Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi (Cilt 12, İşar-Kart) [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

BUYUK

LAROUSSE SÖZLÜK VE ANSİKLOPEDİSİ 12. CİLT İşaret — Kart

ii Milliyet

Interpress Basın ve Yayıncılık A.Ş. adına Hürrem FİLA

genel yayın yönetmeni Adnan BENK yayın kurulu Oya ADALI, Nilgün AKAR, Bedia AKARSU, Engin ALÇORA, Yasemin ALPMAN, Abt»as ALTUNKAŞ, Aydın ARIT, Selahattin BAĞDATLI, Mustafa BALEL, Mustafa BAYKA, Nezih COŞ, Güler DEĞİRMENCİ, Melek DENER, Turgut DEVECİ, Tamer ERDOĞAN, Sırrı ERİNÇ, Şenay ERKAN, Peyami ARMAN, Ayşegül EROL, Konur ERTOP, A.Fuat FİDAN, Tankut GÖKÇE, Öznur GÜNDOĞDU, Selahattin HİLAV, Rıfat İNSEL, Cenap KARAKAYA, M.N. KARAKÜÇÜK, Melih KIRAN BAĞLI, Gülsen KORALTÜRK, Güzide KOSİFOĞLU, Dilek KÖSEOĞLU, Cevdet KUDRET, Turgut KUT, Deniz MAZLUM, Günnur ORMANLAR, Tahir ÖZÇELİK, Süleyman ÖZÇİFTÇİ, Ufuk ÖZKOLÇAK, Isa ÖZTÜRK, Mehmet SERT, Kenan SOMER, ilhami SOYSAL, Beyhan Aziz TANER, Aksel TİBET, Erdoğan TOMAKÇIOĞLU, Teoman TUNÇDOĞAN, Hale ULUSOY, Doğan ÜLGENCİ, Mara YAKOVLEVSKİ, Aydın YALKUT, Mehmet YARAŞ, Ömür YARS, Tahsin YAZICI, Dilek YELKENCİ, Melih YÜRÜŞEN sorumlu yayın yönetmeni Aydın YALKUT araştırma Despina ÇİMROĞLU ve yardımcıları Betül GÜVENSOY, Nesrin OĞRAŞKAN, Mine ÖZDİLER, Servet SABAK, Hilda SETYAN, Semra BAL arşiv Sevil ÇELEBİCAN ve yardımcıları Nurgül KAYA, Cansel Çolak SAVAŞ teknik yönetmen Nazlı TURKSOY sayfa düzeni Ömer BARANİOĞLU ve yardımcısı Çağatay AKYOL harita Mansus TETİK ve yardımcıları Berrin BÜYÜKANIT, Ruhi DİLGİMEN, Seval ÖZLER, Ceyda SAKARYA düzelti Hayrettin KARA ve yardımcıları Zeynep ATAYMAN, Fatma AYDIN, Sait GÜRAY, Aydın KARAAHMETOĞLU, Gülsüm ÖZ, Sibel TÜRKMENOĞLU fotoğraf Muhlis HASA ve yardımcısı Sedal ANTAY sekreterler Funda ARSLAN, Halime DEMİR, Nil HEPER, Kadriye KÖMÜRCÜOĞLU, Lale KURUDAĞ, Belgin SOYCAN, Satı ŞİMŞEK dizgi Turgay ŞIK ve yardımcıları Leyla BİRBEN, Âdem ÇALIŞKAN, Betül FERİK, Hülya HASEL, Sakine KAYA kamera Gelişim Yayınları kamera servisi baskı: Milliyet Gazetecilik A.Ş.

Copyright: Librairie Larousse Copyright: Interpress Basın ve Yayıncılık A.Ş. Büyükdere Cad. Apa Ofset arkası Levent-İSTANBUL Tel: 169 66 80 (20 Hat)

BUYUK SÖZLÜK VE ANSİKLOPEDİSİ

Fransızca Grand Dictionnaire Encyclop6dique Larousse (GDEL) temel alınarak hazırlanmıştır. BÜYÜK LAROUSSE SÖZLÜK VE ANSİKLOPEDİSİ’nin bütün hakları saklıdır; adı belirtilmeden hiçbir alıntı yapılamaz. Librairie Larousse 1986 [S.P.A.D.E.M. et A.D.A.G.P.J

s n

m

G erede

2

İstanbul

301

meskûn mahal ve kavşak çıkışı mesafe levhası

mesafe levhası

yaya geçidi

o kul geçidi

i 9SI3 gg

motorlu taşıt yolu sonu

durak

W yürüyüş başlangıcı

ilk yardım

kamp yeri

yangın tehlikesi

karavaniı kamp yeri

şerit kullanımı levhası (tırmanma)

tam irhane

telefo n

akaryakıt istasyonu

çadırlı ve karavaniı kamp yeri

gençlik kampı

şerit kullanımı levhası (yol kenarı)

hastane

otel veya motel

önceliği olan yön

tek yönlü yol levhası

ileri çıkmaz yol

S e

lokanta

çayhane veya kafeterya

çeşme

anayol

anayol bitim i

jandarm a

şerit kullanımı levhası (başüstü) yüzme yeri

yüzülm ez

$ duraklama ve park etmek yasaktır

haftanın tek haftanın çift günlerinde günlerinde park etm ek yasaktır park etmek yasakta

park yeri

p a r k 'b i î l g l s ^ r

OTOYOL İŞARETLERİ

otoyol başlangıcı

II

otoyol sonu

Ss

otoyol çıkış yaklaşım levhaları

otoyol bilgi işaretleri (kaplama üstü yön levhası)

otoyolda band değiştirm e

otoyol şerit düzenleme levhası

(refüj ortası yön levhası)

otoyol şerit düzenlem e levhası

otoyol şerit kapatma levhası

ışıklı işaretler IŞIKLI VE YATAY İŞARETLEME üç renkli m ışıklar

x?=====^J

m

)

W !

m ESD AA kapalı şerit

kesikli taraftan dolu tarafa geçilebilir

kaplamaya çizilen yön oku

TRAFİK İŞARETLERİ

n

i

piknik yeri

I polis

bölünmüş yol öncesi yön levhası

DURMA VE PARK ETME İŞARETLERİ

park etmek yasaktır

motorlu taşıt yolu başlangıcı

açık şerit

yaya dur yaya geç

KABİN İŞARETLEMESİ kumanda kabinindeki ışıklı bildiriler ad*

SH

270

görünüşü

s

a

a

hattın sınır hızıyla seyir serbest

a

s

kanton sonuna değin sınır hız 270 km/sa; bir sonraki kanton girişinde 220 A duyurusu

a

©

@

©

220 D

anlamı

@

@

@

©

@

@

160 0

(duyuru)

80 D

220 U 160 U 80 U

sıfır

B

S

D

H

D

D





o

#

#

#

bir sonraki kanton girişinde karşılık gelen km /sa’lik hızı aşma

ilişkin hızı aşmayın (uygulama)

rastlanan ilk röperden önce dur

30 km/sa’i geçmeden görerek seyir: rastlanan ilk röperden önce dur

kırmızı

makla çıkarılacağını ya da hangrakorların kullanılacağını gösterir, Ayrıca portele­ rin başındaki anahtarlar, çeşitli biçimleriyle notalar ve esler, bağlar ve ölçü çizgileri de birer işarettir. Her süslemenin ayrı bir işa­ reti vardır. Tekrar işaretleri birkaç türlüdür. Bunların dışında, her çalgının çalmışıyla İlgili özel işaretler kullanılır. İŞ A R E T Ç İ a işaret vermekle ya da be­ lirli yerlere gereken işaretleri koymakla gö­ revli kimse: Sürücülerin işaret ve işaretçi­ lere dikkat etmesi rica olunur. —Dy. Blok işaretlerini çalıştırmakla görevli memur.

2 renk

3 fBnk’b id ri cüce vOkSek işaret (tömpte)

3 renk bideK cüce

işaret (komple)

2 renk bildiri cüce işaret (komple)

İŞ A R E T LE M E a. 1. Özel bir bilgi ver­ mek amacıyla belli sıra içinde çeşitli işa­ retlerin kullanımı. —2. Demiryoluna, ka­ rayoluna, suyoluna, havaalanına ya da bir yapıya işaretler yerleştirme. —Bilgi edini­ len işaretler kümesi. (Eşanl. SİNYALİZAS­ YON.) [Bk. ansikl. böl.] —Bayınd. Taşıt yolu ile bordür, ada, ayırı­ cı, otokorkuluk gibi karayolu öğeleri üze­ rindeki çeşitli renkte çizgi, şekil, simge, ya­ zı, yansıtıcı vb. ile özel bir talimatın akta­ rılmasını sağlayan trafik düzeneği. —Ask. havc. Hava borbardımanından ön­ ce aydınlatma fişekleri ya da işaretleme bombalarıyla hedefi çerçeve içine alma harekâtı. (Bu yöntemi İkinci Dünya savaşı’nda Royal Air Force kullandı.) || işaret­ leme bombası. bir hedefi belirlemek için kullanılan bomba, (ilk kez ikinci Dünya savaşı’nda kullanılan bu teknik bombardı­ man uçaklarının yoğun saldırısından ön­ ce gözcü uçaklar tarafından aydınlatma bombaları atılarak uygulanıyordu.) —Bitki patol. Yıkıma yol açan virüs ya da mikoplazma hastalıklarıyla mücadelede ve sağlık açısından yapılan ayıklama ça­ lışmalarında uygulanan ve bir bitki toplu­ luğunun, bir bitkinin ya da bitki parçası­ nın sağlık durumunu belirlemeye yarayan yöntem. (Bk. ansikl. böl.) —Camc. Cam işaretleme ticarete sunula­ cak bölümlerin çevresi tebeşirle çizilip atı­ lacak kusurlu bölümler belirlenerek büyük boyutlu ayna kesim işinin hazırlanması. —Deric. Bir damga yardımıyla, bir dikiş için gerekli olan deliklerin yerini belirleme işlemi. —inş. Bir cam parçası üzerine, kesilecek yerleri belirtmek için çizgiler çizme. —Ormanc. Bir kesimde, kesilecek ağaç­

ların, göğüs hizasında (1,30 m) kabuğu çentilerek ya da boya sürülerek belirlen­ mesi. (Ağacı kurutmak ya da öldürmek is­ tenirse çepeçevre derin bir çentik yapılır; bu işleme ağaç boğma denir.) —Tekst, işaretleme biçimi, kareli bir karto­ nu işaretlemede kullanılan yöntem. || Ke­ nar işaretleme, ölçme-katlama işleminden geçirilen bir kumaş parçasının top başı kenarına marka ve uzunluk yazma. —ferz. Biçilecek bir kumaş ya da giysinin bir araya getirilecek parçaları üzerine iplik ya da tebeşirle işaret noMalan koyma işlemi. —Zootekn. Hayvanların işaretlenmesi, bir hayvana, onu tanımak için, çeşitli yollarla ve çeşitli biçimlerde işaret konması. (Bk. ansikl. böl.) —ANSİKL. Bitki patol. Bağcılıkta, gözlem al­ m a alınan çotuklarda viroz olup olmadığı­ nı ortaya çıkarmak amacıyla işaretleme ya­ pıla Yöntem, belli bir virüs enfeksiyonuna karşı özgül bir tepki gösteren bir asma çe­ şidinin sürgününe, incelenecek asma çe­ şidinin tomurcuklarını aşılamaya dayanır —Dy. Trenlerin ağırlığı, metal tekerlekle­ rin çelik raylar üzerindeki zayıf aderansı ve makinistlerin her zaman “ görerek” sey­ retmedikleri göz önüne alınırsa, çok dü­ şük hızlar dışında (gardaki manevralar) gerekli frenleme uzaklığının çok kez gö­ rüş uzaklığından büyük olmasına yol açar; dolayısıyla durma ya da hız sınırla­ ma gereken noktaları makinistlere önce­ den bildirmek zorunludur. Bu yüzden hat boyunca durmayı ya da düşük hızla sey­ ri bildiren her işaretten önce, bu işareti makiniste duyuran başka bir işaretin (ön işaret) yerleştirilmesi gerekir. Başlıca iki işaretleme sistemi vardır: bi­ rinci sistem durma işaretinden (kare ya da semafor) ve bunu uzaktan bildiren bir uya­ rı işaretinden oluşur; ikinci sistemde ise ki işaretli bir çift yerleştirilir; bu çiftte bir ön işaret (yavaşlama 30, yavaşlama 60 ya da sınır hız gösterge tablosu [SHGT]) ve ihbar işareti (anımsatma 30, anımsatma 60 ya da anımsatma SHGT) yer alır. Trenlerin birbirini belli aralıklarla izleme­ lerini sağlayan çağdaş işaretlemede üç bildirili (semafor, uyarı, serbest hat) ışıklı otomatik blok (IOB) ya da yüksek hızla seyredilen trafiği yoğun hatlarda dört bil­ dirili işaret (semafor, uyarı, yanıp sönen sa­ rı ışık, serbest hat) kullanılır. Kabinlerdeki işaretleme sisteminde bildi­ riler makiniste hat boyunca yerleştirilmiş işaretlerle değil, kodlanmış akım biçiminde raylarla iletilir; trenin önünde yer alan algıla­ yıcılar bu bildirileri doğrudan gösterge tab­ losuna aktarır. Bu sistem yüksek hız (200 km/sa'in üstünde) yapan trenlerde kullanılır —Havc. Tüm havaalanlarında radyoiletişim araçları olmayan havataşıtları için ge­ reken işaretli bir alan vardır. Bu işaretler iniş doğrultusunu ve pistin solunda ya da sağında, zorunlu yaklaşma yörüngesinin yönünü gösterir. Herpist girişinde pist yö-

nünü gösteren dereceli manyetik işaret­ leme bulunur. Birbirine koşut iki pist ise L (left, sol) ya da R (right, sağ) harfleriyle gösterilir. Pistler gece trafiği için eylemsiz ya da ışıklı biykınlarla donatılır. —Zootekn. Hayvanlan tanımak, birbirlerin­ den kolayca ayırt edebilmek, kayıtlan doğ­ ru tutabilmek ve yetiştirme işlerini emniyetle yürütebilmek için çeşitli şekillerde işaretle­ me yapılır. Bazı işaretler grupları, bazılarıy­ sa bireyleri birbirinden ayırt etmeye yarar. Memleketimizde, özellikle köy hayvanların­ da grupları ayırmak için işaretleme yapılır. Ortak meralarda yayılan hayvanlar bir kişi­ nin değil, köyde oturan bütün ailelerin mal­ larıdır Her köylü köy sürüsüne kattığı hay­ vanlarını komşulannınkilerden ayırt edebil­ mek için bir işaret kullanır; bu işaret çoğun­ lukla kulaklar bıçakla kesilerek, özel bir alet­ le çentilerek ya da delinerek yapılır Köylü­ ler buna nişan ya da en der. işletmeciliği ileri olan yerlerde özellikle et sığırı üretiminde işaretleme, kızgın demir­ le sığırların vücudunda, boynuzsu kısımla­ ra ya da deriye sıcak damga (dağlama) uy­ gulanarak yapılır. Sığırlarda ve atlarda kezzaplı damga da kullanılabilir Kezzaba ba­ tırılmış demir damga deriye bastırılır ve ora­ da biten kıllar renksiz olur, böylece bir işa­ ret oluşur «oyunlarda yün üstüne, yün ka­ litesini bozmayacak nitelikte boyalı bir mad­ deyle işaretleme yapılır. Hayvanlarda kişi­ lere özgü işaretleme, özellikle damızlık iş­ letmelerde numaralama biçiminde uygula­ nır. Numaralamada, yine dağlamadan ya­ rarlanılabilir. Vücudun rahatlıkla görülebile­ cek ve zararı az olacak herhangi bir yerini (but, sağrı, göğüste kaburgalar üstü, bo­ yun), deriye kızgın demir numara basıla­ rak işaretleme sığırcılıkta ve atçılıkta geniş uygulama alanı bulmuştur. 10-15 m uzak­ lıktan belli olabilen bu dağlama işi ıstırap vericidir, deriyi zedeleme ve kalitesini dü­ şürme sakıncaları vardır. Bir zamanlar at­ larda tırnaklara, sığırlarda boynuzlara, bun­ ların acı duyurmayacak uç taraflarına, kız­ gın numaratörlü demirle numara vurulması işlemi çok yaygındı. Numaralama işinde di­ ğer bir yol da genellikle, üzerinde kolayca okunabilen işaret ve numara bulunan me­ tal ya da plastik plaka ya da düğme-kopçalann kulaklara özel kısteçla takılmasıdır An­ cak bunlann oraya buraya, çalıya, çırpıya takılınca kulağı yırtarak ya da başka bir ne­ denle düşmesi olasılığı vardır. Ayrıca boyu­ na kolye olarak ya da boynuzlar arasına sağlam ince bir zincirle takılan numaralı plakalar da kullanılır. En iyi ve en güvenli (yani düşmez, çık­ maz, silinmez) işaretleme, sığır ve koyunda kulaklara, atlarda (son yıllarda) üst dudağın iç tarafına uygulanan dövmedir (tetovir). İŞ A R E T LE M E K g. f. Bir şeyi işaretle­ mek, onu bir işaretle belirtmek: Kesilecek ağaçları işaretlemek. Listeden sınava gir­ meyenlerin adlarını işaretlemek.

t ti v

i ....

4 renk bildirili yüksek

3 renk bildirili yüksek

işaret (komple)

İşaret (komple)

mekanik işaretleme

adı

gündüz

yavaşlama 30

yavaşlama arymsatması 30

â

o

anlamı

ışıklı işaretleme

gece

o makası (ya da makasları) iğneden aşarken 30 km/sa’i geçmeyin

yavaşlama anımsatması 30

o



o

P

yavaşlama 60

I

(mekanik işaretlemede bulunmazlar)

yavaşlama 30

makası (ya da makasları) iğneden aşarken 60 km/sa’ i geçmeyin

mekanik işaretler

ışıklı işaretler

ayrılan hat için düzenlenmiş makas

yavaşlama anımsatması 60

ışıklı işaretler

mekanik işaretler

serbest hat için düzenlenmiş makas

ayrılan yolda 30 km /sa’le geçilen makas

Z ve R pankartları ön SHGT

]

m

anımsatma SHG T’si

açık işaretlerin görünüşü

makası (ya da makasları) iğneden aşarken SHGT üzerinde belirtilen km/sa’lik hızı geçmeyin; ön SHGT hattın bir bölümünde tek başına hız sınırlaması için ökçeden aşılan bir makas için sabit olarak kullanılabilir. SHGT: sınır hız gösterge tablosu

»nıriı hızla / yavaşlam a, katedılecek yolun \ 1 / ammsatmas. başlangıcını ve bitim im \ r ^ gösterir > sarı şerit

anımsatma SHGT’si 80

uyarı işareti

yavaşlama 30

yavaşlama 30 yâ da 60, yavaşlama anımsatması 30 ya da 60: durma işaretleri ya da durma duyurusu işaretleri SHGT: sürekli, düşey beyaz şerit

yön göstergesi (m akastan önceki işaretle birlikte bulunur)

m 1. yön

(d3D>

2. yön

Vb

ayrılan yol için düzenlenmiş makas

3. yön

fy ] pankartı hız sınırlaması uygulanacak makası (ya da birin ci makası) gösterir (işaretin ucu aşağıdadır)

serbest hat için düzenlenmiş makas

sürekli hız sınırlaması: sabit, ön SHGT

bir trenin ayrılan yoldaki bir makası 30 km /sa’le aşarak kısa bir yola girişi

aynlan yolda 80 km /sa’le geçilen makas

SNCF İŞARETLEMESİ GÖRtJNEBİLİRLİĞİ KISITLI İŞARETLERE YAKLAŞMA (mesafe tayin levhaları)

GEÇİCİ HIZ SINIRLAMA İŞARETLEMESİ (şantiye işaretleri)

ELEKTRİKLİ CERE OZGU İŞARETLEME “pantografı indir” işaretleri

katener sonu işareti

“ akım kes” işaretleri

güzergâh sonu işareti

Ol

güzergâh sonu tablosu

IŞIKLI PANOLARI TANIMA VE SAPTAMA

güzergâh sonu işareti

tanıma levhası

uygulama işareti

< ®

uygulama işareti

sınırlı hızla katedilen hat bölümü

metrede seksiyonman” pankartı

işaret

>

SEK: 150m ’d€

IOB semaforu ya da yanıp sönen kırmızı ışık

SERVİS YOLLARI İŞARETLEMESİ (tali yollar)

uygulanan SHGT

mekanik işaretleme gündüz

ışıklı işaretleme

sınırlı izinli otomatik bloksistem semaforu

SHGT işaretten önce dur sarı disk (hız sınırlaması 40 km/sa 'in altında ya da ona

gece aydınlatılan sabit tablolar (sarı disk sarı ışıkla desteklenir)

elle çalıştırılan bloksistem semaforu açık mor * kare ya da beyaz ışık

yanıp sönen beyaz ışık

manevra sırasında seyir (ana hatlara girilirse görerek seyir)

a_ (mekanik işaretlemede bulunmaz)

rö p e r

pano kareyi gösteriyorsa numaradan önce C harfi bulunur

İleri ihbar işareti (Nf levhasının panosu) kısa bir devinim pano “ kare” den başka bir bildiri için açık gösterdiğinde mavimsi beyaz yardımcı ışık yanar işaret (yasak hat üzerinde harekdt)

işaretlemek ağacın üstüne sivri demir kalemle çizgi çekerek işaretlemek. || Soyarak işaretle­ mek, bir izle belirlemek için ağacın kabu­ ğundan bir parça koparmak. —Teknol. markaLAMAKYn eşanlamlısı. —Tekst. Çözgü ipliğinin, tüm noktalara ya da küçük karelere denk düşen kalkışını kareli kâğıt üzerinde göstermek. || Karton işaretlemek, bir dokumanın armürünü gösteren kareli karton üzerinde, bir çöz­ gü ipliğiyle bir atkı ipliğinin kesiştiği kare­ yi boyamak. || Kumaşı işaretlemek, kuma­

—Denize, iskandilleri işaretlemek, iskan­ dil edilen derinlikleri harita üzerinde be­ lirtmek. —Dy. Hat eksenini işaretlemek, bir demir­ yolu hattı, bir kanal ya da herhangi bir ula­ şım yolu eksenine eksen kazıkları dikmek; eksen kazıklarıyla donatmak. —Geom. Bir noktayı, bir şekli, koordinat­ ları yardımıyla belirlemek. —Ormanc. Bir kesimde kesilecek ağaç­ ları belli etmek için dip kısmına işaret vur­ mak. || Çizerek işaretlemek, yapılacak işi

5928

DEMİRYOLUNDA İŞARETLEME ve batı ülkelerinde kullanılan

şın uçlarından birine, yağlı iş mürekkebiy­ le işaret koymak. İşaretlenm ek edilg. f. Bir şeye işaret konulmak; işaretle belirtilmek. ♦ işaretleşmek işt. f. İki ya da daha çok kimse, grup sözkonusuysa, birbirlerine karşılıklı olarak işaret vermek; aralarında işaretlerle iletişim kurmak: Ne işaretleşip duruyorsunuz? İŞ A R E T L E N M E K - İŞARETLEMEK. İŞARETLEŞM E a. işaretleşmek eylemi.

KORUMA İŞARETLEMESİ

PUR YA DA DUR DUYURUSU İŞARETLERİ görünüş mekanik işaretleme

ışıklı işaretleme

gündüz

o o

işaretten önce dur (m anevralarda da uygulanır)

ya da

o

O

yanıp sönen kırmızı ışık

işaretten önce dur (ilişkin blok sistemin yönetm eliğince öngörülen koşullarda kanton sonuna kadar görerek seyirle manevra yapılabilir ya da dur'dan sonra trenler geçebilir)

o

semafor

oo

kanton sonuna kadar görerek seyirle saatte maksimum 15 km hızla geçirilir

(m ekanik işaretlemede yoktur)

işaretler mutlak duruş

O

olanak halinde görerek seyir; ilk makastan ya da kumanda postasından önce dur

o

ya da

O

dur flaması

O

yanıp sönen sarı ışık

tek hatlı, trafiği az bir garı koruma (disk) ve trenlerin izleme aralıkları (disk ve semafor)

kareden ya da bildirilen semafordan önce durmaya ya da yanıp sönen kırmızı ışığı gözlemeye hazır ol

uyarı işareti

yatay şerit

trafiği az hat (basitleştirilmiş işaretlem e)

İZLEME ARALIĞI İŞARETLEMESİ ışıklı otomatik blok sistem (108)

işaretten önce dur

O

geçiş serbest

bir yakınsamayı koruma

ışıklı işaretler

işaretler

(m ekanik işaretlemede yoktur)

(mekanik işaretlemede yoktur)

T

peronda kısıtlı b ir uzaklıkta durmaya hazır ol

sonraki uyarı işaretiyle kısıtlı uzaklıktan bildirilen kareden ya da semafordan önce durmaya hazır ol

trenlerin 160 km/sa’ten yüksek hızla seyrettikleri hatlarda, bir sonraki panoya yaklaştığında kondüktöre 1 6 0 km/sa’ i aşmama emri (önbildirim işareti)

yanıp sönen yeşil ışık

İOB'un klasik düzeni semafor dışında açık işaretlerin görünüşü

1. Tren bir kantona girer girmez giriş panosu semaforu gösterir; önceki kantonun henüz açılmamış panosu da semaforu gösterir. 2. Açılmış kantonun giriş panosu uyarı işaretini gösterir (sarı ışık). 3. Trenin arkasında: semafor, uyarı işareti, serbest hat.

bir rampaya semaforun yerine yerleştirilen bir pano üzerinde bulunur ve ağır biı treni durdurmayı önler

200’ km/sa’le seyredilen hatlar: bir sonraki panoya varmadan kondüktör hızını 160 km/sa'e düşürmeiidir

İŞ A R E T LE Ş M E K -

İŞARETLEMEK.

İŞ A R E T L E Y İC İ sıf. işaret koymaya ya­ rayan. ♦ a. Ormanc. Kesilecek ağaçları işaret­ leyen kimse.

pist başı numarası

İŞ A R E T P A R M A Ğ I a Elin, başparmak­ tan sonra gelen ikinci parmağı; şahadet parmağı. İŞ A R İ sıf. (ar. işaret'ten işari). Esk. 1. işa­ retle ilgili. —2. işari rey, parmak kaldırıla­ rak belirtilen oy. İŞ A R İ be. (ar. iş"ar ve -/"den iş'âri). Esk. Bilgi olarak, bilgi yoluyla. ♦ sıf. Yazıyla bildirilen, yazıyla bildirilmiş, i f a U p a n ls a d , on üç temel upanisadın en eskisi ve en kısası, işa sözcüğüyle baş­ lar. Bazen ilk iki sözcüğüyle (İşa vasyam) anıldığı da olur. Başlıca öğretisi, bütün karşıtların bireşimi ve aşılmasıdır. ® İŞAKA, Kutsal Kitap’ta adı geçen peygam­ ber, dinsel görevini İ.Ö. 740 ile 687 arasın­ da Yahuda krallığı'nda gerçekleştirdi. Yahuda kralları Ahaz (736-716) ve Ezehyas' ın (716-687) yanında geniş bir dinleyici kit-

pist merkez hattı çizgisi

iki paralel pist için

leşine hitap etme olanağını buldu ve bu krallar Asur ile bir ittifakın tehlikelerine karşı sürekli olarak uyardı. Yehova'nın kutsallığı­ nı, iman ve adaleti savunan bir peygam­ berdi. Ama, tebliğinin özgün yanı, Mesih' in geleceğine olan inancındadır; Kutsal Ki­ tap tarihinde Yehova'nın halkını kurtarmak için göndereceği Mesih-Kral (Davut'un oğ­ lu) simgesi ilk tez onunla ortaya çıktı: immanuet, yani "Tanrı bizimledir" (işaya VI-XII). —İkonogr. Ortaçağ heykelciliğinde, işaya' nın Souillac, Cremona, Notre-Dame-du -Port (Clermont-Ferrand), Chartres, Amiens, Poitiers, Bamberg’de işaya heykelle­ rine rastlanır. Fakat, peygamberin en ün­ lü figürü, Sluter'in Musa'nın kuyusu (Champmol manastırı) adlı yapıtındaki heykelidir. Ayrıca, Aix Muştusu'nun ressa­ mı, Grünevı/ald (Colmar), Fra Bartolomeo (Floransa), Perugino (Perugia), Raffaello (Sant' Agostino, Roma), Michelangelo (Sistina capellası) işaya'nın resimlerini yaptı­ lar. Peygamberin dudaklarının annması te­ masına, Nohant-Vic (indre) fresklerinde, Bedford dükünün breviariumu'nda (B N.), Pietro da Cortona’nın mozaiklerinde (San Pietro, Roma); işaya'nın azabı teması-

İŞ A R E T Lİ sıf. işaretlenmiş, işaretle be­ lirtilmiş olan, işareti bulunan: işaretli soru­ ları yanıtlayınız. —Oy. işaretli kâğıtlar, hile yaparak iskam­ bil kâğıtlarını tanımak amacıyla, üzerine yalnızca yapanın tanıyabileceği biçimde işaret konmuş kâğıtlar.

—Denize. Görünür haberleşme işaretle­ riyle (işaret sancağı, işaret roketi, işaret ko­ nisi, semafor vb.) ya da telsiz kullanarak iki geminin ya da bir gemi ile bir kıyı is­ tasyonunun birbiriyle haberleşmesi. —Ruhbil. Birinci işaretleşme sistemi, Pavlov kuramında, fizik çevrenin belirlediği ko­ şullu uyartılann, bunların koşulsuz uyartılar­ la ve tendi aralarındaki ilişkilerinin tümü. (Bu işaretleşme sistemi hayvanlar insan­ larla ilgilidir.) || ikinci işaretleşme sistemi, Pavlcıv kuramında dilin (öyleyse insana öz­ gü) kuramsal niteliği. Buna göre her söz­ cük bir "işaret işareti", sözcüklerden olu­ şan bütün de bir sistem gibi düşünülür —ANSİKL. Ask. İşaretleşme biçimleri ara­ sında, kollarla işaretleşme (flamalı ya da flamasız); panolarla işaretleşme (karahava bağlantısı için şâhislerle); aydınlat­ ma fişekleriyle işaretleşme (havai fişek, fi­ şek, renk ve bileşiminde uzlaşılmış şenlik fişeği); sesle işaretleşme, vb. sayılabilir.

HAVAALANI İŞARETLEMESİ

[C . ınış t sı

ıf

n

yönlendirm e levhalan işareti •

bir iniş pistinin gündüz işaretlemesi

sabit mesafe işareti

pist kenar çizgisi tekerlek temas noktası çizgisi

pist merkez hattı ışıkları

yan sıra bareti

merkez hattı bareti

0 D D D D ö D D D D ö

fi

1

D

D D D

0 IH D

B

fi B fi D

1

'

!

D

fi

çapraz hat

(i

O O O O O O O O O O O O O O O

0.0 o o o o o

o

D □ O D D D ö

D D D ö

D

O

O

0

yaklaşma hattı (tekerlek temas noktasının > uzantısı)

-eşik ışıkları 3 m maksimum

tekerlek konma noktası ışıkları (pist konma noktası ışıkları)

O I

;

pist kenar ışıkları

iniş pistinin gece ışıklandırması

_

bir havaalanının pistlerinin ve taksiyollarının gece ışıklandırması

taksiyolu kavşağı

düz taksiyolu

A.

A

o

pist eksen hattı ve pist kenar ışıkları

e taksiyolu kenar ışıkları taksiyolu merkez nattı ışıkları ve çıkış taksiyolu merkez hattı ışıkları o durma barı ışığı (çift yönlü) ^

durm a barı ışığı (tek yönlü) mesafe barı ışığı (tek yönlü)

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

o

. taksiyolu ışıklandırması .

o

o

o

o

D

o

®o

o

o

o

o

o

o

İşaya na ise, Borso d'Este Kutsal Kitabı'nda (Vi­ yana) rastlanır.

5930

İŞAYAR a. Tekst, işayar ustası, dokuma tezgâhlarına gücü çerçevelerini ve tarak­ ları takan, gerektiğinde bunların onarımını yapan usta. İŞ B A a. (ar işbac). Esk. 1. Doyurma, ye­ dirme, açlığını giderme: İşba-yı muhta­ cın (yardıma muhtaç kimseleri doyur­ ma). —2. Kim. Doymuş olma durumu. —3. işba haline gelmiş, bir şeyi alabilme gücünün sınırına gelmiş, aşırı doymuş: "Fakat artık işba haline gelmiş, bir yu­ dum bile içecek hali kalmamıştı" (Ney­ zen Tevfik). —Ed. Divan şiirinde, sonunda vasi* bu­ lunan kafiyelerde revi'*den önceki harfin (dahilin) harekesi. —ANSİKL. Ed. Kafiyeli "çake ri” ve “ sağan" sözcüklerinde kafiyeyi oluşturan harflerin arap abecisine göre sıralanışı şöyledir: "kef(ke)+rı(r)+ye(i)", “ gayın(ga) -rı(r)-ye(ı)” . Burada kafiyenin temeli (revi), "rrd ır. Ondan önce gelen "kef” ve "gayın” harfleri üstünle "ke" ve "ga” bi­ çiminde okunduğu için kafiye kusursuz­ dur. B u ' sözcüklerin “ şairi” (-ayın [i]+rı[r]+ye(i]) sözcüğüyle kafiyelendirilmesi kusurlu sayılır. Çünkü “ ayın” ı “ i" biçi­ minde okutan hareke, öncekiler gibi üs­ tün değil, esredir.

Haşim işcan

İŞ B A A L -

İŞBOŞET.

İŞ B A Ş I a 1. Bir işyerinde işe başlama zamanı. —2. işbaşı yapmak, bir işyerin­ de çalışmaya başlamak. İŞ B IR A K IM C I a. GREVCİ'nin eşanlam­ lısı.

İŞ B IR A K IM I a. GREV'in eşanlamlısı. İŞ B İ-E R R A , ilk isin kralı (İ.Ö. 2016-1984). Kentlerin son Ur kralı İbbi-Sin (2028-2025) aleyhindeki ayaklanmasını kendi yaranna örgütledi. İbbi-Sin'in devrilmesinden son­ ra, kendine devrik hanedanın ardılı süsü­ nü verdi ve Urdaki elam garnizonunu da­ ğıttı (İ.Ö. 1994). İŞ B İL İM a. insanın işine uymasını, ama­ ca göre çalışmasını düzenleyen inceleme ve araştırmaların tümü. ( - * ERGONOMİ.) İŞ B İL İY E -

S e v il

i a

İŞ B İR L İĞ İ a 1 . Aralarında çıkar birliği olanların bir amacı gerçekleştirmek için oluşturdukları eylem ya da çalışma ortak­ lığı: Farklı görüşteki güçlerin demokrasi­ yi korumak için işbirliğinden kaçınmama­ ları gerekir. —2. Bir kimseyle, bir topluluk­ la, bir örgütle vb. işbirliği etmek, yapmak, onunla, o toplulukla ortaklaşa bir eylem­ de bulunmak. —Bot. İki bitki ya da bir bitki ile bir hay­ van arasında kurulan ve her ikisi için de yararlı olan, ama sürekli teması gerektir­ meyen (ortakyaşamadan farkı buradadır) ilişki. (Balözülülerde böceklerle tozlaşma bir işbirliği örneğidir.) —Fels. Marx'ın kapitalist üretim tarzı çö­ zümlemesinde, üretim tarzının ilk gelişme aşaması. (Bk. ansikl. böl.) —ikt. Ortak çıkarları olan bireylerin ya da ailelerin, herkesin eşit haklar taşıdığı ve el­ de edilen kârın yalnızca ortaklar arasın­ da ve bunların katılma paylarına göre da­ ğıtıldığı bir işletme kurma eylemi. (Günü­ müzde, işbirliği ekonomik amaçla sınırlı kalmamakta, toplumsal ve kültürel amaç­ ları da kapsamaya yönelmektedir.) —Siyas. bil. iki devlet arasında karşılıklı ilişki ve uzlaşma siyaseti. || Gelişmiş ülke lerin gelişme yolundaki ülkelere uygula­ dığı iktisadi, teknik ve mali yardım siyaseti. || Sınıfsal işbirliği, sosyalizm sözlüğünde, burjuvazinin siyasal görüşlerini destekle yen bazı işçi sınıfı temsilcilerinin davranı­ şı—Tar. İşgal döneminde (1940-1944) Vichy hükümeti ve bazı transız siyaset çevreleri tarafından uygulanan Almanya'yla işbirli­ ği siyaseti. (Bk. ansikl. böl.) —ANSİKL. Fels. Marx şöyle yazar: “ Kapi­

talist üretim, gerçekte ancak bir tek iş sa­ hibinin, aynı zamanda birçok ücretli ça­ lıştırdığı, büyük çapta gerçekleştirilen iş sürecinin, yarattığı ürünleri satabilmek için geniş bir pazara gerek gösterdiği yerde başlar. Aynı sermayenin buyruğunda ve aynı yerde (başka bir deyişle aynı çalış­ ma alanında), aynı tür malı üretmeye ça­ lışan birçok işçi: işte kapitalist üretimin ta­ rihsel çıkış noktası. [...] Üretim araçlarının tek tek kapitalistlerin elinde toplanması, [...] ücretliler arasında her türlü işbirliğinin maddi koşuludur" (Das Kapital, 1, 13). —Tar. Mareşal Pâtain’in Hitler'le Montoire görüşmesi sırasında (ekim 1940) sapta­ nan işbirliği siyaseti, başlangıçta Vichy hü­ kümetinin özgürce kabul ettiği bir siyaset­ ti. Son zaferi Almanya'nın kazanacağı inancında olan Philippe Pâtain ve Pierre Laval, bırakışma koşullarıyla tutsakların durumunu düzeltmek ve hitlerci "Yeni Avrupa" içinde ülkenin geleceğini kurtar­ mak umuduyla, Fransız devletinin işbirli­ ğini işgalciye kendileri önerdiler. Montoire’ dan sonra Pâtain, bütün Fransızlar'ı “ şe­ ref ve onur içinde” işbirliğinde bulunma­ ya çağırıyordu. Bunun üzerine Fransız devleti, gerçekte sonu transız kaynakları­ nın işgalci tarafından artan bir sömürüsü­ ne varan ve geri döndürülmesi olanaksız bir süreç içine girdi. işbirliği ağır bir bilançoyla sonuçlandı: ülkenin, Fransız devletinin işbirliğiyle ko­ laylaştırılan ve Fransa’yı Almanya tarafın­ dan en çok sömürülen toplumlardan biri durumuna getiren sistemli yağmalanma­ sı karşısında, Almanlar’ın verdikleri ödün­ ler gerçekte hiçbir önem taşımıyordu. Vichy hükümeti, işgalciye karşı savaşan Direniş’e karşı koymakla, yahudi ve dire­ nişçi binlerce fransızın sürgün edilmesinin ezici sorumluluğu altında kaldı. İŞ B İR L İK Ç İ sıf. ve a. Üyesi olduğu top­ luluğa, örgüte vb. karşı olan bir kimse, bir topluluk, bir örgüt vb. ile kişisel çıkarı için işbirliği yapan kimse, topluluk vb. için kul­ lanılır: işbirlikçileri aralarında barındırma­ mak. işbirlikçi güçler. —Tar. ikinci Dünya savaşı’.nda, alman iş­ gal kuvvetleriyle ortaklaşa çalışmalar yü­ rüten nasyonal sosyalizm taraftarı kimse (Norveç’te Ouisling, Macaristan'da Ami­ ral Horty, Fransa’da Pierre Laval vb.). İŞ B İR L İK Ç İL İK a işgalci düşmanla et­ kin işbirliği siyaseti. İŞ B İR L İK L İ sıf. işbirliği ile, ortaklaşa ya­ pılan, kolektif. İŞ B O Ş E T ya da İŞ B A A L , Şaul'un oğ­ lu. işbaal adı (“ Ba’al’in adamı” ) sonraları işboşet ("utancın adamı” ) olarak değişti­ rildi. Babasının ölümünden (1010'a doğr.) sonra Kuzey kabileleri tarafından kral ilan edildi. Güney kabileleri ise Davut ile bir­ leşti. iki yıl süren bir saltanattan sonra öl­ dürüldü ve bütün İsrail’e Davut egemen oldu.

lümüne bağımlılığının, ona zorla kabul et­ tirilen belirli bir etkinliğe bağımlılığının, en açık anlatımıdır. Bu bağımlılık, her ikisi de aynı derecede sınırlı olmak üzere, kentli­ yi bir kent hayvanı, kırlıyı bir kır hayvanı durumuna getirir ve her iki tarafın çıkar­ larının karşıtlığını her gün yeniden doğurur” (ay. ypt., B, 2). Marx, bir başka yerde şöyle yazar: "Aslında hamalla filo­ zof arasındaki fark, çoban köpeğiyle tazı arasındaki farktan daha azdır. Ama işbö­ lümü, hamalla filozof arasında bir uçurum açmıştır” (Felsefenin sefaleti [Das elend der philosophie], 1, 2,2). Daha başka bir yerde de şöyle der: "Manüfaktürdeki iş­ bölümünün, maddi temel olarak aynı za­ manda çalışan belli bir sayıda işçi gerek­ tirmesi gibi, toplumdaki işbölümü de işyerindeki yığışmanın yerini tutan belli bir yoğunlukta belli bir nüfus büyüklüğü ge­ rektirir. [...] Manüfaktür işbölümü, ancak toplumsal işbölümünün belli bir gelişme derecesine erişmiş bulunduğu yerde kök­ leşir, dolayısıyla toplumsal işbölümünü de geliştirir ve artırır, iş aletleri farklılaştıkça, • bunların üretimi de çeşitli mesleklere bö­ lünerek gelişir" (Das Kapital, 1, 15). Marx şunu da ekler: "Gövdenin ve kafanın belli bir gelişmemişliği toplumdaki işbölümü­ nün kaçınılmaz sonucudur” (Das Kapital, 1, 15). • Özgeçime dayanan geleneksel toplumlardp işbölümü pek gelişmemiştir. Cinsi­ yet ve yaş sınıfı, işbölümüne yol açan ilk ölçüler olarak görünür: erkeklerle kadın­ ların, büyüklerle küçüklerin geleneksel toplumlardaki ekonomik işlevleri birbirin­ den farklıdır Gerçekte her toplumun kendi işbölümü biçimi vardır, bu da hem salt tek­ nik güçlüklere, hem bundan ayrılmaz bir biçimde o toplumu örgütleyen güçlerin ni­ teliğine bağlıdır. Modern çağda kapitalizm ve XIX. yy. gakı sa. ayi devrimi işbölümüne yep­ yeni bir karma;,!.nk ve bir gelişme kazandırOı. XV. ve XVIII. yy.'lar arasında ticaret sem .a ,"*' !3wcaı sentlerinin ve uzak yerler arasında ulaşım ağlarının ku­ rulmasıyla kent ile kır arasındaki iktisadi bölünme üzerinde etkili oldu ve bazı böl­ gelerin bazı zanaatçı üretim tiplerinde uz­ manlaşmasına yol açtı. Manüfaktürün, sonra fabrikanın devreye girmesi, makine­ nin teknik olanaklarının akılcı kullanımı dı­ şında, en temel işbölümünü, üretimde kol emeğiyle kafa emeğini, yönetim işlevleriy­ le uygulama işlevlerini ayıran işbölümünü gerçekleştirdi. Sanayide iş süreci karma­ şıklaştıkça, XIX. ve XX. yy.'lar boyunca, işin gitgide daha çok bölündüğü, kadro­ lar ile uygulayıcılar arasındaki uzaklığın gitgide daha çok arttığı görüldü. Kadro­ lar kendi aralarında teknik, yönetim, tica­ ret ya da iş yönetiminde uzmanlaşırlarken, emekçiler kitlesi hem toptan nitelik kaybı­ na uğradı, hem de birçok uzmanlık alan­ larına bölündü.

İŞ B U sıf. (esk. türkç. uş, şu ve b u ’dan uşİŞ B Ö LÜ M Ü a. 1. Bir işi iki ya da daha bu > işbu). "B u ” ve "işte bu" anlamın­ çok kişi arasında bölme: Aramızda bir iş­ da resmi yazı dilinde ve seyrek olarak kul­ bölümü yaptık, banadavetiyeleri yazmak lanılır: işbu sebeple. düştü. —2. Topbil. Üretimin her aşama­ da parçalara ayrılmasını ve işin bir işlet­ ■ İŞ C A N (Haşim), türk yönetici (Edirne 1898 - İstanbul 1968). Mülkiye mektebi' mede bölünmüş bir biçimde yapılmasını ni ve fark dersleri sınavlarını vererek Hu­ sağlayan örgütleme türü; toplumdaki iş­ kuk fakültesi'ni bitirdi. Trakya-Paşaeli Mülerin, iş etmenlerinin sınıflar ve toplumsal dafai hukuk cemiyeti’ne girdi. Bu derne­ kategoriler halindeki bir dağılımıyla birlikte ğin, Edirne kongresi’nde başkanlık diva­ gelişen teknik bölüşümü. (Bk. ansikl. böl.) nı kâtipliği yaptı. Yunanlılar’ın Edirne'yi iş­ —ANSİKL. Topbil. İşbölümü. • Marx şöy­ gali (temmuz 1920) üzerine, birçok arka­ le der: "Ulus içindeki işbölümü (Arbeitdaşı ile birlikte Girit’e sürgüne gönderil­ steilung), ilkin sanayi ve ticaret işinin ta­ di. Sakarya savaşı’ndan sonra özgürlüğü­ rım işinden ayrılmasına, böylece de kent ne kavuştu. Edirne Kız öğretmen okulu'nile kır'ın ayrılarak çıkarlarının çatışmasına da ve Edirne lisesi’nde öğretmenlik yapar­ yol açar" (Alman ideolojisi, A, 1) [Die deutken, Halkevinde çalıştı ve gazetecilikyapsche ideologie], “ işbölümü ancak mad­ tı. Çalışmaları CHP bölge müfettişi İbra­ di ve düşünsel bir işbölümü gerçekleşti­ him Tali Öngören tarafından beğenildi. ği andan sonra gerçekten işbölümü du­ Öngören, Diyarbakır'a umumi müfettiş rumuna gelir” (ay. ypt., A, 1). "En büyük olarak atanınca, özel kalem müdürü oldu. maddi ve düşünsel işbölümü, kent ile kı­ Sırasıyla Siverek kaymakamlığı, Emniyet rın ayrılmasıdır. [...] Kent ile kır arasındaki genel müdürlüğü 5. şube müdürlüğü, Mülkiye müfettişliği ile Tekirdağ, Erzurum karşıtlık ancak özel mülkiyet çerçevesin­ (1936), Antalya (1940), Bursa (1945) ve de var olabilir. Özel mülkiyet, bireyin işbö­

Samsun’da (1950) valilik görevlerinde bu­ lundu. Valilik yaptığı illerde yürüttüğü ba­ şarılı bayındırlık çalışmalarıyla tanındı. 1950'de Samsun valiliğinden merkeze alındı, Toprak iskân genel müdürü oldu. Romanya, Bulgaristan ve Yugoslavya'dan gelen göçmenlerin yerleştirilmelerinde başarılı oldu. 1953'te yürürlükteki bir yö­ netmeliğe dayanılarak emekliye sevkedildi. 1963 seçimlerinde CHP’den İstanbul Belediye başkanı oldu. Kentte yürüttüğü bayındırlık çalışmalarında; geçitler açtır­ dı, yolları genişletti, birçok yapının resto­ re edilmesini sağladı. Belediyeye bağlı sa­ nat ve kültür kurumlan onun zamanında gelişme gösterdi. İstanbul Belediye baş­ kanlığı görevini ölümüne değin yürüttü. Halk arasında “ Haşim Baba" diye anıl­ dı.

İşçi a. Yaptığı üretimin karşılığı, harca­ dığı emek miktarına ya da işin yerine ge­ tirilmesi için gerekli zamana göre kendi­ sine ödenen kol emekçisi. (Marxçılara gö­ re işçi, işgücünü bir ücret karşılığında sa­ tar ve bu karşılığı aşan miktarda bir fazla iş gerçekleştirir ve kapitalist sistemde, bu fazla işin değerini, işçinin işgücünü satın almış olan kişi kendine mal eder.) [Bk. ansiki, böl.] —Böcbil. Sosyal zarkanatlılarda, yuva yapmakla, yavrulara bakmakla ve koloni­ yi korumakla görevli kısır dişi. (Bk. ansikl. böl. Arıc.) —Dy. Hat işçisi, demiryolunda, ray döşe­ me, düzleştirme, travers değiştirme gibi hat bakım işleri yapan işçi. —ikt. işçi dövizi, yurtdışında çalışan işçi­ lerin ülkeye transfer ettikleri döviz. (Bk. an­ sikl. böl.) || İşçi şirketleri, ortaklarının yarı­ sından çoğu yurtdışında çalışmış ve ça­ lışmakta olan işçilerden oluşan çok ortaklı sermaye şirketleri. (Bk. ansikl. böl.) —İş huk. Bir hizmet sözleşmesine daya­ narak herhangi bir işte ücret karşılığı ça­ lışan kişi. (Bk. ansikl. böl.) —işi. ikt. işçi ayartma, sözleşmesi sürmek­ te olan bir işçinin, iş mevzuatındaki ilke­ lere aykırı olarak iş akdini feshetmesine neden olan başka bir işveren tarafından yeni bir hizmet sözleşmesi ile kendi işine alınması. || işçi devri, bir işletmedeki işçi giriş ve çıkış hareketlerini gösteren oran. (İşçi devri, belirli bir süre içinde [genellik­ le aylık ya da yıllık] işyerine giren ve çı­ kan işçi sayısının aynı süre içindeki orta­ lama işçi sayısına oranlanması ile bulu­ nur.) —Mad. oc. işçi azığı, işçiye ocakta yemesi için verilen hafif yemek. || işçi temsilcisi, bir ocakta çalışan işçilerin sağlık, güven­ lik ve çalışma koşullarını denetlemek için seçtiği işçi. —Tar. işçi partisi, programı işçi sınıfını ba­ ğımlılıktan kurtarmak olan siyasal grup. ♦ sıf. işçi olarak çalışan kimse için kul­ lanılır: Fabrikadan çıkan işçi kızlar, işçi ka­ dın. —ANSİKL. işçi sınıfının XIX. ve XX. yy.'lardaki doğm a ve gelişme süreçleri, dört bü­ yü k eksen çevresinde incelenebilir:

1. kırsal kesimden gelme kadın ve erkek­ lerin, büyük kitleler halinde sanayi işine koşulması, kentlileştirilmesi ve kapitalist üretim sisteminde optimal bir biçimde kul­ lanılmasının tarihçesi; 2. yalnızca işçileri kapsamakla kalmayıp tümüyle toplumun yazgısını sözkonusu eden büyük bir toplumsal ve siyasal ha­ reketin tarihçesi; 3. kendi eylem araçlarına, özellikle kendi sendikalarına, kendi siyasal partilerine sa­ hip yeni bir toplumbilimsel varlığın, çeşitli evrelerden geçerek (iş anlaşmazlıkları, davalar, kongreler, kamuoyu kampanyala­ rı, parlamento mücadeleleri) oluşmasının tarihçesi; 4 işyerlerinde günlük yaşamın düzen­ lenmesinin tarihçesi; kol emeğiyle kafa emeği arasındaki gittikçe büyüyen bö­ lünme ve işçi niteliklerinin giderek çoğal­ ması ve bunun sonucu olarak çeşitli özel yaşam biçimlerinin ve özel yetki kulla­

nımlarının ortaya çıkması. Sanayileşmiş ülkelerin yakın tarihini, her biri özel bir sanayileşme biçiminin damgasını taşıyan birkaç döneme ayır­ mak gerekir. Öte yandan, sosyal bir sınıf olarak işçiler tek bir bütün oluşturmazlar, işçiler arasında, sosyal kökenlerine ve üretimde kullanılışlarına göre, özel du­ rumları, özel stratejileri olan gruplar (meslek sahibi işçiler, niteliksiz işçiler gi­ bi) ayırt etmek gerekir.

cukların çalıştırılmasının yasaklanması, 8 -12 yaş arasındaki çocuklar için atölyeler­ de iş gününün 8 saat, 12-16 yaşındakiler içinse 12 saat olması. —1848: II. Cumhuriyet; Louis Blanc'ın, Lüksemburg komisyonu başkanı olması. Ulusal atölyelerin kurulması, iş gününün sınırlandırılması, işverenlerle işçilerin özel iş uyuşmazlıkları mahkemelerinde eşit biçimde temsil edilmesi. —1848: Komünist parti manifestosu’nun yayımlanması.

İşçi tarihinin belli başlı dönemleri

1850’DEN 1914'E KADAR: MANÜFAKTÜRDEN FABRİKAYA,

SANAYİ DEVRİMİNDEN 1850'YE KADAR: MANÜFAKTÜR DÖNEMİ.

Üretim ya evde ya da küçük atölyeler­ de yapılıyordu. Bu atölyelerin sahipleri olan usta işçiler, üretime bizzat katılırlar, meslek sahibi birkaç işçi ve niteliksiz kişi­ ler (kadın, çocuk, mevsimlik tarım işçisi ya da serseriler) kullanırlardı. Genâllikle, az sayıda ve iyi örgütlen­ miş manüfaktür tüccarları, hammadde sağlanması ve işlenmiş ürünlerin ticarete arzı üzerinde tekel kurarak, üretimi tü­ müyle denetimleri altında tutuyorlardı. Büyük sayıda ev üreticisi böylece kapi­ talist tüccarlara bağımlı durumdaydı. XIX. yy.'ın ilk yarısı boyunca, küçük kü­ çük üretim birimleri çoğaldı durdu. Kent­ ler ve bölgeler, manüfaktür tüccarlarına bağlı olarak şu ya da bu malın üretimin­ de uzmanlaştılar: Birmingham çivicilikte, Sheffield ya da Thiers bıçakçılıkta, Lyon ipekçilikte vb. Yeni yeni oluşan birkaç “ fabrika kent” (Schneider'in yer aldığı Creusot gibi) henüz birer istisnaydı. Lyon'da, ipekli kumaş dokuyucuları­ nın isyanı (1831) sırasında, yaklaşık 800 ipek tüccarı, 8 000 kadar atölyeyi dene­ timleri altında tutmakta; bu atölyelerin sahipleri de, yaklaşık 30 000 işçiyle, bo­ yacı, devşirici, desenci, çıkrıkçı ve arışçılardan oluşan koskoca bir orduyu çalış­ tırmaktaydı. işçilerin bu dönemdeki sefaletine ta­ nıklık eden pek çok belge bulunmakta­ dır: örneğin, Villermd'nin 1840'ta yayım­ lanan ve Fransa’da tekstil işçilerinin du­ rumunu anlatan soruşturma raporu, A. Blanqui’nin yazıları, doktor Guâpin’in XIX. yy. başında Nantes'ın durumuyla il­ gili araştırması ve baron Bigot de Morogues’un kitabı (De la misöre des ouvriers et de la marche â suivre pour y remedier [İşçilerin sefaleti ve bunu gider­ mek için izlenecek yol], 1832). Önemli tarihler: — 1779: söylentiye göre Nedd Ludd adlı efsanevi birinin önderliğinde, Leicestershire'de çorap yapım makinelerinin kırıl­ ması (luddcülük). [Fransa'da da 1817 -1821 ve 1830-1833 yılları arasında iki büyük luddcülük dalgası görüldü.] —1791: Allarde kararnamesi ve Le Chapelier yasası. Loncaların kaldırılması ve her türlü işçi koalisyonunun yasaklanma­ sı. —1803: işçilere karne taşıma zorunlulu­ ğu getirilmesi. 1890'a kadar, değişik yer­ lerde, değişik biçimlerde uygulanan bu önlem, o tarihte kaldırıldı. —1806: Özel iş uyuşmazlıkları mahke­ mesi kurulması (1907'ye kadar yalnızca işveren temsilcilerinden oluşuyordu.) -1811-1813: Büyük Britanya’da, işsizliğin verdiği umutsuzluğu dile getiren makine kırıcılar (luddcülük) hareketi. -1830-1848: Büyük Britanya’da çartizm hareketi. —1831: Lyon'da ipekli kumaş dokumacı­ larının ayaklanması. İşçiler günlerce ken­ te egemen oldular. —1833: Ovven'in etkisiyle National Consalidates Trades Union'un kurulması. —1833: Büyük Britanya’da, çocuk işçili­ ğinin sınırlandırılması; iş müfettişleri atanması. —1834: Büyük Britanya'da "vvorkhouse" ların (çalışma evleri) açılması. —1841: Fransa’da, 8 yaşından küçük ço­

• 1850-1890 şantiye modeli. Büyük işle­ rin gerçekleştirildiği maden havzalarında (demiryolları, karayolları vb. inşaatı) ve oluşmakta olan “ fabrika kentler"de, gi­ derek önemli işçi toplaşmaları meydana geldi, işçiler henüz sabit bir işte çalışmı­ yorlardı; üretim gereksinimlerine göre, ki­ şisel iş araçlarıyla birlikte, bir yerden baş­ ka bir yere göçmekteydiler, işveren ve yardımcıları, sürekli dolaşarak işi denetli­ yor ve gerektiğinde çalışmaya katılıyor­ lardı. Bu dönemde, kırsal bölgelerden göç hızla arttı; fabrikalar dağınık durumday­ ken tamamen yerel olarak yapılan işçi alımları, artık işçiler için uzun yolculukları gerektirir duruma geldi. Memleketlerinden uzaklaşıp, iş yerle­ rinde kalabalık bir biçimde toplanan işçi­ ler, kendi güçlerinin bilincine vardılar. Saint-simonculuğun, fourierciliğin, proudhonculuğun, sosyalizmin, anarşizmin ve çeşitli sosyal hıristiyan akımların başa­ rısı, işçilerin siyaset alanında söz sahibi olmak istediklerini kanıtlıyordu. Önemli tarihler: —1852: Fransa'da yardımlaşma dernek­ lerinin kurulmasına bazı koşullar altında izin veren yasa! —1854:1848'de kaldırılan işçi karnesi ta­ şıma zorunluluğunu geri getiren yasa. —1862: uluslararası sergi için Londra’ya gönderilen ve aralarında Tolain'in de bu­ lunduğu 200 işçi temsilcisi, dönüşlerinde Fransa'da trade-unionculuk düşüncesini halk arasında yaygınlaştırdılar. —1864: Tolain, sendika özgürlüğü iste­ mini dile getiren Altmışlar Manifestosu' nu kaleme aldı. —1864: Fransa'da işçilere eylem birliği ve grev yapma hakkını tanıyan koalis­ yonlar yasası. —1864: Londra'da Uluslararası işçi birliği (birinci işçi enternasyonali) kuruldu. —1867: Dilaver Paşa nizamnamesi. -1870-71: Paris Komünü, işçi hareketine büyük umutlar verdiyse de, bunun amansızca bastırılması, işçi hareketini bir süre için başsız bıraktı! 1848 ihtilali gibi, Komün de işçi hareketi için bir simge ol­ du. —1871: İstanbul'da Ameleperver cemi­ yetinin kurulması. —1872: Beyoğlu telgraf işçileri grevi. —1873: Kasımpaşa tersane işçileri grevi. 1881 iktisadi bunalımı, kapitalist üretim aygıtının yeniden yapılanmasına yol açtı. Böylece, sanayi emeğinin egemen ör­ gütlenme biçimi olan gerçek fabrika ça­ ğına girildi. • 1890-1914. Fabrikanın örgütlenmesi. Fabrika alanı, her biri üretimin belli bir aşaması üzerinde uzmanlaşmış atölyele­ re bölündü. Yavaş yavaş çalıştıkları görev yerine bağlı duruma gelen işçiler, çeşitli parçaların yapımı ve çeşitli aletlerin kulla­ nımında uzmanlaştırıldılar. Atölyenin hi­ yerarşik ve disiplinli yapısı, karmaşık ve katı bir biçim aldı, işçilerin geliş gidişleri­ nin denetlenmesi ve bekçilik görevleri yaygınlaştı. Gözetim ve denetim işleri, yavaş yavaş teknik hiyerarşiden ayrıldı. Camekânlı yüksek bürolar, ustabaşılara kendi yetki alanlarını tümüyle kapsayan kuşbakışı bir görüş sağladı. Bu tür iş ör­ gütlenmesinin en yetkin biçimini, ABD’ de Taylor ve Ford kuramlaştırdılar. Önemli tarihler:

işçi 5932

Bir grev akşamı (1893) Eugene Laermans'ın tablosu Art modeme müzesi, Brüksel

Yeni fabrikanın şantiyesinde (MS) Aleksandr Aleksandrovic Deyneka Tretyakov galerisi, Moskova

—1874: kadın ve çocuklar için iş süresini kısıtlayan yasa. Fransa'da iş müfettişliği­ nin kurulması. —1875: Alman sosyal demokrat partisi’ nin kurulması —1876: I. Enternasyonalin dağılması. —1879: sürgündeki komüncülerin affı. —1881: basın özgürlüğü ve toplantı hak­ kı yasası. —1884: VValdeck-Ftousseau yasasıyla, sendikaların kurulmasına resmen izin ve­ rilmesi. —1886: yardımlaşma dernekleri yasası. —1889: II. Enternasyonalin kurulması. —1891: Arras sözleşmesi, Nord ve Pas -de-Clais madenlerinde toplu iş sözleşme­ lerine geçiş. —1892: gece işinin kadın ve çocuklar için yasaklanması. —1897: ilk japon sendikasının kurulması. —1898: iş kazası olduğu zaman gelir ve maaş bağlanması.

—1901: İş yasası’nın hazırlanması. —1902: Ulusal sendika merkezleri ulusharası sekreterliği nin kurulması. (1913'te Uluslararası sendikalar federasyonu adı­ nı aldı.) —1906: Clemenceau tarafından bir Çalış­ ma bakanlığı kurulması. —1906: Fransa’da hafta tatili yasası. —1909: Tatili eşgal kanunu (1937’de kal­ dırıldı). —1910: Fransa’da işçi emekliliği kuruntu­ nun kurulması; ilk iş yasası'nın çıkarılma­ sı.

olay ortaya çıktı: (1) ulusal işgücü, uzman­ —1910: OsmanlI sosyalist fırkası nın kurul­ laşmış işçiler çalıştıran taylorcu büyük ması (iştirakçi Hilmi). atölyeleri beslemeye yetmediğinden ge­ —1917-1920: Rusya’da Ekim devrimi. Al­ niş çapta göçmen işçi kullanımına başvu­ manya ve Macaristan'da devrim ateşinin ruldu; (2) arsa spekülasyonu, kentleşme parlaması. XX. yy.'ın başı, uzun ve şiddetli işçi mü­ ve sanayi kirliliği gibi nedenlerle, fabrika yapımı için kentlerin dışında, ama ulaşım cadelelerinin damgasını taşır. 1906’da Bü­ yollarına yakın yerlerde alanlar ayrıldı. Bu yük Britanya’da işçi partisinin kurulması ve alanlarda tıkış tıkış yapılan fabrikaların, trade-union'ların denetimine girmesi, işçi enerjiden ve ulaşım olanaklarından ortak­ hareketinin ulus düzeyinde kendine sü­ laşa yararlanmaları dışında, birbirleriyle rekli bir siyasal çıkış yolu bulmasının ilk ör­ hiçbir ilgisi yoktu. Bu tür sanayi bölgeleri neğini oluşturdu. Birinci Dünya savaşı so­ politikası, sanayi aygıtının merkezilikten nunda Ekim devrimi, bütün ulusal işçi ha­ uzaklaştırılması girişimleriyle birlikte yürü­ reketlerinde büyük umutlar doğurdu. Sos­ tülüyordu. yal demokrat işçi partilerinin yanı sıra ko­ Parodi’nin 1946'da yayımlanan nitelik­ münist partiler kuruldu. ler tablosu, ulusal sınırlar içindeki bütün 1918’DEN 1945’E KADAR: FABRİKADAN etkinlik dallarında çalışan işçileri, öteki SANAYİ BÖLGESİNE. emekçi kategorilerinden (memur, teknis­ Birinci Dünya savaşı’ndan sonra ortaya yen, usta vb.) ayıran ve bunları iki kate­ çıkan taylorculukla fordculuğun Fransa' goriye bölen bir sistem ortaya koymaktay­ ya da sokulması, tüm işçi örgütlerini ha­ dı. Bu sisteme göre: zırlıksız yakaladı. Bizzat Taylor'un mantı­ 1. niteliksiz işçilerle, bizzat iş yerinde ye­ ğı çerçevesi içinde ileri sürülen istekler, işçi tiştirilen belli bir işte uzmanlaşmış işçiler emeğinin örgütlenme biçiminden çok, (U. i.) kendi kategorileri içinde gelişebilir­ parça başına ücret artışı ya da çalışma hı­ ler (Once U.İ.1, sonra U.İ.2. vb. olabilirler), zının düşürülmesi gibi nicel sorunlar üze­ ama bazı istisnalar dışında, hiçbir zaman rinde toplanıyordu. Daha önceleri, gerek­ profesyonel işçi olamazlar; tiğinde bir ya da birkaç niteliksiz işçinin 2. Profesyonel işçiler (Rİ.) [bu işçiler, ku­ yardımından yararlanan meslekten yetiş­ ramsal olarak profesyonel yetenek sertime işçiler çevresinde örgütlenen üretim, fakası sahibi sayılırlar] deney edinerek P1, P2, P3 olabilirler ve hatta bunların en be­ büyük metalürji- fabrikalarında gitgide, ceriklileri, yüksek derecede nitelikli işçi du­ parça işler için çarçabuk yetiştirilmiş nite­ rumuna gelebilirler. liksiz işçi gruplarına emanet edilir oldu. Bu sınıflandırmalar, Avrupa'da 70’li yıl­ Eski nitelikli işçilerse, doğrudan imalattan ların başına kadar kullanıldı. Ancak, iş ko­ uzaklaştırılıp bakım, ayar, donatım ya da şullarındaki değişm eler yüzünden, model yapımı işlerinde kullanılmaya baş­ memur-işçi ayrımı çözümü güç bir sorun landı. idari ve ticari kademeler, çoğu kez, haline geldi: genellikle “ işçi statüsü” nün fabrika dışına çıkarak, bürolara özgü ayrı belirtisi sayılan giriş çıkış yoklamaları, üc­ binalara yerleştiler. Deneme ve model ya­ retlerin haftada ya da iki haftada bir öden­ pım merkezleri de genellikle üretim atöl­ mesi yöntemi kaldırılarak, bunun yerine yelerinin dışına çıktılar. Yeni fabrikalar, uz­ "tek bir statü" kabul edildi. Buna karşılık, manlaşmış (belli bir iş üzerinde) işçi de­ büyük dairelerde iş, parçalara bölündü ve nen bu yeni işçilerin büyük sayılarda top­ personelin denetlenme biçimleri bir üre­ landıkları yerlerden başka bir şey değildi tim atölyesindekine benzer duruma geti­ artık; ve adeta askeri bir biçimde örgüt­ rildi. Bir ambalajcı ya da depocunun üre­ lendirilmiş olan bu işçiler çok zahmetli tim yapan bir fabrikada işçi sayılmasına ve yinelemeye dayanan işler görüyorlar­ karşılık, büyük bir ticari kuruluşta, bir si­ dı. gorta şirketinde ya da bir dairede tama­ Önemli tarihler: men aynı koşullarda aynı işi yaptığı hal­ —1919: iş gününü 8 saat olarak belirleyen de memur sayılması, giderek keyfi bir ay­ yasanın kabulü. III. Enternasyonalin ku­ rım olarak görülmeye başlandı. rulması. işçilerin hak istekleri, nitelikler tablosu­ —1919: Türkiye işçi ve çiftçi sosyalist fırnun bölmelerini zorladı. Sanayi dallarının kası’nın kuruluşu (Dr. Şefik Hüsnü ve Ether birinde ayrı ayrı yapılan görüşmeler hem Nejat). sonucunda Parodi'nin tablosu geçersiz —1920: Fransa ve İtalya’da çok büyük bir duruma geldi. grev dalgasının yayılması. Sosyalistlerle Önemli tarihler: —1945: Türkiye’de Çalışma bakanlığı’nın komünistlerin ayrılması. —1920: İstanbul tramvay işçileri grevi. kurulması. —1945: Dünya sendikalar federasyonu' —1924: Fransa’da sendikaların memurları nun kurulması. da temsil etme hakkını elde etmesi. —1945: Fransa'da işletme komitelerinin —1928: Fransa’da sosyal sigortaların ku­ kurulması. Sosyal güvenliğin kurulması. rulması. —1946: Türkiye’de işçi sigortaları kuru—1932: Fransa’da çocuk yardımı kuruntu­ mu'nun kurulması. nun kurulması. —1946: Fransa'da çocuk yardımlarının —1936: Halk cephesi'nin seçimlerde ba­ miktarını saptayan yasanın kabulü. Me­ şarı kazanması. Grev hareketleri ve iş yer­ murların genel statüsünün belirlenmesi. lerinin işgali. Matignon anlaşmaları: 40 sa­ Personel temsilciliklerinin ve iş hekimliği­ atlik çalışma haftası, ücretli izin, toplu söz­ nin kurulması. leşmeler, sendika hakları, önemli ücret ar­ —1947: Türkiye'de 5021 sayılı sendikalar tışları. ilk kez, ulusal düzeyde, tüm işve­ kanunu'nun çıkarılması (grev ve siyaset ren kurumlarıyla işçi sendikalarının, hükü­ yasağı). metin huzurunda, karşı karşıya gelip ge­ —1952: Türkiye işçi sendikaları konfedeniş kapsamlı görüşmelere girişmeleri. rasyonu'nun (Türk-iş) kurulması (“ parti—1936: Türkiye'de iş kanunu'nun çıkarıl­ lerüstü” sendikacılık). ması (grev yasağı ve mecburi tahkim reji­ —1956: Fransa’da 3 haftalık ücretli izin. mini getiren bu yasa, 1937’de yürürlüğe —1961: Türkiye işçi partisi’nin (TİP) kurul­ girdi). ması. —1938: Halk cephesi’nin dağılması. 30 —1963: 274 sayılı sendikalar yasasıyla kasım grevinin başarısızlığa uğraması. Ai­ 275 sayılı Toplu sözleşme, grev ve lokavt le yasası'nın kabulü. yasalarının çıkarılması. —1938: Türkiye'de ikinci Cemiyetler kanu­ —1967: Devrimci işçi sendikaları federasnu'nun çıkarılması ("içtimai sınıf” esası­ yonu'nun (DİSK) kurulması. na göre cemiyet kurma yasağı 1946’da —1968: Mayısta öğrenci hareketleri, gös­ kaldırıldı). teriler ve barikatlar, grev dalgası ve işgal­ —1943: Komünist Enternasyonalin (III. ler. Grenelle anlaşması: işletmelerde sen­ Enternasyonal) dağılması. dika seksiyonu kurulması, ücret artışları, 1945’TEN GÜNÜMÜZE KADAR: SANAYİ meslek dallan arasında çalışma süresi­ BÖLGESİNDEN SANAYİ SİTİNE. nin azaltılması üzerinde anlaşmaya va­ ikinci Dünya savaşı'ndan sonra iki yeni rılması.

— 1969: dört haftalık ücretli tatilin yaygın­ lık kazanması. — 1970: 15-16 haziran işçi yürüyüşü. — 1980: 12 eylül müdahalesiyle Türk-iş dışında kalan sendikal örgütlerin çalış­ malarının durdurulması. — 1983: yeni anayasa uyarınca 2821 sa­ yılı sendikalar kanunuyla sendikal faali­ yetlerin daraltılıp yeniden düzenlenmesi. — 1988: Sendikalar kanununda işçiler le­ hine bazı değişiklikler yapılması. — 1991: Askeri Yargıtayca DİSK hakkındaki kapatma kararının kaldırılması ye yö­ neticilerinin aklanması (temmuz). DİSK'in ve yeni sendikaların tekrar açılması. —Arıc. işçi ya da işçi arı, üreme organı­ nın gelişmesi anaarının salgılarıyla (feromon) engellenmiş olan dişi bir arıdır. Anaarı yok olduğu zaman yumurtalıkları ye­ niden çalışmaya başlar ve yumurtlayabi­ lir, ama bu yumurtalardan hep erkek arı çıkar (arenotok döllenmesiz üreme); yal­ nız Cape arısı ırkında (Apis mellifica capensis) yumurtalardan işçi arı çıkar (telitok döllenmesiz üreme). —ikonogr. Sanayi* işçiliği, sanayi çağının başlangıcından başlayarak sanat yapıtla­ rında yer aldı. Özellikle XIX. yy.'ın ortasın­ dan sonra sanatçılar, çoğunlukla toplum­ sal bir ideali dile getirmek için işçileri ko­ nu alan yapıtlar gerçekleştirdiler. C. Meunier'in Çekiççi (lxelles), Hamal (ixelles), Demirci (Cenevre) heykelleri; aynı sanat­ çının resimleri (Liege) ve birçok deseni (Brüksel); G. Caillebotte’un Parke rende-, cisi (Louvre); F. Bonvin’in Demirciler (Toulouse); J. F. Raffaelli’nin içki içen de­ mirciler (Douai), L. Frederic'in işçinin ça­ ğı (üçkanatlı, Paris); Fr. Masereel’in işe dö­ nüş, işçi, vb.; Signac’ın işçi (Denain),: Steinlen’in Yapı işçileri, Hamallar (özel kol., Paris) adlı yapıtları sayılabilir. Grevler, Huı bert von Herkomer (Grevde, Londra), Sta-ı nisfaw Lentz (Grev, Varşova), E. Laermans (Bir grev akşamı, Brüksel) gibi ressamla­ rın esin kaynağı oldu! Aynı temayı işle­ yen birçok rus sanatçı arasında A. Deyneka başta gelir: Maden ocağına inme­ den önce (Moskova), Dokuma işçileri (Sen-Petersburg). Turkiyede'de bu tema, Yeniler grubu'ndan (1941), yakın yıllarda Maltepe grubu ve Kasım Koçak, Turgut Zaim, Eren Eyüboğlu gibi sanatçılara kadar pekçok sanatçının ilgisini çekmiştir. —ikt. Türkiye’den yurtdışına giden ve 1961'den bu yana sayıları 1 071 313'ü bu­ lan (aile bireyleri ile birlikte 2 283 661) iş­ çilerin ülkeye gönderdikleri dövizler, yıllar, içinde dalgalı bir seyir izlemekle birlikte önemli miktarlara ulaşmıştır Türkiye’ye resmi kanallardan giren işçi dövizleri 1961 -64 yıllarında toplam 8 milyon dolar iken, 1965'te 70 milyon dolara, 1970’le 273 mil-, yon dolara, 1975'te 1 312 milyon doiara. çıkmış, 1979’a kadar bir düşme gösterdik­ ten sonra, 1980’de yeniden yükselerek 2, milyar doları aşmış, 1990'da 3 325 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. İşçi dövizle­ rinin yükseldiği yıllar, ekonomik ve siyasal açıdan istikrarlı ve yasal döviz kurlarıyla piyasa fiyatlarının birbirine yaklaştıran de­ valüasyonları izleyen yıllar olmuşur. işçi dövizi, dövizin girdiği ülke için cari işlemler bilançosunun aktifinde, dövizin çıktığı ülke bilançosunun ise pasifinde yer alır. Bir ülkeye işçi dövizi girişi, öteki dış­ satım kalemlerinde olduğu gibi milli har­ camaları artırıcı bir etki yaratır. Y = milli harcamalar, C =■ tüketim, I = yatırım, X = dışsatım, M = dışalım ise Y = C + l(X —M) dir. Bu denklemde, bir ülkeye iş­ çi dövizi girişi X içinde yer alır. Yabancı iş­ çi çalıştıran ülkeler için ise, bir döviz çıkışı sözkonusudur ve bu çıkan dövizler M için­ de yer almaktadır. • işçi şirketleri. Türkiye'de işçi şirketlerinin kurulmasında yurtdışında çalışan işçilerin yurda dönüşlerinde işsiz kalmamak için kendilerine iş olanakları yaratmak, birikim­ lerini değerlendirmek vb. etkenlerin yanın­ da devletin de işçi dövizi girişi, birikimle­ rin taşınmaz mallardan üretime yönelme­

si ile yatırım artışı sağlamak gibi neden­ lerle bu şirketlerin kuruluşunu özendirici önlemler almasının rolü olmuştur. Türkiye’ ye özgü bir şirket tipi olan işçi şirketleri­ nin özellikleri arasında bu şirketlerde ay­ rıcalıklı ortakların doğmaması için her or­ tağın payının % 5-10 ile sınırlandırılması, şirketin yönetim ve denetiminde ortaklar­ dan her birinin söz hakkı olması, şirkete ortak olacak tüzel kişilerin paylarının % 25'i aşmaması, yurtdışında çalışanların Türkiye’de ortak olarak katılacakları yatı­ rımların en az % 25'inin yurtdışından gön­ derilecek dövizlerle karşılanması, devle­ tin belli yardımlarını alabilmek için ortak­ lardan yarısından çoğunun dış ülkelerde çalışmış kişilerden oluşması, yatırımın ta­ mamlanmasından sonra en az 10 yıl şir­ ketin bu yapısının sürmesi gibi ilkeler yer almaktadır. Türkiye'de ilk işçi şirketi, 1966'da, Türksan işçi emeği aş adıyla ve 2 300 ortağın katılımıyla kuruldu. 1970’li yıllarda yurtdışında çalışan işçilerin sayılarıyla birlikte bi­ rikimleri de önemli boyutlara ulaştı. 1970 -1977 yılları arasında işçi şirketlerinin ku­ ruluşları hızla yayıldı. Bu hızlanmada, 1973-1974 yıllarında başlayarak Batı Avru­ pa ülkelerinde görülen enflasyonist eğilim, iş piyasalarındaki durgunluk nedeniyle toplu işçi çıkarmalar, işçilerin ülkelerine dönmeleri için bu ülkeler tarafından alınan özendirici önlemler gibi dış etkenler de önemli bir rol oynadı. Bu şirketlerin yay­ gınlık kazanmasında, 1975’te kanun hük­ münde kararname ile kurulan ve amaç­ ları arasında/’yurtdışında çalışmış ve ça­ lışmakta olanların tasarruflarını ekonomik bir güç olarak birleştirip kârlılık ve verim­ lilik anlayışı içinde değerlendirmek" gibi ilkeler bulunan DESİYAB’ın (Devlet sana­ yi ve yatırım bankası), 1977'den sonra iş­ çi şirketlerinin yatırımlarına destek sağla­ masının da önemli bir etkisi oldu. Ancak devlet desteğinin istenilen düzeye ulaş­ maması nedeniyle mali sıkıntı içine düsen birçok işçi şirketi yeni ortaklara açılmak zorunda kalmış ve bazı açıkgöz kişilerin eline geçmiştir. —İş. huk. işçiyi tanımlayan üç temel öğe şunlardır: 1. emek; 2. ücret; 3. bağımlılık. İşçi niteliği bakımından emeğin, beden­ sel ya da fikri olması önemli değildir. An­ cak emeği ile geçinenlerin tümü işçi sa­ yılmaz. işçinin emeği ile geçinen öteki ça­ lışanlardan farkı bir başkasına yani işve­ rene bağımlı olarak çalışmasıdır, işçi bü çalışması karşılığında ücret alır, iş kanunu'na göre işçi; bir hizmet sözleşmesine dayanarak herhangi bir işte ücret karşılı­ ğı çalışan kişidir (iş k. md. 1). iş kanunu'n- ■ daki bu tanım işçiyi memur ve esnaf gibi öteki çalışanlardan ayırmaktadır. Çıraklık ya da bir eser sözleşmesiyle çalışanlar da işçi sayılmazlar. Bunların ilişkileri iş sözleş­ mesiyle değil, çıraklık ya da eser sözleş­ mesiyle düzenlenir. Memurlar iş sözleş­ mesiyle değil, idari bir işlemle işe alınır­ lar. Sendikalar kanunu’nda işçi kavramı­ nın sınırları genişletilmiş, hizmet sözleşme­ sinden başka, bedenen çalışmayı konu alan nakliye sözleşmesine göre çalışan ta­ şıyıcılar, serbest yazarlar, adi şirket sözleş­ mesine göre çalışanlar da işçi sayılmıştır. Bunun nedeni emeğiyle geçinen, ancak işçi tanımına uymayan kişilerin de sendi­ kalaşma hakkından yararlandırılmalarıdır. Sosyal sigortalar k. ile Toplu iş sözleşme­ si, grev ve lokavt k.'nda işçi tanımı hizmet sözleşmesine dayandırılmıştır. İş ç i m u h a le fe ti, 1919-1922 arasında Rusya Komünist partisi (bolşevik) (KP(B)] içinde oluşan A. M. Kollontay, A. G. Şlyapnikov ile sendikacı Kiselyov, Lutovinov ve Medvedey'in liderliğindeki grup. Bu grup, parti ve Sovyet devleti içinde “ bürokrasi" yi eleştiriyor, sendikaların parti karşısında özerkliğini savunuyor, bunların toplumsal ve ekonomik yaşamda daha büyük bir rol oynamasını istiyordu. Bu savlar, Rusya KP (B) merkez komitesinde şiddetle eleş­ tirildi, savunucularının partiden çıkarılması

istendi. Mart 1922’de toplanan KP(B)’nin XI. Kongresi, sözkonusu kişileri partiden çıkarmadı, ama savlarını mahkûm etti. Kı­ sa bir süre sonra işçi muhalefeti grubu da­ ğıldı. İ ş ç i p a r t is i (Belçika), sendikaları, 1879'da kurulan bir "sosyalist parti” nin şubelerini, yardımlaşma kurumlarını ve kooperatifleri temsil eden yüz dolayında delegenin nisan 1885'te Brüksel'de kur­ duğu parti. Tüzüğü ve programı ağustos 1885 Anvers kongresi'nde saptandı. 1894’te resmiyet kazandı (Ouaregnon buyrultusu) ve üretim araçlarının kamulaş­ tırılmasını, toplumsal sınıfların ortadan kaldırılmas.nı ve proletaryanın kurtarılması­ nı öngören amaçlarını belirledi. Deneti­ mindeki sendikalar ve kooperatifler aracı­ lığıyla işçi sınıfı ile güçlü bağlar kurdu, önemli grevleri yönetti. Aynı zamanda, 1892-93'te kısmen kazanılmış genel oy hakkının eksiksiz uygulanması için müca­ dele etti. 1894 milletvekili seçimlerinde oy­ ların yüzde 20'sini aldı ve 28 milletvekili çıkardı. Ancak, liberallerle birleşme yolları arayarak ve Kongo'nun sömürgeleştiril­ mesi™ kabul ederek gittikçe daha ılımlı bir sosyalizme yöneldi. Bu eğilim 1914 önce­ sinde, parti içinde, J. Jacquemotte'un ön­ cülük ettiği devrimci-sendikacı bir akımın, L. de Brouckere ile J. Lekeu’nün önderli­ ğindeki sosyalist Genç muhafızların ve L. de Brouckere ile H. de Man’ın yönettiği Lutte de classe (Sınıf mücadelesi) dergi­ sinin temsil ettikleri sert bir muhalefetle karşılaştı. Belçika’nın 1914'te işgal edilmesinden sonra parti hükümete katıldı ve 192Ve ka­ dar hükümette kaldı. 1918-1921 yılları ara­ sında 8 saat çalışma süresini ve 65 yaşın­ da emekirolma hakkını kabul ettirdi. Hü­ kümete katılması, parti içindeki sol bir hiz­ bin J. Jacquemotte'la birlikte Komünist partisi'ne geçmesine yol açtı, işçi partisi, 1925’te önce katolik partisiyle yeniden hü­ kümet kurdu; daha sonra 1927'ye kadar ulusal birlik hükümeti içinde yer aldı. Bel­ çika'yı da sarsan dünya ekonomik buna­ lımına karşı, aralık 1933'te H. de Man'ın önerisiyle hem orta sınıfları kazanmaya, hem de ekonomiye canlılık kazandırma­ ya yönelik Çalışma planı'nı kabul etti, işçi partisi, 1935’te bir ulusal birlik hüküme­ tinde daha yer aldı; mayıs 1938'de parti yöneticilerinden R H. Spaak Başbakanlı­ ğa getirildi. Belçika'nın mayıs 1940'ta is­ tila edilmesinden sonra parti, başkanı H. de Man tarafından feshedildi. (-* BELÇİ­ KA SOSYALİST* PARTİSİ.) İ ş ç i p a r tis i (Labour Party), İngiliz sos­ yalist partisi. 1869'dan beri İngiliz sendi­ kaları işçi milletvekilleri seçtirmeye çalışı­ yor, bunlar daha sonra Liberal parti'ye ka­ tılıyorlardı. işçi sorunlarıyla aynı derece­ de ilgilenmeyen bir partiye gösterilen bu bağımlılık İskoç sendikacısı James Keir Hardie'yi bağımsız bir siyasal örgütlenme­ ye yöneltti; 1893’te independant Labour Party’y (Bağımsız işçi partisi) kurdu ve tüm sendikaları kazanmaya çalıştı. Bu sendikalar 1899 kongrelerinde bu yolu benimsediler ve 1900'de Labour Representation Committee (Emeğin temsili ko­ mitesi) kuruldu; Komite 1906’da "işçi partisi” adını aldı. Parti henüz sosyalist grupların ve güçlü bir öğretiden yoksun sendikaların oluşturduğu oldukça gevşek bir federasyon görünümündeydi. Marxçı sosyal-demokrat federasyon'un çok kısa bir süre için bu örgütün saflarına katılma­ sı, partinin özellikle Fabian Society'nin in­ celemelerinden esinlenen ılımlı evrimcili­ ğini değiştirmedi; iki geleneksel parti ara­ sındaki hakem durumu "işçi partisi"nin etkisini giderek artırmasını sağladı. 1918'de işçi partisi yeniden örgütlendi ve bireysel üyelik başvurularına açıldı. Li­ beral parti de iç bunalımın ağırlaştığı ye­ ni toplumsal koşulların kendisine yeni persperktifler sunduğu bir sırada güçlü bir parlamento gücü durumuna girdi. Hat ta işçi partililer 1924'te kısa süren ilk hü

İşçi partisi 5934

kümetlerıni kurdular, 1929'da iktisadı dur­ gunluk döneminde de iktidara geldiler Ama 1930-31 bunalımı MacDonald hükü­ metine öldürücü bir darbe indirdi. Muha­ lefet çoğunluğunun felce uğrattığı işçi partisi, o tarihe kadar ancak önemsiz top­ lumsal reformlara girişebildi. Barış yanlısı bir akımın varlığına karşın, parti çoğunluğu, 1935'ten sonra totaliter hükümetlerin siyasetinden kaygı duyma­ ya başladı, Münih anlaşmalarına karşı ol­ duğundan silahlanma çabalarını destek­ ledi. 1940'ta Chamberlaın aleyhine oy kul­ lanan işçi partili milletvekilleri Churchill hü­ kümetine çok sayıda*bakanlık elde ede­ rek katıldılar. Bu ulusal birlik hükümetin­ de oynadıkları rolle partinin eski saygınlı­ ğına kavuşmasını sağladılar. 1945'te ha­ reket serbestisini yeniden ele geçirerek parlak bir seçim başarısı kazandılar ve Att lee’nin yönetiminde 1951'e kadâr iktidar­ da kaldılar; Attlee'den sonra parti yöneti­ mine Hugh Gaitskell geçti, işçi partisi hü­ kümetleri büyük sanayi sektörlerini (kö­ mür ocakları, demiryolları, elektrik) mil­ lileştirdiler ve Welfare State'in (Refah devleti) temellerini atarak eksiksiz bir sos­ yal güvenlik sistemi kurdular. Ama 1951'de uluslararası durumun kötüleşme­ si sonucu yeniden iktidara gelen muha­ fazakârlar devlet denetimini gevşettiler.

Giannini-Gamma

işçi partisi lideri Harold VVİlson 1974’te Glasgow’daki bir salon toplantısında konuşurken

Macmillan hükümetinin karşılaştığı güç­ lükler (1963), Gaitskell’in ölümünden (1963) beri Harold VVilson’un liderliğindeki İşçi partisi’ne birliğini yemden sağlama ve 1964 seçimleriyle 1966 erken seçimlerin­ den sonra yeniden iktidara gelme olana­ ğını verdi Ama VVİlson hükümeti ciddi güçlüklerle karşılaştı; Rodezya bunalımı, sterlinin devalüasyonu, İngiltere'nin Ortak pazar'a girişine karşı fransız vetosu, grev hakkının sınırlanmasına karşı sendikaların muhalefeti. 1970'te yeniden iktidara gelen muhafa zakârlar da sendika'engeliyle karşılaştılar. Büyük Britanya'nın Ortak pazar’a girişi (1973) kamoyunun bir bölümünün tepki­ sine yol açtı, işçi partisi, muhafazakârla­ rın karşılaştığı güçlüklerden yararlandı; şubat 1974 seçimlerinde Avam kamarası'nda salt çoğunluğu elde edememesi­ ne karşın mart ayında VVİlson yeni bir hü­ kümet kurdu; bu hükümet ekim erken se­ çimlerindeki kısa süreli bir zaferle güç ka­ zandı. iktisadi bunalım ve partinin sol ka­ nadının (Michael Foot, A. VVedgvvood Benn ve Peter Shore) her tür kemer sık­

ğin demokratik, bağımsız ve sosyalist si­ yasal örgütü" olarak tanımladı. 1960'larda kurulan, ancak belli bir varlık göstereme­ yen Türkiye Sosyalist partisi de (genel sek­ reteri Minnetullah Haydaroğlu’nun çaba­ larıyla) TİP'g katıldı. Daha sonra partinin yaygılaştırılması amacıyla genel başkan­ lığa Devletler hukuku eski doçenti Meh­ met Ali Aybar, genel sekreterliğe Orhan Arsal ile Kemal Sülker getirildiler (1962). Millet partisi'nden senatör_seçilen Niyazi Ağırnaslf nın ve ardından Cumhurbaşkan­ lığı kontenjan senatörü Esat Çağa'nın ka­ tılımıyla Parlamentoda temsil ve radyodan konuşma olanağı bulan parti, 1963 yerel seçimlerinde başarılı olamadı. 1965 ge­ nel seçimlerinde yüzde üç oy alarak ve milli bakiye sisteminden yararlanarak TBMM'ye Mehmet Ali Aybar, Çetin Altan (parti listesinden bağımsız), Rıza Kuas, Sadun Aren, Muzaffer Karan, Tarık Ziya Ekinci, Yahya Kanbolat, Cemal Hakkı Se­ lek, Adil Kurtel, Yunus Koçak, Behice Bo­ ran, Kemal Nebioğlu, Ali Karcı, Şaban Erik ve Yusuf Ziya Bahadınlı'dan oluşan 15 milletvekili soktu, grup kurdu. Böyle­ ce Parlamento'ya ilk kez sosyalist bir par­ tinin sosyalist milletvekilleri bu nitelikleriy­ le seçilmiş olarak girmiş oldu. 1966 sena­ to yenileme seçimlerinde bir üyelik (Fat­ ma Hikmet İşmen-Kocaeli) kazandı. 1969 genel seçimlerinde, değiştirilen seçim ka­ nunu nedeniyle parti adına yalnızca Meh­ met Alı Aybar ve Rıza Kuas İstanbul’dan milletvekili seçilebildiler. Parti Meclis’te grupla temsil niteliğini yitirdi. Parti içinde özellikle SSCB'nin Çekoslovakya’yı işgali konusunda beliren görüş ayrılıkları nede­ niyle anlaşmazlık çıktığında, genel baş­ kanlıktan istifa eden Mehmet Ali Aybar'ın yerine getirilen Mehmet Ali Aslan (kasım 1969), kısa bir süre sonra çekilerek, ge­ nel başkanlığı Şaban Yıldız'a bıraktı (ocak 1970). Partinin dördüncü kongresinde ge­ nel başkanlığa Behice Boran seçildi (ekim 1970). "Ülkede azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması" yolunda çalış­ malar yaptığı savıyla, Anayasa mahkeme­ si tarafından kapatılan (1971) parti yöneti­ cileri tutuklandı ve TCK’nın 141. maddesi uyarınca ağır cezalara çarptırıldı. —1974 affından yararlanarak serbest ka­ lan bazı yöneticilerin eski arkadaşları ve İş ç i p a r t is i (İsrail) ya da M a p a i, İsra­ yeni katılımlarla aynı adla kurdukları par­ il’de bağımsızlık sırasında kurulan sol eği­ ti, 1977 genel seçimlerine katıldı, başarılı limli siyasal parti. Abba Eban, Moşe Da­ olamadı. 12 eylül 1980'den sonra kapatı­ yan, özellikle de 1977'den sonra Başba­ lan partinin yöneticileri tutuklandı ve de­ kanlık görevim yürüten Şimon Peres'in ön­ ğişik cezalara çarptırıldı. Partinin yurtdışıderliği döneminde parti yenilendi. Likud na çıkabilen genel başkanı Behice Boran partisi karşısındaki en büyük güç olan ve genel sekreteri N ihat Sargın' parti, Ürdün'le anlaşmak için Batı Şeria’ ın yurtdışındaki illegal Türkiye Komünist nın bir bölümünün Ürdün'e bırakılmasını, partisi (TKP) ile başlattığı birleşme girişi­ Filistinlilerin yoğun olduğu yörelerde ye­ mi, illegal Türkiye Birleşik komünist partini yahuçjj yerleşim merkezleri kurulmama- si'nin kurulmasıyla sonuçlandı (ekim sınçjsrail birliklerinin en geç altı ay için­ 1987). Bu birleşmeden kısa bir süre son­ d e ' Lübnan'dan ayrılmasını 1984 seçim ra partinin genel başkanı Behice Boran kampanyası sırasında siyasetinin ilkeleri Brüksel’de öldü (1987). TİP ile TKP’nin ge­ olarak açıkladı Seçimlerden sonra Ma­ nel sekreterleri Nihat Sargın ve Haydar pai, Likud'la koalisyon kurdu ve hazırla­ Kutlu (Nabi Yağcı), partilerinin ortak kara­ nan protokol gereği, iki yıl süreyle, Peres rıyla 1987'de Türkiye'ye döndüler. Tutuk­ Başbakanlığa geldi. Parti, iktisadi geliş­ lanarak TCK’nın 141. ve 142. maddeleri­ meyi hızlandırmak için devlet müdahale­ ne göre DGM'oe yargılandılar. Daha son­ sine ve kamu iktisadi kuruluşlarının geliş­ ra serbest bırakılan sanıklar hakkındaki mesine öncelik veren bir siyaset izledi. Fidava>1991 'de TCK’nın bu iki maddesinin listinliler’le görüşmelere başlanmasını kaldırılması üzerine düştü. öneren Yahad partisi’yle birleşti. 1986’da Peres Bashakanlını Likud öndenjjamir'e İş ç i ş ö v a ly e le ri (Knights of Labor), 1869’da Philadelphia'da Uriah Stephens bıraktı; koalisyonu sürdürdü. Ancak Or­ tarafından kurulan amerikan gizli örgütü. tadoğu konferansfnın toplanması konu­ 1878'de işçi şövalyeleri, işçi isteklerim sa­ sunda Likud'la anlaşmazlığa düşünce, vunma ereğini güden ulusal bir derneğe 1988'de koalisyondan ayrıldı. 1992 ge­ nel seçimleri, bütün kamuoyu yoklama­ dönüşmüştü. 1879'dan başlayarak der­ larını yanıltan işçi partisi kazandı ve Şi­ nek başkanlığına Terence V. Povvderly ge­ mon Peres başbakan oldu. tirildi. işçi şövalyeleri’nin safları kadın ve erkek, beyaz ve siyah, amerikalı ve göç­ iş ç i p a r tis i (Türkiye) [TİP], aynı adı ta­ men, nitelikli ya da niteliksiz işçi, herkese şıyan iki türk siyasal partisi. açıktı. 8 saatlik işgününü, kooperatifler ku­ Avni Erakalın, Şaban Yıldız, Rıza Kuas rulmasını, gelire göre vergi verilmesini is­ ve Kemal Türkler’in de aralarında bulun­ tiyor, boykottan ve hakemlik yöntemlerin­ duğu 11 sendikacı tarafından kuruldu (13 den yana olduklarını açıklıyorlardı. Üye­ şubaf 1961). Genel başkanlığa Avni Eralerin sayısı 700 000'e kadar yükseldi; kalın seçildi. Parti, kendini "işçi sınıfının demokratik öncülüğünde dar gelirlilerin, 1886'da Chicago’daki Haymarket Sçuare küçük köylünün ve esnafın, ilerici gençli­ suikastından hemen sonra ise dernek ma siyasetine karşı çıkması hükümetin işi­ ni iyice zorlaştırdı. Ancak Harold VVİlson, onun istifasından sonra da James Callaghan önemli başarılar ettiler: Avrupa so­ rununu çözdüler (Büyük Britanya'nın Or­ tak pazar’da kalmasını sağlayan haziran 1975 referandumu), sendikalarla ücretle­ ri sınırlayan bir anlaşma yaptılar, yeni mil­ lileştirmelerle daha da genişleyen devlet sektöründe tam istihdam siyaseti izleye­ rek işsizliği durdurdular ve Kuzey denizi'ndekı petrol yataklarının işletilmesinden ya­ rarlandılar. Ancak 1979 seçimleri muha­ fazakârların zaferiyle sonuçlandı. Yenilgi ve muhalefete dönüş, üç öğeyi bir arada bulunduran karmaşık yapılı İşçi partisi içindeki çatışmaları alevlendirdi. Bu öğeler şunlardı: 6-7 milyon üyesi fiilen iş­ çi partili olan sendikalar, partinin bireysel üyeleri (600 000) ve Avam kamarası’ndaki parti milletvekilleri. Bu güçler arasındaki denge iğreti ve değişkendir; kaldı ki parti çok çeşitli düşünce akımlarını içinde ba­ rındırmaktadır. 1980'de J. Callaghan'ın yerine Michael Foot geçti ve A. VVedgvvood'un yöneti­ mindeki (uzun süre liderlerinden biri oldu­ ğu) parti sol kanadına güvenceler verir­ ken ılımlıları da tatmin etmeye çalıştı (söz gelimi Militarıt grubundaki Troçki yanlısı militanları partiden attı). Yine de Roy Jenkins, David Owen, VVİlliam Rodgers ve Shirley VVİlliams'ın önderlik ettiği bir kısım ılımlı üye, partiden ayrılarak "Sosyal de­ mokrasi konseyi” ni kurdular. Eylül 1982 Blackpool kongresi'nden sonra yönetim kademelerine merkezcilerin gelmesi gö­ rüş birliğini sağlamaya yetmedi: Haziran 1983 seçimlerinde iç bunalım partinin top­ lam oyların ancak yüzde 29’unu alması­ na neden oldu. Ekim 1983'te M. Foot'un yerine geçen Neil Kinnock'un yönetimin­ de işçi partisi daha gerçekçi bir siyaset iz­ lemeye başladı ve haziran 1984 Avrupa parlamentosu seçimlerinin de ortaya koy­ duğu gibi belirgin bir gelişme gösterdi. 11 haziran 1987'de yapılan erken seçim­ lerde oyların % 30,8'ini alan İşçi partisi muhalefette kaldı. Yine Neil Kinnock'un yönetiminde nisan 1992 seçimlerinde parti, oylarını epey arttırdıysa da (% 34,1; 271 milletvekili) iktidara gelemedi.

birden çöktü, işçi şövalyeleri'nin başarı­ sızlığı, daha az radikal ve yalnız nitelikli iş­ çilere açık olan American Federation of Labor'un kurulmasına yol açtı. İŞ Ç İL İK a 1. işçi olma, işçi konumun­ da bulunma durumu: işçilikten memuri­ yete geçmek. —2. Yaptığı işin karşılığın­ da işçiye verilen ücret: işçilik olarak nş ka­ dar ödeyeceğiz? —3. Bir işin yapılması­ na verilen emek; yapılmasında gösterilen özen, ustalık: Bu oymalı bir masa, öteki­ ne göre işçiliği çok. Küpenin taşları güzel ama işçiliği iyi değil. İŞ Ç İM E N sıf. ve a. Yörs. Çalışkan, be­ cerikli, iş bilen kimse için kullanılır. İŞDUŞTAYA. Mit. Hitit panteonundaki yeraltı tanrıçalarından. (Kadınlık simgesi olarak elinde ayna ve iğ taşır.) İŞ E M E a. Tip. idrar torbasındaki idrarı, idrar deliğinden fışkırtarak boşaltmak, (işeme, idrarın torbada birikmesini ve ak­ mamasını sağlayan düz ve çizgili büzgenkasların refleksle gevşemesiyle sağlanır.) [Bk. ansikl. böl ] —Psik. istençdışı işeme, ü ç yaşını aşmış bir çocukta (fizyolojik denetlemenin ola­ naklı olduğu yaş), idrarı tutamamaya ne­ den olacak idrar yolu hastalığı bulunma­ dan, görünürde istemdışı olarak idrarı denetleyememe durumu. (Eşanl. ENURESİS.) —ANSİKL. istençdışı işemeler tam ve ak­ tiftir, bu da onları işemenin edilgen ve ek­ sik olduğu idrar tutamamadan ayırır. Ço­ cuklukta istençdışı işeme, çocukların % 10’unu etkiler. Çocuklarda idrarını tutama­ ma az-çok dönemseldir, bir önceki günün olaylarına da bağlı olabilir. Daha ender olarak, çocuk her gece yatağını ıslatır ba­ zen gündüzleri de donunu ıslatır, istenç­ dışı işeme erkeklerde kızlardan sık ve va­ kaların % 20’sinde enkoprezi ile birlikte görülür. istençdışı işemenin birçok türü vardır: gece işemesi (çocuk idrarını uykusunda yapar); yalnızca gündüzleri işeme, gün­ düz ve gece işemesi; enuresis, küçük ço­ cuğun büzgenkas denetimini yapmadığı dönemden hemen sonra oluşabileceği gi­ bi (birincil enuresis) idrarını tutabildiği uzun ya da kısa bir dönemden sonra da ortaya çıkabilir (ikincil enuresis). Birincil enuresis en sık görülen türdür. Çocuğun yaşının küçük olduğu ölçüde zararsız bir belirti olan istençdışı işeme, si­ nir sisteminin olgunlaşması işemeyi denet­ lemeyi olanaklı kıldığı zaman, yani yürü­ me yaşından önce değil, idrar yollarını bo­ şaltma davranışlarının anne tarafından ak­ tarılan toplumsal zorunluklara uyması ge­ rektiği bir yaşta çeşitli psikolojik bağlam­ lar içinde yer alır. Kimi enuresisli çocuk­ lar büyük duygusal değişkenlik gösterir ve en küçük heyecan karşısında çamaşırla­ rını pisletirler; kimileri de suçluluk duymaz ve istençdışı işemeyi çevrelerine baskı aracı olarak kullanırlar. Daha başkaların­ da başka nevrotik belirtilerle birlikte (en­ dişe, fobi, törensel davranışlar) görülen is­ tençdışı işeme suçluluk yaratmakla birlikte annenin göstermesi gereken özel bir ba­ kım yüzünden haz kaynağıdır da. istenç­ dışı işeme eski tatminlere takılıp kalmış terk edilmiş çocuklarda gözlenir. Bedenin yapısına bağlı etkenler istenç­ dışı işeme nedeni olarak gösterilmişse de çocuğun psikoterapiyle iyileşmesinin de gösterdiği gibi bu türden etkerllerin etki­ leri belirleyici olmaktan uzaktır. Nitekim, geöe işemesi gösteren çocukların aynı yaştaki çocuklardan daha derin uyuduk­ ları düşünülmüştür. Enuresisli çocukların uykuları sırasındaki sürekli kayıtlar, bu ço­ cukların uyku düzeninde hiçbir bozukluk, olmadığını göstermektedir. Ayrıca işeme­ nin aykırı uyku fazında (rüya fazı) olması, istençdışı işemeyle psişik durum arasın­ daki ilişkiyi kanıtlar gibidir. Çevrenin tep­ kisi bu belirtinin kalıcı olmasına neden ola­ bilir. Çoğu kez istençdışı işeme saldırgan­ lık ve hoşgörüsüzlük yaratmakta ve sadomazoşist türden tatminlere yol açmakta­

dır; kimi kez de annenin çocuğa göster­ diği ilgi erotize edilerek ikisi arasında bir çeşit gizli anlaşmaya yol açabilmektedir. İŞ E M E K gçz. f. 1. Doğal yollarla idrarı­ nı dışarı atmak. —2. Kan işemek, idrarın­ dan kan gelmek. ♦ işenm ek edilg. f. işemek eylemi ya­ pılmak: Buraya işenmez. ♦ işetm ek ettirg. f. Bir başkasının işe­ mesini sağlamak. Çocuğu işetmek. İŞ E N M E K -

İŞEMEK.

İŞ E T M E K -

İŞEMEK.

İŞ G A L a. (ar. işgal). 1. Bir ülkeyi, bir böl­ geyi, bir kenti askeri güç kullanarak ele geçirme: işgal orduları. Şehrin işgali üze­ rine dağa çıkan çeteciler. —2. Bir yere, bir hoşnutsuzluğu belirtmek ya da bir isteği kabul ettirmek için kitle halinde girmeye orada kalma: işyeri işgalleri sürüyor. Öğ­ rencilerin, üniversite binalarını işgali —3. Yer alma, yer tutma. —4. Bir kimse­ nin ış yapmasına engel olma. —5. Uğraş­ tırma. —6. Bir ülkeyi, bir bölgeyi işgal et­ mek, askeri güç kullanarak orayı ele ge­ çirmek. — 7, Bir yeri (işyeri, okul vb.) iş­ gal etmek, bir isteği kabul ettirmek, bir hoşnutsuzluğu belirtmek amacıyla kitle halinde oraya girmek ve orada kalmak: iş­ çiler fabrikayı işgal etti. —8. Bir yeri işgal etmek, orayı kaplamak, orada yer tutmak, yer almak: Kütüphane odanın büyük bir bölümünü işgal ediyor. —9. Bir kimseyi işgal etmek, onu işinden alıkoymak; onu uğraştırmak: Sizi daha fazla işgal etme­ yelim. Zihnimi işgal eden sorunlar. —Ask. işgal planı, bir mevziye yerleşilme­ si, tahkimat ve engellerin yapılması için hazırlanan plan. || İşgal sahası, işgal edil­ miş olduğu halde çarpışmaların sürdüğü arazi bölgesi. (Bu arazi devletler hukuku gereğince tam işgal edilmiş saha olarak nitelenmez.) —Dy. işgal edilmiş hat, üzerinde en az bir taşıt bulunan ve ancak bazı önlemlerle girilebilen hat parçası. —Med. huk. Bir kimsenin, sahip olmak is­ teğiyle, sahipsiz bir toprağa zilyet olması. (Bk ansikl. böl.) || Fuzuli işgal, bir taşın­ mazın, sahibinin izni olmadan ve hiçbir hakka dayanmadan işgali. (Taşınmaz üze­ rinde hak sahibi olan kişi fuzuli işgale son verilmesini ve zararının giderilmesini iste­ yebilir.) —ANSİKL. Med. huk. işgal, taşınmaz üze­ rinde mülkiyet hakkı kazanmanın yolların­ dan biridir. Ancak bir taşınmazın işgal yo­ luyla kazanılmaya elverişli olabilmesi için taşınmaz üzerinde başkasının mülkiyet hakkı bulunmamalıdır. Tapuda kayıtlı taşın­ maz mallar, ancak sahipsiz hale geldikle­ ri tapu sicilinden anlaşıldığında, işgal yo­ luyla kazanılabilirler. Tapuda kayıtlı bir ta­ şınmaz malın sahipsiz hale gelmesi için, sahibinin sicilde kayıtlı mülkiyet hakkını bı­ rakması ve bırakma nedeniyle sicildeki kaydının silinmiş olması gerekir. İŞ G A L C İ sıf. 1. Yabancı bir ülkeyi işgal eden askeri güç için kullanılır: İşgalcilere karşı savaşmak. —2. Bir isteği belirtmek ve kabul ettirmek için bir yere kitle halin­ de girme ve orada kalma eylemini gerçek­ leştiren kimseler için kullanılır: İşgalciler eylemlerini sürdürüyor. İŞ G A L İY E a. (ar. işgal ve -iyye'den iş­ gali y ye). Verg. huk. İşgaliye resmi, fuar ve pazarlardaki seyyar satıcıların işgal ettik­ leri alanlar için ödedikleri kira bedeli. İŞ G Ö R E M E Z LİK a iş huk. 1. Bir işte çalışamama, bir işi yapamama durumu. —2. işgöremezlik ödeneği, işgöremezlik durumunda sigortalı işçiye çalışamadığı günler için verilen ödenek. (Bk. ansikl. böl.) —ANSİKL. iş huk. iş kazası ya da meslek hastalığı gibi nedenlerle çalışamadığı günler için sigortalıya, Sosyal sigortalar kurumu’nca geçici ya da sürekli işgöre­ mezlik ödeneği verilir (Sosyal sigortalar k. md, 16,19). Geçici işgöremezlik ödeneği

sigortalıya sağlığını kazanıncaya kadar, sürekli işgöremezlik ödeneği ise kural ola­ rak hayat boyu ödenir. Geçici işgöremez­ lik ödeneğine hak kazanabilmek için iş ka­ zası ve meslek hastalığında sigortalı ol­ maktan başka koşul aranmaz. Geçici iş­ göremezlik ödeneği sigortalının günlük kazancının genel olarak üçte ikisi kadar­ dır. iş kazası ya da meslek hastalığı sonu­ cu sigortalının meslekte kazanma gücü en az yüzde on azalmışsa, sigortalıya sürek­ li işgöremezlik geliri bağlanır. Sürekli işgö­ remezlik geliri, sigortalının kazanma gü­ cünün tamamını ya da bir kısmını yitirmiş olmasına göre hesaplanır (Sosyal sigor­ talar k. md. 20). İŞ G Ü C Ü a. Bir insanın bir şey üretmek için kullandığı fiziksel ve düşünsel yetile­ rinin tümü. —ikt. Bir ülkede belirli bir dönemde ça­ lışmakta olan nüfus ile iş arayanların top­ lamı. ( — ETKİN" NÜFUS.) || işgücü arzı, bir ülkede ekonomik etkinliklere katılmak üze­ re arzedilen işgücü toplamının insan sa­ yısı ve çalışma saatleri bakımından ifade­ si. (işgücü arzını belirleyen en önemli et­ ken işgücü miktarıdır, işgücü miktarı ise nüfusun yaş ve cinsiyet yapısıyla bejirlenir.'Toplam nüfusta yaşlı ve çocuk nüfu­ sun az ya da çok olması, çalışma haya­ tında- başlama yaşı [ekonomide tarımsal niteliği egemen olan ülkelerde daha kü­ çük], emeklilik yaşının erken ya da geç başlaması vb. gibi etkenler işgücü mikta­ rının dşlayısıyla da işgücü ^arzının az ya da çok olmasını belirler.) || işgücü hareket­ liliği, bir iş piyasasında işgücünün bölge­ ler, işkolları ve meslek kademeleri arasın­ da yer değiştirmesi, (işgücü aynı bölge içinde ya da farklı bölgeler arasında yer değiştirirse coğrafi işgücü hareketliliği, meslekler ya da meslek kademeleri ara­ sında. yer değiştirmesi durumunda ise mesleki işgücü hareketliliği sözkonusudur.) |j işgücü maliyeti, üretim birimi başı­ na düşen işçilik giderleri, (işgücü maliye­ ti, bir ürünün üretilmesine katkıda bulunan personelin toplam işçilik maliyetleri [ücret­ ler, nakdi ya da ayni yardımlar, ikramiye ve primler, sigorta primleri, vb.] üretilen ürün sayısına bölünmesiyle bulunur.) |j iş­ gücü talebi, bir ülkede belli bir dönemde talep edilen toplam işgücü miktarı. (Bir ül­ kede ekonomik gelişme ile iş hacminin . açtması işgücü talebinin de artmasına nedöri olmaktadır. Bunun yanı sıra üretime ; katılan makine, donanım, vb. üretim etYnenleri ile sermaye birikimi ne kadar faz­ la olursa işgücüne talep de o ölçüde yük­ selmektedir.) i; işgücüne katılma oranı, iş­ gücü miktarının genel nüfusa oranı. (Eko­ nomik gelişmeye ve sanayileşmeye koşut olarak artan bu oran gelişmişlik yüksek bir düzeye ulaştığında azalma eğilimi göste­ rir. işgücüne katılma oranlarını kadınların işgücüne katılma oranları daha çok etki­ lemektedir.) İŞ G Ü D ER a. Uluslarar. huk. MASLAHATGÜZAR’ın eşanlamlısı.

İŞ G Ü D E R L İK a. MASLAHATGÜZARLIK’ ın eşanlamlısı. İŞ G Ü N Ü a. iş huk. Tatil günlerinin dışın­ da kalan, resmi ve özel kuruluşların çalış­ malarını sürdürdükleri günler. İŞ G Ü Z A R sıf. (iş ve fars. güzar, yapan’ dan işgüzar). 1. Esk. Becerikli, elinden iş gelir, işe yatkın. — 2. Gerekmediği halde sırf kendini becerikli göstermek için olur olmaz yerde işe karışan kimse için kulla­ nılır. İŞ G Ü Z A R L IK a işgüzar olma durumu; işgüzarca davranma: Onun işgüzarlığı yü­ zünden, her şey karmakarışık oldu işgü­ zarlık etme. İŞ H A T a. (ar, işhad). Esk. 1. Tanık gös­ terme, tanık getirme. —2. işhat etmek, ta­ nık göstermek: " Tatlı diller döke döke, Al­ lah’ı işhat ede ede ..." (R. H. Karay). İŞ İB A Ş İ T A N Z A N , japon siyaset ada­

İşibaşi Tanzan 5936

mı (Yamanaşi 1884 - Tokyo 1973). Yoşida hükümetinde Maliye bakanlığı (1946 47) Hatoyama'nın kurduğu iki kabinede Tica­ ret ve sanayi bakanlığı yaptı (1954-1956). Aralık 1956'da Başbakan oldu, Çin ile ya­ kınlaşmaya çalıştı, ama 1957 şubatında sağlık nedeniyle görevinden istifa etmek zorunda kaldı. İŞ İK A R İ, Japonya'da ırmak, Hokkaido adasında; 262 km. Daisetsu ulusal parkı dağlarından kaynaklanır B.’ya doğru akar Asahigava'yı sular; sonra G.-B.'ya yönelir, işikari birikinti ovasına girer ve Otaru kör­ fezindeki işikari'de Japon denizi’ne dökü­ lür. Sapporo'nun K.'inde, işikari ovası’nda, Hokkaido’ya göç etmiş japon kırsal kesim nüfusunun en 'büyük bölümü yaşar; bu­ rada pirinç ekimi yapılır. İŞ İK A R İ, Japonya’da kent, Hokkaido’ da, Sapporo’nun K.-B.’sında; 96 400 nüf. İŞ İK A V A , Japonya'da il, Honşu’nun merkezinde, Japon denizi kıyısında; 4 196 km2; 1 161 000 nüf. (1989). İŞ İK A V A C U N , japon romancı ve eleştirmen (Tokyo 1899 - ay.y. 1987). Çocukluğundan beri konfiçiusçu fikirler­ le beslenen, transız edebiyatına tutkusu olan işikava, Moliöre, A. France ve Gide’ den çeviriler yaptıktan sonra, 36 yaşında ilk romanını yayımladı. Yapıtları okuyucu­ yu, içinde hayaller ile gerçeğin iç içe_ girdiği düşsel denebilecek bîr evrene doğru sürükler ve alaycı bir dille, çağdaş insanın çelişkilerini, öfkesini, mutlağı öz­ leyişini dile getirir (Mucinto 1946; Ogon Densetsu 1946; Yakeato no iesu 1946; Şokoku Kicin-den 1955-1957; Şion Monogatari 1956; Aralama 1963-64). Özellikle, Abe Kobo, Fukunaga Takehiko ve Oe Kenzaburo gibi yazarlar üzerinde etkili oldu. İŞ İK A V A TO Y O N O B U , japon estamp ustası (1711-1785). Ukiyo-e’nin ilkellerinden biri ve Kyoto okulunun temsilcisiydi. Renk kullanımı, ilk dönemlerinde gravür tekni­ ğini etkiledi. İŞ İK İ, japon buddhacılığında bilincin altı ya da sekiz biçiminin altıncısı olan düşün­ menin bilincini belirten terim. İŞ İM , Kazakistan ve Rusya'da ırmak; Batı Sibirya'da, Irtiş'in kolu; 2 450 km. Kazakistan'da doğar, G.-D.'dan K.B.'ya doğru akar, Tselinograd'ı sular, K.-D.'ya kıvrılır, Petropavlovsk’un aşağı kesimin­ de Kazakistan'dan çıkarak Turgay boğa­ zına ulaşır. Ust-işim'de irtiş'e kavuşur. —İşim kenti, 1670’te. Transsibirya demir­ yolunun işim’ı aştığı yerde kuruldu; 63 000 nüf. Besin sanayileri, otomobil ak­ sesuarları. İŞ İN O M A K İ, Japonya'da liman kenti, Honşu adasında (Miyagi ili), Büyük Ok­ yanus kıyısında. Kitakami’nin denize dö­ küldüğü yerde: 121 980 nüf. (1990). Ba­ lıkçılık ve konservecilik. İŞ İT İC İ sıf, İşiten, duyan. İŞ İT İL E B İL İR sıf 1. Kulağın algılayabil­ diği ve dayanabildiği sesler için kullanılır, (işitilebilir sesler, frekansları 16 ile 16 000 Hz arasında değişen ve fizyolojik yeğinli­ ği yaklaşık 0 ile 130 fon arasında yer alan seslerdir.) —2. Duyulan ya da duymada zorlukla karşılaşılmayan ve dinlerken ra­ hatsız etmeyen sesler için kullanılır. İŞ İT İL E B İL İR L İK a 1. Bir sesin duyu­ labilirle niteliği. —2. işitilebilirlik eşiği, bir sesin algılanabildiği en düşük yoğunluk, (işitilebilirlik eşiği, sesin yüksekliğine gö­ re değişir. Çok tiz ve kalın sesler için yük­ sek, piyanonun son oktavındaki sesler için en düşük düzeydedir.) || Maksimum işiti­ lebilirlik, sesin acı veren bir duyu olarak algılandığı yoğunluk düzeyi. İŞ İT İL M E K -> İŞİTMEK İŞ İT İM a işitme duyusu. İŞ İTM E a 1. işitmek eylemi. —2. Tamla­ yan olarak, işitmeye değgin, işitmeyle ilgili olan belirti: işitme bozuklukları. İşitme belleği.

—Anat. işitme siniri, beyinden çıkan sinir­ lerin, sekizinci çifti: iki bölümden, vestibül ve koklea kökenli liflerden oluşur, (işitme siniri, işitmeyi ve denge duyusunu sağla­ yan duysal bir sinirdir.) || işitme soğanı, yü­ zeyinde işitme sinirinin dağıldığı zarsı ke­ se. || Dış işitme yolu, kulakkepçesinin di­ binden kulakdavuluna kadar uzanan ka­ nal. || iç işitme yolu, şakakkemiğinin kaya kısmında yer alan ve içinde işitme siniri bulunan kanal. —Fizyol. Seslerin algılanması. (Bk. ansikl. böl.) || Edilgin işitme, dinlemeden işitme ya da işitmek için hiçbir çaba harcama­ dan duyma. || Etkin işitme, kulak vererek dinleme. || Renkli işitme, bazı seslerin işi­ tilmesine renkli bir görüntünün eşlik etme­ si. —Tıp. İşitme hunisi, iyi işitmeyenlerin kul­ landığı ses yükseltme aygıtı. || işitmeyi dü­ zeltme aygıtı, işitme güçlüğü olanlarda he­ men hemen normal bir işitme sağlayan aygıt. (Bu aygıtlar her tür sağırlığa uygun şekilde ayarlanmalıdır [kalın ve tiz sesle­ rin ya da bütün perdelerin düzeltilmesi]. Aygıt bir mikrofon, ayarlanabilen bir yük­ seltici ve bir alıcıdan [bazı durumlarda ke­ mik iletişiminden yararlanmak üzere bir tit­ reticiden] oluşur. Tranzistorların ve enteg­ re devrelerin kullanımı, düşük gerilimlerle [1,5 ila 3,6 V] çalışan küçük boyda ay­ gıtların yapımını sağlamıştır.) —Zool. işitme keseciği, omurgasızlarda işitme organı. |j işitme kesesi, omurgalılar­ da işitmeyi sağlayan kese. —Eskiden, omurgasızların denge taşlı kesesine veri­ len ad. —ANSİKL. Fizyol. işitme, ses dalgalarının, duyu organını (Corti organı) uyarması so­ nucunda meydana gelir; bu organ meka­ nik mesajı biyoelektrik akıma dönüştürür, koklea (salyangoz) siniri ve merkez işitme yolları ile bütünleştirme merkezlerine ile­ tilir; işitme duyumu orada tamamlanır. işitme uyarısı ya da ses dalgası, enerji­ si, kulak tarafından kapılabilen bir hava molekülleri titreşimidir. İnsan kulağının işi­ tebilmesi için, frekansının 16 ila 16 000 Hz arasında ve uyarı şiddetinin 1 000 Hz'lik frekans için 1 0 -'6W/cm2'den yüksek ol­ ması gerekir. Ses şiddeti birimi desibeldir (dB); incelenen kaynak gücünün, karşılaş­ tırma kaynağı gücüne oranının logaritma sı olarak tanımlanır. Desibel, insan kula­ ğının duyabileceği en küçük ses şiddeti­ dir. Ses uyarısının mekanik iletimi, ses titre­ şimlerinin ses kaynağından Corti organı­ na kadar iletilmesi demektir; bunu kulakkepçesi ve kulak yolundan oluşan dışkulak ve başlıca rolü ses dalgasını büyüte’ rek kulakdavulundan (timpan) oval pen­ cereye aktarmak olan ortakulak kemikçik-. ler sistemi sağlar. Ostaki borusu, kulakdavulu ile dışkulak arasında sistemin iyi tit­ reşim yapabilmesi için gerekli basınç eşit­ liğini sağlar. içkulak işitmenin ana organıdır. Sesler­ le indüklenen üzengi tabanının salınım hareketleri, koklea sıvılarında (endolenf ve perilenf) basınç değişiklikleri yapar ve Corti organının taban zarını titretir; bu da tüylü hücrelerin kirpiklerinin ve ses iletişi­ minin mekanik bölümünün son durağı olan Reissner zarının hareketlenmesine neden olur. Taban zarı bir frekans seçicisi gibi dav­ ranır; titreşim, tiz frekanslar için kokleanın tabanında, pes sesler için kokleanın tepe­ sinde maksimuma ulaşır. Sinirsel duyma organında (Corti orga­ nı) gerçekleşen mekanoelektriktransdüksiyon etkinlikleri, geçici potansiyeller, kokleaya özgü mikrofonik potansiyeller ya da birleştirme potansiyelleri biçiminde kaydedilebilen kirpikli hücrelerce sağlanır ve işit­ me siniri ile merkez işitme yollarıyla şakak bölgesindeki işitme merkezlerine iletilen bir eylem potansiyeli ya da işitme sinir akı­ mı şeklinde belirir, işitme siniri içinde, çe­ şitli sinir liflerinin frekans özgüllüğü vardır. Normalde ses uyarıları ortakulağa hava yoluyla ulaşır, ama kafatasındaki ya da

dişlerdeki sarsıntılar sonucu kemik yoluyla da iletilebilir. Ses kaynağının yerini kesin olarak sap­ tayabilmek için iki kulakla birden işitme gereklidir. Bu da her iki kulağa gelen faz­ lardaki değişiklik sayesinde sağlanır. Yüksek sesler içkulaktaki kokleanın bo­ zulmasına neden olur. Örneğin çekiçle metali döverek kazan yapanlarda kokleanın bazı bölgeleri tahrip olur ve bu gibi işlerde çalışanlar bazı sesleri, daha doğ­ rusu bazı frekansları algılayamazlar. Şid­ detli bir darbe de bu organları bozarak işitmeyi sakatlayabilir. -—Zool. Ses uyarıları, frekansı birkaç on Hz ile yüz binlerce Hz arasında değişebilen, mekanik titreşici uyarıların özel bir biçimi­ dir. (insan kulağının algılayamadığı, fre­ kansı 20 000 Hz'ı aşan titreşimlere ültrason denir.) Ses titreşimlerini algılamakla görevli alıcılara, böcekler başta olmak üzere eklembacaklılarda rastlanır. Böcek­ lerde, sesle birlikte titreşen serkal ipekler ve yapısal birliği skolopidyum olan skoloforlar (üç ayak çiftinde, femur-tibia’nın al­ tında bulunan diz-altı organları, duyarga­ ların dibindeki Johnston organları, pulkanatlıların, çeşitkanatlıların ve düzkanatlıların kulakdavulu organları, düzkanatlıların tibiaları) vardır. Basit ipekler yalnızca, za­ yıf frekanslı seslerle aynı fazda titreşirken, skolopofor kulakdavulu organları ültrasonlara (250 bin Hz’e kadar) tepki göstere­ cek böceklere, bu hayvanların yerlerini belirlemeye çalışan böcekçillerin ya da ya­ rasaların ültrason yayınlarını algılama ola­ nağı verir Omurgalılarda, başlangıçta içkulak, yerçekiminin yönünü çok hızlı ya da ya­ vaş hareketleri algılayan bir denge orga­ nıdır. Balıklarda, ses algılaması iki farklı düzeyde gerçekleşir: 1. balığın böğürleri boyunca akan suyun yoğunluk ve yönü­ nü kaydeden nöromastlardaki duyu hüc­ relerinin, suyla iletilen (400 Hz'e kadar) al­ çak frekanslı seslerle titreşen yan çizgi; 2. içkulak keseciğinin divertikülleri düzeyin­ de bir dengetaşı içeren ve dolayısıyla da öncelikle denge sağlama görevini yükle­ nen, ama pes sesleri de algılayabilen lagena gibi papillalar. Ringabalığı ya da sa­ zangiller gibi kimi kemiklibalıklarda yar­ dımcı düzenekler (ringabalığında vezikal divertikül, yüzme kesesi, sazangillerde omurların değişikliğe uğraması sonucu oluşmuş Weber kemikçikleri dizisi) içkulağın, ses kutusu görevi yapan gazla do­ lu yüzme kesesinin çeperiyle bağlantı kur­ masını sağlar. Kara omurgalılarında, sırasıyla, erişkin kurbağada ortakulak (entoblast dil kese­ si) ve dışkulak (kuş ve timsahlarda dış işit­ me yolu, memelilerde kulak kepçesi) or­ taya çıkmıştır. Ortakulak ya da kulakdavu­ lu boşluğu havayla doludur ve östaki bo­ rusuyla ağız-ardına bağlıdır. Kurbağalar­ da, sürüngenlerde ve kuşlarda ortakulak titreşimleri kulakdavuluzarından içkulağa giriş yolu olan oval pencereyi örten zara iten küçük kemiği (kolümela) kapsar. Me­ melilerin ortakulağında üç kemik bulunur: kolümelaya ya da üzengi kemiğine, çekiç ve örs kemikleri de eklenir; bunlar, memeli olmayan omurgalılarda altçenenin eklem­ lenmesini sağlayan artiküler ve kare ile ay­ nı görevi yüklenir. içkulakta, lagena kaba '“ısı ve dip papilla (bu ikisi kaynaşmış da olabilir), kuş ve sürüngenlerde doğru çizgi, memelilerdey­ se sarmal (işitme hücreleri buradadır) ola­ rak uzanan bir organa, koklea'ya dönü­ şür. işitme hücrelerinin ince yapısıysa, ba­ lıkların yan çizgi nöromastlarındaki duyu hücreleriyle aynı özellikleri taşımaktadır. İŞ İT M E K g. f. 1. Bir sesi kulakla algıla­ mak; duymak (nesnesiz kullanılır): Kula­ ğı işitmiyor. —2. Bir şeyi, bir kimseyi işit­ mek, işitme organıyla çıkan sesleri, gürül­ tüyü, sözleri, müziği vb. algılamak; duy­ mak: Uzaktan denizin sesini işitiyorum, işittin mi, dışarıdan bağrışmalar geliyor. Biraz bağırın, sizi işitemiyorum. —3. Bir

işkence şeyi işitmek, onu öğrenmiş, bilmiş olmak, ondan haberi olmak; duymak: Yakında geleceğini işittim, işittiğimize göre uzak bir ile atanmış. Okula gitmediğini işitirsem, külahları değişiriz. —4. Küfür, söz vb. işit­ mek, biri tarafından kendisine bu sözler söylenilmek: Kavga ettiği için azar işitti. ♦ işitilm ek edilg. f. Sesten söz ederken, duyulmak, algılanmak: Çocukların sesi buradan bile işitiliyor. işittirm e k ettirg. f. 1. Bir şeyi (bir kim­ seye, kimselere) işittirmek, bir kimsenin, bir grubun onu duymasını, öğrenmesini sağlamak. —2. Bir kimseye bir şey işittir­ mek, onun azar, küfür, söz vb. işitmesine neden olmak: Geç bırakarak bana an­ nemden azar işittirdin. İŞ İT M E M E Z L İK -» İŞİTMEZLil İŞ İT M E Z L İK a. 1. Bir şeyi işitmeme. —2. Bir şeyi, bir kimseyi işitmezlikten gel­ mek, onu işitmez görünmek; işitmemiş gi­ bi davranmak: Söylediklerimi işitmezliğe getirdi, üzerinde durmadı bile. (İŞİTME­ MEZLİK biçiminde de kullanılır.) İŞ İT S E L sıf. 1. işitme duyusuna ya da kulağa değgin; işitmeyle ilgili: Görsel işit­ sel araçlar —2. Seslerin kaydına ya da ile­ timine ilişkin her tür teknik, her tür düze­ nek için kullanılır. —Ruhbil. işitsel algı, ister basit, ister kar­ maşık olsun (konuşmada olduğu gibi), ses verilerini alma ve işleme biçimi. || işit­ sel tepki zamanı, öznenin işitsel bir uyar­ tıya en çabuk yanıt verme zamanı. || işit­ sel uzay, öznede işitsel verilerden yola çı­ kılarak kurulabilen uzay tasarımı. İŞ İT S E L D İL S İZ L İK a. Psik. 6 yaşından büyük çocuklarda ve düşünsel ya da işit­ sel yetersizlik ve açık psikolojik kişilik ör­ gütlenmesi yokluğu sözkonusu olmadan konuşma dilinin gelişmemesi. (Bu çocuk­ larda bir uzaysal örgütlenme ve ritmik ya­ pı bozukluğu ya da dilsel göstergelerin kortikal bütünleşme güçlükleri bulunabilir.) İŞ İTS E L-G Ö R S E L -> GÖRSEL İŞİTSEL. İŞ İTS E LK O N FE R AN S a. Telekom. Yal­ nız sözlerin, gereğinde grafik belgelerin iletimine olanak veren ve telekomünikas­ yon yöntemleriyle sağlanan telekonferans. İŞ İT T İR M E K -

İŞİTMEK

İŞ K Â a (ar. işka‘ ). Esk. 1. Birine şikâ­ yet ettirme. —2. intikam alma. İŞ K Â L a (ar şekl'den işkâl). Esk. 1. Güç­ leştirme, zorlaştırma. —2. Güç olma, güç­ lük: "... hallini istediği muamma işkâle dü­ şer, muamması işkâle düştükçe zihnindeki yorgunluk artar" (Namık Kemal). —3. iş­ kâl etmek, zorlaştırmak, güç hale getir­ mek. İŞ K A M P A V İY A a. Denize. Eskiden, sa­ vaş gemilerinden kıyıya asker taşımada kullanılan büyük filika. —Günümüz do­ nanmalarında, personel ve yük taşımada kullanılan en büyük filika. —ANSİKL. Eski işkampaviyalar on ya da on iki çifte kürekle donatılırdı. Karaya as­ ker taşımada, gemiye erzak ve levazım götürmede kullanılan bu tekneler, gemi­ nin su gereksinimi karşılaşmak için sarnıç gibi doldurularak diğer bir filikanın yede­ ğinde gemi bordasına kadar çekilirdi. Gü­ nümüz donanmalarında kullanılan işkampaviyalardan, asker ve ağır yükleri taşıma­ da yararlanılır. İŞ K E M B E a. (fars. şikenbeöen). 1. Dokubil. Gevişgetiren memelilerde, midenin (besinleri biriktirmekle görevlidir) dört bö­ lümünden biri. (Bk. ansikl. böl.) —2. Ka­ saplık hayvanlarda mideyi oluşturan bö­ lüm. —3. Aşağılayıcı bir anlamda karın, mide: Birinin işkembesini deşmek. —4. işkembe suratlı, yüzü çopur kimseler için söylenir (kaba.). || işkembeden atmak, söylemek, bir kaynağa dayanmayan, inandırıcılıktan uzak sözler söylemek: Her­ kes onun işkembeden attığını bilir, söy­ lediklerine kimse kulak aşmazdı. || İş­

kembesi geniş, kötü kaba davranışları bi­ le hoş gören, kendi onurunu incitecek söz ve eylemlere aldırış etmeyen kimse için kullanılır. || işkembesini şişirmek, tıka ba­ sa, oburca yemek (kaba.). —Mutf. işkembe çorbası, koyun ya da da­ na işkembesinden yapılan bir tür çorba. (Bk. ansikl. böl.) j| işkembe tiridi, küçük kü­ çük doğranmış ekmek üzerine işkembe çorbası dökülerek yapılan yemek. [| İş­ kembe yahnisi, haşlanmış koyun işkem­ besi, nohut ya da fasulye, soğan ve yağ­ la yapılan yahni türü yemek. —Yet. işkembe ameliyatı, gevişgetirenlerde, özellikle sığırlarda, yabancı bir cismi çıkarmak için işkembenin ameliyatla açıl­ ması. —ANSİKL. Dokubil. işkembenin doku ya­ pısı, börkenek ve kırkbayırla birlikte ye­ mek borusunun kör bir uzantısı olduğu­ nu gösterir. Sığır işkembesinin kapasitesi 250 kg’a ulaşabilir ve acele acele yutulan 100 kg besini içine alabilir. Genç gevişgetirende, sindirim olayında işkembe devre dışı kalır: bir oluk ana sütünü yemek bo­ rusundan, doğrudan doğruya şirdene ile­ tir. Memeden kesildikten sonra, besinler işkembeye gitmeye başlar; işkembede toplanan besin maddeleri, selülozu par­ çalayan ve işkembenin kolayca emebile­ ceği yağ asitlerini açığa çıkaran havasız yaşayan bakteriler sayesinde biyokimya­ sal değişikliğe uğrarlar, işkembe, bu kir­ piklileri de yavaş yavaş sindirerek aminoasitleri ve karmaşık glusitleri sağlar. Hay­ van dinlenirken, güçlü antiperistaltik ka­ sılmalarla işkembenin içindeki maddeleri ağzına geri getirerek yeniden çiğner (ge­ viş getirme,- böylece lokma, börkenek ve kırkbayırdan geçerek asıl mideye, daha sonra da bağırsağa ulaşır. — Mutf. işkembe çorbası, bumbar ve şir­ deniyle haşlanmış, ufak ufak doğranarak içine soğan, sarmısak, tuz ve'limon suyu katılmış işkembeyle yapılır. Yumurta ve un­ la terbiyesi hazırlanır, üzerine kırmızı biber­ li yağ gezdirilir, isteğe göre içine sirke ve sarmısak da konur. İŞ K E M B E C İ a 1. Sakatatlarla ilgili ye­ mekler, özellikle de işkembe çorbası su­ nulan lokanta. —2. Bu işyerinin sahibi. —3. Yalnızca kendi çıkarını düşünen kim­ se. İŞ K E M B E C İL İK a işkembecinin yap­ tığı iş. İŞ K E M B E L İ sıf. 1. işkembesi olan. —2. içinde işkembe bulunan yiyecek için kullanılır. İŞ K E M B E S İZ sıf. 1. işkembesi olma­ yan. —2. Hiçbir ayrım yapmaksızın, en beğenilmeyecek şeyleri bile beğenen kimse için kullanılır. İŞ K E N B E -» İŞKEMBE. İŞ K E N C E a. (fars. işkenc’den). 1. Bir kimseye çeşitli yöntemlerle uygulanan be­ densel eziyet ya da çektirilen ruhsal acı: Bir kimseye bildiklerini işkenceyle söyletmeye çalışmak, işkence görmek. (Bk. an­ sikl. böl.) —2. Sıkıntı, endişe verici durum, şiddetli fiziksel ya da ruhsal acı: Bu bek­ leyiş gerçek bir işkence. Bu diş ağrısı bir işkenceye dönüştü. —3. işkence aleti, iş­ kence yapmada kullanılan araç ya da ay­ gıt. || (Bir kimseye) işkence etmek, yap­ mak, ona maddi ve manevi acı çektirmek. || işkence odası, işkence yapılan yer || iş­ kenceye sokmak, bir kimseye maddi ve manevi acı ve sıkıntı vermek, zora sokmak. ® —Marangl. işlenecek parçaları tezgâha bağlamaya, geçme ve birleştirmede alış­ tırılacak parçaları sıkmaya, tutkallanan parçaları kuruyuncaya değin bir süre be­ lirli basınç altında sabit tutmaya yarayan ağaçtan ya da çelikten yapılmış alet. (Bk. ansikl. böl.) || C işkence, C biçiminde dök­ me demir bir gövdeden oluşan ve sıkma işlemini kenardan uzak noktalarda yapma özelliği taşıyan, dolayısıyla daha çok tah­ ta ve tablaları yüz yüze yapıştırmada kul­ lanılan işkence. || Çerçeve işkencesi, dört

köşede birer gönye başlığı taşıyan ve bu gönyeleri çelik çubuklar ve sıkma vidala­ rıyla birbirine bağlayan işkence. || Ray iş­ kence, kalın masif tabla ya da doğrama­ ları alıştırmada ve tutkallamada kullanı­ lan, putrel gövdeli işkence. || Vidalı ağaç iş­ kence, sert ağaçtan iki pabucu ve iki sık­ ma vidası bulunan, ahşap, metal, plastik, kumaş vb. gibi malzemeleri yapıştırmada kullanılan işkence. || Vidalı demir işkence, tümüyle çelikten yapılan, çeşitli sıkma ka­ lınlıklarına göre kolayca ayarlanabilen iş­ kence. || Vurma işkence, sıkma işlemi tok­ makla vurularak yapılan işkence. —Tar. itirafta bulunmaları için sanık ve mahkûmlara yasalara uygun olarak yapı­ lan eziyet. —Teknol. C işkencesi, karşılıklı iki parçayı sıkmaya (vidalı bir düzenekle) ya da bir perçini ezmeye (hidrolik ya da sıkıştırılmış havalı bir krikoyla) yarayan C harfi biçimin­ de takım. —ANSİKL. Yunanlılar bir kanıt bulmak ya da güvenliğin sağlanmasında yararlı ola­ cak bir bilgi elde etmek için yapılan işken­ ceyi insan onuruna saldırı olarak kabul eder ve yalnızca kölelerle yabancılara uy­ gularlardı. Romalılar da aynı tutumu be­ nimsediler; bununla birlikte, Roma yurttaş­ larının sayısı artınca işkence de yaygınlaş­ tı, sanıklara olduğu kadar tanıklara ve suç­ layanlara da uygulanmaya başladı. Erken Ortaçağ’da işkence sıkça uygu­ lanmakla birlikte, Engizisyon yönteminin varlığını sürdürdüğü ispanya dışındaki Batı Avrupa hukuklarında ortadan kalktı. Kilise, işkenceye karşıydı (papa Nicolaus I, 866’da bulgar kralına: “ işkence gören kişi, buna direnecek gücü bulamayıp da suçlu olmadığı halde suçu yüklenirse, onu yalancı itiraflara zorlayandan başka kim günaha girer?” demekten kaçınmamıştı); ama Kilise’nin kanıt kuramı, XIII. yy.'da, Roma hukukunun canlanmasıyla itirafa büyük bir önem vermeye başladı; bu yüz­ den işkence, ceza uygulamasında yeni­ den başvurulan bir yöntem oldu. 1’252 ta­ rihli papalık bildirisi, Engizisyon tarafından kovuşturulan mezhep sapkınlarına işken­ ce yapılmasını meşrulaştırdı. XVII. yy.'da cizvitler (Van Spee, Adam Tanner, Paul Laymann) Engizisyon'u tanı­ madıklarını ilan ettiler; protestan Grevius ve Bekker işkenceyi mahkûm etti; yargıç­ lar da işkenceyle mücadeleye giriştiler, Montaigne, Denemeler1inde bunun öncü­ lüğünü yapmıştı. Ama asıl XVIII. yy.'da Beccaria, Montesquieu ve Voltaire’in bu kuruma indirdikleri darbeler işkencenin yasaklanmasına yol açtı (İsveç'te 1734 ve 1772’de, Prusya’da 1740’ta, Toscana’da 1786’da ve Fransa’da 1789’da işkence usulüne son verildi.) Evrensel olarak mahkûm edilmesine .. karşın (1948 insan hakları evrensel bildirIŞKencei gesi’nin V. maddesi), işkence bugün hâ- • lâ kimi ülkelerde uygulanmaktadır. Ulus­ lararası af örgütü gibi dernekler, işkencey­ le mücadele etmektedirler. 1984’te, Birleş­ miş milletler insan hakları komisyonu, iş­ kenceye ilişkin bir sözleşmeyi oybirliğiyle kabul etmiştir. Çoğu ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de işkence bir suçtur. 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. maddesi­ ne göre kimseye işkence yapılamaz; kim­ se insan onuruyla bağdaşmayan bir ce­ zaya ya da işleme tabi tutulamaz. Türk ce­ za k.’nun 243. maddesi, sanıklara suçla­ rını söyletmek için işkence yapanlara beş yıla kadar ağır hapis cezası verilmesini, ayrıca böyle bir suçu işleyenlerin memu­ riyetten geçici ya da sürekli olarak uzak­ laştırılmalarını öngörür. Türkiye, Birleşmiş milletler ve Avrupa konseyi’nin kabul etti­ ği, işkence yasağına ilişkin sözleşmeyi ocak 1988’de imza etmiştir. (-> İŞKENCE İLE MÜCADELE SÖZLEŞMESİ.) —Marangl. işkenceler doğramacıların, marangozların, ince marangozların ve tes­ viyecilerin en önemli aletlerinden biridir. Genelde bir gövde, sabit bir başlık, de­ vingen bir kol, sıkma pabucu, vida ve

5937

işkence saptan oluşur, iki parçayı sıkmak için de­ vingen kol kaydırılarak pabuç iş parçası­ na dayanacak biçimde sıkma uzunluğu ayarlanır; vida sıkıldıkça kol gövde üzerin­ de kaymadan parçanın pabuçlar arasın­ da sıkışmasını sağlar. Sanayide sıkma iş­ lemleri için genellikle, hidrolik ya da pnömatik krikolarla donatılmış büyük boyut­ lu sıkma tezgâhları kullanılır.

5938

İş k e n c e ile m ü c a d e le s ö z le ş m e s i, Birleşmiş milletler örgütü ve Avrupa konseyi’nin kabul ettiği "İşkence ve diğer za­ limane, gayri insani veya küçültücü mua­ mele veya cezalara karşı sözleşme” . Bir­ leşmiş milletler Genel kurulu'nda kabul edilen sözleşmeye göre (10 aralık 1984), sözleşmeyi kabul eden ülkelerin göster­ dikleri adaylar arasından seçilecek 10 uz­ mandan oluşan bir komite, yeterli kanıtla­ rın bulunması durumunda, yerinde ince­ leme yapabilecektir. Sözleşme, savaş, sı­ kıyönetim gibi durumların işkence için ge­ rekçe gösterilemeyeceğini; imzalayan her ülkenin işkence kurbanı kişilere yeterli taz­ minatı vermesini ve onların rehabilitasyo­ nunu sağlamasını; işkence altında alındı­ ğı kanıtlanan ifadelerin, işkenceciler dışın­ da, kimseye karşı kanıt olarak kullanılama­ yacağını belirtir. Türkiye, Avrupa konseyi ve Birleşmiş milletler sözleşmelerini ocak 1988’de imzalamıştır. İŞ K E N C E C İ sıf. ve a. işkence yapan ya da işkence yapılmasını buyuran, işkenceyi uygulatan kimse için kullanılır. İŞ K E S T E -> ŞİKESTE. İŞ K İL a. (fars. işkil), istenmeyen, hoş ol­ mayan bir durumla karşılaşma korkusu; kuşku, kuruntu, vesvese: insanın içine iş­ kil düşmeye görsün, rahatı kaçar artık. İŞ K İL L E N D İR M E K

• İŞKİLLENMEK.

İŞ K İL L E N M E a. işkillenmek eylemi. İŞ K İL L E N M E K gçz. f. Bir kimseyle, davranışlarıyla, bir şeyle ilgili olarak kurun­ tu yapmak, ondan kuşkulanmak: Karısı onun sık sık geç kalmasından işkillenmiş. Sık sık toplanmalarından işkilleniyordum zaten. ♦ işkillendirmek ettirg. f. Bir kimsenin işkillenmesine yol açmak. , Işkodra gölü

İŞ K İL L İ sıf. Çabuk işkillenen, kuruntulu, vesveseli kimse için kullanılır: Son zamantarda iyice işkilli oldun.

İŞ K O D R A , ital. Scutari, arnavutça Shkoder, Arnavutluk'un K.'inde, aynı addaki gölün G.’inde Karadağ sınırı ya­ kınında kent; 80 200 nüf. (1989). XV. yy.’a değin bir Venedik kalesiyle koru­ nan, eski ticaret ve din merkezi işkodra, uzun süre Arnavutlük’un dağlık kesimi insanlarının alışveriş gereksinimlerini karşıladıkları en büyük kentti. Kırsal ke­ simden göçler ve sanayileşme (bakır tel çekme, besin sanayisi) sonucu, 1945’te daha da büyüdü. Bugün başkent Ti­ ran’dan sonra ikinci sırada yer alır. —Tar. Romalı tarihçi Livius, işkodra’nın İ.Û. 168’de Romalılar’a teslim olan illyria kralı Gentius'un başkenti olduğunu yazar. XIII. ve XIV. yy.’larda Sırp krallığı'na bağ­ landı. Sırp kökenli Balşa hanedanının baş­ kenti oldu (1366-1396). 1421’de Venedik­ lilerin eline geçti. Rumeli beylerbeyi Ha­ dım Süleyman Paşa’ya direnen kent (1474), Mehmet II (Fatih) döneminde osmanlı topraklarına katıldı (1479). Balkan savaşları sırasında Karadağlılar’a bırakıl­ dı (22 nisan 1913); Londra konferansı’nda da Arnavutluk’a verildi (1913). Birinci Dün­ ya savaşı sonunda Arnavutluk’un bağım­ sızlığı onaylanınca, bu ülkenin sınırları içinde kaldı (1921). —Güz. sant. OsmanlIlar zamanında bir türk kenti .görünümü kazanan işkodra’da, bu dönemin son yıllarında kırk kadar ca­ mi, iki medrese, iki kütüphane, bir kapalıçarşı, bir bedesten vardı. Camilerin en bü­ yüğü, Buşatlı ailesi adına yaptırılan ve kubbeleri kurşunla kaplı olduğundan halk arasında “ Kurşunlu cami” diye anılanıdır (XVIII. yy.).

önem taşımaktadır, işkolu düzeyinde sen­ dikaların kurulması bu esaslara göre gerçekleştirilmektedir. işkoluna göre sendika­ laşmada; işçilerin sendika kurmalarında ya da bir sendikaya üye olmalarında mes­ leklerine bakılmaksızın işyerinde yapılan işin girdiği işkolu esas alınmaktadır. Bu­ na işkoluna göre sendikalaşma ilkesi de­ nir. İşkoluna göre sendikalaşmada deği­ şik meslekten olanlar aynı sendikada bir araya gelebilmektedirler. Türkiye’de işkolları ilk kez 15 temmuz 1963 tarih ve 274 sayılı Sendikalar kanunu’ndan sonra Işkolları yönetmeliği ile belirlenmiştir. Ancak çe­ şitli zamanlarda yapılan yönetmelik deği­ şiklikleri ile hem işkollarının sayısı, hem de bunların içine girecek iktisadi faaliyet tür­ leri değiştirilmiştir. 5 mayıs 1983 tarih ve 2821 sayılı Sendikalar kanunu ise işkollarının sayısını ve işkollarını belirlemiş, han­ gi işkoluna ne gibi işlerin gireceğinin bir tüzükte gösterileceğini öngörmüştür. Sen­ dikalar kanunu'nda işkollarının sayısı yir­ mi sekiz olarak saptanmıştır. Bu işkolları şunlardır: 1. tarım, ormancılık, avcılık ve balıkçılık; 2. madencilik; 3. petrol, kimya ve lastik; 4. gıda sanayi; 5. şeker; 6. do­ kuma; 7. deri; 8. ağaç; 9. kâğıt; 10. basın ve yayın; 11. banka ve sigorta; 12. çimen­ to, toprak ve cam; 13. metal; 14. gemi; 15. inşaat; 16. enerji; 17. ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar; 18. kara taşımacılığı; 19. demiryolu taşımacılığı; 20. deniz taşıma­ cılığı; 21. hava taşımacılığı; 22. ardiye ve antrepoculuk; 23. haberleşme, 24. sağlık; 25. konaklama ve eğlence yerleri; 26. milli savunma; 27. gazetecilik; 28. genel işler. Yasaya göre bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler asıl işin dahil olduğu işkolundan sayılmaktadır, işçi ve işveren sen­ dikaları bu işkollarına göre ve Türkiye ça­ pında faaliyette bulunmak amacıyla kuru­ labilirler. Sendikalar yasasına göre kamu, kesimi işverenleri bu kuralın dışındadır. Değişik işkollarında kurulu işyerlerine sahip kamu işverenleri tek bir sendika içinde ör­ gütlenebilirler Bir işyerinin hangi işkoluna girdiği Çalışma ve sosyal güvenlik bakan­ lığınca saptanır. Bu karar Resmi gazete' de yayımlandıktan sonra ilgililer on beş gün içinde iş mahkemesine dava açarak ba­ kanlığın tespitine itiraz edebilirler. Mahke­ me iki ay içinde karar verir Bu karara karşı Yargıtay’a başvurulabilir. Yargıtay’ın da uyuşmazlığı iki ay içinde kesin karar bağ­ layacağı yasada öngörülmüştür.

İŞ K O D R A g ö lü , ital. Scutari, sırphırvat dilinde Skadar, Balkan yarımada­ sında göl. Arnavutluk-Karadağ sınırında: 370 km2 (148 km2'si Arnavutluk’un). En derin yeri: 44 m. Göl, sularından bir bö­ lümünü Bojana'ya akıtır. Kıyıları bataklık­ tır. Suları çok zehirlidir.

İŞ K U R . Mit. Sümer-Akkad panteonunda bahar yağmurlarının, gök gürültüsü ve şimşeğin tanrısı. Samiler’deki Adad* ve Batı Samiler’deki Ba'al*'in karşılığıydı. Ki­ mi zaman boğa, kimi zaman da elinde şimşeği simgeleyen bir çatal tutan insan biçiminde betimleniyordu.

İ ş k illi M e m o , Moliere’in Sganarelle ou le cocu imaginaire adlı komedisinden Teodor* Kasap tarafından ortaoyunu tü­ ründe yapılan (1874) uyarlamanın adı. 1942’de ve 1955’te İstanbul Şehir tiyatrosu’nda oynandı. Cevdet Kudret’in yeni harflerle baskıya hazırladığı yapıt 1965'te yayımlandı. İŞ K İL L İL İK a. işkilli olma durumu. İŞ K İL S İZ sıf. Kuruntusuz, vesvesesiz. İŞ K İL S İZ L İK a. işkilsiz olma durumu. İŞ K İN E a. Zool. EŞKİNE’nin eşanlamlısı. İş k ip İk ilis i, Trakya yöresinde kadın er­ kek birlikte oynanan, karşılama türü bir halk oyunu.

İş k o d ra m u h a re b e s i m a d a ly a s ı, Mahmut II döneminde (1808-1839) bastı­ rılan madalya. Bir yüzünde on altı kollu bir yıldız üzerinde tuğra, öteki yüzündeyse ortada Nusretiye camisi ile basım tarihi (1832) yer alır. Altın olanları 16 g ağırlığın­ da, 2,9 mm çapında, gümüş olanlarıysa 12,50 g ağırlığında, 2,9 mm çapındadır. Madalyanın, Kavalalı Mehmet Ali Paşa' nın kışkırtmasıyla ayaklanan işkodra vali­ si Mustafa Paşa’ya karşı düzenlenen se­ ferle ilgili olduğu sanılmaktadır. İŞ K O LU a 1. Ekonomik alanda, mal ve hizmet üretiminde belli bir işi üstlenen ça­ lışma dallarından her biri: Tarım işkolu. Metal işkolu. —2. Bu dalların herhangi bi­ rinde çalışanların tümü: Cam işkolunda huzursuzluk artıyor. —iş huk. Nitelikleri bakımından birbirine yakın iktisadi faaliyetlerin oluşturduğu iş grubu. (Bk. ansikl. böl.) —ANSİKL. Uluslararası çalışmalar sonun­ da tarım, sanayi ve hizmet kesimlerinde­ ki tüm iktisadi faaliyetler sınıflandırılmış ve bunlara kod numaraları verilmiştir. Ülke­ ler bu sınıflandırmadan yararlanarak ken­ dileri için uygun olan işkolları listesini oluş­ turmaktadırlar. işkollarının belirlenmesi özellikle sendikalar hukuku açısından

İŞ L E K a. (işlemek’ten işle-k). 1. Çok ha­ reketli, çok işleyen yer için kullanılır: işlek bir mağaza, işlek bir yol. —2. Çabuk ya­ zıldığı halde okunaklı ve güzel olan yazı için kullanılır. —Arıc. Yörs. Arıların girip çıktığı kovan de­ liği. İŞ L E K L İK a. işlek olma durumu. İŞ LE M a. 1. Bir işi sonuçlandırmak için gerçekleştirilen çalışmalar bütünü; mua­ mele: Gerekli işlemler tamamlandıktan sonra paranızı çekebilirsiniz. Pasaport iş­ lemleri. —2. Hammaddeleri işlemek için uygulanan yöntemler bütünü. —Arit. işlem tekniği, temelde toplama ve çarpma cetvelleriyle bir toplamı, bir farkı, bir çarpımı ya da bir bölümü hesaplama­ ya yarayan teknikler. (Bu teknikler ilkokul­ da öğretilir.) —Bank, ve Bors. Banka işlemi, bankacı­ lık ticaretinin gerektirdiği muamelelerin tü­ mü. ||Borsa işlemi, borsa değerlerinin alım satım, vb. işi. ||Kambiyo işlemi, özellikle uluslararası değişimler çerçevesinde bir paranın başka bir paraya çevrilmesi. —Bilş. işlem görme, bir bilgiyi yükleme­ ye ya da ona başvurmaya yarayan temel uygulama.

—Ceb. E ve F iki küme olduğuna göre E x F kümesinden G kümesi içine tanım­ lanmış, (a, b) İkilisine bunun bileşkesini eş­ lik ettiren fonksiyon. (E = F ve G c E ise, E içinde bir iç işlem elde edilir; yalnızca G c E ise işlemleri F üzerinde yapılan E üzerinde bir dış işlem sözkonusudur. iş­ lem her yerde tanımlıysa [bu bir uygula­ madır], bu işleme bileşim yasası denir. Ce­ birde en çok kullanılan işlemler, toplama, çıkarma, çarpma ve 0 ile gösterilen uygu­ lamalar bileşimidir Gelişigüzel birçok hal­ de * [yıldız], T [te] ya da i [ters te] gibi işaretler kullanılır.) ||/ş/em yapmak, bir G grubu için ve bir E kümesine göre G den E üzerine işlem denen, G x E den E içi­ ne dış bileşim yasasının tanımını yapmak. 110// E kümesi üzerinde bir G grup işlemi, (ıg, x) İkilisine gx ya da g(x) biçiminde ya­ zılmış elemanı eşlik ettiren ve aşağıdaki koşulları doğrulayan, G x E den E içine tanımlanmış dış bileşim yasası: G nin et­ kisiz elemanı e ise E nin her x elemanı için ex = e dir; G nin g ve h elemanları, E nin x elemanı ne olursa olsun (gh)x = g(hx) elde edilir. (Bk.ansikl. böl.) —Huk. Hukuk alanında bir sonuç doğur­ maya yönelik her türlü irade açıklaması. (Bu anlamda, hukuki işlem terimi de kul­ lanılır.) ||Borçlandırıcı işlem, bir hakkı ya da hukuki ilişkiyi doğrudan doğruya etkile­ meyen, yalnızca borç doğuran ve bu ne­ denle mal varlığının pasifini çoğaltan hu­ kuksal işlem. (Karşt. t a s a r r u f iş le m *i) \\Hukuksal işlem, belli bir hukuksal sonuç doğurmak için yapılan irade açıklaması. (.Hukuki muamele de denir.) [Bk. ansikl. böl.] ||idari işlem -» İDARİ. ||İki ya da çok yanlı işlem, birden çok kişinin irade açık­ lamasıyla meydana gelen hukuki işlem. (Bu tür işlemler, “ sözleşme” ve “ karar" ol­ mak üzere ikiye ayrılır. Sözleşme, karşılık­ lı ve birbirine uygun irade açıklamalarıy­ la, karar ise aynı amaca yöneltilmiş birden çok ve birbirine uygun irade açıklamala­ rıyla meydana gelir.) \\Tasarruf işlemi, bir hakkı ya da hukuki ilişkiyi doğrudan doğ­ ruya etkileyen (hakkı değiştiren, sınırlayan, ortadan kaldıran ya da öteki tarafa geçi­ ren) ve bu nedenle de mal varlığının aktif bölümünü azaltan hukuksal işlem. (Örne­ ğin, satılan bir malın mülkiyetinin alıcıya geçirilmesi, bir tasarruf işlemiyle gerçek­ leşir. Bu işlemle satıcı, bir borçlandırıcı iş­ lem olan satış sözleşmesiyle doğan bor­ cunu yerine getirmiş olur.) —istat. Değişke çözümlemesinde, bir et­ menin değişik düzeyleri için kullanılabilen ve kökeni tarımsal araştırmalarda başvu­ rulan birtakım eylemlere dayanan bir söz­ cük. (Örneğin, verime etkisini inceleyebil­ mek için değişik gübrelerin kullanılması gibi.) —Metalürj. Dönüştürme işlemi, işlenen metalle banyonun kimyasal tepkimeye gir­ mesi yoluyla bir katman oluşumuna da­ yanan kimyasal ya da elektrokimyasal iş­ lem. (Oluşan katmanın bileşimi banyoya, işlem koşullarına ve metalin türüne bağlı­ dır. Başlıca dönüştürme işlemleri şunlar­ dır: anodik yükseltgeme, fosfatlama, oksalatlama, kromatlama.) ||/sr/ işlem, katı halde bir metal ya da alaşıma, yapısını, dolayısıyla mekanik özelliklerini değiştir­ mek için çok iyi'belirlenmiş ısıtma ya da soğutma yoluyla uygulanan işlem. ||/s//kımyasal işlem, bir makine parçasının yü­ zeyine bir element katma ya da bu yüzey­ den bu elementi uzaklaştırma işlemi (ör­ neğin semantasyon, alüminyum yayındır­ ma vb.). ||Isılmekanik işlem, ısıl işlem çev­ rimiyle birlikte uygulanan mekanik biçim değiştirme işlemi. ||Vüzey İşlemi, bir me­ tal parçanın yüzeyini, koruyucu bir kat­ manla kaplamak ya da yüzey özelliklerini değiştirmek için uygulanan işlem. (Bk. an­ sikl. böl.) —Mil. muhs. Bir karar biriminin ya da ku­ rumlar kesiminin iktisadı devreye müda­ hale biçimi. (Bk. ansikl. böl.) —Muhs. Dış işlemler, üçüncü kişilerle, dı­ şarıyla yapılan ve çeşitli belgelerle (sipa­ riş mektupları, taşıma senetleri, konşimen­

tolar, cetveller, ticari senetler, virmanlar, vb.) saptanan işlemler ||/ç İşlemler, kişile­ rin kendi yerlerinde yaptıkları ve senet ve benzeri belgelerle saptanan salt muhase­ beyle ilgili işlemler. —Öpt. ve Foto. Yansıma azaltıcı işlem, bir mercek yüzeyine yansımayı azaltan bir ya da birçok katman çökeltme. —Ruhbil. Piaget'ye göre, içselleştirilmiş, tersine çevrilebilir ve bütünsel bir sistem biçiminde eşgüdümlerımış eylem. (Bir iş­ lemden ötekine, mantıksal yapılara özgü bileşim yasaları uyarınca geçilir.) [Bk. an­ sikl. böl ] ||Bilgi sürecinin temel işleyiş et­ kinliği. |Davranış biçimlerini, iyice belirlen­ miş koşullarda gözlemlemeye olanak sağ­ layan eylem biçimi, usul, yöntem. —Tarım. Tarım araştırmalarında, deneme sırasında inceleme konusu olan üretim sü­ reçlerini (tarım tekniği, tekniğin uygulan­ ma tarihi, atılacak gübre ve ilaç miktarı, kültivar, vb.) etkileyebilecek bir etmenin uygulanması. (Her deneme, bir ya da bir­ çok işlemin etkilerini, işlem görmeyen bir denekle karşılaştırmayı öngörür.) ||Tarım uygulamasında, tarım bitkilerinin ya da hayvanların düşmanlarıyla savaşmak için bir sıvının püskürtülmesi, ya da herhangi bir maddenin uygulanması. (Bk. ansikl. böl.) —Tekst, iplikçilikte, tekstil maddelerine uy­ gulanan biyolojik (havuzlama), kimyasal (zamksızlama) ve mekanik (makaslama, sıyırma) etki. ||7eteW işlemleri, ağartma, boyama, baskı ve apre sanayilerinde, bir kumaşın terbiye edilmesine yardımcı olan mekanik, kimyasal ve ısıl işlemlerin tümü. —Telekom. Uzaktan işlem, uzaktan ku­ mandayla yapılan işlem. —Topogr. işlem doğrusu, kanavanın iki noktasını birleştiren, apsis ve ordinatlarla ayrıntıları çıkarmak için temel alınan doğ­ ru. —ANSİKL. Ceb. Bir E kümesi üzerinde bir G grup işlemi, G nin her g elemanı için, E den E içine Tg(x) = gx ile bir Tg uygu­ laması tanımlanır ve Tg , E nin bir dizili­ midir. Ayrıca Tgf) = Tg 0 T,, dir ve G den, E nin dizilimleri kümesi içine tanımlanmış, g ye Tg yi eşlik ettiren uygulama bir benzeryapı uygulamasıdır; G bir dizilimler grubu olarak gösterilmiştir denir. Bu benzeryapı uygulaması birebirse, G aslına uy­ gun işlem yapıyor demektir ve G, E nin dizilimler grubunun bir alt grubuyla eşyapılı uygulamadır E içinde x 3İ y ile tanımlanan 31 bağın­ tısı, gx = y olacak biçimde g e G varsa, bir denklik bağıntısıdır; x in sınıfına x in yörüngesi denir. E içinde, E nin tümünü yörünge alan bir eleman varsa, G, E üze­ rinde geçişli işlem yapıyor denir. iki önemli örneği, kendi üzerinde birleş­ tirmeyle işlem yapan grup IJ fi) = ghg~' ve kendi üzerinde ötelemeyle işlem yapan grup T„(h)=gh (soldan öteleme) ya da Ta(h)=hg (sağdan öteleme) oluşturur. Bir küme üzerinde işlem yapan bu grup kavramı geometride temel kavramdır. —Huk. Hukuksal işlemin iki kurucu öğe­ si vardır: irade açıklaması ve hukuksal so­ nuç. Hukuksal işlemin temeli, irade açık­ lamasıdır. Bir işlemin yapılmasına ilişkin is,ek (irade) açığa vurulmuş olmadıkça bu işlemin varlığından söz edilemez. Ancak, hukuksal işlemin tamamlanması için, açık­ lanan iradenin belli bir hukuksal sonuca yöneltilmiş olması da gerekir. Ayrıca, bir hukuksal işlemin geçerli olması için bunu yapan kişinin medeni hakları kullanma eh­ liyeti bulunmalıdır. Hukuksal işlemlerin bir­ çok çeşidi vardır: tek taraflı hukuksal iş­ lemler -çok taraflı hukuksal işlemler, borçlandırıcı işlemler- tasarruf işlemleri, biçime bağlı hukuksal işlemler-biçime bağlı olan­ lar ve olmayanlar vb. Tek taraflı hukuksal işlemler, yalnız bir tarafın irade açıklama­ sıyla tamamlanan işlemlerdir Örneğin, va­ siyetin geçerli olması için vasiyetçınin ira­ de açıklaması yeterlıdir. Çok taraflı işlem­ ler için birden çok kişinin irade açıklama­ sı gerekir. Çok taraflı hukuksal işlemler, "sözleşmeler” ve “ kararlar” olmak üze­

re ikiye ayrılırlar. Biçime bağlı işlemlerin geçerli olmaları için yasada öngörülen bi­ çimlerde yapılmış olmaları gerekir Buna karşılık, biçime bağlı olmayan işlemler için böyle bir zorunluk yoktur. Ana kural, hu­ kuksal işlemlerin belirli bir biçime bağlı ol­ mamasıdır. Ancak, kimi hukuksal işlemler için belirli bir biçim öngörülmüştür. Örne­ ğin, taşınmazların alım satımı resmi biçim­ de yapılır. — Metalürj. Yüzey işlemleri. Bu işlemlerin büyük bir bölüm ünde am aç parçaların korozyona karşı dayanımını artırmaktır; dolayısıyla çevre ortam ından yalıtan bir metalle (-> METAL* k a p la m a ) ya da m e­ tal olmayan ürünlerle kaplanır. Kimi işlem­ ler parçaların mekanik özelliklerini iyileş­ tirmeyi ya da bu parçalara yüzeysel özel nitelikler (düşük sürtünme katsayısı, aşın­ maya karşı yüksek dayanım) kazandırmayı amaçlar.

Metalleri ve alaşımları, yapılarını homo­ jenleştirmek ve ayırtedici mekanik özellik­ lerini (sertlik, çekme dayanımı) değiştir­ mek için genellikle bir ısıl işlem'den ge­ çirmek gerekir. Bu işlem özellikle çelikle­ re ve hafif bakır alaşımlarına uygulanır. Isıl, işlemin ayırtedici özellikleri aşağıdaki şe­ kilde sıralanabilir: ısıtma hızı, işlem sıcak­ lığı, bu sıcaklıkta tutma süresi, soğutma hızı ve gelişimi, çevre ortamın yapısı. Üç tür ısıl işlem vardır: alaşımı denge haline getirme (tavlama*, temperleme*); kararsız dengeden çıkarma (suverme*); belli bir denge halini kararlaştırma (menevişleme*, yapısal sertleştirme ya da yaşlandırma*). Kimi malzemelere suvermede sıvılaştırıl­ mış gazlarla uygulanan sıfıraltı işlemleri de kullanılır. Bazı ısılkimyasal işlemler, bir elementin parça yüzeyine yayınmasını sağlayarak yüzeysel özelliklerini değiştirmeye yarar. Örneğin semantasyon*, nitrürleme*, karbonıtrürleme*. alüminyum* emdirme, Sherard* yöntemi (çinko yayındırma), krom* kaplama, sülfinüzleme* vb. bu tü­ re girer. Isılmekanik işlemler'in amacı sıcak bi­ çimlendirme yoluyla alaşımların mekanik özelliklerini iyileştirmektir. Isılmekanik işlem eskiden eşsıcaklıkta martensit ile suverme sırasında, çelik parçalara sınırlı olarak yü­ zeysel biçim değiştirme şeklinde (saçma savurmayla temizleme) uygulanıyordu; günümüzde ısıl işlemlerin çeşitli çevrim­ leri sırasında genellikle austenitin eşsıcaklıkta dönüşüm bölgesinde dövme, hadde­ leme, çekme, tel çekme vb.’yle parçanın tüm kütlesinin biçimini değiştirmede kul­ lanılır. Sanayide çelikler için temel olarak üç ısılmekanik işlemden yararlanılır: 1. çeliğin dönüşüm noktasından dahe yüksek bir sıcaklıkta austenitleştirme ısıt­ ması, bu sıcaklıkta biçim değiştirme ardın­ dan suverme ve menevişleme; 2. austenitleştirme ısıtması, daha sonra kararsız austenit bölgesinde 400 ile 600 °C ’a doğru düşük sıcaklıkta biçim değiş­ tirme, ardından suverme ve menevişleme (austenit oluşturma); 3. austenitleştirme ısıtması, daha sonra 700 °C ’a doğru ara sıcaklıkta biçim de­ ğiştirme, ardından suverme ve meneviş­ leme. Kullanılacak işlem, elde etmek istenen ayırtedici özelliklere göre bu temel işlem­ ler ve olası değişkeleri arasından seçilir. —Mil. muhs. işlemler arasında şu biçim­ de bir ayrırfı yapılır: mal ve hizmetler üze­ rine işlemler, üretim, tüketim, sermaye olu­ şumu ve dış değişimler (mübadeleler) ile ilgili işlemler; bölüşüm işlemleri, gelir transferlerinde sözkonusu olan işlemler (ücret, ödenti, ödenek, maaş; faiz ve kâr; vergi, harç ve resim; vb.); mali işlemler, pa­ ra ve kredi kullanılarak yapılan, alacak ve borç hareketlerini kaydeden ve başka bir karar biriminin pasifine bağlı öğelerde bir değişikliğe yol açan işlemler. —Ruhbil. J. Piaget, somut’ işlemler ve biçimsel’ işlemler diye bir ayrım yapar. Çocukta 7-8 yaşlarından başlayarak orta­ ya çıkabilen birinci tür işlemler, gerçek

nesnelerle ilgili işlemlerdir, ikinci tür işlem­ ler ise, ancak 12 yaşından sonra ortaya çı­ kar ve varsayımlara dayandırılır. Piaget, ayrıca işlemleri, ilgili oldukları içeriklere göre, mantıksal işlemler ya da mantıksal -aritmetiksel işlemler ve mantıkaltı işlem­ ler olarak bir ikinci ayrıma daha tabi tu­ tar. Birinciler, "kesintili ya da ayrışmış nes­ nelerle ilgili işlemlerdir ve öğeler arasın­ daki farklarla bunların benzerlik ya da eş­ değerliliklerine dayanırlar” . İkinciler ise, sürekli nesnelerle (mekân, zaman, mad­ desel sistemler) ilgili işlemlerdir ve bitişik­ liklere, ayrılıklara dayanırlar. Bu son iki iş­ lem tipi, çocukta eşzamanlı olarak gelişir. —Tarım. Tarım bitkilerinin korunması için, yapılma şekline ve tarihine göre değişik işlemler vardır: 1. genel işlem ya da yüzeysel işlem, ge­ rekli maddenin tarlanın bütün yüzeyine homojen bir şekilde serpilmesi; 2. yerel işlem, gerekli maddenin sıralara ya da belirli yerlere serpilmesi; 3. güdümlü işlem, parselin diğer kısımla­ rına dokunmadan ekim sıralarına ya da sıralar arasına er jmeyi sağlayan bir dü­ zenekle yapılan işlem; 4. ekim öncesi işlem, gerekli maddenin toprak işlenirken çıplak toprağa karıştırıl­ ması; 5. filizlenme öncesi (ama ekim sonrası) iş­ lem, ekimle filizlenme arasında yapılan iş­ lem; 6. filizlenme sonrası işlem, bitki filizlenip biraz boylandıktan sonra yapılan işlem, (işlemin tarihi tarım bitkisinin ve ona da­ danacak asalakların fizyolojik evresı/ya da evreleri göz önüne alınarak belirlenir.) İŞ L E M C İ sıf. işlemcilikle ilgili. —Bilş. Bir bilgisayarda ya da başka bir makinede, komutları yorumlayan ve yürü­ ten birim. || Belli bir dilde yazılmış prog­ ramları bir bilgisayarda yürütmeye olanak veren programlar kümesi: —Dilbil. Bir cümle yapısı oluşturmayı sağ­ layan, anlamdan yoksun dilsel öğe (örn. Sanmam ki gelsin cümlesindeki ki bağ­ lacı). —Mant. Önerme işlemcisi, her önerme (işlemcinin kanıtları) grubunu bir ve yalnız bir önermeyle karşılayan eklem. (Hemen bütün önerme işlemcileri eklemlerden olu­ şur.) —Telekom. Uzaktan işlemci, uzaktan işlem yapan sistem, düzenek. ♦ sıf. ve a. Işlemcilik yandaşı. İŞ L E M C İL İK a. Bilimsel ruhbilimde, il­ kin Bridgman tarafından belirlenen araş­ tırma anlayışı. Buna göre ruhbilimde kul­ lanılan her kavramın işlemlerle bir ilişki içinde tanımlanabilmesi gerekir (Bu işlem­ ler, özneleri belirli koşullar içine yerleştir­ meye ve davranışlarını gözlemeye daya­ nır.) İŞ LE M E a. 1. işlemek eylemi. —2. Çe­ şitli türde (ipek, yün, keten vb.) ipliklerle ve iğneyle kumaş üzerine motifler işleye­ rek yapılan süsleme; nakış. —Ask. Bilgi işleme, elde edilen haber ve ipuçlarından yola çıkıp düşmanı tanımla­ mayla son bulan, değerlendirme, yorum­ lama, birleştirme ve yayımlama gibi işlem­ lerin tümü. —Bilş. Görüntü işleme, görüntüleri yükle­ meye, dönüştürmeye, iletmeye ve görün­ tülemeye olanak veren elektronik teknik­ lerinin tümü. (Bk. ansikl. böl.) \\Veri ya da bilgi işleme, verileri toplamak, kaydetmek, hazırlamak, değiştirmek, saklamak, sil­ mek, genel anlamda bunlardan yararlan­ mak için otomatik olarak yapılan işlemle­ rin tümü, —Camc. işleme eşiği, camı işlemenin ola­ naklı olduğu 104 ile 1076 poise arasında bulunan akışmazlık alanı. (Sıcaklık aralı­ ğı büyükse, camlan “ işleme eşiği uzun” dur ve “ işleme eşiği kısa” olan camlara göre daha kolay işlenir, işleme eşiğinin en düşük sıcaklıklarına uyan bölümde cam kendiliğinden biçim değiştirmeyecek ka­ dar akışmazdır [ti > 106 poise].)

ekranların iyiliği her renkteki yeğinlik dü­ zeyi sayısına, satır sayısına ve satır başı­ na nokta sayısına bağlıdır. Ekran üzerin­ deki bu görüntü ya yarıkalıcıdır (ekran gö­ rüntüyü oluştuğu gibi tutar) ya da her ta­ ramada yenilenir. Yenileme sayısının, gö­ rüntünün retina üzerinde kalıcılığını sağ­ lamak için saniyede 20 ile 40'a ulaşması gerekir. Bu amaçla görüntü ya her tara­ mada iletilir (geniş bantlı bir iletim gere­ kir), ya görüntüleme birimine bağlı bellek­ te saklanır (bellek sığasının güçlü olması zorunludur) ya da her taramada yeniden hesaplanır (çok fazla çizgi içermeyen bireşimsel görüntü hali); 2. iletim: tek görüntünün içerdiği bilgi mik­ tarı çok büyüktür; bu miktar, satır başına nokta sayısının, satır sayısı ve nokta başı­ na renk düzeyi sayısıyla çarpımı olan piksel sayısıyla gösterilir ve on binlerce bit (videoteks biçim) ile birkaç milyon bit (te­ levizyon, nitelikli grafikler...) arasında de­ ğişir. Dolayısıyla, görüntüleme zamanının çok uzun olmaması için bir görüntünün iletimi, debileri yeterince büyük (televizyon için birkaç megahertz ya da saniyede bir­ kaç megabit, en basit videoteks uç birim­ leri için saniyede 1 200 bit) yayın kanalla­ rı ya da telekomünikasyon hatları ge­ rektirir; 3. dönüştürme: bu alanda noktalar, vek­ törler ve hesaplama sonucu elde edilen hacimlerle gösterilen nesnelerin görüntü­ sünü işlemek, düzenlemek (gürültüleri yoketme, anlamlı parametreleri araştırma) ya da görüntülemeyi hazırlamak (saklı bö­ lümleri yok etme, yansımayı ya da kırılma­ yı hesaplama ...) sözkonusudur; 4. yükleme: görüntüleri elde etme, yani görüntünün içerdiği nesneleri gösteren bi­ leşim verilerini belirleme uzun zaman alır (bilgisayar operatörünün, incelenecek nesneyi nokta nokta betimleme hali) ya da güçtür (bir biçimin çevresini, laser ışınıy­ la tarayıp otomatik olarak belirtme ve yan­ sıyan laser ışınından yararlanıp hesapla­ ma). Görüntünün ve görüntü işlemenin uy­ gulanma alanları büyük bir hızla geliş­ mektedir. Tip alanında skanografi buna ör­ nek verilebilir. Askeri alanda ve uzay ça­ lışmalarında çok karmaşık hesap prog­ ramları, uydularla ya da uçaklarla çekilen fotoğrafları otomatik olarak işler ve önemli bilgiler (silah donanımı, birliklerin hareketi) verir; meteoroloji alanında hava durumu tahminleri, tarım alanında tarla fotoğrafla­ rını çözümleyerek ürün tahmini yapılabi­ lir; ayrıca uçuş benzeşim programları dü­ zenlenebilir; sanayide robotlarla çalışmak için parça biçimlerini otomatik olarak ta­ nıma, kültür alanında film, çizgifilm, video oyunları, sanat yapıtları yaratma olanağı vardır. —işlem. Bir parçayı işleme, işleme çizel­ gesi ’nce tanımlanan ardışık işlemlerden oluşur; işleme çizelgesi ise, etüt bürosu­ nun verdiği tanım resmine dayanarak yön­ tem bürosunca hazırlanır. Geleneksel işleme, metalleri kesme ku­ ralları uyarınca klasik ya da değişik düzey­ lerde otomatikleştirilmiş takım tezgâh­ larında gerçekleştirilir. Ateşe dayanıklı ve çok sert gereçleri iş­ lemek ya da bazı hallerde, üretim maliye­ tini düşürmek için yeni tekniklerden yarar­ lanan diğer yöntemlere başvurulur. Titreşimli kesmeyle işleme, takımı kes­ me yönünde titreştirme ve kesmeyi belli bir ilerleme süresinin bir bölümüne eşit bir zaman aralığında durdurma yoluyla takı­ mın çalışmasını kolaylaştırmaya dayanır. Durdurma, talaşı kırmayı ve kolayca bo­ şaltmayı sağlar. Sıcak işleme'de parçanın işlenecek bö­ FREKANS YER DEĞİŞTİRMEYLE KİPLEME” lümü, indükleme akımıyla 400 ile 500 nin eşanlamlısı. “ C'a kadar ısıtılır; böylece metalin yapısı ♦ sıf. Süs motifleriyle işlenmiş. değişmez, ama kopma dayanımı geçici —ANSİKL. Bilş. Bilişimde, görüntü işleme olarak azalır. aşağıdaki evrelerden geçer: Çok yüksek hızda işlemede, yüksek sı­ 1. görüntüleme: görüntüler genellikle, te­ caklıklara dayanıklı ve uzay araçlarının ya­ pımında kullanılan alaşımları işlemek levizyon alıcısı tipinde tekrenkli ya da çokamacıyla 30 ile 50 m/sn düzeyinde bir renkli ekranlar üzerinde oluşturulur; bu

—Deric. Zımparalama, kırpma, etleme, yarma (ya da biçme) ve temizleme işlem­ lerinin tümü. —Elektrotekn. Elektrik enerjisini işleme, bir elektrik enerjisini, ayırtedici nitelikleri farklı başka bir elektrik enerjisine dönüş­ türme. (Bu işlemi gerçekleştiren düzenek­ ler ya frekans değişimi olmaksızın [trans­ formatörler] ya da frekans değişimiyle [de­ ğiştiriciler] çalışır.) —Foto. Duyarlı bir yüzeyin gizli görüntü­ sünü görünür duruma getiren ve korun­ masını sağlayan işlemlerin tümü, (işleme, temel olarak izhar, tespit ve yıkama işlem­ lerim kapsar.) —Haritc. Harita işleme, bir haritanın içe­ riğini oluşturan bilgileri, kesinleşen grafik biçimde ve konumda yerleştirmeye daya­ nan işlem; bu işlemin sonucu. —işlem. Bir parçayı takım tezgâhında bi­ çimlendirme. (Bk. ansikl. böl.) —Matbaac. Metin işleme, daktilo edilmiş metinlerin düzeltilmesi, güncelleştirilmesi ya da düzenlenmesi için kullanılan, yük­ leme, manyetik diske depolama ve görün­ tüleme tekniği. (Yinelenecek metinlerin iş­ lenmesi sözkonusu olduğunda bu teknik büyük ölçüde tasarruf sağlar. Metin işle­ me sistemlerinin bazı fotodizgi malzeme­ leriyle ilgili olması yazıişleri bölümlerine yükleme konusunda özerk biçimde çalış­ ma olanağı verir.) —Orm. san. Ağaç işleme makineleri, ağaçları biçmeye, düzlemeye, birleştirme­ ye ve biçimlendirmeye yarayan makinele­ rin tümü. (Bk. ansikl. böl.) —Oy. Yere kâğıt açılarak oynanan iskam­ bil oyunlarında (eiiibir, blum, kanasta vb.) daha önce yere açılmış kâğıtlara kâğıt ek­ leme. —Petr. san. Bir tepkin ya da bir çözücüy­ le arıtma yöntemi. \\Asitle işleme, benzin­ leri, petrolü, yağları sülfürik asitle arıtma. \\Toprakla işleme, yüzde tutan toprakla renk giderme. ■ —Petrokim. Hidrojenle işleme, ham pet­ rolü arıtma ya da temel hidrokarbon kim­ yasında çeşitli evrelerde başvurulan arı­ laştırma yöntemlerinin tümü. (Bu yöntem­ ler, ara ürünler ya da kullanıcıların istemi­ ni karşılayacak ticari ürünler elde etmek için, hidrokarbonlu kesitlerin içerdiği katışkıları hidrojenle gidermeyi sağlar.) [Eşanl. HİDROJENLE ARITMA ] (Bk. ansikl. böl.) —Psikan. Ruhsal işleme, ruhsal aygıtta, bi­ rikmeleri hastalığa yol açabilecek iç ve dış uyarıları birleştirmek ve dönüştürmek ereğini güden gelişme. ||ikincil işleme, bir rüyaya uyanık bilincin anlayabileceği bir görünüm vermeye yönelik rüya süre­ ci. —Sine. Bir sinopsisi geliştirme. —Taşoc. Ocaktan çıkarılan ham taş blokunu biçimlendirme işlemlerinin tümü. —Tekst. Bir zemin dokusu üzerine, ek at­ kılarla belli süsleme desenleri oluşturma­ yı sağlayan dokuma yöntemi. (Bu yönte­ min işleyişi, ek atkıların oluşturacağı de­ senin genişliğiyle sınırlıdır) —Bu yöntemle elde edilen desen, etki. (Eşanl. BROŞE.) \\işleme tezgâhı, işlemeli kumaş dokuma­ da kullanılan tezgâh, (işleme tezgâhında, bir dokumayı süsleyen desenlerde oluş­ turulacak nüanslarla aynı sayıda küçük mekik taşıyan ek bir tefe vardır.) \\Kimyasal işleme, kimyasal yolla sonradan yok edilen bir zemin dokusu üzerinde desen­ leri oluşturma tekniği. (Bu teknikle, dan­ tel ya da gipür taklidi dokumalar elde edi­ lir.) —Telekom. Bir işareti işlemek eylemi. (Eşanl. MANİPÜLASYON.) ||Faz ya da fre­ kans yer değiştirmeyle işleme, faz ya da

işlemek kesme hızı kullanılır; bu hız yaygın olarak kullanılan en yüksek hızlardan beş ile altı kat daha büyüktür. Takımlar sinterlenmiş karbürden (metal karbürler) ya da sera­ mikten yapılır. Bu alandaki araştırmalar tü­ ketilen enerjinin büyük bir bölümünün ta­ laşla ısı biçiminde dağıldığını göstermiş­ tir; bu olgu parçanın ısıl biçim değiştirme­ sini azaltır ve bazen takımın ömrünü artı­ rır. Takım tezgâhlarını dakikada yirmi otuz bin kez tur yapan iş milleriyle donatma zo­ runluluğundan kaynaklanan güçlüklere rağmen bu yöntemin ilgi çekici bir gele­ ceği vardır. Sesötesi titreşimle işleme'nin de yer al­ dığı bu mekanik yöntemlerin dışında fizik­ sel (elektron* demetiyle ya da laserle iş­ leme) ya da kimyasal (kimyasal' işleme, elektrolit'le işleme, elektroaşınmayia iş­ leme) yöntemlerle de talaş kaldırılabilir. Klasik yolla çok güç işlenen parçaların üretiminde kullanılan bu yöntemlere, ay­ rıca karmaşık biçimleri ve küçük boyutla­ rı yüzünden öbür yöntemlerle gerçekleş­ tirilemeyen iç işlemede başvurulur. —Orm. san. Ağaçların işlenmesi giderek daha karmaşık ve çeşitli makinelerle ya­ pılmaktadır. Başlıca ağaç işleme makine­ leri şunlardır; 1. biçme makineleri, değirmi testereler, al­ maşık testereler, şerit testereler, motorlu hı­ zarlar, bıçkı makineleri, soyma makinele­ ri, keski makineleri; 2. düzleme makine­ leri, planya makineleri, rende makineleri; 3. birleştirme makineleri, dik planyalar, zı­ vana makineleri, delgi (matkap) makine­ leri; 4. biçimlendirme makineleri, tornalar, freze makineleri, dörtişlem makineleri, ka­ lıp makineleri, dip delme makineleri; 5. montaj makineleri, şasileri birleştirmeye yarayan makineler, levha yapıştırma alet­ leri, tutkal yayma makineleri; 6. bitirme makineleri, raspa makineleri ve perdah makineleri; 7. bileme makineleri. Bu alanda otomatik makineler de çok­ tur. Ayrıca bilgisayarla programlanabilen çokişlemli makineler de yapılmıştır. Bazı durumlarda ağaç işleme makineleri tam bir fabrika zinciri oluşturur (sınai maran­ gozluk: örneğin parke imalatı). —Petrokim. Özellikle renge, kokuya, asitliğe, korozyona, zamkların ve çökellerin oluşumuna, kirlenmeden kaynaklanmış zararlara yol açan ve katalizörlerin etkisi­ ni zayıflatan bileşikler, genellikle kükürt, azot, oksijen ya da metal atomları içeren ayrıkatomlu moleküller ve doymamış hid­ rokarbonlardır. Bu bileşikleri gidermeyi sağlayan çeşitli kimyasal işlemeler arasın­ da, zararlı yanürünlere yol açmayan en el­ verişli yöntem hidrojenle işlemedir. Kata­ litik reforming birimlerinin çıkışında, hid­ rojen, molar derişim düzeyi % 75 ile 80 arasında değişen oranlarda yer alır; yoğuşmaz gazlar içinde bu derişim düzeyi, öngörülen tepkimeleri kolayca sürdürmek için yeterlidir. Böylece ayrıkatomlu bileşik­ ler (kükürt, azot vb.) giderilir ve doyma­ mış kimi hidrokarbonlar hidrojenlenlr. • Ayrıkatomlu molekülleri giderme. Bu iş­ lemle gerek merkaptanlar halindeki kü­ kürt, gerek tiyofenik kükürt giderilir: RSH+H2“ RH+SH2 (R = hidrokarbon grubu),

merleşmesi ve doymuş ya da alkilaromatik hidrokarbonların hidrokrakingi sonu­ cunda hidrokarbonlu yapılarda hafif de­ ğişimler görülür; ama bu değişimler sözkonusu işleme türünden özellikle bekle­ nen değişimler değildir. Kükürt gidermede kullanılan katalizör­ ler, alümin üzerine çökmüş ve sülfür ha­ linde etkiyen molibden oksitle kobalt ok­ sit karışımlarıdır. Tepkimeler, katalizörün hızla etkisizleşmesine yol açacak kok oluşumunu önlemek için 0,8 ile 3 MPa dü­ zeyindeki kısmı hidrojen basıncı altında, 330 ile 400°C arasında değişen sıcaklık­ larda gerçekleştirilir. Ayrıca katalizör, bir­ kaç yıllık toplam yaşam süresi boyunca, çökeltiler yakılarak birçok kez yenileştiri­ lebilir. Hidrojenle kükürt giderme işlemleri, özellikle kükürt oksitlerinin yol açtığı hava kirliliğini azaltmak amacıyla genellikle şu ürünlere uygulanır: sıvılaştırılmış gazlar; doğrudan damıtma yoluyla elde edilen hafif benzinler; katalitik reformingde ham madde olarak kullanılan doğrudan damıt­ ma ürünü ağır benzinler (platin ağırlıklı ka­ talizörlerin kararlılığını korumak için kükürt oranının milyonda bir düzeyinde olması zorunludur); orta damıtma ürünleri (kerosen, mazot ve ince fueloil). Şekil, orta damıtma ürünlerinde hidro­ jenle kükürt giderme yönteminin şeması­ nı gösterir. Yüke, örneğin mazota, hidro­ jen püskürtülür ve karışım basınç altında borulu bir fırından geçirilerek istenilen sı­ caklığa değin ısıtılır, ardından sabit yataklı katalitik bir reaktöre aktarılır. Atık akışkan­ lar yüksek basınçlı bir ayırıcıya yollanır ve artan hidrojen, fırın girişine yeniden gön­ derilir. Mazot, bir stripping kulesine boşal­ tılır ve burada hidrojen sülfürle uçucu ürünler elenir Eser miktardaki hidrojensülfürü elemek için sodyum hidroksitle yıka­ nan mazot, depolama tanklarında topla­ nır. Ağırlığa göre % 1,5 kükürt içeren ma­ zot işlenerek, % 0,1 düzeyinde bir oran elde edilebilir; hidrojen tüketimi m3 yük başına 12 ile 15 m3'e ulaşır (olağan koşul­ larda ölçülmüş hacimler). Birkaç yıldan bu yana, fueloillerin ya da daha genel olarak, atmosfer basıncında damıtmayla elde edilen artıkların kükürtünü giderme, özellikle Japonya’da geliş­ meye başladı; fueloillerdeki kükürt oranı, hava kirlenmesine karşı savaşım için Ja­ ponya'da ciddi şekilde ele alındı. Sorun, yükün akışmazlığı, taşıdığı organometal bileşikler, özellikle vanadyum ve nikel yü­ zünden daha da karmaşıklaştı; bu metal­ ler katalizörlerin üstüne kısmen çökerek bunların etkisini yitirmesine yol açıyordu. Gerçekten de, kükürt gidermeye koşut olarak belirgin ölçüde metallerin ayrıldığı görülür. Geliştirilen yeni yöntemler, çok daha güç işlemsel koşullar gerektirir; genellik­ le molibden ve kobalt ağırlıklı katalizörler­ le, 8 ile 12 MPa’lık çok yüksek kısmi hid­ rojen basıncında, 360 ile 440 °C arasın­ da değişen sıcaklıklarda çalışırlar. Bu de­ neysel koşullarda, yaklaşık °/o 80’lik bir kü­ kürt giderme oranı elde edilir; ancak m3 yük başına 100 m3'e ulaşan çok yüksek hidrojen tüketimi yüzünden rafineride hid­ rojen üretmek için buharla reforming bi­

H id ro je n

rimi kurmak gerekir; dolayısıyla bu tür iş­ lemin maliyeti oldukça yüksektir. Öte yandan motor yağlarını işlemede, yağlayıcıların rengini, kokusunu ve ısıl ka­ rarlılığını iyileştirmek için benzer hidrojenle arıtma yöntemleri kullanıldığını belirtmek gerekir. Kalıcı bir koku taşıyan kimi renkli ayrıkatomlu bileşikleri elemek için hidro­ jenle kısmi kükürt giderme işlemi uygula­ nır. Bütün bu yöntemlerde, işlenen ham­ madde içindeki kükürt, hidrojensülfür bi­ çiminde giderilir. Hidrojensülfür de, Claus yöntemine göre çalışan b;. başka hid­ rojenle işleme biriminde, kısrı ıi yükseltgemeyle kükürt elementine dönüştürülür. • Doymamış hidrokarbonları hidrojenleme. Rafinerilerde kullanılan doymamış bi­ leşikleri hıdrojenleme yöntemleri arasında en önemlilerinden biri, buharla kraking bi­ rimlerinde elde edilen benzinlerin içerdi­ ği diolefinleri, olefinler halinde seçici hidrojenlemeye dayanır. Patlamalı motorların çalışma koşullarında, kimyasal bakımdan kararsız olan diolefinler, karbüratör meme ağızlarını hızla tıkayan ve supapların sız­ dırmadığını tehlikeye düşüren zamkların oluşmasına yol açar. Diolefinleri giderme­ de başvurulan iki önemli yöntemde ya makrogözenekli bir destek üzerine çökeltilmiş, 140 °C’a doğru sabit bir yatakta et­ kiyen nikel ağırlıklı bir katalizör ya da da­ ha etkin, dolayısıyla daha düşük sıcaklık­ ta çalışan paliadyumlu bir katalizör kulla­ nılır. Bu kategorinin yeni geliştirilmiş bir baş­ ka yöntemi, kerosenlerin içerdiği aroma­ tiklerin bir bölümünü hidrojenlemede kul­ lanılır; amaç türbojetlerde daha elverişli şekilde yanmalarını sağlamak için, kero­ senlerin fizikokimyasal özelliklerini geliştir­ mektir İŞ LE M E C İ a. İşleme yapan kimse. —Tekst. El işi kanaviçeler, gergefler, dan­ teller yapan işçi. İŞ L E M E C İL İK a işlemecinin yaptığı iş. İŞ L E M E K gçz. f. 1. Kendisinden bekle­ nilen işlevi düzenli bir biçimde yerine ge­ tirmek; çalışmak: Bu saati alalı yirmi yıl ol­ du, hâlâ tıkır tıkır işliyor. Asansör bozuk, işlemiyor. —2. Bir etkinlik alanında verimli olmak, çalışır durumda bulunmak: Otel de lokanta da çok iyi işliyor. —3. Bir taşıt sözkonusuysa, bir yere gidip gelmek: Oraya yalnızca minibüsler işliyor, başka ta­ şıt bulamazsınız. —4. Bir şeyin, bir kim­ senin içine nüfuz etmek, sinmek, onu et­ kilemek: Yağmur iliklerime kadar işledi. Kıskançlık onun ruhuna işlemişti. —5. Ya­ ra, çıban vb. sözkonusuysa, kapanmayıp irin akıtmak: Fitil koy ki yara işlesin. —6. Düşünme gücü, zekâ sözkonusuysa, ça­ lışmak, etkin olmak: Biraz kafan işliyorsa bu fırsatı kaçırmazsın. —7. Bir yol sözko­ nusuysa, kullanılmak, çalışır durumda ol­ mak: Yayalar bu yoldan işliyor. —8. Kira, ücret, faiz vb. sözkonusuysa, çalışmak; zamanla orantılı olarak artmak: Ücretini iş­ ledikten sonra almak. Kirayı işledikten sonra ödemek. Geciken her gün için faiz işliyor. —9. Günah, sevap, suç vb. sözko­ nusuysa, yapmak: Bir günah işledim, ba­ ğışla beni. Bu suçu işleyen cezasız kalma­ yacak. — 10. Arg. Bir kimsenin söylediği yalanlara kanmak: Amma işledin, insan biraz kuşkulanır.

H id ro je nin ye nid e n çe vrim e girişi

b a sın çta a rıtm a İ

G az

R eaktör

termodinamik açıdan azotu ve gereğinde oksijenli bileşikleri giderme tepkimelerinin tümü, sanayisel düzeyde kullanılan işlem­ sel koşullarda ısıveren ve eksiksiz tepki­ melerdir. Bu işleme koşut olarak aroma­ tiklerin hidrojenlenmesi, parafinlerin izo-

5941

K ükü rtle g ide rilm iş ürün

hidrojenle işleme otta damıtma ürünlerinin hidrojenle kükürtünü giderme

işlemek 5942

♦ g. f. 1. Bir şeyi işlemek, emek vere­ rek onu daha verimli, daha elverişli, da­ ha yararlı duruma getirmek: Toprağı işle­ mek. Demiri, bakırı işlemek. —2. (Bir şe­ yin üzerine) bir şey işlemek, üzerinde tür­ lü işlemeler yapmak, onu süslemek, na­ kışlamak: Halı üzerine kuş motifleri işle­ mek. Bakır üstüne gül işlemek. — 3. Bir konuyu, temayı ya da metni işlemek, onu geliştirmek, değişik yönleriyle ele alıp boyutlandırmak: Romanlarında hep karam­ sar tipleri işlemiştir. Dersimizde cümle tür­ lerini işledik. Bu sorunu çok yüzeysel iş­ lemişsiniz. —A. Bir kimseyi işlemek, bir düşünceyi ona benimsetmeye, kafasına sokmaya çalışmak: Çocuğu işleme, ken­ d i seçimini kendi yapsın. —El sant. Bir marka, bir ad, vb. işlemek, bir kumaş üzerine iğneyle bir süsleme yapmak. —İşlem. Özellikle talaş kaldırma sözkonusu olduğunda, bir parçaya bir ya da bir­ çok takım tezgâhında istenen biçimi ver­ mek. —Marangl. Eşyönlü işlemek, bir ağaç par­ çasını, parçanın ilerleme yönüyle aynı yönde dönen bir kesici takımla makine­ de işlemek. —Petr. san. Bir ürünü arıtmak. —Tekst, işleme tezgâhında mekikçiklerle bir kumaş üzerinde desenler oluşturmak. ♦ işlenm ek edilg. f. 1. Ham ya da do­ ğal durumdaki bir şeyden söz ederken, onu daha verimli, daha yararlı duruma getirmek: Bu topraklar kolayca işleniyor. İşlenmiş deri. Bakırı işlenmeye elverişli du­ ruma getirmek. —2. Kumaş, deri, bakır vb. sözkonusuysa, üzerine çeşitli süsleme­ ler yapılmış olmak: Kumaşın üzeri taşlar­ la işlenmiş. Bakır ibrik büyük bir ustalıkla işlenmiş. —3. Günah, suç, hata vb. söz­ konusuysa, yapılmak: Ortada işlenmiş bir hata göremiyorum. —4. Yol, bina vb. söz­ konusuysa, kullanılır durumda olmak, üzerinden taşıtla ya da yaya olarak geçil­ mek: Fabrikaya arka kapıdan işleniyor. —5. Bir konu, tema vb. sözkonusuysa. ele alınmak, seçilmek, incelenmek: Roman­ da tipler canlı bir biçimde işlenmiş. Bu ko­ nu geçen ders işlenmiş. —6. Bir duygu­ dan, düşünceden söz ederken, bir kim­ seye benimsetilmek: Çocukluğundan beri işlenen bu intikam duygusundan kendini kurtaramıyordu. —Opt. ve Foto. İşlenmiş objektif, mercek­ leri yansıma-azaltıcı işlemden geçirilmiş objektif. ♦ işletm e k ettirg. f.1. Bir şeyi, bir mat varlığını işletmek, onu değerlendirmek; üretken duruma gelmesini sağlamak: Toprağı işletmek. —2. Bir işletmeyi, bir ku­ rumu vb. işletmek, onu yönetmek; çalış­ tırmak: Bir otel işletmek. Bir dükkan işlet­ mek. —3. Bir şeye (üzerine) bir şey işlet­ mek, üzerine çeşitli motifler yaptırmak: Ye­ leğin üzerine çiçek motifleri işletilmiş. Ya­ kasına gül motifleri işletmek istiyorum. —4. (Parayı) işletmek, onu kâr sağlaya­ cak işlere yatırmak: Kendisine miras ka­ lan parayı işleterek çok zengin oldu. —S. Arg. Bir kimseyi işletmek, o kimsenin saf­ lığından yararlanarak onu kandırmak, onu birtakım yalanlar söyleyerek aldatmak: Bu doğru değil, beni işletiyorsun. Bir kimse­ yi telefonda işletmek. ♦ işletilm e k edilg. f. işletmek eylemine konu olmak. İŞ L E M E L İ sıf. Üzeri el ya da makinede yapılmış motiflerle süslü, üstünde işleme­ ler bulunan: işlemeli perde, masa örtüsü. Boncuk işlemeli giysi. —Tekst, işlemeli dokuma işçisi, işleme tez­ gâhında işlemeli kumaş dokuyan işçi. ||/şlemeli dokumak, işlemeli kumaşı süsleyen deseni ek atkı iplikleriyle işlemek. (Üretim sırasında, dokuma zeminine küçük me­ kiklerle simli ipekten desenler [çiçekler, dallar vb.] eklenir.) |jişlemeli kumaş, işle­ me yöntemiyle dokunmuş kumaş. İŞ LE M S E L sıf. 1. İşlemle ilgili. —2. Fels. Bir kuram değeri olmadan bir işlem yap­

ma olanağını sağlayan. —Ruhbil. Zihinsel işlemlerle ilgili. || Niteli­ ği, kendisini ölçme olanağı veren işlem­ ce belirlenen bir büyüklüğün tanımı için kullanılır. ||J. Piaget’nin terminolojisinde, hem çocuğun düşünsel gelişmesinin be­ lirli bir evresinde ortaya çıkan bir mantık­ sal yapı için, hem de çocuğun yaşamın­ da bu yapının ortaya çıktığı evre için kul­ lanılır. (Karşt. ÖNİŞLEMSEL.) ||/ş/emse/ test, Piaget’nin kuramlarından yola çıkılarak ta­ sarlanan ve öznenin düşünsel gelişme ev­ resini ölçmeye yarayan test. ||/ş/emse/ ze­ kâ kuramı, Piaget ve öğrencilerinin, zekâ­ nın gelişmesiyle ilgili anlayışları. İŞ LE N E B İL İR sıf. işlem. Talaş kaldırarak biçim vermeye elverişli metaller için kul­ lanılır. İŞ LE N E N a. Bilş. Bir programlama dilin­ de, bir işlemin ya da bir komutun uygu­ landığı öğelerden her biri. (Bölmede, bö­ lünen ve bölen olmak üzere iki işlenen vardır.) [Eşanl. o p e r a n d ] —Mat. Matematiksel işlem uygulanan ni­ celik. İŞ L E N İR L İK a. Hidr. bağl. Harcın ya da taze betonun, homojenliğini koruyarak ka­ lıpları en iyi biçimde doldurma özelliği, (işlenirlik betonların ve harçların önemli bir ayırtedici özelliğidir; gerecin düzgün ola­ rak yerleştirilmesini ve betonarme arma­ türlerinin iyi bir biçimde kaplanmasını sağ­ lar, harçların ya da betonların sertleştikten sonra kazanacakları tüm özellikleri etkiler, işlenirlik, ince öğelerin dozajı, su ve hava oranı, sıcaklık gibi çok sayıda etkene bağ­ lıdır: Abrams konisi, sarsma tablası, işlenirlikölçer gibi kimi laboratuvar ya da şan­ tiye aygıtlarıyla işlenirliğe sayısal değerler verilebilir.) —işlem. Katı bir malzemenin işlemeye el­ verişli olma özelliği. İŞ L E N İŞ a. İşlenmek eylemi ya da biçi­ mi. —Güz. sant. Bir tablonun resim malzeme­ sini çalışma tarzı (fırça vuruşları, üzerin­ den geçme, boya tabakasını kalınlaştırma, vb.).

geçiren kardeşi Perseüs'a çalışmanın ve adaletin erdemlerini göstermek için işler ve günleri yazdı. Mitolojik bir öykü olan Geçimsizlik Eris ile Adalet Dike arasında­ ki kavgayla başlayan ilk bölümde, Hesıodos kardeşine, demırçağından bu yana çalışmanın neden tüm insanların ortak ya­ sası olduğunu anlatır, ikinci bölüm,ev ida­ resi, çiftçilik ve gemicilik işleri üzerine öğütleri içerir ve Perseüs'a yılın her mev­ siminin kendine özgü etkinlikleri olduğu­ nu kanıtlamaya çalışır. En son bölümse, yılın hangi günlerinin hangi işler için elve­ rişli olup olmadığını gösteren bir takvimi kapsar. Theogonia"dan daha karışık bir yaratıcılıkla yazılmış olan işler ve günler, günlük sorun ve zorlukları içinde kırsal ya­ şamı yüceltir. İŞ L E R L İK a. istenilen sonucu verecek nitelikte oluş; uygulamada geçerli, etkili ol­ ma durumu: Sendikaların demokrasinin işlerliği açısından önemli bir işlevi vardır. Demokrasiye işlerlik kazandırmak. Bu maddenin işlerliği yok. İŞ LE T E N sıf. Ruhbil. işleten koşullama, B. F. Skinner tarafından betimlenen bir ko­ şullanma tipi. Bu tipin başlıca özelliği, uy­ gun bir uyartının belirmesi ya da yok ol­ ması bir davranışın ortaya çıkmasına bağlı olduğu durumlarda gelişmesidir. —A n s ik l. Ruhbil. Skinner tarafından çö­ zümlendiği biçimiyle işleten koşullama ile aşağı yukarı aynı dönemde (1934'e doğ­ ru) polonyalı Miller ve Konorski tarafından ortaya konan "ikincil tip koşullanma" ara­ sında olduğu gibi, Hilgard ve Marquis' den sonra, uzmanların "araçsa!" koşulla­ ma dedikleri şey arasında da hiçbir nite­ lik farkı yoktur. Ama bugün genellikle -Pavlov'un tutumunun tersine- burada çok kez "klasik" olarak nitelenen pavlovcu koşullamadan farklı bir öğrenme tipinin sözkonusu olduğu kabul edilmektedir Koşul­ suz bir uyarti ile koşulsuz bir tepki arasın­ da var olan bir ilişkiye de dayanmayan iş­ leten koşullama, yalnızca bir davranışın kendisini izleyen uyartıya göre değişme­ sini gerektiriyordu, işleten koşullama so­ runsalı böylece yüzyıl başında Thorndike tarafından önerilen “ etki yasası" sorunsa­ lını andırır. Skinner, buradan yola çıkarak, deney­ sel ruhbilim ve bu ruhbilim uygulamaları (programlı eğitim, "davranışsal” denilen tedaviler, vb.) alanında, görece özerk ve kapalı gerçek bir sistem oluşturan bir dav­ ranış çözümlemesi geliştirdi.

İŞ LE N M E a işlenmek eylemi. —Huk. işlenme eser, bir eserden yarar­ lanılarak oluşturulan ve bu eserden ba­ ğımsız olmayan fikir ve sanat ürünü. (Bk. ansikl. böl.) —A n s İk l. işlenme eser, var olan bir ese­ rin yeniden şekillendirilmiş bir biçimidir. Fi­ kir ve sanat eserleri kanunu'nun 6. mad­ desinin son fıkrasına göre, işleyenin özel­ İŞ L E T İC İ a. Ruhbil. Skinner'm kuramın­ liğini taşıyan işlenmeler eser sayılır ve iş­ da, aslında bir uyartının değil, bir orga­ leyen, eser sahibi olarak bu yasada gü­ nizmanın yol açtığı davranış. (Karşt. VANITvence altına alınan haklardan yararlana­ LAYICI.) bilir. Aynı madde, işlenme eserleri sınırla­ İŞ L E T İL M E K - İŞLEMEK madan başlıcalarını saymakla yetinmiştir. Buna göre; 1. çeviriler; 2. roman, öykü, İŞ LE T İM a. Bilş. işletime sokmak, bir sü­ şiir gibi eserlerden birinin bu sayılan tür­ recin çalışmaya başlamasını ve böylece lerden bir başkasına çevrilmesi; 3. musi­ yürütme evresine girmesini sağlamak, (iş­ ki, güzel sanatlar, ilim ve edebiyat eserle­ letime sokmak için kesintiler uygulanır ya rinin film durumuna getirilmesi; 4. musiki da veriler gönderilir; bunların gelişiyle sü­ aranjman ve tertipleri; 5. güzel sanat eser­ recin yürütme programı başlar.) lerinin bir şekilden başka bir şekle sokul­ İŞ LE T M E a. 1. işletmek eylemi: Maden ması; 6. külliyatlar; 7. seçme ve toplama ocaklarını işletme görevi özel şirketlere eserler; 8. yayımlanmamış bir eserin ilmi araştırma ve çalışma sonucunda yayım­ mdevredildi. —2. ikt. Tüzel ya da gerçek bir özel kişi tarafından yönetilen ticaret ya da lanmaya elverişli duruma getirilmesi; 9. sanayi işi; iktisadi üretim birimi; kurum, ku­ başkasına ait bir eserin açıklaması, şerhi ruluş; firma: Nakliye işletmesi. Büyük bir ya da kısaltılması işlenme eserlerin örnek­ işletme, küçük bir işletme. (Bk. ansikl. böl. leridir. ikt.) —3. Bir kuruluşun verimli biçimde iş­ İŞ L E N M E K - İŞLEMEK. letilmesini sağlayan yöntem: işletme iyi değil. —4. Bu yöntemin ilkelerini veren bil­ İŞ L E N T İ a Tekst. Çekici silindir ile son gi dalı. —5. işletme fakültesi. atkı arasında kalan kumaş parçası. — D ilbilg. işletme eki, ÇEKİM’ EKİ'nin İŞ LE R sıf. işlemekte olan. eşanlamlısı. —Saatç. işler parça, bir zaman aygıtının —Dy. işletme katsayısı, bir demiryolu devingen parçası ya da öğesi. (Bu parça ağında harcamalar ile işletme gelirleri ara­ ya da öğe genellikle bir çark takımıdır, an­ sındaki oran. ||/ş/efme servisi, ticari trafi­ cak bir balans ya da yardımcı mekaniz­ ği, her tür taşımacılığı, trenlerin hareketi­ maların çarkları da olabilir.) [Eşanl. HARE­ ni örgütlemek, tarifeleri incelemek ve uy­ KETLİ PARÇA.] gulamak, halkla ilişkileri yürütmek gibi gö­ revleri üstlenen servis. İş le r v e g ü n le r (Erga kai Hemerai), He—Mad. oc. işletme tesisi, maden ocakla­ siodos’un öğretici şiiri (İ.Û. VIII. yy.). Herında, çıkarma kuyusuyla bağlantılı, yüzey siodos, baba mirasını tümüyle zimmetine

di özel muhasebesi vardır. tesisleri ile yeraltı çalışmalarının tümü. ||Bir Gene ticari türden mali hizmetler ara­ yatağı işletme işlemleri, belli bir işletme sında yer alan, ama ek bir özelliği olan si­ yöntemi çerçevesinde gerçekleştirilen çe­ şitli cevher çıkarma evrelerinin tümü (ka­ gorta şirketleri’ne gelince, bunların başlı­ ca işlevi bir riskin gerçekleşmesi duru­ zı, tahkimat, yükleme, taşıma ve tavan de­ munda belli bir tutarı ödemeyi garanti netimi). || Maden ocağı işletmesi, bir cev­ ederek bireysel riskleri, kolektif riskler du­ her yatağını işletmek amacıyla kurulan te­ rumuna getirmektir: burada, işletme olma sislerin tümü. || Yatakları işletme yöntem­ niteliği,anlaşmanın yapısından gelir (söz­ leri, yatakları, biçimlerine, içerdikleri kaleşme akdi serbest ve zorunludur, ama si­ yaçların mekanik özelliklerine ve elde edi­ gortacı seçimi serbesttir); katılınması zo­ lecek cevherlerin niteliğine göre işletmek runlu sigorta kurumlan ise, kamu kesimi için kullanılan çeşitli yöntemlerin (yani boş­ içinde yer alırlar (Sosyal sigortalar gibi). lukların geometrik şekilleri) tümü. (Bk. an­ Son olarak aile kuruluşları kesiminde, sikl. böl.) bireysel işletmeler, mali olmayan ticari mal —Med. huk. işletme adı -* AD. ve hizmet üretimi yapan, ama işletmeci­ —Mil. muhs. İşletme hesabı, çeşitli ku­ leri dışında, onlardan ayrı bir tüzel kişiliği rumsal kesimlerde katma değerin ücretli­ bulunmayan iktisadi birimlerdir Bu birey­ ler, devlet (üretime bağlı vergiler) ve üre­ sel girişimciler, sayıca üretim aygıtının tim biriminin kendisi arasında ilk dağılımını önemli bir bölümünü oluştururlar. gösteren hesap. Bu hesabın bakiyesi (iş­ Milli muhasebeye özgü bu sınıflandır­ letme fazlası) doğrudan doğruya üretim manın yanı sıra, zaman zaman, işletme­ birimine kalır. lerin etkinlik türüne, hukuksal biçimine; —Muhs. işletme hesabı, sonucun ortaya hatta boyutlarına dayanan bazı ölçütler de çıkmasına yardımcı olan bütün işlemlerin, ileri sürülmüştür. Bu üç ölçütten herbiri, özetlenmiş olarak içinde yer aldığı hesap. başka sınıflandırma biçimlerine temel ola­ —Ormanc. işletme ormanı, orman idare­ rak kullanılabilir. since ormancılık ilkelerine uygun olarak 2. Etkinlik türüne göre sınıflandırma. işletilen orman. ||Orman işletmesi, ağaç­ Mali nitelikte etkinliklerle mali olmayan et­ ları kesme, tomruk halinde biçimlendirme, kinlikler arasındaki karşıtlık, ancak tek bir ormandan çıkarma ve ağaç artıklarını ta­ ayrım içerir. Bu ayrım, bir yandan mal üre­ şıma işlemlerini kapsayan orman çalışma­ timi ile hizmet üretimi arasındaki genel ay­ larının tümü. rıma bağlanır, öbür yandan çeşitli seçme —Petr. san. Bir kuyudan ya da bir yatak­ ve gruplandırmalara açıktır. Colin Clark ya tan çıkan petrolün üretimini sağlayan iş­ da Jean Fourastie tarafından önerilen bir lemlerin tümü. sınıflandırmaya göre, iktisadi etkinlikler 3 —Tarım, işletme şefi, bir tarım işletmesinin kesime ayrılır: birinci kesim (tarım, orman başında mesleki görev yapan kişi. ||/ş/efve balıkçılık işletmeleri); ikinci kesim (ma­ me yolu, bir tarım işletmesinde ulaşımı den, sanayi ve inşaat kesimleri); üçüncü sağlayan yol. \\Aile işletmesi, işletme şefi­ kesim (ticaret, taşımacılık ve hizmet işlet­ nin ve ailesinin çalışmasına dayanan ta­ meleri). Bu kesimlerin sınırlandırılması ve rım işletmesi. \\Tarım işletmesi, tarım üre­ kapsamlarının belirlenmesi sorunları (içe­ timinin sağlandığı ekonomik ve sosyal te­ rikleri üzerinde bir uzlaşma yoktur: ayrı­ mel birim. ca, bir "ü st" üçüncü kesim ya da hatta —Verg. huk. işletme vergisi -» VERGİ. bir “ dördüncü” kesim ayrımı daha yap­ —ANSİKL. ikt. İşletme adı verilen kuruluş mak gerekip gerekmediği düşünülebilir) tipinin, büyüklük, etkinlik, hukuksal biçim, ötesinde, bu sınıflandırmanın elverişli ya­ yapı, işleyiş biçimi bakımından gösterdi­ nı, etkin nüfusun dağılımında yararlanıla­ ği çeşitliliğin ötesinde temel özelliği ticari bilecek bir yapıda olması ve ulusal eko­ nitelikte mal ve hizmetler üretmesidir. Tek­ nomilerin gelişme derecesine uygun düş­ nik ve coğrafi bakımdan bireyleşmiş bir mesidir. Belki daha kullanışlı bir başka birim oluşturan, ama hukuksal açıdan ba­ gruplandırma biçimi de etkinlik kollarına ğımlı olan kurumdan farklı olarak, işletme göre yapılanıdır. Bu gruplandırmada, et­ kendine özgü bir nitelik daha taşır: karar kinlik ve ürün türlerini gösterir cetveller özerkliği. Bu iki nitelik (piyasayla ilişkili ol­ matris rolü oynar. Ayrıca imalat aşamala­ mak ve hukuksal varlık), işletmenin etkin­ rı da, işletmelerin iktisadi bir sınıflandırma­ lik alanını sınırlandırmamızı sağlar. sında elverişli bir başvuru kaynağı oluş­ • işletmelerin sınıflandırılmasında ölçüt­ turabilir. ler: 1. Milli muhasebe bakımından sınıflan­ 3. Hukuksal yapıya göre sınıflandırma. Daha biçimsel bir görüş noktasından kal­ dırma. Genişletilmiş milli muhasebe sis­ karak, işletmeleri üretim araçlarının mül­ temi ilkelerine göre, işletmeler, dört kuru­ kiyetiyle ilgili hukuksal ölçüte göre sınıflan­ luş kesimine ayrılır Bu kesimler şunlardır: mali olmayan şirketler; kredi kuruluşları; dırmak da olanaklıdır. Böyle bir sınıflan­ dırma bizi özel işletme ile az ya da çok be­ sigorta şirketleri ve aile kuruluşları kesimi­ lirgin nitelikte kamusal işletmeyi birbirin­ ne giren bireysel girişimler. den ayırmaya yöneltir. Özel işletmeler için­ Mali olmayan şirketler, başlıca işlevleri, de, bireysel işletmelerle ortaklık (şirket) iş­ mali olmayan mal ya da hizmetler üret­ letmeleri bir arada yer alır. Şirket girişim­ mek olan, dolayısıyla temel gelir kaynak­ lerinin çeşitli biçimleri vardır: şahıs şirket­ ları ürettikleri malların satışından ibaret leri (kolektif şirket, adi-kömandit şirket) ya bulunan kuruluş birimleridir. Bu kategori da sermaye şirketleri (anonim şirket, his­ içinde iki tip işletme yer alır: 1. ö?el şirket­ se senetli komandit şirket) ve bunların ge­ ler (mali olmayan ve hukuksal biçimi ne niş bir yelpaze oluşturan çeşitli yapıda olursa olsun tüzel kişiliğe sahip bulunan, özel ya da aracı statülü türleri (sınırlı so­ mal ve hizmet üretici birimler); 2. kısmen rumlu şirket, üretim kooperatif şirketi, tü­ ya da tamamen devlet malı olan ya da ketim kooperatif şirketi, vb.). Kamusal ni­ devlet denetimi altında bulunan kamu şir­ ketleri ya da yarı kamu şirketleri. Kamu şir­ telikte işletmelere gelince, bunların da çok değişik kuruluş biçimleri vardır: bazen tek ketleri tüzel kişiliğe sahiptir; özellikle sınai hissedarı devlet olan bir anonim şirket bi­ ya da ticari kuruluş, karma ekonomi şir­ çiminde kurulur (özellikle ulusallaştırma­ keti, resen kurulmuş şirket, vb. statüsündedirler. Yarı kamu şirketleri ise hukuki ki­ lar sonucunda) ve özgül yapılar gösterir­ ler: sınai ya da ticari kamu kuruluşu, ofis, şiliğe sahip değildir, ama üretimlerinin bü­ reji,karma ekonomi şirketi, vb. yük bölümünü piyasada satarlar ve ken­ dilerini yöneten devlet dairesinden geniş 4. Büyüklüğe göre sınıflandırma. Tica­ ölçüde bağımsız sayılabilecek büyüklük­ ri güç belirlemesi sözkonusu ise, işletme­ tedirler (PTT ya da Devlet basımevi gibi). nin ulusal ekonomi ya da belli bir etkinlik dalı içindeki yerini belirlemek için, onun Kredi kuruluşları, başlıca işlevi finans­ hacmine bakılır. Daha çok mali gücün be­ man işlemleri (mevduat toplama, bunları lirlenmesi sözkonusu ise, şirket sermaye­ kullanma, parasal olanakları dağıtma) yapmak olan kurumsal birimlerdir. Bunlar, sinin miktarına ya da, daha dinamik bir bakışla, elde edilen sonuçlara göre (net asıl gelir kaynaklarını, giriştikleri mali ta­ kâr, net ticari marj, nakit akımı, vb.) sınıfahhütlerden sağlarlar (mevduat, hisse se­ netleri ve tahviller...) ve her birinin ken­

işlevsel y a p ı'

- f [

disiplin görevlisi

1

j *1

talim at fişleri düzenleyicisi çalışma komutları işçi

genel müdür

personel müdürü

im alat müdürü

ticaret müdürü

reklam

malzeme hazırlık

satış

eğitim

A “stafl and line” yapısı

I

--------- II--------I mslanik 1 bakım

üretim

yönetim

J

Faciy] ■■ BH

---------î !

bakım

landırma yapılır, işletmenin harekete ge­ tirdiği işgücü belirtilmek isteniyorsa, istih­ dam edilen personel sayısı işletmenin in­ san gücü kaynağının bir göstergesi ola­ bilir. Bu arada, başka bazı ek ölçütler de (nitelik, ücretler, vb.) bu kaynakların kul­ lanılış biçimini belirtmekte yardımcı olabi­ lir. işletmenin büyüklüğüyle ilgili bu ölçüt­ ler, çeşitli bakımlardan, özellikle işletme-

ıl

--------- 1)

işletme 5944

nin yoğunlaşma derecesi, biçimleri ya da üretim aygıtının gelişme biçimleri konu­ sunda dallararası ve/ya da uluslararası karşılaştırmalar yapılmasına olanak sağ­ lar. • işletmenin işlevleri. Çok genel olarak, bir girişimin yaşamı dört büyük etkinlik türü­ nün yerine getirilmesini gerektirir, işletme­ nin büyüklüğü ya da eylem alanı bu et­ kinlikleri az çok karmaşıklaştırır, ancak bunlar bir iktisadi birimin yönetimi açısın­ dan zorunludur. Bunlar, B. Evgrafoff ya da O. Gelinier'nin deyişiyle, yönetim, üretim, dağıtım ve lojistik destek işlevleridir. Bu iş­ levler açıklamayı kolaylaştırmak bakımın­ dan birbirinden ayrılırsa da gerçekte sıkı bir bütün oluşturur. 1. Yönetim işlevi, işletmenin yönetimine katkıda bulunan etkinliklerin tümünü kap­ sar. Bu etkinlikler özellikle işletmenin amaç ve politikalarının seçilmesi ya da bu amaç­ ları somutlaştırmayı olanaklı kılacak ön­ lemlerin alınmasıyla ilgili etkinliklerdir. Bu bakımdan, yönetim işlevi her şeyden ön­ ce bilgi ve karar öğelerine ayrılır: işletme ile ve onun çevresiyle ilgili veriler (piyasa, rekabet, vb.) hakkında bilgi sahibi olmak gerekir; uygulanabilecek stratejileri açık­ ça belirlemek ve değerlendirmek, bu alanda yapılabilecek işleri seçmek ve bu seçimin taşıdığı risklerin sorumluluğunu üstlenmek ancak gerekli bilgilere sahip ol­ makla olanaklıdır. Sonra sıra kararlaştırı­ lan işlerin anlaşılması, üstlenilmesi ve et­ kili bir biçimde yerine getirilmesine gelir: sağlanan bilginin ilgili düzeylere iletilme­ si, bu düzeylerin uygun araç ve beceriler­ le donatılması (servislerin örgütlenmesi, personel politikası, vb.), gerekli yönlendin meyle amaç yönünde eyleme geçirilme­ si, öngörülerle gerçekleşmeler arasında olası bir sapmayı denetleyebilmek için ka­ rarlaştırılan eylemlerin yakından izlenme­ si ve gerektiğinde girişilen eylemlerin gi­ dişinin uygun önlemlerle düzeltilmesi. 2. Üretime bağlı işlevler, işletmenin pi­ yasaya sunmayı kararlaştırdığı mal ve hiz­ metlerin yaratılması için gerekli bütün hiz­ metleri kapsar. Burada, asıl üretimden (ya da hizmetin yerine getirilmesinden) baş­ ka, teknik sürecin tümüyle kavranması sözkonusudur: yöntemlerin belirlenmesi (iş çözümlemesi ve akılcı bir biçimde ör­ gütlenmesi, iş postalarının incelenmesi, vb.), üretimle ilgili yönetim sistemi (işlem­ lerin programlanması, harekete geçiş ko­ şulları ve komutu, ilerlemelerin denetlen­ mesi, vb.), üretimin önceden saptanmış normlara uygun olup olmadığını anlamak için nitelik denetlemesi, vb. 3. Dağıtım işlevleri, işletmece üretilen mal ve hizmetlerin müşterilerin kullanımı­

görevlerde uzmanlaşma, bunun avantaj­ na sunulması zorunluluğu göz önünde tu­ ları ve üretimde sağladığı verimlilik. Böy­ tularak örgütlenir. Bu işlevler her şeyden lece, bir işlevsel yapı 'ya varılır. Burada ar­ önce ticari araştırma ve incelemelere da­ tık komuta birliği bozulmuştur, çünkü bel­ yanır (piyasa incelemeleri, yönlendirme li bir düzeyde, her görevli, birden fazla uz­ çözümlemeleri, dağıtım devreleri kavra­ man amirden talimat alabilir. Bu yüzden mı). Ayrıca satış gücünün örgütlenmesi­ bu kuruluş şeması uygulamada yetki ça­ ne ilişkin bütün işlemleri de kapsarlar tışmalarıyla, eşgüdüm sorunlarıyla karşı­ (müşterilerle ilişkiler, satışların yönetimi laşır. Staff and line yapı, işte bu sakınca­ -siparişlerin işleme konulması, yerine ları gidermeye çalışan bir işletme biçimi­ getirilmesi-, satış sonrası hizmetler). Son dir. Bu yapıda, kumanda birliği ile iş uz­ olarak, ürünün ticarete sunuluşunu des­ manlığını uzlaştırmak amacıyla, astları tekleme işlemlerini de içerirler: reklam üzerinde otorite sahibi uygulama sorum­ kampanyaları, satışları artırma yöntemle­ lularının yanına danışma ya da kurmay bi­ ri. 4. Lojistik destek işlevleri, işletmeye iyi rimleri - “ staff” - verilir. Bu birimler öneri­ lerde bulunan, ama karar vermeyen ve bir iç işleyiş için gerekli araçları sağlamak­ uygulamaları doğrudan yönetmeyen iş­ la görevli etkinliklerin tümüdür. Bu işlev­ levsel elemanlardan oluşur. Bu iki çizginin, ler, teknik (bakım, donatım, araştırma ve koşut olmakla birlikte, böylece uzayıp git­ geliştirme), teknik-ticari (tedarikleme, stok­ mesi kuşkuludur, çünkü terarla öneri ara­ lama), mali (genel ve analitik muhasebe, sındaki ayrım genellikle bulanık, hatta key­ finansman, kasa hesapları), idari (sekre­ fidir. Bu yüzden, hedefler belirleyerek yö­ terlik, belge toplama, hukuk işleri) ve sos­ netme düşüncesi doğmuştur. Bu tür yö­ yal (personelin ve sosyal İlişkilerin yöneti­ netimde, bağımsız bölümlerden oluşan, mi: işe alma, eğitme, ücretlendirme, yük­ merkezi olmayan bir yapı sözkonusudur. seltme, personel temsilcileri ve sendika Bağımsız bölümlerin şefleri, varılacak he­ yetkilileriyle ilişkiler) niteliktedir. defleri aralarında tartışır, buna karşılık so­ • işletmenin yapısı, işletmeyi oluşturan nuçların sorumluluğunu da üstlenirler. öğelerin yapılanması, mikro-birimlerle Bu dört yapı, ancak birer tipik model ni­ makro-birimlerde aynı derecede önemli teliğindedir; hiçbiri ideal bir örgütlenme ve karmaşık değildir. Mikro-birimlerde, iş­ biçimi sayılamaz: bu yapılardan herhan­ letmenin çeşitli işlevleri bir ya da birkaç ki­ gi birinin yeğ tutulması, işletmenin niteli­ şi tarafından üstlenilmişken, makro-birim­ ğine bağlı bir karardır. Bundan başka, bi­ lerde bu işlevler geniş bir aracılar ve ku­ çimsel şemaların (organigramlar) tutarlılı­ rumlar yelpazesi biçiminde dağılmış du­ ğı, bir işletmenin içinde kurulan bilgi ve rumdadır. Bu yüzden işletmenin boyutla­ yetki ağının gerçek işleyişi sırasında ço­ rıyla birlikte örgütlenme zorunluluğu da ğu kez tehlikeye girer. artar. —Mad. oc. Yatakları işletme yöntemleri. Kuramsal açıdan, işletmeler için genel­ Bu yöntemler, daha yetkin yeni makine­ likle dört yapı modeli önerilir. Bu dört mo­ lerin kullanımını (özellikle delme ve yük­ del, şu dört yönlendirici ilkeye dayanır: hi­ leme makineleri) sağlayan teknolojik iler­ yerarşik yapının karşılığı olarak, emir ve lemelerle birlikte sürekli gelişti. komutada birlik ilkesi; işlevsel yapının kar­ • Açık işletme. Bu işletme biçiminde ön­ şılığı olarak, görevlerde uzmanlaşma ilke­ si; hiyerarşik otorite ile işlevsel uzmanlığın ce cevher üzerindeki kısır malzeme kal­ elverişli yanlarını birleştirmeyi amaçlayan dırılır, daha sonra cevher elde etme evre­ sine (gerçek anlamıyla işletme) geçilir. Mi­ ve “ staff* and line" türü yapılanmaya kar­ neral damarlarının konumuna göre iki şılık olarak, iki çizgi ilkesi, bir de merkez­ yöntem kullanılır: açık ocak ve basamak­ ci olmayan bir yapının karşılığı olan ve her lı açık işletme. bölüme ayrı bir sorumluluk yükleyen he­ 1. Açık ocak yöntemi, derin olmayan ve defler belirleyerek yönetme ilkesi. yatay konumda geniş bir alana yayılan, Dikey ya da piramidal hiyerarşik yapı' düzenli katmanlaşmış yataklarda uygula­ da işletmenin herhangi bir düzeyindeki her şef (ekip şefinden genel müdüre de­ nır. Dolayısıyla işletilecek panonun kısır ör­ ğin), kendi astları üzerinde tam bir otori­ tüsünden önce boydan boya bir dilim alı­ narak başlanır; ardından mineralleşme ta­ teye sahiptir: işletmede çalışanların herbirinin ancak tek bir şeften direktif aldığı vanına değin inilir ve pano uçlarına doğ­ bu sorumluluk basamakları dizisi, emir ve ru kazı genişletilerek örtü kaldırma arını oluşturulur. Cevher çıkarma işlemi de ben­ komutaya otorite sağlayarak ve sorumlu­ zer şekilde, yani başlangıç dilimiyle baş­ lukların birbirine karışmasını önleyerek yö­ netimin etkinliğini güvenceye alır. Ancak, lar ve örtü kaldırmaya (işletme arını) ko­ şut olarak ilerler. Cevher çıkarıldıkça olu­ birlik ilkesiyle çelişen başka bir düzen ge­ reğinin ağırlık kazanması da olanaklıdır: şan kazı boşlukları kısırla doldurulur (doltntem ational Nickel

Thomson'da (Manitoba, Kanada) nikel açık işletme oçağı

işletme durma arını). Böylece aynı anda ve koşut olarak ilerleyen üç arın oluşturulur. Bu yöntem özellikle çok derin olmayan kömür yataklarında (Fransa'da Arjuzanx linyit yatağı, Almanya'da Köln linyit yatak­ ları, ABD’nin doğusunda bitümlü kömür yatakları) ve büyük tortul cevher yatakla­ rında (demir, boksit, fosfat) gelişti. Günlük üretimi yüksek olan işletmeler (günde 200 bin t'a kadar) kesintisiz çalışır; örtüdeki kı­ sır malzeme bir ekskavatörle (kovalı ya da döner kepçeli) ya da dreglaynla alınarak yine aynı makineyle (dreglayn) ya da bü­ yük sığalı, bantlı konveyörle doğrudan iş­ letme arının arkasına dökülür. Kısır malzemenin ve cevherin kalınlığı 20 m'yi geçtiğinde arınlardan her biri (örtü kaldırma ve mineral çıkarma) birçok ba­ samaktan oluşur. 2. Basamaklı ya da krater tipi açık işlet­ me, sütun biçiminde yeraltına dalan, dar yataklarda kullanılır. Dolayısıyla örtü kal­ dırma işlemi yalnız doğrudan cevher üze­ rindeki kısır topraklara değil, ayrıca basa­ maklı ocağı oluşturacak koninin tüm hac­ mine, yani daha geniş bir alana uygula-

üstte bırakılmış oda-topuk yöntemi altta ve yanda göçertmeli oda-topuklar yöntemi

rine inen ocaklar vardır (ABD'de, Bingham maden ocağında 800 m). Özel bir açık işletme türü, plaserlere uy­ gulanır; az çok gevşek çökeller olan pla­ serlere bazen yerüstünde bazen de su al­ tında rastlanır. Yerüstü plaserlerinde, kla­ sik açık ocak tipi işletme yerine kimi za­ man hidrolik işletme yöntemine başvuru­ lur: yüksek basınçlı bir su püskürtülerek kayaç parçalanır ve katı parçacıklar su akıntısıyla cevher zenginleştirme fabrika­ sına değin taşınır (Güney-batı Asya’da ka­ lay plaserleri). Plaser suyun altındaysa ta­ rak dubalarıyla çökel çıkarılır ve ilk zen­ ginleştirme uygulanır. • Yeraltı işletmesi. Bu işletme biçimi daha karmaşıktır; çünkü her an çok sayıda ya­ pının (kuyular, giriş galerileri, üretim şan­ tiyeleri, havalandırma fereleri vb.) kararlı­ lığını sağlamak zorunludur. Tahkimatın, tüm çeperlerin gözetimi ve bakımının yük­ sek maliyeti yüzünden gereksiz boşluklar­ dan kaçınmak gerekir; işletmenin öbüf bölümlerinin (boş odalar) kararlılığını teh­ likeye düşürmeden bırakılabiliyorsa, yal­ nızca boşluk girişi kapatılır; ayrıca boşluk-

işletmenin^ijerleme

M lge

ilama odalar

nır. Tüm kısır malzeme, işletme sonunda oluşmuş boşluğu doldurmak için işletme bölgesi dışına boşaltılarak depolanır. Bu yöntem düşey damarlara, aşırı eğimli katmanlara ve öbeklere uygulanır. Kazıda genellikle patlayıcı madde kulla­ nılır; cevher ve kısır malzemeler ocak ya­ maçları boyunca, bir basamaktan öbürü­ ne geçmek için özel olarak yapılmış yol­ larda çalışan kamyonlarla boşaltılır. Kam­ yonlar her basamakta mekanik kepçeler­ le ya da yalnızca dipte, patlayıcı maddeyle feratlatmadan sonra buldozerlerle yükle­ nir. Ocak eğim açısının ya da ocak çeper­ lerinin yatay doğrultuya göre eğiminin gü­ venlik nedenleriyle belli bir sınırı aşmama­ sı gerekir: gevşek arazilerde 30°, çok tı­ kız ya da dayanıklı arazilerde 703 Örtü kal­ dırma oranı derine inildikçe artar; sütun biçiminde damarlar sözkonusu olduğunda bu yöntem yüz metre derinlikle sınırlanır ve yatak çok daha derine iniyorsa, yeraltı yön­ temlerine başvurmak'gerekir. Öbek biçi­ mindeki yataklarda yüzlerce metre de-

lar doldurulabilir ya da üst katmanların çökmesi sağlanır (göçerime). Yeraltı işlet­ melerinde uygulanan yöntemler, cevher çıkarma sırasında oluşan boşlukları işle­ me biçimlerine ("tavan denetimi" de de­ nir) göre sınıflandırılır. Boş odalar yönteminde kazı boşlukları pano işletildiği sürece boş bırakılır. Oda -topuk sisteminde, yeraltı taşocaklarında, tahkim edilmiş odalarda, yatay ya da di­ key dilimler biçiminde kazılmış büyük odalarda bu yöntem uygulanır. Cevher çı­ karma genellikle orta düzeydedir; ancak yoğun makineleşmeyle maliyet düşürüle­ bilir. Dolgulu odalar yönteminde şantiyeler ilerledikçe altyapı kazılarından, cevher zenginleştirme fabrikalarından ya da ocak dışındaki kaynaklardan elde edilen kısır malzemelerle boşluklar doldurulur. Böyle­ ce dolu oda ve topuklar, yükselen ya da alçalan dilimler, doldurulmuş ayaklar or­ taya çıkar. Bu yöntem pahalı olmasına rağmen, işletmede güçlükle karşılaşılan

yataklarda etkili sonuçlar verir. Ambarlı ayak yöntemi yukarıdaki iki ka­ tegorinin arasında yer alır: bu yöntemde cevher geçici bir süre dolgu malzemesi olarak kullanılır. Göçertmeli odalar yönteminde, üretim şantiyelerini açık bırakarak boşlukları aşa­ malı olarak doldurmak için üstteki kayaçlar, denetim altında çöktürülür; bu yönte­ min türleri arasında göçertmeli oda-topuk, göçertmeli uzun ayak, alttan çekmeli ayak, göçertmeli ara kat ve blok sayılabi­ lir. Bu yöntem büyük boyutlu yataklarda (katman ve yığın halinde) rahatlıkla kulla-

nılabilir; ancak cevhere daima kirletici maddelerin karışmasına ve yüzey alçalmalarına yol açar. Bu farklı yöntemler (ve çok sayıdaki de­ ğişkesi) arasından bir seçim yapılırken, her yatak için mineral damarlarının biçi­ mini, kayacın mekanik özellikleri (cevher ve kontak taşları), öncelikle ucuz maliyet, çıkarma miktarı gibi istenen sonucun tü­ rünü göz önüne almak gerekir. 1. Bırakılmış oda-topuk yöntemi düzenli, az eğimli ve orta kalınlıkta katmanlara uy­ gulanır ve yatak karelenerek galeriler (odalar) arasında dikdörtgen prizma biçi­ minde cevher topukları bırakılır. Düzenli olarak yerleştirilen bu topuklar üstteki top­ rakların ağırlığına dayanabilecek biçimde hesaplanır. Çok üretken olan bu yönteme, uzun vadede, ancak önemli miktarda cev­ her ocakta bırakılarak güvenilebilir. Katman çok kalınsa ya da yığınlar biçi­ mindeyse, dik basamaklarla gerçekleşti­ rilen taban basma işleminden sonra üst dilimin oda ve topukları işletilir. Bu yönte­ me açık işletme yöntemleriyle benzerliği yüzünden yeraltı taşocağı adı da verilir. 2. Dolgulu oda-topuk yöntemi'nde oda­ lar işletildiği ölçüde doldurulur; yöntem çok yüksek topuklar halinde ya da topuk­ lardaki cevherin ileride çıkarılması öngö­ rüldüğünde uygulanır. Bu uygulamada oda ve topukların uzun dikdörtgen priz­ malar halinde planı çıkarılarak cevher çı­ karma işlemi kolaylaştırılır; bu durumda al­ maşık topuk toplama'dan söz edilir. 3. Göçertmeli oda-topuk yöntemi’ne to­ puk toplama ve sürme yöntemi de denir; yöntem iki evre içerir: birincisinde uzun to­ pukları kesen odalar sürülür; ikinci evre­ de aşamalı ve sistemli biçimde topuklar alınarak tavan, denetim altında göçertilir. Göçerime işletme boşluklarının dolması­ nı sağlar ve yakın bölgelerdeki basıncı azaltır. Bu yöntem düzenli, az eğimli ve ka­ lınlığı 5 ile 6 m'yle sınırlı katmanlara uy­ gulanır.

5945

YATAKLARI İŞLETME YÖNTEMLERİ

basamaklı açık işlatme ocağı

ilerleme yönü tavan yolu

< =

şğföa 'vV

t avan yolu koruma tahkim atı

tahkim at hattı

doldurm a ya da göçerim e (ayak arkası)

(üstten görünüş) boşaltma konveyûru kazı makinesi taban yolu koruma tahkim atı

atma konveyöru

boşaltma konveyöru

taban yo jiipB i

4. Ayak yöntemi açık ocağı yeraltına alma­ ya dayanır: personel ve kazı için gerekli gereç dolaşımına, tahkimata ve cevher boşaltmaya yarayan bir geç'ıt galeri yönü­ ne koşut olarak ilerler; bu geçit demir di­ rekler ya da yürüyen tahkimatlarla sisterrlli olarak donatılıp açık tutulur. Cevheri kaz­ ma ve boşaltma tüm ayak arını boyunca, genellikle kesintisiz olarak gerçekleştirilir: kazı makinesi (sapan, potkopaç makine­ si, vb.) kazdığı ürünleri doğrudan bir ta-şıyıcıya (konveyör) boşaltır; ayak arkası, yani işletmesi bitmiş bölüm ya doldurulur ya da göçertilir. Ayak içine yerleştirilen tüm donanım (kazı makinesi, konveyör ve tahkimat) arın­ la birlikte ilerler Geçitin uzunluğuna gö­ re, uzun ayak (yüz metrenin üzerinde), kı­ sa ayak ve çok kısa ya da mini ayak (otuz metreden daha kısa) türleri vardır; bu de­ ğişkelerin tümü, yatay yönde geniş alan­ da yayılan, az eğimli, kalınlığı az (1 ile 4 m) ve cevheri (kömür, potas) mekanik olarak kazılabilen yataklarda kullanılabilir. Güney Afrika’daki altın madenleri tü­ müyle özel bir yöntemle işletilir; çünkü bu ocaklardaki kazılarda patlayıcı madde kul­ lanılır; altın içeren kayaçların kalınlığı çok azdır (1 m’den az) ve ayak yüzlerce met­ reye ulaşır.

Yatağın yatay kesiti tek dilimde (dilimin genişliği galeri tavanının durumuyla sınır­ lıdır) alınamayacak denli büyükse ardışık olarak işlenen çok sayıda yükselen dilim­ ler ya da aynı anda yanyana açılan çok sayıda alçalan dilim biçiminde çalışılır. Öbeklerde ve kalın katmanlarda arazi­ nin yapısı elverdiği ölçüde koşutyüzlü (her kenarı 25-30 m) büyük boş odalar oluş­ turulur. Odalar art arda yatay ya da dütavanı ; g ö ç e rim e /

/

alttan çekme penceresi

alttan çekmeli bir ayak şeması (kesit)

dolgulu yükselen dilimlerle işletme (kesit) yüzey dekapajı sırasında alınan işletilmemiş cevher

dolgu malz< sağlama ve.

havalandırma ve doldurma f eresi

yapay beton tavanlar altında alçalan dilimlerle işletme

kazı şantiyesi

delik açma

yerinde dolgu

cevher topuğuyla korunan ulaşım yolu

personel ve gereç

kazılmış taban katları

işletme yönü

Kalın damarlı kömür katmanlarında kul­ lanılan bir değişke de alttan çekmeli ayak yöntemidir; önce göçertilmiş normal bir ayakla katmanın alt bölümüne ulaşılır; kat­ manın üst bölümündeki kömür yine göçertmeyle indirilir ve alttan çekilerek çıka­ rılır. Gerek ayak, gerek oda-topuk sistemin­ de hazırlık işleri genellikle cevher içinde işletilecek panoları belirleyen yollar kaz­ makla sınırlıdır; oda-topuk sisteminde . ana, ikincil ve üçüncül galeriler, ayak yön­ teminde ise tavan ve taban yolları, başyukarılar açılır. 5. Dolgulu dilim yöntemi düşey boyutlu büyük yataklara uygulanır (damarlar, ki­ mi zaman öbek biçiminde yükselen kat­ manlar); cevher 3-4 m yüksekliğinde ya­ tay dilimler biçiminde kazılır. Bir sonraki di­ lime geçmeden önce boşluk doldurulur; ikinci dilim üstte yer alabilir, yani yükselen dilimler biçiminde cevher alınır; bu yön­ temde ilk dolgu taban işlevi görür; ayrıca ikinci dilim dolgu altında kazıtabilir, yani al­ çalan dilimler biçiminde çalışılabilir; alça­ lan dilimler sisteminde kısmi dolguya baş­ vurulur ve bir yapay tavan oluşturulur; ta­ van genişliği kullanılan malzemenin (çi­ mento, kum, beton vb.) dayanımına göre değişir.

şey dilimler biçiminde açılır; düşey dilim­ ler oda yüksekliği boyunca dağılmış çe­ şitli girişlerden (taban katları) ya da yalnız­ ca tek üst kattan (uzun düşey deliklerle) ilerleyerek kazılır; yatay dilimlerde kazı ya terelerden başlayarak uzun yatay delikler biçiminde yüteelir ya da patlayıcı madde kullanılarak dilimin kalınlığını karşılayan kı­ sa ve geniş düşey delikler şeklinde yuka­ rı doğru geliştirilir. Bu yöntemlerin tümün­ de personel oda içine giremez; kazı uzak­ tan kumandayla yapılır ve cevher oda ta­ banında huni biçiminde açılmış depolar­ dan çekilir. Kayaç kütlesi bütünü içinde kararlı, ama çeperlerin yapısı yetersizse, çeperler sis­ temli biçimde tahkim edilir; böylece tah­ kimli boş odalar oluşturulur. Ayrıca çeper­ lere destek olarak cevherden de yararla­ nılabilir; bu durumda Oda ambarları1ndan söz edilir. Gereğinde kazılan cevher yerin­ de bırakılarak, dolgulu yükselen dilimler­ de olduğu gibi çalışma tabanı olarak kul­ lanılır. Kayaç kütlesi boş odalar kazmaya ola­ nak verecek biçimde çatlaklar içeriyorsa, cevher yığını altında yatay bir kazı izi oluş­ turulur ve kayacı sistemli biçimde göçertmek için bu çatlaklardan yararlanılır. Göçertilmiş cevher, blokların tabanında da-

İşletme fakültesi ha önce açılmış üretim hunileri grubuyla çıkarılır. Daha düşük düzeyde, göçertilmiş ta­ ban katlan yönteminde kayaç kütlesini parçalamak için kayacın çatlak yapısın­ dan yararlanılır; bu yöntemde cevherin tüm yüksekliği boyunca dağılan çok sa­ yıda giriş galerilerinden (taban katları) başlayarak çalışılır. • Düşey doğrultuda geniş alana yayılmış yataklara uygulanan tüm yöntemler, bü­ yük ölçüde hazırlık gerektirir, işletilecek panoları sınırlayan yollar dışında çeşitli ge­ çitler (başyukarılar, eğik düzlemler, yeraltı kuyuları) oluşturmak, cevher boşaltma, malzeme taşıma ve dolgu için boşaltma tereleri, servis yolları, doldurma tereleri, alttan çekme hunileri gibi özel yapılar ge­ liştirmek zorunludur Bütün bu yapılar ge­ nellikle kısır içinde kazılır. Yeraltı işletmesindeki güçlükler yüzün­ den, derinde yer alan cevherleri bir ya da birçok sondajla yüzeyden çıkarmak için çeşitli girişimler yapıldı. Örneğin yerinde çözündürme yöntemi tuz çıkarmada yaygın olarak kullanılır; sül­ fürik asitte kolayca çözünen uranyumu çı­ karmada yerinde liçing yöntemine başvu­ rulur; mekanik yıkama yöntemi ise çözün­ meyen ve liçinge elverişli olmayan kayaçlara uygulanır; nihayet kömüre uygulanan yerinde gazlaştırma bazı hallerde klasik işletme yöntemlerinden vazgeçmeye ola­ nak verir. —Tarım. Tarım işletmesi. Dünya’da, pekçok tipte temel üretim topluluğu vardır: az verimli tekniklerle elde edilen ve ürünleri kendilerince tüketilen işletmelerden (Afri­ ka, Asya ve Latin Amerika'da bazı kırsal toplumlar) tutun, sanayileşmiş ülkelerde­ ki çok verimli yöntemlerle çalışan ve pa­ zarları besleyen kapitalist ya da koopera­ tif büyük işletmelere kadar çeşitli tipler. "Tarım işletmesi" sözü, aslında bütün bu üretim birimi tiplerini kapsamaz. Özel­ likle gelişmiş kapitalist ülkelerde egemen olan işletmeler için kullanılır: mülkiyet hak­ kına ve özel teşebbüs özgürlüğüne dayalı bağımsız birimler; bunlarda işletme şefi büyük bir mülk (arazi) üzerinde iş yapar Bu ülkelerde tarım işletmeleri birbirinden farklıdır: hukuki bakımdan işletme şefi ara­ zinin sahibidir (doğrudan işletme) ya da değildir (kiracılık); ekonomik bakımdan (yarıcılık) pazarlama mekanizmasıyla bü­ tünleşmesi değişiktir (öz geçimini sağla­ mak için üretim yapan işletmelerden sa­ nayi firmalarıyla yaptığı anlaşmalara gö­ re onlarla bütünleşmiş işletmelere kadar); sosyal ve ekonomik açıdan, iç üretim iliş-

öğrenim kurumu. İstanbul Üniversitesi'ne bağlı olarak sanayi, iş ve ticaret kesiminde artan yönetici gereksinimini kar­ şılamak amacıyla kuruldu (1967). Fakül­ te, yüksek lisans düzeyinde öğrenim sağlar. İlk yıl sosyal bilimlerin temel ko­ nularında eğitim verilir, sınıflar yükseldik­ çe uzmanlık derslerinin ağırlığı artar. Fa­ kültede üç ayrı işletme bölümü vardır: İşletme (türkçe), işletme (İngilizce), işlet-

5947

yoğun şarjlarla kazılmış yükselen dilimler kilerine göre, işletme şefinin ve ailesinin çalışması ile ücretli çalışma arasındaki iliş­ ki bakımından farklıdır (birincisi ağır bas­ tığı zaman aile işletmesi; İkincisi üstün ol­ duğu zaman kapitalist işletme); sosyal açı­ dan, işletme şefinin yalnız işletmede ça­ lışmasına ya da emeğini işletme ile bir dış iş arasında, genellikle sanayi ile paylaş­ masına göre değişiktir (kısmi süreli tarım). Tarım işletmesi tanımı, gelişmekte olan kapitalist ülkelere de uygulanmaktadır. Bu­ ralarda, sanayileşmiş kapitalist ülkelerde­ kinden genellikle farklı toprak mülkiyeti ile ilgili hukuki biçimlere göre, özel üretim şe­ killeri yaygın bir şekilde egemendir. Ge­ lişmekte olan bu ülkelerde, örneğin Latin Amerika'da, çok büyük ve çok verimli ka­ pitalist işletme (latifundium) ile ortaklık, özel mülkiyet, törel mülkiyet halindeki bir­ çok işletme bir arada bulunmaktadır. Sos­ yalist ülkelerde, pazar ekonomilerde kul­ lanıldığı anlamda tarım işletmesi deneme­ yecek üretimlerin (kooperatifler, kolkhoz, devlet çiftlikleri) yanı sıra örneğin Polon­ ya’da olduğu gibi çalışması batılı ülke­ lerdeki işletmeleri andıran özel üretim bi­ rimleri de vardı.

yükleme İçin taftan yolu

t-

y e rin d e

oevher

göçertSmtş bloklar

taşıma düzeyi

İşletm e fakültesi, İstanbul'da yüksek-

yukarı altyapı düzeyi

hava dönüş çubuğu

topuk toplama şantiyesi

bölme

aşağı altyapı düzeyi (taşıma, girişler)

işletilecek bir yatak karliyesinin hazırlık işleri şeması

göçenkmf taban kaban

İşletme fakültesi 5948

me (ekstern) Ekstern işletme bölümün­ deki öğrenciler bir yandan lisans diplo­ ması elde etmek için gece derslerine devam ederler, bir yandan da çalışma hayatlarını sürdürürler. i ş to tm * ik tis a d ı » n s tttü s ü , İstanbul Üniversitesi işletme fakültesi'ne bağlı yük­ seköğretim kurumu, iktisat fakültesi'ne bağlı olarak kuruldu (1954). Daha sonra iş­ letme fakültesi'ne bağlandı (1968). iktisat alanında bilim uzmanlığı ve doktora düze­ yinde öğrenim sağlar Lisansüstü program­ ların düzenlenmesinde öteki üniversitelerin, kamu kuruluşlarının ve kültürel anlaşma ya­ pılan ülkelerin istekleri göz önünde tutulur Enstitü, eğitim-öğrenim çalışmalarının ya­ nı sıra, yurt sorunlarına ışık tutabilecek araştırma ve uygulamalar yapmakta, ulus­ lararası bilimsel toplantı, konferans, semi­ ner ve kongreler düzenlemektedir İŞ LE TM EC İ a. 1. Bir işletmeyi çalıştıran, varlıklarını ve işlerini yöneten kimse. —2. iyi bir yöneticide aranan yeteneklere sa­ hip kimse: İşletmeci kafasına sahip bir in­ san. iyi bir işletmeci olarak kabul edilmek. —Dy. işletme servisi görevlisi ya da yöne­ ticisi. —Mad. oc. Maden ocağı işletmecisi, bü­ tünüyle mülkiyeti elinde olmadan bir cev­ her yatağında üretimi gerçekleştiren fir­ ma. (Büyük yataklarda yatırımlar gittikçe tek bir işletme yerine birçok maden şirke­ tini, bankaları, devleti ya da ilgili bölgeyi de içeren bir topluluk tarafından gerçek­ leştirilir; bu durumda topluluk, üyelerin­ den birini işletmeci olarak görevlendirir.) —Sine. Bir sinema salonunun sahibi. ||Filmlerin çeşitli sinemalara satılmasıyla uğraşan ve gösterim tarihlerini düzenleyen kişi. İŞ L E T M E C İL İK a 1. Bir işletmeyi iyi ve başarılı bir biçimde yönetme: Başarılı bir işletmecilik örneği. —2. işletme işi, işlet­ mecinin işi: Devlet işletmeciliği. On yıldır işletmecilik yapıyor. —3. Bir işletmeyi ve­ rimli bir biçimde yönetmenin ilkelerini ve­ ren bilgi dalı: işletmecilik dersleri. —İş örgüt, işletmecilik oyunu, işletme ha­ yatında rastlananlara benzer karmaşık so­ runlar ortaya koyan durumların incelen­ mesiyle, işletme yönetecek elemanları ye­ tiştirme ve kararlar almaya alıştırma yön­ temi. (Bk. ansikl. böl.) —Sine, işletmecilerin etkinliğine ilişkin si­ nema ekonomisi dalı. —ANSİKL. iş örgüt, işletmecilik oyunu. Bu oyun, belli bir durum tanımlaması yapar ve kısmi kararlardan her birinin dayana­ cağı kuralları belirler Alınan kararların so­ nuçları çoğu kez bilgisayar yardımıyla he­ saplanır; en uygun çözümün hesaplan­ masında bazen simülasyon" yönteminden yararlanılır. Oyunlar bireysel olabilir; ama çoğunlukla, iki ya da üç rakip ekip ara­ sında oynanır. Oyunlar, birkaç saat süre­ bileceği gibi, birkaç ay da sürebilir: aşa­ malı bir sıra oluşturan oturumlar, oyuna yeni yeni öğeler sokarak gerçek iş hayatı havası yaratırlar. İŞ L E T M E K -> İŞLEMEK. İŞ LE V a 1. Somut ya da soyut bir öğe­ nin bir bütün içindeki görevi, bir aygıtın kullanılış amacı, bir şeyin etkinliği, göre­ vi, yararı; yapılış, varoluş amacı; fonksi­ yon: Motorda bujilerin işlevi nedir? Çeşitli işlevleri olan bir mutfak aleti. Bir roman­ da betimlemelerin işlevi. —2. Bir kimse­ nin bir grup içinde üstlendiği görev, etkinlik: Çağdaş toplumda sanatçının işlevi nedir? —Antropol. ve Topbil. Bir toplum içinde kimi bireylerin ortaklaşa oynadıkları rol. (Böylece, dinsel işlevlerin, avcılık, toplayı­ cılık, vb. gibi bazı iktisadi işlevlerin çözüm­ lemesi yapılmıştır, işlevselci düşünürler, toplumsal sistemin çözümlenmesinde, iş­ levlerin birbirinden ayrılamıyacağı görü­ şündedirler.) —Bilş. Programlamada, bir mantık ya da matematik deyiminde adı geçtiğinde, der­ leyici tarafından çağırılan alt-program. —Biyol. Bir organ ya da organ topluluğunca gerçekleştirilen ve aynı sonucu

sağlayan işlemlerin tümü (beslenme işlev­ leri, ilişki işlevleri, üreme işlevleri, vb.). (Bk. ansikl. böl.] —Dilbil. Cümlenin dilbilgisel yapısı içinde bir dilsel öğenin yerine getirdiği görev, ("işlev” , sözcüğün cümle içindeki sözdizimsel kullanımını değil de, biçimbilimsel görünüşünü belirten "tür"le karşıtlaşır; böylece cümlenin temel bağıntılarını be­ lirleyen özne işleviyle yüklem işlevinden ve anlamı kesinleyen ya da sınırlayan tümleç işlevlerinden [nesne, koşul tümleçleri] söz edilir.) ||Glosematikte, bir metnin ya da diz­ genin iki terimi arasındaki bağımlılık iliş­ kisi. (Bu anlam, matematiksel anlama ya­ kındır.) ||D//se/ işlev, üretilmeleri sırasında sözcelere yüklenen çeşitli amaçlara veri­ len ad. (Bk. ansikl. böl.) —Kim. Bir bileşik grubunda görülen or­ tak özelliklerin tümü; bu özellikler, sözkonusu bileşiklerde bulunan ve işlevsel grup adı verilen belli atom gruplarından kay­ naklanır. (Bk. ansikl. böl.) —Patol. işlev bozukluğu, bir organda mu­ ayene ile hiçbir anormallik saptanamadığı halde o organın anormal çalıştığını gös­ teren belirti (öksürük, ishal, kabızlık, vb.), (işlev bozukluğu kavramı, organik bozuk­ luk kavramıyla karşıttır; organik bozukluk varsa muayene sonucunda muhakkak bir lezyon bulunur.) —Siyas. bil. iktidarın görevlerinden her bi­ ri. (Klasik çözümlemeye göre devletin üç işlevi vardır: yasama, yürütme yargı. Dev­ letin işlevleri bunlarla sınırlı değildir; bun­ ların yanı sıra, hükümet işlevi, yönlendirme işlevi, yönetim işlevi, vh'den de söz edilir.) —ANSİKL. Biyol. Bir hayvan soluk alır, so­ ğurur, sindirir, özümler, dışkı çıkartır, uya­ rıları algılar ve hareket eder; hayatın de­ vamını sağlayan bu çeşitli etkinlik belirti­ leri, temel işlevlere özgüdür: solunum, sin­ dirim, boşaltım işlevleri, vb. Bir işlevi sağ­ lamakta birçok organ birlikte görev alabilir. Belli bir işlevle organların tümü bir aygıt sayılır. Sindirim işlevi sindirim aygıtınca, solunum işlevi solunum aygıtınca sağla­ nır. Aygıt ile işlev arasındaki ilişki fizyolo­ jiktir, yapı özdeşliğini gerektirmez; solu­ num aygıtları, yaşam tarzına göre (kara­ da ya da suda yaşama), farklı yapıdadır. Başlıca işlevler şöyle sıralanabilir: 1. beslenme işlevleri, genel beslenme sü­ reçlerini sağlar: sindirim, soğurma, dola­ şım, solunum ve boşaltım; bu işlevleri, sin­ dirim aygıtı ve bezleri, dolaşım aygıtı, solu­ num aygıtı ve boşaltım aygıtı yerine getirir; 2. ilişki işlevleri, bireyin dış ortamla ilişkisini sağlar ona dış uyarıları algılayıp (ruhsal ve duyusal işlevler) gerektiğinde bunlara kas­ tarca yerine getirilen devimsel tepkilerle karşılık verme olanağı verir. Bu işlevler si­ nir aygıtıyla (sinir sistemi ve duyu organla­ rı) ve kas-kemik-eklem aygıtlarıyla sağlanır; 3. üreme işlevleri, cinsel organlar ve ek­ lentilerince gerçekleştirilir; 4. bağıntı işlevleri (dokular ve organlar arasında), nörovejetatif sistem ve içsalgı bezlerince sağlanır. Çeşitli aygıtlar özerk olsalar da işlevlerinde sıkı bir bağıntı var­ dır. işlevlerin tümü uyumlu ve eşgüdüm­ lü bir bütün oluşturur; 5. düzenleme işlevleri, en gelişmiş hay­ vanlarda, iç ortamı (kan) çevreden kay­ naklanan değişikliklere karşı koruyarak, sabit tutan işlevlerdir. (-» SICAKKANLILIK.) Yeşil bitkilerde onlara özgü bir klorofil işlevi vardır ki, sonucu fotosentez*dir. Öte yandan, bitkiler, hayvanlarda da bulunan tüm beslenme ve üreme işlevlerini, onlar­ dan tamamen farklı organlarla yerine ge­ tirirler; ilişki, bağıntı ve düzenleme işlev­ leri ya körelmiştir ya da hiç yoktur, ama hareket'ten yoksun değildirler. —Dilbil. Dilsel işlev. Bu kavram Prag okulu tezleriyle değer kazandı. Dilin amacının her şeyden önce bilgi iletmek olduğu ka­ bul edilirse, temel işlevi de iletişim işlevi­ dir (göndergesel ya da bilişsel de deni­ lir); bu, temel bir işlevdir, çünkü dilin düzenlenimini, dilsel birimlerin niteliklerini ve birçok artsüremli olguyu da yönlendirir. Bununla birlikte, iletişimin özelliklerine gö­

re, ayrı bildiri türleri, dolayısıyla ayrı dilsel işlevler saptamak yararlı olabilir, örneğin ruhbilimci K. Bühler bir gösterim işlevi (sözcenin dildışı evrenle bağıntısı), anla­ tım işlevi (bildiriyi yayınlayanla bağıntı) ve çağrı işlevi (alıcıyla bağıntı) ayırt eder. R. Jakobson kibernetik uzmanlarının belirlediği gibi genel iletişim süreci üstü­ ne kurulu ve daha gelişmiş bir sınıflandır­ ma önerir; her iletişim edimi için altı etken gerekir: bir bildiri'yi bir gönderilen'e yol­ layan bir gönderen, bir bağlam (ya da gönderge), gönderilen ve gönderenin or­ tak paylaştığı bir kod, bilgi iletişimini sağ­ layan ve sürdüren bir ilişki (ya da oluk). Böylelikle de bildiriyi bağlama yerleştiren göndergesel işlev (düzanlamsal ya da bi­ lişsel işlev) [Köpek bir hayvandır]-, bildiri­ yi gönderici ya da dinleyici üstünde odaklaştıran coşku işlevi (YazıkI yağmur yağı­ yor!); bildiriyi gönderilen üstünde odaklaştıran çağrı işlevi (Buraya gel!) ayırt eder; ilişki işlevi, bildiriyi ilişki noktası üstünde odaklaştırır (Alo, kapamayın); üstdil işlevi de bildiriyi kod üstünde odaklaştırır (Ona gördüm denmez, onu gördüm denir); son olarak da şiirsel işlev, doğrudan doğruya bildirinin kendisi üstünde odaklaşır. —Kim. Son derece genel otan ve dönem­ sel sınıflandırmadaki hemen tüm element­ lerden türemiş bileşikleri kapsayan asit, baz ve tuz işlevleri bir yana bırakılırsa, iş­ lev kavramının özellikle organik kimyada büyük bir önemi vardır; çünkü bu kavram, bir molekülde kimi atom gruplarının var­ lığına bağlı olarak belli kimyasaközelliklerin bulunduğunu gösterir. Nitekim bir moleküldeki karboksilik asit işlevi, işlevsel bir —CO—OH grubunun varlığına bağlıdır; aynı şekilde birincil amin işlevi, işlevsel bir —NH2 grubunun varlığını gösterir. Organik kimyada karbok­ silik asit, alkol, aldehit, amit, amin, keton, ester eter, hidrokarbon, nitril, fenol vb. gibi pek çok işlev vardır. İŞ LE V C İ a, iş örgüt. Bir işletmede ope­ rasyon servislerince alınacak kararların hazırlandığı servislere denir. İŞ L E V C İL İK - İŞLEVSELCİLİK. İŞ LE V SE L sıf. işlevine, amacına tam an­ lamıyla uyan, bunların dışındaki etkenle­ rin izini taşımayan şey için kullanılır. — Dilbil. işlevselciliğe ilişkin. || işlevsel dilbi­ lim, İŞLEVSELCİLİK’in eşanlamlısı. ||/ş/evse/ karşıtlık, herhangi bir dilde bildirilerin fe ti­ şimi için gerekli olan belirgin karşıtlık. || iş­ levsel sözcük, cüm le içindeki (ilgeç) ya da cümleler arasındaki (bağlaç) kimi bağıntı­ ları gösteren ya da belirlediği ad diziminin sınırını gösteren (tanımlık) sözcük.

—Kim. Kimyasal bir işlevi belirgin duru­ ma getiren bir şey için kullanılır (örneğin işlevsel grup). —Mak. san. Bir işlevin gerçekleştirilmesi­ ne katkıda bulunan bir yüzey ya da bir öğe için kullanılır. ■ —M a nt.'f',,...,^işlevlerinden oluşan bir 4' kümesi ile, ıp = F('t') ile gösterilen tek bir 4> işlevini birleştirmeye yarayan tanım şeması. Örneğin,