Kadin Erkek [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

Spermler Erkekten, Yumurtalar Kadından için Methiyeler “Richard Dawkins’in The Selfish Gene (Gen Bencildir)’inin üzerinden neredeyse çeyrek yüzyıl, Robert Wright’ın The Moral Animal (Ahlaklı Hayvan)’ının üzerinden ise yaklaşık 10 yıl geçti. Evrimsel psikoloji konusunda iyi bir güncellemenin zamanı gelmişti. Bu sadece iyi bir güncelleme değil, günlük yaşamımızın akışı içinde doğrudan ruha ve kalbe seslenmeyi hedefleyen keyifli bir yaklaşım. Joe Quirk’in kitabı, Men Are From Mars, Women Are From Venus (Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten)’ün geniş kitlesine ulaşıp onları kavrayacak ve bilimin hayatlarına nasıl rehberlik ettiğini gösterecektir. Bu kitap lezzetli bir ikram gibi; beş yıldızlı bir şefin mutfağında sizin için özel olarak pişirdiği pastadan bir lokma sanki.” - Howard Bloom, New York Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Bölümü misafir araştırma görevlisi, The Lucifer Principle: A Scientific Expedition into the Forces of History (Lucifer Prensibi: Tarihin Hükümlerine Bilimsel Bir Yolculuk) ve Global Brain: The Evolution of Mass Mind from the Big Bang to the 21st Century (Küresel Beyin: Big Bang’den 21. Yüzyıla Kitlesel Zihnin Evrimi) kitaplarının yazarı

“Kıllı atalarımızın arasındaki hafif meşrep kadınların ve damızlık erkeklerin çiftleşme alışkanlıklarını etkileyen faktörler leziz bir metne dönüşmüş. Dahası, bu gerçekler günümüzün flörtleşme ve çiftleşme alışkanlıklarına da hayret verici biçimde uyum gösteriyor. Her şeyin kişisel cazibeyle ilgili olduğunu mu düşünüyordunuz? Joe Quirk’in kitabı, en eğlendirici haliyle size işin öyle olmadığını anlatacak.” - Isadora Alman, seksolog, “Ask Isadora” (Isadora’ya Sorun) isimli köşenin sahibi ve Doing It: Real People Having Really Good Sex (İşi Pişirmek: Sahiden İyi Seks Yapan Gerçek İnsanlar) kitabının yazarı

3

“Bilim, seks ve mizahı kusursuzca harmanlayan kitabında Joe Quirk, bizi önce cinsel keşif vaadiyle ayartıyor, ardından insan cinsel davranışının modern evrimsel teorileri üzerine eğlendirici ve afallatıcı bir okuma ile baş başa bırakıyor. Quirk’in klişe kelime oyunları ve entelektüel nüktedanlığının cazip birleşimi bizi sürüklüyor; oysa göz korkutucu bir bilim çukuruna da sürüklenebilirdik. En eski, en temel dürtülerimizle oyun oynuyor, bizi arzularımızın, kıskançlıklarımızın, fetişlerimizin ve hatta en derin duygularımızın sadece ilkel geçmişimizin ürünleri olduğu ihtimali ile yüzleşmeye davet ediyor. Bu daveti kabul eden herkes bilimsel düşünceye dalacak, Quirk’in evrimsel stereotiplerini gözleyip meraklanarak baştan çıkarıcı bir egzersize başlayacak.” - Karen E. James, Ph. D., Londra Doğal Tarih Müzesi, evrimsel genetikçi

“Quirk’in terbiyesiz, kişisel tarzı sosyo-biyoloji öğrenmeyi eğlenceli kılıyor! Şok olmaya, hayrete düşmeye, iğrenmeye, neşelenmeye ve sonunda karşı cins üyelerini biraz daha bilgece değerlendirebilir hale gelmeye hazır olun.” - Steve M. Potter, Ph. D., nöro mühendis, Hybrot (elektronik ve biyolojik elementler içeren sibernetik bir organizma; hibrit robot)’un kaşifi, Georgia Teknoloji Enstitüsü Biyomedikal Mühendislik Profesörü

4

5

Pilli Yayınevi Spermler Erkekten, Yumurtalar Kadından Birinci Basım Aralık 2008 ISBN 978-605-60776-1-6 Özgün Adı ® Sperm Are From Men, Eggs Are From Women – Joe Quirk İlk Basım: Pan-American and International Copywright Conventions, 2006 ® Bu kitabın Türkçe yayın hakları Aslı Karasuil Telif Hakları Ajansı aracılığı ile Pilli Yayınevi’ne aittir. Tüm hakları saklıdır. Yayıncının yazılı izni olmadan bu kitabın hiçbir bölümü, elektronik ya da mekanik herhangi bir yolla kullanılamaz, çoğaltılamaz ya da iletilemez. İngilizceden Çeviren Aylin Ç. Yalçınkaya Kapak Tasarımı Elif Yalçınkaya Baskı ve Cilt Graphis Matbaa Pilli Yayınevi Beyoğlu – İstanbul [email protected]

6

Bu kitabı Ellen Goodman’a ithaf ediyorum; karşılıksız desteği ve arkadaşlığı için...

7

8

İÇİNDEKİLER 1. Sperm ve Yumurta Problemi 2. Erkekler: Testislerinizin Boyutu Dişilerinizin Hafif Meşrepliğine Bağlı 3. Kadınlar Ne İster? 4. Bedenler ve Özgeçmişler: Gerçek Tahrik Sebepleri 5. Erkeklerin Bağlılığa, Kadınların Orgazma Temkinli Yaklaşmasının Sebebi 6. Bir “Kendin Yap” Ev Deneyi 7. Erkekler Sekse Nasıl Ulaşır? 8. Cadalozluk Geni 9. Ahmaklık Geni 10. Çardak Kuşlarından Öğreniyoruz: Sanat Nasıl Hayranları Götürmek Amacıyla Evrildi? 11. Erkeklerin Çapkınlığı İriliğinizi Belirliyor 12. Kadınlar Neden Cilveli ve Erkekler Neden Budala? 13. Neden Bu Kadar Azgınsınız? 14. Darwincilik: En Seksi Olan Hayatta Kalır 15. İyilik Nasıl Seksi Oldu? 16. Neden Dırdırlanırız? 17. Neden Şişmanız? 18. Su Maymunu: Zincirin Kayıp Halkası mı? 19. Neden Spielberg’ü T.S. Eliot’tan Daha Çok Seviyoruz? 20. Yüzleşelim

13 21 28 34 37 41 43 45 49 55 62 69 72 77 81 85 95 99 106 111

9

21. Aşk Pis Kokar 22. Orgazm Taklidi Erkekleri, Orgazmın Kendisi Kadınları Kandırır 23. Kontrol Kimde: Sizde mi Orgazmda mı? 24. Klitorisi Bulmak Neden Zordur? 25. Fahişe Penguenler Geçidi 26. Özgür Seks Savaş Sebebidir 27. Hafif Meşrep Kadınlar ve Boynuzlu Kocalar: Bizi Kıskanç Yapan Ne? 28. Bu Eziyetin Sebebi Nedir? 29. Seks İçin Ölmek 30. Karınız Erkek Kardeşinizle Yatıyorsa ve Siz Buna Tamam Diyorsanız 31. Geniş Kalçalar, Büyük Popolar; Geniş Omuzlar, Doğru Diksiyon 32. Penisi Bulmak Neden Kolaydır? 33. İki Tip Gay Erkeğe İki Tip Gen 34. Gay, Hayvan Ebeveynler 35. Bubiler 36. Homo Homo Sapiens 37. Neden Erkekler ve Dişiler Aslında Yoktur? 38. Erkekte Meme Ucu Meselesi 39. Sperm ve Yumurta Çözümü 40. Aşık Olmak Sonsöz

10

113 120 127 133 139 142 146 154 160 163 168 175 181 185 192 196 200 205 211 214

224

Mars’ı, Venüs’ü unutun. Astroloji bize pek bir şey anlatmaz, oysa biyoloji her şeyi anlatır. Spermler erkeklerden, yumurtalar kadınlardan. Erkekler ile kadınların arasındaki farkın gerçek sebebi işte bu.

11

12

1.

SPERM VE YUMURTA PROBLEMİ Erkekler neden bağlanmaktan korkuyorlar? Kadınlar neden durup dinlenmeden ilişkiler hakkında konuşmak istiyorlar? Neden bir erkekle konu yatağa gelmeden doğru dürüst sohbet edemiyorum? Neden bir kadını yatağa atmak için bu kadar dil dökmek zorundayım? Bu soruların cevabını evrim biyologları kesin olarak verebilir; zira her şey sperm ve yumurta ile ilgilidir. O halde bu iki büyük sorun kaynağına gelin yakından bir bakalım. Her erkek boşalma başına ortalama 100 ila 300 milyon sperm üretir. Buna kabaca bir hesapla kalp atışı başına 1000 sperm diyebiliriz. Spermler değersizdir. Erkekler onları gönüllerince harcar, oraya buraya fışkırtıverirler. Kimin umrunda ki, geldiği yerde nasılsa daha çok var! Zaten bunların yarısı daha baştan bozuk durumdadır: kırık kuyruklar, deforme olmuş şekiller, kayıp kafalar... Beyinsiz bir sperm tıpkı bacağınıza hallenen yaramaz köpek gibi, bir alyuvar hücresini gebe bırakmaya çalışabilir. Spermler pek zarif şeyler de değillerdir. Erkeklerin vücudunda nazikçe sperm yetiştiren gizli mekanizmalar bulunmaz. Bu şeyler seri şekilde milyonlarca üretilir ve dışarı salınır. Peşinden de yenileri yapılır. Şimdi de tek bir yumurta üretmek için harcanan çabayı düşünelim. Bir yumurta, spermden 85.000 defa daha büyüktür, bir dişi sahip olacağı tüm yumurtalarla birlikte doğar ve bu değerli yumurtanın saklandığı yerden döllenmek üzere uterusa doğru yaptığı yolculuk ortalama 29,5 gün sürer. Aslında, bir bebek dünyaya getirmek için

13

gereken her şey yumurtanın içindedir. Spermin olaya katkısı genetik çeşni sağlamaktan ibarettir. Geri kalanı, yani kuyruğu da aslında sadece bir teslimat sistemidir. Pil niyetine taşınan birkaç mitokondrisi vardır o kadar. Bir pizza teslim etmek için San Fransisco büyüklüğünde bir oluşuma çarpan bir denizaltı hayal edin. Bu pizza, San Fransisco’nun yerküre büyüklüğünde bir şey inşa etmek için ihtiyacı olan tek şey olsun. Pizza teslim edildikten sonra denizaltı da dağılıp gider işte. Evrim ekonomisi gözü ile ifade etmeye çalışırsak, Homo sapiens erkeğinin çiftleşme aktivitesine yaptığı yatırım, karşı cinsten bir randevu koparmak ve dünyada en sevdiği işi birkaç dakika boyunca düzgün bir şekilde yapmaktan ibarettir. Ondan sonra koşarak kaçmakta ve başka biriyle de aynı şeyi yapmayı ummakta özgürdür. Şimdi bir de Buzul Çağı kadınının çiftleşme mevzuuna yaptığı yatırımı tahayyül edelim. Kadın her seks yaptığında dokuz aylık hamilelik döneminin sıkıntısını yaşama, birkaç yıl boyunca çaresiz ve muhtaç bir ufaklığı emzirme ve sonraki on yıl içinde asi ve şımarık bir yeni yetmeyi kendine güven sahibi bir yetişkine dönüştürmekle uğraşma riskini alır. Aynı zamanda, kendisini ya da evladını yemeye çalışan vahşi hayvanlardan korunmak, tecavüzcülerden kaçmak, çocuğuna ve kendisine yetecek kadar yemiş ve meyve bulmak zorundadır. Artı, bebeği için protein de temin etmelidir. Sırtına bağlı bir yumurcak taşırken tüylü bir mamutu avlamaya çalışmak pek de kolay olmasa gerek. Burada iki farklı üreme stratejisi görüyoruz. Gelin bu farka Darwinsel bir bakış açısıyla yaklaşalım: Tek atışta 300 milyona varacak kadar sperm üretebilen bir yaratık için en uygun üreme stratejisi ne olurdu? “Elini korkak alıştırma, her yere püskürt! Bulabildiğin her tarlaya ek tohumunu! Aman her yere yay, hemen fışkırt! Hiç durmaya gelmez, bir tanesi muhakkak tutacak!” Ayda bir adet yumurta kullanabilen, o da eğer döllenirse hayat boyu dert getirecek bir yaratık için en uygun üreme stratejisi ne olurdu? “Akıllı bir seçim yap!”

14

Bizonlara, kuşlara, şempanzelere, köpeğinize bir bakın. Gördüğünüz genel manzara, kız peşinde koşan erkekler ve kolay beğenmeyen seçici dişilerdir. Erkekler hoplayıp zıplayarak “Biri bana bir rahim versin! Ne kadar çok rahim olursa o kadar iyi!” diye bağrışırlar. Dişiler ise erkeklerin bu gösterisini burun kıvırarak izler ve “Bana layık tek bir erkek istiyorum,” derler. Orangutanlarla biraz zaman geçirirseniz görürsünüz: Erkek orangutan, genetik üstünlüğünü sergilemek için diğer erkeklerle dövüşür ve eğer şanslıysa bir dişi onu seçer. Birkaç dakikalık bir genetik materyal takası sonrasında herkes kendi yoluna gider. Erkek orangutan sevme ya da yalnızlık duygularından yoksundur. Sergilediği, sezonluk bir azgınlıktan ibarettir. Dişi orangutan bir erkek gördüğünde, onun sadece tek bir şeyin peşinde olduğunu bilir. Doğacak çocuğu yetiştirme işi ise tamamen onun üstüne kalacaktır. Peki işler bu maymun iştahlılıktan monogamiye nasıl evrildi? Şehvetten güvene uzanan bu yolun başlangıcı neresiydi? İşte iyi haber: Erkeğin bebeğe yaptığı yatırım miktarı, bebeğin ebeveynlerine bağımlılık süresi ile ilişkilidir. Yani çocukluk dönemi ne kadar uzun sürerse, erkek kendi çocuğunun sorumluluğunu o kadar çok üstlenir. Bir antilop yavrusunun çocukluk çağı iki dakika filan sürer. Bebek antilop neredeyse anında kendine yeten bir varlık haline dönüşür. Onu avlamak için peşine düşen yırtıcılardan kaçmayı bilerek doğan yavru, çimen çiğnemeyi ve kendini savunmayı tek başına öğrenir. Baba antilopun onu gözetmesine ihtiyacı yoktur. Bu bağımlılık döneminin bir sene sürdüğünü farzedelim. Böyle bir durumda zavallı anne, muhtaç yavrusunu vahşi hayvanlara karşı her an tek başına savunmak zorunda kalacaktı. Bebeklerin eninde sonunda bir vahşi hayvana yem olma olasılığı da çok yüksek olacaktı. Şimdi buna ek olarak, varsayalım ki, erkek antiloplardan birinde rastgele bir genetik mutasyon oluştu ve bunun sonucunda baba, yavrusuna ihtimam göstermek gibi bir özelliğe kavuştu. Bu öyle bir özellik ki, artık evdeki yavrusuna meradan çimen taşımayı akıl etmesine sebep oluyor. Bu erkek antilopun yetişkinliğe erişebilen (ve

15

dolayısıyla onunla aynı geni taşıyan) çocuklarının olması ihtimali, diğer serseri antiloplarınkinden daha fazla olacaktır. Dolayısıyla onda bulunan gen deyim yerinde ise “tutacak” ve popülasyon içinde düzenli bir şekilde yayılmaya başlayacaktır. Primatları ele alalım. Bir grafik çizerek, ebeveynlerin ortaya koyduğu yatırım ile çocukların anne babaya bağımlılık süresi arasındaki ilişkiyi kabaca görebiliriz. Erkek şempanzeler dişilerine ve çocuklarına birkaç yıl boyunca et taşırlar. Erkek babunların yatırım süresi daha kısadır. Çan kuyruklu lemurlar derseniz, onların çocuklarına pek zaman ayırdıkları söylenemez. Jibon maymunları ise namus kumkuması denecek kadar tek eşlidir. O kadar ki Vatikan kendine maskot olarak beyaz jibonları seçmeliydi; birbirine sadık iki eş ve birkaç jibon yavrusundan oluşan kusursuz jibon çekirdek ailesi bu iş için biçilmiş kaftan. Peki en uzun çocukluk dönemine sahip primat hangisidir? Homo sapiens; yani insan. Beyinlerimiz büyüdükçe, hominid kadınların gitgide daha erken doğum yapması gerekti ki o koca kafalar henüz küçükken leğen kemiklerinin arasından ve rahim ağzından geçebilsin. İnsan bebekleri normal maymunlarla kıyaslanabilir derecede gelişmiş bir beyin ile doğsalardı, kadınların 18 ay hamile dolaşmaları gerekecekti. Hangisini tercih ederdiniz hanımlar, iki kat daha uzun süre hamile kalarak dev kafalı bebeğinizi korkunç acılar içinde doğurmayı mı yoksa kafayı küçültüp daha erken doğurmayı mı? Hangisi bikini giyebilmek için daha az pilates dersi gerektirir dersiniz? Yani sonuçta daha erken doğuruyoruz. Çoğu memeliyle kıyaslandığında, insan kadınları birer cenin doğuruyorlar ve bu cenin çok daha uzun süre çaresiz kalıyor. Öte yandan kabilelerimizin kültürleri de giderek karmaşıklaşıyor ve öğrenmek zorlaşıyor. Bu da çocukluk çağını uzatan genlerin daha avantajlı olmasını sağlıyor. Şimdi, içinde bulunduğumuz duruma bir bakalım. Bebeklerimizin çiftleşebilir hale gelmesi 10 seneden fazla sürüyor, ayrıca çiftleşebilir olmaları akıllarının başlarında olduğu anlamına da gelmiyor. Karmaşıklığı gitgide artan kültürlerimizin kodlarını çözecek ustalığa erişmeleri için taa yirmilerine kadar beklememiz gerekiyor. (Erkek

16

kardeşim için yirmibeş de diyebiliriz.) Beyinlerimiz büyüdükçe, daha da muhtaç halde doğar olduk ve çocukluk dönemimiz giderek uzadı. Annelik derseniz yeryüzündeki en zorlu görevlerden biri haline geldi. Durum buyken, hamilelik gibi zor işlere konsantre olmak zorunda kalmadan ortalıkta koşuşturan tüm o erkekler, bedenlerini ve beyinlerini başka hayırlı işler için kullanabiliyorlardı. Örneğin yavru antilop avlamak. Çalışmaktan bitap düşmüş kadınlar, bu haylaz antilop avcılarının asla hayır demeyecekleri bir şeye sahip olduklarını fark ettiler: düzenli seks. Sorarım size, hominid bayanlar, hangi tip erkekle seks yapmak isterdiniz? Sevimli ve eve et getiren erkek mi, yoksa işi bitince arkasına bakmadan başka kızların peşinde koşmaya devam edeceği belli olan serseri erkek mi? Etrafta takılıp evden fazla uzaklaşmayan erkekler, babalık olayını hiç umursamayanlardan daha fazla evlat yetiştirdi. Bu sadık erkekleri seksi bulan kadınlar, sorumsuz erkekleri çekici bulan kadınlardan daha fazla evlat yetiştirdi. Böylece yavaş yavaş, babalar serserilikten sorumluluk sahibi adamlığa evrildiler. Çocukluk dönemi uzun süren pek çok türde, dişilerin seçimleri sayesinde evlatları ile duygusal bağ kuran sadık erkekler ortaya çıkmıştır. Bazı erkek kuşlar eşleri onları komşuları ile boynuzlarken dahi kuluçkada yumurtaları beklerler. Sadık geyik faresi babalarının yetiştirdiği gençler, annenin yalnız başına yetiştirdiklerinden daha sağlıklı olur ve daha uzun yaşarlar. Erkek şempanzeler potansiyel eşlerine seks karşılığında et teklif ederler. Homo sapiens erkekleri ise karşı cinse neler sağlayabileceklerini göstermek için elmas yüzükler ve pahalı fallus sembolü arabaları tercih ederler. Ve kıtlık zamanlarında Homo sapiens dişilerinin de hiç çekinmeden eşlerinden et talep ettikleri görülmüştür. Sperm ve yumurta probleminin üreme stratejilerimizde yarattığı radikal farka rağmen, uzamış çocukluğumuz cinsel münasebette bulunduğumuz kişiye karşı yoğun bağlılık geliştirebileceğimiz şekilde evrildiğimizi gösterir. Biyologlar buna “eş bağı” diyorlar. Bizim evlilik ile kurumsallaştır-

17

dığımız bağ da bu. Kötü haber şu ki, eş bağı aslında çocuklarımız kendi ayakları üzerinde durabilene kadar dayanacak şekilde ayarlanmıştır. Genlerimiz bizi mutlu etmek gibi bir amaç ile tasarlanmamıştır. Tam tersine kendilerinin mümkün olduğu kadar çok kopyasını üretebilmemiz için onlar bizi tasarlamıştır. Tek amaçları anne babadan çocuğa sıçrayarak başka jenerasyonlarda yaşamaya devam etmektir. Yani çocuklar yuvadan uçup gittikten sonra olanlar genleri ilgilendirmez. Cinsel ilişkilerin gerçekten "ölüm bizi ayırana dek" sürebilmesi için, yine Pleistosen savanasında geliştirdiğimiz hayat boyu arkadaşlık ve samimiyet bağlarının da oluşması gerekir. Ama önce uğraşacağımız başka kadın/erkek problemleri var ki bunların en başta geleni, kadın ve erkek hominidleri tahrik eden unsurların farkları. Bu arada neden size hominid deyip duruyorum? Hominidler, bizim soyu tükenmemiş tek örneği olduğumuz tüm Neanderthal, Australopithecin, Homo habili, Homo erectus vs. gibi iki ayak üzerinde yürüyen maymunların oluşturduğu ırka verilen addır. Bu karakterlerin çoğu dünya üzerinde aynı zamanlarda var olmuşlar, karşılaşmışlar, mal alışverişi yapmışlar, muhtemelen çiftleşmişler ve birbirlerini yemişler. İçlerinde Plato’nun da bulunduğu bazı biyologlar, hominidleri “tüysüz iki ayaklılar” olarak tanımlar. Aslında hominidler, soyu tükenmiş maymunlar arasında bizimle şempanzeden daha yakın akrabalık bağı olanların tümünün genel adıdır. Şu andaki arzularımız, meziyetlerimiz, becerilerimiz ve şeytanlıklarımız aslında onların seçimleriyle inşa edilmiştir. Homo sapiens beyni ve bedeni ile ilgili özgün olan ne varsa Pleistosen döneminde Afrika savanasında tasarlanmıştır. Savana dediğimiz, çalılıklarla kaplı açık çimenlik alandır. Pleistosen ise son Buz Çağı’nın ilerleme ve gerilemesi ile çakışan, bundan 1,8 milyon ila 10.000 yıl önce, hominidlerin gezegeni sarmaladığı, pek çok iri hayvanı yok ettikleri – ki içlerinde birçok hominid türü de vardı - ve hızla bize dönüştükleri bir dönemdir.

18

Hominidler1 maymunların alt kümesidir. Maymunlar da primatların alt kümesidir. Biz de dahil olmak üzere bilinen 235 primat türü bulunur. Tek eşli primatlar genellikle ağaçlarda yaşayan türlerdir. Ağaçlardan yere inen ve bölgesini korumak zorunda kalan primatlar ise gizli işler çevirmeye ve onunla bununla kırıştırmaya başlamışlardır. Siz en son ne zaman bir ağacın üzerinde uyudunuz? Tanımadığınız birisi bahçenize dalıp çimleri çiğnediğinde neler hissediyorsunuz? Britanya’da yapılan bir araştırmaya göre, kocaların %60’ı ve karıların %40’ı eşlerini aldattıklarını kabul etmişler. Kinsey2 araştırmasının sonucuna göre ise ABD’de 40 yaşın altındaki erkeklerin %50’si ve kadınların %26’sının evlilik dışı ilişkileri olmuş. (Her ne kadar Cosmopolitan okuyan kadınların yarısı sadakatsizliklerini itiraf etmiş olsa da.) Bu sonuç, aile değerlerinin yakın zamanda değiştiğinin kanıtı değil; bu oranlar aslında son yüzyıl içinde pek değişmemiş. Sadece insanlar evliliklerinin daha erken evrelerinde eşlerini aldatmaya başlamışlar. Bu araştırmaların genel sorunu, icraatları tam ölçememeleri. Sadakatsizlik oranı ancak bizim söylediklerimizle belirlenebiliyor. Kimileri zaferlerini abartmaya meyilli olsa da insanların sadakatsizliklerini gizli tutmayı tercih ettikleri kesin. Biz lisedeyken arkadaşım Mike Chorost okul arkadaşlarımızın cinsel aktivitelerini ölçebilmek için bir araştırma yapmaya niyetlenmişti. Dağıtılan anketleri spor dersi öncesinde soyunma odasında kıkırdayarak doldurmuştuk. Sonuçlar çok ilgi çekiciydi. Anlaşılıyordu ki, okulumuzdaki erkeklerin %99’u, kızların %1’i ile seks yapıyordu. Mahvolmuştum. Bu kızlar kimdi ve ben onlarla niye tanıştırılmamıştım? Ayrıca bütün okulun bekâretini kaybedememiş üç erkeğinden biri olmam da ayrı bir rezaletti. Aslında erkeklerin sonuçlarının biraz abartılı olduğunu biliyordum, çünkü ben de yalan 1 NOT: Bazı sınıflandırma bilimcileri “hominid” kelimesini “hominin”e çevirmeye pek meraklı. Bunun nedeni, şempanzeler, bonobo maymunları, insanlar ve gorillerin birbirlerine orangutanlara olduğundan daha yakın olması ki bu da sınıf bilimcilerde yeni bir kategori oluşturma isteği uyandırıyor. Ben geleneksel “hominid”de ısrarcıyım, sırf onları gıcık etmek için. 2 Ç.N. Amerikalı biyolog ve zooloji profesörü Alfred Charles Kinsey’in, kendi kurduğu enstitüsünde cinsellik ve üreme üzerine yaptığı çalışmalar. 1948’de yayınladığı bir rapor ile araştırma sonuçlarını duyuran Kinsey, cinsel konulara getirdiği açık yaklaşım ile toplumu sarsmıştı.

19

söylemiştim. Üstelik tüm okulda mastürbasyon yapan tek kişi de bendim. Allahtan bu konuda da yalan söylemeyi akıl etmiştim. Kazanova erkekler ve namuslu kızlardan oluşan sınıf arkadaşlarıma şöyle bir baktığımda fark ettim ki, anketin ortaya çıkardığı tek şey, bizim hayal dünyamızın pek geniş olduğuydu. Atalarımız zamanında tam olarak ne kadar çapkınlık yapıyorduk dersiniz? Ah tarih öncesi önüne gelenle yatıp kalkma düşkünlüğünü bir ölçebilseydik... Ölçebiliriz. Eğer Pleistosen savanasındaki erkeklerin çapkınlık oranını merak ediyorsanız, erkeklerin kadınlara oranla boyutlarına bakmalısınız. Bu konuyla daha sonra uğraşacağız. Eğer Pleistosen savanasındaki dişilerin çapkınlık oranını merak ediyorsanız, erkeklerin vücutları ile testislerinin oranına bakmalısınız Bu konuyla uğraşmaya ise hemen şimdi başlayalım.

20

2.

ERKEKLER: TESTİSLERİNİZİN BOYUTU DİŞİLERİNİZİN HAFİF MEŞREPLİĞİNE BAĞLI Falcılar, kristal kürelere bakıp size geleceğiniz hakkında muğlak şeyler söylerler. Biyologlar ise bacaklarınızın arasındaki “kürelere” bakıp atalarınız arasındaki kadınların ne kadar çapkın olduğuna dair kesin şeyler anlatabilirler. Koyunlar ve fareler üzerinde yapılan üreme deneyleri, testis fenomenini başarıyla gözler önüne sermiştir. Durum şudur ki, birçok nesli göz önünde bulundurduğumuzda, sadık dişi farelerin ve koyunların, erkeklerinin testis boyutu üzerinde çok az etkisi olageldiği görülmektedir. Oysa toplum içindeyken sadık görünen ama gizli gizli hafif meşrep bir hayat sürdüren dişi fare ve koyunların birkaç jenerasyon içinde erkeklerinin testis boyutlarında ciddiye alınır bir büyümeye yol açtığı gözlenmiştir. Şimdi gelin testislerinize biraz yakından bakalım... Özverili bilim adamları tarafından çeşit çeşit erkeğin, çeşitli boşalmalarda ürettikleri sperm miktarı ölçülmüş ve ortaya ilginç bir sonuç çıkmış. Beyler, siz karınıza güveniyor olabilirsiniz ama spermleriniz güvenmiyor. Ölçümler gösteriyor ki erkekler uzun bir seyahatten eve dönüp eşleriyle ilk kez seks yaptıklarında normalden kayda değer miktarda daha fazla sperm üretiyorlar; %300 kadar daha fazla! Eşlerini her gün gördükleri durumda ise sperm üretim seviyeleri makul oranlarda seyrediyor. Dişi eş ne kadar fazla süre gözden ırak olursa

21

erkek eş ekstra sperm üretmek için o kadar enerji harcıyor. Spermlerin bu takviye kuvvetlere başvurmalarının nedeni maçın daha heyecanlı geçmesini sağlamak değildir. Zira aslında hepsi aynı takımdadır. Birçok sperm yumurtaya erişmeye çalışmaz bile. Tam tersine takım arkadaşları yumurtaya ulaşabilsin diye, düşmanların yolunu kesecek manevralara girişirler. Bu halleri savunma yapan Amerikan futbolu oyuncularına benzer. Bir mikroskop ile bakarsanız antrenörlere fikirler verecek yaratıcılıkta manevralara şahit olabilirsiniz. Doğada takım çalışması tek bir sebeple ortaya çıkar: başka bir takım ile mücadele. Peki diğer takım nerede? Bu spermler kime geçit vermemek için uğraşıyor? Neden sanki aynı ortamda başka bir grup sperm daha varmış gibi davranıyorlar? Bilim adamlarının cevabı şu: Tüm maymun türlerinde testis ağırlığının beden ağırlığına oranı, dişilerin eşlerinden başka erkeklerle cinsel ilişkiye girme sıklıkları ile doğru orantılıdır. Hepimizin anlayacağı dilde söyleyelim bir de: Erkek şempanzelerin büyük testisleri vardır, çünkü dişi şempanzeler, tabiri mazur görün, tam anlamıyla birer sürtüktür. Dişi şempanze, kızışmaya başladığının saniyesinde artık ar namus namına bir şey tanımadığının sinyallerini gönderir etrafa. Poposunu sergiler, tüm sürüyü seksi kokusuyla donatır ve beğendiği tüm erkekleri baştan çıkarmaya çalışır. Üstelik beğenmediği de pek çıkmaz. Şempanze hanımların nazlanma mevhumunu neden bir kenara bıraktıklarını birazdan öğreneceğiz. Bu ortamın erkek şempanzeler için bir cennet olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Erkek şempanzelerin hepsi mütemadiyen boynuzlanmakla meşguldür. Alfa3 şempanzeler, ortalıkta koşturarak daha alt düzey erkeklerle dişilerin arasında cereyan eden gizli ilişkileri önlemeye çalışırlar. Ancak cinsel çeşni peşindeki dişiler her seferinde bu çabaları boşa çıkaracak yollar bulmayı becerirler. Özellikle dominant erkeğin başka erkeklerle dövüştüğü zamanlar, onu aldatmak için gayet uygundur. Bir alfa bu nemfomanyaklardan sadece bir ya da ikisini kontrol altında tutabilir. Başını çevirdiği anda bir 3 Ç.N. Sürü lideri olan baskın erkek.

22

tanesi muhakkak kendisini bir başka penisin üzerine atar. Şempanze dişilerinin sadakatine güvenmek söz konusu bile olamadığına göre, böyle bir ortamda erkekler için anlamlı tek strateji, sürü içinde rakiplerinden daha fazla dişiyi hamile bırakmaktır. Dişi kızışmış poposunu bir erkeğe sergilediğinde erkek o poponun içinde dövüşmeye hazır bir rakip spermler ordusunun bekliyor olduğunu varsaymak zorundadır. Primatlar konusunda uzman zoologların TV seyretmeye hiç ihtiyaç duymamasının nedeni budur. Dişiler kızıştığında şempanzelerin çiftleşme maçlarını izlemek zaten başlı başına bir eğlencedir. Komedi, hile, desise, vahşet, bol bol kovalamaca ve yüksek dozda pornografi; gelin de bunun bilimsel bir deney olduğuna inanın. Devam edelim. Şempanzeler arasındaki cinsel rekabetin epik boyutlarını ancak spermlerini analiz ettiğimizde görebiliriz. Galonlarca spermin dişinin içine boca edilmesi sonucunda spermler dev bir ordu gibi davranacak şekilde evrilmişlerdir. S.W.A.T ekipleri gibi dağılır, düşman spermleri arar ve kimyasal silahlarıyla yok ederler. Bu arada bazıları da hücumbotlar gibi yumurtaya doğru seğirtir. Hatta spermlerin %99’u sperm değil anti-spermdir. Kitle imha menileri yani. Dişi şempanzenin vajinası içinde korkunç bir meydan savaşı gerçekleşir. Sonunda sadece birkaç sperm kalır ve yumurta bunların arasından beğendiğini seçer. İş şempanzelerin cinsel rekabetine geldiğinde, mücadelenin bir kısmı bizzat şempanzeler arasında dönse de aslında esas savaş dişilerin vajinalarının içindedir. Bu bir yıpratma savaşıdır. Daha çok sperm üreten şempanzenin üreme şansı daha yüksektir. Bu yüzden doğa ana, erkek şempanzelerin hep daha büyük testisli olanlarını seçmektedir. Bebek şempanzelerin babalarının kim olduğu asla bilinmediği için erkek şempanzeler ebeveynlik işlerini paylaşacak şekilde evrimleşmişlerdir. Dişilerin hafif meşrepliği, ortaya bebek bakmaya meyilli babalar çıkarmıştır. Yani şempanze genleri insan ideolojisinin asla beceremeyeceği bir şeyi becermiş, sosyalist ebeveynlik sistemini geliştirmiştir: neredeyse sıfır teşvik ve yarım gönüllü bir görev duygusu.

23

Şu bilimsel prensibi hatırlayın: Dişiler ne kadar çapkınsa, testisler o kadar iridir. Peki, Homo sapiens dişileri bu hafif meşreplik skalasının neresinde duruyor? Bu soruyu maymun türlerinin testis boylarına bakarak cevaplayabiliriz. Gorillerin testisleri miniminnacıktır. Oysa gayet geniş omuzları, sivri dişleri ve heybetli sırtları vardır. Rekabetin esas kısmı dış dünyada gorillerin kendileri arasında yaşanır. Spermler keyiflerine bakarlar. Diğer spermlerle rekabete girme konusunda pek baskı altında değillerdir, çünkü alfa goril karakterinin dişisi ile seks yapabilmek için ancak cesedini çiğnemek gerekir. Dişi goriller, çapkın alfalarına çok sadıktır. Sonuç olarak, goril spermleri kendilerine yüzecek yolu bile zar zor bulurlar. Mikroskop altında, her bir şempanze spermi birer Rambo iken goril spermleri Polis Akademisi öğrencileri gibi görünür. Erkek goril zaten yılda birkaç defa cinsel ilişkiye girdiği için minik testisleri onun işini haydi haydi görür. Orangutan erkeğinin beden – testis oranı, dişi orangutanların nadir sadakatsizlikleri sonucu gorillerinkine kıyasla biraz daha büyüktür. Şimdi de kendinize bakın sizi koca maymunlar. Evet, size söylüyorum Homo sapiens erkekleri. Sizi kadınlardan ayıran altın değerindeki özellikleriniz neler? Kaslarınız, bedensel kuvvetiniz, sakalınız, harita okuma yeteneğiniz ve bu yeteneğe güvenerek yol sormayı reddetme beceriniz. Şimdi de testislerinize bir bakın. Tek eşli pek çok maymun türüne kıyasla, sizinkiler... eh, epey hatırı sayılır büyüklükte. Tıpkı beyniniz gibi. Dişilerin büyük beyinlerini etkilemek için sizin beyinleriniz de büyümüş durumda. Sizde büyük olan ne varsa sevgili Homo sapiens erkeği, dişilerin seçiminin sonucu. Beyninizin varlık sebebi, yaratıcılığıyla dişileri kendine hayran bırakmak. Devasa büyüklükteki penisiniz (yani diğer maymunlarla karşılaştırıldığında demek istiyorum) onu cinsel anlamda memnun etmek için var. Testisleriniz ise... Evet, testisleriniz ise, avlanmak için çayıra çıktığınızda kadınınızın başka testislerle samimi olma ihtimaline

24

karşılık biraz büyümüş durumda. Elbette ki, şempanzelerin dev testisleri ile karşılaştırıldığında devede kulak kaldıkları bir gerçek. Zira dişi şempanzelerin orji merakı, erkeklerin testislerinin balon gibi şişmesini sağlamış. Onların beden testis oranı, sizinkinin dört katı. Sizinki de gorillerinkinin dört katı. Eh, dişi gorillerin sadakatini ve dişi şempanzelerin hafif meşrepliğini biliyorsunuz artık. İşte siz ikisi arasında bir yerdesiniz. Bir kadını döllemeye yetecek spermi üretmek için, en fazla bir testisin yarısı kadar malzemeye ihtiyacımız var aslında. Yani tek testisi olan biri bile milyonlarca çocuk sahibi olabilir. İkisine birden sahip oluşumuz, zamanında tek eşlilikle yetinmemiş sinsi hominid kadınlarından kalan şık bir miras desek yalan olmaz. Evet, sinsi dedim. Başka partnerle cinsel ilişkiyi benimsemiş Pleistosen dişilerinin bunu eşlerinin rızasıyla yapmış olma ihtimali fazla değil herhalde. Homo sapiens erkeklerinin vahşi kıskançlığını da gayet iyi biliyoruz. David M. Buss4’ın ABD’de ve Afrika kabilelerinde eşlerini öldüren erkeklerle ilgili yaptığı çalışmalar, bunların yarısından fazlasının cinsel kıskançlıktan kaynaklandığını gösteriyor. Sudan, Uganda ve Hindistan’da, cinsel kıskançlık (namus) bir numaralı cinayet sebebi. Dünya çapında, erkeklerin erkekleri öldürmesi ile sonuçlanan vakaların yaklaşık %20’sinin içinde eşler ya da kız evlatlar var. Bunlar ürkütücü istatistikler. Yine de hayatlarını riske atma pahasına eşlerinden başkaları ile seks yapmış hominid dişiler, evlatlarına şişkin testisler ve paranoyak spermlere sahip olmamıza yetecek genleri aktarmışlar. Tekrar bir yokladınız sizinkileri değil mi? (Tabii eğer erkekseniz.) Çekinmeyin. Ağırlıklarını hissedin. Mikroskobik boyuttaki spermlere ev sahipliği yapmak için bunca yere ne gerek var değil mi? Keşke alternatif bir teori olsaydı, ama yok işte. Aldatan kadınlar olmasaydı, testislerimiz bu kadar büyük olmazdı. Doğa, böyle ekstra enerji gideri olan organlara, üreme konusunda avantaj yaratmıyorlarsa asla tahammül etmiyor. 4 Ç.N. Evrimsel psikoloji ve çiftleşme psikolojisi hakkında çalışmalar yapan ve kitaplar yazan Texas Üniversitesi psikoloji profesörü.

25

Eğer bana inanmıyorsanız, kendiniz bir test yapın sevgili Homo sapiens erkekleri. Bir dahaki boşalma deneyiminizde, yanınızda bir mikroskobu hazır edin. Bilim adamlarının yataklarının başucunda hep bir tane bulunur. (Nedense bayanlar bunu pek çekici bulmaz, oysa Bunsen ocağından yayılan romantik ışıkla çok hoş bir atmosfer oluşturulabilir! Gerçi kendini bilime adamış bir adamın yatak odasına bayan konukların uğraması ihtimali de azdır ya, neyse.) Kendi taze mahsülünüzü test ettiğinizde, gerçek spermlerin çizgi filmlerdekiler gibi hareket etmediklerini göreceksiniz. Birçok sperm kuyruklarını birbirlerine kenetlemek suretiyle (hem de birkaç gün boyunca) bölgelerini davetsiz misafirlere karşı savunmaya çalışırlar. Bir dişiyi döllemek sadece olası bir hamileliğe yatırım yapmak değildir; kelimenin tam anlamıyla vajinal sahayı rakip spermlere kapatmaktır. Bu nedenle sevgililerini birkaç gün görmeyen erkekler sperm sayılarını üçe katlarlar. Aynı şey evde eşinin yanı başında olan ama birkaç gün seks yapmamış erkeğin başına gelmez. Eve dönen erkeğin bilinçli zihni eşinin kendisini aldatmadığından yüzde yüz emin olsa bile, fesat spermler beyni dinlemezler. Spermler, daima kendileri ile yumurtalık arasına yabancıların girmiş olabileceğinden şüphelenirler ve külhanbeyi gibi naralar atarak dövüşmeye hazır bir şekilde göreve atılırlar. Eşimizden uzak olmak onu özlememizi sağlar, çünkü uzak olmak rekabet ihtimalini getirir ve özlem de doğal seleksiyonun bir sonucudur, çünkü atalarımızın birbirine bağlılığını garantiye almıştır. Tabii uzaktaki sevgilinize aşk mektubu yazarken bunlardan bahsetmenizi pek tavsiye etmem. Elde ettiğimiz sonuç ne? Öyle görünüyor ki Homo sapiens dişileri genelde tek eşli bir ortamda evrildiler ama arada bir aynı günde birden fazla erkekle çiftleşme meraklısı olanlar da çıktı tabii. Ne oldu, kıskandınız mı? Zaten siz kıskanç olacak şekilde tasarlandınız sevgili Homo sapiens erkeği. Çünkü çocuğunuzun kesinlikle sizden olduğunu bilmenizin bir yolu yok. Çünkü kıskanç erkekler geniş erkeklerden daha fazla gen aktarımı yapmışlar. Çünkü başka adamlardan sperm bağışı kabul eden bir eşe sahip olmaktansa ölmeyi, öldürmeyi ya da süründürmeyi tercih eden erkeklerin genleri

26

sonraki nesillere daha fazla aktarılmış. Böyle erkekler için bir kelime bile yaratmışız: boynuzlu. Aldatılan kadınlar için kullanılan herhangi bir tabir ise yok. Hafif meşrep kadınlar için kullanılan bir tabir de var elbette, affınıza sığınarak yazıyorum: kaltak. Erkekler için ise bunun dengi bir kelime yok. Hemen hemen her dilde bu çifte standart durumu geçerli. Dünyanın her yerinde, bir erkeğe hakaret etmek için annesine kaltak diyebilirsiniz, ki bu gayet aşağılayıcıdır. Böylelikle o adama piç demiş olursunuz, ki bu da kötüdür. Olası babasına ise tabiri caizse damızlık aygır sıfatını layık görmüş olursunuz ki bu iyi bile karşılanır. Neredeyse tüm kültürlerde bu durum aynıdır: Erkekler için kaltak kadınlarla birlikte olmak ve piç çocuklara sahip olmak iyiyken, annelerinin kaltak ve kendilerinin piç olması tam bir felakettir. Bu hakaretlerdeki çifte standardın neredeyse tüm dillere aynı şekilde girmiş olmasının sebebi, erkeklerin ve kadınların duygularının genlerini korumak üzere farklı şekillerde evrilmiş olmasıdır. Türümüz erkekleri, testisleri miniminnacık, spermleri tembel ve dağınık olana kadar asla kendilerine güvenmemelidirler. Erkeklerimizin dev boyutlardaki testisleri, geçmişte ne kadar boynuzlandıklarının ölçüsüdür. Bir dahaki sefere adamın biri size “Ne oldu, pek taşaklı çıkmadın bakıyorum,” diye meydan okumaya kalkarsa rahatça “Keşke daha bile küçük olsalardı,” diye cevap verebilirsiniz. Eh, bu bol menili bölümü bitirdiğimize memnunum açıkçası. Şimdi, evrenin en büyük gizemini çözmeye koyulalım.

27

3.

KADINLAR NE İSTER? Erkek domuzları her zaman kıskanmışımdır. Salyasının bir damlası, yumurtlama dönemindeki dişi domuzu bacakları açık, çiftleşmeye hazır ve nazır hale getirmeye yeter. Afilli bir tavlama cümlesi, pahalı akşam yemekleri, kadınların pek sevdiği uzun sohbetler, dil dökmeler filan yok. Tek bir yalama ve hoop, işte kendisi için deli olan bir dişi. Kim bilir kendisine güveni ne kadar yüksektir. Hayal etsenize; beğendiğiniz bir dişiyi seçiyorsunuz ve ufak bir dil şapırdatma ile başarı garanti. Bunu ancak Michael Bolton parlak zamanlarında belki becerebilirdi ama çoğu Homo sapiens erkeği için erkek domuz çekiciliği sadece bir rüyadan ibaret. Bir Homo sapiens erkeği genç ve sağlıklı bir cilt, dolgun göğüsler ve çocuk doğurmaya müsait kalçalar gördüğünde, karşısındaki kadının bir sürü güzel bebek dünyaya getirebileceğini bilir ve bu düşünce onu anında tahrik eder. Ama bekleyin... Homo sapiens erkeği aynı zamanda onun gibi yüzlerce başka kadını hamile bırakabileceğinin de farkındadır. Eski kabile reisleri kabiledeki bütün kadınlar ile teker teker ilgilenmeyi ihmal etmedikleri için bu çapkınlık genleri ona da geçmiştir ne de olsa. Eğer dünya üzerinde onun dışındaki tüm erkekler düşüp ölüverse ve yeryüzündeki tüm kadınlar insan ırkını yeniden çoğaltmak için organize olsa adamımız bu sorumluluğu omuzlarının üstüne memnuniyetle alır. Aynı pozisyona düşen bir dişinin ise memnuniyet göstereceğini hiç

28

sanmıyorum. Bebeği taşıyacak kişi, spermi verecek kişiyi özenerek seçmek ister ve tahrik unsurları tamamen farklıdır. Erkek, kadının bebeği içinde büyütme yeteneğine çarpılır. Kadın ise erkeğin bebeği dışarıda büyütme yeteneğine. Peki erkek bunu nasıl yapacaktır? Tabii ki kaynaklarıyla. Hem erkeğin hem de kadının vücudu Pleistosen savanasında çocuk yetiştirmek üzere tasarlanmıştır. Biri bebeği taşımak ve beslemek, diğeri ise eve yiyecek getirmek için dizayn edilmiştir. Hayatta kalmanın takım çalışması ile sağlandığı türlerin hepsinde, bir şeyler elde etmenin yolu sosyal iktidardan geçer. Eşlik bağlarının var olduğu bütün sosyal türlerde ise dişiler potansiyel iktidar işaretleri gösteren erkekleri çekici bulurlar. Dişi makak maymunları, sürüdeki hangi erkeklerin gelecekte iktidar sahibi olacağını tahmin etmekte pek başarılıdırlar. Genç ve sosyal statüsü düşük ama bol bol seks yapan erkekler genellikle sonradan sürünün lideri konumuna yükselirler. Bunu iki şekilde yorumlayabiliriz: Ya tahrik edici dişiler erkekleri sihirli bir şekilde lider seviyesine taşımaktadır ya da dişilerin karşı cinse duydukları çekimin içinde ufak bir miktar kehanet gücü bulunur. Peki neden dişiler geleceği tahmin etmek zorunda? Neden gönüllerince sürünün o anda lideri olan en güçlü erkeğine teslim olmakla yetinmiyorlar? Bunun nedeni, dişi genlerinin onlar için iki farklı planı olmasıdır. Yaşlı ve güçlü erkekler gelişmekte olan bebeğe şu anda rahatça besin sağlayabilirler. Öte yandan genç ve hırslı erkekler çocuklara daha güvenli bir gelecek vaadederler. Bu iki özellik genellikle pek yan yana gelmez. Yaşlı erkek primatlar besin pazarlarını kontrol edecek sosyal dayanağa sahiptir, fakat yakında bu pozisyonlarını kaybedecek ve çocuklarının geleceğini garanti edemez hale geleceklerdir. Çünkü sürüdeki onlarca hırslı genç zıpçıktı gücü ele geçirme ve besin akışını kendi çocuklarının lehine çevirme planları yapmaktadır. Müstakbel bebeklerinin geleceklerini sağlama almak için, ileride de besine ihtiyaç duyacak olan dişiler, genç erkeklerdeki potansiyeli ölçme yeteneklerini geliştirmişlerdir. Onlara şöyle bir göz atıp, hangisinin geleceğin alfası,

29

dolayısıyla çocuklarının besin ve korunma ihtiyacını sağlayacak potansiyel babası olacağını şıp diye anlayabilirler. Dişi makak maymunları iktidardan etkilenir ama daha da çok etkilendikleri bir şey varsa o da potansiyel iktidar işaretleridir. Hillary stratejisi genellikle Monica stratejisinden daha akıllıcadır. Henüz güçsüzken yeni liderin yatağını paylaşmış dişi, kendisi için avantajlı bir pozisyon yaratmış olur. O ve çocukları bolluk içinde yaşarlar, bütün ailesi lider ile yakınlığından dolayı saygı görür. Fakat erkeği tahtını kaybederse o da ailesi de gözden düşerler, orası ayrı. Bu hiç hoş bir şey değildir; zira dişi primatlar için sosyal statü bir ölüm kalım meselesidir. Hiyerarşi merdiveninin en dibindeki anneler çocuklarını beslemekte zorluk çekerler ve sık sık bebeklerinin diğer dişiler ve erkekler tarafından öldürülmesine seyirci kalırlar. Hiyerarşi merdiveninin üst basamaklarındaki anneler ise sosyal desteğe, bol bol yiyeceğe, hatta gönüllü bebek bakıcılarına dahi sahip olabilirler. Dişi primat için güç, bebekleri için besin ve koruma anlamına gelir. Oysa güç sahibi bir dişi olmak zordur. Uzun bir hamilelik ve uzun çocukluk dönemi, uzun süren bir zayıflık demektir. Bu yüzden yiyecek ve güvenlik bulmaya yarayan iktidarı kendi başlarına elde etmeleri imkansızdır. İktidara sahip olmanın tek yolu ileride lider olacak bir eş bulmaktır. Ve tüm hiyerarşik primat toplumlarında, dişiler parlak gözlü hırslı erkekleri çekici bulurlar. İnsanlar primatlarla aynı parametreler altında evrimleşmiştir: uzun çocukluk dönemleri, eş bağları, sosyal hiyerarşiler, paylaşılan kaynaklar, karmaşık bir iletişim. Tabii insanlar için bu karmaşıklığı yirmi ile çarpsak yeridir. Evrim; prestij ve gösterişten etkilenen dişi primatların tarafındadır çünkü onların çocukları daha iyi korunur. O halde, Homo sapiens kadınları statüsü yüksek erkeklerden etkilenme genini miras almıştır diyebilir miyiz? Psikolog David M. Buss, 37 kültürden 10.000’i aşkın insanın katıldığı anıtsal nitelikte bir araştırmaya imza attı. Bu araştırma bütün kültürlerdeki kadınlar ve erkeklerin eş seçimlerinde inanılmaz bir tutarlılık olduğunu ortaya çıkardı. Nijerya, Kanada, Hindistan, Endonezya, Venezüela, İran ve daha pek çok ülkeye gönderilen

30

araştırmacılar, görüştükleri erkeklerden ve kadınlardan, potansiyel eşlerinde çekici bulacakları 18 özelliği değerlendirmelerini istediler. 37 kültürün hepsinde; ilkel ya da modern, tek eşli ya da çok eşli, komünist ya da kapitalist fark etmeksizin, kadınların müstakbel eşlerinin prestij ve para kazanma güçlerinden, erkeklerden daha fazla etkilendikleri ortaya çıktı. Hollandalı kadınlar maddi güç potansiyeline erkeklerden %36 daha fazla değer biçti. Japon kadınların bu konuda Japon erkeklerine oranı %150’yi buldu. Tüm kültürlerde bu fark kendini gösterdi. Gün görmemiş ilkel kabilelerde bile durum değişmiyordu: Tiwi, Yanomamo, Ache, !Kung, hepsinde sonuç aynıydı. Avcı – toplayıcılar, teknokratlar, çiftçiler, aristokratlar, Eskimolar, Araplar; hepsinde kadınlar para olmadan aşk olmaz dedi. Tayvan, Bulgaristan, Brezilya, ABD ve başka bazı ülkelerdeki evli ve bekâr kadınlar arasında yapılan başka bir araştırmada, kadınlar tutarlı bir şekilde "hırs" ve "üretkenlik" kavramlarını "önemli" ya da "elzem" olarak değerlendirdiler. Bu, erkekler için geçerli değildi. ABD’de 1111 seri ilan analiz edildi ve kadınların maddi kaynaklar üzerinde erkeklerden 11 kat daha fazla durduğu ortaya çıktı. Olay ortadaydı. Erkekler çekicilik arıyor ve kaynak sunuyorlar, kadınlar kaynak arıyor ve çekicilik sunuyorlardı. Bir çöpçatanlık servisinin sahibi, erkeklerin kadınların fotoğraflarına, kadınların ise erkeklerin özgeçmişlerine baktıklarını gözlemledi. En seçici kitle yirmili yaşlarındaki kadınlardı. Biraz daha olgun (artık büyüyüp beyaz atlı prens hayallerinden vazgeçtiklerini iddia ettikleri yaşlardaki) kadınların standartları düşüyor, daha az seçici davranmaya başlıyorlardı. Genç kadınlar beyaz atlı prenslerini beklemeyi göze alabiliyorlardı, çünkü beyaz atlı prensler genç kızlar için rekabet ediyorlardı. Yine ABD’de yapılan acımasız bir araştırmada, kadınların lise yıllıklarındaki fotoğrafları çekicilik açısından sıralandı. Daha sonra bu kadınların evlenip evlenmediklerine ve evlendilerse kendilerinden daha yüksek statüde birini bulup bulmadıklarına bakıldı. Sonuçlar tahmin edildiği gibi çıktı: Kocanın statüsünü en isabetli şekilde tahmin

31

etmeye yarayan kriter, kadının güzelliği çıktı. Kadının kendi statüsü, eğitim derecesi hatta zekası bile bu tahmini isabetli yapmaya yaramıyordu. Güzel kadınlar güçlü erkeklerle evlenmişlerdi. Çok fena. 2000 evli kadınla yapılan bir araştırmada, yüksek statülü kocaları olan kadınların diğerlerinden daha fazla sayıda çocukları olduğu, daha az boşanma yaşadıkları ve evliliklerini daha “mutlu” olarak klasifiye ettikleri ortaya çıktı. Birçok psikolojik deney, çoğu kadının Rolex saatli çirkin tipleri Burger King üniformalı, yakışıklı çocuklara tercih ettiğini gösterdi. Durum buysa ben de artık randevularıma eşofmanla gitmeyi bırakıyorum! Ama hatırlayın, Pleistosen savanasında kadınlar en az 15 sene bir kaynak sağlayıcıya ihtiyaç duyuyorlardı. Yani kabilenin 70 yaşındaki şefiyle evlenmek pek de akıllıca değildi. Anne daha bebeğini emzirirken baba ölüverir de yerine yeni bir şef geçerse (tabii o zamanlar miras diye bir şey yoktu), “genç kadın – zengin yaşlı milyoner” stratejisinin işe yaramadığı ortaya çıkardı. Kadınlar geleceğin şefini tahmin edebilmelidir, o halde gücün kendisinden çok güce duyulan hırstan etkilenmeleri doğaldır. Masallardaki kızların hayallerini beyaz atlı krallar değil, prensler süsler. Unutmayın beyler, kullandığınız spor araba, o arabayı edinmek için kullandığınız hırsınızdan daha seksi olamaz. Bir erkeğin ilk milyonunu yapmasının, bir kadının göğüslerine silikon taktırmasına benzer bir etkisi vardır. Eğer bu eş tercihleri biyolojik seçimlerden değil de sosyal şartlanmalardan kaynaklanıyor olsaydı, yüksek statü sahibi yaşlı kadınların genç ve güzel erkeklerle evlendiği, bu genç ve güzel çaylakların zengin yaşlı kadınları baştan çıkarmak için birbirleri ile yarıştığı kültürlerle de karşılaşmamız gerekirdi. Ama böyle bir şey bulamadık. Tabii kadınların sinsice paralı erkek peşinde koştuklarını söylemiyorum. Kadınlar gerçekten aşık oluyor. Kadınlar gerçekten karşı konması zor bir çekim hissediyorlar. Ama duygularımız ne kadar samimiyse, genlerimiz de o kadar kurnaz. Güzel öğrencisiyle flört eden 50 yaşındaki profesöre bir bakın, erkeğin duygusal yapısının birazcık doğurganlık sezdiğinde aşık olacak

32

şekilde yapılandığını görürsünüz. Peki kız neden bu adamla çıkıyor? Onun genleri de duygusal yapısını prestij işaretleri görünce aşık olmak üzere mi planladılar? Keşke insanlar arasındaki iletişimin içinde gizli bir alt mesaj olabilseydi. Böylece kadınların $eksten, erkeklerin de maddi baş(s)a(e)rı(k)da(s)n ne beklediklerini anlayabilirdik. Şimdi, bir sonraki bölümde önce heteroseksüelleri nelerin tahrik ettiğine ilişkin kişisel araştırmamı anlatacağım. Sonra aşk bizi neden salaklaştırıyor onu bulacağız. Son olarak salak aşıkların aslında neden dünyadaki en zeki insanları olduklarını ve fakat bunu farkedemeyecek kadar aptal olduklarını anlayacağız.

33

4.

BEDENLER VE ÖZGEÇMİŞLER: GERÇEK TAHRİK SEBEPLERİ Gelin, hayranlarımdan birinin gönderdiği bir e-postaya bakalım hep birlikte: “Hangi otoriteye dayanarak erkek ve kadınların davranışları arasındaki ‘biyolojik’ farkları bu kadar kesin bir dille beyan edebiliyorsun? Seni pis seksist!” Bu soruyla ne kadar sık karşılaştığımı bilseniz şaşarsınız. Berkeley’de bir akademisyenler partisine daldığım gün örneğin. İki dakika içinde ateşli bir tartışmaya dahil oluvermiştim ve etrafım bir sürü doktoralı ile çevrilmişti. İnsan genomunun bir romana benzediği konusunda ısrar ediyordum; çünkü genom dediğimiz, dört harfli dijital bir alfabe ile yazılmış uzun bir metindi ve kodları yaşamı yaratıyordu. Dawkins ve Joyce’tan alıntılar yaptım. Tam hava satmaya kendimi kaptırmıştım ki yeni doktor olmuş bir ukala akademik derecelerimi sordu. Eee... akademik derece mi? Hayır, ben sıradan bir adamım. Providence Üniversitesi’nde edebiyat okurken Batı medeniyeti gelişimi konusunda ek dersler aldım ki bunların bir kısmı din adamlarının bekârlığı konusundaki biyolojik gözlemlerime pek de mizahi yaklaşmayan Dominikli rahipler tarafından veriliyordu. Sınıfımın sondan onuncusu olarak mezun oldum. Bu bir kısım doktora sahibi bilim adamına pek kayda değer bir başarı gibi gelmeyebilir ama arkadaşlarım arasında grubun beyni sayılırdım. Çok bilmişliğim nedeniyle atılana kadar bir sene hukuk fakültesine devam ettim, bu arada ruhumun üçte birini kaybetmiştim

34

ki kalanı da kapitalist ekonomide yaşamımı sürdürmeme haydi haydi yeterdi. Romancılık saltanatımın son yedi yılında tam zamanlı olarak evrim biyolojisi alanında çalışmalar yaptım. Artık nihayet bir kadından yemek randevusu istemeye hazırdım. Okulla başım hiç hoş olmadı. Bana kalırsa eğitim, öğrenmeye mani oluyor. Ben bağımsız bir alimim, bir Rönesans adamıyım, bir özgür düşünce insanıyım. Peki tamam, pek kalifiye bir adam sayılmam. Berkeley’de yaşıyorum ki partilere gidip entelektüellerle kapışabileyim, o arada bana akademik derecemi sormasınlar diye dua edeyim. Dahası, direkt bilimsel araştırmalar yapmış bir insanım. Yine de insanlara cinsel araştırmalar yapmak için kendimi paraladığımı söylediğimde gülüyorlar nedense. Romantizmden hakkıyla uzak durarak geçirdiğim ve romancı olmak için debelendiğim günlerimde, bir erkek giyim mağazasının tek günlük moda şovunda asgari ücretle çalışma imkanı bulmuştum. Seyirciler sadece kadınlardan oluşuyordu. Model olarak görevli değildim tabii, yapılı erkek mankenler podyumda çalım atarak yürürken gösterişli bir ışık ve kafa uyuşturucu bir ses gösterisi yapmaktı işim. Resmi olmayan, günlük giysiler sunuyorlardı. Şehirli. Kışlık. Kadınların tavırları bilim adamlarınki gibiydi: şaşkınlıktan çatılmış kaşlar, romantizmle alakası olmayan iç çekişler, geniş geniş esnemeler. Mayoyla podyuma çıkan manken, salona yayılan küçük kıkırdamalarla karşılandı, özellikle de poposundaki gamzenin alenen görülmesi bu gülüşmelerin esas sebebiydi. Yine de ortam ancak bir laboratuvar kadar canlıydı, benim ışık ve müziğimin olaya hareket getirebildiği de söylenemezdi. Ardından erkek mankenler takım elbiseleriyle podyuma adım attılar. Kadınlar maymuna dönüşmüştü. Beş dakika süren toplu bir orgazm seansına tanık oldum desem yeridir. Podyuma doğru akıyorlardı. Güvenlik çizgisini takan filan yoktu. Justin Timberlake konserinde kendini sahneye atmak isteyen liseli kızlarınkine benzer bir çılgınlıktan bahsediyorum. Çantalardan podyuma fırlatılanlar da cabası. Polisi çağırmak zorunda kalacak mıyım diye merak ettim doğrusu. 35

Kafam karışmıştı. Neredeyse tamamen çıplak olarak podyumda yürüyen canlı bir heykelden çok, takım elbiseli tipler heyecanlandırmıştı kadınları. Ama nasıl? Azılı bir bilim adamı olarak, hemen bu davranışı diğer alan çalışmalarımla karşılaştırdım. Bekârlığa veda partilerine katılmışlığım vardır. Tamemen bilimsel amaçlı olarak tabii. Gittiğim bu partilerde kadınların elbiseleri azaldıkça erkeklerin tahrik olma oranı düzenli olarak artıyordu. Bunu çene düşmesi, dil uzaması, göz kırpmayı unutma ve incelmiş bir sesle “uhuuuu” nidaları atma oranına bakarak ölçmek mümkündü ki bu sesin Siamang jibon maymunlarının çiftleşirken çıkardığı ağlama sesine benzerliği de dikkatimi çekmedi değil. Gözlerin yuvalarından uğrama oranı, doğru dürüst konuşabilme yeteneği ile ters orantılıydı, bu da beyin fonksiyonlarının gerçekleşmesini sağlayan kanın başka taraflara çekildiğini göstermekteydi. Böyle olunca yaptığım bilimsel ölçümler de güvenilirliğini kaybeder gibi olduğundan, bulgularımı netleştirmek için bu tip organizasyonlara daha çok katıldım. Artık teorimi bilimsel çevrelere sunmak için hazırdım. Olan şuydu: Erkekler genetik formundalığın aleni fiziksel güzellikteki yansımasına tepki verirken kadınlar genetik formundalığın statü sembolü olarak kendini göstermesine vuruluyordu. Pek çok erkek gibi geç de olsa farkına vardım ki, eğer hanımları etkilemek istiyorsanız, üzerinize birkaç kaliteli kıyafet geçirmenin hiç sakıncası olmaz. Ayrıca tangamı derhal çöpe atıyorum.

36

5.

ERKEKLERİN BAĞLANMAYA, KADINLARIN SEKSE TEMKİNLİ YAKLAŞMASININ SEBEBİ

İç çamaşırları içinde doğurgan bir kadın. Baştan çıkarıcı. Baştan çıkarıcı, çünkü erkekler üreme yeteneğini görebiliyor. İç çamaşırları içinde üretken bir erkek. Komik. Komik, çünkü kadınlar onu sosyal statüsünü yansıtan kostümünden sıyrılmış haliyle görebiliyor. Bu kitabın bilimsel olarak biraz taraflı olduğunu kabul ederim. Cinsiyeti olan bir primat olarak böyle bir metin yazmak ve bilimsel tarafsızlığını korumak disiplin istiyor. Zira ben erkek Homo sapiens üyelerini güçlü, sabırlı, akıl sahibi ve hoşgörülü; kadın Homo sapiens üyelerini ise yumuşak, kaymak gibi ve “yanlış” olarak görürüm. Sapına kadar farklı bu iki tür yaratığın birbirini biz bilim adamları kadar tarafsız bir biçimde anlamalarına olanak var mı? Sokrat’tan bile önce filozoflar, “Hayatın Büyük Sorusu” üzerine kafa patlatmaya başlamışlar: Seks eğlencelidir, o halde neden kadınlar bunu ayrım yapmaksızın sunmuyor? Bağlılık ve samimiyet içeren bir ilişki insanın en yoğun ihtiyacı, o zaman neden erkekler bu fikirden ölesiye korkuyor? Neyse ki bu Pleistosen devri bulmacalarını çözmek için etrafta evrim biyologları var. Çelişkilerimizin kaynağı genlerimiz, uzlaşmaya varmanın yolu da yine genlerde saklı. Peki aşkı nasıl sabit kılacağız? Dinleyin. Beyler, bayanlar, eşinizin kafasının içinde neler döndüğünü anlamaya çalışmaktan vazgeçin. Bu kısmı atlayın. Beyinle bir yere

37

varamayız. Bunun için oturup yeni bir kitap yazacağım. Biz önce beyni tasarlayan genleri düşünelim. Üreme anlamında, cinsiyetlerin birbirine sunacağı muhteşem bir hediye vardır. Bu hediye kolayca sömürülebilir, dolayısıyla onu savunmak için uç duygular geliştirilmiştir. İki cinsin de farklı konularda hassas olduğunu fark etmişsinizdir. O zaman gelin hepimiz bir sakinleşelim, derin bir nefes alalım, laboratuvar önlüklerimizi giyelim, lamellerimizi hazırlayalım ve kromozomlarımızın fermuarımsı yapısının sırlarını çözmeye çalışalım. İşte oldu. Seks düşünmeyi bıraktınız mı? Biraz bilimselliğe itirazı olan? Teşekkürler. Şimdi, birbirimizin gen fermuarlarını açalım ve ne gördüğümüze bakalım. Kadının muhteşem hediyesi, rahmidir. Enerjisinin çoğu bu karmaşık teçhizatı yaşatmak için harcanır. Buraya bir spermin girmesi, hanımlar için had safhada önemli bir olaydır. Rahim sahibi olmaması münasebetiyle, erkeğin muhteşem hediyesi de sağladığı kaynaktır. Yediği içtiği şeylerden aldığı enerjiyi kas yapmak ve kabiliyetlerini geliştirmek için kullanır, çünkü yaşamı boyunca kendisine ait olduğunu asla kesin olarak bilemeyeceği bir çocuğa bakmak için çalışmak zorundadır. Eşinin rahmine yabancı bir sperm girmesi, beyler için had safhada önemli bir olaydır. Görüyorsunuz ya, duygularımız, cinsiyetimizin muhteşem hediyesini korumak amacıyla tasarlanmıştır. Dişi genler seksin sadece eğlenceli bir deneyim olmadığını bilir. Hamilelik kaynak ve iş anlamına gelir, hamilelik daha prestijli spermler bulmak için daha az zaman demektir. Seks yapmayı seçmek, rahim taşıyıcının üreme potansiyelini ciddi biçimde kısıtlar. Erkek genler bağlılığın sadece duygusal bir deneyim olmadığını bilir. Bağlılık kaynak ve iş anlamına gelir, bağlılık spermleri başka rahimlere saçmak için daha az zaman demektir. Eş bağını seçmek, sperm üreticinin üreme potansiyelini ciddi biçimde kısıtlar. Pleistosen devrinde bir kadın hamile kalırsa ve baba tabanları yağlayıp dağlara kaçarsa bebek büyük ihtimalle ölür. Kadının bu ödlekle hiç karşılaşmamış olması durumunda başka bir eşle dünyaya

38

getirebileceği, geleceği daha garanti bebekler hiç üretilmemiş olur. Pleistosen devrinde bir erkek tüm çalışma gücünü eşine adadıysa, bir de çocuk ona ait değil idiyse, onun öz çocukları hiç doğmayabilir. Zira büyüttüğü çocuğun ondan olmadığını öğrendiği takdirde, adamın kimleri öldüreceği belirsizdir. Hanımlar, bir daha eşiniz beyefendi zırvalamaya başladığında, genlerini hatırlayın ve sabırlı olmaya çalışın. Bağımlılık fobisi, işkolikliği, alkolikliği, kıskançlığı, göğüslere ve spora olan takıntısı; bunların hepsi çocukları için. Beyler, eşiniz hanımefendinin dırdırı, PMS5’i, gösteriş merakı, güzelliğe ve ayakkabılara düşkünlüğü; bunların hepsi çocukları için. Erkek ve dişi “kalıp”larını, müstakbel çocuklarını korumak üzere genetik olarak tasarlanan hormonal refleksler olarak düşündüğünüzde, tahammül sınırlarınız da biraz gevşeyecektir. Eğer doğmamış çocukları korumak için tasarlanmış bu duygusal silahları abartılı buluyorsanız, bir de çocuklarınız doğana kadar bekleyin. Ne yazık ki, insanların duyguları karşı cinsin muhteşem hediyesini sömürmek üzere yapılanmıştır. Sahip olduğunuz her değerli biyolojik hediye, kendisinden yararlanılmasına kapı açan bir zayıflıktır aynı zamanda. Sorumluluk sahibi ve dürüst biri olmayı seçebiliriz. Fakat duygularımız, doğal seleksiyonun zalim mantığı ile ortaya çıkmıştır. Genleriniz sevdiklerinizi kandırmaktan hiç vazgeçmez. Sizi de kandırırlar üstelik. Şimdi gelin bu hilebaz genlerin sırlarını deşifre edelim ve kendi oyunlarıyla onları şaşırtalım. Homo sapiens erkekleri seks söz konusu olduğunda potansiyel koca gibi davranmakta hiç zorluk çekmezler. Önce istedikleri seks deneyimini tadarlar, sonra duygularının nasıl değiştiğini görüp şaşırırlar. Her şeyden önce, her erkeğin kabilenin tüm kadınlarına yetecek kadar spermi vardır. Doğal seleksiyon erkeğe bir penis ve bir beyin vermiştir, ama vücudu aynı anda bunlardan sadece birini kullanacak kadar kan üretir. Dişilerin duyguları ise bu kan akışı sorununu suistimal etmek üzerine kuruludur. Eş bağı olan pek çok türün dişileri, kaynak sahibi, 5 Ç.N. Pre-Menstrual Syndrome: Kadınların adet dönemlerinden önce yaşadıkları ruhsal sıkıntı dönemi.

39

oturaklı ve güvenilir erkekleri cazip bulurlar. Bu türlerin dişileri ayrıca iktidar sahibi evlatlara “kötü çocuk” genlerini aktaracak riskli adamlardan da hoşlanırlar. Bunlar iki farklı çekim türünü ortaya koyar. Eğer sperm üretiyorsanız ve çocukluk döneminiz uzunsa, yüzlerce yıllık Darwinci seleksiyon üreme güdülerinizi iki farklı strateji doğrultusunda ayırmış demektir: nicelik ve nitelik. Bunların biri bebek yapma, diğeri bebek yetiştirme konusunda etkilidir. Her erkekte bu iki stratejiye ilişkin duygular mevcuttur, çünkü tüm erkekler, bu iki stratejiyi kullanarak rakiplerinden daha fazla hayatta kalma becerisi gösteren bebekler üretmiş hominidlerin soyundan gelmektedir. Her erkeğin geninde babalık ve hovardalık izleri bulunur. Eğer rahminiz varsa ve çocukluk döneminiz uzunsa, yüzlerce yıllık Darwinci seleksiyon üreme güdülerinizi iki amacı olan iki farklı strateji doğrultusunda ayırmış demektir: kaynaklar ve genler. Bu ikisi her zaman aynı erkekle beraber gelmez. En iyi kaynaklara kocanız sahip olabilir. En iyi genlere de başkasının kocası sahip olabilir. Her kadında bu iki stratejiye ilişkin duygular mevcuttur, çünkü tüm kadınlar, bu iki stratejiyi kullanarak ekstra hayatta kalma becerisi gösteren bebekler yapmış hominidlerin soyundan gelmektedir. Her kadının geninde eşlik ve hafif meşreplik izleri bulunur. Bu, uzun çocukluk dönemi olan hayvanların genlerindeki ikili çiftleşme stratejilerinin de anahtarıdır ki bunu da bir sonraki bölümde açıklayacağız. Pleistosen duygularımızı yaratan vahim dinamikleri bir kez kavradık mı, erkeklerin ve kadınların birbirlerini anlamaları kolaylaşır. Sonra evrimsel biyoloji nasıl aşık olduğumuzu ve bu aşkı sürdürebildiğimizi anlatacak bize. Ardından doğanın gen kopyalamak için bulduğu hayret verici yolu, eşcinsel aşkını inceleyeceğiz. İlk olarak iyi kızları ve kötü kızları, iyi çocukları ve kötü çocukları ve bunlardan türeyen bütün bebekleri inceleyelim.

40

6.

BİR “KENDİN YAP” EV DENEYİ

Devam etmeden önce, ev yapımı bir deney gerçekleştireceksiniz: Seks yapacaksınız. Elbet bunun için bir ortağa ve uygun ortama ihtiyacınız var. Olay şu: Eğer rahim taşıyıcı iseniz, deneyi normal yönteminizle yapacaksınız. Eğer sperm yayıcı iseniz, orgazm anına ulaştıktan hemen sonra bir çığlık atacak, yataktan zıplayacak, kapıdan fırlayıp arabanıza doğru koşarak kaçacaksınız. (Gerçi bazı erkekler için işin normali zaten bu galiba!) Deneyden sonra iki taraf da neler hissettiğini bir analiz etsin. Eğer bir rahim sahibiyseniz, bilimsel araştırmalarla geçirdiğim yıllar içinde edindiğim deneyim sonucu söyleyebilirim ki, kendinizi oyuna gelmiş hissediyorsunuz; zira iyi bir şey istediniz ama elde edemediniz. Eğer bir sperm yayıcısıysanız, kendinizi şanslı hissediyorsunuz; zira bedavaya iyi bir şey almış oldunuz. Sıra geldi deneyin ikinci safhasına: Seks yapmak istiyormuş gibi davranacaksınız. Bunun için ortamın heyecanını arttırın, karşınızdakini aşka getirin ama son dakikada fikrinizi değiştirin. Partnerinize bu taze ilişki bağına duyduğunuz saygıyı bu kadar erken seks yaparak zedelemek istemediğinizi söyleyin. Eğer bir sperm yayıcısıysanız, uzun yıllar boyunca yaptığım araştırmalar sonucu öğrendiğim kadarıyla söyleyebilirim ki, kendinizi oyuna gelmiş hissediyorsunuz; zira iyi bir şey istediniz ama elde edemediniz. O kadar enerji harcadınız ama karşılığında elde var sıfır. İleride bu işin olup olmayacağını da Allah bilir.

41

Eğer bir rahim koruyucusuysanız, bu jest karşısında onore olmuş hissediyorsunuz; zira hiçbir şey vermeden iyi bir şey almış oldunuz. Üstelik bu jesti veto etme gücüne de sahipsiniz, aslında bu durumda söz konusu iş için iyi bir zaman olduğuna da karar verebilirsiniz. Size kalmış. Arzuların evrimsel kökenlerinin anahtarı, işte bu iki tepki arasındaki farktır.

42

7.

ERKEKLER SEKSE NASIL ULAŞIR?

Bir erkeğin seksapelini sırf maaşına bakarak hesaplayamazsınız. Zengin üst düzey yöneticilerin çoğu kadınlardan randevu koparamıyor. Kaldı ki bir milyon yıl önce para kavramı da yoktu. Bir avcının değerini parası ile değil kendisine gösterilen ilgi ile ölçebilirdiniz. Homo erectus evrim sürecinin tümü ve Homo sapiens evrim sürecinin çoğu boyunca kabileler yarı göçebe idi. Biriktirebileceğiniz servet malzemesi ancak kendi taşıyacağınız ya da başkasına taşıtacağınız miktarda olabilirdi. Hominidler kıymetli mallarıyla gösteriş yaparlardı. Lüks otomobillerden önce deniz kabuğundan kolyeler bu iş için yeterliydi, fakat asıl istedikleri saygıydı. Ne kadar sayıda insanın size iyilik yapmaya hazır olduğu, ne kadar malınız mülkünüz olduğundan daha önemliydi. Eğer bir hominid erkeği iseniz ve insanlar size ilgi gösteriyor, onayınızı almak için çırpınıyor, siz konuştuğunuzda susup ağzınızın içine bakıyor ise, lidersiniz demekti. İlgiyi üstlerine çeken erkekler, komünitenin desteğine de sahipti. Bu da sizi iyi bir yuva kurucu yapan şeydi. Yuvalarımız kalıcı değildi, dolaşıp dururduk. Kampçılardan beterdik. İnsan yuvalarının maddi olmaktan çok sosyal olmasının nedeni de budur. Etrafınızdaki tüm diğer hominidlere bir bakın. Esas yuvanız onlar aslında. Evde biriktirdiğimiz, mal denen şeylerin hepsi onları etkilemeye yarıyor. İnsanlar yaşam alanlarından çok sosyal sıralama için yarışırlar. Evleri ve malları bu sıralamanın bir sembolüdür sadece. Kabilenin

43

ilgisi, hayatta kalmaya çalışan biz sosyal maymunların topladığı kaynaklarla şekillenen bir çeşit zihinsel yaşam alanıdır. İlgiyi kontrol edebilen erkek, statü ve cinsel çekiciliği de elde eder. İşte bu nedenle rock starlar üst düzey şirket yöneticilerinden daha çok seks yaparlar. Özgeçmişinizde sıraladığınız maddeler, şan ve şöhret kadar etkili değildir. Profesyonel bir erkek basketbol oyuncusu olmak bu anlamda oldukça işe yarar. Heteroseksüel kadınların yumurtalıklarına şarkı söyletecek beş ilahi özelliği bünyenizde toplamışsınız demektir: boy, ün, servet, bedensel simetri, atletiklik. Basketbol oynayacak zamanı bulmakta güçlük çekebilirsiniz. Fakat bu durum, kısa, ünsüz, parasız ve kassız olanlar için ümit yok anlamına gelmiyor. The Meme Machine6 kitabının yazarı Susan Blackmore, kadınların 2,5 milyon yıldır fikir önderi adamlarla birlikte olmayı tercih ettiğini söylüyor. İşte bu nedenle kadınlar fikirleri toplumca benimsenen ama çulsuz ve tipsiz oldukları aşikâr erkeklerle birlikteler. Bir şeyler zırvala ve sevgiliyi kap durumu yani. Bu kitabı neden yazdığımı sanıyorsunuz? Michael Jordan korksun benden! Primat ya da yılan balığı fark etmez, hayvanlar alemindeki tüm sosyal sistemlerde hiyerarşi vardır. Atalarımızın yaşadığı kabileler içinde de eşitsizlik vardı. Hominidler az sayıdaki yüksek mevkiye yerleşmek için kapışırlardı. Bu da demek oluyor ki sadece birkaç kişi en tepede kendine yer bulur, birazı en dip pozisyona layık görülür, kalanı da ortalarda kalırdı. Onların popüler olma arzuları, popülerliğe karşı duydukları cinsel çekim ve hatta popüler olmaya çalışmayı küçümseme güdüleri bizim genlerimize aktarıldı. İnsan ırkı kendini bir yarışın içinde buldu. İşte şimdi erkeklerin sekse nasıl ulaştığını biliyoruz. Ya kadınların erkekleri nasıl kaptıklarını tahmin edebilir miyiz? Kadınlar da ilgi için rekabet etme konusunda içgüdüler mi miras aldılar atalarından? Gelin günümüz flört sahneleri hakkında antropolojik bir çalışma yapalım ve bekâr kadınların birbirlerine nasıl melekler gibi davrandıklarını gözlemleyelim. 6 Ç.N. Psikolog Susan Blackmore’un, organik yaşam formlarının kültürel kısıtlamalar, fikirler ve insan eliyle ortaya koyulan eserler yoluyla evrildiği fikrini Richard Dawkins’in kültür evrimine dayandırarak açıkladığı kitabı.

44

8.

CADALOZLUK GENİ Eş bağı adeti olmayan türlerde, dişilerin kıskançlık hissine sahip olmaları haline pek sık rastlanmaz. Bir erkek için savaşmanın anlamı nedir ki? Dişi orangutanlar yemek için kavga etmeyi tercih ederler, yemek en azından karın doyurur. Bir erkekle seks yaptıktan sonra peşini bırakırlar, kiminle ne yaptığını umursamazlar bile. Esas umurlarında olan erkeğin spermidir ve o da herkese yetecek kadar boldur. Orangutan dişilerine göre asıl kavga etmesi gerekenler erkeklerdir. Kim galip gelirse onun genleri en iyi demektir, herkes ondan nasiplenir. Dişi orangutanlar Saklambaç7 oyununun yüz karasıdır. Diğer yandan, pek çok kuş ve bazı memeli türlerindeki gibi eş bağı söz konusu olduğunda, dişiler uzun vadeli ilişki kurmaya niyetlendikleri erkekler için kıyasıya rekabete girişirler. Gelinin buketi daha havadayken birbirlerinin yüzünü tırmalayan nedimelerin olduğu seçkin düğünlerde bulundum. Nedir ki bu kızların derdi? Paraguay’daki Ache kabilesindeki çocukların üçte biri 15 yaşlarına gelmeden ölür. Eğer Ache kabilesinde dünyaya gelen babalı bir çocuk olsanız, %20 ihtimalle öleceksinizdir. Babanız yoksa, ölme olasılığınız %45’e çıkar. Babasızlık, hastalık ve kötü beslenmeye kapı açarak ölüm ihtimalini üçe, cinayete kurban gitme ya da köle olarak satılma olasılığını ikiye katlar. Antropologlar bu durumu açıklamak için anlaşılması zor laflar sarfetse de olay şu kadar basittir: Yemek azsa ve 7 Ç.N. Bekâr bir kadının bekâr erkekler arasından kendisine en uygun eşi bulmaya çalıştığı bir televizyon yarışması.

45

çocukların hayatları tehlikedeyse insanlar canavarlaşır. Ache kabilesinin durumu, ilkel yaşam sürdüren diğer kabilelerinkinden daha içler acısı değildir. Avcı ve toplayıcı kültürlerin hemen hepsinde çocukların %20 - %65 civarı ölür. Şimdi romantik konular söz konusu olduğunda duygularınızı neden uçlarda yaşadığınızı biliyorsunuz. Aşk, bir ölüm kalım meselesi gibidir, çünkü eskiden gerçekten de öyleydi. Atalarımızın acılarını miras almışız. Kabile, bir nevi Titanik’tir. Bir şeyler batmaya başladığında, kimin ölüp kimin sağlam çıkacağına servet ve saygınlık karar verir. Herkes evlenmek ve cankurtaran sandallarının olduğu üst güvertelere tırmanmak ister. Şimdi, koşamayacak kadar büyük karınlı, lezzetli kokusu vahşi hayvanlar tarafından iki kilometre öteden bile duyulabilen tombul bir bebek doğurmak üzere olan bir varlık olduğunuzu varsayın. En az 15 yıl boyunca bu çocuğu beslemek zorundasınız ve düşman öldürmeye yarayacak kaslar yerine rahminize yatırım yapan bir vücuda sahipsiniz. Sizin için ne önemli olurdu? Sizi ve ailenizi ne pahasına olursa olsun savunan sadık bir avcı ve savaşçı ile kuracağınız yaşam boyu birliktelik tabii ki. Erkeğin, yetiştirdiği çocukların babası olduğunun garantisini istediği kadar, kadın da o erkekten babalık yatırımını ister ve kadınlar bunun için pis dövüşürler. Üzerlerinde, babalık yatırımı yapacak, lider konumuna gelecek erkeğe çekici görünmek için her zaman yoğun bir baskı olagelmiştir. Üstelik liderlik pozisyonuna sahip erkeklerin sayısı da fazla değildir. Ache kabilesinde 15 yaşındakiler artık çocuk değillerdir. Silah taşıyan, çocuk doğuran zoraki yetişkinlerdir ve neyin önemli olduğunu gayet iyi bilirler: popülerlik, güç, eş bağı, babalık garantisi, babalık yatırımı ve ailenin gerekirse şiddet yoluyla korunması. Bunlar bebeğinizin karnının doymasını sağlar. Her kıtlıkta birilerinin bebekleri aç kalır ve güçlü olanlar bunun kendi bebekleri olmamasını ancak daha fazla kaynak alarak sağlar. Oysa geniş çaplı bir iş birliği olmasa kimse hayatta kalmayacaktır. Sosyal duygularımızın çoğunu açıklayan ikilem işte budur.

46

Elbette, şimdilerde statü ve evlat sayısı arasındaki korelasyon pek bir anlam ifade etmiyor. Biz Homo sapiens üyeleri endüstri devrimini başlatıp doğum kontrol yöntemlerine, hazır üretim yiyeceklere ve aşılara geçiş yapınca, fakirler zenginlerden daha hızlı üremeye başladı. Fakat modern avcı - toplayıcılar arasında ve Pleistosen çağında atalarımızın evrildiği yaklaşık 2 milyon yıl boyunca prestijli aileler, daha çok çocuk yaptılar. Duygularımızın evrilmesine sebep olan çevresel faktörler değişti ama duygularımız henüz bu değişimi yakalamış değil. Popülerliğin atalarımızı mutlu ve azgın yaptığını kanıtlamak için avcı – toplayıcılara bakmamıza gerek yok. Endüstri devriminden hemen önce var olan tarım kültürlerine göz atmak dahi yeterli. 19. yüzyıl boyunca, bir modern bürokrasi örneği olarak, İsveç köylerinde doğum günleri, evlilik tarihleri, çocuk sayıları ve meslek listeleri tutuldu. Antropolog Bobbi S. Low, Why Sex Matters: A Darwinian Look at Human Behavior (Seks Neden Önemlidir: İnsan Davranışlarına Darwinci Bir Bakış) isimli kitabında, İsveç’te 19. yüzyıla ait doğum oranları ile zenginlik ölçüsünün dengeli bir şekilde uyum gösterdiğini açıkladı. Her yaştaki zengin kadınlar, fakir olanların genellikle iki katı fazla çocuk doğurmuştu. Bu sadece doğum oranlarını gösteriyordu; bebeklerin beslenme olanaklarına bağlı olarak hayatta kalma istatistikleri göz ardı edilmişti. Benzer şekilde, zengin erkeklerin de evlenme ve soylarını devam ettirme şansı daha fazlaydı. Bobbi Low her jenerasyon için daha az hırslı, daha az başarılı, daha az şanslı olanların daha az çocuk sahibi olduklarını; öte yandan daha çok hırslı, başarılı ve şanslı olanların daha çok çocuk sahibi olduklarını gösterdi. Her ne kadar İsveç köylülerinin hayatları Ache kabilesi sakinlerininki ile kıyas kabul etmez şekilde konforlu olsa da, her nesilde erkeklerde hırs ve statü peşinde koşma genleri, kadınlarda da başarı ve popülerliğe karşı cinsel çekim hissetme genleri seçiliyordu. Bu yüzden parasız ve çulsuzların hayatları hakkındaki belgeseller pek tutmuyor. Statü yarışı, türlerimizin dövüldüğü fırındır. İnsanlar arasında kendini beğenmiş bir sosyal hiyerarşi hüküm sürer.

47

Sosyal merdivenlerin en üst basamağında duran erkeklerle çift olan mağara kadınlarının çocukları en güvenli ortamda yetişenlerdir. İşte bu yüzden kadınlar, aradaki fark hakkında hiçbir fikirleri olmasa da sahte değil, sahici bir pırlanta nişan yüzüğüne özlem duyarlar. Bir kadın pırlanta yüzüğünü parladığı için sevmez, o kadarını yalancı elmas da yapar zaten; önemli olan bu yüzüğün temsil ettiği şeydir: yuvasına yatırım yapan bir erkek. Yüzük pahalı değilse, yatırım da yetersiz demektir. Bu nedenle feminist ideoloji, buketi yakalamaya çalışan nedimelerin çoğunu aslında bir erkeğe ihtiyaçları olmadığına ve havada kendilerine doğru süzülen gelin buketinin sadece aptal bir sembol olduğuna kolay kolay ikna edemez – yanımdaki kız beni itiyor mu ne?

48

9.

AHMAKLIK GENİ Teoride kabiledeki her erkek hominid, her dişiyi hamile bırakabilir. Ama kaynaklar bu kadar bol değildir. Yirmi kırıştırmanın sonunda dünyaya on çocuk gelse de, bu çocukların açlıktan ölmeleri ya da kabilenin düşük statülü çocukları arasına katılmaları genlerinize bir fayda getirmez. Bu yüzden erkeklerin tek bir eşe ve onun bebeklerine bakmalarını sağlayan rastgele bir mutasyon, bu çocukların da üremelerini sağlayarak başarılı olacaktır. Fakat durun, ortalığa birkaç ekstra sperm daha fırlatmaktan bir zarar gelmez. Ne de olsa, dünya rahimle dolu. Erkekler için seks yapmanın fazla bir yatırım gerektirdiği de söylenemez. Şahsen ilgilenerek büyüttüğü veya kaderine terk ettiği evlatlarının aynı rahimden çıkmış olması da şart değil. Homo sapiens erkeklerinin evlatları ve eşlerine karşı derin sevgi bağları geliştirme becerisine sahip olmaları, limbik sistemlerinin derinlerinde daha da eski serseri ruhlu genleri taşımadıkları anlamına gelmez. Bu cins çapkınlık her sperm yapıcı için her zaman mantıklı bir stratejidir. Çoğu erkek hayvan, “nicelik” stratejisi peşindedir: mümkün olduğu kadar fazla sayıda dişiyi dölle ve doğacak çocukları da şansa bırak. Bu genellikle erkekler arasında vahşi bir rekabete sebep olur. Zoolog Burney LeBoeuf’un 115 fil foku üzerinde yaptığı çalışmada, en iri, güçlü ve vahşi beş erkeğin, yavruların %85’inin babası oldukları ortaya çıktı. Zavallı erkek fokların %90’ı hayatlarını bakir olarak tamamlıyordu; üstelik bütün bir baharı savaşarak ve sevişerek geçiren

49

bu iri erkekler yaraları yüzünden bir sonraki mevsimi göremiyorlardı. Ornitorenklerin8 garip görünümlerine gülüyor olabilirsiniz ama bunu onların ördek suratlarına karşı yapmaya cesaret edemeyebilirsiniz. Ornitorenk gruplarında aynı sayıda erkek ve dişi vardır. Genç erkek ornitorenkler zehirli dikenlerini kullanarak birbirlerini öldürmeye başlarlar. Çiftleşmeye hazır hale geldikleri zamana kadar, erkek başına altı dişi kalacak duruma gelmişlerdir bile. Bu çok eşli ve vahşi savaşçıların evlatları da küçük birer baş belası ornitorenk olacaktır tabii. Başka erkek hayvanlar, “nitelik” stratejisini benimser: Birkaç tane evlat sahibi ol ve kendi kendilerini besler hale gelene kadar onların etrafında bulun. Bu durum erkekler arasındaki rekabet oranını düşürür, çünkü babalık görevleri onları fazlasıyla meşgul etmektedir. Genel kural olarak, ne kadar fazla baba olursa o kadar az savaş yaşanır. Erkek kızıl tilki sadık bir baba ve kocadır. Altı saatte bir eve götürmek üzere bir tavşan avlar, çocuklarına iz sürmeyi ve avlanmayı öğretir. Hatta onları sınava bile sokar: Koklayıp bulmaları ve çıkarmaları için toprağa av gömer. Tilkiler, tıpkı bizim gibi tek eşlidirler. Mongolya’da bulunan Djungarian hamster’ı, kendini babalığa adamış bir hayvancıktır. Toprağı harmanlar, tohumları avurtlarına doldurur, koşarak sığınağına kaçar, çocuklarını toplar ve minik ön pençelerinin iç kısımlarıyla yanaklarına vura vura tohumları onların önüne püskürtür. Aynı şeyi eşi doğururken de bir ebe gibi onun yanaklarına yapar. Dişi hamster’ın bu işlemden hoşlanıp hoşlanmadığını bilmiyoruz ama önemli olan eşinin uğraşması, değil mi? Fakat bütün bu özveriye rağmen, bir iş seyahatinde başka bir dişi hamster ile karşılaştığında rezil bir fare gibi davranmayacağının garantisi yoktur. Evlilik dediğimiz kurum adına ne üzücüdür ki, milyonlarca sperm üreten herhangi bir organizmanın “nicelik“ stratejisinin karşısında “nitelik” stratejisini savunan genler hiçbir zaman bütünüyle üstünlük sağlayamayacaktır. Bir erkeğin evladına hayatta kalma ve statü ile ilgili 8 Ç.N. Yarı ördek, yarı kunduz gibi görünen bir hayvan.

50

yaptığı yatırımın derecesi ne olursa olsun, her zaman boşta bir miktar spermi vardır. Spermler gayzer gibi fışkırdıktan sonra, tam anlamıyla sadık olmak zordur. Komedyen Chris Rock durumu çok güzel özetlemiş şu sözünde: “Bir erkek ancak seçenekleri dahilinde sadıktır.” Bu demektir ki erkekler iki farklı tipte cinsel arzuya sahiptir, çünkü iki farklı tipte çocuk sahibi olurlar: yatırım yaptıkları ve yapmadıkları çocuklar. Yani karılarından ve kaçamaklarından olan çocuklar. Bazı erkekler şehvetlerine yenilip bir kadını hamile bırakırlar, sonra da tek yapmak istediklerinin kaçıp gitmek olduğunu farkederler. Bazı erkekler aşık olup bir kadını hamile bırakırlar, hayatlarının geri kalanında da eşlerine ve çocuklarına iyi bir yuva sağlamak için çalışırlar. Bunun hangisinin olacağına sinsice karar vermezler. Üreme geçmişlerinde seks onlara iki strateji sunmuştur: eş bağı ve sperm yayıcılığı. Yani evrim onlara bu ikisi için de gerekli duygu donanımını bahşetmiştir. Kadınlar bu ikilem ile daha nadir karşılaşırlar. Durum basittir: Vücudunun içinden bir bebek çıkar ve babasının bir aziz ya da ahmak olması durumu değiştirmez. Ortalığa saçacak fazla yumurta yoktur, cumartesi gecesi bebeğin ağzını babasının memelerine dayayıp arkadaşlarıyla dışarı çıkamaz. Bir araştırmacı, randevu talebini kabul edeceğiniz kişinin zeka seviyesi en az kaç olmalıdır diye sormuş insanlara. Hem kadınlardan hem erkeklerden “ortalama” cevabını almış. Peki ya bu randevudan beklentilerinin sadece seks olması durumunda bu seviye ne oluyor diye araştırmaya devam etmiş. Kadınlar ortalama zekanın üzerini tercih ederken erkekler ortalama zekanın altına onay vereceklerini söylemişler. Uzun çocukluk dönemine sahip biz Homo sapiens üyelerinde bile, erkeklerin duyguları temelde eşlerini ve çocuklarını sevecek fakat bir de duygusal bağ kurmadan başka dişilerle seks yapabilecek şekilde yapılanmıştır. Binlerce yıl içinde, erkek Homo sapiens üyeleri bazı kadınlara potansiyel eşleri, diğerlerine ise potansiyel seks kaçamakları olarak bakacak şekilde evrimleşmişlerdir. Kadınların seks yaptıktan sonra “hâlâ saygı duyuluyor olma” konusunda taşıdıkları kaygı, genlerinin “potansiyel eş miyim yoksa seks kaçamağı mı?” diye

51

sormalarına benzemiyor mu? Kadınların ikilemi de budur. Kadınlar, erkekleri baştan çıkarmak için cinsel sinyaller göndermek gerektiğini bilirler. Yine de, erkekler tarafından hafif meşrep olarak algılanmalarının onları eş kategorisine değil, kaçamak kategorisine sokacağının da farkındadırlar. Bir erkeğin doğacak çocuğun babasının kendisi olduğuna emin olma isteği, kaynaklarını hafif meşrep kadınlara harcamayacağının göstergesidir. Freud erkeklerdeki Meryem Ana/fahişe kompleksi analizinde şu sonuca varmıştır: “Arzu olan yerde aşk, aşk olan yerde arzu barınamaz.” Eh, fena değil Sigmund. Erkekler tek bir kadın için arzu ve aşk besleyebilirler pekalâ, ancak karşılarındaki kadın onların iki temel üreme amacını gerçek kılmaya sahip özelliklere aynı anda sahipse: bebek doğurmaya uygun vücut ve bebek yetiştirmeye uygun davranışlar. Güzel vücut ve iyi annelik becerilerine her zaman aynı anda sahip olunmaz ve bu sebepledir ki her erkek genlerinde bir playboy ve bir baba taşır. İyi genler ve iyi babalar da her zaman aynı pakette gelmez ve bu sebepledir ki her kadın genlerinde bir hafif meşrep ve iyi bir eş taşır. Hafif meşreplik stratejisi ile sağlıklı çocuklar yetiştirmek mümkündür ama iyi eşlik stratejisi her zaman daha iyi sonuç vermiştir, aksi takdirde dişiler yüksek statülü eşleri tercih edecek şekilde evrilmezlerdi. Ama artık 21. yüzyıldayız! diyebilirsiniz. Kadınlar en güçlü erkeklerin arasında bile prestij sahibi olacak kadar kendilerini ispat etmiş durumdalar. Neden modern çağın iyi para kazanan, rakiplerine kök söktüren dişli kadınları erkeklerin statüsüne ve maddi gücüne önem versin ki? David M. Buss’ın hayret verici çalışmalarında görüyoruz ki, ABD’deki yüksek gelir sahibi kadınlar erkeklerin statüleri konusunda normalden daha da talepkârlar. Kadın milyonerler kendilerine erkek milyarderler arıyorlar. Biyolog B. J. Ellis’in çalışmalarına bakılırsa feminist organizasyonların liderleri bile eş olarak zengin erkekler talep ediyorlar. Jackie Kennedy ve Prenses Diana, saltanattan koptuktan sonra ancak milyarderlerle bir arada olmayı kabullenebilmişlerdi.

52

Kleopatra’nın kendi statüsüne uyan erkek bulmakta ne zorluklar çektiği bilinir. Eh, kelimenin gerçek anlamı ile bir tanrıça iseniz yanınıza bir imparator aramanız doğaldır ki o bile her şekilde sizden bir basamak aşağıda kalacaktır. En tepedeki bir kadının kendinden daha üst düzeyde bir koca bulması zor olsa da bu en üst basamaktaki kadınlar aramaktan vazgeçmezler. Vahşi hayvanlar için en gözde av çaresiz ve genç olandır. Ve maalesef bizim türümüzün gençlik ve çaresizlik dönemi epey uzun sürer. En temel duygularımız, kadınların ve erkeklerin bu gerçek ile günbegün iç içe yaşadığı sırada yapılanmışlardır. Bu yüzden mantığımız istediği kadar güçlü kadınların bir erkeğin yardımına ihtiyacı olmadığını söylesin , Pleistosen’den kalma “eş ihtiyacı”mız her zaman doğamızın bir parçası olmaya devam edecek. Pratikte iki cinsin birbirine olan ihtiyacı ne olursa olsun, duygusal anlamda birbirimize daima gereksinim duyacağız. Ortalıkta herkese yetecek besin olduğunu ben biliyorum, siz de biliyorsunuz. Gelin görün ki arzularımızı yöneten memeli beynimiz kıtlık vurduğu zaman parsayı güçlü olanın topladığını, genç olanın ise aç kaldığını milyonlarca yıldır hatırlar. Parsayı toplayan hangi cinsiyet ise, karşı cinsin işlerini zorlaştırır. Kaynaklar ve toplumun ahlak yasaları üzerinde güç sahibi olan erkekler kendilerine birer harem kurmaktan hiç çekinmezler. Peki kadınlar güç sahibi olunca ne yaparlar dersiniz? Beyler, cinsel fantezilerinizin tam tersinin gerçek olduğunu düşünün, sonra da Kamerun’da hüküm süren Bakweri kültürüne birlikte bir bakalım... Kamerun’da yaşayan Bakweri kadınları, erkeklerin kabusu olacak feminist bir ütopya sürdürüyorlar. Kitlesel göçler, toplumun cinsiyet dengesi ile oynayınca, Bakweri’lerde her kadına 2,5 erkek düşer olmuş. Ekim alanlarının ve neredeyse tüm paranın sahibi kadınlar. Bu kadınlar kendilerine yağız yiğitlerden oluşan birer harem filan kurmamışlar. Ama paylaşım ve sosyalizm üzerine kurulu bir doğa ana toplumu da yaratmamışlar. Bunların yerine azıcık parası olan yağız yiğitlerden çalışkan bir koca seçip onu tarlada eşek gibi çalıştırma, parası ve gücü tükenir tükenmez ya da daha zengin bir adam kendi-

53

lerine ilgisini belli eder etmez de onu boşayıp, yeniden evlenmek mantığı üzerine kurulu bir yaşam biçimi seçmişler. Bakweri kadınları erkeklere tam anlamıyla yük eşeği muamelesi yapıyorlar. Üstelik boşanmak gerektiğinde de hiç utanmadan, aralarındaki ekonomik dengesizliği bahane edebiliyorlar. Aileyi besleme becerisinden yoksun olmanın geçerli boşanma sebebi sayıldığı 50 kültürden 49’unda, sadece kadının bu sebebi ileri sürerek boşanma talebinde bulunmasına izin veriliyor. Yalnızca bir tanesinde hem kadın hem erkek bu gerekçeyi kullanabiliyor. Hiçbir kültür sadece erkeğe karısı az para kazandığı için boşanma talebinde bulunma hakkı tanımıyor. Ama yine de erkeklerin tüm kaynaklarını eşleriyle paylaşmaları evrensel bir konsept olarak kabul görmüş. Antropolog Suzanne Frayser, 48 geleneksel kültürde boşanmış insanları incelemiş. Kadınlar tarafından boşanma nedeni olarak ortaya sürülen iki temel nedenden ikincisi kocalarının az para kazanması olmuş. Erkeklerin ileri sürdüğü bir numaralı boşanma nedeni ise kısırlık, üstelik kısır olanın kadın olduğu da kesin değil. İlginçtir, Bakweri kadınlarının ekonomik gücü onları fuhuş yapmaktan kurtaramamış. Kamerun’un seks pazarı burası. Pek çok bekâr Bakweri kadını, ümitsiz durumdaki erkeklere cinsel hizmet vererek hatırı sayılır servete sahip oluyor. Evlenmeye hazır hale gelene kadar, bu girişimci hanımlar epey bir mal mülk ediniyor, kocalarını talep etme hakkı kazanıyor ve sonra da karadul örümceği misali kanını emip adamı kurutuyorlar. Normalde burada durur ve biraz soluklanırdım ama yazmaya devam etmeliyim. Daha bu kitap bitecek de gelecekteki edebiyat şaheserime başlayacağım. Zira taa içimden, derinlerde bir yerden gelen çağrıya uyuyorum...

54

10.

ÇARDAK KUŞLARINDAN ÖĞRENİYORUZ: SANAT NASIL HAYRANLARI GÖTÜRMEK AMACIYLA EVRİLDİ? Neden sanatçılar bir eser ortaya çıkarmak için içlerinde inanılmaz bir arzu duyarlar? Neden aslında hayatta kalmamıza en ufak bir yardımı olmayan bir şeyi bu kadar kutsallaştırırız? Evrim biyologları sanatın çiftleşmemizi sağlamak için evrilen bir kavram olduğunu söylüyorlar. Gelin sanat dünyasının zamparası erkek çardak kuşunun yaptıklarına bir bakalım. Her erkek çardak kuşu, kendisinin yüzlerce katı ağırlığında bir “Tac Mahal” inşa eder. Tek amacı, 3 saniye sürecek seks macerası için dişi çardak kuşunu ikna etmektir. Bir insanın bile girebileceği büyüklükte, çiçek yaprakları, kelebek kanatları, meyveler ile rengârenk dekore edilmiş, kuru dalların arasında rüya gibi parlayan bu örme katedraller, “aşk yuvası” kavramının tam karşılığı olsa gerektir. Bazı türler yeşil yosun ve çimenle evin önüne bir paspas bile ekler. Şaheserlerinin etrafında çalım satarak yürüyen, şarkı söyleyen ve dans eden erkekler, bir yandan da birbirlerinin çardaklarını sabote etmekten geri kalmazlar. Dişiler ise tam bir sanat eleştirmeni havasındadırlar. Evdeki simetri ve renk uygunluğu, erkek kuşun bale gösterisindeki bedensel koordinasyon ve estetik onlar için çok önemlidir; ancak olumlu karar verirlerse çardaktan içeri adımlarını atarlar. Ön sevişme namına bulup bulabilecekleri şey erkeğin dans gösterisidir. Sarılmayı filan unutun gitsin. Zaten erkek çardak kuşu

55

işini bitirir bitirmez bir sonraki kadın hayranını etkilemek üzere yeniden dansa başlamıştır bile. Geride kalan dişinin yapacağı şey ise bekâr bir anne olarak yumurtalardan çıkacak minik yavruları büyütebileceği fincan kadar yeni bir yuva kurmaktır. Peki yoksa bizim sofistike sanat zevkimiz de aynı hayvani içgüdülerden mi kaynaklanıyor? Evrim biyologlarının pek çoğuna göre öyle. İlkel atalarımız zamanında, bir sanat eseri üretme dürtüsüne neden olan geni taşıyan kişi, ancak cinsel anlamda çekici bulunuyor idiyse bu genleri çocuklarına aktarabilirdi. Şu anda hepimizde az ya da çok şekilde varolan yaratıcılık, genetik formundalığın bir göstergesi olarak kabul edildi ve erken dönem erkek ve kadınların eş seçimlerinde önemli bir rol oynadı. Bu, evrimin en seksi iddiası: Evrimin en büyük itici gücü cinsel tahrik. Geyik avlama ve meyve toplama ihtiyacımızdan çok, kiminle yatacağımızı seçmek evriltmiş bizi. Çevremiz bizi kaçmak, nefes almak, yemek, bir yeri zaptetmek, bir şeyleri fırlatmak, tünel kazmak, sığınak bulmak üzere şekillendirmiş. Fakat erkekler ve kadınlar birbirleriyle zeki, yaratıcı, şakacı, sadık ve güzel olabilmek için çiftleşmişler. Çağlar boyunca, bedenimizi ve zihnimizi eş seçimlerimizle biçimlendirmişiz. Organizmalar kendi kendilerini şekillendiren varlıklardır. O nedenle gelecek sefer biriyle yatmaya karar verdiğinizde, tüm türlerin güvenliğiyle oynadığınızı hatırlayın. Eğer ahmağın biriyle seks yaparsanız, ahmak genlerini aktarmış olursunuz. Eş seçiminin bizi neden doğal seleksiyondan daha hızlı evrilttiğini anlamak için, doğal seleksiyon ile cinsel seleksiyon arasındaki farkı biraz irdelememiz gerekiyor. Aslında ikisini ayırmak oldukça kolay: Doğal seleksiyon organizmaları doğadaki problemleri çözmek, hayatta kalmak üzere evriltir. Cinsel seleksiyon organizmaları karşı cins mensuplarını etkilemek üzere evriltir. Önce doğal seleksiyonu ele alalım. Doğal seleksiyonun tasarladığı adaptasyonlar az enerji harcar, verimlilik en önemli şeydir ve belirli tek bir konu üzerinde durulur. Baskın olarak doğal seleksiyon ile

56

evrilmiş organizmalarda aynı türün üyeleri arasında çok az çeşitlilik vardır çünkü doğal seleksiyon az verim sağlayacak adaptasyonları devre dışı bırakır. Optimum verimlilik uğruna tüm çıkıntıları biler, gereksiz süsleri siler. Organizmaların sade güzellikleri bunun sonucudur: çitanın ince formu, kurbağanın parmakları, kartalın kanatları, sivrisineğin beyni, kangurunun kusursuz böbreği. Doğal seleksiyon ayrıca organizmanın davranışlarında da kendini gösterir: yeme, uyuma, avlanma, hareket etme, gaz çıkarma. Sıra geldi cinsel seleksiyona. Cinsel seleksiyonun karşı cinsi etkilemek üzere tasarladığı adaptasyonlar gösterişli olmalıdır. Adaptasyon ne kadar çok enerji harcıyorsa, ne kadar ihtişamlıysa o kadar iyidir. Karşı cinsi tavlama dışında her şey boştur. Türün üyeleri arasında büyük bir çeşitlilik vardır, çünkü her üye kendini rakibinden farklı kılmak için uğraş verir. Organizmaların barok dönemden çıkmışa benzeyen ihtişamlı güzellikleri bunun sonucudur: aslanın yelesi, tukan kuşunun renkleri, nergis bitkisinin çiçekleri, erkek tavus kuşunun kuyruğu, insan kadınının gereksiz irilikteki göğüsleri, erkeklerin diğer primatlara oranla devasa penisleri. Cinsel seleksiyon ayrıca organizmaların davranışlarında da kendini gösterir: horozun caka satması, çardak kuşunun mimari yeteneği, kurbağanın avurt şişirmesi, bir amatörün biyoloji kitabı yazması. Bir aslanın bir antilopu devirdiğini gördüğünüzde, doğal seleksiyon tarafından bilenmiş özellik ve davranışları izliyorsunuzdur. Bir erkek aslanın yelesini kabarttığını ve göğsünü şişirdiğini, dişi aslanın ise kuyruğunu nazlı nazlı havaya kaldırdığını gördüğünüzde ise izlediğiniz şey cinsel seleksiyon tarafından yaratılmıştır. Cinsel seleksiyon organizmayı doğal seleksiyondan çok daha hızlı biçimde değiştirir, çünkü ruhsuz doğal çevre organizmanın kimi seçtiği ile ilgilenmez. Oysa azmış bir hayvan için çiftleşmek üzere kimi seçtiği gayet önemlidir. Cinsel seçimler daha hızlı işler ve sonuç verir. Oysa doğanın yaptığı seçimler yavaş ilerler. Zalim doğanın bize yaşattığı sıkıntılar ve bizi soktuğu sınavlar, flört dünyasında tecrübe ettiğimiz sıkıntı ve sınavlardan daha yavaş ayıklar bizi. İşte şimdi Picasso’nun nasıl bu kadar çok sevgilisi olduğunu

57

anlıyoruz. Hiç fotoğrafını gördünüz mü? Pek Robert Redford’a benzediği söylenemez. Kılık kıyafeti de pek matah değildir. Gelin görün ki gözüne kestirdiği bir kadını elde etmekte hiç zorlanmazmış kendisi. Çardağını yapar, dansını eder, kadını kaparmış. Hanımlar, gelecek sefer sevgiliniz sizi şık bir akşam yemeğine çıkarma konusunda isteksiz davranırsa, eğer bir Avustralya çardak kuşu olsaydı sadece kas kuvvetiyle size 20 metrelik, tonlarca ağırlıkta dev bir aşk tapınağı yapması gerekeceğini hatırlatın. Bakalım o zaman yemeğe çıkmak o kadar zor gelecek mi... Fakat, erkeğiniz komşu evden çaldığı orkideler, salyangoz kabukları, çürümeye yüz tutmuş meyveler ve çakıllarla size 20 metrelik bir tapınak yaparsa çok da sevinmeyin; zira bu durumda çardak kuşunun sırlarını keşfetmiş ve hamile bıraktığı kız ile bir daha ilgilenmesi gerekmediğini öğrenmiş demektir. Sanat, minik bir kuşun heyecanlı cıvıltısı gibidir: Zihinsel formundalığın ve cinsel “süslerinin” bir göstergesidir. İyi şarkıcıların ve ötücü kuşların her zaman “groupie9”leri olur. Müzik ve parlak tüyler, seksin garantisi gibidir. Dikkat ettiyseniz hayvanların dişileri erkeklerinden daha mütevazı görünüşlüdür. Dişilerin süslü ve renkli olma hali, doğada ancak iki durumda ortaya çıkar: Çok eşli türlerde dişinin seks için başka dişilerle rekabete girmesi ve tek eşli türlerde erkek ile dişinin karşılıklı birbirini etkilemesi. Bir eş için rekabet etmesi gerekmeyenlerin süsü püsü yoktur. Rakiplerini ezmesi gerekenler ise renkli ve havalıdır. Örneğin dalıcı su kuşlarından tek eşli kâküllü alk kuşunun dişileri, kafalarında sağlık göstergesi olarak havalı bir ibik taşırlar. Bizim türümüz hakkındaki heyecan verici şey, dişilerin de cinsel caka satma araçlarını tıpkı erkekler gibi geliştirmiş olmalarıdır, buna artistik yaratıcılık da dahildir. Bu demektir ki, hominid erkekler kadar kadınlar da Pleistosen eşleri için kapışmak zorundaydı. Seks savaşlarında rekabet olmasaydı göğüslere, sakallara, köprüler inşa etmeye ya da kumarda kazanmaya gerek olmazdı. Tabii ki “sanat sanat içindir” söylemine de katılıyorum. İlla daha 9 Ç.N. Şarkıcı ve grupların konserlerinde onları takip eden, tek seferlik cinsel ilişki kurmak için hazırda bekleyen “hayran”lar.

58

fazla bebek yapmak için bir şeyler başarıyor değiliz fakat genlerimiz daha fazla bebek yapmak için başarmanın gerekliliğine inanmaya ayarlı, çünkü bu strateji eskiden daha fazla bebek üretmiş. Farkında olsak da olmasak da bebek üretmek için çalışıyoruz. Ne yani, ben bu kitabı bilim dünyasına hizmet olsun diye mi yazdım sanıyorsunuz? Erkeklerin bir şey yapacaklarsa bunu sadece kadınlar için yaptıklarını öğreneli çok oldu. 12 yaşındayken izci taburundaydım. Babaların da dahil olduğu bir haftalık bir ada gezisi düzenlenmişti. Çoğumuzun babası oldukça sertti ve sadece erkeklerden oluşan bir taburda bulunmanın bize disiplin kurallarını öğreteceğine inanıyorlardı. Fakat ıssız adaya ayak basar basmaz, babalarımız duş almayı, tıraş olmayı, çocuk bakmayı, hatta hareket etmeyi bıraktı. Biz de kendi “Sineklerin Tanrısı10” kolonimizi yaratacak kadar özgür kaldık. Yüzümüzü boyuyor ve şişman çocuklarla dalga geçiyorduk. Bu babaerkil adamların nasıl olup da hamaklarından kalkıp göbeklerinde biriken kırıntıları silkelemeye bile enerji toplayamadıklarını görünce hayrete düşmüştüm. Tek istedikleri yemek, içki ve suydu. Bir tanesi hamağının yakınına bir hela bile kazdırmıştı. Neden hamağını zaten kazmış olduğumuz helaya yaklaştırmadığını anlayamamıştım. Evdeyken tırnaklarım pis diye bana ceza veren adam, çalıları tutuşturmama, arıların yuvalarını gaz döküp patlatmama, ağaçları baltayla lime lime etmeme, gece yarısı çıplak ayak ava çıkmama, 15 metreden sığ suya atlamama, viski içmeme, kusmama, çakımla oynayıp kendimi kesmeme ses çıkarmaz oldu. Kadınlar dünyasına dönmeye bir gün kala, babalar kendilerini hamaklarından kazıdılar, sabun denen nesne ile yeniden buluştular, tişört değiştirdiler, ayıldılar, 6 gündür yıkanmayan tencereleri bize fırçayla ovdurttular. Annelerimiz olan bitene ayılmasın diye de bizi iyice bir temizleyip sırtımızdan sülükleri ayıkladılar. Evin reisi erkek olabilir ama sözü asıl geçen kadındır. 5 yıl boyunca çocuk bakıcılığı yaptım ve bu vesileyle düzinelerce aileyi gözleme şansı buldum. Anne ve babalar hakkında şaşmayacak bir tespitte bulunabilirim: İş çocuklara geldiğinde kadınlar sazı ele alıyor. 10 Ç.N. William Golding’in bir savaş sırasında ıssız bir adaya düşen bir grup çocuğun uygarlıktan uzakta insanlığın temelinde yatan ilkelliği keşfetmelerini anlatan romanı.

59

Erkeklerin konu ile ilgisi, kadınlara yaranmalarına yetecek kadar bilgi ile sınırlı. Diyelim ki baktığım çocuk ile ilgili bir şey sormak için evine telefon açtım. Telefona bir baba çıkarsa yaşanan konuşma şöyle bir şey oluyordu: "Alo?" "Merhaba, ben Joe. Maurice’in ilacını ne zaman alması gerektiğini soracaktım. " "Eeeee... Şey, karım şu an evde değil de... " "Kahvaltıdan sonra aldı mı biliyor musunuz? Şişenin üzerinde her 4 saatte bir vermek gerek yazılı." "Şey, hmmm, çocukla ilgili kararları hep ikimiz birlikte veririz de, şimdi o da yok burada, yanlış bir şey söylemeyeyim." "Tamam, peki Clarice’i karşılayacak mıyım? Çünkü öyleyse gelip Maurice’i almanız lazım. Zelda’yı da mutlaka getirin ama gelirken." "Zelda kim ki?" "Oğlunuzun en sevdiği oyuncak hayvanının adı Zelda. Geliyor musunuz?" "Eeeee, karım dönene kadar evden ayrılmamam lazım ama..." "Tamam, peki ne zaman döner?" "Bilmem, söylemedi." "Peki, benim için bir not alabilir misiniz?" "Hmmm, bilmem." "Nasıl yani bilmezsiniz?" "Kalem göremiyorum da." Telefona çıkan anne ise, konuşma şu şekilde ilerlerdi: "Buyrun?" "Selam, ben - " "Hah, iyi oldu aradığın. Maurice’e ilacını sabah 8:20’de arabadayken verdim, yani bir sonrakini öğle yemeğinden sonra 12:20’de alması lazım. Öğle yemeğine zaten hatırlaman için bir not iğnelemiştim. Arabaya Maurice’i bıraktıktan sonra benzin al, bırakmadan önce değil. Öğlen hava kapalı olacakmış, mavi ceketini

60

giymesi gerekecek, bir de karate kıyafetini alman gerek. Clarice’in hoşlandığı çocuk ile yan sınıftaki Joanna arasında bir şeyler varmış galiba, arkadaşı Jane’e Jill söylemiş, bizimkinin morali çok bozuk. Joanna’yı 15:30’daki bando toplantısında görecek, yani giderken yolda ona ne kadar güzel olduğuyla ilgili bir şeyler söyle. " "Tamam bunları bir not alayım hemen ben." "Ben aldım zaten. Şu an konuştuğun telefonun yanında göreceksin." Anneler asla kendi fermanlarını yayınlamadan önce babalar ile fikir münasebetine girmezler. Onlar çocuklarının programındaki 5 dakikalık değişikliklerin farkındadırlar, tüm arkadaşlarının isimlerini ezbere bilirler; hayali olanlar dahil. Babalar ise bıraksanız evdeki japon balığını yaşatmayı beceremezler. Anneler her daim iş üstündedirler, babalar ise kendilerine verilen talimatları yerine getirebilseler kendilerini tebrik ederler. Neden babalar annelerden daha kötü ebeveynlik yaparlar? Çünkü sperm üreticilerinin uzmanlaştığı esas konu seks ve şiddettir.

61

11.

ERKEKLERİN ÇAPKINLIĞI İRİLİĞİNİZİ BELİRLİYOR Poligini birden fazla kadın ile, poliandri ise birden fazla erkek ile seks ilişkisini tanımlar. Poligami ise çok eşliliğe genel olarak verilen addır. Memelilerde genel kural şudur: Erkek dişiden boyutça ne kadar büyük ise, poligini oranı o derece fazladır. Jibon maymunları genellikle tek eşlidir, erkek ve dişiler de boyutça birbirine denk sayılır. Alfa erkek goriller haremlerinde 6 taneye kadar dişi goril bulundururlar ve ağırlıkları dişilerin yaklaşık iki katıdır. Güney deniz fillerinin hareminde ortalama 50 dişi bulunur ve erkekler, 320 kiloluk ufak tefek dişilerin yaklaşık dokuz katı ağırlığa sahiptir. Erkeklerin kabadayılık oranı, korelasyonu kusursuz kılmaktadır. Bir erkeğin tekeline aldığı dişi sayısı ne kadar fazla ise, bakir ölme tehlikesi yaşayan erkek sayısı da o kadar artar. Bu da doğal olarak yanında kıyasıya bir rekabet getirir. Popülasyonun en büyük ve güçlü olanı en çok seks yapan birey oldukça, erkekteki irilik ve güç genleri de o derece makbul sayılır ve ağırlığını arttırarak korur. Unutmayın, bayan memeliler: Erkekler ne kadar büyükse, haremleri de o kadar geniş demektir. Bu noktada bayan okurlarımız Homo sapiens erkeklerinin bu harem ağalığı skalasının neresinde olduklarına dair bilimsel bir merak geliştirmiş olabilirler. Homo sapiens erkekleri kadınlardan ortalama %8 daha uzun, %20

62

daha ağırdılar. Bu orandaki farkı başka bir türde gözlemleyen bir biyolog, o türün erkeklerinin genel olarak tek eşli, önemsenmeyecek bir oranda da poligini eğilimli olduğunu söylerdi. Çok şaşırdığınızı söylemeyeceksiniz herhalde. Poligini eğilimli memelilerin erkek olanlarının çocukken boğuşmalı oyunları pek sevdikleri ortaya çıkmıştır. Küçük erkekler hayatın ilerleyen yıllarında tecrübe edecekleri dominant davranış tarzını, arkadaşlarıyla güreşerek prova ederler. Kaliforniya faresi gibi monogam, yani tek eşli erkek memelilerin çocukları güreşmeyi pek sevmezler. Böyle saçmalıklarla uğraşmak için fazla sorumluluk sahibidirler. Bu boğuşmalı oyunları seven dişiler ise etobur türlerin üyeleridir. Tüm türler arasında yapılan çalışmalar, en vahşi, itiş kakışlı oyunları seven gençlerin poligini eğilimli erkekler arasından çıktığını göstermiştir. Ya bizim türümüzün minik erkeklerinin boğuşkanlık skalasındaki yerleri neresidir? Küçükken gittiğim anaokulundaki öğle uykusu saatini hatırlıyorum. Kızlar uyur gibi yapar, erkekler ise durmadan güreşirdi. 3 yaşlarındaki erkeklerin, kızlardan çok daha fazla güreştiklerini, gözlemlerseniz siz de görebilirsiniz. 4 yaşında ise erkek çocuklar vurmaya, itmeye, çelme takmaya başlar, buna oyun der ve bu davranışları kızlardan beş kat daha fazla sergilerler. 11 yaşındaki bir erkeğin okul çayında yaşıtı bir kızla dansederken ne kadar tuhaf göründüğünü fark ettiniz mi? Yüzü kızın göğüs hizasına denk gelir ve bunun kıymetini bilecek kadar olgunlaşmış da değildir. Diğer erkek memeli hayvanların cinsel anlamda geç olgunlaşması, eş bulmak için birbirleri ile ne kadar çok düello yaptıkları ile alakalıdır. Çok eşli erkekler geç olgunlaşır çünkü savaşta ve caka atmakta kullandıkları tüylerin, boynuzların, dişlerin veya kasların gelişmesi için zamana ihtiyaçları vardır. Cinsel anlamda olgunlaşmadan önce, pek çok türün erkek ve dişisi birbirine, esas olarak da anneye benzer. Ergenlik çağına girdikten sonra ise erkekler gösterişli donanımlarıyla dikkat çekmeye başlarlar. Arkadaşlarla dövüşme merakı ne kadar

63

fazlaysa, olgunlaşma yaşı da o kadar geç demektir. Dişi güney deniz fillerinin olgunlaşma dönemine girme yaşı 3 iken, erkeklerinki ancak 8’dir. Erkek saten çardak kuşları (memeli değiller ama yine de dişiler için rekabet ediyorlar) 7, dişileri ise bunun yarı yaşında olgunlaşırlar. Bu, erkek atalarının dövüşme merakının bir uzantısıdır. Bizim türümüzde, erkekler kızlardan ortalama iki yıl sonra ergenlik çağına girerler. Genç erkeklerde ani bir şekilde patlak veren ergenlik gelişimi, monogam olmayan diğer primatlarla benzer şekilde ilerler. Bu da bazı erkekler daha fazla kız için dövüşürken, bazılarının da ömür boyu bekâr kalması fenomeninin evrimsel tarih açısından açıklamasıdır. Bir miktar poligami olmadan, cinsiyetler arası farklılıklar gelişme göstermez. Tam bir monogaminin hakim olduğu türlerde, erkek ve dişiler aşağı yukarı aynı özelliklere sahiptirler. Erkek ve dişi jibon maymunları, ki tek eşliliğin kusursuz temsilcileri, Vatikan’ın gurur duyacağı bir tür olduklarını söylemiştik, birbirlerinden zorlukla ayırt edilebilirler. Bacaklarının arasına büyüteç ile bakmadıkça dişi kuğu ile erkek kuğuyu kuş bilimciler bile birbirinden zor ayırırlar. Çapkınlık, biyologların “cinsel dimorfizm” dedikleri, erkeklerle dişilerin farklı görünmeleri anlamına gelen kavramın kaynağıdır. Çapkın cins, genellikle daha abartılı özelliklerle donanmıştır. Erkek ördekler daha süslüdür, çünkü tek bir dişi ile yetinmezler. Erkek gorillerin birden fazla eşi olur ve başlarında gösterişli tüyleri, uzun dişleri, geniş omuzları, çıkık kaş kemikleri vardır, üstelik yaşlanıp sırt tüyleri beyazlayana dek hayatta kalacak kadar akıllıdırlar. Şu bilimsel prensibi netleştirelim: Sadık cinsiyet donuk ve sıkıcı, aşna fişne meraklısı cinsiyet ise gösterişli bir görünüme sahiptir. Diyelim uzaydan gelme bir biyologsunuz ve Homo sapiens türünün cinsel süslerini araştırıyorsunuz. Erkeklerinin yüzleri kıllı. Dişilerin dev gibi göğüsleri var. Erkeklerin penisleri diğer primatlara oranla heyula gibi. Dişilerin bel - kalça oranı abartılı. Görünen o ki atalarımızdan bazıları birbirlerine pek sadık değillermiş. İki cinsin de cinsel anlamda gösterişli süsleri dikkat çekiyor; yani iki taraf da eşler için kapışma halinde. Eş seçiminde iki tarafın da kendine göre güçleri

64

var. Fakat cinsel süsler arasındaki genel farklar bize ancak bir temel sağlayabilir. Bu konunun özüne inmek için en önemli cinsel süsü incelemelisiniz, yani biyologların “birincil formundalık göstergesi” dediği şeyi. Bu en seksi özelliğiniz. Tavus kuşunun kuyruğu, dişi yılan balığının parlak göbeği gibi, bir hayvanın sağlıklı olduğunun en dürüst göstergesi ve dolayısıyla karşı cinsi en çok tahrik eden özelliği. Erkek ve kadınların göğüsleri, tüyleri, cinsel organları gibi “ikincil formundalık gösterge”leri birbirlerinden epey farklı. Oysa “birincil formundalık gösterge”leri kadınlar ve erkeklerde neredeyse tamamen aynı. Homo sapienslerin “birincil formundalık gösterge”leri, beyinleri. Bunun sebebi, türümüzde beyin gücünün, bebek üretme konusunda ön taraftaki üreme organının boyutundan daha önemli olması. Homo sapienslerde zeka, tavus kuşlarında kuyruk güzelliğinin erkeğe mahsus olması gibi erkeğe has bir özellik değildir. Erkek ve kadınların zihinsel kapasitesi arasındaki kayda değer benzerlik, hominid erkek ve dişilerin birbirlerini zeka için seçme konusunda aşağı yukarı eşit kabiliyete sahip olduklarını gösterir. Bununla birlikte bir iki farklı zihinsel yetiye de sahibiz. Kadınlar çevrelerinde olan biten hemen her şeyden haberdar olma konusunda daha iyidir. Erkekler şekilleri kafalarında döndürmekte ve onları tanıyabilmekte beceriklidir. Bunun nedeni, geçmişte kadınların toplayıcı, erkeklerin avcı olmasıdır. Kadınlar yenebilecek bitkilerin nerelerde olduğunu hatırlamak ve küçük çocukların ne haltlar karıştırdığından her an haberdar olmak, erkekler ise dere tepe iz sürüp bıraktıkları işaretler bozulsa bile evin yolunu nasıl bulacaklarını bilmek zorundalardı. Yani erkekler odaklanmak, kadınlar ise birden fazla işi idare etmek (multitasking) konusunda uzmanlaşmıştı. Bu farklı beceriler flört döneminde de kendini gösterir. Bir kadın ve bir erkek flört ederlerken kadın erkekten birçok farklı sinyal alır, bunları işler ve karşısındaki istekli adamın ona uygun bir eş olup olmadığını hesaplamaya çalışır. Erkek ise tek bir şeye odaklıdır: ne yapıp edip bu sohbeti derhal yatak odasına taşımak.

65

Elimizdeki tüm bu değişkenleri bir Homo sapiens grafiği üzerine serelim: Erkekler ve dişilerin kütle farkı %20 civarındadır. Erkekler dişilerden %20 daha geç olgunlaşırlar. Bedensel süsler abartılı derecede farklıdır. Davranışlar temel olarak benzese de özellikle agresyon düzeyinde kayda değer değişiklikler gözlenir. Zihinsel becerileri de, bizi ilerideki bölümlerde büyüleyecek ve tuhaf karşı cinsin tuhaf davranışlarını anlamlandırmamıza yardımcı olacak birkaç fark dışında neredeyse tamamen aynıdır. Grafiğinizi diğer primatlarınkilerle üst üste koyalım. Hafif meşreplik ölçeği ile değerlendirme yaptığımızda, Homo sapiens erkekleri monogamiye sadakatsiz erkek goriller, orangutanlar ve şempanzelerden daha yakın duracak şekilde evrilmişlerdir. Gelin görün ki uzak akrabalarımız jibon maymunları ahlaklılık konusunda bize toz yutturmaktalar. Belki de erkeklerin bir avuç işe yaramaz kadın düşkünü olduğu sonucuna bir anda varıvermek adil değil. Erkeklerin çok eşli davranışları bademciklerimiz, apandistimiz, ayak parmaklarımız ya da köpek dişlerimiz gibi evrimsel artıklardan biri olabilir. Belki tüm kabadayılık işlerinden, ataları kabul edilen Australopithecine erkekleri sorumluydu. Belki Homo sapiens erkekleri kaslarını edindikleri yeni ahlaki değerlere uyacak şekilde kullanmayı öğrendikçe çekip küçülmekteler. Ne de olsa, aile değerlerinin en ısrarlı savunucuları (örneğin töre cinayetleri) erkekler. Modern erkeği, biyolojinin erkekleri nasıl yapılandırdığı ile değil, erkeklerin kültürü nasıl yapılandırdığı ile değerlendirmek daha doğru olur. 849 kültürü içeren etnografik bir araştırmanın sonucu şuydu: Bu kültürlerin %16’sı monogamdı, %83,5’inde birden fazla eşe sahip erkeklere (poligin) rastlanıyordu ve %0,5’inden azında kadınlar birden fazla kocaya sahip olabiliyordu. Tüm çok poligin kültürlerde erkekler kendilerini ahlaki lider ilan etmişlerdi. Ancak poligin kültürlerde her erkeğin birden fazla eşi yoktur, zira buna yetecek kadar kadın yoktur. Poligin toplumlarda evliliklerin %60’ı monogamdır. Geri kalan kocaların çoğu iki eşin masraflarını ancak karşılayabilir durumdadır. Ancak çok zengin erkeklerin 3 ya da

66

daha fazla karısı vardır. Bu demektir ki modern kültürlerden 6’sının 5’inde zengin erkekler kadınların çoğuna el koyar, varlıklı olmayan erkekler de bekâr olarak ölür. Eskiye baktığımızda, poligininin daha ağırlıklı olduğunu görürüz. Var olan ya da olmuş 1154 toplumdan aşağı yukarı 1000 tanesi erkeklere birden fazla eş sahibi olma izni vermiştir. Bu da toplamda neredeyse %90’a tekabül eder. Poligini, sadece Doğu kültürlerinde rastlanan bir olgu değildir. Yahudiler Orta Çağ’da Hristiyanlar onlara yasaklayana kadar çok eşli bir hayat sürdürdüler. Hristiyanlar ise Orta Çağ boyunca en az rahipleri11 kadar çok eşlilik deneyimlemişlerdir. Tevrat poligini ile öyle bir doluydu ki düzgün soy ağacı tutmak mümkün değildi. Amerika’nın kurucu babaları12 köleleri ile poligini yaşamaktan geri durmadılar. Poligini ABD’de bir yüzyıldan azıcık fazla bir zaman öncesine kadar kanunen serbestti. Bazı Mormon aileleri hâlâ böyle yaşıyorlar. Bunu duyduğum zaman en yakın Mormon’a din değiştirmeye hazır olduğumu söyledim, bana giydikleri tuhaf iç çamaşırlarından bahsedince caydım gerçi. Şimdi Mormon erkeklerinin inançları uğruna nasıl bu kadar fedakârlık yapabildiklerini anlıyorum. Güçlü erkeklerin çok eşliliği türümüzün evrimi boyunca bir model olagelmiştir. Hepimiz güçlü ve çapkın erkeklerin soyundan geliyoruz. Bu erkeklerin çoğunun birden fazla torunu olması da erkeklerin hırslı ve çapkın, dişilerin de hırs ve çapkınlığa düşkün olma genlerini devralmalarına yardımcı olmuştur. Uzun dönemli eş bağının evrimine rağmen, tek eşli Homo sapiens erkeklerinin çoğunun eşlerini aldatmaya meyilli oldukları sonucuna rahatlıkla varabiliriz. Eh, ne de olsa hepimiz işe yaramaz, kadın düşkünü adamların torunlarıyız. Türlü türlü ihtiyaçları miras almışız. Bir daha sefere çıplak bir grup Homo sapiens gördüğünüzde, vücutlarına bir biyolog gözü ile bakın. Erkeklerin vücutlarının çiftleşmeye, kadınların vücutlarının ise ebeveynliğe yönelik şekillen11 Ç.N. Yazar, katolik rahiplerin birbirleri ile düşüp kalktıkları iddiasına göndermede bulunuyor. 12 Ç.N. Founding Fathers: Amerika’nın bağımsızlık deklarasyonunu imzalayan Benjamin Franklin, Thomas Jefferson gibi ünlü politikacılar.

67

diğini fark edeceksiniz. Benzer bir ayrımı pek çok başka türün bedenlerinde ve davranışlarında da görebiliriz. Doğada erkeklerin ve dişilerin taşıdığı büyük farkları göz önünde bulundurun: Erkekler ebeveynliğe fazla yatırım yapmaz. Dişiler ise bu yolda ortaya çok daha fazla şey koyar. Erkekler binlerce bebek yapma potansiyeline sahiptir. Dişilerin doğası ancak birkaç taneye izin verir. Erkeklerin cinsel iştah ve aktiviteleri yüksek seviyelerdedir. Dişiler bu anlamda biraz daha mütevazıdır. Erkekler sürekli rekabet halindedir. Dişiler devamlı doğru seçim peşindedir. Ne kadar fazla kadını hamile bırakırsa erkeğin genleri o kadar garantide demektir. Seçtiği erkek ne kadar iyiyse kadının genlerinin geleceği o kadar iyi durumda demektir. Annelik babalıktan daha eski bir tarihe sahiptir. Babalık, kadınların eski zamanlardan kalma bebek yetiştirme içgüdüsünün (kadınlar tarafından seçilebilmek için) erkeklerce yapılan bir taklididir. Pek çok tür için geçerli olan bir şey vardır: Erkekler için esas önemli olan şey sekstir, çocuk büyütme ile pek alakalı oldukları söylenemez, hatta kendi çocuklarının nerede olduğundan habersiz oldukları durumlar da çoktur. Bir sperm üreticisini baba haline getirebilmek kolay değildir. Dişi hominidler nasıl olmuş da erkekleri bu kadar evcilleştirebilmişler, hayret. Erkekleri ailelerini kollayan şefkatli birer babaya çevirme konusunda kadınların adet dönemlerine müteşekkiriz. Bir sonraki bölümün konusu bu sırrı aydınlatıyor.

68

12.

KADINLAR NEDEN CİLVELİ VE ERKEKLER NEDEN BUDALA? Kabahat gizli yumurtlamada. Bütün karışıklık işte orada başlıyor. Homo sapiens erkekleri evlatları ile uzun dönemli bir bağ kurarak genel olarak dişi memelilere yaklaşmaya başlamışlar. Homo sapiens kadınları ise cinsel azgınlıklarını arttırarak, erkek memelilere yaklaşmışlar. Evet, azgınlık dedim. Dişi memelilerin çoğu adet döngüsü boyunca sakin, uslu, namuslu bir yaşam sürerler. Sonra aniden, yumurtlama dönemine girdiklerinde Dr. Jekyll – Mr. Hyde benzeri bir değişim geçiriverirler. Buna “estrus” denir. Estrus, dişilerin üzerinde “ben azdım, seks istiyorum” yazan kocaman ve tanıması kolay bir bayrak açması halidir. Maymunlarda bu genellikle kocaman pembe bir popoya, afrodizyak etkili bir koku salmaya ya da özel bölgelerini erkeklerin burunlarına dayamalarına tekabül eder. Birtakım sofistike değerlendirmeler sonucu, erkekler bu işaretlerden dişilerin seks istediği sonucunu kolayca çıkarır. Estrus seksi genellikle hamilelikle sonuçlanır. Bizler, estrus devresine girmeyen yegâne memeli çeşidiyiz. İnsan dişileri yumurtlama dönemlerini gizleme ve bu dönem dışında da sekse açık olma konusunda tektir. Pek çok memeli gibi hamile kalmaya hazır olduklarında kendilerini birkaç gün boyunca nemfomanyaklığın kollarına atmak yerine Homo sapiens dişileri genellikle ama abartmadan uyarılmış hallerini hep korurlar. Türümüzün erkekleri bir dişinin

69

döllenmeye hazır olup olmadığını anlayamaz. Dolayısıyla bu, erkeklerde estrustan etkilenme genleri hayatta kalamamış demektir. İnsan türünün erkekleri içi dışına çıkmış gibi görünen pembe popolardan da hazzetmez. Bunun yerine, hominid erkekler dişiler tarafından seçilebilmek için tüm ay boyunca cinsel açlık çekme baskısı yaşar, tüm ay boyunca ucunda bebek olabilecek seksin peşinde koşar. Oysa yumurtlama döneminde olmayan bir kadının hamile kalması çok zordur. Bu sebeple Homo sapiens kadınlarının estrusu tüm aya yayılmıştır diyebiliriz. İnsanlarda seks genellikle hamile kalmak için değil, çiftin arasında bir bağ yaratma amacıyla yapılır. Evrim biyologlarına göre, Homo sapiens dişileri gizemli cinselliklerini, erkekleri her zaman hazırolda bekletebilmek ve uzun süreli bağlar kurmaya hazırlamak için evriltmişlerdir. Bedenlerimize kodlanmış olan bu dinamik, beynimize de kaydedilmiştir. Bu da cilveli kadın ve budala erkek efsanesinin kaynağıdır. Erkekler kadınlarla seks yapmanın yollarını bulmaya çalışırlar, kadınlar da erkeklerin bu uğraşını devam ettirebilmek için gizemli olmaya. Gizlilik paranoyaya sebep olur. Homo sapiens kültürlerinin çoğunda adet dönemi konusunda nasıl davranıldığına bir bakın. Erkeklerin adet halindeki bir kadınla birlikte olmaktan ödleri kopar. Dişiler adet döneminde olduklarını utanılacak bir şeymişcesine saklarlar ve birtakım gizemli ritüellerle üzerini örterler. Babunlarda böyle patolojik bir duruma rastlanmaz. Dişi babun adet dönemini halka açık bir şekilde anons eder. Her gün, gruptaki herkesin kendisinin nerede olduğunu ve nasıl hissettiğini bilmesini sağlar. Poposu yumurtlama süresince pembe, hamile kalırsa da kırmızı renge dönüşür, doğurgan olmadığında ise ortadan kaybolur. Grupta birkaç tane de kör babun olması ihtimaline karşı, her aşamanın ayrı bir de kokusu vardır. Erkek babunların bir dişi ile ne zaman seks yapacaklarını fazla düşünmelerine gerek yoktur. Bu yüzden erkek babunlar dişilerin yumurtlama dönemini tahmin etmek zorunda değillerdir. Dişinin ne zaman ne kadar doğurgan

70

olduğunu tam olarak bilirler ve programlarını buna göre ayarlarlar. PMS işaretlerini gördükleri anda da hemcinslerinin yanına dönerler. İşte bu sebeple babunlar babalıkla pek uğraşmaz. Dişilerin hislerine karşı hassasiyet anlamında da bir gram olsun evrimleşmemişlerdir. Buna gerek de yoktur. Bilmeleri gereken tek şey, karşılarındaki mis kokulu pembe popodan anlaşılabilir. Pembe popolar olmadan biz Homo sapiens erkekleri kadının içinde neler olup bittiğini nasıl anlayacağız? Şu ana kadar Homo sapiens erkekleri, kadınlardaki ruh hali değişimlerinin bebek yapma kapasiteleri ile olan bağını fark etme becerisini geliştirememişler. Oysa Homo sapiens dişileri, adet dönemlerini kabiledeki diğer kadınlarla aynı güne denk getirip erkekleri toplu bir hormon dalgasıyla vurma becerisine sahip olabilmişler. Bu bile biz zavallı erkekler için yeterince açık bir işaret değil. Bizi suçlayabilir misiniz? Yedi milyon yıl önce olay sadece pembe popolardan ibaretti. Erkeklerin budalalıkları bununla da bitmiyor. Pek yakında, dişi maymunların nasıl olup da erkekleri kontrolün kendilerinde olduğuna inandırdıklarını öğreneceğiz. Bu işte oldukça ustadırlar. O kadar ki, kendilerini inceleyen Homo sapiens erkeklerini bile neredeyse kandırıyorlarmış. Ama önce neden bu kadar azgın olduğumuz konusunu çözelim.

71

13.

NEDEN BU KADAR AZGINSINIZ? Atalarımızın kendilerini soktukları kısır döngüyü bir düşünün. Önce, dişi hominidlerin yıl boyu cinsel ilişkiye açık olanları evrimsel açıdan daha avantajlı oldular. Bu talebe cevap vermek zorunda kalan erkeklerin de yıl boyu azgın dolaşanları daha çok çocuk sahibi olarak aynı avantajdan faydalanmaya başladılar. Erkeklerin seks düşkünlüğü yine kadınlara yansıdı ve karşılıklı bir karşı cinsi azgınlaştırma döngüsüne girildi. İşte Homo sapkınus türümüzün yaşadığı çoğu problem ve zevkin kaynağı, cinsel seleksiyonumuzdaki bu kendi kendisini besleyen döngüdür. Hominid seks genellikle üremek için değil de bir bağ oluşturmak için yapıldığından, seksin çocuk üreten bir işlem olduğu neredeyse unutulmuştur. Maymunların çoğu için kur yapma ile ön sevişme arasında pek az fark vardır. Bazıları başkalarının eşlerini çalabilmek için flört ederler. Benim kendi teşebbüslerimden yola çıkarak hesapladığıma göre, insanlarda 1000 flört teşebbüsünün 999’u seks ile sonuçlanmaz. İnsan davranışlarını inceleyen bir şempanze bilim adamı, tüm bu çabayı gereksiz bulur ve karşılığı alınamayacak işlerle uğraştığımız için bizimle dalga geçerdi herhalde. Yakın çekimde bedenlerimizi incelediğinde, gereğinden fazla sayıda erojen bölgeyle kaplanmış devasa bir çıplak maymun çıkardı karşısına. Sallanan kulak memeleri, dolgun alt ve üst dudaklar, pek pratik olmayan iri göğüsler, devasa penisler, tüysüz, çocuksu bir cilt.

72

“Hmm,” derdi şaşıran şempanze bilim adamı. Kürkle kaplı bir cilt kaşınasıdır. Kürksüz bir cilt sevilesidir. Maymunlarda cildin tüysüz olduğu yer sadece jenital bölgelerdedir. Homo sapkınuslar için ise durum pek böyle değildir. Bizim cildimiz cinsel hayatımız boyunca aşağı yukarı aynı tüysüz halini korur. Vücudumuzun her yerinde cinsel haz veren noktalar vardır; uylukların iç tarafı, dizlerin arkası, ayak parmakları, göğüs uçları, boyun gibi. Bunlar konum olarak jenital bölgelere epey uzaktır. Böyle bakarsak, bir Homo sapiens üyesi aslında bütün olarak dev bir jenital organdır. Çıplak bir kadın gördüğünüzde aslında dev bir klitoris görmüş olursunuz. Çıplak bir erkek gördüğünüzde ise koca bir penis. Şempanze bilim adamı sekse ilişkin bu ten ve doku bolluğuna bir anlam veremezdi. Erkek şempanze seks istediğinde, vücudunun sadece tüysüz kısmını açığa çıkarır. Buraya parmağıyla fiske vurarak derdini anlatır. Eğer karşısındaki hanımefendi de kendi tüysüz bölgesine dikkat çekiyorsa iş hallolmuş demektir. Öpüşme koklaşma faslını direkt esgeçerler. Bir Homo sapiens erkeği seks istediğinde kendisini biraz daha komplike bir çalışma beklediğini bilir. Zira ereksiyona uğramış bölgesini parmağıyla gösterip durması 5 metre ötedeki Homo sapiens kadınını tahrik etmek şöyle dursun polis çağırmasına sebep olabilir. Direkt olarak dudaklarının üzerine atlaması da öyle. Homo sapiens erkeği, işe jenital bölgelerinden mümkün mertebe uzak durarak başlamalıdır. Neyse ki, Homo sapiens kadınının vücudundaki her bölge klitorisin bir uzantısı sayılır, o nedenle her yol oraya çıkacaktır. Gerçi boyundan vajinaya ulaşmak haftalar alabilir ama olsun. (Ben üniversitedeyken aylar sürdüğünü de bilirim.) Bankaya birazcık genetik malzeme yatıracağız diye çıkılan bu uzun yolda bolca kalori harcamak olasıdır. Şempanze bilim adamı tüm bu kur yapma seremonisini de epey anlamsız bulurdu. Günlük davranışlarımızın pek çoğu fuzulidir aslında. Bedenimizi donatmak, resim yapmak, şarkı söylemek, binalar inşa etmek...

73

Bunların hiçbiri bebek yetiştirmeye, avlanmaya, yemek bulmaya doğrudan katkıda bulunmaz. Eh, kur yapma seanslarının da enerji tasarrufuna pek faydası olduğu söylenemez. Hiçbir hayvan el şakası yapmaz, konuşmaz, gülmez, flört etmez, Homo sapiens’in zaafları olan moda ve fetişizme pas vermez. Bize en yakın örnek bonobo maymunudur. Cinselliği sosyal ilişki kurmak için kullanan, sorunları savaşmaktansa seks yoluyla çözmeyi tercih eden ve seks yapma sıklığında epey ileri olan bonobo maymunu, genetik olarak bize en çok benzeyen hayvandır. Gelin görün ki bonobo maymunları bile romantizmden nasiplerini almamışlardır. Ne zaman bir erkek bonobo maymununun dişisinin ağacı altında gitar çaldığı görülmüştür ki? Diğer maymunların da sanatsal tarafı hiç gelişmemiştir. Arzularını yüceleştirmekle uğraşmazlar, alçak gönüllülükle ilgileri yoktur. Giysiler ve hazırlık seansları onlar için sekse giden yolun önünde birer engeldir. Sadece işlerine bakarlar. Babunların çiftleşmesi 8 saniye sürer. Goriller ve şempanzeler 15 saniyeye kadar çıkabilirler. Tüm ön sevişmeyi, birleşmeyi ve doruk noktasını eklediğinizde insanların seks macerası maymunlarınkinden yüzlerce kat daha uzundur. Üstelik bu hesaplamayı yapan insan bilim adamları kur aşamasını ve seks sonrası sarılma faslını eklememiştir bile. (Kendime not: Bilim adamlarının bakirliği ile dalga geçme.) Bir seks düşkünü olmanız sizin suçunuz değil. Siz bir seks düşkününün beynine sahipsiniz. Beynimizdeki birincil duyu ve motor kortekslerinde dudaklara, dile, jenital organlara ve ellere ciddi yer ayrılmıştır. Üstelik beyin içinde yer anlamında ciddi bir rekabet varken. Ekstra hassas temas için bu geniş alanların ayrılmış olmasının nedeni, büyük çoğunluğun hayatında ön sevişmenin felsefeden daha önemli yer kaplamasıdır. Onu bunu merak etmekten daha çok sevdiğimiz tek şey dokunmak ve dokunulmaktır. Şahsen bilime elbette düşkünüm ama yatak odasını da her zaman laboratuvara tercih edeceğimi belirteyim. Doğurgan Homo sapiens dişilerinin yaptığı seksin en az dörtte üçü sıfır gebelikle sonuçlanır, kalan dörtte biri de estrus halindeki dişiler

74

ile karşılaştırınca az şansa sahiptir. Türümüzün dişileri hamileyken, menopoz sonrasında ve ileri yaşlarda hâlâ çiftleşme isteği yaşama konusunda tektir. Yine şempanze bilim adamına dönüyoruz: “Tüm bu fazladan seks! Bütün bu ekstra erojen bölgeler! Tüm bu aktivite! Ön sevişmeye adanan koca bir beyin alanı! Amaç ne?” derdi kendisi. Amaç aileyi korumak. Tüm bu koca penisler ve memeler, tüm bu seks peşinde koşmalar, hepsi erkeklerin bebek bakabilmesi için evrilmiş. Babun seksinin birincil fonksiyonu çocuk yapmak. İnsan seksinin birincil fonksiyonu ise çocuk büyütmek. İnsanlardaki eş bağı çocuk gelişiminde o kadar önemli ki, cinsel aktiviteyi arttıracak genler kıtlık dönemlerinde enerjiyi koruma genlerine üstün gelmiş. İnsan seksinin tüm amacı sevgi bağı kurmak. Neden direkt harika ebeveynler olma isteği yerine bu karmaşık cinsel davranışlar evrilmiş? Sperm yayıcılar ile yumurta koruyucuların arasındaki çıkar çatışması yüzünden. Bu çıkar çatışması iki cins arasında sürekli bir gerilim yaratır. Ve bizim türümüzde şu hep geçerlidir: gerilim eşittir seks. Bugün sekse olan bu toplu takıntının çocuklar için sakıncalı olduğundan şikayet ediyoruz. Oysa çocuklar bu seks takıntısının esas nedeni. Yetişkinlerin ahlaksızlığı konusunda ben şahsen çocukları suçluyorum. Kökten dinciler, farklı seks deneyimlerini “doğaya aykırı” bulmakta tamamen haksızlar. İnsanlardaki cinsel sapkınlığın amacı üremek değil, aile kurumunu korumak. Ailenin kutsallığını korumanın en iyi yolu, yaratıcı cinselliği desteklemek. Hayatta seksten daha önemli şeyler yok mu? Ben şahsen günümün çok küçük bir parçasını orgazm olmaya harcıyorum. Peki neden bu işe bu kadar emek veriyoruz? Başka derdimiz yok mu? Neden herkes sekse kafayı bu kadar takmış durumda? Trilyonlarca atanız var. Her biri hakkında kesin olarak söyleyebileceğiniz bir şey düşünebiliyor musunuz? Hepsinin çok formda olduklarını söyleyemezsiniz çünkü çoğu genç yaşta ölmüş. Hepsinin sevdiğini, düşünebildiğini, hücre duvarlarının olduğunu,

75

hatta kendi varlıklarından haberdar olduklarını bile net olarak söyleyemezsiniz. Trilyonlarca atanızın tek tek her bir ferdi için kesin olarak söyleyebileceğiniz tek şey üreyebilmiş olmaları. Çocuğu olmayanlar, ata da olamamışlar. Üreme yarışında, her neslin en iyi üreyenleri galip gelmiş. Bir düşünün: Bedenlerimizdeki ve beyinlerimizdeki en kuvvetli yaptırıcı güç, trilyonlarca atamızın kümülatif arzularının rafine, konsantre ve tahayyül edebileceğiniz başka tüm arzulardan daha kuvvetli biçimde bir araya gelmiş halidir. Her bir hücremize en ince mikroskobik detayına kadar hayat veren bu azgın güç, insanların tüm ihtiyaçlarına aslında temel üreme gereksiniminin alt ihtiyacı olarak bakmamız gerektiğini gösteriyor. Aşk arayışımız, hırslarımız, ait olma ihtiyacımız, güzel şeyler yapma isteğimiz, konuşma dürtümüz, karşı konamaz merakımız, ölüm korkumuz, huzur arayışımız, halkımız için can vermeye hazır oluşumuz, tanrı sevgimiz... Tüm bu arzularımız üreme genlerimize hizmet ettikleri ölçüde evrilmişlerdir. Peki madem herkes bu kadar seks düşkünü, neden randevu defteriniz dolup taşmıyor? Endişeye gerek yok, Biyoloji-çocuk birazdan her şeyi açıklayacak.

76

14.

DARWİNCİLİK: EN SEKSİ OLAN HAYATTA KALIR Hangisini tercih ederdiniz hanımlar, 1500 kilometre koşmayı mı yoksa hamile kalmayı mı? İkisi de tam 80.000 kalori harcatıyor. Bir kadın korunmadan seks yaptığında, 1500 kilometrelik bir yolu koşarak aşmayı riske ediyor. Üstelik bu işin sadece hamilelik kısmı. Bebek, doğduktan sonra ona daha yıllarca kalori harcatacak. Peki beyler, siz hangisini tercih ederdiniz, kanepenize oturup bir futbol maçı izlemeyi mi yoksa bir kadınla seks yapmayı mı? Harcanan enerjiyi açısından ikisi aynı kaloride. Ha, eğer partnerinizi tatmin etmek istiyorsanız o zaman bir de oyun öncesi şov hazırlamanız lazım. (Bir lokma daha kalori.) Futbol maçı seyretmek ile seks yapmanın erkekler için bu açıdan ortak tarafı, bittikleri zaman bitmiş olmaları. Ne büyük haksızlık değil mi? Biraz daha adaletli bir iş bölümü teklifine ne dersiniz? Kadın 1500 kilometre koşar, sonra adamın sırtına zıplar, adam onu 2 ila 4 yıl sürecek süt verme dönemi boyunca sırtında dünyanın etrafını dolaştırır. Sonraki 15 yıl, adam ve kadın yan yana dünyanın etrafını birkaç kez turlayarak 10 ila 13 milyon ekstra kalori harcarlar. Bu arada molaya hiç yer yoktur. Dinlenmek için bir durdular mı çocuk açlıktan ölür. Ve beyler, bunun olmasını istemezsiniz, zira bu çocuğun sizin olduğundan oldukça eminsinizdir. Nasıl? Kulağa iyi geliyor mu? Beyler ve bayanlar bu anlaşmada mutabık kalabilirler mi? Neden kadınların kolay kolay seks yapmayı, adamların da bağlanmayı kabul etmedikleri muamması aydınlanmaya başladı mı?

77

Kadınlar 1500 kilometre koşmaya gönülsüz yaklaşıyor. Erkekler de hamile bir kadını taşıyarak gezegenin etrafını dolaşmaya. Seksi kadınlar... Ergenlikten evliliğe, asla yalnız kalmazlar. Erkek arkadaşları sıraya dizerler. Seksi bir kadından bir randevu koparmaya çalışmak bir metropolde park yeri bulmaktan zordur. Kapılmamış yer bulamazsınız. Birisi tam önünüzdeki yeri boşaltsın diye amaçsızca dolanırsınız. Benim yaşadığım şehirde siz park yerini seçemezsiniz. Park yeri sizi seçer. Her dakika için de ödeme yapmak zorundasınızdır. Serbest piyasaya bir göz atalım. Amerika’da bir çay kaşığını dolduracak 100 milyon spermin değeri 50 dolardır. 1 peni kazanmak için 20.000 sperm gerekiyor. Tek bir yumurta ise 50.000 dolar ediyor, üstelik bu değere herhangi bir dünya para birimiyle ölçülmesi imkansız rahim kirası dahil değil. Arz talep dinamiklerinin ortaya çıkardığına göre kadınların sperm bulamama gibi bir endişesi yok. Onlar kendilerini sırtlarında taşıyacak güvenilir dayanağı bulma konusunda endişeli. Erkeklerin endişesi ise dünyadaki kısıtlı yumurta sayısı. Bu durumda bayanlar, rahminiz ağırlığınca altından daha değerli. Romantik ilişkilerde kadınların neden para konusunda yüksek beklentileri olduğuna şaşmamalı. Yaşam boyu düzenli seks için erkekler de yaşam boyu aşk ve emek sözü vermek zorunda. Pleistosen dünyada, o savunmasız bebecikleri büyütüp terbiyesiz yeni yetmeler haline getirmenin başka yolu yoktu. Kadın için, beklentilerine uygun bir erkek bulmak samanlıkta iğne aramak gibi bir şey. Rahim taşıyıcılar uyanık tüketiciler olmak zorunda. Değersiz sperm üreticileri de kalabalıktan sıyrılıp dikkat çekmek durumunda, ki bunun en iyi yolu iyi bir yuva kurma potansiyeli göstermek. İngiliz dili ve edebiyatı bölümünden mezun olduğum zaman, ebeveynlerim hemen bir iş bulup para kazanmam gerektiği konusunda başımın etini yemeye başlamışlardı. Oysa ben bunları aşmıştım. Bir insanın değeri sahip olduğu dolarlarla mı ölçülecekti? İçimdeki sonsuz potansiyel basit bir ekonomik birime mi indirgenecekti? Yok efendim. Ben şair olacaktım!

78

Bugüne kadar hiçbir şiirim bir kadından randevu koparmama yardımcı olmadı. Tabii ki birkaç çok özel an yaşamamı sağladılar, hatta bazı kadınlar benzetmelerime hayran kaldıklarını itiraf bile ettiler. (Belki de dalga geçiyorlardı. Neyse, geçmiş zaman, tam hatırlamayabilirim.) Şiirler size romantik anlar yaşatabilir. Ama şiir ile cüzdan arasındaki yarışta, yatağa sizi neyin önce ulaştıracağı bellidir. Erkekler kravatı sadece cinsel organlarına giden yolu gösteren devasa bir ok olduğu için takmazlar. Bu aynı zamanda bir başarı sembolüdür. Aldıkları maaş babalık potansiyellerini temsil eder. Şiirlerin ise boş vaatlerden öte bir gücü yoktur. Dişilerin evrimsel seçim gücünün sperm üreticilerini biçimlendirdiğini unutmayın. Tavus kuşunun kuyruğu prensibini hatırlayın. Eğer dişiler eş seçiminde söz sahibi ise, zevklerinin birkaç nesil içinde erkek vücuduna ve davranışlarına yansıması da doğaldır. Ruanda-Urundi’deki Watusi kabilesinde, bizdeki güzellik yarışmalarına benzer bir tören var. Yalnız burada yarışmacılar erkek, jüri de kadınlardan oluşuyor. İnanmak için görülmesi gereken fantastik bir kur yapma seansı yaşanıyor. Saygın bekâr erkekler, jüriyi oluşturan bekâr kadınların önünde dans ediyorlar, hünerlerini sergiliyorlar ve kararlarını bekliyorlar. Watusi kadınları tercihlerini uzun boylu, beyaz ve iri gözlü, uzun burunlu, sağlıklı dişlere sahip ve en önemlisi en yükseğe sıçrayabilen erkeklerden yana yapıyorlar. Bunun direkt sonucu olarak bu kabilenin erkekleri pörtlemiş beyaz gözlere, harika beyaz dişlere, uzun nazik burunlara, aşırı uzun ve ince bir vücut yapısına sahiptir. Bazılarının boyu 2,5 metreye yakındır. Hepsi yine bu bölgedeki Dinka kabilesinden çıkma 2,30 boyundaki basketbolcu Manute Bol’e benzerler. Haliyle bu adamların sıçrama potansiyeli sınırsızdır. Watusi kabilesi olimpiyatlara katılsaydı yüksek atlamada rakip tanımazlardı. Watusi, Orta Afrika’nın doğusundadır. Batısına geçince, bekârlar sahnesindeki pigmelerin boy mevzuuna pek takılmadığını görürüz. Birkaç nesil geriye baktığımızda, pigme kadın ve erkeklerinin, sağlıklı vücut göstergesi olarak kabul ettikleri iri, fışkıran bir popodan

79

hoşlandıkları ortaya çıkar. Bu, biyologların “steatopygia” ismini verdiği kavramı ortaya çıkarmıştır. (Günlük hayatta aynı tanımı “koca popo” olarak kullanıyoruz.) Eğer boyunuz kısaysa ve steatopygia’dan muzdaripseniz bir pigme köyünü ziyaret edin, çok popüler olacağınız kesin. Ruanda’daki Watusi kabilesindeki ortalama boy 1,95 iken Kongo’daki Mbuti pigmelerinde ortalama boy 1,35’tir. Dünyanın en uzun ve en kısa insanları birbirlerinden birkaç yüz kilometre uzakta yaşıyorlar ve bunun sebebi kadınların zevkleri. Tahrik noktalarımız bedenlerimizi ve beyinlerimizi şekillendiriyor. Tüm tavus kuşlarının görkemli kuyruklara sahip olmasını sağlayan genleri vardır ama yalnız yeterli ve iyi beslenebilenler bunu becerebilir. Tavus kuşunun kuyruğu bir Amerikalının geniş evi, bir Watusi’nin uzun vücudu, bir pigmenin koca poposu ile eş değerdir. Bunlar dikkate değer bir tüketim gücünün göstergesidir. “Bütün tavus kuşlarının en güçlüsü benim! Gel kanatlarıma yavrum!” demektir. Bu, dişilere erkeklerin görünümü üzerinde tanrıçamsı bir güç verir. Bu güce sahip olduğumuzun bilincine varan ilk tür biziz. Pleistosen Australopithecine insansıları, ergasterler, erectuslar, habilineler ve arkaik Homo sapienler arasında, kadınların seçimi insanlığın kurtuluşu oldu.

80

15.

İYİLİK NASIL SEKSİ OLDU? Konuşan ilk maymun, çenesini açar açmaz ilk iş olarak “ben sana şimdi et vereyim, sen de bana balık ver” demiş olabilir. Avcı ve toplayıcı maymunlar olarak aslanlar ve kaplanlarla rekabet ederek hayatta kalabilmek borçlarımızı ne kadar güvenilir bir şekilde ödediğimize bağlıydı. Daha çok bebek üretmek için yapılması gereken en önemli şey kabile içinde sağlam ticari bağlantılar kurmaktı. Dolayısıyla sorumlu vatandaşlık, başarıyla üreyebilirliğimizin önemli göstergelerinden biri oldu. Bu da ne derseniz, seks bombası olmayı sağlayan özelliklerin biyologcası işte. Eş olarak seçilmenizi sağlayan yeni bir avantaj yani. Hominidler hilebazlığı sezmede giderek ustalaştıkça, sahte fedakârlık genleri içten fedakârlık genleri kadar hayatta kalamadı. Dolayısıyla hominid erkeklerin, kabiledeki gençleri ve yaşlıları koruyup gözetme arzuları sahte değil gerçek hislere dönüştü. Dişiler, beğendikleri herhangi bir özelliği seçimleri ile geliştirebilirler; uzun kuyruklar, asimetrik kıskaçlar, dev penisler, aptallık, çardak inşa etme... Ama sadece daha fazla bebeğin hayatta kalmasını sağlayacak özellikler işe yarar. Doğru özellikleri çekici bulan dişiler, evlatlarının yaşamasını sağlamayan özellikleri çekici bulan hemcinslerinden daha fazla gen aktarımı yapabilmiştir. Hominidlerde aptallığı çekici bulma geni zekayı çekici bulma genine kıyasla dezavantajlıyken, dişi karadul örümceklerinde aptallığı çekici bulma geni üreme anlamında daha faydalı olmuştur; zira genlerinin aktarılması, erkek örümceklerin seksten hemen sonra dişilere yem

81

olmasına bağlıdır. Hanımlar, bir moronla çıktınız diye kendinizi boş yere üzmeyin. Eminim dişi karadul örümceği de randevu verdiği erkek örümcek zeki çıktı diye sekiz ayağıyla birden dövünüyordur. O da bir kadın; hepimiz ne istediğini gayet iyi biliyoruz: Seksi, aptal, “besleyici”, bankaya genetik materyal yatırmaktan ve işlemi tamamladıktan sonra anneye leziz bir öğün olmaktan başka hiçbir işe yaramayan bir erkek ile birleşmek. Eşini fedakârlık ve edebi yeteneğine dayanarak seçen erkek ya da dişi köpekbalığının bu seçimi çocuklarının pek işine yaramayacaktır; zira köpekbalıklarının hayatta kalması ile fedakârlık ve edebiyat yeteneğinin hiç ilgisi yoktur. Hominidlerin en önemli üreme erdemleri iş birliği ve iletişim olduğu için, eşlerini fedakârlık ve edebiyat yeteneğine dayanarak seçen erkek ve kadınlar, eşlerini sırt yüzgeçlerinin parlaklığına veya beyinlerinin lezzetine göre seçen türlere kıyasla, hayatta kalma konusunda daha başarılı çocuklara sahip olacaklardır. Atalarımız, “birincil formundalık göstergesi” – cinsel cazibenin biyologcası – olarak kaslarını, hızlarını, kaşlarının kemanlığını, yırtıcılıklarını değil, akıllarını kullandıkları zaman evrimde büyük ikramiyeyi kazanmışlardır. Diğer türler eşlerini kuyruk rengi, koku, lezzet, dans becerisi gibi kriterlere göre seçerler. Seks yapmak için iş birliğine ihtiyacımız olduğuna göre, birincil formundalığımızın göstergesi de ne kadar sorumlu davrandığımız olmuştur. Evrim sırasında en hızlı çekip küçülen vücut parçamız her neyse, küçülmesinin sebebi bizi seksten mahrum etmesidir. Hangi vücut parçamız en hızlı gelişip büyüdüyse bunun nedeni de seks yapmamıza yardımcı oluyor olmasıdır. Eğer bir vücut parçası evrim süresince çok yavaş değişiyor ya da sabit kalıyorsa, bunun sebebi sizi hayatta tutan parçalarınızdan biri olmasıdır. İnsan evrimi sırasında 2 milyon yıl önce, tam Homo habilis, Homo erectusa dönüşürken, erkeklerde köpek dişleri küçülmeye ve erkek kadın vücut oranları daha mütevazı bir hal almaya başladı. Bu, erkeklerin yavaş yavaş vahşeti bir kenara bıraktığının, dişilerin de her

82

önüne gelenle seks yapmayı bırakıp seçici olmaya başladığının göstergesi. Bu dönemden kalma fosillerin gösterdiğine göre tam bu sırada hem erkeklerin hem de kadınların beyinleri büyümeye başladı. Bu, iki cinsin de zihinsel anlamda cazibe, dedikodu, şiir, imalı konuşmalar yoluyla çekişmeye başladığı anlamına geliyordu. Hayatta kalabilen bebek yetiştirme konusunda arkadaşlık ve babalık becerilerinin kavga ve zina becerilerinden daha çok işe yaradığı ortaya çıkmaya başlayınca, dişilerin yaptığı seçimler daha bir anlam kazandı. Eş bulmanızı sağlayan şey artık kimi dövebildiğiniz değil, kafanızın ne kadar çalıştığı, kaç arkadaşınızın olduğu, nasıl ebeveynlik yaptığınız gibi özelliklerinizdi. Yani birbirimizin yatağına girebilmek için artık bilgiçlik yapmak zorunda kalmaya başlamıştık. Muhtemelen bir süre için dişi hominidler erkeklerin köpek dişlerini özlediler. Ama sosyal beceriler bebek yetiştirmede dişlerden daha çok işe yaramaya başladığında, akıllıca sohbetlerin tahrik ettiği kadınlar dişli sersemlerin tahrik ettiklerinden daha fazla gen aktarımı yapar oldular. Kısa zamanda köpek dişleri boş yere kalsiyum harcayan birer yük haline geldi. Elbette dişlerinizi rakipleri devre dışı bırakmak için kullanabilirdiniz, ama bu peşinde olduğunuz kadının sizi seçeceği anlamına gelmiyordu. Eş bulmanıza yaramayan diğer parçalarınız gibi vampir dişleriniz de evrimin çöplüğüne karıştı. Bu gaddar dişler nükteli laflarla rekabete girdiğinde, beyin yerine ısırıkta ısrar eden hominidler kadınlar tarafından ham, kaba, hatta belki de ilkel bulundular. Belki de kabadayılar ateşin etrafında geyik eti yeme partilerinden men edildiler. Zeka ve incelik gerçek tahrik araçları haline geldi. Michigan Üniversitesi psikoloji profesörü Barbara Smuts, dişi babunların sosyal açıdan zarif erkek babunları agresif erkek babunlara tercih ettiklerini görmüş. Demek ki birkaç milyon yıl sonra erkek babunlar sevgilileri için kapıları açıp yol verir hale gelecekler. Erkeklerin ve kadınların göğüsleri, popoları, saçları, omuzları, belleri birbirinden tamamen farklıdır, çünkü hominid erkekler ve kadınlar birbirlerinde değişik özellikleri çekici bulurlar. Ancak hem erkek hem de kadın beyninin bu kadar benziyor olması

83

şunu gösteriyor: Zeka birincil formundalık göstergesi olarak fiziksel özelliklerden baskın çıktığı andan itibaren, hominid erkekler de kadınlar da karşılıklı olarak birbirlerinde empati ve zekayı çekici bulmaya başladılar. Bu, aslında hiç de kısır olmayan bir döngü başlattı. Kendiniz zeki değilseniz zekayı yargılayamazsınız. Hominidler hileleri çözme konusunda beceri kazandıkça sahte cömertlik genleri içten çömertlik genleri kadar iş yapamamaya başladı. Hominidler birbirlerini kalplerini ve beyinlerini büyütecek şekilde seçtiler. Bu üreme turnuvasına 100.000 nesil ekleyin, bize benzer bir türe ulaşacaksınız: Arkadaş canlısı, konuşkan, yaratıcı, rekabet sever, manipülatif, dürtüleri konusunda bilinçsiz ve içtenlikle iyi. Erkekler ve kadınlar bu özelliklere kilitlenip türümüzü bu hale getirdiler. Seks bizi kurtardı ve gezegeni ele geçirmemizi sağladı. 37 ülkede 10.000 insandan, potansiyel eşlerinde olmasını isteyebilecekleri 13 özelliği önem sırasına göre dizmeleri istendi. Tüm kültürlerde cinsiyet farklılıkları tutarlı ve evrimsel teorinin tahminini doğrular şekildeydi. Ancak iki cinsiyette de benzer olan tek bir şey vardı: “İyilik” tüm kültürlerde, iki cinsiyetin mensuplarınca da 13 özelliğin ilk üç sırası içine konmuştu. 37 kültürün 32’sinde, erkekler ve kadınlar iyiliği aynı sıraya koymuşlardı. İnsancıl özelliklerimizin hepsini karşı cinse borçluyuz. Karşı cins hakkında sevmediğimiz her şey de bizim cinsiyetimizin seçimlerinden kaynaklanıyor. En yakınınızdaki karşı cins üyelerine bir bakın. Onların bedenini ve ruhunu sizin cinsiyetinizin seçimleri şekillendirdi. Tüm yetenekleriniz için onlara müteşekkür olmalısınız. Hamlet türümüz hakkında şu felsefi yorumu yapmıştı: “İnsan ne yaman bir yapı! Akıl gücüyle ne soylu bir varlık! Düşünme yetenekleri ne sonsuz! ... Ne melekçe davranışları, ne tanrıca kavrayışları var!13” Tabii o insanoğlunu dört ayak üstünde yürüyen maymunların karşı cinste neyi seksi bulduklarının şekillendirdiğini bilmiyordu. Siz kafası çalışan, iyi kalpli Homo sapiensler ile seks yaptığınızdan emin olun. Bu, sizin türünüze karşı göreviniz. 13 Ç.N. William Shakespeare, Hamlet, [Bölüm II, sahne 2, replik 327-330] Çev. Selahattin Eyüboğlu, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1995. S. 65

84

16.

NEDEN DIRDIRLANIRIZ? Terapistinizin en büyük fantezisini biliyorum. Bir kez olsun şunu demek istiyor: “Dır dır dır dır, söylenmekten başka şey bilmez misin sen?” Annenizi şikayet etmeyi bırakın artık. Kadının sizin için yapabileceği bir şey yoktu. Bir Homo sapiens olmanız onun kabahati değil ya. Herkes içinden mütemadiyen dırdırlanır, çünkü insanoğlu problem çözücüdür. Beyinlerimiz neyin yolunda gitmediğine odaklanmaya ve onu takıntı haline getirmeye ayarlıdır. Aslında uygarlığımızda yolunda gitmekte olan pek çok şey de var. Şu ana kadar ben kendi adıma ne bir kıtlık yaşadım ne kızıma tecavüz etmeye ve eşyalarımı çalmaya çalışan yağmacılarla karşılaştım. Bu kitabı bilgisayarımda yazdım, basıldı ve yayımlandı, siz de şimdi okuyorsunuz. Ergonomik yastığıma kafamı koymuş uyurken radyolu saatim beni uyandırdı ve hava durumu tahminini bildirdi. Yataktan ancak bir köstebek kadar görerek kalktım ama gözbebeklerimin üzerine yerleştirdiğim minik plastik parçaları sayesinde kartala dönüşüverdim. Kahvaltı menümde, dünyanın dört tarafından gelmiş, yüzlerce insanın binlerce adam – saat emek harcayarak ürettiği yiyecekler var: Biber, tuz, somon, yumurta, brokoli, tarım ilacı; demir, niacin, riboflavin ve bir dilim buğday ekmeğinin içindeki diğer her şey. Üstün bir beyin gücünün inşa ettiği makinelerin mikroliflerden ilmek ilmek dokuduğu yumuşacık çarşaflarım ve giysilerim var. Ya beni

85

hastalıklardan koruyan aşılara, mikropları tenimden uzaklaştıran sabunlara, tabaklarımı yıkayan sihirli makineye ne demeli? Peki tüm bunlara sahipken neden mutluluktan çıldırmıyorum? Çünkü lanet tost makinem ekmeğimin bir tarafını yaktı, diğer tarafını kızartmadı, her sabah bir tarafı fazla kızarmış diğer tarafı soğuk kalmış ekmek yemenin yol açtığı travma ile cebelleşiyorum, bütün tost makinesi endüstrisi benim boykotumla cezalandırılmak zorunda olduğu için gidip kendime yeni bir tost makinesi de alamıyorum. İnsan beyni değer bilmek üzere yapılandırılmamıştır. Problemleri soruşturmak, çözümler sunmak, işe yarayan bir şey çıkana kadar şikayet etmek üzere tasarlanmıştır. Eğer bir problemin çözümüne katkıda bulunursak salgı bezlerimiz bizi kimyasal bir tatmin dalgasıyla ödüllendirir. Kendimize güven ayarımızı bu şekilde yenileriz. Ardından vakit kaybetmeden bir sonraki soruna geçeriz, önceki başarılarımız coşkusunu kaybeder, yeniden gevşemeye başlarız. İnsan doğası tatmin değil ilerleme üzerine inşa edilmiştir. Hayatta kalmak değil durmadan çabalamak bizi zenginleştirir. Bütün bunları gündeme getirmemin sebebi aslında dırdır etmek. Mesela tuvaletin kıymetini bildiğimi göremezsiniz. Tuvaletin uygarlığımızı Orta Çağ hastalıklarından ve popo çürümesinden koruduğu aklıma bile gelmez. Neden popolarımız kendi kendine temizlenmez diye söylenirim. Murphy kanunlarını insanlardaki neyin ters gittiğine dikkat etme eğilimi ile açıklarım. Bir de naçizane Quirk kanunu tanımlamama izin verin: Uygarlık dahilindeki hemen her şey aralıksız ve eş zamanlı olmak üzere yolunda gitmektedir ve buna kimse dikkat etmez. Şu paragrafa bir bakın. Ben bu kelimeleri yazmak zorundaydım. Birileri onların imla kurallarına uygun olup olmadığını kontrol etmek ve paragrafı editlemek zorundaydı. Başka birileri basılmak üzere bunları dizmeliydi. Tasarım, baskı, ciltleme, pazarlama ve kitabı ellerinize teslim etme işlerinin hepsi yolunda gitti. Bir çuval inciri berbat edebilecek bir sürü şey vardı ama şükürler olsun ki para söz konusu olduğunda çılgın bir iş birliğiyle çalışan onca insanın

86

becerikliliği sayesinde hiç terslik çıkmadı. Üretim, kopyalama ve dağıtım devasa işlerdi ama alnımızın akıyla altından kalktık. Kafam neye takıldı biliyor musunuz? Yazı fontuna. Ben “Antique Gothic” fontunu kullanmak istemiştim ama o zaman kitap 10 sayfa daha uzun olacaktı. Sanıyorum anlattığım konu daha bir gösterişi hakediyordu. Sonuçta 10 sayfa daha kısa olsun diye “Tribute” fontunda karar kıldılar. Mali kısıtlamalar işte. Fakat böyle de pek ciddiyetsiz oldu. Bay Carl Sagan’ın kitapları “Antique Gothic” ile basılırken ben neden “Tribute” ile idare ediyorum bilmem. Bu işten sorumlu olan kişiyi bulup hayatı ona cehennem etmeyi planlıyorum. Bence “Tribute” bütün olayı mahvetti. Bu süreçte yer alan yüzlerce, hayır, binlerce insan mutlu mu? Sanmam. Hepimiz stres altındayız, birilerine suç atma peşindeyiz. Son dakika panikleri yaşamamıza neden olan hataların ceremesini çekeriz sürekli. Öğretmenler bize okumayı öğretmek, fabrikalar kağıt üretmek, kamyonlar bunları depolara taşımak, envanterler tutulmak, bu işleri yapanlara para ödenmek, vergiler tenzil edilmek zorundaydı. Bunların hepsinin önceden planlanması gerekiyordu ki hepimiz kârlı çıkabilelim. Hiç kimse bunları takdir etti mi? Hayır. İyi giden şeylere dikkat etmek gereksiz bir yüktür. Zira bunlardan çok vardır. Bir şekilde tersliklere odaklanmak daha işimize gelir. Eğer böyle olmasaydık bu kadar dişli bir tür haline gelemezdik. Bugün keyfiniz yerinde değil mi? Başparmağınızı suçlayın. Diğer hayvanlar kaşlarını çatıp etrafa bakarak sürekli düzeltilmesi gereken şeyler görmeye çalışmazlar. Ne zaman ki Homo habilis diğer parmaklarının karşısına denk gelen bir başparmağı sahibi olacak şekilde evrildi ve anında araç gereçler üretip kullanmaya başladı, işte o zaman dünyayı çözülmesi gereken teknik sorunlarla dolu bir yer olarak görmeye başladı. Şikayet etmek bir alet kullanıcısının problem arama yöntemidir. Yaşanan sürekli tatminsizlik hissi problemleri bulmaya yardım eder. Hayvanların çoğu soğukla, açlıkla ve karanlıkla cebelleşir. Sadece problem çözücü, alet kullanıcılar ateşi, tekerleği,

87

tarımı hayatlarına katmışlardır. Yine de restoranda hesap fazla geldi diye şikayet etme gücünü kendilerinde bulmaktadırlar. Kalıtımsal malzemenizin derinliklerinde dırdırlanma geni bulunmaktadır. Alet kullanan maymunların yüzyıllar süren sorun arama ve çözme huyunun bir getirisidir bu. Yeterince dırdırlanmayanlar, ucunda bebek olan problemleri çözememişler ve bebek yapamamışlardır, ki bizim çocukların bakımı da onların çözemeyeceği zorlukta bir problemdi zaten. Biz, dırdırlananların çocuklarıyız. Kertenkeleler şikayet etmez. Zebralar şikayet etmez. Balıklar ne düşüneceklerini zaten pek bilmez. Gelin görün ki bir insan evladının doğduğu an yaptığı ilk şey ciyak ciyak şikayet etmektir. Bağırarak hem de. Korunaklı rahim ortadan kaybolduğu an bir şeylerin ters gittiğini anlarız ve çevremizdekilerin dikkatini çekmeye çalışırız: “Hey, burada bir sorun var. Ağzım var ama içinde bir meme yok. Biraz gazım var. Biri derhal bunu halletmek için bir şey yapsın. Sıcaklık benim hassas vücudum için uygun değil. Neden her şeyi en konforlu halinde tutamıyoruz? Eğer birileri ihtiyaçlarımı önceden tahmin etse böyle sorunlar yaşamayacağız. Renkli şeylerle uyarılmak istiyorum, belki de arabayla gezmek istiyorumdur, emin değilim. Ben bulana kadar tahmin etmeye çalışın siz. Yemek verme, doydum. Şekerleme yapmak istiyorum. Beşiğimi azıcık sallasanız ölmezsiniz ya. Offf haydi ama, nereye baksam beceriksizlik görüyorum. Etrafımı aptallar sarmış!” Bunlar bir insanın sahip olduğu ilk düşüncelerdir. Gözlerini bir noktaya sabitlemeyi zar zor beceren insan bebeği, şikayetlerini öfkeli bir şekilde avaz avaz nakletmekte hiç güçlük çekmez. Ufaklıklar bu kibirle emir yağdırma halini pek hak etmezler gibi gelir bana. Kuzenimin 4 yaşındaki kızının bir kraliçe edasıyla verdiği fermanları görünce bu hissim daha da güçleniyor. Yeni doğmuş inekler, deniz atları, kaplumbağalar dünyaya fazla bir beklentiyle gelmezler. Yeni doğmuş insanlar dünyaya dünyayı isteyerek gelirler. Bundan sonrası haliyle bir hayal kırıklığıdır. Tanıştığımız herkesin şikayet edecek bir şeyleri vardır. Şikayet etmek insanları birbirine bağlar. İnsanlar duydukları rahatsızlıkları paylaşarak

88

iletişim kurarlar. Her şey hakkında olumlu düşünen genetik mutantlardan biriyle tanıştınız mı hiç? İçinizden suratlarına şöyle bir patlatmak geçmedi mi? Neden geçti biliyor musunuz? Onlara şikayet edecek bir şey vermek için. Böylece aranızda bağ kuracak bir şey bulabilirdiniz. Uygarlık ürünlerine dair hayranlığımı belirtme tarzım sizde bana okkalı bir tokat patlatma hissi yaratmış olabilir. İşte bu yüzden bunları arkadaşlarıma anlatmak yerine kitabıma yazıyorum. İyimserlik sorunuma dikkatleri çekilsin istemiyorum. “Şu gereksiz her şeyi takdir etme huyundan vazgeç artık, hiç mi gazete okumuyorsun?!” derler, biliyorum. Gazetelere ne demeli? Yazdıkları şeylere sadece haber değil, “kötü haber” desek daha doğru. Dün bir sürü güzel şey oldu: Bebekler doğdu, arkadaşlıklar kuruldu, paralar kazanıldı, seks yapıldı. Ama kim gazetelerde bunları okumak ister ki? Medya dünyanın dikkatini olan biten her kötü şeye çeken, bunları oturma odamıza taşıyan ve sorun takıntımızı tatmin eden dev bir makinedir. Şiirler derin ve ebedi özlemleri anlatır. Çoğu şiir özlemlerin en derin ve en ebedi olanını konu etmeyi seçer: mızmızlanma özlemini. Allahtan Keats, Prozac’ın icadından önce yaşamış. Adamın melankolisine doyulmuyor. Bu kadar mızmızlanmasaydı ruhumun bunca derinlerine hitap edemezdi doğrusu. Mutlu sanat, sığ sanattır. Kederli sanat daha derinliklidir. Depresif filmler, trajik romanlar, karanlık resimler, yürek burkucu şarkılar... Yüce olan bunlardır. Neşeli filmler, mutlu sonla biten romanlar, romantik resimler, mutlu aşk şarkıları... Bunlar klişe kabul edilir. Mazoşist sanat zevkimiz için dırdırlanma genine teşekkür borçluyuz. Dırdırlanma geni olmadan dünyayı fethedemez ve diğer türler için yaşanamaz hale getiremezdik. Bizden ancak birkaç bin tane olurdu, alfabeyi icat edemezdik. Kıçının üstünde oturup her şeyin değerini bilen hominid türleri, yeni problemlere kafayı takmak suretiyle beyinlerini zorlamaktan kaçındılar, böyle olunca da işi gücü sorun peşinde koşmak olan problem çözücü türler kadar fazla gen aktarımı yapamadılar.

89

Homo sapiensler ile Neanderthaller karşılaştıklarında, biz çoktan her şeyi çözülecek bir problem olarak görmeye başlamıştık. Bol kaslı, bizden daha büyük beyinli yağız Neanderthallere bir baktık ve çözülecek yeni bir problem gördük. Ve derhal çözdük. Ebedi şikayet edicilerin genlerinin seçilmiş olmasının nedeni budur. Problem çözme, hominid üreme kapasitesi için çok önemli hale gelince, tüm hominid türlerinin en çok mızmızlananının diğerlerini alt etmesi de kaçınılmaz hale geldi; bizden daha büyük beyinli ve daha kaslı olanlar da dahil. Bu kitabın sonu için insanoğlunun genetik olarak büyük bir aile olduğunu anlatan duygulandırıcı bir metin hazırlamıştım. Ve fakat bunun sebebi, diğer bütün aileleri öldürmüş olmamız. Aslında, çözülen problem miktarındaki artışın üreme oranlarına avantaj sağladığı türlerde, sadece problemleri görmeye yatkınlık sağlayan genler seçilir. Bir organizmanın doğadaki en iyi problem çözücü olmasını sağlamak için, onları iyi giden hiçbir şeyi görmez hale getirmek gerekir. Hatta iyi giden şeyleri sadece bozulduklarında düzeltebilmek üzere hatırlamalarını sağlarsanız tam anlamıyla bir problem çözme şampiyonu yaratabilirsiniz. Bu alışkanlığa “iyi şeyleri varsaymak” diyoruz. Kendinize bir bakın. Lüks yaşamınız Pleistosen atalarınızınkinden alabildiğine farklı. Modern uygarlık Pleistosen hominidlerin tüm rüyalarını gerçekleştirmiş, yenilerini icat etmiş, yetinmeyip onları da tatmin etmiş. Tüm bunlara rağmen dırdırlanmaktan asla geri kalmayan Pleistosen beyinlerine sahipsiniz. Geçmiş uygarlıklar vadilerinde şarapların aktığı, ağızlara yemeklerin dolduğu süt ve bal krallığının hayalini kurmuştu. Bugün istediğimiz kadar bal ve süte sahibiz. Dolaba kadar gidip biramızı alabiliyor, pizzamızı kapımıza getirtebiliyoruz. İnsanların tuz ve biber gibi az bulunan malzemeler uğruna binlerce kilometrelik İpek Yolu’nda birbirlerini öldürmelerinin üzerinden çok fazla zaman geçmedi. Egzotik lükslerin hüküm sürdüğü bir cennetin hayalini kurarken çile çekerek can verdiler. Cennet, insanların kaşlarından ter damlayana kadar çalışmak zorunda olmadığı yerdi. Eski zaman işçileri, asillerin nasırsız ellerine,

90

uzun tırnaklarına ve yumuşak göbeklerine özeniyordu. Krallar kendilerini eğlendirmesi için dünyanın dört köşesinden soytarılar getirtiyordu. Artık pek azımız gerçekten ter dökerek çalışıyoruz. En son ne zaman elleriniz nasır tuttu? Yüzlerce kanal arasında zapping yaparak dünyanın eğlencesini günün 24 saati ayaklarımıza getirebilme şansına sahipken televizyonda bir şeyin olmadığından şikayet edip duruyoruz. Ellerimiz de anca televizyon kumandası yüzünden nasır tutuyor. Eskilerin cennet dediği şeyin içinde yaşıyoruz ama bu cennet bizi tatmin etmiyor. Modern günlük yaşamın en büyük problemi problem eksikliği. Bir düşünün; orta sınıf mensubu bir adamın temel şikayeti nedir? Eski krallarınki ile aynı: can sıkıntısı. İşte bu yüzden zamanımızın çoğunu eğlence arayarak geçiriyoruz. Eğlence dediğimiz şey de aslında yalandan çatışma. Mütemadiyen “Biraz dedikodu, drama görebilir miyim?” diye soruyoruz. Bunu sorarken de dramanın çözülmesi gereken başka bir problem anlamına geldiğini unutuyoruz. Yani aslında bütün eğlence endüstrisi, televizyonlar, filmler bizim dırdırlanma genimizin yarattığı problem çözme ihtiyacına cevap vermek için yaratılmış. Köylüler sıkılmıyordu, Bangladeş’te açlıktan kıvranan insanlar sıkılmıyordu, Pleistosen zamanındaki büyük anneniz de sıkılmıyordu. Sıkıntı, mücadele gereksinimi eksikliğinden kaynaklanır. Sadece problem arayıcı türlerin canı sıkılabilir. Kaba patronunuz, tıkalı trafik, şımarık yeni yetme evladınız, çalınan arabanız; bunlar gerçek sorunlar değildir. Sivri dişli kaplanlar, açlıktan ölen bebekler, veba salgını, sizi yok etmeye hazırlanan ordular; işte beyninizi inşa eden gerçek sorunlar bunlardır. Kafayı bunlara takmak daha mantıklıdır. Bize şimdi bir bakın: Karın ağrısı yaratmak üzere tasarlanmış bir beyinle süpermarketlerin, sanal seksin ve merkezi ısıtmanın var olduğu bir ortamda duruyoruz. Atalarımız bunları görse cennete düştüklerini zannederlerdi. Biz ise dünyaya hâlâ Pleistosen gözlüklerinin arkasından bakıyoruz. Gördüğümüz her şey çözülmeyi bekleyen birer problem.

91

Yer çekimi bir problem, mesela. Derhal uçmayı icat etmemiz lazım. Ölümlülük bana pek uymuyor. Ayrıca, tıka basa pastırma yemekten vazgeçmek de istemiyorum. Lütfen birisi onun yerine üçlü bypass ameliyatını icat edebilir mi? Bu arada okyanusun dibinde neler dönüyor? Acayip merak ediyorum. Derhal biri bunu gösterecek bir şeyler icad etsin! Şu yıldızın tepeden bana bakmasına gıcık oluyorum. Orada neler oluyor? Ne zaman öğreneceğiz? Çabuk bu konuyu araştıracak bir ekip oluşturulsun. Dakika dakika rapor almak istiyorum. Düşündüm de, genlerimden de tam anlamıyla memnun değilim. Evrim kitabında bazı editlemeler yapmak lazım. Genom Projesi başlatılsın! Aslında hiçbir şeyin genlerinden memnun değilim. Mesela domateslerde bir güncelleme yapılsa harika olur. Monsanto14, hemen harekete geç. Neden dişlerimi fırçalarken bileğimi oynatmak zorundayım ki? Köle miyim ben? Hemen diş fırçalarına motor eklensin. Mız mız mız... Atalarımız insan yiyen aslanları avlamak için gruplar oluşturmak, otçul hayvan ve böcekleri toplamak, kocaman domuzları eve sürüklemek, pişirmek ve kimse yağmalamadan önce yemek zorundaydı. Bunun tam zamanlı ve zevksiz bir iş olduğu ortada herhalde. Şimdi biz donmuş akşam yemeğimizi buzluktan çıkarıp mikrodalga fırına koyuyor, hazır olmasını beklerken 5 dakika kaybettiğimiz için şikayet ediyoruz. Sakın, bir problemi daha çözmekle türümüzü memnun edebileceğinizi filan sanmayın. Eğer kendimize sorun bulamazsak hemen bir tane uyduruyoruz. Arkeologlar kırmızı toprak boyasından elde edilmiş makyaj malzemelerinin ve muhtemelen deodorantın bundan 110.000 yıl önce kullanılmış olduğuna dair bulgular elde ettiler. Asyalı Homo erectus kendi doğal kokusunu sahte bir kokuyla maskelemek gerektiği konusunda hiç endişeye kapılmamış. Bizden kaçmakla fazla meşgulmüş. Biz mis kokulu maymunlar onun en büyük sorunuymuşuz. Bir türlü çözüm 14 Ç.N. Genetik kodu değiştirilmiş bitki sektörünün en büyük şirketlerinden biri.

92

bulamamış. Biz onu çözmüşüz. Sorunları çözmek hatırı sayılır miktarda gıda enerjisi gerektirir. Zeki primatlar kalorilerinin %8’ini beyinlerine harcarlar. Biz ise kalorimizin %20 – 25 gibi bir miktarını beynimize harcarız ve beynimiz vücut ağırlığımızın sadece %2’sine tekabül eder. Bu nedenle koşturmaktan çok takıntı yaratmaya yatkınız. Köpeğinizi parka götürün, demek istediğimi anlayacaksınız. Köpek: Koşturur. Siz: Kafanızın içinde problemlerle boğuşursunuz ki bunlara neden köpeğiniz kadar gamsız olamadığınız da dahildir. Bir bakın ona. Tek yaptığı ortalıkta koşturmak ve diğer köpeklerin popolarını koklamak. Hayatın zevk alınacak bir şey olduğunu sanıyor salak şey. Yaşanan problemleri görmüyor mudur nedir? Başparmaklarımızın geçirdiği evrimsel kaza sonucu problem çözmek için bol miktarda gıda enerjisi harcar olduk ve bu durum bize üreme konusunda avantaj olarak olarak geri döndü. Köpekler de koşturmak ve popo koklamak için büyük miktarda gıda enerjisi harcıyorlar ve bu da büyük ihtimalle onlara avlanma yeteneği ve sosyal beceri konusunda avantaj olarak geri dönüyor. Doğal insan seleksiyonunda koşturmaca beyin gücü uğruna feda edilmiş. Popo koklama ile ilgili çalışmalar henüz sonuçlanmış değil ama, bizim koşturma ve popo koklama için harcadığımız gıda enerjisi miktarının köpeğimin beyni için harcadığına eşit olduğuna bahse girebilirim. Tüm adaptasyonlar bu üreyebilirlik - enerji ilişkisi içinde işler. Sinek kuşu tüm enerjisini helikopter gibi havada asılı kalabilme becerisine harcar, ancak bu enerji ziyanı o derece fazladır ki kendi boyutundan feragat etmek zorunda kalmıştır ve her gün dakikada bir kez yemek yemek zorundadır. Uyuduğu zaman da öyle bir uyur ki ölmüş sanabilirsiniz. Organizmanın her özelliği için bir kâr - zarar hesabı geçerlidir. Genler özellikleri körlemesine yaratır. Bir özelliğin üremeye kârı zararından fazla oldukça o özellik ağırlık kazanır. Güzel olmak risklidir. Tavus kuşunun kuyruğu için hatırı sayılır miktarda enerji harcanır, kuyruk sürekli yapraklara takılarak hareketi kısıtlar, avcılar için fazlasıyla dikkat çekicidir. Buna karşın erkek tavus

93

kuşlarının dişilere kur yapması anlamında sağladığı fayda bu dezavantajların önüne geçmiştir. Getirdiği dezavantajlar üretime sağladığı faydayı alt edinceye kadar kuyruk büyümeye devam edecektir. Bir diğer deyişle, ölümden çok seks getirdiği sürece tavus kuşu kuyruğu daha da ihtişamlı hale gelecektir. Bu tüm organizmaların sahip olduğu özellikler için geçerlidir. Sorun arama ve çözme becerimiz ile harcadığımız enerji arasındaki hassas denge, ürememize fayda sağlayacak şekilde ayarlanmıştır. Beyinlerimiz tam atalarımızın üremesine faydalı olacak kadar gelişmiştir. Daha da zekileşmenin işimize yarayıp yaramayacağı önümüzdeki milyon yılda belli olacak. Genlerin Homo sapiensleri daha aptal yapacak şekilde seçilmemesi için bir neden yok. Zaten biraz daha az beyin gücü ve daha fazla koşturmaca pek de fena olmazdı gibime geliyor. O zamana kadar, dırdıra devam. Hatırlayın ki vazgeçilmez problem ve çözüm arayışımız, her zaman her şeyin negatif tarafını görmemizin gerçek sebebi. Sahip olduğumuz tüm güzel şeyleri onları takdir edemememize borçluyuz. Bari bunu takdir edelim.

94

17.

NEDEN ŞİŞMANIZ? Sizin suçunuz değil. Aslında bu da bir primat problemi. Ağaçtan ağaca atlayıp yemek arayan atletik bir orangutan ortalama 70 kilo gelir. Erkek orangutanlar haftalar boyunca yalnız başlarına kalmayı o kadar severler ki, primatologlar onları itibar timsali Zen ustaları olarak görürler Bir de Balkabağı’na bakalım. (Deneğin ismini onu utançtan korumak için değiştirdim.) Balkabağı, Atlanta hayvanat bahçesinde yaşayan bir orangutandı. Hatta oraların en eğlenceli orangutanıydı. Harika resimler yaptı, işaret dilinde 150 kelime öğrendi. Atlanta’da ona aşık olmayan çocuk kalmadı. Tam bir şovmendi ve yavru bir köpek kadar oyuncuydu. Yalnız tam 225 kilo ağırlığında kocaman, şişman bir oyuncuydu. Vahşi orangutanlar artık onun kendilerinden biri olduğunu anlayamıyorlardı. O kadar çok yemek yiyordu ki primatologlar göbeğinin ciğerlerine basınç yapıp onu nefessiz bırakacağından endişelendiler ve hayvanı derhal rejime soktular. Artık Balkabağı sadece şişman değil aynı zamanda çekilmez bir orangutan olmuştu. En son rejiminizi hatırlıyor musunuz? İşte bu diyetin silah zoru ile yapıldığını ve sizde de edep erkan namına bir şey kalmadığını hayal edin. Balkabağı resim yapmaktan vazgeçip boyalarını yedi, yiyecek tarif etmek dışında işaret kelimelerini kullanmaz oldu, dışkısını ona buna savurma huyu edindi. Artık hayvanat bahçesinin gözdesi değildi.

95

Bir gün Balkabağı hapisten kaçtı. Hayvanat bahçesi yetkilileri panikteydi. Aç, devasa ve eğitimli bir orangutan serbest kalmıştı. Balkabağı kolayca birini öldürebilir, binalara tırmanabilirdi. Hatta herhangi bir aracı kullanmaya çalışsa şaşılmayacak kadar zekiydi. Dolapları, hayvanat bahçesinin ormanını, çatıları aradılar. Herkes birbirine “Bir orangutan gibi düşün,” diye bağırıyordu, “rejim yapan obez bir orangutan olsan nereye giderdin?” Balkabağı sonunda mutfakta bulundu. Tam 200 kiloluk bir maymun yemi bidonuna dört eliyle birden girişmiş, yemeği ağzına tıkıştırmakla meşguldü. Balkabağı sakinleştirilip kafese kapatıldı. Hortumla üzerine su sıkıldı. Önceden oyunlara daldığı ortamında şimdi oraya buraya tekmeler savuruyor, şişman poposu yer döşemesinin üzerinde sürünüp gıcırtılar çıkarıyordu. Eskiden sahip olduğu Zen ustası havalarından eser yoktu. Neden size bu korku hikayesini anlattım dersiniz? Evrimsel biyolojideki bir kavramı görselleştirmeye çalıştım. Doğada iki beslenme stratejisi vardır: Hayvanlar yiyeceklerini ya biriktirirler ya da buldukları an tıkınırlar. Bu, yedikleri yemeğin dayanıklılık durumuna bağlıdır. Kendinizi savanada hayal edin. Pleistosen arkadaşlarınızla birlikte kısa boyunlu zürafagillerin sonuncusunu avladınız. Salyaları akarak cesedin etrafında dolaşan sırtlanları taş atıp kovalamaya çalışıyorsunuz. Eşiniz evde bir sepet böğürtlen ile bekliyor. Buz Çağı biteli yüzyıllar olmuş, dolayısıyla buzdolabı olanağınız zaten yok. Koca hayvanın etrafına sinekler üşüşecek çaresiz. Hızla çürüyecek yiyecekler eve seyrek olarak ama devasa miktarlarda girdiğinde yapacağınız şey mecburen onu Balkabağı tarzında tüketmek olacaktır. Her an kıtlık başlayabilir. Yemek yemenin en önemli amacı yağ depolamaktır. Çoğu memeli hayvan bulduğunda yiyebildiği kadar yemeye programlanmıştır. Peki istediğiniz kadar eti kolayca elde edebildiğinizde ne olur? Obezite bir uygarlık buluşudur. Amerikalılar şişmandır çünkü gıda enerjisini depolamakta pek efektiftirler. Yiyecek akışı kesiliverirse

96

ölmeden önce iki ay dayanabilirler, hatta iyice dolgun olanlar belki de üç ay. İşte depolama diye buna denir. Eğer bir sincap olsaydınız biriktirici olurdunuz. Fındık fıstık gibi şeyler kolay bozulmazlar. Enerjiyi ağaç kovuğunda saklayabilecekken poponuzda biriktirmenin ne alemi var, değil mi? Kış vurduğu zaman sincaplar depoladıkları fındığın %80’ini çıkarıp yerler. Kıtlık mıtlık dinlemezler. Sincaplar yatırım yapmayı iyi bilir. Yakışıklı, ince hatlı, atletik, kibar tavırlı sincaplar evrim biyologlarının biriktirici sınıf olarak niteledikleri türün medarı iftiharıdırlar. Fakat doğanın en tutumlu yaratığı olsanız da uygarlık sizi yoldan çıkarmanın yöntemlerini bulur. Yerküre kadar eski, tanrıların katedrali Büyük Kanyon, kamikaze sincaplarının yuvasıdır. Büyük Kanyon gezilerinde ne zaman bir şeyler atıştırmak için dursanız etrafınız bu sinir bozucu tiplerle sarılır. Obez, çift çeneli, salyaları akan sincap çeteleri her yerdedirler. Üstelik nazik kediler gibi yalvarmazlar da. Ağzınıza atmak üzere olduğunuz McNugget’ınızı kapıp kaçar, sırt çantanızın içine henüz sırtınızdayken dalar, hırsızlık yaparlar. Belli ki turizm tarihinde hiç kimse HAYVANLARA YİYECEK VERMEYİN tabelalarını umursamamış. Nesiller boyunca gofret ve çikolatalarla beslenmiş olan bu sincaplar fındığın ne olduğunu bilmezler bile. Ben bir kez birkaç sincaba fındık ikram etmeyi denemiştim. Fındık hiç ilgilerini çekmedi, çantama dalıp çikolatalı drajelerimi yürüttüler. Kızarmış patatesimi lömbürdeye lömbürdeye kapıp giden sincapların arkasından bakakaldım. Bu arada şişko bir sincap tarafından soyulmanın gayet sinir bozucu olduğunu da ekleyeyim. Akadaşlarım ve ben, kanyonun engebeli kısmında Almanca konuşmayan ve astronot yiyeceği tüketmeyen tek gruptuk. Ayrıca yürüdükçe nefessiz kalan, hafif tombul ve yarım kilometrede bir mola verip McDonald’s menülerini yalayıp yutan tek ekip de bizdik. Almanca konuşan sportmen turistler sincapların bile ne kadar Amerikalı olduğunu fark ettiler mi merak etmedim değil. Şişmanız çünkü tıkınıcılar biyolojik olarak ihtiyaçlarından

97

fazlasını yemek üzere tasarlanmışlardır. Bir tıkınıcıyı sınırsız yiyecek bulunan ve hiç egzersiz yapılması gerekmeyen bir ortama bırakın, şişmanlayacağı garantidir. Doğal olmayan diyetimiz doğalarında biriktiricilik olan Büyük Kanyon sincaplarını bile baştan çıkarıyor! Bir dahaki sefere yemeği fazla kaçırdığınızda kendinizi suçlamayın, Balkabağı’nı hatırlayın. Bir paket patates cipsi, 200 kilo maymun yeminin yanında nedir ki! Fakat şişmanım diye depresyona girmeden önce göbeğinizin üzerindeki yağ kıvrımlarına bir bakın ve onlara evrilmemize yardım ettikleri için teşekkür edin. Bir sonraki bölümde göreceğimiz üzere şişman popolarımız olmasaydı büyük beyinlerimiz de olmayacaktı. Zira ekstra yağlarımız suyun üstünde kalma zamanı geldiğinde bize çok yardımcı oldular.

98

18.

SU MAYMUNU: ZİNCİRİN KAYIP HALKASI MI? Bir şempanzeyi göle fırlatıp atarsanız onu öldürmüş olursunuz. Maymunlar yüzemezler, su üstünde kalamazlar, nefeslerini tutamazlar. Peki biz yüzmeyi, su üstünde kalabilmeyi, nefesimizi tutmayı nereden öğrendik? Erken dönem hominid yerleşim yerlerinin hemen hepsi su kenarlarına kurulmuştur. Şehirlerimizin çoğu sulak yerlerdedir. Deniz gören evler neden pahalıdır? Sahilde yarı çıplak bir şekilde, hiçbir şey yapmadan uzanmanın anlamı nedir? Peki sandal, şnorkel, su polosu, su tabancası savaşları? Neden bahçemizde bir yüzme havuzu olmasını bu kadar isteriz? Ağaç dallarında sallanıp meyve yediğimiz dönem ile savanada fink atıp devasa hayvanları avladığımız zaman arasında büyük bir fosil kaydı boşluğu vardır. Bu 1,5 milyon yıllık boşlukta, Orrorin tugenensis ile Ardipithecus ramidus hominid türleri arasında neler olup bitti, neden uyduruk bir fosil parçası bile bulunamıyor? Hepsi suların altına mı gömülmüş, nedir? Biz ve şempanzeler ortak atalarımızdan kabaca 6 milyon yıl önce ayrıldık. O zamandan beri Afrika, yani yaşamış olduğumuz yer, deniz seviyesine göre büyük yükselmeler ve alçalmalar gördü. İklimler değişti, yiyecek kaynakları tehdit altında kaldı. Henüz hâlâ şempanze olan atalarımız rakipler tarafından ormandan dışarı sürüldüler. Bu sıralarda bunlardan birinin dalgalar arasında davetkâr bir biçimde parıldayan deniz yosununu ya da yaşadığı ağacın altındaki bataklıkta

99

zıplayan balıkları fark ettiğini düşünün. Şempanzecik tıpkı bugünün makak maymunlarının yaptığı gibi korka korka sığ suya girip yürümeye çalıştı. Arkadaşlarından daha çok yiyecek buldu. Su ile barışıklık evrimsel olarak değer kazandı. Çift ayak ile sığ suda yürüme becerisi evrilmeye başladı. Hemen arkasından yüzme ve nefes tutup dalmaya sıra gelecekti. Böylece yeni bir niş doğdu. Su maymunu hipotezi şu anda uzman biyologlar arasında tartışmalı bir konu. Bazıları gayet olası görüyor, bazıları da cılız buluyor. Ben size bulunan kanıtları aktarayım, batar mı çıkar mı siz karar verin. Biz garip görünüşlü maymunlarız. Çıplağız. Diğer tüysüz memelilerin çoğu sulara geri dönenler. Bizim akıcı, yüzmeye uygun bir bedenimiz var. Sırtında omur iliğimize ve aşağı dönük, dolayısıyla yüzmeyi kolaylaştıran kıllar olan tek maymun türü biziz. Bir dahaki sefere bir goril gördüğünüzde üzerine bir kova su boşaltın. Tabii bariyerlerin arkasında olmanız şartıyla. Sadece onu kızdırmakla kalmayacaksınız, kıllarının suyun akışını zorlaştırdığını da göreceksiniz. Duşa girince kollarınızdaki tüylere bakın, nasıl kolayca suyun istediği yöne dönüyorlar. Üstelik ıslanmak sizi hiç kızdırmıyor. Banyo yapmayı seviyoruz, bedenlerimiz de gayet hidrodinamik. Elbette tamamen tüysüz değiliz. Başımızın üzerinde gayet dikkat çekici bir kıl yumağı duruyor. Havuzda oynayan çocuklara hiç dikkat etmiş miydiniz? Biz insanlar suyun altında balinalar ya da yunuslar kadar çok kalamayız. Kafalarımız genellikle suyun üzerindedir. Kafamız yukarıda köpekleme yüzerken başımızın üzerindeki tüyleri korumuş olmalıyız. Güneş çarpmasını önlemek için iyi bir yöntem. Çocukların dipteki nesneleri almak için ne kadar çok dalmaca oynadıklarına da dikkat edin. El mafsalları ve kısa bacaklarla maymun gibi yürümek iyidir. Uzun bacaklar üzerinde dik vaziyette yürümek iyidir. Ama omuzlar çökük durumda, ikisinin arası bir biçimde yürümeye çalışmak çok tuhaf ve

100

zordur. Parmaklarımızı sürükleyerek yürümekten bugünkü asil duruş halimize geçmemiz milyon yılımızı aldı. Bu kambur yürüme hareketinin bu kadar uzun süre dayanabilmesi için, bize paytak bir maymun olmanın getirdiği dezavantajları telafi edecek faydalar sağlamış olması lazım. Belki bir milyon yıl boyunca suyun dibindeki lezzetli yiyeceklere erişebilmek için daha derinlere doğru yürümek bizi yavaşça dikleştirip başımızı su dışında tutmamıza sebep olmuştur; ta ki dalmayı ve yüzmeyi öğrenene kadar. The Life of Mammals (Memelilerin Hayatı) isimli belgeselinde David Attenborough şempanzelerin nehirleri geçerken suyun içinde nasıl dik durduklarını gösteren görüntülere yer veriyor. Belki alet kullanımını denizdeki yumuşakçaların kabuklarını kırmak için geliştirdik. Ya derimizin altında taşıdığımız yağa ne demeli? Diğer maymunlar vücutlarındaki yağı kara hayvanlarının yapması gerektiği şekilde depoluyorlar, yani böbrekleri ile bağırsakları arasında. Bizim ise vücudumuz yağ ile kaplı. Derimizin altında biriktiriyoruz; tıpkı diğer deniz memelileri gibi. Yağ suda batmaz ve soğuktan çok iyi korur. En sıska olanlarımızda bile bizim boyutumuzdaki diğer kara hayvanlarına oranla on kat fazla yağ hücresi vardır. Bir gorile yüzme öğretmeyi deneyin. Asla beceremeyecektir. Oysa insanoğlu nasıl yüzeceğini bilerek doğar. Bebekler su üstünde kalma konusunda uzmandır ve suyun altında nefeslerini içgüdüsel olarak tutarlar. Hatta annelerin suda doğum yapması gayet sağlıklıdır. İnsanlar nasıl yüzüldüğünü öğrenmezler. Nasıl yüzüldüğünü unuturlar. Bebeklerin o pek şirin bulduğumuz kıvrım kıvrım yağları belki de ağaçlardan suya düştüklerinde hayatta kalabilmeleri içindir. Şaka yaptığımı mı düşünüyorsunuz? Cesur anne babalar yeni doğmuş bebeklerini tuttukları gibi havuza fırlatabilirler. Bebecikler suya düşer, su üstüne çıkana kadar nefeslerini tutar, sonra da kıkırdayarak ve tek bir gözyaşı dökmeksizin sırtüstü su yüzüne çıkıp ayaklarını çırparlar. Gözyaşı demişken... Hiç bir orangutanın ağladığını gördünüz mü?

101

Sadece deniz memelileri ve biz duygularımıza eşlik eden tuzlu gözyaşları salgılarız. Foklar ve deniz samurları yavrularını kaybettikleri zaman gözyaşı akıtırlar. Bu su geleneğini taşıyan tek kara hayvanı biziz. Köpeklerin de gözleri yaşarır, ancak bu bir duygu belirtisinden çok göze bir şey kaçtığının göstergesidir. Sıcak savanada koşarak avlanan tipler olarak haddinden fazla terler ve çiş yaparız. Bu feci bir su ziyanıdır. Afrika’daki diğer kara hayvanları daha az su içer ve tuvalete giderler. Vücudumuz sanki her yanımızın su ile kaplı olduğuna, istediğimiz anda sonsuz su bulabileceğimize inanır. Su memelilerinin terleri yağlıdır. Bu sayede tüy gözeneklerini su geçirmez kılarlar. Bilin bakalım kara memelileri arasında başka kimin teri yağlı. Konuşuruz. Bunu kısmen nefesimizi tutmayı seçebildiğimiz için yapabiliyoruz. Diğer primatlar konuşamaz çünkü nefeslerini tutamazlar, hatta ağızlarından düzgün nefes alamazlar. Ayrıca boğazlarına bir parça kemik kaçtı diye bizim gibi boğulma tehlikesi de geçirmezler. Yemek yemek ve nefes almak için aynı boruyu kullanmak tehlikeli bir adaptasyondur, özellikle de nefes almak için gayet elverişli bir burna sahipken, daha da özellikle bebekler boğazlarına kaçabilecek boyuttaki her şeyi ağızlarına sokmaya bu kadar meraklıyken. Neden nefesimizi tutabilecek şekilde evrildik? Gelin nefeslerini istekleri doğrultusunda kontrol edebilen hayvanları listeleyelim: foklar, yunuslar, biz. Nefes kontrolü yapmaya yardımcı olmak üzere küçülmüş bir gırtlağa sahibiz. Başka hangi hayvanlarda bu yapıyı görürüz? Deniz aslanı, deniz aygırı ve deniz ineği. Ayrıca ağızdan gayet derin nefes alabiliriz; suya dalmadan önce örneğin. Delikleri aşağı bakan yarım piramit şeklinde bir burnumuz bile vardır, dalarken burun deliklerimize su girmemesini sağlar. Bir goril suya düşse, yukarı bakan burun deliklerinden sinüslerine anında su dolar ve boğulur. Deniz memelerinde dalma refleksi vardır. Bir deniz samurunun yüzü suya çarptığında ağzındaki ve burnundaki özel sinirler akciğerlerine giden yolu kapatır, kalp hızını yavaşlatır ve hayati önem taşıyan

102

organlara kan gönderir. İnsanlarda da bu refleks varken diğer primatlarda yoktur. Boynumuza kadar suya girmek bizi rahatlatırken diğer pek çok memeliyi paniğe sevkeder. Büyük beyinlerimiz vardır, diğer primatlarınkinden daha büyük. Bu kadar büyük beyin başka kimlerde var? Yunuslarda ve balinalarda. Su ortamı ile büyük beynin arasında bir ilişki var mı? Kesinlikle. Büyük beyin dokularının inşasına balıkta bulunan Omega-3 yağ asitlerinin katkısı çok fazladır. Maymunlar arasında bu Omega-3 balık yağının bize iyi gelmesi konusunda da benzersiziz. Kuru savana ortamında balık nereden bulacaktık? Biz savana avcıları hayvansal ve bitkisel yağlar ile ilgili sağlık problemleri yaşıyoruz. Oysa vücudumuz balık yağını optimum derecede kullanacak şekilde evrilmiş. Yoksa antiloptan önce balık yemeye mi başlamıştık? Dişlerinize bir göz atın. Afrika’da avlanarak gelişmiş bir türe göre, hele babunlarınkine kıyasla epey cılızlar. Direkt atamız olan erken dönem Australopithecinein dişleri sivri dişli deniz samurununkiyle neredeyse aynıdır. Sert bitki lifleri ve çiğ hayvan eti çiğnemek daha çok kuzenimiz Neanderthale göredir. Bizim dişlerimiz yumuşak etler yemek ve deniz kabuklarını kırmak için uygundur. Kara hayvanlarının etini yemek için pişirerek yumuşatmayı tercih ederiz, bu da bir nevi ön sindirmedir. Kaplanların ise pişmiş et yemeye ihtiyacı yoktur, çiğ çiğ hazmedebilirler. Fakat çiğ suşiyi sindiremez, yosun çiğneyemezler. Maymunların baş ve işaret parmaklarının arasındaki boşluğa bakarsanız bir şeyin eksik olduğu hissine kapılırsınız. Bizim el ve ayak parmaklarımız arasındaki yumuşak deri sanki bir perdenin artıkları gibidir. Bu sizi şaşkınlığa düşürebilir, ama insanların %7’sinin ayak parmakları perdelidir. Aslına bakarsanız, şempanzelerden farklı olan çoğu özelliğimiz deniz memelileri ile paylaştığımız özelliklerimizdir. Sudan nefret eden bir primattan suya düşkün bir primata dönüşme süreci basittir. O kadar basittir ki bilim adamları bunun bir nesil içinde gerçekleştiğine tanık olmuşlardır. Koshima adacığındaki Japon makak maymunları, plajın dışına doğru yayılmış kumların arasından bitki

103

tohumlarını topluyorlarmış. Denize hiç girmemişler. 2 yaşındaki bir makak, eğer bir avuç dolusu kumu okyanusa savurursa kumun battığını ama içindeki tohum taneciklerinin su üzerinde kaldığını keşfetmiş. Batmayan tohumları toplamış ve bunları daha hızlı yiyebildiğini anlamış. Arkadaşları da onu taklit etmeye başlamışlar. Böyle böyle genç maymunlar dalgaların arasında bata çıka oynar olmuşlar. Yaşlı maymunlar bu durumu onaylamamış, gençlerden daha az tohum yemeye devam etmişler. Yaşlanıp öldüklerinde bu işe karşı çıkan kimse kalmamış. Yeni nesil makaklar yetişip ergenliğe ulaştığında, dalgalarla oynaşıp sörf yapmak artık bu tür arasında yaygın bir kültür haline gelmiş durumdaymış. Neden her kültürün muhakkak büyük tufanla ilgili bir hikayesi vardır? Belki de uçmakla ilgili gördüğümüz rüyalar aslında yüzmekle ilgilidir! Süper kahramanlar akışkan gövdeleriyle uçarlar. Tanrılar suyun üzerinde batmadan dururlar. Deniz kızı miti belki de deniz maymunu olduğumuz zamana dair genetik bir anıdır. İşte burada deniz maymunu teorisi sıkıntıya giriyor. Spekülasyonlar sonsuz. Bir hipoteze kaptırıyorsunuz, desteklenesi bir sürü argüman daha peşi sıra geliyor. Kennedy suikastı gibi bir şey. Maalesef elimizde kesin ve tek bir bilimsel kanıt yok. Ne bir kemik ne de bir perdeli parmaklı hominid ayak izi. (Bakın biz evrimciler elimizde delil yoksa efendi efendi söylüyoruz.) Deniz maymunu teorisi savunucuları, ortada bir kanıt olmamasının suçunun kendilerinde olmadığını söylüyorlar. Buzullar Pleistosen dönemi boyunca yayıldı ve çekildi, deniz seviyelerinde çılgın değişimler yaşandı. Pleistosen hominidlerin sömürdükleri zengin sahil şeritleri ve sığ denizler, barındırdıkları arkeolojik kanıtlarla birlikte şimdi okyanuslar altında kalmış durumdalar. Bu sahil hominidlerinin neye benzediklerini bilmiyoruz ama kayık kullandıklarına inananların sayısı fazla. Deniz maymunu taraftarları, efsanevi “kayıp halka”yı bulabilmek umuduyla antropologları dalgaların altında fosil aramaya davet ediyorlar. Deniz maymunu hipotezinin, insanların iki ayak üzerinde yürüyüşünü, bilinçli nefes kontrolüne sahip oluşlarını, tüysüzlüklerini

104

ve tüm vücuda yayılmış yağ depolarını açıklayacak tek teori olduğunu söylüyorlar. Diğer uzmanlar ise alternatif bir teori öne sürüyor. Diyorlar ki, henüz deniz maymunlarının varlığını ispat edecek bir kemik parçası bulamadık, çünkü deniz maymunu diye bir şey hiç olmadı. Bu ne şimdi? Bu yaklaşımın sevilmeye ve sevişmeye ne faydası olabilecek sorarım size. Her neyse, büyüleyici bir bilimsel hipotezi anlatıp konumdan saptığım için affedin. Derhal sekse dönüyorum. Amatör antropoloji eğitimim sayesinde sizin seks hakkında daha fazla şey duymak isteyebileceğinizi tahmin ediyorum. Tüm içten tepkilerimizi Pleistosen dinamikleri yarattı. Hangisini daha çok seviyorsunuz söyleyin; Shakespeare mi Spielberg mü? Davranışları gözlemleyen amatör etoloji eğitimim sayesinde de sevdiğinizi söylediğiniz şeyin doğru olup olmadığı ile ilgilenmektense hangisini tükettiğinize bakıp doğru sonucu bulurum.

105

19.

NEDEN SPIELBERG’Ü T. S. ELIOT’TAN DAHA ÇOK SEVİYORUZ? Evrimsel biyoloji pembe dizilerin tüm parçalarını içinde barındırır: aşk, seks, şiddet, merhamet, ekip çalışması, komplo teorileri, evlilik, sadakatsizlik, çocuk büyütme, kovalamacalar, sadakat ve ihanet! Ve tabii aile, aile, aile! Vakur bir eşin metrese attığı tokat bile burada kendine yer bulur. Bilim adamları bu işleri sıkıcı hale getirmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bu gelişen araştırma konularına Cosmopolitan veya FHM’in kapak sayfalarında rastlamak kaçınılmazdır. Çünkü pisliği derhal tüketmeye ihtiyacımız vardır. Talk show’lara malzeme olmadan önce duymak isteriz. Pembe dizilere içgüdüsel olarak verdiğimiz tepkinin nedeni, konularını milyonlarca yıl öncesinin çatışmalarından alıyor olmalarıdır. Bu dizilerden hem zevk alırız hem de gizlice suçluluk duyarız, çünkü neokorteksimiz bize pembe dizi yazarlarının Pleistosen düğmelerimize basıyor olduklarını söyler. Bir sonraki bölümün senaryosunun yazılışını neredeyse dinliyor gibiyizdir: “Rebecca, miras konusunda kavgalı olduğu kız kardeşi Destiny’nin kocası Lance ile yatsın, Destiny odaya girip onları bassın, bu bölüm kardeşlerin göz göze geldiği anda sona ersin. Beş bölüm sonra buradan devam ederiz. Şimdi Alexandra’nın kendisini kaçıran adama aşık olduğu yeri düşünelim.” Yazarlarda incelik, zarafet, zeka hak getire, ama sonuçları ortada. Gözlerimizi dramadan ayıramıyoruz. Sanırım Aristo şiir konusunu

106

incelerken şöyle demişti: “Aptallar her zaman dramatiktir.” Demek istediğimi anladığınıza inanıyorum. Bütün suç beynimizde. Daha doğrusu beyinlerimizin üçünde de. Neden kendi aralarında anlaşamazlar sanki? En eski sürüngen beynimiz (hipotalamus) beslenme, savaşma, kaçma, sürü kurma ve cinsel ilişkiye girme işlerinden sorumlu. Memeli limbik sistemimiz umut, endişe, aşk, kızgınlık, iletişim, sırnaşma, koklaşma gibi kız işi mevzulara bakıyor. Şişkin neokorteksimiz ise felsefe yapma, biyoloji kitabı yazma ve diğer iki beyni tatmin etmek üzere stratejiler kurma gibi davranışların sorumlusu. Evrimin son 300 milyon yılı boyunca, birbirinden ayrı bu üç beyin sürekli didişip, birbirini yargılayıp durmuş ama bir kez olsun ortak noktaya varamamıştır. Freud Süperego, Ego ve Id teorisini ortaya attığında; Plato arabacı, siyah at ve beyaz at alegorisini sunduğunda; Katolik kilisesi baba, oğul ve kutsal ruh üçlemesi ile karşımıza çıktığında; şair ve yazarlık öğretmeni Clive Matson içimizdeki yazarı, editörü ve çılgın çocuğu ayrıştırdığında; Looney Tunes çizgi filmleri bir omzunda şeytan bir omzunda melek ile arada kalmış, hangisini dinleyeceğini şaşıran kafayı çizdiğinde, şapşal evrimsel mühendisliğin bir icraatı olan içsel anlaşmazlığımıza dikkat çekiyorlardı. Şimdi kafatasımızın içinde birer Kaptan Kirk, Mister Spock ve Doktor McCoy sıkışmış durumda. İnsan olmak zıt hisler taşımak demek. Bir kertenkelenin karşısındakini ısırsın mı yoksa onunla çiftleşsin mi diye ikileme düştüğünü göremezsiniz. Oysa ikisini de aynı anda yapabilen birkaç hanım tanımıştım. Sinir sistemi üzerine çalışan bilim adamı dostlarımın anlattığına göre, meslektaşları Paul MacLean’in “triune brain” (üçlü beyin) teorisi aslında çok basit. Özetlersek, beynimizin her biri farklı bir evrimsel dönemden kalma ve üçü de birbirinden bağımsız olarak çalışıyor. Bu arkadaşlarım diyor ki, evrim elindekileri kullanarak çalışır ama bu elemanları biraz modifiye edebilir. Örneğin beynin sürüngenlerden kalma parçaları renk gördüğümüzde çalışmaya başlar, oysa sürüngenler renkleri primatlarla aynı şekilde göremez. Eski beyin

107

parçalarımız yeni ihtiyaçlara göre değişikliğe uğramıştır; ormandaki ağaçları kavramaya yarayan eller savanada alet kullanmaya yönelecek şekilde farklılaşmıştır. Yine de köpeğimin korku, öfke, neşe ve üzüntüsü, beynimdeki bu duyguları içgüdüsel olarak ayırt edebilen memeli parçalarına tanıdık gelmektedir. Köpeğimle nefes kesici bilimsel tartışmalar yapabildiğimiz için bağ kurabiliyor değiliz ya. Beynimizde birbiriyle uyuşan parçalar olduğu için ilişki kurabiliyoruz. Birbirimizle paylaşabildiklerimiz doğrultusunda bağ kurarız. Evrim bedenimi testislerimi yalayamayacağım şekilde değiştirmiş olabilir ama yine de köpeğimle aramızda ortak bir şeyler hâlâ var. Peki neden aptalca olduğunu bildiğimiz halde heyecanlı filmleri, bol dramalı pembe dizileri seyrediyoruz? Gelin zaplama işini bir de nörobiyolojik terimlerle açıklayalım: Reklamcılar sürüngen beynimizin memeli beynimizden, onun da yeni evrilmiş neokorteksimizden daha iktidarlı olduğunu bilirler. Bir reklamcı olduğunuzu düşünün. İnsanları bir dakika içinde alışveriş yapmak için ani bir istek duymaya itmek için para alıyorsunuz. Onların A) güç ve sekse duydukları ihtiyaca ilgiyi çekmeyi mi, B) duygusal ve sürekli bir bağlılığa duydukları özlemi gündeme getirmeyi mi, yoksa C) onlara hayatın anlamını anlatmayı mı tercih edersiniz? Kanal yöneticileri. Hollywood insanları. Rock star menajerleri. Hepsinin amacı dikkatinizi çekmek. Kitlelerin dikkatini çekmek için rekabet edenler arasında ancak hipotalamusa seslenen galip gelebilir. Kant okumak beyninizi gıdıklıyor olabilir, ama Jerry Springer seyretmek sürüngen beyninizi gıdıklamayı bırakın yerden yere vurur. Özellikle para için üvey babaları ile yatan kızları gösterdikleri o bölümde, tam Kant’ın kategorik imperatifini kavramak üzereyken televizyondaki kendini beğenmiş haspa tüm dikkatimi dağıttı. Evrimsel psikoloji bize sığ bulduğumuz şeylerin aslında en derin insani gerçekliklerimiz olduğunu öğretir: şehvet, prestij arzusu, gösteriş, haset, açgözlülük, ölümcül hiddet. Ama bunun yanında derin ve anlamlı bulduğumuz şeylerin kaynağı da aynı yerdir: evlat sevgisi,

108

dost sadakati, adalet, toplum bilinci, yaşlılara saygı, paylaşılan idealler adına iş birliği yapmak. Drama genlerimizde vardır. Bir duyguyu karnınızda hissediyorsanız, bu şekilde hissetmeye programlandığınız içindir. Eğer imkansızlıklar karşısında kazanılan bir zafer sizi derinden etkiliyorsa sebebi atalarınızın mütemadiyen birlik olup imkansızı başararak hayatta kalmış olmalarıdır. Bu mücadeleleri kazanamayanların genleri zaten şu anda aramızda bulunmuyorlar. Kıl payı atlatılan tehlikeler sizi heyecanlandırıyor mu? Hızlı takipler, imkansız görünen kaçışlar? Uzun bir yolculuktan sonra eve dönüş? Kaçırılan bir çocuğun kahramanca kurtarılışı? Çekici bir yabancının eşinizi baştan çıkarmak üzere hayatınıza girmesi içinizde bir şeyler uyandırıyor mu? Bir zalime karşı tek yumruk olup onu alt eden köy halkına ne buyrulur? Savaşın ayırdığı genç aşıklar? Piyasadaki filmlere bir bakın. Bütün bu hikayelere sahipler. Bebekli hikayelerin bayatlaması mümkün mü? İster Dickens romanı olsun ister Yalan Rüzgarı, umurumda değil; eğer terkedilmiş bir yetim söz konusu ise yaşlı bir teyze gibi ağlarım ben. Hele zalim karakterin biri çıkar da ona kötü davranırsa elimi kana bulamaya hazırımdır. Hiç entelektüelce davranmadığımın ve manipüle edildiğimin farkındayım ama ne yapayım, o alçağın hakkettiği cezayı görmesini ve yetim yavrucağın da mutlu bir yuvaya kavuşmasını görmek isterim. “Mutlu bir yuva” yazarken bile bir fena oldum bakar mısınız! Bir gözlerimi kurulamama müsaade edin. Bu duygular milyonlarca yıldır varlar. Bedeniniz ve beyniniz bu dinamikler tarafından inşa edilmiş. Neokortekimizin Martin Luther King’in “Bir rüyam var” konuşmasının değerini anlayabilir olmasından çok önceleri, limbik sistemimiz rakip kabileyi düşman olarak görüyordu. Öfke eskidir ve kolaydır. Empati yeni gelişmiştir ve zordur fakat etkileyici başarıların anahtarıdır. Sanıyorum e. e. cummings’in yeri gerçekten ayrı. Şiirden zevk alma hiç şüphe yok ki beyinlerimizin içine lehimlenmiş bir özellik.

109

Müzikal tınılı konuşma, yazı öncesi toplumlarda kültürün aktarılmasının tek yoluydu. Fakat eğer T. S. Eliot genlerimize Survivor gibi sesleniyor olsaydı, lisede eserlerini öğretmenlerin zoruyla okumamıza gerek kalmazdı. Eğer drama genlerinizi çağırıyorsa, cevap vermeye hazırsınızdır. Üste sinema parası bile verirsiniz. Spielberg heyecanlı bir takip sahnesi çektiğinde, endokrinolojik sisteminiz üzerine kurulmuş olan milyonlarca yıllık avcı - av ilişkisini yeni baştan yaşarsınız. Atalarınız bu takip sahnelerinden yüzlerinin akıyla çıktığı için buradasınız. Spielberg yüzyılın en büyük eğlence üstadı ise bunun nedeni insanoğlunun evrensel içgüdülerini uyandırmayı bilmesidir. Popüler kültürden şikayet edip de müzeden çok sinemada zaman geçirmeyen birine henüz rastlamadım. Elbette ki biz kültürel elitler dramayı da daha rafine bir hale soktuk. Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği15’ni bu kadar beğenmemizin nedeni budur. Yine de Titanik’in Singapur’da büyük gişe yapması sebepsiz değildir. Sanatsal beğeninin kişiye göre değiştiğini söylemeyi severiz. Farklı insanlar farklı hikayelerden hoşlanır. Yine de sanatçıların iddiası sanatın insan deneyiminin evrensel bir tarafına ulaşıyor olmasıdır. Peki, biyolojik olarak evrensel olan insan deneyimi nedir? İstisnasız bir biçimde yeryüzündeki her insanoğlunun ortaklaşa sahip olduğu davranışlar hangileridir? İstemsiz refleksler. İnsan iletişimindeki sekiz istem dışı refleks hangileridir? Kitlesel eğlencenin sekiz farklı türü nelerdir? Bu soruların cevabı kontrol edemediğiniz bir yerde yazılıdır: Yüzünüzde.

15 Ç.N. The Discreet Charm of the Bourgeoisie: Luis Buñuel’in 1972 tarihli sürrealist filmi.

110

20. YÜZLEŞELİM

Gülmek. Ağlamak. Soluğu kesilmek. Öğürmek. Çığlık atmak. Homurdanmak. İç çekmek. Hayranlıkla iç geçirmek. Hapşırmanızı ne kadar kontrol edebiliyorsanız bunları da ancak o kadar kontrol edebilirsiniz. Bu istemsiz sekiz ses, sekiz yüz ifadesi ile bağlantılıdır. Mutlu bir yüz, üzgün bir yüz, şaşırmış bir yüz, buruşmuş bir yüz, gerilmiş bir yüz, kaşları çatık bir yüz, yumuşamış bir yüz, ağzı açık kalmış bir yüz. Bunlar dünyada çocuklar dahil herkese aynı anlamı ifade eder. Bu sekiz refleks yüz ifadesi, yine sekiz duyguya işarettir: mutluluk, üzüntü, şaşkınlık, iğrenme, korku, kızgınlık, sevgi, hayranlık. Yeni doğmuş bebeklerde, sağır ve kör insanlarda bile bu durum değişmez. Yüzünüz bir köpeğin kuyruk sallaması gibi içinizde ne var ne yoksa bilinçli seçiminize bakmadan ortaya seriverir. Haydi benimle birlikte Papua Yeni Gine’nin dağlık bölgesine gelin ve yerli halkın yüz ifadelerini inceleyin. Görüp görebileceğiniz en ilginç kültürel davranış biçimlerine sahiptirler. Buna rağmen gülümsemeleri ne anlama gelir, korku, şaşkınlık, kızgınlık veya sevgiyi nasıl ifade ederler anlarsınız. Dünyanın neresine giderseniz gidin kahkaha ya da gözyaşı aynı anlama gelir ve her yerde anneler yüzlerini elleri ile kapayıp açar, “ce-eee” diyerek bebeklerini güldürürler. Şimdi kitapçınıza gidin ve bu sekiz evrensel yüz ifadesine göre kitap rafları nasıl bölümlere ayrılmış inceleyin.

111

Temel Duygu

Mutluluk Üzüntü Şaşkınlık İğrenme Korku Kızgınlık Sevgi Hayranlık

Yüz İfadesi

gülümseme asık hayretler içinde buruşuk korkmuş çatık kaşlı yumuşak açık ağız

İstemsiz Ses

kahkaha ağlama soluğu kesilme öğürme çığlık homurtu iç çekme uzun nefes verme

Eğlence Türü

komedi trajedi gerilim korku hayalet hikayeleri intikam hikayeleri romantik sihir / din

Bu janrlar genlerin davranışa göre sınıflandırılmasını temsil ediyorlar. Benim planım, babamın favori yüz ifadesinden yeni bir edebiyat nişi yaratmak; “Sen ne işe yararsın ki” der gibi yan yan bakma ifadesini diyorum. Gizemli hikayelerin anlatıldığı kitaplar, bulmaca çözmeye yönelik ilkel merakımızı tatmin eder. Araç gereçlere duyduğumuz doğal çekim, bilim kurgu romanlarındaki teknolojiden etkilenmemizi sağlar. Gerilim romanları, bir beklenti içinde olduğumuz zaman tüm hislerimizin alarma geçmesi durumunu istismar eder. O zaman nedir “edebiyat”? Hormonlara hitap eden eserler büyük edebiyatçılar tarafından ucuz görülüyorlar. İyi sanat bunlardan daha “yüksek”, daha karmaşık bir tad vermeli diyorlar. William Faulkner, Nobel Edebiyat Ödülü kabul konuşmasında, geleceğin yazarlarına sadece “hormonlara hitap eden” eserler vermemeleri çağrısını yapmıştı. Tabii ki, bu konuşmayı yaptığında Faulkner ülkenin hormonlara en iyi hitap eden yazarı olarak ödüllendirilmekteydi. Ensest, seri cinayet, delilik, ırklar savaşı, hadım etme, ceset gömme, tufan, ayı avlama, mısır koçanı ile tecavüz,... Faulkner hepsini yazmış, kalıtım malzememizle oyuncak gibi oynamıştı. Faulkner, o asil anda, geleceğin yazarlarını endokrinolojiyi aşmaya çağırdı. Demek istediği neydi? Hormonlara hitap etmeyeceksek neye edecektik? Bulmak için bilime bakacağız.

112

21. AŞK PİS KOKAR

Zihinlerimiz görünmez güçler tarafından kontrol ediliyor. Birçok hayvansal dürtüyü kontrol eden muazzam bir güç, soluduğumuz havada salınarak dolaşıyor. Memeliler, karıncalar ve gece kelebekleri; hepsi feromonların16 kuklası. Siz de istisna değilsiniz. Feromonlar kokusuzdur. Terin kendine has seksi kokusunun kaynağı feromonlar değil, daha çok bakterilerin ürettiği pis gazlardır. Biz Homo sapiensler feromonları bilinçsizce algılarız. Feromonlar kadınları erkeklerden daha çok etkiler ve sarsar. Bazen sersemin tekinden etkilenmenizin sorumlusu bunlardır. Adamın işe yaramaz olduğunu bilirsiniz, arkadaşlarının işe yaramaz olduğunu bilirsiniz, yanlış yaptığınızın farkındasınızdır, ama işte... Adamda şeytan tüyü mü vardır, ne? Bu gizemli “şeytan tüyü”, mikroplara karşı direnç vaadidir. Feromonlar bağışıklık sistemimizin halkla ilişkiler görevlileridir. İsviçre’deki Bern Üniversitesi’nde zoolog olarak görev yapan Claus Wedkind, balıkların nasıl eş seçtiklerini bulmaya karar verdi. Sadece davranışları gözlemlemek ona yetmiyordu. Balığın nasıl hissettiğini bilmek istiyordu. Tabii balıkların konuşamaması işini biraz zorlaştırıyordu. Konuşabilen sadece tek bir hayvan tanıyordu. Wedkind bir çıkarım yaptı: Hayvanları insan davranışlarını anlamakta sık sık kullanıyoruz, neden bu sefer de insanları balık davranışlarını anlamakta kullanmayalım? 16 Ç.N. Bazı hayvanların iletişim amacıyla havaya saldığı kimyasallar. Bazen karşı cinse cinsel sinyaller göndermek için, bazen de bir alanın sahipli olduğunu bildirmek için kullanılabiliyorlar.

113

Böylece Wedkind, balıklarda seks konusunu aydınlatmak üzere 44 Homo sapiens erkeğinden birkaç gece üst üste uyurken hep aynı tişörtü giymelerini istedi. Tabii bu fikir erkekler tarafından gayet doğal karşılandı. Wedkind tüm pis kokulu tişörtleri ayrı poşetlere yerleştirdi. 44 kadından bu poşetleri koklamalarını ve nasıl hissettiklerini anlatmalarını istedi. Kadınların hepsi bazı çantalardan iğrendiklerini, bazılarını ise enteresan bulduklarını söylediler. Çantaları tarif etmek için kullandıkları kelimelerin listesi sarsıcıydı. Bir daha sefere bir adam için yoğun hisler içinde olduğunuzu düşündüğünüzde, bu kadınların aynı hisleri plastik torbaların içindeki tişörtler için de duyduğunu hatırlayın. Wedkind’in balıklarını birden herkes unutmuştu. Binlerce utangaç ve muhtemelen bakir bilim adamı bilmek istiyordu: “Kadınların derdi ne?” Bu soruyu cevaplamak için bir psikolog kadınlardan çocukluklarını anlatmalarını isteyebilirdi. Ama Wedkind, hepsinden kan örnekleri alıp mikroskobunun başına geçti. Çıkan sonuç şunu gösteriyordu: Kadınlar kendilerininkine benzer bir bağışıklık sisteminin kokusunu aldıkları anda iğreniyorlardı. Eğer adamın bağışıklık sistemi kadınınkinden bir miktar farklı ise (ama çok da fazla olmamalı) kıkırdamalar ve sırıtmalar başlıyordu. “Major histocompatibility” (büyük doku uyumu) genleri, memelilerin bağışıklık sistemlerinde esas rolü oynarlar. Bağışıklık sisteminin “kendi”si ile “yabancı”yı ayırt edebilmesini ve dolayısıyla organizmanın kendisini yabancılara karşı koruyabilmesini sağlarlar. Dişi farelerin çiftleşmek için MHC genleri kendilerininkinden en farklı olan erkekleri seçtikleri ortaya çıkmıştır. Güçlünün ayakta kaldığı Darwinci rekabetin hep görebildiğimiz hayvanlar arasında süregeldiğini düşünürüz; çitalar, antiloplar, insanlar gibi. Oysa gerçek vahşi savaş vücutlarımızın içinde yaşanır. Hepimiz birer yürüyen ekosistemiz. Muhtemelen içimizdeki hücrelerin yarısı bize ait değil. Vücutlarımızda yaşayan mikroplar ve parazitler büyük hayvanlardan çok daha hızlı ürerler. Arka arkaya jenerasyon üstüne jenerasyon üretebilirler ve bunun sonucu olarak

114

bizden çok daha hızlı evrilir, ölümcül silahlar geliştirebilirler. Öyleyse neden evrimde bizi alt edip başka mikrop ve parazitlerin çoğunun yaptığı gibi bizi öldürmüyorlar? Onların aşırı hızlı evrimleşebilmelerine karşı bizim gizli bir silahımız var: seks. Aseksüel olarak üreyen kara hayvanları, bir sülükten fazla büyüyemezler. (Gerçi acayip kamçı kuyruklu bir kertenkele türü var, ama o başka bir hikaye.) Biz büyük hayvanlar ile parazitlerimiz arasındaki savaşta, çok yönlü bir bağışıklık sistemi en ciddi rolü oynar. Bu nedenle aslında bir erkeğin kadın için en çekici tarafı kendisininkinden farklı akyuvar hücreleridir. Erkekler kadınların doğurganlık vaadeden vücutlarına bakmayı severler, kadınlar ise erkeğin kanını koklamayı. (İşte ilişkilerimin yarısının sırrı böylece çözülmüş oluyor.) “Vücut kimyamız uyuyor”; işte tam da bu fenomeni açıklayan cümledir. Erkekler karşı cinste hoşlandıkları şeye dokunabilirler ama kadınlar karşı cinste neden hoşlandıklarını tam olarak kestiremezler. Bu nedenle kadınlar birinden etkilendiklerinde bu hislerin daha derin, daha temiz, daha gerçek olduğuna inanırlar. Ha ha, aslında siz de erkekler kadar sığsınız işte hanımlar. Bir düzineye yakın çalışma göstermiştir ki, kadınların düzensiz adet olma sorununa karşı uygulayabilecekleri en etkili tedavi bir erkeğin kokulu koltuk altının yakınında uyumaktır. Reçeteli ilaçlardan daha etkili bir yoldur bu. Bu kendisininkinden farklı bağışıklık sisteminin kokusu, adet döngüsüne hamilelik için hazırlanmasının iyi olacağı sinyallerini gönderir, genler sağlıklı bir bebek kokusu almaktadır. Aşk gerçekten de koltuk altlarında gizlidir! Tişört çalışmasındaki ürpertici bir ayrıntı, doğum kontrol hapı kullanan kadınların tiksindikleri ya da çekici buldukları kokuların birbirinin tam tersi olmasıdır. Hap kullanan kadınlar kendilerininkine benzeyen bağışıklık sistemlerinden etkilenmişler ve eğer hap kullanmıyor olsalar çekici bulacakları bağışıklık sistemlerinden tiksinmişlerdir. Neden? Çünkü doğum kontrol hapı hamileliği, hamileliğin fiziksel belirtilerini taklit ederek önler. Bu zıt tepkiyi veren diğer kadınlar ise hamile olanlardır. Hamile kadınlar kendilerininkine benzeyen

115

bağışıklık sistemlerini tercih ederler, çünkü desteğe ihtiyaçları vardır ve bunu genellikle akrabalarından alırlar. Hamile olduğunuzda annenizi, kardeşinizi yanınızda istersiniz. Yeniden doğurgan olduğunuzda arkadaşlarınızla olmayı tercih edersiniz. Hamile iken burnunuz sizi destek aramaya yöneltir (kaynaklar). Doğurganken burnunuz sizi seks aramaya yöneltir (genler). Yine dişilere has duygularda kendini gösteren iki ayrı evrimsel amaç görüyoruz. Beyler, işte ritm metodunda böyle ustalaşabilirsiniz: Kadınınız sizin tişörtünüzü giymiş, yastığınızla birlikte yuvarlanıyorsa hamile kalmaya hazır demektir, uzak durun. Ortalıkta bıraktığınız çoraplarınızı fırlatıp iğrenç olduğunuzu söylüyor ve akrabalarını yemeğe çağırıyorsa, rahatça seks yapabilirsiniz. Kısaca, havasında olduğu zaman yapmayın, olmadığı zaman güvendesiniz, yapabilirsiniz. İşte doğum kontrolü ile ilgili sıkıntı burada: Kendimizin kopyalarını üretmek üzere yapılandırılmış canlılarız ve bunu engelleyecek her müdahale, içimizdeki temel sistemleri bozuyor. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım penisimi prezervatif takmaktan hoşlanır hale getiremiyorum. Ne yapsın, üreme hedeflerine uygun şekilde tasarlanmış bir kere. Bu tüm penisler için geçerli. Alt katta olan biten her şey bize karşı komplo düzenlemek üzerine kurulu. Ritm metodu ile çocuk yapmadan sevişmeye çalışıyor bile olsanız, o penis ile o vajina birleşecek. Erkek orgazm olduğunda spermlerini boşaltacak, kadın orgazm olduğunda spermleri daha içine çekip (bir sonraki bölümde bu konuyu derinlemesine öğreneceğiz) belki de yumurtlar yumurtlamaz kullanmak üzere saklayacak. Kariyer planlarınızı feromonlar kadar bozan başka şey bulamazsınız. Fakat unutmayın askerlerim, türümüzü korumak için seks yapıyoruz. Eğer seks yapmayı bırakıp amipler gibi ikiye bölünerek üremeye geçsek mikroplar bizi birkaç nesil içinde kırıp geçirir. Bağışıklık sistemimizin kilidini çözüp bizi nasıl içten yiyerek tüketebileceklerini anlamaları hiç uzun sürmez. Seksin amacı gen destesini mütemadiyen karıştımak ve bu minik baş belalarınının kilidi kırmalarını engellemektir. Eğer hâlâ kendinizi seks düşkünü olarak görmüyorsanız bile, insan ırkının geleceği için size askeri ve tıbbi

116

tavsiyem: “Birbirinizi düdüklemeye devam edin, böyle yapmazsanız mikroplar kilidi çözecek!” Hanımlar, beyefendinin iyi bir bağışıklık sistemi varsa iş bulmasına o kadar da gerek yok. Eş stratejisi kaynak ister, metres statejisi ise sağlıklı genler. Dolayısıyla yap görevini asker, işe yaramaz bir herifle de birlikte olabilirsin. Bu durum bana kendi koltuk altımı hatırlattı. Hiç koltuk altı tüylerinin ne işe yaradığını düşündünüz mü? Amatör bir biyologsanız bütün gün bunlarla uğraşırsınız işte. Koltuk altı tüyleri, tüysüz bir maymun için ne anlamsız bir süstür. Sizi güneşten korumazlar, sıcak tutmazlar, genelde görünmezler bile. İki bilim adamının araştırmalarını inceledim: Cowley ile Brooksbank. Ve koltuk altı tüylerinin sırrını anladım. Onlar kokmak için var. Kokuyu yoğunlaştırmak ve hapsetmek için. Şimdi Fransızların neden bu kadar seksi olduğu ortaya çıktı işte. Bilimsel terimlerin birçoğu, zor anlaşılır isim tamlamalarından ibaret. Araştırdığım konu aslında Psikonöroendokrinoloji olarak adlandırılıyor. Bilim adamları kavramlara nasıl isim vereceklerini cidden bilmiyorlar. Halbuki şöyle deseler ne güzel olurdu: “Seksi kokuların beyne etkisi”. O uzun kelimenin anlamı bu işte. Androstenol bir afrodizyaktır. Hanımları delirtir. Şu çalışmaya bir göz atalım: 76 üniversite öğrencisinden kendilerine verilen kolyeleri bir gece boyunca takmaları istenmiş. Ardından, ertesi gün kimlerle etkileşim içinde olduklarına dair bir anket doldurmuşlar. Bilmedikleri şey, taktıkları kolyede androstenol olduğuymuş. Androstenollü kolyeler erkekler üzerinde hiç etkili olmamış. Kızların diğer kızlar ile ilişkilerinde de hiçbir fark yaratmamış. Fakat kızların erkekler ile etkileşimlerinin sıklık ve sürelerinde iki kata, “derinlik” ve “kişisel bağlanma” oranlarında üç kata varan bir artış gözlenmiş. Zavallı kızlar gördükleri her erkekle derin bir eş bağı kurmaya çabalamışlar, uzun ve ilham verici sohbetler etmişler. Bunun yardımcı bir etken olmadan gerçekleşme ihtimali %0,25. Erkekler için iyi bir haberim var. Erkek vücudunda kıl olan yerde androstenol bezleri de vardır. Çünkü androstenol bezleri kılların

117

diplerinde, özellikle de koltuk altları ve penis civarındaki kıllarda bulunurlar ve miskimsi ekşi bir koku yayarlar. Ayrıca erkek idrarında da çokça androstenol bulunur. Kullanışlı bir şeydir de bu. Alp dağlarında yaşayan ibex dağ keçisi, rakiplerini toslamak suretiyle alt edip sürünün alfa pozisyonunu eline geçirdikten sonra, dişilerin karşısına sarı renkteki losyonundan biraz sürünerek çıkar. Titiz dişi keçi, çişin zafer kokusunu almadan erkeğini seçmez. Beyler, bu haber üzerine lütfen hemen üzerinize idrar sürerek sokağa çıkmaya kalkmayın. Dişi domuzların saldırısına uğrayabilirsiniz. Androstenol dişi domuzları hipnotize edilmiş gibi anında çiftleşme havasına sokar. Bunda yanlış bir şey olduğundan değil ama, kendi türünüzden olmayan bir dişi sizinle seks yapmaya niyetlenirse kokunuzu gizlemek isteyebilirsiniz diye söylüyorum. Kitap eleştirmeni değilse bunun hiçbir erkek Homo sapiens mensubunun başına gelmesini arzu etmem zira. Neyse, pek çok memeli bu sorunla başa çıkmak için başka türlerin dışkılarına bulanır. Tabii bunu yapınca da kendi türünün dişilerini de uzaklaştırmış olur. O zaman da daha fazla androstenole ihtiyaç duyar. Görüyorsunuz ya, burada tatsız bir dışkı kısır döngüsüne giriyoruz. Dahası, beyler, androstenol metodunu uygulamayı seçerseniz kadınlar çevrenize üşüşecek diye bir şey de yok. Onlar pervane değil, siz de ateş değilsiniz. Kadınlar uzak mesafelerden feromonlara tepki vermezler. Yakınlaşmaları ve yakında kalmaları gerekir. Feromonlar eş bağını güçlendirir ve kadınları ilişkiye, yumurtlamaya hazırlar. Yatakta sırnaşmanın evrimsel amacı kadının burnunu erkeğin koltuk altına yaklaştırmaktır. Ama siz yine de bundan yatakta bahsetmeyin. Ne zaman bir kadınla konuşurken gözünü durmadan saatine kaçırdığını ve arkadaşlarına “imdat” diyen bakışlar attığını görsem şöyle düşünürüm: Ah, nasıl bir fırsat yaratsam da yüzünü koltuk altıma sokmanın bir yolunu bulsam; o zaman anlattıklarım sana kesin daha derin, daha anlamlı gelirdi. Sonra fantezi kurmaya başlarım. Mum ışıklı bir akşam yemeği sonrası... Birlikte olduğum kadına derin felsefi görüşlerimden

118

bahsediyorum... Koltuk altımdan gelen bir mırıltı duyuyorum: “Daha derine! Daha derine!” Bana telefon numarası hariç istediğim tüm dataları veren şu hoş laboratuvar teknisyenine bir tane androstenollü kolye hediye edeceğim. O zaman kimin bir duşa ve yeni bir işe ihtiyacı olacak, göreceğiz. Ne zaman tırnak içinde “nişanlısı”ndan bahsetse onu bu kitaptan okuduğum bir parça ile hayrete düşürüyorum. Cosmopolitan okuyan kadınların yarısı sadakatsiz olduğunu kabul etmiş. Az önce onun da elinde bir Cosmopolitan görmemiş miydim? Yine de bu beni bir yere vardırmıyor. Sadakatsizlik hakkında yaptığım araştırmalar bana aldatmanın evrimsel olarak pek bir anlamı olmadığını öğretti. Eşini aldatan bir kişi, tüm hayatını göz önünde bulundurursak yine de en çok seksi eşi ile yapıyor. Evli insanların bekârlara oranla çok daha fazla seks yaptığını söylemeye gerek bile yok. Hey, üniversiteli cool arkadaşım. Ebeveynlerin senden daha fazla seks yapıyor; özgürüm, hürüm diye hiç havalara girme. Üstelik bekâr insanlar bile birbirleri ile, eşlerini aldatanların gizli aşıkları ile yaptıklarından daha fazla seks yapıyorlar. Eğer gezegenimizdeki seksin neredeyse tamamına yakını evli insanlar tarafından yapılıyorsa erkekler neden bağlılıktan kaçar ki? Cevap basit: Fabrikasyon sistemle milyarlarca sperm üretip istediğimiz her yere boşaltmaya çalışarak genetik çeşitliliği arttırmaya çalışıyoruz da ondan. Tamam da madem kadınlar düzenli bir yuvaları olmasını istiyor, o zaman neden eşlerini aldatmaya meylediyorlar? Bayanlar, bu sorunun cevabı yaşadığınız orgazmda. Maalesef, o da sizi kandırmak üzere tasarlanmış.

119

22.

ORGAZM TAKLİDİ ERKEKLERİ, ORGAZMIN KENDİSİ KADINLARI KANDIRIR

İşte berberde saçlarınızı şampuanlayan yağız delikanlı. Güvenilmez, serseri, eğitimsiz. Kötü bir baba adayı olduğu besbelli. Siz de dünyanın en sevgi dolu, tatlı adamı ile evlisiniz. Ama yine de berbere gitmek hoşunuza gidiyor. Şampuancı çocuk felaket bir eş olurdu. Ee, ne demeye bu kadar ilginizi çekiyor o halde? Suç orgazm oluşunuzda. Orgazmlarınız gizli bir oyunun parçası. Diğer dişi hayvanlar orgazm olmaz. Tamam, tavşanlar ve dağ gelinciklerinin, bazı kolobus ve makak maymunlarının ve bonobo dişilerinin bir miktar zevk aldıklarına dair bilgiler var. Ama insan dişilerinin orgazm olduklarında yaşadığı zevk, gezegende alınabilecek neredeyse en büyük zevk. Oysa kadınların üremek için içlerine sperm pompalanışını kutlamaya hiç ihtiyaçları yok. O zaman neden Homo sapiens dişileri, tüm memeli erkekler gibi, hatta daha da şiddetli orgazm oluyorlar? Bunun için gelin eşlerini aldatan kadınlara, testislerin büyüklüğünü belirleyen şu hilebaz dişilere bakalım. İyi genler ve iyi kaynaklar aynı erkekle birlikte gelirse harika olur. Eğer iyi genler bir adamda, iyi kaynaklar başka bir adamda gelirse kaynak peşindeki eş stratejisi ile iyi gen peşindeki metres stratejisi birleşir. Buna da aldatma stratejisi diyelim. Eşini aldatan ortalama bir Homo sapiens dişisinin hayatı boyunca ne kadar cinsel ilişkiye girebileceğini bir sayalım. Hayatındaki seksin

120

çoğunu şüphesiz kocasıyla yapacaktır. Çok küçük, neredeyse önemsenmeyecek bir yüzdesini de yasak ilişki yaşadığı aşığıyla. Yine de bir İngiliz hastanesinde, yeni doğan bebekler üzerinde yapılan bir kan grubu çalışması, bu bebeklerin %10’unun babalarının, annelerin kocaları olmadığını tesadüfen ortaya çıkarmıştır. Bir daha hastanedeki yeni doğmuş bebek odalarına aynı hislerle bakamayacağım şahsen. Yapılan daha geniş bir araştırma da, İngiliz kadınlarının eşlerinin dışında insanlarla yaşadıkları cinsel ilişki oranını %1 civarında gösteriyor. Bu nasıl olabilir? Bilim suçluyu buldu. Sanık: kadın orgazmı. Bayanlar, evrim orgazmı mantığınızın planlarınızı bozacak şekilde tasarladı! Tamam, peki, belki bu bilimsel gerçek bazılarınız için büyük bir sürpriz olmadı. Peki ya şuna ne dersiniz: Orgazmınız bir sperm dosyalama sistemidir. Bazı adamların spermlerini daha sonra kullanmak üzere ayırıp bir tarafa koyar, bazılarınınkileri ise acilen yumurtalıklara yollamak üzere öncelikli kısma alır. Üstelik bu dosyalama sistemi genellikle kadınların bilinçli sperm kullanım seçimleri ile çatışır. Unutmayın bayanlar, birden fazla sevgili sahibi olmayı seçtiğinizde orgazmlarınız konu hakkında veto güçlerini kullanırlar. Ne cüretle sizin kararlarınızı hiçe sayıyor bu orgazmlar? Bu cesareti nereden buluyorlar? Bulabildikleri her yerden. Doğada monogami nispeten nadir bulunur. Memelilerin ancak %5’i monogamdır. Bunların çoğunu da köpekler ve maymunlar oluşturur. Kuş türlerinin ise %92’si resmen monogamdır. Örnek olarak onları alsak daha iyi olacak galiba. Şu tatlı muhabbet kuşlarına bir bakın hele. Yan yuvadaki komşuları ile cıvıldaşıyorlar, aile değerlerinden bahsediyorlar. Böyle sağlıklı kalmalarını isteriz değil mi? E, gelin bir kan testi yapalım. Alman kuş bilimci Wolfgang Forstmeier, boz çıvgın kuşları üzerinde gerçekleştirdiği rastgele DNA testlerinin sonucunda, yeni doğan bebek kuşların %45’inin babalarının komşu yuvadaki erkek olduğunu ortaya çıkarmış.

121

Şu minik aşüftelere bakın hele! Nasıl yapmışlar böyle bir şeyi? Bunu dişi genlerine sormak lazım. Minik civcivlerin uzun çocukluk dönemi, erkeklerin yuvalarına önem verecek şekilde evrildiklerini gösteriyor. Bu da dişilerin, iyi gen ve iyi kaynakları aynı erkekte aramaları gerekmediğini anlamalarına neden oluyor. İyi yuva ve bol yiyecek sahibi olmak için iyi erkekle “evlenebilir” ama bu arada gizli gizli süslü kuyruklu yakışıklı komşu delikanlı ile oynaşabilirler. Kocaları evde bebek bakarken onlar da sevgililerini ziyarete gidebilirler. Dişi kuşlar bu gizlilik işinde o kadar iyiler ki, kuş bilimciler bile ancak DNA testi sonucunda bu zina durumunun farkına varabildiler. Bu şırfıntı stratejisi haliyle erkeklerde bununla başa çıkmak üzere bir karşı-strateji evrilmesine neden olmuştur: paranoya. Yumurtalara ya da yavrulara bakıcılık etmedikleri zamanlarda erkek kuşlar eşlerinin peşinde casusluk yapar, dişilerini kanadından tutup eve getirir, bölgelerini belli eder ve bu bölge dahilinde eşleri ile flört etmeye cüret eden hemcinslerine saldırırlar. Dişi ördekler, kocaları ne zaman durup biraz dinlenecek olsa bir çalı arkasında iri kuyruklu bir yakışıklıyla işi pişiriverirler. Bu bir skandaldır tabii, ama ne yapsın ki gelecekteki yavrularını düşünmek zorundadır. Kaynak sorununu iyi bir adamla evlenerek çözmüştür. Artık iyi genlerin peşindedir. Biyologlar buna “seksi oğul stratejisi” adını verirler. Söz gelimi renkli kuyruk gibi bir özelliğin seksi olduğuna bir kez karar verildiğinde, ne kadar kötü olsalar da bu özelliği taşıyan seksi erkeklerle çiftleşmek, seksi oğullar doğurmaya, dolayısıyla gelecek nesillerin daha seksi olmasına yol açar. Kendi kendini besleyen bu fenomen, etrafta dolaşıp kocaları evde olmayan dişilerin “saçlarını şampuanlama” peşinde olan yaramaz erkek kuşların artmasına neden olmuştur. “Seksi oğul stratejisi” doğada sık rastlanılan bir stratejidir. Dişi lekeli kertenkele, en güzel vücut ile en iyi yuva arasında seçim yapma şansı bulduğunda, en geniş bölgeye hakim olan, bebek koruma potansiyeli yüksek görünen erkeği seçer, çok ufak tefek olsa bile. Bu, kaynağa ilişkin eş stratejisidir. En iyi genlere sahip olmak için ise

122

metres stratejisi devreye girer. Bir grup erkek lekeli kertenkele geniş evleri sayesinde dişilerle flört eder, diğer bir grup güzel vücutlarını kullanır. Dişi lekeliler zengin erkeklerle evleniyor olsalar da gizli gizli yakışıklılarla çiftleşirler. Bu dişilerin, topladıkları spermleri içeride bir köşede rezerve edip bu sayede yavrularının cinsiyetini seçebilme gibi özel bir yetenekleri vardır. Kötü çocuklardan alınan spermi başka kötü çocuklar, zengin eşlerinden aldıkları spermi ise kız bebekler yapmak için kullanırlar. Neden? Çünkü eş bağı olan dişiler, yumurtadan yeni çıkan bebekleri için bol kaynak bulmak isterler. Fakat birçok türde “seksi oğul stratejisi” devreye girer. Seksi erkeklerle yaşadıkları gizli ilişkiler, gelecekte dişileri baştan çıkaracak yeni seksi oğulların dünyaya gelmesine neden olur. Erkek çocuk yapmak riskli bir oyundur. Oğullar bol bol üreyebilirler de, bakir olarak ölebilirler de. Dişiler genlerini erkekler kadar verimli biçimde yayamazlar, ama bunu oğulları aracılığı ile pekala yapabilirler. Bu da riskli de olsa, onları bir erkek davranışına, yani yabancılar ile çiftleşmeye sevkeder. Eş bağı olan türlerin dişileri üzerindeki baskı aynen devam eder: Sorumlu bir kaynak sağlayıcısıyla mı yoksa seksi bir yaramaz çocukla mı çiftleşmeliyim? Dişilerin spermleri istedikleri yumurta ile eşleştirebilmeleri, eş bağı olan pek çok türün eşlerini aldatmaya meyilli dişileri için geçerlidir. Kültür önemlidir elbette. Örneğin nispeten ahlak yoksunu bir kırmızı kanatlı karatavuk kültüründe, dişilerin %18’i eşlerini aldatır, yavruların %48’i de bu yasak ilişkilerin ürünü olarak doğar. Tamamen aynı türün bir de namuslu versiyonu vardır. Bu kültürde yasak ilişki oranı %6’ya, bu ilişkilerden doğan çocukların oranı %23’e düşer. Kocalarına vasektomi yapılmış kırmızı kanatlı karatavuk dişileri bile mucizevi şekilde hamile kalırlar. (Bu arada bir kuşcağıza vasektomi yapmak zorunda kalan üniversite öğrencisi ile de tanışmak isterdim. Annesi babası bunun için mi gönderdi onu okula?) Demek ki hem hafif meşrep hem de namuslu kültürlerde dişi kuşlar eşlerini aldatma genlerini haklı çıkaracak yolları arayıp buluyorlar. Bunu nasıl yapıyorlar henüz bilemiyoruz ama neden yaptıklarını biliyoruz.

123

Kokulu tişört çalışmasını hatırlıyorsunuz değil mi? Dişi mavigerdan kuşlarının çoğu monogamdır ama zina ilişkilerinden doğan civcivler, kendi babalarından doğanlara kıyasla daha aktif bir bağışıklık sistemine sahiptirler. Belki aynı çalışmayı minik tişörtlerle mavigerdan dişileri üzerinde de uygulamalıyız. Kural devam ediyor görüyorsunuz: Kaynaklar için evlen, genler için çiftleş. Elbette kuşların havai, kertenkelelerin tuhaf yaratıklar olduğunu biliyoruz. Bizim ise gelişmiş maymunlar olarak kocalarımızın spermlerini reddedip, gizli aşıklarımızın spermlerini kayırmak gibi dehşet verici bir şey yapıyor olabileceğimizi düşünmek bile istemiyorum. Acaba haklı mıyım? Dişi şempanzeler gururlu metreslerdir. Hanımefendi bir şempanzenin nasıl çiftleşmesi gerektiğini bilirler: Erkekler arasında fark gözetmeksizin ve halka açık olarak. Fakat daha az yaygın olan bir çiftleşme stratejisi daha vardır: Gizlice randevulaşarak. Her ne kadar bir dişi pek çok erkekle çiftleşse ve dominant erkekler daha ayrıcalıklı olsa da, bazen dişiler düşük statülü bir erkeğe iltimas geçer ve onunla gizli gizli özel seks seansları düzenlerler. Bunun farkına varınca diğerlerinin çıldırmalarından anlıyoruz ki, şempanzeler gizli seksi çok büyük bir ayıp, tanrılara yapılmış bir hakaret olarak görürler. Bu randevuları romantik, kahramanlarını aşık olarak görmemek çok zordur. Bu birliktelikler nadir yaşansa da hamileliklerin çoğunun kaynağıdırlar. Bir ölçüme göre dişi şempanzelerin yaşadıkları gizli seks sadece %2 oranında kalsa da DNA testleri gösteriyor ki doğumların %50’sinin esas sorumlusu bunlardır. Yani dişiler çok sayıdaki “kocaları” ile 25 kat daha fazla cinsel ilişkiye girmelerine sağmen, bebeklerinin yarısının babası az sayıdaki “sevgilileri”dir. Erkek şempanzeler bu veriye sahip olsalar olaya bakış açıları da değişirdi herhalde: Onlar birbirleri ile ne kadar rekabet ederlerse etsinler, dişi şempanzeler istedikleri genleri elde etmenin yolunu mutlaka bulurlar. Dolayısıyla seks için erkeklerle kavga etmek yerine dişilerle flört etmeye başlamak bir şempanze için daha doğru bir yoldur.

124

Fakat hepsi bu da değil. Şempanzeler arasında gerçekleşen tüm seksin dörtte biri dominant erkekler ile, dörtte üçü sürünün geriye kalan herhangi bir erkeği ile yapılıyor. Hal böyleyken, yavruların %50’si dominant babalara ait. Bu garip problemi çözmek için gelin istatistiklere bir bakalım: Seksin %73’ü sürüdeki herhangi bir erkekle yapılıyor, çok azı döllenme ile sonuçlanıyor. Seksin %25’i dominant erkeklerle yapılıyor, tüm döllenmelerin yarısı ile sonuçlanıyor. Seksin %2’si romantik ve gizli aşıklarla yapılıyor, tüm döllenmelerin neredeyse diğer yarısı ile sonuçlanıyor. Bu demek oluyor ki dişi şempanzeler bizim göremediğimiz bir doğum kontrol metodu kullanıyorlar. Artık ritm metodu ile mi, orgazm benzeri bir mekanizma ile mi yoksa seks sırasında hormonları etkileyen duygularla ilgili bir durumla mı bilinmez, dişi şempanzeler çiftleşmelerin dörtte üçünden hamile kalmadan kurtulabiliyorlar. Burada bir çifte kayırma ile karşılaşıyoruz. Dişi şempanzeler güçlü erkeklerin spermlerini istiyorlar. Aynı zamanda daha samimi oldukları erkeklerin spermlerini de. Sürünün ilgilenmedikleri kısmının spermlerini ise hiç istemiyorlar. Bu, dişi şempanzelerin seksin %75’ini sosyal manipülasyon için kullandıklarını gösterir. Orji alemlerini seven erkek şempanzelerin bebek istemedikleri açıktır. Dişinin hafif meşrepliği bir sosyal stratejidir. Onu suçlayabilir misiniz? Hiçbir erkek şempanze tek başına bir babalık timsali değildir ama hep birlikte olduklarında sürüdeki tüm bebekleri korur ve onlarla oynarlar. Ayrıca tanımadıkları bebekleri öldürmek gibi iğrenç bir huyları da vardır. Bütün sürünün erkekleri bebeklere ilgi bakımından, toplasanız ancak bir baba ederler. Bu durumda dişinin sürüdeki bütün erkeklerle seks yapması elzemdir. Böylece erkek şempanze seks yapmış olduğu tüm dişilerin çocuklarına karşı çok hafif de olsa bir babalık hissi ile bağlanır. Dişi şempanzeler vücutlarında o kadar çok sperm taşırlar ki vücut ağırlıklarının hatırı sayılır bölümünü spermler oluşturur. İş sperm dosyalamaya gelince dişi şempanzeler bürokratik bir sistem uygular

125

gibidirler. Hafif meşreplik dişi şempanze için en iyi stratejidir: Erkekleri rekabet halinde tut, hepsiyle seks yap, sadece en iyi spermi kullan, hepsine çocuk bakıcılığı yaptır. Birkaç kocası olan bir anne şempanze iseniz seks yapmak tam zamanlı bir iş gibidir. Dişi gücünü küçümsemeyin. Hiçbir alfa erkek bir seferde bu kadar çok maymunu manipüle edemez. Fakat kendinize fazla kredi de çıkarmayın bayan primatlar. Seksi kullanarak erkekleri parmağınızda oynatmak için o kadar da zeki olmaya gerek yok. Yaban sıçanlarının (lemming’ler) fazla akıllı olmadığını tahmin edersiniz. Liderlerinin peşinden uçuruma atlayan tiplerden bahsediyoruz. Yine de dişi yaban sıçanları olabildiğince çok erkekle seks yaparlar. Spermleri için de değil üstelik. Seksi sadece bebek yapmak için değil, bebeklerini kurtarmak için de kullanırlar. Zira bir erkek yaban sıçanı, seks yapmadığı dişilerin bebeklerinin %42’sini öldürür. Dolayısıyla dişiler erkeklerde bebeklerin kendilerinden olabileceği şüphesini uyandırmak zorunda kalırlar. Fakat biz insanlara gelince iş değişir. Aklı başında ve mantıklı seçimler yaparız biz. Değil mi? Hanımlar, gelin bilinçaltınızın sizi nasıl tuzağa düşürdüğünü anlamak için biraz evrimsel biyoloji çalışalım.

126

23.

KONTROL KİMDE: SİZDE Mİ ORGAZMDA MI?

Bir araştırma, gece kulüplerinde dans eden dişilerin bedenlerinin ne kadarını çıplak bir biçimde sergilediklerini ölçmüş. (Homo sapiens dişilerinden bahsediyoruz bu arada.) Araştırmacılar bu miktarın periyodik bir biçimde değişiklik gösterdiğini fark etmiş. Ayın belli zamanlarında bedenin birazı açıkken diğer zamanlarda daha büyük bir kısmı gözler önündeymiş. Araştırmacılar kadınlara adet dönemlerinin zamanlarını sormuş. Kadınların yumurtlama dönemlerinde bilinçsiz olarak daha minik kıyafetleri seçtikleri ortaya çıkmış. Ah lütfen saf ve temiz numaralarına yatmayalım şimdi, sevgili dişi memeli okuyucularım. Yumurtlama dönemlerinde dişi fareler çiftleşebilmek için elektrikli bir zeminin üzerinde yürüyerek erkeklere ulaşmayı kabul ediyorlar. Ben erkeklere ulaşmak için bundan daha fazla acıyı kabullenen birkaç Homo sapiens dişisi de tanıyorum doğrusu. Kurnaz bilinçaltınız gardırobunuzu seçerken görev başında değil sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Eğer benim gibi kendinizi amatör biyolog sanıyorsanız ve Human Sperm Competition: Copulation, Masturbation, and Infidelity (İnsan Spermi Mücadelesi: Cinsel İlişki, Mastürbasyon ve Sadakatsizlik) başlıklı bir kitap görürseniz hemen alırsınız. Üç ana ilgi alanım ve bir hobimden bahsediyor, kolay mı? Yalnız bu kitap kafamı karıştırdı. Kadınlar kendi kendilerini tam anlayamamışken benim onları anlamam nasıl beklenebilir ki? Klitorislerinin nerede olduğunu bilmeyen kadınlar, ne zaman yumurtlama dönemine girdiklerinin farkında olmayan

127

kadınlar... inanılmaz. Gerçi farkına varmalarına gerek de yoktur. Eşlerini aldatan kadınlar yumurtlama dönemlerinde sevgililerine bilinçsizce iltimas geçerler. İngiltere’de 3679 kadın üzerinde yapılan bir araştırma göstermiştir ki kadınlar ayın en doğurgan oldukları dört gününde kocalarını aldatmaya daha bir meyillidir, aldatırken de sevgilileri ile aynı anda orgazma ulaşma olasılıkları yüksektir. Bu bulgu, vajina ile ilgili çalışmaların önünü açmıştır. Eğer dişi kertenkeleler, kuşlar ve şempanzeler kendi özel sperm dosyalama metodlarını geliştirebiliyorsa biz neden yapamayalım? Biz bu metoda “kadın orgazmı” diyoruz. Olaylar şöyle gelişir: Bir kadın orgazm sırasında yaşadığı vajinal kasılmalar sayesinde spermleri bloke edebilir ya da derinlere çekebilir. Hangisini yapacağı zamanlamaya bağlıdır. Eğer kadın, erkeğin boşalmasından bir dakika ya da daha uzun süre önce orgazm olduysa, spermleri bloke eder. Eğer erkeğin boşalmasından hemen önce orgazm olduysa, spermleri yumurtalıklarına doğru çeker. Fakat erkekler genellikle pek çabuk orgazma ulaşır. Zamanlamayı nasıl tahmin edeceğiz? Endişelenmeyin kızlar, medyum olmanıza gerek yok. Doğa ana size bir yedek plan hazırlamış. Eğer erkeğiniz sizden önce orgazm olursa, spermleri içeri çekmek için 45 dakika içinde orgazm olmalısınız. Eğer 45 dakikadan fazla beklerseniz, sperm geçişini engellemiş olursunuz. Beyler, yatağa kronometre ile girerseniz partnerinizin sizi ne kadar sevdiğine dair ipuçları elde edebilirsiniz. Aynı anda orgazm olmak sadece birlikte olduğunuz kadının değil, orgazmlarının da sizi sevdiğini gösterir. Eğer ikiniz de aynı anda zirveye ulaşırsanız, hamilelik ihtimali artar. Eğer sizden çok erken ya da geç orgazm oluyorsa sperminizi değil, maddi ve manevi desteğinizi istiyor demektir. Sevgili kocalar, lütfen kendinizi biraz sonra duyacağınız bilimsel bir gerçeğe hazırlayın. Oturdunuz mu? Başlıyorum: Eşlerini aldatan kadınların sevgilileri ile yaşadıkları orgazmları, kocaları ile yaşadıklarının yaklaşık üç katı daha fazla sperm toplar.

128

Belki bu, kendisine ne kadar güvenirseniz güvenin, eşinizi üç gün boyunca görmediğiniz zaman bir araya geldiğinizde neden normalden üç kat fazla sperm salgıladığınızı açıklıyordur. Kocalarla seksin öncelikli işlevi duygusal bağı korumaktır. Gizli aşıklarla seks ise öncelikli olarak genlere, ikincil olarak da olası bir koca değişikliğinde kurulacak olan yeni bağa hizmet eder. Sevgili kocalar, tam şu noktada okumayı bırakıp karınıza paranoyak ve ters bir şekilde bakmanın tam zamanı... Döndünüz mü? Güzel. Paniğe gerek yok. Kadınlar monogami taraftarıdır çünkü kendilerini özel hissetmek isterler. Kadının orgazm oranı, monogam bir ilişki içindeyken açık ilişkilerdekine kıyasla iki kat, kocası ile birlikteyken bekâr günlerine kıyasla 4 – 5 kat artar. Bununla birlikte, kadınlar yumurtlama dönemindeyken eşlerini aldatma olasılıkları bir miktar daha fazladır ve orgazmları bu alçak spermleri evli spermlere göre biraz daha kayırır. Yani Orgazmetre’ye bakılırsa, kadınlar kendilerini özel hissetmediklerinde az, monogam ilişki içindeyken daha fazla, evli iken daha da fazla orgazmik hale gelirler, yine de en verimli (çocuğa dönüşme açısından) orgazmlar zina halindeyken yaşanır. Unutmayın, bir kadının ne kadar sık orgazm olabildiği ile ne sıklıkla seks yapmayı istediği mutlaka birbiri ile bağlantılı değildir. Bazı kadınlar evlenmeden önce, evlilikten sonra olduğundan daha fazla seks isterken bazıları yaş 50’ye yaklaşırken en istekli dönemlerini geçirirler. Fakat bir kadının gününe ve yaşına göre seks isteğinde meydana gelen değişiklikler ciltleri dolduracak dev bir hikayedir. Oysa bir erkeğin yaşamı boyunca seks gücünde meydana gelen değişikliği 3 satırlık bir haiku17 ile özetleyebiliriz: 35’imden önce, Pipim benden önce uyanırdı. Şimdi geç kalkar oldu.

17 Ç.N. Üçlü dizeler halinde yazılan Japon lirik şiiri.

129

Sperm rekabetinde, kadınların giysi seçiminde ve orgazmlarının zamanlamasında belirleyici olan şey, bunların bilinçli kararlar ile şekillenmiyor oluşlarıdır. Kendiliklerinden oluverirler. Bir kocanın spermleri, aldatıldığını bilmese de rakibin spermlerini alt edebilmek için artabilir. Dişiler kendilerini daha seksi gösterecek kıyafetler seçtiklerinde amaçları tam da yumurtlama dönemlerinde bir yabancıdan hamile kalmak değildir, sadece o gün kendilerini öyle hissederler. Kadınların neden bazen orgazm olup bazen olmadıklarını merak ederiz ve hepimiz değişik başarı oranları ile bunu kontrol etmeye çalışırız. Yine de olay aslında bize fazla bağlı değildir. İş genlerimizin üreme planına geldiğinde, bilinçli seçimlermiş gibi görünen birçok hareketimiz aslında biyolojinin kukla iplerinin marifetidir. Erkeklerin de orgazm olmamaya çalışmak konusunda benzer problemleri vardır. Erkeklerin memeli beyinlerinin planı şöyledir: “Eş bağını muhafaza etmek lazım. Bunun için birlikte olduğun kadına daha fazla zevk verebilmen gerek. Biraz daha dayan!” Sürüngen orgazmının planı ise şu: “Eş bağı meş bağı, sal spermi gitsin.” Erkek orgazmı, doğada derin ilişkilerden çok daha uzun süredir varolan bir sperm dağıtma yöntemidir. Erkek orgazmı ile kadın orgazmı arasındaki gerilim, erkeğin bağlanma korkusu ile kadının yatacağı insanı seçmekteki tedbir ve dikkat arasındaki gerilime eşit olmalıdır. Bu yüzden bazı kadınlar orgazm olabilmek için konsantre olmalı, bazı erkeklerse konsantrasyonlarını bozmalıdırlar. Benim metodum seks sırasında bildiğim her beyzbolcunun vuruş istatistiklerini düşünmek. Bir erkek seks sırasında ne yaptığının bilincine vardığı anda işi bitmiştir. Yani seksten zevk alabilmek için seksi düşünmememiz gerekiyor. Bu stratejiyi ilişkinin kendisi için de uyguladığımız zaman bizi suçlayabilir misiniz? Bir erkeğin bağlanma korkusunu yenebilmesi ve bir kadınla kalıcı ilişkiye girebilmesi için, bağlandığını değil hâlâ özgür olduğunu düşünmesi gerekir. (Hanımlar, bu kıyağımı da unutmayın ve eşinizi erkek arkadaşları ile poker oynamaya göndermemezlik etmeyin.)

130

Şimdi içgüdülerimizin neden kendilerini mantıklı beynimizden akıllı sandıklarını biliyoruz: Daha uzun süredir etrafta varlar. Geko kertenkeleleri bile atalarının yaşadığı ortamda şekillenmiş cinsel çekimler yaşarlar, ne yaptıklarının farkında bile olmadan eş bulurlar, çiftleşirler ve çocuk yetiştirirler. Ne yapıyorlarsa yapmak istedikleri için yaparlar, düşünüp taşınıp doğru yolun bu olduğuna karar verdikleri için değil. Bizim çiftleşme davranışlarımız da, mütemadiyen hesaplamalar yapan neokorteksimizden çok daha önce evrilmiştir. Bunu söylemesi zor ama temel içgüdülerimiz hayatta kalma konusunda yüksek fikirlerimizden çok daha uzun zamandır başarıyla iş görüyorlar. Aşık bir kadın arkadaşım var. Bir biyokimya dahisi. Bilim testlerinde en yüksek puanları alır. Süper zeki bir kadın; yani size işinden bahsetse tek kelimesini bile anlamazsınız. Ama gelin görün ki sevgilisinden bahsederken “Sandviçine hardalı nasıl sürdüğünü gördün mü? Ay hardal diyorum. Tam ona göre yani!”gibi cümleler kurabiliyor. İşte bu orgazm konuşması. Aşıklar dahi de olsalar aptal aptal davranabilirler, çünkü tam kendilerininkini tamamlayacak bir bağışıklık sisteminin kokusunu almışlardır. Sürüngen beyinleri karşılarındakilerin ruh eşleri olduğuna inanmıştır, insan neokorteksleri ise bu kararı rasyonalize edebilmek için hardalı romantik bulmaya başlar. Genleriniz artık üremenize karar verdiğinde en son istedikleri şey sağlıklı düşünebilmenizdir. Neokorteksinizin esas görevi, birlikte bebek yapmak istemeyeceğiniz insanlarla aranızda sosyal stratejiler geliştirmenizi sağlamaktır. Eğer burnunuz size mahallenin delisi ile bağışıklık sisteminizin mükemmel bir uyum içinde olduğunu söylüyorsa genleriniz o adam ile yatmanın sosyal intihar olacağını fark etmemenizi sağlamaya çalışır. Aşkın amacı sizi tutkulu, içgüdüsel ve aptal kılmaktır. Aşık olduğunuzda kendinizi çok iyi hissetmenizin sebebi budur. Kertenkelelerin aşık olmadığına dikkat edin. İhtiyaçları yoktur ki! Zaten aptaldırlar. Kadın ve erkeklerin çiftleşme stratejilerine şöyle bakmalıyız: Bir şeyleri genlerimizi yaymak istediğimiz için yapmıyoruz. Bir şeyleri yapmak istiyoruz, çünkü bu aksiyonlar atalarımızın genlerini yaymaya

131

yarıyor. Dişiler bilinçli olarak bir erkeğin kaynaklarını, diğerinin genetik materyalini elde etmek için strateji geliştiriyor değiller. Biyoloji, dişilerin duygularını optimum sperm ve optimum yuva sağlayacak şekilde şekillendirmiş. İki üreme hedefi, yani doğurmak ve yetiştirmek, iki davranış stratejisi gerektiriyor. Eğer hem kaynak hem gen aynı erkekte geliyorsa sorun yok. Gelmiyorsa, fanteziler kurulmaya başlıyor. Arzularımızın nereden kaynaklandığı bilmek ne yazık ki onları haklı çıkarmaya yetmiyor. Doğal seleksiyonun yapılandırdığı cinayet dürtüsünü haklı kılacak bir biyolojik açıklama yoktur. Bir aksiyonun atalarımız tarafından çoğalmaya hizmet edecek biçimde kullanılması, onun ahlaki olarak doğru olduğu anlamına gelmez. Doğal olan illa ki her zaman iyi değildir. Hastalık da doğaldır. Cinayet, tecavüz, yalan ve zina; sevgi, merhamet, güven ve bağlılık kadar doğaldır. Hem ahlak hem ahlaksızlık genlere hizmet eder. Darwinci seleksiyon bize aşktan cinayete uzanan bir palet vermiş. Hangisini seçmemiz gerektiğini söylememiş. Berberdeki şampuancı çocuk bahşişini bekliyor. Sürüngen beyniniz parayı verirken biraz şuh davranıp flört etmeye niyetli. İnsan neokorteksiniz ise içgüdülerinize ket vurup değerli eş bağınızı riske atmamanız konusunda sizi uyarıyor. Bayanlar, çeşit çeşit bedava gen kapınızda bekliyorlar. Kocanızın testislerinin boyutu, büyük annelerinizden bazılarının aldatma stratejisinin altından başarı ile kalktığını söylüyor. Kadın ve erkeklerin ortalama boyut oranı, büyük babalarınızdan bazılarının diğer erkekleri öldürdüğünü ya da öldürmekten beter ettiğini anlatıyor. Orgazmınızın şiddeti bazen hafif meşrepliğin, kalbinizin aşk ile güp güp atan sesi ise bazen sadakatin işe yaradığının göstergesi. Hangisini seçeceksiniz?

132

24.

KLİTORİSİ BULMAK NEDEN ZORDUR?

Sanmıyorum ki “Hayatımda hiç orgazm olmadım ve penisim nerede bilmiyorum” diyerek seks terapistine giden bir erkek olsun. Neden Homo sapiens dişilerinin klitorisleri saklı bir yerdedir? O kadar gizlidirler ki bazı kadınlar kendileri bile bulamaz. Doğa ana kadınlara neden bu zorluğu çıkarmıştır? Şu biyoloji bulmacasını karşınıza alın: Penis ve erkek orgazmı. İkisi de üreme için çok önemli. Penisi bulmak kolay, erkeklerin orgazm olması çocuk oyuncağı. Klitoris ve kadın orgazmı. Üreme anlamında önemli olmasalardı evrilmiş olmazlardı. Yine de klitoris bir nevi Loch Ness Canavarı gibi: Hakkında efsaneler, bazı belirsiz fotoğraflar var, bazı araştırmacılar görür gibi olduklarını iddia ediyor ama yine de bulmak şansa kalmış. Üstelik bir kez bulmanız, bundan sonra hep bulacağınız anlamına da gelmiyor. Dişileri orgazma ulaştırabilmek bir nevi Nirvana’ya ulaşabilmekle eş değer. Jenital organları gizlemek aslında fena fikir değildir. Afrika yırtıcılarının çoğunun penisleri ve testisleri aile mücevherleri gibi küçücük ve gizlidirler. Hayvanın düşmanlar tarafından erişilmesi en güç yerinde, altında ve arkasında gizlenirler. Oysa dik duran Homo sapiens erkeğinin gösterişli penisi oldukça görünür bir yerde. Hatta ilgiyi daha çok çeksin diye çevresine bir tutam kıl bile serpiştirilmiş. Tam bir sırtlanın rahatça ulaşıp ısırabileceği yükseklikte seyrediyor. Aynen tavus kuşunun kuyruğu gibi sanki etrafa

133

meydan okuyor: “Hey yırtıcılar! Kolaysa gelin de ısırın!” Peki neden Homo sapiens erkeğinin kıymetli üreme organı böyle çayıra karşı, rüzgarda sallanır vaziyette? Nedenini bize biyoloji söylüyor: Çünkü kadınlar onu seviyor. Dişi tavus kuşunun erkeğin kuyruğunu biçimlendirmesi gibi, kadınların seçimi de erkek penisini şekillendirmiştir. Dişilerin karşı cinste çekici buldukları ne varsa, o özellikler önünde durulamaz şekilde gelişir. Ben de birlikte olduğum kadının orgazm olmasından hoşlanırım. O halde erkeklerin seçimleri neden kadınların klitorisinin daha görünür bir yerde olmasını sağlamadı? Cevapları psikolojide aramayın. Erkekler klitorisi bulmak konusunda o kadar çaresiz durumda ki, Sigmund Freud, ki kendisinin akıllı bir erkek olduğunu herkes kabul eder, vajinal orgazmın klitoris orgazmına göre daha üstün olduğuna dair bir teori geliştirmiş. Bayan Freud için ne üzücü bir durum. Cevap için kadınlardan da hayır beklemeyin. Kadınları yıllardır sorguluyorum, bir yere varabilmiş değilim. Bu sorular kız arkadaşlarımı rahatsız ediyor, otobüste karşılaştığım kadınların ise kafama çanta ile vurmalarına sebep oluyor. Bilimsel bir araştırma yapmak hiç kolay iş değil, söyleyeyim. Klitorisin ne olduğu, nerede olduğu ve nasıl çalıştığını anlamadan önce gerçekten akademik araştırma yapmak zorunda kaldım. The Hite Report18 sağolsun. Bu hiç adil değil. Kadınlar benim penisimi bulmak için anatomi haritaları üzerinde çalışmak zorunda kalmıyor. Sinemadan ve akşam yemeğinden sonra, Oprah’yı çok severmiş gibi yaptığım kanepe muhabbeti boyunca vajinal bir labirentin kıvrımları arasında klitorisi bulmaya çalışacağım zamanın yaklaşıyor olduğunu bilmek kadar gerici bir şey yok. Bir de “G-noktası” denilen, bulması olanaksız bir zevk odağı var. Buna neden “G-noktası” dendiğini biliyor musunuz? Çünkü onu bulana kadar A’dan F’ye, H’den Z’ye tüm noktaları taramak zorundasınız. Şöyle tarif edeyim: 7 cm kadar içeri girin, dümdüz yukarı çıkın. Belki de erkeklerin yön bulmada kadınlardan daha 18 Ç.N. Feminist yazar Shere Hite’ın kadın cinselliği hakkında yazdığı 1976 tarihli kitap.

134

becerikli olmasının nedeni G-noktasını bulmaya çalışmalarıdır. Kadınlara zevk veren noktaların yerleri neden bu kadar gizli? Bu büyük gizemi çözebilmek için başvuracağınız tek bir guru var: amatör bir erkek biyolog. Hazır mıyız? İşte geliyor... Homo sapiens dişisinin zevk noktalarının gizliliği tamamen bizimle alakalıdır beyler. Gizli klitorisin fonksiyonu, erkeğin ne kadar iyi bir aşık olduğunu değerlendirmektir. Konuya dişi genlerinin perspektifinden bakın. Eğer klitoris penis gibi açıkta asılı olsaydı, bulması ve uyarması gayet kolay olurdu ve penis gibi sahibini cinsel ilişki peşinde koşmaya daha bir meyilli kılardı. Oysa dişiler ruh ve beden olarak daha seçici olacak şekilde tasarlanmışlardır. Dişilerin aldığı cinsel zevk bir emeğin karşılığıdır. Doğa ana klitorisi bulması zor bir yere koyarak dişilerin en baştan çıkarıcı adamı seçmelerini garanti altına almıştır. Öncelikle, bu durum “seksi oğul stratejisi”ne destek sağlar. En iyi sevgililerle çiftleşen dişiler, kadınlara en çok zevk verecek ve daha çok kadını baştan çıkararak daha çok aşık geni aktaracak oğulları dünyaya getirirler. Yani bir kadın kendine eş seçtiğinde, geleceğin kadınları için de bir şeyler yapmış olur. Bu durumun ayrıca “eş bağı stratejisi”ne de faydası vardır. Seks bebek yapmaya, seksilik ise bebeği büyütmeye yarar. Yumurtlama döneminin, klitorisin ve erkekler tarafından bir türlü çözülemeyen kadın duygularının gizemi, bulmaca tutkunu Homo sapiens erkeklerini baştan çıkarır ve bebeğin bakılıp ihtiyaçlarının karşılandığı süre boyunca hazır, nazır ve kadının bir dediğini iki etmez halde olmalarını sağlar. Kadınların baştan çıkarılması zor varlıklar olması erkeklerin bağlılık ve önsezi geliştirmelerine yardımcı olur. İşte bu nedenle kadınlar ön sevişmeye daha bir istekli, sekse daha bir tereddütlü yaklaşırken erkekler kendilerine eziyet edildiğinden şikayet ederler. Dişi duyguları erkeklerin kadınlara zevk verme yeteneğini, bebeklerine kaynak, şefkat ve koruma sağlama istekliliğini test edecek şekilde biçimlenmiştir. Kadınlar erkeğin çaba harcadığını, kendileri için uğraştığını, onlara yumuşak ve şefkatle yaklaştığını

135

görmek isterler, ama doğru anda doğru hırçınlığa, kadınını “alan”, “kavrayan”, bazen duvarlara çarpan bir stile de itiraz etmezler. Ne de olsa bu tuttuğunu koparan bir erkeğin göstergesidir. Bu, yerine getirilmesi zor bir görevdir. Kadın vücudu, erkeğin kendisine zevk veren genler ile iyi babalık genlerini bir arada taşıdığını test etmek ister. Zaten erkeklerin tüm fonsiyonu bu değil midir? Penis Prensibi’ni anlamak kolaydır: Penisler bolca sperm üretir ve kadınlar onları sever. Dolayısıyla cinsel seçim baskısı onları daha büyütür ve dikkat çekici hale getirir. Klitoris Prensibi’ni anlamak biraz daha çaba gerektirir: Klitorisler bu bol miktardaki spermi nadide yumurtaların olduğu yere doğru çekecek orgazmları üretir. Kendisi için rekabete girecek bol miktarda spermin varlığı, nadide yumurtalar için önemlidir. Dolayısıyla seçim baskısı onları küçük, gizli ve erkekler için cezbedici halde tutar. En yakınınızdaki ereksiyon halindeki penise bir bakın. Eğer doğurgan bir dişi iseniz yakınlarda muhakkak bir tane vardır. Pek karmaşık bir şeye benzemiyor değil mi? Erkeklerin görevi ancak kadınların karmaşıklaştırdığı kadar karmaşıktır. Çocukluk dönemleri uzun ise, doğa ana yumurta yapıcıların biraz anlaşılması zor varlıklar olmasını istemiş demektir. Bu gizem sürdükçe dişiler erkekleri daha çok çalıştırır, daha hassas ve ilgili babalar haline gelmelerini sağlar. Gizemli kadın seksidir. Bu nedenle kadınlar erkekleri hem iyi hem kötü anlamda delirtirler. Yumurta yapıcının derdi anlaşılmak değildir. Klitoris ve dişi psikolojisi ulaşılmaz olmak, biraz kafa karıştırmak üzere şekillenmiştir ki erkekler bu seksilik üzerinden bağ kursunlar, mümkünse aşık olsunlar, bebeği büyütmek üzere etrafta bulunsunlar. Bizim türümüzde, dişilerin seçimi erkekleri kadınların duygularını sezmeye çabalayacak şekilde evriltmiştir. Dudak mı büktünüz hanımlar? Dua edin babun değilsiniz. Erkek babunlar zamanlarını hiç de dişileri anlamaya çalışarak geçirmezler. Kavga etmeyi babalık yapmaya tercih ederler. Homo sapiens erkeklerinin empati yetenekleri kadınların standartlarına göre yerlerde sürünüyor olabilir ama babunların yanında hepimiz birer aziz sayılırız. Pek çok erkek Homo sapiens üyesi eşleri hamileyken kilo alır,

136

onlarla birlikte sabah bulantıları geçirir. Bu hanım evladı davranışlar sizin eş seçimleriniz sonucu evrilmiştir hanımlar. Homo sapiens dişilerine kalsa kapıyı çalmadan hiç kimse değerli mabetlerine adım atamaz. Homo sapiens dişilerinin ulaşabildiği zevkin büyüklüğü Pleistosen savanasında kadınların seçimlerinin ne kadar önemli olduğunu gösterir. Buna ilişkin başka kanıtlar da vardır: Penisin münasebetsiz büyüklüğü, erkeklerle kadınların vücutları arasındaki oran farkı, küçük köpek dişleri, iki cinsin beyinlerinin benzerliği, erkeklerin kadınlara ve evlatlarına karşı geliştirdiği bağlılık; hepsi de dişi seçimlerinin evrimsel gücüne bağlıdır. Hominidler arasında kaçırma vakasından çok flörtleşme yaşanır. Aşka tecavüzden daha sık rastlanır. Seksi serserilerden çok iyi babalar vardır. Erkeklerin kadınlara cinsel zevk vermesinin insan evrimine, kadınların daha az vahşi ve daha evcil erkekleri seçmesinin uysal erkeklerin evrimine katkısı büyüktür. Ateşli seks. Barış. Romantik aşk. Hepsini bulunması zor klitorise, yumurtlamaya ve kadınların erkekler için hâlâ bir sır olan duygularına borçluyuz. Evet, durum bu ve biz erkekler bununla yaşamak zorundayız. Fakat daha da derin bir gizem ile karşı karşıyayız: Neden klitoris kelimesinin farklı bir çoğulu var?19 İnsan hangi durumda “Evet hanımlar, şimdi klitorisleri şu tarafa alalım” gibi bir cümle kurmak zorunda kalır ki? Ben şahsen bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Bu özel çoğul kelime bir kadının eseri ise, neden benim etrafımda hiç kullanılmıyor? Eğer bir erkeğin icadı ise bu erkek kimdir ve bana ders verir mi? Konu seks olunca akla pek çok dil bilim gizemi geliyor. Bir tanesini amatör biyolog arkadaşım George Carlin’in bir sunumunda dinlemiştim. Onlarca yıllık antropoloji ve sözlük çalışmasından sonra Carlin erkeklerin mastürbasyon prosedürü için kullandıkları argo terimlerin bir listesini çıkarmıştı. Dinleyiciler büyük bir bilimsel merakla 20 dakika boyunca listedeki terimleri dinledikten sonra 19 Ç.N. İngilizcede klitoris (clitoris) kelimesinin çoğulu normalde olduğu gibi kelimenin sonuna ‘s’ eki getirilerek değil, özel bir şekilde ‘clitorides’ olarak kullanılır. Yani kelimenin çoğulu için özel bir durum uygulanmıştır.

137

arkadaşım sadece sıkıldıkları için durmak zorunda kaldı. Ardından sıra kadınların martürbasyon deyişlerine geldi. Sadece iki tane bulabilmişti. Bir tanesi “çorba yapmak” idi. Carlin bu konuyu çok iyi araştırdığını, eğer üçüncü bir deyiş bulabilen olursa öğrenmeyi çok istediğini söyledi. Bu durum kadınların gizemliliğine ve erkeklerin teşhirciliğine mi bağlı dersiniz? Bu çok daha detaylı başka bir araştırmanın konusu. Nietzsche “Kadınlar için erkek araç, çocuk sonuçtur” derken sanki bizimle dalga geçiyordu. Elbette Nietzsche’yi bu konuda uzman kabul edebileceğimizden emin değilim. Genelevde kaptığı frengi yüzünden delirerek ölmüş bir adamdan bahsediyoruz nihayetinde. Onun gibi zekası yüksek bir filozofun genelevde ne işi olduğunu düşünüyor insan. Kadınların seks için ona para ödemesi gerekmez miydi?

138

25.

FAHİŞE PENGUENLER GEÇİDİ

Erkek hominidler bol bol sperm üretiyor ve hamile kalmıyor oluşlarını, dişi hominidler ise nadide yumurtaları için erkeklerin kıyasıya rekabet halinde oluşlarını kendi avantajları haline getirmişlerdir. Eğer bir rahminiz ve memeleriniz varsa bu sizin için bir dezavantajdır. Ama spermler değersiz, yumurtalar kıymetli ise ve siz de yumurtaları taşıyan tarafsanız bu da size avantaj sağlar. Dişiler kırılgandırlar ama bunun karşılığında erkeklerin istediği bir şeye, dolayısıyla pazarlık avantajına sahiptirler. Fahişe penguenleri ele alalım. Erkek Adelie penguenleri seks karşılığında çakıl taşları ile ödeme yaparlar. Hiç gülmeyin. Penguenler de Homo sapiens dişilerinin renkli kağıtlar karşılığı seks yaptığını görseler gülerlerdi. Taşlar Adelie penguenleri için değerli bir menkuldür. Bu kuşlar çamur içinde çiftleşirler. Çamurlu ortam, çocuk yetiştirmek için pek kolaylık sağlamaz. Dişiler, karlı kutuplarda az bulunan taşları kullanarak yuvalarını üzerine kuracak yüksek ve kuru platformlar inşa ederler. Dişilerin kaynak ihtiyacı olduğunda erkeklere ne olduğunu biliyoruz. Erkekler taşlar için kavga eder, onları çalar, biriktirir ve dişilere gösteriş yapmak için kullanırlar. Dişiler iyi taş tedarikçileri ile eş bağı kurarlar. Erkek penguenler yuvaya getirmek için taş kazanmak üzere işe giderler. Penguenlerin takım elbise giymiş gibi görünmelerinin nedeni bu olsa gerek.

139

Fakat bazen dişi penguen kocasının görmediği bir anda yuvadan sıyrılır ve eski yöntemlerle fazladan taş kazanmaya koyulur. Ancak penguenlerin yapabileceği şekilde göbeğinin üzerinde kayarak ilerler ve bekâr bir erkek penguenin taşlı yuvasına ulaşır. Yuvayı dişi kuş yaptığı için, tüm bekâr erkeklerinki gibi bu ev de yuvadan çok bir taş yığınından ibarettir. Dişi penguen başını eğer ve erkeğe cilveli bir şekilde yan yan bakar. Eğer karşıdaki de buna heyecanlanmış erkeklerin o evrensel bön bakışıyla karşılık verirse içeri süzülür, sırtüstü uzanır ve yüzgeçlerini iki yana açar. Biyologlar bu hareketin penguen erkeğini sekse davet anlamına geldiğinden emin olacak kadar veri toplamış durumdadırlar. Bu alışverişten erkek seks, dişi de bir taş elde etmiş olur. İşten eve dönen koca, yuvadaki fazladan taşı ve karısının yorgunluğunu fark etmez bile. Dişinin şansına, penguenlerde yüz ifadesi namına değişen pek bir şey de yoktur. 1980’lerde, İngiliz ve Fransızlar üzerinde, yaşamları boyunca kaç tane karşı cins üyesi ile seks yapmış olduklarına dair bir ölçüm yapıldı. İngiltere’de erkeklerin ortalaması 10, kadınların ortalaması 3,5 çıktı. Fransa’daki sonuç erkeklerde 11, kadınlarda yine 3,5 idi. Bu doğru olamazdı, çünkü erkek ve kadınların heteroseksüel seks ilişkisi için birbirlerine ihtiyacı vardı. Ortalamanın aynı olması gerekmez miydi? Üstelik erkeklerin %1’i 100’den fazla partneri olduğunu söylemişti. Herkes yalancı mıydı? Avrupa’daki bu ölçümde fahişelik kurumu göz önüne alınmamıştı. ABD’de her 5000 kadından biri fahişelik yapıyor. Fahişeler yılda kabaca 600 müşteri ile birlikte olur. Ama çok çalışkanları, inanılması güç olsa da bu sayıyı yılda 10.000 müşteriye kadar çıkarabiliyor ve bu da günde 30 müşteriye karşılık geliyor. Bu da, ABD’deki her 10.000 kadından ikisinin fahişelerle seks yapan erkeklerin çoğu ile ilişkiye girdiğini gösteriyor. Amerika’daki fahişelik rakamları ile Avrupa’daki partner araştırmasındaki sonuçları bir araya getirdiğimizde erkek ve kadınların ortalamaları mucizevi bir şekilde eşitleniyor. Pek çok kadın yaşamları boyunca ortalama 3,5 partnerden bahsederken, çok küçük bir oran yılda 1000 kişi ile birlikte oluyor. Çıkardığımız sonuç ne mi? Yılda 100’den fazla kadınla yatıyorum diyen Don Juan’ların çoğu

140

bunun için para ödüyor. Tüm kültürlerde Homo sapiens erkekleri seks için kadınlardan daha fazla para öder. Cinsel ilişki için para ödeyen kadın azınlık ise fahişeleri ile bir şekilde daha derin bir ilişki kurarlar. Ölçümlere göre ortada daha fazla konuşma, daha fazla birlikte geçirilen zaman, paylaşılan özel yaşam ve sarılıp koklaşma vardır. Görüştüğüm bir erkek fahişe, pek çok kadının sadece kendilerini dinlemesi için yüzlerce dolar ödediğini anlattı. Erkekler ise bu parayı karşılarındaki konuşmasın diye veriyor. Bol miktarda sperm üreten taraf da, az bulunur yumurtaları üreten taraf da olsanız doğal seleksiyon arzularınızı buna göre şekillendiriyor. Genel olarak (ama evrensel olarak değil), dişiler seks ile duygusal bağı birbirinden ayırmada pek başarılı değilken, erkekler hem duygusal bağ eşliğinde seksten hem de tek kelime edilmeden yapılan seksten zevk alabiliyorlar. Bunun yanında bazı erkekler bir gecelik aşk seansından sonra kendilerini yalnız hissettiklerini, birçoğu ise duygusal olarak bağlı oldukları biri ile yapılan seks ile herhangi biri ile yapılan seksi bağımsız iki farklı deneyim olarak gördüklerini söylemiştir. Bazı kadınlar yabancılar ile seks yapmaktan zevk aldıklarını, fakat çok daha fazlası böyle bir tecrübeden sonra kendilerini “kirli” ve “kullanılmış” hissettiklerini söylemiştir. Unutmayın hanımlar, beyefendinin duygusuz, gelişigüzel seks yapabilmesinin nedeni spermlerinin değersiz olmasıdır. Doğa ana kadınlara seks ile ilgili çok daha derin hisler bahsetmiştir, çünkü yumurtaları çok değerlidir. Dişilerin duyguları, yumurtalarını korumak üzere, erkeklerin duyguları ise ortalığa bedava sperm saçmak üzere evrilmiştir. Yine de endişe etmeyin. Doğa ana bu haksızlık karşılığında erkekleri üreme çıkarlarını koruma konusunda yoğun ve vahşi duygularla donatarak lanetlemiştir. Ne demek istediğimi anlamak için sevgilinizin en yakın arkadaşıyla yatmayı deneyebilirsiniz.

141

26.

ÖZGÜR SEKS SAVAŞ SEBEBİDİR

Eskiden tek eşliliğe karşı, “hayatını yaşa” felsefesini güden California gençlerinden biriydim. Baba George Bush bize “jakuzi cemaati” derdi. İdeallerimin peşindeydim; seks özgür olmalıydı, sınırsız olmalıydı. Sahiplenici bir tutku olamazdı, kendi doğasına zıttı. Bu pornovari dönem süresince alfa goriller gibi yaşadım. Vejetaryendim hatta. Temel bir ilişkim vardı ve kız arkadaşım haremin diğer üyeleri ile yatmama bir şey demiyordu. Demediği gibi, tüm detayları dinlemeye de meraklıydı. Ama bizimle ilgili detayları bir başka kadınla paylaştığımı duyunca mutfakta tabaklar uçuştu ve ancak bir dişi şempanzenin çıkarabileceğini sandığım tizlikte çığlıklar savurdu. Onu biraz küçümsemiştim doğrusu. Sorun neydi ki? Sahiplenmenin ilkellik olduğunu bilmiyor muydu? Cinsel yakınlığı kısıtlamamak gerektiğini, benim sahibim olmadığını bilmesi gerekmiyor muydu? Ben onun benim erkek arkadaşlarımla samimi olmasına bir şey diyor muydum? Onu seviyordum, tabii ki onun daha fazla aşk yaşamasına da taraftar olurdum. Bizim yaşadıklarımızı başkasına anlatması da umurumda olmazdı. Kahramanlıklarım hakkında atıp tutmakta serbestti. Biz idealistler barış ve denge çemberini genişletmekten sorumluyduk, erkek arkadaşlarım da bunun dışında kalmamalıydı. Bu durum sevgilim gerçekten arkadaşlarımdan biriyle yattığında değişti. Seks yaptığı hipi arkadaşımın kafasına bir sopa indirecektim,

142

çaresi yoktu. Hemen kendisi ile ön bahçesinde yüzleştik. Köpek dişlerimi gösteriyor, göğsümü olabildiğince öne çıkarıyordum. Baykuş gibi öttük, birbirimizi iki dürttük, ayaklarımızı yere sertçe vurduk ve birbirimizin at kuyruklarını çekiştirdik. Yeni çağ döneminin hassas erkeklerinin çarpışması işte bu kadar oluyordu. Jakuzi cemaatimiz, ideallerimizi aşk ve barıştan savaş ve nefrete dönüştürmüştü. En edepsiz sırlar olabildiğince ortaya dökülüyordu. Hipi kızlar birbirlerinin boncuk kolyelerini çekiştirip birbirlerini boğazlamaya çalışıyordu. Aşk çocuklarına babalık eden hipi erkekler iş adamı olmuş, takım elbiselere bürünmüştü. Komünizm çemberinden çıkmıştık. Çember kendini yok etmişti. Seks ve cinsel yakınlık evrenin bizi mutlu etmek için bedava verdiği bir hediye değildir. Seks ve cinsel yakınlık Pleistosen savanasında süren ölüm kalım rekabetinin biçimlendirdiği pahalı bir sorumluluktur, hormon bezlerimiz ürememize karşı ortaya çıkan tehditleri yakalayacak birer bubi tuzağıdır. Uzun çocukluk dönemine sahip olan maymunlar eşlerini sahiplenirler. Eğer birine karşı kayıtsız iseniz salarsınız gider. Eğer birini seviyorsanız onu sahiplenmek istersiniz. Kıskanç erkekler, hoşgörülü erkeklerden daha fazla çocuk sahibi olmuştur. Boynuzlanmaktan nefret eden, eşleriyle birlikte olan erkekleri öldüren erkekler, eşlerinin başka erkeklerden sperm bağışı almasına ses çıkarmayan erkeklerden daha fazla gen aktarımı yapmıştır. Kıskançlık, ihtiyat ya da şiddeti getirir. Eğer bizim türümüz için bu geçerli olmasaydı, erkekler ve kadınların boyutları farklı olmazdı, erkeklerde hırs içgüdüsü bulunmazdı, kadınlar hırslı erkeklere karşı bir çekim hissetmezdi. Dünya çapında en yaygın cinayet sebebi erkeğin namus ve gururunu aşağılama da olmazdı. Erkeğin onurunu halk içinde aşağılamak onun statüsünü dibe vurdurmak demektir ve statü Pleistosen erkeğinin seks yapmasını sağlayan şeydir. Erkekler bu hakareti kabul etmektense bazen ölmeyi yeğlerler. Amerikalı ünlü kriminolog Marvin Wolfgang, Philadelphia’da cinayetten hüküm giymiş mahkumlarla yaptığı görüşmelerde 12 cinayet sebebi listelemiş ve %40’ının “aşağılama, lanetleme, itip kakma gibi sudan münakaşalar” olduğunu ortaya

143

koymuştur. İçinizdeki mağara adamını sakinleştirin bir. Erkeğin kafası yoldan geçen bir kadının kalçasına bakmak için çevrildiğinde, maço tarafına dokunan bir laf karşısında sinirleri tepesine çıktığında, ilkel beyni devreye girmiş demektir; haremini her gün genişlettiği ve erkekler arasındaki hiyerarşinin ölüm kalım meselesi olduğu günleri hatırlamıştır. Yersiz gurur ve önüne gelenle yatıp kalkmak, sadece modern toplumlarda aptallık olarak algılanır. Atalarımızın bir kahve için buluşup sohbet etmediği o eski günlerde durum tam tersiydi. Sosyalleşme ve dilin oluşması ile şekillenen neokortekslerimiz, ilkel sürüngen beynimizin üzerine eklenen ince bir katman sadece. Neokorteksin amacı, sosyal kontekst içinde yapılan uzun vadeli planları kontrol etmek. Akılcılığın amacı ise içgüdülere hizmet etmek. İçgüdüler olmadan, akılcılığın da bir anlamı yok. Microsoft genel müdürü Steve Ballmer’ın internette dolaşan bir filmi var. Astlarına yönelik bir konuşma yapıyor. Videonun başlığı “Maymun Çocuk20” . Bizden daha yüksek statüde olan insanlara karşı taşıdığımız kıskançlık içgüdüsü yüzünden zengin ve ünlü insanları aşağılamaktan zevk alırız, o nedenle Ballmer’ın çok da hakkını yemeyelim. Neyse; Ballmer, çalışanları Microsoft’u ilerletmek anlamında motive etmek amacıyla eğlendirici bir konuşma yapıyor. Ama eğer filmi sesini kapatarak izlerseniz bir alfa maymunun davranışlarını görüyorsunuz. Ballmer sahnede kollarını sallayarak dolaşıyor, maymunu andıran yüz ifadeleri sergiliyor. Dil ve analizden sorumlu neokorteksi ilham verici bir konuşma yaparken, beden dili ilkel limbik sisteminin etkisinde kalmış, “Ben bir alfa erkeğim! İstediğim her dişiyi elde ederim! Hu hu hu! Ha ha ha!” nidaları atıyor. Bunu kesinlikle yapmamış olduğumdan eminim. Benim birkaç eş sahibi olmaya hakkım varken kız arkadaşımın neden saflığını koruması gerektiği konusunda sıkı bir argümanım vardı. Onu kıskandığımdan değil, sadece seks yapmadan önce bana haber vermediğinden (ki bu da yalan söylemekle aynı şeydir) sorun çıkarmıştım. Bu, algılamak için 20 Ç.N. Ballmer’ın söz konusu videosunu şu adresten izleyebilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=z50De8pExiQ

144

büyük bir beyin gerektiren felsefi bir sorundu. Kız arkadaşıma daha fazla Foucault okumasını önerdim. Deli danalar gibi elimdeki çatalı sallayarak dönüyor oluşumu bana hatırlatması, beklediğim felsefi derinliğe işaret etmiyordu. Hipi yoldaşım da ideolojime ihanet etmişti. Yapılacak en akılcı şey onun kafasını kırmak ve kız arkadaşımı da çarşafa sokmaktı. Kendi iyiliği için yani. Bunu neden anlayamıyordu hayret. Çapkın marmoset maymunlarının tek eşli erkek marmosetlerden daha fazla çocuğu hayatta kalmıştır, çünkü ortalığa daha fazla sperm yaymışlardır. Ama serseri erkeklerle birlikte olan dişi marmosetlerin, tek eşli erkeklerle birlikte olan dişi marmosetlerden daha az çocuğu hayatta kalmıştır, çünkü çapkın erkekler çocuklarına daha kötü bakar. Bu, erkek ve dişi çıkarlarının arasında bir gerginlik yaratır. Uzun çocukluk dönemi erkek ve dişilerin davranışlarını daha benzer kılsa da, çok eşlilik sperm yapıcının, tek eşlilik rahim taşıyıcının genleri için daha iyidir. Erkeklere birden fazla eş sahibi olma izni veren pek çok toplumda, bu evliliklerden doğan çocuklar tek eşli evliliklerden doğanlardan daha az yaşar, ikinci ve üçüncü eşler de birincilere kıyasla daha az yaşayan çocuklar doğururlar. Hal böyleyken birden fazla eşi olan erkeklerin toplamda daha fazla çocuğu vardır. Çok eşli olmak,üretim anlamında erkeklerin işine gelir. Diğer eşlerin arasında kalmak ise kadınlar için iyi değildir. Söylemeye gerek yok, birinciden sonraki eşler kendi aralarında iyi geçinemez ve çok eşli boşanmaların çoğu bu eşler arasındaki kavgalardan kaynaklanır. (Çünkü çok eşli erkeklerin kendi dediklerine bakarsanız onlar masum birer azizdir.) Özel durumlarda, kadınlar zengin kocalarını güle oynaya paylaşır, hatta iyi arkadaş bile olurlar. Bir kocayı paylaşmak, ancak erkeğin zenginlik oranı eş sayısına göre düşükse, yani adamın 20 aileye yetecek parası varken 10 ailesi bulunuyorsa kadın için avantajlı olur. Bu hali vakti yerinde kadınlar ister Mormon ister Pakistanlı ister Aleut ada halkından olsunlar, kendi aralarında iyi geçinirler ve kocalarına patronluk taslarlar. Tam bir ekiptirler ve kıskançlığın k’sini bilmezler. Antropolog Laura Betzig, kadınlara şu soruyu açıkça sorarak konuyu

145

en iyi şekilde vurgulamıştır: Kennedy’nin üçüncü karısı mı yoksa Palyaço Bozo’nun ilk karısı mı olmayı tercih ederdiniz? Ama biz çulsuz erkeklerin de ekstra eşleri olabilir. Beyler, kız kardeşiyle yattığınız için sizi kapı dışarı eden dar görüşlü modern Batılı kadınlardan fenalık mı geldi? Fantezilerimizi gerçekleştirebileceğimiz daha açık görüşlü toplumlar da mevcut. Buralarda evlilik çağına gelmiş çıplak kadınlar erkeklerinin penislerini paylaşmaya ve onlara yemek yapmaya dünden razıdır. Kadınların sizi birbirlerine tavsiye edecekleri bir yerde yaşamak istiyorsanız ölümcül pek çok hastalığa yakalanma rsikini de kabul etmeniz lazım, ayrı mesele. Porno yıldızı hayatı yaşamak için tek yapmanız gereken şey çeçe sineklerinin arasında çıplak dolaşmak ve hasta çocukların içine çiş yaptığı akarsulardan su içmek. Vücudunuz deforme olmadan, çıbanlarla kaplanmadan ve kötürüm kalmadan yetişkinliğe ulaşabilirseniz, ekstra seks yapabilirsiniz! Hastalıkların alıp yürüdüğü kültürlerde kadınlar bazen erkeklerin çok eşli olmasını yeğ tutar ve en sadık erkektense en sağlıklı erkeği tercih eder. Bir kadını turp gibi sağlıklı bir bağışıklık sistemi kadar tahrik eden şey yoktur. Parazitlerin kol gezdiği ataerkil kültürlerde ebeveynlik kaynakları güçlü olan erkekler çok eşlilik hakkını da kazanırlar.

146

27.

HAFİF MEŞREP KADINLAR VE BOYNUZLU KOCALAR: BİZİ KISKANÇ YAPAN NE? Eşlerin paylaşıldığı bir yaşam tarzının beni bir Don Juan yapacağını sanmıştım. Onun yerine Müfettiş Clouseau21 oldum. Kız arkadaşım da Cato22 idi, bana düzenli olarak duygusal kung fu uyguluyordu. Jim Carrey’yi bir porno filminde hayal edin, işte hayatım öyle bir şeydi. Eş paylaşımlı yıllarım Salak ile Avanak filmi gibiydi, üstelik iki rolü de ben oynuyordum. Aynı rezaletlere, fiziksel acıya ve de surata sıkılan ketçaba maruz kalmak zorundaydım. Yetişkin erkeklerin yarısından çoğu evliliklerini “mutlu” olarak niteler. Erkekler evliliklerinde sorunlar olduğu için aldatmazlar. Aldatırlar, çünkü ekstra seks zevklidir. Kocalar en çok 40 ile 60 yaşları arasında karılarını aldatmaya meylederler ki bu maddi anlamda en rahata erdikleri yıllardır. En erdemli olanlar da en az fırsat yakalayanlardır. Yetişkin kadınların pek çoğu evliliklerini “mutsuz” olarak niteler ve dörtte üçü evlilik dışı ilişkilerinden uzun vadeli şeyler beklediklerini söylerler. Bu da kulağa daha iyi eşlere geçiş yapmak için fırsat kolluyorlarmış gibi geliyor. Zamanında bir kadın arkadaşım, ortak tanıdığımız adamlardan birinin alenen birileriyle yatıp kalkmasının nedeninin kendi çekiciliği konusunda taşıdığı şüphe olduğunu söylemişti. Gülmemi zor tuttum. 21 Ç.N. Pembe Panter filmlerindeki müfettiş. 22 Ç.N. Müfettiş Clouseau’nun Uzakdoğulu yardımcısı.

147

Ben gerçek nedeni gayet iyi biliyordum: Yaptığı şey adamın hoşuna gidiyordu. Kendilerini kötü hissettiklerinde birileriyle yatıp kalkanlar kadınlardır. Erkekler daha çok kendilerini iyi hissettiklerinde bunu yaparlar. Bilim dergilerinde yayınlanan tüm araştırma ve incelemeler çok basitçe özetlenebilir: Erkekler aldatır çünkü atak ve azgındırlar. Kadınlar aldatır çünkü sevildiklerini hissetmezler. Erkekler hayran olunmak ister. Kadınlar üzerlerine titrensin ister. Kadınlar sevilmek için seks yapar. Erkekler seks yapmayı sever. Peki erkekler ve kadınlar aldatılmak hakkında neler hissederler? Psikolog David Buss bir çalışmasında bir grup kadın ve erkeğe elektrotlar takmış ve geçmişte yaşadıkları ihanet hikayelerini düşünmelerini istemiştir. Onlar bunu yaparken terleme miktarlarına, kaş çatmalarına, kalp çarpmalarına bakmıştır. Eşinizin marketteki kasiyer ile seks yaptığını düşünün. Eşinizin ofis arkadaşlarından biri ile iki yıldır gizli gizli buluştuğunu ama henüz seks yapmadıklarını düşünün. Eşinizin tek gecelik bir seks kaçamağı olduğunu ama o kişiyi bir daha hiç görmediğini düşünün. Alışverişten nefret eden eşinizin hiç tanışmadığınız bir arkadaşı için pahalı bir mücevher satın aldığını düşünün. Buss, kadınlar ile erkekler arasındaki bu farkı hemen anlayacağımız şekilde açıklıyor: “Deri iletkenliği 1,4 mikrosiemens arttı.“ “Kaş üzerine oturtulan elektrot 7,75 mikrovolt kasılma gösterdi.” Şu bilim adamları yok mu... Anlaşılmaz olmayı pek severler. Aslında söylemek istediği şu: Erkekler ve kadınlar terlemeye ve kaşlarını çatmaya farklı senaryoların farklı noktalarında başlıyorlar. Vücudun sorulara verdiği tepkileri karşılaştırarak daha net bir model elde edebiliyoruz. Kadınlar cinsel sadakatsizlikten çok duygusal ihanet karşısında kıskançlığa kapılıyorlar. Erkeklerde ise durum tam tersi. Kadınlar eşlerinin yasak seks ilişkisini, neden olacağı duygusal bağ oranında endişe verici buluyorlar. Erkekler ise eşlerinin başkası ile oluşturacağı duygusal bağın sonucunun seks olacağı kaygısını taşıyorlar. Eşlerinin

148

kendilerini aldatıyor olma düşüncesi kadınlarda aşağılanma ve terk edilme hissini uyandırırken erkekler aşağılanma ve şiddet hislerini deneyimliyor. Deney sırasında iğneciklerin grafikler üzerinde en şiddetli harekete geçtiği an, erkeklerin eşlerini bir başka erkekle ateşli bir şekilde seks yaparken hayal ettikleri an olmuş. Neden? Çünkü bir baba çocuğunun kendisinin olduğundan emin olamaz. Bir anne ise eşinin tüm kaynaklarının çocuğuna gideceğinden kuşkuludur. Vücudunuzdan bir bebek çıktığında sizin genlerini aldığından eminsinizdir. Bebek bir başkasının vücudundan çıktığında ise sizin genlerinizi aldığı garanti değildir. Rahim taşıyan ve taşımayan taraflar iş üreme çıkarlarına geldiği zaman farklı duygular evriltmişlerdir. Kadınların kıskançlığı kaynakları korumaya yarar. Erkeklerin kıskançlığı ise rahimleri korumaya. Bu eğilimler istatikseldir, evrensel olmak zorunda değildir. Her kültürde eşini birlikte romantik bir pikniğe çıktığı sekreterinden çok tek gecelik ilişki yaşadığı kadından kıskanan kadınlar, karısı kendine aşık olduğu sürece marketteki kasiyer çocukla seks yapma ihtimalini fazla kafaya takmayan erkekler bulabilirsiniz. Asırlar süren cinsel seleksiyon, erkek ve kadınların davranışlarındaki bu değişimin boylarındaki oynamaya benzediğini göstermiştir. Bazı kadınlar uzundur. Bazı erkekler kısadır. Yine de erkeklerin daha uzun ve kadınların daha kısa olduğu gerçeği ezici bir üstünlükle tüm kültürlerde geçerlidir. Pek çok erkek şempanze, derileri sarkmış, buruşuk dişi şempanzeler için deli olur. Yaş Homo sapiens kadınlarına karşı zalim davranır çünkü beyinlerimiz kolay bir doğum için fazla büyüktür. Yani hamilelik riski yaş ile birlikte artar, yani gözlerimiz kadınları doğurgan oldukları zamanlarda daha güzel görmeye ayarlıdır. Gençlik de doğurganlığın işareti olduğuna göre... Sperm üretmek çocuk doğurmaktan çok daha az tehlikelidir, dolayısıyla erkekler çok daha uzun süre üretken kalırlar, böylece gözlerimiz orta yaşlı erkekleri çekici görmeye devam eder. Hatta onları “seçkin” olarak nitelendiririz çünkü erkekler yaşlandıkça sürünün geri kalanından daha bir ayrılırlar. Çoğu erkek

149

için başarıya ulaşmak bir ömür sürer, gıcırdamaya başlamış olan vücutları aniden daha bir talepkâr oluverir, onlar da prostat vurmadan önce hızlarını alamadan seks yapmaya başlarlar. Aslında, ne kadar az arzulanırsanız o kadar azgın olursunuz. 16 yaşındaki delikanlılar hormonla dolup taşarlar, yine de kadınlar onları babaları kadar çekici bulmazlar. 40 yaşındaki kadınlar hormonla dolup taşarlar, yine de erkekler onları kızları kadar çekici bulmazlar. Doğa bize böyle bir oyun oynamıştır. 20 yaşındaki kızları 45 yaşındaki kadınlara tercih eden Pleistosen erkeklerinin daha fazla çocuğu olmuştur. Genç kadınların önünde daha uzun bir üretken dönem vardır ve sağlıklı bebekler doğurma şansları daha fazladır. 45 yaşındaki erkekleri 20 yaşındaki delikanlılara tercih eden Pleistosen kadınları daha fazla çocuk büyütmüşlerdir. 45’indeki Pleistosen erkeği kabilenin gençlerine göre daha fazla güç ve prestij sahibidir. Evrim biyologlarının çoğu partnerler arasındaki ortalama yaş farkını (kabaca 4,5) kadın ve erkeklerin çıkarları arasındaki bir uzlaşma olarak görür. Fakat pek çok insan bu ortalamanın çok dışında dağılım gösterir. Bu insanların çoğu da zengin erkekler ve güzel kadınlardır. Etolog Karl Grammer, 1000 erkek ve 1500 kadına hizmet veren bir Alman eş bulma servisi ile çalışmış ve erkeklerin maaşları arttıkça daha genç kadınlar aradıklarını görmüştür. Gay ve lezbiyenlerin aşk hayatlarını yönetme şekilleri erkeklerin ve kadınların asıl istediği şeyleri gösterir aslında. Tanıdığım lezbiyenlerin sık yaptığı bir şaka vardır: “İlk randevuda kahve içilir. İkincide sevgilinin evine taşınılır.” Yani seks yapmaya ne kadar çabuk başlarsanız bağlılık da doğru orantılı olarak gelişir. Gay erkekler ise farklı bir espri yaparlar: “İlk randevuda seks yapılır. İkincide karşılıklı isimler öğrenilir.” Bir diğer incileri de şu: “İkinci randevu? O da ne ki?” Tanıdığım gay erkeklerin çoğu arabalarına aldıkları yakışıklı kendilerine isimlerini sorduğu zaman “Konuşmak mı yoksa sevişmek mi istiyorsun?” diye cevabı yapıştırırlar. Fermuarlar epey hızlı açılıp kapanır. Bu durumun kadınlar için geçerli olabileceğini pek sanmıyorum.

150

Elbette ki pek çok gay erkeğin bağlılıkla sürdürdükleri ilişkileri vardır ve bazı lezbiyenler de daha bir hafif meşrep ruhludur. Ama San Francisco’da gay erkeklerle ilgili yürütülen Kinsey Çalışması, AIDS’in ortaya çıkmasından önce gay erkeklerin %75’inin 100’den, %25’inin ise 1000’den fazla partneri olduğunu göstermiştir. Lezbiyenler ise yaşamları boyunca ortalama 10 partneri aşmazlar. Heteroseksüel ilişki ve evlilikler erkek ve kadın arzularının uzlaşmasını temsil eder. Seks yapıldığında kadın teslim olur. Evlenildiğinde erkek teslim olur. Teslim olmak bir risktir ve sadece güvendiğimiz insanlara teslim oluruz. ABD’de bir erkeğin servetini tahmin etmenin en iyi yolu karısının ne kadar çekici olduğuna bakmaktır, tabii yine bunun tam tersi de doğrudur. Erkek ne kadar zenginse o kadar genç ve güzel kadın isteme cesaretini kendinde bulur. Kadın ne kadar güzelse zengin ve yakışıklı erkek talebinde o kadar rahat bulunur. Geri kalanımız da zengin ve güzellerin arasındaki bu oyunu izleyerek eğleniriz. Dallas, kadınların çarşaf giydiği ve evliliklerin önceden planlanarak yapıldığı Pakistan gibi ülkelerde çok popülerdi. Son baktığımda Sahil Güvenlik izleyicisi sayısı milyarı bulmuştu ki bu da 1000 yılda Müslüman olan insan sayısı kadar kişiyi 5 yılda kendine bağlamış demek. Bir sanat filmi olan Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Berkeley’de son gösterildiğinde 9 izleyici toplamıştı. Eğer insanlar filminizin ismindeki kelimelerin yarısını tanımlayamıyorsa bunun bir hit olmayacağını bilirsiniz. Seks ve itibar konularına bol bol yer veren Sahil Güvenlik ile İncil’in insanları ne kadar sardığını kıyaslarsanız, insanların belli tercihlerinin evrensel olduğunu görürsünüz. Erkekler gençlik ve sağlıktan etkilenirler. Kadınlar asalet ve servetten etkilenirler. İkisi de zeka, nezaket ve bolluk bekler. İkisi de espri anlayışı ister. İkisi de bunlara ihtiyaç duyar. Kadınların yaşı ilerledikçe eş olarak aradıkları erkeğe dair standartları düşer. Erkekler zenginleştikçe eş olarak aradıkları kadınla ilgili standartları yükselir. Seçeneklerimiz daralınca evleniriz. Doğurgan vücutlar ya da şişkin cüzdanlar bulamadığımız zaman

151

kişisel özelliklere ağırlık veririz. Üçüncü, dördüncü seçeneklerimizle evleniriz. “Dünyadaki tüm kültürlerde seks kadınların erkeklere verdiği bir servis olarak görülür. Her kültürde erkekler kadınlardan daha vahşice kıskançtır. Dünyanın her yanında erkekler kadınlardan daha çabuk tahrik olur, görsel uyarıcılardan daha fazla etkilenir. Ortalamaya bakınca kocalar eşlerinden yaşça büyüktür, eşlerinden daha agresiftir. Dünyadaki tüm kültürlerde gençlik ve doğurganlık kadının, prestij erkeğin en çekici özellikleridir. “ --- JAMES LETT, (1997) Science, Reason, and Anthropology: The Principles of Rational Inquiry (Bilim, Akıl ve Antropoloji: Rasyonel Sorgulamanın Prensipleri). Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield. Doğa ana bizi şu sırayla kayırır: Yüksek statülü erkekler. Genç ve güzel kadınlar. Daha az çekici olan daha olgun kadınlar. Düşük statülü erkekler; benim gibi yazarlar mesela. Fil foklarının %80’i hiç üremez, başarılı bir erkek ise 90’dan fazla yavruya sahip olabilir. Dişilerin %60’ı gençken öldükleri için yetişkinliğe erebilenlerin hepsi yavrular. En başarılı olanların yavru sayısı 10’u bulur. Aslında tüm türlerde, doğa ana çoğu dişinin genlerini aktarabilmesi için bir düzenek kurmuştur. Erkeklerin çoğu dişilerle seks yapmak için uğraşırken kendini heba eder, elit azınlık ise fazladan dişiye sahip olur. Dişiler eş bağı için mücadele ederken erkekler arasındaki rekabet çok daha yoğundur ve erkekler bu yüzden seks için gerekirse ölümü göze alırlar. Çiftleşmeden ölen erkeklerin sayısı kadınlardan daha fazladır. Boşandıktan sonra evlenip çocuk sahibi olan erkeklerin sayısı da yine kadınlardan daha fazladır. Vahşice ölen erkekler kadınlardan sayıca daha çoktur. Gençlik geçici, statü kalıcıdır; en azından daha genç maymunlar onu da sizden alana kadar. Alfa erkeklerin düşmanları fazla, dostları

152

azdır. Her ne kadar uzun çocukluk dönemi ve eş bağı erkeklerde şiddet oranını azaltmış olsa da sperm yapıcılar tüm türlerde rahim sahipleri için kavgaya hazırdır. Zaman kadınlara adil davranmaz. Statü ise erkeklere. Her kadın genç olur, çoğu genlerini aktarır. Az sayıda erkek güçlü bir konum sahibi olur, bunların çoğu fazladan gen aktarımı yapar, pek çok güçsüz erkeğin ise bu konuda şansı hiç olmaz. Bu dinamiklerdeki drama dış dünyanın bir dayatması değildir. Hepsi içinizde olup biter.

153

28.

BU EZİYETİN SEBEBİ NEDİR?

Mutlu bir evlilik yaşıyor olabilirsiniz. Yine de size yasak olan bazı insanlara karşı çekim hissediyorsunuz. Belki bekârsınız ve hareketli bir seks hayatınız var. Yine de aşık olacağınız doğru kişinin arayışındasınız. Bir üreme stratejisini seçtiğimiz zaman neden diğeri yok olmuyor? İnsan olarak neden bu kadar eziyet çekmek zorundayız? Bu problemin kaynağı şu: Hominidlerin hiyerarşi sistemi nesiller boyu dalgalı bir şekilde seyretmiştir. Kimse en düşük seviyedeki maymun olmak istemediği için kabilelerde sınıf yapıları sık sık çalkantılar geçirmiştir. Düşük statüdeki hominidlerin çocukları ayaklanıp yüksek mertebeleri ele geçirmiş, yüksek statüdeki hominidler, düşük statüdekilerden çocuk sahibi olmuştur. Problemi görüyorsunuz sanıyorum. Bu iki uç noktadaki üreme stratejileri, Homo hafif meşrepus ve Homo monogamus diye iki türe ayrılmamışlar, çapkınlar ve namus kumkumaları her zaman birbirleri ile karışmışlardır. İşte Homo sapiens üyelerinin iş cinselliğe geldiğinde hafif şizofren davranışlar sergilemelerinin nedeni budur. Evet, atalarımız tüm uslu ve yaramaz genleri karıştırmaya yetecek kadar seks yapmıştır. Bu da demektir ki her birimizin içinde kendi bastırılmış tarafımıza yönelik bir karşı duruş, terapistlerin para kazanmasını sağlayan bir dinamik vardır. Sadık eşler kocaları ile flört eden aşüftelere kızgındır. Düşük statülü metresler zengin kocalara sahip hemcinslerine düşmanca bakar. Yine de metresler eş, eşler de biraz daha yaramaz olmak isterler. Kocalar, yaramaz genlerini

154

kaybeden karılarına duydukları sonsuz saygıya rağmen yine de bu hafif meşrep kadınlarla seks yapmak isterler. Üstelik bu kadınlar da bunun karşılığında bir parça yatırım beklerler ki bu durum eş statüsündeki kadınları daha da çileden çıkarır. Eskiden ben de kendilerini karılarına mahkum eden beyleri küçümseyen bir bekârdım, hiçbir kadın beni kendine bağlayamaz diyordum, fakat yine de yatağa yattığımda kendimi, bana şefkat gösterecek yumuşak bir kadın elinin ve minik mirasçılarımın hayalini kurarken buluyordum. Derinlerdeki ihtiraslarımızla, onları vücutlandırabildiğimiz düşmanlar bulduğumuzda daha kolay başa çıkabiliyoruz. Neyse ki etrafta kolaylıkla bu işe yarayacak insanlar bulabiliyoruz. Bulamadığımız zamanlarda da Dallas devreye giriyor. Howard Bloom, The Lucifer Principle: A Scientific Expedition into the Forces of History (Lucifer Prensibi: Tarihe Yön Veren Kuvvetlere Bilimsel Bir Yolculuk) isimli kitabında harika bir hikaye anlatır: Ronald Reagan’ın ilk ABD başkanlığı dönemine başlamasından kısa bir süre sonra, California’nın zengin muhiti Orange County’de yaşayan bir grup evli Hristiyan kadın, laik hümanizmin çocuklarına çeşitli sapıklıklar öğretiyor olduğuna kanaat getirdi. Bu kadınlar çocuklarının dil bilgisi kitaplarını didik didik ettiler ve illüstrasyonların arasında mikroskopla ancak görülebilecek küçüklükte “sakıncalı” resimler bulmayı başardılar. Derhal ayaklandılar. Halkı öyle bir gaza getirdiler ki, okullar Hristiyan aileleri kaçırma endişesiyle dil bilgisi kitaplarındaki görsellerde değişiklikler yapılmasını sağladılar. Gerçi ortada bir problem vardı. Kitap illüstratörleri çizimlerinin içine ereksiyon halinde minyatür penisler veya minicik göğüsler eklemiş değillerdi. Orange County’nin Hristiyan anneleri, mürekkep lekelerinden kişilik tahlili yapılmasını sağlayan Rorschach testine tabi tutulmuşcasına kendi fantezilerini ortaya koymuşlardı. Kendilerine bir düşman bulmuşlardı ama bu düşman yine kendileriydi. Bu da her namus bekçisinin içinde, derinlerde bir yerde bir seks çılgınının yattığını kanıtlıyordu. İşte bu, mutlu eşlerin kirli seks romanları okumaktan hoşlanmasının, karılarını seven kocaların güzel bir kız görünce boyun spazmı

155

geçirmesinin nedenidir. Çapkın erkekler ve aşuftelerin gizliden gizliye yalnız olmalarının nedeni de budur. Tehlikenin seksi olmasının sebebi de budur. Sosyal evrimleşme, tehlikeye karşı bir cinsel çekim yaratmıştır. Neden? Çünkü sosyal çevreniz kiminle eş olacağınızı kontrol etmeye çalışır. Öte yandan genleriniz yabancılarla kaynaşmanızı söyler. Eğer çevreniz sevgilinizi onaylamıyorsa, yabancı genleri taşıdığı garantidir. Ve tehlikeli bir yabancıdan daha seksi bir şey de yoktur. İşte bu nedenle melezleşme insan ırkı için bir ümittir. Her ne kadar halk çocuklarına yabancı ırklardan uzak durmayı öğretmeye çalışsa da, onlarla seks yapmalarını engelleyemez. Aynı türün üyeleri, bunu genetik çeşitlilik için her zaman yapagelmiş, primatlar hep babalarının savaştığı yabancılarla çiftleşmiştir. Bu gidişle torunlarımızın torunlarının torunları büyük ihtimalle bej renkli olacak. Geçtiğimiz birkaç bin yıl içinde popülasyon ne yöne sürüklenmiş bir bakın. Her nesil, kendinden 100, 10 ya da iki nesil önceki savaşlarda çarpışmış toplumların kırmasıdır. Tarihçiler, bizi birbirleriyle didişen küçük kabilelerden birbiriyle didişen yüz milyonlarca kişilik devasa toplumlara çeviren gizemli barış gücünün ne olduğunu merak ediyorlar. Ben size bunun ne olduğunu söyleyeyim: Biz Homo sapiensler, cinayet düşkünü olduğumuzdan çok şehvet düşkünüyüz. İki farklı insan kabilesi bir araya geldiğinde tarihin adımları hep şöyle atılagelmiştir: savaş, tecavüz, yağma, ticaret, ırklar arası evlilikler, karma bebekler. Bendeniz Reagan ve Stallone etkileri altında yetişmiş bir insanım. Testosteron fırtınası içindeki ergenlik yıllarımı III. Dünya Savaşı’na hazırlanarak geçirdim. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından 3 yıl sonra bir Rus ile yattım. Oysa kısa bir süre öncesinde kardeşlerine karşı savaşmaya hazırdım. Dogmatik aksanı ile ilgili bir şeyden etkilenmiş olacağım ki batılı hırslarım bu Demir Perde güzelinin karşısında yerle bir oldu. Gerçi ideolojilerimiz hakkında çok tartıştık, birbirimize “komünist köle”, “kapitalist domuz” gibi isimler taktık ama tavşanlar gibi sevişmeyi hiç ihmal etmedik. Australopithecine çiftlerinin birbirleri ile ettikleri kavgalardan

156

hemen sonra pek çok bebek peydahlanmıştır. Bu yüzden eğlencelerimizde seks ve şiddeti bir arada seviyoruz. Kendi güvenli ortamımızda, gerçekleştirmeye korktuğumuz dürtülerimizi başkalarının deneyimleri üzerinden rahatça yaşayabiliyoruz. Kabileler arası kaynaşma riskli bir oyundu. Riski göze alan hominidler, kabilenin içinde üremeyi seçenlerden daha fazla gen aktarma şansı buldular. Saygın komşularla çiftleşen hominidler de toplumun uçkuru gevşek üyelerinden daha az sürgün ya da infaz edildiler. Cinsel açıdan baktığımızda, genetik çeşitliliğin gerektirdiği riskler ve toplumsal desteğin gerektirdiği stratejiler arasındaki gerilimin ağırlığını rahatça hissederiz. İşte bu yüzden biz Homo sapiensler psikotik namus kumkuması şehvet düşkünleriyiz. Kalplerimiz özel bir aşkın, kasıklarımız şempanze stili bir orjinin peşindedir. Plato’nun mantığın arabasını çeken tutkunun vahşi atları metaforu, nörolojik olarak tamamen doğrudur. Sosyal bağlamda uzun dönemli stratejiler geliştirmeye yarayan içgüdüleri yasaklayan büyük neokortekslere, beynimizin bunu yapabilmek için sızlanan sürüngen ve memeli parçalarına sahibiz. Birbirimize karşı birbirine tezat düşen arzular gütmeyi, risk almayı ve bunun toplumsal sonuçlarını önemsemeyi sürdürüyoruz, çılgın ya da mantıklı seçimler yapıyoruz, sonra da hayatımızın geri kalanında seçmemiş olduğumuz yolun matemini tutuyoruz. Genler çiftleşme arzularınızı gerçekleştirmeniz için tuttururken siz komşularınız ile nasıl ilişkiler kurmanız gerektiğini öğreniyorsunuz ve stratejilerden biri baskın çıkıyor. Sizin bir şeylere nail olmanız genlerin umrunda değildir. Onlar sadece bebek yapmanızı ve büyütmenizi ister. Birbiriyle çatışan arzulara sahip olan bir yaratığın bunları yerine getireyim derken epeyce zorlanacağı kesindir. Oysa biz çatışma istemeyiz. Organizmalar çatışmadan nefret eder! (Didişmek için yaşayan birkaç akrabamı ayrı tutuyorum.) Bu, rekabetin yaratıklar arasında değil genler arasında olduğuna dair birçok örnekten sadece biridir. Bazen farklı organizmaların genleri bu organizmaları birbirleri ile rekabet haline sokar. Bazen aynı organizma içindeki genler organizmayı kendisiyle rekabete sokar. Biz

157

bu genlerin sürdüğü dev bir tank gibiyizdir ve içimizde ya da dışımızda yaşadığımız çatışmalar bu genlerin eseridir. Eğer genleriniz o minik deoksiribonükleik popolarını bir sonraki nesile aktarmak istiyorlarsa el birliği içinde çalışmalıdırlar, pankreasın kalın bağırsak ile didişmesinin kimseye bir faydası yoktur. (Oysa Louise halamın hayatta en çok bahsini ettiği şey de budur.) Yine de beyninizin değişik parçaları birbirlerini sabote etmeye uğraşır. Aşık olduğumuzda, çikolatalı pasta yememek için kendimizi tuttuğumuzda, konsantre olup çalışmamız gerekirken uyuyakaldığımızda, uyumaktan vazgeçip konsantre olabilmek için bir fincan kahve içtiğimizde, sinirden kendimizi kaybettiğimizde, annemizi aramayı sürekli ısrarla unuttuğumuzda, kocamızın yakışıklı kardeşinden etkilenmenin yanlış olduğunu bilirken gözlerimizi poposundan alamadığımızda... Farklı beyin parçalarının farklı amaçları vardır. Bizimkinin büyüklüğündeki bir beynin içinde birbiriyle çatışan pek çok amacın olması ve beynin bunları gerçekleştirmek konusunda uzman mekanizmalarının bulunması normaldir. Hepsi genlerimizi aktarmak içindir. Biz insanlar işleri işte bu yüzden karmaşıklaştırmayı iyi beceriyoruz. Burası devreye “siz”in girdiğiniz yer. Subjektif öz bilince sahip olan “siz” (neokorteks), sosyal yaşam içinde çatışan seçenekler arasında seçim yapabilmek üzere evrildiniz; arkadaşlık, statü, komşuluk ilişkileri, güvenli aile hayatı, eş bağı ve seks. Göreviniz: Başkalarının beyinlerini temsil eden bir model üretin, kendi beyninizi temsil eden ve amacı sizi mutlu kılmak olan başka bir model üretin, ve strateji oyununa başlayın. Bu kadar başarılı ve esnek bir şekilde adapte olma kabiliyetimizi bu iç çatışmaya borçluyuz. Biz insanlar bizden daha az esnek (ve daha az nevrotik) hayvanlara göre çok daha fazla içgüdüye sahibiz. Çıngıraklı yılanlar neredeyse saf içgüdüden ibarettir ve terapiye hiç ihtiyaçları olmaz. Öz bilinçleri yoktur çünkü sosyal değildirler, kendileri dahil hiç kimsenin zihnine uyacak modeller geliştirmeleri filan gerekmez. Mantıklı düşünceler rekabet içindeki içgüdülerin uzlaşmasından doğar. Eğer içinizde rüzgarlar hep sakin esseydi, çiftleşme, savaşma, yumurtlama, yeme gibi; hiçbir içsel çatışmanız olmazdı ve nevrotik

158

neokortekse gereksinim duymazdınız. Eh tabii ki çatışmaya düşersiniz sizi azgın küçük maymunlar. Hayatta kalan bebeklere bakarak ölçersek, sürüngen beyninizin günahlarının da, en az neokorteksinizin uygar seçimleri kadar başarılı olduğunu görürüz. Yani bazen seks için ölmeye değer.

159

29. SEKS İÇİN ÖLMEK

Douglas Adams’ın The Restaurant at the End of the Universe (Evrenin Sonundaki Restoran) isimli kitabında, uzaylıların genetik mühendisliği ile ürettikleri, hem konuşan hem de yenilmek için yalvaran ineklerin olduğu bir sahne vardır. Fırına doğru yürürken, onları yemeğe gelmiş müşterilere bir defile sunar ve leziz butlarını ellemeye davet ederler. Bu komiktir çünkü saçmadır. Bir hayvanın başkasına ziyafet olmayı isteyecek şekilde evrilmesi imkansızdır. Yoksa mümkün olabilir mi? Erkek karadul örümceği eşiyle çiftleşmenin tam ortasında ters bir parende atarak poposunu dişinin açılmış ağzına sunar. Dişi karadul, henüz bitmemiş olan cinsel ilişkiye devam ederken bir yandan da erkeğin poposunu kemirir. Bir süre sonra erkek ölmüştür, kadın ise hâlâ iş üstündedir. Ancak artık nekrofiliye23 terfi etmiştir. Aptalca mı? Erkeğin intiharı stratejik bir hamledir. Çiftleşmenin yamyamlıkla sona ermesine izin veren erkekler, seksten sağ salim çıkanlardan daha fazla gen aktarımı yapmıştır. Kendisini ona uzun süre yetecek besleyici bir öğün olarak sunmak dişinin başkaları ile çiftleşmek ve rakip spermlerle tanışmak üzere bir arayışa girmesine engel olur. Yani bu zekice bir intihardır! Gerçi muhtemelen erkek örümcek bu kadarını hesap etmemiştir. Genler onu aptal ve içgüdüsel hale getirmiştir. Bu erkek stratejisinin evrensel boyutlardaki etkilerini incelemek için henüz elimde yeterli veri yok. 23 Ç.N. Ölü sevicilik.

160

Ilımlı feministler hayvanlar “kral”lığında kendilerine ideolojik destek verebilecek örnek pek bulamazlar. Hemen hemen tüm türlerde erkekler daha agresif, dominant ve anlayışsız iken, dişiler çocuk yetiştirmekle daha ilgilidir. Öte yandan radikal feministler böcekler “kraliçe”liğinden bol bol destek alabilirler. Dişi böcekler her zaman daha iri, daha agresif ve daha zekidirler. Çiftleşme sırasında dişi peygamber devesi erkeğinin kafasını koparıp boynundan kanını içer ki bu da kafasız erkeğin performansını arttırır. Bu olaydan pek çok metafor türetilebilir ama henüz bu kadar alçalmadım. Flört etmek sizi öldürebilir. Pek çok hayvan aşk için her şeyini riske atar. Ateş böceğinin feneri aşkın ışığıdır ama aynı zamanda gece karanlığında yarasalara besinin yerini gösterir. Dişi sivrisineğin vızıltısı erkekler için bir aşk şarkısıdır ama bebeklerini beslemek için kanını emdiği insanoğlunun kulağına hiç de öyle gelmiyor olmalı ki elindeki dergiyi üstüne indirmekten çekinmez. Doğa ana seksin hayatta kalmak için ne kadar önemli olduğunu organizmaları tasarlarken tekrar tekrar vurgulamıştır. Eğer kısa bir tutku anı uğruna hayatınızı riske atmanızı sağlayan genler hayatta kalmanızı sağlayan genlerden daha fazla evlat verdiyse, intihar eğilimli cinsel davranışlar popülasyon içinde pekala belirebilir, hatta tutabilirler. Popolarını dişi karadulların seksi ölümcül çenelerine teslim eden erkek örümceklerin varlığının açıklaması budur. Freud bu örümcekleri duymuş olsaydı kim bilir neler diyecekti. Erkekler, spermleri değersiz olduğu için delidir. Onlar için gösteriş yapmak güvenlikten daha önemlidir, çünkü seks ölümden daha önemlidir. Her nesilde bazı erkeklere birden fazla rahim düşer, bazıları bakir ölür. Erkekler arasındaki rekabet her zaman daha vahşicedir çünkü sperm üreticilerinin kaybedecek daha çok şeyleri vardır. Bir kaplan gördüğü zaman dikkati kendi üzerine çekecek şekilde hoplayıp duran erkek ceylana bakın. Canına susamış olabilir mi? Düşmanlarının kendisini daha kolay görmesini sağlayacak gösterişli kuyruğunu açan erkek tavus kuşuna bakın. Canına susamış olabilir mi? Kırmızı üstü açık arabasını kalabalık sokaklarda yarıştıran yeni

161

yetmeye bakın. Canına susamış olabilir mi? Hanımları demokratik bir şekilde paylaşsalar hepsine yetecek 20 erkek deniz aslanının bütün kadınları elde etmek için giriştikleri kanlı meydan savaşına bakın. Canlarına susamış olabilirler mi? Hayatta kalmak ikincil önem sırasına sahiptir. Seks her şeydir. Hayatta kalma güdünüz üreme güdünüzün hizmetine sunulmuş bir araçtır. Neyse ki neokorteksimiz var da bilgi depolayabiliyor ve sonraki nesillere aktarabiliyoruz, böylece insanlar üretkenlikleri sona erdikten sonra da uzun yıllar yaşamaya ve bilgilerini gençlere aktarmaya fırsat bulabiliyorlar. Bu da Homo sapiens erkeklerini, deniz aslanlarından biraz daha aklı başında ve güvenliğine düşkün kılıyor. Ancak popülasyon genetikçisi Alan Rogers sigorta istatistikleri üzerine bir çalışma yapmış ve genç erkeklerin ödemeleri gereken primlerin çok daha yüksek olması gerektiğini hesaplamış. Eğer genç bir sperm üreticisi iseniz büyük riskler alma güdüsüne sahip olursunuz. Eğer bir rahim sahibi iseniz risk alan genç erkekler size deli görünürler. Fakat bir sperm üreticisinin rahimler için yaşanan rekabette başarılı olmasının en kolay yolu, bu deliliği diğer sperm üreticilerine gösterip, onları korkutmaktır. Kadınlara erişmek için neleri göze aldığını bütün dünya görmelidir. Erkeklerde üretkenlik deliliktir. Türkler gençlere bu yüzden “delikanlı” derler. Testosteron tüm hayvanları risk almaya iter, çünkü sperm üreticileri büyük oynarlar. Stratejileri şudur: Ya çok evlat sahibi ol ya da geber. Bu strateji aslında hem karısıyla yatan adamı kıtır kıtır kesen erkeği hem de karısının onu aldatmasını hiç umursamayan erkeği açıklıyor. Bir sonraki bölümde.

162

30.

KARINIZ ERKEK KARDEŞİNİZLE YATIYORSA VE SİZ BUNA TAMAM DİYORSANIZ

Poliandri bir kadının iki ya da daha fazla erkekle evlenmesidir. Poligininin, yani bir erkeğin iki ya da daha fazla kadınla evlenmesi halinin daha baskın olduğu dünyada bu şaşırtıcı bir istisnadır. Hele ki poliandriye sadece ataerkil kültürlerde rastladığımızı düşünürsek iş daha da acayip hale gelir. Bir kadını paylaşan iki erkek neredeyse her zaman kardeştir. Dünya üzerindeki kültürlerin %1’inden azı iki erkek kardeşin bir kadınla evlenmesine izin verir ve bu kültürlerin ortak bir yanları vardır: alan azlığı. Komşunuzun bahçesinde masumane bir şekilde yürüdüğünüzde Homo sapiensin ne kadar alanına düşkün bir tür olduğunu görürsünüz. Hele bir de otların üstüne işeyiverirseniz kendi alanını ne büyük tutkuyla sahiplendiğini tam olarak gözleyebilirsiniz. Homo sapiens gençleri kendi ailelerini kurduklarında yeni alanlar fethetmek isterler. Bu yüzden şehirlerden banliyölere doğru bir genişleme yaşarız. Erkekler kendi alanlarını sağlayamıyorlarsa kadınlar onları eş olarak seçmez. Peki ya bütün bir Homo sapiens kabilesinin genişleyecek alanı kalmadığında ne olur? Poliandri olgusunun hüküm sürdüğü toplumların çoğu, Asya’nın güneyinde izole olmuş cepciklerde yaşarlar. Tibet deyince aklınıza sadece Zen Budizmi gelmesin. Buna bir de iki erkekle evlenen kadınları ekleyebiliriz. Kız arkadaşımın Tibet usülü aydınlanma meselesine kafayı bu kadar takmış olmasının sebebi bu gibime geliyor.

163

Hindistan’ın Malabar sahilinde yaşayan Nair halkı, baskın sınıf Brahminler tarafından küçük arazilere sıkıştırılmışlardır. Kadınlarının çoğu seks ticaretinde kullanılmak üzere kaçırılmış olduğu için, burada kadınlar azınlıktadır. Himalayalar’ın yükseklerindeki Sherpa, Bhutia ve Lepcha isimli kabileler, Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Khasas, Tamil Nadu bölgesindeki Todas kabileleri; tüm bu kültürlerde bir kadının yatağını iki erkek kardeş paylaşır. Dağların tepesinde, dağlar ya da okyanusla çevrilmiş küçücük alanlarda, ya da çevreyi sarmış güçlü düşmanlarla, uğruna savaşmaya değmeyecek topraklarda yaşayan bu erkeklerin büyük beklentilerinin olması zordur. Üstelik bir de bu azıcık toprak bereketsiz olursa bir kadını ve çocuklarını besleyip geçindirebilmek için iki erkek ancak yeterli gelir. Fakat erkek içgüdüleri aile genlerini korumak üzere programlanmıştır. Karınızı başka herhangi biri ile paylaşmak istemezsiniz. İki kardeş arasında paylaşılacak yeterli toprak yoksa ikisi de aynı yerde çalışır ve aynı kadına bakarlar. Keşke poliandri Sri Lanka’nın Kandy halkı feministlerinin bir icadı olsaydı diyeceğim ama değil. Poliandri iki erkek kardeşin aile arazisini korumak için yaptığı bir anlaşma sadece. Poliandrinin hüküm sürdüğü toplumlarda bile erkekler kadınları bir şekilde kontrol eder. Kadınların içine itildiği bu düzende erkeklerden biri evini geçindirmek için tarlada çalışırken diğeri kadının ayaklarına masaj yapar ya da cinsel açıdan tatmin olmasını sağlar. Kocalar vardiyalar halinde çalışır. Sri Lankalı kadınların özgürlüklerine düşkün olmamasına şaşmamalı. Verimsiz küçük bir toprak parçasına sahip Sri Lankalı bir baba olduğunuzu hayal edin. İki erkek çocuğunuz var. Toprağınızı çocuklarınıza eşit şekilde paylaştırırsanız ikisine de yetmeyecek. Tümünü büyük olana verseniz küçüğü aç ve bekâr olarak ölecek ya da büyüğün kölesi olacak. (Büyük bir ailenin büyük oğlu olarak benim tuzum kuru olurdu bu sistemde.) Kendi bölgesine asla sahip olamayacak, size torun veremeyecek ikinci çocuk için niye uğraşasınız ki?

164

Mal varlığının her jenerasyonda azalmasını önlemek için nicelik stratejisi bir kenara bırakılıp nitelik stratejisi benimsenmiştir: Ailenin tüm spermi ve mal varlığı tek bir rahime ve bu rahimden doğacak yüksek statü potansiyeli olan çocuğa yatırılır. İkinci bir babası olan bir torun, tek babalı bir sürü torundan daha iyidir. Fethedecek toprağın kalmadığı kültürlerde erkek kardeşler tek kadın ile çiftleşir ve her biri çocuğu kendi evladı gibi yetiştirir. Poliandri savaşı önler. Nüfus artışı sınırlanmalıdır, yoksa kıtlık başlar. Erkekler, başka erkeklerin karıları ile seks yapmasını önlemek için savaşlar başlatırlar, ama kardeşler savaşı önlemek için karılarını paylaşırlar. Duygularımız genlerimiz için en iyisi neyse eninde sonunda bizi ona yöneltecektir. Erkeklerin sahip olduğu alanın eş sayılarını belirlediği tek tür biz değiliz. Erkek jacana kuşlarını baştan çıkaran hipi dişiler, yavrularını onlara terkedip giderler. Çoğu zaman yavru o erkekten bile değildir. Bu arsız dişiler kuluçka dönemleri boyunca ortalama 65 kere başkalarıyla çiftleşirler, üstelik bunu yumurtalarına bakan erkeklerin gözlerinin önünde yaparlar. Bu durum biyologları harekete geçirmiştir. Seks rollerindeki bu 180 derece dönüş neyin göstergesidir? Cevap, alanına düşkün bir kuşun alan sıkıntısı çekmesi ile ilgilidir. Rekabetin yüksek, nüfusun yoğun, yuva için yerin az olduğu yerleşim alanlarında erkeklerin çoğu bekâr ölür. Jacana kuşları alanların dar olduğu yerlerde evrimleşmiştir. Bir dişiyi dölleyebilen erkekler şanslıdırlar, dolayısıyla poliandri doğal hale gelmiştir. Erkek jacana kuşu için en iyi strateji spermini dişinin rahmindeki kalabalığın içine karıştırmak ve doğacak çocuğun ondan olduğunu ummaktır. Bu yüzden doğan çocuğu özveriyle yetiştirir. Dişilerin seksi kontrol ettiği durumlarda erkeklerin birer azize dönüşmesi ne kadar komik. Tazmanya tavuklarının çok seksi olduğu söylenemez. Hindiye benzerler. Yine de bazıları iki kocayı birden idare etme şansına sahiptirler. Neden olmasın ki, tek eşli bir tavuk için ortalama evlat sayısı 6 buçuk iken poliandri düzenine geçmiş bir tavuğunki 9

165

buçuktur. Peki kocalar bu rezalete neden katlanır? 9 buçuğun yarısı, 6 buçuktan fazla değildir ki? Koca başına 4,75 çocuk düşüyor. Cevap şu: Sadece erkek kardeşler aynı dişi ile çiftleşirler. Erkek kardeşler genlerini de paylaştıkları için, kişisel olarak değil de ailenin genleri bağlamında düşündüğümüzde kardeşlerin genleri ortalama 7,25 evlat ile temsil edilir ki bu da 6,5’tan iyidir. Peki ya gerçek hindiler? Berkeley’deki California Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi Alan H. Krakuer, erkek hindilerin en büyük ağabeylerinin seks yapmasına yardımcı olduklarını ortaya çıkarmıştır. Dominant erkek kardeş dişiyi aşka getirmek için renklerini göstermek, kasılarak yürümek ve keselerinden ritmik sesler çıkarmak ile meşgulken, erkek kardeşleri ondan biraz daha az gösteri yaparlar. Asla ön plana geçmezler. Yani Ricky Martin’in arka plan dansçıları gibi. Gözleri de devamlı kardeşlerinin işini bozmaya çalışacak birileri var mı diye etrafı tarar. Krauker 51 erkek, 75 dişi ve 325 yavru DNA’sı üzerinde çalışmış ve fedakâr bekâr erkek kardeşlerin genlerini aktardıklarını bulmuştur. Bu nasıl olabilir? Açıklaması şudur: Tek başına dolaşan bir erkek hindiden olan her yavruya karşılık, kardeş grubuyla birlikte dolaşan dominant erkek 7 yavru sahibi olmuştur. Yine yüzde hesabı yaparak görüyoruz ki fedakâr bekâr hindiler, tek başlarına aktarabileceklerinden daha fazla geni dominant erkek kardeşlerine yardımcı olarak aktarabilmişlerdir. Sadece direkt olarak evlat sayısının değil, aktarılan genlerin oranının önemli olduğunu kolayca unuturuz. Eğer daha fazla gen aktarımını karınızı kardeşinizle paylaşmak suretiyle yapabiliyorsanız, kardeşinizin karınızla sevişmesinden rahatsız olmayacak şekilde evrilirsiniz. Ama genişleyecek alan ve fethedecek kadınlar varsa, karınızla sevişmeye kalkan kardeşinizi öldürmeye bile kalkabilirsiniz. Eskimoların dünyadaki en bereketli araziye sahip olduklarını söyleyemeyiz. Erkekler bazen eşlerini paylaşırlar. Ama bu ortak kocalar birbirlerini katledip dururlar. Neden eskimolar adam gibi bir poliandri düzeni sürdüremezlerler? Çünkü eşlerini paylaşan Eskimo erkekleri arasında kan bağı yoktur. Genlerin farklı hayatta kalma

166

yollarının duyguları ve davranışları nasıl yönlendirdiğini burada görebiliriz. Evli bir erkeğin genlerinin doğru yüzdesi aktarılıyorsa, ortada ölümcül kıskançlık yoktur. Evli bir erkeğin genlerinin küçük bir kısmı aktarılıyorsa ölümcül kıskançlık vardır. İnsan erkekleri birbirlerini gurur için öldürür, aslan erkekleri ise sürünün kontrolü için. Ama yine de erkek aslanlar için, sürünün kontrolünü elde tutmanın en iyi yolu başka erkek aslanlarla bir takım oluşturmaktır. Erkek aslanlar dişileri paylaşma konusunda ortak karara nasıl varmışlardır? Silah arkadaşlığı koalisyonlarının çoğu aynı sürüde yetişen aslanlar arasında kurulur; yani kardeşler, yarı kardeşler, kuzenler, nadiren de aile dışı biri. Bu stratejinin başarısı dişi aslanlar üzerinde bir seferde birkaç oğul birden doğurma baskısı yaratmıştır ki ileride bir sürüye sahip çıkma zamanı geldiğinde kendilerine bir müttefik bulabilsinler. Evrim biyolojisinde hayvan davranışlarının genlerin dağılımı denklemleri ile nasıl açıklandığını tekrar tekrar görürüz. Bilim adamları rahatlıkla parametrelerini düzenler, bilgisayarlarına denklemleri girer ve belli bir türün belli bir popülasyonundaki genel davranışları tahmin edebilirler. Hayvanların kendilerinin değil, genlerinin işine en çok yarayan davranış biçimi eninde sonunda duyguları şekillendirir. Evrim biyologları birlik, rekabet, fedakârlık, aile sevgisi ve düşmanlık kavramlarının çeşitli formlarını tahmin edebilecek denklemleri çoktan belirlemişlerdir. Dünyanın her yerinde bölgeleri büyük ya da statüleri yüksek olan erkekler eğer şanslılarsa fazladan eşe sahip olurlar; küçük bölge sahibi erkekler eğer şanslılarsa yarım eşe sahip olurlar. Olay özetle şöyledir: Nerede çok meyve sebze bolsa orada birden çok karısı olan erkekler vardır. Nerede meyve sebze azsa orada birden çok kocası olan kadınlar bulunur. Bu gerçekleri aktarırken karmaşık duygular içindeyim, çünkü şimdi erkekler meyve aramaya başlayacaklar, kadınlar da bereketsiz bölgelere doğru yola çıkacaklar, herkes kendi cennetine vardığında karşı cinsten kimseyi bulamayacak.

167

31.

GENİŞ KALÇALAR, BÜYÜK POPOLAR; GENİŞ OMUZLAR, DOĞRU DİKSİYON

Tanzanya’daki Hadza kabilesinin erkekleri, atalarımız gibi karma bir savanada ve ağaçlık bir habitatta yaşarlar, şişman kadınları severler. Kadın ne kadar etli butluysa, o kadar iyidir. Kadın iş gücünün enerji açısından pahalı olduğu toplumlarda kadının belinin kalınlığı iyi bir toplayıcı olduğunun göstergesidir; iyi toplayıp bol bol yediğini kanıtlar. Bu kadınlar ayrıca diğer kadınlar arasında o kadar popülerdirler ki fazla çalışmalarına da gerek kalmaz. Şişmanlık erken doğurganlığın, menopoza geç girileceğinin ve düzenli yumurtlamanın da simgesidir. Süt verme kapasitesinden ise hiç bahsetmeyelim. Şişman bir kadının kocası olmak kolay değildir. Ancak yüksek statü sahibi erkeklere nasip olur. Parisli erkekler ise, atalarımızın tam tersine her köşe başında kafelerin ve pastanelerin olduğu bir şehirde yaşarlar, ince kadınları severler. Kadın ne kadar zayıfsa, o kadar iyidir. Kızarmış yiyeceklerin bolca tüketildiği ve damarlardan kan yerine mayonez aktığı toplumlarda ince kadınlar uzun yaşar, daha varlıklı olma potansiyeli taşır, egzersiz yaparlar. Az yağlı besinlerle beslenmek gelişmiş ülkelerde zengin işidir. Şişmanlatıcı yiyecekler maddi durumu yetersiz insanların beslenme düzeninin parçasıdır. Zayıf bir kadının kocası olmak kolay değildir. Ancak yüksek statü sahibi erkeklere nasip olur. Stunkard ve Sobal isimli iki araştırmacı mal varlığı ve kilo arasındaki ilişkiyi inceleyen 144 çalışma üzerinden geçmişler ve grafik

168

üzerinde zıt yönlere giden iki güçlü korelasyon bulmuşlar. Batı toplumlarında kadınların ortalama ağırlığı ne kadar düşükse statüleri o kadar yüksek iken kıtlığın baskın olduğu toplumlarda kadınların ortalama ağırlığı ne kadar yüksek ise statüleri o kadar yüksek çıkmış. Beverly Hills’te düğüne hazırlanan gelinler kendilerini zayıflama çiftliklerine kapatır ve gelinliklerinin içine sığacak kadar incelmeye çabalarlar. Nijerya’nın Annang bölgesinde ise müstakbel gelinler düğünden önce şişmanlama odalarına kapatılırlar. Kesinlikle egzersiz yapmalarına izin verilmez. Yumurtlamak ve çiftleşmek için yeterli miktarda yağ bağladıklarında diğer kızlar onlara kıskançlıkla bakar. İyi beslenen kültürlerde ince kadınlar tercih edilir, çünkü ince kalmak zordur. Kötü beslenen kültürlerde kilolu kadınlar tercih edilir çünkü kilo almak zordur. Nereye giderseniz gidin, erkekler erişilmesi güç olan figür neyse onun peşindedirler. Tarih boyunca pek çok toplumda balıketli kadınlar tercih edilmiştir. Bunun nedeni tarih boyunca pek çok toplumun çuvallamış olmasıdır. Tarihçi Roberta Seid’in çalışmasına bakılırsa, yeme işinin ucunu kaçıran Amerikan toplumunda zayıflık yüzyılın başında bir “tercih”, 50’lerde “önyargı”, 60’larda “mit”, 70’lerde “takıntı”, 80’lerde “din” haline gelmiştir. Yani zenginleştikçe kadınlarımızı daha zayıf sevmeye başlamışız. Ne demek istediğimi herhangi bir moda dergisine bakarak daha iyi anlayabilirsiniz. Manhattan’da toplama kampı mağduru gibi görünmenin ne kadar zor olduğundan haberiniz var mı? Bir parfüm afişine bakın: gözlerin altında mor halkalar, kaburgalar meydanda, göğüs yok, kalça yok, suratsızlık had safhada... Bir de buna seksi demezler mi! Çiftçilerin tarlalarda çalıştığı ve aristokratların şatolarında oturduğu zamanlarda solgun ten rengi son derece güzel kabul edilirmiş. Endüstri devrimi işçilerin kapalı mekanlarda çalışmasını gerektirip egzotik bölgelere ancak zengin insanlar gidebilince bu sefer yanık ten makbul hale gelmiş. Herhangi bir ulusun fethedilen nesline bakacak olursak, fethedilenlerin fethedenleri çekici bulmayı öğrendiklerini görürüz. Çünkü fatihler daha prestijlidir. Güzellik anlayışı kültürlere göre değişse de sabit kalan bir şey

169

vardır: Prestijli olan güzeldir. Statü sembolleri değişir ama statüye duyulan çekim aynı kalır. Üçüncü dünya ülke erkekleri açık renkli ve şişman kadın sever, endüstrileşmiş ülke erkekleri ince ve bronz. Az bulunan şey yüksek statüyü simgeler ve erkekler hep onun peşindedir. Fakat kadın güzelliğinde bu çılgın varyasyona rağmen asla değişmeyen tek bir standart vardır ve tüm kültürlerde geçerlidir: Dünyanın her yerinde erkekler tek bir bel – kalça oranına hayrandır: 0,70; yani bel 7 ise kalça 10 olmalıdır. 0,70 bel – kalça oranı o kadar kesindir ki her kültürde beğenilen her kadın vücut tipini kapsar. Tanzanya’nın Hadzalı erkekleri de karılarında aynı oranı ararlar, Jamaika’nın kırsal bölgelerinde yaşayan erkekler de. Asya’dan Avrupa’ya tüm antik “Venüs” heykellerinde doğrurganlık timsali bu altın oran vardır. Eğer tarih öncesi heykeltıraşlar erkek idiyse onlar da bu evrensel bel – kalça oranını tercih etmişler gibi görünüyor. 1920’den 80’e Amerika güzellerine bakalım. Bazıları gayet şehvetli görünüyor. Bazıları pek narin. Değişmeyen tek şey, kızların hepsinde bel – kalça oranının 0,69 ile 0,72 arasında olduğu. Klasik güzellere ne demeli? Sophia Loren, Audrey Hepburn, Marilyn Monroe ve Kate Moss’a bakın, hepsinde aynı oranı göreceksiniz. Popüler oldukları zamanlardaki sıska Twiggy veya Amazon Elle McPherson gibi uç örnekleri bile düşünecek olsak durum şu: Twiggy 0,73, Elle 0,69. 500 yıllık Mısır, Afrika, Hindistan ve Yunanistan sanat eserlerinin arasında gezindiğimizde, ağırlık tercihinin değiştiğini ama bel – kalça oranının hep aynı kaldığını görürüz. Bilinen tek bir istisna var: Peru’nun güneydoğusundaki izole Matsigenlia bölgesinde kadınların bel – kalça oranının daha yüksek olması tercih ediliyor. Yani daha boru biçimli kadınlar beğeniliyor. Bir adam 0,70 oranlı bir kadını tarif ederken ishale tutulmuş gibi göründüğünü söylemiş. Avrupa moda tarihine bakarsak, erkeklerin omuzlarını ve bacak aralarını vatkamsı şeylerle kabarttıklarını, kadınların ise korseler, korsajlar ve kabarık eteklerle çılgın şeyler yapmaya çalıştıklarını görürüz. Günümüzde doğurganlık sembolü 0,70 oranına ulaşmak için

170

kaburgalarını aldıran kadınlar bile var. Henüz menopoza girmemiş sağlıklı kadınlarda ortalama oran 0,67 ile 0,80 arasında değişirken, obez olmayan ortalama erkekte bu oran 0,85 – 0,95 civarındadır. Bu ciddi bir farktır. Üstelik ince bir beli korumak gayet zordur. Peki neden kadınlar bu zorlukla uğraşmak durumunda kalmışlardır? Hayvanlar aleminde beli olan tek tür biziz. Ergenliğe girmemiş kızların belleri olmaz. Menopoz sonrası kadınların da belleri olmaz. Kadınların belleri, koca kafalı bebekleri doğurabileceklerini gösterecek şekilde evrilmiştir. Erkekler ince belden etkilenirler çünkü ince bel kalçaları daha büyük gösterir ve büyük kalçalar büyük kafalı bebeklerin dünyaya gelebileceğinin göstergesidir. Kadınların kalça bölgeleri daha çok yağlanır, böylece daha dolgun ve doğurgan görünürler. Kalçalar kadınların ağırlığının neredeyse dörtte birini oluştururlar. İnsan ırkı olarak evrimimizi kadınların bellerine borçluyuz. Hominid kadınlarının kalçaları evrimleri boyunca yürümelerini engelleyecek sınıra gelip dayanana kadar genişlemiştir. Eğer göçebe bir türseniz yürümek zorundasınızdır. Bundan sonra bebekler beyinlerinin gelişimi henüz tamamlanmadan doğmak zorunda kalmışlardır; bu da beynin rahim içinde değil, toplum içinde gelişmesini sağlamıştır ve bu da sosyal olarak işlenebilir bir beyin sahibi olmamızı sağlayarak bizi hayvanlar aleminin dahileri yapmıştır. Ama aslında kalçalar tavus kuşunun kuyruğu gibidirler: Karşı cinsin hoşuna gittiği için kullanışlı olsa da olmasa da evrilmişlerdir. Kalçalar daha fazla genişleyemediği için bel incelmiştir. Kadınlar ince belleri erkekleri kandırmak için geliştirmişlerdir. Erkekler kalçaları büyük zannederken aslında bel incedir. Yine de iyi erkekler için rekabet sürmektedir. Böylece doğurgan kadınlar yağları bellerden uzak, kalça ve göğüslere yakın yerlerde toplama eğilimine sahip olacak şekilde evrilmişlerdir. Eş bulmak için rekabete girmek zorunda olan bir cins iseniz doğurganlık göstergesinin fazlası diye birşey yoktur. Maymunlar da büyük beyinlerle doğarlar ama doğduktan sonra beyinleri sadece iki kat daha büyür. İnsanlar istisnadır. Sadece bizim

171

beynimiz doğumdan sonra üç katı büyür. Yine de doğduğu anda insan bebeğinin beyni vücudunun geri kalanına göre gayet orantısızdır. Yeni doğan bebeğin kafası vücuduna göre o kadar büyüktür ki, bebecik başını taşıyamaz. Yaşamının ilk 10 ayında yürüyemez bile. Bu uzun bebeklik ve daha da uzun ergenlik dönemi, büyük beyinli yaratıklar olmamızın ağır bedelidir. Aslında onu biraz kullansak fena olmaz. Elimdeki bilimsel kanıtlara göre iş aynadaki görüntümüzü eleştirmeye gelince biraz daha insaflı olmalıyız. Özellikle de siz bayanlar. Tamam, belki biraz biraz tatil göbeği ya da poposu yapmış olabilirsiniz ama aşağıdaki bilimsel çalışmanın sonuçlarına göre depresyona girmeye hiç gerek yok. Amerikalı erkek ve kadınlara bazı erkek ve kadın illüstrasyonları gösterilmiş. Çizgi karakterlerin hepsi birbirine benziyormuş, sadece şişmandan zayıfa doğru sıralanmışlar. Kadınlara hangi çizgi erkeğin daha çekici olduğu sorulduğunda çoğu ortalama bel ve omuz orantısına sahip karakteri seçmiş. Hafif tombul olan karakteri, He-man görünüşlü süper vücutlu karaktere daha fazla kadın tercih etmiş. Sonra kadınlara erkeklerin hangi çizgi kadın karakteri en çekici bulacaklarını tahmin ettiklerini sormuşlar. Neredeyse hepsi en ince kızı göstermiş. Ardından erkeklere hangi kadın karakteri en çekici buldukları sorulmuş. Erkeklerin neredeyse tümü ortalama incelikte ama yine de etine dolgun kadınları tercih etmiş. Çok azı kadınların seçtiği zayıf karakteri beğenmiş. Sonra erkeklere, kadınların hangi karakteri en çekici bulduğu konusundaki fikirleri sorulmuş. Hemen hepsi He-man kılıklı süper vücutlu arkadaşı göstermiş. Hem erkekler hem kadınlar karşı cinsin tercihlerini kafalarında fazla abartıyor. Kadınlar erkeklerin süper ince kadınları beğendiğini sanırken, erkeklerin çoğu ortalama incelikteki dolgun vücutlu kadınları çekici buluyor. Erkekler kadınların vücut çalışan kaslı tipleri beğendiğini düşünürken, kadınlar daha sade vücutlu erkekleri cazip buluyor, hatta bazıları hafif şişman olanları tercih ediyor. Bir diğer deyişle, aslında sandığınızdan daha seksisiniz.

172

Marilyn Monroe’yu hatırlayın. Hiç de zayıf değildi, ama mükemmel 0,70 oranıyla yarım yüzyıl boyunca erkeklerin fantezilerini süsledi. Fakat yine de durum adaletsiz görünüyor. Bazı kadınlar tombul erkekleri seçti dedik. Neden Amerikan erkekleri tombul kadınları seçmiyor? Aslında seçiyor ama bunu bel – kalça oranının, ince bir kadına sahip olmanın getirdiği yüksek statüden daha önemli olduğu ölçüde yapıyorlar. Bakalım: Araştırmacılar zayıf kadını beğenen erkekleri bir kenara ayırmış. Onlara 0,70 bel – kalça oranına sahip tombul bir kadın ve bu oranın daha yüksek olduğu, kalın belli zayıf bir kadın çizimi göstermişler. Çoğu sihirli kum saati oranına, yani 0,70 oranına sahip tombul kadını tercih etmiş. Statü sembolleri değişebiliyor, ama bel – kalça oranı her zaman sabit. Ama gelin şu kalça işini biraz kenara koyalım. Ben sizi yatağa neyin daha kolay götüreceğini söyleyeyim: ukalalık. Eğer ağzınız laf yapmıyorsa bakir kalma olasılığınız çok yükselir. İşte bilimsel ispatım: 60.000 civarı kelime bilirsiniz. Günlük hayatınızda bunların sadece 4000 kadarını kullanırsınız. Geri kalan 56.000 tanesi, konuşmalarınızın sadece %2’sinde geçer. Bu 56.000’lik ekstra hazneden herhangi bir kelime seçin. Söylediğiniz her milyon kelimede bu kelimeyi sadece bir kez kullanıyorsunuz. Bir milyon kelime, bu kitaptaki kelime sayısının ortalama 20 katı. Dünya üzerinde sosyal bir varlık olarak iş görebilmeniz için aslında 1000’den az kelime yeterli. Üstelik 60.000 kelimelik şişkin dağarcığınızın içinden en çok kullandığınız 100 kelime, hayatınız boyunca yaptığınız tüm konuşmaların %60’ını oluşturuyor. Peki bu gösteriş niye? Kimi etkilemeye çalışıyorsunuz? Tabii ki eşinizi. Ve kabileler halinde yaşayan dedikoducu bir tür olduğumuzdan, eşinizi etkileyebilmek için kabiledeki diğer herkesi de etkilemelisiniz. Kelime dağarcığımızın büyük kısmı şatafattan ibarettir. “Sevişmek” yerine “çiftleşmek, seks yapmak, düdüklemek, düzüşmek, bafilemek, leyleği kızartmak, mercimeği fırına vermek” gibi garip terimler kullanmanın hayatta kalmaya bir faydası yoktur ama eş bulmaya

173

faydası çoktur. Kelime dağarcığınız kocaman bir tavus kuşu kuyruğudur. Kelime dağarcığının büyüklüğü kişiden kişiye değişir, bu da cinsel olarak seçilmiş bir özellik olduğunu gösterir. Pek çok seksi özellik gibi savurgandır. Çocuklar 18 yıl boyunca günde 15 kelime öğrenmelidir ki bu 60.000 sayısına ulaşabilsinler. Bu, kendi yiyeceğimizi üretme ya da babadan kalan ipoteği ödeme yollarını öğrenmek için kullanabileceğimiz beyin gücünün boşa harcanması demektir. Ama hayır, veletler illa 60.000 kelimeyi öğrenir. Zira flört oyununda rakiplerini alt etmek için zengin bir kelime dağarcığına ihtiyaçları vardır. Tavus kuşu kuyruğumuzu şimdilik bir kenara bırakalım ve “öndeki” diğer kuyruğumuza geçelim.

174

32.

PENİSİ BULMAK NEDEN KOLAYDIR? Size bilimsel bir gerçeği açıklamak istiyorum: Kocaman bir penisim var. Maymunlarınkiyle kıyaslayınca tabii. Zaten bu karşılaştırmaya girince Homo sapiens erkeklerin çoğunun penisleri çok büyük diyebiliyoruz. “Testis Kralı” şempanzelerin tamamen ereksiyon halindeki penisleri 7,62 cm’dir. Bir orangutanın tam sertleşmiş penisi 3,81 cm’dir. Maymun ırkının en görkemli üyesi gorilin ereksiyon halindeki penisi ise 3,18 cm’den ibarettir. Eh, bir de ereksiyon halinde değillerken baksak demek ki bir şey göremeyeceğiz. Sertleşmiş Homo sapiens penisi ortalama 12,7 cm uzunluğundadır ve her şekilde görülür bir büyüklüğe sahiptir. Gösteriş yapmak için dik bir şekilde kasılarak yürürüz. Neden peki? Gelin feminist yazar Andrea Dworkin’den dinleyelim: “Bir erkeğin erkek olabilmesi için, penisinin, içinde varolan şiddeti vücuda getirmesi gerekir. Şiddet erkektir. Erkek penistir. Dolayısıyla şiddet penis ya da içinden çıkan spermdir. Erkeğin erkek olabilmesi için penisin yaptığı işi zorla yapıyor olması gerekir.” --- Andrea Dworkin, (1981) Pornography: Men Possessing Woman (Pornografi: Erkeğin Kadın Üstündeki Hakimiyeti). Bu satırlarda bir yerde bana hödük dendiğini düşünmekten kendimi alamıyorum. Bu ultra-feministlerin anlamadığı şey şu ki

175

penisi kötülemek kolaydır. Erkekliğin güç sembolü aynı zamanda en hassas bölgemizdir. Bu “penis paradoksu”ndan kaynaklanan patoloji, üzerine uygarlığın inşa edildiği bir temel taşıdır. Sizin klitorisinizi temel taşı alıp üzerine uygarlık kursalardı ne hissederdiniz? Dev fallik sembolü anıtların uyarılmış devasa birer klitorise benzediğini hayal edin. Belki o zaman kadınlar üzerimizdeki baskıya dair bir ipucu sahibi olabilir. Yan yatmış Pisa Kulesi benim tüylerimi diken diken ediyor mesela. Boynu Bükük Pisa Kulesi demek lazım ona. İtalyanlar bu yüzden kaybetti savaşı işte. Erkeklerin penislerine olan takıntıları konusunda, kadınların aslında suçu kendilerinde aramaları lazım. İşte bilimsel kanıtım: Doğal seleksiyon tarafından (doğadaki sorunları çözmek üzere) tasarlanan özelliklerimizi, cinsel seleksiyon tarafından (karşı cinsteki sorunları çözmek üzere) tasarlanan özelliklerimizden ayırt ettiğimiz zamanı hatırlayın. Penisler doğadaki sorunları çözmez. Kimse penisi ile antilop yakalamamıştır. (Umuyorum). Doğal seleksiyon söz konusu olduğunda, penisin tek bir amacı vardır: Sperm saçmak. Doğal seleksiyonun verip vereceği şey, bir gorilin kısa ve güdük penisini inşa etmek için harcanan enerjidir. Doğal seleksiyon minimalizm yanlısıdır; fazlalıkları biler, en efektif tasarımı türün tüm üyelerinde aynı olacak şekilde hazırlar. Gorilin ufacık tefecik penisciği doğal seleksiyonun yarattığı özelliklere mükemmel bir örnektir. Homo sapiens penisleri ise cinsel seleksiyon tarafından donatılmıştır: Özellikleri yaşa göre değişir, ancak ergenliğin belli bir döneminde tam boyutlarına ulaşırlar. Özellikleri duruma göre de değişir; kur yapma sırasında boyut değişimi yaşanır. Erkekten erkeğe görünümü farklılaşır. Sert olduğu zaman gözden kaçması zordur. Tavus kuşunun kuyruğu misali, dişiler karşısında yaşanan türlü reaksiyonları açığa çıkarır. Tüm bunlar da gösterir ki insan erkeklerinin penisleri kadınların seçimi ile tasarlanmıştır. Doğal seleksiyona göre büyük penislere sahip olmak anlamsızdır. Herhangi bir erkek hayvanın büyük penisi olduğunu gördüğünüzde anlayın ki işin içine dişilerin seçimi karışmıştır. Cinsel seleksiyon

176

ürünü tüm özelliklerde olduğu gibi penis de sahibinin ne kadar enerji harcayabileceğinin şatafatlı bir vitrini olacak şekilde tasarlanmıştır. Diğer primatların ereksiyon halindeki penislerinde kemik bulunur. Bir erkek şempanze kızışmış dişi şempanze ile karşılaştığında kalem inceliğindeki penisi anında dikiliverir. Vücudunuzdaki hareket edebilen hemen her parçada kemik olması şarttır. Tüy hafifliğindeki kulaklarınızın sağlam durabilmesi, içindeki kıkırdaklarla sağlanır. Gelin görün ki insan dişilerinin seçimi, erkeklerinin penislerinde kemik olmasını uygun görmemiştir. İnsan penisi balon gibi şişer ve söner. Bunun biraz komik olduğunu inkar edemeyiz. İçinde kemik olmayan bir et yığınını kayda değer bir süre dik tutmak ciddi bir hidrolik güç gerektirir. Homo sapiens erkekleri bu zor görevi başarmak için bağışıklık sistemlerinden enerji ödünç alırlar, bu da aslında hastalığa yakalanma risklerini arttırır. Vücudu bir krallık olarak düşünürsek, bu, cephedeki askerlerin yemeğinden çalıp, gelirlerle kraliyet şatosuna şatafatlı bir kule dikmek ile aynı şeydir. İşte erkeklerin seks için ölümü göze aldıklarının bir göstergesi daha. Ölüm erkekleri iktidarsız kalmak kadar korkutmaz. Ereksiyon, tavus kuşunun kuyruğunda olduğu gibi, bir erkeğin ne kadar sağlıklı olduğunun en güvenilir göstergesidir. En ufak bir şeyin yanlış gitmesi ereksiyonun başarısızlığa uğramasına yol açabilir. Bu konuda fazla detaya girmeyeceğim, zira sadece fazla düşünmek bile performansımı kötü etkileyebilir. Erkeğin iktidarını ortaya koyma konusunda çardak kuşunun çardağı, tukan kuşunun gagası, jibon maymununun çığlığı neyse penis ereksiyonu da odur. Bir mikroskobik virüs, kanserli mutasyon veya yetersiz beslenme durumu ile karşılaşıldığında dişiler “birincil formundalık göstergesi”ndeki formsuzluğu anında görebilirler; ister beyin ister penis olsun. Tavus kuşunun kusursuz kuyruğu, “Bakın simetrik kuyruğuma ne kadar bol enerji harcayabiliyorum! Hiç parazitim yok, kötü genetik mutasyonlara uğramadım! Haydi bebek, gel de Discovery Channel’a şöyle dillere destan bir malzeme verelim!” demektedir. Hominid dişiler erkeklerin penisleri ile ilgili anlamsız seçimler

177

yapmaya devam ettikçe, penis de marifetlerinin zorluk derecesini göstererek caka satma konusunda o kadar evrilmiştir. Gösterişçi penis şöyle sanki anonslar yapar: “Şimdi huzurlarınızda, kemiksiz bir dikilme hareketini, üstelik ağırlığımın 10 katını kaldıracak şekilde, beyindeki kanın yarısını ödünç alarak gerçekleştireceğim!” Dişiler “Oooo” der, büyük penis genlerini toplar ve bir sonraki nesilde çıta, penis için bir basamak daha yükselir. Birkaç milyon yıllık bu hikayenin sonunda kemiksiz ve absürd büyüklükte penislere kavuşmuşuzdur. Çalım satmaya meraklı türlerin erkekleri genellikle iddiasız jenital organlara sahiptir. Balıkçılların şatafatlı bir dansları vardır ancak penislerini göremezsiniz bile. Jenital organları süslü olan türlerin erkekleri kasılmayı pek sevmez. Rengarenk penislere sahip olan mandril maymunları bir şey ispatlama zahmetine girmezler; “cool” olduklarını bilirler. Çoğu türün erkeği ya iyi danseder ya da büyük penislidir. Size en yakın dans kulübüne gidip antropolojik bir araştırma yapın isterseniz; Homo sapiens erkeklerinin dans etmeyi pek beceremediklerini göreceksiniz. O kadar kalça sallamışlığım vardır ama beklediğim baştan çıkarıcı etkiyi hiç yaratadım. Şatafatlı afgresif davranış ile penis büyüklüğü arasındaki bu ilişkinin erkeklerin araba kullanışlarına yansıdığına inanıyorum. Hanımlar, minik beyaz arabamı gayet akıllı uslu kullandığımı bilmenizi isterim. Erkek goriller göğüslerini yumruklarlar. Erkek şempanzeler durduk yerde sanki bir düşman varmışcasına saldırgan hareketler yaparlar. Büyük beyaz balıkçıllar dans eder. Bizimse devasa penislerimiz vardır. Olmayanlar da büyük ve havalı spor arabalar kullanırlar. Eğer büyük testislerimiz için kadınları suçlayacaksak büyük penislerimiz için de onlara teşekkür etmeliyiz. Onları bu hale kadınlar getirdi. Dolayısıyla erkeklerin penis takıntısı da tamamen onların kabahati. Delillerimi sundum, kararı hakime bırakıyorum. Evli çiftler için maalesef kötü haberlerim var. Tek eşli primatların penisleri genelde miniminnacıktır. Sadık baykuş maymunu erkeğinin

178

penisi varla yok arası bir şeydir. Sadakat nedir bilmeyen primatların penisleri ise hedefe sperm ulaştırma rekabeti yüzünden daha büyüktür. Eğer karınız size sadık kaldığını iddia ediyorsa aşağılara işaret edip, şöyle cevap verebilirsiniz: “Ya, öyle mi? O zaman penisim niye böyle kocaman?” Hanımlar, kocanız erkek arkadaşlarıyla çok sık dışarı çıkmaya başladıysa karşısına geçip şöyle diyebilirsiniz: “İspatla bakalım! Penisin baykuş maymunununki kadar küçüldü mü görelim.” Eğer dişilerin seçimlerinin erkeklerin evrimi üzerindeki etkisini ölçmek istiyorsanız, penis mükemmel bir araçtır. Homo sapiens penisi dişilerin seçimleri ile tasarlanmış, yapılanmış ve büyütülmüştür, bu seçim nesiller boyunca kadından kadına aktarılmıştır, hepsi de kendi isteğine göre bir ufak dokunuşla tasarıma katkıda bulunmuştur. Bunlar da farklı erkekler üzerinde örneklerini gördüğümüz farklı çeşitler olarak ortaya çıkmışlardır. Yumuşak, elegan, hassas penis, aslında feminen bir heykelciktir. Bu nedenle üzerine o kadar düşüyoruz. Hominid erkek ve kadınlar birbirlerinin erojen bölgelerinin görüntüsünü üreyebilirlik işareti olarak algılamaya başladığı anda işler çığrından çıktı. Kadınlar erkekleri çekmek için dev memelere sahip olacak şekilde evrildiler, ki aslında bu göğüs formu bebek besleme işini daha zorlaştırmaktadır. Bebekler ve yetişkin erkekler aynı göğüslerin peşinde birbirleri ile yarışırlar. Bebekler küçük ve sütü efektif biçimde fışkırtan memeler peşindedir, erkekler için ise memeler ne kadar büyükse o kadar iyidir, çünkü büyük memeler daha efektif süt fışkırtıcıları gibi görünür. Kadınların göğüsleri boyut ve şekil olarak farklılık gösterirler, bir sürü enerji harcar ve rahatsızlık verirler: Erkeklerin seçimi doğrultusunda evrildikleri gün gibi ortadadır. Ellerimiz araçlar ve uygarlıklar yaratmaktan başka şeyler de yaparlar. Fiziksel formumuzu aslında onlar belirler. Erkeğin kadın vücudu üzerindeki elleri bir anlamda onu heykeltıraş gibi biçimlendirmektedir. Erkeklerin seçimleri kadınların yuvarlak göğüslere ve kum saati şeklinde bir bele sahip olmalarına neden olur, ki ikisi de çocuk doğurma yetisinin abartılı göstergeleridir ve erkekleri baştan çıkarmak dışında kadınlara pratik anlamda bir yararları yoktur. Bazı evrim biyologları, ek bir penis teorisi ürettiler: “Penis

179

büyüklüğünün erken hominid avcılar arasında bir statü sembolü olması ihtimali kuvvetliydi. Dolayısıyla türlerin seksüel dimorfik özellikleri (erkekler ile kadınları birbirlerinden farklılaştıran özellikler) karşı cinsin değil hemcinslerinin etkisiyle gelişmiş olabilir.” Örneğin vervet maymunları bir tehditle karşılaştıklarında duruşlarını değiştirir, yüzlerini buruşturur ve kırmızı, beyaz, mavi jenital bölgelerinden ereksiyon halinde bir penis fışkırtarak hasımlarını korkutmaya çalışırlar. Profesyonel penis uzatıcısı Dr. R.H. Stubbs, ki kendisi isim şanssızlıklarını yenme24 konusunda benim kahramanımdır, penis büyütme talebi olan erkeklerin çoğunun soyunma odası korkusundan bahsettiğini, yatak odası stresi yüzünden büyütme isteği ile başvuranların toplamın üçte biri olduğunu söylemiştir. Bu o kadar da acayip bir şey değildir. Büyük kaslar kadınların özellikle beğendiği bir şey değil, erkeklerin özellikle çekindiği bir şeydir. Eğer penis boyu hominid erkekleri arasında bir statü meselesi idiyse, statü de daha fazla döl aktarımını sağladıysa, penisin şekillenmesi aynı zamanda erkeklerin seçimleri sayesinde de olmuş olabilir. Dini liderler vücudumuzu Tanrı’nın elinin şekillendirdiğini söylerler ama biyolojinin dediğine bakarsanız penisi şekillendiren kesinlikle insanın elidir.

24 Ç.N. Stub: Minik çıkıntı, kesilen ağacın yerde kalan kökü.

180

33. İKİ TİP GAY ERKEĞE İKİ TİP GEN Homoseksüelliğin ailevi bir şey olduğu kesin. Gay erkeklerin daha çok gay erkek kardeşleri, lezbiyen kadınların daha çok lezbiyen kız kardeşleri var. Fakat bu durumun çevresel mi yoksa genetik mi olduğu yıllardır tartışma konusu. 5 genetik bilimciden oluşan bir ekip araştırdı ve şu sonuca ulaştılar: Herhangi birinin erkek kardeşinin gay olma olaslığı %2’dir. Daha sonra 76 gay erkek üzerinde araştırma yaptılar ve bunların %14’ünün erkek kardeşlerinin gay olduğunu, anne tarafından erkek gay kuzenlerinin oranının %7 olduğunu ve annelerinin erkek kardeşlerinin gay olma oranının da %7 olduğunu ortaya çıkardılar. Ailelerinde geriye kalan erkek akrabaların gay olma oranı genel nüfusunki gibi tam %2 çıktı. Bir diğer deyişle, bu gay adamların daha çok gay erkek akrabaları vardı ama bunların çoğu anne tarafından kuzenler ve dayılardı, baba tarafından gelen ise pek azdı. Böylelikle gay’liğin annelerle bir ilgisi olduğu kesinleşiyor diyebilir miyiz? Ekip çalışmaya devam etti ve herhangi birinin kız kardeşinin lezbiyen olma olasılığını %1 olarak ortaya koydu. Aynı 76 gay erkeğin kız kardeşlerinin %5 civarı lezbiyendi. Bu lezbiyenlerin diğer erkek kardeşlerinin de tam %5’i gay’di. Diğer tüm kadın akrabalar arasında homoseksüellik oranı yine

181

genel nüfusta olduğu gibi %1 çıktı. Eğer homoseksüellik yetişme şekline bağlı ise neden baba tarafından akrabalar arasında daha fazla homoseksüel yok? Erkek kelliği gibi erkek homoseksüelliği de anne tarafının genleri ile taşınıyora benzemiyor mu? Tüm bu istatistik bilgileri sizi sıktı mı? Kusura bakmayın. Kendim de sıkıldım aslında, hele bir de koskoca sayfa boyunca bir kere bile penis yazmadığımı düşünürseniz... Bilim zor iş. Penis şakaları yapmak ise hiç de zor değil. Yine de bu saydığım verilerde insanın merakını uyandıran bir şeyler var. Gay’lerin erkek kardeşlerinin gay olma oranının, anne tarafından kuzenlerinin ve dayılarının gay olma oranlarının iki katı olduğunu gördük. Eğer gay’lik tek bir genden aktarılıyorsa dayılar ve anne tarafından kuzenler arasında homoseksüellik oranının, gay kardeş oranına daha yakın olması gerekirdi. Ayrıca ailede anne tarafından olmayan tüm akrabaların gay olma oranı da %2 iken lezbiyenlerde bu oran %1 çıktı. Bu 76 gay erkek arasında, lezbiyen kız kardeşlerin oranı anne tarafından erkek gay kuzenlerin oranının yarısı, gay erkek kardeşlerin oranının üçte biri idi. Şu ana kadar kafanızda şahane hesaplar yaptığınızdan şüphem yok. Araştırmacıların bu sayılar üzerine genetik bir model oturtabilmeleri için tek bir hipotez işlerine yarıyordu: iki tip homoseksüellik geni. Yani sadece erkekleri etkileyen ve anneden gelen bir tip gen ile erkekleri ya da kadınları etkileyen ve anneden de babadan da gelebilen ikinci bir tip gen. Araştırmacılarımız hiç beklemeden bu yeni hipotezi test etmeye koyuldular. Fertleri arasında iki homoseksüel erkek kardeş bulunan 38 aileyi incelediler ve bir tahminde bulundular: Eğer homoseksüellik ile ilgili iki gen var ise, bu durumda bu iki gay kardeş içeren ailelerin anne taraflarındaki gay erkek oranı normalin 1,5 katı kadar artmalı, baba tarafında ise aynı kalmalıydı. Tahminler neredeyse kesin sonuç verdi. Gay dayıların ve anne tarafından erkek gay kuzenlerin oranı 1,5 katına çıktı. Baba tarafındaki oranlar sabit kaldı.

182

Ortada bir gay geni yoktu. Erkeklerde iki gay geni vardı ve genomun farklı parçalarında bulunuyordu, her ikisi de üreme stratejileri doğrultusunda doğal seleksiyon tarafından farklı zamanlarda seçilmişlerdi. Homo Homo sapiens erkekleri bir değil iki kez evrilmişti. Peki neden? Sabırsız olmayın, daha laboratuvarda yapılacak çok işimiz var. Elektron mikroskobunuzu kılıfından çıkarın, santrifüjü açın. Bir de kalın çerçeveli gözlük edinmekten zarar gelmez. Bu araştırmaları spesifik genlere bağlayabilir miyiz? Araştırmacılar 40 gay erkek kardeş çiftinden aldıkları DNA örneklerini incelediler %82,5’inin X kromozomlarında annelerinden aldıkları efsanevi Xq28 genini taşıdıklarını saptadılar. Bunun tesadüf eseri meydana gelmesinin ihtimali sadece %1. Bu sonuç üzerinde daha fazla araştırma henüz yapılmadı ise de dikkatleri çekmeye yetti. Bu durumda Xq28 gay’liğin sebebi mi yani? Tam olarak değil, çünkü genler çevresel tetikleyicilerin devreye girmesiyle diğer genler ile etkileşime girer ve kendilerini öyle ifade ederler. Bir erkeğin Xq28 genini taşıyor olması onun gay olduğunu değil gay olma olasılığının diğer erkeklerden daha fazla olduğunu gösterir. Homoseksüellik getiren bir genin doğal seleksiyon sonucu bugünlere kadar aktarılmasını ancak akrabalarının çocuklarının hayatta kalmalarına sağladıkları katkının çok çok fazla olması açıklayabilir. Bu katkı o kadar büyük olmalı ki direkt olarak çocuk sahibi olmama dezavantajını dengeleyebilsin. Bir başka deyişle gay genleri kendilerini sadece “aile değerleri” vasıtası ile kopyalayabilir. Günümüz “aile değerleri” savunucuları için ne enteresan bir tespit. Üstelik bu teori, homoseksüellerin şahsen çocuk sahibi olmadıklarını varsayıyor, ki bu pek de sağlam bir varsayım değil. Pleistosen toplumlarında homoseksüel erkekler ve kadınlar, akrabalarının hayatta kalmalarında gerçekten bu kadar önemli bir rol oynuyor olabilirler miydi? Modern homoseksüel teyze, dayı, hala ve amcaların yeğenlerine heteroseksüel olanlardan daha fazla kaynak sağlayıp sağlamadıkları

183

hakkında ciddiye alınır bir çalışma yok. Belki de homoseksüelliğin bulunduğu bütün türleri bir de bu gözle incelemeliyiz. Bakacak tek yer var: Başka türlerdeki gay amcalar, dayılar, teyzeler ve halalar.

184

34.

GAY, HAYVAN EBEVEYNLER

Tüm dünya gay mi oldu nedir? Kuşlar ve arılar, kelebekler ve kınkanatlılar, hamam böcekleri ve cırcır böcekleri, yunuslar ve geyikler, goriller ve kazlar, ahtapotlar ve katil balinalar, güvercinler ve kirpiler, balinalar ve yaban domuzları. Dişi mi erkek mi belli olmayan hint domuzları. Erkekleri döven kabadayı lezbiyen penguenler. Yumuşakça yarasalar. Oyuncak ayılar gibi oynaşan ayılar. Erkek erkeğe orji yapmaya meraklı koca boynuzlu koçlar. Alın size vahşi doğa. Bir daha birisi homoseksüelliğin doğal olmadığını söylediğinde, ona doğanın ta kendisini gösterebilirsiniz. Heteroseksüel erkek deve kuşu, dişisine kur yaparken yumuşak ve tatlı davranır ve romantik bir şarkı söyler. Oysa erkek erkeğe kur yaparlarken çok daha sert şovlar peşindedir; saatte 50 km hızla birbirlerinin üzerine doğru koşarlar, çarpışmaya ramak kala frene basarlar, tek ayak üstünde döner, tüylerini kabartır ve boyunlarını birbirine dolarlar. Şarkılarla uğraşmazlar. Erkek deve kuşlarının %2’si bunu yapar, üstelik kur yaptıkları erkek her zaman gay değildir. Belki de bir çeşit gay radarları vardır, kim bilir? Heteroseksüel şekilde çiftleştikleri henüz hiç gözlenememiş bir kuş türü bile var. İnanılmaz. Gözlenebilen tüm çiftleşme aktiviteleri türün aynı cinsten üyeleri arasında gerçekleşmiş. Küçük altınsırt olarak adlandırılan bir ağaçkakan türü olan bu kuşlar çoğalmaya devam ettiklerine göre gözlerden uzak çiftleşen bazı heteroseksüel üyeleri de olmalı.

185

Gay hayvanlar iyi ebeveyn olurlar. Erkek pembe flamingolar seks yapar, yuva kurar ve evlat edinilmiş yavrularını birlikte büyütürler. Pembe olmak onları pek rahatsız etmez. Dişi boz ayılar ömür boyu süren bir eş bağı kurarlar, yavrularını birlikte yetiştirirler, hatta aynı yurt odasını paylaşıp dedikodu yapmak için geceleri uyumayan kızlar gibi birlikte daha çok zaman geçirebilmek için kış uykularından feragat bile ederler. Heteroseksüel şişe burunlu yunuslar yaşam boyu sürecek eş bağına karşıdırlar. Sadece gay olanlar bunu yapar. Çoğu şişe burunlu yunus biseksüeldir. Bu da tamamen gay olanların aynı biz insanlarda olduğu gibi dışlanmalarına sebep olur. Üstelik yunusların beyinleri de bizimkilerden daha büyüktür. İnsana genetik anlamda en çok benzeyen hayvan bonobo şempanzesidir. Her bir bonobo şempanzesi biseksüeldir. Birbirlerine bizden daha çok sarılırlar, daha az kavga ederler, feministtirler ve kesinlikle bizden daha çok seks yaparlar. İnsanlar gay genini tanımlamış olabilirler ama görünen o ki dışlayamıyorlar. İşte binyıllar, belki de milyon yıllar boyu dışlanmasına rağmen genomumuz içinde sapasağlam duruyor. Sanki türümüzün hayatta kalmasında bir parmağı varmış gibi. Bir genin başarısını ilerleyen jenerasyona kaç kopya taşıyabildiği ile ölçmüyor muyduk? Nasıl olur da evrim, üreyemeyen bir cinsiyeti seçip bugünlere getirmiş olabilir? İçinden çıkılmaz bir gizem gibi görünüyor, değil mi? Ta ki siyah kuğuların gay amcalarına dikkatli bakana kadar. Gay siyah kuğular kalıcı eş bağları oluştururlar, ikisi de erkek olduğu için heteroseksüel çiftlerden daha büyük bölgeleri savunabilirler. Homoseksüel kuğular yumurtaları evlat edinir ya da aşırırlar ve heteroseksüel çiftlerin büyüttüklerinden ortalama iki kat daha fazla yavruyu üreme çağına gelecek şekilde yetiştirirler. Eğer heteroseksüelseniz ve kardeşiniz gay ise, çekinik gay genleri taşıyor olmanız kuvvetle muhtemeldir. Eğer gay kardeşiniz sizden yeterince sık yumurta alırsa ve yeğenlerini sizden iki kat daha başarılı

186

şekilde yetiştirirse, basit matematik hesabıyla gay genlerin popülasyon içinde kayırılacağını söyleyebiliriz. Lezbiyen çiftleşmeler, halkalı martı ve California martılarında da bu genin yayılmasını kolaylaştırmıştır. Martı yavrularını büyütmek için iki ebeveynli bir aile gerekir. Bir tanesi yemeği getirirken diğeri yuvayı korur. Erkek sayısı azaldığında dişilerin %5’inin yavrularını bir diğer dişi ile birlikte büyütmeye başladığı görülmüştür. Uzun bir kur yapma aşamasından sonra yuvalarını kurarlar. Sonra gayet sinsi bir numara çekerler. Komşu yuvalardan heteroseksüel bir erkeği baştan çıkarırlar. Sperminden faydalandıktan sonra da kullanılmış bir kağıt mendil gibi kenara atarlar. Bu durum genellikle erkek martının sinirlerini bozar. Erkek halkalı martılar vahşi savaşçılardır, dişilerden güçlüdürler ama yine de yuvasını savunan iki lezbiyen martı karşısında çaresiz kalırlar. Lezbiyenler “yuva” konusunda epey hassastırlar. İki lezbiyen anneli yuvalardaki yavrular, tek başına kalmış bir annenin yavrularından kesinlikle daha fazla hayatta kalırlar. Biyologlar böylece martıların en azından iki türünde lezbiyenlik geninin seleksiyonda nasıl avantajlı olduğunu görebiliyorlar. Erkeklerin birbirlerini yeterince sık öldürdüğü türlerde lezbiyenlik başarılı bir çocuk yetiştirme stratejisi halini alabilir. En yakın tarih kitabına bir göz atın, Homo sapiens erkeklerinin bölge, kaynak ve rahim üzerine girdikleri savaşlarda sayılarını nasıl azaltıp durduklarını göreceksiniz. Bu durumda kızlar ne yapacak? Homo sapiens üyelerinin hayatında seks, bağ kurmaya üremeden daha çok hizmet ettiğine göre, dişiler arası eş bağı, tek başına çocuk yetiştiren anneler için daha avantajlı hale gelmiş olabilir. Bir üniversite partisine gidin de ortalıkta erkekler yoksa kızların birbirlerine neler yaptıklarını bir gözleyin. Kız tavlamaya çalışmak için en elverişsiz ortam bu çılgın kız partileri olsa gerek. Eğer dişiler bu sırlarını savaşçı erkeklere açık etselerdi belki de savaşları önleyebilirlerdi. “Hey vahşi savaşçı, şu toprak parçası için savaşmak yerine, evde karının hizmetçi ile kırıştırmasını seyretmeyi tercih etmez misin?” Dünya barışını sağlamak için erkekleri motive

187

eden şeylerin farkında olmak yeterli. Dişi kazlar bazen gay erkek kazların tutkulu aşk ortamında bir fazlalık haline düşüverirler. Bayanlar, bu hikayeyi bilenleriniz çıkabilir. Gay kazlar onunla takılmaya, alışverişe çıkmaya bayılır ama iş yakışıklı başka bir kaz ile flört etmeye gelince kızcağız artık görünmez olmuştur. Ancak dişi kaz yine de bu gay genlerinden kapmanın yolunu bulur. İki erkek arasında işler kızışır kızışmaz kelimenin gerçek anlamıyla kendisini ortalarına atar ve birinden birine dölletir. Eğer hamile kalırsa bir sonraki sezon aynı yuvayı paylaşan 3 ebeveynli bir aile görebiliriz: anne, iki baba ve kaz yavruları. Damızlık boğa sahipleri dört gözle inekler arasındaki ateşli lezbiyen sahnelerini bekler. Neden? Çünkü bu durum boğalarda ereksiyona sebep olur. Boğalar bir süre ineklerin oral seksini izler, yeterince kızışır kızışmaz çiftçi devreye girerek işi bitirir ve boğa beyin sperm bağışını toplar. Yıllar önce katil balinalar üzerinde yapılmış geniş bir çalışma, erkekler arasındaki homoseksüel davranışlar konusunda bazı paragraflar içeriyordu. US Marine Mammal Commission (ABD Deniz Memelileri Komisyonu) çalışmayı aldı, homoseksüellikten bahseden kısımları ayıkladı ve çalışmayı devlet raporu olarak yayınladı. Bu besbelli heteroseksüel komplonun bir parçası idi. Bu gizli heteroseksüel tarikatın üyeleri, devleti, kiliseyi, okulları kontrol ettikleri yetmezmiş gibi zoolojik raporları da kendi gizli heteroseksüel planlarına alet edecek şekilde değiştiriyorlardı. Gülüyor olabilirsiniz ama durum ciddi. Biological Exuberance: Animal Homosexuality and Natural Diversity (Biyolojik Bolluk: Hayvan Eşcinselliği ve Doğal Çeşitlilik) (St Martin's Press, 1999) kitabının yazarı Bruce Bagemihl, önde gelen vahşi yaşam araştırmacılarının nasıl sürekli olarak hayvanlar arasındaki eşcinsel ilişkileri “selamlaşma”, “yatıştırma”, “baskınlık ritüeli” olarak tanımlamakta ısrarcı davrandıklarını anlatır. Büyük bir erkek deniz aygırı grubu buluşur, koca bir yığın olurlar, birkaç dakika birbirlerine hevesle sürtünürler, yanlarındakini ovalarlar ve inilderler. Muhafazakâr biyolog buna “selamlaşıyorlar”

188

der. Masum bir merhabalaşma neden sperm banyoları ile sonuçlansın anlamıyorum, ama dediklerine bakarsak bu gay seksi olamazmış, hele bir de erkek aslanlar da aynısını yapıyorsa! Nee, koskoca ormanlar kralı gay olabilir mi hiç? Olsa olsa “yatıştırma”dır bu. Doktora öğrencileri raporlarını mümkün olduğunca anlaşılmaz hale sokmakta başarılıdırlar. Sen tut şempanze testisleri ve deniz aygırı orjileri hakkında yaz, sonra onu bir şekilde sıkıcı hale getirmeyi başar. Bendeniz karşımdakini uyku nöbetine sokacak eğitimi alamadım korkarım. Bu durumda raporumu normal bir insan gibi sunacağım. Söylediklerim söyleyeceklerimin teminatıdır. Maço savana babun erkekleri testislerini birbirine çarpıştırarak selamlaşırlar. Bununla da yetinmeyip birbirlerinin üzerine çıkarlar, popolarını birbirine sürterler, jenital organlarını öperler. Eğitimsiz bir göze tüm bunlar “cinsel muhabbet” gibi görünebilir. Oysa biz biyologlar biliriz ki burada bir “üstünlük ritüeli” gerçekleşmektedir. Gerçi bu ikisi arasındaki ayrımı kabul etmemekte direnen gay arlkadaşlarım da var. ABD’nin en saygın ve tutucu hayvan kuruluşlarında yaşayan koçlar arasında bile eşcinsellik ayyuka çıkmış durumdadır. Evcilleşmiş koçlar üzerinde yapılan bir çalışma, bu hayvanların %16’sının çiftleşme sezonu sırasında çiftleşmeyi reddettiğini göstermiştir. %6’sı seks ile hiçbir şekilde ilgilenmemektedir. %10’u ise sadece diğer koçlarla seks yapmakla ilgilenmektedir. “Koç gibi” deyişini bir gözden geçirelim derim. Biyologlar türlerin alet kullanmalarını bu kadar büyütüyorlar, peki neden kimse dildolardan25 bahsetmiyor? Primatlar seks oyuncakları yapmak için epey zaman ve efor harcarlar. Makaklar termitleri yakalamak ya da fındık kırmak için bir alet geliştirmeye asla vakıf olamazken bir dişi makak kendini tatmin için tasarladığı 5 çeşit seks oyuncağının demonstrasyonunu yapmıştır. Burada yine dişilerin düşünce tarzını çözümlemek lazım: Termitler mi, orgazm mı? Bir kuyruğunuz varsa neden erkek arkadaşa ihtiyacınız olsun ki? Dişi Japon makaklar kuyruklarına aşıktırlar. Tabii onları normalden 25 Ç.N. Sahte penis.

189

daha temiz tutmaları gerekir. Primatologlar, bu hayvanların kendi vücutlarına monte edilmiş doğal bir vibratörleri varken neden hâlâ seks oyuncakları geliştirmekle uğraştıklarını bulmaya çalışırlar. Daha az cezbedici kuyruklarla doğanlar daha keşifçi olmak durumundadır. Dişi kirpiler bacaklarını ayırarak bir dal parçasına oturur ve çam kozalakları ile oynaşırlar. Ardından erkek kirpiler aynı kokulu dal üzerinde mastürbasyon yaparlar. Vücutlarındaki oklar kirpileri daha bir azgın kılmış olsa gerek. Boynuzlar erojen bölgelerdir. Erkek geyikler boynuzlarını ağaçlara sürerek orgazm olurlar. Yunuslar jenital bölgelerini deniz yataklarına, borulara, kaplumbağalara, köpek balıklarına, yılan balıklarına (elektrikli olanlarına değil tabii) ve onlar üzerinde çalışma yapmaya uğraşan insanlara sürterler. Erkek yunuslar bazen diğerlerinin hava deliklerini de kullanırlar. Dişiler vajinalarını objeleri vakumlayarak kavramak için kullanırlar. Eğer dişi atalarımız bu numarayı öğrenmiş olsaydı belki de ellerimiz evrilmeyebilirdi. Konuşamadığınızı hayal edin bir. Tüm gün arkadaşlarınızla çıplak bir şekilde oturup duruyorsunuz. Televizyon yok, dergi yok, dinler yok, mahremiyet sağlayacak duvarlar yok. Sadece yiyecek ve vücutlar var. Zaman geçirmek için ne yapardınız? Eğer benim köpeğimi örnek olarak alırsak, hayvanların kendilerini ve birbirlerini zevkten zevke koşturma konusunda hiç çekingen olmadıklarını söyleyebiliriz. Seyrettiğim her doğa programından sonra kendimi kazıklanmış hissediyorum artık. Hayvanlar arası gay atraksiyonlar kesin makaslanıyor ben size söyleyeyim. Heteroseksüel komplo ürünü programlar görmek için Discovery Channel’a bakabilirsiniz. Onlara sorsanız çocuklarımıza heteroseksüel erkek ayıların yavruları öldürüp annelerine tecavüz etmelerini göstermekte sakınca yok ama lezbiyen aşk ve ebeveynlik çocuklar için çok kötü örnek teşkil edebilir. Sadece doğal seks doğurgan sekstir ama bizim türümüzde doğurgan seks en nadir yapılan sekstir. Menopoz sonrası seks, regl dönemi sırasında yapılan seks, hamilelik döneminde yapılan seks,

190

emzirirken yapılan seks, oral seks, aynı cinsle yapılan seks. Homo sapiens için düşününce tüm zamanların en yaygın seks formu en son yaptığınız sekstir. Neden hahsettiğimi biliyorsunuz: Kendi kendinize yaptığınız seks. Nedir bu peki? Neden evrim çocuk üretmeyecek seks davranışlarına bünyesinde yer vermiş? Evrim kendi kendinizi hamile bırakamayacağınızı gayet iyi bilir. Bu şans sadece salyangozlara ve buğdaylara mahsustur. Peki neden kendimize zevk vermekten vazgeçemiyoruz? Gen teorisindeki sofistike bir kavramı anlamanın zamanı geldi. Bu incelikli çıkarımı izah edebilmek için bir anahtar çalışmaya yakından bakmalıyız: Mastürbasyon yapmaktan vazgeçememenize. Evrim her şeyi bir amaç doğrultusunda tasarlamaz. Evrim tesadüfen erojen bölgeleri dizayn etmiştir, çünkü erojen bölgeler tesadüfen üremeye neden olur. Diyemeyiz ki bu zevk mekanizması ile doğan her canlı erojen bölgesini üreme amaçlı kullanmak zorundadır. Doğal seleksiyon jenital organlarınızı yaratmıştır. Jenital organlarınız eğer istemiyorsanız doğal seleksiyona hizmet etmek zorunda değildir. Ellerim klavye tuşlamak üzere tasarlanmadı. Yine de şu an onu yapmaktalar. Bu da iyi bir şey. Evrim bana elleri verdi çünkü üreme hedefine ulaşmakta faydaları oluyordu. Buna bakarak evrimin ellerimin daha fazla üremeye neden olmalarını planladığını söyleyemeyiz. Doğal seleksiyon planı olmayan kör bir tasarımcıdır. Bir şeyleri hedefsizce tasarlar. Hedefi biz seçeriz. Katolik okulunda bize mastürbasyonun insanı kör eden bir günah olduğunu öğretmişlerdi. Oysa bilim, düzenli cinsel tatminin sağlık için faydalı olduğunu kanıtladı. Jenital organlarınız yapılandırıldı çünkü atalarınızı diğer insanlara bağlıyordu ve daha fazla insan oluşmasını sağlıyordu. Atalarımızın da günün büyük kısmında öylece oturmaktan başka yapacak pek bir şeyleri olmadığını biliyoruz. Zaman geçirmek için siz ne yapardınız? Gelin bu sorunun cevabını öğrenmek için bir çift memeye bakalım.

191

35. BUBİLER26

İtiraf ediyorum, bu başlığı heteroseksüel erkeklerin (ve lezbiyenlerin) dikkatini çekmek için koydum. İster inanın ister inanmayın, bubiler hakkında bilmeniz gereken her şeyi lafı kadınlara tek bir kez bile getirmeden anlatacağım. Mavi ayaklı sümsük kuşları, çardak kuşları gibi yuvalarını sadece ve sadece karşı cinsi etkilemek amacıyla yaparlar. Kumdan yuvalarındaki seks seansından sonra bu aşk barınaklarını yıkar ve çocuk yetiştirmek için daha uygun ve mütevazı bir şey inşa ederler. Sümsük kuşları sık sık “lekking” faaliyetinde bulunurlar. Bu, erkeklerin “piyasa” yapmalarının biyologcasıdır. Flörtleşme, bir erkek sümsük kuşunun piyasa esnasında bir diğerinin yuvasının yakınından geçmesi ile başlar. Dolaşan kuş, eğer ev sahibi ilgili görünürse, yuvanın kenarına iner ve mavi ayaklarını gösterir. Ev sahibi hâlâ ilgili gözüküyorsa gösterisine gagasını havaya dikerek, kanatlarını açarak, göğsünü şişirerek ve öterek devam eder. Ev sahibinin tepkisi genellikle gagasını tüylere gömmek olur. Yuvanın içine tırmanırlar, iniltiler ve ötüşler eşliğinde faaliyete geçerler. Çiftleşme genellikle arkadan olur. Araştırmamın bir parçası olarak, “lekking” meraklısı türler üzerinde çalışmak için kişisel bir safariye çıktım. Herhangi bir fon desteğim yoktu. Her nedense doktora yapmamış bir roman yazarına bilimsel çalışmaları için kimse destek vermiyor. Neyse, kendi 26 Ç.N. Orijinal başlıktaki “boobies” kelimesi, İngilizcede hem “memeler” hem de “sümsük kuşları” anlamına gelmektedir.

192

masraflarımı karşıladığım bu safari için bilimsel malzemelerimi arabama yükledim ve San Fransisco’daki Baker Plajı27’na kadar 8 km yol gittim. İnsan türünün gay erkekleri, çardak ve sümsük kuşları gibi kendilerine partner bulmak için kumda bir yuva inşa ederler. Baker Plajı “lekking”e çıkmış tiplerin şemsiyeleri ile delik deşik olmuştur. Burada da flörtleşme, “piyasa” yapmakta olan bir erkeğin başka bir erkeğin şemsiyesinin yakınından geçmesiyle başlar. Ev sahibi ilgilenmiş gözükürse, dolaşan taraf vücudunun bir kısmını sergileyiverir. Bu genellikle mavi ayakları değildir. Eğer ev sahibi hâlâ ilgileniyorsa erkek kumdaki şemsiyeye yaklaşır. Şemsiyenin altına girmeden hemen önce, ava çıkmış olan erkek penisini havaya diker ve göğsünü kabartır. Bu sefer ev sahibi ıslık çalar ve “gaga”sını tüylere gömer. Yuvaya girerler. İnildeme ve cıvıldamaları dışardan da rahatça duyulur. Sırf bilimsel merakım yüzünden sürünerek bu yuvalardan birinin iyice yakınına gittim. Çalışma konum olan deneklerim hiç çekinmeden beni de davet ettiler. Çok utandım. Safari şapkam orada bilimsel amaçlarla bulunduğumun göstergesi değil miydi? Daha önce hiç bu kadar çok beyefendi tarafından bana kur yapılmadığı için vücut kimyam bozulmuştu, acilen bir meme görmeliydim. Tüylerimi kabarttım ve yavaş yavaş oradan uzaklaştım. Gay erkekler flörtlerini bitirdiklerinde yuvalarını terk ettiler ve türün dişileriyle park yerinde toplaştılar. Nüktedan bir muhabbetle araya girmeye çalıştım ama dişiler nüktenin piri olan gay erkeklere karşı daha bir ilgili görünüyorlardı. Casusluk yaptığım anlaşılmış olmalıydı ki gay’ler varlığımdan biraz huzursuz oldular. Yavaşça geri çekildim, tüm bir öğleden sonra boyunca gözlem yaptım ve şu sonuca ulaştım: Rock Hudson’ın vücuduna, Elton John’un gardırobuna, Liberace’nin temizliğine, Oscar Wilde’ın ince zekasına sahip ol, binlerce kadın hayranın olsun ama yeteneklerini bu kadınları yatağa götürmek için kullanma. Çok yazık! 27 Ç.N. San Fransisco’da gay erkeklerin piyasa yapmaya gittikleri meşhur bir plaj.

193

Homoseksüelliğin bir seçim olduğunda ısrar edenlerin gizli birer homoseksüel olduğunu düşünüyorum. Ben heteroseksüelliğimi kesinlikle seçim sonucu edinmedim. Ergenliğe eriştiğimde değişik seçenekleri deneyip buna göre kadınlardan hoşlanma kararına varmadım. Ben kendi kendime kamyonlarımla oynarken komşunun kızı Suzie Plimpton içeri girdi ve benim ağzımdan çıkan tek şey “Vauv!” olabildi. Ondan nefret etmem gerektiğini biliyordum, hatta bir önceki gün ediyordum da. Çok gıcıktı. E o zaman ne diye ona dokunmak istiyordum? Neyim vardı benim? Bitlenmek mi istiyordum? Gramer okulundaki birkaç yıl içinde, yükselen heteroseksüelliğimi kimsenin bilmemesi gereken utanç verici bir sır gibi yaşadım. Gay’lerin gay’liklerini saklamalarından beterdi benim halim. Penisim kafasına göre hareketler yapıyordu, bir doktora görünmem lazımdı. Her şeyimle bu duruma karşı savaştım ama kabul etmek zorunda olduğumu anladım: Ben bir heteroseksüeldim. Bunu halka açıklamak için gereken cesareti toplamam birkaç yıl aldı. Dünya üzerinde hiçbir güç beni kibirli Billy’yi çekici bulmayı “seçmeye” zorlayamazdı. Gerçi tükürüğünü havada döndürüp tekrar ağzıyla yakalama numarasını biraz kıskanıyordum ve denediğim zaman tükürük burnuma düşüyordu. Billy özenilecek bir karakterdi ve popülerdi. Onunla takılmak istiyordum, onunla zaman geçirmeyi seviyordum. Yine de bu ona dokunmak istediğim anlamına gelmiyordu. Ve aniden kızların midesini bulandırma hevesimi kaybettim. Bu, inandığım her şeye ters düşüyordu ama kızların haklı olduğunu düşünmeye başlamıştım: Asıl bitli olan Billy idi. Şimdi bir yetişkinim. Erkeklerin hepsi bitli gibi hissediyorum. Eğer bir erkek arkadaşımın bacağı masanın altında benimkine değerse ikinci sınıfta iken bir kız bana dokunduğumda ne hissettiysem onu hissediyorum: “Iyyyyyy!” Bitin tersi ne ise kadınlarda o var bence. Gay erkekleri dövmek isteyen erkeklerin de gizli birer homoseksüel olduklarını düşünüyorum. Kendisini zorlayarak reddettiği bir şeyi kabul etmekte problem görmeyenlere duyulan bir öfke bu bana kalırsa. Ben ise gay erkekler için gayet sevecen hisler içindeyim. Bence heteroseksüel erkekler gay erkeklere teşekkür etmeli. Yakışıklı,

194

giyinmesini bilen neredeyse bütün erkekler gay olmaya meyilli. Bu da heteroseksüel kadınları benim gibi adamlarla çıkmak zorunda bırakıyor. Erkeklerde homoseksüelliği destekleyelim ki kadınlar beş parasız yazarlara ilgisiz kalmasın. Ev arkadaşlarım bu bölümü okuduklarında gay erkeklerin iyi görünen, iyi giyinen, nüktedan tipler olduğuna katıldılar ama Rock Hudson, Elton John ve Liberace’den bahsetmem konusunda beni azarladılar. Neymiş, bu liste heteroseksüel erkeklerin tipik homoseksüel erkek listesiymiş. “Onlardan daha havalı kim var peki?” diye sordum bunun üzerine. Çıkmak istediğim bütün kadınların ilgilerini neden bu adamların çektiğini öğrenmek istiyorsam biraz araştırma yapmam gerektiğini söylediler bana. Bunun üzerine Homo sapiens teriminin önüne bir homo daha koyanlar hakkında daha etraflı bir araştırmaya başladım.

195

36.

HOMO HOMO SAPİENS

Transeksüellerin pek çoğu yanlış beden içinde olduklarını daha altı yaşındayken fark ettiklerini söylerler. İfadeler çok kesin ve güçlüdür. Onlara göre vücutları giymek zorunda oldukları bir “maske”dir. Amsterdam’daki Nöroloji Yüksekokulu’ndan Prof. Dr. D. F. Swaab, Hollanda Beyin Araştırma Enstitüsü’nde erkekten kadına dönme transeksüellerin beyinlerini incelemiş ve erkek transeksüellerin beyinlerinin dişi yapısında olduğunu görmüştür. Cinsel davranışlarınızdan sürüngen beyniniz hipotalamus sorumludur. Bir dahaki tahrik oluşunuzda ona teşekkür etmeyi unutmayın. Hipotalamusun içinde stria terminalis [BSTc] bulunur. Kendisi bir pirinç tanesi büyüklüğündedir. Erkeklerdeki BST nükleusu kadınlarınkinden %50 daha büyüktür. Gay olup olmamanız fark etmez. Eğer pipiniz varsa BSTc nükleusunuz kadınlarınkinden %50 daha büyük demektir. Erkek transeksüeller hariç. Tahminlere göre her 350.000 insandan biri yanlış cinsiyet ile doğduğuna inanmaktadır. 11 yıl boyunca transeksüellerin; yani çocukluktan itibaren kendilerini kadın gibi hissettiklerini söyleyen erkeklerin beyinlerini inceleyen ve diğer beyinlerle karşılaştıran Swaab, transeksüel beyinlerindeki BSTc nükleus boyutunun kadın beynindeki ile aynı olduğunu bulmuştur. Araştırmalara göre, BSTc’nin boyutu yetişkinlikteki seks hormonlarından etkilenmez, cinsel tercihten de tamamen bağımsızdır.

196

Büyük beynimiz içindeki minik pirinç beyin, koskoca dünyayı yönetmiş minicik Britanya adasına benzetilebilir. Vücudunuz erkek gibi görünüyor, ama kendinizi kadın gibi hissediyorsanız endişe etmeyin. Beyninizin içindeki ufak imparatorluk cinselliğinizi bir kadınınki gibi yönetecektir. Hipotalamus işin içinde oldukça penis varmış yokmuş fark etmez, o ne derse o olur. Erkekten kadına dönme transeksüellerin dişi beyin yapısına sahip olduğunu anladık. Peki gay erkeklerin beyinleri ne durumda? La Jolla, California’daki Salk Enstitüsü’nden nörobiyolog Simon LeVay, hipotalamusta “tipik erkek seks davranışı”nı düzenleyen bir başka yapıyı araştırıp diğeri ile karşılaştırınca bir gecede istemeden ünlü oldu. Bu yapı 1 mm büyüklüğündeydi. Beyin bilimciler erkek cinselliğinin konuşlandığı bu yapıya seksi bir isim taktı: INAH3. Heteroseksüel erkekteki ortalama INAH3, kadındakine oranla iki ya da üç kat büyüktü. Homoseksüel erkekteki ortalama INAH3 ise kadındaki ile hemen hemen eşit büyüklükte idi. LeVay, ki kendisi de gay bir erkektir, “Gay erkeklerin kadın INAH3’üne sahip olduğunu söyleyebilirim, beyinlerinin bu özel kısmı resmen bir kadın beyni,” dedi. Bunun ardından LeVay kendini politik bir fırtınanın ortasında buldu. Hayranlarından ve düşmanlarından gelen e-postaların yoğunluğunu düşünün artık. Homofobikler onu sevdi. Gay’ler onu sevdi. Homofobikler ondan nefret etti. Gay’ler ondan nefret etti. İnsanlar homoseksüelleri akladığı için ona teşekkür ettiler. İnsanlar onu kendinden nefret eden bir homoseksüel olarak görüp onunla alay ettiler. İnsanlar onun dini ve ahlaki doğruları yendiğini söylediler. İnsanlar onun dini ve ahlaki doğruları güçlendirdiğini söylediler. Yukarıda “ortalama” kelimesini eğik harflerle yazdığıma dikkat edin lütfen. Orada bu bulguya dair bilimsel bir eleştiri yatmaktadır. LeVay, erkek beyinlerindeki INAH3 boyutlarının sıralamasını yaptı. En büyük INAH3’lerin çoğu heteroseksüel erkeklerdeydi. En küçük INAH3’lerin çoğu ise gay erkeklerde. Ama boyutların sürekliliği ile ilgili geniş bir kesişme vardı. Orta büyüklükte bir INAH3’e bakarsanız bu beynin heteroseksüel mi gay mi olduğunu söyleyebilmenizin yolu yoktu.

197

Fakat bu eleştiri, cinsel yönlenmenin aşamaları olduğu fikri ile değişmektedir. Cinsellik INAH3 boyutları ile paralellik gösteren bir süreç midir? Ve neden müstehcen araştırmaların çoğu erkek beyniyle ilgili çalışmalardan çıkmaktadır? Eminim kadınların erkek beyniyle ilgili sistematik çalışmalar yapılmasına bir itirazı yoktur ama ya lezbiyenlerle ilgili veriler nerede? Kadınlar burada da kazık mı yiyor? Bu soruların cevapları tarih öncesi dişilerde yatar, ki kendileri erkeklerden dört kat daha uzun bir süredir civardadırlar. Erkekler bir milyar yıldan sadece biraz daha uzun bir süredir buralardadır. Dişiler erkekliği ağır bir süreç içerisinde geliştirmişlerdir. Eğer okulda biyoloji dersi aldıysanız ünlü Alman evrimci biyolog Ernst Haeckel’in biyolojik vecizesini öğrenmeye zorlanmış olmanız mümkün: “Ontojeni, filojeniyi tekrar eder.” Bu havalı bilimsel lafın adamı şudur: Fetal (cenine ait) gelişme, evrimin yansımasıdır. Doğmamış bebekler insan gibi görünmeden önce maymuna benzerler. Ondan daha önce hem suda hem karada yaşayabilen amfibik hayvanları andırırlar. Ondan önce, solungaçları ve yüzgeçleri vardır. Ondan da önce, solucana benzerler. Fetal gelişimin en başına gidildiğinde her organizmanın dişi görünümünde olduğu anlaşılır. Bu, erkeklerin dişilerin bir kademe güncellenmiş hali olduğu anlamına gelmez. Bu, dişilerin erkekleri kendi üremelerini kolaylaştırmak için icat ettikleri anlamına gelir. Dişiler ilk cinsiyettir, erkekler ise ikinci. Tanrı dişiyi erkeğin kaburgasından yaratmamıştır. Tarih öncesi kız kardeşler, erkekleri kendi ribozomlarından biçimlendirmişlerdir. Ribozomlar, her bir hücrenin içinde çok sayıda bulunan moleküler motorcuklardır, malzeme olarak 20 amino asit kullanarak tek seferde bir molekül olmak üzere organizmaları inşa ederler, DNA içinde dijital olarak kodlu bulunan gen bilgisini okurlar. Duydunuz mu? Parmak ucunuza bir protein daha kaynaştırdılar az önce. Ribozomlar vücudunuzun içinde sürekli bir imar projesi yürüten inşaat işçileridir. Yaklaşık 3 milyar yıl boyunca tüm iş dişiler tarafından yürütülmüştür.

198

Herkesin tek hücreli dişi olduğu günlerde, yarıya bölünerek kız evlatlar klonlamışız. Bireyler arasında gen alışverişi yapmak üretimsel bir avantaj haline geldiğinde cinsiyetleri oluşturmuşuz ve bu da çeşitliliği sağlamış. Bazı evlatlar küçük, bazıları büyükmüş. Bu da cinsel rekabeti ilginç hale getirmiş. Dişiler, ribozom fabrikalarına hareket kabiliyeti için gıda feda edecek daha küçük evlatlar yaratmaları için emir vermiş. Bunlar erkeklermiş. Aniden tek hücreli dişiler artık tek başlarına olmak istemediklerine karar vermişler. Erkek genlerini kullanarak evlatlar yapmak istemişler. Dişiler kendileri arasında gen taşıması yapmaları için erkekleri yaratmışlar. Dikkat edin, baştan beri erkekler nasıl daha hareketli, agresif ve aç iken dişiler daha durağan, kabul edici ve besin sağlayıcı pozisyondalar. Ayrım yapmamak erkekler için avantaj iken seçici olmak dişilerin tercihi. Ayrıca bu şu anlama da geliyor: Tüm erkekler dişilerin beden planlarına göre biçimlenmek zorunda. Bu gelişim süreci içinde pek çok basamak var, tüm erkekler erkekliğe doğru tüm basamakları çıkmış değil ve bazı dişiler de erkekliğe doğru bir iki basamak çıkmış durumda.

199

37.

NEDEN ERKEKLER VE DİŞİLER ASLINDA YOKTUR? Aslında cinsiyet diye bir şey yoktur. 6 milyar civarında insan cinsi vardır, her biri bir çizgi üzerinde sıralanmıştır, istatistik gruplamalara göre de dişi ya da erkek uca daha yakın dururlar. Bunu bir tarafı erkek bir tarafı dişi uçlu bir grafik haline getirecek olsanız büyük bir U şekli görürdünüz. İnsanların çoğu uçlara yakın düşmüşlerdir. Azınlık diyebileceğimiz bir kısım ise iki ucun arasında durur. Hiçbir restoran 6 milyar tuvalet barındırmayı istemediği için de kapılara kısaca “Erkek” ve “Kadın“ tabelaları asılması uygun bulunmuş, işler böylece bir raya oturmuştur. Kadın mı erkek mi olduğunuza karar vermekte zorluk çektiğiniz oluyor mu? Jenital bölgeleriniz işin sadece bir parçası. Erkek ya da dişi olmak için “Penisim var, haydi maça gidelim!” ya da “İşte vajinam, gelin erkekleri çekiştirelim!” demek yetmez. Durun bakalım. Erkek ya da dişi olmak için bütün beden parçalarına ve zihinsel araçlara ihtiyacınız var. Pek çok erkek bütün erkek parçalarına, birçok kadın bütün kadın parçalarına sahip değil, pek çoğumuzda ikisinden de azar azar var ve bunların hepsi de beyinlerimizle ilişkili. Örneğin, benim beynimde dişi parçaları var. Tipik bir adamım. Tipik bir adam gibi davranırım. Erkek meselelerinde iyiyimdir. Atarım, yakalarım. Yön bulmada becerikliyimdir. Jane Austen romanları içimi fena halde sıkar. Ekoseli bir kumaş başka bir ekoseli kumaşla neden birbirine uymaz hayatta

200

anlamam. “Ambiyans” ne demektir hiçbir fikrim yok. Sevgilim benimle konuşurken maç seyrediyormuşum, ne kadar da kabaymışım. Asıl ben maç seyrederken onun konuşmasına ne demeli? Fakat evrimsel biyoloji hakkında tüm bu araştırmaları yaparken erkek – dişi arasındaki bilişsel farkları gösteren bazı testlere katıldım ve rahatsız edici bir sonuçla karşılaştım: Bende dişi beyni var. Penisim var, yemin ederim! Bu konuyu sağlam ve maskülen bir şekilde belirlemiş olalım: Kesinlikle bir penisim var. İnanın birkaç defa kontrol ettim testleri yaparken. Her şey akademik yayınları okurken sıkılıp The Brain Pack: An Interactive, Three-Dimensional Exploration of the Mysteries of the Mind (Beyin Paketi: Zihnin Gizemlerine İnteraktif, Üç-Boyutlu Keşif Gezisi), Ron Van der Meer ve Ad Dudink (Running Press, 1996) isimli kitaba daldığım zaman başladı. Önce kadınların iyi olduğu düşünülen bir test yaptım. Bakalım bu renk örneklerinden hangisi şekildeki gibi birbirinin içinde geçiyor... Eh, besbelli şu liladan deniz mavisine hafif gölgeli geçişli olan. Ben bunu yanlış anlamış olmalıyım çünkü biraz fazla kolay. Şimdi kafamdan şu eşitliği çözmem lazım. Gene gayet kolay bir soru çıktı. Şimdi birçok erkeğin bunları yapamadığını mı söylüyorsunuz bana yani? Şu örneklerden hangisi şuradakilerle uyumludur? E cevap ortada bence. Bu resimlerden hangisinde diğerlerinden farklı ek bir detay vardır? Bu da çok basit. Soruları yanıtlamak yarım dakikamı aldı. Cevap anahtarından kontrol ettim, tam puan almıştım. Bu açıkça erkeklerin daha üstün olduğunu gösteriyordu. Kız arkadaşıma sonucu göstermek için sabırsızlanıyordum. Her zaman benim haklı olduğuma dair bilimsel kanıt vardı elimde! Sonra erkeklerin daha iyi olduğu kabul edilen bir teste geçtim. Bunu daha bile kolay çözeceğim barizdi. Ama durun. Şunların hepsi aynı 3 boyutlu şeklin farklı yönlere döndürülmüş hali midir? Bana hepsi değişik gibi göründü ama... Bu katlanmış kağıda bir delik açar ve katları açarsam delikler nerelerde görünür? Nereden bileyim, origami

201

ustası mıyım ben? Neden erkeklerin testi bu kadar zor ki? Hah, bir de soyut kelime problemi var. Nefret ederim bunlardan. Sonrakine geçeyim: Önümüzdeki 12 gün içinde elimdeki malın kaç kilosunu satmalıyım ki %20 kaybı telafi – ne diyor bu yahu? Atıyorum, C şıkkı. Bu test 5 dakikamı aldı. Sonuca baktım, 3 yanlışım var, 3 tane de atıp tutturmuşum. Zihinsel erkek işlerini yapamıyorum! Daha da kötüsü, zihinsel kadın işlerini çok iyi yapabiliyorum! Bu kadar çok çikolata yemeyi bırakmam lazım. Labirente geçelim. Dakika dolmadan tüm yönleri buldum. Alın bakalım kızlar, erkek zihin gücüm yerine geldi. Sonra cevap anahtarını kontrol ettim. Kadınlar bu bulmacayı referans noktalarını ezberleyerek çözüyormuş. Erkekler tipik olarak kafalarında bir geometrik örnek çiziyor ve referans noktalarına dikkat bile etmiyormuş. Ben şekil filan çizmedim ama labirentteki her noktayı hatırlıyorum. Test kitabını kulaklarım kıpkırmızı bir biçimde kapadım. Beynimin penisi yoktu. Kütüphaneden fırlayıp eve koştum, atletimi giydim, biraz ağırlık kaldırdım, kırmızı et sipariş ettim ve bir bira açtım. Kafama şu dank ettiğinde arabamın motorunu parçalarına ayırmaya başlamıştım: Erkeklerin yapamadığı pek çok şeyi becerebiliyordum. “Tamam, harika,” dedim. “Bende dişi beyni var. Bu yüzden kadın arkadaşlarımın sayısı fazla ve geç saatlere kadar oturup muhabbet edebiliyorum. Sezgileri güçlü, hassas ve dinlemeyi bilen bir adam olmamın nedeni anlaşıldı. Belki bunları daha çok seks yapmak için kullanabilirim!” (Beynimin tümü de dişi değil ya!) Pleistosen savanaya dönsek, ben avlanırken yolunu kaybeden, hırlayan bir ayı gördüğünde bir feryat koparıp kaçan, mızrağımı kazayla arkadaşına batıran adam olurdum. Avcı kardeşlerim beni döver, ağlatır ve eve gönderirlerdi, ben de bebek bakıp giysi yapar, dert dinlerdim. Bir dahaki dev ayı avı için uzaklara gittiklerinde de karılarını kandırmak suretiyle eski av arkadaşlarımın testislerinin boyutunu büyütür, kız kılıklı genlerimin ileriki nesillere aktarılmasını sağlardım.

202

Beni şaşırtan aldığım skorlar değildi. Asıl hayret verici olan kadın testi sorularının hepsini çok basit bulmamdı. Erkek testi soruları ise bariz zordu. Bu durum bende baş ağrısı yaptı. Tüm bu bilişsel erkek ve dişi testlerini okurken beni en çok eğlendiren, bir cinsiyetin diğer cinsiyetin performansına verdiği reaksiyon oldu. Konu sadece erkeklerin ve kadınların kendi testlerini kolay bulması değil, karşı cinsin bunu nasıl olup da göremediğini görememeleri! Ache kabilesinde, feminen erkeklere panegi denir. Aşağı yukarı “ödlek” anlamına gelir bu kelime. Panegiler avlanmaz, kadınlarla birlikte dokuma ve toplayıcılık yaparlar. Diğer Ache erkekleri onları acımasız şakalarına konu ederler. Eğer Ache erkeklerinin yiğit avcılar olması, hayatta kalmayı beceren daha fazla evlat sahibi olmalarını sağlıyorsa, panegi genleri nasıl oluyor da ortaya çıkmaya devam ediyor? Cesur avcıların uzun av seyahatlerine çıkıp kadınlarını panegilere bırakmaları ile ilgili olmasın bu durum? 5 yıl boyunca San Fransisco bölgesindeki tek erkek dadı bendim. Anneler ve çocukları beni severdi. Babalar beni hoşgörürdü. Ebeveynler bayan bebek bakıcısı tercih ederken kız bakıcılardan sıkılıp kendisi ile güreşecek bir erkek dadı isteyen küçük bir oğlan sayesinde işe başladım. Anneler beni birbirlerine tavsiye etmeye başladı. “Çuha çiçeği ışık alan koridorlarda daha iyi açar,” gibi faydalı cümleler sarfetmemin kariyerime faydası olduğunu fark etmedim değil. Anlaşılan vücudumun dışarıdan görünen parçaları ve davranışlarımın gözlenebilen kısmı erkek iken bilişsel yeteneklerimin bir kısmı fındık toplamak ve çocuk yetiştirmek gibi işlere daha bir uygun düşüyor. Kadınların yaklaşık %90’ının beyinleri dişi davranışları ile bağlantılı. %10 gibi bir bölümü ise maskülen beyinlere dahil. Bu grubun %10’u da lezbiyen. Erkek beyninin erkek davranışları ile %80 - 85 bağlantılı olduğu, erkeklerin %15 - 20 civarında bir kısmının feminen beyinlere sahip olduğu düşünülüyor. Bu erkeklerin bir kısmı gay. Bunlar farklı kaynaklardan toplanmış kaba oranlar. Fakat yine de

203

erkeklerin feminen olma durumunun kadınların kabadayı olma halini ikiye katladığını görebiliyoruz. Amerikan toplumunun gay’lik yüzdesi nedir? Burada da yine kaba yüzdelerle olmak üzere durum şu: Erkeklerin %4 – 5’i, kadınların ise %2 – 4’ü yaşamlarının çoğunu homoseksüel olarak geçiriyor. 2000 yılı sayımında edinilen “birlikte yaşayan gay çiftlerin sayısı” bilgisi ve dış değer bulma yönteminden elde edilen sonuca göre, homoseksüellerin genel nüfusa oranı erkeklerde %2,5 ve kadınlarda %1,2. İki cinsiyetin de yaklaşık %7,5’inin aynı cins ile cinsel etkileşim yaşadığını kabul etmesine rağmen ikiye bir eşitsizlik pek çok değerlendirmede sabit kalıyor. The Gay & Lesbian Atlas (Gay ve Lezbiyen Atlası)ın yardımcı yazarı Gary J. Gates, kadınların kendi cinselliklerini algılama biçimlerinin erkeklerden daha değişken olduğunu, dolayısıyla arzularını kimlikleri ile etiketlemeye daha az eğilimli olabileceklerini söylüyor. İlginçtir, transeksüellerin dörtte üçü kadın olmak isteyen erkekler iken (ABD’de 60.000 civarındadırlar) dörtte biri erkek olmak isteyen kadınlardır. UCLA’daki araştırmalar kişinin cinsiyetine karar veren 54 genin varlığını ortaya çıkarmıştır. Bu genler sizin özgün cinsel eğiliminizi belirleyecek şekilde çeşitli kombinasyonlarla değiştirilebilir. Nasıl hepimiz bir cinsiyet kuşağı altında böyle sıralanabiliriz? Bizim çiftleşmemiz gerekmiyor mu? Neden doğa bizi kesin çizgilerle erkek ve kadın olarak ayırıp olayı bitirmemiş? Her şeyden önce, zaten işe dişi olarak başlamışız.

204

38.

ERKEKTE MEME UCU MESELESİ Şempanze testisleri ile ilgili sıkıcı çalışmalardan bellidir ki, bilim adamlarının çoğu mizah anlayışı konusunda sınıfta kalmaya meyillidir. Örneğin benim bilim adamı arkadaşlarım “Erkekte Meme Ucu Meselesi” bölümüne kaşlarını çatarak yaklaştılar ve bölüm adının “Filojenik Bir Yük Olarak Erkek Memesinin Uyarlamalı Ağırlığı” konması gerektiğini belirttiler. Benim bildiğim kadarıyla biyolojinin büyük babası olan Aristo, biyolojide her şeyin bir anlamı olduğunu söylemiştir. Öğrencisi Theophrastus ise ona inat erkek meme uçlarının birer anlamsızlık örneği olduğunu beyan etmiştir. “Diplomalı” biyolog arkadaşlarımdan çok Aristo’nun dedikleri kulağıma küpe olmuştur. Tesadüfe bakın ki Aristo’nun da aynı benim gibi doktorası yoktu. Aristo da anlaşılır ve düz bir dil kullanıyordu. Oysa bilim adamının söylediklerinin çoğu bana Yunancadan farksız geliyor. Tüm organizmaların ana şablonu dişidir. Döllenecek olan yumurta hücresinde bir adet X kromozomu bulunur. Gebeliğin ilk haftalarında insan embriyosu aşağı yukarı dişi olarak gelişir. 7. hafta civarında, boyu 1 cm’ye ulaştığında embriyonun miras aldığı Y kromozomu devreye girer ve hormonal değişiklikler baş gösterir. Böylece embriyo erkeğe dönüşür. Özünde dişi olan embriyo, annenin dalga dalga uyguladığı hormon sağanaklarıyla yavaşça maskülen özelliklere sahip olur. Bir dalga jenital bölgedeki ve beyindeki değişiklikleri gerçekleştirir,

205

diğeri beyindeki başka bir değişimi sağlar, sonra diğeri, sonra diğeri gelir. Bu banyoların çoğu doğumdan önce gerçekleşir ve genellikle beyni etkiler. Bir diğer hormonal tsunami insanı ergenlik çağında vurur ve bedende radikal değişikliklere yol açar. Rahimdeki hormon akımları olmadan embriyo erkek özellikleri kazanmaya meyletmez. Erkek Fatma okuyucularımız buraya dikkat etsin: Bazen rahimdeki kız bebekler de erkeklik hormonlarına maruz kalır. Kinsey Enstitüsü’nden June M. Reinisch ve Columbia Üniversitesi’nden Prof. Dr. Anke A. Ehrhardt’ın yaptığı çalışmalar gösteriyor ki, rahimde erkek androjenlerine fazla maruz kalan kızlar, kız kardeşlerinden daha agresif bir yapıya sahip olurlar. Psikolog Dr. S. A. Berenbaum’un çalışmaları ise bu kızların topları kitaplara, yıkıcı aletleri bebeklere, ev yapmayı bebek eviyle oynamaya tercih ettiklerini destekler. Erkek çocuklar gibi oyuncak arabalarla oynayan bu kızlar, erkeklerin başarılı olduğu 3 boyutlu testlerde, obje rotasyonu ve örnek şekli bulma testlerinde diğer kızlara kıyasla daha üstün sonuçlar elde ederler. Örneğin top yakalamada işe yarayan kaba el ve göz koordinasyonları güçlü iken, iğne tutmak ve düzgün yazı yazmak gibi beceriler için gereken ince el ve göz koordinasyonları zayıftır. Bu kızların bazıları erkekleri pataklayabilir bile. Rahimde testosterona maruz kalmış olan kızlar oyunlarda daha fazla enerji harcar, oyun arkadaşı olarak erkekleri seçer, daha çok kavgaya karışır, annelikle ilgili daha az fantezi kurar, bebeklerle hiç ilgilenmez, giysilerinin süslü değil fonksiyonel olmasını isterler. Bu küçük kızlar, makyaj, mücehver, saç bakımı gibi kültürün dayattığı feminenlik göstergelerine karşı çıkarlar. Pek çok kültürde maço erkekler makyaj yapar, takı takar, saçlarını şekillendirir ve renkli giysiler giyerken kadınlar işlevsel giysilerden ötesini aramaz. Eğer erkeklerin ve kadınların seçimleri kültürler arasında değişiklik gösteriyorsa, bu biyolojik bir durum olamaz. Eğer erkeklerin ve kadınların seçimleri evrensel ise işte o zaman biyolojik sebeplerden bahsedilebilir. Bu kızlara kız oldukları söylenmiştir, kız jenital organlarına sahiptirler, ama yine de kızlarla ilişkilendirilen her türlü donanımı

206

reddetme içgüdüsü taşırlar. Bunların hepsinin sorumlusu rahimdeki ufak testosteron banyosudur. Trajik bir genetik hata mı bu? Yoo. İnsanoğlunun cinsellik çizgisi öyle tutarlıdır ki, çizginin ortalarında bir yerlerde (cinsiyetler arası kayıp ülke) bulunanları doğa ananın başarılı bulduğu yaşayabilir gen üreme stratejileri olarak düşünmeliyiz. Maskülen kızlar ve feminen erkekler doğanın bir planı varsa onun birer parçasıdırlar. Hayatta kalmak ve üremek üzerine kurulu bir rekabet ortamında erkek gibi kızların ve feminen erkeklerin avantajlı olduğunu söyleyebiliriz. Aksi takdirde burada olmazlardı. Hormon dalgalarının düzeni saat gibi ayarlı değildir. Yeni oyun planları her an gelişebilir. Bazı ilkel dişi embriyolar tamamen erkeğe dönüşmüştür. Diğerlerinin ortada bir yerde duracak şekilde genetik kod ayarı yapılmıştır. Sperm yumurta ile buluşmadan çok önce, sperm ya da yumurta erkek mi, dişi mi yoksa ortada bir cins mi olacağınızın kararını verir. Diğer durumlarda, anneyi etkileyen çevresel faktörler rahimdeki hassas kerteleme (bir şeyi yavaş ve adım adım değiştirme) dengesini etkileyebilir. Birtakım testosteron dalgalarını almış ama bir tanesini atlamış olan embriyo muhtemelen pek çok açıdan erkek olacaktır ama her açıdan değil. Kadınları çekici bulmasını, şekilleri kafasında evirip çevirebilmesini, iç dekorasyona ilgi duymamasını sağlayacak olan testosteron akımını kaçırmış olabilir. Katharine Hepburn’ün sizce de çok “cool” bir tarafı yok mu? Y kromozomu taşımayan ve bir tane dışında hiç testosteron banyosuna maruz kalmayan embriyo pek çok açıdan dişi olacaktır ama her açıdan değil. Bu banyo ona diğer kızları çekici bulma, topluluk içinde şakalar yapma ve futbola düşkün olma özelliklerini kazandırmış olabilir. Erkek arkadaşının kendisini anlamamasından şikayetçi olan ve teselliyi gay erkek arkadaşlarında arayan heteroseksüel kadın, gay olan ve olmayan erkekleri farklı eğiten kültür tarzına karşı tepkide bulunuyor olmayabilir. Bir erkek, rahim içinde kendisini geometrik çözümlemede üstün ama duygusal çözümlemede zayıf kılacak hormon

207

sağanağına maruz kalırken diğeri kalmamıştır, dolayısıyla duygusal ve teknik çözümleme alanlarında o aslında bir dişidir. Dişiler birbirlerini anlar, heteroseksüel erkekler birbirleriyle takılırken rahat eder, gay erkekler bir arada olmaktan hoşlanır, lezbiyenler lezbiyenlerin bulunduğu büyük grupları tercih eder. “Aynılık” kavramının getirdiği sezgisel tanıdıklık bizi rahatlatır. Resmen kabul ya da red etmesek de kendimizi idare ediş şeklimiz büyük oranda buna bağlıdır. Rahimde bekleme süremiz boyunca içlerinden seçim yapılabilecek çeşitli hormon gelgitleriyle karşılaşırız. Bunların bazıları rahim içinde bir açık büfe açılmış gibi davranmamızı sağlar: “Ben bir penis alayım, mühendisliğe yatkınlık ve sakal olsun yanında, yalnız beni agresif yapacak olan şu şey kalsın lütfen.” Veee işte duyarlı yeni çağ adamı doğuverir. Bir diğer fetus şunları söyleyebilir: “Y kromozomu istemiyorum, yani haliyle bana bir vajina lazım. Bel – kalça oranı ve erkek arkadaşımın benden neler sakladığını anlamam için ürpertici bir telepati yeteneği alayım, hava alanına nasıl gidileceğini bulmamı ve hatalı olduğumu kabul etmemi sağlayan beceriler kalsın. Ama aç bir sırtlan kadar öfkeli olmamı sağlayacak şu testosteron akımını yakalayayım, bir de erkek sırtlanı seks için süründürme içgüdüsünü edindim mi tamamdır.” Veee işte kız arkadaşım doğuverir. Bu hormonal gelgitler seçimlerimizi etkileyecek şeklide zamanlanmıştır. Çoğu rahim içinde gerçekleşir ama diğer hormon değişiklikleri dünyaya geldikten sonra yaşanır. Ergenlik bizi karşı cinsle flört oyunlarına hazırlar. Erkeklerin testosteron seviyeleri, çapkınlıktan babalığa geçiş yapmaları gereken 35 yaşlarından sonra düşmeye başlar. Kadınlar 35 yaşlarından sonra daha azgınlaşırlar ama doğurganlıkları azalır. Erkekler, üreme güçlerinin azaldığı 50 yaşlarında orta yaş krizine girerler. Kadınlar, hamileliğin artık çok tehlikeli hale geldiği ve kabiledeki çocuk nüfusun akıbeti için tam da bir büyük anneye ihtiyaç duyulduğu 50’li yaşlarında aniden menopoza girerler. Tüm bu krizler, vücutta Pleistosen savanalarında ayarlanmış hormon zamanlamalarıyla cereyan eder. Onlar hepimizin katılması şart olan

208

ayinlerdir. Bazılarımız bunlara daha bir minnetle yaklaşır. Görünen o ki, üyelerinin çoğunu tam kadın veya tam erkeklerin oluşturduğu türlerde stratejilerin azınlıkta kalan bir kısmı ortalarda kendine yer bulmuş ve insan ailesinin yaşam mücadelesine katkıda bulunmuştur. Doğada, çeşitlilik değerli bir niteliktir. Artık erkeklerin neden meme uçları olduğunu biliyorsunuz. Onlar temelde dişidir; sadece birkaç ekstra modifikasyon ile motoru biraz güçlendirmişlerdir. Tüm bunlar, aslında kocanızın da bebek emzirebileceğinin ortalığa saçılmış kanıtlarıdır. Hanımlar, sayfaya biraz daha eğildiğinizi görür gibiyim. Eğer erkekler yeterince alkol alırlarsa, süt salgılarlar. Karaciğer kadınlık hormonlarını bastırır, yine de kadınlar bunun üstesinden gelecek kadar süt salgılayabilirler. Fakat eğer bir erkek uygun miktarda bira ile karaciğerini harap ederse bu utanç verici sır açığa çıkar. Görüyorsunuz ya, her erkeğin içinde özgür kalmaya çalışan bir kadın yatar. Bir erkeğe süt salgılatmanın diğer bir yolu onu önce açlıktan süründürüp sonra doyurmaktır. İkinci Dünya Savaşı sonlarında, Japon toplama kamplarından açlıktan ölmek üzere 500 savaş esiri kurtarılmıştır. Onca yıllık açlıktan sonra birden gıdaya kavuşan erkeklerin birden göğüsleri büyümüş ve süt salgılamaya başlamışlardır. Kadınlık hormonları, açlık yüzünden çalışamaz hale gelmiş karaciğerlerinden önce devreye girmiştir. Biliyorum, sadece bilimsel veri raporlamam bekleniyor, ama aynı zamanda dedikoducu bir türün üyesiyim. Ortalıkta dolaşan onaylanmamış bazı savlar var; bir Güney Amerika kabilesinde erkeklerin bebekleri meme uçlarına dayayıp 6 hafta boyunca sütle besledikleri, duyarlı Amerikan erkeklerinin süt verene kadar birkaç ay göğüs pompası ile uğraştıkları, hamile eşleri ile derin bir empati içine giren bazı erkeklerin sadece sancıları paylaşmakla yetinmeyip süt vermeye de başladıkları gibi. Hanımlar, eğer siz atlet, şirket yöneticisi ve hatta oduncu olabiliyorsanız, erkeklerin de bebek emzirebilmesi lazım. Neden olmasın? Siz erkekleri icat eden cinssiniz. Unutmayın,

209

onlarınki sonradan konma bir ünvan sadece. Eğer erkekler hormonları değişikliğe uğramış kadınlar ise, yumurta ve sperm yapıcıların daha bir kolay anlaşması gerekmez miydi? Haliyle. Sperm fışkırtıcıları ve yumurta koruyucularının arasındaki problemler, daha derin ve çok eski bir “sperm ve yumurta çözümü”nün yan etkileridir sadece.

210

39.

SPERM VE YUMURTA ÇÖZÜMÜ Gezegenimizdeki organizmaların ezici çoğunluğu ortadan ikiye bölünerek çoğalır. Bazıları ise evrim sayesinde seks denilen yöntemi geliştirmiştir. Seks, krallıkların kaynaklarını birleştiren komşu prens ve prenses evlilikleri gibi, farklı genleri birleştirme yöntemidir. Tek hücreliler dünyasında, erkekler küçük, hareketli ve açtır. Dişiler iri, daha az hareketli ve besin barındırıcıdır. Yani erkekler hamile bırakmak, dişiler hamile kalmak zorudadır. Buna yarım milyar yıllık evrimi ekleyelim ve çok hücreliliğe ulaşalım. Erkekler sürüyle sperm üretir, dişiler bir avuç yumurta. Spermler yumurta için rekabete girmek, yumurtalar ise spermleri kendileri için rekabete sokmak zorundadır. Bu, erkekleri ayrım yapmaz (diğer bir deyişle “midesiz”), kadınları ise seçici kılar. Seks yapan türlerin erkekleri genellikle ya çok sayıda bebeğin babası olurlar ya da bekâr ölürler. Bu, onları daha rekabetçi, agresif ve güç delisi yapar. Dişilerin bebek sahibi olma şansları daha fazladır, ama bunu sınırlı sayıda yapabildikleri için hayatta kalan evlat sayıları azdır. Bu, dişileri daha güvenliklerine düşkün ve daha iyi ebeveyn yapar. Ama bir yandan da en agresif, en rekabetçi ve en güçlü erkeğe karşı bir çekim duymalarına sebep olur. Bizim türümüz, bu konuda kendine özgü bir sorunla karşı karşıya kalmış ve çözümü konusunda ustalaşmıştır. İnsanların beyinleri çok büyüktür. Bu yüzden gelişimlerini anne rahminin dışında sürdürmek zorundadırlar. Bu da çocukların büyüme döneminin uzun olması

211

durumunu, buna bağlı olarak büyük beyinli ebeveynlerin onlara düzgün bir yuva sağlamak için uzun süreli bir eş bağı kurmaları gerekliliğini beraberinde getirir. Yani çekirdek aile ikinci bir rahim gibidir. Erkekler ve kadınlar pek çok konuda birbirlerinden farklıdır fakat tüm bu doğal farklar çok basit evrimsel prensiplerden kaynaklanır. Erkekler hamile kalmaz. Kadınlar kalır. Bu demektir ki erkekler daha hareketli, kadınlar daha durağandır. Bu demektir ki erkekler avcı, kadınlar toplayıcı olmak zorunda kalmışlardır. Bu demektir ki erkeklerin beyinleri odaklanmaya, kadınların beyinleri aynı anda birden fazla işi görmeye yatkındır. Bu demektir ki, yuvada kavga kaçınılmazdır. Sperm yapıcılar spermlerini ortalığa yaymak isterler. Yumurta üreticiler en iyi spermi isterler. Bu, flört sırasında kavga edileceğinin göstergesidir. Hamile kalamayanlar, spermleri için en iyi rahimi ararlar. Hamile kalanlar ise dışarıdaki en iyi yuvayı sağlayacak olanı. Bu, kavga etmeyi bitirdikten sonra seks yapacağımız anlamına gelir. Seks bebeğe, bebek daha fazla kavgaya yol açar. Türümüz uzlaşma konusunda ihtisas sahibidir. Değişik konularda uzmanlaşmış erkekler ve kadınlar arasında uzlaşma olmasa, soyumuz çoktan tükenirdi. Bu demektir ki, farklı üreme stratejilerine ve ilgilerine rağmen kadınlar ve erkekler yuva yapma konusunda uzlaşmayı isteyecek şekilde evrilmişlerdir. Yani genetik olarak aşık olmaya programlanmışız. Çoğu kültürden çoğu insanın birileri ile vakit geçirmek istedikleri zaman hemcinslerini tercih ettiklerini görürüz. Hemcinsler her zaman huzur verir. Neden insan hayatını tuhaf karşı cinsin bir üyesi ile geçirmek istesin ki? Özellikle bu durum bir süre sonra aralarına bir de küçük garip yaratıkların katılmasına neden olacaksa. Biyoloji bu acayip kararı vermeniz için sizi kandırmanın hilesini bulmuştur. Buna aşk denir. Bunun sorumlusu kimdir? Siz mi, genleriniz mi? Eğer hâlâ kontrolün genlerde değil sizin elinizde olduğuna dair bir 212

sanrı içindeyseniz aşık olup çocuk sahibi olana kadar bekleyin. Gelin aşkı biyolojik olarak tanımlayalım: Aşk, genlerinizin sizi pataklamasıdır. Bizi bencil olmaya iten bencil genlere sahibiz. Bugün yoldaki aç evsiz adama bir dolar verebilirdim ama onun yerine bu parayı mocha latte’me ekstra krema ekletmek için harcıyorum. Zavallı adamı incitmek için yolumu değiştirmezdim ama ona yardım etmek için de değiştirmezdim. Görmezlikten gelmek için değiştirdiğim ise doğru. Onu sevmiyorum. Mocha latte’mi seviyorum. Asla gelmeyecek olan kıtlık dönemi için daha çok yağ depolamama yarayan ekstra kremayı hisseden dilim beni zevkle ödüllendiriyor. Bu, benim için arkadaşım, akrabam ya da kendisine yönelik cinsel ilgim olmayan ve sahiden de kıtlık içinde yaşayan birine yardım etmekten daha önemli. Kahveden sonra kiliseye gidiyorum ki ölümden sonraki hayatta kendimi garantiye alabileyim. Kiliseye gitmek, haftada bir emeklilik fonuma para yatırmak gibi bir şey. Haftada bir saat dua ederek bir sonraki dünyada kurtuluşumu sağlama almak, haftada bir saatimi bu dünyada kimsesizler yurdundaki çocuklarla ilgilenmeye ayırmaktan daha önemli. Benden daha iyi olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Beyniniz öyle değil. “Ekstra kremalı mocha latte” kelimelerini yazmam canınızın “ekstra kremalı mocha latte” istemesine sebep oldu değil mi? Ama “aç evsiz adam” kelimeleri hiç de dışarı çıkıp aç, evsiz bir adama yardım etme isteği uyandırmadı. Bu kadar konuşmadan sonra yarın muhakkak bir ekstra kremalı bir mocha latte (seviyorsanız tabii) alacaksınızdır. Ama kimsesizler yurduna gideceğinizi pek sanmıyorum. Genlerim beni terk edip yollarına devam etmeye hazırlandıklarında programımı değiştirirler ve beni aşık ederler. Aşk, birini kendimden daha çok sevdiğim zaman olan şeydir. Aşk en önemli tutkumuzdur çünkü bencil genlerimiz bizden uzağa, hiç görmeyeceğimiz bir geleceğe taşınacakları zaman ortaya çıkar, bu taşınmanın gerçekleşmesini sağlar, görevini bitirir ve yok olur. Kendimize olan aşkımız, fedâkâr aşkımıza hizmet etmek için vardır.

213

40. AŞIK OLMAK

Bendeniz rock starların gitarlarını kalplerinin değil apış aralarının üzerinde tutup çalmaya başladıkları zaman dünyaya gelmişim. Benim doğduğum sıralarda büyük bir kültürel değişim yaşanıyordu. Bunun neticesinde ideolojiler, sosyal yapılar ve trajik bir şekilde saç şekillerimiz değişime uğradı. Gelin görün ki Pleistosen zamanından kalma duygularımızda bir farklılık görülmedi. Kültürel değişimler ne kadar büyük olursa olsun, onları hiçbir zaman değiştiremediler. Gümbür gümbür geçen 20’lerim, 30’larıma yaklaşırken başlayan ağır bir depresyon ile sona erdi. Zira 29’umda birisine aşık oldum. Maalesef genlerim yanlış kadına yatırım yaptılar. “Ben” değil “genlerim” dediğime dikkatinizi çekmek isterim. Mantıklı ben bu duygularla sonuna kadar savaştı. Bütün gece uyumayıp bunu düşündüğüm oldu. Fakat mantıklı beynim ne dediyse fayda etmedi. Mantıksız tutkum mantıklı zihnimin yakasına yapışıp gürledi: “Şu andan itibaren benim için çalışıyorsun, anladın mı?” Gerçek aşkı seçemezsiniz. Gerçek aşk sizi seçer. Aşık olmak başınıza kendiliğinden gelen bir şeydir. Engel olamazsınız. Aşk insana hükmeden bir tutkudur. Çünkü aşık olduğunuz anda genleriniz kendinize uygun bir eş bulana kadar sizi hayatta tutma görevlerini bir yana bırakır ve size şöyle bağırmaya başlarlar: “Derhal çiftleş, eş bağı kur, hemen şimdi. Ne pahasına olursa olsun! Biz seni bu günler için yaptık. Arkadaşlarını boşver, işini boşver, hayatını mahvet, geleceğini çöpe at; çünkü şimdi bu ölmekte olan lanet vücudundan

214

çekip gitmemizin ve yeni nesle doğru harekete geçmemizin zamanı geldi.” Hücrelerimizin geçmiş hayatları vardır. Atalarımız bize tutkularımız üzerinden hükmediyorlar. Hepimiz aslında tarih öncesi dramaların oyuncularıyız. Repliklerimizi unutmadık: Sensiz yaşayamam. Sen beni tamamlıyorsun. Sensiz hayatın bir anlamı yok. Eğer sana sahip olamazsam ya kendimi ya seni ya da o şıllığı öldürürüm. Ciddiyim. Aşkından deliye döndüm. Kontrolden çıktım. Klişeler doğru oldukları için klişe halini almışlardır. İnsan olmanın sonsuza kadar doğru kalacak yanı, genlerimizin bu klişeleşmiş replikleridir. İşin fenası niyetleri ölümsüzlüktür; aslında hiçbir planları olmamasına, akıllı bile olmamalarına rağmen. Gen kombinasyonları bizi kaderi batmak olan gemilermişiz, onlar da kurtulmaya çalışan yolcularmış gibi yönlendirirler. Tek çıkış yolları jenital organlarımızdır. Mecbur kalırlarsa bizi tuzağa düşürür, beyinlerimizi hayallerle doldururlar: “Biliyorum, daha üniversite ikinci sınıfta, ama o kadar olgun ki. Yaşlı bir ruh! Evet, öğretmenlik lisansımı kaybetme riskim var ama hangisi daha önemli canım, kariyerim mi aşkım mı?” “Karısının hukuk firmasında çalışıyor olması onu terkedip beni tezgahtarlıktan kurtarmayacağı anlamına gelmez. Kocamın şeytanın ta kendisi olduğunu şu ana kadar fark etmemiş olmam da ayrıca ilginç.” “Bu kadar kutsal bir aşk prezervatif kullanarak kirletilmemeli. Beni onun hakkında uyaran bütün arkadaşlarım ne kadar banal. Artık hepsi benim düşmanım. Bizi kıskanıyorlar. Ne kadar özel bir şey yaşadığımızı kimse anlayamaz. Evrenin tarihi boyunca kimse birbirine bizim kadar çok aşık olmamıştır. “ Postmodern tarihçiler, romantik aşkı 11. yüzyıl Provans’ında atışan ozanların icat ettiğini söylerler. Bu tam bir palavradır. Pleistosen insanları, Orta Çağ halk şairleri taytları içinde şakımaya başlamadan çok daha önce çılgınca aşık olmuşlardır. Erotik aşk evrenseldir, bugüne kadar incelenmiş 168 kültürde değişik formlarda yer alır. Aşkın ızdırabı sanatın pek çok dalına, müziğe, şiire ilham verir. Aşık olmak,

215

genlerimize kodlanmış bir ayindir ve ondan kurtulmamız imkansızdır. Yaşayan her şey kur yapma zamanı geldiğinde çiçek açar. Tırtıllar kelebeğe, filizler çiçeğe ve meyveye, bizler ise birer aptala dönüşürüz. Dünyanın her yerinde her türden dişiler atmosferi mis kokularla donatır ve doğurganlıklarının reklamını yaparlar. Erkekler renkli kanatları ve güçlü silahları ile coşkulu savaşçılara dönüşürler. Yaşayan her şey kendini çiftleşmeye ya da o uğurda ölmeye hazırlar. Sanki bunun için yaratılmışlardır, yaşam amaçları budur. Oysa yaşamda amaç yoktur. Tüm bu biyolojik güzellikler genleri kopyalamak için değil, geçmişte kopyalanmalarını sağladıkları için vardır. Türümüzün genleri için işe yarayagelmiş üreme stratejisi aşktır. Bunun için aşk bize çok özel bir şey gibi gelir. Bir başka Homo sapiens için deli olmayagörelim, kelebeğe dönüşen tırtıl gibi başka bir varlığa dönüşüveririz. Hatta aklıbaşında beynimizin icad ediliş sebebi bu evreye kadar bizi sağ tutmaktır. Petunyalar gizlenmekte, enerji tasarrufu yapmakta ve gen alışverişi zamanı gelene kadar hayatta kalmakta çok başarılıdırlar. O zaman geldiğinde birden delirir ve güzelleşirler. Yaşayan her şey tutucu, alçak gönüllü, verimli, güvenli ve monoton bir varoluş içindeyken çiftleşme zamanı geldiği anda gösterişli, savurgan, riskli ve muhteşem olmayı seçer. Var olmanın dengeli ve sakin evresinin öncelikli amacı bu tutkuların esiri olunan evreye hazırlık yapmaktır. Biz Homo sapiensler de gen alışverişi zamanı gelene kadar analitik düşünmede ve sosyal yapı içinde hayatta kalmada oldukça başarılıyızdır. Sonrasını biliyorsunuz. Yıkıcı tutkularımız, onların esiri olduğumuz zamanki aptallığımız, köyün bilgelerinin icad edebileceklerinden daha derin bir bilgeliğin ürünüdür. Tutku, doğumunuzun öncesinden gelip ölümünüzün ötesine geçer; milyonlarca yıl geriden sizi kavrayıp tutsağı eder. Bir gen için tutkularınız sizden çok daha önemlidir. Bu esrik ızdırabı sanat ve dedikodu ile durmadan anarız, çünkü aslında insan için erişilebilecek daha ölümsüz bir konum mevcut değildir. Aptallar aşık olmazlar. Aşıklar ise sadece bilgelere aptal görünür,

216

çünkü aşık olmayanlar, kendileri ya da bir akrabaları aşık olana kadar genlerini taşımak için bir şey yapmıyor, sadece kendi vücutlarının varolmasını sağlıyorlardır. Dolayısıyla ukalalık yapmaktan daha iyi bir seçenekleri yoktur. Bilge olan mantığının kölesidir. “Mantık seks yapamayanların duygusudur,” demiş aktör ve şair Heathcote Williams. “Aşka mantıklı yaklaşanlar aşık olma yetisinden yoksundur,“ demiş Douglas Yates. “Aynı anda hem aşık hem de mantıklı olamazsınız,” demiş Bob Dylan. Aşkta bir anlam aramaktan vazgeçtim. Anlam, efendisinin, yani mantığın kölesidir. Biz kendi kararlarımızın yazarı değiliz, içgüdülerimizin rasyonalize edicileriyiz. Tutkularımız, DNA metninin üzerinde yazılı olan bir senaryodan rollerini okurlar. Üstelik John Lennon’ın Yoko Ono’ya olan aşkıyla kanıtlandığı üzere, aşk sadece kör değil ilaveten sağır. Aşk ya da erotik tutku, bazen kendimizi sağ tutma arzumuzu geçersiz kılıyor. Romeo ve Jülyet’in bizi ağlatmasının nedeni bu. Onların aptal birer yeni yetme olduklarını biliyoruz. Aşklarının iyi bitmeyeceğini de biliyoruz. Ama aptal yeni yetmeler olduğumuz ve aptal aşklar yaşadığımız zamanlar ne kadar canlı ve coşkulu hissettiğimizi de hatırlıyoruz. İşte bu yüzden yeni yetmeler insan evriminin itici gücünün anahtarına sahipler. Pek çok Pleistosen bebek yeni yetme ebeveynlere sahipti. İnsanların çoğu gençlerin olgun ve aklı başında kararlarının değil, tutkulu dürtülerinin sayesinde dünyaya geldi. Savanada hayatta kalma konusunda gençliğin tutkulu gücü yüksek oktanlı bir motor kadar başarılıydı. Senaryoları önceden görmemizi ve sonuçlarını ölçüp biçmemizi sağlayan neokorteksimiz olmasaydı, çok daha trajik hikayeler yaşanabilirdi. Daha katı, daha fakir toplumlarda yaşayan insanlar cinsel tutku uğruna ölümü çok daha kolay göze alabiliyorlar. Çünkü ileriye bakıyor ve korumaya değer pek bir şey olmadığını görüyorlar. Şimdi, şu anda yaşayacakları tutku onların tek şansı. Genleri de koro halinde buna katılıyorlar: “Beni bu ölümlü vücuttan kurtar! Bu senin son şansın!”

217

Sanat ve dedikodu genellikle yaşlı, bilge ve mantıklı olanla değil; genç, aptal ve tutkulu olanla daha ilgilidir. Ne zaman ki karakterler evlenir, güvenli sulara erişir veya bir aydınlanma yaşar, o zaman hikaye biter, çünkü drama sona ermiştir. Çatışma yoksa hikaye de yoktur. Konuşmaya değer tek sosyal konu çatışmadır. Genç insanlar gençliklerine, yaşlı insanlar olgunluklarına uyacak şekilde davranırlar, çünkü gen kodlarına en uygun strateji budur. Yaşlı insanlar düzenli aile hayatlarını korumak ve bilgeliklerini aktarmak isterler. Gençler ise bireyselliklerini öne çıkararak dikkatleri üzerlerine çekmek ve üreme konusunda rakipleri arasından sıyrılmak isterler. Herkesin yapacak farklı bir işi vardır ve hepimiz aynı patron için çalışırız. Tutkulu olan, ölmeye aklı selim olandan daha meyillidir. Tutkulu olan mantıklı olandan daha hızlı çiftleşir ve bağ kurar. Mantıklı olan, tutkulu olduğu zaman kurduğu bağa yatırım yapar ki başka minik tutku şeytanları yetiştirip onları eğitebilsin. “Gençlik gençlerde ziyan oluyor” diye bir eski İngiliz deyimi vardır. Aslında, gençlik gençlerde ziyan olmaz ama tutkunun yaşlılar ile işi bitmiştir. Çoğu hayvan genç ve doğurgan olduğu dönem sona erince ölür. Bizim türümüz yaşlıları üretmiştir çünkü bilgi ile hayatta kalırız. Yaşlılar, zamanında bizim internet’imizdi, ansiklopedilerimizdi. Yaşlıların beyinleri bilgiyi depolar ve ihtiyacı olan aptal gençlere, ta ki onlar da yaşlanana kadar azar azar vererek saklanmasını sağlar. Bilgeler üreyenlerin ve bebeklerin hizmetindedir. Onlar içgüdüsel öğretmenlerdir. Tüm yaşlılar, gençler kendilerini dinlemeyince sinirlenir. Gençler duygusal limbik sistemlerinin esiri olarak yaşarlar, çünkü hormonlar öyle istemiştir. Yaşlılar temel olarak mantıklı neokortekslerinin rehberliğinde yaşarlar, çünkü hormonlar öyle istemiştir. Gençler ve yaşlılar arasındaki çatışma aslında hipotalamus ve neokorteks arasındaki çatışmadır. Tutku ve mantık arasında. Aşık bir insandan daha aptal sadece bir insan tipi vardır: ebeveynler. Bu insanlar gerçeklikle tüm bağlarını koparmış gibidirler. Çocuk bakıcılığı yapmış biri olarak şöyle bir cümle kurmamak için dilimi ısırdığım çok olmuştur:

218

“İster inanın ister inanmayın Bayan Lubenow, Maurice sizden daha fazla ilgi beklediğine dair bir bilinçaltı mesajı yollamak için burnuna şeker sokmadı. Maurice burnuna şekeri soktu çünkü o bir moron. Tıpkı 6 yaşındaki diğer bütün çocuklar gibi.” Eğer yetişkin birinin mantıksızca davrandığını görmek isterseniz çocuğunun evrenin merkezi olmadığını ima edin; ya da daha iyisi, evrenin merkezi olduğunu ima edin. Nasıl daha fazla bahşiş koparıyordum sanıyorsunuz? Beyniniz uzun vadeli genlerinin kopyalarını üretme amacından asla gerçekten kurtulamaz. Cinselliğe değinmeden samimi bir sohbeti tamamlamayı deneyin. İçinde cinsellik geçmeyen bir fıkrayı ne zaman duyduğunuzu hatırlamaya çalışın. Gece yattığınız zaman gözlerinizi kapadığınızda aklınıza sekse dair bir şey gelmediği oluyor mu? Eğer bir ebeveyn iseniz gözlerinizi kapatıp kalbinize bir bakın ve dünyada en çok istediğiniz şeyin ne olduğunu düşünün. Bebeğinizin sağlıklı bir yetişkin olduğunu görmek için kendinizi feda ederdiniz değil mi? Bunun sebebi şu: Genleriniz, bebeğinizin büyüyüp üreme çağına geldiğinde sizden daha önemli olacağını biliyor. Aşık olmayı bırakmaya karar verin. Çocuklarınızı sevmekten vazgeçin. Bir daha asla tahrik olmayacağınızı söyleyin kendinize. Ailenizin kaybettiğiniz üyesi için yas tutmayı bırakacağınızı da. Artık uyumaktan vazgeçin. Şimdi kendinize bir sorun bakalım, bu işlerden sorumlu olan siz misiniz, genleriniz mi... Aşık olduğunuz kişi size zalimce davrandığında sevginiz nefrete dönüşebilir ama tutkuyu ortadan pat diye kaldıramazsınız. Aşkın başımızdan gitmesini sağlayamadığımız gibi acının gitmesini de sağlayamayız. Acı ve aşk bizi asla dinlemez. Onlar bize emir verirler, biz de uygularız. Neokorteksiniz kafatasınızın içinde yenidir, geldiğinden beri “kalp”, yani hipotalamus ile tartışma halindedir. Neokorteks karmaşık bir ortaklık ile kalbi yönlendirmek üzere icat edilmiştir. Kalbinizin genleriniz ile tarih öncesine dayanan bir arkadaşlığı vardır. Neokorteksiniz ise şirketi daha verimli kılması için tutulmuş pahalı bir danışmandır. Göreve daha yeni gelmiştir ve genlerin emirlerini

219

yerine getirmek üzere tasarlanmıştır. Genler ise hayat kadar eskidirler. Diğer hayvanlardan yüksek düzeyde düşünebilmemizin tek sebebi budur. Din aşkın, aşk da dinin dilini kullanır. Tanrıya aşk ile yalvarır, orgazm olurken “tanrım” diye bağırırız. Aşk eşlerimizi birer tanrı ya da tanrıçaya çevirir, aldatılmak ve ayrılık da şeytana. Ve maalesef ikisinin arasındaki insanı hiçbir zaman tam olarak tanıyamayız. Belki kültürsüz bir kalasım ama Michelangelo’nun tavanına baktığımda gay bir erkeğin erotik fantezilerini görüyorum ben. Adam Sistine Şapeli’nin tavanına boşalmış sanki. Michelangelo’nun tüm kadınları erkek gibi görünüyor, göğüsler her zaman yanlış, ayrıca penislerin yakınına birer surat koymaya da sanki hep özen göstermiş. Gay erkek sanatçılar çıplak erkekleri, heteroseksüel erkek sanatçılar ise çıplak kadınları betimlemişler hep. Rönesans dönemi cehennem yorumlarının hemen hepsi aslında birer orji tasviri. Hieronymus Bosch’un tabloları sadomazoşist pornografi. Swanenburgh ve Van Eyck’inkiler de öyle. Bu sanatçılar cehennemi resmederlerken belli ki en derin arzularını tuvale dökmüşler: Alt alta, üst üste kıvranan ve şeytanlar tarafından sekse zorlanan güzel, genç, çıplak bedenler. Ne ceza ama! Signorelli’nin “The Damned Cast Into Hell28” tablosu beni biraz tahrik ediyor: Şeytanlar ve acı içinde olmaktan çok tutkulu görünen kurbanları hareketli bir çıplaklar yığını oluşturmuş. Cehennemde herkes çok janti görünüyor bu arada. Bernini’nin “The Ecstasy of St. Theresa29” isimli heykelinde, bir melek tarafından okla delinmek üzere olan güzel kadının neredeyse orgazm olmak üzerer kendinden geçmiş yüz ifadesi dikkat çekiyor. Pollaivolo’nun “Hercules and Antaeus30” heykeli ise güreşen iki tanrının kasıklarından birbirlerine yapıştıkları anı ölümsüzleştirmiş. “Battle of Ten Naked Men31” isimli çalışmasında ise San Francisco’da bir kulüpte polis baskını sahnesi resmedilmiş sanki. Sahi ya, neden polis baskın yapıyor? Neden bütün toplumlar 28 Ç.N. Cehenneme Sürülmüş Lanetliler 29 Ç.N. Aziz Teresa’nın Kendinden Geçişi 30 Ç.N. Herkül ve Antaeus 31 Ç.N. On Çıplak Adamın Savaşı

220

serbest seksi cezalandırıyor? Freud, din ve sanatın biz cinsel tutkuyu ne kadar bastırırsak o kadar zenginleşeceğini söylemişti. Fakat aslında cinsel tutku bastırıldığında gelişen bütün uygarlığın ta kendisidir. Bir uygarlık kurmak için seksi kontrol altına almak şart. İşte erkeklerin her uygarlığı üzerine kurdukları prensip budur: Kadınların bize hissettirdikleri onların kendi suçlarıdır. Onlar haysiyetimizi her an elimizden alabilirler. Sürekli konsantrasyonumuzu bozan bu çıplak ayak bilekleri varken dünyayı yönetmemiz nasıl beklenebilir? Cinsellik kaos üreten bir güçtür ve kaostan kurtulup kendine çeki düzen vermek isteyen her kabilenin yapması gereken şey, “Seksi kontrol altına almalıyız” demektir. Bu gezegen üzerindeki kültürler arasındaki en önemli farklar, temelde seksi nasıl kontrol altında tutmaları gerektiğine dair taşıdıkları inançlardır. Tabii kasıntı oluruz. Kasıntılık Homo sapienslerin yararınadır. İnsanlar baskıya ihtiyaç duyarlar. Seksten korkarlar çünkü seks tehlikelidir. Seks sadece insan yapmaya yaramaz. İnsan öldürmeye de yarar. Modern avcı – toplayıcı toplumlarda ve Amerika’nın iç şehirlerinde erkekler erkekleri temel olarak kadınlar yüzünden öldürür ve bu ikisinde adam başı oran aşağı yukarı denktir. Kadınlar güzellik standartlarına uymak için kendilerini kestirip biçtirir, aç bırakırlar. Küçük ayakkabılara girsin diye yamuk kalan ayaklar, anoreksiya, delik deşik vücutlar, bedeni yaralama üzerine kurulu çeşitli Afrika ritüelleri, estetik ameliyatlar, eklemeler, çıkarmalar,... Cinsel açıdan hor görüldüklerinde erkekler başka vücutlara, kadınlar ise kendi vücutlarına saldırırlar. Zira herkes rahime sahip olan vücudun kontrolü peşindedir. Tüm kültürde başlıca cinayet sebebi para ya da uyuşturucu değil sekstir. Gerçekten. Seks eroinden daha tehlikelidir. Eroinin yaptığı şey zaten aslında seks yaptığınızda sizi ödüllendiren endokronolojik sisteminizi ele geçirmektir. Tanımadığınız biri yerine kıskanç bir aşık tarafından öldürülme olasılığınız çok daha fazladır. Ve eroin yerine aşka bağımlı olmanız ihtimali çok daha yüksektir. Cinsellik, gençlerin kimi çok popülerken kiminin dışlanmasında

221

temel etkendir. Cinsel tutkuyu reddetmek intihara sebep olabilir. Kimin kiminle flört ettiği, kimin daha çok dikkat çektiği, kimin vahşice kıskandığı, kimin şehvet düşkünü olduğu gibi konular daima ön plandadır ve rakipler arasındaki yarış kontrolden çıkabilir. Uygarlık, bu güçleri düzenleyen yapıdır. Uygarlık öncesi birbirimizi rahatça öldürüyorduk. (Bilin bakalım ne sebeple.) Bu yüzden uygarlığın başlıca görevi birbirimize kıymamızı engellemektir. Seks güçlüdür, tehlikelidir ve seks sonucunda doğan bebek dışında dünyadaki her şeyden daha önemlidir. Ve seks, büyük kafalı bebeklerimizi büyütebilmemiz için aşkı icat etmiştir. Arzu olmasa, insan elinden çıkma felaketler de olmazdı. Erotik aşk, size risk almanın, diğer insanları incitmenin, yıkıcı kararlar vermenin buna değdiğini söyler. Bittiğinde hepimiz kendimizi biraz daha yaşlı, biraz daha bilge hissederiz. Her seferinde romantik aşka biraz daha alaycı bakmaya başlarız. Aşka dair edindiğimiz deneyimler, çektiğimiz acılar birer nişan gibi göğsümüzde taşıdığımız gurur kaynakları olurlar. O eski aptallıklara tekrar düşmeyeceğimizden eminizdir. ... ta ki ikinci dalga bizi vurana kadar. Orta yaş krizi ile tekrar aptallaşma zamanı gelmiştir ve yeni aşkımız için bütün hayatımızı çöpe atmaktan çekinmez hale geliriz. Aşık olmayanlar aşık olanlara baktıklarında ruhsal hastalık belirtileri görürler. Ama durum öyle değildir. Aşık olmak, mantık sahibi bir yetişkin olmak kadar doğaldır. Aşık olan herhangi biri komşularına bakar ve içgüdüleri ile hareket eden zombiler görür. Aşık olan herhangi biri aşık olmadan önceki halini düşündüğünde, o zamanlar yaşamıyor olduğunu düşünür. Aşktan kalbi kırık herhangi biri diğer insanlara bakar ve kendinden başka herkesin mutlu olduğunu, mutluluk şansını ebediyen kaybettiğini ve kimsenin onu anlayamayacağını düşünür. Bunların hiçbiri delilik değildir. Aslında aklı başındalık diye bir şey yoktur. Aklı başında dediklerimiz, bizimle aynı fikirde olanlardır. Deliler ise kontrol etme hakkını kendimizde bulduğumuz insanlardır. Aklı başındalık, işlevlerini yerine getiren bir patolojidir. İşlevleri değiştirirseniz, o da değişir. Aşık olduğunuz ya da bebek doğurduğu-

222

nuz zaman işlevleriniz de, bedeninizin ve beyninizin fiziksel yapısı da değişir. Zihniniz hormon bezlerinizin emirleri doğrultusunda fiziksel olarak farklılaşır. Bizler ipli kuklalarız; kuklacımız ise kanımızı kaslarımıza bağlayan, beynimizdeki minik parçaların arasında telkâri gibi işlenmiş sıvı ipleri kontrol etmekle meşgul. Neokorteksimiz, Pleistosen savanasındaki sürüler tarafından sosyal bir iş birliği sayesinde inşa edildiği için, biz insanlar başka kalpler ve zihinler ile mütemadiyen bağ kurma ihtiyacı içindeyiz. Aşık bir çift dışında hiç kimse aile üyeleri kadar derin bağ kuramaz. Aile genleri paylaşır, aşıklar ise birlikte gen aktarımı yapma olasılığını. Aşk ve seks için rekabet ettiğimiz toplumlarda, arkadaş toplulukları da bu durumu hafifletici destek kuvvet olarak kurulur. İşte bütün bu dinamikler milyonlarca yıl sonunda “ruh” dediğimiz karmaşık şeyi oluşturdu. Yani insan doğasınının gerçek kaynağı aşk ve sekstir. Bugüne kadar birkaç ölüm döşeğinin kenarında oturdum. Sevdiklerimin son düşünceleri, kadın ya da erkek, genç ya da yaşlı fark etmeksizin, her zaman iki temel kaygı üzerinde yoğunlaşmıştı: Seks ve sevdikleri insanlar. İnsanlar sonunda her zaman kendilerini sevgiye teslim ederler. Homo sapiens üyeleri sevgi için, sevgi tarafından tasarlanmıştır. Sevmek insan yaşamının biyolojik amacıdır. Erkek ve kadınların üreme stratejileri arasındaki fark bizi rekabete sürükler. Fakat erkekler ve kadınların, uzun çocukluk dönemi boyunca çocuk yetiştirme istekleri de onları iş birliği yapmaya iter. Erkeklerin ve kadınların rekabet ve iş birliği istekleri arasındaki bu hassas gerilim, bizi doğanın en şehvetli ve en romantik memelileri haline getirmiştir. Üstelik aynı zamanda seçimlerimiz sayesinde birbirimizin vücutlarını ve beyinlerini şekillendirmemizi sağlamıştır. Bütün bunları aile için yaparız.

223

Sonsöz Bu kitabı yazmış olmanın bana ayrı bir entelektüel hava katacağını ve birçok kız tavlamama yardım edeceğini sanıyordum. Oysa evlenmeme vesile oldu. Dişilerin milyonlarca yıllık eş seçimlerinin, Homo sapiens erkeklerini pantolonlarının içindeki sperm fabrikasına rağmen kocalık içgüdüsüne sahip olacak şekilde evriltmiş olmasının canlı kanıtlarından biriyim artık.

224

DETAYLI BİBLİYOGRAFYA: Bölüm 1. Sperm ve Yumurta Problemi 1. Trivers, R.L. 1972. “Parental investment and sexual selection.” (Ebeveynlik yatırımı ve cinsel seleksiyon) Sexual Selection and the Descent of Man (Cinsel Seleksiyon ve İnsan Soyu) ed. Campbell, B. Chicago: Aldine. 136-179 2. Ridley, Mark. 1978. “Paternal Care.” (Babaerkil Bakım) Animal Behavior (Hayvan Davranışı) 26:904-932. 3. Eibl-Eibesfelt, Ireanus. 1989. Human Ethology (İnsan Etolojisi). New York: Aldine de Gruyter. 224-238. 4. Ridley, Matt. 1994. The Red Queen: Sex and the Evolution of Human Nature (Kızıl Kraliçe:Seks ve İnsan Doğasının Evrimi). New York: Macmillan. 171-224. 5. Kinsey, Alfred C. et al. 1948/1998. Sexual Behavior in the Human Male (Erkeklerde Cinsel Davranış). Bloomington, IN: Indiana U. Press. 585, 587. 6. Kinsey, Alfred C. et al. 1953/1998. Sexual Behavior in the Human Female (Kadınlarda Cinsel Davranış). Bloomington, IN: Indiana U. Press. 416. Bölüm 2. Erkekler: Testislerinizin Boyutu Dişilerinizin Hafif Meşrepliğine Bağlı 1. Short, R.V. 1979. “Sexual selection and its component parts, somatic and genital selection, as illustrated in man and great apes.” (İnsan ve gelişkin maymunlarda gösterildiği şekilde cinsel seleksiyon ve bileşenleri, somatik ve jenital seleksiyon) Advances in the Study of Behavior (Davranış Çalışmasındaki İlerlemeler) 9: 131-158. 2. Short, R.V. 1981. “Testis weight, body weight, and breeding systems in primates.” (Primatlarda testis ağırlığı, vücut ağırlığı ve üreme sistemleri) Nature (Doğa) 293:55.

225

3. Baker, R. And Bellis, M.A. 1995. Human Sperm Competition, Copulation, Masturbation, and Infidelity (İnsanda Sperm Rekabeti, Çiftleşme, Mastürbasyon ve Sadakatsizlik). Chapman and Hall 4. Buss, David M. 1994. The Evolution of Desire: Strategies in Human Mating (Tutkunun Evrimi: İnsan Çiftleşmesinde Stratejiler). New York: Basic Boks. 130 Bölüm 3. Kadınlar Ne İster? 1. Sade, D.S. 1967. “Determinants of dominance in a group of free ranging rhesus monkeys.” (Makak maymunlarında grup içi dominantlığın belirleyicileri) Social Communication Among Primates (Primatlar Arasında Sosyal İletişim) ed. Altmann, S.A. Chicago: University of Chicago Press: 99-114. 2. Buss 1994. Evolution of Desire (Tutkunun Evrimi). 19-48 3. Elder, G.H.Jr. 1969. “Appearance and education in marriage mobility.” (Evlilik hareketliliğinde görünüm ve eğitim) American Sociological Review (Amerikan Sosyolojik İncelemesi). 344:519-533. 4. Taylor, P.A. & Glenn, N.D. 1976. “The utility of education and attractiveness for females’ status attainment through marriage.” (Evlilik yolu ile elde edilen kadın statüsünde eğitim ve çekiciliğin faydası) American Sociological Review (Amerikan Sosyolojik İncelemesi). 41: 484-498. 5. Jackson, L.A. 1992. “Physical Appearance and Gender.” (Fiziksel Görünüm ve cinsiyet) Sociobiological and Sociocultural Perspectives (Sosyobiyolojik ve Sosyokültürel Perspektifler). Albany: University of New York Press. Bölüm 4. Bedenler ve Özgeçmişler: Gerçek Tahrik Sebepleri 1. Quirk, J. 2003. “Drunken frat boys and menopausal groupies.” (Sarhoş üniversiteli oğlanlar ve menopoza girmiş groupie’ler) Henüz resmi bir bilimsel yayına kabul edilmiş bir makale değil. Bölüm 8. Cadalozluk Geni 1. Hurtado, A.M., & Hill, K.R. 1992. “Paternal effect on offspring survivorship among Ache and Hiwi hunter-gatherers: Implications for modeling pair-bond stability.” (Ache ve Hiwi avcı-toplayıcıları arasında evlat hayatta kalma oranında babanın etkisi: eş bağı istikrarını modelleme çıkarımları) Father-Child Relations: Cultural and Biosocial Contexts (Baba-Oğul İlişkileri: Kültürel ve Biyososyal Bağlamlar)

226

ed. Hewlett, Barry S. New York Aldine de Gruyter:31-55. 2. Geary, David C. 1998. Male, Female: The Evolution of Human Sex Differences (Erkek, Kadın: İnsan Cinsiyet Farklılıklarının Evrimi). Washington D.C.: American Psychological Association. Bölüm 9. Ahmaklık Geni 1. Le Boeuf, B.J., Petrinovich, L.F. 1974. “Elephant seals: Interspesific comparisons of vocal and reproductive behavior.” (Fil fokları: Ses ve üreme davranışlarının interspesfik karşılaştırmaları) Mammalia (Memeli). 38:16-32. 2. Ellis, B.J. 1992. “The evolution of sexual attraction: Evaluative mechanisms in women.” (Cinsel çekiciliğin evrimi: Kadınlarda evrim mekanizmaları) The Adapted Mind: Evolutionary Psychology and the Generation of Culture (Adapte Olmuş Zihin: Evrimsel Psikoloji ve Kültür Jenerasyonu). eds Barkow, Cosmides, and Tooby. New York, NY: Oxford University Press. 367-288 3. Secord, P.F. 1982. “The origin and maintenance of social roles: The case of sex roles.” (Sosyal rollerin orijini ve devamı: Seks rolleri vakası) Personality, Roles, and Social Behavior (Kişilik, Roller ve Sosyal Davranış). eds. Ickes, W. and Knowles, E.S. New York: Springer:33-53. 4. Jobling, Mark A. 2001. “In the name of the father: surnames and genetics.” (Babam için: soyadları ve genetik) Trends in Genetics (Genetikte Akımlar). 176:353-7. 5. Buss, Evolution of Desire (Tutkunun Evrimi). 6. Ardener, E.W., et al. 1960. Plantation and Village in the Cameroons (Kamerun’da Ekim ve Köy). London: Oxford University Press. 7. Betzig, L.L. 1989. “Causes of conjugal dissolution: A cross-cultural study” (Evlilikte çözülmelerin sebepleri: Kültürler arası çalışma). Current Anthropology (Günümüz Antropolojisi). 30:654-676. 8. Frayser, Suzzane G. 1985. Varieties of Sexual Experience: An Anthropological Perspective on Human Sexuality (Cinsel Deneyimde Çeşitlilikler: İnsan Cinselliği Üzerine Antropolojik Perspektif). New Haven: HRAF Press. 258

227

Bölüm 10. Çardak Kuşlarından Öğreniyoruz: Sanat Nasıl Hayranları Götürmek Amacıyla Evrildi? 1. Miller, Geoffrey. 2000. The Mating Mind: How Sexual Choice Shaped the Evolution of Human Nature (Çiftleşen Zihin: Cinsel Seçim İnsan Doğasının Evrimini Nasıl Etkiledi?). New York: Doubleday. 2. Darwin, Charles. 1871. The Descent of Man and Selection in Relation to Sex (Cinsellikle İlgili Olarak İnsan Soyu ve Seleksiyon). London: John Murray. 342-343 Bölüm 11. Erkeklerin Çapkınlığı İriliğinizi Belirliyor 1. DiPietro, J.A. 1981. “Rough and tumble play: A function of gender.” (Hoyrat oyun: Cinsiyetin bir fonksiyonu) Developmental Psychology (Gelişim Psikolojisi). 17:50-58. 2. Aldis, O. 1975. Play-Fighting (Şakacıktan dövüş). New York: Academic Press. 3. Whyte, M.K. 1978. “Cross-cultural codes dealing with the relative status of women.” (Kadınların göreceli statülerinü ele alan kültürler arası kodlar) Ethnology (Etnoloji). 17:211-37. Bölüm 12. Kadınlar Neden Cilveli ve Erkekler Neden Budala? 1. Alexander, R.D., and Noonan, K.M. 1979. “Concealment of ovulation, parental care, and human social evolution.” (Ovülasyonun gizlenmesi, ebeveyn bakımı ve insan sosyal evrimi arkasındaki sır) Evolutionary Biology and Human Social Behavior (Evrimsel Biyoloji ve İnsan Sosyal Davranışı) eds. Chagnon, N.A. and Irons, W.G. Duxbury, Scituate: North Duxbury Press. 436-453. Bölüm 14. Darwincilik: En Seksi Olan Hayatta Kalır 1. Hrdy, Sarah Blaffer. 1999. Mother Nature: A History of Mothers, Infants, and Natural Selection (Doğa Ana: Anneler, Bebekler ve Doğal Seleksiyonun Tarihi). New York: Patheon. 136. 2. Kaplan, Hilliard. 1994. “Evolutionary and wealth flows, Theories of fertility: Empirical tests and new models.” (Evrimsel ve kaynaksal göçler: empirik testler ve yeni modeller) Population and Development Review (Popülasyon ve Gelişim İncelemesi). 20(4)753-91 3. http://www.stevequayle.com/Giants/Africa/Giants.Africa1.html 4. Gunther, John. 1955. Inside Africa (Afrika’nın İçinden) New York: Harper & Bros.. 229,685-6.

228

5. Kittler, Glenn D. 1961. Let’s Travel in the Congo (Haydi Kongo’yu Gezelim). Chicago: The Children’s Press:30. Bölüm 15. İyilik Nasıl Seksi Oldu? 1. Miller, Mating Mind (Çiftleşen Zihin). Bölüm 17. Neden Şişmanız? 1. Burnham, Terry, & Phelan, Jay. 2000. Mean Genes: From Sex to Money to Food: Taming Our Primal Instincts (Kaba Genler: Seksten Paraya, Paradan Yemeğe: İlkel İçgüdülerimizi Evcilleştirmek). Cambridge, MA.: Perseus. 35-6 Bölüm 18. Su Maymunu: Zincirin Kayıp Halkası mı? 1. Morris, Desmond. 1967. The Naked Ape (Çıplak Maymun). New York: McGrawHill. 2. Hardy, A.C. 1960. “Was man more aquatic in the past?” (İnsanlar eskiden suya daha mı yakındı?) New Scientist. 7:642-645. 3. Bu bölümdeki tartışma hakkında daha fazla bilgi için: http://www.absoluteastronomy.com/topics/Aquatic_ape_hypothesis Bölüm 19. Neden Spielberg’ü T.S. Eliot’tan Daha Çok Seviyoruz? 1. MacLean, Paul D. 1990. The Triune Brain in Evolution: Role in Paleo Cerebral Functions (Evrimde Üçlü Beyin: Eski Serebral Fonksiyonlardaki Rolü). New York: Plenum. Bölüm 20. Yüzleşelim 1. Ekman, P. 1993. “Facial expression and emotion.” (Yüz ifadeleri ve duygular) American Psychologist (Amerikan Psikolog). 48(4):384-392. 2. Ekman, P. 1994. “Strong evidence for universals in facial expression: A reply to Russell’s mistaken critique.” (Yüz ifadelerinde evrenselliğe dair kesin kanıtlar: Russell’ın hatalı eleştirileri) Psychological Bulletin (Psikoloji Bülteni). 115:268-287. 3. Ekman, Paul & Davidson, Richard J. (Eds.) 1994. The Nature of Emotion: Fundamental Questions (Duyguların Doğası: Önemli Sorular). New York: Oxford University Press. 4. Ekman, P. & Friesen, W.V. 1975. Unmasking the Face: A Guide to Recognizing

229

Emotions from Facial Clues (Maskeyi İndirmek: Yüz İpuçlarından Duyguları Anlama Rehberi). Englewood Cliffs: Prentice-Hall. 5. Lazarus, Richard S. 1991. Emotion and Adaptation (Duygular ve Adaptasyon). New York: Oxford University Press. Bölüm 21. Aşk Pis Kokar 1. Wedekind, C. et al. 1995. “MHC-dependent mate preferences in humans.” (İnsanlarda MHC-ilişkili eş tercihleri) Proceeding of the Royal Society of London (Londra Kraliyet Cemiyeti toplantısı) B:260, 254-249 2. Cowley, J.J. and Brooksbank, B.W.L. 1991. “Human exposure to putative pheromones and changes in aspects of social behavior.” (Feromonlara maruz kalan kişilerin sosyal davranışlarındaki değişiklikler) The Journal of Steroid Biochemistry and Molecular Biology (Steroid Biyokimyası ve Moleküler Biyoloji Dergisi). 39:647-659 3. Churchman, Deborah. Sept. 1992. “Ibex: King of the Mountain.” (Ibex: Dağın Kralı) Ranger Rick. 26:9:5Bölüm 23. Kontrol Kimde: Sizde mi Orgazmda mı? 1. Grammer, Karl 1996. “The Human Mating Game: The Battle of the Sexes and the War of Signals.” (İnsan Çiftleşme Oyunu: Cinsiyetlerin Çatışması ve İşaretlerin Savaşı) İnsan Davranışı ve Evrim Topluluğu yıllık konferansında sunulan araştırma, Northwestern Universitesi, Evanstoon, IL. 2. Tutin, C.E.G. 1979. “Mating patterns and reproductive strategies in a community of wild chimpanzees (Pan troglodytes schweinfurthii).” (Vahşi şempanze topluluklarında çiftleşme modelleri ve üreme stratejileri (Ortadoğu Afrika’nın uzun tüylü şempanzeleri)) Behavioral Ecology and Sociobiology (Davranış Ekolojisi ve Sosyobiyoloji). 6:29-38. 3. Baker and Bellis, 1995. Human Sperm Competition (İnsan Sperm Rekabeti). Bölüm 24. Klitorisi Bulmak Neden Zordur? 1. Miller, Mating Mind (Çiftleşen Zihin). 238-241 Bölüm 25. Fahişe Penguenler Geçidi 1. Jones, S. 2003. Y: The Descent of Men: Revealing the Mysteries of Maleness (Erkek

230

Soyu: Erkekliğin Gizleri Açığa Çıkıyor). New York: Houghton Mifflin. 136-8 2. Buss, 1994. Evolution of Desire (Tutkunun Evrimi). 125-9 Bölüm 26. Özgür Seks Savaş Sebebidir 1. Hames, R.B. 1996. “Costs and benefits of monogamy and polygyny for Yanomamo women.” (Yanomamo kadınları için tek eşlilik ve çok eşliliğin artıları ve eksileri) Ethology and Sociobiology (Etoloji ve Sosyobiyoloji). 17:181-199. 2. Chisholm, J.S., & Burbank, V.K. 1991. “Monogamy and polygyny in southeast Arnhem Land: Male coercion and female choice.” (Güneydoğu Avustralya Arnhem bölgesinde tek eşlilik ve çok eşlilik: Erkek baskısı ve kadın tercihi) Ethology and Sociobiology (Etoloji ve Sosyobiyoloji). 12:291-313. 3. Dorjahn, V.R. 1958. “Fertility, polygyny, and their interrelations in Temne society.” (Temne toplumunda doğurganlık, çok eşlilik ve karşılıklı ilişkiler) American Anthropologist (Amerikan Antropolojist). 60(5):838-860. 4. Daly, Martin & Wilson, M. 1988 Homicide (Cinayet). Hawthorne, N.Y.: Aldine de Gruyter. 5. Nisbett, Richard E. & Cohen, D. 1996. Culture of Honor: The Psychology of Violence in the South (Onur Kültürü: Güney’de Şiddetin Psikolojisi). Boulder: Westview Press. Bölüm 27. Hafif Meşrep Kadınlar ve Boynuzlu Kocalar: Bizi Kıskanç Yapan Ne? 1. Greiling, H. And Buss, D.M. 2000. “Women’s sexual strategies; the hidden dimension of EPM.” (Kadınların cinsel stratejileri; EPM’nin gizli boyutu) Personality and Individual Differences (Kişilik ve Bireysel Farklar). 28:929-963. 2. Glass, S.P. and Wright, T.L. 1992. “Justifications for extramarital relationships: the association between attitudes, behaviors, and gender.” (Evlilik dışı ilişkilerde mazeretler: tavırlar, davranışlar ve ırklar arası bağlar) Journal of Sex Research (Seks Artaştırma Dergisi). 29:361-387. 3. Buss, 1994. Evolution of Desire (Tutkunun Evrimi). 4. Grammer, K. 1992. “Variations on a theme: Age dependent mate selection in humans.” (Bir temanın çeşitlemeleri: İnsanlarda yaşa bağlı eş seçimi) Behavioral and Brain Sciences (Davranış ve Beyin Bilimleri). 17-1:100-2. 5. Udry, J.R. & Ecklund, B.K. 1984. “Benefits of being attractive: Differential payoffs for men and women.” (Çekici olmanın avantajları: Erkek ve kadınlarda fark

231

gösteren sonuçlar) Psychological Reports (Psikolojik Raporlar). 54:47-56. 6. Symons, Donald. 1979. The Evolution of Human Sexuality (İnsan Cinselliğinin Evrimi). New York: Oxford University Press. 7. Brown, Donald E. 1991. Human Universals (İnsanların Evrenselleri). New York: McGraw-Hill. Bölüm 29. Seks İçin Ölmek 1. Rogers, A.R. 1994. “Evolution of time preference by natural selection.” (Doğal seleksiyon ile zaman tercihinin evrimi) The American Economic Review (Amerikan Ekonomik İncelemesi). 84(3):460-481. Bölüm 30. Karınız Erkek Kardeşinizle Yatıyorsa ve Siz Buna Tamam Diyorsanız 1. Emlen, S.T., et al. 1998. “Cuckoldry as a cost of polyandry in the sex-role reversed wattled jacana, Jacana jacana.” (Cinsi rolleri değişmiş jacana kuşlarında çok kocalılığın sonucu olarak aldatma) Proceedings of the Royal Society of London, Series B (Londra Kraliyet Cemiyetini Takip, B Serisi). 265:2539-2364. 2. Jenni, D.A. 1974. “Evolution of polyandry in birds.” (Kuşlarda çok kocalılığın evrimi) American Zoologist (Amerikan Zoolog). 14:129-144. 3. Goldizen, A.W., et al. 1998. “Variable mating patterns in Tasmanian Native Hens (Gallinula mortierii): Correlates of reproductive success.” (Tazmanya tavuklarında (Gallinula mortierii) çeşitli çiftleşme modelleri: Üreme başarılarındaki bağlantılar) Journal of Animal Ecology (Hayvan Ekoloji Dergisi). 67:307-317. 4. Goldizen, A.W., J.C. Buchan, D.A. Putland, A.R. Goldizen, and E.A. Krebs. (2000) “Patterns of mate-sharing in a population of Tasmanian Native Hens (Gallinula mortierii)” (Tazmanya tavuklarında (Gallinula mortierii) eş paylaşım modelleri) Journal of Animal Ecology (Hayvan Ekoloji Dergisi). 142:40-47. 5. Krakauer, Alan H. March 2005. “Kin selection and cooperative courtship in wild turkeys” (Vahşi hindilerde akraba seçimi ve kooperatif kur yapma) Nature (Doğa) 434:69-72. 6. Hindi filmine göz atmak için: www.berkeley.edu/news/media/releases/2005/03/02_turkeys.shtml

232

Bölüm 31. Geniş Kalçalar, Büyük Popolar; Geniş Omuzlar, Doğru Diksiyon 1. Seid, Roberta Pollack. 1989. Never Too Thin: Why Women Are at War with Their Bodies (Asla yeterince zayıf değil: Kadınlar Neden Bedenleri ile Sürekli Savaş Halinde?). New York: Prentice Hall Press. 2. Low, B.S., et al. 1987. “Human hips, breasts, and buttocks: Is fat deceptive?” (İnsan kalçaları, göğüsleri ve popoları: Kilo aldatıcı mı?) Ethology and Sociobiology (Etoloji ve Sosyobiyoloji). 8:249-257. 3. Sobal, J. & Stunkard, A.J. 1989. “Socioeconomic status and obesity: a review of the literature.” (Sosyoekonomik statü ve obezite: bu konuda yazılmış makalelerin bir incelemesi) Psychological Bulletin (Psikoloji Bülteni). 105:260-275. 4. Brink, P.J. 1989. “The fattening room among the Annang of Nigeria.” (Nijerya Annang’ında şişmanlama odası) Medical Anthropology (Medikal Antropoloji). 131-143 5. Singh, Devendra. 1993. “Adaptive significance of waist-to-hip ratio and female attractiveness.” (Bel-kalça oranı ve kadın çekiciliğini arasındaki ilişki) Journal of Personality and Social Psychology (Kişilik ve Sosyal Psikoloji Dergisi). 65:181-190;293-307. 6. Singh, Devendra. 1995. “Female judgment of male attractiveness and desirability for relationships: role of waist-to-hip ratio and financial status.” (İlişkilerde kadınların erkek çekiciliği ve arzu edilirliği üzerine değerlendirmesi: bel-kalça oranı ve finansal statünün rolü) Journal of Personality and Social Psychology (Kişilik ve Sosyal Psikoloji Dergisi). 69:1089-1101. 7. Singh, Devendra & Luis, S. 1995. “Ethnic and Gender Consensus for the effect of waist-to-hip ratio on judgment of women’s attractiveness.” (Kadınların çekicilik değerlendirmesinde bel-kalça oranı etkisi hakkında etnik ve ırksal görüş birliği) Human Nature (İnsan Doğası). 6:51-65. 8. Westman, A. & Marlowe, F. 1999. “How universal are male waist-to-hip ratio preferences? Evidence from the Hazda of Tanzania.” (Erkek bel-kalça oranı tercihi ne kadar evrensel? Tanzanya Hazda’sından kanıtlar) Evolution and Human Behavior (İnsan Davranışının Evrimi). 20:219-228. 9. Tovee, M.J. et al. 1997. “Supermodels: stick insects or hourglasses?” (Süpermodeller: çıta mı yoksa kum saati mi?) Lancet (Neşter). 350:1474-5. 10. Yu, Douglas et al. 1998. “Is beauty in the eye of the beholder?” (Güzellik göreceli midir?) Nature (Doğa). 396:321-322.

233

11. Yu, D.W. & Shepard, G.H. 1999. “The mystery of female beauty: Reply.” (Kadın güzelliğinin gizemi: Cevap) Nature (Doğa). 399:216. 12. Miller, Mating Mind (Çiftleşen Zihin). Bölüm 32. Penisi Bulmak Neden Kolaydır? 1. Kirkpatrick, M. 1989. “Sexual selection. Is bigger always better?” (Cinsel seleksiyon. Büyük her zaman daha mı iyidir?) Nature (Doğa). 337:116. 2. Miller, Mating Mind (Çiftleşen Zihin). 3. Stubbs, R.H. 1997. “Penis lenghtening-A retrospective review of 300 consecutive cases.” (Penis uzatma-300 ardışık vakanın geriye dönük incelemesi) Canadian Journal of Plastic Surgery (Kanada Estetik Ameliyat Dergisi). 5(2):93-100. Bölüm 33. İki Tip Gay Erkeğe İki Tip Gen 1. Hamer, D.H., et al. 1993. “A linkage between DNA markers on the X chromosome and male sexual orientation.” (X kromozomu üzerindeki DNA imleri ile erkek cinsel tercihi arasındaki bağlantı) Science (Bilim). 261:321-327. 2. Hu, S, et al. 1995. “Linkage between sexual orientation and chromosome Xq28 in males but not females.” (Xq28 kromozomunun sadece erkeklerde cinsel tercihe etkisi) Nature Genetics (Doğa Genetiği). 11:248-256. 3. Rice, G., et al. 1999. “Male homosexuality: absence of linkage to microsatellite markers at Xq28.” (Erkek homoseksüelliği: Xq28 mikro uydu imleyicileri ile ilişki eksikliği) Science (Bilim). 284:665-667. Bölüm 36. Homo Homo sapiens 1. Zhou, J.N., et al. 1995. “A sex difference in the human brain and its revolution to transexuality.” (İnsan beyninde cinsiyet farkları ve bunların transeksüelliğe götürme gücü) Nature (Doğa). 378:68-70. 2. LeVay, S. 1991. “A difference in hypothalamic structure between heterosexual and homosexual men.” Heteroseksüel ve homoseksüel erkekler arasındaki hipotalamik yapı farklılığı) Science (Bilim). 253:1034-7. 3. LeVay, S. 1993. The Sexual Brain (Cinsel Beyin). Cambridge, MA: MIT Press. 4. LeVay, S.-kişisel iletişim

234

Bölüm 38. Erkekte Meme Ucu Meselesi 1. Meyer-Bahlburg, H.F.L., et al. 1995. “Prenatal estrogen and the development of homosexual orientation.” (Doğum öncesi östrojen ve homoseksüel yönelimin gelişimi) Developmental Psychology (Gelişim Psikolojisi). 31:12-21. 2. Reinisch, J.M. 1981. “Prenatal exposure to synthetic progestins increases potential for agression in humans.” (Doğum öncesinde sentetik projestine maruz kalmak insanda agresyonu arttırır.) Science (Bilim). 211:1171-1173. 3. Berenbaum, S.A. & Hines, M. 1992. “Early androgenes are related to childhood sex-typed toy preferences.” (Erken androjenler çocukluktaki cinsiyet ilişkili oyuncak seçimi ile ilgilidir.) Psychological Science (Psikolojik Bilim). 3:203-206. 4. Berenbaum, S.A., et al. 1995. “Early hormones and sex differences in cognitive abilities.” (Bilişsel beceride erken hormonlar ve cinsiyet farklılıkları) Learning and Individual Differences (Öğrenme ve Kişisel Farklılıklar). 7:303-321. Bölüm 40. Aşık Olmak 1. Jankowiak, W.R., & Fisher, E.F. 1992. “A cross-cultural perspective on romantic love” (Romantik aşka kültürler arası perspektiften bir bakış) Ethnology (Etnoloji). 31:149-55.

235

KIÇIMDAN UYDURDUĞUMU DÜŞÜNÜYORSANIZ: GENEL BİBLİYOGRAFYA Barkow, J.H., Cosmides, L. & Tooby, J. (Eds.) 1992 The Adapted Mind: Evolutionary Psychology and the Generation of Culture (Adapte Olmuş Zihin: Evrimsel Psikoloji ve Kültür Jenerasyonu). New York: Oxford University Press. Bloom, Howard. 1995. The Lucifer Principle: A Scientific Expedition Into the Forces of History (Lucifer Prensibi: Tarihin Hükümlerine Bilimsel Bir Yolculuk). New York: Atlantic Monthly Press. ----- 2000 Global Brain: The Evolution of Mass Mind From The Big Bang To The 21st Century (Küresel Beyin: Big Bang’den 21. yüzyıla Kitlesel Zihnin Evrimi). New York: John Wiley & Sons, Inc. Brown, D.E. 1991. Human Universals (İnsanın evrenselleri). New York: McGrawHill. Burnham, R., & Phelan, J., 2000. Mean Genes: From Sex to Money to Food: Taming Our Primal Instincts (Kaba Genler: Seksten Paraya, Paradan Yemeğe: İlkel İçgüdülerimizi Evcilleştirmek). Cambridge, MA: Perseus. Buss, D.M. 1994. The Evolution of Desire: Strategies in Human Mating (Tutkunun Evrimi: İnsan Çiftleşmesinde Stratejiler). New York: Basic Books.

236

Cartwright, John. 2000 Evolution and Human Behavior (Evrim ve İnsan Davranışı). Cambridge, MA: MIT Press. Darwin, C. 1871. The Descent of Man and Selection in Relation to Sex (Cinsellikle İlgili Olarak İnsan Soyu ve Seleksiyon). London. John Murray. Dawkins, Richard. 1976/1989. The Selfish Gene (Gen Bencildir) (yeni basım) New York: Oxford University Press. deWaal, Frans. 1998. Chimpanzee Politics: Power and Sex Among The Apes (Şempanzelerde Politika: Maymunlar Arasında Güç ve Seks). Baltimore: John Hopkins University Press. deWaal, Frans & Lanting, Frans. 1997. Bonobo: The Forgotten Ape (Bonobo: Unutulmuş Maymun). University of California Press. Diamond, Jared. 1992. The Third Chimpanzee: The Evolution and Future of the Human Animal (Üçüncü Şempanze: İnsan Hayvanının Evrimi ve Geleceği). New York: Harper Collins. Dissanayake, Ellen. 1992. Homo Aestheticus: Where Art Comes From and Why (Homo Estetikus: Sanat Nereden Gelir, Ve Neden?). New York: Free Press Fisher, Helen E. 1982. The Sex Contract: The Evolution of Human Behavior (Seks Sözleşmesi: İnsan Davranışının Evrimi). William Morrow. Geary, David C. 1998. Male, Female: The Evolution of Human Sex Differences (Erkek, Kadın: İnsan Cinsiyet Farklılıklarının Evrimi). Washington D.C.: American Psychological Association. Low, Bobbi. 1999. Why Sex Matters: A Darwinian Look at Human Behavior (Seks Neden Önemlidir: İnsan Davranışına Darwinci Bir Bakış). Princeton University Press. Miller, Geoffrey. 2000. The Mating Mind: How Sexual Choice Shaped the Evolution of

237

Human Nature (Çiftleşen Zihin: Cinsel Seçim İnsan Doğasının Evrimini Nasıl Etkiledi?). New York: Doubleday. Morris, Desmond. 1967. The Naked Ape (Çıplak Maymun). New York: McGraw-Hill. Pinker, Steven. 2002. The Blank Slate: The Modern Denial of Human Nature (Boş Sayfa: İnsan Doğasının Modern İnkârı). New York: Viking Ridley, Matt. 1994. The Red Queen: Sex and the Evolution of Human Nature (Kızıl Kraliçe: Seks ve İnsan Doğasının Evrimi). New York: Macmillan. Wilson, Edward O. 1979. On Human Nature (İnsan Doğası Üzerine). New York: Bantam. ----- 1975/2000. Sociobiology: The New Synthesis (Sosyobiyoloji: Yeni Sentez) (25. yıldönümü baskısı). Cambridge, Mass: Harvard University Press. ----- 1998. Consilience: The Unity of Knowledge (Consilience: Bilgi Bütünlüğü). New York: Knopf. Wright, R. 1994. The Moral Animal: Evolutionary Psychology and Everyday Life (Ahlaki Hayvan: Evrimsel Psikoloji ve Günlük Yaşam). New York: Pantheon.

238

Para değil ama teşekkürü hak edenler The Meridian Galerisi, her hafta bizim San Fransisco Yazarlar Atölyemize ücretsiz ev sahipliği yaptı. Onlar olmadan bu kitap bir şeye benzemezdi. Dahi bilimsel sentezleyici Howard Bloom, beni Richard Curtis ile tanıştırdığın için teşekkürler. Benden daha iyi kitap yazmayı da lütfen bırak. Ajanım Richard Curtis, bıkmadan yorulmadan beni çalışmam için dürttüğün için teşekkürler. Editörüm Lisa Clancy, titizliğin ve kavrayışın için teşekkürler. John Douglas ve Nancy Pines, keskin gözleriniz için teşekkürler. Hatalarım Lisa’nın suçudur. Matt Bell, aydınlatıcı eleştirin için teşekkürler. Fikirlerini bundan sonra kendine sakla. Esas hamallığı yapan, verileri toplayan, birleştiren ve sonuçları çıkaran düşük maaşlı bilim adamları: Sağolun enayiler. Anne, senin azarlamaların olmasaydı bu işi beceremezdim. Bu kitap seni toplum içinde utandırdığım tüm anlar için bir özür olsun.

239

Yazar hakkında Joe Quirk, maymundan yeni gelmiş sperm yayıcı bir yazardır. Karısı ve aslında pek hazzetmediği iki kedisi ile birlikte Kuzey California’da yaşar. Aynı zamanda The Ultimate Rush isimli romanın yazarıdır.

240