu şekilde gördüklerini epik bakımdan açık ve alımlı biçi mde, anlatma hevesinin kendiliğindenli­ giyle yansıtmakla yetiniyor; fakat sanatsal bakımdan bunun ötesine geçmiyor. (Bu dahiyane kendiliğindenligin gerisinde derin ve zen­ gin tarih bilgisi, önemli hayat deneyimi vs. saklı bulunması, sanınm, daha fazla açıklama gerektirmez.) Puşkin ise hakikati görmenin ve işlemenin bu seviyesinin ötesi­ ne geçer. Sadece, dünyayı zengin ve dogru gören bir şair degildir, fakat aynı zamanda ve öncelikle sanatçıdır; Belinski'nin sözleriyle: Şair-sanatçı. Fakat Puşkin'in sanatçı niteliğini sadeee sanatsal bir iş, güzeııik uğrunda sürekli bir gayret �veya bazen bu giln de olduğu gi-

88

, TARIHSEL ROMANIN KLASiK BıÇI�1l

bi, modern estetikçilik) olarak anlamak yüzeysellik olurdu. Güzel· Jik, sanalSaLmükemmellik arzusu Puşkin'de rok daha derin ve insa­ nidir. Onun içerisinde de bulunabilen mutlak insanilik Gocthe'ninki gibi tarih ' anlayışının Scott öncesi dönemine ait degildir. Tarihsel olarak verili olanı, çağca ve sınıfça belirlenmiş olanı asla terk etmez, fakat eS,tetik bakımdan temiz ve basit politikasıyın her oluşu güzel­ lik sahasına yükseltir, bu arada hikayeyi ve hissiyatı (tarihsel somut­ luktan vazgeçmeden), klasik yolla, insan1 ookımdan IUzun:ıunca sı­ nırlar. Güzellik Puşkin'de,sadece mutlak estetik veya tam olarak es­ tctiun. ilkesi değildir. Soyut biçimsel taleplerden, şairin hayatlan kopmasından de�il, tam tersine şairin hayatla tamamen derin ve sar­ sılmaz bir ilişki iyerisinde olmasından yola çıkar. Modem sanatın bu biricik, klasik aradaki safhasını Rus gelişiminin kendine özgülü�ii mümkün kılmıştır. Bu sanat, tüm o zamana kadarki Avrupa gelişimi seviyesindedir; hayatın problemati�ini içerik bakımından kendinin kılrruştır, fakat bu problematikle sanatsal politikasının açıklığını' yıp- . ratmaya ve bu güzelli�in hatm için hayatın zenginligine sırtını dön­ meye' henüz mecbur kalmamıştır. Rus edebiyatında Puşkin döneminden sonra hemen başka akım� lar hakim olmuştur. Puşkin güzelligi yaraıışıyla sadece Rus edebi­ yatında biricik kişi degildir. Büyük çagdaşı, genç Gogol tarihsel

ro­

mana tamamen farklı şekilde yaklaşmıştır. Büyük mrihsel anlatısı

Taras Bufba

Scott'un en önemli temalik çizgisini, kapitalizm önce­

si toplumların. kabile sisteminin trajik çöküşUnün rasvirini daha ile­ riye götürür. GogoJ'ün anlallsı Scott'la kıyaslandığında iki noktada yeni unsurlar getirir; daha dogrusu tematiğin kimi taraflannı Scou'tan daha keskin vurgular. Öncelikle: Eserinin temel konusu, Kazaklann Lehlerle savaşı Scou'un temaıiğinden daha mill'i, daha homojen, daha epiktir. Gogol bu daha geniş, daha epik tasvirin im-, . .

kanlarını bizzat · tarihsel gerçeklikıe buluyor, çünkü Kazaklar, Scott'un daha gdişmiş kültüre zorla soktuğu. Ingiltere 've İskoç­ ya'n.ın nihai sınıf savaşlım içerisinde daima bilfiil sadece oyuncak olan İskoç klanlarından daha ' �ıinsız, daha birleşik olarak tavır alırlar ve davnmırlar. Temaliğin, imkanlarını Gogot'ün, bu gerçek büyük sanatçının ayrıntılarıyla incdeyebileçegi şahane, kimi zaman neredeyse Homerosvari, milli-epik genişliği buradan kaynaklanır.

KU-S1K TARIHSa. ROMANıN ROMANl1ZMLE MÜCADELESI

89

Fakat Gogol yine de Kazakların dünyasırun yıkılışının trajik zo.­

runlulu�unu mükeinmel şekilde anlayan bir modern şairdir. Tüm

eserin zengin epik yapısına neredeyse dramatik yogunlukta bir trajik

feHiketi, başkahramanın bir Lch soylusunun kız.ına olan aşkı yüzün­

den halkına ihanet eden ogullanndan birinin trajedisini inşa ederken

bu zorunlulugu oldukça kendine özgü landa tasvir ediyor. Burada Scott'ta genelÜkle oldugundan daha dramatik bfr motif o'lduğunu

Belinski de kaydetmiştir. Dramatik unsurun arttırılması tüm eserin

zengin epik niteliğini yine dc yok etmiyor. Gogol, gerçek üstatların

tutumlu politikasıyla bu trajik epiZodu tüm esere ,organik olarak in­

şa edebiliyor ve bunuı;ı yanında söz konusu olanın bireysel bir du­

rum olmadığını, tersine temel problem olduAunu, yani il�el bir top­

lumun, etrafındaki daha yüksek kültürün etkisi altına girmesi oldu­

ğunu, tüm bir toplumsal ol1Jşumun zorunlu yok oluşunun trajedisi

olduğunu hisse�tircbiliyor.

Tarihsel roman içi n sürdürülen kararlı düşünsel mücadeleler ve

geliştirilmesi uğrundaki kararlı adımlar Fransa'da atılnuştır. O za­

manki Fransa'da Scott'un gayretlerinin Manzoni veya Puşk.in, Co­

oper veya Gogorün eserlerinde olduğu gibi ileri götürüldüğünü

gösterecek tek bir tarihsel roman bile yazılmamıştır, fakat roman­

tiz.m dönemi tarihsel romanı Fransa'da Avrupa'nın herhangi bir ye­

rinde olduğundan daha önemli yaratı/arla kendini' göstenniştir ve ro­

mantik tarihsel romanın teorik bakımdan formüle edilmesi de di�er

ülkelerde olduAundan daha ilkesel düzeyde gerçckl�ir. Bu tesadüf

değildir, bilak'is tarihin ilerici veya gerici anlayışı uArunda verilen mücadelenin, Restorasyon dönemi Fransa'sında tüm milli gelişimin ,

çok daha dolaysız toplumsal ve siyasi meselesi olmasının zorunlu

sonucudur.

Do�al olarak bu mücadeleyi burada tarihsel olarak bütUn boyut­

larıyla tanıtamayız. (..elişkinin açıkça aydınlaıılması için sadece ro­

mantik akımın tarihsel roman alanında en karakteristik teorik mani­

festosu olan Alfred ·de Vigny'nin

Cinq Mars isimli

romana yazdıgı

önsözü inceleyelim, Önşöz.ün başlı�ı şöyledir: "Sanatta hakikat hak­ kında",

Vigny tarihsel romamn, aslında tarihe olan ilginin, olağanüstü

yaygınlı�ından hareket eder. Bu olguyu tamamen romantik ruhla kaYrıyor.

TAıılllSEL ROMANIN KLASIK BiçiMI

" II" pll1ll'/ ,liye Y:l'l.lyor- gözıerimizi kroniklerimi:.ı:e çevimişlik, sanki ',n,I,...I' lıUynyerck ve biiyük olaylara dogru ilerleyerek, kendimize genç­ i,� 1"1:1111L:.:. 1'1: /IiliIII yaııılgıları hakkında bilgi vemek için bir anlıgına .Imııyordıık." (Vurgu benim, Gy. L.) IILI if.ıde siyasi ve ideolojik olarak fevkalade önemlidir. Çünkü

' Vigııy bur.ıda romantik tarih yazımının amacını çok açık olarak ifade ediyor: Fransa'nın dcvrim savaşları sonucunda ulaştığı erkeksi ol­

gunluk, dönüp tarihteki yanılgılam bakmaya müsaade ediyor. Tarih­ le meşgul olmak, bu yanılgılann açı�a vurulmasına ve gelecekte on­ lardan kaçınabilmeye hizmet eder. Vigny'nin gözünde dogal olarak her şeyden önce Fransız Devrimi böyle bir yanılgıdır. Fakat Vigny ve diğer çoğu Fransız meşrutiyetçinin tarihe bakışları şu şekildedir: Devrimi yairtılmış ani bir olayolarak değiL. daha ziyade Ffzis),on ilkeleri baluınından Shakespeare'in Yunanlılarla tamamen uyuştugu­ nu kararlı şekilde vurgulayan Lessing tamamen haklıdır. Aralannda­

id fark tarihseldir. insani baglamlarm nesnel, toplumsal-tarihsel ba­ kımdan karmaşıklaşınası, çatışmanın yapısını bizzat gerçeklik içeri­ sinde daha karmaşık ve girift hMe sokmuşttır. Shakespeare draması­ nın komJX>zisyonu gerçegin bu yeni durumunu, aynen Aiskülas ve Sofokles lragedya1arı�ın şeylerin antik Atina 'daki daha basit duru­ munu yeniden üreımelerinde oldugu gibi, aslına sadık ve geniş kap- ... samlı şekilde yansıtıyor. Bu tarihsel dönüşüm Shakespeare'de dra­ manın kurgusunu niteliksel olarak yeniliyor. Dogal olarak buradaki yenilik, sanatsal olarak tasvir edilen dünyanın zenginliginin görü- · nürdeki, basit artışı degildir. Aksine Shakespeare, toplumsal ve İnsa­ ni harekeı.lerin tipik ve çeşitlilik arzeden, ama tipik biçimde zaruri olana indirgenen bir çeşitlilik arzeden, tamamen yeni, ve orijinal bir sistemini icat etmiştir. Shakespeare dramasının en temel esası Yu­ nanlılannkiyle aynı ilkeler üzerine kuruludur; tam da bu yüzden, bu dramanın biçiminin tamamen başka olması gerekiyordu. Bununla birlikte, Lessing'in tahlilinin gerçeklik ve derinliği cn açık şekilde olumsuz ömelderele kendini gösteriyor. Yaygınlaşmış genel önyargıya göre olay örgüsüniln görüntil itibarıyla yogunlaştı­ rılması, rol alanların sayısının büyük miktarda azaltılması vs. tama­ mıyla dramatik bir eAilimi temsil eder; renkli ve sık sahne degişim­ leri, faal karakterlerin fazla sayıda olması vs. ise drama dahilindeki epik e�iJim anlamına gelir. Du anlayış yüzeysel ve haıli.lıdır. Bir dra-

EI'IK ve DRAMANıN AYRılMASı

119

manın gerçekten dramatik mi yoksa "romanlaştırılmış" nitelikte mi oldu�u sadece biçimsel ölçütlere baıtıı degildir, "hareketin bütünsel­ ligi" meselesini nasıl çözdü�üne ba�lıdır. Bu bakımdan tragtdie classique'in kompozisyon tanını etraflıca inceleyelim. Bu, ünlü mekanda ve zamanda birHAin gerçekleştiril­ mesine de teşebbüs edecektir. Rol alan oyuncuları minimumla kısıt­ lar. Fakat bu minimum d:lhilinde istisnasız şekilde dramatik bakım­ dan tamamen fuzuli karakterler ortaya çıkar, yani o mahut "sırdaş­ lar". Kendisi de bu kompozisyon tanımn taraftan olan Alfieri, bu şahısların dramatik olmayan rolünü sadece �eorik bakımdan eleştir­ mekle kalmaz, onlan pratik bakımdan da kendi dramalarmdan Çıka­ nr. Fakat bununla elde euiAi nedir? Alfıeri'nin kahramanlarının ger­ çi "sırdaşları" yokıur, fakat bunun yerine uzun ve çoğu kez kesinlik­ le dramatik olmaktan uzak monologlar söylerler. Alfieri 'nin eleşti­ risi trag/die cIassique'in sahte dramatik unsurlarından birini açıga çıkarır ve bunun yerine açıkça, dramatik olmayan bir motif koyar. Bu problemler bütününün derinlerinde aslında şu kompıyı.i.syon ha­ tası gizlidir. Bu yazarlar - akımm farklı önemli temsilcilerinde fark­ lı tarihsel ve bireysel saiklardan dolayı farklı şekillerde - çatışmayı mekanik şekilde ve hoyratça soyut hale getirmişlerdir. Böylece "ha­ reketin bütünselliğinin" canlı diya!ektigi kayoolmuştur. Yeniden Shakespeare'i düşünelim. "En yalnız" kahramanları bile tck başına degildir. Fakat Horalio, Hamlel'in "sırdaşı" değildir, tüm olay örgü­ sünün bağımsız ve lüzOmlu itici gücüdür. Hamlet, Homtio, Fortinb­ ras ve Laertes'in eylem karşıtlıkları sistemi olmadan bu tragedyanın

somut çalışması düşünülemezdi. Mercutio ve Benvalio'nun da Ro­ meo ve Julieı'te aynı şekilde baAımsız, dramatik-içeriksel bakımdan IüzOmlu işlevleri vardır. Karşı örnek olarak natüralist dramayı ete alalım. Dramatik kom­ pozisyonun bir dereceye kadar gerçekleştiği yerlerde, örne�n Ha­ uptrnann'ın Dokumacılar'ında (Die Weber) karakterlerin çogu dra­ matik olarak zorunlu, dokumacıların isyanının somut bütünselliAinin hareketli ve canlı bileşenlerini temsil ediyor. Buna karşılık çoğu na­ türalist drama - ni speten az kamkterle yetinen ve konuyu meklinda ve zamanda kuvvetli şekilde yoAunlaştıranlar bile - sürekli olarak sMece konunun toplumsal koşullannın sergilenmesine hizmet eden

120.

TARIHSEl. ROMAN ve TARIHSEl. DRAMA

bir yığın karaktere yer verir. Bu türden ,her karakter, bu türden her

sahne dramay'ı " romanlaştmr" , çünkü dramanın amacına esasında yabancı olan "konunun bütünselliği" evresini ifade eder.

Bu yalınlaştııma. görünürde dramayı �ayattan uzaklaştırır ve bu

görüntü birçok sahte dramatik teori dogu,rmuştur: Eskiden b,u çeşit·

Ii teoriler ıragedie classique'i haklı göstermek istemiştir; günümüz·

de dramatik biçimin "geleneksel" niteligi hakkında veya tiyatronun

"otonomisi" hakkında teoriler üreliliyar. Bu sonuncular, natüraliz·

min dramada zorunlu olarak başansız olmasının tepkileridir ve ifrat·

tan tefrite geçerek, bizzat 'natüralizm gibi ayiu sahte büyülü daire içerisinde hareket ederler.

Fakat dramanın bu "mesafesini" de, belirli iinlarında bizzat ha· yatın işleyişin'in nasıt "nesnel oJd�ğunu ve buna ' uyg�n olar:'dk �asıl bir zorunlu biç(m içerisinde tezahür ettilini sanatsal olarak yansıtan

hayatın bir olgusu olarak anlamanuz gerekir.

, Dramanın merkezj konusunun toplumsal güçleri� en uç. en kes· kin nok�da gerçekleşen çarpışması oldugu genel olarak' şüphe gö­

türmezdir. Aşırı bir fomı içerisinde gerçekleşen toplumsa'! çatışma ve toplumsal dönüşüm, yani devrim arasındaki bağlantıyı görmek için özel bir zeka gerekmiyor. Bir yandan çatışmanın karakteristiSi·

nin zorunluluk oldugunu. öte yandan bu çaıışma�ın zorla çözülmesi

için çatışan tarafların eyleme geçmek zorunda ol.uşunu her gerçek v'e

derin tragedya teorisi vurgular. Fakat trajik çatışmayla ilişkili bu bi­ çimseHalepleri hayat diline tercüme edecek olursak, hayatın devrim yoluyla dönüştürülmesinin hareketin somut biçimiyle sınırlandıı:ıl.

.

mış, fevkalade tarzda gencıı�tirilmiş ayıncı' niteliklerini cJde edenz.



Tragedyanın . büyük parlak dönemlerinin insan toplumlarının dünya tarihi bak.ımından önemli büyük dönüşüm/erine denk düşme­ si hiç şüphesiz tesadüf değildir. Hegel, - gerçi mistik biçimde olsa

da - Sofokles'in Antigone'sindeki anlaşmazlıkıa, gerçeklikte toplu· mun ilkel biçimlerinin mahvolmasına ve Yunan polis 'inin ortaya çı· kışına yol açan o toplumsal güçlerin çarpışmasım daha o zaman�n göımüştü. Bachofen'in; Aiskülos'un

Oresteia'sı

hakkındaki tahlili

mistik egilimleri Hegel'in bile ötesine taşıyor, fakat yine de bu top� lumsal anlaşmazhgı Hegel 'in yaptıltından daha somut şekilde tanım· •

EPLK �.. DRAMııNıN AYRıLMASı

121

lıyor: Su, çöküş halindeki anaerkil toplumla ataerkil yeni toplum düzeni arasındaki trajik çatışmadır. Engels'in Ailenin Kökeni nde bu '

mesele hakkında sundugu dikkatli ve derin tahlil, Sachofen'in mis,

tik-idealist teorisini materyalist tarzda ayakları �zerine oturtuyor ve Yunan rragedyasının oııaya çıkışının insanlık tarihinin bu dünya tari­ hi açısından büyük dönüşümüyle nasıl zorunlu olarak bağlantı içeri­ sinde olduğunu hem' teorik, hem de tarihsel bakımdan açık şekilde

,

gerekçelendiriyor.

'

,

Tragedyanın Rönesans dönemindeki ikinci serpilişi de benzeri bir duruma

· işarct ediyor. Burada Çöküş

h51i"ndeki feodalizm ve do­

Aum sancıları içerisindeki son siliını toplum arasındaki dünya tarihi •

açısından büyük çatışma, dramanın yeni canlanı�ı için içerikscl ve biçimsel önk�ul1an temin ediyor. Marx, Rönesans dönemi drama­ sına anen bu

baglontıyı tamamen açık şekilde ifade etmiştir.

Çeşitli

yazılannda ınıjik çağların ortaya çıkışı.nın ve sonunun toplumsal zo­ runlulu�una da atıfıa bulunmuştur. ,

Elettirisi, Cirit (IS44)

Hegel'in Hukuk Feısefesinin

isimli eserinde. tragedyanın önkoşulunun

toplumun çöküş halindeki kısmını ctkileyen zorunluluk oldugunu, zorunlul!ıktan kaynaklanan hak.lılıgınderin hissedilişi oldugunu vur­ guluyor: "mevcut dünya .düzeni olarak

ancien regime henüz ortaya

çıkmakta olan bir dünyaya karşı mücadelesinde, şahsi degil, dünya tarihsel bir yanlışı taşıyordu. Çöküşü bu yüzden trajik olmuştur."· . Bu gençlik dönemi incelemesinde Marx, daha sonra Onsekiz Brumaire de de yapacagı gibi, tarihin akışı içinde bazı toplumsal ça­ '

tışmaların neden trajik ihtiHitlar 'dcwl de komedi konusu oldugunun derinlikli bir tahlilini yapar. Marx lardfından incelenen ıarihsel ge­ lişmelerin bu dunımda daima şu nesnel sonuca· ulaşması fevlealade

ilginç, drama teorisi bakımından da özellikle önemlidir: [Bu gibi, yılni trajedi yerine komediye yol açan durumlarda] (.aıışmanın la­ mflanndan biriyle ilgili olarak, insani ilerlemenin karşısında olan ta­ rafla ilgili olarak, eylemin ırajik .zorunlulu�u lopIumsal ve tarihsel bakımdan iptal olmu�ıur. Fakat, dramatik biçimin zemini olarak işlev gören hayat olgula­ rını mekanik bir katılıkla sırf buyük tarihsel .devrimlerle sınırlarsak

meseleyi kısıtlamış oluruz. Bu, devrimi düşünsel bakımdan toplum­ sal hayaun genci vc dajma etkili eAHimlerinden yalıtmak ve devrim•

TARIHsa KOMAN vç1:AR1HSE1.DRAMA

ii'

ı ll'll vı'ıııdı:ıı hir tür Cuvier-van "dota! felaket" üretmek anlamına ,,.' I ı ı d ı . I lııııa karşılık her şeyden önce, içerisinde denimin tohumla­

r IIII i � l ntH.J ır.ın her toplumsal çatışmanın tarihsel gerçeklikle devrime \,lll1dmcdigini akılda tutmak gerekiyor. Marx ve Lenin, öznel etme­ Ilin gcJjşmemişli�i yüzünden her şeye rağmen devrimin patlak ver­ nıediği nesnel olarak d�vrimci durumlar olduğuna defalarca atıfta bulunmuştur. xıX. yüzyılın ellili yıllarının sonundaki ve altmışlı yıl­ larının başındaki Almanya'yı ("yeni çağı" ve bunun peşinden gelen Prusya'daki anayasa ihtilMınl) bir düşünelim. Fakat bununla toplumsal çatışmalar meselesini asla tamamıyla irdelemiş

değiliz. Tek bir yahtılmış lOplumsal çelişki yüzünden asla

sahici bir halk devrimi patlak vermez. Devrimlerm nesne.!-tarihsel 7..amanını bizzat hayatta bir yığın trajik çelişki belirler. Devrimin ol­ gunlaşması kimi zaman yahuimış şekilde uç gösteren bu çelişkilerin nesnel bağlanusını daha da açık şekilde sergiler ve bunları kitlelerin davranışındaki birkaç merkezi ve belirleyici mesele içerisinde hüHi­ sa eder. Bazı toplumsal çelişkiler devrimden sonra bile çözümlen­ memiş gibi etki etmeye devam edebilirler, hatta devrim onlan kuv­ veılendirip artırmış bile olabilir. Bizleri burada ilgilendiren mesele açısından bütün bunların çok önemli sonuçları vardır. Bir yandan da hayatta dmıpaıi k çatışma ve toplumsal dönüşüm arasında esaslı bir baglanıı oldugu görünüyor. Marx ve Engels'in dramanın altm çağmm devrimle bağlantlIJ olduğu şeklindeki anlayışı tam anlamıyla doğrulanıyor; nitekim hayattaki çelişkilerin toplumsal ve tarihsel bakımdan yogunlaşması zorunlu olarak dramatik tasviri teşvik eder. Öte yandan, dramatik formun hayaı bakımından gen;:ekliğinin hiçbir şekilde dar ve mekanik şekil­ de insanlık tarihinin büyük devrimleriyle "sJnırlandırılamayacagl" da ortaya çıkıyor. Çünkü gerçek dramatik çatışma büyük bir toplumsal devrimin insani-ahlaki özelliiderini bir araya getirir. fakat tasvir in­ sanın özünü yakalamaya gayret ettigi için, somut ihtilMın asla mut­ laka dogrudan dognıya ortaya çıktı� biçimiyle kendisine temel ola­ rak hizmet eden devrimci dönüşümü ifşa etmesi gerekmez. ÇatıŞ­ manın genel zemini budur, fakat bu zemin belki de çatışmanın somut biçimiyle oldukça karmaşık ve dolaylı şekilde baglantıhdır. İleride görecegimiz üzere tarihselcilik bu şekliyle tam da Shakespeare 'in

EPIK ve DRAMANIN AYRIUo1ASI

123

en olgun ve en önemli dramalarında kendini gösterir. Toplumsal ge· lişimin çelişkilili�i, çelişkilerin yoğunlaşarak trajik çatışmaya dö­ nüşmesi hayatın genel olgusudur. Hayatın bu çelişik do�sı, muzaffer sosyalist devrimin sınıfsal husumetleri toplumsal olarak tasfiye etmesiyle bile sona ermez. Sosyalizmde sadece savaş ve anlaşmazlıklan arınmış şekilde dcrtsiz tasasız keyif çatan insanların tekdüze neşesinin tasavvur ediJebilece­ ğine inanırsak, hayatı tamamen düzeysiz ve diyalektik olmayan şe­ kilde kavramış oluruz. Dramatik çatışmalar doğal olarak t.'lrnamen yeni bir görünüm kazanırlar; örnc�in sınıfsal husumet, uzlaşmaz çe­ lişkilerin toplumsal olarak ortadan kalkmasıyla kahramanların zo­ runlu trajik çöküşü artık eskiden oynadığı rolü oynarnaz. Fakat trajik çöküşte münhasmrn insan hayatının hunharca yok edilişini, sadece bir tür "kötümserHAi" görürsek - ki bu durumda bunun karşısına bizim dramamızda tam da böyle düzeysizce yorum· lanan bir lür "iyimserliği" koymamız gerekir -, sınıflı toplumun dra­ ması hakkında oldukça yüzeysel bir hükme vannış oluruz. Asla unutmamamız gerekir ki geçmiş çağların gerçekten büyük drama yazarlarında trajik çökilşe giden yol, aynı zamanda daima en büyük insanİ enerjilerin, en yüksek düzeydeki insaru kahramanlığın ortaya çıkışına da yönelmiştir ve insanlar için bu yücelmeyi lam da anlaş­ mazhkla sonuna kadar mücadele etmek mümkün kılmıştır, Antigone ve Romeo gerçekten trajik biçimde mahvolurlar, fakat Antigone de Romco da ölürken, trajik çarpışmanın girdabı onları kendisiyle bir­ likte sürüklerneden önce olduklarından çok daha büyük, çok daha zengin ve çok daha yüce insanlar haline gelirler. Dramatik biçimin hayatın tipik bir olgusunu nasıl gendleştirdi­ �ini ve yo�un bir deneyim kıldıAlnı görmek için bugün özellikle tra­ jik çatışmanın bu yarunı vurgulamak gerekiyor. Dramatik çatışmanın asla zorunlu olarak trajik çöküşle beraber bulunmayan bu insani ya· nı, bir hayat olgusu olarak sosyalist gerçeklikte de mevcuttur; bu yüzden, önemli bir dramatik kurgulamanın temeli haline dönüşebilir.

O halde, e�er dramatik formun hakikate uygunluğunu lanımak

istiyorsak, bir hayat olgusu olarak çatışma meselesini çok açık bir biçimde göz önünde tutulmalıdır. Bu meseleyi burada yaklaşık ola· rak bile irdeleyemeyiz; yine de müsaade ederseniz sanatsal yansı-

12.

TARIHSEL. ROMAN vcTARIHSEL DRAMı.

maları zorunlu olarak dramatik fonnun yaratılmasına yol açan birkaç tipik hayat olgusunu sıralayalım.

.

Kimi insanların ve toplumun hayatında vuku bulan yol ayrımı meselesiyle başlayalım. Hebberin

Herodes und Mariamne (Hcre­

des ve Mariamne) isimli tragedyasında kadın kah,ramap, erkek kah. ramana şöyle seslenir:

(Belki lam da şimdi tutuyorsun yaz.gını eJlerinde, Ve çevirebilirsin istedigin, yöne! Herkes için bir lin gelir, Verirfelek dizginleri, Bırakır bizlere. Ama yaZık. BilffU!yiz hangisidir ve her biri olabilir, ,uçup gidiveren bu anlardan!)· Hayatta böyle "anların" gerçekten mevcut olduğundan sadece mekanik fataliz.me inananlar şüphe edebilir. Toplumsal hayatın zo­ runlulugu sadece tesadüfler üzerinden oeğil, fakat insanların ve in­ san topiuluklarının bu türden kararlan üzerinden de kendini gösterir. Bu kararlar dogal olarak idealist voluntarizm' anlamında özgür de­ �iııerdir; insanın boşlukta ba�msız olarak hareket ettiği anlamına gclmcıl.çr. Fakat insan eylemlerinin tarihsel olarak verili, zorunlu olarak belirlenmiş sınırlan içerisinde" tam da her bir toplumsal-tarih­ sel gelişimin çelişkili zemini yüzünden; böyle "anlar" zorunlu ola­ rak onaya çıkarlar. Bu SÖZÜ, aşın ş�kilde harfi harfi ne alındı�ında fetişist bir niıeli­ ğe sahip· olduğu için (ırnak içerisine aldık. Fakat böyle bir yol ayrı­ mının, karar verişin imkftnıyla ve Zorunluluğuyla - insan şuraya mı •

yoksa buraya mı yönelmelidir - sürekli olarak yeniden ortaya çık­ ması hakikatin esas ayırıcı niteliğidir. fakat bir yandan böyle bir se-

• Du ha�t vielleichllGernde jeızt dein Schicksn.! in den Handen!Und kannst es

wenden, wie es Dir gefallt!1 Fürjeden Menschen kommı der A\JgenblickJ In dem der Lenker scines Stems ihm selbstIDie ZUgel Ubergibt. Nur das ist schlimmJ Dass er den Augenblick nicht kent, dass jedcrlEs scin kann, der vorllberrollt t





EPlK ye DRAMANıN AYRıLMASı

125

çim yapmaya her zaman imkan yoktur, bu daima toplumsal veya bi� reysel ba�amların belirli omnda endişe verici şekilde keskinleşme­ sini varsayar, öte yandan karar veriş imkanının 'süresi görece sınırlı­ dır. Bu olguya elbette herkes kendi hayaı tecrübelerinden de aşilIa­ dır. Lenin'in yazıları, özellikle akut devrimci dönemlere ait olanlan� böyle anların bizzat ta�ihin kendisinde nc kadar önemli rol oynadık­ larını ve sürelerinin ne kadar kısıı.lı oldugunu gösteriyor. 1 9 1 7 Tem- ' muz ayaklanmasından sonra,Lenin sosyalist devrimcilere ve Menşe­ viklerc Sovyetlere karşı ' sorumlu bir hükümet kurmalarını teklif ederken, şöyle yazıyor: "Şimdi, yalnızca şimdi, belki de slidece bir­

kaç günlügüne veya sadece birkaç haflalıgına böyle bir hükümet ba­ rışçıl şekilde kuru,labilir ve istiknı.rb hıı..ıe gelebilir." Bu teklifin poli­ tik önemi bu izahların kapsamı dışındadır, Biz sınıf savaşının bu bü­ yük stratejisı ve ıaktisyeninin düşüncesini vermekle sadece şunu göstermek istedik: Kar.u veriş "anı", "yol ayrımı" olgusu idealist drama yazarlarının uydurdugu ve aşırı şekilde sıilize ,enigi bir şey değildir; aynca emperyalist dönemin yeni klasikçi drama teorisyen­ lerinin' yanlış şekilde iddia euilli gibi "drama formunun gereği" de degildir, fakat hem her bir inSanın, hem de sınıflann yazgısında oL­ dukça büyük rol oynayan, fevkalade önemli ve sürekli vuku bulan bir hayat ger��dir. B u' hayat olgularının diger bir grubunu kısaca "hesap sormak" başııgı altında toplayabiliriz. Bu ne anlama gelir? Hayatın nedenseI­ lik bakımından girifıliği fevkaHide karmaşıktır, Bir insanın veya bir insan toplulugunun her bir eylemi dogaı olarak daha sonraki yazgı­ Iarına da etki eder; yazgıları büyük oranda eylemlerinin tarihsel ola­ rak verili koşullar içerisinde hangi yönde hareket ettiğine bağlıdır. Fakal bu sonuçlar,"hayatta çoğu kez son derece yavaş. daima eşitsiz ve çelişkili bir şekilde ortaya Çıkıverirler. Daha önceki eylemlerinin sonuçlan böyle bir biçim içerisinde ortaya çıkmadan önce, çoğu in­ san' çoktan ölmüş veya bambaşka bir yola Sapnuş olur, Fakat, daha ,

önceki eylemlerin ve asıl önemlisi bu eylemlerden esinlenerek hayata karşı takınılan genel tutumun bu zorunlu sonuçlarının hayatta büyük bir güçle yoğunlaşması ve kişinin sonunda hayatının muhase­ besini yapmak zorunda kalması da hayatın genel ve sık görülen bir

i i•

TARIHSEL ROMAN veTARlHSELORAMA

. .ıwlı,IUllll. ı lııyaıın dramatik olguları ve toplumun devrimsel buh­ ,"1111111 l1f asımlaki bağlantı yine burada da aşikardır. Çünkü özellikle

t"pIUlIIS:II grupların, örnegin partilerin durumunda "hesap günü", ıwtll:lliklc buhran zamanlarındn gelip çatar. Sınıf çıkarlarını savun11I;ık için kurulmuş bulunan partiler, bunları sahiden temsil etmekten yavaşça uzaklaşmışlar. bu bakımdan daimi bir ihmalkarlık içerisine girmişlerdir ve bunun hiçbir gerçek sonucu olmamıştır. Daha sonra "aniden" bir toplumsal buhran çıkagelir ve henüz daha dün son de­ rece güçlü olan bir parti "aniden" daha önce kendisine inananların gözleri önünde destekçisiz kalır ve itibarını kaybeder. Tarih bu tür olgularla dol udur, dogal olarak sadece kelimenin dar anlamıyla siya� sal partiler bakımından da değiL. Tam da Fransız Devrimi bu türden, artık bizzat hayatın içerisinde bile, dramatik feUlketlerle doludur. Mutlakıyetin Bastille kuşatması gününde gerçekleşen "anT' çökü� şünden itibaren, Gironde yanlılarının, Danton yanlılarının başarısızlı� ğından, Thermidor'dan ta Naıx:ılyon İmparatorlugunun yıkılışına ka� dar, bu tür çöküşler zincir şeklinde birbirini takip etmiştir. .

Bu evreler bizzat hayatın içerisinde bile dramatiktirler. O halde

"hesap sormanın" dramatik tasvirin merkerl meselelerinden biri ol� ması şaşılacak bir şey degildir. Dramatik Uısvirin iki bin yıllık tra· gedya öme�inden, Sofokles'in Oidipus'undan Büchnef'in eseri

Danton'un Ölümü'ne kadar büyük tragedyalann leitmOlifi olarak bu mcseleyi takip edebiliyoruz. Sonuçların yavaş, tedrid birikmesini tasvir etmemesi, fakat daha ziyade, içerisinde birikmiş sonuçların yoğunlaşmasının eylemlerde kendini gösterdiği, görece olarak kısa, belirli bir zaman dilimini - tam da bizzat hayatın dramatik anını ele alması bilhassa dramatik tasvirin özelliğidir. Didipus'un biçim­

sel örneğinden başlayarak bu drama türünü bir yandan olay örgüsü­ nUn klasikçi yoğunlaştırılmasıyla, diğer yandan antik "kader ideali" ile bağlantılandınlması adettendir. Hiçbiri de olgulara uymaz. çün· kü örneğin BUchner, şaheserini Yunanlılar tarzında değil de tama­ men Shakespeare tarzında biçimlendirmiştir. Danton'un ırajedisi yi· ne de bu ilki ile bağlantılıdır. Tasvirin merkezinde devrimin zaferi­ nin muazzam taklisycni bulunmaz, devrimin sürdürülmesine sırtını dönen, kararsız burjuva siyaset"çisi de bulunmaz. Tüm bunlar Büch· ner'de artık çoktan olup bitmiştir. O sadece, halkına ve kaderine ya·

EJ>Iı!:. �e DRAMANıN AYRıLMASı

127

bancılaşan Danton'a, büyük devrimciye tarihin nasıl "hesap sordu­ �unu" aşılması imkilnsız bir dramatik kuvvetle tasvir eder. Devam edelim. Lenin, eyleme geçmeyi gerektiren bir durumda insanın imkanlann sonsuz serisi içerisinden belirli bir zincir halkası­ nı sıkıca kavraması gerektiAinden, ancak o zaman zincirin tümünü gerçekten elinde [UtabileeeAinden defalarca bahsediyor. Lenin bu­ nunla sadece siyasal eylem ilkesini mükemmel şekilde tanımlamak­ la kalmayıp, aynı zamanda insan eyleminin genel tasvirini de ver­ miştir. Daha do�usu: insan eyleminin belirli bir türünü, insanın ha,

yatın belirli bir dönüm noktasındaki tavrını aydınlalmışlIr. Bir zincir

halkasırun seçilmesi ve kavranmasının daha önce tarlışu�mızyol ay­ rımı meselesiyle temel bir ilişki içerisinde olduğuna sadece kısaca atıfta bulunuyoruz, fakat hayat olgusunun bu özel niteligine dikkat çekmek istiyoruz. Zincir halkası meselesinin özelliği, her şeyden önce kavranan zincir halkasına yapılan vurguda, bunun merke7,.t yerleştirilmesinde gizlidir. Bu bizzat hayatta da hayatın amaçlarını basite indirger ve onu genelleştirir. Bu basitleştirme ve genelleştir­ me bizzat hayata, kesintisiz işleyen, enerjik, karşıtlıklan biçimlendi­ ren ve keskinleştiren bir nitelik verir. Zincir halkasının kavranmasının bizatihi bir çatışmayla zorunlu olarak ilişkisi yoktur ve zorunlu olarak bir çatışmadan da kaynak­ lanmaz, fakat hayatın problemlerinin böyle bir merkezde cxlaklan­ .. ogunlukla çatışmalara sebep olur. zıra, her bir insanın haya­ ması �

tında da yogunlaşma, uzay boşıugunda degil, diğer insanların ey­ lemleriyle canlı bir etkileşim içerisinde meydana gelir. Eger eylem­ Ienmili kesin bir noktaya odaklarsak, o zaman dogal olarak ters yönlerde etki eden şahsı-insani kuvvetlerin de bu noktaya odaklan­ masifla sebep oluruz. Zincir halkasırun bu etkisi tabii ki özellikle si­ yasal hayatta tecrübe edilebilir. Böyle bir zincir halkası problemi or­ taya çıkar ve siyasal hayaun merkezine yerleşirse, şekilsiz egilimler ve akımlar sıklıkla her yerde açık, karakteristik bir görünüme bürü­ nürler. NEP'in uygulamaya kondugu zaman Lenin 'in büyük kOIlUŞ­ malarının sebep oldugu çeşitli görüşlerin ci fcvkali1dc keskin farklı­ laşmasını bir düşünelim. Mutatis mutandis, bu problem kimi insan­ lann hayatında da benzer bir rol oynar. �ihayet, bununla sıkı sıkıya ilişkili bir diger meseleyi vurgulaya-

128

TARIHSEL ROMAN .'"' TARt�ELDRAMA

lım: tnsan daha ziyade yaptığı işle anılır. Bu özel hayatta bile çatış­ malara, dramatik ihtilaflam, karışıklıklam sebep olur. Çünkü insanin hayatlnt adandı�ı iş, bütün gayretlerinin merkezi olabilirse de. hayatın içinde hayatın başka kuvvetleri de kendisi için belirleyici öneme ,

o

sahip olmayan bir insan yoktur. tnsan, hayatının işine ke�disi�i ne kadar derinden adarsa çatışma o derecede dramatiktir; öte yandan bu insan nt: kadar sahiciyse, )'ani onu hayata, hayatın çeşitli eğilim­ lerine ne kadar ,çok ve yakın bağ ba�arsa çauşma yine o derecede

dramatiktir. Fakat insanın V,C hayatıni adadığı işin ilişkisi değil çoğu kez:hat- . ta nadiren de olsa, sırt kendisini ,ilgikndiren bir şahsi mesele değil­ dir. Eğer söz·konusu iş sanat ya da bilim a[aruna aitse, böyle bir gÖ­ rüntü yüzeysel ye psikolojik olarak ortaya çıkabilir. Fakat hayatın adandıgı bu iş eger dogrudan toplumun varlı#ıyla ilişki içerisiıidey­ se, o zaman eSfis itibarıyla ve doğrudan doğruya toplumsal nitelikli karışıklıklar bÜtlJnü ortaya çıkar. Böylece, aıtık ilk kısımda tartıştığımız mçselçye yeniden dönmüş oluyo�z: Hegelci anlamda alınan "dünya tarihi açısından önemli bi­ rey" ,meselesidir bu. O zam�n bizzat tarihsel süreç tartışmasından liarekct ctmiştik ve tarihin epik tasYirinde bu "dünya tarihi açısından önemli bireylerin" oynadığı rolü irdelemişıik. Tarihsel önemlerinin, kompozisyon bakımından olay örgüsünün tali karakterleri oldukla­ rında en açık şekilde ifade buldl,lgu sonucuna ulaşmıştık. Şimdi haş­ Im bir yönden, bireyin iç hayatından hareket ederek meseleye yakla­ şaeağız. Toplumla ve içerisinde yaşayan insanın ödevleriyle olan de_o o

o

rin insanı kaynaşmışlıı;ın " dünya tarihi açısından önemli birey" tipi­ ni n�ıl yarauıgını görecegi'z; insanlann toplumsal ödeviyle olan kay­ naşmışlığı, bu ödev içerisind� erimesi ve bu ödeYin geniş ve yogun önemi de, bu tipte doruk noktasında kendini gösteriyor. Hegel bu bağlantı hakkında şunları söylüyor: "Bunlar tarihin büyük insanları­ dır, bunların özel amaçları dünya ruhunun arzusu olan tözü içerir. Gerçek iktidarları bu içerikten kaynaklanır. Kişinin kendisini tamamen bir esere adamasını eger artık b�zzaı hayatta da hayatın dramaıize edilmesi olarak görüyorsak, O zaman .."

böyle bir kaynaşmanın en yüksek derecedeki durumu, dramatik an­ lamda da doruk noktasıdır, üstelik artık bizzat hayatta 'da, sadece'sa-

EPlK ve DRAMANIN AYRıLMASı

129

natta degil . Bireyin, tüm hayatın adandıgı işin ve bu işin toplumsal içeriğinin bu mühim kişisel birliği', anık bizzat hayatta da tüm haya­ tın adandı�ı bu işin gerçekleştirilmesine malzeme olarak katılan kes­ kin çarpışmalar üzerinde "dü,nya tarihi açısından önemli bireyi" çev­ ıdeyen yaşam döngüsünü şiddetle yoğunlaştırır, "Dünya tarihi bakı­

mından önemli bireyin" karakteri dramatiklir, Bi7..7.t.a hayatın kudre­ ti vasıtasıyla kahram�n haline, ' dramamn merkez� karakteri haline gelir. '

Nitekim, her şeyin etrafında döndügU, "hareketin b�ttlnselligi­ nin" tüm etkenlerinin i,lişkili oldu�u drdmanın me'rkezi olarak top­ lumsal çatışma, kişisel ihlirasları bakımından doğrudan çarpişI'!laları

çatışmanın nesnel içerigini oluşturan kuvvetleri temsil eden insanla-, rın tasvir edilmesini talep eder. Açıktır ki bir kimse ne kadar "dünya

tarihi açısından önemli bireyse", kelimenin Hegelci anlamıyla, dm.

.

mamn başkahramam, merkezT karakteri olmaya o kadar uygundur. GörüldUgü gibi, drama�ik formun bu gerçekligi d? hayatın gerçeldi­ ğidir, formalis� bir uydurma degildir. Bu yüzden, bunu asla imgedie classique'in çogu teorisyeninin ve modern, 'neoklasikçi taklitçilerinin yaptığı gibi mekanik şekilde abartılı anlamda kavramamak gerekir; bunlara göre, drama kahra­ manı olmaya ancak tarihin - veya mitosun - büyük karakterleri uy­ gundur, Hayat ve onun sanatsal sureli olan drama bakımından söz konusu olan biçimsel-dekoratif temsil değil, fakat kuvvetlerin nes­ nel-içeriksel olarak yo�unlaştlfllmasıdır, çatışan' bii toplumsal kuv­ vetin sahici ve kişisel �ayanışmasıdır, , Hebbel, bir seferinde nükteli ve güzel bir kıyaslamayla tragedya­

yı işleyişi büyük tarihsel buhranl�lrIn ardışıklı�ını gösteren bir dünya

saatine ' be'nzetir ve benzetmesini geliştinnek üzere şunları ilftve eder: "Aslında akrebin altından mı yoksa pirinçten mi olduğu fark etmez ve esasında önemli, yani sembolik bir ofayın toplumsal ba­ kJmdan alt veya ÜSt çevrelerde geçip geçmediği de mesele ol uştur­

mal." Bu sözleri burjuva ıragedyası Maria Magdalena 'nın ÖnsÖzün·' .

de, bu oyunu teorik olarak savunmak amacıyla yazmıştır. Ayrıca ta.

mamen haklıdır: Bu anlamda, köylü Pedro Crespo - Calderon'un

Zalamea Yargıcı isimli eserinde -, Emilia li eserlerdeki ve Ostrovsk:i 'nin

Fırtına

GaMıti, Hile ve Aşk isim­

isimli eSerindeki, yanı sıra

TARIHSEL ROMAN ve TARIHSELORAMA

130

Hebbcl 'in tragcdyasındalci burjuva karakterler de "dünya tarihi açı­ sından önemli bireylerdir", Bu dr.ımalarda tartışılan somuı, bireysel anlaşmazlıgın şUmoııü tarihsel bUyilkltlgü olmaması, yfini halkların veya sınınarın yaıgıslnJ dogrudan sonuca ba�ıamaması bu olguda herhangi bir de�şiklige sebep olmaz. Esas olan şudur ki bu drama� lardaki çatışma, temel ıoplumsal içeriği dikkale alındığında tarihsel ve toplumsal olarak belirleyici bir olaydır ve bu .dramalardaki karak­ terlerde de aynen "dünya tarihi açısından önemli bireylerde" olduğu gibi, kişisel ihtiras ve çatışmanın toplumsal içerigi birbirine karışır. çoğu

burjuva dramasım ve maalesef çoğu proleter dramasını öylesi ­

ne yayan, sıkıcı ve önemsiz kılan da hayatın bu iki dramatik unsuru­ nun eksikliğidir. Malzemenin elverişsizliği her şeyden önce, anlaş­ mazlı�ın ve içerisinde rol oynayan kahramanm dünya tarihsel niteli­ gini stilize etmeksizin ve onu sahte şekilde anıtsallaştıracak unsur•



lan gizlice devreye sokmaksızın dramatik şekilde ortaya koymarun güçlügünden kaynaklanır. FakDl gerçekçili�in genel çöküş döne­ minde modern deama en

az

direniş gösterme eğilimindedir. Yani

tasvir tarzını, malzemenin en baya�ı yönleriyle, modem gündelik hayatın en alelade ayrıntılanyla uyumlu hale getirir. Böylece renksiz bir banaJlik tasvirin konusu haline gelir ve tam da malzemenin dra­

bakJmından en elverişsiz yanlan belirginleşir, Dramatik bakım­

ma

dan tasvir edilen hayatın seviyesine ulaşamayan piyeslcr ortaya Çı­ kar. Tekrar ediyoruz: Hayatın o çok sayıdaki olgusu arasından burada sadece birkaç çarpıcı örne@ vurgulamış olduk; ki bunların yoğunlaş­ tırılmış, sanatsal anlamda bilinçli, bu yoğunlaştırınanın tüm imkan­ larını içererek yansıtılması bizzat dmmadır. Dramanın biçimsel yasa­ ları fi i li hayatın

malzemesinden kaynaklanır; bunun en geneı, sanat­

sal bakımdan en büyük amnda genelleştirilmiş yansıması dramanın biçimidir.

F�rklı çağlann

büyük yazarlan bu yüzden tamamen farklı

tipte dramalar yaratırıar. Yine de tam da bu yüzden, tamamen farklı sanat eserlerinde aynı biçimsel iç kurallar hAkimdir. Bizzat hayatın içindeki hareket kuraııan hakimdir ki bunlann sanatsal suretleri dra­ malardır;

sanatsal yansıtışın

kumlları hüküm sürer, bunların uygu­

lanması ve bunlara uyulması onları gerçek sanat eserleri Mline geti­ nr.

EPiK ve DRAMA111 yaydığına bir bakalım. Günümüz romanının durumu hilkkında ' şunları söylüyor: '

"Foto�rafçılıkla ve gazeteciHkle rekabet edemez. Teknik araçları ye�

tersizdir." Döblin ·burada fotogmfın gerçege onun derin tasvirinden

daha sadık oı�uiıu şekl.indeki yaygın natüralist yarıiış .inaneın kurba­ ru

oluyor,

Olgulara bağlılığı katı bir şekilde toplumsal mücadelede gösteri­

len etkinliğin ka�ısına yerleşti�n, teori daha önemlidir. Bu tespitle

yetinmek için bizzat Döblin haddinden fazla aktif bir yazardır ve

kendi edebi niyetlcri de haddinden fazla aktiflir. "Aktif paftizanlık­ tan" bahsediyor, üs�elik olumlu anlamda. P�ki bu kendi teorisiyle ve

pratiğiyle nasıl bagdaştınlabiiir? Pratiklc şu şckildc; Döblin'c göre aktif' şekilde etkili olmak isteyen yazarlar teorik önyargılarını 'basit­

çe bir kenara bırakmalidırlar. Önyargılarını basitçe bir kenam blr'dk­

makta gerçekten başaniı olurla� mesele esas itibanyla çözüme ula­ şabilirdi. O zaman teorik makalelerinde ayrıca nasıl düşünceler va'­ zettikleri çok daha az önemli olurdu.

Maalesef durum bu kadar basit değildir. Zira Döblin'in burada '

bilgi teorisi bakımından bilim ve sanat haldunda, ayrıca bunların ger­

çekle ilişkisi hakkında söyledikleri uyduruk bir teori değildir;' çoğu

yazarın geçmişle ilgili genel yaşam �avvurunun 'oldukça sadık bir

yansımasıdır. Sahici, aslına sadık gerçeklik anlayışı ve olaylara aktif

EMPERYAUST'[)ÖNEMDE HÜMANIsT PROTESTO EDEBIYATı

343

olarak katılım ikilemi modem yazar için gerçekten de çözümlene­ mezdir., Peki şu Mide bu dilernma nasıl çözülebilir? Bunu hiç, şüp­ hesiz bi�t hayar, halk hayat;yla olan yakın iilşki çözeeektir. Halk '

hayatının canlı ve etkili gayretlerini yakından tanıyan, bunları ncre-' deyse k�ndi içindeymiş gibi his.';eden bir yazar kendisini ancak bu .

.

gayretlerin ,iera organı olarak görtlr. Dogrudan ortaya çıkan tek bir

sahici olguyu yansıtmasa bile onu'n gözünde gerçeğin tasviri sadece

y

bu gayretlerin eniden üre.tilm�sidir. "Tarihçi olan Fransız toplumu­ dur, ben sadece onun, sekreteriyim" demıştir Balzac. , Büyük ' yazarın nesnelliği tarihsel gelişimin büyük eğilimleriyle " nesnel 've 'aynı zamanda canlı bir ilişkidir. Peki ya "aktif partizan­ lık"? Bu organik olarak insan topluınunun nesnel gerçekligi içerisin­ de mücadele veren larihsel kuvvetlerin savaşından kaynaklanır. EAcr b,irisi tanhte etkili 'oıan eğiliml,erin insanlardan tamamen bagımsız

bir"biçimi olduğuıia, onlardan tamamen ayrıştınlmış nesı'ıelli�i oldıi­ ğuna inarursa, bu modern fetişizm anlamı� gelir. Hayır, bunlar sll­ dece aynı toplumsal-ekonomik 'sebeplerden kaynaklan�n ve aynı toplumsaı-tarihsel amaçlar için uğraşan insani gayretlerin gerçek, - canlı bir özetidir. Bu gerçeklikle içıen . ve canlı bir şekilde kaynaşan

insan!ar için doAru sezgi ve pratik etkinlik bir karşıtlık değil, birlik­

tir. S,truve, burjuvazinin ölü "tarihsel nesnellik" anlayışını devrimci işçi lıareketlerine sokmak istediğinde, Lenin haklı olarak şunları söylemiştir: "Öte yandan materyalizm, kendisini bir olayın değer­ lendirilmesi esnasında doğrudan ve açıkça herhangi bir toplumsal .

.

.

grubun görtişünü temsil etmeye yük�mlü saydığı oranda, partizanlık unsurunu neredeyse bünyesinde banndınyor." ,

.

.

Lenin, burada diyalektik materyalizmin bilimsel sarihligiyle devrimci demokrasinin önemli temsilcilerinin - ister pratik siyaset­ . çiler olsunlar, isterse şairler veya düşünürler - pratikte her zaman yaptıkları şeyi ifade etmiştir. Marksist ,ile Marksist olmayan ya da Marksizm öncesi devrimci demokr3t arasındaki fark', bu ikincilerin .

teorileriyle pratiklerinin birliginin altında yatan toplumsal ve episte­

molojik bağlantıların bilincinde olmamaları ve bu birligi genellikle . . sahte bilinç temelinde ve çogu keı. , iııüı.yonlarla dolu bir şekilde .

,

gerçekleştirmelerindedir. fakat tecrtlbe, her şeyden önce de edebi­ yat tarihi tecrübeleri şunu kanıtl,ıyor: . Eger yazar halk hayatının de-

DEMOKRATIK HÜMANIZMIN TARIHSEL. ROMA"I

344

rinIerine kök salmışsa, eı'ıcr halk ha)'nunın en önemli meseleleri ze· mininde yaratıyorsa, tarihsel gerçekliA-in sahici derinliklerine Walter Scott, Balıac veya Lcv Tolstay gibi "sahte bilinçle" de erişebilir.

"Aktif partizanlıkla"

bu tarzda içten kaynaşan yazann hayaı gücü­

nün nesnelliği tam da içerisinde hayatın doğrudan verili "olguları­ nın" sürekli degişimine ra�men, büyük tarihsel meşrulukların, sahi· den belirleyici tarihsel gelişim e�iıimlerinin ifade bulmasına daya­ nıyor. Günümüzdeki hümanist tarihsel romanının geçiş dönemi nileli­ ği, temaıiğinin muhtemelliğinde de kendini gösteriyor. Bu muhte­ ıncıliğin nesnel tarihsel sebeplerini vurgulamıştık. Bir şeyin toplum­ sal-tarihservarsaYlffisaıııgınl tanımak şüphesiz başka bir şeydir ve bu olguda tarihsel bakımdan do�ru bir akımın elverişli ifadesini ta­ nımak da yine başka bir şeydir. Geçici karakter tam da bu s1'lyede ol­ dukça karmaşık biçimlerde kendini gösteren bir olgu h§'ıine gelir, açıkça fark edilebilir olsa da. Tarihsel ıemaıiğin burada lecrübe edilebilen tesadüfiliğini eski zamanlarınkiyle karıştınnakıan kaçınmak gerekir. feuchtwanger'in ayrıntılı şekilde aktarılan teorisinin dekarlan burjuvazinin tarihi öz­ nelleştiren teorileriyle sıkı sıkıya bağlantılı olduğunu ve Feuchtwan­ ger 'in o yazısında Nietzsche'ye ve Croce'a ayrıntılı ve olumlu ola­ rak atıfta bulunduğunu da görmUştUk. Fakat Feuchtwanger'in kesin Lırihsel öznelliğini Flaubeıt, Jacobsen veya Conrad ferdinand Me­ yer'inkiylc özdeşlcştirmek tam bir yanılgı olur. Tarihsel ve siyasal içerik burada zıtlır. Etkisi, gelişimi süresince Feuchtwanger'in orga­ nik temalik yönünde artan oranda gayret sarf eımesinde hissedilebi­ lir. tık tarihsel romanlan - ileride göreceğimiz gibi - henüz larihsel "kostüm teorisine" uygun düşer. Josephus Flavius teması da tarihsel nesnelli@n benzersiz şekilde yüksek bir derecesidir: Milliyetçilik ve enternasyonalizm mücadelesinin Feuchtwanger'in somut tasvi­ rinde yer yer oldukça modernize olması mümkündür, fakat bizzal karşıtlık yine de tarihsel materyalin bir parçasıdır. Kendi teorisinin tersine, Fcuchtwanger de bunu daha ziyade tarihsel matef)'aJden ge­ liştirir ve içerisine öznel olarak yansıımaz. Günümüz hümanistteriv nin tarihsel romanının burjuvazinin çöküş dönemi tarihsel romanıy­ la keskin bir karşıtlık içerisinde bulunduğu burada açık şekilde gö­ rülebiliyor.

,

EMPERYAUsr DÖNE�DE HÜMANIST PROTESTO EDEBIYAıı

345

Oysa bununla konunun muhtemelliği hcnüz tamamcn çözümlen­ miş de�ildir. Antifaşist tarihsel romanın Alman tarihini ancak ol­ dukça nMiren konu seçtiğinden bahsetmiştik. Bunda ise şüphesiz antif�ist mücadelenin iç zayıflıklarından biri de gizlidir. Alman ta­ rihinin faşistler tarafından tahrif edilmesinin siyaset ve propaganda açısından fevkalMe önemine Dimitrov haklı olar dk işaret clIniştir. Alman solunun muhalif hareketlerinin zayıflı�ı, Alman tarihinin bü­ yük milli problemleri karşısında eskiden beri soyut, soyut tarzda rel­ çi bir görüş benimsemiş olmasından ibareuir. Bu, Alman birliginin tesisine yönelik Bismarck savaşlannın milli tarafının reddinde Jo­ hann Jacobi ve Wilhelm Licbknecht gibi önemli devrimcilerin tav­ rında da kendini gösteriyor. Alman işçi hareketinde daha sonraları şu vahim durum oluşmuştur: Marx ve Engels'in doA;ru görüşleri as­ lında meçhul kalmıştır. Geniş kitleler içerisinde bi.r yandan Bis­ marck'ın "realpolitik" başarılarından önceki ideolojik itaat (Schwe­ _

itzer, Lassaıle), di�er yandan da Liebknecht'in soyut, taşra ahlfikını yansıtan muhalif ttonleri yayılmıştır. Daha sonraki emperyalizm, şovenizm ve gericilik karşıtı hareketler Almanya'da neredeyse her yerde bu soyut ahlakçı tekyanlılı�ın, Alman tarihinin problemleriyle somut şekilde meşgul olma ve gericilik propagandasını bu alanda ­ tarihsel ve sanatsal bakımdan - gerçekten vatansever bir ideolojinin ihlarıyla yenmeye gayret elIne konusundaki çekincenin zararını siH görmüştür. Bu sava�ı tüm gücüyle neredeyse kendi başına sürdür­ mesi Franz Mehring'in unutulmaz erdemidir. Faşizme karşı mücadelenin tecrübeleri zorunlu olarak bu prati­ gin özeleştirisine yol açmı�tır. (Bu durumun oluşumunda, Rosa Lu­ xemburg geleneklerinin daha uzun süre canlı oldugu Alman Komü­ nist Partisi 'nin de doğal olarak payı vardır.) Faşizme lcar�ı verilen mücadelenin ödevi sadece f�istlerin tarihi tahrifierinin ifşa edilme­ si değildir, fakat bunun çok ötesinde, Alman devrimci demokrasi geleneklerinin bilimsel ve sanatsal olarak ihya edilmesidir; devrim­ ci demokrasi fikirlerinin Batı 'dan "ithal" olmadığını, Almanya 'daki sınıf savaşlanndan organik olarak geliştiğini bilimsel ve sanatsal ,

.

olarak kamllamaktır; cn büyük Almanların büyüklügünün daıma bu fikirlerin yazgısına sıkı sıkıya baA;lanml� olduğunu vurgulamaktır. Antifaşist edebiyatın büyük. ödevi mücadeleci hümanizmin fikirleri-

'46

DE.\tOKRATfK HÜMANızMıN TARIHSEL ROMAN!

ni Alman halkına yakınlaşurmaklan, üsteli k bunlan f.lman gelişimi­ nin gerekli ve organik urünleri olarak göstermekten ibareuir ve du­ rum bugün de böyledir. Açık�Jr ki bu antifaşist mücadelede tarihsel roman muazzam bir rol oynayabilir. Falan öu öneme bugüne kadar henüz crişmedigi de yine aynı derecede açıktır. -Belki de Almanya'nın edebiyat gelenekleri bu tür sorularla çcli- . şiyar. Kaldı ki aslında zaten önemli oları: Alman tarihsel edebiyatın­

da (özellikle dramadil) Al man tarihsel temaliginin nc kadar önemsiz bir, rol oynadığı da dikkat çekicidir. Ayrıc� şu da unutulmamalıdır ki . Schiller veya Georg BUchner'in durumu sürgündeki Alman antifa.

,

şistlerininkiylc hiçbir şekilde karşılaşıınlamaz. , O zamanlar canlı kitlesel hareket1er ancak yurtdışında vardı, �ger köylü devrimini saymazsak. Onların bu, yabancı konuları yurtiçindeleilerin karşısına çıkara�k Alman okur kitlesi önünde sergilemeleri anlaşılabilir ve yerinde bir tutumdu. Bugün ise sürgündeki antifaşistler milyonlarca Alman işçisinin özgürlük mücadelesinin uzaktan işitilen sesleridir. Alman tarihinin devrimci .veya gerici tasviri ve propagandası canlı

mücadele içerisinde artık gerçekten de "hic Rhodus, hic saltil" [Ha­ lep oradaysa, arşın burada] meselesidir. Alman devrimci demokrasisi, Alman tarihini fethetmekle kendi gerçek milll önderlik rollinü, mill1 karakterini elde eder. Alman­

ya 'nın kurtuluşunun biricik yolunun devrimci demokrasi olduğunu bilimsel ve sanatsal babından kanıtlamak büyük bir ödevdir. Fakat bunu ancak pozitif tasvirler yardımıyla faşist demagojinin sanki ile­ rici ve devrimci fikirlerin Almanya'da s,adece "b,atı ithalat metaı" oL­ dugu yönündeki karalamaları beıtaraf edildi�i takd.irde geniş halk kitleleri önünde açüjığa kavuşturmak mümkündü1'. Bir örnek daha verelim. Feuchtwanger'in Josephus Aavius

r0-

manının merkezi mesel�si, esas özü itibarıyla, Almanya'ya dair ol­ dukça önemli bir meseledir. Miııiyetçilik ve enternasyonalizmin ödevleri arasındaki mücadele Alman tarihinde muaz7.am bir rol oy­ nar; üsteli k sMece devrimci işçi hareketinin ortaya çıkışından 'be'ri de degil. Bu mesele ile ilgili olarak Fransız Devrimi trajik bir anla�.' mazlık ortaya çıkannıştl. Gcorg Forstcr'i ve Mainz Jakobenlerini bir hatırlayalım. Almanya'nın o zamanki tarihini bilenler, Forster'in yazgısımn o 7..amanlar yaygın olan bir trajik çatışmanın aŞırı, fakat

EMPERYAIJST JX:ıı.;EMOE IlÜMANtsr PROTF.sTO EDEBtYAT1

347

tam da a�lrlJıgı içerisinde tipik bir şiddetıcni�i oıdu�unu bilirler. Jo. sephus Flavius meselesinin insan tiplerine ve aynı zamanda toplum­ sal-siyasal önemine yönelik gerçek, canlı, zengin ve somut yaklaşım tam da bu bağlantıların yansıtılmasıyla mümkündür. Bu bağlantılar ise Almanya'da aydın zümre�i de dahil olmak Ü7..ere geniş kitleler nezdinde aslında tamamen meçhOldürler, Bu yüzden bu ilişkinin açıkça görülemedigi önemli eserlerin - Feuchtwanger'in bu mınanı böyledir - insani bakımdan çekici