Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

"S onunda karşı cinsi anlam am ızı sağlayan tüm şifreleri bu kitap sayesinde kırdık." Prof. Dr. Mehmet Öz, New York Columbia Üniversitesi Presbyterian Hastanesi Cerrahi Bölümü Başkan Yardımcısı ve Şifayı Yüreğinde Ara adlı kitabın yazarı

neden hatırlamaz

kadın

neden unutmaz Dr. MARIANNE J. LEGATO

KiTABIN ORiJİNAL A n i WHY MEN NEVER REMEMBER AND WOMEN NEVER FORGET YAYIN DR. MARIANNE J. LEGATO © ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET A.Ş.© KAPAK DO ZENİ GÜLHAN TAŞLI

1. BASIM / OCAK 2008 AKDENİZ YAYINCILIKAŞ. Göztetcpc Mah. Kılarlar ^Cad. No: 32 M^mutbey - Bağcılar / Isılar! BU KİTABIN HER TÜRLÜ YAYIN HAKLARI FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASI GEREĞİNCE ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET A.Ş.YE AİTTİR. ISBN 978 - 975 - 21 - 0920 - 9 ALTIN KİTAPLARYAYINEVİ Celil Ferdi ^Gökçay Sk. Nebioğlu lşşhanı CağaloAlu - tsstanbul Tel: 0.212.513 63 65 / 526 80 12 0.212.520 6246/ 513 65 18 Faks: 0.212.526 80 II http://www.altinkiıaplar.^com.ır info@alütinkiıaplar.ccoın.tr

D

r .

M

A

R I A

N

N

E

J .

L E G

A

erkek n

e d

e n

h

a t ı r l a m

a z ,

kadın n

e d

e n

u n u t m

TÜ RKÇESİ M E R A L G A S P IR A L I

a z

T O

Kendisinden çok şeyler öğrendiğim ve bu kitabın oluşm asını sağlayan John P epper’e

İ ç i n d e k i l e r T e ş e k k ü r ...................................................................................

9

Ö n sö z B ir K a v g a n ın A n a to m is i........................................................

11

1 E rk e k le rle K a d ın la r F a rk lıd ır mu, Yanlışış mı? ..........................................,.•................

27

2 B enim le D an s E d e r m isiniz? Bizi Birbirimize Cez^beden Nmifr ve Birbirimize Nasıl Aşık Ol^uruz?................................................ 47

3 Ne D iy o rsu n u z ? Nasıl Dinlediğimizle Ne Duyduğumuz İrasındaki F a rk

93

4 İk i C in s A ra s ın d a İletişim i G e liştirm e k için ^ l . t o Y ^ asalan ...........................................................................121 7

5 B enim le E v le n ir m isin? İyi Günlerde ve Kötü GGünlerde Beraber Olmak için Verilen S ö z .................................................................................. 139

6 K im B ak ıy o r? Annelikle Babbalığın Değişen Yüzü ......................................... 179

7 B en d e Y olunda G itm eyen N e d ir? ^Erkeklerle ^ ^ ^ a r Setrese Niçin F^kiı Tepki Verirler Ve Bu Niçin önemlinlr? ............................................................205 8 Sizde Y olunda G itm eyen N ed ir? EErkeklerde Katünl^arda Depresyon............................................. 227 9 A n a h ta rla rım ı N ere d e B ıra k tım ? ^Erkekler, Kadınlar ve Yaşlanma................................................. 255 S o n S ö z ...................................................................................... 2 8 3 Y a z a r H a k k ı n d a ....................................................................287

T e ş e k k ü r Aşağıdaki kişilere en derin teşekkürlerimi sunanm: R ichard C urtis: Sevgili temsilcim. Bu kitabın yazılmasının gerektiğine beni inandırdı. ^aslie C urtis: Tuttuğum yolu izlemekte zorlandığımda keskin zekisıyla bana rehberlik etti. H eather Jackson ve Tami Booth: Rodale’deki editörlerim. Bu projenin gerçekleşmesi için duydukları heves hiç eksilmedi. Laura Tucker: Bilimsel dilimi sizler için anlaşılır biçime soktu. C hristiana Killian: İletişim kunnadaki yeteneği, bir noktayla ilgili açıklama yapmada bana netliğin, içeriğin ve çekiciliğin değe­ rini öğretti.

Ö n s ö z Bir ^ ^ ^ ı n ^ ^ ^ m i s i

Liz eve girdiği sırada kocası otum a lodasındaki televizyonda maç seyrediyor, yeni yürümeye başlayan çocukları da ayaklarının dibinde oynuyordu. Çocuğu öpmek için eğildiğinde bumuna çarpan ter kokusundan Ella’nın saatlerdir oynadığını anladı. “Parkta iyi va­ kit geçirdin mi, tatlım?" diye sordu. "Kaydırak eğlenceli miydi?" Evin içi rezaletti. üstelik bir saat sonra henüz pişirilmemiş ku­ rabiyelerle Tim’in annesiyle babasında olmaları gerekiyordu. Liz gerekli malzemeyi buzdolabından çıkarırken bir iş arkadaşının nu­ marasını çevirdi. Telefonu kulağına yapıştırmış durumda çalışırken ertesi günkü toplantıyla ilgili önemli bilgiler içeren bir elektronik postanın henüz gelmemiş olduğunu öğrendi. Bir yandan hamura çi­ kolata parçacıkları katarken y a p a c^ a rı sunumdaki bir değişikliği arkadaşına iletti. Kurabiyeler fırına girdikten s^ıra Liz yatak odasının yolunu tut­ tu. Bir yandan da giysilerini üzerinden sıyınyordu. Kocasına seslen­ di. “Sen de Ella ’yı hazır eder misin? Elbisesiyle patiklerini ç^ıkardnn." Liz odadan çıktığı uzaman Tlm’in kapının dışında sinir içinde bir aşağı, bir yukarı yürüdüğünü gördü. Ella’nın elbisesine çekidü­ 11

D r. Marianne J. Legato zen vermek için eğilince kızının saçlarının arasında yapışkan bir madde gördü. Kocasına, “Onu temizledin, değil mi?” diye sordu. Sabn taşan Tim. “Evet," dedi. “Geç kaldık. Çıkalım artık.” Fakat kayınvalidesi ne vardıkları zaman Liz, Ella 'yı arabadaki küçük iskemlesinden alırken aynı bakırsı, ter kokusunu yine duydu. Çocuğun üstüne başına bakınca Ella’nın tombul küçük ellerinin pis­ lik içinde olduğunu gördü. Liz, “Çocuğun elleri kirli, Tim!" diye öfkeyle fısıldadı. “tçeri girdikten sonra çaresine bakarım," diyen Tom, karısının ses tonu karşısında şaşalamıştı. Liz duyduğu içerlemenin yavaş ya­ vaş öfkeye dön üştüğünü hissediyordu. “Mesele bu değil, Tim," di­ ye devam etti. “Üstünü değiştirirken ne kadar kirlenmiş olduğunu niçin fark etmedin? Şunun yüzüne baksana! Ona banyo yaptırmak gerekiyordu. Bu da sürekli tozlu topraklı şeyler yediğini gösteriyor. İğrenç! Aynı zamanda da tehlikeli. Derdi n ne senin?" Tim dişlerini sıkarak hızla döndü ve eve girdi. Çocuklar pis şeyler yerler; bizi^klne de bir şey olmaz, diye düşündüğü belliydi. Liz, kocasını izledi, ama adamın yüzündeki soğuk anlam karşısında kafasında tasarladığı eleştirilerle s itemler dudaklarında dondu kaldı. Öbür davetlilerin arasına katılmalarından sonra Tim havasını bulmakta gecikmedi, ama karısının, konuşma girişimlerini yanıtsız. bıraktığını faik etti. Hâlâ şaşkın olduğu halde, fazla üzerinde dur­ mayarak Başkanın o günkü basın toplantısı h^klnda amcasıyla sı­ cak ve ayrıntılı bir tartışmaya girişti. Siyasal tartışma kafasında Liz'in davranışından dolayı duyduğu rahatsızlığı tamamen silmişti. Diğer yandan, Liz’in kızarmış yüzüyle irileşmiş gözbebeklerine dikkat eden Tim’in kız kardeşi, gevezelik ederek yengesinin gön­ lünü almak için onu mutfağa s^ürükledi. Liz hemen. “Buna inanamı­ 12

E rkek Neden H a t ır l ^ a z , Kadın Neden U nutm az yorum!” diye köpürdü. “Ella tıpkı Oliver 7wisf'teki sefil çocuklara betmemişti! Tım’in aklı neredeydi ki ıslak bir peçeteyle çocuğun el­ leriyle yüzünü silmeden ona parti elbisesini giydirdi! ” Tim ’in aleyhindeki suçlamalar giderek kuvvetleniyordu. “Ci­ varımızdaki topraklarda kurşun oranları astronomik miktarlarday­ mış. Çevremizdeki onanm çalışmalarından sonra ilk testler kurşun düzeyinin ne denli korkunç yükseldiğini ortaya koyunca ödümüzün koptuğu yetmezmiş gibi. Tim, çocuğunun beyin özürlü olmasını mı istiyor yoksa?” Liz’in yakınmaları bitmemişti. “Ona elbisesini giydirmesini söyledim ve çocuğu temizleyip temizlemediğini sordum. Daha ne kkadar açık konuşmalıydım ki? Ella’yı babasıyla bıraktığım uzaman, adama çocuğu fırına sokmamasını da mı hatırlatmalıyım?” Liz bütün gece kızdı durdu ve yavaş yavaş patlama raddeleri­ ne geldi. Eve dönüş yolculuğunda tartışmayı kafasının içinde te ^ a s edip durdu. Uykusu kaçtrğın^ın ertesi günkü sunumun aynntılarını kafasında evirip çevirirken bir yandan da tartışmayı arka planda tekrar tekıar yaşıyordu. Liz 'ertesi sabah kocasının sevişme isteğini geri çevirdi ve ka­ rarlı bir şekilde kahvaltı masasına geldi. Tim bir akşam önceki ağız dalaşına dönülmesinin evlilikleri içm ne anlama geleceğini bildiği için, kansının tartışma girişimlerine yine karşı koydu. Liz, beni artık sevmiyor, diye acı acı düşündü. Mutsuz olmam um um da değil. Tim aslında karısının niçin bu kadar öfkeli olduğuna akıl erdiremiyor ve merak ediyordu. “En küçük şey sanki niçin bir d ^m a dönüşüyor? Liz ^ n k i niçin her şeyi bu kadar büyütüyor? O iş her neyse bitince niçin olanları unutup hayatına devam edemiyor?”

13

D r. M arianne J. Legato

C in s ^ iy e te

B e y iin :

I n ^ n flişk ılerin d d ek ii A n l a m ı Liz’in î ım ’le tartışması bir bakıma sıradan bir kankoca kav­ gasından başka bir şey değil. Ama başka açıdan bakılınca, erkekler­ le kadınlar arasında nelerin yolunda gitmediğini ve bunun nedenini açıklıyor. Biz Farldıyızi Liz'le Tim’in evlilikleri fena sayılmazdı, ama böyle kavga et­ tikleri zaman birbirlerine im am en yabancılaşıyorlardı. Genç kadın, “Aynı şeyleri nasıl bu kadar farklı gördüğümüzü aklım almıyor. Tim s^ank tamamen farklı bir tür gibi görünüyor," diyordu. Tim başka bir gezegenden gelmiş farklı bir tür değildi. Onlar s a d ^ ‘f arklı’ydılar. Erkek ya da kadın olalım, bizim yanlışımız, benzer olmayı isteme­ miz, benzer olmayı özlememiz, bunda ısrar etmemiz. Ne çam ki in­ kar edilemez en basit gerçek ise benzer ‘olmayışımız.' Erkeklerle kadınlar arasındaki farklar, tesadüfen hayvanlan gözlemleyenler için bile dramatiktir ve itiraz kabul etmez. Erkek köpeğim kız kardeşinden daha iri ve güçlüdür ve daha da aktiftir Kız kardeşinin ayaklarımın dibine kıvrılarak saatler geçirmesine ve dışarıda havanın soğuk ve yağmurlu olduğunu anlayınca saklatma­ sına karşın, o, sevdiği bir oyuncağın peşinde evin içinde dolaşır du­ rur, ayağa kalkıp kendisiyle oyuna katılması için kız kardeşinin ba­ cağını dişler, dışarıda dolaşmayı sever ve yolunun üstüne çüran bü­ tün güvercinlere hamle yapar. 14

EErkek Neden H a tır l^ a z , Kadın Neden Unutm az Onlar niçin farklılar? Erkeklerle kadınlar arasındaki farkların gerçek doğasının ve öneminin irdelenmesine son on yıldır giderek a^ın bir ilgi duyulmaktadır. Cinsiyete özgü yeni tıp ilimi, biyolojik seksimizin dünyada faaliyet gösterişimizi, hatta hastalıklar tarafın­ dan etkilenişimizi nasıl değiştirdiğinin şaşılacak bir değerlendirme­ sini sağlamaktadır. Evet, bizi örten derimizden göğüslerimizin için­ de atan kalbe, yediğimiz besinleri işleyen bağırsaklarımıza kadar bedenin bütün sistemleri'nde hem de büyük ölçüde farklıyız. Bu hiçbir yerde beynimizde, bizi insan yapan her şey imizi; ih­ tiraslarımızı, kavrayışımızı ve yaratılmış dünyayı algılayışımızı, en­ telektüel ve duygusal yaşamlarımızı barındıran bir buçuk kiloluk organdaki kadar belirgin ve gerçek değildir. Erkeklerle kadınlar farklı düşünürler, olayl a ra farklı yaklaşırlar, şunun bunun önemini farklı vurgularlar ve etrafım ızdaki dünyayı tam am ıyla farklı filtrelerden geçirerek yaşarlar. AKa drahminde baştaysak ve haya^rnz boyunca anatomi, kimya­ sal bileşim, kan a^m ı ve metabolizma açılım dan önemli ölçüde fark­ lı olan cinsimiz.e özgü beyinlerimizle bilgi almz. Fikirlerle duygular üretmek, hatıralar yaratmak, deneyimlerimizi kanamak ve özümse­ mek ve s o ^ l^ tm ız ı çözmek için kullandığımız sistemler de farklıdır. Nasıl olur da biz bunu daha önce bilmiyorduk? Çünkü bilim ad^uları kadınları incelemezler, yalnız erkekleri incelerlerdi. An­ cak kadınların kendilerinin ısran üzerine araştırmacılar onlara doğ­ rudan bakmaya cesaretlendirilmişlerdir. Bu hem de çok önemli aşa15

D r. M arianne J. ^Legato m a m sonucunda öteden

bildiğimiz gerçeğin doğrulam asını

sağiayan bilime sahip olduk. Yani erkeklerle kadınlar eş değillerdir. Öyle sanıyorum ki ^anıız^ikl farklar erkeklerle kadınlar anı­ sında bazan olagelen kopukluğu izah etmede anahtar görevi yap­ makta. Ne demek istediğimi sizlere anlaimak isterim. Bunun için geriye dönüp -^ınin haklı, kimin haksız olduğuna değil de- bu bö­ lümün başındaki ^tartışmanın anatomi’sine göz atalım. Liz ile Tim kavga ettikleri uzaman gerçekte ne oluyor?

B ir T a r h ş m a n ı n A n a t o m i s i: A n a liz i Eve dönmelerinin ürerinden bir dakika bile geçmeden Liz’in vücudu savaşa hazırdı. Her yeni stres nedenini; evin da^ğınıklığı, pişirilmemiş kurabiyeleri, yolunu şaşıran elektronik postayı düşün­ dükçe genç kadının beyni stresle başa çıkması için hormonlara sin­ yal verir, bunun sonucu, kan basıncının yükselmesi ve kalp atışları­ nın normalin iki katı kadar hızlanmasıdır. Kadınlarda stres nedenle­ rini algılayan ve onlara cevap veren beynin anıigdela bölgesinin tan­ siyonu ve kalbin atış hızını kontrol eden beyin bölümleriyle sıkı bağ­ lantıları vardın Buna kaının erkeklerin sinir sistemi bu d e r ^ yaygın değildir. Önündeki oyuna dalmış olan Ted stres’den etkilenmemişti. Kendisine fırsat verilse, Tim, karısına kurabiyeleri boş verme­ sini, partide onların katkısı olmadan da yeterli yiyecek olacağını söyleyecekti. Fakat Liz, başka kimselerle ve özellikle Tim’in ailesi gibi Ella için kendisine yardımcı olabilecek kişilerle bağlantı kur­ ması ve bu bağlantıları s^ürdürmesi için onu motive eden oksitosin 16

E rkek Neden H atırl^naz, Kadın N eden Unutmaz gibi çok önemli bir hormon salgılamaktadır. Kadınlar stres altında oldukları zaman bu hormon düzeyleri özellikle yükselir- bu da oksitosin’i güçlüklerle baş etmek için başkalarını da bu iş için görev­ lendirmede kadınlara yardım eden cinslerine özgü güçlü bir araç ha­ line getiriyor. Yukarıdaki örnekte hormon, bir tepsi kurabiye pişir­ mesiyle Liz'in, bağlantı kurmasını kolaylaştıracak gerekli mesafeyi katetmesini sağlıyor. Liz’in beyninin alın korteksinde, gözlerin hemen arkasındaki bölgede, Tim’dekinden daha fazla gri madde bulunur. Burası beynin yönetim merkezi, k^m aşık davranışlarımızı kontrol eden CEO’dur. Liz’in beyninin iki yanı barında da daha fazla bağlantı vardır, bu da birçok farklı bilgi akımını aynı uzamanda işleyebilmesini sağlar. Ör­ neğin bir yemek veya pasta tarifini izlerken bir yandan da tezgfilı ba­ şında sunumunu değiştirebilir ya da bir yandan notlarına danışırken Tim'le arasındaki tartışmayı analiz edebilir. Oysa Tim bilgileri işler­ ken beyninin yalnız bir yanını çalıştırır. Bu da aynı zamanda ancak bir tek şeyle meşgul olabildiğini gösterir. Bir sorunu tanımlar, çözü­ münü bulur ve yoluna devam eder. Ella'nın gereksinimlerine daha fazla dikkat etmeyişinin nedenlerinden biri budur. Soruna, yani parti­ ye geç kalmaları olasılığına karşı tasarladığı yanıt çocuğu mümkün olduğu kadar çabuk giydirmeleridir. Liz tabii ki dikkatini başka bir sorun üzerinde odaklaştınr: El­ la'nın kirli elleri. Daha geniş yönetim merkezi bunu bir tehdit ola­ rak değerlendirir. Beynimizin, deneyimlerimizden anılar üretmemi­ ze yardımcı olan bölümüne ya da duygu yüklü deneyimlerimizle il­ gili anılarımızı depolayan bölüme bir mesaj yollar. Bir örnek, daire­ lerindeki onarımdan s o ^ Ella'ya yapılan kurşun testi olabilir. 17

F.2

Dr. M arianne J. Legato Tim de Ella hesabinatkorrkmuştu tabii, ama erkek biyolojisi ne­ deniyle onun deneyimi Liz’inki kadar tatsız değildi. Kadınlarda östrojen hormonu düzeyi erkeklerinkinden daha yüksek seviyelerde­ dir; östrojen ise kadınların stres hallerinde iki etki gösterir. İlk ola­ rak, stres hormonu kortizol’un sal gı süresini uzatır, sonuçta bir ka­ dın, bir erkeğin aynı durumda ve aynı anlarda duyacağından daha fazla stres yaşar. Östrojen aynı zamanda kadın beyninde erkektekinden daha gen iş bir nöron alanını harekete geçirir, bu uyarılmış hüc­ reler de kadınlarda olaylar dizisinin çok daha ayrıntılı bir anısını üretmek için gerekli ağı sağlar. Liz’in hormon düzeyleri, böylece onun olayın Tim'kinden daha ayrıntılı ve canlı bir anısına sahip ol­ masını garantiler. Bu evrimsel adaptasyon, ileride kaçınması gere­ ken tehl ikeli durumları hatırlatmak suretiyle Liz’in Ella’ya daha iyi bakabilmesini sağlar. Nasıl kavga ettiklerine bakmak Liz’le Tim arasındaki farkları daha iyi görebiliriz. Liz’in sol beyni, yani konuşulanları algılamak yeteneğimizin merkezi, Tim’inkinden daha fazla gri madde içerir, Liz de konuşmak için beyninin her iki yanını da kullanırken Tim yal­ nız bir yanından y^arlanır. Bu faktörler, Liz’in Tim’e yönelttiği zen­ gin ve akıcı suçlamaları ve Tım’in karşılığında sessizliğe sığınması­ nı izah edebilir. Bu sözel yeteneklere Liz’in parkta gününün nasıl geçtiğine dair Ella ’ya yönelttiği derinlemesine sorularda da tanık oluyoruz. Henüz konuşabilme dönemine girmemiş olan Ella’yı bu yöne itmek annesinin biyolojik görevi’dir. İletişim kurmadaki bu üs­ tün yetenek Tim’in kız kardeşinin Liz’in sıkıntısını hemen fark ede­ bilmesini de izah ediyor. Kendilerine bağımlı olan ve me^mlarını anlatamayan bebeklerinin gereksinimlerini daha iyi saptayabilmek 18

E rk e k N eden Hatırlamaz, Kadın Neden U nutm az için kadınlann,

ve beden ifadelerinin gizli ve nüanslı dilini daha

iyi okuyabilmeleri gerekir. Göreceğimiz gibi, stres karşısında o iki kadın harasında oluşan bağ, stres karşısında kadrn dav^m ş modelinin iyi bir örneğidir; Ve biz kadınlar için, erkeklerin tipik “Vur ve kaç!" tepkisinden daha yararlı bir kendini korama yöntemidir. Bu bağlamda anlatacaklarıma sonsuza dek devam edebilirim, ama bu rutin aile kavgasının bile ne kadar k^maşrk ve cinsiyete öz­ gü özellikleri olduğunu görüyorsunuz. Peki bütün bunlar ne demektir? Erkeklerle kadınlar temelde ve biyolojik açıdan farklılarsa, bu farklar ilişkilerimizin kaderi üzerinde nasıl bir rol oynarlar? Liz ile Tım, cinsiyetlerine özel davranışlarına ve biyolojileri tarafından bil­ gilendirilmiş beyinlerine sığınıp kirloş çocuklarının başı üzerinden birbirlerine öflceyle bakmaya mı mahkûmlar? Umarız hayır. Abınızdaki farkları daha iyi kavramanın ve eşi­ mizin en iyi uyum stratejilerinden bir şeyler öğrenmeye çalışmanın aradaki uçurumu daraltmamıza yardımcı olacağına inanıyorum. O I ^ l d a n n Biçimi Birçok davranışlım ızın köklerini biyolojimizde, cinsiyetimiz­ de aramamız gerektiğini anık anlamış bulunuyoruz. Kâşifine Nobel Ödülü ’nü k a ld ı r a n en yeni bilgilere göre, bir sinir sistemi bulunan bütün yaratıklar gibi, bizim de etrafımızdaki dünyayla ilgili dene­ yimlerimiz beynimizin yapısını değiştinnektedir. Başka bir deyişle yalnızca bu kitabı okumak bile beyninizi değiştirecektir! Deneyimler beynin ^myasıyla yapısını değiştiriyorsa ve beyin eğer insanlar^da devramş biçimlerinin kaynağıysa, erkeklerle kadın­ 19

Dr. M arianne J. ^ g a t o lar birbirlerinden çok şey öğrenebilirler ve kendi beyinlerini önemli ölçüde değiştirebilirler. ^^m ırdaki fakları sadece anlamak bile on­ lara toslamak yerine, bu farklardan yararlanmayı bize sağlayabilir. Her cinsin sunabileceği değerli bir şeyler vardır. Hatta ilişkilerimizde bizi çatışmaya götüren bu gibi farklılıkların birçoğu bize zevk de ver­ mektedir. Öpüşmeyi o kader zevkli hale getiren kısmen de erkeğin sert yanağıyla kendi yumuşak cildiniz harasındaki zıtlık değil midir? Fakat bu yeni araştırmalara dayanarak bu süreci bir adım daha ileri götüremez miyiz acaba? Piyano egzersizleriyle jimnastik yap­ manın beyinlerimizi değiştirmesiyle bu yeteneklerimizi geliştirebiliyorsak, karşı cinsin yetenekleri üzerinde çalışmakla da beyinleri­ mizi değiştiremez miyiz? Bizleri birbirimizden ayıran derin uçurum karşısında daha fazla dehşete düşmemiz gerekmeyebilir. Bunun ye­ rine beynin doğal esnekliğinden yararlanarak daha fazla benzeş mekte ondan yararlanalım. Mavi kafalı lapina adlı bir balığı kendime örnek olarak alı yo­ rum. Mavi kafalı lapina dişisi eğer kendi sürüsünün içinde en irisiy­ se ve etrafta eğer erkek lapinalar yoksa, bu dişi yaptığı keşfi izleyen dakikalarda davranışlarını değiştirerek bir erkeğinkileri benimser. Dişi üreme organlan daha yavaş değişirler, yine de davranışlardaki değişiklikten birkaç gün sonra erkekleşirler. Biz insanlarda var olan vasopressin adındaki bir hormon, balıklarda davranış değişikliğini tetikleyen kimyasalın benzeridir. Çevre bunu gerektirdiği takdirde, bizler de cinsler harasında bir dönüşüm en azından dominant nitelik­ leri harasında bir be^reşme yaşayamaz mıyız? Mavi kafalı lapina tarafından esinlenen yalnız ben değilim. Elaine May’in The Way ofAli Fish oyununda konu, biri güçlü bir iş 20

E rkek N eden H atirl^naz, Kadın Neden Unutmaz kadını, karşısınddaki de sekreteri olan iki kadın barında gücün tersi­ ne çevrilmesidir. Cinsiyetimizi belli bir durumda neyin daha iyi iş­ leyeceğine ya da sadece ruhsal durumumuza dayan^arak seçtiğimizi göz önüne getirin. Columbia’daki mütevellilerden daha fazla destek veya para için pazarlığa oturduğum zaman kesinlikle erkek, işten ayrılıp dakikasında ailemin yanına dönme yolunu seçtiğimde de ka­ dın olmayı seçerdim. Kadınların önüne çıkan fırsatltm erkeklerin karşısına çıkanlara giderek daha fazla benzediğine, deneyimlerimiz de benzeştiğine gö­ re, öyle sanıyorum ki bu değişim başladı bile. Toplumumuzda er­ keklerle kadınların değişen rollerinin, erkek ve kadın davranış pro­ totipindeki ayrılığı bulanıklaştırarah bizleri giderek birbirimize ben­ zettiğine inanıyorum. New York Kenti 'ndeki Columbia Üniversitesi Hekimler ve Cerıahlar Koleji profesörlerinden Dr. Eric Kandel'in araştırmaları da bu varsayımımı desteklemektedir. Birçok babaların pasta ve çörekleriyle okul kermeslerine katıld ıkları, annelerin de bu arada b^danarda görevlerinin başında bulundukları İkinci Dünya Sa­ vaşı sonrası dünyasında insanlar iş peşinde koşarken eski kuralların geçerliliğini yitirdiklerini keşfetmekteyiz. Birbirimizden bir şeyler öğrendikçe, böylece birbirimize daha çok benzedikçe, öyle sanıyorum ki dünyada tüm potansiyelimizden yararlanarak y^amamız ve hendeklerin iki yanından birbirimize ateş açmadan aşktaki ve işteki p^ınerlerimizle daha etkin şekilde ileti­ şim kurmamız mümkün oluyor. Bu kitabı yazmamın ardında bu inancım yatıyor. Yazdıklarımın büyük kısmı ^ ^ ız d a k i farkları ele alan araştırmaların bir genel özetidir. Şöyle ki; bu farklar kendim ize özgü biyolojinin mi, .yoksa 21

Dr. M arianne J. Leggato bizi biçimlendiren toplumla kültürün sonuçlan mıdır ve bunlar, ha­ yatlarımızın farklı zamanlarında ilişkilerimizin çeşitli aşamaları üze­ rinde nasıl bir etki yapıyor? Bu farklarla ilgili görüş açılarımızın na­ sıl değiştiğini gö^rek ilginççtir: Flört' döneminde birinin gözümüze çe­ kici görünmesine yol açarı aynı tezatlar, ileride birlikte anneliği, ba­ balığı oynadığımız zaman anlaşmazlığa yol açabilir. (Bir not: İnsan­ ların hazan aşktan önce seks yaptıklarını ya da aşksız seksi yaşadık­ larını, birçok çiftlerin de çocuksuz yaşamayı seçmelerini bilmeme rağmen, bu gibi şeylerin gelişimini izledim). Değişebildiğimize inan­ dığım için ve en temel düzeyde de değişebileceğimizi gösteren bu müthiş araştırmalar yüzünden, hazan bu farklar sonucunda olagelen çatışmalar basında yolunuzu bulmanıza yardım etmek üzere bu ki­ tapta öğütlerle reçeteler sıraladım.

Bu kitabı hangi niteliklerime dayanmak yazdığımı merak ede­ bilirsiniz; ne de olsa kardiyolog ve iç hastalıkları hekimi ol^arak eği­ tim gördüm, yani bir beyin ya da insan ilişkileri uzmanı değilim. Bu­ nunla birlikte, başlangıcından bu yıina cinslere ve cinsiyete özgü tıp alanında çalışmalarım oldu. Seksenli ve doksanlı yıllarda “kadın sağlığı” bahsinde m unzam bir ilgi patlaması oldu. Bu önemli ölçü­ de doktorlarla hastanelerin, aile içindeki sağlıkla ilgili kararların bü­ yük kısmını alan kadınlara yönelik bir p^arlam a hamleleriydi. Cin­ siyet farkları bilimi o aşamada henüz gerçekleşmiş değildi; bu alanddaki çabalar da kadın doktorlar ve hemşirelerle dolup taşan pastel tonlarına boyanmış ayn kadın merkezlerine p^asal yardımların ak22

E rk e k N eden H atırl^naz, Kadın N eden U nutm az tanımasından ibbaretti. Buralardard çalışmalar ön planda kadın sağlı­ ğına “bikini bakışına”, mamo^gramlarla Pap smirlerine odaklanmışb. Kadın hastaya öz gereksinimlere pek an ilgi gösteriliyor ya da hiç gösterilmiyordu. 1991 ’de Kadın Kalbi adında bir kitap yanmıştım: bu, bir organ sisteminin kadınlarla erkeklerde nasıl farklılık gösterdiğini ele alan ilk kitaptı. Eser muazzam bir ilgi tetikledi ve ben bu konuda konfe­ ranslar vermek için seyahatlar yaparken başka organlarda da cinsi­ yete bağlı farklar olup olmadığını merak etmeye başladım. Eğer varsa, araştırmalarımızı nasıl yaptığımız kadar hastalarımızı nasıl tedavi ettiğimizi de sorgulamamı z gerekirdi. İlk adım olarak, kadınlarla erkeklerin birbirinin eşi olmadıkla­ rını kabul etmemiz gerekiyordu. Bu sorunun yanıtını ben bilmiyor­ dum, ama cinsiyete özgü bu yeni doktorluğun ayakta kalabilmesi için sıkı bilimsel eğitim görmüş ve sert standartlara sahip birinin bu soruyu yanıtlamasının gerektiği apaçık ortadaydı. Böylece 1997'de Columbia Üniversitesi’nde bölümümün başkanına giderek erkeklerle kadınların hastalıkları yaşayış farklarını incelemeye yönelik bir programın temelini atmak için desteğini is­ tedim. Başında' ^roter& G am ble’in bulunduğu özel sektörden finansal destek aldım, böylece “Kadın Sağlığı Ortaklığı” doğmuş ol­ du. “Kadın sağlığı” alanı 1990’dan beri daha geniş ve kapsamlı bir konsept olarak gelişti: cinsiyete özgü doktorluk, erkeklerle kadınlar arasındaki farkların bilimi. (Programımızın adı da başından beri is­ tediğim gibi Cinsiyete Özgü Doktorluk OrtOrtaklığı olarak değişti.) On yı İlık bir araştırma sonucunda şimdi cinsiyetler arasındaki farkların çok fanla, bunların anlamının da o nispette önemli olduğunu 23

Dr. M arianne J. Degato biliyoruz; şöyle ki yalnız erkekleri mercek altına almayı haklı gös­ teremeyiz. Tıp Enstitüsü’nün uzman komitesinin dediği gibi, “Cin­ siyet önemlidir. Hem de aklımızdan bile geçmemiş şekillerde önem taşır." 1998’de ünlü Ulusal Tıp Kütüphanesi ^rafından endekslenmiş cinsi yete özgü doktorluk konulu ilk bültenimi yayımladım. 22004’de ise dünyanın çeşitli yerlerinden elime ulaşan 220 katkıyı da içeren cinsiyete özgü ilk ders kitabım hazırdı. Bu alan genişledikçe genişli­ yor, ben de bunun ön sırasında oluşumdan dolayı kıvanç duyuyorum. Oldum olası insan beynine ilgiduymuşumdur; ne de olsa kendiminkini kullanmak kkariyerimi inşa ettim! .Ama duyduğum ilgi hiç­ bir zaman iki cinsiyet arasındaki farkları incelemeye başladığım za­ manki kadar yoğun olmamıştı. Bu arada o kadar çok “aha” anıyla (Demek onun için böyle oluyormuş!”) karşılaştım ve öğrendikleri­ mi arkadaşlarım, hastalarım ve meslektaşlarımla paylaşhğrm zaman o kadar inanılmaz tepkilerle karşılaştım ki tıpta yaşamsal derecede önemli şeylerin olduğunu ve bu bilgilerin daha geniş kitlelere ulaş­ ması gerektiğini anladım. Sonucu işte önünüzde.

E rk e k ^veya K a d ın O l m a k N e ^ O T e k ? Bu kitabı yazarken bir sürü riskle karşılaştım ve ta başından itibaren onları açıklamak istiyorum. örneğin, kitabın her yanında yaptığım gibi bazı davranışları “erkeksi" veya “kadmsı” olarak ta­ nımlamak muazzam bir risk içerir. “Free to be You and Me" (Siz ya da Ben Olmakta Özgürüz) adlı kitapta uyarıcı bir şaka yer alır. Bu eserde (Marlo Thomas ve Mel Brooks tarafından etkili biçimde can­ landırılan) iki bebek erkek mi, kız mı olduklarını tartışırlar. Erkek 24

E rkek Neden H atırlsm sz, Kadın Neden Unutmaz çocuklar sır tutabilirler ve fareden kokmazlar, öyle olunca da sır tu­ tamayan ve fareden korkan Mel Brooks bebek kesinlikle kızdırdoğru mu? Tartışma ta ki dadı odaya gelene kadar devam eder, da­ dı da bezlerini değiştirince mesele kökünden hallolur. Göze aldığım tek risk bu da değil. Birçok durumlarda insanla­ rın davranışları hakkında spekülasyonlarda bulunmak için hayvan­ larla yapılan deneylerin sonuçlarından yararlandım. Hayvanlar dün­ yasındaki dostlarımızdan davranışlarımızla ilgili pek çok ipucu el­ de edebiliriz; özellikle hayvanlar üzerinde etik olarak insanların üzerinde yapamayacağımız deneyler yapabildiğimiz için. Fakat hay­ van davranışlarına benzer davranışların insanlarda da var olduğunu “kanıt” olarak kabul etmek tek kelimeyle sorumsuzluktur. Bir başka benzer risk an atomiden fonksiyona atlamaktan kay­ naklanmaktadır. Canlı beynin yapısı ve fonksiyonları h^ıkında ol­ dukça karmaşık gözlemlerde bulunabiliriz, ama bu verilerin yorum­ latması başka meseledir. Manzum bir mısra okuduğunuz zaman bey­ nin belli bir bölümüne daha büyük bir kan akımının olması, o mıs­ raı iyi okuma yeteneğiniz, onu sonradan hatırlamanız vs. h^^m da bize bir şey anlatmaz. Beyinde bulduğumuz yapısal farkların bece­ riler ve yetenekler açısından bir anlamı olup olmadığını bilmiyoruz. Özellikle beyin gibi hakim da pek az şey bildiğimiz bir alanda böy­ le bir atlayış tarafımdan spekülasyondan başka bir şey olamaz. Spe­ külasyondan daha fazlasını yapmak “kötü bilim"den başka bir şey değildir: yanlış ipuçlarına dayanarak sonuçlar çık^m ak gibi. Bu tür sonuçların ise bizi yanlış yöne sevk etmek potansiyeli vardır. İlerideki sayfalarda yürüttüğüm spekülasyonlar daha geniş bir konseptin hizmetindedir: şöyle ki aramızdaki farklar ne olursa ol­ 25

D r. M arianne J. Legato sun, erkeklerle kadınların birbirlerinden öğrenebilecekleri çok şey vardır. Bu kitabı, erkeklerle kadınlar arasındaki farkları anlamamı­ za ve bu farklar sonucunda aramızda patlak veren güçlüklerden ba­ zılarını uzlaştırmamıza yardım edecek yeni bir bilime ilk bakış ola­ rak algılıyorum. Sîzlerin de aynı şekilde düşünmenizi öneririm. Bu konudaki tartışmalar ister yeni, ister tarih kadar eski olsun­ lar, camızdaki farklım ilişkilerimizde gerilim veya çatışma yarat­ maları gerekmez. Onları anlamak sonunda yakınlık ve o^rtaklık kur­ mamıza ve birbirimizden bir şeyler öğrenmemize yardımcı olacaktır. Farklı olmaktan da çok b e ^ r i z ve kkarşı cinsinyeteneklerini tanıya­ rak hepimizin y^arına geliştirebileceğimizi gösteren ipuçları çoktur.

26

1

Erkeklerle Kadınlar Farklıdır m u , Y anlış m ı?

“Matematik dersi zor!” Dok^ülı yıU^rn başlarında piyasayı dold^an Yeniyetme Barbie bebeklerin konuşanı tüketicilere böyle sesleniyordu. (Barbie Kurtu­ luş ^örgütü adındaki gerilla-eyiemci grubu yanıt olarak bebeklerden bir m i^ ar satın aldı, ses kutularını G. 1. Joe bebeklerininkiyle değiş­ tirdi ve bebekleri te ^ a r raflardaki yerlerine iade e t . Hangisini ter­ cih edeceğimi ben de bilmiyorum: “Haydi düğünümüzü planlaya-' lım!” diye kıkırdayan kaslı ve eli silahlı G. 1. Jne’yu mu, yoksa do­ nuk bakışıyla, “İntikam!" diye homurdanan Barbie’yi mi?) Sonunda Mattel ^ynncak Şirketi bebekleri piyasadan toplatıp çirkin mesajları silindiyse de, bu kültür gruban^tö bütün kndmlar bu ^^raflplerin var oluklarını ve ^m an uzaman o ^ ^ e rk ç ı d^ ^ ü m raf­ larında bulunabileceklerini bilirler. G^erçeklen de erkeklerle kadın27

Dr. M arianne J. ^ g a t o lar arasındaki doğal farkların kurcalanmaması yolundaki baskının en büyük kısmı kadın haklan uğruna savaşan ve bu hakları savunan kadınlar tarafından yapılmaktadır. Öğrenilenlerin aleyhimize kulla­ nılmasından, şöyle ki medya tarafından yanlış tanıtılmasınlar ya da daha beteri, politik ve akademik ortamlardaki yetersizliğimizin ka­ nıtı olarak ileri sürülmesinden korkmaktadırlar. Bu nedenle aşağıdaki soruyu çekine çekine sormaktayım: Er­ keklerle kadınlar gerçekten farklı mıdırlar? Bilgileri gerçekten fark­ lı şekilde mi işlemektedirler? Bu takdirde, sorunların çözümlenme­ sinde cinsiyete özgü mükemmellik alanlarımız olduğu sonucuna va­ rabilir miyiz? Bu kitabın ister istemez bu sorularla başlaması gere­ kiyor. Korkayım veya kokmayayım, bir tek nedenle bu işe atıldım: Bilgi sahibi olmaklagüçleniyoruz. Cinsiyete özgü doktorluk gibi yeni doğan bu tıp alanında çalış­ tığından beri te ^ a r te^ a r kanıtlandığına tanık olduğum bir şeydir bu. Yeni başladığım sıralarda kadınlım fizyolojik açıdan sadece kü­ çük erkekler olduğunu varsayıyorduk. Ne yazık ki cinsiyetler arası farklılıklar hakkında bilmediklerimiz kadınlara z ^ a r veriyordu. Kadın kalbinin çalışmasındaki farklar konusunda yanlış anla­ malar, midelerindeki bir ağrıdan yakındıkları vakit belki de kalp kkrizii geçirmekte olan kadınların doktorlar ^rafından evlerine gön­ derilmesiyle sonuçlanıyordu. Erkekler üzerinde test edilen ilaçlar kadınlara da yazılıyor, sonuçta da bu ilaçlar kadınlardaki belirtileri daha da alevlendiriyordu. Özetle, farklılıkları görmezlikten gelmek doktorların haralar işlemelerine neden oluyordu. Birçok kadınlar sonuçta acı çektiler, bazıları da öldüler. Cinsiyete özgü doktorluğa doğru yolculuğumuz yeni başladı­ ğına göre, belki hâlâ bu yanlışları yapıyoruz. Kadınların anatomik ve 28

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az biyolojik açılardan erkeklerden farklı oluşlarının ve bunun, hasta­ lıkların önlenmesiyle tedavisi ve her iki cinste de sağlığın geliştiril­ mesi açısından ne anlama geldiği konusunu daha yeni irdelemeye başlıyoruz. Hemen hemen her gün hem de çok önemli keşiflerde bu­ lunuyoruz: bunlar da kad ınlara erkeklerden farklı tanılar koymamı­ zın ve tedaviler uygulamamızın gerektiğine işaret ediyorlar. İnsanda en az keşfedilmiş alan beyindir. Kadınlarla erkeklerin beyinlerinin farklı olduğuna işaret eden yeterli bilimsel kanıt vardır, ama bu farkların bütün kapsamı ve bunların sonuçları halâ keşfedil­ memiş bir alandır. Aramızda nörolojik ve hormonal farklar var ol­ masına vardır da bunlar ne anlama' geliyor? . Şurası muhakkak ki bu konu, bu alanda doktorluk yapanları il­ gilendirir. Keşfettiklerimiz belki de Parkinson hastalığı gibi nörolo­ jik rahatsızlıkları, otizm gibi gelişimle ilgili düzensizlikleri ve demans (bunama) gibi davranış fonksiyon bozukluklarını nasıl tedavi ettiğimizi etkileyecektir. Şurası m uhakak ki herhangi bir hastalığın, gelişim bozukluğunun veya nörolojik dengesizliğin iki cinsi niçin farklı etkilediğini anlamadan bunları tam anlamıyla çözemeyiz. Ve bu hastalıkların birçoğunun cinsleri sahiden de farklı etkiledikleri de bir gerçek. örneğin şizofreniyi ele alalım. Doktorlarla kamu sağlığı gö­ revlilerinin dünyadakilerin en yıkıcısı olduğunu düşündükleri bu hastalık, yalnız Amerika’da 2 milyon kişiyi etkilemektedir. Kadın şizofrenlerde hastalık niçin daha geç başlar, daha uzun duraklama veya hafifleme dönemleri vardır veiyileşme olasılıkları aynı hasta­ lığı çeken erkeklere kıyasla daha yüksektir? Kadın şizofreni hasta­ ları niçin aybaşı dönemleri öncesinde belirtilerinin yoğunlaştığına 29

Dr. M arianne J. Legato tanık olmaktadırlar? Erkek şizofrenler niçin kokulan tanımada ka­ dın hastalardan daha çok güçlük çekmektedirler? Belki de cinsler arasındaki bu faklar hastalığın her iki cinsteki nedenleri ve tedavi­ si hakınnda bize ipuçları sağlayabilirler. Başka alanlarda bu farkla­ rın tanıntansı bu tadar önemli olunca, bizlerin de araşurmaları ^ m gaz ilerletmekten başka ^seçeneğimiz yoktur. Fakat beyinle davranışlarımız arasında o kadar sıkı bir ilişki vardır ki, bu k a şım a la rın (benim kanımca çok ilğıaç) sosyolojik sonuçlan o ^ m ı kaçınılmaz. ^Aramızdaki hormonal ve nörolojik farklılıklar yaşam biçi^ümzi ve biahkte nasıl yaşadığımızı nasıl et­ kilerler? Beyinlerimizi erkek meslektaşşlarımızınkinden, oğulları­ mız ve sevgililerimizinkinden neyin bu kadar farklı kıldığını bilsek, onlarla uyum içinde y^am am ız daha kolay olmaz mıydı? Bu bö­ lümdeki ve bütün ol^ak bu kitap^ki araştıranlarım bu mantığa da­ yamaktadır.

^Devam Eden Bir'ÇÇalışma-&nsuza dele! Erkeklerle kadınların birbirlerinden öğrenecek çok şeyleri ol­ duğunu bu ezerde teklarlayıp duruyorum ve bunun doğru olduğuna inanıyorum. Kendim de erkeklerden çok şey öğrendim: ilk öğretme­ nim olan babamdan, tıp fakültesindeyken erkeklerin ağır bastığı sı­ nıfımdan (144 kişilik bir sını^ıki 13 kadından yalnız biriydim), ço­ ğu erkek olan profesörlerimden. ^ m a şaşırtıcı yeni araştırmalar öğrenmenin düşündüğümüz­ den daha derin ve önemli bir düzeyde olageldiğini göstermektedir ve öyle sanıyorum ki bunun erkeklerle kadınların birbirlerinden öğ­ renebilmeleri konusunda son derece önemli etkileri vardır. Beynin 30

E rkek N eden H a t ır l ^ a z , Kadın N eden Unutmaz hiçbir zaman tamamıyla “işi bitmez”; deneyimlerimizin, bu muci­ zevi organın yapısı üzerinde derin bir etkisi olmaya devam etmek­ tedir. Yeni araş^m alar beynin bebeklik ve ergenlik dönemlerinin sonrasında da, yani yaşadığımız ve onu uyum ayı sürdürdüğümüz sürece gelişmeye devam ettiğini göstermektedir. Birçok bilim adamları, dünyayla etkileşmemiz sonucunda ya­ şadıklarımızın beynimizi nasıl etkilediğini anlamamıza katkılarda bulunmuşlardır. Fakat hiçbirinin katkısı, New Yo-tk’ta benim de ders verdiğim Columbia Üniversitesi ’ndeki profesörlerden Dr. Eric Kandel ’inki kadar çarpıcı olmamıştır. Dr. Kandel -mütevazı deniz sal­ yangozu üzerindeki çalışmaları yoluyla- öğrenmenin beyinde belir­ li iletişim devreleri yaratmaya bağlı olduğunu ve bu iletişim devre­ lerinin deneyimlerimiz tarafından biçimlendirildiğini göstermiştir. Öğrenmek, bilgi edinme sürecidir. Bellek, bu bilgilerin, s o ^ ki bir tarihte onlar^m yararlanabilmemiz için depolanış biçimidir. Dr. Kandel'in Nobel ödüllü çalışmaları, öğrenmek ve hatırlamak iş­ lemlerinin beyinde fiziksel değişikliklere yol açtığım göstermiştir. Belirli nöron gruplarının, var olan bağlantılarını kuvvetlendirmek veya yenilerini kurmak suretiyle birbirleriyle ^daha yoğun biçimde haberleşmelerini sağlayarak birçok şeyleri ve olayları anımsıyoruz. Dr. Kandel, deneyimlerimizin gerçekten de beyinlerimizin yapısını ve fonksiyonlarını değiştirerek bu deneyimlerden anılar yaratmakta yararlandığını, bizim de bu anıları kullanmak davranışlarımızı ona göre değiştirdiğimizi göstermiştir. Dr. Kandel’in salyangozunun sinir sistemi, deneyimleri sinir hücreleri arasındaki fiziksel bağlantılarda gerçek bir değişiklik ya­ rattığı için öğreniyordu. Aynı şey bizim için de geçerlidir. Beyinle­ rimizdeki hücreler ^arasm^tkı iletişimin yoğunluğu, bu hücrelerin için­ 31

Dr. M arianne J. Legato deki gerçek değişiklikler yüzünden değişmektedir. Anıyı yaratmak­ ta rol oynayan nöronların, deneyime yanıtlan sonucunda yeni bir yapıları ve fonksiyonları olur. Beyniniz yeni bir fiziksel devre ya­ ratmakta, siz de bu fiziksel devreyi bu anıyı sonsuza dek korumak­ tasınız. Kısacası: Bir anı yaratm ak fiili beyninizi değiştirmektedir. Beyinlerimizin bu biçimlenmesi üzerinde oldukça kontrol sahibiyizdir. Emeğin, bir tür faaliyette veya davranışta bulunmak, bağlantıların etkinliğini kuvvetlendirmektedir, şöyle ki anı devresi­ ni takviye etmekte, sonuçta beynin yapısı değişmektedir. Bir jim ­ nastikçinin beyinciği, yani beynin denge ve hareketlerin kontrolüy­ le ilgili bölümü, jimnastikçi egzersiz yaptıkça gitgide genişler. Dış dünyadaki uyanlara verdiğimiz tepkinin biçimi hiç kuşku­ suz bir sü ıi etkene bağlıdır. örneğin, kişisel genetik yapımıza, hor­ mon düzeylerimize, duyu mekanizmamıza ve önceki deneyimleri­ mize bağlıdır. Ama beynimizi gerçekten değiştiriyoruz. Yani birbi­ rimizden farklı olsak bile, birbirimizden en baskın düzeylerde bir şeyler öğrenebildiğimize göre, bu farklılıkları yumuşatmahyız.

N e l e r B iliy o ru z -V e N e le r B ilm iy o ru z Bu kitaba başlarken sizlere bilimin bizim anladığımız kadarının bir özetini, konferanslarda bana sorulan veya hastalarımın bana sordakları sorulan doğru-veya-yanlış seçenekleriyle sizlere yöneltmek istiyorum. Bunları okuduğunuz kadar cinsiyete özgü düşünme, hatır­ lama ve duyguları yaşama biçimleri olsa bile, bu fark tım mutlaka üstünlük ifade etmediklerini hatırlatmak isterim. Dr. Kandel'in öncü32

Erkek Neden H atırl^naz, Kadın Neden Unutm az lük ettiği araştırmalar, cinsiyetimiz öyle olsa bile beyinlerimizin taş­ tan yontulmuş olmadığını belirtiyor. Birbirlerimizden bir şeyler öğre­ nirsek, o zaman bu farklılıklar ayırımlara değil, fırsatlara dönüşürler. I^DoQru

Yanlış: G n ^ ^ m i z b ^ ^ j i m i z tarah^ndan

sa p la n m ışh r. Doğru ve yanlış. Cinsiyetimiz ana rahmine düştüğümüz anda saptandığı ve hayatımız süresince bu cinsiyetimizi koruduğumuz hal­ de, zaman içinde öy/e ya d a böyle dişi ya da erkek oluruz. Bunun na­ sıl olageldiğ ine bir bakalım. Babalarımız tarafından sağlanan cinsiyet kromozomu, bizleri erkek veya dişi cinsiyet organlan oluşturmaya iter. Bu organlar da vücutlanmızdaki -beyi n dahil- bütün organlarda ve dokularda cinsi­ yete özgü dramatik değişiklere yol açan ve bunları hayat yolu üze­ rinde cinsiyete özgü biçimlerde karşılıklarda bulunacak biçimde programlayan hormonlar salgılarlar. Değişik hormon düzeyleri ha­ yati arımız süresince cinsiyetimizi belirlemeye' devam ederler. Başka bir deyişle genlerimiz cinsiyetimizi belirlerken, hor­ monlar bu arada sürecin tuzu, biberi olurlar. Bu iki etkenin, özellik­ le ergenlik ve menopoz gibi dönemlerde düzeylerinin düşmesi veya yükselmesiyle karmaşık biçimlerde etkileşmeleri, iki cinsiyeti oldu­ ğu gibi, bizleri de birbirimizden farklı kılar. Doğa, aramızdaki farklılıkların sadece bir bölümüdür. Gerçek­ ten de cinsiyet farklılıklarını inceleyen bizlerin karşılaştığımız en çetin sınavlardan biri, hangi cinsiyet farklılıklarmın.biyolojimizin genetik ve hormonal unsurl arından ileri geldiklerini ve hangi lerinin. bizleri biçimiendiren ve koşullandıran çevrenin ürünleri olduğunu sap t^ak tır. 33

F: 3

Dr. Muriıınne J. Legato Toplum muhakkak ki erkeklerle kadınlann farklı olduklarına inanır ve bizlerden cinsiyetimize özgü davranışlar bekler. Hatta ço­ cuklar küçükken, ebeveyn ler oğlan çocuklarıyla kız çocuklarını ta­ mamen farklı faaliyetlere iterler, erkek ve kız çocukları da gerçekten tamamen farklı şeylerden hoşlanır görünürler. Erkek veya kadın olmanın bu çok farklı örnekleri, cinsiyetler arasındaki farklılıklar h a ta n d a önemli sorulara yol açarlar. Aramız­ daki farklılıklara ne kadarı uzamanın toplumunun zorladığı cinsiyet rollerinin sonucudur? Cinsiyetimize özgü yeteneklerimiz, mizacımız ' ve dünya görüşümüz kaçınılmaz şekilde merkezi sinir sistemimize mi mal edilmiştir? Ya da cinsiyetimizin kalıplaşmış davranışları kül­ türümüzün bizden beklentileri tarafından mı yönlendiriliyor? Erkeklerle kadınlar ^arası^ndaki farklılıklardan bazıları kalıplaş­ tırılmışım Ama çevre de dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itiba­ ren davranışlarımızı ve başkalarıyla etkileşmemizi biçimlendirmek uğruna bu kalıplan etkilemeye, hatta değiştirmeye çalışır. Deneyim­ lerimizin beynimizi değiştirebileceği savı, koşullandırmayla biyolo­ jinin sandığımızdan da daha sıkı şekilde birbirine bağlı olduğunu gösterir. Kızınıza bir kız çocuğuymuş gibi davranmanız, onu daha çok kıza benzetir. Beynin hiçbir zaman “işi bitmez", ona esin sağla­ dığımız sürece gelişmeyi- ve değişmeyi sürdürür. veyaa Y anlış: E^rkeklerlee k a d ın la n n ^ ^ ‘nleri a r a s ı n d a ^ ^ r n l i fa rk la r v a rd ır. Doğru. Erkeklerle kadınların farklı beyinlerinin olacağı gün gi­ bi ortada. Ne de olsa bizimle ilgili olarak erkek veya kadın oluşumuz­ dan ne daha önemli olabilir ki? Öyleyken doktorlarla bilim adamla­ rı tıp tarihinin başından beri, erkeklerle kadınların bütün organlan34

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın N eden Unutm az mn birbirinin eşi olduğunu v^sayıyodardı; doğrudan üremeyle ilgi­ li olanları dışında tabii. Bu görüşü yalanlayan ta ş tık s a la r çok yeni tarihlidir: bitim a ja n la rı dişi ve erkek farelerin fiziksel yapısında farklar olduğunu ancak otuz yıl kadar önce keşfetmişlerdir. Şiardi ise bunun yalnız ötücü kaştarla- maymunlar gibi farktı türler değil, bizim için de geçerli olduğu doğrulanmıştır. Beynin anatomisiyle nasıl çalıştığı erkeklerle kadınlarda fark­ lıdır. Y^anlış: ^Be)ınin ^daha

b ir

Cinsiyetimiz kesin ve değişemezdir. Ve bu. ana .rahmine düştüğümüz anda belirlenir. Cinsiyetin bedenlerimizde, beynimiz danil, bütün sistemlerimizi içerecek etkilen: vardır. Ama bu bir anlamda- hileli bir sorudur. Çünkü işin ta başından itibaren, kesin ve değişmez şekilde erkek veya kadın olsak bile, ya­ şadığımız kadar cinsiyetimizi elde ettiğimiz sürece katkıda bulunan bir dizi etken: vardır. Yani oldum olası erkek veya kadın olsenız bi­ le, başka etkenler de dayarınızdaki çeşitli evrelerde sizi. şöyle ya da böyle erkek veya kadın yapmak için üzeriniz^.. çalışmaktadırlar. Bu etkenler nelerdir?' Genlerimiz bizim, cinsiyetimiz dahil, ' kim o ld u ğ u m a saptayan biricik hücresel plandır. İlkah anında ba­ balarımızdan' aldığımız ' cinsiyet kromozomu- hangi: cinsiyet organla­ rını geliştireceğimizi saptar. bahadan gelen bir X kromozomu: bebe­ ğin iki X ’inin olacağı ve kız o l^ak doğacağı- anlamına' gelir. Y kro­ mozomu, bebeğin genleri XY olacak ve erkek olarak doğacak de­ mektir. Geliştirdiğimiz cinsiyet organları cinsiyete özgü hormonlar 35

D r. M arianne J. ^ g a to salgılarlar; bunlar ise yalnız rahimde değil, aynı zamanda hayat için­ deki çeşitli zaman dilimlerinde -örneğin, ergenlik ve menopozdasüreci devam ettirirler, ama yukanda sözünü ettiğimiz dönemlerde hormon düzeyleri yıldınm hızıyla değişir. Bu hormonlar aynı za­ manda belli bazı genleri elektrik gibi bir açar, bir kaparlar, bu da do­ ku larımızın cinsiyete özgü fonksiyonlarını etkilemeyi sürdürür. Bu nedenle birçok yeniyetme kızlar yeni göğüslerinin ölçüsü (fazla kü­ çük ya da iri oluşu) yüzünden annelerini suçlamışlardır. Hormon düzeylerinin insandan insana değişmesinin sorumlu­ su da bu genlerdir. Bu hormon düzeyleri davranışlarımızı etkilerler. Örneğin, yüksek testosteron düzeyi olan kimseler daha cesur, daha saldırgandırlar, tek bir hedef üzerinde daha fazla odaklanırlar. Daha az gülümserler, daha.güçlü şehvet İçgüdüleri vardır. Evlilik dışı iliş­ kilere yönelmeleri de daha olasıdır. . Cinsiyetimizi etkileyen bir etken daha vardır, bu da deneyimlerimizdir. Bunun çarpıcı örneklerinden biri, Irak'da Amerikan yö­ netimindeki Abu Ghraib hapishanesinde bazı kadın askerlerin davramşıd ır. Bu kadınların yalnız başvurduktan vahşetin değil, kadın­ ların da erkekler kadar onur kırma ve zulüm içeren hareketlerde bu­ lunabilmelerinin keşfi karşısında, birçoğumuz şoke olmuştuk. Açık­ çası, deney im davranışımızı biçimlendirmede önemli bir etkendir. Yanlış: ^ ^ ^ i n Ibeyinnleri

^büyülctür.

Doğru. Her ne zaman bu konuda bir konferans verecek olsam, hiçbir şey bu basit biyolojik gerçek kadar yandaş toplamaz: Erkek­ lerin beyinleri kadınlarınkinden daha büyüktür, yüzde on oranında daha ağır çekerler. 36

E rkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz Ama büyüklük her şey değildir. Kadınların beyinlerinin bazı bö­ lümlerinde daha fazla gri madde olduğu gibi, özellikle alın kodeksle­ rindeki beyin hücrelerinin arasında erkeklerdekinden daha karmaşık ve yaygın bir iletişim vardır. Alın koneksi yargılarda bulunmak ve ka­ rarlar vermekle ilgil i bölge: beynin “yönetim merkezi”dir. Bazı bi lim adamları. bu .nöronlar arası k^maşık iletişim sisteminin, kadınların beyinlerinin daha yüksek bir kan akış oranı oluşuna açıklık getirdiği­ ni düşünüyorlar. Aslında daha ufak beyinler daha işbilir ve randıman­ lı olabilmektedir. Kadınların beyni, be lki de hücreleri arası bağlantı­ lar nedeniyle ^ a m be g ^ m daha iş bitirici olabilmektedir. Ve erkek fetüslerinin kadınlannkinden daha fazla beyin hücre­ si içermesine karşın. erkeklerin kızlardakinden daha fazla gelişim kusuru olmasının sebebi de bu olabilir. Daha büyük beyinleri mü­ kemmel nitelikte tutmak daha fazla enerji gerektirebilir. Bu. bir ye­ tişkine kıyasla hücreler arası iki kat daha fazla işler durumda bağ­ lantısı olan bebek beyni için doğrudur. Daha iri bir beyne sahip er­ kek çocukların, kızlarınkinden daha ağır kalp atışları ve daha düşük vücut ısıları vardır tam daha iri beyinlerine destek olacak enerjiyi gereksindikleri sırada geri kalmaktadırlar. Daha çok sayıda erkek çocuğun erken çocukluk döneminde ortaya çıkan gelişim bozukluk­ ları vardır. Zihin geriliği, konuşmada algılama ve ifade bozuklukla­ rı, kekelemek ve otizm bu kapsama girer; enerji açığı bu kusurların varlığına açıklık getirebilir.

37

Dr.

J. Legato

ç o k iş tele^ tele is e k^kadar tele b ir iş

^daha-

tiyidirler. ^oğr&. Philadelphia’dahi Pennsylvarda Üniversitesi felsefe doktorl^mdan Ruhen G ur’la Dr. Raquel Gur erkek ve kadın beyin­ lerindeki kan bakımıyla faaliyetini ölçmüşler ve- çeşitli sözel ve ^ ^ ^ s a l görevler aldirları^nda kadınların beyinlerinin daha çok bötümünü çalıştırdıklarını te^ar. tekiar. sapt^taşlardı. Bunun. kadınla­ rın aynı zamanda birçok farkh şey üzerinde yoğunlaşma yetenekle­ rine katkıda bulunduğuna inanıyorlar.. Yeni bir çalışma önemli bir söruyu gündeme getirmiştir: Ka­ dınlar aynı bananda çok işi g^rnede ^dıa iyi olabilirler, ^ n a eşzamanh ol^ak çok iş görmek çalışmanın en. ^ d lm a rd ı yöntemi- mi­ dir? Yeni yaraştırmalar., bir görevden ötekine kayganın tekrar değer­ lenmeme uğruna değerli saniyeleri yuttuğunu, bu saniyelerin- ise katlandığını önaya koymuşlar.. Araştmnacıların tespit ettiğine göre, en iyi sen^^oda bu yöntem veriminizi biraz azaltmakla yetinmek­ tedir,. ama birisinin aynı zamanla ^ r n cep telefonuyla konuşması bem- de araba s^m esi durumunda,. o minicik saniye bölümleri ha­ yatla ölüm basındaki fark olabilir. Benim şahsen vardığtm sonuç şudur: Başka. seçeneğinizin ol­ madığı durumlarda, örneğin, yardımcınız hasta olduğu, sizin de bir yandan çocuklara göz kulak olurken yemeği hazırlamaya çalıştığı­ nızda aynı zamanda birden fazla iş görmenin yar.ar.lı olduğu kesin­ dir. Ama ben şahsen yazılarımı yazmak üzerinde yoğunlaşmak iste­ 38

E rkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden U nutm az diğim ^zamanlar telefonumu ve sürekli mesaj' uyarılan veren elekt­ ronik posta programımı kapatıp drakatimi sırf önümdeki görev üze­ rinde odaklaştırmamın daha iyi sonuç verdiğini fark ediyorum. Y anlış: ÖsfR>ien ^veya lestostelaron g ib i cin^siyet h o ^ r o n l a n m m n etkileri Umreme sistem iyle sınırlıdır. Yanlış. Hormonlarla ilgili iki önemli özellik vardır. Bunların ilki, kaç hormonumuzun bize cinsiyet sağlamakta rol oynadığıdır. ^mnedebileçeğiniz gibi bunlar cinsiyet hormonlarından ibaret de­ ğildir, işin içinde başkaları da vardır. Örneğin, stres durumlarında salgıladıklarımız gibi. İkinci ilginç nokta bu burmonl^m kaç sistemi etkilediğidir. Evet, östrojen âdet kanamalarından sorumludur, ama kadınların nasıl öğ­ rendikleri, düşündükleri ve hattrladıklarmm üzerinde de güçlü bir etkisi olduğunu biliyor muydunuz? Örneğin, östrojen erkeklerdeki şizofreniyle kadınlarınki harasındaki farkların anahtarlarından biri ola­ bilir. İşte şize sıradan bir örnek: genç kızları olan hastalanma kızları­ nın ayakkabılarına d^kta etmelerini öneriyorum. Erişkinliği haber ve­ ren ve bir kızın ilk âdet kanamasını başlatan hormonal değişiklikler, buy atmasını ve ayakkabı num^alarının da büyümesini beraberinde getirebilir.. Vücuttaki bütün hormonların geniş kapsamlı etkileri vardır; erkeklerle kadınlarda farklı düzeylerde bulundukları zaman o ne­ denle dikkatli olmak önemlidir.

39

Dr. M arianne J. Legato

^Doaro veyaa Y anlış: Erkek ^çocuktanyla k ız ç o c u k ta n farklı p r o g ra m la ra g ö r e g elişirler. Doğru. Beyinlerimizin şekil almasını sağlayan en önemli prog­ ramlardan biri büyümeyle değil, beyin şekil alırken oluşturulmuş nö­ ronların önemli bir miktarlarının (yarısının) programlı ö/üm'leriyle ilgilidir. Bu budama süreci hamileliğin son ayından başlar ve do­ ğumdan çok sonralara kadar devam eder. Dış dünyadan gelen uya­ nlarla takviye edilmeyen hücreler arası bağlantılar dumura uğra­ makta ve zaman içinde kaybolmaktadır. Buna karşın, uyarılan bağ­ lantılar kuvvetlenmekte ve kalıcı olmaktadır. Onu kullanmalısınız, yoksa kaybedersiniz, uygul am a ise mükemmelliğe götürür. Bu şaşılacak derecede savurgan bir süreçtir. Niçin sadece ge­ reksindiklerimizi yapmayız sanki? En iyi şekilde çalışan nöronları seçtiğimizi düşünmek isterim. Yani bir demet yapmak için en güzel ve sağlıklı çiçekleri seçmemiz gibi. Bu beyin budama süreci, bizi eşsiz kılan taraflarımızın bir par­ çasıdır. Deneyimlerimizin -maruz kaldığımız veya korunduğumuz uyanların- olacağımız kişi üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Bu za­ manlarda uygun bilgileri almazsak, sistemler sonsuza dek bozulabi­ lir. Yaşamsal önemi olan evrelerde birbirlerini etkilemekten mah­ rum kalmış, hırpalanmış veya ihmal edilmiş olup sonuçta, örneğin, nonnal konuşma yetenekleri geliştiremeyecek çocuk örnekleri çok­ tur. O kadar trajik olmasa da, aynı genetik bilgileri yüklenmiş kar­ deşler, hatta tek yumurta ikizleri arasındaki farkları yaratan budur. Yeni bulgular aynca 6 ile 17 yaşlar arasında olagelen bu beyin budama olayının şekliyle zamanının erkek ve kız çocuklar için fark­ 40

E rkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz lı olduğunu bize anlatmaktadır. Kızlarla erkeklerin beyinlerindeki bağlantılan budama ve genişletme zamanları, bunu beynin hangi bölgelerinde gerçekleştirdikleri ve beynin iki yansındaki bağlantı­ ların sayısı arasında çok büyük farklar vardır. Ergenlik çağında sal­ gılanan hormonlar (erkeklerde testosteron, kızlarda ise östrojen), beyin fonksiyonları üzerinde çok farklı etkileri olması nedeniyle bu süreçlerde çok önemli bir rol oynarlar. Bu hormonal farklılıklar er­ gin erkek ve kızlardaki farklı gelişme hızının nedeni olabilir. ^veya Y anlış: E^rkek v e la z ^çocuklara farklı d^avranınz. Doğru. Erkek ve kız çocuklannı içinde büyüttüğümüz toplum ile kültürün hiç kuşkusuz ki sonuç üzerinde büyük etkileri vardır. Yetmişli yıllarda yapılan bir inceleme, kadınların pembe eşofman­ lar içindeki bebeklere tatlı sesler çıkardıklarım, erkeklerin ise mavi giysiler içindeki bebekleri havaya fırlattıklannı göstermiştir. Aynı incelemeye göre, insanlar kız bebeklerle konuşmak eğiliminde ol­ dukları halde, erkekleri çok küçük yaşlardan itibaren mekanik oyun­ caklarla ve cisimlerle oynamaya cesaretlendiriyorlardı. Bu araştır­ ma neyin önce geldiğini bize gösterememektedir. Beynin cinsiyete özgü tann vergisi bölgeleri, bir cinsin ötekinden farklı çalışmasına mı yo| açmaktadır? Ya da cinsiyete özgü davranışlar toplumda oy­ namamız istenen roller tarafından mı şekillendirilmektedir? Beyin­ lerimizin yapısı söz konusu olunca cinsiyete bağlı eğilimler öncele­ ri zannettiğimizden daha önemli bile olabilir.

41

Dr. Marianne J. Legato

^veya Y a n lı,: Erkeklerle k a d m la n n u m m s a l o r a n l a n y o ^ m l^ e m e b içim lerin d e fa rk yoktur. Yanlış. Erkeklerle kadınların uzamsal sorunları farklı şekiller­ de çözümlediklerini gösteren kanıtlar vardır. Örneğin, erkeklerle kadınların yeni, hatta alışılageldikleri çevrelerde yollarını nasıl bul­ duktan Kanada'da gerçek bir labirent kullanılarak test edilmiştir. Erkeklerle kadınlar bu alanın üstesinden gelebilmek için beyinleri­ nin tamamen farklı bölümlerini kullanmakla kalmamışlar, aynı za­ manda çıkışı bulmakta farklı stratejilerden yararlanmışlardı. .Ka­ dınlar kendilerine rehberlik etmesi için yer işaretlerini kullanırken, erkekler yapı içinde yerlerini saptamada ve bunu aşmada “Öklit ge­ ometri sisteminden" yararlanmaktaydılar. Araştırmacılar, iki cinsiyetten olanların stratejilerden ikisini de aynı derecede başarıyla kullanabilecekken anlaşılmayan neden­ lerle mi birini ötekine tercih ettiklerini merak ettiler. Sonuçta, her iki cinsiyetten olanların da öbür cinsin yöntemlerini kullanırken da­ ha başarısız olduğunu görerek u z ^ s a l sorunların çözümünde cin­ siyetlere özgü gerçek bir fark olduğu sonucuna vardılar. Görünüşe bakılırsa, hayvanlarda olduğu gibi, insanlarda da sağ beyin gerek alışılmış gerekse yeni ortamlarda yolumuzu bulmamız için gerekli materyeli barındırıyor. Belli bir uyan karşılığında hare­ kete geçerek bireyin bu sınavda ne derece başanh olacağıyla bunu etkileyen beyindeki bölgelerin büyüklüğünü ve sayısını ilişkilendirmek riskli bir iştir. Bu arada ilginç olan, her iki cinsin de uzamsal sorunları çözümlemek için sağ beynin bir bölümünü kullanmaları­ na karşın, erkeklerin aynı zamanda sol beynin de bir kısmını kullan­ maları, kadınların ise kullanmamalarıydı. 42

E rkek N eden Hatırlamaz. Kadın Neden Unutmaz Erkekler. örneğin iki veya üç boyutlu bir a l ^ a döamesine izin verilen bir cismin nasıl gözükeceğini tahmin etmek yeteneğin­ de öne çıkmaktadırlar. İleri matematiksel problemlerin çözümünde­ ki başan. üç boyutlu ilişkileri anlamak ve kullanabilmek kabiliyeti­ mizle karşılıklı ilişkilidir. Almanya'da Hamburg Üniversitesi’nden Kerrin Christiansen ile; Rainer Knusmann erkeklerdeki daha yüksek. testosteron düzeyleriyle üstün u^zamsal kabiliyetlerinin karşılıklı ilişkili olduğunu gösterdiler. Bununla birlikte, bu düzeylerin erkek­ lerin azalan sözel ifade yetenekleriyle de ilişkili olduğunu, kadınla­ rın ise bu alanda üstün olduklarını da keşfettiler. Bu uzamsal yeteneğin insan beynine daha doğumda yerleşti­ rildiğine ve gelişme sürecinde salgıladığımız cinsiyete özgü hor­ monların sonucu olduğuna işaret eden güçlü deliller vardır. Adrenal hiperplazi denilen adrenal bezinin bir rahatsızlığıyla doğan kız be­ beklerde, bunun sonucunda erkekleştiren hormonların bir birikimi görülür. Bu kızlar çok erkeksi görünebilirler (böyle bir kızın irileş­ miş klitorisi doğumda bir penisle karıştınlabilir), sert oyunlan ter­ cih ederler ve başka kadınlara, böyle bir rahatsızlığı olmayan kadın­ lara kıyasla daha güçlü bir cinsel çekim duyabilirler. Ayrıca uzam­ sal sorunları çözme yetenekleri de bu tür rahatsızlığı olmayan ka­ dınlara göre daha yüksektir. İkizleri hedef alan incelemeler daha fazla ipucu sağlamaktadır. Rahimde bir erkek fetüsünün yan ındaki kız bebekler, erkek kardeş­ lerinin sağladığı ek testosteron desteğinden yararlanır görünüyorlar örneğin, uzamsal sorunları çözmede tek doğan kız kardeşlerine kı­ yasla daha üstün bir yetenek sergilerler. Çok zaman ileri sürüldüğü gibi, bu, erkek çocukların ve erkek­ lerin matematikte daha üstün oldukları anlamına mı gelir? Belki de 43

Dr. M arianne J. Legato hayır. Psikolog Janet Hyde’ın ergin erkek ve kız çocukların mate­ matiksel yeteneklerini mercek altına alan l 9990’lardaki bir çalışma­ sı, erkeklerin gerçekten daha iyi puan almalarına rağmen, farkın sa­ dece bir yüzdenin bir, iki puanı kadar olduğunu ve bunun önemli bir üstünlük olmadığım gösterdi. Dr. Hyde buna karşın her iki uçta da­ ha çok erkek olduğunu. en üstün ve en düşük yetenek uçlarında çoğunl uğun erkeklerde olduğunu keşfetti. Burada da daha derin araş­ tırmalar yapmadan tutarlı bir mana çıkarmak zordur. Hepsinden önemlisi, insanların iyi öğretmenlerin elinde yeteneklerini ne denli geliştirebileceklerine bugüne kadar öğrendiklerimizin ışığında karar vermek imkansızdır. Kızlar eğer matematikte daha gerilerse, bu, sosyalleştirilmele•riyle ilgili olabilir. Testin bir cinsiyet önyargısı içerdiği ne ve (sırf kız oldukları için daha başarısız olacaklanna) inanarak bir matema­ tik sınavına giren kızlar, gerçekten de kendilerine böyle bir şey söy­ lenmemiş olan kızlardan daha başarısız oldular. Aynca, tek cinsiyetli eğitim çevrelerindeki kızlar matematikte karma okullardaki kız­ lardan daha başarılıdırlar ve bu belki de erkeklerle karşılaştınlmayacaklarını bilmelerinden ileri gelir. Kültürel klişeleşme ve ayırım, sözde cinsiyet farklılığı ^karşı­ sında tarafsız ve önyargısız olan çevrelerde bile görmezden geleme­ yeceğimiz kadar sinsi ve kökleşmiş durumdadır. Emeğin, öğrenim görürken erkek olmayan bir matematik veya fen dersi öğretmeniniz oldu mu? Ben nasıl olduysa kadın olan dünya çapındaki bir araştır­ macı ve doktordan muazzam bir teşvik gördüm, aynı zamanda da dünya kadar tıp bilgisi elde ettim, ama ayrıcalıklı' olduğumu biliyor­ dum. Tanıdığım daha yaşlı bir doktor, bp fakültesinden mezun olur­ ken ilk defa bir kadın doktorla tanıştığını, bunun ise kendisi olduğu­ 44

E rkek N eden H a ttr l^ a z , Kadın Neden Unutmaz nu şaka yollu ileri sürmüştü. Dünya değişiyor, tanıdığım kadın bilim adamları genç meslektaşlarına yardım eli uzatmaktan gurur duyu­ yorlar, ama genç kızların matemaykle başka fen dallarında aynı fır­ satları yakalayıp yakalamadıkları sorusu hâlâ belirsizliğini koruyor.

S o r u : E r k e k l e r l e K K a d m la n n İ r a s ı n d a k i F a rld a n

N iç in O ' K a d a r

U z u n Z a m a n A ld ı? Erkeklerle kadınlann arasında seks farklılıktan hakkında ko­ nuşurken karşı laştığım ilk soruların harasında en baştaki, “Bütün bun­ ları n için ancak şimdi öğreniyoruz?" oluyor. Çünkü tıp alanında yaptığımız araştırmalarda kadınları incele­ mediğimiz, sırf erkekleri incelediğimiz için. İyi de niçin? Gerçek bir yanıt isteyen çok yerinde bir soru, bu. Araaştırmacılar, araştırmaların her aşamasında erkeklerin kadınlardan daha kolay ve daha başarılı kovu şturma konusu olduklarına inanmışlardı. Hak­ sız da sayı Imazlardı. Kadınlan incelemek erkekleri incelemekten daha karmaşık bir iştir, tıp araştırmalarında ise k^maşıklık “mas­ raf' anlamına gelir. Erkekler bir ayın içinde kadınlar gibi hormon dalgalanmalarına hedef değillerdir. Vücudun birçok sistemlerini et­ kileyen bu dalgalanmalar, sonuçları cetvel haline getirirken hesaba katılması gereken değişkenleri işin içine sokarlar. Örneğin, temel ölçülerden biri olan vücut ısısı, kadınlarda yumurtacık üretim za­ manları nda yükselir. Erkeklerde görülmeyen bunlar gibi normal de­ ğişiklik ler, sonuçları etkileyebilir.

45

Dr. Marianne J. Legato Çocuk doğum a yaşlındaki kadınlara tıbbi testler uygulamak da daha zordur. Bazı ilaçlarla teknikler, özellikle gebeliğin ilk aşama­ larında (hatta kadının hamile olduğunu anlamasından da önce) fetüsün gelişimine ^ z a r verebilir, hatta kadının tekrar gebe kalmasını bile önleyebilir. Bir hamilelik de uzun bir tetkik için veri toplanma­ sına engel olabilir. Bir hamilelik boyunca görülen çok sayıdaki de­ ğişiklik, o kimsenin kararlı bir tıbbi inceleme konusu olarak kalma­ sını engeller. Test edilen şey değişmeden kalsa bile. Kadınlarla erkekler basındaki farkların neler olduğunu bilmek için yapılması gerekenleri yapmak hâlâ zordur. Zordur, çünkü kadın­ lar daha k^maşık _test konuları oldukları gibi, bu büyüleyici alandaki araştırmaları sürdürmek için gerekli yatırımları elde etmek de zordur. Ümit ederiz ki erkeklerle kadınlar tarafından sürdürülecek araştırma­ lar bu farklardan bazılarına açıklık getirir, bu yeni bilinç ise daha ile­ ri gitmek için gereksindiğimiz stratejileri bizlere sağlar. İlerideki bölümlerde erkeklerle kadınları birbirinden farklı kı­ ları bazı özelliklere bakacak, bu değişikliklerin. birbirimizle ilişkile­ rimizi nasıl k^maşıklaştırdığını ve zayıflattığını göreceğiz. Her şeyin başlangıcı başlamak için en uygun bir yerdir, bu nedenle bir sonraki bölümde biz iki insanın karşılaşıp birbirlerine âşık oldukları ^zamarı olanları araştıracağız.

46

2

B e n i m l e

D a n s

E d e r

Bizi B irbirim ize

m is i n iz ? N e d ir

v e B irbirim ize N asıl A şık O lu ru z

Hiçbir şey benim için iki insanı b ir araya getiren simya kadar gizemli değildir ve -bunun, bizler kadar bu konuyu inceleyen bilim adamları. için de gizemini koruduğunu keşfettim. Harvard’daki dok­ torlardan Daniel D. Fedennan’ın da ifade ettiği gibi, “Cinselliğin son aşaması olan eşlerin seçimi henüz bilinmezliğini korumaktadır.” Bir­ birimizde çekici bulduklarımızın arkasında neler gizlidir? Birbirimi­ zi biraz dah;l iyi tanımak için başvurduğumuz stratejiler nelerdir? Birçok araştınnacılar, kadınların kendilerine duygusal ve mad­ di güvenlik sağlayabilecek eşler; bir başka deyişle, iyi bir ebeveyn ' olacak ve ailesine iyi bir geçim sağlayacak birini aradıklarına inanı­ yorlar. Diğer yandan erkekler üreyebilecek kadar genç ve sağlıklı bi­ rini amrlar; özetle, erkeklerin kadınlarda en çekici buldukları özel­ likler gençliği ve sağlığı akla getirenlerdir. 47

Dr. M arianne J. Legato Bu algılamalar, Austin’deki Teksas Üniversitesi psikoloji pro­ fesörü Dr. David Buss tarafından yapılan ve çeşitli kültürleri kapsıyan m ^^ ram araştırma gibi çalışmalar tarafından desteklenmiştir. Dr. B u s , erkeklerin genç ve fiziksel olarak çekici eşler aradıklarını, kadınların ise ekonomik açıdan avantajlı kocaların peşinde oldukla­ rım ortaya koymuştu! Bu görüş evrimsel açıdan çok mantıklıydı. Fakat bu yeni yüzyılda yaşamamızın olağanüstü yanlarından biri, yalnızca bu evrimsel zorunluluklar tarafından güdülüyor olmamamızdır. Bu büyük ölçüde çevrelerimizin ve önümüze çıkan fırsat­ ların son 60 yıl içinde d^m atik ve hızlı bir değişime uğramış olma­ sıdır. Önce şu: erkeklerle kadınların bir araya gelmelerinin tek sebe­ bi artık sadece çocuk yapmak değildir. Birbirimizden aşk, seks, sıcak­ lık, arkadaşlık, eğlence bekliyoruz. Amerika’daki gibi maddi kay­ naklar açısından zengin toplumlarda kişisel zevkler, yaptığımız se­ çimlerde en .az çocuk sahibi olmak ve o çocukları hayatta başarılı olacak şekilde büyütmek kadar önemlidir. İkinci inandığım nokta da şudur: bu toplum içindeki rollerimiz değiştikçe bir eşte aradığımız nitelikler de değişikliğe uğramaktadır. Kadınların iyi bir öğrenim yapmak ve bir meslek sahibi olmak şan­ sı arttıkça. bir eşte aradıkları nitelikler de değişiyor. Kendi hayatını k ^ n a n ve kendisiyle çocııklarına rahatça bakabilecek olan kadın­ lar artık onları geçindirebilecek bir koca aramak zorunda değiller­ dir. Bunun gibi, yaratıcı enerjisini mesleğine kanalize etmiş olan, fakat sofrada otururken karşısında zeki ve akıllı bir eş, ilginç ve tat­ min edici bir cinsel hayat isteyen daha olgun bir erkeğin yapacağı seçim, yalnızca genç ve gelin olacak yaştaki kızlarla sınırlı değildir. 48

E rkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz Daha uzun süren arkadaşlıklar yaşamakta ve daha geç evlen­ mekteyiz, bu da bize deneyim sahibi olmak ve deneyimlerimizden ders almak fırsatını sağlamaktadır. Ve bildiğimiz gibi, yaşadıklanmız beyinlerimizi değiştirmektedir. Bugün nikah memurunun karşı­ sına oturan gelinin çok sayıda flört yaşamış olması olasıdır. Bu ara­ da koca olacak erkek tanımı da değişmiş, çok yakışıklı, fakat uçan erkek arkadaşi geride bırakıp gereksinimlerine daha iyi cevap vere­ cek, belki daha kısa boylu, fakat esprili, zeki ve anlayışlı bir erkek­ le hayatını birleştirmeyi seçmiştir. Birçok Jc.ur yapma ritüellerinin, kadınların olası bir eşin uy­ gunluğunu ölçebilmesi için geliştiğine inanılmaktadır. Charles Darwin ’in incelediği türler hakkında dediği gibi, “Dişiler daha süslü er­ kekler, daha iyi öten veya şarkı söyleyen ya da tatlı maskaralıklar yapanlar karşısında- heyecanlanmakta, onlarla çiftleşmeyi yeğle­ mektedir.” insan olarak bizim de romantik kararlanmızı aşağı yuka­ rı aynı sebeplere dayandırmamız ilginçtir!

Önemli Olan Söylediklerimiz Değil, Yaphklanmızdır Bir sevgilinin dikkatini çekmek için yazılmış çok sayıdaki so­ neye ve şarkıya rağmen, bilim adamları, iki insanın kur yapmasının ön planda sözel olmayan bir düzeyde başladığına inanıyorlar. H e y , Yakışıklıl .

Fiziksel görünüm tabii ki birbirimizde dikkatimizi çeken ilk­

lerden biridir. Bir erkek kuşun parlak renkli, güzel tüyleri olası eş­ lerin merakını uyandırır. Aynı şey insanlar için de geçerlidir. Bir ka­ 49

F:4

Dr. M arianne J. Dogato dındaki çekicilikle karizmanın erkekleri er veya geç etkileyen nite­ likler olduğuna geçenlerde bir dostumu inandırmaya çalıştım. Dos­ tum? “İlk dikkatimizi çeken kadının neye benzediğidir,” diye karşı­ lık verdi. “Eğer onu güzel bulmazsak, çekiciliğiyle kkarizmasına dik­ kat etmeyiz bile." l^ M ’da yapılan bir araştırma, kadınların iri gözlü, çıkık elma­ cık kemikli, iri çeneli ve güleç yüzlü erkeklerden hoşlandıklarını göstermiştir. Araştırmacılar, söz konusu özelliklerin “cinsel olgun­ lukla hakimîyet”in varlığına işaret ettiğini söylemişlerdir. Bu nite­ likler, erkek yüzünün iriliğini ve keskin çizgilerini biçimlendirenyüksek testosteron hormonu düzeylerinin varlığına işaret eder. (Öte yandan östrojen, kadın yüzlerinin yuvarlak yumuşaklığının ve yanak­ larıyla dudaklarındaki yağ fazlalığının sorumlusudur.) Kadınlar en başta “erkeksi” çehre özelliklerini çekici bulmaktadırlar. Aynca en çok dost canlısı, cana yakın ve yüksek bir sosyal düzeyin sahibi olan erkekler tarafından etkilenmektedirler. Bunun dışında, erkeklerin pa­ halı veya şık giysilerine yüksek puan vermişlerdi. Görünüşe bakılır­ sa, parlak ve güzel tüyleri sevenler yalnız kuşlar değildir. Buna karşın erkekler, sağlıklılığa işaret eden özellikler, düzgün hatlar, pürüzsüz bir cilt ve biçimli bir vücut damaktadırlar, (Şunu öğ­ renmek de size ilginç gelebilir: -ortaokul ve lisede sizi her ne kadar korkutmuş olsa da- iri göğüsler cinsel çekiciliği etkilemekle beraber, bir eşin seçiminde fazla bir rol oynamamaktadır.) Başka bir ilginç gözlem daha: İnsanlar kendilerininkine ben­ zer fiziksel özellikleri olan eşler seçerler (dolayısıyla çiftler birbir­ lerine, köpekler de sahiplerine benzerler). Hepimiz temelde birer narsisist miyiz yoksa? Bana olası gözü­ ken şu ki bir hayat boyu aynalarda kendimizi seyretmemizden sonra 50

E rk e k Neden

Kadın Neden Unutm az

çizgilerimiz ve renklerimiz bize “en doğrusu” imiş gibi gelirler. Bel­ ki de “Eğer kınk değilse. onu on^mayın”a benzer bir ^rtadigmanm etkisiyle kendimizi^nkine en yakın genetik materyeli seçiyoruz. S ın ı^ ^ ^ n ! Birkaç ay önce bir erkek arkadaşıyla yürüyüşe çıkmış bir ar­ kadaşıma rastlamıştım. Arkadaşımın flörtüyle ilgili olarak ilk dik­ katimi çeken şey, çok yakışıklı ya ak iyi giyiqmiş olmamasıydı. ^m a hemen arkasından canlı ve zeki bakışlarına ve gözlerinin etrafındaki gülme çizgilerine dikkat ettim. Üçümüzün o sokak köşesinde yaptı­ ğımız kısa gevezelik sırasında ak on un -ne denli sempatik olduğunu ve arkadaşıma ne kadar ilgili davrandığını gördüm. Sonuçta. arkada­ şımın kendisine ne kadar uygun birini bulduğuna sevinerek yoluma devam ettim. Arkadaşım sığ bir insan değildir, ama olması gerektiği gibi gö­ zükmeyen birisiyle beraber olmanın ona duyurduğu sosyal baskıdan rahatsız olduğu ortadaydı. Adamı ilk gördüğüm an neler düşündüğü­ mü benim tek kelime söylememe gerek kalmadan muhakkak ki an­ lamıştı; sonraki dakikalarda neler düşündüğümü anlatacak kadar ona yakın olabilmeyi isterdim. Sonradan ayrıldıklarını duyunca bayağı üzüldüm. İkimizin de davetli olduğumuz bir yemeğe inanılmayacak kadar yakışıklı olan, fakat ona 5 yaşın^rki bir çocuğun zekâsına sa­ hipmiş gibi davranan başka biriyle geldiğini görünce ise üzüntüm daha da artı. Falcı falan değilim, ama arkadaşımın karşılaşuğımız o gün ya­ nında olan erkekle mutlu olma ve neşeli bir hayat geçirme şansının çok daha yüksek olduğuna' eminim. Onu öpmek için biraz eğilmek zorunda olsa bile. Ne yazık ki onun gibi kadınlar, sırf erkek ona şöy­ 51

Dr. M arianne J. Legato le ya da böyle “uygunsuz" göründüğü - fazla kısa boylu olduğu, ye­ terince yakışıklı olmadığı, yeterince iyi giyinmediği, yeterince en­ telektüel veya zengin olmadığı, başka bir ırktan ya da dinden, fazla genç ya da fazla yaşlı olduğu için daima mükemmel ilişkileri tepi­ yorlar (ya da bunlara başlama fırsatını bile vermiyorlar.) Sosyal baskı yalnız kadınlara mahsus da değildir; gerçekte er­ kekler için daha bile kötü olabilir. (Şu sıralar Broadway’de Neil LaBute ’ün yazdığı Fat Pig (Şişman Domuz) adında bir oyun gişe rekor­ ları kırıyor. Konu, yoğun bir ilgi duyduğu fazla kilolu bir kadınla sosyal baskı yüzünden bağlantı kuramayan bir adamla ilgili. Söyle­ meye gerek yok, bütün klasik trajediler gibi bu öykü de kötü bitiyor.) Doktor olarak bildiğim bir şey varsa, o da başka kimselerin davranışlarım kontrol edemediğiniz. Ama bu kitaptan bir ders ala­ caksanız, umarım bu olur: Hayalinizdeki prensin neye benzeyeceği, kaç yaşında olacağı, nasıl giyineceği ya da partilerde nelerden bah­ sedeceği konusundaki bütün o eski önyargılı düşüncelerinizden sıy­ rılın; o zaman onu bulmanızın çok daha olası olacağını göreceksiniz. ^Sevgimin Bir N işa n esi Minnesota’daki Saint Benedict Koleji’nden Psikolog Dr. Linda Mealey hayvanların çiftleşme davranışlarının ne kadar çoğunun bizim davranışlarımızı yansıttığını gösteriyor. Özellikle de dişiyi ayartmak için özenle seçilmiş objelerden yararlanılışında. Emeğin, Avustralya’da yaşayan bir kuş parlak reakli cisimleri toplar ve dişinin görmesi için açık bir alanda sergiler. Bu kuşlardan ba­ zdan mavi süsleri seçerler, başkaları ender bulunan bir cennet kuşu­ nun tüylerini toplarlar. Bu ^m ağ anlar dişiye, erkeğin ona nasıl imkfuılar sağlayacağını, onu nasıl yaşatacağını değerlendirmek şansını verir. 52

Erkek Neden H atırlam az, Kadın Neden Unutmaz Bir evlenme teklifine geleneksel olarak eşlik eden tektaş pır­ lantadan pek o kadar da faarklı olmayan bu ^mağanların kalitesi, Avust­ ralya’daki o kuşun belli bir erkek kuşla çiftleşip çiftleşmemek kara­ rında ağır basabilir. İnsan toplumunda paraleller bulmak için o ka­ dar uzağa da bakmak gerekmez. Birçok kadınlar gerçekten de k arar­ larını onlara falanca yazlığı ya da öteden beri özlemini duydukları statü sembolü arabayı ve takılan alabilecek varlığı olan erkekler le­ hinde verirler. Herhangi bir kadına olası bir eşte kendisi için neyin her şey­ den önemli olduğunu sorun, vakaların lO’da 9’unda “espri ve mizah anlayışı” olduğunu söyleyecektir. Benim kanıma göre, bu, onun olanaklar oluşturma yeteneğini kestirmenin daha modem yeni bir yoludur. Espri li olmak ve bir mizah anlayışı geliştirmek zeka ister ve karizmanın varlığına işaret eder: Bunlar bugünün dünyasında iyi bir- yaşam kurmak için herhalde sağlam kaslara ve güçlü bir çeneye sahi p olmaktan daha yararlı hünerlerdir. 5 0 Yeni 4 0 m ıdır! Kuş veya insan olsun, bir dişinin bir erkeğin uygunluğunu ölç­ mesinin bir başka yolu nasıl bir koruyucu ol acağını sınamaktır. Ka­ liforniya’ daki Los Angeles Üniversitesi Tıp fakültesi öğretim gö­ revlilerinden Dr. David Geffen Yeni Gine ’nin san gerdanlı bahçıvan kuşunun inanılmaz derecede karmaşık yuvasını betimlemektedir. Bu yuva, yüzlerce farklı cisimden, bu arada kuşun kendisinin yan­ sı ağırlığındaki yapraklardan oluşturulmuştur. Geffen bu konuda, “Bu, bir kadının taliplerini bir terzilik testinden, satranç turnuvasın­ dan, boks maçından ve ağırlık kaldırma testinden geçirdikten sonra bunların galibiyle gerdeğe girmesi gibi bir şey olurdu," diyor. 53

Dr. Mariaanne J. Legato Bu kuşlarla ilgili ^aşt^ m a hakkında bence ilginç olabilecek bir şey daha: Her yaştaki dişiler en yoğun şekilde dekore edilmiş yuvalar tarafından cezbedilmişlerdi, fakat ancak en yaşlı dişiler şo­ vu bütünüyle seyretmişlerdi. Genç dişiler görünüşe -en güzel yuva­ lan oluşturmuş erkeklere- gönüllerini kaptırmışlardı. Fakat daha ol­ gun dişi kuşlar, iyi genlerin göstergesi olabilecek en yetenekli per­ formansı sergileyen erkeklerle çiftleşmişlerdi. Geleneksel olarak erkeklere.özgü kur yapma âdetinin, kadınlar finansal ve toplumsal açılardan güç kazandıkça her iki cinsi de kapsıyacak biçimde genişlemekte olduğunu bildirmekten memnunum. Ünlüleri konu alan dedikadulara fazla ilgi duymam, ama birkaç yıl önce Hollywood'daki Mayıs-Aralık aşklarmın çoğalması üzerine dikkat etmekten kendimi alamadım. Bunda fazla bir yenilik yok di­ yebilirsiniz: l943’de 17’1ik Oona O’Neill ile evlendiğinde Charlie Chapl in 56 yaşında deği l miydi? Ama daha güncel aşk öyküleri hep daha yaşlı kadmlann kendilerinden çok daha genç erkeklerle olan ilişkileriyle ilgiliydi. Söz konusu öykülerin hepsinde bu ilişkilerdeki kadınlar seçtikleri eşlerden daha paralı ve güç sahibiydiler. Bence bu büyük ölçüde erkeklerle kadınların farklı zamanlar­ da cinsel hayatlarının doruğuna ulaşmalarıyla ilgili. Erkekler her ne kadar üreyebilirliklerini kadınlardan. daha uzun süre koruyabilirler­ se de, yeniyetmel ik yaşlarının sonlarında ve yirmili yaşlarında cin­ sel doruklarında olmakta, yaklaşık 40’lı yaşlarında da iktidarsızlık onlar için sorun olmaya başlamaktadır. Kadınlar aksine cinsellikle­ rinden onlarca yıl daha uzun süre yararlanabilmekte, hatta gebe kal­ ma korkusunun menopozla ormdan kalkmasından sonra daha da ra­ hat ve zevkli bir aşk hayatı yaşayabilmektedirler. Benim kanaatim şu ki, cinsel zevk peşinde koşmak kadınlar için daha nonnalleştik54

E rk e k Neden Hatırlsamaz, Kadın Neden Unutmaz çe, daha yaşlı kadınlar bunu gerçekleştirecek partnerlerini daha genç erkekler arasında aramaya başlamaktadırlar. Hastalarımla arkadaşlarıma aşkı kendi yaş gruplarının dışında aramaktan korkmamalarım söyleyip dutmaktayım. Zamanımızda yaş rastlantısaldır. Kadınların ancak kendilerinden 2 ila 10 yaş büyük erkeklerle evlenebilecekleri, bu erkekleri sevebilecekleri ve onlarla çocuk yapacakları- paradigmasının artık gerçekten de modası geç­ miştir. Bu, cinsel gereksinimleri kendi yaşlarındaki ya da daha yaşlı erkekler ^rafın^m karşılanamayacak daha yaşlı kadınlar için özel­ likle geçerlidir. Elli yeni 40’ıncı yaş olmuştur! K o k lam a Testi İnsanlar arasındaki çekim gerçekte giyim tercihi ya da yüz gü­ zelliğinden ferklı bir düzeyde olagelmekte olabilir. Koku alma du­ yumuz sayesinde birbirimize yaklaştığımıza işaret eden deliller çoktur. Proust’un madeleine çöreğinin tam beş ciltlik bir anılar külliyesini doğ u casın a şaşmamalı. Kurabiyenin kokusu y ^ ^ çocuk­ luğunu anımsatmış ve geçmişindeki olayların anımsanmasının baş­ langıcını oluştunnuştu. Koku almakt ayken yapılan beyin t^am alanna baktığımız vakit, beynin mizaç, duygu ve bellekle ilgili bölüm­ leri ışık salmaktadır. Farklı kokuların fararklı etkileri görülmektedir. Aroomaterapistlere inanacak olursak, lavanta çiçeği insanı rahatlat­ makta ve uyku vennekte, çam kokusu ise enerji aşılamaktadır. Se­ vilen erkeğin koltuk altlarının kokusunun kadınlarda gerginliği azalttığı kanıtlanmıştır. Kadınların koku alma duyuları erkekleriukinden daha kuvvet­ lidir. Bu belki de östmjen düzeylerimizden ileri geliyor. New York’un 55

Dr. Marianne J. Legato en kaliteli bazı restoranlarında kadın şarap tadıcılan ve içki hizmet­ leri sorumlularının sayısında bir artış saptanmıştır. Şarapları tadıcı bir dostum, katıldığı yüksek düzeydeki tatma seanslarında kadınla­ ' nn erkekleri çok geride bıraktıklarını anlattı. Yeni tanıdığımız birinin kokusunu aldığımız zaman bir eşin uygunluk potansiyeli hakkında veri derliyor olabiliriz. Süslendiği­ miz sabun, şampuan ve parfüm kokularının ardında, her insanın parmak izi kadar kendine özel eşsiz bir kokusu vardır. Birkaç gün­ lük yeni doğmuş bebekler, sırf kokuya dayanarak cinsiyetleri ayın edebilir ve annelerinin kokusunu başka herkesi^nkin tercih ederler. Amerikan Savunma Bakanlığı insanların imza kadar özel kokuları­ na dayanarak kimlik saptayacak yeni teknolojiler üretmeyi düşün­ mektedir. Bilim adamları bu eşsiz kokuya koku tipi demekte, bir­ çokları da bunun kimi çekici bulduğumuz üzerinde önemli bir rol oynadığına inanmaktadır. "Z .tlar B irbirini Araştırmacılar: başka birinin kokusunda aradığımız şeylerden birinin bizimkine benzememesi olduğuna inanıyorlar. Koku tipinizin, bağışıklığınızı tayin eden genlerle bağlantılı ol­ duğuna dair kanıtlar vardır. Farklı koku tiplerine sahip insanların farklı bir bağışıklık direnci olduğu görülmektedir, şöyle ki A koku ti­ pine sahip biri üç farklı grip türüne karşı dirençli görünürken, B ko­ ku tipi sahibi farklı üç grip tipine karşı dirençli olmaktadır. Farklı ko­ ku tiplerinin birleşmesi, bebeklerimizin daha geniş bir bağışıklık yel­ pazesine sahip olmalarının' bir garantisidir. (Aynı zamanda kazaen ailemizden bir bireyle birleşip üremememizi sağlamanın da bir yolu olabilir.) 56

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz

Bir

Y ollam ak

Feromon, bir tarafın davranışım etkilemek için bir başkasına yolladığı kimyasal bir sinyaldir. Hayvanlar sinyali koku sayesinde deşifre eder, bu amaçla burunlarında bulunan vomeronasal organ (VMO) adında küçük doku kümelerinden yararlanırlar. Örneğin, er­ kek fare, başka bir erkek tarafından gebe bırakılmış bir di şinin ge­ beliğini bloke eden bir feromon salgılamaktadır. Araştırmacılar, bir arada (örneğin bir okul yatakhanesinde) yaşayan kadınların âdet ka­ namalarının eşzarnanlanmaJanndan, kadınların arasındayken, erkek­ lerin sakallanmn uzayıp dolgunlaşmasından, başka erkeklerle bera­ ber ya da yalnızken de seyrelmesinden feromonlann sorumlu oldu­ ğuna inanmaktadırlar. Hayvanların dünyasında bu sinyallerin başlıca rollerinden biri cinsel çekimdir. (Feromon kelimesini oluşturan Yunancadaki iki kök nakil ve heyecan anlamına gelir.) Kimyasal sinyallerin biz insanlar­ da birbirimizi cezbetmemiz için var olan hilelerden bazıları olduğu konusunda araştırmacılar arasında bir çekişme vardır. Bebeklerde iyi gelişmiş VMO’lar varken, büyüdükleri zaman bunlar körelebilirler. Bence bu konunun daha fazla araştırılmasına değer; yani ar­ tık bu organa sahip olmasak bile, bu, feromonlar yoluyla iletişim kurmadığımız anlamına gelmez. Bir keresinde bir kadının, ilk öpüşmelerinden itibaren bir erkek hakkında bilinecek her şeyi öğrendiğini söylediğini duymuştum. Hakl ı olmuş olabilir! Öpüşmek, bize, öteki kişinin yolladığı kimyasal sinyallerin ilk önemli tadını alma -ve cinsel heyecan iletme- fırsatım verir. Öbür kişinin feromonlarma daha fazla maruz kalmak, kur esna­ sındaki davranışların nasıl tırmanışa geçtiğini - niçin konuşmaktan 57

D r. M arianne J. ^ g a to daha yakından konuşmaya, dans etmeye, öpüşmeye terfi ettiğimizi mu^lkkak ki

eder. Kimyasal habercilersek, çekimin hedefine

yaklaştığımız oranda o kimse hakında daha fazla “bilgi" ahnz. Stockholm'daki (İsveç) Karolinska Enstitüsü’nden Dr. Ivanka Savic'le meslektaşları tarafından yapılan yeni araştırmalar; insanların feromonlara yalnız sahip olmakla kalmayıp bunların cinsel çekim üzerinde önemli bir rolleri bulunduğunu da kanıtlamış görünüyor. Dr. Sav ic’i n araştırmaları, eşcinsellerle karşı cinse ilgi duyan erkek­ lerin hipotalamus guddelerinin cinsel tahrikle ilgili olması olası iki kokuya (erkeklerin terindeki ter türeviyle kadınların idrarındaki östrojen türevine) farklı tepki verdiklerini göstermiştir. Eşcinsel erkek- lerin kadınlarla aynı tepkiyi vermeleri, beyin fonksiyonlarının bu bölümünün biyolojik cinsiyet yerine cinsel yönelim tarafından yö­ netilmesi olasılığını akla getirmektedir. Feromonlann heyecan verici özelliklerinden biri yalnız birbir­ lerini değil, kendi kendilerini de etkilemeleridir. Saldığımız feromonlar kendi cinsel çekimimizi ve başkaları üzerindeki etkimizi ar­ tırabilir. Bir i lişkinin ilk aşamalarındayken herkesin bize karşı duydu­ ğu ilginin tartmasından sorumlu olduklarını ilk düşünen ben deği­ lim. Harika bir erkeği tanıdıktan kısa bir süre sonra yiyecek almak için sokağa fırladığım bir günü anımsıyorum. Sokakta karşılaştığım bütün erkeklerin “kokumu almış gibi” bana ilgiyle baknğım anım­ sıyorum. Oysa saçlarım la makyajıma her zamanki özeni gösterme­ miştim bile.

58

E rkek N eden H atırl^^za, Kadın Neden Unutmaz Demek oluyor ki yüz ve vücut güzelliği, koku tipleri ve feromonların bepsi bir flörtün ilk evresinde erkekle kadın arasınndaki çe­ kim dansında paylarına düşen rolü oynuyorlar. Ne yazık ki bunlar çoklukla k o ^ ro l ^kanadağimiz şeylerdir. (Birkaç yıl önce çok mo­ da olan feromon parfimierini kesinlikle öneriniyorum. Bir y^arlannm olduğuna ^işaret eden bilimsel kanıt hemen hemen yok gibidir.) Aslında kadınlar flört ya da ilişkinin gelişimi üzerinde çok önemli bir rol oynarlar ve taliplerinden ne gereksindiklerini ve erkeğin bu gereksinimlere ne denli uyduğunu sap^makta bu rollerinden y ^ a rlanabilirler.

Kedmlar Sü^rücü Girişimi ele al'ıp. hoşlandığı bir erkekten buluşmalarını isteye­ cek kadını serbest düşutrcenni egemen olduğu bu dünyada bile bul­ mak kolay değildir. Neyse ki du^rum değişme yolunda, gözüküyor. En genç h^niermakte- bir ssakınca gömüyorlar. ^ma- bir

ya da h^za-

ma, çok hoşl^klıkddan, fakat ilgisiz gözüken bir erkeğe ^benzer bir teklifte bul^ünnl^mi: öneerdiğim' takdirde. hbili m uaz^m bir dire­ nişle kkarşılaraşıyorom. Suç külnirde olabilir. . K ^anlam hâlâ erkekle­ rin “agresif’ k^im iar^ın hoşl^ünadikları söylendiğinden bizler hep kkarşı

telefonunu bekliyoruz. Flöört ve ilişkide kadının rolünün pasif olduğunu hara düşün-

düğümüzzden, fldınekl ve ilişkideki davranışları im ley en ^araştırma­ cılar, dizginlerin bir anlamda kadının elinde olduğunu söyledikleri zaman şaşırmaktan kendimizi nlamıyoruz. 59

Dr. M arianne J. Legato Bu durumun evrimsel nedeni açıktır. Eşleşme kararlarının, ha­ mile kalan, doğuran ve bebeğe büyüyene kadar bakacak olan kadın için çok daha ciddi sonuçlan vardır. Özellikle bunun insanlarda çok uzun bir zaman kapsayan bir süreç olduğu göz önüne getirilirse, kendisi için o kadar uzun zaman sürecek olan ve (fırsatını bulunca hesapsız sayıda çocuk üretmek şansı bulunan erkeklerden farklı ola­ rak) bunu yapmak için sınırlı sayıda fırsatı olacak olan kadın iyi bir seçim yapmak zorundadır! Ama kadınlar buna rağmen hiç de

q

kadar pısırık değillerdir.

Açıkça yaklaşan taraf her ne .kadar erkek olursa da bu gerçekte ka­ dın tarafından sinsice gönderilen bir dizi sinyalden sonra gerçekleşir. Bir araştırmacı, bir işyerinde ya da bir barda olsun, bir erkekle kadın arasındaki konuşmanın kadının bir bakışının arkasından başladığını saptamıştı. Bir diğer araştırmacı da bekAr barlarında bir ilişkinin baş­ lamasından vakaların yüzde 70'inde kadının sorumlu olduğunu keş­ fetmişti. Fakat kadınlar tarafından gönderilen sinyaller o kadar kur­ nazcadır ki, herkes, ilk adımı atanın erkek olduğu azanına kapılır.

T arih KKadar Eski Bir f o n s Bir barda arkadaşını barlerkrken Ellen salonun öbür ucunda yakışıklı bir yabana ^görür. Kısacık bir an bakışırlar, Ellen ^ ^ e n gözlerini başka ^tae çe­ virir. Hemen arkasından yine erkekle göz iletişimi kurar ve bakışırlar. Genç kadın bu kez bakışı nı erkekten kaçrmazrmaz, ikisinin ^^üslerine elel^udlar I h ­ lamak mümkün olsa şimdi ^zamanlı olarak soluk aldıklarını görürdük. Ellen, yakışıklı yabancının vücudunu te^rdan h m a a süzer. Başını kal­ dırır, dudaklarını hafifçe şişirir, saçlarını ark^ro atar, erkek barda onunki­ nin yanındaki tabureye yaklaşırken dudaklarında hafif bir gülümseme do60

Erkek Neden H atırlaıaz,, Kadın Neden Unutmaz loşır. Görünürde yabancı bir erkek ona takılıyardur, oma gerçekte çabanın en büyük kısmını Ellen göstermektedir! Erkek onunla konuşurken Ellen hareketleriyle erkeğin gururunu okşa­ makta ve onu c^retleendi^re^rdir. Sıs sık gülüm^mekta, »denenleri onay­ lar gibi başını eğmekte, erkeğe doğru uzanıp g ülmektedir. Bol bol el hare­ keti yapmakta, sık sık erkeğin koluna dokunmaktadır. Kendine de dokun­ makta, kalçalarıyla göğüslerine dikkati çekmekte, dudaklarını dilinin ucuy­ la ıslatmaldktadır. Başvurulan hareketlere varıncaya kadar aynı olan manevra bitişik lo­ kalde ve dünyanı n dörte üçünde de tekrarlanmaktadır. Ellen'le yakışı klı ya­ bancı balki.de torunlarına onlarınkisinin ilk bakışta aşk olduğunu söyleye­ ceklerdir, oysa flörtlerinin ilk dakikalarında olanlar aslında sonucu öngörü­ lebilir bir olaylar dizisiydi. ^

Kadınların ilgilendikleri veya tersini anlatmak için erkeklere verdikleri sinyaller nelerdir? Araştırmacılar, davranışları, bu arada bakışları, somurtmalan, saçların arkaya atılışını, gülümsemeleri, takılmalan ve gülüşleri kataloge etmişlerdir. (Kadınların tanışmaya ha­ zır olduklarını nasıl ilan ettikleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için yukarıdaki “Tarih kadar eski” bölümüne bakın. Duruş önemli­ dir, konuşurken partnerinize sıkça dokunmamız da öyle. Biz tabii ki bu hareketleri flört olarak niteliyoruz, ama ne kadar güçlü oldukla­ rının belki de farkında değiliz. Gerçekten de sözel olmayan bu ha­ reketler o kadar önemlidir ki eğitimli gözlemciler bunlann sıklıkla­ rına ve güçlerine bakarak belli bir flörtün nasıl sonlanacağını sapta­ yabilmektedirler.

61

Dr. Mariarıne J. Legato Bu çalışmanın benim için en ilginç keşfi şu: Bu hareketler, fi­ ziksel çekimden çok flörtün nasıl geliştiğinin göstergesi olarak da­ ha önem/fyde Bu araşti^sayı gerçekten heyecan verici buluyorum, flört eden . çiftlere ve kendim nasıl flört ettiğime bakışımı değiştirdi . Daha ye­ ni araştırmalar, kadınların flörtü hızlandırmak veya yavaşlatmak, hatta tamamen durdurmak için sözel olmayan ipuçları verdiklerini gösteriyor. Flörtün hızını kontrol edebileceğimiz fikri, gereksinim­ lerimizi ^saptamak için gerekli yerle zamanı sağlarken flört ettiğimiz erkeğin o gereksini^kri- yerine getirip getiremeyeceğini görmemi­ ze- de

vermektedir.

Flörtün Sürüp Sürmeyeceğini ve Sürdüğü Takdirde Yıllık doktor kontrollerinin beni aşk hayatları hodanda bilgi­ lendirmek için fırsat ol^ak y^arlanan hastalarıma ne işediğinizi bilmenin daima yararlı olduğunu söylemekteyim. Herkesin kafasın­ da ideal eşin hayali bil" portresi- vardır,. ama bu portre- bir hayat arka­ daşından. gerçekten istediklerinizle uyuşuyor- mu acaba?' Beraberin­ de bir hayat kurup- çoluk çocuk sahibi olacağınız bir erkek mi- arıyorsuunuz? Ya da- aradığınız baygın bakışlı ve yakışıklı bir işık mı? Bir b a ş ^ ^ ı n mali desteğine dayanarak evde o^rm ayı ve çocuklanmzı, büyütmeyi mi istiyorsunuz yoksa kısa bir süre sonra işinize dönüp; dolayısıyla da erkeğin p^asından çok aile içindeki desteğini mi gereksineceksiniz? Tanık olduğum en başarılı ilişkiler, “kusursuz evliliği” arayan­ lardan çok, bir hayat arkadaşından kendi lerini tamamlamasını bek­ leyen taraflar arasında gerçekleşmiştir. Öyleyken pek çoğumuz ha­ 62

Erkek N eden Hatırlam az, Kadın N eden Unutm az yali bir âşık, çantalarımızın ayakkabılarımızla uyum sağlaması gibi yaşam biçimimize uyacak birinin peşinde koşanz. Hastalarımdan biri bir erkekten neler beklediğini bana uzun uzun anlatmıştı, Anla­ tısını bitirdiğinde kahkahalsa boğulm am a için kendimi güç tuttum. Aynen kendimi tarif etmişti. Sıraladığı nitelikler istediğini düşündü­ ğü şey lerdi, gereksindikleri değil. Çünkü bunlar kendisinin sağlaya­ bileceği şeylerdi. Sonunda mutlu bir evlilik yaptığı erkek, onu ta­ mamlayan biri oldu, kendi kopyası değil. Kocası ona kendisinin sağ­ layamadığı şeyleri sağlıyor. Kusursuz hayat arkabaşı dünyaya sizin hatanızda bir şeyler anlatacak bir süs değildir. Birçok kadınlar, özellikle de başarılı olan­ lar, kendilerinden daha az para kazanan bir erkeği asla düşüneme­ yeceklerini söylüyorlar. Saçma! Bildiğim en başarılı evliliklerin bi­ rinde kadın kocasından çok daha fazla para kazanıyor; kendisi dina­ mik bir emlakçidir, kocası ise ender kitaplar bulup satar. (Sattrklan şeylerin değeri çok farklı olmakla beraber, ikisi de lüks p^arlarda faaliyet gösteriyorlar: kadın kocasının müşteri bulmasına yardımcı oluyor, kocası da onun için aynı şeyi yapıyor.) Evin masraflarının en büyük kısmını kadın karşılıyor, ama ilci tarafın da buna itirazlan olmadığı için, bu nokta aralarında sorln olmuyor. Kimin daka fazla parayı kazandığının hesabını tutmayın, faturalar ödendiği sürece bunun mutlulukla bir ilişiği yoktur.

-

Aşık Olduğunuz Zaman Ne Oluyor Kalbinizin atışları kontrolünüz dışında hızlanır. Acaba yeni bir mesaj geldi mi diye sürekli şekilde elektronik postalarınızı kontrol edersiniz. Bir mesaj bulunca her kelimesinde gizli bir anlam arar, her 63

Dr. M arianne J. Legato nerede olursanız olun onun kelimelerini görmek mutluluğunu yaşa­ mak için o mesajın kopyasını yanınızda taşırsınız. Aşığınızın esprile­ rinden dudaklarına varıncaya kadar her şeyi kusursuzdur. Bütün gece birli kte olur, konuşur ve sevişirsiniz. Öyleyken ertesi sabah üç Öğün yemek yemiş ve 8 saat huzurlu bir uyku uyumuş gibi her işinizi ko­ laylıkla yerine getirirsiniz. Neyiniz var sizin? Hiç... daha doğrusu bir doktorun size yar­ dımcı olabileceği bir şeyiniz yok. Âşıksınız. • Üstün kişiler, “Aptallar niçin âşık olurlar?" diye sormuşlardır. Bu duyguyu yaşamış herkes gibi ben de bu soruyu cevaplayabili­ rim. Harika bir duygu olduğu için. Hayatta her zaman böylesine tat­ lı duygular yaşamayız ve bu duyguya kapılınca çoğumuzun aklının niçin başından gittiğini anlamak zor değildir. Niçin Seviyoruz: Ro­ mantik Aşkın Doğası ve Kimyası adlı eserin yazan antropolog Helen Fisher'e göre romantik aşk yalnızca duygusal bir durum değildir, aym zamanda motive eder ve birbirimizle ilişkiler kurmamıza yar­ dımcı olduğundan hayatta kalmamız için acıkma ve susama kadar büyük bir önem taşır. Hoş bir duygu olduğu ve türümüzün geleceği bu hoş duyguya bağlı olduğu için aşık oluruz. Fisher’in teorisine göre aşkın biyolojik bir güdü oluşu bana mantıklı geldi. Kısmen benim de âşık olmanın zorlayıcı ve kontrol edilemez heyecanım yaşadığım, aynı zamanda da hayatımda aşksız geçirdiğim devreler olduğu için mantıklı geldi. Biyolojimiz tarafın­ dan âşık olmaya itildiğimiz fikri romantik aşkı tatmadan yaşamanın niçin bu kadar acı verici olduğunu izah eder. Farkları konu alan bir kitapta, şu haberi umut verici bulacağı­ nızı umarım: Aşk, kadınla erkeğin, belli bir zaman süresi için dahi olsa, birbirlerine çok benzedikleri bir dönemdir. Romantik aşk ara­ 64

E rkek N eden

Kadın Neden Unubnaz

mızdaki farkları siler görünmektedir ve görreceğiniz gibi, bu, psiko­ lojik açıdan olduğu gibi fizyolojik açıdan da doğrudur. Erkeklerle kadınların bu büyülü dönemde birbirleriyle başka zaramanlardakinden daha işbirliği halinde ve canlı ol^ak çalışmaları rastlantı'değildir. Kırılgan yeni doğuş dönemlerinde ilişkilerin güçlenip ve olgunlaşıp yeni bir aşamaya geçişlerini garantilemenin yoludur bu. Bu olağan­ dışı yakınlık döneminden haramızdaki' farklar belirginleştiği zaman bbize destek olacak pek çok şey öğrenebileceğimize inanıyorum.

B u S iz in ^ ^ i n i z ; B u S i z i n A Ş ı k O l a n ^ B e y n in iz Ben romantik ruhlu bir insanım, arama bu, insanlarda aşkın anahtarının birkaç önemli kimyasalın etkileşmesiyle çok yakından ilgili olduğunu size söylememe engel değil. Andreas Barıels ile Semir Z.Cki adındaki İngiliz nörobiyologlar, yakın uzamanda işik oldukları kimselerin resimleri kendilerine gösterilen erkeklerle kadınların beyin faaliyetlerini gözlemlediler. Araştırmacılar, beyin faaliyet modellerinin ne katlan net ve belirgin olduğunu -ve dünya çapında paylaşıldığını- görrerek şaşırdılar. Ara­ larındaki (seks dahil) uyuşmazlıklar neler olursa olsun, âşık olduk­ ları ve bu kimselerin resimlerine baktıkları vakit katılmacıların be­ yinleri işik olan başka kimselerin beyinlerine benziyordu. .^ştırm actlan, beynin faal hale getirilen bölümlerinden biri­ nin, motivasyon ve zevkle ilişkili çok sayıda sinir ileticisi doparamine alıcısı içerdiğini gördüler. Aşkın insana hoş ve güzel gelmesinin sebeplerinden biri budur. Doparamine salgısını tetikleyen başka faali­ yetler arasında sigara içmek ve kokain kullanmak da yer alır. Uyuş65

F:5

D r. M arianne J. Leggato tutucuyla benlızerlik apaçıktır. İngilizlerin araştırmasında âşık beyin­ le öfori duyuran kimyasalların etkisindeki beynin faaliyetleri önem­ li ölçüde benzeşmektedir. Uykusuzluğa tah^nmül, iştahsızlık, neşe ve canlılık halleri hep sevdalanmanın ilk evrelerine özel durumlar­ dır, ama aynı zamanda kokain çektiğiniz zaman olanlara da çok benzerler. Bir şey size iyi gelirse, aynı şeyi tekrar yapmak istemeniz nor-' maldir; bu durumda dopamine’in tiryakilik ve iptilayla yakından ilişkili olmasına şaşmamalı. Beyinlerinin iletişim merkezlerinde da­ ha az dopamine alıcısı bulunan insanlar için zevkli bir faaliyeti tek­ rarlamak arzusu zaman içinde o faaliyeti sürekli yapmak ihtiyacına dönüşür. Bir sevdanın pençesine düştüğümüzde aynı kimyasalın fa­ aliyete geçmesi çok ilginçtir. “Aşk tiryakileri” yani çok zaman baş ka ilişkilerini feda ederek yeni sevdalım peşinde koşanlar resmen aşk müptelasıdırlar. Bilim adamları, başka iptila bozukluklarının bir genetik öğesi bulunduğuna inandıklarına göre, bu durumun çok önemli sonuçları vardır. Gerek şişmanlık gerekse uyuştürucu ve alkol iptilaları aile­ lerde sık sık ortaya çıktığına göre, beynin bu iptilalara yol açan zevk­ le ilişkili bölümlerindeki bozukluk -en azından kısmen- kalıtımsal olabilir. Bilim adamları, ihtiraslı (ve kaçınılmaz olarak kısa süreli) aşklara mahkum gözüken bu insanları güden gen dizinini belki ile­ ride keşfedeceklerdir. Uyuşturucuların, beyninizin âşık olmak için gereksindiği aynı alıcıları kullanması, uyuşturucu iptilasının en yıkıcı yönlerinden bi­ rine ışık tutabilir. Bir uyuşturucu müptelasının ailesine cephe alma­ sı, başka türlü aklından bile geçmeyecek davranışlarda bulunması, yakınlarını sık sık şoke etmektedir. Çaresizlik içindeki aile bireyle66

E rkek N eden H atirl^naz, Kadın N eden U nutm az ri, “Bu işte bir hata olmalı. Yoksa M ala, büyük ninesinin antika ta­ kılanını satmayı aklından bile geçirmezdi," derler. Gelgelelim, u y u ş t^ c u iptilasının pençesindeki Marla, öncekinden tamamen farklı bir M ala ’dır ve bu yeni M ala bir uyuşturucu dozu uğruna ai­ le hatıralarını satabilir ve satmıştır da. Uyuşturucularla aşkın aynı yollardan geçmesi, uyuşturucu düşkünlerinin sevdiklerine ve ailele­ rine bu kadar kolay sırt çevirip uyuşturucuları seçmeleri sebebinin bir parçası olabilir. Uyuşturucu, sevme yeteneğini bir anlamda dev­ re dışı bırakır. İster uyuşturucu, ister aşk tamfindan meydana geti­ rilmiş olsun, dopamine’in yargı yeteneğinizi bulandırabileceği bir gerçektir. Bir S a ^ rlq iu k Aşık olduğumuz zaman beynimiz, sevdalanmanın ilk evrele­ rindeki duyguların birçoğundan sorumlu olabilecek başka iki kim­ yasalın salgısını ayarlar. Bunlum ilki olan fenietilamin (PEA) duygularımızı kuvvetlenddiren doğal bir amfe^mni'dni (Aslında dopamine’i tetikleyen PEA’nın salgısıdır.) PEA hücreler arasındaki ilişkiyi hızı.tndınr. Bu da bütün geceyi konuşarak geçirmenize ve günlerdir ağzınıza bir şey koyma­ mış olmanıza rağmen, bu kadar net düşünmenizin sebeplerinden bi­ ridir. (Fransızlar bu harikulade uykusuz akşamlara “beyaz geceler” derler.) PEA aynı zamanda zevkle yakından ilişldlidir; çikolata yedi­ ğimiz zaman salgılanan kimyasallardan biri budur. Ka^niarın çok ^m an özellikle nefis çikolatalı bir tatlının “seks­ ten de güzel” dediklerini sık sık duyarsınız, ama “aş^an da güzel” olduğunun da söylenildiğini hiç duydunuz mu? 67

D r. M ari^rne J. Legato Bu güçlü uyarıcı, bir sevdanın ilk hatalarında (tatsız şekilde) kendinizi bu kadar diken üstünde hissetmeniz nedeninin bir parça­ sıdır ve bu midenizde rahatsızlık duymanıza bile sebep olabilir. Bu duygu sevdiğinizi gördüğünüz zaman midenizde sanki kelebeklerin uçuşmasının de sebebidir. (Daha önce sözü edilen İngiltere’deki be­ . yin ^^m asını yapan Dr. Bartels, sevdiklerinin resmini görünce ka­ tılmacıların beyinlerinin belirginleşen dört bölümünden birinin ay­ nı zamanda midelerimizde kelebeklerin uçuşmasından sorumlu ol­ duğuna diükati çekiyor.) Aşık olduğunuz ^unan beyninizin saldığı öbür kimyasal norepinefrin veya noraoradrenalm'ilir. Genelde acil durumlarla ilişkilendirilen bu sinir ileticisi, tansiyonunuzun ^yükselmesinin, kalbinizin atış­ larının hızl^unasmm, avuçl^tmzın terlemesinin veya sevgili. üzerin­ de ^odaklatmanızın sorumlusudur. Aym atmanda duyduğunuz öforinin de kısmen sorumlusu olmakla beraber, norepinefrin, aym za­ manda şiddetli endişe ve öfke sunanlarında da salgılanır ve işte bu nedenle bugün piyasada olan bazı antidepresanların ve korkuyla ku­ runtulara karşı önerilen ilaçların bileşiminde yer alır. Âşyük olduğunuz

serotonin adındaki başka bir kimyasalın

düzeyleri çok kez saplantdardan ve zorlayıcı davranışlardan musta­ rip olanlardaki kadar düşebilir. Bunun şaşılacak ^rah, düşük serotonin düzeylerinin depresyonla yakıncın ilişkili olmasıdır; (Prozac gibi) rağbet gören depresaıar bu kim y^alın aktarımını artırır. Fa­ kat a ra ş t^ a c ıla n Aşık olan bir kimseyle saplantılı bir patolojiye sanip olanın arasında gerçek benzerlikler olduğunu belirtmekte gecik­ mediler. Bir ararkadaşınızın yeni sevgilisinin erdemlerini sürekli şe­ kilde göklere ç ı ^ ^ a s ı n a kulak verirseniz, bunun ne kadan doğru 68

E rk ek Neden Hatırlam az, Kadın N eden Unutmaz olduğunu görürseniz. Bize bu lazer edodaklanmasını ve basbnlamayan ilgi düzeyini veren bu beyin kimyasalının düşük düzeyleridir. Aşkın doruklarında yol almadığınız zamanlar ise güvensiz oluşunuzdan, sevgilinin sizi te^ a r karamayacağından, size göre biri olmadığından ve küçük kızlar gibi sevdalanmakla kendinizi gülünç duruma düşürdüğünüzden korktuğunuz zamanlar da sorumlu olan düşük serotonin düzeyleri olabilir. Demek oluyor ki romantik aşkın ilk evreleri, yasadışı uyuştu­ rucu kullanımımn birçok duygulanıl kopyalayan kimyasal bir kok­ teylin sonucudur. Bu sevda süregeldikçe beyin kumanda ve kontrol merkezi ol^ak çalışmaya devam eder. Deli G ib i A tık Aşık olmak her ne ^kadar hoş bir duyguysa da hiç ^tuşmasız nor­ mal olmayan bir d ^ ^ d u r . Bir iliş^bakt ilk aylamda veya yıllım da h o ^ ro n i^ ^ ra n bizi s^uklediğı k a s to virajlı ve ^yürek hoplancı yol­ culuk

^ k i ^m^muuza yerini b^ırakır. Bu ilcisi ^asukla notroal

behaliniede^eden f^kiı ^şekilde dadanmama doğal karşılamaksınız. Emeğin, işık olduğumuz ^zamanlar beynimiz bu etkiyle yeni g ^ ^ a m e ^ tro sebep olur. Sosyal bir d1D1mda bir kimseyi değerlendirdiğiniz ^ m a n devreye giren ve o kimse ^ ^ tro d a örneğin (“Yoorgun görünüyor'’) veya (“Kulakları t ^ a l a yıcı bir gülüşü var'’) dedirten nonnal zihinsel yetenekleriniz yeni sevgilinize bbaktığıtuzda büyük ölçüde suskunluğa gömülür. Bu si­ nirsel devreler devre dışı kalmıştır. Aşkın verdiği körlük belli ki insanları birbirine yapıştınr. İlk haftalarda karşı ^tarafın sivilcelerini ve kötü huylarını görecek olsay­ dık, bu ilişki bir ay bile sütmezdi. Beyinlerimizin bize oynadığı oyun 69

D r. Marianne J. ^Legato şöyledir ki bazen geçmişi belleğinizde canlandırdığınızda ^ıngi ak­ la uyup bu insana körkütük işık olduğunuza bile şaşarsınız. Gerçek şu ki o sırada aklınızı çalıştırmıyordunuz. en azından beyninizin eleştirel yargı yürüten bölümü kış uykusuna yatmıştı.

Farklıdan Çok ^^rer Şarkılarda da söylendiği gibi aşk bizi bir arada tutar. İtalya’da Piza Üniversitesi'nde psikiyatri profesörü olan Donatella Marazziti, işık olan erkeklerle kad^tahdan oluşan küçük bir grubun testos­ teron düzeylerini incelediğinde aynen bunu keşfetti. Kendimize bir p ^ n ie r aradığımız vakit, cinsel iştahımız fizik­ sel çekim tarafından sınırlamaktadır; çekim alanı ise geniştir. Ama âşık olduğunuz vakit cinsel odağımz tünel görüntüsüne dönüşür, ya­ ni söz gelimi yanlan görmez olur; sadece ilerisini görürsünüz. Yani böyle bir d ^ ^ d a gözleriniz sadece bir kişiyi görür ve bir başkası­ nın size dokum asına asla izin vermezsiniz. Playböy olarak ün yap­ mış bir erkek arkadaşım, ancak başka çekici kadınlara ilgisiz kaldı­ ğı takdirde, bir duygunun “gerçek” olduğunu anladığını söylemişti. Sizin için yalnız o bir tek kişi söz konusu olduğu vakit de (normal olarak sağlıklı bir cinsel iştah sahibi olsanız bile) duyduğunuz ihti­ rasın yoğunluğuna ve bu ihtirası cinsel yolla ifade etmeyi ne kadar' istediğinize şaşarsınız. Aşk size kendinizi birçok bakımdan 18 ya­ şındaymış gibi hissettirir. Dr. Marazziti şehvet duygumuzun niçin o kadar güçlü olduğu­ nu' ve aşkın ilk evrelerinde niçin sevginin hedefinin üzerinde odak­ landığım izah edebilir. Testosteron her iki cinste de cinsel iştahı kö­ rükleyen başlıca hormondur ve her iki cins de cinsel açıdan faal ol70

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az duklan ^zamanl^arda testosteron düzeylerinde bir yükseliş sergilerler. Fakat Dr. M ^azziti’nin çalışmasında erkeklerde testosteron nor­ malden daha düşük düzeyde, kadınlarda ise normniden daha yük­ sekti. Başka bir deyişle, erkeklerle kadınlar (en azından hormon açı­ sından) ortada buluşuyorlardı. A şık O lm a k E ^ ^ ^ e K a d ın la n B irbirine l ^ ^ l i r Dr. Marazziti, hormon düzeylerindeki bu benzerliğin' farkları silerek zayıf ilişkileri ilk evrelerinde sağlamlaştırdığını düşünüyor. Yüksek testosteron düzeyleri olan kadınlar daha saldırgan ve iddi­ acıdırlar ve normalden daha kuvvetli bir seks güdüleri vardır. Dü­ şük testosteron ’lu erkekler ise daha az saldırgan ve ^ıka az şehvet düşkünüdürler; bunlar hemen önlerindeki eş üzerinde yoğunlaşa­ caklardır. Hormon düzeylerindekideğişiklikler iki cinsin aksi halde aralarında var olacak mesafeyi daraltmalarına imkân verecek ve ba­ şarıyla bir araya gelmeleri olasılığını artıracaktır. 17.

y ^ ^ ş ^ ^ i z matemmkçi si Blaise P ^ a h “Kalbin,

aklın bilmediği nedenleri varardır," demişti. Bir bilim ad^amının, ilk yanlış^azın “aklı” “beyin”den a y l a y a çalışmak olduğunu söylemişti; öne sürdüğü sava göre bütün davranışlarımız beyinlerimizdeki mole­ küller ^tarafından yönetiliyordu. Bana kalırsa, bu görüşünü kalbi de kapsamak üzere genişletmeliyiz. Görünürde anlaşılmaz biçimde âşık olmamız (ve aşkımıza seçtiğimiz hedef) sadece nöroniarım^^kı ve nöron ileticilerimizdeki bir karışıklığın sonucu mudur? Mümkün. dana böyle olması bu duygunun daha az nefis olmasına sebep olmaz.

71

Dr. M arianne J. Legato Sizi şimdi yatağa sokabildiğimize göre. bundan sonra olacaklan görelim.

Iş ığ ı A ç ı k B ı r a k a b i li r m iy iz ? Y a t a k O d a s ı n d a İk i C i n s İ r a s ı n d a k i F a r k l a r Etlatun’un Symposion’unda (Şölen)-Aristofanes’e göre ilk in­ sanlar hem erkek hem da dişiydiler. Çok da güzel, kendilerinden hoş­ nut ve ^daha önemlisi, kendi kendilerine yeterliydiler (kur yapmak ve bir eşi tutmak zorunda olmasak biz de öyle olurduk ya!). Öyküye gö­ re, bu ilk insanlar kendi kusursuzluklarına o kadar hakandılar ki, barılara saldırıp onlan fethetmeyi planladılar. Tannların kralı Zeus sonunda bu küstahlıklarını c e z a la n d ^ a k için her birini iki cinse ayırmaya, erkek ve dişi yapmaya k ^ a r verdi. Birbirinden yeni aynlan insanlar kaybolan yarılarını öylesine özlediler kiçalışamaz ve görevlerini yapamaz hale geldiler, sonun­ da da bu özleme-dayanamay^ak öldüler. Ne yaptığını görünce Zeus pişman oldu ve iki cinsi geçici de olsa tekrar birleştirmek için bir yöntem bulmak üzere hekimlerin tannsı Apollon’a danıştı. Apollon cinsel ilişki gibi dâhiyane bir yöntem keşfetti. (Tutkulu bir birleşme sırasında insanların harasında sınırların erimesinin, bilimsel olmasa dahi, belli ki mitolojik bir temeli vardır.) Böylesi şairane de olsa, seks uyumlu âşıklara mistik de gözük­ se, gerçek -yataktaki iki insan arasında olanlar- çok fiarku olabilir. Birçok insan çoktandır kayıp yanınızı bulacak yerde, seksi tatmin­ siz,rahatsızlık verici, hatta arzu edilmez bulurlar. Popüler dergilerle televizyona inanacak olsak. yatak çarşafları cayır cayır yanar olma­ lı, ama istatistikler (ve da hastalarım) çok farklı konuşuyorlar. 72

E rkek Neden H atırl^naz, Kadın Neden Unutmaz İstatistikler cinsel fonksiyon bozukluğunun (cinsel isteksizlik, tatahrik olma ve/veya orgazm güçlüğü ve acı veren ilişki) kadınların yüzde 43’de, erkeklerin ise yüzde 31 ’inde var olduğunu gösteriyor. Cinsel fonksiyon bozukluklarına karşı önerilen ilaçların ve tedavi­ lerin ne kadar çoğaldığına herhalde siz de dikkat etmişsinizdir. Doktorlar seksi binlerce sinirin, kan damarının ve kimyasalla­ rın koordineli faaliyetini gerektiren kendine has ve iyi düzenlenmiş bir olaylar dizisine indirgemektedirler. Bu görüş bazen daha da basitleştirilmektedir: “Cinsel iştahsızlık mı? Alın size Viagra ya da tes­ tosteron yakısı için reçete.” Meslektaşlarımı bir şekilde savunmam gerekir: birçok hastalar can sıkıntısı, ağn veya endişe için anmda et­ ki eden bir deva istemekte, neyin yolunda gitmediğini bulmak ve ça­ resini aramak gibi güç bir işlem yerine bir hap yutmayı yeğlemekte­ dirler. Yatak odasındaki sönük performansların sorumluluğunu ku­ surlu hormon düzeylerine yüklemek, suçu, zaman, özveri veya uzun konuşmalar gerektiren daha çetrefil sorunlarda damaktan çok daha kolaydır. Ama hormonlann da tek sorumlu olmadıkları ortadadır. Söyle­ nenler doğruysa, beyin (özellikle kadınlar için) en büyük duyarlı böl­ gedir. Tatmin edici bir seks hayatını garantilemek için, bu organın nasıl çalıştığına dair çok daha fazla a ra ş t^ a d a bulunmaya ihtiyacı­ mız olacak. Seksin otopsisini yapmak o kadar iştah açıcı olmayabi­ lir, ama hastalar bana yatak odasında nelerin yolunda gitmediğini söyledikleri ve bunlara karşı ne yapmak gerektiğini sordukları vakit, her şeyin nasıl çalıştığına dair daha fazla bilgi edinmek isterim. ' Kendi yaşantınızda da herhalde fark ettiğiniz gibi, bu alanda erkeklerle kadınlar arasında çok büyük farklar vardır. Erkeklerle ka­ 73

Dr. M arianne J. Legato dınlar harasındaki cinsel farklılıklar, beyinlerimizdeki farkların sonu­ cu mudur? Bunu bilmediğimiz için size yanıt veremem. Ama erkek­ lerle kadınların seksi yaşayı ş biçi mindeki farklar hakında bildikle­ rimiz, ilişkilerimizi yoluna koymamıza, bu arada huzurumuzla ra­ hatımızı artırmamıza yardımcı olabilir. Çünkü onu bastırmaya, gör­ mezlikten gelmeye, peşinden koşmaya, ondan kaçmaya, ondan korkmaya, ondan zevk almaya da çalışsanız -ondan gizlilik içinde zevk alsanız ya da romantik aşkla süsleseniz- bile, seks, hayatları­ mızda zoranlu, hartn birinci derecede temel bir yer tutar. Bizi N e T ahrik Araştırmacılar faaliyet halindeki beyne burmanın yeni yön­ temlerini kullanmaya yakın tarihte başlamışlardır. Bunlardan birin­ den, beynin çeşitli bölümlerinde kan akışındaki artışları ölçen PET tarama yönteminden seks esnasında neler olduğunu görmekte y^arlanıyorlar. Yayımlanmış. pek az inceleme var. Hepsi de çok sınırlı sayıda hastayı içerir ve bunların hepsi erkeklerle ilgilidir. Hollanda'da yapılan bir a ş tırm a , laböratuvarda kadın partner­ leri tarafından doyuma ulaştırılan sekiz erkeğin tahrik ve boşalma sırasındaki beyin faaliyetini ölçmüştü. Bu kitapta tartışacağımız ko­ nuşmak ve dinlemek gibi başka bazı faaliyetlerde olduğu gibi, er­ kekler seks sırasında da beyinlerinin her iki yanı yerine yalnız bir yanını kullanır görünüyorlar. Hepsi sağ elin i kullanan bu şahıslarda seks sırasında beynin ışık saçan üst bölümleri hep sağ yandaydı. Er­ kek beyninin seks sırasın^daki bu garipliği, beyinlerinin sağ yanını etkileyen bir inme y^am ış erkeklerde cinsel fonksiyon bozukluğu­ nun, beyinlerinin sol yanı z ^ a r görmüş erkeklerdekinden niçin da­ ha fazla olduğunu izah eder görünüyor. 74

E rkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz Bu araştınnacılann vardıkları en heyecan verici sonuçlardan biri, bu bölümün başlangıcında bulunan,(ve her kadının hayatında en az bir kere duyduğu) şu soruya yanıt getirebilir: Işığı açık bıra­ kabilir miyiz? Erkekler seyretmeyi severler. Görsel uyan erkeklerin tahrik oluşunda çok önemli bir rol oynar ve bu, aynı etkenin kadın­ lar üzerindeki etkisinden çok

anlamlıdır.

Bunu destekleyen pek çok a r a ş t ^ a vardır, ama kanımca ka­ nıt aramak için dünya çapındaki 57 milyon dolarlık pornografi en­ düstrisine bir göz atmak kifidir. Pornografi önemli ölçüde erkekle­ re has bir zevktir, ama şimdi kalınların, dikkati çekmeden ve utanç duymadan pornografi satın alabilecekleri yerler de vardır. Kadınla­ rın bunu yapmayışlan zaten toplum içinde küçük düşmek korkusun­ dan ileri gelmiştir. Günümüzde kadınlar her zamankinden fazla por­ nografi satın almakta ve bunun zevkini yaşamaktadır, ama bu piya­ sanın aslan payının alıcıları yine de erkeklerdir. ^^m ızdaki fark organik kökenli olsa gerek. Hollanda'daki araştınnaya kaulanlanh gözleri kapalı olmuş olsa da, korteks'in görsel imajları işleyen ve bütünleştiren kısmı faal durumdaydı. Kor­ teks'in bellek bağlantılı imajlarla ilgili kısmı ba faaliyete geçirilmiş­ ti. Erkekler ^hrik olmak için belleklerindeki göıintüleri, özellikle de eskiden onları uyannış olanları kullanmış olabilirler. Gözleri k a - ' palı olduğu halde, görsel imajlar tarafından uyarılmışlardı. Gerçek şu ki uyarıldığımız uzaman beynimizin farklı bölümleri “uyarı lır". Erkeklerle kadınların erotik filmler seyrettikleri vakit be­ yinlerinin çeşitli bölümlerine bakan ilginç bir çalışma, faaliyet mo­ dellerinin iki cins için fardlı olduğunu gösterdi. Özellikle erkekler­ de, cinsel uyarıda önemli bir rol oynayan hipotalamus'da faaliyet artışı gözlenmektedir. Hipotalamus’da cinsiyete ilişkin yapısal fark75

Dr. M arianne J. ^ g a t o lar olduğunu yıllardın beri zaten biliyorduk, ama bu araştırmacılar, guddenin erkeklerle kadınlarda pomo^grafiı karşısında farklı davran., dıklarını görmüşlerdir. Yapısal fark, erkeklerin görsel uyarıya duy. duklan daha-büyük ilgiyi izah edebilir. Birçok kadınların, ^partnerlerinin pomografifıyi kull^m al^m ^aş rahatsız olduklarını biliyorum. H astalım dan bununla ilgili çok şey duyuyo^tm Onlara (ve size) bunu klşiselleştpartnemelerini öneriyoruD\. Bu işin sizinle ya da onun size karşı hisse^kleriyle bir ilgisi yok, ^ a ş . tpartnalar da şüphelenin doğrular görünüyor. Şunu bilin ki sizi erotik şeyler ya^oken görmek değme pomografifıyi atm ayacaktır. Erkeklerle kadınların arasında cinsel uyarıyla ilgili başka bir ilginç fark daha vardır. Otuz yıl süren taştırm aları eşcinsel erkek, lerin erkek resimleri karşısında, kadınlarla ilgilenen erkeklerin de kadın resimleri karşısında heyecanlandıklarını ortaya koymuştur. Kadınlar biraz daha k^maşıklar. Evanston, Illinois’ddaki Northweg. tem Üniversitesi psikoloji kürsüsü profesörü Dr. J. Michael Bailey. normal ya da eşcinsel kadınların çift cinsiyetli bir uyan modelle^ olduğunu ve gerek erkek gerekse kadnı erotiğinden hoşlandıklarım, göstermiştir. Bu araştırma, buldukları farklann gerçekten bir ölçütn meselesi olması olasılığını göz ardı etmek içiri ilginç bir kontı"Qı grubunu kullanmıştır (erkeklerin tahrik olması, kadınlannkind^ daha kolay ve daha görsel ol^ak saptanır). Ameliyat geçirmiş trtranaseksüelleri, hayata erkek olarak başlamış, fakat vajina oluşturulma­ sı için ameliyat masasına yatmış kişileri test etmişlerdir. Bunların psikolojik ve jenital uyarıhşları erkeklerinkine uymaktaydı. Ka^ı cinse ilgi duyan heteroseksüellerden oldukları takdirde, şehvet uyandıran kadın resimleri, aksi halde erkek filmleri onları daha faş. la uyumaktaydı. 76

E rkek N eden H a b rl^ n sz , Kadın Neden U nutm az

E ^ ^ k a . . . Bir D a k ik a ^Bekleyin Kadınlarla erkeklerin arasında cinsel açıdan nelerin farklı ol­ duğunu sormaya başladığımızdan beri görülen devrim niteliğindeki en anlamlı değişikliklerden biri olagelenlerin ardışıklığını anlamamızdır. Uamanlar cinsel deneyimi her biri ötekine akan belirli saf­ halara bölmüşler, cinsel fonksiyon bozukluğunu da dizin içinde bir veya çok adımlı bir sorun olarak ele almışlardır. Bu iş basite indirgenirse kadınlar bahsinde tamamen yanlış ol­ duğu görülür. Seks araştırmacıları Masters ile Johnson altmışlı yıl­ larda bir cinsel dürtü tarafından tetiklenen bir fizyolojik tahrikle (er­ keklerde sertleşme, kadınlarda da artan jenital kan akımı ve kaslar­ da gerilim) başlayan bir olaylar dizisini tarif etmişlerdi. Tahrik aşa­ ması, a^m , sonra da acilleşen bir cinsel gerilim tarafından izlenir ve orgazmla sonuçlanır. Bu iş -erkeklerde- aşağı yukarı bu şekilde işler. Emeğin, erkek­ ler, hemen daima (ama değişmez olarak değil) bir sertleşme duru-. munda kişisel tahrik duyguları yaşadıklarını bildirdiler. Fakat yeni araştırmalar, klitoris’in şişmesi ve vajen’in ıslanması gibi görünürde fiziksel açıdan tahrik olmuş gözükseler dahi, kadınların, kendilerini cinsel açıdan t^ r ik olmuş hissetmemelerinin mümkün olduğunu gös­ termiştir; erkeklerde mümkün olmayan bir kopukluk. Daha önemli­ si, sekse ilgi duysalar ve tahrik olsalar dahi kadınlarda vajen’in pek az ıslandığı ya da hiç ıslanmadığı görülebilir. Tıp ve felsefe doktoru Helen Singer Kaplan arzuyu -şehvete veya cinsel deneyime duyu­ lan açlığı- tahrikin, arkasından da orgazmın kaçınılmaz öncüsü ya­ pmak Masters ve Johnson modeline ufak bir değişiklik getirmiştir. Ama bu sıra çoğu erkekler için geçerli olsa .bile kadınlar için doğru olmayabilir. 77

Dr. M arianne J. Legato Daha da yenilikçi araştırmalar, yüz yılı aşkın bir süre önce bir kadın doktor tarafından önerilmiş bir teoriyi doğrular niteliktedir. Elizarıth Blackwell 1849'da tıp diploması alarak Birleşik Ameri­ ka’nın ilk kadın doktoru olmuştu. Dr. Blackwell'in doktorluk yaptı­ ğı elli yıllık sürede cinselliğe karşı Viktoryen denebilecek bir tutum hakimdi. Her iki cins için de evlilikten önce cinsel eğitim diye bir şey yoktu ve kadınların cinsiyetsiz olduklarına inanılırdı. O zama­ nın çok satan bir evlilik rehberi de erkeğin düzenli olarak “evlilik ayrıcalıklarım" kullanmasını (yani tecavüzü) öğütleyerek bu inanı­ şı destekliyordu. Dr. Blackwell bu gerçekdışı görüşlerin yandaş larının, “insan­ larda seksin anlamını tamamen yanlış kavradıklanna” inanıyordu. Kocalara, kanlannın da cinsel duygular ve ihtiras yaşayabilecekle­ rini, ancak bir kadının t^rdk olmasının “zihinsel bir öğeye” tatlı bir öpüc üğe ve okşayışa bağlı olduğunu hatırlatmıştı. Bu “zihinsel öğe” “insanlarda cinsel ihtirasın en yüksek ve güçlü” şekli olup insanlar­ daki aşkı hayvanlardaki seksten ayırt etmektedir. Gerçek şu ki kadınlar, aşksız seksten Dr. Backwell’in tahmin ettiğinden çok daha fazla zevk alabilmektedir, ama doktorun yaz­ dıklarında az çok gerçek payı olduğu tartışılmaz. Bundan bir yüz yıl sonra Kraliyet Doktorlar Heyeti üyelerinden Rosemary Basson, ka­ dınlarda seks yapmak yolundaki biyolojik dürtünün çocuklarını beslemek ve korumak dürtüsü kadar kuvvetli olmaktan kesinlikle uzak olduğunu ve kadınların düpedüz şehvet kadar başka bir insan­ la yakın bağ kurma arzusundan bir erkekle yatağa girdiklerini ileri sürdü. Dr. Basson aynca kadınlar için cinsel ilişkinin cinsel tahrik­ le değil, artan bir duygusal yakınlık arzusuyla başladığını iddia etti. Kadınlan seks yapmaya k ^ r verdiren bu arzuydu. 78

Erkek N eden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz Kadınlarda seksle ilgili akıl-vücut bağlantısı karmaşık olduğu kadar büyüleyicidir. Seks araştırmacısı Dr. Sandra R. Leiblum cin­ sel uyarının (jenital bölgeyle göğüslere kan hücumu ve duyarlık gi­ bi) fiziksel yönlerinin arzusuz ya da cinsel hoşnutluk, tatminlik ve­ ya zevk deneyimi olmadan saatlerce, hatta günlerce devam ettiği ka­ dınlan tarif ediyor. Bir kadın bazen uyarının bu fiziksel işaretlerini halletmek için katmerli orgazmlar gereksinebilir. Fazla duyarlı ka­ dınlar, normal olarak cinsel olarak görülmeyen dürtüler etkisiyle fi­ ziksel olarak tahrik olabilir. Cinsel istek veya zevk yokluğunda is­ temeyerek bu tür fiziksel ta^ ik deneyimleri yaşayan kadınlar bun­ ları edişe verici olarak algılamaktadırlar. Bu araştırmanın etkilerini heyecan verici buluyorum. Uyarıl­ mak kadınlar için her şey olmadığına göre, kadınlar için bir Viagra benzeri keşfetmek için vakit ve enerji yatırımı yaparken ihtiyatlı ol­ mak gerek. Bu araştırma, bunun gibi eczacılık ürünü ilaçların uya­ rının biyolojik belirtileri yüzünden güçlük çeken kadınlar için niçin yararlı olacağını, başka sorunları olan kadınlan ise niçin etkileme­ diğini gösteriyor. Açık olan şu ki salt şehvet erkekler için kadınlar için olduğundar daha önemli. Kadınlarla erkeklerin seksi ne kadar düşündükleri­ ni. neleri düşündüklerini, düşündükleri şeyleri (ve insanları), ne ka­ dar sık kendilerini tatmin ettiklerini, ne kadar sık seks yapmak iste­ diklerini, ne kadar bir zaman sekssiz yaşamayı göze alabildiklerini, seks uğruna nelerden vazgeçmeyi göze aldıklarını, seksi ne kadar sık başlattikl^ını konu eden çok sayıda çalışmalar, erkeklerin kadınlar­ dan daha güçlü bir seks dürtüsü olduğunu göz önüne seriyor. Kadınların p^ınerlerine duydukları hisler, bu partnerlerine kar­ şı cinsel istek duyup duymadıklarının üzerinde güçlü bir etki sahibi­ 79

Dr. M arianne J. Legato dir. Görebildiğim kadarıyla öfke- bir kadında duygusal uyarıyı gide­ ren en güçlü etkendir, hem de tındın fizyolojik açıdan' uyarılmış ol­ sa bile. Kadın hastalarımın ne kadarının bana, öfkelendikleri bir işıkla asla yatamadikl^mı söylediklerini unuttum. 30 yıllık meslek hayatımda aynı sözleri bir tek erkekten bile duymadım. Belki de er­ kekler anlaşmazlıkları kadınlar kadar uzun zaman ve o kadar ayrın­ tılı olarak hatırlamadıkları için. Ö n S ev işm e, ULütfen Kadınların karşı cinsle yakınlıktan duydukları güçlü zevk, ka­ dın hastalarımla dostlarımın bana tarif ettikleri en tabnin edici de­ neyimlerin cinsel temastan saatler önce, hoş bir yemek sırasında, dans pistinde veya flörtlerinin gelişinden önce kapıya getirilen bir çiçek buketiyle başlamasına açıklık getirebilir. Aynı etken kadınların -ön sevişmeye verdikleri önemi de izah eder. Gerçekten zahmete değer, beyler! Erkeklerin gö^se duyusu kadınlarınklnden. daha fazla gelişmiş olabilir, ama bütün öbür duyu­ lar, özellikle koku alma, tatma ve dokunma kadınlarda çok daha keskindir. Ve burada rol oynayan yemekle dans etmeye ek olarak bedensel uyarıdır da. Birçok kadınlarda hoş jenital duygular arzuya öncelik edebilir, hatta ^arzuyu tetikleyebilir, bunun tersini değil. Birçok kadınlar ar­ zuyu yakm ak için partnerlerinin uyarıcı manevralarına gereksinir­ ler. Ancak sevgililerinin dokunuşlarının tetiklediği ^ ta n bir yakınlık duygusunu duyduktan sonra arzu duyar ve partnerlerine karşılık ver­ meye başlarlar. Kadınların niçin erkeklere kıyasla daha fazla ön se­ vişme gereksindikleri gibi o çok eski soruyu böylece hortnonal açı­ dan yanıtlamak durumundayız. 80

Erkek Neden H atırlam az, Kadın Neden Unutmaz

KKadınlarda T a h rik v e ^Arzu EEşzamanlı O la r a k G e lişe b ilir v e B irbirini Ta^kviye Edebilir Bu araştırma bu kitabın en tartışmalı öğüdüne yol açabilir, ama ben, özellikle de erkeklerle kadınların uyan dizinini yaşayışlanndaki farklılık hakkında bildiklerimizin ışığında buna inanıyorum. Söz konusu öğüt şu: Eğer seks hakkında kendinizi hevessiz hissediyorsanız, bırakın sizi baştan çıkarsınlar. (Söylemesi gereksiz, bu, duyarlı ve uyumlu bir. partner ister, deney başarısız olursa sual­ siz, sorgusuz duracak biri.) Baştan çıkarmak insanı kendi kendisin­ den uzaklaştırmak demektir. Fiziksel dokunuş -ne yazık ki başkasınınki olmak zorunda!- oksitosin ardında çok güçlü ve sarhoş edici bir hormonun salgılanmasını tetikler. Oluşturduğu duygular nedeniy­ le buna aşk hormonu da denilir. Dişi farelerin çömelip kabaetlerini havaya dikmelerine, böylece ilgilenen erkekleri kabul edeceklerinin sinyalini vermelerine yol açan bu hormondur. Görünüşe göre oksitosin her iki cinste de cinsel arzuyu canlan­ dırmaktadır. Oksitosin gerek erkekler gerekse kadınlarda cinsel ar­ zuyla güçlü bir bağı olan testosteron'un üretimini de uyarmaktadır. Kadınların fizyolojik açıdan bu kadar kol ay uyarılmalarına katkıda bulunan etkenlerden biridir. Tahrik esnasında olduğu kadar orgazm­ dan sonra da bu hormonun düzeyleri yükselir. Sperm sayılarını bile artırır! Oksitosin’un etkilerinin östrojen tarafından kuvvetlendiril­ mesi, kadınlını dokunuşlara erkeklerden daha duyarlı olm al^^ın bir sebebi olabilir. Seksin kendisi oksitosin üretimini artırır ve büyük bir olasılıkla orgazmdan sorıra oluşan huzur ışıltısını yaratır. Oksitosin’in büyüleyici bir etkisi de be//eği zayıflatması'dır. Sevişmek işte bu nedenle bir tartışmanın etkisini silebilir. 81

F:6

D r. Marianne J. Legato

Y alnlZ E ^ ^

ot

için:

Eski bir fıkra vardır: Tanrı cennetteki yeni çifte son armağanlarını dağıtıyendu. Şunu bildirdi: "Elimde yalnız iki şey kaldı. Kim ayakta işeyebilmeyi ister?" Adem fırlayıp o armağanı kapar. Tanrı bundan sonra H^^a'ya dönerek, "Sana da kaimdi orgazm kalıyor," der. Bir orgazmla boşalmadan sonra erkeklerin tahrik olmadıkları, olama­ yacakları bir zaman dilimi vardır. Buna karşın kad ınların boşa dönmeden ve bütün sır^ra yeniden boşlamadan katmedi orgazmlar yaşamaya eşsiz bir ^yetenekleri vardır;

cinsel uyarının doruğunda kalıp arka arkaya de­

falarla ^doyuma ulaşabilirler. Harika, ^deöil mi? Öyle. Bu da bizi kadın deneyiminin tamamıyla araştırılmamış veya izah edilmemiş başka bir özelliğine götürür. Bir kadı­ nın par'lneri bu orgazmlar zincirini uzatırsa, kadın, deneyimden tatmin ol­ mamakla kalmaz tatsız da bulur. Bu biraz da çikolatalı pastadan istediği­ nizden fazlasını

benzer; ilk lokma harik^rdı, ikincisi de aşağı yu­

karı eyie, dördüncüde veya beşincide artık yapmayı istediğiniz şey olmak­ tan çıkar. Belki boandan alı^nacak dere şudur: usta bir âşık olmak pa^tednizi nasıl memnun edac^inizi ve onu ne zaman rahat bırakacağınızı bilmektir.

T atm in G a ra n tili Keşke! Kısa bir zaman önce (herhalde ddaha fazla kadın seksten söz etmeye başladıkları, daha fazla erkek de onları dinlediği için) araştırmacılar, çorbaya yeni bir zorunlu katkıda bulundular. Bir cin­ sel alışverişte tatmin kadınlar için bütün sürecin önemli bir öğesidir. Söz konusu araştırma kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluğunu ta­ 82

E rkek N eden Hatırlam az, Karlın Neden Unutmaz rif etmek için yeni bir kriter öne süruyor: “kişisel üzüntü" olarak adını koyabileceğimiz bu kriter, en azından insanlarda tahrikten do­ yuma kadar her şey görünürde yolunda gitse de seksin tatmin edici olmayabileceğini onaylıyor. Erkekler gibi kadınlar da cinsel açıdan hoşnut olmadan da or­ gazmı yaşayabilirler. Aynca, cinsel açıdan tatmin olmak için mutla­ ka orgazm olmayı gereksinmeyen kadınlar da vardır. Rahat, güve­ nin tazelenmesi, şefkat ve korunulduğunu hissetmek bu kadınlar için orgazm kadar hatta daha bile önemlidir. Cinsel ilişki bir anlam­ da “iki birey arasında bir şey değiş tokuş etmek”tir ve bu benim için söz konusu faaliyetin özü olup bu yeni araştırma tarafından da des­ teklenmektedir. •B u

Olam az, H^ayahm ..."

C insel l ^ ^ i n i z ^ ^ ^ i ğ i Z a m a n N e Olmuyor Mila 40 yaşıni geçmiş hastalarımdan biri. Ona cinsel açıdan faal olup olmadığını sorduğum zaman önüne bakıp, “Pek sayıl­ maz,” diyor. Mila birçok yaşıtlarından o kadar da farklı değil. Uzun zaman­ dır süregelen ilişkiler yaşayan birçok hastalarımdan kocalarıyla en­ der seviştiklerini ya da hiç sevişmediklerini duyuyorum. Hastalarım bazen bana kocalarının arkadaşlığının onları tatmin ettiğini ya da cinsel ilişkide bulunmamak k^arının onları, ilişkilerinin önemli bir öğesi seks olduğu zamanlardakinden daha mutlu ettiğini söylüyor­ lar. Aynı şey her iki

için de geçerliyse bravo derim.

Ne çare ki birçok vakalarda ilişkide seksin yokluğu bir acı ve stres kaynağı oluyor. Çok zaman ilgisiz kalan taraf kadın oluyor, ama bu durumda kocasının tatmin olmak için başkalarına bakacağı 83

Dr. M arianne J. LLegato endişesine kapılıyor. Gerçek de bu zaten: bir ilişkide seks kalmayın­ ca, seks o ilişkinin dışında olageliyor. Mila’ya verdiğim öğüt aslında basit: Seks eğer bedeninizde gerçekleşmiyorsa, beyninizi kullanın! Seksi bir tür mistik havaya büründürüyoruz, şöyle ki bir cinsel çekim durumunda kendimizi za­ yıf ve beceriksiz hissediyor, bu çekim bizi terle edince de büsbütün aciz durumda kalıyoruz. Kadın hastalanın çok uzaman ben den cin-. selliklerini tekrar devreye sokacak bir hap istiyorlar, ben de sorun­ larının biyolojik kökenli olup olmadığını bir tek soruyla saptayabi­ liyorum: “Birlikte çıktığınız tatillerde seks durumunuz nasıl?” Yanıt eğer, çok zaman olduğu gibi, “iyi" ise, evdeki hayatlarında bir şey orada mutlu ve tatmin edici bir seks yaşamalarını engelliyordun Ya­ kışıklı bir delikanlıya bakarken kızarıp be^myor, kalbinizin atışla­ rı hızlanıyorsa, problem in cinsel dürtülerinizle ilgili olmadığı apa­ çık ortada. Bunda da şaşılacak bir tarak yok. Hayat ve beraberinde taşıdı­ ğı stresler bazen cinselliğe adamakıllı ters düşebilir. Adrenal bezi ta­ rafından üretilen önemli bir hormon olan kortizol ’a stres hormonu denilmektedir. Görevleri arasında bedenin tehditlere verdiği yanıtı yumuşatmak ve stresin etkilerini hafifletmek de vardır. Ama ne yazilc ki cinsel ilgiyle performansın üzerinde çökertici bir etkisi vardır. . Bu nedenle de p^nierlerden ikisinin de stresli olduğu evliliklerde cinselliğin zarar görmesinde şaşılacak bir taraf yoktur. Stresin para sıkıntısı, iş güvenliği, çocuklum sağlığı, vatanın güvenliği ve eşimiz­ le beraberliğimizi etkileyen sayısız farlcl ı baskıdan herhangi biri ol­ ması bir şey farlc ettirmez. Ama yine de umut vardır. Beyin eğer kadının cinsel bakımdan duyarlı en önemli bölgesiyse, cinsel dürtülerimizin üzerinde muaz84

E rkek N eden H abrlam az, Kadın Neden Unutmaz zam bir kontrol sahibiyiz demektir. Bunun kanıtına her yerde rastlıyabiliriz. Stanford Üniversitesi ’nde jinekoloji ve doğum profesörü olan Dr. Mary Lake Polan L-arginine adında basit bir amino asit içeren ArginMax adında bir besin bütünleyicisini araştırdı. Dr. Po­ lan ’ın saptadığına göre, bu maddeyi alan kadınların yüzde 62’si cin­ sel hayatlarında plasebe grubunun yüzde 42'sinden daha büyük bir haz duyduklarını bildirdiler. Dr. Polan’ın sonuçlarına yoğun bir ilgi duyuyorum hem de yalnız L-aıginine’nin kadın cinselliği üzerinde­ ki etkilerini merak ettiğimden değil. Sonuçlara bir daha göz atalım: Plaesebe grubundaki kadınlann yüzde 43’ü, etkisiz bir madde al­ dıkları halde, bir gelişme kaydetmişlerdi. Cinsel yaşamınızın geli­ şebileceğini yalnız düşünmek bile cinsel hazzı geliştirebilecekse, geliştirip geliştirmediğini kontrol etmek ise artırabilecekse, gevşe­ miş cinsel dürtülerimize enerji aşılamak için çok şey yapabileceğiz demektir. Bildiğimiz gibi, özellikle kadınlar için seks bir bağlanma süre­ cidir. Kendinize önce bazı sorular sorun: Cinsel dürtünüzün önüne dikilen engel nedir? Sorunun kaynağını ortadan kaldırmak için ne gibi yaratıcı çözümler sağlayabilirsiniz? Ailenin genç olduğu durum­ larda suçlu çoğu kez yorgunluk ve gizlilikten yoksundur. Gece bebek yattıktan sonra kendinizi çok yorgun hissediyorsanız, niçin hafta sonlarında bebeğin uyku zamanlarında birbirinize yaklaşmıyorsanız ya da enerji düzeyiniz alçak olduğu zamardar sonraya bırakmayı dü­ şündüğünüz ev işlerini tamamlamıyorsunuz? İnanın bana, ben dok­ torum: seks yıkanmış çamaşırları katlamaktan daha önemlidir. (Bu arada, çoğu bilim adamları -özellikle süt veren annelerde yiiksek düzeylerde bulunan- prolaktin adındaki bir hormonun cin­ 85

D r. Marianne J. ^ g a t o selliği engellediği konusunda fikir birliğine varmışlardır. Yeni do­ ğum yapmış anneler bu nedenle cinsel arzularında hamilelik dönem­ lerinin öncesine kıyasla bir azalma bildirmektedirler. Bebeğe süt vermek bir anlamda olağanüstü bir deneyimdir, ama bunun cinsel dürtüleriniz üzerinde kısa süreli bir etkisi olacağını sizinle eşinizin hesaba katmanızda yarar var.) Teklifsiz olun: Birçok kadınlar yatak odasındaki sorunlarının eşleriyle samimileşmedikleri zaman başgösterdiğini söylüyorlar. Ba­ zen samimiyeti, teklifsizliği yaratmak ve bunun ancak birkaç günde olagelen bir süreç olduğunu kabul etmek zorundasınız. Birlikte do­ laşmaya çıkın veya birbirinize sokulup bir film seyredin. Eşinize işin­ de nelerin olup bittiğini sorun ve o gün duydu ğunuz kaygıları anla­ tın. Daha fazla rahatlamanıza ne yardımcı olabilir? Bir kadeh şarap buna yardımcı olabilir mi? Bir ayağa ya da sırta masaj yapmak? Ne istediğinizi belirtin; herhalde sizin de saptam ış olacağınız gibi, bu eşinizin en güçlü bir şekilde motive olacağı bir senaryodur. Çeşni verin: Can sıkıntısıyla huzursuzluk da uzun süreli ilişki­ lerin o^ak düşmanlarıdır. ^m a bunlar da soruna biraz zihinsel enerji uygulamakla giderilebilir. GGeçmiş günlerde ikinizin de hoşlandığınız neler yapmıştınız? Bunların arasında te ^ a r denenmesine değecek bir şey yok muydu? Küçük bir yolculuğa, erotik bir video seyretmeye, eski günleri düşünmek deneyebileceğiniz başka şeyleri aklınıza geti­ riyor mu? Sevişmenizi yenileyecek, dolayısıyla da sizin için daha il­ ginç hale getirecek ne yapabileceğinizi keşfetmeye çalışın. Konuyu konuşun: Soruna doğrudan saldırmak bazen ona da­ ha pozitif bir yön verebilir. Bana gelen bir kadın bir keresinde uzun yılların hayat arkadaşıyla olan seks yaşamının çekiciliğini kaybetti­ 86

Erkek N eden H a t ı r l ^ s z Kadın Neden Unutm az ğinden yakınmıştı. İkisi de aynı şeyi hissediyorlardı. kadın eşi son zamanlarda onunla ilişkiye girmekten kaçtığı için endişeliydi. Ona seksle ilgili olarak nelerden hoşlandığım ve hoşlanmadığğını dobra dobra sordum. Sonra da ona eve dönüp aynı şeyi sevgilisine sorma­ sını önerdim. İradan kısa bir zaman geçtikten sonra kadın, eşinden aldığı yanıtın ikisini de şaşırttığını söyleyecekti. Görünüşe bakılırsa, erkek seksi yorucu bulmaktaydı. İkisi de seksin, erkeğin üstte bulunduğu klasik misyoner konumunu tercih ediyordu, ne çare ki erkek eski formunu kaybettiği için bu çabayı yıpratıcı bulmaktaydı. Sonunda erkeği daha az zorlayan pozisyonları denemeye karar verdiler. İl­ ginç olan da seksten, yüksek kolesterol düzeyinin'motive edemeye­ ceği derecede motive olan erkek de aerobik zindeliğini artırmak için bir egzersiz rejimine girmekte gecikmedi. H orm on terapisini deneyin: Menopozdan sonra cinsel dürtü­ lerinizin zayıfladığını keşfettiyseniz, hormon terapisi (HT) kıların­ da doktorunuzla konuşmayı düşünebilirsiniz. Yakın tarihte yapılan bazı araştırmaların sonuçları, HT’nin menopozu arkalarında bırak­ mış kadınların bir bölümünde bazı ^zararlı etkileri olabileceğini gös­ termiştir. Ama bütün kadınlar yüksek risk altında değillerdir; olma­ yan kadınlar için de (risk altında olup olmadığınızı doktorunuz size , söyleyecektir) bu dikkate alınması gereken bir seçenektir. Tıp literatüründe z^redilmese -ve yalanlanmasa da- HT’nin hastaların cinsel yaşamı üzerindeki pozitif etkisini hastalarımdan te ^ a r te ^ a r duymuşumdur. Birçok uzmanlar, “östrojenlerin erkek­ ler veya kadınlarda pek zayıf bir doğrudan etkisi olduğunu” söyle­ miştir, ama gerek hastalarım gerekse dostlarım arasındaki birçok kadınlardan ve insanlardaki cinsel faaliyeti kapsamlı şekilde araştt87

D r. Makiarıne J. ^Legato ran antropolog Helen Fisher'den aksini duydum. Menopoz döne­ minden beri ı n gören seksenlik bir hastam, geçenlerde aşığıyla erotik ilişkisinin birinci yıldönümünü kutladı. Büyük bir neşe için­ de, “ÖStrojen dünyanın harikalarından biri!" diye bildirdi. Bu da bana mantıklı görünüyor. Östrojen organlara, bu arada polvisle apış arası dokularına kan akımını artırmaktadır. Bu, bazı kadınların östrojen düzeylerinin hızla yükseldiği hamileliğin ilk üç ayında niçin daha fazla cinsel uyan yaşadıklarım izah etmektedir. HT’ye başladıktan sonra erotik dürtüler veya fantezilerden daha ko­ lay tahrik olduklarını birçok kadınlardan duydum. Görünüşe göre östrojen, doyuma ulaşmalarını k o lay la şt^ a k ta ve orgazm/arının yoğunluğunu arttırmaktadır. Yakın zaman önce Dr. Fisher bir konfe­ ransta bana, “Östrojen’in orgazmlann kalitesini yükselttiğini kadın­ lara niçin söylemediklerine aklım ermiyor!” dedi. İlaçlarınızı gözden geçirin: Bir reçeteyi her yazışımda erkek­ lerle kadınların sekse verdikleri önem arasındaki farka dikkat et­ mekteyim. Kalemim ^ n ia kâğıda değmeden erkek cinsel yan etki­ lerini sormuşlardır. Kadın hastalanmın hiçbirinin böyle bir şey yap­ tığını anımsamıyorum. Birçok erkek daha birkaç gün geçmeden ve­ rilen ilacın cinsel p o rfo ^ ^ sla rın ı etkilediğinden yakınırken, kadın­ lar cinsel dürtülerinin zayıflaması ve doyuma ulaşm alım da güçlük çekmeleriyle kendilerine yazılan ilaçlarla hiçbir uzaman bağlantı kur­ mamışlardı. Sıkça yazılan ilaçların bazılarının gerçekten de cinsel yan et­ kileri vardır. Aşağıdaki ilaçlardan bazılarını alıyor ve cinsel yaşamı­ nız üzerinde zararlı etkileri olduğunu düşünüyorsanız, doktorunuz­ dan ilacın dozunu düşürmesini veya farklı bir yan etki profili bulu­ nan benzer bir ilacı denemesini isteyin. 88

■E rkek N eden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz

Y ardım E d i n - ^ ^ ^ r f Kırklı yaşlananda Shesi adılla hoş bir kadın en eski hostalartmdon bi' ri tarofindon bana gönderilmişti. Jenital bölgesinde hassasiyet ve tahrişten şikayetçiydi. Yanma hissi yürümesini dahi güçleştirirken ^sevgili kocasıyla sevişme­ si ise tamamen olanaksızdı. doktoru ç o k la n almadan çıkacakları romantik bir tatil 'önermişti', ama ben, daha önce benzer ^runlann gö­ rülmediği mutlu evliliğini duyduktan sonra Sheri'nin ^sorununun kafasıyla bir ilgisi olmadığından şüphelendim. Gerç^fe Sheri'nin vulvar ^vestibelitis (ferç vestibölü) denilen bir hasta­ lığı vardı. Dış jenital yorganı sinirinin ilti^haplanmasıedan ileri gelen bu has­ talığın -mr, büsbbütün g^edl^eri doha do zordur. Hastalık yıllar sü­ rebilir ya do belli aralıktoda gelip gidebilir. Allahtan ki hostalık Sheri'de uzun sürelerle ^ruklamakto, d^rdeğuma de onunla kocası ^ ^ n tik bir tatilden yani Umdeler. Bu do şüphesiz önceki ıderta-unun ^yasinde değil. Pek çok icadının jenital bel^derinde durdukları ağrılar, isteri ya do öncelere ait (ve belki de bastırılmış) ol^umsuz bir cinsel tecrü^min olarak ^nemsen^^ne^edir. Oysasa bu bir şi^^phe daima araştırıl­ ması gerekir. Jenital ağrıların birçok fiziksel nedenleri olabilir ve bunlar hiç de ender görülmezler. örneğin, bir jinek^ologun hastalarının yüzde 15'inde Sheri'deki gibi ferç vestibülü olması olasıdır. Tek neden bu değildir. Men^sozu geride bırakmış ve harman ^rapisi görmeyen bazı kadınlarda, vajina cidarının incelmesi ve körelmesi görü­ lebilir, ki bu do vajinanın k^rganla^sasını engeller. Bu takdirde kuru yüzey erkek organının girmesi ve sürtünmesi sonucunda kolay zedelenebilir. Vajinizm- denilen başka bir rahatsızlık vajina deva rındaki kasların dıştaki üç­ te birinin istem dışı kasılmasına yal açar, ki bu do erkek cinsel organının gi­ rişini güçleştirir, hatta imkânsız kılabilir. 89

Dr. M arianne J. Legato Bu durumlar ^geçmişteki bazı cinsel suistimal ^veya incinme tecrübelerle ilintili olabilir, ama be kesinlik kazanmış degildir. Psikoterapi gerçek n^edenin

çıl^rasına yardrdımcı olabilir. Şurası muhakkak ki be olanda daha

^yoğun incelmelere ^ e k vardır, ama bu arada doktorunuzdan konu hak­ kında daha lada bilgisi olan bir uzmana yönetilmenizi beklemeyebilirsiniz. ^ ^ ^ i k t^clıyar- ()'O da sel ^^^eyebn 't'al" ^olup (^clmad^m

bir c^doku

ww' a w— — — — — — — — ——i— ı— —

flmkçalışın^.

'

i

Serotonin: Fluoxetjne (^l?rs»c) gibi şsrotonin türevleri cin­ sel arzuyu zayıflatır ve doyuma ulaşmayı güçleştirirler. Görünüşe göre, kadınlar erkeklerden daha fazla etkilenirler. Bu ilaçlar, beyin sapındaki bir bölgeyi etkileyebilir; bu bölge ise omuriliğin bel ve sakrum bölgesinde bulunan ve her iki cins için de orgaazm açısından önemli olan sinirlerle doğrudan ilintilidir. • Beta-blokerler: Ka^nlararda yüksek tansiyona karşı en yay­ gın şekilde kullanılan bu ilaçlar, cinsel arzuyla cinsel performansı zayıflatırlar. Ne gariptir ki kadınlardaki (erkeklerdeki değil) yüksek tansiyonu düşürmek için doktorların ilk tercihleridir. Ben bu etkiy­ le birçok beta-blokerlerin endişeyi azaltma özelliği ararında bağlan­ tı kurdum. Bana öyle geliyor ki doktorlar, kontrol dışı duygusal tep­ kilerin kadınlarda tansiyonun yükselmesine önemli ölçüde katkıda bulunduğuna inanıyorlar, beta-blokerlerin çok uzaman “olol"la son bulan adlan bulunuyor. Hipertansiyonunuzu tedavi etmek için ne gibi bir ilaç yazdığını doktorunuza sorun. Bulgulan denetim altına almak için beta-blokerler dışında pek çok seçenek vardır. • Sokak uyuşturucuları: Kokainin doppamin faaliyetini yük­ selten düşük dozlarının cinsel zevki artırmasına ve meni böşaltımı90

Erkek Neden H abrl^naz, Kadın Neden Unutmaz nı geciktirmesine karşın, kronik kullanımı cinsel fonksiyonu balta­ lamaktadır. Kokain kan damarlarını daralttığı cihetle yüksek dozl a­ n erkeklerde sertleşmeyı engellemektedir. Eroin ve başka morfin beazeri uyuşturucular her iki cinste de cinsel ilgiyi ve beceriyi za­ yıflatmaktadır. Ecstasy (methylenedioxymethamphetamine veya MD^MA sosyalleşmeyi ve cinselliği artırdığı için gece kulübü mü­ davimi gençler arasında büyük rağbet görmektedir.' Özellikle kadın­ lar bu ilacın kullanımı konurunda dikkatli olmalıdırlar. En azından laberotuvar hayvanlarında östrojen bu maddenin oluşturduğu heye­ canı artırmakta, kadınlar ise erkeklerden daha fazla uyarılmaktadır. Bütün bunlardan ç ık a r ıiş olmanız gereken sonuçlara bakılırsa, bu bölüm yatak odasında yolunda gitmeyenleri düzeltmek için yapı­ labilecek her şeyin kaps unlı bir özeti değildir. Ben sadece sizinle eşiniz arasında olageleni ;r üzerinde önemli etkileri olabilecek bazı basit gerçeklere ve bu boşluğu doldurabilecek bazı makul yollara dik­ katinizi çekmek istedim. 3rkeklerle kadınların arzuyla seks eylemi­ ni yaşayışları arasında nicel farklar vardır ve bunlar büyük önem ta­ şıyabilir. Bu farklarla ilgili azıcık bilgimizi. aramızdaki cinsel etkile­ şimleri pozitif şekilde etkilemekte kullanabiliriz.

3

Ne Diyorsunuz? D inlediğim izle N e ^D uyduaum uz ^Arası^ndaki F ark

“Beni hiç dinlemiyorsun!” “Söylediklerimin tek kelimesini duydun mu?” “Erkekler bir türlü anlamıyor!”

Tanışmakla bir araya gelmek işin kolay yanıdır. Çok ^anan asıl dostça ilişkiyi kurduğumuz -konuştuğumuz, dinlediğimiz, tar­ tıştığınız ve uzlaşmaya vardığımız- zaman sorunlar başlar. Görünüşe göre, erkeklerle kadınlar arasında, birbirimizle ileti­ şim k ^ m a biçimimizden -en azınım daha fazla anlaşmazlık yara­ tan- bügük fark yoktur. Konuşma ve birbirimizi dinleme bahislerin­ de karşılaştığımız güçlükler sayısız kitaba, günlük söyleşilere, şaka­ lara ve dostlar arası sohbetlere konu olmuştur. Çok haklı olarak: Birçok çiftlerin de keşfettikleri gibi, etkin biçimde iletişim kurmak kabiliyeti iki insanın bir ilişkinin en çetin kısımlarını atlatmasını sağlayabilir; ileti şim olmadığı takdirde ise o ilişki de yoktur. 93

Dr. M arianne J. Legato İster sevişin, ister annelik, babalık yapın veya birlikte yaşla­ nın, bu birlikteliğin kalitesi bununla ilgili iletişimimizin kalitesi ta­ rafından saptanır. Konuşabilmenin '"ıelki daha önemlisi dinleyebilmenin bu konuda yaşamsal önemi vardır. Duymamız ve konuşma­ mızla ilgili bazı temel farklara göz attığımız bu bölüm ve bu konu­ da neler yapabileceğinizi söyleyeceğin bundan sonraki. bölüm bu nedenle o kadar önemlidir. Bunlar, hayatın karşınıza çıkaracağı ni­ ce- şey arasında yolunuzu bulmanız için gerekli araçları size. sağla­ yacaktır.

N iç in O

K ^ a r ^ Z e ri

Erkeklerle kadınların o kadar çok o^rtak ilgi alanları vardır ki, öyleyken bunu dostlum dan, hastalarımdan ve, evet, hatta kendi kendimden tekrar te ^ a r duymaktayım. Hayatımızdaki erkeklerle konuşmak bazen başınızı tuğla duvarlara toslaraaktan farksız olu­ yor. Dinlemezler ya da söylediğimiz şeylere sinirlenirler; yorumla­ rımıza bir karşılık vermezler ya da verdikleri zaman doğru olanı söylemezler. Birbirimizle iletişim kurm rm bu kadar zorlandığımı­ za göre, birlikte bu denli uyum içinde yaşayabilmemizin bir mucize olduğunu düşündüğüm oluyor. Arramız^ikl kopukluk neden? Bunu onarmak için ne yapabiliriz? Aslında erkeklerle kadınların iletişim kuracken karşılaştıktan güçlüklerden bazılarının biyolojik bir temeli olabileceğini düşünü­ yorum. Erkeklerin, kadınlardan farklı duyduklarına, dinlediklerine, anladıklarına ve konuşma yürütenlerine işaret eden yeterli bi limsel kanıt vardır.

E rkek Neden H a ö r l^ a z , Kaclın Neden Unutm az

N a s ıl ^ u y o n z Gerçek şu ki işitme düzenimizde küçük bir farkla dünyaya ge­ liyoruz. Yeni doğmuş kız bebekler sesleri aynı yaştaki erkek bebek­ lerden daha iyi ele alır ve yorumlarlar. Kız bebekler işte bu neden­ le m ele rin in sesini erkek bebeklerden daha erken tanırlar. Şu sıra­ lar bildiklerimizin ışığında bakılırsa, bu, erkeklerle kadınların işit­ me duyuları harasındaki bir farkı göstermez. Ama anında nasıl işitti­ ğimiz kadar, söylenenlerin ne anlama geldiğini çözmekte kullandı­ ğımız beyindeki sistemler harasında da fark olduğunu gözlemlemek ilginçtir.

.

Eski bir espriye bakilırsa, erkekler nikih masasında “evet” de­ dikleri uzaman işitme duyularının yüzde 50’sini kaybederler. Gördü­ ğüm kadarıyla bunun için bir nişan halkasına da gerek yoktur. Ba­ balarla kızları arasında, erkek ve kız kardeşler arasında ve tek gece­ lik aşklarda da iletişim güçlükleri başgösterir. Şurası muhakkak ki erkeklerin lisanı işleme koymak ve kendilerine söyleneni anlamak yetenekleri 35 yaş kadar erken bir dönemde a lm a y a başlamaktay­ ken kadınlar bu fonksiyonu menopoz dönemlerine kadar muhafaza ederler. Bu noktadan itibaren iki cins arasındaki maç ilginç bir geliş­ meyle biraz eşitlenmeye başlar. Journal o f Speech, Language and Hearing Research (Konuşma, Dil ve Duyum Araştırmaları) adlı bir yayında çıkan bir incelemeye göre kadınlar menopozdan sonra bir süre birisinin ses tonundan ipuçları algılamak yeteneklerini kaybet­ mektedirler. Bu, östrojen azalmasından kaynaklanan idrak uyum­ suzluğunun parçasıdır; aynı olay menopoza girmiş kadınların ayrın­ tıları hatırlamalarını ve k^arlar vermelerini güçleştirmektedir. Bu 95

D r. M ananne J. Legato kusurlar gibi dünyada yolumuzu bulma yeteneğimizi derinden etki­ lemektedir. Hiç şüphesiz ki ses tonu iletişimimize zorunlu bilgiler katmaktadır. Bir yorumun veya değerlendirmenin ne zaman istihzalı olduğunu, şaka olarak ileri sürüldüğünü veya düpedüz gaddarca olduğunu anlatır. En yumuşak istihzayı sevimli ve muzip ses tonun­ dan s o y u tla r^ ız , insana sen ve kıncı gelebilir. Menopoz dönemin­ deki kadınlar hakkında sık Sık duyduğum “Ne söylesem ters anlı­ yor!” türünden şikâyetler bu ton sağırlığıyla izah edilebilir. Yaşlan ne olursa olsun erkeklerin, beyinlerindeki önemli fark­ lar nedeniyle duyduklarını kadınlardan farklı şekilde algıladıklarına dair bazı ipuçları vardır. İnsanlar genellikle konuşmak ve söylenen-. leri anlamak için beyinlerimizin iki simetrik yansından soldakini, bedensel konumumuz ve başka uzaysal ilişkilerle ilgili görevler için ise sağ yarıyı kollanmaktadırlar. Erkek ve kadın beyinlerl harasında bilgileri algılama veya üret­ me biçimimizde değişiklik oluşturabilen farklardan bazıları şunlardır. • Konuşmayı anlamlandırma yeteneğimizi barındıran beynin sol yarısında kadınların daha fazla sinir hücresi vardır. Beyinde hücrelerin sayısı bazen kaliteyle bağlantılıdır. Örne­ ğin bir jimnastikçinin beyninde dengeyle hareket yeteneklerini kontrol eden bölüm başka kimselerdekinden daha büyüktür ve jim­ nastikçi ne kadar çok idman yaparsa o kadar da büyür. • Kadınlarda beynin iki bölümü arasında daha büyük bir bağ­ lantı vardır.

96

E rkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz Beynin iki yansını birbirine bağlayan ve Korpus Kallosum de­ nilen sık lif yumağı kadınlarda erkeklerde olduğundan daha büyük­ tür. Bu da kadınlarda beynin iki yansı arasında daha sıkı bir iletişi­ me yol açar. örneğin, erkeklerle kadınlar tek tek kelimeleri aynı şe­ kilde algılar görünebilirler, ama erkekler beyinlerinin bir tek belirli kısmım kullanırken, kadınlar aynı kısımlan, her iki yanda da sefer­ ber ederler. Indiana Üniversitesinde

yılında yapılan bir araştır­

ma, örneğin yazar John Grisham’ın bir kitabindeki bölümü dinler­ ken kadınların beyinlerinin her iki yansında kulakların hemen üze­ rindeki bir bölgeyi kullandıklarını, oysa erkeklerin aynı bölgeyi sa­ dece beynin sol yarısında kullandıklarını göstermiştir. Erkeklerle kadınların dinlemek için farklı sistemler kullandık­ ları açıklamasını son derece şaşırtıcı buluyorum. Bu buluşun pek çok keşfedilmemiş yöalerinin bulunuşu da bir o kadar ilginç. Ka­ dınlarla erkeklerin duyduklarını farklı biçimlerde anlamlandırdıkla­ rı ve çözdükleri keşfedilirse, bu, iki cinsi eğitme biçimimizi değiş­ tirecek midir? Onlara hitap edişimizi, onların birbiriyle konuşması­ nı? Bu şimdilik hayal etme aşamasında. • Kadınlarda beynin konuşmayı kontrol eden bölümünde daha fazla dopamin vardır. Sinir hücreleri birbirine dokunarak iletişim kurmazlar; Nöroiletici diyebileceğimiz kimyasal haberoj.ler salarlar, bunlar da başka sinir hücreleri tarafından tutulup “okunurlar”. Beynin konuşma ve sam sam a yetenekleriyle ilgili bölümünde dop^nin denilen nöro-ileticiler daha yoğun olarak bulunurlar. Başka bir deyişle hücrelerinin 97

F:7

Dr. M arianne J. Legato emrinde daha fazla haberci vardır, daha fazla haberci ise daha fazla bilginin daha randımanlı ol^ak iletilmesi demektir. Araştırmacılar kadınların, özellikle daha genç olduktan uzaman sözlü testlerde er­ keklerden daha yüksek puan aldıklarını düşünmektedirler. Bu kıs­ men beyinlerinde daha büyük dopam in yoğunluğu bulunuşundan ileri gelir. Böyle olunca kadınlar beyinlerinin daha fazlasını kullanır gö­ rünmektedirler. Daha fazla hücreleri vardır, dinlerken ve konuşur­ ken de daha çok bölgeyi kapsayan daha büyük bir oranı kullanmak­ tadırlar. Bu, kadınların bu işte mutlaka daha üstün oldukları anlamı­ na mı geliyor?' Böyle olduğunu gösteren araştırmalar var, ama ben durumu şöyle ifade etmeyi yeğliyorum: bu sistemlerden bazılarının daha kolay ulaşılırlığının konuşmayı ve konuşulanları anlamayı ka­ dınlar için daha kolay hale getirmesi mümkün. Söylenenleri dinlemek v e anlamını çözmek kadınlar için d a h a kolay

Yüz lid e r i: Bin S ö z e ^del mi? Kadınlarla erkeklerin “işitmeleri” arasında çok önemli bir fark daha vardır. Yüz ifadeleri, ses tonları ve sözel olmayan nüans belir­ tileri ya da araştırmacıların ifadesiyle "sözel olmayan ifşaat" karşı­ sındaki duyarlığımız açısından çok farklıyız. Erkekler başkalarındaki öfke ve saldırganlık gibi belirgin duy­ guları hatta bazen kadınlardan daha bile iyi tanıyabilirler. Vakit kay­ 98

E rkek N eden Hatırlamaz, Kadın N eden Unutmaz betmeden bir savunma düzenleyebilmek için başka erkeklerdeki saldırganlığı teşhis edebilmelidirler. Ama üzüntü ve korku gibi sö­ zel olmayan daha gizli ipuçlarını değerleedi^nekte kadınlar kadar usta değillerdir. Araştırmacılar, kadınlardaki fazla belirgin olmayan ipuçlarını değerlendirme yeteneğinin kadınların bebeklerine bak­ maları için gel işmiş evrimsel bir uyum olduğuna inanıyorlar. Bir be­ bek size kamının aç ya da hasta olduğunu söyleyemez. Bebeğin is­ tediğin i elde edebilmesi için, en birinci bakıcısının (genelde anne­ nin) yüz ifadesi ya da belli bir ağlama tonu gibi sözel olmayan ipuç­ larını değerlendirmede çok usta olması gerekir. İnsanlar bazen annelerin, görünürde pek az bilgiyle bebekleri­ nin ne istediğini yorumlayabilmekteki inanılmaz yeteneklerine şaş­ maktan kendilerini alamıyorlar. Yeni anne olduğum sıralarda bana verilen en iyi öğütlerden biri, bebeğim ağladığı zaman nasıl tepki verdiğime dikkat etmekti. Gerçekten de gerçek bir acı ya da korku çığlığı, duyduklarımı bilinçli ol^ak değerlendirmemden daha önce yerimden fırlamama yol açıyordu. Görünüşe bakıhrsa, çoğu ha^niar; daha ^ıkar ^bakmaz çocukla­ rının,

veya banal^^ın ya da eşlerinin bir derdi olup olmadığını

anlayabilmektedirler. Oysa erkekler en belirgin ıkıntı belirtilerini bi­ le gözden kaçırabilirler. K adınlım sözel olmayan iletişim yoluyla mizaçları ve duygulan anlamlandırmaktaki yetenekleri çocuklarıma bebeklik çağını atlattıktan sonra bile yardımcı olur. Bu yetenekten iş­ te, romantik ilişkilerimiule, hatta bir d^ıkah ya da restoran^da rastlan­ tısal karşılaşmalarda dahası, çocuklarımız ^lanndan yollanan şaşırtıcı sinyalleri deşifre etmekte y^arlamnz.

99

Dr. M arianne J. Legato

KKadınlar S e s T onu v e Y ü z l^fadesi G ib i ^Sözel Ol^mayOn l^puçlann'ı T a n ım a k la v e Y o ru m la m ak la D a h a U sla d ırla r. Duygusal ifadelere cevap vermemizdeki fark tlyindeki bir fonksiyonel farkla bağlantılı görünüyor. Bir araştlrma, birinin yü­ zünde bir korku ifadesi gördükleri vakit kadınların amigdallerinin, beynin uyan merkezinin, yani korkuyla korkuyu tanımamızı kont­ rol eden merkezin erkekle^akinden daha çabuk faaliyete geçtiğini göstermişti. Japonya'da yapılan bir başka beyin im lem esi, yüzle­ rin mutlu mu, üzgün mü gözüktüğünü yoksa ıraksız ifadeler mi ser­ gilediğini sap^m ak için erkeklerle kaniniarın beynin farklı bölümle­ rini kullandıklarını göstermişti. İncelemenin katılımcılarına kadın­ ların erkeklerden daha büyük bir isabetle tanıdıkları üzgün ifadeler gösterildiği vakit farklar daha da büyük oluyordu. Başkalarının yüzlerindeki ifadeleri yorumlamamızın cinsiyet­ lerine bağlı olduğunu öne süren daha ileri amştırmalap beni büyülü­ yor. Çok iyi bir laberatuvap tarafından yapılan bir inceleme, farklı duygulan sergilemek için profesyonel aktörlerle aktrislerden yararl^anmıştı. Bu incelemede erkekler üzgün ifadeleri yanlam akta daha üstün bir toplam isabet göstermişlerdi. .Amaa üzüntü kadın yüzünde olunca isabet dereceleri çok daha düşük oluyordu! Kadınlar erkek yüzlerinde geniş bir duygu yelpazesini teşhis etmede kadın yüzlerindekilerden daha büyük bir isabet kaydetmişlerdi. Kadınların k^m aşık bir yüz ifadesi y e lp ^ s in i yorumlama kabiliyetini “duygu paylaşımı avantajı” olarak düşünüyorum. Felse­ fe doktoru Simon Baron-Cohen tam da bu fark üzerine dayanan otizmi izah etmek için .tarıışmaya açık bir teori öne sürüyor. Beyin100

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz (erimizin doğal ol^ak iki eğilimden birine ^ ra f olduğunu düşünü­ yor: sistemleri anlıyabilme yeteneğine ya da başkalarının duygula­ rına uygun cevabı verme yeteneğine. Çocuklukta ortaya çıkan ve bilinen nedeni veya tedavisi olma­ yan bir gelişme boz ukluğu sergileyen otizm hastalan, başka insan­ larla fiziksel çevrelerden soyutlanmalarına ek olarak başka insanlar­ la iletişim ve duygusal bağ kurma güçlükleriyle dikkati çekerler. Dr. Baron-Cohen otistlerin “aşın bir erkek beyinleri” olduğuna ve bu­ nun büyük olasılıkla ırahimde yüksek testosteron düzeylerine maruz kalmaktan kaynaklandığına inanıyor. Otizm boylece erkeklerin standarı duygu paylaşımı eks^ikliklerini aşırıya götürüyor. Ben buna yüzde- yüz kani değilim. Otizm konusunda uzman olmasam da, bu çocukların bir duygusal paylaşım yokl uğu çektikle­ rini söylemekten çekiniyorum. Ünlü bir otist bilgin ve yazar olan Temple Grandin, bir otist o l^ak yaşadığı deneyimlere dayanarak mezbahadaki hayvanların dumanlarını iyileştirmek ve ölüme yakla­ şırken duydukları korkuyu azaltmak için kanımca şaşılacak bir duy­ gu paylaşımı göstermiştir. Otizm’in onda duygu paylaşımı yetene­ ğini uyuştu^rmak yerine daha da zenginleştirdiğini söyleyebilirim. Ama erkek çocukların otist olrnrdarı olasılığı kızlanİıkinin üç katı olduğuna göre, Dr. Baron-Cohen’in teorisi de son derece ilginçtir. S izin ^Derdiniz n e ? Erkeklerle kadınların sözel olmayan ipuçları karşısındaki du­ yarlıklarının pek çok çekişmeye neden olmasına şaşmamak gerek. Duygularınızın yüzünün ortasın^rki burun kadar belirgin olmasını beklersiniz, ne çare ki erkek onları fark etmez bile! Kadınlar, erkek­ lerin duygularımızı “okumadaki” yeteneksizliklerine çok zaman fe­ 101

Dr. M arianne J. Legato na bozulurlar: somurttuğumuz, yanıt vermediğimiz, ağladığımız, odadan dışarı fırladığımız veya gücenmiş göründüğümüz zaman karşımızdakinden bir yanıt bekleriz, ne çare ki çok zaman umduğu­ muzu bulamayız. Ne kadar acı! Duygularınıza yeterli ilgiyi göster­ mediğini kafasına kaktığınız zaman ise sabrı taşan erkek, “Ben fal­ cı değilim,” diye yanıt verir. Yolladığınız sözel olmayan ipuçlarını fark etmediğini kafasına kakmak ise bir yerde haksızlıktır. Erkekte yapısal olarak bu yetenek . yoktur. İpuçlarınızı görmezlikten geldiği için erkeğe çıkışmak, er­ ken eve giden bir erkekle saklambaç oynamaya benzer. Hedefiniz eğer etkin bir iletişimse,. konuştuğunuz erkeğin sözel olmayan işa­ retlerinizi sizin onunkileri okuyuşunuz kadar iyi yorumlayamadığını hatırlamakta yarar var. (Aslında kadınların başka insanların sal­ dıkları ipuçlarına /az/aca duyarlı olduklarını düşünüyorum, ki bu da onların c a r ı n a oluyor. Garsonunuz o gün sinirli olabil ir, ama bu­ nun yemeği nizi berbat etmesine meydan vermeyin.) Sözel olmayan ipuçlarının yorumu, iki cinsin birbirlerinden çok şey öğrenmeleri gereken bir alandır. Bu özellikle doktorlar için doğrudur. Nobel Ödülü sahibi Bemard Lown'un dediği gibi, dok­ torlar, “dökülmemiş gözyaşına, kalbin duraklamış atışına duyarlı” olmalıdırlar. Tanı koymakta özellikle usta olan meslektaşlarımdan biri, hastaların verdikleri yanıtları dinlemekten başka, o hastanın yüzündeki ifadeye ve sesinin tonuna dikkat etmeye özel bir dikkat göstermektedir. Bu sayede daha iyi bir doktor olduğuna inanıyor ve hastanın ses tonundaki veya yüzündeki ifade değişikliğine dikkat ederek yakaladığı tıp ipuçlarına ait öyküler anlatmayı sev iyor. Masamın öbür yanındaki hastaya dikkat etmenin yalnız onu dinlemekten ibaret olmadığını kendi deneyimlerimden biliyorum. 102

E rkek N eden H a ö r l^ a z , Kadm N eden U nutm az Hastaya bütünüyle dikkat etmek de aynı derecede (hatta belki daha bile) önemlidir. Örneğin, bir hastaya çocuğunu sorduğum, o hanım ise (verdiği sözel yanıt gayet ifadesiz olsa. bile) üzüntü veya öfkey­ le karşılık verdiği zaman. işin içinde iş olduğunu anlarım ve o hanı­ mın kronik uykusuzluğunun sebebini teşhis etmeye bir adım daha yaklaşırım. Daha dikkatli ve aktif dinlemeden y^arlananlar sadece tıp mes­ leği mensupları değildir. Ve bir kimsenin zihinsel ve ruhsal durumu­ nu saptamak için o kimsenin bize verdiği bütün bilgiyi kullanmaktan yalnız meslek hayatımızda yaralanmayız. Okuluna yaklaşırken ço­ cuğunun beden diline dikkat eden bir baba, o çocuğun okuldaki sos­ yal hayatı hakkında önemli ipuçları elde edebilir. Sevgilisinih baş­ ka bir kadının flörtçü davranışına gösterdiği tepkiye dikkat eden bir kadın, erkeğin ^rdensel yanıtından onu sorguya çekmesinden çok da­ ha fazlasını öğrenebilir.

E ^rkek N ^ e d e n H a h H a m r n a z , K adm

U n u ^ tm a z

Bu kitabın başlığının ileri sürdüğü gibi. kadınların söylenmiş kelimeyi erkeklerden daha iyi hatırladıklara ileri süren kanıtlar var. Bu bir tartışma sırasında çok dana belirgin olur. Bir anlaşmazlık sı­ rasında avukat ortağım sanki mahkeme raportörüne hitap eder gibi “son beyanını okumamı” istedi. Dediğini yaptım. Kadınlarda beynin bazı bölümlerine, bu arada konuşmayı kont­ rol eden bölüme daha güçlü bir kan akımı vardır. Kadınların söylen­ miş kelimeyi daha ani ve gecikmeli olarak hatırlamalarıyla ilgili olarak araştırmacıların öne sürdükleri nedenlerden biri budur. Öy103

D r. Marianne J. Legato küler ve kelime listeleri aramamakla görevlendirilmiş erkeklerle ka­ dınların beyinlerindeki kan akımının incelenmesi, bir öyküyü bellek­ lerine işledikleri uzaman kadınların duyduklarını sistemleştiren ve kavramlaştıran beyin bölümüne kartmış bir kan akımı olduğunu doğ­ rulamaktadır. Bu da öykünün anısının depolatmasını ve bananı ge­ lince yüzeye çıkmak için parçalara ayrılmasını kolaylaştırır. Kadın­ larla erkeklerin her ikisi de bilgiyi uzun süreler alakoydular ve bil­ gi depolamada eşdeğerli

gösterdiler. Fakat kadınlar gerek öy­

küleri gerekse listeleri duyar duymaz hatırlamakta erkeklerden da­ ha yüksek puan aldılar. Kadınların bellek gücü için öne sürülen bir başka sebep östro­ jen hormonlarının daha yüksek yoğunluğudur. (Rastlantı bu ya, er­ keklerde de östrojen vardır, ama daha düşük yoğunluklarda. Testos­ teron aynca östrojenin önemli bir öncelidir. Aromataz adında bir en­ zim hücrelerin içinde testosteronu östrojene çevirmektedir. Bir çeliş­ ki de dişi seks hormonunun erkek fetüsünün beynindeki daha yüksek hücre içi yoğunluğunun beyni erkekleştirmesidir.) Oytrojenin daha çok sinir hücresini harakete geçirdiğine, beynin bazı bölümlerine kan akımını hızlandırdığına ve hücreler arasındekl bağlantıların kar­ m aşık ığını artırdığına dair yeterli kanıt vardır. Daha yüksek düzey­ leri daha iyi öğrenmek ve hatırlamakla ilgili olduğundan bu da ka­ dınların bu faaliyetlerde niçin daha üstün olduklarını izah eder. Östroj en aynca beyin fonksiyonunda koruyucu bir rol üstlenir, bu da erkek beyninin geçen yıllarla birlikte daha fazla dumura uğrayışını izah eder. Menopoz geçirmiş kadınlarda menopozdan son­ ra vakit geçirmeden uygulandığı takdirde, östrojen düzeylerini yük­ selten hormon terapisi (OT), konsantre olmak ve şunu bunu hatırla­ mak yeteneğimizi onarır ve korur. 104

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz Östrojm aynca önemli bir buluşun öğelerinden biridir. Bu bu­ luş, kadınların, strese yol o.ça: cıay lan erkeklerden daha iyi hatırla­ malarıdır. Tıp literatüründe bu bilgiyle karşılaşır karşılaşmaz bunu anladım. Örneğin, (ortalama 77 yaşındaki) erkeklerle kadınları ko­ nu alan bir inceleme, ı.;ok yaşlı kadınların bile duygusal deneyimle­ rini anımsadıkça erkeklerden daha yoğun duygular içinde oldukla­ rım gösterdi. Nedeni işte burada. Östrojen, sinir bozucu bir deneyim sonu­ cunda kadınlarda daha geniş bir nöron alanını harekete geçirmekle (yani stresi dara yoğun ol^ak hissetmelerine yol açmakla) kalmayıp adrenal bezinin doğal bir bellek desteği olan stres hormonu kortizol’ü salgılama süresini uzatmaktadır. Bu nedenle tatsız bir olayı anımsa­ mak o sıralar duyulan müthiş üzüntüyü ve heyecanı hortlatabilir: Araştırmacılar bunun evrimsel bir nedeni olduğunu düşünü­ yorlar. Kadınlar eğer yavrularının ilk ve en ön sıradaki koruyucula­ rıysalar, olası tehlikeli durumları, örneğin hangi bitkilerin zehirli ol­ duklarını ve hangi suların iri dişli hayvanların işgalinde olduğunu hatırlamaları gerekir. Evrimsel nedenlerden dolayı erkeklerde bu kolaylık yoktur. Erkek eğer son mamut avında ne kadar korktuğunu hatırlayabiliyorsa, bu kez oraya gitmekte isteksiz olacaktır, ki ye­ mek onun cesaretine bağh olunca bu sizin için hiç de arzu edilir bir durum olmayacaktır. Öyle sanıyorum ki erkeklerin, tartışmalarımızın özünü hatırla­ yamamaları birçok kadınlar için büyük bir sürpriz olmaktadır ve bu eğer ^am ız^rki tartışmaları bazen çok farklı şekillerde değerlendir­ memizi idar ediyorsa hiç şaşmam. Hastalarımdan biri uzun yıllardır birlikte olduğu erkek arkadaşıyla tatile çıkmıştı. Zamanın en büyük kısmını ilişkilerinin en önemli sorunlarım tartışmakla geçirdiler. 105

Dr. Marianne J. fregato Kadın seyahatin sonunda erkek arkadaşına çok şey öğrendiğini ve aralarında neyin sorun olduğunu (ya da iyi gittiğini) daha iyi kavra­ dığını söyledi. Erkek tam tersine konuyu tartışarak geçirdikleri sa­ atlerden nefret ettiğini ve tartışmayı anlamsız, hatta zararlı bulduğu­ nu söyledi. Tatile ilişkin zıd anılarının belki de olaylan hatırlayış biçimle­ riyle bir ilgisi vardı. Hastam aylardan sonra bile açılan konulann, önerilen çözümlerin ve vanlan kararların bir akış grafiğini çizebilir­ di. Erkek arkadaşı aksine birkaç saat sonra bile aynntılan tam ola­ rak hatırlayamıyordu. uçaktan indikten sonra ise sadece kavga ettik­ lerini anımsayabildi. ^ ^ ı n l a n n Bellekleri ^ ^ ^ i m i z e e Ç a lışın ca " Yine mi aym konu?!" Hastam Bella'nın kocası beş yıl önce karısına bir ilişkisi oldu­ ğunu itiraf etmişti. Adam bundan sonra Bella'ya ona hep sadık kal­ dığına yemin ettiyse de, o eski sadakatsizlik kadıncağızın uyanık sa­ atlerinin her dakikasını zehirliyor. Kadıncağızın bu anıdan etkilen­ mediği hiçbir hoş öğleden sonralan olmadığı gibi, ilgisiz konular­ daki kavgalarının hepsinde de kocasına ihanetini hatırlatmaktan ge­ ri kalmıyor. Bella'nın niçin hâlâ kızgın olduğunu biliyorum. İhanetin anısı onu ilk duyduğu andaki kadar canım yakıyor. Erkek için olay ka­ pam ıştır; kadın için ise evliliklerini mahveden bir acı olmayı sür­ dürüyor. Kültür her nedense bu konuda kadının görüşünü bir anlam­ da destekliyor: Akıl, mantık, bir konuyu tartışmanın iyi olduğunu, sessizliğin ise inkarla eşanlamlı. dolayısıyla kötü olduğunu savunu­ yor. Televizyonda gördüğümüz ve duyduğumuz her şey, her şeyi 106

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın NNeden Unutmaz açığa çık^manın, fikir almanın, daima hatırlamanın ne kadar iyi ol­ duğuna bizi daha çok inandırıyor. Ama bunun bizim için en iyisi olduğu gerçekten doğru mu? Journal o f the American Medical Associalion (Amerikan Tıp Birliği Dergisi)’ndeki ilginç bir makalede hayatı tehdit eden olay lar sonrasında yaşanan psikiyatrik kaynaklı stres bozukluğunda hatırla­ manın da unutmak gibi bir sorun olduğu belirtiliyor. Araştırmacılar, “bu irdanlar için sükûnet, unutmak ve konuşmak mecburiyetinde kal­ mamanın” büyük önemini vurguluyorlar. New Yorker dergisinin 2^W yılındaki bir makalesinde de Jerome Groopman adında bir doktor, travmatik bir olayı tekrar yaşamaya dayanan kriz danışmanlığının ne kadar bir yararı olduğunu (veya olmadığını) saptamak için, aynntılan anımsanın olayın kişi üzerindeki etkisini hafifletip hafiflet­ mediğini araştırmıştı. 11 Eylül 2001 olaylarıyla ilgili. yeni veriler, yaşananlan unutmanın veya anılannı bilinçaltına itmenin gerçek bir iyileşmeye daha fazla yardımcı olabildiğini göstermektedir. Bu, cürüm mahalline te ^ a r tekrar dönme eğilimindeki kadınlann erkeklerden bazı şeyler öğrenebilecekleri bir alan olabilir. Bella’nın yalnız evliliği değil, zihinsel sağlığı adına da kocasının ya­ şam defterinden bir yaprak koparmasını önerebilirdim. Erkeğin ona ihanet ettiği gerçeğini hiçbir şey silecek değildi, ama her ikisinin de iyiliği adına yoluna devam etmek zorundaydı. Bana kocasının iliş­ ki sini ve bunun kendisi üzerindeki etkilerini anlattığı vakit, ona bu evliliği niçin sürdürdüğünü sordum. Bu bağın onun için niçin hâli pozitif olduğuna dair bana beş mükemmel sebep öne sürdü (yalnız bu egzersizi uygulamanın bile büyük yardımı olabilir). Ona evliliği sürdürmeye karar verdiğine göre, ilişkiyi düzeltmek için payına dü­ şeni yapması gerektiğini belirdim. O zamandan beri de kankoca bir psikiyatrın danışmanlığında pürüzleri gidermeye çalışıyorlar. 107

Dr. Marianne J. Legato

N e H r;:’r k l n d a K o n u ş m u y o r s u n u z ? K o ttu (X « U B i ç i m i m i z d e k i F a r k l a r Kadınl;ı:.u, erkeklerden daha iyi duyduklarını ve duyduklarını işlediklerini. öğrendik. Fakat kadınların konuşulan sözü duymaları kolaylığı, kendi konuşmalarını da kapsar. Kadınlar sözel iletişimi daha kolay buldukları gibi, erkeklerden daha zengin bir kelime ha­ zîneleri vardır. Araştırmaların çoğu, kadınların, lisanı içeren görev­ lerde erkekleri geride bıraktıklarını ve daha kolay ve akıcı konuş­ tuklarını gösteriyor. Özetle, daha usta konuşmacılarız. Bu konuşma sevgisi ve ilişkileri kuvvetlendirmek için ondan yararlanma yeteneğimiz, kadın arkadaşlığının en zevkli yanlarından biridir. Arkadaşlarım fikir ileri sürmezler, öyküler anlatırlar. Konuş­ mayı paylaşmadaki kolaylığımız birlikte yemek yemeyi veya çay içmeyi çok zevkli bir olaya dönüştürmektedir. Basit bir öğüt kadın­ ların elinde uzayan neşeli dakikalara dönüşürken, ofis politikaları hakkındaki bir rapor, bir şirket toplantı salonunu Versailles sarayı kadar karanlık ve entrika dolu gösterebilir. Buna karşın erkekler gerçeklere bağlı kalır, kanlan uzun bir anekdot anlatmaya girişirken erkekler yine mi der gibi homurdanır ve gözlerini yuvarlarlar. K arsı anlatılarından birine başlarken, anla­ tılanlar ne kadar eğlenceli olursa olsun, tanıdığım bir koca, “Al sa­ na bir hikâye daha!" diye söylenir. Erkekler, kadınların o kadar ustası oldukları bu türden konuş­ maları, en azından havailik, hatta daha beteri kötü niyetli dedikodu olarak nitelerler. Konuşulanları böylesi önemsize indirgemek, ka­ dınların dilinin hedefi olduklarından şüphelenen erkekler için bir 108

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz avuntu olabilir, ama kadınların kurdukları iletişimin haklı bir değer­ lendirmesi olmaz. Gerçek şu ki kadınların anlattıkları öyküler bilgi değiş tokuşu yapmanın ve hatırlamanın önemli bir yoludur. Hayat­ larımız içinde kendimize emin ve başarılı bir yol çizmemize yardım ettiğ i için bu büyük bir avantajdır. Yavrularımızı yırtıcıların dolaştı ğı ovalarda koruduğumuz zamanlarda olduğu gibi, bugün de erkek­ lerin egemenliğindeki işyerinde bize aynı desteği sağlar. Kadın arkadaşlarımın konuşmalarını çok sevsem de erkeklerin sözel olarak kendilerine ulaşan bilgileri kullanmalarına hayranım. Ço­ ğu kadınların aksine müthiş verimli konuşurlar. Sorularımın öz ve sapmasız ol^ak ve uygun uzamanda yanıtlandırılmasını severim. Ken­ dim de bu ifade ekonomisine bağlı kalmakları hoşlanırım. Bir mesaj ın tüm ayrıntılarım izah etmeyi seven zavallı sekreterim, bundan çok ra­ hatsız olur ve bana naklettiği tüm ayrıntıları dinlemediğim takdirde bir noktayı gözden kaçırmamdan korkar. Çok acelem olduğu i m a n ­ lar sözünü keserim, ama o bunu görmezlikten gelir ve anlatısının so­ nuna gelene kadar sesinin tonunu yükseltir. Böylece anlattıkları bite­ ne kadar dinlemekten başka çarem kalmaz! Şurası muhakkak ki dedikoduyu seven erkekler ve sevmeyen kadınlar da vardır, ben aynca sözel yetenekleri olağanüstü olan er­ kekler de tanıdım. Ama öyle ya da böyle erkeklerle kadınların birbirleriyle konuşmasında gelişmeye yer vardır. İki cinsin konuşma­ larındaki farkları incelemek ve her ikisinin de en iyi yanlarını be­ nimsemek tarafların ikisinin de yararına olur. Birbirimizden bir şey­ ler öğrenebiliriz, bu çok özel alanda ise buna mecburuz.

109

Dr. Marianne J. Drgato

^ ^ e ^ ik

Y e e te n e g i

Kızlar erkeklerden önce ilk sözlerini söyler ve cümleler kura­ rak konuşurlar. Çocuk Sağlığı ve Gelişimi Ulusal Enstitüsü’ndeki bi­ l im adamları dört ayrı araştınna kapsamında 329 çocuğu incelediler ve kız çocukların hayatlarının 2. yaşından 5. yaşların ın sonuna ka­ dar konuşmanın her alanında erkeklerden üstün olduklarını saptadı­ lar. Aynı yaşlardaki erkek çocuklarına kıyasla daha çok kelime bili­ yorlar ve daha etkileyici bir dil kullanıyorlardı. Bu kısmen sosyal olabi li r -küçük kızların ilgilendikleri şeyle­ rin ve onlara erkek kardeşlerinden farklı olarak davranmamızın so­ nucu 3 yaşı ndaki kızımla yaptığım anlamlı konuşmaları hâlâ hatır­ larım; bunlardan bazı ların ın onun hoşlandığı faaliyetlerle i lgi li oldu­ ğundan şüpheleniyorum. Örneğin, oyuncak bebekler pek çok hayali oyun esinlerler ve onlarla oyuncak hayvanların yaptık ları h akkında söy lenecek çok şey vardı r. Yetişkinler erkek çocuklarla gürültü pa­ tırtı yapmak ve onları kamyon gibi oyuncaklarla oynamaya teşvik etmek eğilimindedirler. Bu oyuncaklarla oynarken de kelime kullanmaktansa bip bip gibi sesler çık^m ak usuldendir. Kız çocuklar yetişkinlerle, özellikle de anneleriyle daha çok vakit geçinnek eği­ limindedirler. Bütün dikkatimi gerektiren bir araştınna yazısı üze­ rinde çalıştığım gecelerde bile kızım bana yakın olmak içi n masa­ mın altında oyn ardı. Kızlar ayrıca erkeklerden de çok grup hal inde oynamaktadırlar. Özel likle ilginç bir araştınnaya bakılırsa, gündüz bakımı merkezlerindeki kızlara erkeklerden daha fazla ilgi gösteri li yor, ayrıca bakıcılar kızlara daha öğretici ve uyancı davranıyorlar. Erkeklerle kad ınl arı n konuşma üretmelerindeki farkl ardan ba­ zdan, cinsiyetlerimize özgü beyinlerimizin kelimeleri işleyerek ko­ 110

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz nuşmayı üretmeleriyle ilgili olabilir. Beynin gelişimi bahsinde cins­ ler arasında gerçek bir fark vardır: kızların beyinleri erkeklerinkinden daha çabuk olgunlaşır. Konuşmayı üreten merkezler de buna dahildir. Gelişim sürecinde kızların sözel üstünlüğüne bu sebep ola­ bilir. Başka araştırmacılar da normal erkeklerde testosteron düzeyi ne kadar yüksek olursa, sözel yeteneklerinin de o oranda düşük ol­ duğunu keşfettiler. Yale Üniversitesi’nden Dr. Sally Shaywitz ger­ çekten ilginç bazı deneyler kapsamında kendilerine eş bir kafiye tutturma ödevi verilen k ^m a bir gruptaki erkeklerin, beyinlerinin sol yarısındaki yalnız bir tek bölgeyi harekete geçirdiklerini, oysa kadınların aynı bölgeyi beynin her iki yarısında da kullandıklarını gösterdi. Buna ek olarak kadınların beyin hücrelerindeki daha büyük bağlantı derecesi de iki cins arasındaki bazı tıbbi farklara açıklık ge­ tirebilir: Emeğin, bir inmeden s o ^ kadınlar konuşma yeteneklerine erkeklerden daha çabuk ve daha başarılı olarak kavuşuyorlar. Bey­ nin yalnız bir tek yanını etkileyen bir yaralanmadan sonra da konuş­ malarından daha az şey kaybederler. Ayrıca kekel eme gibi konuşma bozuklukları ve disleksiya (okuma güçlüğü) gibi geli şimle bağlan­ tılı kusurlar da erkeklerde kızlardan daha sık görülür.

V ü c u t D ili A y a n m ı Kadınların sözel olmayan ipuçlarını yorumlama kolaylığını in­ celediğimize göre, iletişim kurmak için bunların daha çoğunu kullan­ maları da bizler için sürpriz olmayacaktır. Kadınlar bilgi ve duygu iletmek için yüz ifadeleri, sözel ritmle ton ve bedensel hareketlerin­ den y^arlanırlar. 111

D r. Marianne J. Legato Niçin mi? ^raştınnacılar bunun açıklamasını bebek odasında aramak gerektiğine inanıyorlar. Bebeklerle konuşurken kadınlann çıkardıkları tiz sevgi sesleri ve abartılı yüz ifadeleri erkeklerin çok kez sinirine dokunur. Bilinçli olsun ya da olmasın, kadınların bu şe­ kilde davranmasının nedeni vardır. Bebekler, aynı şeyleri tekrar tek­ rar söyleyen tiz seslere ve “kocaman” gülümsemelerle sonuna kadar açılmış gözler gibi çarpıcı yüz ifadelerine en iyi tepkiyi verirler. Genç çocuklarla iletişim kunnaya öncelik venneleri, kadınların, ko­ nuşurken elleriyle bedenlerini kullaamalarım ve konuştukları kim­ selere dokunma eğilimlerini de izah eder. Bir kadın tabii ki küçük bir çocukla konuşurken bir yetişkinle konuştuğu ^zamankinden çok farklı görünür. Ama yetişkinler arası konuşmalarda bile bu stilin yansımalarına rastlanabilir. Kadınlar böylece erkeklerden daha çok -ve daha çeşitli- keli­ me kullanırlar. Erkeklerden daha maharetli ve nüanslı yüz ifadeleri­ ne başvuruyorlar, daha sık gülümsüyorlar, daha çok el kol hareketi yapıyorlar, daha belirgin göz iletişimi kuruyorlar ve konuştuktan kimseye dokunmaları daha olası gözüküyor.

Kanuşu^rken Kadınlar Daha Çok ^Bedensel Süslemelere Başvururlar Kadınların konuşmalarına kattıkları ^densel süslemeler çocuk­ larla daha iyi iletişim kurulmasına yardım ederse de erkeklerle konu­ şurken b a ş^ d u k la rı gereksiz jestler b ^ n ^dikati değıtmnina sonuç­ larım Bir erkekle konuşurken az ve öz konuşmanın daha etkili oldu­ ğunu haurlamnina y ^ a r var. Bir kadının ellerinin hareketi ağzındın 112

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz çıkan sözlerden' daha hızlı olunca benim bile dikkatim dağılıyor. Ba­ zen de niakati dağıtmakla k^mayıp insanı düpedüz rinirlendiriyor. Bazı koşullar altında -örneğin bir tartışma esnasında ya da te­ levizyondaki bir söyleşi sırasında- kullandığım hareketleri ve yüz ifadelerini sınırlandırıyorum. Bu jestler ve yüz ifadeleriyle konuş­ mama kattığımı sandığım ek nüanslar karşımdakileri etkilemedik­ ten başka, belki de dinleyicimin dikkatini dağıtmakta ve asıl iletmek istediğim bilgilerin hedefini bulmasını engellemektedir. Aksine bazı temel hareketlerin -örneğin, bir espriyi onayla­ mak için hafifçe gülümsemenin, destek ve cesaretlendinneyi amaç­ layan hafif bir baş hareketinin ve düşüncelerin yoğunlaşmasına işa­ ret eden gözlerin kısılmasının- bir kadınla konuşurken çok işe yara­ dığını erkeklerin bilmelerinde yarar var.

iki D ü n y a Ç a r p ı ş ı y o r Birkaç ay önce fazlasıyla enerjik bilim adamlarının katıldığı bir toplanbda bulunuyordum. Öğle tatilinde oturacak bir yer bulmak için yemek salonundaki masaları gözden geçirdim. Bu kitabı yazmaya hazırlık olarak beyinde sahibinin cinsiyetine bağlı farklar hakkındaki bilimsel literatürü okumakta olduğum için, değişik masalardakilerin neler konuştuklarını tabii ki merak ediyordum. Kadınların bir arada oturdukları yerlerde konuşmaların tü­ müyle çocuklar, yaşlı ^m e, babaların yol açtığı Sorunlar ve apartım a n la rd ^ yenileme ve dekorasyon çalışmalarıyla ilgili olduğunu görünce çok şaşırdım. Sabah saatlerimizi dolduran ilginç tarıışmalara bir dakika bile ayırmamışlardı. Erkekler öte yahdan bilimden ve işlerinden bahsediyorlardı. 113

F:8

D r. M arianne J. Legato Bu odadakilerin hepsi profesyonel kişilerdi. Sayılan daha az olmakla beraber kadınlar da bilim dünyasında erkekler kadar pres­ tij sahibiydiler. Ve günün daha erken bir saatindeki enerjik tartışma­ lara katılmışlardı. Fakat yemek saatindeki konuşmalann odağı er­ keklerle kadınlar için temelden farklı olmakla kalmayıp türdeşdi de: kadınların konuşmalarında bilimden hiçbir iz yoktu, erkekierinkinde ise ev ve aileden. Bunun niçin böyle olduğunu bilmiyorum. Allah vergisi biyo­ lojimizin ve içinde yetiştiğimiz kültürün bir bileşimi olsa gerek. Drğal biyoloj imizin üzerinde dunnamın bazı itirazlara yol açacağından şüphem yok. Ama kanıtlan gözden geçirdikten sonra genetik şifre­ mizle salgıladığımız ve ana rahminde maruz kaldığımız honnonlann birleşiminin cinselleştirdiği bir beyinle doğduğumuza inancım artıyor. Örneğin, daha ana rahmindeyken yüksek erkek honnonu düzeylerine maruz kalan kızların, sert oy unlardan hoşlanacaklarını ve ileride çocuk yapmaya karşı koyacaklarını biliyoruz. Öyle sanıyorum ki kadınların aileleri ne duydukları aşın ilgi­ nin kaynağını kadın beyninde aramak gerek. Bu ilgi, hayatımızda başka parlak ve heyecan verici şeyler yapmamızı engellemeyecek­ tir, engelle memesi gerekir, ama görünüşe bakılırsa, hakkında ko­ nuşmayı sevdiğimiz şeyleri erkileme^odir. Sebepler ne olursa olsun sonuç aynı gözükmektedir. Erkeklerle kadınlar farklı şeyleri farklı şekillerde vurgulamaktadır.

Erkeklerle kadınlar farklı ilgi alanlarına öncelik vermelde ve onlardan farklı şekillerde bahsetmektedir.

114

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz

E t i ğ i m z Z a m a n N e O l^uycri İleti şim kunnada karşılaştığımız güçlükler nelerse kavga etti­ ğimiz zaman bunlar giderek katlanmaktadır. Bu da bu etkileşmele­ rin ilişkilerimiz açısından niçin o kadar yıkıcı olduğunu izah ediyor. Bir kavga esnasında etkin bir iletişim i engelleyen bazı temel beyin işlemleri vardır. İlk olarak beyinde duygulan kontrol eden bö­ lüm olan amigdal, yani beyincik bademciğinde faaliyet artar. Ön korteks, yani beynin muhakeme yürütmek ve sorun çözümlemekten sorumlu bölümünde ise faaliyet azalır. Bu nedenle hedeflediğiniz noktalara yoğunlaşmakta ve meramınızı anlaşılır bir dille iletmekte zorluk çekersiniz; kafanızla değil, kalbinizle konuşmaktasınız. Bu, kadınlarda. şimdi karşılaştıklarına benzer tatsız deneyimleri yaşa­ mış olan erkekler için olduğundan daha doğrudur. Kadmlann bu kavgalara il işkin anılan erkeklerinkinden daha canlı ve daha ayrın­ tılıdır. Öfkeli olduğunuz uzaman beyninizde olup bitenler orgazmdan sonra olanlara şaşılacak der^recede benzemektedir. Her iki durumda beyinlerimiz bir anlamda bizim aleyhimize çalışmaktadır. Duygula­ rımız şahlanmış, ama mantık merkezimiz uyuşmuştur. (Ben çılgın bir seksten sonra Yüksek Mahkeme huzurunda davamı savunmak istemezdim, ya siz?) Özellikle kadınlar için, çekişmeyi tetikleyen neden ortadan kalktıktan sonra bile kavgayı sonlandınnak zordur. Deneyimlerim, söylediğimiz veya olan en can alıcı şeylerin bir kavganın sonrasın­ da olageldiğini gösteri yor. A şın öfkelendiğiniz zaman, bir sürü hor­ mon beyin tarafından dolaşım sisttemine çağlayan gibi boşalr.lır. Ka­ dınlarla erkeklerin arasındaki farklardan biri bu düzeylerin kadın­ 115

Dr. Marianne J. ^ g a t o larda özellikle daha yavaş olarak normale dönmesidir. Bir kavgadan sonra hasmınızla banşırken etrafınızda sizi kızdıracak bir şey aradı­ ğınızı hiç fark etmediniz mi? Her şey hallolmuştur, ama siz kendi­ nizi hfilâ öfkeli hissediyorsunuz. Kavga ateşini canlandıracak başka bir şey arıyors unuz. Erkek arkadaşınız şaşkın görünüyorsa, bu belk erkeklerde her şey normale döndüğü halde, aynı hormonların si­ zin bedeninizde hâlâ faaliyetlerini sürdürmesinden ileri geliyordur. Çiftler arasındaki kavgalarda görülen en yaygın yanlışlardan biri bir erkeğin belirli bir şeye ilgisizliğini genel bir ilgisizlik olarak yorumlamaktır. arkadaşlarım olan Alex ’le Amy mutfaklarını yeni­ lemeyi planlıyorlardı. Amy projeye dört elle sarıldı, yemek salonun­ daki masa böylece çok geçmeden çeşitli kumaş, fayans ve boya ör­ nekleriyle doldu. Alex'in fikrini almaya çalıştığı vakit, genç adam sinirli ve ilgisiz görünüyordu, Amy de sonunda sorumluluğu üstle­ nerek kendi beğendiği mutfak dolaplarını önce kocasına danışma­ dan ısmarladı. Alex öfkeden deliye dönmüştü, Amy ise şaşkındı. “Benimle bir­ likte örneklere bakman için çok uğraştım, ama sen hepsinin birbiri­ ne benzediğini söyleyip durdun!" diye yakındı. Bana kalırsa, Alex, Amy’nin onu hedef ettiği aşın ayrıntılardan rahatsız olmuştu. (Bence ilişkilerde o kadar çok sürtüşmenin dekorasyon konula.. rında olagelmesi rastlantı değildir. Bildiğim kadarıyla biri Nepal’da, öteki ise İngiltere’de olmak üzere yapılmış olan en az iki araştırma, kadınlım erkeklerden daha çok rengi teşhis edebilmelerinin rastlantı olmadığını göstermiştir. lmerüette “erkeklerin kadınlara koyduğu ku­ rallar” konulu yaygın bir şaka vardır, bunlarrdan biri ise şudur: “Mic­ rosoft Windows gibiyiz. Yalnız 16 rengi tanıyoruz. Şeftali bir meyve­ dir. Kavun da öyle. Morun ne olduğu harkında hiçbir fi^^rde yok.") 116

Erkek Neden H atırl^naz, Kadın Neden Unutmaz Alex’in, mutfaktaki tezgah için birbirinin neredeyse tıpatıp eşi lO taşın ^arasm^daki farkların üzerinde kafa yormak istememesi, bü­ tün yenileme çalışmalarından vazgeçmek istediği anlamına gelmi­ yordu. Evin kendisince en önemli odasının görünümünü değiştir­ meyi gerçekten istiyordu, am a^m y’nin doğal karşıladığı ayrıntı ka­ labalığına tahammülü yoktu. Amy’ye bir dahaki sefere Alex’e daha net seçeneklerle başvur­ masını öne^rmek isterim. Taş mı olsun, tahta mı? Sarı mı, yoksa mavi fayans mı? Erkek meslektaşlarımdan hiçbirine en az iki potansiyel çözümü beraberimde götürmeden bir şikâyet ya da sorun için baş­ vurmuyorum. Kadın arkadaşlarımla beraber sayısız olanak üzerinde kafa yormak eğlenceli, ama erkeklerin en iyi önerileri ve analizleri sınırlı seçenekler arasında bir seçim yaptıktan zaman sağladıklarına tanık olmuşumdur. Y orum ların İ r a s ı n d a K ^ t a l m a k Birbirimizle konuşurken karşılaştığımız güçlükler belki de bi­ ze verilen bilgilerin analizini yaparken hatalara düşmemizden kay­ naklanıyor. Hastam Sarah, oğulları için çok özel bir program için birlikte bir başvuru formu doldururken kocası Bili ile yaptığı bir konuşma­ yı bana nakletti. Liam'ın üstün niteliklerini betimlemek için Sarah bir anekdota başvurmuştu. Ama “sadede gelmek" isteyen Bill, karı­ sının sözünü kesmişti. Onun için sadede gelmek, başvuru gerekleri­ ni yerine getirecek olan nitelikleri bir tek cümlede ifade etmekle olurdu. Sözünün kesilmesi Sarah’ın kalbini kırmış, bu ise Bill’i da­ ha da sinirlendirmişti. Söylemeye gerek yok, başvuru formu o ak­ şam tamamlanamadı.

117

Dr. Marianne J. Legato Buradaki durum apaçık ortada. Sarah bir soruyu bir öyküyle yanıtlıyordu; Bili ise A ve B noktalan arasındaki en kısa çizgiyi çiz­ mek istiyordu. Doğru iletişim kunnayı becerememeleri ikisini de kırmış ve tatsız duyguların pençesinde bırakmıştı; dahası, başvuru­ yu tamamlamak için ekip olarak etkinliklerini baltalamıştı. İnsanın sözünün kesilmesi onur kırıcıdır ve ister acele ister konudışılık olsun bunun hiçbir özrü yoktur. Bill’in ileride düzeltmek zorunda olduğu bir yanı budur. Konuyu biraz daha irdeleyince, Sa­ rah ’ı rahatsız edenin gerçekte sözünün kesilmesi olmadığını keşfet­ tim. Bunun arkasındaki şeylerle ilgili yorumdu onu üzen. “Liam onun da oğlu,” dedi. “Onun için çocuğumuzu konuşmaktan daha il­ ginç ve önemli olan ne olabilirdi?” Bana kalırsa, Sarah elindeki verilerden yanlış sonucu çıkar­ mıştı. Anlattığı anekdotla Bill'in ilgilenmeyişini Liam’a karşı ilgi­ sizlik olarak değerlendinnişti. Ben o kanıda değilim. Aslında, Bili, formu bir an önce tamamlamakla Liam’ın menfaatine hareket etti­ ğini düşünmüştü. Kaba mı davranmıştı? Evet. İlgisiz mi davranmışb? Belki değil. Ama kocasının davranışına getirdiği yorum düşünü­ lürse, Sarah'ın kendini incinmiş hissetmesi de normaldi.

Y a ş la n d ık ç a B irb irim iz e D a h a Ç o k Benziyonziyoruz Merak etmeyin; hiçbir şey mahvolmuş değil. Bundan sonraki bölümde birbirimizle iletişim kurma yolundaki farklarımızın yolu­ muzun üstüne çıkardığı engelleri aşmak için başvurulabilecek bazı stratejileri sizinle paylaşacağım. Öyle sanıyorum ki birbirimizle da­ ha etkin şekilde konuşmayı ve birbirimizi dinlemeyi öğrenebiliriz. 118

Erkek N eden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz Birbirimizden öğrenebileceğimiz pek çok şey vardır ve bu bilgiler hayatımız^ikl herkesle daha iyi iletişim kurmayı bize öğretecektir. Dinleme biçimimizdeki farklar hakkında öğrendiğim en cesaret verici şeylerden biri, haramızdaki ayrılığın geçen yıllarla birlikte daral­ dığıdır. Örneğin ddaha önce de sözünü ettiğimiz yaşlıca kimselerle il­ gili araştırmada kadınlar geçmişte yaşadıkları önemli olayları hatırladakian zaramarı daha yoğun duygular duymuş olsalar bile, araştırmacı­ lar, bu arada başvurduklan mimikler açısından kadınlarla erkekler harasında pek önemli bir fark olmadığına dikkat etmişlerdi. Aynı araş­ tırma daha genç kimseleri konu almış olsaydı, eminim ki kadınlarla erkeklerin arasındaki fark daha çarpıcı olurdu. Bunun, yaşlı kadınla­ rın genç kadınlardan ^aha az mimiğe başvurdukları ya da yaşlıca er­ keklerin gençlerden daha fazla mimik yaptıkları anlamına mı geldiği­ ni başka uzaman araştıracağız. Benim çıkardığım sonuç erkeklerle ka­ dınların yaşlandıkça bu alanda birbirlerine daha fazla benzedikleridir. Bu cartan uyuşmanın, ı^man içinde yaşadığımız fizyolojik deği­ şikliklerden çok, hayatlarımızı birbirimizden bir şeyler öğrenmekle geçirmemizden, bunu yaparken de birbirimize daha çok benzeme­ mizden ileri geldiğini düşünmek isterim. Muhakkak olan şu ki birbi­ rimizle daha iyi iletişim kurduğumuz zaman bunun y^arlarından bi­ ri de iletişim zorluklarımızın ebedi olmadığının keşfidir. Bazı şeyleri söyleme biçimimizi ve bunları söylemek için seçtiğimiz zamanları. değiştirebiliriz, aynca, eşlerimizin tepkilerini kontrol ederek böylece yaklaşımımızı zarifleştirmeye devam edebiliriz. Aramızdaki farklan daha net olarak kavradıkça kendimize bunların etrafından geçen bir yol çizebilir, bu arada gelecek bölümde bulacaklarınıza benzer taktik­ ler uygulayabiliriz. Umanın ki hayatımızın daha erken bir çağında bu kavrayışa v ^ ^ a k kendimizi ve eşimizi pek çok üzüntüden k^urtarırız.

119

4 ik i

C in s

A r a s ın d a

G e liş tirm e k

iç in

ile tiş im i L e g a to

Y a s a la r ı

Önceki bölümde iletişim kurmada araramızzdaki farklar yüzün­ den erkeklerle kadınlar arazındaki aynlıklann nasıl ortaya çıktığını, hatta şiddetlenebileceğini konuştuk. Göz önünde bulundurulması gereken gerçek, hangi durumda bulunursak bulunalım eşimizle yüz­ leşmemizin gerektiğidir. İlişki lerin temeli iletişimdir, öyle olunca da aramızdaki bilgi akışını geliştirmeye çalışmanın çok büyük yaran vardır,.İlk adım, birbirimizle bilgi alışverişinde bulunduğumuz za­ man kullanabileceğimiz ortak bir dil bulmaktır. Önümüzdeki sayfalarda bir erkeğe gerçekten işitmesini istedi­ ğiniz bir şey söylediğiniz zaman size yardımcı olacağına inandığım bazı stratejiler bulacaksınız. 121

D r. M arianne J. Leggato

O n u ^ ^ n ı k Olamaya itin Dinlemek erkekler için kadınlar için olduğundan daha güç ola­ bilir. öyle ulunca da erkeğe duymasını gerçekten i stediğin iz bir şey söyleyeceğiniz zaman bunu ona hatırlatmakta yarar var! Hayatınızdak i erkekle ciddi bi r konuşma yapmak ihtiyacını duyduğunuz za­ man, ondan dinlemesini isteyin ve ona {eleştirel olmayan ve tatlı bir biçimde olmak üzere) bunun arkadaşım Leslie’nin deyimiyle “gö­ zümün -içine- bak ve öyle dinle türünden bir konuşma” olacağını bildirin. Y ardım ım l^steyin Eşlerimiz bize denek taşı olarak hizmet vermek mecburiyetin­ de değildir. Bir komedyenin karısına şöyle dediğini duydum: “Bu sana ücretsiz ol^ak yaptığım bir hirmettir." Bunda bir gerçeklik payı vardır. Aynı yatağı paylaşmanız birbirinizi mutlaka dinlemek mec­ buriyetinde olduğunuz anlamına gelmez, yine de aranızdaki ilişkiyi iyileştirmek için bunun yaran vardır. Ama nazik davranarak ondan dinlemesini isteyebilirsiniz: “İşteki bir durum için senin görüşünü almak istiyorum,'' gibi. Bu küçük nezaketin size pek çok şey kazan­ dıracağını göreceksiniz. ikiniz iç in d e ^Uygun O la n Z a m a n ı Seçin Çocuklarım bile endişelerini ve kırgınlıklarını paylaşmak için beni sabahın üçünde uyandırmazlar. Bu takdirde onlara danlmazdım, ama benim ihtiyaçlarıma saygı duyar ve sabah .kahvaltısından son­ raya kadar bekledikleri takdirde dediklerine daha fazla di^rat ede122

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz ceğimi (dolayısıyla da benden en yararlı ilgiyi ve öğütleri elde ede­ ceklerini) bilirler. Eşinizden kusursuz bir ilgi beklemezseniz -daha da beteri talep etmezseniz- gerçekten ihtiyacım duyduğunuz şeyi el­ de etmeniz olasılığı artar. arkadaşım John beni her ne zaman arasa konuşmaya -. aletim olup olmadığını sorar. Olmadığını söylersem, hiçbir zaman bozul­ maz. Benim için uygun zamanı sorar ve o uzaman tekrar arar. Bu hi­ lesinin mucizevi bir etkisi vardır: beni aradığı zaman hiç telesekre­ terime başvurmam, çünkü her an emrine amade olmamı ve tüm dik­ katlerini ona vermemi bekleyemez. John benden her an müthiş bir dikkat, duygu paylaşımı ve kusursuz bir anlayış beklemediğinden onun için elimden geleni yapmak baana zevk verir. Uzun zamandır süren b^arılı evliliklerinin nedeninin aynı nezaketi karısına da gös­ termesinden kaynaklandığına eminim.

Erkeklerin aynı zamanda birden fazla işi kadınlar kadar başa­ rıyla yürütemediklerini biliyoruz. Televizyon seyrederken, işten ge­ tirdiği belgeleri incelerken ya da bilgisayarıyla oynarken onunla bir konuşmay a girişmeniz size beklediğiniz dikkati göstermeyeceği an­ lamına gelir. Ama aynı şey kadınlar için geçerli değildir, hatta k a - ' dınlarda tam tersine bir eğili me tanık olmuşumdur. Kızımla aramda geçen en verimli konuşmalardan bazıları, ellerimiz başka işlerle meş­ gul olduğu zaman, örneğin, verdiğimiz büyük bir yemekten sonra or­ talığı toplarken olagelmişti. Öte yandan, dikkatimizi çeken başka bir faaliyet olmayınca, oğlumla aramdaki iki yönlü iletişim ve sır paylaşımmm çok daha tatmin edici olduğuna dikkat etmişimdir. 123

D r. Marianne J. ^Legato Dikkati dağıtan başka faaliyetler olunca evde veya büroda bir iş arkadaşıyla verimli bir konuşma sürdürmek zorlaşır. Böyle bir du­ rumda dolaşmaya çıkın veya başka bir yerde hafifbir şeyler yiyin ve­ ya için. Dekor değişikliği çok işe yaran ingiliz arkadaşlarım evlilik­ lerinin en nitelikli konuşmalarından bazılarını yemekten sonra bir ka­ deh bir şey içerken ya da eve y^arken yaptıklarını anlaüyorlan K K o n u ^ ^ ^ Pozitif Y ^ ^ m B a ş l a n Geçenlerde bir has^m kocasıyla arasındaki iletişimi iyileştir­ mek için yaptığı başarısız bir denemeyi anlatıyordu. Konuşmaya, “Eskiden beri beni dinlememeye alışıksın, o yüzden sana ulaşmak umuduyla bazı stratejiler benimsedim,” diye başlamıştı. Yaptığı gi­ rişimin iyi karşılanmadığını söylemeye gerek yok. Bir dahaki buluşmamızda ona şöyle denemesini önerdim: Soru­ nu anlatraaya başlamadah önce, “İlişktmizde te^an tekrar yaşadığı­ mız, ama birlikte düzeltebileceğimize inandığım bir sorun var, onu nasıl çözümleyeceğimizi se^ale konuşmak isterim," diye başlayabi­ lirdi. Y^arı oldu. Has^rmn k^ocası, konuşmaya bir eleştiriyle başlana­ cak yerde görüşü bu ^kllde sorulunca dinlemeye seve seve razı oldu. Ustediğiniz Şeyiî A ç ı l d ı n Herkes -özellikle de erkekler- kendilerine sunulan sorunları çözümlemek isterler. Ne yanık ki sizin her zaman istediğiniz şey bir çözüm değildir. Bazen sadece içinizi dökmek ya da hangisinin daha y^arlı olacağım görmek için bazı olası çözümleri gözden geçirmek istersiniz. Bazen de düpedüz yardım istersiniz. Konuşmanın daha başındayken dinleyicinize ne istediğinizi söyleyin. Böylesi, size bek­ 124

Erkek Neden H a ö r l^ a z , Kadın Neden Unutmaz lediğiniz karşılığı vermesine yardımcı olur. “İşe yarayacak birkaç farklı yol var, aklımdan geçen bazı olası çözümleri dinlersen çok se­ vinirim,” deyin. Bir çıkış yolu bulmakta zorlanıyorsanız, ona sizin yerinizde olsa ne yapacağını sorun. Her iki şekilde de gereksindiği­ niz yanıtı alabileceksinizdir. D ü şü n d ü ğ ü n ü z ü ^Söyleyin Erkeklerin sözel olmayan ifadeleri deşifre etmede kadınlardan daha fazla zorlandıklarını biliyoruz. Bu özellikle kadınların yüz ifa­ deleri için doğru. Ne yazık ki kadınlar iletişim k^m ak için bu sözel olmayan ifadeleri fazlaca kull^anma eğilimindeler. Bu her iki taraf için can sıkıcı durumlara yol açabilir. Siz kadın olarak gereksinim­ lerinizin görmezlikten gelindiğini düşünüyorsunuz, o ise ipuçlarınızın belirsizliğine sinirleniyor. Onun için de düşündüklerinizi söyleyin; hem de yüksek sesle. Verdiğim sinyallerin açık olduğunu hissetsem bile gereksinimlerimi sözel ol^ak ifade etmenin çok işe yaradığını düşünüyorum. “Korkunç bir gün geçirdim!” demek süngüsü düşük halde oturmaktan daha ya­ rarlıdır. Bir erkek bana iğneli bir söz söyledikten sonra ona ne kadar inekmiş olduğumu anlatan bir bakış yönlendirmek yerine, “Beni çok kırdın. Sözlerinde samimi miydin?” gibi bir şeyler söylemeye çalışı­ rım. Çok kere şaşkın bir bakışla karşılaşırsınız, bu da o erkeğin duy­ gularımı görmezlikten gelmediğini, sadece onlarardan habersiz oldu­ ğunu anlatıyor. Bir şey istediğiniz ya da sizi rahatsız eden bir şey olduğu za­ man bunu açıkça belirtmenin önemini ne kadar vurgulasam azdır. Er­ kek size neyin yolunda gitmediğini sorduğu, siz de, “Bir şey yok,” 125

Dr. M arianne J. Legl\to diye yanıt verdiğiniz uzaman erkek size inanacaktır. O cümle. sizi ra­ hatsız eden şeyin ermfını bir cinayet yerine sarı bantla çevirmekten farksızdır. Böyle bir durumda erkek sizi sevmiyor değildir; tam ak­ si olması olasıdır. Erkekler sinirli oldukları zaman yalnızlığı seçer­ ler; sizin bir şey olmadığım söylemeniz durumunda sizin de yalnız kalmak istediğinizi düşünür ve buna saygı duyarlar. Yolunda gitmeyen bir şey olduğu zaman bile tersini söyleme­ miz ne biçim mesajdır? Hastalarımla geçirdiğim sinir bozucu bir günün sonunda kızımı dışladığımda, o, “Bir şeyin yolunda gitmedi­ ğini söylemiyorsun. sadece sana yardım edemeyeceğimi söylüyor­ sun,” diye yakındı. Haklıydı. Kendi açmazlanmla boğuşurken bil meyerek kızımı da sinir bozucu bir şeymiş gibi yanımdan uzaklaş­ tırmış. düşündüğümden daha kırıcı d a v ^ ^ ış tım . Ve o bir doktor olmasa bile beni düş kırıklığı na uğratan bir ol ayın belirsizliklerini onunla paylaşmam ın bana büyük yardımı dokunabilirdi. O an bir şey hakkında gerçekten konuşamayacak h a ld e y ^ iz ; bunu da açıkça söyleyin. “Az önce çok üzücü bir haber aldım. O ka­ dar sarstldım ki bunu şu sırada konuşamayacak haldeyim. Ama da­ ha sonra senin teselline ve öğüdüne ihtiyacım olacak. Bunu yemek­ te konuşamaz mıyız?" Bu şekilde davranmaya başlarsanız, karşınızdakiyle iletişimi­ nizin kalitesinde büyük bir fark hissedersiniz, bunu hemen fark ede­ ceğiniz gibi. aynca uzun vadeli bir ya^rı da olacaktır. Düşündüğü­ nü açıkça söy leyen ve bazı şeyleri hasıraltı etmeyen biriyle konuş­ mak büyük bir rahatlık sağlar ve güven duyurur. Eşiniz bir sure son­ ra bir şeyi gözden kaçırdığını ya da yanlış anladığını sanarak tasa et­ mekten vazgeçecek ve rahatlayacaktır. 126

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz Telefon eniği zaman konuşacak vaktim olup olmadığım soran arkadaşım John ’u hatırladınız mı? Acil o l^ a k ilgimi istediği ender zamanlarda bunu bana açıkça söylemekten sakınmaz. Sözel iletişi­ mi güvenilir olduğundan ses tonunu doğru anlamlandırıp anlamlan­ dırmadığıma emin olamay^ak tasa etmeme gerek kalmaz. Hattın öbür ucunda onun sesini duymak beni daima mutlu eder. Kadınlar bana, “K ^ ^ a bulaşık makinesini boşalimasını iste­ mek zorunda kalmayı istemiyorum. Yo^un olduğumu görüp bunu kendisinin önermesini istiyorum!” diyorlar. Hayatımı^ızdaki insanla­ rın gereksinimlerimizi öngörmeleri hoş bir şey. Örneğin olağan ol­ mayan bir şey hatta bir bardak su getirmek gibi basit bir şey yapsa­ lar bile. Ama gereksinimlerimizi açıkça bildirmeden bunların yerine getirilmesini beklemek bir ınzak kurmaktan başka bir şey değildir. Bir eşe gereksinimlerimizi ve istediklerimizi söylemenin, kü­ resel negatif olarak adlandırdığım durumdan, örneğin, “Ben konuş­ tuğum zaman hiç dinlemiyorsun,” ya da “Neler hissettiğim umurun­ da değil," demekten çok ^ina etkin olduğunu düşünüyorum. Böylesi suçlamalarda bulunmak insana ne kadar çekici gelse de, erkeğe ne kadar çabalarsa çabalasın baş^aramayacağını hissettirmekten baş­ ka işe y^aramaz. Ondan düpedüz kirli tabakları kaldırmasını isteme­ niz ikiniz için de daha rahat olurdu. İçeriği

f ö r e Şekiillendirin

Erkeklerle kadınlar farklı şeylerle ilgileniyor görünürler, bu da birbirimizle konuşmamızda anlaşmazlığa yol açabilir. Bu farkı ele almak için ilk yapabileceğimiz şey, iletişimimizi dinleyicimize gö­ re ayarladığımıza emin olmaktır. Kadın arkadaşlarımıza karşı da ay­ nı şeyi yyptığımıza göre, ne demek istediğimi anlamışsınızdır. 127

Dr. Marianne J. ^ g a t o Size bir örnek vereyim. Yeni bir mantonun kesimi ya da ipek­ li bir eşarbın deseni üzerinde mükemmelen fikir yürütebilirim, ama modayla hiç ilgilenmediğini bildiğim arkadaşım Anne'la bu ayrın­ tıları paylaşmam. Anne da konuya ilgi duymadığımı bildiği için bil­ gisayarına yaptığı en yeni eklentileri ancak en yüzeysel şekilde ba­ na aktarır. Ama ikimizi de ilgilendiren bir konu olan kitaplardan uzun uzun konuşuruz. Anne ’la ben farklı şeylerle ilgileniyoruz, ama her şeye rağmen ortak bir ilgi alanı bulduk. Erkeklerle kadınlar harasındaki birçok ilişkiler benzer bir duyar­ lıktan yarar görebilir. Konuşmalarımızı niçin ortak ilgi alanlarımıza odaklayıp arkadaşlarımıza gösterdiğimiz nezaketi eşlerimize de paylaştırmıyoruz? New York T/mes'ın en çok satanlar listesindeki bir kitabı da okuduktan sonra kocalarının anlattıklarına ilgisiz dav­ ranmasından yakınan kadınlara şu kadarım söyleyeceğim: “Belki sizin anlattıklarınızla ilgilenmiyordur!" Tabii ki aynı şey erkekler için de geçerlidir. Meslektaşlarım­ dan biri karısıyla yaptığı sohbetlerle ilgili olarak yaptığı bir keşfi anlatıyordu. Kendisi, çalıştığı hastanedeki personel ve hastaları da­ hi l olmak üzere her gün binlerce insanla karşılaşmaktaydı, kansı ak­ sine evde çocuklarla akşamı ediyordu. “Bana habire hastanede neler ol up bittiğini soruyor, ama yıl sonuna i li şkin projelerimizi ve olası harcamalarımızı anlattığımda hiç memnun gözükmüyordu. Sonunda ona öyküler anlatmamı istediğini anladım: huysuz hastalan, ilginç vakaları, personelle ilgili dedikoduları merak ediyordu. Şimdi gün­ lük faal iyetlerim arasında onun duymak isteyebileceği şeyleri belle­ ğime kaydediyor. sonra da ona anlatıyorum. Ona çiçek getirmişim gibi seviniyor! ” 128

Erkek Neden Haütirl^naz, Kadın Neden Unutmaz Meslektaşım kansına onun duymak isteyebileceği şeyleri ak­ tarmakla evliliğindeki iletişimi güçlendiriyor, aynca kansını, günü­ nün onun uzağında geçirdiği bölümü harkında bilgilendiriyordu. Kansı hastanenin bilançosunu denetlemenin peşinde değildi, sadece kocasının içsel hayatını ve duygularını daha iyi anlamak istiyord u. Onun için de belki huysuz hastanın öyküsünü duymaktan ziyade, ko­ casının bu hastayla nasıl başa çıktığı ve bu arada neler hissettiğiyle i lgilen iyord u. Demek oluyor ki iki cins basındaki iletişimi geliştirmenin bir yolu, benim Anne’la yaptığım gibi, konuşmalarımızın içeriğini din­ leyicimize uydurmaktır. ^Sade Bir Dil Kullanın Tabii ki kadın arkadaşlarımızla ve eşlerimizle konuşmamız ara­ sında önemli bir fark vardır; öyle olması gerekir de. Ben arkadaşım Anne’la alışverişe çıkmak zorunda deği lim, ama çiftler ailevi konu­ larda, örneğin, çocukların bakımında, kendileriyle çocuklarına bir yu­ va sağlamak ve paralarını nasıl harcayacaklarına karar vermek gibi konularda paylaşım halindedirler. Ne de olsa birbirimizle bir ortak­ lık konumundayız ve o^ak bir dil benimseyerek aramızdaki açıklı­ ğı aşmak durumundayız. Vakaların çoğunda, erkeklerle kadınlar birbirlerini anlarlar, ama gayret edip erkeklerin kolayca anlayabilecekleri bir di lle konuştu­ ğum zaman mesajımı karşı tarafa daha kolay ulaştırabildiğimi fark ettim. Herhangi bir dili öğrenmenin yararlı olması gibi, bunu da yapmak ^zahmetine değeceğini kendi tecrübelerimden biliyorum. Okul­ da öğrendiğim F^sızzca belki bir Parisli’nin kulağına bir Fransızın Fransızcası gibi gelmiyordur, ama gösterdiğim çaba o ülkede tatil 129

F:9

D r. Marianne J. Legato geçirmemi, ülkeyi bir rehber kitabından okuyarak öğrenmekten çok daha zevkl i bir hale getiriyor. Fransızca kelime hâzinemi tazeleme­ ye ayırdığım vakitler ise yaptığım ziyareti daha da zenginleştiriyor. Kadınların arkadaşlığı alanından bir başka örnek vereyim. Bir kadın meslektaşı m evinde çalışmaktadır. Telefonuma “Alo” diye ce­ vap verişinden bir çalışmasının orta yerinde mi olduğunu yoksa sa­ dece bulaşık makinesini mi boşalttığını anlayabiliyorum. Arkadaşım eğer meşgulsa, benim de ona mutlaka sormam gereken bir şey v^arsa hemen sadede geliyorum. Eğer gevezeliğe harcayacak b ^ a vakti ol­ duğunu sezersem, konuşmayı farklı şekilde yönlendiriyorum: ona ai­ lesini ya da o^rk dostlarımı zı soruyor, bana onu hatırlatan bir kitap­ tan veya bir piyesten bahsediyor ya da ortak bir hastamızla ilgili bul­ gulan onunla paylaşıyorum. Çoğu erkeklerle de meşgul olduğu za­ manlarda arkadaşımla konuştuğum gibi konuşurum. İşte sizin de ya­ pabileceğiniz şeyler: • Sade ve can alıcı noktalara değinin. Bir şeyin yapılmasını is­ tiyorsanız, bunu net ve basit şekilde tarif edin. • Belirtmek istediğiniz noktaları anekdotlarla süslemeyin, hat­ ta gereksiz sıfatlar kullanmayın. Tanıdığım bir şair bir keresinde yazdığı her kelimenin 20 dolar ettiğini hesaplamıştı. Erkeklerle yap­ tığım konuşmalarda bunu daima göz önünde bulunduruyorum. K K on^a O d a k la m n Erkek sevgililerimiz ve kocalarımızla olan tartışmalarımız çok zaman esas konudan saparları Bir kere kızdınız mı, ilişkideki bütün kırgınlıkları yüzeye çık^manız kolaydır. Bu takdirde, tartışmayı te130

Erkek N eden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az tikleyen sebeple ilgisi olmayan eski suçlamaları savurmaktan ken­ dinizi alamazsınız. Bu durum ilişkilerimizi altüst edebilir. Eski bir tartışmanın ya da ihanetin anısını yok etmenin güç olduğunu kabul ediyorum, ^ a tartışırken esas konudan sapmamaya çalışmanızı önemle öneririm. Kocanız geçen yıl Anneler Günü ’nde golf oyn^ttaya gitmeyi planlamış olabilir, ama evin masraflarını ödemeye vakit ayırmayı unutmasının bu duyarsız davrarnşla ilgisi yoktur. Faturaların öden­ mesiyle ilgili tartışmaya o geçmiş golf oyununu' karışhrmanız an­ lamsız olur. Ona, üstlendiği sorumlulukları yerine getirmekiçin ön­ ceden plan yapması yolundaki talebinize bağlı kalırsanız, kocanız bu konuda dediklerinizi gerçekten duyacaktır. Ama değiştiremeye­ ceğiniz bir k u s ^ n u yüzüne çaparsanız işin içinden sıyrılmaya ça­ lışması olasıdır. Inanm Kızımın bir arkadaşının hayatındaki yeni erkekle olan ilk tar­ tışmasını anlatmasını ağzım açık dinledim. Genç a^an hayahndaki önceliklerin ilk evliliğinden olan çocukları ve yeni işini yoluna koy­ mak olduğunu peşinen söylemişti. Bu ikisinin bir araya gelmesi cid­ di bir ilişkiye ayıracak zamanının ve enerjisini_ olmaması anlamına geliyordu. Bundan önceki ilişkisi zaten kız arkadaşlarına hak ettik­ leri zamanı ve ilgiyi gösterememesi nedeniyle son bulmuştu. Bu ^allı genç kadının, erkeğin her ö^zrünü kendi yanlış değer­ lendirmeleriyle hasıralb etmesini dehşet içinde dinledim. A^damm ilk fırsatta dile getirdiği uyarıya rağmen, onunla bir ilişkiye balıklama at­ lamak k^^m daydı. 131

Dr. M a ria n e J. Legato İlişkilerinin sayısız iptal edilmiş randevu ve vaatten sonra beş ayın içinde son bulması kimseyi şaşırtmadı. Adamcağız onun bilme­ si gereken her şeyi ilk gününden açık seçik söylemiş, ama genç ka­ dın öyle istediği için bambaşka bir şey duymuştu. K onuşm aya B i ^ ^ ^ S o n la n d ın n iki cins arasındaki anlaşmazlık kaynaklarından biri de bir ko­ nuşmanın ne zaman sonlanması gerektiği konusundaki anlaşmazlık­ la ilgilidir. Kadınlar yüz ifadelerini ve beden dilini yorumlamakta daha usta olduktan için, erkeğin ne zaman bir konuşmadan sıkıldı­ ğını, hatta sabrının zorlandığını ondan önce anlamaları gerekir. Siz konunuza yeni yeni ısınmaya başlıyor olabilirsiniz, ama işaretleri algılayınca en doğrusu konuşmayı toparlamaktır. Kimse yorgun ol­ duğu zaman parlak gözükmez, erkeklerin konuşma güçleri ise kadınlarınkinden azdır. Daha fazla konuşmak isterseniz, tartışmanıza başka zaman devam etmeyi isteyip istemeyeceğini ona sorun. Söy­ lemek istediklerinizi söylemek için bazen bir kadın arkadaşınızla girişebileceğiniz bir konuşma maratonu yerine birkaç kısa konuşma sürdürmeniz gerekebilir ama sonuçtan memnun kalacaksınız.

Konuşm aya Kesin Yıllar içinde erkek arkadaşlarımla aramda geçen tartışmalar arasında bir tanesi hiç aklımdan çıkmıyor. Söylemek istediklerimi tek tek, açık seçik ve kısaca söyledikten sonra sırtımı çevirip uyku­ ya daldım. Çok etkileyici konuşmuşum. Ertesi sabah istediğim her şeyi elde etmiş bulunuyordum. 132

Erkek Neden H atırl^nsz, Kadın Neden Unutmaz Ne yazık ki başka zamanlarda bu başarımı tekrar edemedim. O akşam o kadar yolunda giden ne olmuştu? Günün daha erken bir saatinde küçük bir tıbbi müdahale geçirmiş ve tartışmadan hemen önce bir ağn kesici almıştım. O adamla yaptığı m konuşmalar beni hep sinirlendirirdi, tartışma konumuz da özellikle kritikti. Ama o gün ilaç her zaman fazla mesai yapan beynimdeki endişe merkezle­ rini uyuşturduğundan görüşlerimi bir dizi inandırıcı nokta halinde sıralamıştım. Bu tart ışman ın anısını o zamandan beri giriştiğim bütün tartış­ malara taşıdım, şimdi de size açıklıyorum. Bundan aldığım ders şu: Anlatacaklarınızla ilgili noktalan en doğru ve kısa şekilde ifade edin, sonra da durun. Konu şmay ı kesin, düşünmeyi kesin, bir yanıt bekle­ meyi kesin. Sadece durun. ^^ayan Erkeklerle kadınları n hatırlamaları arasındaki farklar hakkında bildiklerimizi göz önüne alarak, gereksindiklerimizi birbirimizden elde etmemizi sağlayacak bazı taktikleri benimseyebiliriz. Bu özel­ likle anlaşmazlıklar durumunda çok yararlı olmaktadır. . Örueğin, bir tartışmadan sonra görüşümü aşağıdakine benzer bir kapanış konuşmasıyla özetlemeyi çok yararlı buluyorum: “On­ ları sevdiğini bildiğim için, ailene iyi davranmaya ve bizi gereksin­ dikleri zaman yanlarında olmaya çalışıyorum. Lütfen sende benim aileme karşı yanımda ol. Onlar buna minnettar olacakları gibi, yar­ dımın beni de sonsuz memnun edecek.” Kapanış konuşmanız pozi­ tif olsun ve isteminiz ya da öneriniz sakın başka bir eleştiriye yol 133

Dr. M ari^ane J. Degato a ç la sın . Dakikalar sürmüş bir tartışmayı bir veya iki kısa cümley­ le sonuçlandırılanız, yaptığınız konuşmanın herkesin aklında kal­ ması şansını artırırsınız. Bir

Konmuşun

H astalım ın, evliliklerindeki iletişim konusunda benimle yap­ tıkları konuşmalarda yinelenen omlk bir nokta yalnızlık. Bir hasta­ mın, yıkılmakta olan evliliği hakkında bana söylediği en acı sözler şunlar oldu: “Onunla beraberken kendi başıma olduğum zamankin­ den daha yalnızım!" Bir kadının, bana, “Benimle ilgilenir görünmü­ yor,” “Benimle girmeye yanaştığı ayrıntıların düzey i beni tatmin et­ mekten uzak kalıyor," veya “Patronamla ilgili olarak onunla dertleş­ meye kalksam, erkek a r k a c ım bana sözünü ettiğim sorunları nasıl çözümlemem gerektiğini anlatmakta ısrar ediyor,” diye her sızlanı­ şında bu yalnızlığın yılkılarını duyar gibi oluyorum. İlgilenmeyen biriyle bir şeyi paylaşmak isteği tek kelimeyle yalnızlıktır. Modayla ilgilenmeyen arkadaşım Anne tek arkadaşım olsaydı, yeni gardıropuma gösterdiği ilgisizi ik beni fena halde kırar­ dı. Allahtan ki yeni kaşmir k ı ğ ı m ı n bana duyurduğu heyecanı paylaşacak olan başka arkadaşlarım var da zavallı Anne’ın canını sıkmak zorunda kalmıyorum. Birden fazla arkadaşınızın olması bu nedenle mi? Ellen çok esp­ rili olabilir, ama ondan yardım veya öğüt istenildiğinde çok çabuk sabrı taşıyor. Eğitim ve destek konularında fikrini almak istediğiniz zaman Alison sizinle uzun uzun konuşmaya hazır, ama sizinle çıkıp' sevdiğiniz şeyleri yapmayı sevmiyor. Açıkçası, farklı zamanlarda farklı kimselerden farklı şeyler istiyorsunuz. Hayatınızda bu tür ki­ 134

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz şiler olursa, “depo"^rn istediğiniz şeyi çekip almanız zor olmaz. Ar­ kadaşlarımı gerçekten verebilecekleri şeyler uğruna “kullanmanın" onları, onlardan veremeyecekleri veyavermek istemeyecekleri şey­ ler istemenin yol açacağı yıpranmadan koruduğunu keşfettim. Res­ mi bir davete katılmak istediğim takdirde, bunun gibi şık bir akşa­ mın benimle tadını çıkaracak birini çağırmak yerine ni çin Alison’u beraberimde sürükleyerek onu mutsuz edeyim? Bunlar kulağa mantıklı geliyor, öyleyken insanların romantik ilişkilerinden olağanüstü beklentileri olmasına çoğu zaman şaşıyo­ rum. Bir tek arkadaştan her şeyi beklemediğinize göre, bir tek insa­ nın çok ender vakalar dışında bütün ihtiyaçlarınızı karşılamasını bek­ lemek mantıksızlık değil midir? O kimseyle çok özel bir ilişkiniz olsa bile. Özellikle kadınlar arasındaki arkadaşlıklarının güçlü bir ev­ rimsel temeli vardır. Ama biyoloji bir yana, ilişki dışındaki arkadaş­ lıklarımızın piyasadaki en üstün psikolojik desteklerden olduğuna inanıyorum. Evlilik hayatımız için bu özellikle doğrudur. Onun için de bir erkekle ciddi şekilde ilgilenmeye başladığı vakit bir kadının bütün arkadaşlıklarını ihmal etmesini gerçek bir traj edi olarak görü­ yorum. ’^Zarar gören yalnız bu arkadaşlıklar da değildir, kadının ro­ mantik ilişkisi ve belki daha önemlisi, kendi duygusal isticarı ve den­ gesi de sarsılır. Başka bakımlardan iyi giden bir evlilikte yalnızlık duyuyorsa­ nız, konuşmal^tmz için onları kabule daha hevesli bir kaynak arayın. Hastalarımı mesleki bir topluluğa, bir hayır komitesine katılmaya ya da hiç değilse eski okul arkadaşlarıyla tanışıklığını yenilemeye teşvik 135

Dr. M arianne J. Legato ediyorum. Onlara, “Erkek arkadaşınız ilgilenmiyorsa, ilgilenecek bi- rini bulun,” diyorum. Hastalarımdan biri aynen bunu yaptı. Kendisi bir firmanın bir, iki kadın yatırım danışmanından biri. Yalnız kız ar­ kadaşlarıyla katıldığı haftalık poker partileri, onu akşamın dokuzun­ dan önce bürodan çıkarabilen tek şey. Başka iş kadınlarıyla bir ma­ sa başında buluşmasını “can kurtaran simidim” diye niteliyor. O kadar önemli olan konuşma mevzuları değildir ama ben yi­ ne de bu kadınları sinirli patronları, huysuz müşterileri ve dediği de­ dik 3 yaşındaki çocukları hakkında yakınırken dinlemeyi isterdim. Burada önemli olan, yaln ız olmadıklarını hissetmeleri ve hayatların­ daki erkeklerle konuşamayacakları biçimde konuşmak fırsatını bul­ malarıdır. Hastamın kocasıyla ideal denebilecek bir ilişkisi var ve birçok şey hakkında doya doya konuşabiliyorlar. Ama o yine de ken­ disiyle aynı kafadaki arkadaşlarıyla geçi rdiği birkaç saatin, onun için kocasının bile dolduramadığı bir boşluğu doldurduğunu düşünüyor. Bir arkadaş aradığınız zaman, önemli olan bir ruh ikizinizi bul­ mak değil, sizin le aynı şeyleri yaşayan ve beraberliğinden hoşlandı­ ğınız biriyle beraber olmak olduğunu hatırlamanızda yarar var. Bir­ çok genç anne, kendini, bir yıl önce arkadaşlık etmek istemeyeceği bir kadınla bir kafe masasında oturur bulmuştur. Günlerinin benzer ritmleri, bebek emzirmenin verdiği huzur ya da gazetede okunan bir yazı, olası görülmeyecek bir arkadaşlığı mümkün kılabileceği gibi, hayatlarındaki erkeklerle yaptıktan konuşmaların sağladığı hoşnut­ luk düzeyini de yükseltebilir. ^5

136

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az Son bir öğüt mü? Sabırlı olun. Bu stratejiler bir ilişkinin han­ gi aşamasında olursanız olun, ister ilk aşk günlerinde bulunun ya da bir sonraki bö lümde tartışacağımız gibi, ilişkinizi daha ciddi bir dü­ zeye çıkarmak istediğiniz zaman da işe yarıyor. Ama ister ilk ciddi tanışmanızı yapacak olun, ya da ister bu tartışmalarınızın 4000’incisi olsun, iki cins arasındaki iletişimi geliştirmenin bir süreç, hem de büyük ödülleri göz önüne getirilirse girişilmesine değecek bir süreç olduğunu unutmayın.

5 B e n im le

E v le n ir

m is in ?

iyi Günülerde w ^Kötü Günülerde t k r o b l r O lm a k için V erilen

Erkeklerden oldu bitti hoşl^anmışımdır. Onlara dokuıımayı, tatlannı, kokularını ve hepsinden de çok düşünme biçimlerini ^ vetım. Tıp fakültesi her tipte ve boyda erkeğin bana ve (çoğu erkek o1an) erkak öğrencilere bilgi verdiği ve kılavuzluk ettiği bir arkadaşlık ve dostlak cennetiydi. Entelektüel başarının tek geçer akçe olduğu a 1fi c a lıkh bir toplumda o ^ ^ a k ; k^maşrk bilgileri özümserken ve şaşJl'laz bir man­ tıkla problemleri çözerken ince espriler ile fıkır fıkır ve gerçek bir en­ telektüel heyceecanla peşinlenmiş erkadaşlıklar kurmuştuk. :Beraberinde okuduğum ve çalıştığım erkekler bütün süreci olabildiğince eğlenceli kıldıktan başka, bana o am andan beri hiç unutmadığım t>ir ders ver­ diler: Erkekler h^ikulade ^tabaşlar olabiliyorlar. Ama içlerinden biriyle kişisel, romantik ve cinsel bir ilişkiye girdiğim anda bütün tablo değişti. İlk tutulma heyecanı yatışır yarış­ 139

Dr. M arianne J. Legato maz kendimi yalıtılmış hissettim; yakın beraberlik için önemli san­ dığım şeyler hiçbir zaman partnerimin önemsedikleri değildi. Rahat, kabul görmüş ve anlaşılmış olduğuma dair bütün hissettiklerim gi­ zemli şekilde yok olmuştu. Arkadaşlanmla aramdaki huzurlu bera­ berlikten bu giderek tatmin etmeyen ilişkilerde eser yoktu. İlişkilerim kök saldıkça sorun daha da müzminleşir göründü. Sonunda, meslek hayatımı o kadar zenginleştiren öğelerle dolu arkadaşlıklanmın romantik ilişkilerimden çok daha başarılı olduğuna inanır oldum. Bu bakımdan yalnız da değildim; kadın arkadaşlarım­ dan birçoğu görünürdeki başarılı eşleşmelerine karşın, ilişkilerinin hiç de göründüğü gibi olmadığına bana itiraf ettiler. Erkeklerle ilişkilerimi yönetmekte tıp fakültesindeki günlerim­ den beri çok ustalaştığımı söyleyebilirim; arada çok başarılı ilişkiler de yaşadım, ama hala aynı gerilimlerle boğuştuğumu da fark ediyo­ rum. Muayenehanemden geçen hastalanmla ders verdiğim öğrencile­ rimden durumun yeni genç kuşaklar için daha farklı veya daha kolay olmadığım görüyorum. Bir ilişkide delice sevdiklerimizden istediklerimizi elde edebi­ lir miyiz? Ya da bütün peri masallarının ilk öpücükle sonlanmasının bir nedeni mi var? Hayatlanmızı zenginleştirmeyi ve gereksinimle­ rimizi karşılamayı sürdüren uzun vadeli bir bağlılık sadece bir rüya mı, yoksa a^rtan teklifsizlikle alışkanlığın küçümseme ve soğuma ye­ rine daha büyük bir yakınlık üretmesini garantileyecek bazı pratik aşamalar var mı?

140

Erkek Neden Hatırl^naz, Kadın Neden Unutmaz

Ç a b a l a r ım ı z Ç e liş iy o r m u ' Siz de beynin cinsiyetinin ilkah anından itibaren saptandığına ve bazı evrimsel süreçlerin beyinlerimizin gelişimini ve arzularını bi­ çimlendirdiğine benim gibi i nanıyorsanız, evrimsel ipuçlarını gözden geçirip rahatsızlık verici bir sonuca ulaşırsınız: Kadınlar ilişki' isti­ yor, fakat erkekler istemiyorlar. Burada bir çelişki söz konusu. Erkekler evrimsel açıdan müm­ kün olduğu kadar sık ve farklı partnerlerle birleşmeye çatışırlar; amaç ise potansiyel çocuklarını artırmaktır. Kadınlar tam tersine özellik­ le de kendilerine bağımlı çocuklarını büyüttükleri nazik dönemde on lara koruma ve madd i kaynak s ağlayacak uzun süreli ilişkileri tercih ederler. Bu verilere dayanarak erkeklerle kadınların görünür­ de çözümlenemez bir çekişme içinde oldukları söylenebilir. Ama ben bütün ilişkilerin başından itibaren kötü sona mahkûm olduğuna inanmıyorum. Önce bu, evrime mantıksız bir bakış olur. Hayvanlar gibi insanlar da türlerini çoğaltmak amacını gütmeyen bir sürü şey yaparlar. Örneğin hayvanlar dünyasındaki eşcinsellik bolluğuna bakın. Bloomington, İndiana'daki Kinsey Seks, Cinsiyet ve Üreme Araştır­ ma Merkezi müdürü Dr. June Reinisch bu konuda tam olmayan şöy­ le bir liste sunmaktadır: meyve sineği, bazı kuşlar, boğalar, inekler, atlar, antiloplar, erkek yaban domuzlan, koçlar, koyunlar, köpekler, kediler ve bazı makaklar gibi primatlar, aynca Hanuman langurlan, rhesus maymunları, Japon makakları, ververler, sincap maymunla­ rı, şempanzeler, cüce şempanzeler ve dağ gorilleri. Dr. Bruce Bagemihl’de eşcinsellik faaliyetlerine ek olarak çift olarak yaşayan, bir141

D r. M arianne J. Legato tikte sahip olduklan bölgeleri savunan ve yavrulan birlikte büyüten hayvanların listesini derlemiştir. Hayvanlarla eşcinsellik faaliyetleri esas itibariyle üremeyi bal­ talayıcı bir etki yapıyorsa, evrim bunu niçin şimdiye kadar yok etme­ di? Bunun eşcinselliği eleştirenlerinin yanıtlamadıkları önemli bir soru olduğunu düşünüyorum ve m uh^kak ki insan biyoloj isinin yap­ tığımız seçimlerdeki rolünün basit bir yorumundaki kusurlara dilckati çekmektedir. Ama kadınların bir erkekten çocukları için olanaklar ve güven­ lik beklediklerini ve bunun, birçok kadının bir erkekle tanışıp onun­ la evlenme güdüsü nü izah ettiğini bır an için kabul edelim. Zamanın bu evresinde çok ilginç bir şeyin hem de gözümü zün önünde olagel­ diğini düşünüyorum. İkinci Dünya Savaşandan beri kadınl ar için ekonomik durum dramatik (ama bu yine de olması gereken, olabilecek olan ve ileride olacağı kadar esaslı olmayan) bir değişiklik sergiledi. Eğitimle istih­ dama ulaşmamız büyük bir hamle yaptı, bunun sonucunda da bugün birçok kadınlar kendileriyle ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak im­ kanı na kavuştular. Günümüzdeki bir kadın eğer hayatını kazanma­ yı aklına koyduysa, maddi ihtiyaçlarım karşılayacak bir erkeğe ba­ ğımlı olmasına artık gerek kalmaz. Çocuk bakımı olanakları (bunlar gerektiği kadar böl olmasalar bile eskiden olduğundan çok fazladır), kadınların, bebeklerinin doğumunun üzerinden fazla uzun bir zaman geçmeden işlerinin başına dönmelerini mümkün kılıyor. (Ben bu­ nun canlı bir örneğiyim. hk çocuğumun doğum sancıları başlarken mesleğim için çok önemli bir konuşmayı yapmayı ve bundan sonra da birkaç saat süreyle soruları yanıtlamayı baş^mıştım. Bebeğimi 142

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz kürsüden indikten 1O saat sonra dünyaya getirdim. Bir hafta sonra ise laboratuvarıma dönmüş ve hasta kabul etmeye başlamıştım.) Es­ kiden hayal olan doğum izni artık bir gerçektir ve kadınlar, meslek hayatları gerilemeden yeni doğmuş bebekleriyle istedikleri kadar vakit geçirmek için savaş verdikçe gelişmeye devam etmektedir. Kadınlar ekonomik açıdan eskiden olduğundan daha bağımsız olduklarından bunun sonucunda bir erkeğe çok dll;lıa az bağımlı ol­ muşlardır. Kadının, bir eşin yardard olmadan bebeğine bbakıp ihtiyaç­ larını karşılayabilmesi, .her iki taraf için de evliliğin veya uzun sü­ reli bir ilişkinin zorunluluğunu tartışılır hale getirmektedir. Bir eş sa­ hibi olmanın hâlâ büyük bir duygusal ve pratik dayanağı vardır, ama aksi halde bir erkeğin sağlayacağı yardım için arkadaşlarına, kom­ şularına ve ailelerine güvenen bekâr annelerin de dünyadaki sayısı artmaktadır. Kanımca bu müthiş bir gelişme. Böylece iki taraf da artık uzun vadeli bir ilişkiye zaruret ya da gereksinim yerine kendi seçimleriy­ le girebilmektedir. Hastalarımdan biri olan Rachel’e bakalım. Kendisi 40’ına mer­ diven dayamış olduğu halde, evlenip çocuğunu doğurmak isteyece­ ği erkeğe henüz rastlamamıştır. Kendi evine sahip olduğu ve öğret­ menlik gibi garantili bir işi bulunduğu için, çocuk evlat edinme se­ çeneğiyle ilgilenmeye başladı. Afrika’daAIDS virüsü, Hint Okyanusu’nda da tsunami nedeniyle yetim kalinış milyonlarca çocuk var; iş­ leri yolunda gittiği takdirde, daha 41 yaşına girmeden bu çocuklar­ dan birine bir yuva sağlayabilecektir. Rachel'in öyküsünü heyecan verici buldum. Kendisi şu ana ka­ dar evlenmiş olmayı herhalde isterdi, ama annesinin kuşağının an­ 143

Dr. M arianne J. Legato cak bir erkeğin verebileceğine inandığı bir ev, parasal güveni ik, hat­ ta bir çocuk için artık bir erkeğe gereksinimi yok. Eğer günün birin­ de hayatını bir erkekle paylaşmak isterse, bu, bir ilişkinin sağlaya­ bileceği aşk, arkadaşlık, seks, ortak ilgi alanları veya sadece bir bi­ linmeyen in heyecanı gibi başka şeyler için olacaktır. Her ne kadar pek çok kadın henüz Rachel’in parasal bağımsızlığına kavuşama­ mış olsa bile, giderek daha çok kadın o yönde ilerlemektedir. Bununla birlikte günümüzdeki ilişkilerde birçok sorunlar kadın­ lar için değişmeden kalmıştır. Beyinle ilgili en yeni araştırmalarda ilk birkaç yılın çılgın ihtirasının devam ettirilmesinin niçin o kadar zor olduğunu anlamamıza yardım edecek bir şeyler yok mu acaba?

^8cJO lılığın K i m y a s ı Şehvet iki kişinin arasında çakan kıvılcım, romantik aşk ise ate şin çırasıdır. Bu güdü ler eşleşme sürecini başlatırlar. Her ikisinin v ar oluşu bebekler yapmamızı ve türümüzü yaymaya devam etme­ mizi açıklar. Ama aşkla evliliğin cicim zamanı geçip yeni bir haya­ tın tohumu eki Idiği zaman durulmamıza yol açan nedir? Kesin olan şudur: Aşkın ilk heyocam -ve bunlarla bağlantılı kim­ yasallar- uzun ömürlü olmazlar. İtalya’da Piza Üniversitesinde psiki­ yatri profesörü Donatella Marazziti ve âşık oldukları zaman erkek­ lerle kadınların testosteron düzeylerinin birbirine yaklaştığım keşfe­ den araştırmacı, aym ili şkiyi sürdüren çiftlerde 2 yıl sonra testoste­ ron düzeylerinin normale döndüğünü saptamıştı. Ama bu seks hormonlarının giderek azalması tabii ki “oyunun sona erdiği" anlamına gelmez. Ne yazık ki bazı çiftler için bu doğ-' 144

Erkek Neden H atırlam az, Kadım Neden Unutmaz rudur, evliliklerin üçte biri ilk 4 yılın içinde başarısızlığa uğrar. Bu belki de birçok kimselerin, antropolog Helen Fisher’in bağlılık dedi­ ği aşkın bir sonraki aşamasına geçişi başaramayışlarından ileri gelir. Tutulma kokteylinin (dopamin, fenyeti lamin ve norepinefrin) hafiflemesine de tanık olan bağlanma aşaması, başka kimyasalların düzeylerinin yükselmesiyle bir arada görülür. Bunlar çiftin bağını olduğu kadar bu ilişkide duyduğumuz hoşnutluk ve rahatlık duygu­ larını güçlendirir. Bunlar her ne kadar tutulmaya eşlik eden kimya­ salların hızlı hücumundan yoksunlarsa da, kendilerince mutlu kim­ yasallardır. Bu aşamada salgılanan kimyasalların başlıcaları endorfinler’le oksitosin’dir. Aramızdaki ilişkiyi nasıl etkilediklerine bir bakalım. E ^ ^ rîn le r Bir ilişkiyi bir süre devam ettirdikten sonra ortaya çıkan endorfi nler 'in aynı zamanda “doğanın ağrı kesicileri" olduklarını kon­ feranslarımda dinleyicilerime hatırlatırken gülmekten kendini ala­ mam. Uzunca bir süredir ilişki durumunda olduğumuz zaman bey­ nimizin salgıladığı kimyasallar, bir maraton koşucusunun bir kırığa rağmen finiş çizgisine ulaşmasını, bir askerin de yaralandıktan son­ ' ra savaşmaya devam etmesini sağlayan kimyasalların ta kendileri­ dir. Bunlardan kendi sonuçlarınızı çıkarın! Şaka bir yana, endorfinler zevki artıran kimyasallardır ve mi­ zacımızın üzerinde güçlü bir etkileri vardır. Güldüğümüz zaman on­ ları salgılarız, düzeylerinin yüksek olduğu zamanlarda da hoşsohbet, dost canlısı ve rahat oluruz. Doyuma ulaştığımız zaman da salgıla­ n ırlar ve seviştikten sonra çok zaman duyduğumuz aşın zindeliği de (oksitosin ’le birlikte) paylaşmaktadırlar. 145

F: 10

f a . M arianne J. Leggato Bu doğal ağn kesiciler aynı zamanda sosyal yalıtılmışlığın, ay­ rılığın ve yalnızlığın acılannı da gidermektedirler. Araştırmacı Barry Keveme başka dişilerle sıkı bağlantılar veya dostluklar kuran ve her gün birbirlerini umar ederek saatler geçiren dişi talapoin maymunla­ rında endorfim’i incelemiştir. Dişiler birbirlerinden ayrıldığı, sonra tekrar buluştuklan zaman endorfin düzeyleri katbekat İrmaktadır. Beraberlik hoşa gider. ^Oksitosin Bu hormonun erlceklerle kadınlarda cinsel arzuyu canlandırdığı­ nı, bedenin de cinsel ilişki sırasında ve orgazm sonrasında daha da faz­ lasını salgıladığını seks hakkındaki konuşmamızdan anımsarsınız. Fakat oksitosin yalnız ilişki sırasında salgılanmaz; birbiriyle il­ gisiz birtakım faaliyetler sırasında da ortaya çıkar. •Emeğin, doğum sırasında yumuşak kasların kasılmasıyla da ilgilidir. Doğum sancısını başlatmak için verilen pitosin adındaki ilaç oksitosin’in yapay bir şeklidir; oksitosin kelimesi de Yunancadan alınmış olup “hızlı doğum” demektir. Oksitosin, bebeğini em­ ziren annede sütün- gelmesi refleksini uyarmaktadır; dahası, stresli olduğumuz zamanlarda da salgılanmaktadır.

,

Bu tamamen farklı durumlar arasındaki bağlantı nedir? Başka kimselerle bağlantılar kurmanın y^arlı olabileceği bananlar vardır, oksitosin de bu bağlannlan kolaylaştıran hormondur. AraşUrmacılar örneğin süt üretimiyle oksitosin bağlantısının ^ e -b e b e k bağını ge­ liştirdiğini düşünmektedirler; bu da bebeğine sut veren annelerin ni­ çin süt vermeyen ^melerden daha ender ol^ak doğum soması dep­ resyonu yaşadıklarını izah etmektedir. 146

E rk ek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz Endorfinler gibi oksitosin de insana kendini harika hissettirir. Kocanızın ya da bebeğinizin uyuyan yüzüne bakarken sizi avucuna alan iyilikseverliği ve sevgiyi yaşadıysanız, ne demek istediğimi anlarsınız. Araştırmacılar ondan “kucaklaşma hormonu" diye söz ederler. Oksitosin’in ilginç yanlarınım biri salgısının yol açtığı yanı­ tın farklı kimselerde ne kadar farklı olduğudur. San Francisco’daki Kaliforniya Üniversitesi ’nde bir araştırmacı olan Dr. Rebecca Tay­ lor, genç kadınlarla yaptığı bir deney sırasında onlardan ilişkileriy­ le ilgili iki olayı anımsamalarım istemişti: bir tanesi sevgi gibi po­ zitif duyguları, diğeri ise terk edilme gibi negatif duyguları tetiklemişti. Ayrıca katılmacılara 15 dakikalık bir masaj uygulanmıştı. Oksitosin düzeyi sonuçları o kadar da ilginç değildi: Negatif düşünceler bir düşüşe yol açarken, pozitif olanların az bir etkisi var­ dı ya da hiç yoktu. Masaj ise oksijen düzeylerini yükseltiyordu. İl­ ginç olan sonuçların katılmacılar arasında ne kadarfarklı olduğuy­ du. Bazı kadınlarda çok önemli dalgalanmalar görülmüştü; başka ba­ zı kadınlarda ise hiç dalgalanma yoktu. Araştırmacılar bunun üzeri ne işin nedenini öğrenmeye çalıştılar. Sonuçta ilişkilerinde mutsuz olan (sıkıntıyla endişeden yakı­ nan) kadınların, negatif bir düşünce akıllarına geldiği vakit oksito­ sin düzeyleri düşenler olduğu meydana çıktı. Masaj sırasında ve po­ zitif anılarım hatırlayınca oksitosin düzeyleri yükselenler ise belli sınırlar çizmekte ve yalnız oturabilmekte ustaydılar, aynca başkala­ rını hoşnut etmeye çok fazla çalışmıyorlardı. Yani bu hormana sahip olmak ilişkilerde hoşnutluk ve huzur his­ si mi oluşturnyorda? Ya da mutlu bir ilişki y^araak oksitosin üretimi­ 147

D r. M arianne J. ^ g a t o ni uyarıyor muydu? Araştırmacılar, deney sırasında sağlam bir ilişki içinde olan kadınlarda oksitosin düzeyinin yalnız kadınlardakinden daha fazla yükseldiğini keşfettiler. Bundan da düzenli bir ilişkinin du­ yurduğu huzurun hormon salgısını etkilediği sonucunu çıkardılar. Daha ileri araştırmalar, bazı kimselerin yüksek oksitosin dü­ zey lerine erişmeye istidadan olduğunu ortaya çıkarırsa hiç şaşma­ yacağım. Bu bazı kimselerin niçin başkalarıyla daha kolay bağ kur­ duklarını da açıklar. Bazı erkeklerle kadınlar doğaldurumlanymış gibi uzun vadeli ilişkilere girerlerken başkalan kapana kısılmış bir hayvan gibi ilişkinin sınırlarına karşı mücadele ederler. Bu davra­ nışların belki de kimyasal açıklamaları vardır. İsveç' in Karolinska Hastanesi ’nde araştırmacılar oksitosin en­ jeksiyonları üzerinde çalışıyorlar. “Kucaklaşma hormonu”nuyla ya­ pılan günlük bir enjeksiyonun farelerde tansiyonu düşürdüğüne ve rahatlama hissi verdiğine tanık oldular. İnsanlar için de benzer bir enjeksiyon geliştirilmesini bekleyeduralım, mizacımızı düzeltmek ve özellikle de ilişkilerimizi geliştirmek için bu rahatlatıcı hormon­ ların düzeyini yüksek tutmak etkin bir yöntem olsa gerek. Hormon düzeylerinizi yükseltmek için başvurabileceğiniz bir­ kaç yöntem: Egzersiz. Güçlü bedensel egzersiz endorfinler'deki artışla bağlantılıdır. Aynı zamanda daha güçlü bir özsaygısıyla ve (belki de bütün bu endorfinl er ’in sonucu olarak) daha başarılı bir cinsel ha­ yatla bağlantılıdır. Aynı zamanda da ilişkilerimizden ve seksten zevk almamızı engelleyen stresi yok eden güç lü bir etkendir. Doktor ola­ rak bütün hastalanma egzersiz yapmalarını öneriyor ve önerimi din­ leyenlerin bundan ka^ınımlan arttıkça kıvanç duyuyorum. 148

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz Bol bol tatmin edici seks. Oksitosin düzeylerinin kadınlarda da, erkeklerde de uyarılma ve orgazm sırasında yükseldiğini biliyo­ ruz. Bir ilişki kapsamındaki sekse geri iletimli bir halka gözüyle ba­ kıyorum: beraberinde olduğunuz kimsenin yanında kendinizi iyi his­ sediyorsunuz, o kimseyle sevişmek istiyorsunuz, sevişiyorsunuz ve o kimseye daha da olumlu duygular besliyorsunuz. Bunun daha genç bir görünüm gibi ek avantajları da vardır. Royal Edinborough Hasta­ nesi ’nden nöropsikolog David Weeks yaptığı bir araştırma sonucun­ da haftada en az üç kere sevişen çiftlerin daha ender seks yapan çift­ lere kıyasla en az 10 yaş daha genç gözüktüklerini saptamıştır. Günde bir kere oynaşma doktorun yerini tutar. Hastalarım­ dan biri, hayatının iki sevgili arasındaki dönemlerinde düzenli ola­ rak profesyonel masajlar yaptırmayı âdet edinmiştir. Bunun iptila değil, zorunlu bir harcama olduğunu ileri sürüyor, haklı olabilir de. Kuzey Carolina Oniversitesi Tıp Fakültesi psikiyatri profesö­ rü Kathleen Light kadınlarda oksitosin düzeylerini inceledi. Eşlerle el ele tutuşmak, bakışmak ve beraber yatmak gibi eylemler düzeyi yükseltiyordu, ama en ideali (oksitosin düzeyinin yüzde 20 oranın­ da yükselişi) ellerin, ensenin veya sırtın okşanışı oluyordu. Bu da dokunuşun sizi .iyi hissettirmesi ve yararlı olması için mutlaka cin­ sel olmasının gerekmediğinin kanıtı. Bir sevgiliniz varsa, bu doku­ nuşların hepsini teşvik edin, bunun sonucunda da tansiyonunuzun fırladığını hissedin. Eğer sevgiliniz yoksa çocuklarınız ve arkadaş­ larınızla her fırsatta birbirinize sarılın; hepinize yararlı olacaktır. Ne yazık ki oksitosin başkasının dokunuşunu gerekli kılıyor, burada in­ sanın kendi kendine yapabileceği bir şey yoktur. 149

Dr. M arianne J. Legato Başkalarıyla bbağlnızı ^zeleyin. Oksitosin veya endorfinler 'inizin düzeyini yükseltebilecek tek insan kocanız ya da sevgiliniz de­ ğildir. Hayatınızda sizin için önemli olan herkesle aranızdaki bağı tazeleyin: bu, sevdiğiniz bir teyzeyle bir fincan çay içmek de olabi­ lir, yüzme havuzunda çocuklarınızla oynamak ya da bir arkadaşı­ nızla bir kahve içip bol bol gevezelik etmek de. Bazı araştırmacılar, kadınların evlilik dışındaki yakın arkadaş­ lıklarının evliliğe yararı olabildiğine inanıyorlar. Blackbum, Virginia'daki Virginia Politeknik Enstitüsü ve Eyalet Üniversitesi Geron.. toloji Merkezi müdürü Dr. Karen Roberto, erkeklerin 30 yaşlarına kadar başka erkeklerle arkadaşlıklarını geliştirdiklerini, ancak bun­ dan sonra duygusal yardım ve destek gereksindikleri vakit hayatla­ rındaki kadınlara; eşlerine, sevgililerine, akrabalarına ve kadın ar­ kadaşlarına başvurduklarını söylüyor. Kadınlar öte yandan destek için -bazen eşlerine rağmen- kadın arkadaşlarına güvenmeyi sürdü­ rüyorlar. Arkadaşlık ve destek için evliliğin dışına kaymak daha sıkı ev­ liliklere yol açabilir, nedeni de erkeklerin eşlerinin bütün duygusal gereksinimlerini sırtlamak zorunda kalmamaları. Birinin bir zaman­ lar söylediği gibi, lıir gün için mutlu olmak isterseniz iyi bir yemek yiyin. Bir ay mutlu olmak isterseniz âşık olun. Bir yıl mutlu olmak isterseniz, evlenin. Hayat boyu mutlu olmak isterseniz, bir arkadaş edinin.

150

Erkek Neden I f a t ır /^ a z , Kadın Neden Unutmaz

E rk e k le rle K a d ın la r A r a s ın d a k i F a r k la r v e O k s ito s in Kuramsal olarak, eğer (birbirimize dokunmak ve sevişmek gi­ bi) oksitosin üretimini artıran faaliyetlerde bulunursak, bağ kurma­ nın bütün avantajlarından yararlanırız. Gelgelelim pratik hayatta iş­ ler pek böyle yürümüyor. Farklar iki cins arasındaki çizgide kendi­ ni gösteriyor. Oksitosin ’in kadınlarla erkeklerde etkisini göstermesi arasında önemli fark vardır, bu ise kimyasalın kendisi yüzünden de­ ğil, vücutlarımızda esasen var olan cinsiyet hormonlarıyla birleşme­ leri şeklinden kay naklan ıyor. Bir çiftin tatmin edici bir sevişmeyi tamamladığı bir yatak odasına göz atalım. Orgazmla birlikte beyinleri dolaşım sistemleri­ ne benzer oksitosi n selleri salmıştır. Ama bu oksitosin orada cinsi­ yet hormonlarıyla karşılaştığı vakit, yolları tam tersine sonuçlar ve­ rerek ayrılır. Kadının kanındaki östrojen oksitosin’in etkilerini artırır ve yo­ ğunlaştırır. Tansiyonu düşer, kendini hülyalı ve rahatlamış his seder, eşine sarılarak, okşayıp okşanarak ve konuşarak aralarındaki bağı sürdürmek ister. Erkeğin kanındaki (cinsel faaliyet sonucunda düze­ yi daha da yükselmiş olan) testosteron ise oksitosin ’i, bununla birlik­ te de sarılıp kucaklaşmak dürtüsünü etkisiz hale getirir. Dr. Light’ın Kuzey Carolina'daki oksitosin ve kan basıncı araştırmasında erkek­ lerde okşama eyleminden sonra, büyük bir olasılıkla testosteron engelinden dolayı, oksitosin üretiminde bir artış görülmüyordu. Böylece kadın gerçekleşmiş bağlantıyı erkeğe sarılıp daha da kuvvetlendirmek isterken, erkek öyle bir dürtü hissetmez, hatta ha­ 151

Dr. M arianne J. Legato rekete geçerek belki de uzaktan kumandaya uzanır ya da bir şeyler atıştırmak ister. Birçok kadınların cinsel birleşme sonrasındaki bu ilgisizliğe şaşırdıklarını ve kırıldıklarını* birçok çiftlerin de bu yüz­ den tartıştıklarını biliyorum. Bir kadın bana, kocasının cinsel birleş­ me sonrasındaki bu bilinçsiz dışlaması sonucunda üzerine bir bar­ dak soğuk su fırlatılmış gibi şoke olduğunu söylemişti.

Oksitosin'in etkileri östrojen torafndan kuwellendirilirken testosteron tarafından etkisizleştirilir. Çözüm tabii ki yan yolda buluşmaktır. Her birinizde iki farklı şeyin olageldiğini bilmek, cinsel birleşme sonrası ritüeline eşlik eden kırgınlıkların hafiflemesine yardımcı olur. Erkeği bu kadar seksi kılan testosteron ’un, sizin sarılıp tatlı sözler fısıldamanıza yol açan kimyasalı etkisizleştirdiğini bilmeniz, onun davranışını otoma­ tik olarak daha az kırıcı hale getirmez mi? Bu bilginin size yardımı olup olmaması bir yana, ikiniz de is­ tediğinizi ve gereksindiğinizi elde etmek için davranışınızı biraz de­ ğiştirebilirsiniz. Erkeğe birleşmeden sonra yatakta biraz daha -diye­ lim, 10 dakika daha- kalmak istediğinizi, sonrasında onun istediği yere gidebileceğini ya da istediğini yapabileceğini söyleyin. Ya da atıştırmak istediği neyse yatağa getirmesini söyleyin. Bundan baş­ ka, onunla divana geçip birlikte televizyon seyrederken başınızı onun dizlerinin üstüne dayayabilirsiniz.

152

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz

T estosteron Azaalıyoor Bir ilişki yaşadığımız zaman endorfinler’le oksitosin’in salgı­ lanması, başımıza gelen biricik değişiklikler değildir. Başka hormon düzeyleri de düşmekte, bu bağlamda da deneyimlerin fizyolojimizi değiştirmedeki gücünü görmekteyiz. Harvard OniVersitesi’nden bir grup antropolog çeşitli erkek tiplerindeki testosteron düzeylerini ölçmüş ve evli erkeklerdeki düzeylerin bekâr olanlara kıyasla önem­ li derecede düşük olduğunu saptamıştır. Evlilikleri boşanmayla so­ nuçlandığı vakit bu erkeklerin testosteron düzeyleri yine yükseli­ yordu. Araştırmacıların da belirttikleri gibi, bu çok mantıklıdır: al­ çalmış testosteron düzeyleri bir erkeğin, ortalıkta çapkınlık yapacak yerde vaktini evde geçireceğinin işaretidir. Testosteron düzeyleriyle bir erkeğin ailesiyle birlikte geçirdi­ ği vakitlerin arasında bir bağlantı olduğunu öğrenmek de beni çok ilgilendirdi. Karıları ve çocuklarıyla en çok vakit geçiren erkekler en düşük testosteron düzeylerinin sahibiydiler. Testosteron’daki bu azalışın çiftin üzerinde nasıl bir etkisi ol­ duğunu merak ediyorum. Testosteron' un cinsel iştahla yakından ilgi­ li olduğunu biliyoruz; bu erkekler karılarına daha mı seyrek ilgi gös­ teriyorlardı? Kadınların, yüzleri yüksek testosteron düzeyine işaret eden erkekleri daha çok beğenmelerine bakarak testosteron ’un ka­ dınlara çekici geldiğini biliyoruz. Erkeklik hormonlarının düzeyi düş­ tükçe bu erkekler kanlarına daha mı az çekici görünüyorlar? Bu so­ runun yanıtını bilmek isterdim. Uzun süredir evli olmalarına rağmen, güçlü bir cinsel hayat yaşayan birçok çift tanıdığıma göre, testoste­ 153

D r. M arianne J. Legato ron düzeyi onlara o kadar da

vennese gerek, ama. bu her şeye

rağmen ilginç bir teoridir. Daha önemli olan şu: Harvard’daki araştımanın sonuçlan, iyi bir koca gibi davranmanın (aileyle bol vakit geçi'lenin) sizin iyi bir koca olmanız olasılığını artırdığını ima etmektedir. Siz de öyle yapın. Ben bunun genelde iyi bir kural olduğu kanısındayım. Bir ta­ nıdığım bana, suçluluk duygusunun etkisiyle bir hayır demeğine yük­ lü bir bağışta bu lunup bulunmamayı sorguladığı sırada bir din ada­ mından aldığı öğüdü anlatıyordu: “İyi bir insan olduğunuz için ba­ ğışta bulunmazsınız,” demişti din a^anı. “Motivasyonunuz ne olursa olsun, bir hayır işine pam ^l destek venneniz sizi iyi bir insan yapar.” Hayatlarımız birbiriyle ne kadar ilişkili olursa, birbirimize o kadar yakın olacağımıza inanıyorum. Kastettiğim üst üste yaşamak değil, ama babalık etmede aktif bir rol üstlenen ve bunu yapmak vakit har­ cayan bir babanın, ai lesiyle daha yoğun bir bağlantısı olacağına ve bunu yaparken de daha iyi vakit geçireceğine inanıyorum.

Ö n e m li O l a n S e n D e a H s in S e n d e n B e k le d ik le rim O n e m li Beyinlerimizin salgıladığı kimyasallardaki değişiklik, nice ha­ rika arkadaşlıkların ve tutkunlukların, tam gelişmiş ve çiftin bera­ berliğine adanmış ilişkilere dönüşünce niçin çöktüklerini açıklar. Burada üzerinde kafa yom am ız gereken bir gerçek karşımıza çıkı­ yor: Partnerimizden islediklerimiz ı/ışkı geliştikçe değişikliğe uğrar. Journal o f Personality and Social Psychology'de (Kişilik ve Sosyal Ruhbilim Dergisi) yayınlanan bir inceleme, eşlerin birbirini 154

Erkek Neden H atırlam az. Kadın Neden Unutmaz karşılıklı olarak tanıma, saygı duyma ve güvenmesine dayalı sağ­ lam bir evliliğin bir flört ilişkisinden nasıl yola çıkabileceğini irde­ liyordu. Özellikle de flört, karşınızdakini size bağlanmaya itmek üze­ re en iyi tesiri bırakma çabasına dayalı olduğuna göre. Büyüleyici bir çelişki, değil mi? Araşb^sacıları insanların p^rakrlerinde kendilerinin yansıma­ sını aradikl^mı, ancak bunun ilişki bir aşamadan ötekine geçtikçe değiştiğini saptadılar. Henüz randevu damasında, yani flört aşama­ sında olanlar, onları olumlu değerlendiren p^inerlere kendilerini ya­ kın hissediyorlardı. Harika olduklarını söyleyen birini istiyorlardı. Buna karşın, ilişkinin bağlılık aşamasında olan evli çiftler, yakınlığı kendi kendileri hhakındaki fikirlerini onaylayan kamerlere duyu­ yorlardı. Flört ederlerken harika olduklarını söyleyen birini istiyor­ lardı. Onları kendi gördükleri gibi gören birini. Kendi kendilerini de­ ğerlendirmeleri olamsuz olunca, yakınlığı, bu değerlendirmeyi onay­ layan bir parınere duyuyorlardı.

,

A r a ş t^ a bence çok önemli olan bir gerçeği açıklıyor; birbimdizden gereksindiklerimiz değişiyor. Eğer varsa, çocuklarınızla aramzraki ilişkiyi gözünüzün önüne getirin. 2 yaşındaki bir çocuğun sizden gereksindikleri 12 yaşındaki bir çocuğun olası gereksinimle­ rinden tamamen farklıdır. Bu gereksinimler daha az acil, daha az z o ^ l u değil, sadece temelden farklıdır. İyi bir ebeveyn olmak kıs­ men çocuğunuzun gereksinimlerini her ne olurlarsa olsunlar o anda yerine getirmeniz şarıma bağlıdır. Aynı şey bir evlilik için de doğrudur. Uzun bir ilişik statik, ölü bir şey değildir. Tıpkı beynin kendisi gibi plastik ve dinamiktir, sil155

D r. Marianne J. Legato rekli değişir. Bu araştırmanın da bize gösterdiği gibi, farklı davra­ nışlar farklı zamanlara uygundur. Birisiyle flört ettiğiniz zaman, o erkek salondaki en seksi, en güçlü, en zeki, en esprili erkek olduğu­ nu duymak ister. Aynen sizin en seksi, en çekici kadın olduğunuzu duymak istemeniz gibi. Ama evli olduğunuz ve bu ilişkide daha çok güven ve bağı m lıl ık olduğu zaman. dişlerinin arasına bir ıspanak parçasının sıkıştığının ya da belki patronuna karşı biraz daha saldır­ gan olmay ı gereksindiğinin söylenmesinde size güven ir. Bu durum da. birbirinizden gereksindiğiniz şeylerin değiştiğini kabul etmeniz gerekir. Şimdiye kadar gördüğünüz gibi, bütün ilişkilerde terbiyeli dav­ ranış biçimlerin in savunucusuyum. Bir kimseye kusurlannı dürüstçe açıkladığınız zaman nezaket ve incelik çok önemlidir. Her şeyden ön­ ce fikrinizin sorulmasını bekleyin. Karşınızdaki eğer ne düşündüğü­ nüzü sormazsa, bazı düşüncelerinizi onunla paylaşmanızı isteyip is­ temediğini siz ona sorun. Eğer hayır derse (ya da gerçek yanıtın ha­ yır olduğundan sizi şüphelendirecek biçimde evet derse) kararma saygı duyun. Yardım gereksindiği durum hakkındaki izlenimlerinizi eğer onunla paylaşacaksanız. yapıcı eleştiriyle doğrudan doğruya hain olmak arasında fark olduğunu göz önünde tutun. Yalnız yardım. etmek değil, yaralamak için de eşsiz bir konumdasınız, onun için dik­ katli olun! Ve hayatlarınız her ne kadar girift olmuş gözükse de, on un, kendi hayatı hakkında bağımsızca kararlar veren ayrı bir insan oldu­ ğunu asla unutmayın. Kanaatleriniz yasa değildir.

156

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz

ih a n e t E d e n K a lb in iz Ne yazık ki hiçbir kitap, bu taahhüt taşınamayacak kadar sıkıcı bir yük olunca olanlar hakkında birkaç söz etmeden tam sayılmaz. Acıklı, ama doğru. Aşk her zaman yeterli değildir, en kahramanca önlemlere başvurduğumuz zaman bile bazen ilişkilerimizi kurtaramayız. İlişkilerde neyin yolunda gitmedi ği ne, mutsuz olduğun uz ve hiçbir şey işe yaramadığı zaman niçin çekip gitmenin daha mantık­ lı old uğuna, çekip gitme kararına ve üzülmenin beyne neler yaptığı­ na göz atalım. N için İşler A llak Bullak O l ^ o r : T^ekeşlilik Bilm^eces Sadakatsizlik, poligami, aldatmak. Siz ne derseniz deyin, bu, evliliğin en zorlayıcı yönlerinden birini oluşturuyor: insanın yalnız yasal eşiyle sevişme k^aran. Buna uymamak boşanmaların başlıca se­ bebi, her şeye rağmen ayakta kalan evliliklerde de çok büyük bir mutsuzluğun kaynağı oluyor. Psikolog S hi rley Glass sadakatsizlik konusunda bir dizi önem­ li araştırma baş^mıştır: Dr. Glass’a göre, olay oldukça yaygın: ka­ dınların yüzde yirmi beşi, kocaların da yüzde kırk dördü evlilik dışı ilişkide bulunduklarını itiraf ediyorlar. Gerçek rakamın bunun çok üstünde olduğundan şüpheleniyorum, hayatım boyunca son buldu­ ğunu görd üğüm ilişkilere baktıkça da yanılmadığı ma kanaat getiri yorum. Ne olup bitiyor? Evli erkeklerin niçin yansına yakını eşlerine ihanet ediyorlar? Ve kadınlar niçin sadık kalmayı da:ıa kolay ve da­ ha avantajlı buluyorlar? 157

D r. M arianne J. Drgato İnsanlar (çoğunlukla aldatanlar) yüksek sadakatsizlik oranını doğayı suçlay^ak haklı göstermeye çalışiyorlar. “Tekeşli olmak için yaratılmadık,” diyorlar. “Yaşam süreleri şimdi geçen yüzyılın başında olduğundan iki kat daha uzun ve bir tek insana 20 yıl boyunca sadık kalmak, 40 yıl boyunca sadık kal­ maktan daha kolay.” Aynı zamanda hayvanlar dünyasını tanık tutu­ yorlar: ‘Tekeşli olmak doğal değildir; örneğin, hayvanlar tekeşli de­ ğildir." İnsanların tekeşliliği yeğlemelerinin -ya da yeğlememelerininbir gerekçesi var mıdır? < ) n ^ ^ & ilir iz İnsanların yaptıklarını niçin yaptıkları hakkında bilgi sahibi olmak için çok zarpan hayvanların dünyasına başvurduğumuz doğ­ ru. Bu kitapta bunu defalarca yaptık. Ama insan davranışı h^aknda hayvanlara bakarak sonuçlar çık^m ak sorumsuzluk, birçok vaka­ larda da alakasız olabilir. Hayvanlar senfoniler bestelemezler ya da romanlar yazmazlar ya da bayındırlık işleri boşamazlar. Ne var ki birçok kimseler her ne şekilde ol^ursa olsun, bir alle oluşturmanın aynı boyutta bir kültürel ba­ şarı olduğunu ileri süreceklerdir. Hayvanlar bazen yavrularıyla seks yaparlar, onları yerler ya da gelişmezlerse ölüme terk ederler. Biz de aynı şeyi mi yapacağız? Ama “hayvanlar tekeşli değildir” tartışmasına vereceğim yanıt şudur: Tekeşlilik, yavrularının büyüdüğü dönemde dişiye koruma sağlamak için oluşmuştur. Birçok -vakalarda erkek hayvan bu süre­ 158

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutm az cin devamınca dişiden ayrılmaz. Ne var ki hayvan yavruları insan çocuklarından çok dahaçabuk, bazen birkaç haftanın içinde, bağım­ sızlığa ulaşırlar. Doğru olan yanlan bir yana, bu tartışma da geçerliliğini yitir­ mektedir. Daha önce de belirttiğim gibi, kadınlar şimd i hayatların­ daki erkeklerden giderek daha az koruma ve daha az parasal destek gereksiniyorlar. Tanıdığım bir koca karısına, ona çocuktan için na­ faka vermeyeceğini bildirmişti. ‘‘Beni terk ettiğin için bu senin ce­ zan olacak,” dedi. Allahtan ki bu kadın erkekten beş kat daha fazla para k^azanmaya başlayarak başkasından yardım istemeden çocuk­ larının bütün ihtiyaçlarını karşılayabilmekten gurur duymaya giriş­ ti. Demek ki bir kadının çocukları gelişirken erkeğin de ailesinin ba­ şında olması gibi yerleşmiş bir evrimsel gereksinim de değişmeye yüz tutuyor. Eşimi aldatıyor ve bunu haklı göstermenin inandırıcı bir yolu­ nu arıyor olsaydım, genlerimi suçlardım. Harvard Üniversitesinden araştırmacı Hans Hofmann, iki ba­ lık türünde koca bir gen dizisinin -100 kadar genin- türun bazı üye­ lerini karşı cinse çekici göstermek için işbirliği yaptığını keşfetmiş­ tir. Bu araştırma konusu bahkiar bir lisedeki en popüler oğlanlar gi­ bi davranmaktaydılar. Parlak renklere bürünmekte, daha sönük hem­ cinslerini tartaklamakla ve dişi balıklara saldırgan biçimde kur yap­ maktaydılar. Araştırma konusu başka bir balık grubu ise pısırık er­ keklerdi. Böylelerinin daha küçük erbezleri vardı ve vakitlerinin en büyük kısmını yüzerek ve başka pısınklarla birlikte beslenerek ge­ çiriyorlardı/ 159

Dr. Marionne J. ^ g a to Bu olay yalnız balıklara özgü de değildir. Sineklerin arasında “dolaşan lar” ve oturanlar" vardır. Oturanlar şekere alı şır ve zaman içinde ilgi lenmez olurlar. Hortumları sürekli olarak şeker tarafından uyanlsa bile dolaşanlar yi yecek aramaya devam edeceklerdir; yiye­ ceklere hiç kay ıts ız kalmazlar. Aynı şey insanl ar için de geçerlidir: yani insanlar da “dolaşanlardan" ya da “oturanlardan” oluşurl ar. Do­ laşana evrimsel bir neden yakıştırmak kolayd ır: tatlı şeylerin seyrek olduğu yerlerde avantajlı durumdadır; daima ilgilidir ve sürekli arar, sonuçta da hazineyi bulur ve elde etmekte başarılı olur. Ama siz öy­ le biri yle ev li olmak istemezsi niz. Flörtçü davranışın, sadakatin ve kıskançlığın başka etkenler: kadar genlerimizin de ürünü olduğunu bilmek avuntu yerine geçer mi? Eskiden karınızın nasıl olacağın ı bilmek için, annesine bakma­ nın yeterli olacağını söylerlerdi. Siz de bir dolaşan ını yoksa bir otu ran mı elde ettiğ ini zi öğrenmek için olası eşini zi n ailesine bakmalı­ sınız. Ve acaba gezgin bir kalbin tedavisi olabilir mi? Gelecek ku­ şak belki de çiftlere terapi uygulayacak yerde, dolaşan bir eş i yola geti recek bir tedavi arayacaktır. Haklı olmak gerekirse, hayvanların tekeşlilikten kaçındıkları­ nı söylemek doğru olmaz. Memelilerin yüzde 5’i tekeş li ve çift ebe­ veynli davranış gösterirler. Tekeşlilikle ilgili çok ilginç bir araştırma­ ya konu olan içlerinden biri kemirgenler sınıfından tarla faresidir. Tarla fareleri genellikle tekeşıidirler. Doğurgan olmadıkları zamanlarda da süren bağlar oluşturur ve ortak oyuklarda yaşarlar. Bir kere eşl eştikten sonra erkek tarla faresi dişi leri ni sald ırgan biç imde korurlar. Aynı zamanda yavru farelerin büyütülmesine, sevilmesine ve tımar edilmesine dişilerin yanında aktif biçimde katı lırlar. Ebe­ 160

E rkek N eden Hatırlam az, Kadın N^eden Unutmaz veynlerle yavruların arasındaki bağ belki bu yüzden güçlüdür. Yav­ rular sütten kesildikten sonra da bir süre yuvada kalır, ebeveynlerin­ den ayn düştüklerinde ıstırap çekerler. Erkek tarle faresi eşi ölünce. hayvan tekrar çiftleşmektense çoğu zaman tek kalır. Tarla faresini kusursuz koca yapan nedir? Nöroendokrinolog Sue Carter (ve başkaları) dolaşım sistemine salınan bir hormon bi­ leşimini erkek tarla faresinin davranışına sebep göstermektedir. Bu hormonların erkekler ve dişiler için farklı olduklarını belirtelim. - Bildiğiniz gibi, oksitosin hormonu özellikle anneyle çocuğu, ama aynı uzamanda cinsel partnerler basında bağlayıcı etki yapmak­ tadır. İnsanlar carfel birleşmeye hazıklık olarak oksitosin salgılarlar. cinsel birleşme sırasında ise oksitosin salgısı daha da fazladır. Tarla fareleri için de aynı şey geçerlidir. Bu honnonlannın bolluğu yüzün­ den erkek fareyle b ^ n 2 gün süren maraton cinsel birleşmeler ya­ şarlar. Dişi tarla faresinde eşe bağlanma ve cinsel birleşme arasında belirgin bir ilişki vardır, nedeni de oksitosin’dir. Oksitosin bloke olun­ ca, dişiler erkek farelerle bağ kurmazlar. oksitosin yapay şekilde zerk edilince cinsel birleşmesin ol^arak da erkeklere bağlanırlar. Erkek tarla faresinin beyni vasopressin adında bir hormon sal­ gılar, bu hormon beynin zevk ve ödülle bağlantılı bölümlerinde top­ lanır. Bu kimyasalın salgılanması erkeğin birleştiği dişi tarla faresi­ nin kokusuyla ilişkilidir, öyle ki erkek tarla faresi dişinin kokusunu her alışında aynı ödüllendirilmiştik hissini duyar. (Tanıdığım bir er­ kek M a G rife adındaki parfüme benzer bir tepki gösteriyordu.) Onu eşine sadık kılan budur. Dişinin kokusu ona çekici ve başka farelerinkinden farklı gelir. 161

F: il

Dr. Marianne J . Leggato Oksitosin gibi vasopressin’in salgılanması da herhalde cinsel birleşme esnasında tetiklenir. Araştırmacılar bunu erkeklerin birleş­ meden sonra davranışlarını değiştirmelerinden bilirler. ömeğin, eş­ leriyle birleştikten sonra başka erkeklere karşı çok saldırgan davra­ nırlar. Oysa tek olan erkek tarla faresinde böylesi bir davranış gö­ rülmez. Demek oluyor ki vasopressin, içlerinden biri tekeşlilik olan bir dizi davranı şı renklemektedir. Tarla faresi kendi başına da yeterince ilgi çekicidir, ama yakın akrabası olan dağ faresiyle kıyaslanması onu daha da ilginç kılmak­ tadır. Genetik açıdan benzer olan bu kemiricilerin beyinlerindeki ufak bir fark, çok farklı birleşme modelleri oluşturmaktadır. Erkek dağ fareleri sorumsuz çapkınlardır. Rastgele cinsel ilişkide bulunur­ lar, sosyalleşme yanlan yoktur ve yavru ların ın büyütülmesine hiç­ bir katkıda bulunmazlar. Aralarındaki fark nedir? Tarla faresinin vasopressin için çok sayıda alıcıları varken, akıabası olan dağ faresinin alıcılan çok da­ ha az olduğu gibi, çiftleştiği dişi ya da dişilerle pozitif ilişkileri de yoktur, sonuçta da dişi farelerle rastgele çiftleşir. Doğrudan vasop­ ressin zerki sonuç vermez. İşin anahtarı, kimyasalın bolluğu değil, beynin işleyişindedir. Çözüm Emory Üniversitesi’nden Dr. Larry Young’m bir tarla faresinin vasopressin alıcı genini ve düzenleyici bölgesini dağ farelerine nakletmesiyle gerçekleşti. Kimyasalla alıcı­ larının farelere nakledilmesi üzerine Dr. Young davranışlarında dra­ matik bir farka tanık oldu. Bu fareler de tıpkı tekeşli kuzenleri gibi birdenbire örnek aile erkekleri olmuşlardı. 162

E rkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz Size birisi kendi çapkınlıklarını örtbas etmek için çokeşli hay­ vanlar dünyasından örnekler verdiği zaman, siz de sadık tarla fare­ si sayesinde adamın iddiasını çürütebilirsiniz. İlginç olan, sonuçla­ rın aynı olmasına rağmen, bu kemirgenlerin eşlerine sadık olmaları için gereken kimyasallar kokteylinin iki cins için farklı olmasıydı. Wagner'in Tristan ve /so/de operası ve iki sevgiliyi bir araya geti­ ren içkiyi düşünüyorum da Wagner ne derse desin, sevgililerin aynı aperitifın tadını çıkardıklarını sanmıyorum. Isolde herhalde oksito­ sin 'i içmiş ve vasopressin’i Tristan’a içirmişti. G e l ^ k P a rla k Çeşitli tarla faresi tipleri arasındaki farkları göz önüne getirir­ sek bu kemirgenlere dayanarak insanların davranışları hakkında ka­ rara varmak zamansız olur. Ama insanlar eşleştiği zaman da oksito­ sin ’le vasopressin’in en önemli rollerden bazılarım oynadıklarını ve aynı şekilde çalışmasalar da beyinlerimizde kır sıçanlarındakinin eşi olan alıcılar bulunduğunu biliyoruz. Bu araştırmanın (ve benzeri olan birçoklarının) gelecekte in­ sanlara neler getireceği üzerinde kafa yormak mutlaka eğlencelidir. Vasopressin alıcısı genleri ve yönetici bölgesini tanıdığım bazı çift­ lere satarak büyük kazançları olan bir iş kurabilirdim. Belki de ec­ zacılık şirketleri akıllanırlar ve “erkeğin ve kadının” vasopressin ve oksitosin alıcı setleri 2050’de en makbul düğün armağanlarının ara­ sına katılır. Anlarsınız ya, yeni evlilere yeni hayatlarında destek ol­ mak için.

163

D r. M arianne J. Legato

Y a ln ız Erkelcler içim ^Denil Dünyanın sadakatsizlik uraştırmalarında bizi heyecan verici günler bekliyor. Kimin eşini kiminle aldattığı bahsinde büyük deği­ şiklikler meydana gel iyor. Aldatmak yakın zamana kadar erkeklerin oyunu gibi görünü­ yordu, ancak araştırmacılar aldatan kadınların sayısının bildirilen­ den daha yüksek olduğundan şüpheleniyorlardı. Ne de olsa erkekle­ rin sadakatsizliği itiraf etmeleri daha olasıdır. Sebep ne olursa olsun bu sayılardaki denge deği şmekte. Yani eldeki kanıtlar erkeklerle ka­ dınların giderek birbirlerine benzediklerini gösteriyor. Aynca, insanların niçin birbirlerini aldattıklarının sebepleri de görünürde değişiyor. Dr. Glass 1980’de yaptığı bir araştırma bağla-. mmda eşlerini aldatan erkeklerin çoğunun salt seks için bu iŞi yap­ tıklarım ortaya koydu (buna ilişkisiz seks diyor). Ama bugünlerde giderek daha çok erkek metresleriyle bile anlamlı duygusal bağlılık­ lar kurmayı istiyor. Bu değişikliğin bir sonucu beş^ana oranının es­ kisinden daha yüksek oluşudur. Erkek burada sadece küçük bir ka­ çamak aramıyor, ciddi bir ilişkiye giriyordu. Bu ilişkiler daha çok zaman alır, daha zorlayıcıdır ve daha zor sonlandırılır; başka bir de­ yişle evliliğe gitmeleri mümkündür. Kadınların p^asal ve sosyal güvenlik için erkeklere ihtiyaçları azaldıkça, erkekleri n, sevdikleri kadınlarla daha çok akıUarmı kul­ lanarak ve ısrarla bağlılıklarını sürdürmeye motive olmaları müm­ kün. Genleri ne olursa olsun, beyinlerinin, farklı düşünen dedeleri ninkine kıyasla daha çok vasopressin zengini olup olmadığım göre­ bilmek çok ilginç olurdu. 164

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz

Bi^rden Fazlaa Eş O ^Kadar mı KKötü?

'

İşte bilime değil de 30 yıllık doktorluk hayatımda insan ilişki­ leri konulu gözlemlerime dayanan tartışmalı bir fikir. Tekeşlilik ba­ zen göklere çıkarıldığı gibi değildir. Bir “ihanetl’ın zarar verecek yerde ilk ilişkiyi desteklediği ve kuvvetlendirdiği nice ilişkiler bil iyorum. Vakaların çoğunda eşlerden biri, öbür eşin ilgilenmediği bir cinsel ilişki için evlilik birliğinin dışı na çıkmıştır. ^mnettiğimizden de fazla olan birçok örneklerde öbür eş olan bitenleri bilmektedir, ama aldatan ^ ra f ketum davrandığı ve olay aile hayatını etkileme­ diği sürece aralarında bir sorun çıkmaz. Karıkoca birbirinden olabi­ leceği kadar hoşnut görünürler. Evlilik dışı ilişki her zaman yalnız cinsel değildir. Örneğin, sağ­ lığı bozuk olan bir kadına p^arasal ve duygusal anlamda bağl ı olan bir erkek tanıyorum. Karısını terk edemeyeeceği (zaten terk etmek de is­ temediği) için bu erkeğin karısıyla yapamadıklarını yaptığı bir kadın arkadaşı vardır. Yalnız yaşamaktan memnun olan bu kadının da bütün im an ın ı kaplayacak bir ilişki kunnaya ne arzusu ne de vakti vardır. Bu seçenek herhalde herkese önerilecek gibi değildir, ama öy­ le sanıyorum ki herkesin düşündüğünden daha sık olageliyor. Baş­ ka ihtiyaçları ikincil bir ilişkide karşılandığı takdirde, esas ilişkile­ rinde rahat ve huzur bulan çiftler için bir çözüm olabilir. Sorun ta­ bii ki dengeyi koruyabilmektir, ki bu hiç de kolay değil. Gördüğü­ müz gibi, beyin tatmin edici bir sevgilinin tiryakisi olur, sevgiliye daha fazla vakit harcamak istemi de oyunculardan birinin aleyhine işleyebilir. 165

Dr. Marıarıne J. Legato Bütün mesele insanın elindekiyle yetinebilmesidir. Her ba­ kımdan kusursuz olan pek çok ilişkiyi gözümün önünde canlandıramıyorum.

B i r ^ ^ n : KKötü B i r E v lilik S e ğ l ı ğ ı n ı z ı B e z a b ilir Bir ilişki tatsızlaştığı ^anan kalmaktansa gitmek daha hayırlı­ dır. Evliliğimiz yalnız duygusal sağlığımız değil, bedensel sağlığımız için de önem taşır. Bu özellikle kadınlar için doğrudur. Evli kişiler genellikle daha sağlıklıdır. Ama yalnız evli kalmak yeterli değildir. Evliliğin kalitesi de büyük önem taşır. Kanadalı bir a ra ş t^ a c ı, iyi bir evlilik yaşayan yüksek tansiyonlu kişilerin eşleriy­ le bir faaliyeti paylaşmak suretiyle tansiyonlarını düşürebildiklerini keşfetti. Aksine kötü bir evlilik ortamındaki kişilerin eşlerinin yanın­ da tansiyonları ^yükseliyordu. Özellikle kadınlar ilişkilerindeki sorunlar karşısında duyarlıdırlar. Dr. Janet Kiecolt Glaser, evlerinde önemli bir karmaşa yaşa­ yan yeni evli kadınların bağışıklık sistemlerinin çöktüğünü ve daha iyi ilişkileri olanlardan daha sik hastalandıklarını gösterdi. Journal of the American. Medical Association da yayınlanan bir İsveç araş­ tırması, evlilik hayatlarında stres yaşayan kalp hastası kadınların kalp krizi geçirmeleri olası lığının, daha mutlu evlilikleri olan kadın­ ların üç katı olduğunu ortaya koymuştur.

166

E rkek N eden H a tır /^ a z , Kadın Neden Unutmaz

Ne Zaman Vazgeçeceğinizi Bilin “İki evlilikten birinin boşanmayla sonuçlanması” istatistiği, Birleşik Amerika'da evliliklerin ne kadar umutsuz durumda olduğu­ nun göstergesidir deniliyor. Açık konuşmamı isterseniz, ben buna o kadar da emin değilim. Yukarımdaki araştırma mutsuz bir evlilikte se­ bat etmenin sizin için ruhen olduğu kadar, bedenen de kötü olduğu­ na işaret eder görünüyor. Bence önemli olan, her iki tarafın da iliş^ n in yürümesi için elinden geleni yapmasıdır, ama aynı zamanda her yolun denendiğini ve vedalaşmanın zamanının geldiğini bilmek­ te de yarar var. Şarkının da dediği gibi, “Ne zaman yürüyerek uzaklapcağınızı, ne uzaman koşup kaçacağınızı bilin.” Hastalarımdan biri geçmiş 20 yıl içinde tanığı olduğum en kö­ tü evliliklerden birini yaşamıştı. Kendisi çok sempatik, çok da zeki bir erkek, birçok da ilgi alanı var, ama ne yazık ki o feci ilişkiye tut­ sak olduğu için hiçbirinden yaralanamıyor. Karısı depresyon hastası (tahmin ettiğime göre kendisine tanı konulmasından ve tedavi gör­ mekten kaçıyor), üstelik kocasıyla çocuklarına en ağır hakaretleri yağdınaktan çekinmiyor. Hastam benden fikrimi sormadıktan son­ ra bir şey söyleyemem, bütün aralarında geçenleri bilmediğimin de farkındayım, ama bana kalırsa çocuklarını da alıp evi terk etse akıl­ lılık ederdi. Karısıyla beraber geçirdiği her gün onunla çocukların­ da onarılamaz zararlara' yol açıyor. Bu ilişkide onu tatmin eden bir tamf olmalı, aksi halde çekip gi­ derdi. (Bu takdirde bu zehirli beraberlikten ne elde ettiğini uzun uzun düşünmesini ve aynı şeyleri bir başkasından sağlamanın daha az yı­ kıcı bir yolunu bulmasını önerirdim.) ^ m a öyle sanıyorum ki ataleti 167

Dr. Marianne J. Legato yalnız kalmak korkusundan ileri geliyor, oysa ileride de göreceğimiz gibi, kadınlar bu korku karşısında daha savunmasız durumdalar. Zehirleyici bir ilişki bir evliliği sonlandırmanın tek nedeni de­ ğildir. Yaşlarımız ilerledikçe bazen temelde bir uyuşmazlık başgösterir. Hayatlarımızın farklı dönemleri peka.Jâ farklı partnerler gerek­ tirebilir. Eğer şanslıysanız, beraberinde çocuklarınızı uyum içinde büyüttüğünüz koca, emekliliğinizde egzotik ülkelere yapmak istedi­ ğiniz seyahatlerde size hevesli bir arkadaş olacaktır. Ama ya bu gi­ bi hevesleri yoksa? Sırf evde kalmaktan korktukları için akılsızca evlilikler yapan veya yalnızlıktan korktukları için mutsuz ve sevgisiz beraberlikler sürdüren pek çok kadın biliyorum. Hayatımın bazı dönemlerini iliş­ kiler yaşayarak, bazılarını ise yalnız geçirdim ve yaşadığım ortam­ da bekar bir kadın olmanın kolay olmadığını kendi deneyimlerim­ den biliyorsam da. çoğu zaman zevkliydi de. İşin sım, hayatı yaşan­ maya değdirecek şeylerden: paylaşılan tecrübelerden ve başkaları­ nın beraberliğinden mahrum kalmamanız. Çocuklarımla arkadaşlarımı sık sık görmeyi, onlarla uzun uzun konuşmayı ve kucaklaşmayı vazife biliyorum. Bana ard niyetsiz. hafif bir flört olanağı veren erkek arkadeşlarım da var. Uzun zaman­ dır piyasada olmamış olsanız da, her zaman, aşk ve seks fırsatları bulabileceğinizi size hatırlatmak isterim. Benim için en önemli olan şey, bekar olmanın beni yapmak istediğim şeylerden alıkoymasına izin vermemek. Örneğin. ev sahipliğini benimle paylaşacak bir eşi­ min olmadığı zamanlarda da yemekler vermeyi seviyorum ve bun­ lara tanıdığım en ilginç kişileri ve tabii daha iyi tanımak istediğim serbest erkekleri de rlavet ediyorum. 168

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz Tanıdığım en mutlu bekar kadınlar, çoğu zaman çiftler için ku­ rulmuşa benzeyen bir dünyada yollannı bulmayı başlarmış olanlar­ dır. Örneğin, restoranlarda yemek yemeyi severim, ama yalnızken birçok kimseler gibi ben de rahatsız olurum. Çaba göstererek ma­ hallemdeki birkaç restoranla dostça ilişkiler kurdum, şöyle ki ora-, larda yalnızken de birisiyle beraber olduğum zamanlardaki kadar rahatım. Hatta.yalnızken bana daha iyi servis yapılıyor gibime geli­ yor. Garsonlar beni o kadar iyi tanıyorlar ki, bazen tanınmamayı ve özel hayatları hakkında bu kadar çok şey öğrenmemeyi isterdim. (Tanıdığım bir psikanalizci- ofisinin yakınındaki aynı restoranlara 20 yıldan beri gitmekte. Oralarda yalnız oturuyor, yemek yiyor, ga­ zetesini okuyor ve ona iyi hizmet edenlere bel bahşiş bırakıyor. Onunla öğle yemeğinde buluştuğum zaman oturur oturmaz içinde bir dilim limon olan bel buzlu bir bardak diyet kolanın önüne geti­ rilmesi bayağı hoşuma gidiyor.) Ç ekip

K a ra r V e ^ rm e

Hastam ve arkadaşım olan Veronica, para işlerinin altından kalkamayan kocasını terk etmeyi düşünüyor, fakat bir boşanmanın en doğru seçenek olup olmadığına karar veremiyordu. Ona, şimdi si­ zinle de paylaşacağım Legato’nun Sarı Defter Egzersizi’ni önerdim. San bir bloknot alın ve sayfanın en başında sorununuzu eliniz­ den geldiğince açık ve eksiksiz olarak betimleyin. Veronica için başlıca sorun kocası Dan’ın parasal sorumsuzluğuydu. Sayfanın sol y^ana bu ilişkinin sizin için bütün pozitif yanla­ rının dökümünü yapın. Veronica il'e Dan'ın seks hayatları harikay­ dı, adam üstelik evlilikleri dışındaki bütün kavgalarda karısının ta­ 169

D r. Marianne J. Legato rafını tutuyordu. Oğullarına sıcak, sevecen ve yardımcı olan harika bir babaydı. Hafta sonlarında da oğlanların futbol takımlarına antre­ nörlük yapmak için sabahın altısında kalkıyordu. Sayfanın sağ yanına da bütün olumsuzlukları dizin. Dan fatu­ raları biriktiriyor, bunların ödenmeleri ise ailenin parasal güvenliği­ ni tehlikeye düşürecek kadar fazla gecikiyordu. Telefonları ve sıcak sulan geçen yılın içinde iki kez kesildi; mortgage şirketleri de onlan evlerini ellerinden almakla tehdit ediyor. (Aile krizini tetikleyen de özellikle bu olay oldu.) Sorun aslında parasal değil; Veronica harcamalarını karş ılayacak yeteri i gelirleri olduğunu düşünüyor (hem de Dardın danışmanlık hizmetleri karşılığında gereğinden az para almasına rağmen.) Öyleyken Dan ailenin parasal durumu bah­ sinde ketum davranıyordu ve Veronica’nın bu sorumlulukları üst­ lenmesini te ^ a r tekrar reddetmişti. Veronica’mn gözünde bir olum­ suzluk daha: Dan sigaranın birini söndürmeden İkincisini yakan ko­ yu bir tiryaki olup bu tutkusu yüzünden evin havasını zehirliyor. Listeler tamamlandıktan sonra yapı lacak iş aralarında bir den­ ge kurmak. Bu ilişkinin olumlu yanları olumsuzlara ağır basıyor mu? Olumsuzların dökümünde bu evliliğe daha fazla tahammül etmeni­ zi imkânsız kılacak ne var? Dan'ın zincirleme sigara içme alışkanlığı yalnız kendi sağlığı­ nı değil, yanındakilerinkini de tehlikeye düşürüyordu. Ama Veroni­ ca ’yı yıldıran bu değildi. Kocasının tiryakiliğini katlanılabilir kılan bir değişiklik üzerinde anlaşmaya v^maya hazırdı: yani yatak oda­ larında sigara içilmeyecek, tiryakilik adamın eve getirdiği işleri yaptığı küçük çalışma odasıyla sınırlı olarak kalacaktı. Öte yandan evini kaybetmesi tehdidi Veronica için kabul edi­ lir gibi değildi. Bu, bütün olumlu noktaları silip götürüyordu. Evli170

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz liğini

s a n l a r ı ele alırken Veronica ’nın bu değerlendirmeyi

yapması büyük önem taşıyordu. San defter egzersizindeki bundan sonraki aşama, tahammül sı­ nırlanın aşan bütün konulara bir çözüm bulmaktı. Veronica, gelirle­ rinin ve harcamalarının her yönü hakında bilgilendirilene kadar ko­ cası ve bir muhasebeciyle haftalık bir toplantı yapmalarım istiyor­ du. Bu iş de olduktan sonra aile bütçesini yönetmenin tüm sorumlu­ luğunu üstlenmeye kararlıydı. Fakat Dan’la yüzleşmeden önce Veronica bir dizi farklı sonu­ ca karşı bir harekât planı gereksiniyordu. Örneğin, Dan teklifine karşı çıktığı takdirde ne yapacaktı? Uzun boylu düşündükten sonra Veronica, kocası onun önerisini geri çevirdiği takdirde evliliğini sonland ırmaya karar verdi. Bu boş bir tehdit değildi; uzun uzun dü­ şündükten sonra bü karara v^mıştı. Bana, kendilerine kalacak bir yer bulana kadar oğullarıyla baba evinde kalabileceklerini, ağabeyinin de taşınıp bir yere yerleşebilmeleri için onlara biraz para ödünç vere­ ceğini söyledi. Ona bu planın belirsizliklerini gösterdim ve Dan’dan ayrı bir hayatı nasıl çözümleyeceğinin ayrıntılı bir planım yazılı ola­ rak hazırlamasını söyledim: örneğin, nafaka istemi gibi işler, görev­ lendireceği avukat, ağabeyinden kısa vadede ne kadar para isteyebi­ leceği ve ortak evlerini boşalttıktan sonra onunla çocukların (veya Dan'ın) nerede yaşayacaklarına kesin ol^ak karar verilmeliydi. Bu aşama -pazarlık yürümediği takdirde araştırma yapıp ayrın­ tılı bir plan inşa etmek- sürecin zorunlu bir bölümüdür. Çok

in­

sanları, eşlerinden ayrılmaya duygusal veya finansal açıdan hazır olmadıkianna k ^ a r vermeye iter, böylece ilişkilerin sınırlamaları için­ de yaşamaya karar verirler. Ültimatom vermeden önce bunları bil­ 171

D r. M arianne J. Drgato mekte yarar var. Ama sorunların tahammülsüz olduğunu hissederse­ niz. nasıl çekip gideceğinizi bilmenin de p^arhğa büyük yardımı olur. Her şeyden önce, eş, aksi halde var olmayacak bir kararlılığın var­ lığım sezer. İstemlerde bulunan eş de karşı taraf teklifi ya da kabul edilir bir değişikliğini kabul etmediği takdirde yine de ayakta kala­ bileceğini bilir. Veronica için bundan sonraki adım kocasıyla bir konuşma ayarlamaktır. Bunda konuları sıralayacak ve ilişkiyi devam ettirmek için minimum ihtiyaçlarını belirtecektir. Eşi koşullarını kabul eder, fakat anlaşmalarının maddelerine bağlı kalmazsa, Veronica yine ona başvuracak ve bunun, girişimlerinin sonuncusu olduğunu bildire­ cek. İkinci deneme de başarısız olur ve ailenin hesaplarını üstlen­ mesi talebi sonuçsuz kalırsa, Veronica Dan’dan ayrılması için işe yarar yedek bir plan tasarladığım ve tüm güçlüklere rağmen kendi başına ayakta kalabileceğini bilecektir. Öyleyse Veronica’yla Dan ’a ne oldu dersiniz? Gerçek bir mu tlu sonla sonuçlandı; yani tam bir uyum içinde yollarına devam et­ meseler dahi, Dan, Veronica’nın istemlerine uydu,, evlilikleri de şim­ di eskisinden daha sağlam bir temele oturmuş durumda. Bu kararla­ rın verilmesi o kadar kolay olmadı, ama Veronica zekâsını kullana­ rak el ini n altındaki bütün imkanları kullandı. Örneğin, Dan varlık­ larının hesabını sunmakta gecikince, onların denetlenmesi için bir muhasebeci tuttu. Bir profesyonel bir tek cumartesi içinde ona kaç paralan olduğunu ve hangi hesaplarda bulunduğunu, borçlarını ve alacaklarım bildirebildi. Hatta onlara bazı tüyolar da verdi. Veronica’nın da şüphelendiği gibi, sorun düzensizlikti. para yokluğu değil. 172

Erkek Neden H atırl^naz, Kadın Neden Unutm az Bir ciğer röntgeninin kötü bir sonucu Dan’a sigaradan vazgeçmek dürtüsünü sağladı. Zaten sigarayı buz gibi soğuk garajda içmek mec­ buriyeti işi yeterince tatsızlaştırmıştı. Karıkoca şimdi bir evlilik da­ nışmanının da yardımıyla baş başa verip sorunu çözümlemeden ön­ ce, evliliklerini batırmaya niçin o kadar yaklaştıklarını keşfetmeye çalışacaklar. Dan’la Veronica ’nm evliliklerinin kurtulduğunu öğrenmek be­ ni çok mutlu etti, ama Veronica’ya devam etmeye karar vermesini sağlayacak silahları benim verdiğimi düşündükçe daha da mutlu oluyorum. A cı ^Çeken Romantik bir ilişkinin sona ermesi gerçekten büyük bir acı ve­ rir. Gelecekte bir gün kızımın kalbini kıracak serseriyi hayal ettikçe peşinen öfkeden kudurduğumu anımsıyorum. O sırada kocam, kızı­ mın daha 5 günlük ve en azından bir süre daha güvende olduğuna işaret ederek beni avuttu. Kalbin kırılması insana gerçekten de kalbi kırılıyormuş gibi bir his duyurur, öyle değil mi? Birisinin midenize yumruğu indirip siz yerde kıvranırken nasılsa bir işe yaramayacağınızı söylemesi gi­ bi bir şey olur bu. Bir ilişkinin sonunu işaret eden kederi tüm yoğun­ luğuyla hissettiğiniz sırada kendinizi toparlayıp hayatınıza devam edeceğinizi düşünmeniz bile imkansızdır. Bu acının niçin bu kadar şiddetli olduğu belli değil, ama ünlü antropolog Helen Fisher tara­ fından öne sürülen bir teoriye göre, romantik bir ilişkiyi bitirmek, çok küçük yaşta annemizden ayn düştüğümüz zaman duyduğumuz terle edilmişlik ve dehşet duygularını tetikliyormuş. 173

Dr. Marianne J. Legato Araştırmacılar başka bir yanıt bulmuş olabilirler. Kederi ince­ lemek zordur; zamanın bütün yaralan tedavi ettiğini biliyoruz. Böy­ le olması acı çeken için iyi, anıa kederin pençesindeki kişileri ince­ lemek isteyen araştırmacılar için kötüdür. Ancak yapılan araştırma­ lar, duyduğumuz acının yalnız kafamızın içinde olmadığını gösteri­ yor. Kederlendiğimiz zaman doktorların dediğine göre vejetatif fonksiyonlanmızda yani sempatik sinir sistemimizde gerçek bir de­ ğişiklik olur. Araştırmacılar, yakın ^akrabaları ölen sekiz kadının be: yinlerini incelediler. Kadınlardan ölen kişilerin ve bir yabancının fotoğraflarınabakmaları istendi. Bu resimler ya ölen kişiyle ilgili ya da tarafsızdılar. Kadınların tepkileri beynin en az üç bölgesini kapsı­ yordu. Bazı bölgeler resmi bir yabancı ya da ölü kişi olarak şifrele­ mekle meşguldu. Başka bölgeler ise kelimeleri yorumlamak, daha başka bölgeler de ölen kişiyle ilgili anılan tazelemekle meşguldu. Daha da şaşırtıcı olan, beynin otonomik sinir sisteminin - mi­ de ve bağırsak faaliyetlerimizi, solunum hızımızı, kan basıncımızı ve kalbimizin atışları gibi faaliyetleri kontrol eden bölümlerinin h b e kete geçirilmiş olmasıydı. Görünüşe bakılırsa, beyin, üzücü bir şey olduğuna dair vücudun kalan kısmına sinyal veriyor. Bu da üzüldü­ ğümüz zaman yaşadığımız, örneğin aşırı bir iştah duymak veya ye­ meden içmeden kesilmek gibi bedensel yanıtlarımızı izah eder. Ba­ zı kadınlarda âdet kanamaları faaliyeti bile durur. Anlaşıldığına göre, sonlandırılmış bir ilişki beyinde değişik­ likler bile tetikleyebilir. Dr. Arif Necib adında bir Alman araştırma­ cı. normal kerderlilikle depresyon arasındaki ilişkiyi araştırıyordu. Romantik bir ilişkinin son bulmasına üzülen kadınlardan eski sev­ gililerinin fotoğrafına bakıp ilişkinin sonuyla ilgili üzücü düşünce­ 174

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz ler düşünmelerini istedi. Kadınların beyinlerinin benzer bir faaliyet gösterdiğini, bu faaliyetin ise bu kadınların aynı zaman süresinden beri tanıdıkları bir dostun fotoğrafına baktıkları zaman beyinlerinde saptanan faaliyetten farklı olduğunu gördü. Beklendiği üzere beynin kederi kontrol eden bölgelerinde da­ ha fazla faaliyet vardı. Ama beynin heyecanla motivasyonu kontrol eden bölgesi amigdala’da daha az faaliyet vardı. Kaygıları yüzün­ den ruhsal düzensizlikler yaşayan ya da travma sonrası stres düzen­ sizliği çeken bir kimsenin beynine baktığımızda aynı durumla kar­ şılaşıyoruz. Kadının kederi ne kadar yoğun olursa beyninde sapta­ nan faaliyet de o kadar az oluyordu. Herhangi bir büyük travma sonrasında önemli k^arlar vennemek iyi bir fikir sayılır ve öyle sanıyorum ki bir ilişkinin sonu ger­ çekten önemli bir travma sayılabilir. Dr. Necib’in araştırmaları, üzün­ tü duyd uğumuz zaman- beynimizin bazı bölümlerin in faaliyetinin durduğunu gösteriyor, bu da önemli bir değişiklik üzerinde karara varmak için ideal bir konum olmasa gerek. Şu halde önemli bir ilişkinin kopmasını izleyen, hatta en mut­ lu yaşamlarda bile görülebilecek kayıp hissini, kederi ve melanko­ liyi nasıl atlatabiliriz? Bol bol uyum aya çalışın. Bir tek gecenin rahatsız uykusu bi­ le stres hormonlarının düzeyini yükseltebilir. Size zarar verebilecek alışkanlıklar edinmeyin ya da onlara devam etmeyin. Örneğin, sigara içmeye ya da aşın alkol tüketmeye başlamayın. (Hastalarımdan birine, akıl hastası çocuğunu bir hasta­ neye kaldırmak gibi feci bir k^arla nasıl başa çıkabildiğini sorduğum­ da bir şişe votkayla yatağa girmenin işe yaradığını söylemişti. Tabii 175

Dr. Marianne J. Drgato d ^ a sağlıklı, başka seçenekleri de uzun uzun tartıştık.) Uyku hap­ larını ve başka ilaçlan doktorun önerdiği süreden daha uzun zaman kullanmayın. Haftalardan sonra kendinizi hâlâ toparlayamadığınız takdirde, konuşabileceğiniz profesyonel birini arayın. Yalnız kalm aktan kaçının. Başka insanlarardan kaçmak dürtü­ sünü duysanız bile bunu yapmayın. Arkadaşlarınızla konuşun. Her zam^ilei hoşsohbet pınl pml insan olmayabilirsiniz, ama dostlarınıza yük olmaktan kaçınmanızın zamanı değildir. Sevdiklerinizle bol bol kucaklaşın da. Kocaları kanser tedavisi gören kadınlar, çevrelerinden destek buldukları takdirde daha güçlü bağışıklık belirtisi gösterirler. Arzuya bağlı cerrahi m üdahalenin zamanı değildir. Bir ke­ derin yol açbğı stresi yaşarken gözkapağının kaldırılması kadar önem­ siz bir ameliyatın sonrasında bile iyileşmek daha uzun sürer. Belki hepsinin en önemlisi: birinci derecede önemli k a ra r­ la n erteleyin. Bir kaybın hemen arkasındaki devrede bu felaket karşısında moralimize destek olması için beynimizdeki dopamin'in düzeyi yükselir. Bu insana yardımcıdır, ama aynı zamanda aldatıcı olabilir. Bir ölüm olayına ve ardındaki cenaze törenine katlanabilen bazı kimseler, bir hafta sonra ya da boşanma gerçekleştiği uzaman kedere ve yasa yenile düşerler. O zaman pitüiter bezi adrenal bezini, bir tehdidi atlatmak için gerekli bütün hormonların fabrikası olan organı devreye sokar. Epinefrin gibi uyarıcı hormonların miktarı ar­ tar, kortizol’unki de öyle, ki keder süresi çok fazla uzadığı zaman bu zararlı olabilir. Hastalarımdan biri kocasının ölümünden sonra değerli evini ve arsasını gerçek değerinin çok altındaki bir fiyata sat­ mıştı. Bu, duygusal ve parasal yönden yanlış bir k^ardı ve kadınca­ ğız buna sonradan çok pişman oldu. 176

E rk ek N eden Hatırlam az, Kadın N eden Unutmaz Uğradığımız kayıptan bir yıl sonra eski dengemize kavuşma­ mız gerekir. Anılar hiç silinmediği ve bazı hüzünleri hiçbir zaman atlatamadığımız halde, hayatlarımızı altüst eden şiddetli acı ve dü­ zensizlik zamanla hafifler. Eğer hafiflemez veya daha da şiddetle­ nirse doktorunuzdan yardım isteyin. Bir profesyonelin yardımıyla kendinizi keşfetmenizin ve melankoliyi giderecek ilaç tedavisi gör­ menizin tam zamanıdır. Uzun bir ilişkiyi sonlandırmak karan -bu sonlandırma en doğ­ ru karar olsa bile- çok zor olabilir. Bir zamanlar 5 günlük kızıma ba­ karken, onu bir ilişkinin son bulması acısından kurtarmak için yapa­ mayacağım hiçbir şey olmadığını düşünmüştüm. Şimdi gerek kendi­ min gerekse kızımın nice ilişki sonunu atlatmamızdan sonra, düşün­ düğümü yapmış olsam, kızımı hayatın, belki acı, fakat her şeye rağ­ men zenginleştirici deneyimlerininbirinden ■mahrum etmiş olacağı­ mı anlıyorum. Tahmin edeceğiniz üzere çocuklarımı yetiştirmek kendi haya­ tımın en tatmin edici ve zengin deneyimlerinden biri olmuştur. Son­ raki bölümde bu harika serüveni birlikte araştıracağız.

177

F: 12

6 Kim Bakıyor? A nnelikle ^Babalığın IDeaişen Yüzü

hastam Lucy ’ye, “O hharika bebek nasıl?" diye sordum. Hemen • yüzü güldü. “Çok, çok iyi,” dedi. “Ona çılgınlar gibi i.şığız.” Kelime seçimi darkatimi çekti. Şairler aşk kelimesini çok fark­ lı duygusal durumları betimlemekte kullanmamızı kınamaktalar. Yeni bir sevgiliye duyduğumuz ihtirasla uyuyan çocuğumuzun yü­ züne bakarken duyduğumuz duygu yoğunluğunu betimlemek için nasıl a y ı terimi kullanırız? Öyleyken, Lucy’nin de bildiği gibi bazen iki duygu arasında büyük benzerlikler bulunabilir. En yeni yaraştırmalar iki çeşit aşkın farklı olmaktan çok birbirine benzediğini hissettiğimiz zaman be­ yinlerimizde nelerin olup bittiğini bize gösteriyor. 2. Bölümde sözünü ettiğim Bartels'le ^ k i'n in . araştırmasını anımsarsınız. ^raşt^ınacılar, yakın ^rıhte i.şık olan katılımcılardan beyin faaliyetlerinin izlenmesi için sevgililerinin fotoğraflarına bak179

Dr. M arianne J. ^ g a to malarını istemişlerdi. Aynı araştırmacılar başka bir benzer incele­ mede anne, baba sevgisini mercek altına almışlardı. Bu kez 22 an• neden, beyin faaliyetleri izlenirken bebeklerinin fotoğraflarına bak­ malarını istemişlerdi. Bu beyin faaliyetini, başkalarının fotoğrafla­ rına: kendilerininkiyle aynı süredir tanıdıkları bebeklerinkilere, eşlerininkilere, en iyi arkadaşlannınkilere ve yetişkin tanıdıklarınınkilere baktıkları zaman gördükleriyle kıyasladılar. Bartels 1e Zeki ’nin saptamalarına göre, sevgililerimize baktığı­ mız zamanla çocuklarımıza baktığımız uzaman beyinlerimizin ne yap*'ğı arasında bazı gerçek benzerlikler vardı. Orbitofrontal korteks, beynin gözlerin hemen yukarısındaki kısmı, anneler yeni doğmuş bebeklerini -resimlerini dahi olsa- gördükleri zaman aktif olmakta­ dır. Sıkça olarak “duygusal beyin"de denilen beynin bu kısmı, aynı zamanda hoş dokunuştan, hoş kokuları, fena kokulan ve yüz güzel­ liğini de ele almaktadır. (Doğum sonrası depresyonunda beynin bu bölümünde düzensizlikler söz konusu olabilmektedir. Bu duygusal beyindeki bozukluklar anneyle yeni doğmuş bebeği arasındaki do­ ğal bağı körletebilmektedir.) Belki de en önemlisi, bebeklerimizin resimlerine ve sevgilimizinkilere baktığımız zaman aynı ödül merkezlerinin tetiklenmesidir. Hedefi ister yakışıklı bir bey ya da şeftali yanaklı 4 yaşındaki çocuk olsun, aşk insana gerçekten çok hoş duygular esinler. Her iki çeşit aşk, nefis bir çikolatalı dondurmayı. tattığımız ya da işyerinde dol­ gun bir pirim aldığımız zaman parlayan aym ödül merkezlerini tetiklemekte ve kokain gibi bir maddeden vazgeçmenin niçin o kadar zor olduğunu açıklamaktadır.

.

,

Bu farklı iki çeşit aşk arasında bir başka benzerlik daha vardır. Hatırlarsınız, yeni bir sevgiliye baktığımız zaman, beyin, sosyal de180

Erkek Neden H atırlam sz, Kadın Neden Unutmaz ğerlendirme daracını devre dışı bırakmaktadır. Aksi halde. örneğin bu adamın pantolonunun paçalarının fazla kısa olduğuna ve ağzını' şapırdatarak yemek yediğine dikkat-ederdik. Başka bir deyişle, be­ yinlerimiz, aşkımızı tehdit edebilecek değerlendirmeler yapmamıza izin vermemektedir. Çocuğumuza baktığımız zaman da aynı şey olmaktadır. Bu, ana baba körlüğünün açıklamasıdır. Bu körlük değil mi ki kırmızı yüzü buruş buruş yeni doğmuş bebeğimizi koğuştakilerin en güzeli, yeni yürümeye başlayan çocuğumuzu üstün zekâlı, yeniyetme kızı­ mızı bütün kızların içinde en güzeli ve ilginci yapar. (Bu düzensiz­ lik bazı kimselerde başkalarınınkinden daha fazladır. Olağanüstü güzelliğini, esprisini, karizmasını yıllar yılı duyduğum bir çiftin kı­ zım en sonunda görmüş ve hoş, fakat fevkalade sıradan bir kızcağız­ la karşılaşmıştım. Birisinin -bu ben olamam- bu gerçeği kızın anne­ siyle babasına açıklaması gerekir. Tann'ya şükür ki çocuğumuza sarıldığımız zzaman duyduğumuz hisle bir sevgiliyle yattığımız zaman hissettiklerimiz arasında bü­ yük farklar vardır. Bunların en önemlisi, çocuğumuza sarıldığımız zaman beynin, cinsel uyarıyla ilişkili testosteron gibi hormonları harekete geçirmemesidir.

K a d ın la r D a h a m ı Ç o k S e v e rle r? Yeni annelere sorduğum en önemli sorulardan biri şudur: “San­ ki niçin bebeğimizi ben kocamdan dana çok seviyor görünüyorum?" Bazı şeyleri koocal^mda duygusuzluk olarak algılayan kadın­ lardan sık sıkbeazer şikayetler duyuyorum: “Bebeğimi bırakıp gitmek 181

D r. M arianne J. ^Legato benim için günümün en zor kısmı, ama kocam arkasına bile bakma­ dan dışarı'fırlıyor. Bu sabah ona hatırlarmasam yavrumuzu öpmeden gidecekti.” Gözleri yaşlı bir hastam böyle demişti. Bu kitabı başla­ tan sav, küçük bir çocuğun ellerini yıkamak gibi basit bir işin, çocu­ ğun annesi için, yavrunun sağlığım tehdit eden potansiyel bir tehli­ keyi ve çocuk bakımını öğrenmek zorunluluğunu konu alan daha büyük bir tartışmaya dönüşmesiydi. Bebeğin babası ise sadece kir­ li ellerle yemek yiyen bir çocuk görmüştü. Has^m Allie başka bir çarpıcı örnek; belki de sıradanlığı nede­ niyle daha bile çarpıcı olan bir örnek verdi. Onunla kocası 2 yaşın­ daki çocuklan yüzünden dönüşümlü olarak erken kalkmaktadırlar. Allie, ağladığını duyar duymaz kızının odasına koşar: küçük kızın uyanıp da yalnız olduğunu zannetmesine tahammülü yoktur. Koca­ sı tam tersine yataktan kalkmakta hiç acele etmez. kızının odasına gitmeden önce dişlerini ovar, ayaklarına soketlerini, arkasına sabah­ lığını geçirir. Kocası yıkanırken bebeğin boşuna bağırdığını duy­ mak Allie’yi deli ediyor, ama kızlan durumu çoktan kavramıştır. Önce gelmesi için annesine seslenmekte, ama birisi hemen gelme­ diği takdirde, bunun babanın sabahı olduğunu anlayarak bu kez ba­ basını çağırmaktadır. Çocukların değişen durumlara adapte olmak­ ta zorlanmadıkları kesin. Ben bu vesileyle birbirimizin çocuk yetiş­ tirme tarzından çok şey öğrenebileceğimizi düşünüyorum. Bitişik odaya koşmadan önce başladığ ı işi bitirecek olsa bebeğine kötü bir şey olmayacağını k a v r ^ a k Allie için de hiç kötü olmazdı.

182

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın N eden Unutmaz Erkeklerin çocuk yetiştirme tarzlarının kadmlarınkinden/arklı olduğu görülüyor. Çocuklarıyla daha az konuşur, oynarken onları daha çok tarzaklarlan Görünüşe göre, çocuklarına m elerinden da­ ha çok bağımsızlık tanırlar. Bu farkların tabii ki çarpıcı sonuçları ol­ maktadır. Boston Çocuk Hastanesi'nde yapılan bir yaraştırmaya göre, anneleri yanlarına geldiği zaman bebekler rahatlamaktaydı (Nabız­ ları ve solunumları yavaşlıyor. Gözlerini kapatıyorlardı). Aksine ba­ balan göründüğü zaman d iıa hızlı soluk almaya başlıyorlar, omuz­ larını geriyorlar, heyecanlı bir şeylerin olacağını bilirmiş gibi göz­ leri iri iri açılıyordu. Farkın büyük kısmı tabii bebeklikten itibaren annemizle baba­ mızın davranışlarından, başka bir deyişle nasıl büyütüldüğümüzden kaynaklanıyor. Kız çocukıara oyuncak ol^ak bebekler ve oyuncak hayvanlar verilmekte, erkek kardeşleri ise oyuncak kamyonlarla oy­ namaktadırlar. Ebeveynlerin kız çocukların daha çok üstüne düşme­ leri, onlara da aynı şeyi yapmayı öğretir; öğrendiklerini önce oyun­ cak ayılarına ya da küçük kardeşlerine, sonra da kendi çocuklarına uygularlar. Küçük kızlar duygu paylaşımına teşvik edilmekte, gös­ terdikleri saldırganlık belirtileri ebeveynleri ve öğretmenleri tara­ fından küçük erkek çocukllardaki benzer belirtilerden daka aktif ola­ rak bastırılmaktadır. Böylece büyüdüğümüz zaman rollerimiz belir­ lenmiş olur ve en bilinçli olanlarımız bile belli bir cinse özgü aynı mesajları çocuklarımıza iletiriz. Genç bir çocuğu yetiştirirken bu gi­ bi peşin yargılara kapılmamaya dikkat etmeliyiz. Ama bu farkların biyolojik bir yanlan da olabilir. Fevkalade entelektüel bir akademisyen olan hastalarımdan biri yeni anneliğin­ den sonsuz bir zevk duyuyor, bunun onu kendi çocukluğundan beri ilk kez yabaml ve içgüdüsel hissettirdiğini söylüyordu. 183

Dr. Marianne J. Legato Annelerle bebeklerinin arasında çok yoğun bir uyumluluk ve ortak yaşamlık vardır. Dr. Mark George bebeklerinin ağladığını du­ yan annelerin beyin t^aramasını içeren çok ilginç bir deney yapmıştı. Bu sonuçlar sonradan annelere başka bir bant dinletildiği zaman be­ yinlerindeki tepkiyle karşılaştırılmıştı - bantta yine ağlayan bebek sesleri vardı, ancak bunlar sahipleri tanınmayacak biçimde bozul­ muştu. Bu arada beynin aynı belgeleri ışık verdi; kulaklar beceremese de kadınların beyni sinyali deşifre edebiliyordu.

^ ^ ^ i

Karş1

^Doöa

Çocuklar biyolojilerinin mi yoksa topluma uyumlarının etkisiyle mi cinsiyetlerine bağlı rolleri benimserler? Belki hiçbir konu bunun kadar tar­ tışmaya açık olmamıştır. Bunun yanıtı şüphesiz "yo da" değildir. Toplumsal­ laşma yolunda aldığımız ^itim bir yerde dogal biyolojimizle etkileşerek, bizi olac^ımız şahsiyetlere dönüştü^Mkledir. E^^eynler, kızlarla planlara farklı dadanmakla suçlanmamak için h ^ e n "doğa"yı d ^ e y o sokmaktadırlar. Anlaşılan, hepimizin oyuncaklar­ la genç çocuklar hakkında çocuk d^rtarnmuz Dr. Lazarus tarafından nakle­ dileni gibi ööykülerimiz vardır. Çok madem ve açık fikirli bir anne, baba kız­ larına çok güzel bir oyuncak kamyon seti armağan etmişlerdi. Pakadin açıl­ masından birkaç saat sonra ^^eynler, çocuğun ve kamyonların ortalıkta görünmediklerine dikkat etmişler, kızlarının adasının da karanlık ve sessiz ol­ duğunu görmüşlerdi. Küçük kız onlan kapıda karşılamış ve yatağında yor­ ganın altındaki dört kamyonu işaret ederek, "Şşşt, uyuyorlar!" diye anneylneyl babayı ^rcrmıştı. Bir başka anne, 21 aylık küçük kızının önden yüklemeli kamyonuna çamaşır ^ ^ in d e n alınmış fırfırlı bir beyoz l^bek önlüğü takmış olduğunu gülerek anlatıyordu. 184

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz Bazıları "erkek" ve "kadın" ^beyninin varlığını tartışadursunlar, biz bu önyargıların ne kadar çoğunun hayvanların dünyasında da görüldüğünü izah edebilmekten aciziz. Los Angeles'deki Kaliforniya Universitesi'nin Gerianne Alexander ve Melissa Hiınes adındaki psikologları, maymunlara altı oyuncak verdikleri bir deney yapmışlardı. Erkek maymunlar kamyon ve top­ - la oynarken dişiler bebekle bir kabı seçmişlerdi. Kitap ve içi doldurulmuş bir ^runcak köpek gibi cinsiyeti belirsiz nesneler ise hepsinin eşit olarak ilgisi­ ni çekmişti. Toplumsallaşmanın bu deney kahramanlarını etkilemediği mey­ danda. Toplumsallaşmayla biyolojinin etkileşmesini fareleri konu alan aşağı­ daki araştırmada gö^yaruz. Anne fareler erkek yavruların anüs ve tenasül u ^ ı bölgelerini kızlannınkinden daha fazla yalamışlardı. Bu yavrularının sidiğinde testosteron'un çözülmüş öğelerinin kokusunu alıyadardı. Anlaşıl­ dığına göre, yalama sinir sisteminin penisi güçsüzleştiren bir bölgesindeki nöronların hayatta kalmasına yardım ediyormuş. Bu sinir demeti belli se­ beplerden erkeklerde daha büyük oluyor. Anne fare koku alamazsa yavru­ larını o kadar fazla yolamaz ve bundan erkek yavruları dişilerden daha fazla yararlandırmaz. Bu farelerin erkek ya da dişi yavruları daha küçük, dişiye yakın sinir sistemleriyle büyüyeceklerdir. Başka bir deyişle, farelerin yalanmoları ya da yalanmamaları cinsiyyetlerinin biyolojisini doğrudan et­ kilemektedir. insan annelerin de doğdukları andan itibaren bebeklere cinsiyetlerine bağlı olarak farklı d^andıkları bir gerçektir. Bundan çıkan sonuç, çocukla­ rımızı uyarma ve onlarla etkileşme biçimlerimizin onların cinsiyeHerine özgü farklılaşma ve davranışları üzerinde derin bir etki yapabildiğidir.

185

Dr. M arianne J. Legato

H o r m o n l a r N e G i b i B ir R o l ^ O y n ^ r o H a r Erkeklerle kadınların arasındaki temel farklardan biri çeşitli vesilelerle salgıladığımız hormonlarla ilgilidir. Bu farklar yaşamla­ rımızın belirli zamanlarında abartılır, örneğin, hamilelik sırasında ve doğumu izleyen birkaç ay boyunca. Bu hormon düzeylerindeki fark­ lılık anneyle babanın çocuklarını büyütürken takınacakları tavırla­ rında göze çarpan farka ve göreceğiniz gibi, abınızdaki bazı şaşır­ tıcı benzeerliklere daha fazla açıklama getirir. Bağ kurma hormonu olaiı eski dostumuz oksitosin ’i göz önü­ ne getirin. Cinsel açıdan uyarıldığımız zaman ve sevişirken salgıla­ nan bu hormon, aynı zamanda çocuk büyütme faaliyetleri dizisinde güçlü bir güdüdür. Ve bu özellikle annenin tutumunda kendini belli eder. Çocuk sahibi olmakla ilgili faaliyetler -örneğin hamilelik, do­ ğum yapma ve bebeği emzirme- kadınlarda oksitosin düzeylerinin zirve yapmasına yol açar. Bu düzeyler yükseldiği zaman da beyin buna hazırlıklıdır. Hamilelik sırasında kadınlar normalden daha faz­ la östrojen üretirler. Araştırmacılar, östrojen’deki bu artışın beyin­ deki oksitosin alıcılarının say ısını artırarak bu organı daha fazla oksitosin'i kabule hazırladığına inanıyorlar. Oksitosin’in davranışlarımız üzerindeki etkisi gerçekten çarpı­ cıdır. Farelere bir göz atalım. Bir anne fareyle bakir bir fare arasında büyük fark vardır. Anne fare yuvasına konulan yavruları -kendisine ait olmasalar bile- kabullenir, hatta onları yiyeceğe bile tercih eder. Yavrularının saldırgan bir savunucusudur ve yuvasına el atan her şe­ ye saldırır. Anne olmayan bir fare kesinlikle yiyeceği tercih eder, yav­

186

Erkek Neden H atırlam az, Kadm Neden Unutmaz ruları dışlar, hatta (dana beteri, onları yer bile. (Çocuksuz bir kadın ar­ kadaşımın, yeni doğmuş oğlumu her an patlayabilecek bir dizi bom­ ba gibi tuttuğunu anıms^tm. Hani iyi ki kamı aç değilmiş diyesim gelmişti.) Oksitosin anneliğe yakışır davranışları esinler. Hormonun do­ ğal salgılaaması bloke olunca (koyanlarda ve farelerde) anneler ken­ di ya'vrularmı dışlarlar. Anne olmayan farelere oksitosin zerk edilin­ ce, başkalarının yavrularına bile kendilerine aitmiş gibi dav^ranmaya başlarlar. Oksitosin’in insanlar üzerinde de benzer bir etkisi vardır. Bir kadın bebeğine meme verince, bebeğin emmesinin uyarması sonu­ cunda kanında oksitosin düzeyleri yüksel ir. Oksitosin süt bezlerini süt salgılamaya iter ve ^ınenln davranışları üzerinde de derin bir et­ kisi vardır. İsveç Karolinska Enstitüsü ’nden Dr. Kerstin Uvnas-Moberg ^tarafından yapılan bir incelemeye göre, süt veren bir anne, baş­ ka kimseleri memnun etmek dürtüsünü ölçmek için düzenleamiş bir testte dana yüksek puan alacaktır. Kanında oksitosin düzeyi ne ka­ dar yüksek olursa, tansiyonu da o kadar düşer, kendisi de o k^adar ra­ hat ve huzurlu görünür. Hatırlarsınız, testosteron oksitosin’in etkilerim bloke ediyor, se­ viştikten sonra siz eşinize sanlarak yatmak isterken onun kalkıp bir şeyler atıştırmak istemesi (ya da daha beteri, uyuyakalması) bundan ileri geliyordu. Kadınların yeni doğmuş bebeklerine olan bağlarının erkeklerinkinden o kadar güçlü olması da herhalde testosterondan bloke etme etkisinden ileri geliyordu. Fareler yavrularını temizleyip bakımlarını yaptıkları vakit bey­ nin belli bir kısmında zevkle ilişkili bir başka kimyasal çoğ^m^dar­ 187

Dr. M arianne J. Legato dır. Nöro iletici dopamin’i daha önce ele almıştık; bu da motivasyon, zevk ve ödüllendirilme (çok uzaman da madde' bağımlılığıyla) yakın­ dan ilgilidir. Fareler daha yavrularının bakımına başlamadan önce dopamin çoğalmakta, salgılanan dopamin miktan da bakımın yapıldığı süreyle doğrudan bağlantılı olmaktadır. Bunun insanlardaki karşılığı­ nı görmek için yeni bir annenin, yavrusunun ellerini okşarken kusur­ suz, minik parmaklarını hayran hayran seyretmesine bakın. Merak ediyorum: kişilerin beyinlerindeki dopamin ve oksito­ sin alıcılarının sayısı annelerin davranışlarındaki farklılıkların nöro­ lojik temeli midir? Çünkü bütün kadınların ^ınel iği aynı şekilde ya­ şamadıkları bir gerçektir. Bir gün kolejden bir arkadaşımla karşılaş­ mamı hatırlıyorum. Hepsinin yaşı 5'in altında olan üç çocuğuyla beraberdi. Onu hiçbir zaman bu kadar güzel gördüğümü hatırlamı­ yordum; kazağının üstünde püre, saçlarında da reçel izleri olan mut­ lu bir Madonna. Anneliğe şaşılacak bir uyum sağlamıştı; bana da hiç bu kadar mutlu olmadığını itiraf etmişti.Buna karşın, anneliğe geçişi fazlasıyla yadırgayan kadınlar da biliyorum. Bebekten önceki hayatlarının rahatını ve özgürlüğünü özlüyorlar, küçük bir bebeğin günbegün bakımını üstlenmeyi sıkıcı ve sinir bozucu buluyorlardı. Bu eşitsizliğe çeşitli etkenlerin katkı­ da bulunduğu kesin. Para kıt ve sinirler gergin olduğu zaman anne­ likten zevk almanın güçleştiği tahmin edilebilir. Ama bu gibi sorun­ ları olmadığı halde, anneliğe ayak uyduramayan kadınlar da biliyo­ rum. Sadece annelikten fazla bir zevk almıyorlar. Annelikten daha az zevk alan kadınların beyinlerinde zevk ve bağlılık esinleyen hor­ mon alıcılarının mutlu Madonna tipli kadınlarıakinden daha az ol­ duğunu keşfedecek olsam hiç şaşırmayacağım. 188

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az Muhakkak ki çoğumuz bu iki kutbun arasında bir yere düşü­ yoruz. Annelik bu hayatta bize verilebilecek en tatmin edici, doyu­ rucu -ve nefis armağanlardan biridir, ama aynı zamanda sonsuz bir sabır ve çok büyük özveriler ister. (fabii bazı küçük özveriler de. Mu­ ayenehaneme gelen bir kadın sadece küçük bir şey: o içeride işini görürken tuvaletin kapısının kapalı kalmasını istediğini feryat edi­ yordu.) Science dergisinde yayınlanan bir araştırmanın sonuçlan beni adeta büyülemişti. Çalışan 900 kadın gün içinde onlan nelerin mut­ lu ettiğini bildirmişlerdi. Ev işleri ve ofise gidip gelmek tabii ki dü­ şük puan -almıştı. Televizyon seyretmek ise alışveriş etmek ve tele­ fonda konuşmaktan da daha çok gözdeydi. En şaşırtıcı bulgulardan biri çocuk büyütmekle ilgiliydi. Bu kadınlar için çocuklarına bakmak, yemek pişirmekten daha az arzu edilir bir faaliyet, ev işleri yapmak­ tan ise sadece birkaç puan ileriydi. Özetle, çocuk bakmak puan cetve­ linin aşağılarında yer alıyordu. Gelir ve iş güvenliği fazla bir şey fark ettirmiyor, ama başka faktörler ön plana çıkıyordu: uykusuzluk ve ça­ lışmayla ilgili sıkı uzaman sınırları kadınların televizyon seyretmek gi­ bi hoş faaliyetlerden aldıkları zevki önemli ölçüde b itiy o rd u . Ağır iş olduğu bahanesi, bir annenin çocuğuna bakabilmesi mut­ luluğunu eksiltmemelidir. Yeni ebeveynlerin -özellikle de yeni anne olanların- gereksindikleri desteği almalarını zorunlu görüyorum. Ne de olsa tek başımıza ebeveyn olmak için yaratılmadık. Birçok Av­ rupa ülkelerinde bebek doğduktan sonra babaların aylarca evde kal­ maları teşvik edilmektedir. Başka toplumlarda ailenin birçok kuşa­ ğının beraber yaşaması gelenek olmuştur, böylece evde daima ev iş­ lerine ve bebek bakımına yardımcı olacak bir teyze, abla, anne ya 189

D r. Marianne J. Legato da büyakanne bulun^aktadir. Yeni doğmuş bebeklerin özellikle se­ bepsiz yere huysuzlandıkları öğleden sonranın geç saatlerine belki bu nedenle

yerlerde ‘‘ninenin saati” denilmektedir. Yorgun bir

yeni annenin yanında ona yerine göre bir bardak çay demleyecek ya d a nrade bebeği gezdirmeyi veya sakinleştirmeyi üstlenecek kendi annesinin (ya da başka birinin) olması bu bakımdan ideal dir. Ne yazık ki modem toplumlarda çekirdek aile vurgulaması ve genç anne babaların çocuklarını kendi ebeveynlerinin uzağında bü­ yütmeleri olasılığı, kadınları çoğu zaman çok değeri i bir destekten yoksun etmektedir. Bunu en dramatik şekilde doğum sonrası dep­ resyonu geçiren kadınlara ilişkin incelemelerde göıiyoruz. Güçlü kadın desteğinin bulunduğu toplumlarua bu tip depresyonun oranı düşerken kendilerini toplum içinde yalnız ve yalıtılmış hisseden ka­ dınlarda bu tür bir depresyonun gelişmesi riski artmaktadır. Yeni anneler, size başka biri bunu söylemediyse ben söyleyeyim. Ebeveynliğin sorumluluklarının etkisiyle bazen içerlemeniz, kendini­ zi yorgun ve canı sıkılmış hissetmeniz çok doğaldır. Sağlıklı bir ev yemeğinin yere fırlatıldığı ^m an kızmanız da doğaldır. Bu duygula­ n duymanız (ve sesli ol^ak ifade etmeniz) sizi kötü bir ^ a n yapmaz! Aslında biraz içinizi dökmeniz duyduğunuz baskıyı azaltarak çocuğunuzun yanında geçirdiğiniz zamanı çok da güzelleştirebilir. Bu zorlayıcı görevin güçlüklerini konuşabileceğiniz birini bulun. Bu kimse, anlayışlı bir arkadaş, başka bir anne, hatta günceniz bile olabilir. Kimliğinizi açıklamadan dertleşebileceğiniz internetin de yardımı olabilir. Sizinle aynı sorunları paylaşan kadınlardan yüzler­ ce destekleyici ve yardımcı elektronik posta almak sizi daha iyi hissenirebilir. 190

Erkek Neden. H atırlam az, Kadın Neden Unutmaz Kadınların gereksindikleri desteği dalmaları, yalnız kendi ruhinl sağlikları değil, aynı ^zamananda annelerinin dav^mşm^ın etkilenen çocuklar için de çok önemlidir. Depresyon geçiren s e l l e r daha az gülümser, bebekleriyle daha ender eetkileşirler. Depresyonlu m elerin çocuklarının daha düşük zeka katsayıları vardır, ^daha çok televizyon seyrederler ve kendilerinin de yeniyetmeltk dönemlerinde depresyonlu olmaları olasıdır. Anne fareler yavrularım yalayıp temizlerler; bu küçük bakimi irdıral etmeleri halinde yavrular korkulu ve huzursuz ol^arak büyürler. Niçin mi? Bizi tahatlatan ‘‘stres proteini" kortizol için ahcıları oluş­ turan genlerin, doğumun üzerinden çok geçmeden faaliyetleri durdu­ ğu için. Gereken b^akımın yokluğunda alıcılım sayısı daha azdır ve belki de nonnal alıcı kadar kortizol’a bağlanmakta etkisiz kalırlar. Bu fareler yetişkinliklerinde stres durumunda çok ürkek ve endişeli olurlar. Ne yaz1 k ki ihmal edilmiş, öpülüp kucaklanmaktan m^ahrum bı^dikllmış çocuklardan saptadığımıza göre, insanlarda da paralel bir durum bulunmaktadır.

A n n e l e r i n Y a p a b i l d i ğ i H e r Ş ey iî a b a l a r d a Y a p a b ilir Oksitosin, anne ve çocuğun arasındaki bağın oluşmasında bi­ rinci derecede bir rol oynarsa da, bu, babalar da çocuğa anneleri ka­ dar iyi bakamazlar demek değildir. Bunun

tersini gösteren ka­

nıtlar bile vardır. Bu kısmen koşulların değişmesinden ileri geliyor. Günümüzde'daha iyi bir ebeveyn olma fırsatları olduğu için erkeklerin şimdi ^dıa iyi ebeveyn olabildiklerine inanıyorum. Artık avcı ve toplayı­ 191

Dr. Marianne J. Leggato cı çağının {veya l 950’lerin) ailenin nafakası uğruna evde bulunma­ yan kocalan olmadıklarından çocuk büyütmede ve eğitmede daha aktif ve katılımcı bir rol oynayabilmektedirler. Çalışmalarını evle­ rinde yapan ve öyles i onlar için daha kolay, daha rahat ve daha ve­ rimli olduğu için ev işi ve çocuk bakımı sorumluluklarının arslan payını yüklenen erkek hastalarım var. Tedavi ettiğim erkeklerden biri, bütün gününü evde iki küçük çocuğuyla geçirmek için mesleki işlerini beklemeye almıştı. Kansı ne de olsa bütün evi rahat geçin­ di rebilecek kadar para kazanıyordu. Üstelik, eski den yalnız kadınlara ayrılmış olan işler günümüz­ de paylaşılma durumundadır; bunun sonucunda da baba geleneksel olarak anneye ayrıImış olan anne-bebek bağına katılabilmektedir. Örneğin, küçük bir bebeğin beslenmesi bu bağın oluşturulması için idea) zamandır. Bebeğin yüzünü okşamanın, ona tatlı sözler fısılda­ manın ve bol bol göz iletişimi kurmanın doğal olarak tam sırasıd ır. Yüzyıllar boyu bu iş annenin tekelindeydi; ama şimdi sabahın üçün­ de be beğin kamını doyuran, ona tatlı tatlı bir şeyler fısıldayan ve bi­ beronu ağzına dayayan baba da olabiliyor. Evrimsel psikologların cinsiyete ait geleneksel rolleri (çocuk bakımının soru mluluğunu kadının üstlenmesi savını) savunan yer­ leşmiş argümanlarından biri, annelikleri garantili olduğu için kadın­ ların ebevey nli ğe daha fazla yatırım yaptıklarıy la ilgiliydi. Bir er­ kek babalığı h^ıkında içinde bir şüphe duyabilir (ta ki örneği n Tillie Teyzesi ’nin çenesini kızının minik yüzünde görene kadar), ama gerçek annenin kim olduğu bahsinde en ufak bir şüphe yoktur. Ta­ bii çok isabetli DNA testlerinin varlığı şimdi bu argümanın da mo­ dasını geçirmiştir ya." 192

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az Bazı yeni yaraştırmalar üstelik bir kadım anneliğe hazırlamak için hamileliğe ve doğuma eşlik eden honnonal değişiklikleri yalnız kadınların yaşamadığını öne sümektedir. Örneğin, Kanada’daki araştırmalar, yeni bir bebeğin beklentisi ve buna gösterilen tepkiler sonucunda kadınlardaki honnonal değişikliklerin bir kısmının er­ keklerde de görüldüğünü göstermiştir. Psikolog Anne Storey, hami­ lelik boyunca ve doğumdan sonra otuzundan fazla çiftin hormon dü­ zey lerini ölçmüştür. Üzerinde yoğunlaştığı hormonlar kortizol, prolaktin ve testosteron’du. Keşfettikleri aşağıda görülüyor: ■ • Kortizol: “Stres hormonu” çocuk bakımı sürecinde dikkate değer bir rol oynar. Alison Fleming, bebeklerine karşı neler hissettik­ lerini ve onlarla nasıl etkileştiklerini görmek için ilk. kez anne olan kadınlarla konuşmuş, bu arada bebeklerine karşı en anlayışlı ve on­ larla en uyumlu annelerin en yüksek kortizol düzeylerine sahip olan­ lar olduğunu keşfetmişti. Bu da çok mantıklıdır: stresi her ne kadar kötü bir şey olarak kabul edersek de, bu gerçekte dikkatli olmamız için vücudumuzun verdiği bir sinyal olup yeni bir annenin bebeği karşısında daima dikkatli ve tetikte olmasına yardım eder. (Süper en­ telektüel h a slın çocuğunun doğumunu izleyen günlerde kendini bir kurttan farksız hissettiğini söylemişti. Havada bir tehlikenin hemen kokusunu alıyordu; refleksleri de hiç o günlerdeki kadar kuvvetli ol­ mamıştı. Bu da yükselmiş kortizol düzeylerinin etkisi olabilir.) Kortizol ‘un belleği kuvvetlendirmesi hakında bildiklerimiz, bu zamanlarda hormonun düzeylerinin yükselmesini mantıklı kıl­ maktadır. Çocuklarımızın hayatlarının başlarında o kadar önemli gözüken teme) çocuk bakımı bilgilerini o kadar hızlı öğrenmemizi 193

F: 13

Dr. Marianne J. Legato hızlandırabilir ve annelerimizle dadılar evlerine döndükten sonra bunlan daha uzun zaman aklımızda tutmamızı garantiler. • Prolaktin: Adından da anlaşıldığına göre, bebek bakımında ve süt vermede yaşamsal önemi olan bir maddedir. Bebek büyüt­ mekte ve bakımında da rol oynar. Araştırmacılar örneğin anne, baba değil de bakıcı olsalar bile yumurtalar ve yavrularla ilgilenen kuşlar­ da yüksek prolaktin düzeyleri bulmuşlardır. En çok prolaktin tabii anne ve baba kuşlardaydı, ama en yardımcı bakıcılar ikinci geliyor­ du; en az yardım edenlerde ise en düşük düzeyler görüldü. Araştırmacılann bilmedikleri bir şey, yüksek prolaktin düzeylerinin mi iyi bakıcıları oluşturdukları yoksa bu aç bebek kuşlann açılmış ağızları­ nın mı bu hormonların salgılanmasını tetiklediği. Her ikisinin de or­ tak etkisinin olduğundan şüpheleniyorlar. • Testosteronlar: Tabii ki testosteron saldırgan ve dominant davranışlar ve abartılı sav u ^ a la rla bağlantılıdır. Bir erkekte ne ka­ dar çok testosteron olursa, bu davranışlar da o kadar belirgin olur. Bazı bağlamlarda saldırganlıkla şiddet yararlı nitelikler olabilir, fa­ kat yüksek düzeyler yeni doğmuş bir bebeğin ilk birkaç gün ile haf­ talarında ideal olmayabilir.

'

Storey'nin araştırmasının sonuçları büyüleyicidir. Kad ınlarda kortizol ile prolaktin düzeyleri hamilelik sırasında tabii ki yükselir. Aynı araştırmaya göre erkeklerde de! Erkeklerin prolaktin düzeyi eşlerinin doğum yapmasından önceki 3 hafta içinde yaklaşık yüzde 20 oranında yükselir. Kortizol da aynı süre içinde baba adaylarında normalin iki katıdır. Doğumu izleyen 3 hafta içinde erkeklerde tes­ tosteron düzeyleri önemli o ^ d a -yüzde 33 oranında- alçalır. (Dü194

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz reyler bundan somaki birkaç hafta içiode normale dönecektir.) Harvard Üniversitesi sosyologları da bekâr erkekleri n evli erkeklerden ılaha yüksek testosteron düzeyleri olduğunu, babalannkinin ise hepllnden düşük bulunduğunu keşfetmişlerdir. Sto'rey’nin meslektaşı Dr. Katherine Wynne-Edwards tarafın­ dan yapılan başka bir araştırmada doğumdan bir ay önce başlamak tl/ere ve üç ay sonrasına kadar babalarda başka erkeklerden daha yüksek östrojen düzeyleri bulunmuştur; bu da hamile eşlerdeki ben­ zer östrojen tırmanışının bir yansımasıdır. Bu hormon düzeyleri ebeveyn -özellikle de baba- d a v ^ ış ın ı ııerçekten etkilemektedir. Storey erkeklerden, kısa uzaman önce kul­ lanılmış bebek battaniyelerine sarılmış bebekleri (ya da doğmuşlar­ ın kendi bebeklerini) tutmalarını, ağlayan bir bebek bantını dinle­ melerini, sonra da meme emmeye çalışan bir bebeği gösteren bir hııntı seyretmelerini istedi. Ağlayan bebeği en çok avutmayı isteyen erkeklerde en yüksek prolaktin düzeyleri ve en büyük testosteron düşüşü gözlendi. frkek hastaları mdan olan Alex, karısının hamile kalmasından lonra kilo aldığınım , ayak bileklerinin şiştiğinden ve sabahları mi­ de bulantısı çektiğinden şikâyet edince doğrusu şaşırdığımı itiraf ede­ rim. Ama bu hamilel ik belirtilerinin doğrulanmış bir tarihçesi vardır. Annals oflnternal Medicine (İç Hastalıkları Vakayinamesi) erkekle­ rin yüzde 20’den fazlasının sabahlan mide bulantısı ve kilo alma gi­ bi bazı belirtiler gösterdiklerini bildirmiştir. Bu gerçek belirtiler, er­ keklerin hormon düzeylerindeki değişiklikle açıklanmaktadır. Bu değişikliğe ne sebep olmaktadır? Araştırmacılar, hormon değişikliklerinin, bir erkeğin eşindeki değişen hormon düzeyleri ta ­ 195

Dr. M arianne J. Legato rafından tetiklendiğine ve sinyallerinin feromonlar tarafından iletil­ miş olabileceğine inanmaktadırlar. Başka bir deyişle, yaklaşan do­ ğum bir kadını anneliğe hazırlayan sinyaller göndermekte; o da eşi­ ni bu olaya hazırlamaktadır. Bunun net evrimsel avantajları vardır. Daha ilkel toplumlarda doğumu izleyen haftalarda babalan yanlarından haklaşm ayan be­ beklerin hayatta kalmaları şansı daha yüksekti. Araştırmaya göre, babaların doğumla doğum sonrasının bir parçası olmasını savunan inandıncı tartışmalar vardır; kendileriyle ilgilenen babalan olan ço­ cuklar okulda ve toplum içinde daha başarılı olmaktadır (Bununla birlikte, babasız büyüdükleri halde gerek derslerinde gerekse toplum­ sal ilişkilerde sivrilen bir sürü çocuk da biliyorum). Dr. Ross Parke erkeklerle kadınların ebeveyn oluşlarıyla ilgili pek çok araştırma yürütmüş ve babaların da yeni doğmuş bir bebe­ ğin ihtiyaçlarını yorumlamakta ve bunları yerine getirmekte anneler kadar başanh olduklarını te^ ar tekrar saptamıştır. Bu bulgular, er­ keklerin bir bebeğin ağlamasına verdikleri yanıtlan ve bu arada hor­ mon düzeylerini ölçen Dr. Fleming’in deneyleri tarafından da doğru­ lanmıştır. Çocuk sahibi babalar -duygusal ve hormonal olarak- ço­ cuksuz erkeklerden daha çarpıcı bir yanıt vermekte, deneyimli babalann gösterdikleri tepkiler de yeni babalarınkilerden daha çarpıcı ol­ maktaydı. Prolaktin düzeyleri yükseliyor, ağlayan bebeği rahatlat­ maya daha büyük bir gereksinme duyuyorlardı. Deneyimlerin mi bi­ yolojilerini değiştirdiği yoksa uzun süre bebeklerin yanında olmanın mı onları sinyaller karşısında daha duyarlı yaptığı belli değildir. Dr. Fleming ilgili bir ebeveyn' olmanın tatmin ediciliğini vurgulamakta­ dır. Bunu ne kadar sık tekrarlarsanız o kadar daha başarılı olur, bun­ dan ne kadar "çok hoşlanırsanız yapmayı istemeniz olasılığı artar. l9 6

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az Belki daha önemlisi, bebeğin anne ile baba arasında önemli bir ayının yapmamasıdır. Yeterli kuvözleri olmayan bir Yeni Doğmuş Bebek Yoğun Bakım Ünitesi’nde prematüre bebekler ebeveynlerin­ den biriyle cild cilde s^ınalanmışlardı. Sonuç ^çarpıcı olmuştu. Ebe­ veynlerine sarılmış durumda yatan bebekler, cihaz yokluğundan za­ rar görecek yerde, mükemmel gelişmişlerdi, öyle ki şimdi günde bir­ kaç saatlik “kanguru bakımı” bazı prematüre bebek ünitelerinde al­ tın kural olmuştur. Gerek anneler gerekse babalar. bu bakıma katıl­ maya teşvik edilmektedir. Bebekler babalarına sarılıp yatukları za­ man annelerine sarılıp yatukları ^zamanki kadar kilo almaktadırlar. Onun için de ailenizin babası bu işe katılmaya hazır ve arzuluy­ sa, bırakın yapsın. Hepiniz daha mutlu olursunuz!

E ^ ^ ^ l e r e Bir Hastam Monica’yı oldukça sık görüyorum. Yakın ilgi isteyen kronik bir sıkıntısı var. Bu kitap için araştıtmada bulunurken yaptı­ ğım bazı keşiflere ilgi gösterdiğinden geldiği zamanlar bazı bulduk­ larımı onunla paylaşmayı adet edinmiştim. Birkaç ay sonra, edindi­ ği bu yeni bilgilerin ona hayatındaki bir ilişki yönünden yardımcı olduğunu itiraf etti. Söz konusu ilişki kocasıyla değil, yeniyetme oğ­ luyla olan anne-oğul ilişkisiydi. Monica, erkeklerin bizimkilerden çok zayıf belleklerini dengelemeleri için bütün kadınlara yaptığım öneriyi uygulamıştı. Bir kadının, bir erkekle yaptığı tartışmayı sonlandırırken “iddialarını özetleme”yi öğrenmesi önerimin, oğluyla ilişkisini çarpıcı derecede düzelttiğini iddia ediyordu. Oğlu sonun­ 197

Dr. M arianne J. Legato da onu dikkatle dinlemeye başlamış. böylece tartıştıkları konularla ilgili ol^ak oğlanın başının etini yemesine gerek kalmamıştı. Bu bilginin Monica’nın oğluyla harasını düzelttiğini duymak beni şaşmm^mştı. Karşı cinsten bir çocuğun ebeveyni olmak, ro­ mantik ilişkilerimizi de sarsan güçlüklerin birçok benzerleriyle mü­ cadele etmek anl^m na gelebilir. Bu kitapta öğretilenlerden bazılan, oğlunuzun niçin yaptıklarını yaptığım sizin de niçin ona yaptığı­ nız ^ k ilde tepki gösterdiğinizi izah edebilir. Onun için de bu çok önemli ilişkilerdeki iletişimi geliştirmek için uygun düşen önerileri kull^^m kta tereddüt etmeyin.

*

Hastalarım çok zaman bana “karşı tarafın cinsiyetini hesaba katmadan” ebeveyn olmanın yolunu soruyorlar, ben de onlara ger­ çeği anlatıyorum: Bunun a) gerçek anlamda mümkün olmadığını ve b) büyük bir olasılıkla arzu edilir de olmadığı nı. Her iki cinsten ço­ cuklarımızın elimizden geldiğince eşitleyeceğimiz fırsatlardan ya­ rarlanmaları için yapabileceğimiz şeyler mutlaka vardır. Bu kültür­ de ebeveynlere (özellikle de annelere) esasen fazla baskı yapıldığı­ nı düşünüyorum ve buna daha fazla katkıda bulunmaya da niyetim yok. ama kültürel stereotiplerin bilincinde olup bunları etkisizleştir­ meye çalışmanın yapılmasına değeceğini de düşünüyorum. Sayısız incelemeler, ebeveynlerin farklı ci nsiyetlerden çocuk­ larına farklı davrandıklarını ve benim gibi her iki cinsiyetten çocuk­ ları olanl^m bazen farkında bile olmadan erkeklerle kızlara farklı davrandıklarını göstermiştir. Tanıdığım bir kadın, bilimsel olmasa da çok ilginç bir deney yapmıştı. Bir cumartesi günü kızının bütün dediklerine ve onunla birlikte bütün yaptıklarına dikkat etmeye çalışmış, bu arada sürekli 198

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az olarak. “Eğer o erkek olmuş olsa bu faaliyeti önerir miydim? Erkek olmuş olsaydı, ona bunlan söyler miydim?” diye kendi kendine sor­ muştu. Birçok durumlarda -örneğin, bir kitaptaki bazı resimleri işa­ ret ettiğinde ya da oyun alanındaki. bir kavgayı sonlandırmaya çalış­ tığında- kızı oğlu olmuş olsa başka türlü davranacağını görerek hay­ rete düşmüştü. O günden sonra ebeveynliğini eğer daha bilinçli ola­ rak yürüttüyse deneyi başarılı olmuş sayılır. Kanımca ebeveyn ol^ak yapabileceğimizin özellikle de bu alan­ da en iyisi, hayatlarırnn ta başından itibaren çocuklarımıza müm^ın olduğunca geniş bir fırsat yelpazesi sunmaktır. Oğlunuza bir oyuncak bebek verin, onunla babasını birlikte “babalık oyunu” oynamaya teş­ vik edin (Olabileceklerin en kötüsü o kadar istediği pahalı oyuncakla bir kere dahi oynamayıp somurtkan bir yüzle oturması olabilir.) Kı­ zınıza toplar, bulmacalar ve bir tür tekerlekli oyuncak tedarik edin. Hayal gücünü çalıştıran oyunlara duyduktan ilgi artıkça gerek erkek gerekse kız çocakl^mm n ko^an kostümlerine, stetoskoplara ve oyun­ cak mutfaklara ulaşabilmelerine çalışın.. Tanıdığım akıllı ebeveynler çocuklarını seks, şiddet ve kutsal şeylere saygısızlık içeren medyadan mümkün olduğunca uzak tut­ maya çalışıyorlar. Çocuklarımızla televizyon seyretmenin ve gör­ dükleri hakında onlarla konuşmanın büyük yararları vardır. (Çocuk­ lar da bu ülkede medyaya fazlasıyla maruz kaldıklarından ço cu k luklannın sonlarında usta birer medya analisti -kesilirler.) Eğer an­ neyle beklentiler ve bağımsızlıkla ilgili bir konuşmayı tetikleyecekse, “Prensim Bir Gün Gelecek” ttüründen filmlerin de bir sakıncası yoktur. 199

D r. Marianne J. Legato Toplumdaki bazı önyargıları eğitim sistemi yoluyla ele alma­ da ebeveyn olarak büyük olanaklarımız vardır. Örneğin, birçok ebe­ veynler ve okullar erkekler için atletizmi önemseyip kızlar içi n ha­ fifserken, sporlarla bedensel aktivitelerin kızlar için de bedensel ve ruhsal açıdan yararlı old uğuna dair kanıt bolluğunu göz ardı etmek­ tedirler. Bu düzeltilmesi gereken çok önemli bir önyargıdır; çocuğu­ nuzun okulunda antrenman, oyun alanları ve spor gereçleri bulun­ masının önemle üzerinde durun. Bu arada bütün aileyi kızlann oy­ nadığı profesyonel bir basketbol maçına götürün. Çok hoş vakit ge­ çirecekler ve motive olacaklardır. Kızlar için kurumlaştırılmış matematik ve bilim önyargısı da beni çok kızdırmaktadır. Ebeveyn olarak görevimiz kızlarımıza oğullanmızınkilere eşit fırsatlar sunulmasını sağlamaktır. Benim fenle tıbba küçük yaşımdan itibaren duyduğum ilgi, doktor olan ve beni bazen hasta vizitelerine götüren babam tarafından özendirilmişti. Ne yazık ki benim tıp fakiiltesine gitme kararımı desteklemedi. Al­ lahtan ki şansımın yardım etmesiyle kadın olan dünya çapındaki bir bilgin ve doktor danışman tarafından yordır.divildim. Zamanlar değişmiş ola'.''.Ur, anı." beri bu disiplinlerde kızlar için erkeklerinkiiere eşit fı: oaı'ai' ve ai.ınb' bulunduğuna hala iııan.. mıyorum. Kızınız eğer bu kcn-ular:1 :L;i duyuyorsa (hatta duymu­ yorsa bile) ona bir kimye ..eti aiın ve onun için gercel: bir laboratuvar turu ayarlayın.

200

E rkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz Eğer bir ebeveynseniz bu kitabın bir sonraki bölümünün stres­ le ilgili olması size normal gözükecektir. Çocuk sahibi olmanın, onlan sevmenin ve büyütmenin yol açtığı stres, erkeklerle kadınlar arasında farklılık yaratan bir alandır ve göreceğimiz gibi, iki cinsi­ yetten de olanlar stresi temelden farklı ve ilişkilerimiz üzerinde de­ rin etkisi olacak bir şekilde yaşamaktadır.

iki ^ ^ ^ e k YeteHi ^Deail Kısa zaman önce küçük bir Ortabatı kentinde beynin nasıl erkek ve­ ya dişi olduğuna dair bir konuşma yapmıştım. Dinleyiciler arasında bulu­ nan bir kadın çok geçmeden yanıma geldi ve sürekli olarak erkek olup ola­ mayacağını ısrarla soran 6 yaşındaki kızı yüzünden çok kaygılandığını sö^edi. Çocuk hatta hedefine ulaşmak için yapılabilecek ameliyatları sor­ muş, kafasının içinde hiç de kız olmadığını, erkek olduğunu söylemişti. Konuşmamız sırasında bu anne, küçük kızının durumu yüzünden her­ hangi bir hoşnutsuzluk ya de sıkıntı izi yerine sadece sevgi ve duygu ^payla­ şımı göstermişti. Bana şunları sormuştu:- Gelişimi deneminde kızının cinsiye­ tiyle doğduğu vücut orasında uyumsuzluk oluşturan önemli bir olay olmuş ola­ bilir miydi? Ayrıca küçük kızı erkek olarak daha rahat olabilir miydi? Kızına yardım efnıek için nereden uzman tavsiyesi alabilecoğini öğrenmek istiyordu. Bunlar yararlanması kolay sorular değildir. Kızının ^payln cinsiyetinin oluşumunda bu ayumsuziuğu yaratan bir şeyin olmuş olmasından ben de şüpheleniyordum. Erkek olarak daha mı rahat olacağını ise ancak zaman gösterecekti. Cinsiyet değiştirme cerrahisi için başvuran birçokları, çok genç oldukları zamandan beri erdenlerinin kendilerini erkek veya kadın hisset­ 201

D r. M arianne J. ^ g a t o meleriyle bağdaşmadığının farkındaydılar. O ananeye bilgili ve deyarlı bir çocuk doktorena danışarak işe başlamasını önerdim. Bu

ölçüsüz bir^saygı deyarak konferans salonundan ayrıldım.

Kızından öylesine bir ^^^enliklebahsediyor ve onun huzu^yla öylesine ilgileni^du ki kızı için gereken yardımı bulocoğına inandım. Bütün kaygım, beyin hakkındaki bilgilerimizin balâ o kadar sınırlı olması nedeniyle -hhemde nörabiyalloglonn san birkaç yılın içinde başardıkları muazzam iledamalere roğmen- istediğimiz kadar etkin biçimde yardım edemememizdi. Bizi neyin erkek veya kadın yaphğıyla ilgileniyor, öyleyken bunlonn tek seçenekler olmayabileceğinden de şüpheleniyordum. Cinsiyet ne de ol­ sa düzenli şekilde derece derece değişen bir bütündü. beynin cinsiyetini ne­ yin saptadığı hakkında yeni bir konferanstan sonra bir insanı neyin "erkek” veya "kadın" yaptığı konusunda bir erkekle çok ilginç bir tartışm^ra giriştim. Bu kişi laf arasında ikili jenital organlarla ^doğduğunu anlattı. "Intersoke" deyimi, her iki cinsin biyolojik nitelikleriyle doğan bireylerin tanımıdır. Ne yazık ki cerrahi yoluyla "onarımlar" ve ikili cinsiyet sahibi olanların kendi­ lerini gizlemesi l 950'lerden beri geçerli uygulama olmuştur. Cerrahlar, je­ nital organları şu ya da bu cinsiyetten olanlarınkine benzeyecek şekilde bi­ çerek şekillendiriyor ve prosedürü (ve sorünu) çocuktan gizlemek için ailey­ le işbirliği yapıyordu. Tıp konusundaki cehalet, e^^eyeleri çocuk için uzun vadeli sonuçları olacak bu çok önemli karara varmaya yönlendiriyordu. Hem de çocuk bir fikir beyan edebilecek ve ona erkek mi yoksa kadın ola­ rak mı davranılmasını istediğine karar verecek düzeye gelmeden. Bunun da çok zaman felaketk sonuçları oluyordu. Bir ebeveyn böyle bir açmazla karşılaştığı takdirde ne yapmalı? Hawai Üniversilesi'nden Hazel beh ile Milton Diamond ebeveynlerin interseks durumunu normal bir varyasyon olarak ele almalarını önermiştir. Durum 202

E rkek N eden Hatırlamaz,, Kadın Neden U nutm az çrcuğa ayrıntılarıyla anlahlmalı, ^ıy l^ s ^^rksiz karışıklığın, suçluluk his­ sinin vveYaı utancın önüne g^eçmelidir. Jenital c ^ e b i ancak ileride ^rcuk kendi eğilimerini i^fade gedebildiği ve müdahale kararına kahlabildiği za­ man düşünülebilir. Bu, intotelks kişiler hakkı^fa yazılmış bir kitap değildir, ama üzerin­ de çalışırken cinsiyarierdeki anormal farkları göz önünnde bulundurdum. Ni­ çin erkeb veya kadın oldoğumuzla benim gibi ilgilenenler, etkek veya ka­ dın olduğumuz hissinin doğumdan ^ r a değiştirilemaveyeğini bilmeliler. ^yaimizde bizi görönürdeki a^^eniye ve

çot^

I etkilere r a ^ e n , belli

bir cinsiyate mal eden ve buna ait hisler duyuran silinmez bir iz bulunduğu açıktır. 2:>

203

7 B e n d e

Y o lu n d a

G itm e y e n

N e d ir ? Erklrkeklerle K a d ın la r S ^ ^ N için Farklı Tepki V e r ir le r V e B1J N için Ö n em li

Hastam Diane’ı çok örıemli Başarılı Kadınlar ödülüne layık gö­ rüldüğü için kutladım. Bu çojc güçlü ve kendine hakim kadın CEO’nun muayenehamde birden hüngür hüngür ağlamaya başlaması üzerine ne kadar şaşırdığımı totahmiı4 edersiniz! Başarıları ona epeyi J:!ir bebete mal olmuştu. Sürekli stres ile rekabet uyku alışkanhklarıyla ilişkilerini hayli darbelemişti. Onun­ la bu konulan konuşmak ivedimse de kendisi bir meslektaşı üzerin­ de odaklanmıştı. Şirketin fı1-r kh bir bölümünde kendisininkine ben­ zer bir konum işgal eden bı# adamın baskıya gösterdiği tepki kendisininkiyle taban tabana zıdcfi“Zaman süresi ne kad;ir dar, risk ne kadar yüksek ve başarısız­ lığın sonuçlan ne kadar ağır' olursa, adam o kadar mutlu görünüyor,” 205

Dr. M arianne J. Leggato dedi Diane. “Stres onun için gıda gibi. Ben stres yüzünden tükenir­ ken, o kuvvet buluyor." Diane ağlıyordu. “Onun yüzünden delirecek gibi oluyorum." Diane’a hiç de deli olmadığını söyledim. ^ m a izlenimlerinde bir kusur yoktu. Erkeklerle kadınlar stresi farklı y aşar v e tepki verirler. Farklı deneyimlerimizin ve tepkilerimizin tabii ki büyük öne­ mi vardır. Hepimiz, kaya kadar sağlam gözüken, ancak çeşitli stres etkenlerinin devreye girmesiyle s^tki boğazımızı sıkan ve bizi soluk­ suz bırakan ilişkiler yaşamışızdır. Hayat tabii ki streslidir; şimdiler­ de ise her zamankinden fazla. Çoğu aileler büyük bir baskı altında debelenirler. Sağlığımız, ev içindeki terör, yaşlanan ebeveynlerimize nasıl bakacağımız, çocuklarımız ve gelecekleri hakkında kaygı du­ yuyoruz. Uzun saatler çalışıyor, pek az tatil yapıyoruz, ama ne ka­ dar çabalarsak çabalayalım kıt kanaat geçinmekten öteye gidemiyo­ ruz. Yeterli uyumuyor, yeterli idman yapmıyor, bedenlerimizi des­ teklerden yoksun bırakıyoruz. Bu fırtınaları kolay atlatabilen çiftler vardır - sizi seven ve des­ tekleyen bir eşe sahip olmak bazen gerçek bir cankurtaran simidi olabilir. Şu halde stres niçin çoğunluk için ilişkilerimizde bizi birbi­ rimizden soğutan ve yabancılaştıran bir etken olabiliyor, bizi bıçak gibi birbirimizden ayırıyor? İşlerimiz bize stres yapınca niçin kim diş macununun kapağını açık bıraktı diye olay çıkarıyorut? Plajlar­ da güneşle denizin tadını çıkarırken bize huzur duyuran aynı ilişki 206

Erkek Neden H abrlam az, Kadın N eden Unutmaz nasıl oluyor da şimdi bize tükenmişlik duyuruyor? Eşlerimiz fırtına­ ları atlatmak için bize sığınak olacakken niçin çok zaman bize fazla­ dan bir yük gibi görünüyor? Ve birlikte yaşadığımız önemli olaylar beraberliğimizi perçinleyecekken niçin ilişki lerimizi sarsıyor? Burada da açıklamanın aramızdaki farklarda olduğuna inanı­ yorum. Stresle bütün belirtileri erkeklerle kadınlar için farklıdır. Er­ keklerle kadınlar çoğu zaman farklı şeyler yüzünden stres duyarlar, ilişkideki öbür ki şilerin kaygılan da bize kendimizinkilerin yanında şaşırtıcı ve önceliksiz gözükebilir. Stresi yaşayış biçimimiz farklı olduğu gibi, stresli koşulların üzerimizdeki bedensel ya da duygu­ sal etkileri cinsiyetimiz tarafından belirlenir. Onları idare etmek ya da etkisizleştirmek için yararlandığımız takti klerin de bu arada fark­ lı oluşuna şaşmamalıdır. Çoğu kez bu stratejilerin arasındaki farklı­ lıklar da aramı zda çekişmelere yol açar. Özetle, aramızdaki farklılıklar göz önüne getirilirse, işler ça­ tallaşınca zıd kutuplarda oluşumuzda şaşılacak bir şey yok. Ama mutlaka öyle olması gerekmez. Özel likle stresli durumlarda birbiri­ mizin en güçlü müttefikleri ve güç kaynakları olmamız gerekir. Ge­ rilim arttıkça eşlerimizin neler düşündüklerini, hissettiklerini ve ya­ şadıklarını daha iyi anlamaya çalışmalıyız. Bunun, kaçınılmaz dış baskılar karşısında yıkılacak yerde, birbirimizi kalkan olarak kul­ lanmada bize yardımcı olacağına inanıyorum.

K a d ı n l a r E rk e k le r^ O T D a h a S tr e s lile r 2003’de Ulusal Tüketiciler Birliği (NCL) tarafından bin yetiş­ kin üzerinde yaptırılan bir araştırma, Amerikalıların grup olarak 207

Dr. Merianne J. Legato / stresli olduklannı saptıyotdu. ^Araştırmaya kcnu olanların yüzde 39’u işlerinin hayatlarında önemli bir stres kaynağı olduğunu söylemişler­ di. Yüzde 30’u ailelerini, yüzde lO’u sağlıklarını, yüzde 9'u ise mem­ leketin ekonomisini suçluyordu. (Tanıdığım çoğu kişiler için stres kaynağı bunların dördünü birden kapsıyordu - artı sigortanın dişçi­ nin faturasını kapsayıp kapsamayacağı, artı mutfak dolabının kırık menteşesinin onarılıp onarılamayacağı, artı komşulartna bir yemek daveti borçlu oluşları vs...) Gençler eski kuşaklardan daha stresliydiler ki bu ilginç (ve ka­ nımca biraz hazin) sayılır, ama ben özellikle cinsiyetlerin şu d ^ a t e değer ayrılığıyla ilgileniyordum. Kadınların sorun ve stresi erkekler­ den daha fazla bildirmeleri olası. Erkeklerin yüzde 76'sına karşı ka­ dınların yüzde 84 'ü stres düzeylerinin arzuladıklarından daha yüksek olmasından yakınıyorlardı. İki cins için stres konulan da farklıydı. Kadınların yüzde 32’sine karşın erkeklerin yüzde 48'i işleri yüzünden kuruntu ediyorlardı. Erkeklerin yüzde 21 'ine karşın kadınların yüzde 37'si aileleri yüzün­ den kaygı duyuyorlardı. Kadınların niçin erkeklerden daha stresi i olduklarını açıkla­ maya çal ışan sayısız teori vardır. Öyle sanıyorum ki bu büyük ölçü­ de kadınların oynadıkları çok sayıdaki rolden ileri geliyor. Tanıdı­ ğım kadınlar, evin dış ında ne kadar uzun saatler çalışırlarsa çalışsın­ lar, hâlâ çocukl arla evin sorumluluğunun en büyük kısmını üstlenir­ ler. Sistemde bir arıza olduğu takdirde, örneğin çocuk bakıcısı hasta­ lanır ya da bodrumda bir su sızıntısı olursa, meseleyi halletmesi daima kadından beklenir. Ama bu çok yönlü rollerin görünüşe göre koru­ cuyu yararlan da vardır. Çalışan, bir de ailesi olan kadı nl ar bu yer­ 208

E rkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz lerin herhangi birinde yolunda gitmeyen bir şey olunca daha az stres duyarlar. Öte yandan bu katmerli roller nedeniyle bedenlerimizle kafalarımızın kendi kendilerini onarmak ve rahatlamak için gerek­ sindikleri huzur ve zamandan yoksundurlar. Bu eşitsizlik bedensel ve d uygusal sağlığımıza epeyi bir bede­ le mal olmaktadır. NCL’nin araştırmasına bakılırsa, kadınların stres yüzünden baş ağrısı çekmeleri erkeklerin çekmesinden çok daha ola­ sıdır. Daha da önemlisi, kadınlann depresyona yakalanmaları olası­ lığı erkeklerden üçte iki oranında daha fazladır. Bu baş döndürüc ü istatistiği gelecek bölümde daha derin olarak irdeleyeceğim. Kadın­ ların niçin depresyona daha yatkın olduklarını keşfetmek için Virginia Üniversitesi'nde ayn cinsi yetten ikizleri inceleyen Dr. Kenneth Kendler, bunun mümkün olan tek bir açıklaması olduğunu söylü­ yor: Stresin herkesin üzerinde key if bozucu bir etkisi olsa da, kadın­ ların çok daha düşük düzeylerdeki stresin etkisiyle depresyona ya­ kalanmaları daha olasıdır.

S tr e s D u y d u ğ u m u z Z a m a n B iz e

Bir insan bir yaralanma ya da hastalık sonucunda (psikolojik va da bedensel olsun) stres hissed ince vücudumuzun bu durumla baş edebilmesi için bir dizi hormon salgılarız. Örneğin, “dövüş-ya dakaç” hormonu adrenalin 'i salgılıyoruz. Adrenalin algılamamızı ekiler. bunun sonucunda kendimizi çevreden uzaklaşmış hissederiz ve her şey yavaşlatılarak oluyormuş gibi gözükür. Adrenalin aynı za­ manda tansiyonumuzu hızla yükseltir, bunun sonucunda kalbimizin 209

F: 14

Dr. Marianne J. Legato atışlan hızlanır, soluklarımız sığlaşır ve hızlanır ve duyularımız' keskinleşir (işte bu nedenledir ki bir koku ya da kışkırtıcı renk insa­ nı çok kez şimşek hızıyla stresli bir zamana geri götürebilir.) Aynı zamanda halk arasında stres hormonu denilen kortizol adında bir hormon salgılıyoruz. Kortizol’un başlıca fonksiyonların­ dan biri kan şekerini ayarlamaktır. Stresli koşullar altında salgılan­ dığı vakit vücudunuzu bir yandan kana daha fazla enerji yüklemeye sevk ederken hücrelerinizi daha azını harcamaya teşvik eder. Bazen çalışırken daha fazla baskı altında olduğunuz zaman yemek yemeği unutmanızın açıklaması, kortizol’ün kan şekerini ayarlama rolüdür. Bu, sürekli bir stresin baskısı altında çalışan insanların çok zaman fazla kilolu olmalannı da izah eder. Vüc utl an, enerji düzeylerini sü­ rekli olarak kan şekerlerinde kortizol’ün müdahalesi yüzünden oluşmuş doruklarla çukurların arasında dolaştırmaya çalışmaktadır. Biraz kortizol çok faydalı bir şeydir. Vücudun stres yapan etken­ le mücadele etmesine yardım etmektedir. Ama çok kortizol -örneğin sürekli stres altında olduğumuz zaman oluşan düzeyler- insanı kuv­ vetten düşürür. Kortizol vücudun bağışıklık sistemindeki hücrelere yapışarak onların görevlerini yerine getirmelerini engeller, böylece sistemi zayıf' düşürerek vücudun enfeksiyonlarla hastalıklara karşı savunmasını zayıflatır. Ohio Eyalet Üniversitesindeki araştırmacılar yaklaşan bir muayene veya tetkik süresi nin öğrencilerin ağızlarında­ ki yaraların kapanmasını yavaşlattığını, Alzheimer hastalığına tutul­ muş akrabalarına bakan kadınların da öyle bir bakım üstlenmemiş . kadınlara kıyasla daha ağır iyileştiklerini görmü şlerdir. Gergin olduğunuz zamanlarda hastalıklara yak^anma şansını­ zın artması hayal ürünü değildir. Fazla yüklü bağışıklık sisteminiz bir 210

E rkek N eden Hatırlam az, Kadın Neden U nutm az virüs veya enfeksiyonun ek yükünü kaldırmaz. Annemin öldüğü kış yıllarım beri ilk kez grip olmuşnım. Halbuki im anında aşımı yaptınnayı ihmal etmemiştim. H^aftalararca sağlığıma kavuşşamşamıştım.

K ^ o rtiz o l v e ( ) a r e n m e k Kortizol düzeylerimiz, hayatlarımızda ne olursa olsun, doğal ol^ak dalgal^anmalar gösterirler. Sabahın erken saatlerinde zirve yaparlar, saatler geçtikçe ağır ağır düşüşe geçerler, akşamlan uyu­ duğumuz sırada da en düşük seviyededirler. (Geceleri, örneğin ge­ ce yarısından sabah saatlerine kadar çalışırsanız bu program tersine döner.) Gün içinde kortizol ’da görülen bu dalgalanmalar ben dahil birçok kimselerin en iyi çalışmalarını niçin düzeylerin en yüksek ol­ duğu sabahlan yaptıklarını, gün ilerledikçe de öğrenmelerinin ya da çalışmalarının niçin tavsadığını açıklıyor. Kortizol c;orenmek için kesinlikle gerekli Yetersiz kortizol 'ü olan kimseler hatırlamakta güçlük çekerler, bünyelerinde fazla kortizol olanların da (örneğin, bir hastalığı kont­ rol altına almak iç in kendilerine bir kortikosteroid verilenlerin) öğ­ renme kabiliyetlerinde bir bozulma görülebilir. KortizoHa öğrenme arasında niçin bu kadar yakın bir ilişki var? Çünkü öğrenmek anılar yaratmanın ilk adımıdır, biz ise anılanmızı bizde stres yapan deneyimleri tekrarlamaktan kaçınmak için kullanırız. İnsan elini yalnız bir kere ateşin içine sokar - yanığın ve acısının anısı bir dahaki sefere sizi durduraraktir. Bu kitabın ileri 211

Dr. M arianne J. Legato sayfalarında göreceğimiz gibi, hipokamp'da özel kortizol alıcıları vardır. Hipokamp, beynin, anılarımızı, özellikle de güçlü duygularla bağlantılı olanları (en iyi hatırladıklarımızı) depoladığı bölümdür. Stres hormonunu tetikleyen olayların anılannı depolamak için bir siste­ mimizin olması çok mantıklıdır! Biraz kortizol her ne kadar öğrenmeye yardımcı oluyorsa da, sürekli yüksek düzeyler kavrama süreçlerimiz için son derece yıkıcı olabili r. Çok fazla çal ışan, dolayı s ıyla sürekli olarak çok fazla kor­ tizol üreten adrenal bezleri olanların daha küçük beyinleri olduğu gibi, sü rekl i stresin yol açtığı devamlı yüksek kortizol düzeyleri be­ yin hücrelerine zarar verirler. Strese yanıtlarımız ani olarak ortaya çıkan tehlikelere tepki vermemize yardımcı olmak için gelişmiştir, yoksa 21. yü zy ılda etrafımızı kuşatan parasal baskılar ya da intihar bombacıları gibi tehditlere karşı değil. Stanford Üniversitesi’nde Brian Knutson'la meslektaşlarının, kronik end işeni n her iki cinsten yetişkinlerde azalmış beyin kitle­ siyle bağlantılı olduğuna ve çocukluklarında ciddi şekilde suistimal görmüş kimselerin topl um karşıtı kişiliklerini yaratmada rol oyna­ yabileceğine dair kanıtları vardır. Ayrıca yüksek kortizol düzeyleri, beynin anıları depolayan bölümü ne zarar vererek yeni şeyler öğrenmey i ve eskilerini hatırlamayı güçleştirir. Travma sonrası stres bo­ zuklukları yaşayan çocu klar bu nedenle okulda sıkıntı çekerler, Vi­ etnam ’dan dönen Amerikan askerleri de uzun olduğu kadar kısa va­ de li anılarla ilgili bozukluklar yaşamışlardır.

212

E rkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az

Korku ^ ^ e t i m i ^ r k u a : A m ig d a la Adrenalin, kortizol ve beynin stresin etkisiyle salgıladığı bütün öbür ki myasall ar -hayatta kalmamız için gerekli olan bütün bu mad­ deler- beynin kaidesinde ceviz biçimindeki bir hücre kümesinin yani ıımigdala’nın denetimindedir. Amigdala aynı zamanda durumun tek­ rarlanması halinde kendim izi savunmamız için duygu yüklü dene­ yimleri anı olarak depolamamıza imkân vermektedir. Hipokamp’ın organi ze ettiği nöronlar sistemi bir devre oluşturmakta, bu da bir de­ neyimin anısını beyi nlerimizin içine gömmektedir. Başka bir deyişi e, amigdala korkmamız mı, korkmamamız mı gerektiğini saptayacak hesapları yapmamıza korkmamız gerektiğinde de ne yapmamız ge­ rektiğine karar vermemi ze yardım eder. Amigdala örneğin başka bir kimsede yüz ifadelerini tanıma­ mıza ve o kimsenin gerçek bir tehdit oluşturup oluşturmadığına ka­ rar vermek için bunları kullanmamıza yardım eder. Diyelim ki si­ zinle ben bir odada birlikte oturduğumuz sırada dizüstü bilgisaya­ rım çöküyor. Ben öfkeyle mınldanıyorum, siz de yüzüme bakıyor­ sunuz. Amigdala’nız, yüz ifademi hiddet olarak yorumlamanıza, ama aynı zamanda da hiddetimin sizin için doğrudan bir tehdit oluşturup oluşturmadığına karar vermenize yardı m ediyor. Eğer hiddeti iysem, ama bilgisayarımın boş ekranına bakıyorsam, bilgisayar hesabına en­ dişeli, ama kendi hesabınıza. rahat olabilirsiniz. Öte yandan, (belki de bilgisayarımı ödünç ald ığını z ve virüs y üklü bir elektronik posta açtığınız için) doğrudan size öfkeyle bakıyorsam, ami gdal a ’nız bir korku yanıtı tetikleyecektir. 213

ı D r. Marianne J. Legato Amjgdala, duygusal bir yük yüklediği koca bir anı dizisiyle kuvvetlenmiş olarak bir bekçi köpeği vazifesini yapmaktadır. Bu anı­ lar bizi korumakta ya da bildiklerimize ve hatırladıklarımıza dayana­ rak yeni deneyimlerle etkileşmemizi sağlamaktadır. Amigdala 'lan tah­ rip edilmiş maymunlarda korkuyla bellek arasındaki bağlantıyı gö­ rüyoruz. Bu hayvanlar, yeni bir dürtüyle karşılaştıklarında bunu geç­ miş deneyimlerine dayanarak test edemediklerinden korkuyu his­ setmemekte ya da çok az hissetmektedirler. Bunun sonucunda geli­ şi güzel yeni bir eşya ya da insana yanaşacak ve onunla temas kur­ maya çalışacaklardır.

K a d ı n l a r S tr e s i N i ç in F a rk lı Y a ş a r l a r Temel stres fizyolojisi her ne kadar iki cins için benzer olsa da, erkeklerle kadınlann stres duyuran olayları yaşamaları ve onları anımsama biçimleri arasında çok önemli bazı farklar vardır. Bir örnek vereyim. Yeni bir odaya girmek gibi sosyal bir sınava tepki vermenin iki temel yöntemi vardır: Yeni ortama (ilginç ve soh­ bet etmeye hazır gözüken birine doğru yürüyüp, “Merhaba, adım Marianne. Bu salonun çiçek düzenlemeleri nefis, değil mi?) diyerek ya da barın yanına çek il ip tanıdığınız birinin gözükmesini bekleye­ rek) katılabilirsiniz. İki insan tipinin beyinlerinin tepki verişinde işlevsel farklar ol­ duğunu öğrenmek çok ilginç. Sosyal sınava yeni ortama cesaretle girerek tepki verenler, alın önü korteksi ’nin sol yansını harekete ge­ çiriyorlardı. Buna karşın, toplum karşıtı ve çekingen insanlar -savun­ madaki insanlar- beyinlerinin sağ yanında faaliyet sergiliyorlardı. 214

Erkek Neden H atırlam az, Kadın Neden Unutm az Şimdi de bu gözlemin cinsiyete dayalı olduğunu kavrayınca bilim insanlarının şaşkınlığım gözlerinizin önüne getirin. Vardıkla­ rı sonuç yalnız erkek/er için doğru’ydu. Çok ilginç yeni bir araştır­ ma, çekingen ve içine kapanık erkeklerin ön beyinlerinin sağ yanı nı harekete geçirirlerken,' çekingen ve içine kapanık kadı nlarda fa­ aliyet beyinlerin ön sol yanındaydı. Böylesi gözlemler henüz o ka­ dar yenidir ki işlevlerimiz için ne anlama geldiklerini ya da bu durum­ da meydan okumaları algılayışımızı ve onl ara yanıt verişimizi anla­ mamız daha vakit ister. Ama sonuç olarak, tatsız olaylara yanıt ver­ me ve onlarla ilgili anıtlarımızın şifrelerini çözme sistemlerimizin iki cins için tamamen farklı olduğunu söyleyebiliriz. Hastam Tanya, bana bu olayın çarpıcı bir örneğini sağladı. O ve kocası bir gece geç vakit bir yemekten dönerlerken silah zoruyla soyulmuşlardı. Olaydan bir yıl sonra Tanya her şey sanki bir gün ön­ ce olmuş gibi, karabasanlar görüyor ve panik ataklar yaşıyordu. Onun da olayın ters etkilerini yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için koca­ sıyla konuştuğumda adamın olanları doğru dürüst hatırlayamadığı­ nı fark ettim. Polise ve kredi kartı şirketlerine yaptıkları başvurular hakkında hayatlarının tehdit altında olduğu zaman süresindekinden çok daha doğru ve ayrıntılı bilgi sahibiydi. Bu husus şaşırtıcı gözükebilir -ya da kadınların isteriye erkek- ’ lerden daha meyilli oldukları yolundaki hâlâ geçerli teoriye destek verir- ama benim kanımca basit bir biyolojik açıklaması var. Bunu izah etmek için iki cinsin beyin fonksiyonları arasındaki bazı fark­ lılıklara göz atalım. Kadınların beyinlerinin önlerinde, alnın hemen arkasında da­ ha fazla gri madde bulunduğunu hatırlarsınız. Bu alın önü korteks 215

D r. M arianne J. Legato alanı, karar verme işlemlerimizi denetler ve dünyaya verdiğimiz duygusal yanıtları ayarlar. Anıların oluşturulduğu hipokamp'a me­ saj yollayan beynin •bu bölümüdür. Stres yapan bir olay sırasında östrojen beynin bu bölümünde daha geniş bir nöron alanını hareke­ te geçirir, östrojen düzeyleri zaten kadınlarda daha yüksektir. Bu da kadınlar tatsız şeyleri daha bol ve kesin aynntılarılanyla yaşıyor­ lar demektir. Başka bir deyişle, ikisi de aynı yerde oldukları halde silahlı soygun Tanya tarafından kocası tarafından olduğundan çok daha canlı şekilde anımsanacaktı. Kadınlar aynı zamanda stres durumlarında erkeklerden daha fazla ve daha uzun süre kortizol üretirler. Kadınlarda yüksek düzey­ lerde bulunan cinsiyet hormonlarından projesteron, kortizol'ün ke­ silmesini önlemektedir. Kortizol, öğrenmeyi ve anıların oluşumunu desteklediğine göre, bu yüksek düzeyler kadınların tatsız olayı sa­ dece daha organsal biçimde yaşamalarına ek olarak, aynı zamanda daha iyi hatırlamalarını sağlar. Aksine, erkek cinsiyet hormonu tes­ tosteron kortizol ’ün etkilerini bloke eder. Kortizol tatsız bir olayın anımsanmasına katkıda' bulunan etken­ lerden sadece bir tanesidir. Bir başkası korku kontrol merkezimiz amigdala’yla ilgilidir. Araştırmacılar iki cins arasında gerçekten il­ ginç bir fark bulmuşlardır. Heyecan yüklü anılarım oluştururken er­ kekler sadece sağ amigdala’yı kullanırlarken, kadınlar sadece soldakini kullanırlar. Beynin bu bölümü hakkında bu gözlemden sonuçlar çıkaracak kadar bilgi sahibi değiliz, ama sınırlı bilgimize dayanarak burada üzerinde durulması gereken bir noktanın bulunduğunun kesin olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, bilim adamları alkolizme eğilimli kimselerde sağ amigdala’nın daha küçük olduğunu bulmuşlardır. 216

E rkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unubnaz Kadınlarla erkekler belleği etkilemek için amigdala’nın farklı bölgelerinden yararlanırlar. Kadınlar beynin hipotalamus ve beyin sapı gibi başka bölgeleriyle bağlantılı bölümleri kullanırlar. Beyin sapı solunumla kalbin hızını kontrol eder. Bu özel devreler sistemi kadınların heyecan yüklü anılara niçin daha acil ve fiziksel tepki verdiklerini açıklayabilir. Erkekler öte yandan amigdala’run, kavra­ mayla ilgili beyin bölümlerine bağlanan alanlarını kullanırlar. Bu demektir ki bir meydan okumaya, çözüme yönelik daha rasyonel bir yanıt oluşturuyorlar. Soyguncular pahalı alışverişlerde bulunma fır­ satını bulamadan kredi kartlarını iptal ettirmenin hatırlanması bu­ nun bir örneğidir. Beyin fonksiyonlarındaki bu farklılıklar göz önüne getirildiğin­ de, Tanya’nın aradan bir yıl geçtikten sonra hâlâ o silahlı saldırının karabasanını yaşarken, kocasının olayın ana hatlarını zor hatırlama­ sına şaşmamak gerek. Polis müfettişlerinin görsel tanık ifadelerini gözden geçirirken bu farklılıkları hesaba katıp katmadıklarını ve gözlemlerinin bilimi destekleyip desteklemediğini merak etmemek mümkün değil. Stresle başa çıkmak için niçin farklı yöntemler geliştiriyoruz? Evrimsel açıdan farklı görevlerimiz olmuştur. Bu gözle bakıldığında erkeklerin tehlike dolu olaylar sırasın­ daki heyecanları iyi hatırlayamamaları doğal karşılanabilir. Kavmimizin hayatta kalması erkeklerin avlanma yeteneklerine bağlı diye­ lim. Güçlü bir duygu belleği onlar için avantajlı olmasa gerek: Son mamut avı sırasında havanın ne kadar soğuk olduğunu, hayvanı ko­ valarken ne kadar yorulduklarını, ne kadar da korktuklarını, bir ma­ mut dişi baldırlarına saplanınca ne kadar canlarının yandığını eğer 217

Dr. Marian.ne J. Legato hatırlarlarsa, bundan sonraki sefere çıkmak için ne kadar arzulu olur­ lar ki? Öte yandan, çocukların bakımıyla sağlıklarından sorumlu olan kavmin kadınlarının, sabah saatleri ilerlerken bir göletin korkunç etoburları da çektiğini hatırlamaları, bir daha karşılaşmamalarını sağ­ layacaksa yararlı olur. Unutmak erkekleri cesur yapar, uzun bir süre. boyunca olmaları gereken de budur.

R e k a b e t K ız la r iç in Y a r a r lı m ıd ır ? Stresin fizyolojisinde iki cins arasındaki farklılıklar en yaygın inanışlarımızdan birinin sorgulanmasına yol açmıştır. Araştırmacılar rekabetin öğrenmeyi teşvik ettiğine uzun zaman inanmışlardı, ama bir stres durumunda nasıl öğrendiğimiz cinsiyetimize bağlı olabilir. Rutgers Üniversitesi’nden Tracey Shors’la, George Miesegaes, do­ ğumdan önce ve sonra cinsiyete bağlı hormonlara maruz kalmanın, farelerde stresin öğrenme üzerindeki etkisinin çok önemli bir belir­ leyicisi olduğunu göstermişlerdir. Strese maruz kalmak (örneğin, kuy­ ruğun acı veren bir şoka maruz kalması) erkek farelerin öğrenme hı­ zını areırıyordu; baskıdan yaralanıyorlardı. Dişilerdeki fark şaşırtı­ cıydı. Dişi farenin öğrenme yeteneği stres durumlarında zarar görü­ yordu. Bir keresinde çok genç bir kızın bir park alanında araba kullan­ mayı öğrenmesini seyrediyordum. Sağa dönüp bir park yerine girişi tekrar tekrar deniyor, sabrı taşmış babası yolcu koltuğunda oturduğu yerden onu yönlendiriyordu. Kız sonunda yaşlı gözlerle, “Beni rahat bırakın!” diye feryat etti. Koşup bu incelemenin sonuçlarını onlarla paylaşmaya can atıyordum. Farelerden öğrendiklerimiz doğruysa, 218

E rk e k N eden H a tır l^ a z , Kadın N eden U nutm az babasının soluklam asına biraz izin vermesi halinde kızcağız o sağa dönüşü daha kolay başarabilirdi. Cinsiyet farklılıklarıyla ilgili başka araştırmalar da ilginç so­ nuçlar vermiştir. Bir erkek fareyi doğduğunda iğdiş ederseniz öğ­ renmeyle ilgi li yanıtları buna rağmen stresten olnmlu etk denecektir. öte yandan, doğumları sırasında dişi farelere testosteron verilmesi, öğrenme davranışlarım tıpkı erkeklerinkine benzetmekteydi. Bu model insanlar için de geçerliyse, özellikle eğitimciler için önemli sorulan gündeme getirmektedir. Dershanelerde rekabetin öğrencile­ ri daha çok çal ışmaya ve çaba gösterme ye ittiğine uzun zaman ina­ nılmıştı, ancak erkek öğrenciler için, yararlı görülen bu yöntem, kız öğrencilerde aksi tesir yapmaktadır. Cinsiyet hormonlarımızın stresli deneyimler sırasında öğrenmeyi ayarlamasının mutsuz veya endişeli olan kadınlar üzerinde önemli etkileri vardır. Hastam Diane için de öyleydi. Performansı kadar öğrenmek ve hatırlamak yetene­ ğini en üst dereceye çık^m ak için Diane herhalde kabil olduğu ka­ dar fazla stresi çevresinden uzaklaştırmaya çalışacaktı. Belli ki ça­ lışma ortamını tamamıyla stresten arındıracak hiçbir kuvvet yoktur. (Bir keresinde bir yoga öğretmeninin müşterileriyle patronlarından yakındığını duymuştum -bu stressiz bir iş değilse buna ekleyeceğim bir şey yoktur!) Ama Diane’ın biraz planlama ve dikkatle daha faz­ la rahat edeceğine inanıyorum. İlk iş olarak, bürosuna akan bilgilerin içinde boğulmamak için onları tasnif etmenin daha iyi bir yöntemini araştırmasını teşvik ettim. Sırf birçok işi bir arada yapabilmesi, bunu yapması gerektiği anla­ mına gelmez. Günlük çalışmaların önemleri sırasına göre dökümle­ rini çık^mak, şimdi işleri daha iyi takip etmesine olduğu kadar, bir­ 219

Dr. M arianne J. Legato çok sorumlaluklan nitelikli personele aktarmasına da yardım ediyor. Aym zamanda öğle vakti yapılacak bir yün eğirme dersinden veya iş sonrası masajından yarar göreceğini düşünmüştüm. Ama işyerin­ de olanları her zaman kontrol edemese de, en azından hafta sonla­ rında yeterli dinlenebilir ve hoşça vakit geçirebilir, böylece hafta içindeki sıkıntdannı üzerinden atmasına yardımcı olurdu. (Dokuz yaşındaki kızı manikür ve pedikür için annesiyle güzellik salonuna gitmeye bayılıyor.) Oysa, erkek iş arkadaşı stresten motive olabiliyorsa, bundan sağlığını değilse bile çıkardığı işi yararlandırabiliyor. Hayvanlar üzerindeki deneylerden insanlar hakkında sonuçlara varmak her zaman tehlikeliyse de, farelerde stresin öğrenme üzerin­ deki etkileri hormonlar h^tkinda çok ilginç bazı sorulara yol açmak­ tadır. Menopoz dönemini arkalarında bı^rakmış olan daha düşük östrojen düzeylerine sahip kadınlar, stresli durumlarda -en azından öğ­ renme yetenekleri ve şunu bunu hatırlamada- stres altındaki daha genç hemcinslerine kıyasla daha iyi durumda mıdırlar? Diane'ın eşit­ lik uğruna belki bütün yapması gereken bir 1O yıl daha beklemektir!

Kadınlar her ne kadar erkeklerden daha fazla strese maruz ka­ lıyorlar, stresin de depresyona yol açması daha olasıysa da, kadınlar stres karşısında kendilerini erkeklere kıyasla daha kolay toparlarlar. Kadınların kronik stres veya endişe karşısında nispeten daha dayanıklı olmaları, belki de beyinlerinin alın önü bölgesinde erkek220

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az lerden daha fazla gri maddeye sahip olmalarından ileri geliyordur. Fazladan sahip oldukları hücreler bir “yastık” oluşturarak belki de onları korumaktadır. Östrojen aynca çeşitli stres etkenlerinin nöron­ lar üzerindeki zararlı etkisini nötralize ediyordur. Bu husus, şizofre­ ninin niçin kadınlarda daha geç meydana çıktığının, kadınların antipsikotik ilaçlara niçin erkeklerden daha çabuk yanıt verdiklerinin ve bu ilaçlarla ilgili yan etki profillerinin niçin farklı olduğunun izah edilmesine yardımcı olacaktır. (Östrojen’le projesteron’un, bazı ilaç­ ların karaciğerde metabolize edilmeleri üzerinde önemli bir etkileri vardır). Ayrıca kadınların yaşlan ilerledikçe daha büyük entelektüel yetenek ve fonksiyon korumalarının sebebinin de bu olması olasıdır. Kadınların aynca stresle başa çıkmak için çok farklı mekaniz-' malan vardır. Erkeklerin stresle tek başlarına başa çıktıkları biliniyor, bunun sonucunda da daha yüksek oranda stres ilişkili bozukluklar yaşıyorlar. Örneğin yüksek tansiyonlarının olması, alkol ve uyuştu­ rucu bağımlılığı yaşamaları daha olasıdır. Buna karşın, kadınlar stres durumlarında başka insanlara, özellikle de başka kadınlara yanaşır­ lar. Bağlar kurarlar, sorunlarını konuşurl ar ve yardım elde ederler. Bu yanıt, stresle acil olarak başa çıkmalarına yardımcı olduğu gibi, onları genel anlamda stresin yıpratıcı etk ileri nden de korur. Bu keşfe yol açan araştırma Los Angeles’deki Kaliforniya Üniversitesi’nden Laura Cousin Klein-ve Shelley Taylor tarafından yapılmıştı. Bu ruhbilimciler, stresin pençesindeki kadınların gelip laboratuvarı temizlediklerine ve başka kadınlarla konuştuklarına dik­ kat etmişti: oysa erkeklerin başkalarından uzaklaşmaları ve yalnız başlarına kalmayı tercih etmeleri daha olasıydı. Stresle ilgili hemen bütün araştırmalar da erkekler tarafından yapıldığına göre, hastalı­ ğın literatüründe bu olaydan hemen hiç bahis yoktu ve yazılanlar 221

Dr. M arianne J. Legato hemen im am ıyla bir tehdit karşısında klasik “dövüş veya kaç” yön­ temi, bir tehdide meydan okumak ya da ondan k ırn a k tepkisi üze­ rinde odaklanıyordu. Bir tehlikeyle karşılaşınca erkekler sinir sistemlerini dövüş için veya kaçmak için gereksinecekleri bütün kimyasallarla -adrena­ lin, noradrenalin ve kortizol'la- desteklerler. Gözbebekleri genişler. solunumları hızlanır ve koşmayı gereksindikleri takdirde, kan sindi­ rim sistemlerinden kollarıyla bacaklarına akar. Refleksleri hızlanır ve ağn algılamaları zayıflar. Kadınlar bütün bu yanıtlara sahipler, ama onlan kullanmıyor­ lar. Niçin diyeceksiniz. Eğer küçük çocuklannız varsa, ne dövüş, ne de kaçmak arzu edilir bir seçenektir. Dövüşürseniz bir yeriniz inci­ nebilir, o zaman da kuvvetsiz kalabilir ve çocuğunuzu koruyamaz hale düşersiniz.' Kaçmak durumunda evinizden ve belli bir yiyecek stoku gibi desteklerinden uzaklaşırsınız. Bir bebekle yolculuk ederi, sadece bir taksi çağırmak bile kolay değilken gerçek bir acil durum­ da kaçabilmenin ne büyük sorun olabileceğini bilir. Kadınlar böylece Dr. Taylor'la ekibinin “gözet ve yardım elini uzat” dedikleri fark­ lı bir tepki geliştirerek kendi koşullarına uyum sağlamışlardır. Bir kadın stres durumundayken oksitosin düzeyleri yükselir. Bu ise onu yalnız sakinleştirmekle kalmaz, başkalarıyla, özellikle de başka kadınlarla bağ kurarak yardun sağlamaya yönlendirir. Yi­ yecekle para, çocuk bakımı veya bir çatışmada ona destek olacak biri gibi ek kaynakların varlığında yavrularını başarıyla koruyabil­ mesi şansı a ^ t Biliyorsunuz, testosteron oksitosin ’i etkisiz hale getiriyordu. Bu nokta,. erkeklerin bir tehdit ya da tehlike karşısında kadınlardan farklı tepki vermelerini açıklıyor. 222

Erkek N eden Hatırlamaz, Kadın Neden UnutmSJZ “Gözet ve yardım elini uzat” bana yıllar önce başımdan geçen bir olayı hatırlattı. Bir öğleden sonra telefonun ahizesini kulağıma götürüp yürek parçalayıcı hıçkırıklar duyduğumda yakın arkadaşı­ mın neredeyse sesini tanıyamıyordum. En sonunda konuşabilecek kadar sakinleşince Stacey, kocasının, bir iş yolculuğunda yattığı bir kadından cinsel yoldan bulaşan bir hastalık kaptığını söyleyebildi. Bu şartlar altında ona aklıma gelen en avutucu sözleri söyle­ dim: “İstersen bir saate kalmaz yanında olurum. Seninle bebek Emily istediğiniz kadar bende kalabilirsiniz. Burada isteyebileceği­ niz her şey var.” Stacey binbir teşekkür ettiyse de kabul etmedi. Bundan sonra bir süre daha konuştuk, sonunda ertesi sabah gerekli testlerin yapılması için erkenden ofisime gelmesini söyledim. Olayı anlattığım o sıradaki erkek arkadaşım, Stacey’nin koca­ sının ihanetine şaşmadı, onu asıl şaşırtan Stacey’nin kriz anında başka bir kadına dert yanmasıydı. Bir erkeğin böyle bir durumda as­ la başkasından yardım istemeyeceğini ileri sürüyordu. “Ağlamaktan konuşamayacak durumdayken birisine telefon etmek aklımdan geç­ mez. Bunu düşünemem bite,” dedi. Bu sözlerini önemsedim diyemem, ta ki yanıtını Dr. Taylor ’un ' araştırmasında bulana kaadar. Stacey bana evliliği hakında bir kamr vermesine yardım etmem, kocasını ihanete iten nedenleri irdelemek ya da adamın sorumsuz davranışının yol açtığı sonuçlardan dolayı şikâyet etmek için telefon etmemişti (Bu tür konuşmalar yapmak için sonradan böl böl vakit bulacaktık.) Gevezelik etmek için de telefon etmemişti, bana ettiği telefonda gerçek bir aciliyet vardı. Bunu ar­ kadaşıma anJatırken kendimi biraz bir 911 operatörü gibi hissettiği­ mi söyledim. 223

Dr. Marianne J. Legato Stacey’nin bana ettiği telefonun kadınların uyguladığı “gözetve-yardım elini-uzat”ın klasik bir örneği olduğuna inanıyorum. Ken­ disine bir tehdit olarak algıladığı bir durumla karşılaşınca başka bir kadınla arasında bağ kurmayı amaçlamıştı. Ben de ilk aklıma gele­ ni, onun yerinde olsam duymak isteyeceğim tek şeyi farkında olma­ dan söylemiştim. Koruma ve bebeğiyle kendisi için bir barınak için bana güvenebileceğini söylemekle gözet-ve-yardım elini-uzat denk­ leminin bana düşen bölümünü yerine getirmiş oluyordum. Bana sorarsanız, gözet ve yardım elini uzat, sadece erkekleri konu alan araştırmalarla ilgili ol arak yürüttüğümüz tahminleri sor­ gulamaya vakit ve enerji ayırmakla elde edebileceğimiz yararların harika bir örneğidir. Gözet-ve-yardım elini-uzat olayını öğreneliden beri kadınlar arasındaki etkileşime bambaşka bir gözle bakmaya baş­ ladım. Etrafımda kadınların ittifaklar kurduklarını görüyor ve bu­ nun stresle başa çıkmak için ne kadar güçlü bir strateji olduğunu an­ lıyorum. Bu yüzden kadınlara ve özellikle baskı altında olan kadınlara başlıca öğüdüm gözetmeleri ve yardım elini uzatmalarıdır! Çünkü doğal dürtümüz başka kadınlarla bağlar kurmak olsa da modem ya­ şam bunu güçleştirmektedir. Başka kadınlarla bir arada yaşamış ol­ sanız hayatınızın ne kadar başka olacağını bir düşünsenize. Bu ak­ şam canınız yemek pişirmek istemiyor mu? Birisinin hasta bebeği­ nizi bekleyerek size biraz nefes almak imkânını sağlamasını mı is­ tiyorsunuz? Bu geceki ruh halinize uygun bir kitabı mı ödünç almak istiyorsunuz? Artık kalabalık aileler halinde yaşamadığımızdan be­ ri hemen hemen unuttuğumuz zevkler bunlar. Aynca, zamanımızı parselleyen o kadar çok iş varken gereksindiğimiz bağları kurma­ 224

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz mız gitgide güçleşmektedir. Ama bu potansiyel mucizevi yeteneği geliştirdiğimize göre, onu kullanmamızdan daha doğal ne- olabilir? Benimle en eski dostlarımdan biri birlikte yemeğe çıkmak için programlarımızda bir boşluk bulmakta müthiş zorlanıyoruz, ama bir­ likte oturup bir yemek yemek bile bizi bunaltan çalışmalarımız ara­ sında huzur duyurduğu için bu çabayı gösteriyoruz. Hayatlarımızda­ ki baskılarla baş etmek için kkarşılıkıı birer kadeh şarap içmek dokto­ rumun bana başlıca önerisiydi. Sonuçta küçük bir tatilden dönmüş gibi güç k^artm ış ve ferahlamış ol^ak masadan kalkıyoruz. Özellikle genç kadınlarda ellerindeki olanaklardan yararlan­ mada giderek artan bir gönülsüzlüğün farkına varıyorum. Aynen er­ kekler gibi kendi başımıza mücadele vermek zorunda olduğumuzu hissediyoruz, ama erkeklerden öğrenebileceğimiz çok şey olmasına rağmen, bunun onlardan biri olduğunu sanmıyorum. Hatta erkekle­ ri onların da bu oyuna katılmaları için cesaretlendirmek isterim! Hayat çetindir, ama yardım alırsanız kolaylaşır.-Yeni doğan bir bebeği olan bir arkadaşım, benden aldığı bir müzik bantını iade et­ mek için bir pazar günü öğleden sonra bana uğrayıp uğrayamayacağını sormuştu. Geldiği zaman yorgunluktan yıkılma raddelerinde ve bir sinir küpü durumunda olduğunu gördüm. Benim zorlamam üze­ rine bebeği bir saatliğine bana emanet etti ve kendisi yalnız başına bir kahve içmeye ve gazetesini okumaya gitti. Geri döndüğü zaman rahatlamış ve eskisi gibi hoşsohbet biri olmuştu. Tıp öğrencisi kızların dersleriyle tek başlarına boğuştuklarını görüyorum, oysa arkadaşlarıyla çalışma grupları oluştursalar, hem dersleri bakımından, hem de ruhsal açıdan onlara ne kadar yaran olurdu. Arkadaşlarımın (ve de kendimin) başka sorumluluklar ara225

F: IS

D r. Mariarıne J. ^ g a t o ya girdiği zaman eski arkadaşlarla olan yemek randevu lannı ertele­ diklerini (ertelediğimi) görüyorum. Özellikle yeni bir aşk yaşadık­ ları zamman kadınların bütün öbür ilişkilerini rafa kaldırmak gibi esef edilecek bir huylan var. Bütün vaktinizi birinin gözlerinin içine ba­ karak geçirdiğiniz takdirde, eski arkadaşlanmzla buluşmaya nasıl vakit ayırırsınız? Oysa böyle bir davranış yalnız kaba olmakla kal­ mayıp basiretsizliktir de. Arkadaşlarınız sonuçta sizin için hayat yo­ lunda başarıyla yol almakla gerçek bir depresyona saplanmak ara­ sındaki farkı oluşturabilir. Onun -için onları gözetmeye bakın. Herhalde yükleri tek başlarına sırtlamayı yeğledikleri için er­ keklerin yüksek tansiyon sahibi ve alkolle uyuşturucu bağımlısı ol­ maları olasılığı daha kuvvetlidir. Mücadelelerini -erkek veya kadmarkadaşlarıyla paylaşmaları çok daha sağlıklı olurdu. Stresi hafiflet­ mek için dostlukları korumak, dişleri ovmak veya yıllık sağlık mu­ ayenesine gitmek gibi kişisel bakımın önemli bir parçasıdır. (Sağlık muayenenizi yaptırıyorsunuz, değil mi?) Size yardımcı olmak için bunu sormak zorundaydım. Strese karşı en değerli savunmamızı oluşturan toplumsal si stemlerle aile bağlarını tazeleyel im. Aksi halde, gelecek bölümde gö­ receğimiz gibi, depresyon riskiyle karşı karşıya kalınz.

226

8 S iz d e

Y o lu n d a

G itm e y e n

N e d ir ?

E^rkekl^erde KKadınlarda

Chloe kendisinde yolunda gitmeyen bir şey olduğuna emin. Muayene o^tm da olmasa bile benimle konuşup kendisindeki en ye­ ni belirtiyi anlatmak için telefonda konuşma sırasını beklemektedir. Son bir ayın içinde boynunda sertlikler, sırtında y ^ ^ a r oluşmuş, tad alma duyusunda bir değişiklik fark etmişti. Fark ettiği her belirtiyle birlikte öldürücü bir hastalığın .pençesinde olduğuna inanmakta ve bir panik atağa yaklaşmaktaydı. Chloe’nin şikâyetlerinin hiçbirinin gerçekle ilgisi yokken, o, hayatını sahiden tehdit eden tehlikeyi görmezlikten gelmektedir: o kadar zayıf ki bacaklarının onu taşıyabilmesine şaşıyorum. Her gün saatlerce idman yapıyor ve aldığı kalori miktarını inanılmaz bir ti­ tizlikle izliyor. Bir yandan da ailesi ve dostlarına zengin gurme ye­ mekleri hazırlıyor. 227

Dr. M arianne J. ^ g a t o Adam adındaki başka bir hasım ın farklı bir dizi sorunu var. İş hayatı beliısizliklerle dolu, aynca karakteri insanlarla iyi geç^mesini zorlaştırıyor. Y ^ so k seslere rak^amülü yok ve çocuklar yakınında oynadıkları, hatm konuştukları ^ m an kıyametleri koparıyor. En kü­ çült hataya bile dayanamadığı için yardımcıları yanında bir aydanfazIa kalmıyorlar. Adamcağız uyuyabilmek için akşam yemeğinden son­ ra içmeye başlanıştır. Kankocayı muayenehaneme getiren olay ise adamın, mutfak tezgahının üstündeki bardağını kazaen devirdiği için ^rnsını hiddetle tokaüaması olmuştu. Her zam^ıkinden daha sinirli olduğunu itiraf etmekle beraber, herhangi bir üzüntü duymuyordu.

Chloc ile Adam ikisi de aynı hastalığın kurkamdır: depresyo­ nun. .hana bu hastalığın birçok yüzü vardır, bunların belirtileri ise o kadar farklıdır ki bu konuda deneyimsiz bir doktorun bir tamda bu­ lunması zorlaşır. Bazı depresyonlular panik ataklar yüzünden adeta felce uğramışlardır, öyle ki evlerinden çıkmaları bile m u ^ a z bir cesaret işidir. Başkaları derin bir huzursuzluk hissinden ve her şeyi gerçekdışıymış gibi görmekten şikiyetçidirler. Bir düşün içindeymiş gibi yoğun bir uyuşukluk duyarlar. Bazıları kendilerini küçük ve de­ ğersiz görürken, çoklukla erkekler etıtrafa saldırırlar. Bazı depresyonhılar duyduktan acıyı kontrol etmek çabası arasında kendilerine za­ rar verirler; başkaları her şeye son vermek için bunu yaparlar. Depresyon her yıl tahminen on dokuz milyon yetişkin Ameri­ kalıyı etkilemektedir. Bu demek oluyor ki kendimiz depresif oldu­ ğumuz ya da hastalık bir sevdiğim izi etkilediği iç in depresyon her birimizin hayatında iz bırakacaktır. 228

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az

Kadınlar v e

^

prr e s y o n

Erkek beyniyle kadın beyni arasındaki farklılıklarla depresyo­ nun ne ilgisi var? Bu hastalığın kimleri etkilediğine baktığımızda hem de çok yakın ilgisi olduğunu anlarız. Depresyona tutulmuş on dokuz milyon Amerikalının 12 milyonu kadındır. Kadınlar Depresyona Tutulanların Ezici Çoğunluğunu Oluştururlar Dünya çapında otoriteler olan Zürih Üniversite Psikiyatri Hasta­ nesi ’nden Dr. .Jules Angst ile Columbia Üniversitesinden Dr. Myma Weismann, depresyon için - kadınlarla erkekler basındaki oranın dünyanın en az on bir ülkesinde dikkate değer bir tutarlıkla 2: 1 ol­ duğunu saptamışlardır. Bu mutlaka ele almamız gereken baş döndü­ rücü bir farklılıktir. Burada depresyonla erkekler konusunda önemli bir not ekle­ mek istiyorum: depresyonun çoklukla yetiştirilme biçimleri nede­ niyle erkeklerde büyük ölçüde gizli kaldığı, tanısının konulmadığı ve tedavi edilmediği kanısındayım. Birçok erkekler -özellikle de aydın olmayan kuşaklardan olan­ lar- küçük yaştayken bile canlan yandığı ya da bir şeye üzüldükleri vakit ağlamalarına izin verilmediğini hatırlıyorlar. Günümüzde bile erkek çocuklarına hâlâ yakınmamaları, her şeyi içlerine atmayı' ve zırlamayı kesmeleri öğretilmektedir. Bana kalırsa, erkeklere, kendi­ lerindeki depresyon belirtilerinden -hatta doktorlarına bile- söz aç­ mamaları öğretilmektedir, zaten öyle sanıyorum ki doktorlar -özel­ likle erkek doktorlar- da bu belirtileri görmezden geliyorlar. 229

D r. M arianne J. ^Legato Erkeklerde depresyona düşündüğümüzden daha sık rastlandı­ ğına dair geliştirdiğim teoriden bir yemek davetinde bir' dostuma söz ediyordum. Verdiği yanıt tüylerimi ürperti. “Tabii ki zannedi­ lenden daha yaygındır,” dedi. “Onun için kadınlardan daha erken ölüyoruz ya.” Depresyonla kalp rahatsızlığı ve kanser gibi önemli hastalıklar arasında karşılıklı ilişki vardır. Dostum zannettiğinden de daha haklı olabilir. Benim teorilerim bir yana, De. Angst’le De. Weissman, kadınlar­ da depresyonun gerçek ve biyolojik kaynaklı olduğuna ayn ayn ka­ naat getirmişlerdir. Kadınlar aynı zamanda depresyonu farklı yaşar­ lar: Daha genç bir yaşta depresyona uğrarlar, panik gibi bozukluk­ lara daha fazla eğilimleri vardır ve yorgunluk, iştahsızlık ve uyku­ suzluk gibi bedensel semptomları daha sık olarak bildirmektedirler. İki cins aynca tedavide farklı yöntemler uygulamaktadır. Ka­ dınlar alışveriş yapmak ya da yemek gibi davranışların depresyonu geçici olarak azaltabildiğini fark etmişlerdir. (Kızının üzüntülü ha­ lini gidermek için ona beğendiği bir bluzu satın alan anne, yeniyetmenin ^m ağana öfkeyle karşılık verdiğini görmüştü: (“Alışveriş yapmanın kendimi iyi hissetmemin tek yolu olduğunu biliyorsun! Bana para harcayacaksan niçin alışverişi benim yapmama meydan vermedin?") Oysa erkeklerin içmek veya şiddet gibi huzur bozucu davranışlarda bulunmaları daha olasıdır. İyi de niçin? Kadınlar niçin d^resyona erkeklerden daha me­ yillidirler ve bu duruma tepkilerimizi o kadar farklı kılan nedir? Buna kimse emin değil. M uhakak olan, suçlunun tek olmadı­ ğı, bu işte genlerimiz, hormonlanmız, beynin kimyası ve toplum içindeki rollerimiz gibi etkenlerin bir bileşiminin rol oynadığıdır. Her birinin depresyona nasıl katkıda bulunduğuna bakalım. 230

E rkek N eden Hatırlamaz, Kadın Neden U nutm az

1 'n c i ^ G e n : ^Genlerimiz Depresyonun genetik bir öğesi olduğuna işaret eden kanıt çok­ tur. Londra’da King ’s Koleji ’nden Dr. Avshalom Caspi ’ye ^arkadaş­ ları dikkate değer bir keşiflerini yayımlamışlardı. Buna göre farklı iki biçimi olan belli bir gen vardı: bunların bir tanesi “uzun”, öbürü “kısa”ydı. Kısa geni olan kimseler strese yol açan bir durumda dep­ resyon geçirmeye uzun tipli olanlardan daha istidatlıydılar. Bazıları belli bir deneyimi kolaylıkla atlatırken, başkalanmn depresyona uğramasına neden olan mutasyonlar, ait olduğumuz cin­ siyetten dolayı sahip olduğumuz genlerden ileri gelebilir. Pennsylvania'da (BA) Pittsburgh Üniversitesi'nden Dr. George S. Zubenko ve arkadaşları kromozomlarımızda depresyona duyarlığımızı etkile­ yen en az on dokuz nokta olduğunu göstermişlerdir. Bunların birço­ ğu erkeklerden çok kadınlarda depresyon görülmesiyle ilintilidir. En az bir adet cinsiyete özgü gen, kadınlarım çok erkeklerde dep­ resyona katkıda bulunmaktadır. Bu genetik etken yalnız kimin depresyona uğradığını değil, bu kimselerin depresyona karşı tepki olarak ne yaptıklarını da etkile­ mektedir. Bütün depresifler içmez ya da uyuşturucu kullanmazlar, ama alkolik ve uyuşturucu bağımlısı olanlar da vardır. Bu farkiılığın nedeni nedir? Bu tepki genetik etkili olabilir. Kalp rahatsızlığı ve kanser gibi başka hastalıklar da, doğrudan olmasa bile, depres­ yonla bağlantılı olabilirler. Bazı kimseler genleri yüzünden mi bu hastalıklara daha istidatlıdır? Bu araştırmanın devamının pek çok i n ^ a yardımcı olmak potansiyeli vardır. Demek oluyor ki genler depresyona katkıda bulunan etkenler­ den biridir. Başkaları hangileridir? 231

Dr. M arianne J. Legato

2 'n c i E ^ m : f a ^ r o l a n m ı z Depresyona duyarlığımız cinsiyetimizle ilgilidir ama yalnız il­ kah sırasında babamızdan aldığı kromozom yüzünden değil, Bize cinsiyetimizi veren genler, aynı zamanda hayatımız süresince cinsi­ yetimizi sürdüren, bizi bir yere kadar erkek ya da dişi yapan hor­ monların salgısını kontrol ederler. Örneğin, yalnız erkeklerde bulu­ nan Y kromozomu vücuda testisleri oluşturmasın ı “söyler”, bunlar da testosteron ’u ve başka erkekleştirici-hormonlan üreterek bir fetüsü küçük bir erkek çocuğuna dönüştürürler. Genlerimiz hayatlarımız boyunca cinsiyet hormonlarının sal­ gılanmasını kontrol etmeyi sürdürürler, boylece örneğin buluğ zama­ nımız geldiğinde' kaç yaşında olacağımızı ve vücutlarımızın o zaman salgılanacak yüksek hormon düzeylerine nasıl tepki vereceğini sap­ tarlar. Bazı çocuklar örneğin onları buluğ zamanı karşılayan testos­ teron seli etkisiyle feci bir ^are krizi geçirirler; başkaları aksine sey­ rek lekeleri e yakayı kurtarırlar. Bazıları kolayca güçlü kaslara sahip olurlar; daha başkaları çocuksu vücutlarından kurtulamazlar. Söz ko­ nusu hormonlar aynıdır, fakat onları kontrol eden genler, bireyler arasındaki muazzam farklılıktan sorumludurlar. Depresyon durumlarında hormonların rolü nedir? Hormonlar eğer beynin yapısını etkileyebileceklerse (ki bunu yapabildiklerini gördük) niçin mizacımızı ve davranışlarımızı da etkilemesinler? B u­ nun doğru olduğunu anlamak için araştırmalara bakmaya gerek yok - âdet kanamaları zamanına sinirlilik, neşesizlik ve uykusuzluk gibi östrojen ’in en düşük düzeylerindeki zamanlara özgü belirtilerle do­ lu günler habercilik eder. 232

Erkek Neden H atırlam az, Kadın Neden U nutm az Yani hormon düzeylerindeki dalgalanmalar, depresyonun ka­ dınlarda erkeklerde olduğundan çok daha yaygın oluşun un anahtarı olabilir. Kadınların hayatlarında -örneğin, âdet kanamalarından ön­ ce ve doğumdan sonra olduğu gibi- depresyonlu olmaları olası za­ manlara baktığımız zaman, depresyonla bu hormon dalgalanmaları arasında bağlantı kurulması inandırıcı bir tartışma konusu olarak ileri sürülebilir. Ve bu dalgalanmalar yalnız kadınlara özgü olduğundan (er­ keklerin hormon düzeyleri hayatlannın en büyük kısmı süresince oldukça sabit olarak kalır) kadın depresiflerin sayıca büyük üstün­ lüklerinin açıklaması bu olabilir. Aşağıdaki aşamalar hormon dalgalanmalarıyla belirlenmekte olup depresyonla yakından ilintilidir. Ergenlik Çağı: Cinsiyet hormonları ergenlik döneminde her iki cinste de dalga dalga yükselmekte olup ikincil cinsiyet özellik­ lerinin gelişmesine yol açarlar. Bundan sonra yollar ayrılır. Bu testosteron salgısı erkek ço­ cuklarda bu ilk sert artıştan sonra daha çok sabit olarak kalır, buna karşın yumurtalık hormonlarının üretimi ergin kızlarda menopoz başlayana kadar sürecek çevrimsel modeline başlar. Kadınlardaki bu çevrimselliğin önemli etkileri vardır. Mizaçta, acıya karşı duyar­ lıkta ve idrak fonksiyonunda, aynı zamanda da bazı sinir hücreleri­ nin anatomisinde değişiklikler oluşturur. Bu da kadınlarda yüksek depresyon oranına önemli bir katkıda bulunur. Hormonların bu hastalık üzerindeki etkisi halkında öne sürü­ len en ikna edici iddialardan biri çocuklarda depresyon oranlarında 233

D r. Marianne J. ^ g a to . fark olmayışıdır. Kızlar ancak erken ergenlik döneminde bu honnonal çevrim başlayınca oğlanları geride bırakmaya başlarlar. Âdet Kanam ası Ö ncesi Sendromu: Her ay yinelenen bu çevrimselliğin sonuçlarından biri âdet kanması öncesi sendromudur. Adet kanamasından hemen önce östrojen yoğu nlukları en düşük seviyelerindedir, bu arada m izacın devamlılığıyla ilgili bir nöro-i letici olan beyindeki serotonin düzeyleri de alçalmaktadır. (Düşük östrojen ’le serotonin’in ikisi de depresyonla bağlantılıdır.) Birçok kadınlar (ba­ zı ^tahminlere göre yüzde 75'i) âdet kanamalarından öncelik eden günlerde duygusal, fiziksel ve davranışsal belirtilerin (ki hiçbiri hoş deği ldir) bir birleşiminden mustariptirler. Kadınların daha küçük bir yüzdesinde (yüzde 2 ile 8 arası) be­ lirtiler o kadar kuvvetlidir ki psikiyatristlerin kutsal kitabı olan Diagnostic and Statistical Manual o f Mentol Disorders (Akı l Hastalık­ larının Tanısı ve İstatistiklerinin Kılavuzu) bu durumu gerçek bir akıl rahatsızlığı: âdet kanaraası öncesi kronik rahatsızlığı (PMDD) olarak nitelemektedir. PMDD hastası kadınlarda hayatları boyunca önem­ li bir depresyon oluşması riski fazladır, hele onlar için doğum son­ rası depresyon riski daha da yüksektir. Âdet kanaması öncesi belirtileriniz, normal faaliyetlerinizde bu­ lunmanızı önleyecek kadar şiddetliyse, doktorunuzdan ya dajinekoloğunuzdan yardım isteyin. Serotonin'in yoğunluğunu artıran ilaçlar PMDD’nin belirtilerini giderir, bazen de hastanın bütün hayatın ı de­ ğiştiren sonuçlar verirler. Önemli bir nokta: PMDD’nin belirtilerini gideren ilaçlara de­ vam edilmediği takdirde, çok zaman rahatsızlık depreşmektedir. Bu hastalığı tedavi eden Yale Üniversitesi’nden Kimberly Yonkers gibi 234

Erkek N eden H atulam sz, Kadın Neden Unutm az uzmanlar, kadınlar ilaçlan ne kadar uzun süre alırlarsa depresyonun o nispette uzak bir olasılık olduğunu belirtiyorlar. Hamilelik: Birçok kadınlar, özellikle de ç.ocuk sahibi olmayı özleyenler, hamilelik esnasında duyduklan keyifsizliğe, hatta mut­ suzluğa şaşıyorlar. Demek hamilelik heyecanlı bir beklentiden iba­ ret değilmiş! Hormonların hamilelikte tartışılmaz bir rol oynadıkları, hami­ leliğin ilk ve son üç aylanmn kadının en kolay incinebildiği dönem­ ler ve hormon düzeylerinin en istikrarsız ^zamanları olmaları gerçe­ ği ^rafından doğrulatmaktadır. Ama nedenlerin hangilerinin biyö-kimyasal, hangilerinin ise psiko-sosyal olduğunu ayırt etmek hemen hemen olanaksızdır. İlk üç ayın içinde normal hamilelik belirtileri: uyku modellerinde deği­ şiklik, değişken mizaç. aşın yorgunluk, düşük cinsel dürtü, yaşantı­ nızın ne kadar değişeceğ i ve içinizde büyüyen bebeğin sağlığı, bun­ ların hepsi kaygının artmasıyla depresyonun oluşması üzerinde rol oynayabilmek şeylerdir. Birçok depresif kadınlar hamileliğin son üç ayında yaklaşan doğum olayı ve beraberindeki güçlüklerle ilgili abartılı endişelere kapılırlar. Bu zamanda tabiatiyle aşın bedensel rahatsızlık ve yorgunluk da vardır. Bebeğin cüssesinin ^ıne nin uyu­ masını ve yemek yemesini güçleştirmesi de kesinlikle keyif kaçıran nedenlerdir. Bazı kadınlar bebeklerine z ^ a r vermesi korkusuyla doktorla­ rının depresyona karşı önerdiği ilaçlan keserler. Bu yüzden bbazen dep­ reşmeler yaşarlar. Kadın eğer geçmişte depresyon krizleri geçirdiy­ se, bu depreşmeler çok şiddetli olabilir, bu ise çok ciddi bir mesele­ dir. Bazı kadınlar hatta intihar etmeyi bile düşünebilirler. Oysa dep­ 235

D r. Marianne J. Legato resyona karşı önerilen ilaçlar bebeğiniz için sandığınız kadar zarar­ lı olmayabilir. Prozac, Paxil, Zoloft ve Celexa hakında araştırma­ lar yapılmış ve yaygın şekilde kullanılan bu antidepresanlann hami­ lelik dönemindeki etkisiyle ilgili bulgular doktorların içini rahatlat­ mıştır. Lancet dergisinde yayınlanan yeni bir araştırmanın sonuçla­ rı, SSRl’den (Prozac gibi ilaçlar) dolayı kadınların titreme gibi yan etkiler yaşadıklarını kanıtladıysa da, araştırmacılar annedeki dep­ resyonun fetüs üzerinde kötü etki yapabileceğini de kabul ediyorlar. Depresif hastalarım hamile kalınca, onlara jinekologlan veya ebeveynleriyle (ya da varsa psikiyatristleriyle) antidepresanlara de­ vam etmenin yararlan veya zararları hakkında ciddi bir konuşma yapmalarını öneriyorum. Bu durum hakında verilecek karar hastadan hastaya değişece­ ğinden hastanın da karar üzerinde söz hakkının bulunması gerekir. Müstakbel anne antidepresanlan kesmekte diretirse ya da böy­ le bir lüzuma işaret eden bir sağlık durumu varsa, kendisiyle dok­ torlarının ruhsal durumuyla mutluluk duygusunu yakından izleme­ lerini ve ufukta bir depreşmenin gözüktüğünün ilk belirtilerinde ona gereken yardımın yapılmasını önemle hatırlatırım. İlaçlara başvu­ rulmasının imkânı olmasa bile başka seçenekler vardır. Örneğin, ha­ milelik sırasında terapiyle bir uzmanın öğüt ve tavsiyeleri çok se­ vimsiz ve olası kaygı verici bazı ayları yumuşatabilir. Doğum Sonrası Depresyonu: Değişken hormonların etkisinin cinsiyetlere özgü bir başka örneği bebeklerinin doğumundan sonra bazı kadınlara musallat olan depresyondur. Hemen bütün anneler doğumu izleyen ilk haftayla 10 günün ara­ sında bir depresyon dönemi geçirirler. İlk çocuğumun doğumunun 236

Erkek Neden H a b r l ^ s z , Kadın Neden Unutm az ertesi günü geçirdiğim hıçkıra hıçkıra ağlama nöbetlerimin kocamı ne kadar şaşırtığını anımsıyorum. Ergenlik ve âdet kanamalarınız­ dan önceki günler gibi bu da hormon düzeylerinin dramatik bir de­ ğişiklik zamanıdır. Doğumu izleyen ilk haftalarda östrojen düzeyleri aniden düşer, östrojen ise beyindeki nöro-iletici mekkanizmaları düzen­ lediğinden ruhsal durumu düzenleyenlerde bir gerilemeye yol açar. (Bu durum, söz konusu zamana özgü uykusuzluk ve genel şaşkınlık tarafından şiddetlendirilmektedir.) Çoğu anneler her ne kadar doğum yapmalarını izleyen hafta­ larda hüzünlü günler geçirirlerse de, bu duygular genellikle kaybo­ lur. Ama depresyonla sinirlilik sürer ve annenin normal hayatına müdahale etmeye başlarsa, o zaman annenin doğ;um sonrası depres­ yonu denilen ciddi rahatsızlığa tutulduğuna karar verilebilir. Yeni annelerle aileleri için pek az şey, bu iiyi anlaşılmamış ve tanısı konulmamış bozukluk kadar ürkütücüdür. Vakit kaybetmeden tedavi edilmelidir. Doğum sonrası depresyonun ciddi vakal^mda ye­ ni anne ruh hastası olabilir: Bunun riski, bebeğin doğumunu izleyen birinci ay içinde yeni annenin hayatındaki başka her zamankinden 20 kat fazladır. Doğum sonrası depresyonu herkesin başına gelebilirse de, bir depresyon tarihçeniz varsa buna tutulmanız ola:sılığı çok artar. Do­ ğum sonrası depresyonu geçiren bütün kadınlanın yüzde 33 'ü ve do­ ğum sonrası psikozu çeken kadınların yüzde 1:5’inin, hamilelikten önce benzer nöbetler geçirdikten başka, aile tarihçelerinde de ben­ zer vakalar görülmüştür. Doğum sonrası depresyonu patlak verdiği zaman acı çeken yal­ nız anne değildir. Londra’da Psikiyatri Enstitıüsü'nden Dr. Susan 237

D r. M arianne J. Drgato Pawlby doğum sonrasında depresyon geçiren annelerin çocuklarını incelemiş ve 11 yaşındaki oğullarının IQ zekâ katsayısının (84), ya­ ni doğum yapmalarından sonrraki dönemde depresyon geçirmeyen annelerin oğullarınınkinden (103) önemli ölçüde daha düşük oldu­ ğunu görmüştür. Depresyon tarihçesi olan kadınlar hamile kaldıkları zaman ve özellikle doğumdan sonra savunmasız oldukları gün, hafta ve aylar­ da fazlasıyla dikkatli olmalıdırlar. Bu bozukluk tamamen bertaraf edilemese de önlenmesi veya ciddiyetinin en ?aza indiriImesi için başvurabileceğiniz önlemler vardır. Örneğin, güçlü toplumsal bağlan-akrabaları, arkadaşları veya ona yardım ve dostluk sağlayacak başka yeni annelerden dostları olan kadınların, bu bozukluğu yaşa­ maları daha az olasıdır. Aynca, bebeğe meme vermenin de bir koru­ yucu etkisinin olduğu görülmüştür. Eğer depresif bir geçmişiniz varsa, doktorunuzla seçeneklerinizi konuşmalısınız. Aynca ai leniz bireylerine annenizin sizi doğurduktan sonra depresyon geçirip geçirmediğini sormalısınız. Altı aydır ciddi bir doğum sonrası depresyon krizi geçiren bir kadın, annesinin onun doğumundan sonra şiddetli bir depresyon nedeniyle hastaneye kal­ dırılması gerektiğini öğrenmişti. Tabii ki o sıralarda doğum sonrası olarak tan ı konmamış, aile de yersiz bir utanç duygusunun etkisiy­ le olayı gizlemişti. Bence bu çifte bir trajedidir. Annesi gereksindi­ ği tedaviyi ve anlayışı görmediği gibi, bu olayı bilmek, kızının dok­ toruyla jinekoloğunun bu yeni ^mede depresyonun önlenmesi ve te­ davisi için daha aktif önlemler almalarını sağlardı. Menopoz: Dr. Susan Lowe bir zamanlar menopozu ergenliğin aynası olarak tanımlamıştı: Dokularımızla organlarımız bir kez da­ 238

Erkek N eden H atırl^naz, Kadın Neden U nutm az ha dramatik şekilde biçim değiştirirler, ancak bu değişim öncekinin tersi şeklinde gerçekleşir. Depresyon menopozda fazla bir sorun oluşturmaz, en azından uzun vadeli o l^ak oluşturmaz, ama meno­ poz öncesindeki yıllar çok farklı olabilir. Birçok kadınlar için bu sü­ reç kırk yaş civarında başlar, ama bazıları için daha erken, başkala­ rı için ise daha geç ol^ak da başlayabilir. ' Hormonlar burada da aktif olarak rol oynarlar. Adet kanama­ larının kesin olarak son bulmasına doğru ilerleyen yıllarda bir kadın hormon düzeylerinde ^am atik gel-gitler yaşayabilir. Üretim düzen­ sizdir: Bazı aylarda yumurta oluşturur, bu da östrojen ve projestin düzeylerini yükseltir; başka aylarda pitüiter bezinin yumurtalıkları­ nı ilgili hormonlarla uyarması bir işe y^am az ve bu durumda hor­ mon düzeyleri yine düşer. Östrojen beynimizin görevlerini doğru düzgün yerine getirme­ siyle bağlantılı olduğundan' düzeyinin alçalmasının çok önemli bir etkisi olabilir. Adet kanamalarının kesilmesi döneminde olan bazı hastalarımın net olarak düşünebilme yeteneği öylesine zarar görür ki (hastalarımdan biri bunu “bulanık beyin” olarak nitelemişti) akıl­ larım kaçırdıklarına inanacak olur ve Alzheimer hastalığına karşı test edilmeleri gerektiğini bile düşünürler. Arabalarının anahtarları­ nı, gözlüklerini ve üstlerine bağlı olmayan her şeyi kaybederler, yer adlarım ve bütün hayatlarınca tanıdıkları insanların adlarını anımsayamaz o lurlar. Bu hal aşın derecede sinir bozucu olup depresyona zemin ha­ zırlar. Çokuluslu, muazzam bir holdingin özellikle etkin CEO’su akli melekelerindeki değişiklikten o kadar dehşete düşmüştü ki in­ tiharı bile düşünmeye başlanış ve ancak onu östrojen almaya zorla­ 239

D r. M arianne J. Legato mamızdan. sonra kendine gelmişti. Şimdi tamamen normale dönmüş olup bazı zararlı yan etkilerine rağmen, son yıllarda gördüğü hor­ mon terapisinin kesilmesine kesinlikle yanaşmıyor. Gayet kararlı şekilde terapisinin d u rd u ru lm azın ıza ölmeyi yeğleyeceğini söy­ lüyor. Hamlelik ve doğum sonrası depresyonlarında olduğu gibi, bu­ rada da neyin hormonların etkisi olduğunu, nelerin ise başka etken­ lere bağlanabileceğini ayırt etmek zordur. Birçok kadın menopoz sürecinin başlaması üzerine ruhsal bir sarsıntı geçirirler, ama bu çoklukla menopozun ne anlama geldiğini hissetmelerinden kaynak­ lanır. Bazıları kendilerini “kurumuş” ve yaşlı inlettiklerini söyler­ ler; başkaları ise (çocukların diş çıkarması ve karın ağrılarını bebek­ leriyle birlikte tekrar yaşamaya razı olmayacakları halde) doğurgan­ lıklarının son bulmasının yasını tutarlar. Kültürümüz gençliğe aşırı bir önem verir, kadınlarımızın ise gençliğin zevklerine menopozla birlikte veda etmediklerini anlamaları bazen zor olur. Menopozun başka belgelenmiş belirtileri arasında kilo almayı, cinsel dürtülerin azalmasını ve yorgunluğu da sayabiliriz. Bütün bunlar ise belirme­ ye başlayan bir depresyonu tetikleyebilir ya da müzminleştirebilir. •3 'ü n c ü E&tken: ^ y i n Kimmyamız Kadın ve erkek beyinlerindeki kimyasal farklılıklar da genler­ le hormonlar gibi kadınlarda depresyonun daha sık görülmesinde rol oynayabilirler. Örneğin, erkekler kadınlardan yüzde 52 oranında daha fazla serotonin üretirler, kanlarında da kadınlarınkinden daha yüksek serotonin düzeyleri görülür. Bu da depresyonun kadınlarda erkeklerden daha sık görülmesi sebebinin bir kısmını oluşturabilir. 240

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az Ama tablonun tamamı bu değildir. Birkaç yıl önce nöro-iletici bozukluklarıyla depresyon arasındaki bağlantının keşfi bizi sevin­ dirmişti, ne çare ki tablo bundan çok daha k^ınaşıktır. Hücrelerin birbirleriyle “konuşmalarıyla" ilgilenmeye başlıyoruz. Mesajları sin­ yalizasyon yolu dediğimiz bir tür yol sistemi boyunca seyahat eder. Depresyonla başka ruhsal hastalıkların daha etkin tedavisi, düzen­ siz düşünme, ruhsal durum bozuklukları, hatta psikozların nasıl ön­ lenebileceğini ve düzeltileceğini saptamak için bu sinyalizasyon yo­ lu üzerinde odaklanacaktır. 4 'ü n c ü ^ m : T oplum i ç i n ^ t a Rollerim iz Depresyonun özellikleri, oluş oranlan ve belirtileri konusunda erkeklerle kadınların arasında çarpıcı farklar vardır. Bunların köke­ nini yaşadığımız toplumlar içinde gördüğümüz muamelede olduğu kadar beyinlerimiz arasındaki biyolojik farklılıklarda da aramalıdır. Bir önceki bölümde erkeklerle kadınların, hayatlarındaki baş­ lıca stres nedeni olarak farklı konulan öne sürdüklerini öğrenmiştik. Bu etkenlerin başlıcaları erkekler için işleri, kadınlar için ise ailele­ riydi. Stresle depresyon arasındaki yakın ilişki göz önüne getirildi­ ğinde iki cins mensuplarının niçin depresyona uğradıkları sorusuna benzer yanıtlar elde etmemizde şaşılacak bir taraf yok. Dr. Angst'ın araştırmasındaki iki cinsiyetin mensupları, depresyonun sebebi ola­ rak stresi ileri sürerken, erkeklerin bedensel hastalığı, işteki sorun­ ları ve işsizliği tetikleyici nedenler olarak öne sürmeleri daha kuv­ vetli bir olasılıktı. EErgenlikten önce kızlarla erkeklerin arasında depresyon ora­ nında fark olmadığını söylemiştim; bu da depresyondaki oran uy241

F: 16

Dr. M arianne J. Legato mazlığının suçlularından birinin hormonlar olduğunun işareti. Fakat bazı uzmanlar hormonların önemli bir rol oynadığına inanmıyorlar. Wisconsin Üniversitesi psikologlarından Benjamin Hankin ’le Lyn Abramson, ergin kızlar için depresyon nedeni olarak toplumdan gördükleri muameleye fizyolojiden daha fazla yer veriyor, bu arada kızların cinsel taciz gibi negatif olaylar yaşamaları olasılığının er­ keklerden daha kuvvetli olduğuna, aynca kızların vücutları ve gör rünüşleri yüzünden erkeklerden daha fazla hoşnutsuzluk duydukla­ rına işaret ediyorlardı. Ben yüzde yüz aynı fikirde değilim. Hormonal değişiklikler önemli olmasına önemli, öte yandan genç kadınlara belirli bir tipte olmaları (örneğin, zayıf olmaları) için muazzam baskı yapılsa da, bunun araştırmacıların bizi inandırmak istedikleri kadar cinsiyetle sınırlı olduğuna emin değilim. Özellikle de sınıf arkadaşlarından daha kilolu ya da daha kısa boylu olan ya da arkadaşları gibi kalın sese ve kaslara sahip olması geciken birinin annesine soracak olsa­ nız, delikanlıların' da imaja ilişkin kendilerine göre sorunları oldu­ ğunu söyleyecektir. Ergenlik dönemindeki hastalarımdan biri on beş yaşındayken en az yüz kilo ağırlığındaydı. Basküle basmadan önce bana baktı ve kederli bir sesle, “Ben bir domuzum,” diye mırıldandı. Ama kadınların niçin erkeklerden daha fazla depresyona ma­ ruz kaldıklarının mutlaka toplumsal bir nedeni de vardır. Erginliğin sürtüşmeleriyle baskıları bir genç kızın kolay taşıyamayacağı kadar ağır bir yüktür. Ve bu halledebileceğimiz belki en hafif bir sorun ol­ duğu için, bu yükü hafifletmek için elimizden geleni yapmak toplumumuzdaki kızlara karşı borcumuzdur. 242

E rkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz Annelik de kadınlann depresyonundaki bir başka önemli et­ ken o l^ak gözüküyor. Prof. M. Lucht’la Almanya’daki meslektaş­ ları Lübeck halkından ^ 4 0 ’i aşkın kişiyi incelemişler ve anneliğin depresyon riski üzerinde derin bir etkisi olduğunu bulmuşlardı. Risk, çocuklu kadınlarda iki misli oluyordu. Bu sonuçlar modem dünya h ak ın d a önemli sorulan gündeme getiriyor. İçinde yaşadıkları o^rtam, içbükey bir karınla en şak göm­ leği bulup giymekten çok, sosyal bilinçlerini ve kültürlerini geliştir­ meye o^daklaanmış olsa, yeniyetme kızlar depresyona bu kadar du­ yarlı olurlar mıydı? Daha destekleyici bir toplum ^tarafından anlam­ lı bir başarı. o l^ a k görülmüş olsa ve o kadar çok kadın yalnız başlanna doğum yapmasalar, annelik depresyonla o kadar yakından ilişkili olur muydu?

A l ı ş v e r iş , İç k i,

S ig a ra :

B a ğ ım lılık ,

v e Seks

Janet ofisinin yakınındaki giyim mağazasındaki satış elemanlanmn gözbebeğidir. Yeni bir koleksiyon satışa çıkarılacağı ya da indirimli satış yapılacağı vakit sekreterine mutlaka haber verirler. Janet gerçekten hoşuna giden bir, iki parça satın aldıktan sonra, baş­ ka şeylerin olup olmadığım görmek için mağazayı gözden geçirir ve paked inde isteyebileceği her şeyin bulunduğuna emin olana kadar durmaz. Koca koca paketleri ve poşetleri genellikle doğrudan evine götürür; onları bir kuryenin getirmesini bekleyemez, bu takdirde sa­ tın aldığı eşyanın rarar gördüklerini veya kaybolduklarını hayal eder. 243

Dr. M arianne J. Legato • Janet kendisine hizmet edenlerden bir, ikisinin gözüne gülünç göründüğünün fistandadır. İki şey arasında bir seçim yapmaya ken­ dini zorladığı vakit, bıraktığı mal bir türlü aklından çıkmaz, sonunda da mağazaya telefon edip o malı ayırtır (Huyunu bilen satış elemanı malı zaten onun için bir kenara ayırmıştır.) Sorumlu bir eleman.arada bir ona satın almak üzere olduğu malı gereksinmediğini söyleye­ cek olur. Ne çare ki Janet’in derdi gereksinme ya da malların kendi­ leri değil, beynindeki zevk arayan devrelerdir. Janet alışveriş yapmaya bağımlı dır. Bu aynen başka bir kimse­ nin kokain gibi b ir uyuşturucuya, sigara içmeye ya da tıka basa ye­ meğe bağımlı olması gibi bir şeydir. Bütün bu bağımlılıklar ödül arayışı olarak nitelenebilecek davranışlardır ve dopamine’i, yani özel alıcılar kanalıyla zevkli duygulan uyaran kimyasalı içerir. Söz konu­ su zevki yaşayabilmek için kişi, aynı davranışı durmadan tekrarla­ mak zorundadır. Bu özel alıcıların normalden-düşük sayılan her tür­ lü bağımlılığın ortak paydasıdır. Bu alıcıların yoksulluğu aşırı veya bağımlı davranışın bir so­ nucu muyoksa sebebi midir? Orasını bilmiyoruz. Ama Janet'in alış­ verişten başka faaliyetlerle dopamin üretmesine yardım edebilsek, çok daha etkili tedavi programlarının yolunu bul muş olurduk. Janet'in alışveriş furyası, zannedeceğiniz gibi, bütün bağımlı­ lıklar gibi en çok moralinin bozuk olduğu zamanlara rastlamıyor. Gerçekte oldukça k^maşık ve zorlayıcı olan çalışmaları onu aşın heyecanlı bir ruh haline sevk ediyor, o gibi zamanlarda da giderek daha çok zevk veren dav^mşlara sürükleniyor. Ama bu, davranışla­ rıyla var olan bir depresyon arasında güçlü bir bağ yok demek değil. 244

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutm az Tahmin ettiğim gibi, bağımlılık ve bağımlı davranış konulu ça­ lışmalar hemen tamamen erkekler hak ın d a yapılmış bulunuyor. Ama bunda bir değişiklik yapmanın uzamanı geldi: bağımlı davranışlar ka­ dınlar arasında oldukça yaygın ve yıkıcı olmakta. Yeniyetme kızlarla genç kadınlar erkeklerden daha kolay olarak ve daha düşük dozlarla uyuşturuculara ve alkole bağımlı olabiliyorlar. Kadınlar şimdi uyuş­ turucu bağımlılarının neredeyse yüzde 40’ını teşkil ediyorlar. Bunun sonuçlan ise felaket. Kadınlarda AIDS’in yüzde 70’e yakını damarla­ rına yaptıkları enjeksiyonlum ve hastalıklı bir uyuşturucu bağımlı­ sıyla ilişkiye gitmelerinin sonucu. Hamilelik esnac;ında uyuşturucu kullanımı küçük kafaya, doğumda normalin altında ağırlığa, felce ve Ani Bebek Ölümleri Sendromu ’na (SIDS) yol açıyor. Ulusal Sağlık Enstitülerimdeki bilim adamlan, klinik çalışma­ ları yalnız erkeklerle sınırlandırmanın ne kadar zararlı olduğunu fark ettiklerinden kadınlar üzerinde de çalışmalar yapmak için gerekli gi­ rişimlerde bulunuyorla^Bunun sonucunda Ulusal Uyuşturucu Ba­ ğımlılığı Enstitüsü cinsiyete özgü araştırmalar gündemini genişlet­ mektedir. Bu girişimin sonuçlarından ilk haberdar olanların arasında yer alacağım. Kadınlarla erkekler (ve ne yazık ki erkek ve kız çocuk­ ları) arasındaki farklar harkında şimdiden bildi!'' -rimiz, erkek ve ka­ dın bağımlılığının nedenleri ve bu bağımlılığın beyin üzerindeki et­ kileri arasında esaslı farklar olduğuna işaret etmektedir. Farklı N ^ ^ l e r Erkeklerle kızlar bağımlılık yapan maddeleri farklı nedenlerle kullanmaya başlayabilirler. Kızlar stresle depresyona karşı çokluk­ la sigara içmeyi ve alkolü denerler; bu bazen de cinsel tacize uğra­ 245

Dr. M arianne J. Legato mış olmalarının sonucudur. Güney Carolina Üniversitesi Tıp Fakülte­ sinden pr.

Kilpatrick, uyuşturucu bağımhlığı ve her biri trav­

ma sobası stres bozukluğu olabilen tecavüz, cinsel taciz, bedensel saldın ve doğal felaketler arasındaki bağı araştırmak için

kadın

denek üzerinde çalışmaktadır. Bu cürümlerin kurbanı olan kadmlann ne kaadar genç olduklarını görmek i n ^ ı dehşet içinde bu^ımakaktadır. 10 tecavüz kurbanının altısının yaşı 18 bile değildi; ve kızların yüzde 29’u ise 11 yaşından önce tecavüze uğramışlardı. Travma Sobası Stresden kaynaklanan Bozukluklar yaşayanla­ rın önemli alkol ve uyuşturucu sorunlarının olması, benzer şiddet ha­ reketleri yaşayan, fakat durumları travma sonrasi stresin kriterlerine uymayanlardan muhtemelen dört kat fazlaydı. Normal çoğunlukla karşılaştırıldıklarında travma sonrası stres bozukluğu yaşayanların alkolle bağlantılı sorunlarının olması 10 uyuştufucu bağımlılığı so­ runlarının olması ise 17 kat daha olasıydı. Buna mukabil erkek ço­ cuklar, uyuşturucuya ve alkole çok zaman heyecan arayışından veya yaşıtları arasındaki itibarlarını pekiştirmek için başlarlar. Uyuşturucu ve alkol kullanımıyla başka suistimaller arasında esaslı bir ilişki vardır. Kızlarda madde kullanımıyla yemek düzenle­ rindeki bozukluklar arasında önemli bir bağ göze çarpmaktadır. Columbia Üniversitesi Bağımlılık ve Madde Kullanımi Ulusal Merke­ zi başkanı Joseph A. Califano Jr., tarafı ndan bağımlı kadınlar üzerin­ de yürütülen 3 yıll ık önemli bir inceleme, bütün ulusun yüzde 9'una mukabil, yemek düzenlerinde bozukluk olanların yarısının alkol ve uyuşturucu suistimalinde bulunduklarım, genel nüfusun yüzde 3'üne mukabil, yukarıdaki suistimallerde bulunanların yüzde 35'inde de yemek düzeni bozuklukları olduğunu ortaya çık^mıştır. 246

E rkek N eden Habrlam az, Kadın N eden Unutmaz

Farldı T e d a v ile r Bağımlıl^ıktaki farklar -insanların niç in bağımlı oldukları ve karşılığında beyinlerine olanlar- insanları bağımlılıklarından kurtar­ mak için bize yardım edecekleri için araştırılmaya değerler. Bağım­ lılığın yoğunluğu ve yasalara aykırı maddelerin kullanımına yol açan motivasyon erkeklerle kadınlar için birbirinden o kadar farklıdır ki birçok tedavi merkezleri iki cins için ayn ve farklı rehabilitasyon pro^gramları düzenlemiştir. Kadınlarda iki kat fazla görülen depresyonun tedavisinin bu işte yardımı olabilir. Bağımlıları başarılı şekilde tedavi etmenin bir yolu, onları zevk veya ödül arayışına sevk eden depresyonu tedavi etmektir. Stanford Üniversitesi Tıp Merkezi 'nin uzmanları cialop^ m (Celexa) adlı antidepresanı zorunlu alışverişçiler üzerinde dene­ di, ilaç sonuçta o kadar etki li çıktı ki yalnız sorunlu alışverişçiler de­ ğil, araştırmacıların kendileri de sonuçlara şaşırdılar. Massachusetts’de McLean Hastanesi’ndeki bir araştırmada er­ keklere kıyasla daha çok kadına ağır depresyon tanısı konuldu ve hastaneye kaldırıldıktan sonra ancak kısa bir süre tedaviye cevap ver­ diler. Önerilen antidepresanı kul lanmayı kesmelerinden sonra ka­ dınların belirtileri erkeklerinkinden çok daha ağır ol^ak iyiye gitti. Oysa erkekler taştırm anın dört haftası boyunca düzenli şekilde iyi­ ye gittiler, sonunda da işlevsel' olarak iyileşmeleri kadınlarınkinden . üstün oldu. Araştırmacılar bunun kısmen finansal zorluklardan kay­ naklanan ümitsizlik ve keder duygularının kadınlararda daha yoğun olmasından ileri geldiğini düşünüyorlardı. Birçokları hayatta kal­ malarına yetecek kadar para bulmakla başa çıkmak zorundaydı. 247

Dr. Marianne J. Degato Üreme hormonları da uyuşturucuların erkeklerle kadınların üzerindeki etkisini başkalaştırırlar. Örneğin, testosteron görünüşe göre kokain ’in etkilerine karşı koruyuculuk görevi yapmaktadır. Nor­ mal dişi fareler ve iğdiş edilmiş erkek fareler, iğdiş edilmemiş erkek farelerin davranış değişikliklerini kopyalamak için daha düşük ko­ kain dozları gereksiniyorlardı. Doğduklarında testosteron verilen iğdiş edilmiş yeni doğmuş erkek ve dişi farelerin ikisi de bir etki ser­ gilemek için normal hayvanların hayatlarının sonraki dönemlerinde gereksineceklerinden daha yüksek kokain dozları gereksiniyorlardı. McLean'in araştırmasındaki erkeklerin daha başarılı şekilde tedavi olmaları, beyinlerinin, uyuşturucunun etkisinden daha yüksek tes­ tosteron düzeyleri tarafından korunmuş olmasından ileri geliyordu. Östroojen ’in biraz farklı bir koruyucu etkisi vardır. Massachusetts McLean Hastanesi Beyin Görüntüleme Merkezimden Dr. Marc Kaufman, kan damarlarını daraltıcı etkisi olan kokain' in bir dozu­ nun yirmi dört sağlıklı erkekte beyne kan akımını azalttığını saptadı. Damar daralmasının derecesi dozla bağlantılıydı. Dr. Kaufman ikinci bir deneyde kokainin iki cins üzerindeki etkisini araştırdı. Bu araş­ tırmada Dr. Kaufman, aylık çevrimlerinin östrojen açısından zengin aşamasında kokain' i kullandıkları takdirde, kadınların beyinlerine kan akımında bir azalma olmadığını görd ü. Ama ovülasyon aşama­ sından sonra aynı dozda kokain, beyinlerindeki kanda yüzde lO'luk bir a lm a y a yol açıyordu. Her ne olursa olsun, kadınlar, ilacın aynı dozuyla beyinlerin­ deki kanda yüzde 20’lik bir azalma saptanan erkeklere kıyasla daha iyi durumdaydılar. Kokain kullanımının birikimli etkisinin idrak ye­ teneğinin üzerindeki etkisi damarları daraltmasından ileri geliyor 248

E rkek N eden Hatırlam az, Kadın Neden U nutm az olmalı. Uzun süreli kullanıcılarda yaklaşık yüzde 80'1ik gerçek bir idrak bozukluğu saptanmıştır ve bu, kullanımın kesilmesi durumun­ da da düzelmemektedir. Östrojen’in koruyuculuğu birkaç zamandır bildiğimiz gerçeği açıklamaktadır kronik kokain suistimali kadın­ larda erkeklere kıyasla daha az zamra yol açmaktadır. Dr. Kaufman, östrojen zerkinin madde rehabilitasyonu strate­ jilerinde önemli bir destek olabileceğini düşünüyor. Ve bu erkekler için de geçerli. Ama bunda yanılmış da olabilir. İki bilim adamı gru­ bu östrojen’in farelerde kokain’in uyarıcı etkisini artırdığını keşfet­ mişlerdir. Daha başkaları ise kokarn çektikten sonra kadınlardaki kafayı bulma etkisinin erkeklerdekine kıyasla daha yoğun olduğunu ve daha uzun sürdüğünü görmüşlerdir. Bu bulgular kadınların er­ keklere kıyasla daha yoğun bir madde arayışına girdiklerini ve fır­ satını bulduklarında, laboratuvar hayvanlarında olduğu gibi, kullan­ dıkları kokain’in dozunu hızla artırdıklarını göstermektedir. Östro­ jen ' in, “kendini iyi hissettiren” dopamin bağlantılı nöronları sağlık­ lı tuttuğunu biliyoruz. Östrojen yokluğunda (ve menopozdan sonra) bu nöronların nüfusu hızla eksilmektedir. Sigarray1

B ırakm ak: Erkekler v e K a d ın la r için Farklı

Bana sesimi duyurabileceğim birkürsü verselerdi, onu yaln ız ve yalnı z bir tek şey için kull anırdım. Beni dinleyen bütün tiryakile­ re sigarayı bırakmalarını yalvarmak için. Kadınların sigara içmek so­ nucunda akciğer kanserine yakalanmaları olasılığının erkekleriakinden 20 kat fazla olduğ unu biliyor muydunuz? Bütün bağımlılıklar­ da olduğu gibi, erkeklerle kadınlara sigarayı bıraktırmak için de fark­ lı stratejilere gerek vardır. 249

D r. M arianne J. Legato Yakın tarihli bir F ^ s ı z yaraştırması, erkeklerin sigarayı başa­ rıyla bırakmaları için kadınlardan daha yüksek nikotin dozları ge­ reksindiklerini ve nikotin'in daha yüksek dozlarını alan erkeklerin sigarayı bırakmaları olasılığının daha düşük doz alan erkekler için olduğundan daha yüksek olduğunu meydana çıkarmıştır. Dozaj at­ tırılınca kadınlar daha büyük bir başarı gösteremiyorlardı. Onun için de erkek hastalarım sigarayı bırakmaya çalışınca onlara yeterli nikotin yüklemesi yapmalarını öneriyorum. Kadınların sigara bağımlılığına karşı korumasızlıklannın ana rahminde temeli atılmaktadır. Hamileyken sigara içen annelerin kızlarının da sigara tiryakisi olmaları olasılığı başka kızlara kıyasla daha kuvvetlidir. Ama erkekler için durum böyle değildir. Sigarayı bırakmak kadınlar için sadece kimyasal ın yerine baş­ kasını koym ^rah daha k^maşık gibi görünmektedir. Sigarayı bırak­ mak yolculuğuna çıkan bazı kadın dostlarıma teşbihler, bir ipek ipli­ ğe geçirilmiş yarı kıymetli taşlar hediye etmişimdir. Çeşitli taşlar ele farklı gelmektedir. Kehribar daima sıcak ve hafifçe yapışkandır, bon­ cuklan insanın parm aklam a yapışırken yeşim gibi billursu taşlar se­ rin ve pürüzsüz olup hiç direniş göstermezler. Dokunuşa duyarlı olan kadınlar, sigarayı bı^rakırken bu tür destekleri kendilerine yardımcı görürler. Bunlar, sigarayı bırakanı tiryakiliğin aksesuarlarının: siga­ ra tabakalarının, çubukların, çakmakların ve bu tatlı gimahla bağlan­ tılı başka güzel cisimlerin kaybından dolayı avuturlar. Kadınlar, kilolarını kontrol etmelerinin bir yolu olduğu için de sigara içmeyi sürdürürler. Nikotin metabolizmayı hızlandırır, bu ne­ denle de sigarayı bıraktıktan sonra kilo almak sıkça görülür. Bu du250

Erkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz ram eğer sigarayı bır^akmak isteyen bir haslara için önemli bir engel oluşturacaksa, vazgeçme savaşına girişmesinden önce onu bir bes­ lenme uzmanına havale ederim.

Erkekli

l

erde v e

KK a d ı n h rerde

^

p ra ^ ^ u

N a s ıl T ^edavi E d e r iz Erkeklerle kadınların depresyonla başa çıkmak için farklı. stra­ tejileri vardır ve doktorların da aynı şeyi yapmaları gerekir. İlaç firmalarının insanları inandırm a istedikleri gibi sihirli bir “mutluluk hapı” yoktur. Depresyonu ilaçlarla tedavi etmek ^ n e debileceğiniz gibi kolay değildir. Birçok hastaların doğrusunu bula­ na kadar çeşi tli farklı ilaçlan denemeleri gerekir. Bazen-de bir süre y a ^ görülen bir ilaç etki etmemeye başlar; bunun ve yeni bir ilaç arayışı içine girmenin yıkıcı bir tesiri vardır. Erkeklerle kadınlar antidepresan ilaçlara farklı cevap verirler; bunu herkes bilmediği gibi öyle sanıyorum ki doktorlar da hastala­ rına ilaç y^arken bunu yeterince hesaba katmazlar. Emeğin, genç kadınlar, küçük ilaç dozlarının aşın yorgunluk gibi yan etkilerine daha duyarlıdıriar. Bunlardan bazıları, östrojen' in beyin üzerindeki etkisinden ya da bu ilaçları metabolize etmenin cinsiyetle bağlantı­ lı yollarından kaynaklanır. Hangi ilaçların etkili olacağı da cinsiyete bağlı olabilir. Pittsburgh Üniversitesinden Dr. Robert R. Bies, endişe atalclan bulunan depresyonlu erkeklerin imipram ine (Tofranil) gibi eski kuşakların tricyclic (üç çevriml i) ilaçlarına kadınlardan daha iyi cevap verdik­ 251

D r. M arianne J. Degato lerini, kadınların ise Pamate gibi monoamine oksidat iahibitörlerinden (MAOl’ler) daha fazla yararlandıklarını göstermiştir. Erkeklerin daha fazla serotonin üretmeleri ve metabol ize et­ meleri, Paxil’in (serotonin 'in nöronlar arasında kalma süresini uza­ tan bir ilaç) kadınlarda erkeklerde olduğundan daha fazla etkili ol­ masına yol açmaktadır. Yanıt vermedeki fark, iki cinsin beyinleri arasında serotonin alıcılarının sayısındaki farktan ileri gelebilir. Er­ keklerin kan hücresi trombesitlerinde serotonin için kadınlardakinden daha az bağlayıcı yer bulunmaktadır. Bir ^ ^ o i n Y a p ı l a s ı Lcmm Kadınlarla erkeklerin depresyonu niçin o kadar farklı orranlarda yaşadıklarını izah etmek için elimizde verilerin eksiksiz bir tab­ losunun bulunmadığını anlamı şsınızdır. Bildiğimiz bir şey varsa o da bu hastalığın geniş kapsamlı et­ kilerinin olduğudur. Colorado Üniversitesinden Mark Whisman ile Lauren Weinstock 774 evli çifti inceleyince müthiş bir keşifte bu­ lunmuşlardır. Her bir eşteki endişeyle depresyonun düzeyi, evlilik­ lerinden yalnız kendi hoşnutluğunu değil, eşininkini de gösteriyor­ du. Depresyon ise kocalar kadar eşlerini de evlilikleri h ak ın d a ne hissettikleri bahsindeki endişeden de fazla etkiliyordu. Aynca, depresyonlu annelerin çocuklarının davrannış sorunları gelişim güçlükleri ve sosyal sorunların bulunmasının diğer arkadaş­ larına kıyasla daha olası olduğu, kendilerinin de depresyona arka­ daşlarından daha yatkın bulundukları görüldü. Dolayısıyla de biri­ sine depresyon tanısı konulduğu vakit, bir sonraki adım bütün ai/eyi kapsayan ruh sağlığı değerlendirmeleri olmalıdır. 252

Erkek Neden H a tır l^ a z , Kadın Neden Unutm az Erkeklerle kadınların arasında bazı temel fizyolojik farkların bulunduğunun keşfi, daha iyi doktorlar olmamıza ve hastalarımıza daha etkin ve bireysel bir tedavi uygulamamıza yardım etmiştir. Er­ kek ve kadın kalplen arasındaki farkları öğrenmek bizi daha iyi bi­ rer kardiyolog yapmıştır. Depresyon gibi ruhsal bezuklukl ar hakkındaki bilgimizi ve tedavi yöntemlerimizi geliştirirken ve beyni in­ celerken de aynı şey geçerli olmalıdır. Depresyonun bu kadar geniş kapsamlı etkileri olduğundan, kadınlarl a erkeklerin arası nda bu alandaki farkların niçin var olduk­ larını ve nasıl çaresine bakılabileceğini saptamak için elimizden ge­ leni yapmamız kesinlikle zorunludur.

253

9 A n a h ta r la r ım ı

N e r e d e

B ıra k tım ? Erklrkekler, ^ d ı n l a r w Y ^ a .ı a n ^ k

“Kocam beni çıldırtıyor.” Julia p^maklarını kısa kır saçlarının harasında gezdirdi. “Beni evin içinde yılışık kuçu kuçular gibi izli­ yor. Bir iş yapamıyorum. Kocam hep mi bu kadar mankafalıydı? Her şeyi ona 40 defa izah etmem gerekiyor.” Uzun zamandır hastam olan Julia yıllık sağlık kontrolü için uğ­ ramıştı. Bedensel sağlığı mükemmel, ama duyduğum kadarıyla ruh sağlığı çok farklı. Yaşadığı gerilimin kaynağı ise geçenlerde emek­ liye ayrılmış olan kocası. “Otuz yıldır evliyiz, iki de çocuğumuz var - iş hayatındaki yarışma stresinden kurtulduğu zaman her şeyin ha­ rika olacağını konuşur dururduk, ama gelin görün ki şimdi günleri­ '» mi onu öldürmemek için çabalayarak geçiriyorum!” Ne yazık ki Jul ia bu açıdan yalnız değil. Birçok kişiler (ve eş­ leri!) emekliliklerinin alhn yıllarının yenir yutulur lokma olmadığını 255

Dr. M arianne J. Legato anlamış dürümdalar; çoktandır özledikleri çağa artık kavuştukları halde niçin mutlu olmadıklarını anlayamamış olan şaşkın hastalar ise sayılamayacak kadar çok. Sorunun yanıtının bir kere daha erkek­ lerle kadınların arasındaki önemli farkta olduğundan şüpheleniyo­ rum. Bu olayda ise yanıtı nasıl yaşlandıklarında aramak gerekiyor. Julia'ya da izah ettiğim gibi, erkeklerle kadınların ikisi de yaşlanı­ yorlar ve bunun sonucunda bedensel, ruhsal ve cinsel değişiklikler yaşıyorlarsa da süreç iki cinste farklı- şekilde ve fark/z bir zaman/a­ mayla gelişiyor. Sonunda çocukluktan beri hiçbir zaman olamadığı­ mız kadar birbirimize benzeriz, ama o noktaya v^m ak için epeyi fır­ tınalı bir yol izlemek gerekiyor. Aramızdaki farklar ise tam hayatın kolaylaşacağını sandığımız zaman bir sürü çekişmeye yol açıyor.

Y a ş l a n a n S e y in Tarihte hiçbir zaman olamadığı kadar uzun yaşıyoruz; doğru­ sunu isterseniz, hayat sürelerimiz son 100 yılın içinde ikiye katlan­ dı. Emeklilik eskiden üretken bir yaşamın sonunu işaret ediyordu; şimdi ise seyahatlerin, çoktandır ertelenen yaratıcı dürtülerin, yeni aşkların ve ikinci (ya da üçüncü) kariyerlerin hoşnutluğuyla dolu bir üçüncü perde olduğu söylenebilir. Sayısız kişiler bu üçüncü perde­ nin tadını çıkaracaktır. 2050 yılında Amerikalıların üçte biri 65 ya­ şında ya da daha yaşlı olacaktır. Bu kadar çok mutlu, sağlıklı ve aktif insan bolluğunda yaşlan­ mayla ilgili düşüncelerimizin de gelişmesi kaçınılmaz. Geçenlerde yaşlıların doktorları ve torunlarıyla bağlantı kunnalannı sağlayan bir cep telefonu ilanı vardı. Bekleme odamda bir elektronik postayı 256

E rkek Neden Hatırlam az, Kedin N eden U nutm az yanıtladığını gördüğüm yaşlı hastalarımdan birine bu konuda takıl­ dım. Bir yandan p^mağını cep telefonunun üstünde koştururken bana gülümsedi. “im a n la r değişiyor, değil mi?” Yaşlanma iki ^rafı keskin bir kılıca benzer. Bir yandan 20’1i yaşlarımdaki gibi her çeşit aksilik ve hayal kırıklığı yüzünden acı çekmiyorum; bunların a rtk benim üzerimdeki etkileri hafifledi. Ye­ ni erkek arkadaşımın etmediği telefon bir krize yol açmıyor; oğlum da benimle akşam yemeği yiyeceğini unutursa da omuzlarımı silkip geçiyor, dahası hayatı dolu ve faal olduğu içiiı seviniyorum. Olaylar bana eskiden olduğu kadar felaket gibi görünmüyor. Kızıma en sev­ diğim giysilerimi ve takılarıtm en küçük bir endişe duymadan ödünç verebiliyorum; h^ika halımdaki aşınmış bir yerde sevgili apartman dairemde kaç kere keyifle yürümüş olduğumu bana hatırlatıyor. Ama değişen yalnız bu değil. Sokak kapımın anahtarlarını ne­ reye koyduğuma dikkat etmeliyim ki ertesi sabah onları ^am ak için 15 dakikamı heba etmeyeyim. Dikkatimi yaptığım iş üzerinde yoğunlaştınnalıyım ki beni bekleyen başka işler dikkatimi dağıtmasın. Piyano başında yeni bir şarkıyı öğrenmek benim için zorlaşır, 10 yıl önce o kadar sevdiğim romanın adını da hatırlayamayabilirim. Erkek arkadaşlarımın şikâyetleri ve kutladıkları olaylar deği­ şiyor, ama bazı şeyler onlar için aynı kaldı. Kelime hazinemiz gibi sabit yeteneklerimiz, doğru yargılara v^m ak veya yaptığımız işe dikkatimizi vennek gibi daha k^m aşık işlemlerin yanında bozul­ madan kalabiliyor. İleride göreceğimiz gibi, iki cinsin de bellekleri zamanın yıkıcı etkilerine karşı özellikle duyarlı bulunuyor. Şimdi yaşl^ana biçimimizdeki farkları ve bu farkların bizleri■ ve ilişkilerimizi nasıl etkilediğini görelim. 257

F: 17

D r. Marianne J. Legato

^Çekişmelerin P ro g ra m la n m a sı Yaşlanmanın iyi ya da kötü birçok “belirtileri" beyin fonksi­ yonlarındaki değişiklikten kaynaklanır. Bu büyük ölçüde hayatımı­ zın bu döneminde salgıladığımız hormon miktarındaki değişikliği n sonucudur. Kadınların farklı zamanlarda farklı miktarlarda farklı hormonlar salgı lamaları yaşlanma biçimimizdeki en önemli farklı­ lıklardan biridir. Farklı hızlarda ve farklı şekillerde yaşlanmamıza şaşmamamız gerekir. Erkeklerle kadınların beyinlerinin ilkah anından itibaren farklı programllara göre geliştiklerini biliyoruz. Bunun önemli bir bölümü, iki cinsin bizi erkek veya dişi yapan hormonların üretimi ve salgılanması işindeki farklı programlarıyla ilgilidir. Örneğin, erkek fetüsünde testosteron salgısı gebeliğin 8. ile 24. haftalarının arasında ve doğumdan sonraki ilk 6 ayda yüksek düzeylerdedir, yetişkin bir erkektekiyle eşit düzeylerde olur; bu dü­ zeyler daha sonra alçalır. Bir dişi bebeğin ana rahmi içindeki haya­ tında yumurtalıkların salgıları akrine düşüktür, fakat doğumu izle­ yen 6. ile 12. aylar arasında önemli ölçüde artarlar. Rutgers Üniver­ sitesinde Dr. Roslyn Fitch ile arkadaşları, yumurtalık hormonlannın kadın beyninin şekillendirilmesindeki rolleriyle ilgili çok önem­ li kanıtları açıklamışlardır. Bu arada buradaki zamanlamanın da er­ kekteki testosteron ’unkinden farklı olduğunu kaydetmek gerekir. Bu hormonların düzeyleri çocukluk boyunca farklı bir ritm izler ve bunun beyin üzerinde önemli bir etkisi vardır. Hatırlayacağınız üze­ re beyinlerimizin gelişiminin en önemli süreçlerine budama denilir: beyindeki milyonlarca bağlantının p ro g ^ ru la ^ ış hücre ölümü. Nö­ 258

Erkek N eden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz roloji uzmanı Patricia Kuhl, budanmanın, örneğin lisanı geliştirme­ mizdeki en önemli etkenlerden biri olduğunu göstermiştir. İngiliz­ cenin başlıca dil olduğu evlerdeki bebekler yaklaşık 6 aylıkken ör­ neğin “r” sesini “l’’den ayırt etmeyi öğrenirler. Nerede doğarlarsa doğsunlar ve aileleri hangi dili konuşursa konuşsun bütün bebekler bu sesleri ayırt etmek yeteneğiyle doğarlar, ama bağlantının kulla­ nılması /azımdır. Japoncada bu sesler arasında böylesi bir ayırım var olmadığından Ja^m bebeğin beyni, bebek bir yaşına gelene kadar bu yeteneği budamış olacaktır. Kullanmadığınızı kaybedersiniz. Ba­ zı çocuk gelişimi uzmanları, kullanılmayan nöronların bu budanma­ sının aslında kalan hücrelerin arasındaki bağlantıyı kuvvetlendire­ rek onları daha özenli hale getirdiğini ileri sürmektedir. Bu, yeni bir gelişimi teşvik etmek için gülleri budamak gibi bir şeydir. Çeşitli cinsiyet hormonları, beynimizin bu budamay ı nasıl -ve ne zaman- yapıp uyanlarla güçlenmeyen bağlantıları ayıkladığını et­ kilemektedir. Bu işlem çocukluktan itibaren ergenliğin sonlarına ka­ dar kızlarla erkekler için farklı bir programa göre gerçekleşmekte­ dir. Bunun bir nedeni, “fazla" hücrelerin beynin olgunlaşması için o kadar önemli olan “budanmasını” ya da sistematik yok edilmesini östrojen ’in geciktirmesidir. Aynca, b^udamanın, beynin gelişiminin ve beynin ilci yarısı ara-' sındaki bağlantıların kurulmasının zamanlaması konusunda erkek­ lerle kızların arasında çok önemli farklar vardır. Ulusal Anıl Sağlı­ ğı Enstitüsü ’nün çok ilginç bir incelemesi beynin alın bölgesindeki gri maddenin ergenlikten önce çoğaldığını, ancak bunun (erkekler­ de 12. 1, kızlarda ise 11 yaşında olmak üzere) farklı yaşlarda olage ldiğini, daha sonra da her iki cinsiyettekilerde de azaldığını göster­ 259

Dr. Marianne J . Legato miştir. Beynin başka bir bölümünde, çeper lobunda gri maddenin artışı de kızlarda daha erken yaşta (erkeklerde 11.8 yaşında olması­ na karşın. kızlarda 10.2 yaşında) zirve yapmaktadır. Hormonların beyin mimarisi üzerindeki farklı etkisi. ergin er­ kek ve kız çocuklarında yeteneklerin gelişimindeki farklı temponun açıklanmasına yardımcı olabilir. Geçen ilkbahar bir 8. sınıfdiploma töreninde bulunmuş ve gördüğüm m anzara karşısında şaşırmıştım. Kızlar ölçülü genç hanımlara, erkekler ise sadece erkek çocuklarına benziyorlardı. Yaşça daha büyük iki oğlan çocuk ^ e s i bir kadın göz­ lemlerimi doğrulayarak, “Oğlanlar için çok heyecan verici bir yaz ola­ cak," dedi. Planlama ve karar vermek, yani gelişmiş bir beyin korteksine bağlı oldukça ileri fonksiyordar kızlarda erkeklerden daha erken görülür, ama her ikisi de birer yetişkin olduktan sonra bu ye­ teneklerinde önemli bir fark olmayabilir. Aramızdaki hormona! farklar hayatlarımız boyunca sürer, an­ cak ergenlik dönemlerimizdeki gibi çarpıcı farklar yaşlandığımız za­ man ortaya çıkar. Kadınlarda âdet kanaması kesilir, projesteron ve östrojen gibi hormonların düzeyi alçalır. Bu döneme menopoz adı verilir ve genelde 45 ile 60 yaşları arasına rastlar, ama bazı hastalık­ ları olan ya da üreme organlarını etkileyen ameliyatlar geçirenlerde değişiklik gösterebilir. Menopozun belirtileri adamına göre değişir. Bazı kadınlar çok tatsız bir zaman geçirirlerken başkaları bunu fark etmezler bile. Psi­ kolojik tepkilerini kitabımızın 8. bölümünde tartıştık, ama bazı be­ densel belirtiler de görülebilir. Ocaktık basması, gece terlemeleri, kaşıntılar, memelerde aşın duyarlılık, vajinada kuruluk, kilo almak, alerjik belirtilerdeki artış, yorgunluk, cinsel dürtünün azalması. bel­ lek bozukluktan, idrar kaçırmak da bu nlardandır. 260

E rkek Neden Hatırlam az, .Kadın Neden Unutmaz -

Menopozun en esaslı belirtilerinden biri düşüncelerde bula­

nıklıktır. Hastalanın, kafalarını karışık hissettiklerini, düşünceleri­ nin belirsizleştiğini anlatmışlardır. Başkaları ise komikle dehşet ve­ rici arasında değişen zihin bozuklukları hissetmişlerdi. Östrojen’in nöronlar üzerinde koruyucu bir etkisi olduğu. için, bu belirtilerden bazıları hormon tedavisiyle geçiştirilebilir, ama bu da her kadına tavsiye edilmez. (Ayrıntılar için aşağıdaki çerçeveli bölüme bakın.)

KKadınlara H o ı ^ a n T^edavisi Y apılm alı m ı, Y ap ılm am alı mı Birçok kadın, menopozu arkalarında bırakmış kadınlarda hormon te­ davisinin (HT'nin) nüfusun küçük bir bölümünde zararlı etkilerinin olabile­ ceğini gösteren yakın tarihli bulguların etkisiyle HT'yi kesmişlerdir. Dee yan­ dan, östrojen'in nöronların yapısıyla fonksiyonları üzerindeki yararlı etkile­ rini kanıd^ayo pek çok bulgu da vardır. Bir inceleme, östrojen tedavisi gören menopoda kadınların, östrojen almayan aynı yaşlardaki kadınlara göre buyinlerinda hipokamp'a daha fazla bir kan akışlarının bulunduğunu göstermiştir. Hipokamp'ın ise anı oluşturulmasında büyük önemi olduğunu b iliy iz . Sally Shoywifa'le başka doktorlar idrak kabiliyetiyle bulleği korumak ve geliştirmek için östrojen kul­ lanımını en inandırıcı bir biçimde dövmektedir. Dr. Sh^avibe yaşlı kadınla­ rın builek kayıplarının çok kez hayalarının kalitesi üzerinde yıkıcı etkileri­ nin olduğuna, bu nedenle de östrojen'in kavrayış üzerindeki rolüne açıklık getirilmesinin büyük önemine işaret etmektedir. Gözlüğünüzü nereye koy­ duğunuzu unutmanız pek o kadar önemli olmayabilir, ama bunun günde 10 defa tekrarlanması muazzam bir zaman kaybı olup kendinize güvenini261

D r. M arianne J. Legato zi ^^seli olç^le ^^olabilir.' Bunun gibi, yüzlerce ^defa iş gördü^muz bir kimsenin adını unu^tmanız do bir ilişkiye

zarar verebilir. Bu 'küçük”

bozukluklar doldukları şıralarda o k^lar oldu ^^msiz gözükmezler! Dr. ^^ye-it;z, ^fr^etkin bo oldurmalarda yararlı «^olabileceğini gösterc miştir. ^ ^ ^ ^ u çokarkalon^la bırakmış kadıncılarda, atörnegin, az öıKee baktı­ ğımız bir lekfaz ^tmerasını hah^^samız gibi ^beynin günlük yaşamımı^laki ronksiyanlonnı geliştirebilir. Dr. ^^şkate'in dönelerinde östrojen verilen kadınl^larda me^poza g i ^ ^ i ş , ^daha

kadınlardaki beyin faiyeti

özellikleri ^tekrar kkendini gös^^lek^ydi. Dr. Sh^avite'in çalı^saları birçok bakımlardan ilginçtir. beyin düze­ ninin biz yaşlandıkça belirli bir bozuluş sürecine gir^meyip daha ^genç yaş­ larımızdaki etkin biçimine döndürülebileceğini bilemek heyecan vericidir. Bu inceleme ^ u ı balamalardan ^mıttan çok ^sorular üretmededir. Belki d! göz­ lem süresi fazla kısa oldugu için kkahl^acılarlarda bellegi içecen beyavlerde bir değişiklik görülmemişti. ^ma bunun ^daha fazla araşhrıl^maya değecek bir konu olduğu ve ileride bununla ilgili Dr.

çok şey dayoceğımız kesindir.

her ne k^lar östr^ojen ol^onın kişisel bir tercih o^olacağına

ve benun kararının ^^rarla işbirliği baliğle alınması ^rektiğine beşaret ediy^sa oldu, beldeki veriler

^tedavisi^len yara gözük^^leriir. Şurası mu­

hakkak ki hastalarımın arasımla bulu^rn birçok kadınlarla daha başkaları ^^lardaine başlanmalarından heri belleklerinin, ^sorunları çözme neklerinin ve konsantras^mlannın ra^rmale ^rarlüğünü ileri sürmüşlerdir. Dolayısıyla olduyakı n tarihli ^ u ı ineol^^^^leri çıkan görünürrdeki ba­ zı olumsuz sonuçlara' roğ^an, yaşını almış kadınlarda seğduyulu bir hor­ mon ^^rdsinin ^olabüş yapması olasıdır. Bunun saplanmış amacı herman te­ davisinin, akli melekelerin korunması ve/veya geri dönüşüne ek olarak ruh­ sal duruma bir ^ ^ g e getirmesi ve olumlu uylcu alışkanlıkları sağlamasıdır. 262

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın N eden Unutmaz ^^ojen'in beynin ana^misiyle fonksiyonları üzerindeki olumlu etki­ lerini belgelemek için bir yondan daha gelişmiş teknikler oluştururken, men^sazdan SOra horsan ^tedavisinden en çok yararlanacak kadınları seç­ meyi de eğre^eğim iz ümit edilebilir. Başka seçenekler de vardır tabii. Ör­ neğin, özgün hormonun risklerini göze almadan yararlarına ulaşabilmenin yolunu bulmak için, öslrojen molekülünün farklı şekillerini araştırabiliriz. Benim kanımca, k^^olan östrojen'i telafi etmenin beyin fonksiyonla­ rını koruduğuna ve geliştirdiğine dair ipuçlarının bolluğu, yaşlanmış kadın­ larda bir şekilde kullanımının önerilebileceğini göstermektedir. 2)

«5

Yaşlandıkça eşeylik organı hormonlarının azalması, buna bağ­ lı olarak sıcaklık basması, gece terlemesi, bozulan uyku alışkanlık­ ları, artan bir sinirlilik, bellek zayıflaması ve konsantrasyon sorun­ ları çekenler yalnız kadınlar değildir. Evet, erkeklerde sıcaklık bas­ ması dahil, bütün bu sıkıntıları yaşarlar. Buna andropoz, Yaşlanan Erkekte Androjen Azalması (AD^M), hatta Yaşlanan Erkekte Kıs­ mi Androjen Eksikliği (PADAM) gibi etiketler yakıştırılmıştır. Bu derdin erkeklerle kadınlara mahsus şekillerinde bazı fark­ lar vardır. önce şu: kadınların hayatlarının sınırlı bir bölümünde hormonlarının azalmasının sıkıntısını çekmelerine karşın, erkekler­ de düşüş kademelidir. Ama birçok benzerlikler de vardır ve erkek­ lerin (ve onlarla birlikte yaşayanların) hayatlarının bu aşaması hak­ kında daha fazla bir şeyler bilmelerinde y ^ a r vardır. Andropoz dönemine girdiklerini düşünen erkeklerdeki en yay­ gın şikâyet sertleşme sorunları (yüzde 46), genel dermansızlık (yüz­ 263

Dr. Marianne J. Legato de 41) ve bellek kaybıdır (yüzde 36). Erkek yaşlandıkça ağrılara karşı daha duyarlı olur; anlaşılan, testosteron onu bu bakımdan ko­ rumaktaydı. Devamlı ve planlı olarak beden egzersizleri yapmadığı takdirde, bedensel gücü azalacaktır. Aynen kadınlardaki gibi, gör­ me, işitme, tat ve koku alma duyulan zayıflayacak, bu da genel kı­ rılganlığını ve ka^rsızlığını artıracaktır. Andropozun sonuçlan yalnız erkekler için değil, eşleri için de çetin olabilir. Siz ister yaşlanan bir adam, ister öyle birinin karısı olun, özellikle tetikte olmanız gereken şey depresyonun başlamasıdır. Yeteneklerin azalması ve sertleşme sorunları bir erkeğin özgüveni­ ni ve özsaygısını fena halde zedeleyebilir. Erkekler aynı bananda kendilerini yaptıkları işle nitelemek eğilimindedirler, emekliye ay­ rıldıkları vakit bu tanımın kaybı onları bocalatabilir ve depresyona sevk edebilir. İşin kötüsü emekliye ayrılmak, çiftleri, bütün evlilik yaşamla­ rında olmadığı kadar burun buruna yaşamaya itmektedir. Julia'ya, kocasıyla tatiller dışında ne uzaman sınırlı bir alanı paylaşmak duru­ munda kaldığını sormuştum. Hatırlamaya çalıştı: “Belki çocuklar doğduğu zamandı,” diye yanıt verdi. Julia'nın kocası kalan hayatları süresince yataktan kalkacak, duşunu alacak, kahvaltısını edecek, sonra işine gitmek üzere evden çıkınca, karısı 9 saat süreyle serbest kalacak, çocukları okullarına bıraktıktan sonra onu ünlü eden aile yazılarını hazırlamak fırsatını bulacaktı. Ama kocası şimdi onu evin iç inde adım adım izlemekte. Emekliliğin getirdiği o boş saatleri nasıl dolduracağını bileme­ mek, hayatı boyunca pek az boş zamanı olmuş biri için ne denli sar­ sıcı olacağı tahmin edilebilir. Hastalarımdan biri günde en az bir ke­ 264

E rkek N eden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz re evin dışına çıkması için kocasına iş çıkardığını söylemişti. Dedi­ ğine göre aksi halde çıldırabilirdi. Julia’nm kocası bir zaman sonra kal ıpl aşmış bir prog^ma gö­ re yaşamaya başladı. Her sabah idman yapıyor, Central Parkı koru­ mak için çalışan bir kuruluşta görev aldı, zaman içinde yönetim ku­ rulunda yer almayı düşünüyor. Yetişkin oğluyla haftada bir kere öğ­ le yemeğine çıkıyor; bu, eskiden yapma vaktini bulamadığı bir lüks. Ayrıca, yemek pi şirmeyi de öğreniyor. Julia, bu yeni hevesin koca­ sını mutfaklarını modernleştirmeye iteceğini düşünüyor ve bu pro­ jenin gerçekleşmesini sabırsı zl ıkla bekliyor.

ErkeklUere H ^ ^ m T^edavisi: ^ e t mi, Hay1

r m ı'

Yaşlanan «.erkeklerin k^rdalan hormonlarını telafi etmek erkeklerde kadınlarda olduğu gibi titizlikle incelenmemiştir. beyle bir tedavinin faydda yerine zarar verip vermeeyeceği şu anda saptanmış değildir. Çeğu doktorlar, yaşlı erkeklerde cinsel dürtülerdeki ve sertleşme fonk­ siyonundaki değişikliklerden azalan testosteron'un soramlu olduğuna inaninaktodıriar. Testosteron düzeyleri alçalan yaşlı erkeklerde azalan kas kitle­ siyle Itedensel güç, yorgunluk, rkepresyon, sinirlilik ve zayıflamış bir akıl gü­ cü saptanmıştir. ^tedrlar işte bu yüzden çalışmalarını testosteron'u telafi etmek üzerinde yeğunlaştınnışlardır. Şimdi de milyon dolarlık soru.testosteron'e tedavisi bellek k^aybı çeken düşük testosteron düzeyli yaşlanan erkeklere yordımcı olabilir mi? Yapılan bir araştırmada kavrama sorunları olan 50 ile 91 yaş arası sağlıklı erkek­ ler 3 aylık testosteron tedavisinden sonra belleklerinde büyük bir gelişme kaydetmişlerdi. Bir başka araştı..ayo göre, görsel-uzamsol yetenekler tes­ 265

D r. M arianne J. Legato tosteron'la ilerleme k ^ ^ ^ rk e n , bellek k^aybı üzerinde herhangi bir etki görülmemişti. Testosteron tdaavisinin alleyhinde gözüken bazı kanıtlar da vardır, dolayısıyla t^tedavi görenler dikkkatle izlenmelidir. Testosroron, a^lyuvarların sa­ yısını artınnakto (bu da kanı çok daha k ^ ^ kıvamlı yapmaktadır), yüktek ^yoOunluklu lipaprrotein düzeylerini (iyi kolesterol) düşürmelen ve belki da kara c ^ re zarar verme^ktedir. Uykusuzluk da artabilir. Hepsinden köfösü, prostat tehlikeli bir derasreceye kadar büyütebilir ve tanısı konulmamış pros­ tat kanseri testosteron ^^rdsiyle daha da azabilir. (azalmaya

tek

^$ildir. ft^^^inin arasın­

da dehidr^^iandrasterron (DHEA) ve dahidr^oepiandrosteron-sülFat (DHEASS) gibi b^rhme hormonları, ensüline ^rnzer b^tâme Falektörü (IFG 1) ve tiroid ve babrek tarafından üretilen h^^neFar da vardır. . Özellikle bazıları tarafından ^rnçlik iksiri denilen DHEA hakkı^Fa basında çok yazı çıkmıştır. Ne yazık ki iki araştırm^ra göre oral DHEA te­ davisinin bazı yararları görülmüşse de, veriler fazla inandırıcı ^clegildir. Bu araşhrmaların birinde yaşlan 40 ile 70 arastanda deaişen 20 yetişkinin ta­ bi ^taldukları 3 aylık günlük t^fazi deneklerin moralini düzeltmiş, Fakat ek­ silen cinsel dürtülere bir yararı ^tkunmamışti. al!)

fe ^ in

İ n a n ı l m a K ü ç ü lü ş ü

Beyin geçen yıllarla birlikte küçülür, ama doku kaybı herkes­ te aynı ölçüde değildir, erkek ya da kadın oluşumuza göre değişir. Araştınnacılar şimdi bu farklılıklara bbakmakta ve ne anlama geldiği üzerinde kafa.yonnaktadırlar. Philadelphia’da Pennsylvania 266

E rkek Neden Hatırlam az, Kadm Neden Unutm az Üniversitesi Tıp Merkezi ’nin ^araştırmacıları, yaşlan 18 ile 80 b asın ­ daki erişkinleri incelemişler ve beynin sol yarısının erkeklerde sağ yandan daha fazla köreldiğini saptamışlardır. Sol yarı erkek çocuk­ larda kızlardakinden daha geç olgunlaşmakta olup araştırmacılar, beynin en son olgunlaşan bölümlerinin biz yaşlanırken bozulmaya karşı en duyarlı bölümler olduğunu düşünmektedirler. Bunlar, karar verme ve hükme varmayla ilgili olan bölümler olup bu da yaşlıların günlük p r o v a la rın d a ve yaşantılarında çabuk ve kesin kararlar verecek yerde tereddüde kapılmalarını açıklamaktadır. Beynin hacmindeki değişiklik kadınlarda daha simetrik ve da­ ha az bel irgindir. Kadınlar niçin daha az doku kaybına uğramaktadırlar? Bunun, beyinlerine daha fazla kan akımı olmasından ileri gelmesi mümkün. Bu ise yaşlanmanın kavrayışla ilgili etkilerini dengelemektedir. Östrojen’in beyin yapısıyla fonksiyonu üzerindeki koruyucu etki­ siyle bağlantılı da olabilir. (Bu da menopozu geride bırakmış kadın­ larda akıl. fonksiyonlarını korumak için östrojen terapisinden yarar­ lanmanın lehinde olan bir noktadır.) Neden ne olursa olsun, araştır­ macılar, beyinleri daha ağır köreldiği için kadınların zihinsel mele­ kelerinde erkeklere kıyasla yaşla bağlantılı daha az değişiklik oldu­ ğunu öne sürmektedirler. Erkeklerin beyinlerindeki değişiklikler kadınlardakinden daha erken, hatta tahmin ettiğimizden de daha erken başlamaktadır. Er­ kekler 18 ile 45 yaşlan basında kavrayış melekelerinde önemli bir ge­ rileme sergilemektedirler, oysa aynı yaşlardaki kadınlar (tahminen östrojen’in koruyucu etkisi nedeniyle) herhangi bir değişiklik gös­ termemektedirler. İki cinsiyet için gerileme hızlan 45 yaşından son­ ra hemen hemen aynı gözükmektedir. 267

Dr; M arianne J. Legato Erkeklerdeki bu daha büyük (ve daha erken görülen) doku kay­ bının erkekler için sonuçlan nelerd ir? Araştırmacılar, her iki cinsi­ yetten olanlarda yaşlanırken gördüğümüz bazı farkları açıklayabile­ ceğini düşünüyorlar.' örneğin, erkekler, lisan yapısıyla yorumlan­ ması gibi sol beyin fonksiyonlarında daha yoğun ve erken bir bozul­ ma gösteriyorlar. Araştırmacılar ayrıca. sol alın korteksindeki doku kaybının, erkeklerin niç in kırmızı renkli bir konvertibl arabayı seç­ tikleri ni n ve orta yaş krizi sırasında çok daha genç bir kadınla yat­ malarının niçin olası olduğunu izah ettiğine inanmaktadırlar. Çünkü sonuçları hesaplayan ve nefis kontrolü sağlayan beyni n o bölümü­ dür. Bir olas ılık da sol beyin maddesinin kaybı nı karşılamak için er­ keklerin yaşlandıkça beyinlerinin sağ yansında daha aktif bir meta­ bolizmalarının olması, kadınlarda ise metabolizmanın daha eşi t şe­ kilde dağılmış bulunmasıdır. Beynin başka bölümlerindeki faaliyet de yaşla birlikte cinsiyete özel şekilde değişmektedir. Hipotalamus, iştahın ayarlanması, cinsel davranışlar, vücut ısısı, iç salgı faal iyeti ve duyg ular gibi onca çeşitli ve elzem görevleri kontrol eden bölgedir. Beynin bu bölümündeki metabolizma yaşlı kadınlarda erkeklerde olduğundan daha önemlidir. Öte yandan, erkeklerde, gelen duyumsal sinyalleri tanıyan, ayı­ ran ve bi lgiyi korteks’in ilgili bölgelerine ileten beynin “hava trafiği kontrol merkezi" talamus’un her iki yanında daha fazla faaliyet var­ dır. Yaşlı kadınların konsantre olmakta güçlük çekmelerinin - birçok­ larımızın niçin bir odaya neyi almaya girdiğimizi ve bir şeyi nereye koyduğumuzu unutmamızın nedeni bu olabilir. Hastalarım bana akıl­ larında çok fazla şey olduğundan yakınırlar,ama ben talamus'un giz­ lice ve azar azar dağıl masını suçluyorum. Beyne akan bilginin mik268

E rkek Neden H atır/^naz, Kadın Neden Unutm az tan aynıdır, ama bunların ayırımını yapıp eldeki işle .ilgisi olmayan uyarıları savmak yeteneğini kısmen kaybetmişlerdir. Yaşlandıkça beynimizin başka bölümlerindeki faaliyette de fark­ lar görüyoruz. Kemer kıvrım, beynin yönetim fonksiyonunun çok önemli bir bölümüdür: hareketlerimizin sonuçlarını ölçmemize ve faaliyetimizi buna göre değiştirmemize yardım eder. Örneğin, gördü­ ğümüz bir iş güç ve karmaşıksa, kemer kıvrımı yavaşlamamıza ve daha dikkatli olmamıza, dahası, izlediğimiz strateji işe yaramıyorsa bir başkasını denememize yardım eder. Beynin bu bölgesi iyi çalış­ mıyorsa, çeşitli bozukluklar ortaya çıkar. Bazı kimseler gerçekte var' olmayan sorunları düzeltmeye çalışabilirler.- Beyni sürekli işgal eden zorlayıcı bozukluklarda bir hasta bir şeyi tekrar tekrar kontrol eder. Yani havagazını kapattı mı ya da garaj kapısını doğru dürüst örttü mü gibi şeyler. Tersine, bu merkez yeterli derecede faal olmaz ya da yetersiz olursa, bir kimse hataları tanıyıp düzeltemeyebiJir, şi­ zofreni gibi akıl hastalıklarında böyle olur. Araştırmalar, kemer kıvrımındaki faaliyetin erkeklerde ilerle­ yen yaşla birlikte kadınlara kıyasla daha fazla azaldığını gösteriyor. Yaşlanan kocalarımızla babalarımız faaliyetlerdeki bu cinsiyete öz­ gü fark yüzünden yargılarında daha sık hatalar yaparlar. iletişim t o ^ l d u l d a n Beynin iki yarısı arasındaki iletişim ilerleyen yaşlarla birlikte azalır. Bu erkeklerde kadınlarda olduğundan daha erken olagelir; kadınlar lisan yeteneklerini en azından östrojen düzeylerinin alçal­ maya başladığı menopoza kadar korurlar. 269

D r. Marianne J. Drgato Beynin iki yanm küresi arasında corpus ca/losum denilen bü­ yük birleştirici yol kanalıyla gerçekleşen konuşma, konuşmanın sözle ifade edilmeyen öğelerini anlamak açısından önemlidir. Bun­ lar örneğin, konuşanın ses tonu ya da yüz ifadesi gibi şeylerdir. Me­ nopoz zamanında bu yeteneklerinde bir gerileme yaşamaları, kadın­ ların (beyinlerinin yalnız sol yanını kullanan erkeklerden farklı ola­ rak) beyinlerinin her iki yanıyla dinlemeleriyle bağlantılıdır. Kadın­ ların sağ beyinlerindeki kusurlar 55-60 yaş grubuna ulaştıkları za' man kendini belli eder. Bu sınırlama kadınların, hayatlarının bu döneminde “her şeyi yanlış anlamalarına” yol açar. Sözleri anlayabilirler, ama konuşanın niyetini değil. Konuşmanın sözel olmayan şekillerini duydukları kelimeleri tamamlamak için kullanmakla geçirdikleri bir ömürden . sonra bu yeteneğin donuklaşması, kadınların kendilerini sudan çık­ mış balık gibi hantal ve beceriksiz hissetmelerine yol açabilir. Bellek K ^ ^ ı ,

ve ^ ^ ro n s

Yaşlanmayla ilgili tartışmalar bizi modem bilimin en büyük paradokslarından birine götürür. Hayat süremizi, ortalama yaşam süresinin 48 yıl olduğu 1900'dan beri ikiye katladık, ama bedensel sağlıkları mükemmel bile olsa, en yaşlı hastalarımızda beyin fonk­ siyonlarını korumayı bilemiyoruz. 90 ile 100 yaşlarındaki hemen herkesin günlük hayatın en basit işlemlerini tamamlamayı düşünmekte ve hatırlamakta önemli sorun­ ları vardır. Oregon Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nde Melissa Gonzales, McNeal ve arkadaşları, 85 yaşından büyük 100 sağlıklı deneği konu alan bir araştırmada 97 yaşına geldiğimizde yüzde 65'imizin 270

E rkek N eden Hatırlam az, Kadın Neden Unutm az bilim adamlarının kavrayış bozulması dedikleri (unutkanlık, kon­ santre olamamak, problem çözememek ve kişisel bakımın en sıra­ dan sorunlarıyla başa çıkamamak) duruma düşeceğimizi ileri sür­ müşlerdir. 100 yaşına geldiğimizde de yüzde 49’umuz kavrayış bo­ zulmasının en ciddi şekillerinden biri olan Alzheimer hastalığına uğrayacağız. Kadınlar her ne kadar daha ileri yaşlara kadar beyin fonksi­ yonlarını koruyor iseler de, akıl gidince gider. Kadınların, aynı yaşlardaki-erkeklere kıyasla daha büyük Alzheimer riskleri vardır; demansa da erkeklerden daha duyarlıdırlar. (Bu arada Alzheimer’in daha çok kadına musallat olması, sadece kadınların bu hastalığa da­ ha duyarlı oluşlarından ileri gelmiyor. Ayrıca bir eş, bir anne ya da kardeş gibi bir Alzheimer'liye bakma durumuna düşmemiz de daha olasıdır.) Kadınlar acaba niçin demans’a daha istidatlıdırlar. Araştırma­ cılar aşağıdaki nedenleri öne sürmüşlerdir: Beyin kitlesi kaybı: Kadınlar erkeklerden daha az beyin kit­ lesi kaybına uğrayabilirler, ama aynı zamanda daha azıyla işe baş­ larlar. Kadınlar erkeklerden- daha az nöronla işe başladıklarına göre, bir tek nöronun kaybı bile onlar için bir erkek için olduğundan daha önemli olabilir. Kadınların korteksi içinde nöronların daha büyük bir bağlantı içinde oluşları, kadınların niçin yaşlanma demans’ına duyarlı olduklarına açıklama getirebilir. Bir ışık zincirindeki tek am­ pulün sönüşü gibi, bir tek nöronun kaybının ötekiler üzerinde yay­ gın bir etkisi vardır. Erkeklerin nöronlarının daha merkezci işleyiş­ leri zararı frenleyebilir. 271

Dr. M arianne J. Legato Daha uzun yaşam süresi: Sorunun bir parçası, kadınların şimdi eskisinden daha uzun yaşamalarından kaynaklanıyor. Erkekler hastalıklara karşı daha duyarlı ve erken ölümler karşısında daha sa­ vunmasızdırlar, bunun sonucunda 85 yaşındakiler arasında kadın­ larla erkekler arasındaki oran 2’ye karşı 1’dir. Oysa hayata aşağı yu­ karı aynı sayılarla başlamıştık. (Genç kadınlar bana ‘‘Buralarda er­ kek yok,” dedikleri zaman dul ninelerinden çok daha avantajlı durumd a olduklarını onlara hatırlatıyorum.) İleri yaşlara kadar hayat­ ta kalabilen erkeklerin başka hemcinslerinden daha sağlıklı ve da­ yanıklı olmaları mümkün. Gerçek şu ki 85 yaşını arkamızda bırak­ tığımız zaman kadınların düşünmekle sorunlanmn olması, erkekle­ re (yani bize arkadaşlık etmeleri için kalan tek tük erkeklere) kıyas­ la daha olası. ^ u d h a l e U m udu Demans’ın niçin kurbanlarını vurduğunu bilmiyoruz. Beyin hücrelerimiz o kadar .çok tehditle karşı karşıyadır ki: bozulmuş (ok­ side olmuş) moleküllerin birikimi (bilim adamları buna “yaşlanma­ nın oksidatif stres’i” diyorlar), yetersiz enerji stoklan, gen mutasyonları nedeniyle yeni proteinlerin üretiminde yanlışlar, yetersiz kan. miktarı bunlardan sadece birkaçıdır. Ama yine de ümit var. Beyin ve yaşlanma hakkında bilgimiz arttıkça beynin, birçok bölgelerinde nöronları koruduğu ve nöron kaybını kalanl ar arasındaki iletişimi artırmak suretiyle re/afi ettiği meydana çıkıyor. Çok maharetli yaratıklar olduğumuz anlaşılıyor. Beynimiz, alın lobları büzülürken, bir zamanlar kontrol ettikleri yüksek düzeyli fonk272

E rkek Neden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz siyonlan yerine getirmemize yardım etmek için başka bölgelerini se.. ferber ediyorlar. 20’1i ve 30’lu yaşlardaki bir grup denek Üzerinde yapılan incelemeler, bellek ve bilgilerin düzenlenmesini gerektiren işlerde alın loblannı kullandıklarını göstermişti. Daha yaşlı kimseler, beynin genellikle görsel bilgileri kaydetmek ve işleme koymakla il­ gili başka bir- bölümünü kullanıyorlardı. Gençlerle yaşlılar sınıflara ayırmaları ve doğru hatırlamaları gereken bir kelime listesini öğren­ mek ve hatırlamakta aynı derecede haşan göstermişlerdi. Nörolog bilim adamları aynca, beyinlerimizde demans'a yol aça­ bilecek değişikliklere karşı savaşabilecek müdahaleler üzerinde yo­ ğunlaşmaktadırlar. Emeğin, beynin doğru koşullar altında bölünüp ve değişime uğrayıp görev yapabilecek nöronlara dönüşebilen sap hüc­ resi birikimleri içerdiğini biliyoruz. Bu depoların biri hipokamp’da, u^zamsal öğrenme ve kısa vadeli bellek için kullandığımız bölümde yer almaktadır. Yaşlanan kişiler çok uzaman beynin bu bölümünde bir büzüşme yaşamakta ve çok zaman sıradan cisimlerin resimlerini ha­ tırlamakta ve bir gün önce görülmüş bir labirentte yol almakta güçlük­ le karşılaşmaktadır. (Kronik stresin hipokamp ve bellek için öldürücü olduğunu. “stres hormonu" kortizol’un büyük miktarlarına maruz kal­ manı n beynin bu bölümündeki hücreleri yok ettiğini hatırlarsınız.) Böylece, bu hücrelerin çalışır nöronlara dönüşmesi için uygun koşul­ lan kolaylaştırmak, belleğimizin ve uzamsal fonksiyonlarımızın bir kısmına tektar kavuşabileceğimiz anlamına geliyor. Aynca, beyinde nöronların hayatta kalmasını sağlayan ve sinir hücreleri arasındaki bağlantıyı artırabilecek gelişim faktörleri (yeni hücrelerin oluşumunu destekleyen kimyasallar) vardır. Başka araştır­ macılar japeron protein/er denilen bir madde ^ b u n u n rolünü araş273

F: 18

D r. M arianne J. Legato utmaktadırlar. Bunlar, beyinde üretilmiş iri protein moleküllerinin doğru gruplaşmasını sağlamakta ve ^zarar götmüş proteinlerin imhası­ na nezaret etmektedir. Ve belki de kalorik kısıtlamalar beklenmedik şekilde yeni beyin hücrelerinin oluşumunu teşvik edebiliyorlar. İlaçlar da bir başka seçenek. Emeğin, protein kinase A denilen özel bir kimyasalın farelerdeki faaliyeti bu hayvanların belleklerini ge­ liştiriyordu. Fakat aynı Ikimyasalın alın korteksinde uyarılması gerçek­ te bazı düşünce biçimlerine ^zarar vermekte olduğundan sorun önem­ li. Doktorlar hücre ölümünü önleyen ilaçların kullanımını deniyorlar. Nöronları doğrudan etkileyen kolesterol düşürücü statinler de bunlar­ dan. Günün birinde Alzheimer gibi dejenerutif beyin bozukluklarını önleyen aşılarımız olabilir. Bunlar şimdiden geliştirilmeye başlandı. Ama bütün bunlar gelecekte. Tampa' daki Güney Aorida Üni­ versitesi Yaşlanma ve Beyin Onanmı Merkezi’nden Dr. Paula Bickford’un geçenlerde yapılan bir röportaj sırasında bizi uyardığına gö­ re, şu ana kadar insanlarda belleği gerçekten geliştiren herhangi bir madde üretilememiştir. Şim di N e Y a ra b ilirs in iz ? Tann’ya şükür bütün çözümler ulaşılamaz değildir. Menopoz sonrasındaki hormon terapisine yöneltilen bütün eleştirilere rağmen, östrojen beyni eksiksiz, nöronların performan­ sını ise en üst derecede tutmak için en gerekli bir elemandır. Öyle sanıyorum ki menopoz sonrasında HT’nin erken ve dikkatli uygu­ lanacağı günler yakındı r. Ancak Alzheimer gibi dejeneratif hastalık­ lar bir kere saptandıktan sonra hormon tedavisinin hastalığın gidişi­ ni geriye çevirmeye, hatta yavaşlatmaya bir yararı olmayacaktır. 274

EBrkek N eden H a tır l^ a z , Kadin Neden Unutmaz New Yodc'taki Columbia Üniversitesi Doktorlar ve Ce^rrahlar Koleji’nde Prof. Erick ^ ^ e l ’dan eğer bir şey öğmndiysek, bu bey­ nin plastik ve dinamik olduğu ve değişebilmek yeteneğine sahip ol­ duğudur. Çok küçük bebeklere beyinlerinin gelişimini teşvik etmek için (konuşma ddahil) tatlı sesler, farklı dokunumlar ve duyular sağ­ lamanın önemle üzerinde durulmuştur. Bunun sonucunda, oyuncak yapımcıları ürün yelpazelerini genişletmişlerdir. öyle ki bebeğin ze­ kâsını geliştitme iddiasında bulunmayan oyuncak bulmak zordur. Yaşlılarda da aynı gereksinimlerin bulunmasına rağmen, kim­ se onların imdadına koşmamak.tadır. Yaşlı kimselerin içinde bulun­ dukları ortamı zenginleştirmek ve onları zekâlarını çalıştırmaya teş­ vik etmek yeni sinir hücrelerinin oluşumunu gerçekten tetikler. Ya­ kın tarihli bir New York Times'da hayatının son günlerini yaşayan bir bakım evi sakiniyle ona adcadaşlık etmesi için atanmış anlayışlı ve ilgili bir ziyaretçi hakkındaki haber beni çok duygulandırmıştı. Bu yazı, konuşmayla edebi yat ve müzik gibi etkenlerin hastanın haya­ ta duyduğu ilgiyi artırmak, anıları hatırlamak ve giderek zenginle­ şen bir kelime hazinesiyle daha akıcı bir konuşma sürdürmek kabi­ liyetini artırdığının öyküsüydü.

Beyninizi kaliteli müzik, kaliteli sanat eserleri. güzel konuş­ malar ve parlak fikirlerle beslemenizin önemini ne kadar vurgulasam azdır. İçinde yaşadığınız ortam ne kadar zengin olursa beyin hücrelerinizin çoğalma ve artılarındaki bağlantıyı artım a şansları da o kadar büyüktür. 275

Dr. Marianne J. ^ g a t o Bazı zihinsel sorunlar yaşamaya başlamış olsanız bile, bunla­ rın durdurulması şansı vardır. 40 yıl boyunca 5^W kişiyi konu alan Seattle Erişkin Zekâsının Boylamsal Araştırması bu güçlüklerin ter­ sine çevrilebileceğini göstermiştir. Bir eğitim programı deneklerin üçte ikisinin düşünme biçimini geliştirmiş, bunlann yüzde 40'ında da normale dönüş gözlenmiştir. Zihinsel uyarılar' her ne kadar önemliyseler de her şey deği ldir. Başkalarıyla iletişim kurmak sağlıklı bir ortamın parçasıdır. Be­ densel temasın önemini görmezlikten gelmeyin. Bebekler gibi bi­ zim de bize dokunulmasına ihtiyacımız vardır ve bunun yokluğun­ da solar gideriz. Aşağıda beyninizi mükemmel durumda tutmanıza yardım ede­ cek bazı öneriler bulacaksınız. İyi yiyin ve idm an yapın (hem de terleten cinsinden). Vü­ cuttaki bütün hücre toplulukları gibi beyin de iyi besinlerden yarar­ lanır. Gerekli yakıtı almadan yapması gerekenleri yapamaz! Yaşı­ mız ilerledikçe iştahımız azalır ve sağlıklı besinler satın almak ve hazırlamak önceliğini kaybedebilir. Özellikle de yalnız yaşadığımız zaman. Düşük yağlı ve yüksek protein değerli etler ve çeşitli mey­ velerle sebzeler gibi sağlıklı bir yemek rejimi uygulamamız zorun­ ludur. Günde bir multivitamin alın. Doktorunuza tansiyon yüksekli­ ği veya kalp hastalığı gibi sağlık sorunlarınızın herhangi bir diyet­ ten yararlanıp yararlanamayacağını sorun, verilen direktifler net de­ ğilse yemek reçeteleri isteyin. Yeni a r a ş t^ a la r aerobik egzersizlerinin de beyni yaşlılığın tahribatından koruyabildiğini göstermektedir. Yapılan bir inceleme­ de bedensel açıdan formunda olan erişkinlerin özellikle öğrenme ve 276

Erkek N eden Hatırlamaz, Kadın Neden Unutmaz bellek alanlarında hareketsiz yaşayanlara kıyasla daha büyük bir be­ yin yoğunluğu korudukları görülmüştür. Yeni bir oyun öğrenin. Briç ve satranç gibi beyninizi çalıştı­ ranlardan birini seçin. Benim ailem hemen her toplantıda Scrabble oynar, ben de oyun un kendi kadar masanın etrafında olagelen ko­ nu şmalara büyük değer veri yorum. Beyninizi zorlayın. Dizi halinde çıkartmayı deneyin (rastgele bir sayıyla, diyelim l.356’yla başlayın, bundan 8 çıkarın, bu yanıttan da 8 çıkarın ve böyle devam edin) veya aynı anlama gelen kelime lis­ teleri yapın (güzel, yakışıklı, çekici, göz kamaştırıcı, latif, hoş, vs.). Çapraz bulmacalar, parçalı bulmacalar, mantık oyunları, vs, hepsi işe yarar. Yani her gün vaktinizin en büyük kısmını almayacak, ufak tefek benzer şeyler yapmaktan yarar görebilirsiniz. Kendi tarihçenizi yazın. Belleğinizi çalıştırmanın en iyi yol­ larından biri hatırlamaktır. Kişisel tarihçenizden başkalarını da ya­ rarlandırın. Bu proje bütün yaşamınızı kapsayabileceği gibi, önem­ li bir bölümünü: eşinizle tanışmanızı ve buluşmalarınızı, savaş yılla­ rındaki ya da terörizm hareketleri başladıktan sonraki yaşantınızı ve­ ya meslek yaşamınızın zirvesine yükselişinizi içerebilir. Eğer bu gi­ bi anılarınızı kâğıda dökecek olursanız, bunun ciltli kopyalarını ai­ leniz bireylerine bayram hediyesi olarak vermeyi düşünün. Yazmak size çekici gelmiyorsa, gelecek için sesli ya da 'video kayıtlan yap­ mayı deneyin. Bir kursa katılın. Birçok toplum larda yaşlanan kimseler için eğitsel ve kültürel fırsatlar vardır. Güncel olayları tartışma grupları, teknoloji seminerleri, izahlı müzik toplantıları, etnik çevrelerde ye­ mek tatma turları vs. gibi. 277

D r. M arianne J. Legato Gönüllü olun. Birçoğumuz, hayatlanmız boyunca, topluma verebileceğimiz daha çok vaktimizin olmayışına hayıflanmışızdır, . ne

ki iş ve çocuklar olanaklarımızı başkalanyla istediğimiz öl­

çüde paylaşmamızı güçleştirmiştir. Bu fırsatı yakalayın ve siz de ya^ n ı görün.

^S eks v e Y a ş l a n a n K i ş i l e r Yaşım almış bir hasım a ciı_ısel açıdan faal olup olmadığım sorduğumda güldü ve yoksa geçmişleri hatırlama yeteceğini mi test ettiğimi sordu. Ne var ki yaşlanan kimselerin yatak odasında karşı­ laştıkları sorunlar gerçektir ve hiç de gülünecek şeyler değildir. Chicago Üniversitesi sosyologlanndan Edward Laumann ^ ra ­ fından yönetilen (ve Viagra’yı üreten Pfizer firması tarafından spon­ sorluğu yapılan) bir araştırmaya göre, yaşlanmış kadınların birçoğu cinsel bozukluk yaşayan eşlerle başa çıkmak durumundadırlar. Araştırmaya konu olan 30 ülkeden 40 yaş üstündeki 28.^W erkekle kadından 40 yaşını geçmiş erkeklerin yüzde 20’si sertleşme bozuk­ luğu yaşamaktaydı. Dr. Laumann aynca yaşlanırken erkeklerin ka­ dınlardan iki kere daha hızlı olarak cinsel fonksiyonlarını yitirdikle­ rini görmüştü. Bu gerçeğin bir ilişki üzerinde çok büyük yıkıcı etkisi olabil­ mektedir. Sertleşme sıkıntılarını yenmek isteyen erkekler yatakta eşlerinden yeni, yaratıcı ve zaman alıcı çabalar isteyebilirler. Hasta­ larımdan biri yeni emekliye ayrılmış kocasının gözünde bir seks aleti durumuna düştüğünü üzülerek anlatıyordu. Cinsel takımlarının işbirliği yapmamasından dolayı onurlan kınlan erkekler, eşlerini 278

Erkek N eden H atırlam az, Kadın N eden Unutm az y a ^ ^ a n büsbütün soğutabilirler, ki bu da kesinlikle tatmin edici bir çözüm olmasa gerek. Dr. Laum^rn’ın incelemesine göre, erkekler teknik güçlükler­ le karşılaşıyor olabilirlerdi, ama kadınların durumu da ^ina parlak değildi. Görünüşe bakılırsa, 40 yaşını arkalarında bırakmış kadınla­ rın yüzde 31 ’i sekse pek az ilgi duyuyorlardı, yüzde 21 'i zevk almı­ yordu, yüzde 14’ü ise acı duyuyordu. Depresyon ve başka psikolo­ jik etkenler 40’ından sonra insanların sekse duydukları ilgiyi zayıf­ latıyordu, şeker hastalığı ve hipotansiyon da buna aynca katkıda bulunuyordu. Sizinkisi hayal ürünü değil. Seks siz yaşlandıkça değişiyor. Menopozla birlikte östrojen’in ^azalmasına duyularda da, özellikle de vajina’da, klitoris’de ve porlne’de (apış arası) bir zayıflama eşlik etmektedir. Bu ^azalan duyarlılık ne kadar kolay ^tahrik olduğunuzu ve ne kadar kolay doyuma ulaştığınızı etkileyebilir. Vaj ina duvarla­ rı daha az esnek, ddaha ince ve daha kuru bir hale gelebilir. Kendinizi daha az seksi de hissedebilirsiniz; bunun sonucunda seks arzunuz ^azaldığı gibi, yatak odasında daha az atılgan ve istek­ li olabilirsiniz. Kendimizi birer cinsel varlık olarak algılamamızda kişisel imajımızın oynadığı rolün önemini ne kadar vurgulasam az­ dır. Bu özellikle kadınlar için doğrudur. Bazı yaşl ıca kadınların ken­ dilerini hiç bu kadar rahat ve özgür hissetmediklerini söylemelerine rağmen, seksi olan ve arzu uyandıran yaşlı kadın trajik denecek de­ recede az olduğundan seks size artık davet edilmediğiniz bir parti gibi görünebilir. Kendinizi seksi ve arzu edilir hissetmenizi sağlamak için ya­ pabileceğiniz birkaç şey vardır. " 279

'

Dr. M arianne J. Legato V ücudunuzu çalıştırın. Beden eğitiminin gerçek fiziksel ya­ rarlan vardır (kas gücü ve kemik yoğunluğunun artışı bunlardan iki­ si), ama aym zamanda cinsel yaşamımıza da yardımcı olabilir. İlk yarar kendinizi nasıl gördüğünüz. Formda ve güçlü olduğunuz za­ man, daha iyi göründüğünüz ve vücudunuz görevlerini daha iyi ye­ rine getirdiği için kendinizden daha hoşnut olursunuz. Bedeni eğit­ mek testosteron düzeylerini yükseltebilir, bu da cinsel dürtülerinizi güçlendirir. Sağlıklı yiyin. Birçok kadın menopozla birlikte kilo alırlar. Bu duruma karşı tetikte olmakta yarar vardır, hem yalnız estetik kaygı­ larla da değil. Fazla kilolu olmanın bir sürü sağlık sorunuyla ilişki­ si var. Örneğin, tansiyon yüksekliği, kalp hastalığı, şeker hastalığı ve eklem sorunları gibi. Bunların hepsi teker teker başarılı bir seks hayatına müdahale edebilir. Sağlıklı bir kiloda kalmak için çaba harcarsanız, yalnız daha iyi görünmekle (ve kendinizi daha seksi hissetmekle) kalmayıp daha uzun zaman hayatta kalarak özverini­ zin ödülünü alırsınız. Nemli kalm aya dikkat edin. Yaşlı kadınların yakındıkları cinsel sorunlardan biri kuruluktur. Bol sıvı içerek erdeninizi nemli turmamn yardımını göreseksiniz. Nemin yokluğu eğer bir sorun oluş­ turuyorsa, hastalarıma cinsel organları için yapay bir yağlayıcı kul­ lanmalarını öneriyorum. (Bunların yapısı ve dokunuşta duyurdukla­ rı his farklı olduğundan size ve eşinize “doğal” gibi gelecek olanı bulmak için çeşitli markaları denemenizi öneririm.) Eşinizle konuşun. Ne olup bittiğini ona duyurun! Geçmişte sizi çok mutlu eden şeyler artık işe yaramıyor olabilir; şimdi farklı bananlarda ve şekillerde uyarılmayı isteyebilirsiniz. Partneriniz, hor­ 280

E rkek Neden H abrl^naz, Kadın Neden Unutmaz mon düzeyinizdeki değişiklikler yüzünden daha az duyarlı olduğu­ nuzu, sebebin ona daha az çekici gelmeniz ya da kendisinin eski performansını gösterememesi olmadığını anlayınca kendini daha iyi hissedecektir. İkiniz bundan sonra tatmin edici çözümü buluncaya kadar birlikte denemeler yapabilirsiniz. M astürbasyon yapın. Bir partneriniz (ya da yatakta beraber­ liğinden hoşlandığınız biri) yoksa, bu, seksten tümüyle vazgeçmek zorundasınız demek değildir. Mastürbasyon bir p^tüer bulmanıza ka­ dar -ya da bu l^asarn z bile- cinselliğinizi canlı tutmanıza yardımcı olacaktır.

281

S o n

S ö z

Beyin bilimi cinsiyete özgü tıbbın en tartışmah ve patlamaya ^ ı r bölümlerinden biridir. Bunun kıyısında durup gelecekte neler olacağını hayal etmek son derece heyecan veriei oluyor. Ben şahsen -kendi özel yaş^mmda ya da 30 yıldan heri hartalarımla öğrencile­ rimi dinlemek suretiyle- erkeklerle kadınların davranışlarında göz­ lemlediğim farkların sandığım gibi cinsiyete özgü biyolojik farklı­ lıklara mı dayandığını kesin ol^ak bilmek isterim. Yeni bulguların insan davranışı açısından ne anlama geldiğine her zaman emin olamasak bile, bu kitabı yazmak için yaptığım araştırmalar yanılmadı­ ğıma olan inancımı artırıyor.

-

Tepkilerimizdeki ve temel davranışlarımız^ıki farklara biyo­ lojik bir dayanak bulmak ilişkilerimizi değiştiriyor mu? Tabii ki bu kitabı yazarken benim başıma geldi! Ben sadece bir araştırmacı ve doktor değil, aynı uzamanda bir kadınım. Ve bu kitap üzerindeki ça­ lışmalarım dolayısıyla erkek-kadın çatışmalarını son bir, iki yıldır filtreden geçiriyorum. Bazı davranışların niçin olageldiğini bilmek bana (ve tabii hayatımdaki erkeklere de) çok yardımcı oldu. Bir yıl 283

Dr. M arianne J. Legato ' önce beni kızdıracak birçok şeyi şimdi daha büyük bir hoşgörüyle karşılıyor ve kendi ihtiyaç ve gereksinimlerimi karşımdakilere daha iyi iletebiliyorum. Başka bir deyişle, nasıl işlediğimizi -ve bu işi na­ sıl birlikte yürüttüğümüzü- bilmenin yardımı oluyor. Bizi çıldırtan şeylerin arka planındaki (sinir bozan, sevgi veya şehvet duyuran) “niçin”leri bilmek bizi birbirimizle daha iyi geçinmek üzere silahlandırabilir. (Daha fazlasını bilmenin sadece bazı güçlükleri aşma­ ma yardımcı olmakla kalmayıp iyi şeylerin oluşuna da katkıda bu­ lunduğunu bilmek, beni az şaşırtmadı. Âşık olmakla bağlantılı gör­ düğümüz o tatlı duyguların bir kimyasal kokteylin ürünü olduğunu bilmenin büyüyü bozacağını düşünebilirsiniz, ama ben tam tersinin doğru olduğunu gördüm.) Hastalarımın bu konuya tepkileri haklı olduğuma beni inandır­ dı. Farkları öğrenmenin ve iki cinsiyet üyelerinin davranışlarını na­ sıl etkileyeceği bahsini düşünmenin onları önemli ölçüde umutlan­ dırdığını söylediler. Önceleri onlara anlaşılmaz gözüken şeylerle il­ gili açıklamalar sayesinde hayatlarındaki ilişkilerle daha iyi başa çı­ kabiliyorlar ve bu yeni araşürmadan doğan yaşam stratejilerini uy­ gulama fırsatını kaçırmıyorlar. Bu kitabı yazmanın beni en çok se­ vindiren yanlarından biri yardımcımın öğrendiklerini kendi evliliği­ ne uygulamasını görmek oldu. Öyle ki bu kitabın bölümlerinin mat­ baadan gelmesini bazen sabırsızlıkla bekler olmuştu! Sizin de bu ki­ tabı okuduktan sonra kendinizi daha anlayışlı ve başkaları tarafın­ dan daha iyi anlaşılmış hissedeceğinizi ümit ediyorum. Fakat bu kitap için yaptığım araştırmalardan elde ettiğim en heyecan verici kazanç, ünlü Eric K aıdel’in çalışmalarından yarar­ lanmam oldu. Mütevazı deniz salyangozu gibi hayatımdaki erkek­ 284

Erkek Neden Hatırlam az, Kadın Neden Unutmaz lerden sadece öğrenmekle kalmıyorum, aynı zamanda beynim bu­ nun sonucunda değişebilecek. Bana daha başarılı bir yaklaşım gös­ terebilecekleri zamanlarda ve yerlerde tavırlarımı ve tepkilerimi on­ ları nkilere benzemeleri için değiştirebileceğimi bilmeye bayılıyo­ rum. Bunun gi bi onlar da benden bir şeyler öğrenebilecekler ve öğ­ renmeleri lazım. Her i ki cinsin giderek daha çok sayıda üyeleri geleneksel ola­ rak kendilerine kapalı olan yerlere gidiyorlar; erkekler evde halle­ debilecekleri, bir yandan da çocuklarını büyütmekte aktif roller oy­ nayabilecekleri kariyerler seçiyorl ar. Şimdilerde daha önce görülme miş eği tim ve iş fırsatları bulan kadınlara ise evin dışında pek çok iş açık oluyor. Geleneksel olarak erkeklere mahsus görülen müstes­ na okullar, golf turnuvaları, araba yarışları artık kadınlara da açılı­ yor. Öte yandan giderek daha çok erkek eskiden yalnız kanlarına açık olmuş olan alanlarda tatmin bul uyorlar. Deneyimlerin beynin yapısını ve kimyasını değiştirdiği doğ­ ruysa, birbirimize giderek daha fazla benzeyeceğiz. Şimdiden birbi­ rimizden bir şeyler öğre niyoruz; hem de eskiden yaptığımızdan çok daha hızlı olarak. banılmayacak derecede uyumlu beyin bu giderek artan eşitleşmeyi yansıtacak, böylece zaman içinde erkeklerle ka­ dınların beyinleri birbirine daha çok benzeyecektir. B irbirim izden yararlı ve etkin stratejiler öğrenmemiz, aramızdaki iletişimi kolay­ laştırdığı için ilişkilerimizi daha olumlu bir temele oturtacaktır. Beyinlerimizin değişebileceğinin bilinci bize çok önemli bir sorumluluk yüklemektedir. Benzer fırsatlar ve içinde yaşadığımız toplumlardan eşit muamele görmek erkeklerle kadınlar arasındaki iliş­ kileri düzeltecekse, biz de bu fırsatlardan herkesin yararlanabilme­ 285

D r. M ariarıre J. Legato sini gararti altına almalıyız. Ama şimdiden sevinmeyelim; yapılma­ sı gereken ^ina pek çok iş var. Seksle cinsiyetin beyin büzerindeki etkisini incelemenin şimdi tam zamanı. Erkek ve kadrn o l^ a k şimdi birbirimizden farklı olmak­ tan çok, birbirimize benziyoruz ve bu benzeyiş giderek daha artıyor. Ama aramızda farklar da var. hem de yaraştırmaktan ve vurgulamak­ tan çekinmememiz gereken farklar. Beynin h ^ tk a la r tüm mucizevi k^maraşıklığıyla bize ^daha net gözüktükçe bulabileceğimiz farklardan ko^^am alı, bunun yerine onları bulup irdelemeli ve s e v ile li, etrafunızdaki dünyayla iyi geçinmemize ve başa çıkmamıza ilişkin etki­ lerini ^araştırmalıyız. Ben şahsen bunu yaptığımız zaman olacakları görmeyi iple çekiyorum.

286

Y a z a r

H a k k ı n d a

Dr. Marianne J. Legato uluslararası üne sahip akademisyen doktor ve konuşmacıdır. • Columbia Üniversitesi Tıp Fakültesi ’nde Partnerler için Cinsler ^Arası Tıp Kürsüsü ’nü k^urmuştur. Cinsler arası tıp biliminde dünya­ nın sayılı uzmanlarından biridir ve bu konuda çalışmaları nedeniyle sayısız ödül kazanmıştır.

Vücudumuzu kaplayan tenimizden tutun d a , göğsümüzde çarpan kalplerimizden, yediğim iz yiyecekleri sindiren sistemimize kadar, her yönden erkek kadın b irbirim izden çok fa rklıy ız . İhtiraslarım ız , sezgilerimiz, dünyada yara tılan lara duyduğum uz hayranlık, tüm entelektüel ve duygusal yaşantımızı oluşturan duyula­ rımızı içeren beynim iz de bu farklılığı kanıtlıy o r. Erkekler ve ka dın lar fa rklı düşünürle r, o la yların önem ini farklı vurgularlar ve çevremizdeki dünyayı tamamen farklı süzgeçten geçi­ rirler.

İlişkilerimizi bu farklılığı g ö z önünde tutarak yönlendirm eliyiz.

N e d e n kadın d a h a çok sever? N e d e n bu kadın sürekli ilişkimiz hakkında ko n u şm a k istiyor? Bu a d am neden bir sorunum olduğunu fark etmiyor?

9789752109209