167 9 73MB
Turkish Pages [486] Year 1980
SOSYALİST KÜLTÜR ANSiKLOPEDİSİ VII
MAY YAYINLARI
YAYIMLAYAN Mehmet Ali YALÇIN YÖNETEN Şükran
KURDAKUL
TEKNİK YÖNETMENLER : Tomurcuk
ERZiK- isfendivar ERZİK
YAZARLAR S. Günay AKARSU, Eleştirmen. (Tiyatro) - Faik AKÇAY, Yazar - Öğretmen. (Kent Sorunları) - Dç . Sina AKŞİN, Siyasal. Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi. (Tarih) - Feriha AKTAN, Yazar. (Edebiyat) - Dündar AKÜNAL, Yazar. (Dergiler) - Erdal ALOVA, Şair - Yazar. (Edebiyat) - Muzaffer ARABUL, Şair Yazar. (Dergiler) - Prot . Oğuz ARI, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi. (Kentleşme) - Osman Saffet AROLAT, Yazar. (Kurumlar, Davalar) - Hilmi ARTAN, Yazar. (Kişiler, Kurumlar) - Dç. Toktamış ATEŞ, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi. (Kemalizm) - Cengiz BEKTAŞ, Yüksek Mimar _ Şair. (Mi mari) - Dç. Korkut BORATAV, Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi. (Ekonomi) - Ender Kamil BO Y ACI, Hukukçu - Yazar, (Genel Konular) - Eray CANBERK, Şair - Yazar (Edebiyat) - Adnan CEMGİL Yazar. (Genel Konular) - Ahmet CEYHAN, Yazar, (Genel Konular) - Hasan ÇAKIR, Yüksek Mimar. (Kurumlar) - Tevfik ÇAVDAR, Yazar, Devlet Planlama Teşkilatı Uzmanı. (Tarih) - Ali ÇİÇEKLİ, Yazar, Öğretmen. (Edebiyat) - Nabi DİNÇER, Yazar, Devlet Planlama Teşkilatı Eski Uzmanı. (Kurumlar) - Kamil ERDEHA, Yazar H ukukçu. Mülkiyeliler Birliği il. Başkanı. (Kişiler, Kurumlar) - Şakir EROGLU, Araş tırmacı. (Türk Sanat Müziği) - Mustafa GEBZELİ, Yazar. (Genel Konular) - Alim GÜNEY, Yazar. (Ba le) - Fulya GÜRSES, Yazar. (Gençlik Hareketleri) - Hasan Basri GÜRSES, Yazar. (Gençlik Hareketleri) - Cengiz GÜNDOGDU, Yazar. (Genel Konular) - Şükrü HANİOGLU, Yazar. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi. (Tarih) - Aydın HATİBOGLU, Şair - Yazar. (Edebiyat) - Rasih Nuri İLERİ, Ya zar. (Tarih) - Alpay KABACALI, Yazar. (Genel Konular) - Arslan Başer KAFAOGLU, Ekonoınist. (Tür kiye'de Enflasyon) - Dr. Dara KALKAN, (Tıp Konuları) - Serhat KESTEL, Yazar Öğretmen. (Edebiyat) - Hasan KIYAFET, Yazar Öğretmen. (Öğretmen Kuruluşları) - M. Sabri KOZ, Yazar Öğretmen. (Edebiyat) - Necdet KURDAKUL, Yazar. (Tarih) - Şükran KURDAKUL, Yazar, (Edebiyat, Genel Konular) Necati MERT, Yazar, Öğretmen. (Edebiyat) - Ziya METİN, Eleştirmen. (Sinema) - Prof. Berna MORAN, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi lngiliz Dili ve Edebiyat Bölümü Öğretim Üyesi. (Edebiyat) Seyyit NEZİR, Yazar - Öğretmen . (Edebiyat, Genel Konular) - Prof. Özdemir NUTKU, (Tiyatro, Genel Ko nular) - İlber ORTAYLI, Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi. (Tarih) - Celal ÖZCAN, Yazar_ Öğret men. (Eğitim) - Kemal ÖZER, Şair - Yazar. (Edebiyat) - Semih POROV, Karikatürcü. (Karikatürcüler) Yazar. (Edebiyat) - Faruk SÖNMEZOGLU, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Tekin SÖNMEZ, Şair Y. Öğretim Üyesi. (Kıbrıs Sorunları) - Kemal SÜLKER, Yazar, Disk Eski Genel Sekreteri. (Sendika, Sen dikacılar) - Süreyya ŞAIRGİL, Yazar, (Tarih) - Ayten ŞAN, Kütüphanecilik Uzmanı, (Bibliyografya) - Or han TAYLAN, Yazar - Ressam. (Resim, Yontu) - Rekin TEKSOY, Eleştirmen. (Sinema) - Ö.F. TOPRAK, Şair Yazar (Edebiyat) - Dr. Zafer TOPRAK, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi. (Siyasal Partiler) Ali TURGAN, Yazar • Hukukçu. (Genel Konular) - lbrahim TÜRK, Yazar - Hukukçu. (Yasalar) - Yücel YAMAN, Yazar. {Genel Konular) - Cemil YENER, Yazar - Araştırmacı. (Tasawuf)- Dr. Çetin YETKİN, Hukukçu. (Tarih) - Prof. Dr. Sait Ali YÜKSEL, Ticari İlimler Akademisi Öğretim Üyesi, (Bankacılık). _
_
_
_
Fotoğraflarda: May l'ayıııları, Cuııılwriyet, Denıokrac, Politika Gazeteleri ile Zilırıi Arıadol, Rasih Nuri İleri ve Asiye Eliçirı'irı arşivlerinden yararlamlnııştır.
Tomurcuk Matbaasında dizilip basılmıştır. Yarın hakkı: (Copyright) Mehmet Ali Yalçın, May Yayınları, Babıali caddesi 19, Ca�aloğlu, İstanbul. Tel. : 27 71 61
Yıl:
1980
SOSYALİST KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİ Yedinci
cilt
MAY YAYINLARI
481 GEVHERİ. GERMANER Ali Teoman ( 1 934).
Heyke!ci.
1949 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Hey
GEVGİLİLİ Ali
kel bölümüne girdi. ÖğrenciHği döneminde heykel çalışmalarının yanısıra desen ve gravür çalışmalarına da önem vererek Be yoğlunda
düzenledi.
Maya galerisinde Alman hoca
baskı
Rudolf
sergileri
ve
Belling
Mühtü Müridoğlu'nun öğrencisi olarak sür
dürdüğü yıp
1965
öğrenimi
Paris'e
gitti.
yılında
ve Güzel
1957 yılında
Uzmanlık
çalışmalarını
tamamlayarak
Sanatlar
tamamla
yurcla döndü
Akademisine öğretim ü
yesi olarak kabul ed;lc!i.
Sanatçı çevrelerinde ve dostları arasın
(İzmir - 1938): Yazar, g_aze
teci. Orta öğrenimini
mik konuları
toplumcu
bir
qoruş açısıyla
İzmir'de İzmir Ozel
çözümleyarek, insanlığı ve Türkiye'yi aydın
bul Hukuk Fakültesi'nde okudu. Oğrenciliği
sık belirten Gevgilili'nin ilk kitabı Ali Halil
Türk Koleji'nde
tamamladı. Bir süre İstan·
aEge Ekspres,, te başladığı gazete «Yeni İstaııbulı/da çevirmenlik, «Va
sırasında ciliğini
tan>Jda siyasal muhabirlik ve yazı işleri mü dürlüğü
görevlerini üstlenerek
sürdürdü.
lık 'l:ıir ge!eceğin beklediğine inancını
adıyla
( 1968).
sık
NATO ve Türkiye
yayımlandı:
12 Mart dönemindeki köşe yazı
: arından seçmeleri
Türkiye'de 1971 Re}inıi
a:!lı kitabında topladı (1973).
İstanbul İk
l 963'ten beri «Milliyet» gazetesinde yöneti tisat Fakültesi Sosyal Siyaset Konferansları ci olarak çalış:yor l 975'ten bu yana İstan dizisinde yayımlanan Türkiye'de Kapitu/,iz.. !oul İktisat Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İ lişkiler
Enstitüsü
lisans
üstü
bölümünde
«Türk Basını ve Sorunları» derslerini veri
yor.
nıin Gelişme.�i ve Sosyal Sı.nıflar tı rm�sı
(1973)
ise Anadolu'n.un
yıllık gclişimini genel
çizgileriyle
direrek özellikle modern
adi ı araş
son bir
değerlen
dönemdeki
k�pi
da «Alop takma adıyla tanınan sanatçı da
talistleşme sürecinin düzeyini ve temel eği
seçkinleşmiş, giderek bu iki malzeme üze rinde yoğunlaşmıştır. Paris'ten döndüğü
( A.K. )
ha çok taş ve ağaç ile yaptığı
yıllarda
belirginleşen eğilimi
ça malzeme ile hacim
zenli olarak sürdürmüştür. 1970'1ere
katılan Ali Teoman
Ges
kabartma
•
larında bulunduğu doğruluk
Eğre
soyut
(1737
bile bu
nin koşma ve türkülerinde titizlikle aradığı
sözcükleri mısra içinde sağlıyacakları uyum a
kolunda kurulu Tek-İş Sendikası da DİSK'e
göre
en güçlü sendikası oldu. Birleşme sonunda Tekges-İş'in Yürütme Kurulu şöyle oluştu: Genel Başkan: Salahattin Sayın. Genel S�k reter: Mehmet Yıld�z. Mali Daire Başkanı
Ö
mer Keskinli, Örgütlenme Dairesi Başkanı: Doğan Çelik, Eğitim Dairesi Başkanı: Öz. Başkanı:
( K.S. )
Vatcın'da, rarık Dursun K. ile birlikte çı
(
1960-1961)
Saı�ut» - «Yeni Sinema" dergisinde ve «Yeni Dergi"
de yayımlanan sinema yazı !arıyla da titiz bir eleştirmen olarak dikkati çeken
Gevgilili,
sonradan özellikle ekonomik ve sosyal ko
nulara yöneldi. 1969 Mayısından beri yet,/te ekonomi
lık
«forum»ları
başlıklı köşe
Ela gözlerini sevdiğim dilber Ne gÜzel yaratmış seni Yaradan saran kollar öğünsün
31
le divan şiirine özgü sözcükleri
kardığı «Yedinci
Salınıp geldiğin yollar öğünsün
Fasikül: 16 / Forma
çısından değerlendirdiği görülür. Bu neden
Ali Gevgilili
sayfası
«Milli
düzenliyor, hafta
yayımlanıyor.
«Günlük»
yazılarında toplumsal - ekono-
GEVHERİ'nin
İnce belin
ölçüyle yazma alışkanlığınc'an bir
söyleyiş ustalığı kazandığı anlaşılan Gevheri'
rulu da GES-İŞ'i 3 Aralık 1975'te üye kabul
olduğundan DİSK ilkelerine
de hayatta olduğu anlaşılmaktadır. cilt: 17 sf. 318). Şiir
lerinde aruz ölçüsünü başarıyla kullanmasa
kararı
birleştirilmesi sJ (1941 ) dergisinde yayınlanan Fethi Giray daha sonra «Yeni E debiyat», «İnkıliipçı Geııçlık», rrServet-i Fii
Bu mesaj, Gıcla-İş'e egemen olan anla nunıı, «Varlık», aSes>J, «Yürüyiişıı, «Yur� yışı ve üyelerinin bilinç düzeyini yansıtıyor ve Düııya», J, «Yaratış», «Giin», 0'«Meydaırn, «Asır>>, «Edebiyat Dünyasııı du. ( 1941 -1950) dergilerinde yazdı. Daha sonra, Kemal Sülker seyrek olarak « Yeditepeı>, aPazar Postası", GİRAY Fethi (Söğüt - 191 8 / Ankara - 1970) «Seçilmiş Hikayeler", «Dost" ve «Yön" �air. İlk ve ortaokulu Eskiş';hir'de, liseyi dergilerinde (1950-1960) göründü. «Hiscr,,
dergisinde (sayı 21 , Eylül 1965) .şiir yayın ladı. Fethi Giray daha ilk ürünlerinde, söy l;ıyiş yalınlığıyla yaklaştığı günlük konuları, halktan kaynaklanan anlatım kolaylığını de neyerek şiirleştirm.eye çalıştı. İ_kinci Dünya Savaşının genel etkileriyle oluşan kendi şi irindeki coşkulu çıkışlar bile, o c'i:inemin tüm özelliklerini içinde barındıran ürünler oldu. Toplumcu şiirimizin bu evresinde «savaş., «barış», «işsizlik», «ekmeksizlik» gibi dö nemin tüm şairlerine egemen benzer·likler Fethi Giray'da da duyarlık ortaklığıyla .şiire yansıdı. Genel olarak kendine ö"-qü lirik bir anlatımla yaklaştığı insan gerçeğinden içten lik işi şiirlerle şair kişiliğini ve yaratı be cerisini kanıti adı. Yapıtlan: Sıılha Selam ( 1941 ) , 1943 (Suat Taşer' le birlikte 1943), Alaca Karan lıic (195 1 ) , Şiirler (ölümünden sonra tüm şiirleri bu ad altında bir kitapta toplandı, 1972). T.S.
FETHİ GİRAY'ın Şiirinden Örnek
EKMECE KASİDE Ben senin kadrini bilenim, Ey! kölesi olduğum.. . Ben senin kadrini bilenim. En güzel şiirlerimi senin için yazacağım, Yemin etlerim!
Az mı kahnİı.ı çektim? Kölesi olduğum .. Az mı kahrını çektim? Gün oldu da; Seni tuza, bibere banıp yed�m. Gün oldu da
Sevgilimden çok ırirdin rüyalarıma,
Meı·hemisin acısı clinmiyen çürük etin, Anasından evvel seni tanıdı, Seni 1s�vcli h er yetim. Alıulm.lclan boşanan boncuk boncuk ter Senin uğruna; Çok günler seni kazanabilınek için küfrettim
Ana, avrat insanoğluna. Sen yokken neyleyeyim; Mozart'ın sonatlarını, Bcethoveıl'i,
Dudaklarım
en güzel şarkıları söylüyor:
Bağrıma bastığım zaman,
Islık çalarak eve döndüğüm akşamlar
Kara somunu!..
S e n varsın koltuğumun altında.
Kara somunu!..
GİRGİNSOY, Naci (Manastır - 1924). Yazar. öykücü. Orta öğrenimini İzmit Ortaokulu ve Ticaret Lisesi'nc1.e tamamladı. Vardiya iş; iliği, laborantlık, D.D.Y. memurluğu, istasyon şef liği yaptı. Türkiye Selüloz ve Kiiğıt Fabrika ları İşletmesi Genel Müdürlüğü'nde (Seka) Kütüphane Memurluğu, .Sosyal İşler Şef Yar dımcılığı, Yayın ve Kütüphane şefliği görevle rinde bulundu. Basın-Dış Müna_sebetler Şef liği yaptı. İzmit'te çıkardığı «Bizim Şehirıı gazete si'nde 1 O yıl sürekli olarak fıkra yazan Gir ginsoy, Türk Avrupa Derneği'nin Tek Bir Dünya konulu inceleme, «Varlıkıı dergisinin eleştiri, Türk Hava Kurumu'nun makale, «Terciinıanıı gazetesinin öykü yarışmaların da birincilik kazandı. Ö ykü ve dünzyazılarını genellikle «Güney>>, «Tarla>J ve «Varlık» dergilerince yayımladı.
GİRİK, Fatma (İstanbul - 1942) . Sinema o yuncusu. Ortaokulda okurken öğrenimini ya rıda bırakıp sinema oyunculuğuna başladı. Konusu köy ve kasaba ortamında geçen filmlerde canlandırdığı rollerde başarı sağ ladı. Feyzi Tuna'nın Kızguı Toprak (1974) filmi ile Taşkent Filim Şenliği'nde ödül al dı. Önemli filmleri arasında Avare Mustafa, ( 1962); Keşanlı Ali Destanı, (1965), Boş Beşik, (1970), Ağn Dağı Efsanesi, (1975) sayılabilir. Mimar. GONCA, Adil (İstanbul 1. .931 ). l 956'da İstanbu! Teknik Univ!"rsitesi Mimarlık Bölümü'nü bitirdi. 1956-58 aras• Prof. Emin Onat ile çalıştı. Askerlik göre vinden sonra İT Ü'de asistanlık yaptı. 1963 - 65 arası J. Tschumi - P. Bonnard (İsviçre) bürosunda çalıştı. 1965'den beri Türkiye'de
·çalışıyor.
Başlıca Yapıtlan: T. İş Bankası Oto masyon Merkezi (1965-67), Halk Bankası Genel Müdürlük Yapu;ı, Ankara (1965 66), Şile'de Bir Çiftlik (1969-71 ) .
GÖGÜŞ, Ali İhsan (Gaziantep - 1923). Gaze teci; yazar. Turizm ve Tanıtma bakanların· dan. Yüksek Öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tamamladıktan sonra Gaziantep «Güney Postası» gazetesinde ba sın mesleğine girdi. Uzun yıllar,. «Taıvı, «Akın», «Dünya» gazetelerinde sekreterlik, yazı işleri müdürlüğü, yazarlık yaptı. De mokrat Partinin iktidarda bulunduğu dönem de Orhan Birgit'le birlikte çıkardığı crKi11rn dergisinde, yazdı. Anti ·demokratik hukuk dışı baskı yöntemiyle savaştı. 27 rı:ıayıs'tan sonra C. H.P.'nden milletvekili seçildi. Bir
485
GÖKÇE
kısa sürede tanı ndı. Geldiği yören i n dil kul· �.ına, yeni alanlar sunarak, şiirimize açılrmlar sağlamaya çalıştı. Tyürk iye'nin bu döneminde genel olarak şiirimize egemen olan resmi devlet ideolojisine kap ı lanmış şiirin yaygınlığına karşın, öte ya nda n gegerçekçi şiirdeki ' çerli sayılan to � l umcu Nazım H ikmet d(gusu n u n biçimsel etkileri ne kapılmadan, kendi şiirini kurma başarısını gösterc�i. Geldiği bölgede geçerli olan, yaşayan anonim s1lzcük birimleriyle ve anonim deyim öbekleriyle, şiirinin özgün ya1 pısını kurarak, önemin önde gelen adlarından sayıld ı . Yaşadığı çetin dönemin tüm a'cı ların ı bieryse/ açıdan· da damarlarında du·
·
yarak, toplumsal savaşı mda bedensel sakat !ıklar pahasına, direnç edebiyatımızı n usta örneklerini şiirsel düzlemde sergiledi . İkinci yayın lama evresinde ( 1 973-1 979) daha da belirginleşen biçimsel ayrımlar, tek tek söz cü kl er in alt a:ta yazılışıyla ortaya çıkan ye ni bileşkelerde, yine kendine özgü ş ii ri n Enver Gökçe özel likleriyle görüldü. Pa!:ılo Neruda'dan yaptığı çevirilerle, çeviri şiiri n yeniden üretimindeki çok başarılı bileşkeyi de kanıtlam ı ş oldu .
Yapıı•ları.: Pablo Nerıula ( 1 962-1 971 ) Dost Dost İlle Kavga ( 1973), Panzerler Üstümüze Kal/car (1 977).
.
Tekin Sönınez
) Göifüş Tanıtmaj bakanlığı
Ali İ hsan
ara Turizm ve da yap:ı. Bu evrede işçi sın,fı nın 4 ideoioİisine ters dü şen bir politik ç i zgiye jdüşerek bası nda da etkinliğini yi t irdi '
.
GÖKÇE Enver ( Kemah / 1 920) Şair. Bilimsel Sosyalist eylem adamJ. İ /k , orta ve liseyi doğr�uğu kentte, yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Ta�i/ı - Coğrafya Fakült� si Türk Dili ve Edebiy�tı Bölümü.'. nde tamam· /adı ( 1 948). İstanbul Kadırga Oğrenci Yur du'nda yöneticilik yaparken, ceza yasasın ı n 1 41 . maddesine a ykıh . eylemdi! bulunn:a sa vı ile tutuk/ancı, hUküm giydi. Hapis ve sürgün ( 1951 57J .cezasını tamamladık tan sonra Ankara'daki gazetelerde düzeltici lik ve bağımsız yazarl ı k yaparak geçimini sağladı. Yaklaşık ]O yıl yaşa mı n ı doğduğu köyc'e sürdürdü.
·
İlk şiirleri "Ülkii» de rg i s in d e (1 943) yayınlandı. Üniversite öğrenciliği yıllarında, «Ant-» de rgi s ini ( Ankara'da l O sayı yayınlandı, 1945) yönetenlerden birisi oldu. Şiir leri, imzalı, im�asız yazılar ı , genellikle "Y ıırt ve Düııya», "Aııt>ı, «Gü n,,, «SÖzi!, "Yağ
ınıır ve Toprak,,. "Yeryüzü" ( 1 945-1951 )
dergilerinde yayınlandı . Uzunca bir sonra, "Yansıma>!, « Yeııi Ad1-11ılar
rına
»,
«Ya
Doğnı>ı, «Doğrultu», «Halkevi» ( An-·
kara c:ergiierinde ( 1973-1979) yeniden şi irlerini yayınlamaya başladı.
Enver Gökçe, yazdığı i l k evrede ( 1 943 kuşağ ı n ı n önde gelen bir kalemi olarak, kendine özgü sözcük birimleriyle Soldan sağa; Fahri Erdinç. Enver Gök çe ve Şükran /(urdakul (Sa/ya / 1977) 1951 ),
436
GÖ:>nda altı ay sürgün kaldı . İlk hapishane deneyini yayınlanmıştır. Ö. F. Toprak oyunculuğa başladı. cıOnüçıı ( 1 958 ), Yeni «Boynu Büküklerıı, da h a sonra aBoynıt _
499
GÜNEY Bükük Öldülerıı adıyla ( Orhan Kemal ro man ödülü 1 972 verildi ) romanlaştırdı. Ha pishane döneminden sonra, yaşam ı nı sürdür mek ve ayakta kalabilmek için ( kenc!isinin de eleştirisini yaptığı ) konularını kabad;ı y ı l ı k, soygun, vurgun, kan davası gibi olay lardan .a lan bakışlarla, sistemin özüne e leştirel açıdan yönelmeyen o:Yeşilçam piyauyumlu yapımlarla tanındı. Sergi lediği sinema yapı tları ndaki olumsuz ögelere karşın, sinemanın teknik özelliklerini özüm leme evresi olarak sayılacak bu dönemin ar dından, sinema adamı kişiliğini kan ı tlayan «İkisi de Cesurdu», «111or Der/terıı, «On Ko�kusuz Adam>J, «Konyakçı», «Ben Öl dükçe Yaşanm», «Çirkin Kral», «Hudut lann Kanunu» adlı yapımlarla bugünkü ba şarıl ı yolu açma.. becerisi gösterdi. Mahir Ça yan ve arkadaşl·arıyla il işki kurduğu savı ile 1 7 Mart 1 972'de gözal tı n a alındı. 28 Mart 1 972 günü İstanbul Askeri ceza ve tutuk e vine götürülerek daha sonra, «T.C. Anayasa s ı n ı n Tağyir ve tebc'.il veya ilgaya cebreh reşebbüs cebri icra hareketlerinden olan İstanbul'da Türkiye Halk Kurtuluş Cephe sine .. ./ .. ./ müzaharet ve muavenette bu lunacağını vadeylemekıo savı ile T.C.K.'nun 1 46/3, 1 73/3, 3 1 , 33. maddeleri uyarınca yargı landı. Af yasasıyla yeniden özgürlüğü ne kavuşan Yı l maz Güney'in tutuklu oldığu s ıracla yazdığı «Hücrem» ve «Salpa» adl ı yazın ürünlericrHürriyet» Gazetesi'nde ya yınlandı. crArkadaş>> adlı film çekiminden sonra «Endişe>J adlı film çekimi yap ı l ı rken, yargıç Sefer Mutlu'nun öldürülme olayına aclı karışan Yılmaz Güney ( 15 Ekim 1 974 ) üçüncü kez tutuklandı . Bu davanın sonuç ları nedeniyle Şimdi İmral ı tutukevinde bu lunuyor. Yılmaz Güney' in askerlik sonrası Bnat evresi ( 1 968 - 1 979 ) hem kendi adına hem de devrimci Türk sineması adına zengin ve içerikli ürünlerin kazanımı oldu. Güneydoğu Anadolu'nun toplumsal, e konomik yapısına bir masal havası içinde e ğilen Seyyit Han ( 1 968) i le i l k önemli fil mini verdi. Ardından, yurt dışınca da büyük ilgi uyandıracak olan Umut'u ( 1 970 ) yö netti. Yoksulluğa makhôm edilmiş insanla rın, ilkin gerçekleşmesi olanaksız bir umu da kapılmalarının, ardından umutsuzluğa düş melerinin ve akıldışı güçlere yönelmelerinin kısır döngüsünü işleyen Umut, Türkiye'de 'ıgerçekçi sinemanın o güne değin erişeme diği bir doruğa ulaştı. Ağııı ( 1 971 ) , 4.cı ( 1 97 1 ) ve Umutsuzlar ( 1 97 1 ) ise, Gü ııey'in gelişen kişliğinin kanı tları oldular. Ağıt, kendisini kaçakç ı l ığa iten koşul la rın bilincinc!e olan, fakat bu koşullara ' tipini görü rüz. Misldnler 'İ'ekkesi'nde dilencilik, Kan Diiiıası'nc!a Anadolu halk ı n ı n yüzyı l l a r bo . yun ca sü � üp giden kan davası sorunları iş leni r . .Reşat Nuri' n.in yirmiye ya kın roma n ı n da öğretmen, memur, subay, işçi, kc\yiü, kentli; asker, esnaf, yaşlı genç, kadın erkek ü l kemizin insanları bulundukları çevre ve tarih koş ull a rı içinde yaşarlar. Calıkuşu'nda Feride ile birl ikte s ı n ı f blli nci aşamasındaki küçük burjuvalarla karş ı l·aşırız. Bir yanı soy l u bir Osma n l ı ailesine dayanan Feride'-
( 1 9 1 9 ) , Eski Ahbap ( 1 9 1 9 ) adla r ı n ı taşı yan bir kaç uzun öyküden sonra, dört ki
ris'te Hukuk doktorası yaptı ( 1 939 ) . An kara'da M i l l i Eğitim Baka n l ı ğ ı Tercüme B ü rosu'nda ( 1 942- 1 948 ) , İstanbu l'da İslfmı
tapta top ladığı, 1 0 1 küçük hikaye yazmış t ı r. B u n l a r ı n bir bölüğU mizah, b i r bölüğü Ansiklopedisi yazı kurulunda çalıştı ( 1 949 aşk kon u l a r ı n ı işleyen_ duygusal öyküler 1 959 ) . Yabancı Dil ler Oku!.u'nda Fransız dir. ca okutman! ığı ( 1 959 - 1 962 ) ( Atatürk Er. Kimilerini yazarın «Tekellüm h i kaye» olarak sunduğu parça ların oyun kuruluşla r ı n � özgü özelli kler taş ; d ı ğ ı qörülür. (Tarı
kek Lisesi'nde Fransızca öğretmen liği revl'
üzerine
istifa
dilde
ve
Mitha t ' ı n ,
halkın
halkı €ğitmek amacı
rüz.
Ahmet
a n l ıyacağı
ilk tepki
sonra Ah· bir
dille
ile yazd ı ğ ı n ı görü
Mithat' ı çok seven ve kendine kül tü r ikiliğin i
örnek alan Gürp ı n a r da bu için
beliren
rom a n ı
b i r araç ol arak
kul
gazetesi
Kock gibi yaza rlardan
1 936
ilk
rom a n ı
kul l anma
kat ı l
eğitmek amacı
ile
konusunc'a Ahmet Mithat'ı izleyen
''irpınar'ın ondan ayrı ldığı nokta, getirmek
Sayısı
k ı rka yaklaşan
yap m ı ş olanları
Kadın Er
ovunu yavı m
l a n m ı ş t ı r . ( Hayatı ha k ı nda daha
fazl-a bilgi
ve romanlar ı n ı n tam bibliyografvas ı için bk. Agah S ı rr ı
Kurumu
Yavı n l a r ı .
1 964 1
G ü rp ı nar'ın Türk edeb iyat ı ndak i
v e ro m anc ı o l a r a k
yerini
çin, yazmağ a başladığı dönemin tarihsel
toplumsal ko su l l a r ı n ı
gerekir.
ve
qöz önünde tutma m ı z
Bilindiği g i b i Osma n l ı İmparatorlu
ğu'nun gerilemesi n i ve çöküşünü durdurmak
iç i n basvurulan B a t ı l-aşma
hareketi
ci s ı n ı f ı n , toplumdan kopuk
yönet i
bir qiri ş i m i
di. Tanzimat hareketinde olsun, Yen·i Osman l ı lar'da ve onu izleyen Ganç Türkler'de ol
sun, devleti Ba t ı laşma yolu ile kurtarma ça
b a l a rı halka dayanmadığı için Osmanlı dev
let yap ı s ı n ı n yaratm ı ş olduğu vönetici s ı n ı f
ile yönetl len
ş ı nıf
aras ı n�aki
kopukluk da-
yazarken
a n l a t m a k ve bu konu
açmaktır. Şahabettin
cevapda
üzeri�e verdiği
için
rom a n l a r,
oyu n lar,
Sü
roman ı n ı
ırCadı»
e
e
Batı'da
,
dergiler ya
vazarla r ı m ıza
beli rt
tiyatrol arı doldurduğunu
sonra
a l ı r e le : «A
bizdeki durumu
için edebiyat olam�z» düşüncesini
cAI tı
m i l letin anıelesi de,
kuruş
gündelikle kuru
iktifa eder, emeğinin
dığı n ı
be
bizim
anlamaz.
c'el iğin
bir
içinde
ekmek, beyaz su
kimlere
Hukukunu
(Cadı Çarpıyor, 1 9 1 9 ) .
ile
n e kazanc!ır
taleb edemez.,.
Hal k ı n
niye eğitil
mesi gerektiği Gürpınar' ı n bu
sözleri nc!en
açıkça anlaşıl ıyor. Hal k ı n
kaldığı sü
clhil
rece aldatı lacağ ı n ı sık s ı k tekrarlar roman l ar ı n da . Yal n ız bizde değil Bat ı 'da
da böy
ledir durum. Zaten Gürpınar'ı o y ı l l a r ı n di
ğer halkçı yazarlarından ayıran bir nokta da h a l kç ı l ı ğ ı n ı n c'aha
i steı:!iği değer değişikliğinin çok daha köklü olmas ı d ı r.
Ahmet
Mithat
temelde,
halkın,
' ! S m ideolojisinden kaynaklanan değerlerin i
, ,,y!aşan b i r a da m d ı . Gürpınar ise politika,
ahlak ve
din
den çok ayrı
a l a n l a rı nda
mi,
açıklar:
halkın
görüşün
Ke ndis i
fikirler besliyordu .
'yazar olarak amacı n ı.
« Ben her eserimde kari' Jeri
avamı şath iyyat
( eğlenceli fıkra l a r )
a
rasında yüksek bir felsefeye doğru çekmeğe · o l ı ş t ı m » . Romanlarında dile geti rcliği bu
«yüksek felsefe»yi
biraz
aşağıda
inceleme
den önce, Gürp ı n ar' ı n yapmak istediğini kı·
��ca belirtmek gerekirse
deneb i H r ki,
Gür
pınar h a l k ı n geleneksel inançlara, yerleşmiş
düşü ncelere. göreneklere daya l ı zihniyeti ye
r ine , B a t ı ' n ı n akla,
bilime daval ı pozitivist
zihniyetini yerleşti rmeğe çalışmıştır. içindir
ki
romanlarında
«veni kafa» dedlği
iki
hep,
On u n
.:eski kafa>,
bir boyut taşı
p ı n a r,
yine kendi dönemindeki
çok ayd ı n l a r ı n tersine Batı
Batıcı bir
uyqarl ı ğ ı n ı
bir
rağmen ne işitlik ne de
öz.
cenn'!t sanmaktan çok uzaktı. Ba t ı 'da Fran
� ız �evrimine ,.
gü· .ık olmadı ğı n ı
biliyor;.
l ar. , uygarlık cilası
orda
da insan
a l t ı nda, p ara ve şehvet
duygusunun idare ettiğine inan ı yordu. Onun B a t ı 'da hayran düşünür?erd;:
Denebilir ki
olduğu, Batı'yı
c',a eleştiren
Gürp ı nar'ın a ş ı lamak iste
15zel lik1e üç alanda kendi ' göst'!rir: Sosyal adalet, kadın erkek_ i l iş
diği «yeni felsefe» ni
kisi ve din.
Sosyal Adalet. B u konuya 1 9 1 1 yayımlanan Şıpsevdi'den ön c:ek i
rı nda
m a n l a r ı nda
rastlanmaz. Yal n ı z
yı
ro
Gürpınar' ı n
romanları arasında değil Türk edebiyat ı nda da, bir kaç satı rla da olsa ekonomik adalet
sizliğe, emek ve se rmaye sorununa,
rü
düzenine değinen
ilk
sömü
ro ma n c!ı r Şıpsev
zihniyetin çat ı ş tığı
di.
yoluyla bakabilen,
l ı s ı züppe bir adamdır. H eves l endiği hayatı
görü l ür. Gerçi ıryeni kafa»yı temsil edenler her zaman olaylara a k ı l
evrensel
mas ı d ı r. Şunu c!a ek l em ek gerekir ki, Gür
Hüseyin Rahmi Gürpınar
şöyle
amacı n ı a n l ı yabil mek
gözünü
a l t ı ay ça l ı ş ı r;
Levend, Hüseyin Rahmi Gürpı· Sekavet-i ; Edebiye'c'e
nar Türk Dil
yararına
rençber Hasa gibi elifi görse mertek» sanır.
( 1 934 ) .
ve
sömürüldüğünü
nim seyen «bir
Mürebbiye ( 1 8 99 ) . Tesadüf ( 1 900 ) . Sıımw ( 1 9 1 1 ) , Cadı ( 1 9 1 2 ) , Hci.k}ca Sığındık ( 1 9 1 9 ) , Tebessüm-i Elem ( 1 923 ) , Ben Deli miyim? ( 1 925 ) , Uı·annıaz Adam
nar'ın Hazan Bülbülü ( 1 9 1 6 J kekleırince ( 1 933 ) adi ı iki de
dan
vam
1
GUrn ı
halkın
güttüğü bir amaç da ona ekonomik bakı m
tikten
romanları n ı n ün
denemis olan
maz ve bir süre sonra ulusçuluğa dönüşür.
amelelerin
di
r'e
çok
cıHalka
ders verebilecek sosyalistlerin de bulunduğu
arası nda şunlar sayılabil i r :
Ovun türünü
h a l kç ı l ı ğ ı n ı n
daha s ı n ıfsal bir içeriği de vardır.
z ı ldığı n ı , ve içlerinde bizim
e
Övk ü leri şu kitaplar,1a too l a n m ı s t ı r : Ka dınlar Vaızı ( 1 920 l . İki Hödüi{ün Seyeha ti ( 1 933 l . Katil Bııse ( 1 9 33 ) , Na;,w.> a d ı n ı taşıyan
bir mizah
tarafsız bilimsel
değildir, ama Gürpınar bunları yine de yeni
l a nmak ·istemiş ve sanat için sanat görüşünü
kalemi ile kazanmağa baş
ederek haya t ı n ı
b i r ara
met
savunan
reti Tercüme Kalemi'nde görev a l m ı ş fakat
kopukluğun
Osmanlıca - Türkçe ·ikiliğine karşı
k ı sadır. Bir
Cezaiye kale
Bu
yi gösteren Şinasi olmuştu. Daha
gidemek
mine. devam etmiş, bir süre de Nafia Neza
1 908'de
da artarak bir kültür ikileşmesi i le so
yetiştir
ilerletmeğe ça
l ı ş m ı ş t ı r . Memurluk hayatı da
ha
nuçlan m ı ş t ı .
Roman'da Meftun Bey a l afranaa merak
504
GÜRPINAR kendisini yaşatacak için, yobaz fakat
kac'ar
parası o\maclığı
zengin ve cimri,
komşusu Kas ı m Efendi ' n i n k ı z ı n ı
ihtiyar
almak
is
ter. İ fk önce kızkardeşini Kas ı m
Efendi ' n i n
ıengin
Efendi ' n i n
o ğ l u h\a h i r k ı z ı n ı a l ı r. lü
ile evlendirir,
diye
ö!mek
t a n ı tarak
sonra
Kasım
kend i n i
Ne v a r k i K a s ı m Efendi bir tür
bilmez.
Sabırsızlanan
Meftun, o
nun · p a rası ndan· bir an önce yararlanmak ç i n görümcesi Mah i r'i, baba s ı n ı n kasa s ı n dan
bazı
senetleri çalmaya teşvik
şöyle konuşur:
«Serm aya
ve a k ı l
sayarak yüzlerce kişiyi meklerinin
gel irini
sahibi ol mayı bir hak çalıştırıp
kasa l a r ı n a
mez . . .
Mi lyon l dergilerini , çı karçl ı . Tek parti döneminin eği tim ve çocuk yazın ı pol itikası· na koşut yayınlar yap t ı . «Her Hafta», «Her Ay» dergilerinden sonra çıkardığı «Her. gün» ( 1 94 7 ) gazetesince başyazarlık yapt ı . 1 957 seçimlerinde Demokrat Partiden mil let vekili seçilerek ·parlamentoya girdi. 27 ma· yıs l 960'da tu tuklanarak, öteki D.P. mil let Suphi Gürsoytrak vekilleriyle birl ikte Yüksek Adalet Divanı nda yarg ı landı . Serbest bırakıldı. GÜVEMLİ, Zahir ( Edirne 1 9 1 3 ) . Karikatür Başlıca Yapıtlan: İlk Menha ( şiirler, cü. İstanbul Erkek Lises i ' n i ve İ stanbul Ü ni· 1 923 ) , Kanlı A k.şam (manzum oyun, 1 92 7 ) , versitesi Edebiyat Fakültesi'ni bi tirdi. Bas ı n yaşamı na « Yeni Adanı» derçıisine çizdi§i ·Çocuklara Şiir Kitabı ( 1 928 ) , Bu Arslırna karikatürlerle başladı ( 1 934 ) . «Haber » «Va Dolcunmayın ( 1 939 ) , Dağ Başında Aç.lo kit>> «Şakmı crAkbabaıı ve «Mizahıı dergi ve . ( roman, 1 93 9 ) , Oğuz Han ( oyun, 1 970 ) , gazetelerinde çizgileri yayımlanan sanatçı,
Karikatürcü Zahir Güvemli
GÜVEMLİ, Zahir ( Edirne - 1 9 1 2 ) . Yazar, sa n.at tarihçisi. Yüksek öğrenimini İstanbul Universitesi Edebiyat Fakültesi Jürk Dili va Edebiyatı Bö!Umü'ndeı tamamladı ( 1 936 ) . İ stanbul E rkek ve Gal a tasaray !selerinde öğ. retmenlik yaptı. Son yıllarda Tatbiki Güzel Sana tlar Okulundaki öğretmenliğinin yanısı· ra « Yeni Gazete ,, de çalı şıyor. Büyük Doğıı dergisinda yayımlanan ( 1 943- 1 94 4 ) öyküle rinden sonra hazırlaclığı antolojiler ve sa· nat tarihleriyle tan ı ndı . Yapıtln:rı: Kahramanlık Şiirleri Anto· lojisi
( 1 943 ) ,
Yahya Eemal
( 1 948 " 1 95 8 ) ,
Türk Romancıları ( an toloji, 1 9.54 ) , Türk
Mizah Edebiyatı Antoloji.si ( 1 94 9 ) , Baş· langıcından Bugüne .Türk ve Dünya Sana� Tarihi ( 1 960 ) , Büyük Ressam ve Heykel traşlar ( 1 964 ) , Güzel ve Sanat ( 1 970 ), A cı Aşklar (1 972 ) .
GÜVEN Rıza ( 1 925 Malatya ) . Sendikacı . Tekstil işçisi olan Güven 1 947'lerde sendi ka hareketine kat ı l d ı . tekstil ve Örme Sa nayii İşçileri Sendikası'nın genel merl, rrDünyaı>, «Akşam», ır Yeni Ortam» «Cıım· huriyet» gazete ve dergilerinde günün siya
sal, toplumsal olaylarına ilişkin konuları işleyen yazı lar yazdı Öykülerindeki toplum cu dünya görüşünü bu tür yazı ları nda da benimsedi. Bir Tesbih Tanesi ( 1 95 1 ) , Bu Dağın Ardı ( 1 954 ) adlı öykü kitapları var.
HAKAN, Fi kret ( Ba l ıkesir 1 934 ) . Sinema oyuncusu. İstanbul'da Taksim Lisesinde oku du . Ses Tiyatrosunda kısa süren b i r oyun. culuk döneminden sonra sinemaya geçti. Muzaffer Hacılıasanoğlu Yetenekli oyunculuğunun yan ı s.ı rn, konuları HACIHASANOGLİJ, Muzaffer ( Çankırı- 1 924 ) . genellikle köy ve kasaba ortamında geçen,
toplumsal içerikli filimlerde Beyaz Mendil, ( 1 95 5 ) Gelinin Muradı, ( 1 95 7 ) , Üç Arka daş, ( 1 95 8 ) ; Yılanların Öcü, ( 1 962 ) ; Ka. ranlıkta Uyanaı:ılar, ( 1 965 ) ; Bitmeyen Yol, ( 1 966 ) ; aldığı rollerle dikkati çekti. Hakimiyet-i Milliye Müdafaa-i Hukuk Cemi· yeti kararlarını duyurmak amacıyla Anka ra'da Mustafa Kemal tarafından kurulan · ga zete ( 1 O Ocak 1 9,20 ). «Mili Mücadele» ha reketinin ses!n i basın yoluyla duyurmaya, kamuoyu yaratmaya özel önem veren Mus tafa Kemal, Sıvas Kongresinden sonra Sı1vas'ta crİrade-i Milliye» adlı bir gazete kurmuştu. Selahattin Beyin « i mtiyaz sahibi» göründüğü bu gazetede yer alan yazı lardan birçoğunu Mustafa Kemal yazıyordu. ( 2 1 Teşrin i evvel 1 336 ) . 6 Şubat 1 92 1 'de gündelik olarak ya yımlanmaya başlandı ve Büyük Millet Mec _l i si ' n i n organı o\c!u, başyazar! ığına Hüseyin Hüseyin Ragıp, Ragıp ( Bayc',u r ) getirildi . yazı larında bir yandan TBMM hükümetinin görüşlerini yansılı rken bir yandan da tüm dünyada sağla solun savaşım_ içinde olduğu nu anla tıyor; belki yüzyıl larca sürecek bu savaşı m ı solun k aza n aca ğ ı n ı ve ortaya eş si z bir devrim çı kacağı n ı savunuyordu. c l n san lri:jın düşünOJ tarzı, çok derin ve asaslı Fasikül
17
/
Forma: 33
bir devrim dön em i n dedi r . Bir yandan kral lar, imparatorlar sağ kanatta merkez parti leri ve saltçı l ı k parlamentoları güçsüzleşi yor, öte ya dan sosyalist ler, hak yan l ı ları, halkç ı l a r güç kazan ıyor.> diyen Hüseyin Ra gıp, Türkiye'de devlet sosyalizminin uygu Esat l a nmas ı n ı da öneriyordu. Mahmut ( Bozkur t ) gibi kimi yazarlar da Türkiye'nin «sai halk devleti» ( halkın emeği devleti ) olmaya yöneldiğini ifade ediyorlardı.
Hüseyin Ragıp'ın başyazarı, Matbuat U mum Müdürlüğüne atanması ndan ( 1 2 Mart 1 92 1 ) sonra da, imzasız olarak yada çift yı 1dız imzasıyla, 3 1 Ekim 1 92 1 'e değin sür dü. Gazeten in yazı işleri müdürü İstanbul'·
yacak.
Bu yolda çalışmalara başlayan Halaskar Zabitan ilk elde, Said Paşa hükümetini düşürdü. Salt Paşa, güven oyu alış ından 24 saa t sonra, Grubun baskısıyla görevden .çe kildi. Yeni hükümetin kuruluşunda etkinlik gösteren grup, « Büyük Kabine" denilen Ga zi Muhtar Paşa hükümetiyle ü lke yönetimine ağı rlığını koydu. Meclis dağı tıldı. Halaskar Zazitan Grubu, Said Paşa hükümetinin dü şürülmesinden, İ ttihat ve Terakki'nin düzen lediği Babıali baskınına kadar ( 23. 1 .1 9 1 3 ) ülke yönetiminde etkili olduysa d a başarı l ı olamadı. Balkan Savaşının yenilgiyle sonuç-
S14 HALETİ Terakki'yi
İ ttihat
!anması
geçir
harekete
de
ancak bunu c:!oğrudan
etmişler;
temsil
di. Babıali, baı k ı n ıyla iktidara el konul ma doğruya k u l l a nmayıp din işlerinin yönetimi sı üzerine Halaskar Zabitan Grubunun
üye
leri tutuklandı . Binbaşı Kemal, Babıali bas k ı n ı üstüne bir bildiri hazı rladı. Bildiri şöy
ni aŞeyhü l islam»a bırakm ı şlar ve birçok ko
nuda ondan «fetva » al mayı uygun bulmuş
lardır.
le diyordu, «Edirne'nin kurtarılması amacıy
la yapı lan h.ü kümet darbesi, aslında iktidar
hrrsıyla
yapı l m ı ş
bir harekettir. Ordunun
nvaş gücü yoktur» Bu bildiriyle İ ttihat Te rakki'ye kuşı b i r
hareketi başlatmak
iste
Bey: başarı l ı olamadı. Hareket,
yen Kemal
daha başlamadan İ ttihat ve Terakki tarafın dan bastı r ı l d ı . Kemal Bey, önce Mısır'a or
dan dıı Arnavutluğa kaçtı . Böylece Halaskar
Zabitan Grubu dağıtıldı. ( istanbul -
Halcati
Divan şairi. Çağ ı n
İstanbul
1 63 1 )
bilginlerinder:ı Pir Mehmet
2 1 yaşında mü
oldu. Şam, Bursa,
kadı
Edirne ve İstanbul'da kad ı l ı k yaptıktan son ra Anadolu ( 1 623 ) ve Rumeli (
1 627)
ka
zazkerl iklerine atandı . Bir arıı M ı s ı r'da kay makam l ı k
görevinde bulundu. Divan
de rubai ustası olarak tanınan
şiirin
Haleti, ken
disinden sonra gelen kuşakları bu
yönüyle
cünya görüşü çerçevesinde kalarak
müna
etkiladi. Rubailerinde kimi zaman mistik bir caatlar ya'Zdı , kimi de sevgi
temalarını iş
ledi Divan, Saki-name ve Münşeat'ının ya üzerine yapıtları da
n ı s ı ra İslam Hukuku
vardır.
Bu sözün anlamı, herhangi bir iş birinin yerine geçmek, ona veki l , a rd ı l
Halifelik te
Sava ş ı 'n a girişmiş
bulunan Kuvayı M i l l iye
cilerin «asi» olduğunu ve öldürülmeleri ge
rektğini i l a n etmesi üzerine, 23 Nisan 1 920' de kurulan
Meclisi
Mil let
Büyük
Türkiye
Hükümetinin dikkati bu kuruma yönelir. Mec
l is'in a ç ı l masıyla saltanat fiilen kalkmış ve Vahdettin'den nefret
tümü
( C.G. ) etmeye başlam ıştır ama, Meclisin çoğunluğu
1 570 /
kaza ndığından
derris, 32 yaşında
Ab
Dürrizade
dul lah'tan fetva .;:ılarak Anadolu'da Kurtuluş
milletveki l lerinin
Azmi efendinin oğludur. İyi bir öğrenim gör me olanağı
Son Osmanlı padişahı Vahdettin'in « ha
l ife» s ıfatıyla · Şeyh ü l islam
( halef ) olmakt ı r. Hal ife d e herhangi b i r iş an te birinin yerine geçen, ona ardıl olan
lamına gel ir. İ s l a m l ı ğ ı n ilk döneminde, bu ve i l k devlet başkanı olan
dinin kurucusu
sonraki Hazreti Muhammed'in ö l ümünden devlet başkanları n ı n ( Dört Halife ) halkın
oyuyla seçl l i p onun yerine devlet yönetimine
gelmelerini ifade etmiştir.
halli Saltanat ve H a l ifelik kurumlarına bağl·ı
d ı r. Mustafa Kemal, İ tilaf devletlerinin
l 922'de hem ankara hem
Ekim
Hükümetlerini
28
İstanbul
konferansına çağı rma
barış
larından sonra, konferansa tek hükümet
o
katılma gerekçesiyle, « muhalif» m i l
larak
letvekil lerinin de desteğini elde ederek Sal· tan a t ı n kaldırılmasını öneren bir önergeni n
MecJise verilmesini sağlar. c R ıza Nur v e 8 2
arkadaşı »nın verdiği, Mustafa Kemal'in imzası bulunan bu önerge,
Ekim
30
de
1 922
yöneticiler Ankara ' n ı n
buyruğuna girdikle
sözü geçen yasa
uygulanmaya başla
rini bildirirler. Padişah ve Hal ife Vahdettin,
daha
madan, 1 7 Kasım 1 92 2 günü bir İngiliz zırh l ı sıyla kaçar. 1 8 K;s ı m günü TBMM'nin giz li
sonra yeni ·halifenin Ankara'ya gel
yeterli
sürülerek
çaba harcandığı öne
elde
yolunda
kurtarı lması »
çal ı ş ı l ı r. Mustafa Kemal,
edilmeye
oy
l
ayrı lmış
sayılacağı; yerine a İslam hak ve menfa0atleması
korumak için» seçilecek hal ifeye uyul
( biat edilmesi ) gerektiği yolunda bir
fetva okunarak oylamaya geç i l i r : 1 62 kişinin katı ldığı seçimi, 1 48 oyla hükümetin adayı
Abdülmecit kazanm ıştır. Karar, yeni halife
ye mil letvekillerinden
oluşan bir kurul
ta
rafından bildiri l i r. Bu kurul, Topkapı Sarayı
ile Fatih Camis inde yap ı l a n gösterişli «Biat töreni»ne de k a t ı l ı r .
Cumhuriyetin i l a n ı n ı asoğuk bir ifade»
ile karş ı layan Abdü lmecit'in yayımlaclığı bil
diri lerde a ha n » s a n ı n ı
kul lanması,
gazete lerde Abdülmecit'in
dan da
ardın
istifa e
deceği yeni hal ifenin tüm İslam ü l kelerinden
bir kongrede
gelecek deJegelerin katıl acağı
seçileceği yolunda haberler çıkması, bas ında
Meclis'te
Sekreteri
hal-ifel iğin
uzun süre
hal ifelikten
tart ı ş ı l ır. Vahdetlin' i n
giriş i l i r. «Osman l ı sarayına ait olan, tutsak
edilmiş
olmayacağı
mesinin doğru olup
ve
.. kulis» ç al ı şmalarına
görüşül
oturumunda Vahdettin'in kaçışı
dükten
gün l ü oturumda gereken çoğunluğu sağlaya maz. Bunun üzerine
İstanbul'daki
toplantı s ı n ı yaparak çeki l i r ;
uzun tartışmalara yol açar. Bu Londra
sıralarda basında kan ı
l !fenin
Said
Fethi
İ·sllim Cemiyeti
Muhammec:!·i 'nin
Ba
İçişleri
Beye ( Okya r ) gönderdiği, cHa
ruhani
kesin surette
imtiyazl a r ı n ı n
düzen l i ve meşruti
bir
üzerine tespi t
esas
Kasım günü Mecl is'te bir konuşma yaparak
etmek gerektiğ i n i » öne süren mektubu ya
söz ettik ten sonra Saltanatla Hal ifeliğin ay
m a i l iye mezhebi lideri Ağa
uzun uzun
Halifelik kurumunun tarihinden rı lması
konuşma
Bu
savunur.
gerektiğini
dan sonra, verilmiş olan önergeler Anayasa, Komisyonlarından oluşan
Adalet ve Şer'iye
Karma Komisyon'da görüşülür. Mustafa Ke
mal,
komisyondaki din
maları
karş ı � ı nda,
adamları n ı n tartış top l ananl ar,
«Burada
Mec l is ve herkes meseleyi tabii görürse fik
y ı m la n ı r. Ardı ndan, Londra'da bulunan Emir Ali'nin
Han
ile
İs
Hintli
Başbakan İsmet Paşa'ya gön
derdikleri, «Hilafet ve hal ifenin Müslüman � m i l letlerin güve:ı ve sayg ı s ına yaraş ı r bir
mevkie eriş tirilmesini» isteyen ortak mektup İstanbul gazeteleri nc'.e yer a l ı r. Kamuoyun
da geniş
yankı ! a r uyandı rıın bu mektupları
iziİı almadan yayı mladıkları gerekçesiyle Hü
olur. Aksi takdirde yine ha
seyin Cahit ( Ya lç ı n ) , Velid Ebuzziya, Ahmet
Fakat ihtimal bazı kafa l ar kesilecektir,» der.
lu müdürü Muhittin, İstiklal Mahkemesi'nce
ler birleş t i r i l ip Mecl ise gönderil ir. Aynı gün
sa da
reti Alt'nin örümü ..ızerine Şam Valisi Mua
madan, tasarın ı n oybirliğiyle yasalaştığı ka
Hükümetinin
rerek kendi kendini h a l ife ilan etmesiyle Ha
kişisel egemeniğe dayanan
Osmanl ı padi � a h ı
ı.
rimce uygun
Sel i m ( Yavuz Sultan
Sel i m ) Mısır'ı eie geçirince ( 1 5 1 4 ) , kaynakla.re göre devir
c!en
« Dört
ise
hal ifeliği
a l m ı ş t ı r.
Hal ife>den
ili.
Kimi
kimi
Mütevekil'-
kaynaklar
biri olan
Haz-
viye'n l n . - sil�h zoruyla egemenliği eline geçi
l ifeliğin son bulduğunu öne sürmekte; son roıki dönemlerde H ;ı l ifeliğin, İslam geleneğin de olduğu
gibi
halk
yoluyla
geçmediğini,
dinsel yetkiyi (otoriteyi ) de temsil etmek is
olunacakt ı r.
Cevdet ve «Tevhid-i Eflron) gazetesi sorum
Bu konuşmadan sonra Komisyon'da önerge
tutukla narak ( 9 Ara l ı k 1 923 ) yargı lanırlar
kikat
usul ü dairesinde
Mec l is'te, karşı çı kan
ifade
birkaç kişiye a l d ı rı l
bul ve ilan edilir. Yasanın
kümet biçiminin 23 yarak sonsuza değin
c\i lmekte;
ikinci
i l k maddesinde
İstanbul'daki hü
Nisan l 920'den başla
tariheg eçtiği
maddesinde
ifade
e
ise şöyle de
nilmektedir: « Ha l ifelik Osman l ı
ailesine
ait
teyen k ı l ı c ı güçlü devlet başkanlarının, ken olup, Hal ifel iğe TBMM tarafından bu hane
d i l erini hal ife s�yma
nnlayı ş ı n ı n gelenekle
dan ı n b i l i m ve ahlakça en doğru yolu gös-
bir ay sonra beraat edip sal ıveri l i r
ler. Art ı k tartışmalar h ı z l a n m ı şt ı r.
An.kara
görüşlerini yansıtan «Hakimi
yet-i Milliye» gazetesi, halifeliğin u lusal e
geme n l ik ilkesini zedelediğini
bel·irten baş
yazı lar yayımlarken konu Meclis'te de tartı ş ı lmaktadır.
En sonunda Cel a l Nuri ve 53 arkadaşı
n ı n imzalarını taşıyan yasa önerisi 2
Cumhuriyet rek kabul edilir;
günü
Mart
Halk Fırkasında görüşü le
ertesi
gün de Meclis' teki
ve en yaray ı ş l ı olanı seç i l i r . Türkiye uzun tartışmalardan sonra kesinleşir. Yasa sürüp gitt'ğini belirtmektedir. 1 5 1 4'ten sonra Osma n l ı pa d iş ah l a r ı ay dev'e t i , Hal ifelik makamı n ı n c'ayanağıdır. " ya göre hal ife görevinden uzaklaştı rı lmakta İ s �a.,!-.ıul hDkümeti 4 Kas ı nı 1 922 'de san ve a l i fe l i k kaldı rı lmaktad ı r. Hal ife ile düc�milctdn hal ife sayılc.rak dinsel yetkiyi
şerek
h
HALİ KAR NAS şlik Ôsmaniı saltanatı hanedanının erkek ve kadın tüm üyeleri ve damatları vatandaş lı ktan çıkarılarak Türkiye :Cumhuriyeti top rakları içinde oturma haklarından süresiz olarak yoksun kılı nmakta, mallarına el ko nulmaktadır. Sözü geçen kişiler, on gün çinde Türkiye'den ayrılmak zorundadı rlar. Yasa ivedil ikle uygulanır: Abdülmecit ve allesi 4 Mart günü Dolmabahçe Sarayın· dan a l ınarak Çatalca'ya götürülürler, orada bir süre bekletilip İsviçre'ye giden Simplon Ekspresi'ne eklenen· özel bir vagona bindi· rilerek sınır dışı edilirler (5 Mart 1 924 ) . Hanedan'ın öteki üyeleri de o n gün içeri· sinde Türkiye'den ayrılırlar. Sağ kalan ha nedan üyeleri ancak 1 974'de çıkan af yasa sı il� Türkiye'ye girme ve burada oturm� hakkını elde edebileceklerdir. Halifeliğin kaldırılması, Türkiye'nin çağdaşlaşması açısı ndan önemli bir c'ö nüm noktası olursa da bu kurumun geri qetiril tnesini savunan Ümmetçi akımlar gizli gi·:li yayılma alanı bu:acak, 1 96 1 Anayiisası'nın sağladığı görece özgürlük ortamından yarar lanarak ortaya çı kma olanağını elde edecek. !erdir.
Alpay Kabacalı
Halikarnas Balıkçısı ( İstanbul - 1 886 / İz mir - 1 973 ) . Romancı. Yazar. Asıl adı Ce vat Şakir Kabaağaç'tır. Orta öğrenimini Ro bert Kole j 'de ( 1 904 ) , yüksek öğrenimini Oxforcl Ü niversitesi Yeni Çağlar Tarihi Bö lümü'nde tamamladı ( 1 909 ) . Ü lkeye dönün ce yazarlık, çevirmenlik, ressamlık yaptı. Asker kaçaklariyle ilgili bir yazısı nedeniy le üç yıl Bodrum'da kalebentliğe hüküm giydi. Cezasının bitiminden sonra da uzun süre sürgün yerinde yaşadı ( 1925- 1 945) . Kentin antik çağdan kalma değerlerinin or taya çıkarılmasında büyük katkısı oldu. İ z mir'e yerleşti. Fuarı çiçeklendirme işlerinde çal ıştı. Turist rehberliği ve yazarlık yapa rak yaşamını sürdürdü. Hal.ikarnas Bahkçısı'nın ilk hikayeleri nin yayımlandığı dönemde, Sabahattin Ali ve Sait Faik, kent, kasaba, köy i lişkileri için deki yeni insanı getirdiler. İkisi de ayrı yol lardan değişik işleyiş yöntemlerine bağlı öy külerin oluşum koşullarını araştırıyorlardı. Bu yıllar sürekli olarak öykü yazan ünlü ro mancı Halit Ziya ile toplumcu gerçekçi sa natın kuramlarını koymaya çalışan Sadri Er tem'in edebiyatımızın bu yeni kan dolaşı mı karşısında durağan, eski ve etki·siz kal dığını söyliyebiliriz. Aynı dönemde Akdeniz Kıyı larının öz gür havasiyle çıkıp gelen Halikarnas Balık çısı'nınsa gücünü özgünlüğünden aldığı ge nellikle kabul edilmiştir. Yeni serüvenlerin çizgeninde, doğayla kucak kucağa sevişen, çarpışan yeni insanlar Bal ıkçı hikayesinin
çarpıcı öğeleri olar adl ı üç ciltlik ö nemli yapıt kaynakça açısından önemlidir. Halkbi!iml çalışmalarına, bilerek yada ayrım ı na varmadan katkıda bulunan birey ve kurumların sayısı aslında az deqildir Ö zellikle Türk Edebiyatının Halk ürünleri ü zerine inceleme ve araştı rma vwan Hik met Dizdaroğlu'ndan Eflatun Cem Güney'e, Cahit Öztelli ve Ahmet Kutsi Tecer'e değin önzriı li edebiyat adamlarımızın çal ışmaları vardı r. Halk müziği ve oyunlarında Sadi Ya ver Ataman ; Veysel Arseven; Muzaffer Sarı sözen ; Şerif Baykurt: Adnan Saygun, Ruhi Su, Becl.ri Rahmi Eyüboğlu, Mali!< Akse!, A. Süheyl Ünver, �rruh Dinçer, Abdülkadir j. nan, İhsan Hınçer, H. Zübeyir Koşay, Meh. met Önder, Kemal Özbayrı derleme. maka· le, konferans ve kitaplarıyla önem taşıyor· lar. ( Kemal Öı:bayrı'nın Torsl ardaki Tahta· cı Tilrlcleri üzerine yaptı�ı inceleme ve araş tırmalar lstanbul Üniversitesi İçtimaiyal EnstitUsü'nde Cavit Orhan Tütengil'in kür süsünde öğrencilere zaman zaman ders ko nusu olarak da bizzat .Özbayrı tarafı ndan su nulmuştur. Şimdilerde Kemal Özbayrı bu
(Zeybek)
518 HALKBİLİMİ •elevizyon, fotoğraf ) ca ekleyeceğiz. Sinema
da Lütfi Akad, Atıf Yıl maz, Yılmaz Güney...
gibi yapımcıların ortaya koyduğu birçok ü- . i.in ha!kbilimi açısından önem li kay: ıaklar
d ı r. Fotoğrafta Ara Güler, Fikret Otyam, İsa
�elik . . vb.; Televizyonda yayımlanan Dıırıı dan adlı program, halkoyunları vb. Resim'
mac!deden oluşan bu
program Meclis'te tart ı ş ı l d ı . Bu tartışmalar s ı ra s ı nda Trabzon mi letveki l i Ali Şükrü Bey,
özetle şöyle dedi. «Halk, bize karşı gerektiği
r:saslı Maddeler:
5 - Hilafet
olan bakanlar aracılığıyla ba�kan r n baş
k a n l ı ğ ı nda yönetir. Geri kalan üyeler işlerin
nıaka m ı n ı ıı
biçimde bağlı değil. Bu program h a l k ı n ru.
kümeti, mi lletin hayat ve bağ ı ms ı z l ı ğ ı n a sui
İslamların Hal ifesi esas kanunlar içinde say.
önce devrim yapanların anlayı,larına egemerı
kast eden emperya l ist ve kapit•list düşman
g ı n ve yüksek yerini a l ı r.
ulaşacağına inanmaktadır.
3 -
Türkiye Büyük M i l let Mecl isi Hü
l a r ı n tecavüzlerine karşı müdafaa ve dış düş m a n l a rla
işbirliği ederek
m i l l e t i a l c!atmağa
kurtulması
ve
Saltanat
başarıldıktan
sonra
Padişah ve
6 - Egem en l i k kayıtsız sartsız m il le.
tindir.
İdare
usulü, halkın
kaderi n i doğru-
hunu elan
anlama yönünden eksiktir. On düş ünce, batının
zimatç ı l a r da böyleydi.
düşüncelerivdi. İ ş te
üç y ı l Tan.
bundan dolayı
. o i k ı n c'este�ini k�zanemad ı l er
halkı, ileri
520
HALK götüremediler. Ben, bolşevizm a k ı m ı na karşı vuşması için a l ı nacak tedbirlerden söz eder. cegı l ı m . Ancak onları öykünürsek başarılı Bu dört madde amacı gösterir ve kanuna sı olamayız. Bu açıdan bir yen i l i k yap ı lacak ğar şeyler d� ğildir. Komisyon bu orogram ı n sa, halkı bilenler yaps ı n bu yen i l iği». Bu Yüce Mecl i s tarafından ' onayl amas ı n ı uygun tür eleştirilere İ ç işleri Bakanı Refet bey gördü. Meclis adına program yapmak doğru
refah va saadeti kovmayı başlıca amaç sayar. Bundan dolayı toprak. maerlf,
yerine
adliye, mal iye, iktisat vı vakıf işlerinde ve diğer meselelerde sosyal kardeşl i k ve yar- · d ı m ı hakim k ı l a rak, h a l k ı n ihtiyaçlarına
«yabancı akım yoktur, h a l k ı n içinden ç ı k m ı ş olmayacağı ii;in biz bGnu kenun sekl i n de bu göre yenilikleri ve örgütleri oluştu rmaya ça akı m vardır>, şeklince yan ı t verdi. Tartışma• raya getirdik. Programın girişini Büyük Millet l ı şacaktır. Bunun için de s iy asi va sosyal lardan sonra, programı incelemek için özel Mecl isinin u l aşmak istediği amac ı qÖs terdiği prensiplerini milletin ruhundan almak ve bir komisyon kuruldu. Başkan l ı ğ ı na İzm i r için b i l d i ri şeklinde yay ı mlanmasına karar uygu!amada m i l letin eği l imlerini ve qeıenek m l l letveki l i Yunus Nad i 'nin, sözcül üğüne Bur verdik. Şu halde ellerinize sunulan özel ko lerini. göze tmek düşüncesindedir. B.u ndan do dur m i l letvek i l i İsmail Suphi'nin seçildiği misyon raporunda bir bildiri va rc!,ı r ki, o layı Türkiye Büyük M i llet Mecl isi D i kenin, komisyon, iki ay süren bir inceleme yap t ı . dört maddeyi gös trrir... Bunlar bizim için i d ari, ekonomik, sosyal bütün i h tiyaçl a r ı mı 1 8 K a s ı m 1 920'de TBMM'sl, Halk�ı l ı k Prog. kutsal bir" amaç ı ı r. Bizim bu amaçları, dün ramı diye bilinen Anayasa tasarıs ı n ı görüş· yanın gözü önünde bağı ra baqıra ilan et a i t hükümleri bölüm böl ü m inceleme ve ka '1un şeklinde U)'Julamaya başlar!)ıştır. meye başladı. İsmail Suphi, kon uşmasında memize hiç bir şey engel deq i ldir». Cengiz Gündoğ:l u özetle şöyle dedi. «Arkadaşlar, hükümetin i ki Sözcü, bundan sonra hükümetin gönder H a l k edebiya t ı , h a l kbilgisl önce Halkçı l ı k Program ı adıyl a gönderdiği diği taslakta özel komisyonun yaptığı değişik Halk Edebiyatı
ay
Anayasa tasarıs ı n ı görüşmeye başl ı.voruz. Ul
kemizin
dört bir. yanı ateşe veri ldiği bir sı rada Büyük MecUsinizin bu tasarıyı görüş kendimi sizlerle birl ikte eismnden m u t l u sayarım. Bu ü l kenin öteden beri bir
dolayı,
hastal ı ğ ı vardır. Bu hastalık vönetim has tal ığ ı dı r. Tanzi m a t ı n eseri, yüzy ı l l arca bu ül kede. bir memurlar s ı n ıf ı yara t ı ld ı . Memur s ı n ı f ı n ı n halkla hiç bir ilgisi olmadı. Halka tepeden bakt ı . Halkı, d,ilediği qibi yönet ti. Meşrutiyet yönetimi bile bu hastal ı ğı düzel temedi. Memurlar, pu ül kede kendilerinin A l l a h ı n vekili olduklarına inand ı l ar. Köylü ise kendine söylenene hiç bir şekilde .inanma m ı ş t ı r ... B..ırada toplandı ktan sonra gördük ki, bu ü l keyi zaafa sürükleyen val n ız dış et kiler değ i l d i r . U l kenin i l letlerinde fena iç yönetimin büyük etkisi vard ı r ... Bundan c!o
layı, bugün, BüyGk MecHsiniz savunma için toplanmakla birl ikte, bu m i l leti yaşatmak iç.in en iyi esas nerede ise onu bul maya
ıhtiyaç
gördükçe her şeyde devrim yap
mağa karar vermiştir. Lşte hükümetin « H a l kç ı l ı k Program ı • adıyla Büyük Meclisinize gönderdiği prog ram bu düşüncelerin ürünüdür. Ben diye mem ki, biz hiç bir taraftan ilham a l madık. Belki 9o§uda Rusya'da patlayan devrimi11 bizim üzerim izde etki·s i olmu,•··Hüküme tin bize gö. .derc.liği «Halkç ı l ı k Proqram ı > bi risi maksat ve meslek, birisi esas madde ler, diğeri c!e idare adı a l t ı nda ::r k ı sma bö lünmüştü ... Maksa t ve meslekte birinci mac:J. de efendi ler, Büyük Meclisinizin ant içtiği ve esas kuruluşu oluşturan amaçtan söz eder. i kinci madde Türkiye Büyük Millet Mec İ isi emperyalizm ve kapital izme düsman olarak
encak bunlarla mücadele sayesinde yönetim ve egemenliğin gerçek sahibi olmak amacına u l aşabileceği kan ı s ı n ı söylüyor. Uçüncü mad c!e de yine orduya dayanaktan. sı ri emper yal izm ve kapital i2'me mücadele ederek ken disinin sahip olduğu orduyu yaşatmaktan söz eder. DördüncU madde de yine halkın eko nomik ve bütOn maddi hayatında refaha ka-
l ikleri anlattı. Bu değişiklikler qerekçede şöy le gös teriliyordu: « Bi rincisi, Büyük .Mi l let
Meclisi
üyelerinin her vilayette ve
meslek·
lerce temsil edilmek üzere seçi lmesidir ... İ kincisi, Büyük Millet Meclisi Baskan ı n ı n , Ba kanlar Kurulunun d,a başkanı olması yolunda a l t ı aydır uygu lanan ve zararı qörülen yön temin değiştiril mesidir. B.u ndan sonra Bü y ü k M i l let Mecl isi Meclisi Başka n ı , ya ln ızca Meclis Başkanı olacaktır. Bakanlar Kurulu da ke:ıdi a r a s ı n d a n b i r i n i Başkan s eçe ce k tir.
ise komi syon, , nı u z
bir
kaç ,'; nemli mad dey i değ i ş t i r m i ştir. Birisi vilay�tte de mesleki temsilin ve doğrudan doğruya seçi m i n kabul erlilmesidir.» lori maddelerde
Sonuçta Komisyonun Meclise
taslağın başlangıç
bölümündeki
sunduğu
bildiri be
nımsenerek TBMM a d ı na ya}• ı n landı.
( folklor, etnoloj i ) n i n bir dalıdır. Tarih öncesi ve tarih çağları ndan süzülüp gelen söze dayalı bütün halk geleneği ürün leri bu dal ı n kapsa mına girer. Bütün bu sözlü ve edebiyat değe yazı l ı ürünlerin b i r sandt
ri olmayan larını bu kapsa m ı n dışında tut· sak bile bir yand ayrı l ı· ğı İslamlık çağlarında ortaya çıkmac!ı . İslam lık öncesi sözlü ürünleri derleyen Kaşgarlı Mahmut, alınıp satılan, döğülen, eğlenilen, başkalarına peşkeş çekilen kölelerle cariye lerden sıkça sözeder. Ayrıca han - hakan · kağan bey, hiyerarşik bir sıra ile bürok rasi, zengin ve yoksul kent ve kır halkları nı pek çok örneklerde sergiliyor. ( bla. Ali Çiçekli, Divan Ü Lüga-it Türk, May Yayın ları ) . •
İlk yazı lı örneklerimiz Gö k Türk yazıt· larında da kağanlardan, buyruk beylerin den, beylerden, bunlardan ayrı olarak da ulus'tan sözedilmekte, hatta «Türk kara ka· m rğ» ( kara kamu: halk) sözU kullanıl ıyor. ( bkz. Ali Çiçekli, lslamlık Öncesi Türk Ede. biyatı ve En Eski Metinler.) Çok daha if. ginçtir, Ergenekon Destanı'nda bir motif o larak halkın kurtuluşunda «emekçinin ön cülüğü,. vurgulanıyor: Türkleri demird,a ğı eriterek kurtuluşa ulaştı ran, bunun ıçın başbuğ yapılan « Börteçene> ( Bozkurt ) adlı önder bir demircidir. Görüldüğü gibi lslaml r k öncesi Türk toplumlarında da !halktan ayrı, halkın üs tünde sınıflar vardı. Bu egemen sınıfların halktan ayrıcalı. ğı elbet temelde gene ekonomik eşitsizl iğe dayanıyordu. Çağların üretim araçları nın ö zel mülkiyetini ele geçirmekten aldıkları çüçle toplumun yönetimini, ı:ıiderek devleti eie geçiren yönetici sınıflar, hakanlar, tigin Jer, konçuylar, ir-ili ufaklı beyler, halktan bu katlara doğru derece derece yükselmiş saygınlar, kent ve kır zenginleri üstyapr ku rumlarına da egemen oluyorlardı. Kül tür, din, dil, yazı vb. değişiklikleri önce bu çevrelerde oluşuyor, sonra da yönetim ve kültür merkezlerinden taşra kent ve kasa balarına, köylerden kırlara ve yaylalara doğ ru gittikçe azalarak halkı da etkiliyordu. Bu oluşumda çağ ve coğrafya c!eğişik liklerinder:ı ileri gelen doğal gelişmenin ya n ında çok önemli bir etkenler akını ela dış ( yabancı ) etkenlerdir. Türk toplumlarının müslCman oluşu ile başlayan Arap ve A cem etkileri, Türklerin yaşamlarında, din lerinde, kültür ve 'edebiyatlarında ilk yaban cı etkiler değildir. Ondan çok önce de Or taasya Türk uygarl ıkları n ı n çevrelerindeki yabancı uygarl ıkların etkilerinde kaldıklarını biliyoruz. Gene Gök Türk Yazıtları nda « ... Şimdi bozgunculuk yok. Türk kağanı Ötüken'de oturursa ilde sıkıntı yok. / Çin ulusu sözü şiirin çok Türk budunu öldü. / ... Onu görüp bilin. Türk şimdiki ulusu, beğlerl, keğanlı,�a baş eğen beğler, yanılacaksınız
hal / ( Bengü taş yaptırmajt ı r, hem de ha!k ec'ebiyat ı n ı n bir bölümü
relerden hatta dağlarda, göçebe aşiretler ç i nden çıkan ozanlardır. Özgün halk ozan l a rı n ı n teme'. özelliği şiirlerini hece ölçüsü ile, haz ı r l ı ksız ( i rticalen ) ve saz çalarak söylemeleridir. Halk şiiri geleneklerine uy gun şiir söyleyebilen fakat saz çalmasını bil •:ıı eyen halk ozanları var�a c!a ·saz şair1erinin yanında bunlara pek değer verilmez.
« 1 7. yüzyıldan başlıyarak kent ve kül. tür çevreleri nc'e yetişmiş okur-yazar halk ozanları üzerinde divan şiirinin etkileri gö rülmeye başlar. ( Gevheri, Erzurumlu Em rah, Dertli, Bayburtlu Zihni vb. ) Bu oza nla rın halk şiiri geleneklerine uyqun şiirlerin ce dil Arapça Farsça sözcük ve kurallarla bozulur. Anlatım divan edebiyatına özgü mazmunlar ve söz oyunları ile açıkl ı ğ ı n ı , yal ı nl ı ğ ı n ı yitirir. Bu ozanlar ayrıca aruz ölçlisü ile de şiirler yazar, haMa divan şi iri g�!eneğine göre divanlar düzen lerler. Hece şünmek daha doğrudu r. ) ölçüsü ile yazdı kları şiirlerini toplayan ki 3. Tekke - tasavvuf edeb:-vatı: T ürk halk taplar ı n a bile «diva n » adı n ı verenler var edebiya tı nda dinsel metinlerin kaynağı kuş· d ı r. (Ernrah Divanı, Dertli Divanı gibi ) O. kusuz yaln ızca tekke ve tarikat çevreleri kur-yazarl ığı olmadığı halde kulak dolgun değildir. Ayn ı zamanda cami ve medrese luğu ile a ruz!� ş i i r söyleyen lere bile rasla �vreleridir. Fakat cami ve medreselerde n ı r. Bütün bu n ! a r halk şiiri üzerinc'eki olum- şeriat öğretisi egemendir. Şeriatin katı ku· suz etkilerdir ve bu ozanlar bu tür şiirleriy ralları, hoca ve molla düşünüşü sanatçı n ı n , le halk şii rine bir değer katmış dzğillercir. oza n ı n sığamayacağı kalıplar, c! a r s ı n ı rlama· Zihni'nin : !ar ortamı yaratıyordu. Tekkelerde ise şeri Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş atten öte tarikat, tarika tten ö te «marifet», Sakiler meclisten çekmiş av2ijı ondan da öte «hakikat" öğretiliyor, tasav ya da Dertli'nin : vuf felsefesinin büyülü genişliği içerisinde Sarab-ı !alinde ne keyfiyet va r özgür ve şiirli bir ortam yara t ı l ıyordu . . Bu Söyletir efsane efsane b gibi. Bu tür şaşı rtmaca tekerlemeleri, şaş ı r'!:ıl alaya alarak gülüp eğlenmelere neden olduğundan özell ikle kırsal alanlarda oldukça geniş bir yayı lma elanı bulmuştur. Anadolu tü rkçesi ile Türkçe konuşan başka ulusların, hatta yabancı dil lerin te kerlemeleri arasında şaşırtıcı benzerl ik ler, ayn ı l ı klar görülüyor. { ok. Boratav, Tekerle me ) .
IX . Halk Ş ürl Türleri: Halk şiiri teri· mini ya ln ızca türkü ve mani gibi ozan ı bel· il olmayan şiirler için kullanmak, ozan ı belli şiirlere ise halk şilrl değil "aşık �ilri> ye da « a ş ı k edebiya t ı » demek eğilimi var. Mani ve türkülerde gene temel birim dörtlük ol makla b:rlikte yerine göre dörtlüğü birkaç d'ze eklendiği ya da dörtlükten bir iio-ı di· ze eksildiği görülür. Ozanı bel l i şiirlerle mani ve türkü ara�ında bundan başka biçim ve içerik yönünden hiçbir ayrım yoktur. Bt!· nun için ozan ı belli şiirlerin yaratı-:ılarına nas ı l «halk şairi diyorsak, onların şiirleri• ne de « h a l k şiiri> dememizde bir yanl ışlık y teri min] hep si için kullan ıyoruz. Halk şiirinin ölçü, kafiye, nazı m birimi gibi biçim . 15zell lklerlnl yukarıda bellrtmlş t!k. Görül üyor ki halk şiirlerinde çok nazım biçimi yoktur. İki temel biçim var: Koşma
ve mani. Bütün h a l k şiirleri ayrıı biçim özel l i klerini gösterir veya koşma, ya mani bi· çiminde ol ur. Bunun için halk şii rleri bi çimleri bak ı m ı ndan değil, konuları ve içe rik leri, ezgileri, k u l l a n ı ldıkları yerler ( iş
türküleri, ağlayıcıların ölü başında söyle. dikleri ağıtlar, n in n iler vb. ) bak ı m ı ndan kü melere ayrı l ı rlar. Kimileri de adları n ı yay g ı n olarak Söylendikleri aşiretlerin edların d.an a l ı rlar. ( Varsak'! ı l a rdan «varsağı>, Bayat boyundan «baya t ı " ) . Kimi şiir türleri ise Al (ağıt ) lar, birL de savaş, doğa, aşk, eğlence vb. konuları anlatan c ko şuk,,Jar. Hatta bu c koşub terimi bile bir şiir türü olmaktan çok genel olarak şiir an l a m ı taşıyor. Bu • koşuk» sözcüğünün İ s l § m l ı k sonrası Anadolu Türkçesinde a: koş m a » biçimine dönüştüğünü sanıyorum. 1 5. yüzyı ldan günümüze değin halk şi iirinde gelişip belirginleşen şiir türleri şun lardır: 1. Mani: Mani tipi ( aaba) kafiyelenmlş dört l üklerden oluşan başka şii rlere ( kimi türküler, ağı t l ar, ninniler vb. ) ve dize sayı sı arımı� ya da eksilmiş manilere ras lanır sa da tipik maniler tek dörtlükten ibaret şirlerdir: Damdan dama ilk atar Kızlara çal ı m satar Ça l ı mına yandığım Gece kıl ıfta yatar ( Elbistan yöresinde ağı rdan şeker gibi kostak kostak yürümeye e l ik atmak> denir. « k ı l ık> ise yOzsüz, çarşafsız yorgan, döşek, yastı ktır. ) Gerçek maniler 4/3 7'1i hece' ölçüsü ile söylenir. B ' l i, 1 1 'li vb. mani tipi dörtlük ler, ya başka bir türün bir dörtlüğüc!ür, ya da geleneği iyi bil meyen birinin uydurduğu bir manidir. Mani gelene�i ve beğenisi TOrkler ara sında CStedenberl çok canlı biçimde yeşeya· gelmiştir. Divan edebiyatında Acem nazı m biçimlerinden rubei'n l n yanında, öze l l ikle A zer ve Çağatay alan larında yaşayan c t• ıyu�>,
529 HALK mani
beğen isinin
divan
da
edebiyatında
tanınan
kişiler de ezberlerindeki manilerin
yanında kendi
s.ürmesidir.
uydurdukları
de
mani leri
fıkralar, a tasözleri vb. gi
söylerler. Öte yandan halk şiiri geleneğinden
bi durup dururken söylenmez. Doğal olarak
habersiz, acemi, fakat ozan geçinen kimi leri,
kul l a n ı l d ı kları yerlerde belirli
kafiye kolayl ığı ndan
Maniler
de
bir
görevi
üslenmişlerdir. Kızlar arasında n iyet tutma,
bir gizi, açığa vurma, yarışma • . Kız ile oğ. lan arasında
laf
atma,
sevgiyi duyurma,
ötürü mani
sar ı l ı rlar. Oysa mani lerde
biçimine
ilk iki dize dol
durma dizelerdir. As ı l anlam son iki dizede. dir. Mani söyleme
ustal ı ğı , güzel
söz
söy.
haberleşme.. Askerden gelen yada askere gi
leme yanında yedi heceli iki dize ile yoğun,
den mektuplarda
özlü şiir söy�me ustalığıdır.
leri
açıkça söylenemeyeı:ı
iletme. Fal - bakma,
şey
bilmece söyleme.
Manilerin çok geniş bir kullanma alanı var. Halk öyküleri nasıl daha çok erkekler, bil· mece ve tekerlemeler daha çok çocuklar a rasında yaygın türlerse maniler de daha çok kadınlar, özell ikle
de genç
kadı nlar kızlar
arası nda yaygın bir şiir türüdür. Manilerin
çok
sevilen
2.
Türkü:
Sazla
olsun
b ir ezgi ile arasında ozanı belli
olmasın bütün halk
lemek, şiir yazmak yerine c tü rkü yakmak» derler. Fakat bir şiir terimi olarak a:türkü»
lı manilerdir. Yaz ı l ı ş ve söylenişleri
aynı,
li ( Köroğlu, Karacaoğlan, Veysel gib i ) halk
Kerem,
Emrah,
ozanlar ı n ı n birçok ş i irle
fakat anlamları ayrı sözcük ve sesler c'.e mek
ri de türküleşmiştir. Fakat a s ı l halk türkü
olan cinaslı kafiye halk şiirinin
leri ozan ı belli olmayan, ezgil i halk şiirleri
öteki
tür
lerinde, hatta divan şi i rinde de özenilen bir kafiye türüdür. Fakat
manilerde bunun Ö
zel bi r yeri vard ı r. Manilerin ,.�leneksel dize
dir.
Halk
şiirinin
bütün
türlerinde
( 7'Ji,
S'Ji, 1 1 'li vb. her ölçüde deği�ik kafiye dü
zenlerinde .. )
halk türküsü örneklerine
ras
say ı s ı n ı n ve kafiye düzeninin değişmesi ola·
l ıyoruz. Konuları baktmı ndan da öteki türier
yı da daha çok bu tür
c'en b ir aynl ığı yoktur. Koşuldukları ezgi lere
mani lerde görülür,
Amaç artık olabildiğince çok sayıda bulabi lmektir.
Bul unabilen
cinas
cinas
göre biçim değişiklikleri gösterirler. Konuları na,
sayısınca
söylendikleri yerlere
( iş·
dize sayısı da artar ya c'a eksilir, kafiye dü
ievlerine ) , k ı tal ar ı n ve kavuştak ( bağıntı )·
Çimen yerde
nine vb. göre halk türkülerinin pek çok çe
zeni de buna göre deği şir:
kadar çok çeşidi,
kendi
güçtür. Çünkü hangi ölçütü kul lansanız, han gi
tan ı m ı
yapsanız
o
kl>men in bütün ör
neklerini kapsamıyor, gene de .eksik karıyor.
Karadan Karadan hep
Böyle b ir bölümlemeye girişince çdk karma
karadan
şık sorunlarla karş ı laşıyoruz. Onun için halk
Yarim gider gemiyle
türküled için ayırıc belirleyici kesin kural
Ben giderim karadan
lar koyma olanağı yoktur.
Ciğerim göz göz oldu
a ) Kişinin doğumundan ( n inniler ) ölü·
Görünmüyor karadan
müne
Hak beni ayırmasın c Ayak» sözcüğü, manilerc'e özellikle bu kafiyeler
için
kullan ı l ı r. Yukardaki
örneklerde olduğu gibi cayak> maninin ba ş ı n da ,söylenir.
•avaklı
Bu manilere
mani•
de denir. ( Manilere cbaba. �le mi, var geç adam aman ..• •
gibi
ünlemlerle baş
lamak da bir gelenektir. ) Birinci ya da hem birinci,
( ağıtlar )
kadar yaşamı
bovunca acı
lı ve sevinçli bütün bireysel serüven ler ( aşk,
Kaşı gözri karadan
gönül ,
vard ı r . Bu
aralarında kümelere, bölümlere ayırmak çdk
olaydım
Soyunup çimen yerde
cinaslı
dize sayılarına, dizelerin kafiye düze
şitleri
Ot bi ter çimen yerde Yare gömlek
farın
hem ikinci dizeleri böylece düşmüş
manilere o:kesik mani• denir.
ayr ı .Ir k, askerlik, mapusane ... ) , b ) Doğa ve toplum olayları tarihsel olaylar,
( efsaneler,
doğal afetler, siyasal olay·
far, çevresel konı;Jar .. ) ,
Bu
neden le
biz
türleri ve biçimleri raslanan
türkülerin
tür.
ayrı
ayrı
değil en çok
üzerinde
özellikleri üzerinde duracağız.
A. Türkü lerde de .temel birim Fakat kimi türkülerde
( üçlük ve ikilik ) kara t ) lar eklenir.
dörtl ük·
dize eksilmesi,
görü l ü r. Ya da
dörtlüğe
türkülere
konu
o
de
çok raslanır. Fakat
türkülerinde ( Katibim
daha çok İstanbul
türküs ü ) ve Azer a·
1 3'· vb. hece ölçüsü ile söylenmiş tür
lan farın!;@ •hoyrat»larında olduğu gibi lü,
1 5'Ii
külere de raslan ı r .
( Aruzlu
türküler konu
suna yıtkarıda değinmiştik. ) Avnı
şiir için·
de değişik ölçülü dizelere raslandığı da olur. C. TDrkülerin ma
tipi
temel kafiye düzeni koş
kafiyedir. Fakat manilerden
ol uş
muş türküler de vardı r . Türküyü oluşturan maniler ya
herhangi başka bir türküde de olur, ya d,a
kullanı lacak biçimde bağımsız
her dörtlükte geçen ortak bir sözcük ve or tak
bir
mış
olur. 1 l 'l i türkü dizelerinin
konu
çevresinde
birbirine bağlan· mani tipi
kafiyeli olduğu da olur. Hatta kafiye disip l i nine büsbütün bo�vermiş tü rkülerimize de raslanır. D. Türkülerde dizeleri ve di�e kümeleri ni
genişleten b ir özellik de
cyar,
anam,
bre beyler, bir danem, of of. ne bilem• gibi ünlemlerin eklenmesidir. Bu da
yalnız .tür
küye özgüdür. Sonuç
olarak
bu
çok de�işken teknik
özelHklerini m ıncıklayıp durarak tad ı n ı ka· çırmaktansa
türkülerimizin
ozune
kulak
vererek tad ı n a varmaya çal ışmal ı . Özüne sö züne uygun ezgilerinin de yardımı
ile hal
t ( o da
başlığı
a l t ı nda
bir anlatı
türü
alıyor. Öteki türleri «Duygu luk şiir
başına olduğu gibi "topluca bir iş yaparken,
türü:ıo
törensel topluluklarda,
m a ve ilenme ... ), cYarı ş m al ı
halaylar
he
7'1i, S'li ölçü lerde türkülere
yacak
oyun ve
1 1 'li
B. Türkülerin çoğunun ölçüsü ölçüsüdür.
� ı k edebiya t ı n ı n
c ) lssız yollarda, k ı rlarda, dağlarda tek
'
ce
lurlar. Daha doğrusu türkü lere konu olama hiçbir konu yoktur.
türkülerin be-
Kavuştak,
lirleyici bir özelliğidir.
şiirlerine .:t ür"
kü» denir. Hatta çok yörelerimizde şiir söy.
belirli b i r halk 1iiri türünün adıdır. Adı bel
bir türü cinas
mayan, düzensiz olanları vardır.
iki, üç, dört, hatta altı dizeli kavuştak ( na
ya da
söylendiklerinden halk
d) Her türkünün biçimi de aynı değil dir. Değişik biçimlerde ve hiçbir biçime uy
( Güzelleme,
koçakl ama,
ağıt,
taşla
şiir
da ... topluca türküler söylen ir. Ninni, ağıt,
( muamma
ilahi, oyun havası vb. biçimlerde halk tür
şiir türü» diye ayırıyor. Aş ı k edebiya t ı ndaki
debiya t ı n ı n bi r ürünüdür. Fakat yaygınlıljı,
küsünün
'şiirlerin yaygı!'! adları
anlam yoğunluğu, cinas tutkunluğu gibi ne
türler, konular, yerler de birbirine karış ı r
gösterilmesine de karşı ç ı k ı yor. Fakat
denlerle
Halay çekerken b i r ağıt, iş yaparken
neljin
Mani
şairleri
aslında
ortak ( anonim )
halk e
halk ozanları, hatta kimi kendi
,lemişlerdlr.
Fasikül: 1 7
adları
Halk
/
altında
arasında
Forma: 34
divan
maniler söy c manlcl•
diye
girmediği
taşlama, düğünde Jenebll !i".
yer
yoktur.
Bütün
bu bir
bi� öykülü türkü... söy·
çözme, karş ı lama ) ,
türü>
koşma
deyimi
ile bir türmüş Kastamonu
halk edebiyatı geleneğinde belli b r ezgiyle
cÖğretilik
söylenen
l1
gibi
uÖr
bölgesi
heceli
ve
b i r şiir çeşicf.ini
530 HALK gösterir, başka bölgelerc!e ve çeşitli çağlar de. değişik biçim ve ezgilere ad olmuştur.» diyerek (bk. Gerçek Yayinevi. 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, sf: 28 - 3 1 ) « koş ma»nın bir «�iir >eşidi> olduğu geleneği c!-c bel irtıliyor. Gerçekten yukarıda açıkladığımız gibi ozan·ı bell i olsun olmasın bütün halk şiir lerinin •mani ve koşmadan başka bir biçimi yo ktur. Bu genel biçimleriyle ·al ı nca niani dışındaki bütün şiir koşmanın alt türleri dir. Bunlar ayrı nazım biçimle�i değildir. Halk edebiyatı geleneğii-.de hepsinin ayrı ay rı, adları olan gürelleme, koçaklama, taşla ma, ağıt, semai, varsağı, ilahi, nefes gibi « şi)r çeşit»lerine « tür» demiyeliriı de ne diyelim? Anlamakta, öğretimde kolaylık ol sun diye, aşık edebiyatının bütün bu türleri ni gene de « tün• başl ığı altında tıpkı cdesc tan» gibi ayrı ayrı ele alıyoruz. Aynı adle anı lan B' li şiirlere de ras lanmakla birlikte koşmalar hecenin 1 l'li ka l ıplarıyla söylenir. Kafiye düzeni. ilk dört lükte abab, abcb, akcb, öteki bütün dört lüklerde ise dddb, eee�, fffb olur. Yani ilk üç dize kendi arasında bütün dördün cü dizeler de ilk dörtlüğün ikinci va dördün �b dizeleri ile kafiyeli olur. Kimi zaman da türkülerdeki" kavuştak ( nakarat ) gibi dör düncü dize olduğu gibi yinelenir. Dinsel olmayan konularda söyleni,r. ( Koşma ben zeri dinse.! şiirler ayrı· adlar alır. ) Dörtlük sayıları beş kadardı r. En önemfui de koşma türünün özel bi r ezgisi vard ı r. En güzel ör. r.eklei"ini Karacaoğlan'da buluruz. İn�an ( aş k ) ve doğa güzellikleri üstüne söylenmiş 'cigü� zelleme » ler! kÔşmalardan ayrı düşünemeyiz. 4. Destan": Biçim öieİlikleri koşmanın ayn ıdır. Fakat koşmadan çok daha uzun o lur. ( 8- 1 0 döti ükten başla'., J OO'e · yak· laŞaİıları bile görülmüştür. ) Belirli bir olay, kişi, yer, varlık iistüne söylenir. Acıklı y� da ağı r - başlı destanla�. söylendiİ, ya da kıssa ( öykü ) anlatmalarından ötürü «kıssahan> da c;le n irdi. Fatih zaman ından berl padişahlar ka tında ve şehir esnafı arasında her yü:Zyılda ıv· adr · belli ünlü 'meddahlar yetişmiştir. Murat dönemi meddah ı TıW; bu geleneğin en ünlüsüdür. Son büyük ustası ise yüzyı l ımı:;: başlarında yaşayan Süruri'dir. Gene bu dö nenıde Borazan Tevfik taklitleriyle ünlü idi. Ü nl.ü Karagöz ve ortaoyunu ustalarının bir· çoğu aynı zamanda medahlıık da yapmış •
lardır.-
2. Karagöz: Karagöz bir qölçıa ya da hayal oyunudur. 50 60 kişilik bir izleyici· kalabal ığı önilnde beyaz bir bez perdeye arkadan renkli insan, hayvan, a§aç, ev... csuret,,Jerinin gölgel�ri düşürül&•.
5:3 1 HALKEVLERİ rek oyna t ı l ır. Gölgeler için elektrik yaygı n· !aşıncaya değin c şem ' a » denilen bir tür kan· dil kullanı l ı rdı. cSu ret » le r, özel işlemlerle saydamlaştı rı lan deve ya d a manda derisin· den kesi l i p boyanırdı. Karagözcü sopaların
ucuna taktığı b u «suret»lerin gölgelerin! per dede hareket ettirir, konuşmala r ı , tek başına kendisi yapar, sesleri ke n di si' çıkarır. Bu bakımdan K a ragöz ' c ü ntecd a h a benze r. K a r a göz . oy un l ar ı n ı n değ i ş mez · 'iki ba� k iş i si Karagöz · ile Hadvat' ı n ve her oyunun girişinde adı geçen Şeyh Küşteri ' n i n gerçek ten yaşamış oldukları, araları ndaki brtakım il iş k i l� r b ulu n du ğu ü s tün e yayg ı n söyl en tiler Ok a ragö:z;'ün Bursa.'da İıı eZ arı ) va rs a da
söylentilerin doğruluğunu kan ıtlı döğmesi ile başlar. Sonra Kara· göz'le Hacivat'ın ikili kon u şm a s ı ( muhave re) ge l i r . Hacivat bir tekerleme ya da şaşır tıcl'< bir dü ş ü n ü anlatır, Karagöz'e bir şeyl e r
söyler Ka ragöz onu ya n l ı ş ya d.il ters anlar. Sonra t:fası l :ıı denilen asıl oyun başlar-' Bura da Karagöz'e lş bulunması, onun bu işlerde saka rl ığı ( Karagöz'ün Bakkal l ığı, Aşç ı l ı ğ ı , Ko m i k l i ği, Şairliği, Eskici, Yazıcı, Bal ı kçı l ar, Ca mbazl a r .•. ) , Karagöi:'üı:ı ol madık işlere burnunu sokmasından başına gelenler ( Ha·
Kavak, Çivi Baskını ... ), i,Çine düş·. tüğ ü çapraşık işler ( Yalova Sefası, Kara göz'ü n Es ra r İ ç m esi, Tımarhane ) yada Ka· ragöz'ün de ka t ı ld ığ ı bilinen halk öyküleri
marn, Kanl ı
..•
( Ferhat ile Şirin, Kerem ile Asl ı , Tahir i le
ı:uhre•.• ) canlandı rı l ı r. Oyunda rolü olan tip ler ( cZenne>, §şık, Bebe u h i , Tuzsuz Deli
R
dur. « P a [a nk a » denifen s a fı n e, Eıir köşesi nde oyuncuların acele k ı l ı k değiştirdikleri ve .:yeni dünya> denilen basit bir paravanı> i ı e bir İ·skemJe· duran iple çevrilmiş boı; b i r al a n d ı r. İzl ey ici le r çepeçevre c palanka»nın
çevresine dizilirler. Ortaoyunu kadrosunda oyunculardan başka iki kişilik ya da kalaba. !ık. bir ç a l g ı t ak ı mı da yer alır. Oyunun ba ş ı nda ve oyun c u l a r sahneye girdikçe bu çal söylerler. g ı c ı l a r birtakım havaly ç a l ı p Oyu.nlar bol m üzi k l id i r. Soıi dönem lere ka. dar oyun araları r\c!a raks eden köçeklerle, �ürültüfü curcuna havaları söyleyen curcu nacı!ar da vardr, Sahneye önce Pişekar g i re r, zurnacı He konuşmava · başlar. Ardından .Kavuklu ile Ka Kavuklu'nun vukluarkası ae l i r Pişekar'Ja hoşbeşinden sonra Kavuklu gördüğü bi r dU. şü teke r l em e biçiminde anlatır. Sonra Kara göz fas ı llarına benzer fasıİ bölümü sergile nir. Oyuncu tipleri de K aragöz' l e ortaktır. Orta :oyununa Ka ragclz' üıi toprağa inmiş ve kişileştirilmiş biçimi diyebiliriz. Kara§öz'de olduğu gibi oyu n Pişeka rın Kavukl.u ile ko nu ş ma s ı ve iz leye n l erden özür di l e mes i ile biter. Oyu nda Ka ragöz'e karşılık Kavukl u , Hacivat'a karş ı l ı k ' P işe ka r bulunur. .
.
nikler içinde sürüyor. Karagöz ve Kavuklu'yıı karş ı l ı k k u kl ada İbiş, Pişekar ve Hacivat'a k arş ı l ı k kuk la d.� İ h tiya r ( İ biş' in efendis i ) , baş k i ş i lerdir. O te k i kişiler de ortaktır. 5. Tulüat tiyatrosu: A r tı k vitip giden or. taoyunu ge le neği bu tür içind1" sürmemiş ol saydı t u.I Oat tiyatrosunu halk tiyatrosu tür. leri arası nda sayamazdık. Çünkü gerek oy. nanan yap ı tlar, gerek sahne ve perde düzeni, g ro geçen yüzyıl batıdan aldığımız tiyatro dur. Fakat gerek bel irli bir metne bağl ı ka. l ın manıası, gerek konuların yerli halk ya. şa_m ına uydurulması gerekse oyuncuların ge. lenek se J halk tiya trosundaki n i telikleri va kimi t ip le ri ( İbiş ) bu tiya troya aktarmı ş olmaları bak ı m ı ndan bir halk tiyatrosudur. Aydınların da uzun s üre benimsemedikleri, küçümsedikleri bir türdür. Sonuc olarak bu t iya tro ortaoyunu ge. ! e neğ i ile Batıdan al ınma tiyatronun karış..
oluşan melez bir tü rdü r. Konu m uza giren yan, sözlü gelenekle ortaoyunu niteliğidir. Nitekim Naşit gibi büyük tulOat çılar o r ta oy u n u n da da, Kavuklu Hamdi, Kel Hasan gibi büyük ortaoyunu sanatç ı ları tu. IOat tiyatrolarında da oy n am ı ş l a rd ı r .
masından
Ka ragöz d�asl ında tek kişilik bir oyun 6. Seyirlik köylü oyuııla n: Köylük yer. olduğu i ç i n bu tek oyuncunun iı s t a l ,ğ ı yeter· Jerde düğünler ve başka törensel toplantı· l idir. Ortaoyunu hem çok aktörlü o l d uğ un Jarda «oyun çı karmak » ı:.'eyim i ile an l a t t ı kl a r ı d?.n, hem de izleyicini·� gözü ön ünde canl ı seyirlik oyunlar oynanır. Bunlar en ilkel bi olarak oynandığı ndan daha büyük bir us çimi i le kostümlü, makyajlı, bol taklitli, ko taİık ist e r. Öze l l ik le oyunların belkemiği olan nuşmalı, üç beş asıl oyu nc us u olan oy un Kavuklu'nun çok us t a olması gerekir. Or· lardır. ( Arap oyunu, Ö l ü. oyu nu , Çingene taoyunun d a taklit ve konuşmaların y anı n da oyunu vb. ) Bu oyunlarda söz öqesi hem çok asıl. mfmikler, yüzü gülünç biçimle re sok az, h em de bir ge l e neğe bağ l a n mam ı ş tı r Zo ma ö nem l id ir . ten s ap t anm ış biç im le ri de yoJ: "Gençlik gelişen ve yet i şe n . bir calışma iç i n de y a şa t ı lm a l ı d ı r. Ulus bilinçli. birbirini an. !ayan, birbirini seven ve ü l keye bağlı halk kitlesi !·alinde örgütlendirilmelidir. En güçlü
ders
araçlarına ve yeti�kin
öğretmen ordu.
sahip olmak yet erli deği lc'ir. Halkı yetiştirmeık,, halkı bir :kü t le · hal ine getirmek için avrıca bir ulus.al halk ç a b a s ı n ı n düzen lenmesini. i h m a l etmemeliyiz.,. İ l ki n 1 4 i lde a ç ı l a n Halkevlerine her y ı l ye ni l e ri eklendi. Dönemin tek siyasal ve tcv· lumsal derneği niteliğindeki Halkevlerinin vartı'qı bH önivor ( Kavurcak, kolkorçak) Fa a çıl m a s ı kara rı şöyle a l ı n ı yordu: Yerel CHP ile padisahler k a r ı n a dek ulastı r ı l ı r . teknikleri bu gel i ş miş örgütleri gereken yapı, kol, bü tçe ve üye 3 . Ortaoyunu: O r t aoyun u özel b i r sahne kat bugünkü kukl a gerektirmeven, aÇık hettA kap � l ı her ye rde biçimleri ile Batıdan a l ı n m ı ştır. Fa kat Ka· le r i hazırladı kta n sonra CHP lı Yön el i m Ku dekorsuz boş b i r alanda oynanan l:ıir oyun- ragöz, ortaoyunu ve tuJOa:t g ele n eği bu tek, r u l .u a ra cılı ğ ı y l a CHP Genel Yön e t im K ur u ·
!arına
.
�
532 HAl KIN !una başvuruyor, Halkevi şu�esi açı lmasına bu kurul karar veriyordu. Halkevlerini de. netleme görevi de CHP İl Yönetim Kurullarına verilmişti. Giderler genel bütçe ile özel idare, belediye ve köy bütçelerinden, kamu tüzel kişilerinden sağlanıyordu . Yönetme. likte cHalkevi şubelerin in butün çalışrr.ala rı nda Parti programı n ı n gözönünde tutulması, bunların her vesile ile yayılması ve kök leştirilmesi öngörülmüştü. Birçok yönergede de Halkevlerinin CHP'ye bağlı bir kültür ocağı olarak çalışması gerektiği ifade edili yordu.
Plastik Sanatlar; Müzik; Gösteri; Folklor; gütü kimliğiyle tavır alan ve 1 979 başından . Spor; Turizm ve Gezi adları n ı taşıyan de b.e ri Halkevi adlı bir yayın organı çı kuz kol aracı l ı ğıyla sürdürmeye çalıştıysa da karan Halkevlerinin son genel başkanı, Milll kimi iktidarlar döneminde güçlüklerle karşı Birlik Komitesi üyelerinden Ahmet Yılc'ız'd�r. !aştı. Son yıllarda demokratik bir kitle ör Alpay Kabaca,lı
1 939 sonuna değin il merkezleriyle bü yük kasabalarda açılan Halkevi şubelerinin
sayısı 373'e ulaştı. Bu tarihten sonra «ev» sayılamayacak küçük yerlerde Halkodaları açılmaya başlandı. Gelişme gösteren odalar Halkevine dönüştürülüyordu. 1 946'da Halkev lerinin sayısı 455', Halkodalarının sayısı 4 .066'yı buldu. Bu tarihte çok partli yaşa ma geçilince, Halkevleri . üzerinde siyasal tar tışmalar başlarken bu kuruluşlara özerklik veriierek « tesis» haline getirilmeleri yolunda çalışmalar da yapıldı. Ancak, her yıl bütçe görüşülürken TBMM'de bu konuda anlaş maz! ık çıkmazına karşın, 1 951..'._e değin Hal kevlerinin hukuksal konumunu cle_ğ iştirecek
herhangi bir düzen lemeye gidilmedi. 1 950 seçimlerinde Demokra't Parti'nin iktidara gelmesinden sonra Halkevleri üze. rindeki tartışmalar h ızlandı. İ ktidar partisi mil letvekiileri, CHP'ye ve Halkevlerine ait malların geri a l ı nmasını öngören yasa öne. ri!eri getiriyorlardı. Bir maliye müfettişleri kurulu da « Hal kevlerine yapı lan yardı mların mahall ine sarfedilip edilmediğini kontrol»la görevlendirildi. 1 951 'de Mecliste geceli gün düzlü görüşülen bir yasa önerisi kesinleşti ve 5830 sayılı yasa i l e Halkevlerinin ve CHP'nin tüm taşı nmaz mall�rı hazineye geç( Sonradan Anayasa Mahkemesi, yasanın kurum mallarına ilişkin maddelerini iptal etmiştir). Maddi c'estekten yoksun kalan Halkevleri, bu tarihten sonra kapanmaya basladı. Kimisi çalışm;;ılarını 1 953'e değin sürdürebildi. 1 95 1 'de Halkevlerinin sayısı 478, Halkoda!arının sayısı 4.327'ydi.
27 Mayıs ta n sonra, Milli Birlik Hükü meti döneminde Bakanlar Kurulu.nun 1 2 Nisan 1 96 1 cıünlü kararnamesiyle kurulan Türk Kültür Dernekleri, iki yıl bu adla ça l ıştıktan sonra 21 Nisan 1 963'te adın ı de ğiştirip « Halkevi» adını aldı. Dernekler Ya sasına göre çalışan ve siyasetle uğraşmama, hiçbir partiye bağlanmama ilkesini benim seyen, Bakanlar Kurulunca « kamuya yararl ı » Halkın S�si Dergi.sinin bir sayısı derneklerc'en sayı lan Halkevleri, yeni dönern de 220 kadar şube ve Halkodası açtı. Ça1 ı şmalarını Köycülük ve Halk Eğitimi; Ki Hiılkın Sesi. Haftal ı k siyasal gazete. Sahibi: Erhan Ünsal. i lk sayısı 1 5 niSan_1 975'de çık taplık ve Yazın; Dil, Tarih ve E deb iya t ; İ lker Sümer. Sorumlu Yazı İşleri müdürü : t : . «Tek Yumruk Olalımıı başlıklı yazıda '
533 HALKI N hem gazetenin amacı beli rtiliyor, hem cse kiz saatlik işgünü her yerde uyoul anmalıdı r», cGrev Yasaklarına Son Veri lm�li ve Lokavt Yasa klanmal ı d ı r » « Genel Grev Sivasal Grev, dayan ışma grevi hakkı kanuı:ılaşma l ıcl ı r», c l 41-1 42-1 46-3 1 1-3 1 2 maddeler iptal edil melidir», c İ dam Cezası kald ı r ı l_malıc!ır» v.b. belgiler yayımlanarak «faşist diktatörlük öz l'!miıo içinde olanlara karşı ,
«ODTÜ Öğrencilerinin Kara r l ı Mücadelesi Faşist Dfktatörlüğün Oyu n l a r ı n ı Bozaca ktı r», «Yaşasın Orta Öğretim
Gen v.b. yaz ı l a r ı n yay ı m l andığı dergide,
öze l l ikle yüksek
öğrenim gençliğinin örgüt.
ler'inden en !;eniş ölçüde haberler yer a ld ı .
Halk Yapı Sanatı
Halkın kendi olanakları,
Ulusal direnişi örgütlemek için toplanmış mıştı. Savaşlarda ve eşkiya peşinde pişmiş, bulunan bu kongrele�de merkez ku ru.l una � y_ü re�i � ü�seJ ııı e tutkusu ve vat�n. sevgisiyle Oye 'seçi İdi: Anzavur ayaklanması b · şlamas.ı üzerine 5 · kasım 1 9 1 9'd baş ver
a l ı n ı rd ı .
Müslümanl ığ ı
kabul
edenler cizye vergisinden kurtulurlardı.
Bu
nunla beraber a raziye uygulanan haraç devam ederdi. Toprak vergisi olarak
a l ınan
i ki tür olurdu. Birisi yetişen
ürünün
tarına
göre
a l ı n ı r buna
harac-ı
haraç m i k
mukası m ,
diğer geçerli o l a n adıyla ö ş ü r denirdi. Öbü· rü
ise
toprağı n
yüz
ölçümü - göz önünde
beşinci
yayın dönemine girer Bu
dönemde
Topçu'nun görüşlerinden
yola
yine
( Ocak
Nurettin
çıkan
düşün
yazı ları ağ ı r basmaktayken 1 2 Mart rejimi s ı rası nda sanat - edebiyata geniş yer verir;
ı 972'den sonra uzun c araştırma ve ince leme> yazı larına ras t l a n ı r. Bu beşinci döne minin i l k sayısı nda Topçu, derginin yayın
çizgisini
şöyle belirler:
«Sonsuzluk vardır,
537 HARF yoktur diye çekişirken sonsuza gidiyoruz ... Hareketimizi enginliğe fırlatarak bu en!'.jinliğin verdiği cevabı dinlemeliyiz. Hareket, bu en. ginliği kendinde yaşatan ferdin hem onu çağırışı, hem de enginliğin bu sese cevabıdır . .. Biz muvaffakiyetin değil hareketin sırrın ı arı· yoruz. Bu s ı r, hiçbir kuvvetin yok edemediği sonsuz rahmetle beslenen ümittir. crHare ketı>, 1 9 79 Martında düşünsel yazılarla araş· tı rma •. incelemelere ağırl ı k veren, siyasal olaylarla sanat - edebiyat yazılarına ela sayfa ayı rıın aylık bir dergi olarak yeniden yayına girer ve bu döneminde de eski görüşleriyle inançlarına «sağlam bir mücadele zemini ha zırlamak> amacıyla çıktığ ı n ı açıklar. 1 939- 1 953 arasındaki yayın dönemlerin de K. Fikret Arık, Mehmet Kaplan, Cahil Okurer, Hasan Tanrıkut, Remzi Oğuz Arık, Oktay Aslanapa, Tarık Buğra, Ahmet Kabaklı, Hilmi Ziya Ülken, Gökhan Evliyaoğlu gibi yazarlara yer veren crHareket» te 1 966'dan sonra Mehmet Kaplan, Cahit Okurer, Ertug rul Karakoç, Cemil Meriç, Aclan Sayılgan, Ali Nihat Tarlan İ. Hami Denişmend, Orhan Okay, H. Hürsev Hatemi, Ayhan Songer, Melr met D. Doğan vb. yazd ılar. Harf
A!pay Kaba�alı İ nkılabı ( Dönü�ümü ) . Yazı, düşüncenin
Hitler döneminden bu yana, almanca bütün eserler !atin harfleriyle basılmaktaclır . Arap kökenli harflerin yerine !atin harf lerine dayanarak düzenlenen Türk abecesi, 1 kasım 1 928 tarihli ve 1 353 say ı l ı cTürk Harflerinin Kabul ve Tatbiki hakkında Ka nun:o ile kabul edilmiştir. Anayasa' mızı n 1 53 üncü maddesi uyarınca bu yasa «Devrim kanunları» arasında sayılmıştır. Acaba böyle bir harf değişimi yapılma. sına neden gerek görülmüştür, Çok yaygı n bir görüşe göre, Arap alfabesi mükemmel bir yazıdır. Ancak öğrenilmesi çok güç ve za man alıcıdır. Onun için eğitim işleri büyük ölçüde aksamıştır. İşte bu nedenle, Arap elifbası yerine, öğrenilmesi kolav fakat yeter siz, latin alfabesi alındı. Çünkü Cumhuriyet Hükümetleri, eğitimin kolaylaşmas ı n ı , oku. ma . yazma oranının artmas ı n ı istiyordu. Tutucular tarafınd.an, uzun yıllar yapı lan propaganda sonucu yayı;ıı nlaşmış bulu nan bu görüşün gerçeklerle ilgisi yok c!ene. cek kadar azd ı r. Çünkü bir ülkedeki okuma yazma oranı n ı n , o ülkede kullanılan alfabe nin kolaylığı veya zorluğu ile bağlantısı çok azdır. Okuma . yazma oranı, doğrudan doğ. ruya, yönetim biçimi, sosyo • ekonomik yapı ile ilgil idir. Örneğin, alfabesi bizimkine göre cok da·ha zor olan A.B.D. Sovyetler Birliği, japonya gibi ülkelerde ;kuma - yazma bil meyen bulunmadığı halde, çok kolay bir abe ceye sahip olan ülkemizde bu oran % 60 � do\ayı nc'adır. Yen i Türk abecesinin kabulünün temel gereğini Mustafa Kemal ( Atatürk ) , 8 ağus. tos 1 928 tarihinc!e Gülhane'de Sarayburnu gazinosunda h�lka verdiği söylevde şöyle 'be lirtmiştir: « Bizim ahenkli, zengin c!ilimiz veni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllar dan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaş ı lmayan ve anlayamadı ğımız işaretlerd�n kendimizi kurtarmak, bu nu anlamak zorundasınız.•
asli ses olabilirse de buna çok az rastlanır. Kökler, genellikle üç sessiz harften oluşur ( Sülasi ) . Dörc!üzlü ( rübai ) , beşizli ( humSsl ) kökler çok az sayıc'adır. Arapça dilinin ola· ğanüstü bir çekim gücü vardır. ( Tıpkı türk c;enin ekleme gUcü gibi . ) Bell i kurallara göre yapılan bu çekim sonunda, bir kökten türeyen sözcükler arasında kökün asli sesleri ( ses siz harfler) ve bu seslerin s ı rası hep aynı kal ı r. Örneğin, KEF - TE - BE sessiz harfle. rinden oluşan YAZMAK kökünden, önceden saptanmış kurallara göre yap ı lan çekim so nunda türetilen KATİB - MEKTUB - KİTAP · MEKTEB KETEBE KÜTÜB gibi sözcüklerde ( KTB ) sessiz harfleri görüldüğü g1bi s ı rası bD zulmadan yer almaktadır. Ama ( KTB ) kökü uğramaktadır. Oysa türkçede kök çeuğramadan, sözcükler içinde �ime hep aynı kalır. YAZMAK - YAZAR YAZIN YAZIM • YAZILI • YAZILAN YA· ZILMIŞ sözcüklerinde olduğu gibi. İşte semi· tik bir c\il olan arapça n ı n bu yapısı, onun alfabesini de etkilemiş, türkçenin gereksini. mine tam ters biçimde, gerektiğinden bol ses siz harflerden oluşan, buna karşın pek az sesli harfi bulunan bir alfabe olnşmuştur. Arap alfabesi 28 harften oluşur. Bunun içinde tek bir sesi! harf vardır. ( Elif ) . Ay rıca, vav, he, ye sessizleri de sesli görevini yaparlar. Oysa türkçenin sekiz tane sesli h�rfe gereksinimi vardır. ( A,e,ı,i.o,ö,u,ü, ) . 0,0,U, Ü sesli harflerine karş ı l ı k arap elifbası n ında tek bir sesli harf vardır. Buna karşın, türk· çenin bir tek ( Z ) harfine ge'reksinimi ol duğu halde arap elifbasında ( Z ) sesi veren dört tane harf vardır. ( Zehir eze» ile, zevk «zel> ile, vazife czı » ile, vaziyet «dat» ile yazıl ı r . ) Bunun gibi, ( H) sesi veren Uç ses· siz harf, ( S ) sesi veren . gene üç sessiz harf vardır. Ancak iyi arapça bilen bir kişi için bun lar noksanl ı k sayılmaz. Çünkü kökteki ·harf ler belirlenc'·iği zaman·, sesli harflere fazla g�rek duymadan sözcükleri okuyabilir. Fakat arapça bilmeyen bir kişi, eğer c;laha önceden kendine klişe biçiminde ezberletilmediyse ( mvrh ) harf harfi ağız, e lam> harfi bu run, eye» harfi çenedir. Hepsi bir araya ge \nae eALİ» otur. Ali, tanrın ı n suretidir. Kuş. kusuz, bu inanış, tanrın ı n işini görürken Demekki teme l gerek, yazı ile dil arasın Arap harfleri kutlandığı varsayımına dayan ı r. daki çatışma, ba;ka bir deyimle Arap elif. Buradan da Arap harflerinin kutsa\ olduğu bas ı n ı n Türk diline uymayışı, Türk clilinin sonucu çıkar. Bu sav, Arapların çok işine gelişmesini kösteklemesldlr. geldiğinc!en günümüzde de yinelenip dur· Arap elifbası n ı n Türk diline uymayışı maktadır. n ı n nedeni, tÜrkçe ile arapça arasındaki Kesinlikle söylenebilir ki. soyut olarak yapısal farkl ı l ı ktan kaynaklanmaktad ı r. kötülenecek veya yüceltilecek bir yazı yoktur. Türkçe, creklemeli» bir dildir. Yani kök, hep Bir yaz ı n ı n niteliği kullandığı dile göre de aynı kal ır. Bu köke, ekler, takı lar eklenir. ğişir. Çünkü her dilin kendine özgü özellik· Oysa arapçada çoğunlukla üç sessiz harften leri ve sesleri vardır. oluşan kök, belli ölçeklere göre çekilir. Bu Tarih boyunca yazı n ı n, kültür alışverişi yüzden arapça, örneğin al-manca Qibi «çekim nin ve kültür emperyalizminin bir aracı ola li» bir dildir .. Yapısal bakımından türkçe, Harfler, başta, ortada, sonda ayrı rak kullan ı ldığını da görüyoruz. Örneğin Hit· sesli harflere ( ünlülere · vokallere ) , arapça ayrı biçimlerde yazı l ı r. Bu durum, büyük ler, !atin harflerinin yaygınlığını dikkate ala sessiz harflere ( ünsüzlere · konsonantlara ) bir işaret kalabalıklığını gerekli kılar. rak alman dili için çok daha uvoun olan daya n ı r. Çünkü çekime uğrayan kökle_ı:in esas - Bir çok harflerin, biçimleri, gövde gotik harflerini uygulamadan kaldırmıştır. :ıeslerini sessiz harfler oluşturur. Unlüler, leri aynı olup noktalarla birbirinden ayrıl ı r-
538 HAR('! lar. Onun için yazıda bir noktanın unutul· ması büyük anlam değişikliklerine yol açar. «Gayıp» sözcüğünün c ayıp» olması gibi. -.,- Harflerin bazıları sonradan bitişrr.ez ler. Bu yüzden sözcükler . ortadan böl ünür. Siçim bütün l Üğ ü yitirilir. Örneğin « kampan ya» sözcüğü cKA - MPA - NYA» biçiminde parçalanarak yaz ı l ı r. - Bir yazıda okuma kolaylığı sağlayan
büyük harf · küçük harf gibi bel irleyiti öge ,ler yoktur. işte harf ink ı l ab ı n ı n yapılma·s ı n ın temel gereği budur. Bu gerek, özell ikle Tanzimat' tan kısa bir süre sonra kendini bütün şid detiyle duyurmaya başlamı ştır. Çünkü batı bilim ve teknoloj isinde kullanılan terimler
2. Yazı değişimi yapmak için içerde ve ra fiilleri ve isimleri tak ı lardan ayırmak için (-) bağlama şaroti kullanılacakt ı . Uygula mada büyük güçlükler doğurduğu için bun
dışarda yeterli düş.ün ve deney birikimi ol· muştu, Tanzimatla birlikte Batı billm dün yası ile yüzyüze gelinince Arao el ifba s ı n ı n yetersizliği d a h a çok gün ışığına ç ı kmağa ve bir alfebe reformu gereği duyu l mağa baş ladı. 1 862 y ı l ında Mehmet Münif Paşa böyle bir öneriyle ortaya çıktı . Bu öneriyi, yurt i çinde ve d ı ş ında yaşayan diğer Osma n l ı ay dınları n ı n önerileri izledi. 1 908 Meşrutiyeti nin getirdiği düşün özgürlüoü içinde ko nu çeş itli yönlerden e n i konu tartı ş ı l d ı . Enver Paşa'da bir alfabe reformu çıereğini duyarak denilen ara l ı k l ı hafler sistemini ordudan başl ayarak uy gulamaya koydu. Buna göre bitisik olan Arap harfleri ayrı yazılacak ve araya ünlü ler ko nulacaktı. Ancak Birinci Dünya Savaşı bu tasarımı önledi. Zaten uygulam•va c'evam o lunsaydı, ba sarı l ı bir sonucu ulaşacağ ı n a ina nan yok gibiydi. Kurtuluş savaşı ndan sonra, a lfabe re
«Huruf-u munfıısıla»
lar tasarıdan çıkarıldı . Daha bir çok düzelt meler yapıldı.
Atatürk, reforma karşı çıkacakların pusuda beklediğini bildiği için şu direktifi verdi : «En nihayet bir yıl, iki y ı l içinde bütün Türk topl umu yeni harfleri öğrenecekler dir.>
Uygulama daha h ızlı oldu. Yasa, 1 Ka s ı nı 1 928 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edildi. 1 Ara l ı k 1 928 ta rih inde yürürlüğe girdi. Bir av sonra 1 ' Ocak 1 929 tarihinden başlayarak, ufa k te fek bazı ayrıklar dışında, yeni Türk ha rf leri kullanı lnıağa başlandı . Reform uygulanı rken hoşgörü s ı n ı rları aşı lmadı. Örneğin, öğretmenlere, memurla ra yeni yazıyı öğrenmeleri için belli bir sü re tanı ndı. Başarı gö:.teremeyeiılerin işine son verildi. Fakat yüzde doksa_nbeşi başarı gösterdi. ·Reformu tabana yaymak için «Millet Mektepleri» açıldı. İlk yıl 20.000' i n üze rinde derhane hiıımote a i rdi. Millet Mekteplerinden 8 yı lda 2.546 :05 1 kişi dip loma aldı. Sekiz · yı l l ı k bir uygulama sonun da yüzde on dolayında olan okur-yazar o ra n ı yüzde otuz dolaylarına yük;seltilc!i .
için Arap elifbası tüm yetersiz kalmıştır. Fakat bu temel gerek yan ı nda işin bir de poltik yan ı vardır. Türkiye Cumhu � iyeti Devleti kurulurken , Türk toplum unun Doğu uyga r l ı ğ ı ile ilişkilerini koparı-p Batı uyga rlı ğ ı içinde yedni alması amaç edinilmişti. Bu amaca ulaşman ı n yol ları ndan biri olarak Ba formu önerileri yinelendi. İzmir İ ktisat Kong tı uygarlığının ortak yazısı olan Latin alfa. resine böyle bir öneri yapıldı . Hüsevin Cahit besinin a l ı nması da düşünü l müştü. Atatürk, Yalçın ve Abdullah Cevrlet'in bu yoldaki ça Gülhane söylevinde: «Milletimiz yazısıyla, baları bilinmektedir. Atatürk'ün de gençliğin kafasıyla bütün uygarlık dünyasının yanın den beri yazı reformu yanl ı s ı olduğu, ancak da olduğunu gösterecektir.» d.e rken soru bunu gerçeklesti rmek için uvaıın zaman qel nun bu yönünü vurgul uyordu. Elimizde ya· nıesini beklediği çeşitli kaynaklarda belirtil z ı l ı belgeler bulunmamakla birli kte, h.er tür-. ı mektedir. IU o lası l ığ ı bir kurmay kafasıvla inceden in Dl' deneyimlere gelince, Türkçe ile. aynı ceye hesaplayan Atatürk'ün yazı reformuy dil a l iesind�n olan Macarca ve Fince, daha Yeni Türk Abecesi yürürlüğe konulur la, yeniden Os manlı düzeni aetirı;nek iste çok önceleri Latin harfleri ile yazı lmaya baş ken, Arap elifbas ı n a gerek gösterecek ko yen iç ve dış güçlerin elinden önemli bir lanmış ve bu konuda hiç bir güçl üğe uğra şullar da ortadan kald ı r ı ldı. 1 O Kası m 1 928' silahı almak istec'iğine de kuşkı,ı yoktur. n ı lmam ı ş t ı . c'e Meclis'e verilen bir önerge ile orta öğre 3 . Atatürk, vazı reformuna kesin ka timdeki Arapça ye Farsça derslerinin öğre Harflerin değiştirilmesi, dönüşümler içinde en zor olanıdı r. Türk harf inkılab ı n ı n rar verdikten sonra işe fırtına gibi girşti. timine son veri ldi. Böylece Arap elifbası, başarıya ulaşması, iç v e dış dinamiklerin 8 Aqustos 1 928 tari hli Giilhene sövlevinde geriye dönemiyecek biçimde, tarih içinde ki yerini aldı. çok iyi hesaplanması, zamanlamanın olağan ki şu tiimrevle devinim ini başl att ı : «Yeni Türk harflerini �abuk öğrenüstü biçi mde mükemmel yapı l ması ndan kay 4. Yeni Türk Abecesinin ussa l l ı ğ ı ve ko melirlir. Vatandasa, kadına, erkeğe hamala, laylığı, reformun başa r ı l ı olmasında çok bü -nakla n ı r : sandalcıya öğretiniz. Bunu vatan severlik ve yUk neden olmuştur. Çünkü, yazı bir amaç 1 . Arap e l ifbas ı türkçenin yapı s ı na ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yapar� değil, okumak, öğrenmek, bilgi üretmek, hiç uymadığı ndan, yüzyıllar boyunca Türk ken düşününüz kl, bir u l usun� bir sosyal h�berleşmek içfn bir araçtır. Bu araç diİin halkı zorun l u kalmadıkça bu yazıyı öğren topluluğun yüzde onu okuma-yazma bilir, yap ı s ı n a uym a l ı , aynı zamanda öğren ilmes'i mek için fazla istek göstermemiştir, ( Kuran yüzde sekseni bilmez türünd�ndir; bundan kolay olriıaııdır. Türk . Abecesinin böyle oldu okuyabilmek, arap elifbas ı n ı ölirenmiş ol insan olJB/\
sının 20 ağustos 1 928 şöyle yanıtlıyordu:
tarihli n üshas ı nda
539
HAS «Eski harflerde elin bir
hiyet görmek
ğilseler,
kıymet ve ma
i s teyenler a c ı nacak
mutlaka
azı l ı
cahil de
m ürtecilerdir
( geri
cilerdi r ) . Milletin ileri gitmek iste-..:e n ayağı
n a ası rlardan beri kah sülüs, kah ta'lik ve rik'a
«Not:
rik'a,
vani, reyhani,
ta'li'k,
kOfi,
riyle yazı l a n
sülüs,
siyakat
yazı
nesih, di
Arap harfle
çeşi tleridi r . )
Resmin
dince yasak sayı l m a s ı , bu tür yazı sanatla
r ı n ı n doğma s ı n a yol açm ı ş t ı r. ) şeklinde çen
geller gibi tak ı l ı
de
kalan bu harflerin Mekke'
icat olunmadı ğ ı n ı ilk
mektep çocukları
bile bilir.)
İkinci sav, Arap elifba s ı n ı n zor olma bu el ifba ile kısa
dığı,
s ü rede okuma-yaz
öğrenilebileceğidir. Bu s av ı , reformcu
ma
Crımhuriyev
cephe ad ı n a , Yunus Nad i ,
l O Ağustos
zetesinin
1 928
tarihli
s ı n da şöyle kar� ı l ıyordu : «Arap hadleri ile
etmek
( okumayı
Ga
n ü sha
üç ayc:!a k ı ra t ı .ta l i m
öğrenmek ) iddiasında h o
cal a r ı m ı z vardı r. Ya r ı m a s ı r ewel nisbetle u sulde çok büyük
olduğuna yukarki
terakkiler
şüphe yoktur.
iddian ı n
en
husule
Fakat
gelmiş
şahsen
biz
basit kelimelere mün
hasır kalan bir muvaffakıyet c'erecesini geç
memiş olduğunu görc:!ük . Çocuk belki üç ayl ı k
s ı k ı b i r talimden sonra «dere»yi v e adede,,.
Çünkü din, herşcydi, Arap elifbas ı n ı n masıyla birlikte dili mizi
sözcükler kaplamağa başiac:!ı.
kavramları ,
h a t ta bazı
Yüzyı l lardır a t ı l m ı ş, dan,
t ; r.
Türkçede
yerine aynı
İleri sürülen b u iki savın nerçekten cl rl
diye a l ı nacak yanları yoktur. Fakat reforma .üçüncü sav va rdır dahi nın
ki
bu
tart ı ş ı lmaktadır. O
bizi geçmiş
sürülen
bir
sav, günüm üzde
da, Harf inkı labı'
k ü l türümüzden
kopa rdığı
savıdır. Bu dı r.
sava
karşı
Bunlardan
iki soru
birincisi,
sorulmak ta-
bizim
Arap harfleriyle yaz ı l m ı ş
bir
kül tür
b i ri k i m imiz var m ı d ı r? Eğer varsa, bu kül tür birikimi ile bağı m ızı y"lni Türk Abecesi nin
kabulü m.ü koparm ı ş t ı r? Bilindiği
gibi,
gerek
Selçuklular,
rek Osman l ı la r döı:ıeminde
bir
kültür
ge iki
liği vardı . Halk kültürü. sarav �kü l türü. Bu
gün
kütüphanelerimizdeki
eski yazı
rin büyük k ı s m ı n ı oluşturan ve !:ıu
kültürünü yans.ı tan eserlerin
Türk halkıyla
hiç bir
Divan yazınıyla ilgili olduğu
çok
düşünür, araştı rmacı
leşmektedir.
c:odun»
dil lerde bile
ve
aldı lar. Türk
sonra
bulunmayan
yazarlar
b i r
kullanı rken
Arap
elifbas ı n ı
tarihinin en tali hsiz olayların
buc'.ur. Fakat
İslam
dinini kabul
için
olanaksızdı .
ettikten sonra, Arap elifba s ı n a karşı direnç göstermek,
o
dönemler
hem Arapça
sözcüğünün türetildiği
iken,
bulun;ın sözcükler var
bu nları n karş ı l ı ğ ında Arapçadan « n a r, şenıs,
kamer,
leyi, nehar mh
sözcükleri Farsça
dan « a teş, m ihr, mah, şeb, rOz. ab» sözcük leri a l ı n m ı ş t ı r .
rak çoğa l t ı lab i l i r. İ şte bu akıl sonunc'.a,
ola
Bu örnekler bin lerce
Arapça
Fcrsça
•
a l m az tutum
Türkçe
karı ş ı
rr? ı o l a n ve Osm a n l ı ca den ilen öyle b i r
dil
doğmuştur ki, bu dil özel o l a r a k öğrenilme diği ta kdi rde bu dille yazı l m ı ş ve kül türümüz »
denilen
bin lerce
«geçmiş
kitabı
oku
bir ortam hazırla
d ı mc ı
olmuşsa,
tutsak
yeni
Çünkü
ve
yerlerine
kul l a n ı l m as ı n ı
yar
d.a bunlarrn
yazımız
ç ı k a r ı l m as ı n ı
sözcükler
Farsça
etmesine
Türkçe
teşvik
etmiştir.
Türk Abc:esiyle Türkçe bir sözcüğü
yazıp okumak ne
kadar kolaysa,
yabancı
kökenli, özellikle Arapça ve Farsça bir söz
cüğü yazmak o kadar zordur, Zira Arap elif bası geleneksel yaz ı n türüne bağ l ı d ı r.
sözcüğün okunuşu ,biçimi
değişmez.
c'eğişeb i l i r ,
Oysa
fakat
Yani
yazım
Türk Abecesi sescil
yazım türüne bağl ı d ı r. Bir sözcüğün Abecesiyle doğru önce
onun
doğru
Yabancı olarak,
okunabil mesine
köken l i
sözcükleri,
Türk
lıerşeyden
bağ l ı d ı r .
bir
Türk
doğru okuma şansımız çok zay ı ft ı r.
Ebüzziya, Yeni Osmanlılar Tarihi'
( Ziyad
nin
yazılabilmesi,
l l l 'üncü cildi nc'e,
t ı nc ı s ı olan
bas ı l m ı ş yap ı tlarda
zı l m ı ş
Hicri-Dini
ayların al
«Cemaziyel-ah ı r ı> ı n yeni yazıyla
oı'duğunu
tam a l t m ı şbir türlü ya
sapta m ı ş t ı r .
S.
542-543.)
Türk Abecesi, ileri sürüldüğü gibi, geç
yup a n l a m a olanıığı yoktur. Şu ha lde, bizim
miş kültürümüzle bağ ı m ı z ı koparma m ı ş, tam
zı sor u n u değil, bir « d i l » sorunudur.
lorumuzla,
geçmiş
k ü l t ü ,ümüzle olıın
baq ı m ı z , bir ya
( Oy
sa, örneğin İ ngiliz ve Fransızlar için bu bir
sorunudur. Çiinkü, ör
neğin dörtyüz y ı l önce k ü l tü r ve bilim dili
İngil izce
ve
İngilizce
Frünsızca
ve Frans ızca
ile
arasında
fazfa
fark
yoktur. ) Şu h a lde yazı reformu yapmak, bi
zim geçmiş kül türümüz denen şeyle bağ ı m ı
z ı n kopmas ı n : n tek nedeni deği.jd ir. Eğer ya reformu yap ı l masaydı, Osma.n l ı . clili o
zı
kullarım ızda
özel
olarak öğretilmedi::Ji
sü
rece, geçmiş kü\türümüzle olan bağı m ı z ge ne kopacak t ı . Yazı
reformu yap ı ldı ktan sonra,
onu
tersine geçmiş kültürümüzle, öze l l ikle folk h a l k edebiya t ı m ızla,
sosyo-ekonomik yap ı m ızla
görülmü,tür. Bunların başında Türkçe
nin
bir yaz ı m a
Arap
e l ifbas ı
( imlaya )
kullan ı ld ı ğ ı
kavuşması
bin
gelir.
y ı l l ı k s ü reç
te Ti,irkçenin hiç bir zaman b i r yazımı ol
mam ı ş t ı r. Hatta bu konunun üzerinde
çok
durulduğu ve oransal olarak yaz ı m ı n sü rek· ! i liğe _kavuştuğu ondokuzuncu
da bile.
Örneğin
yüzy ı l sonun
şu b a s i t dört harflik « karaı>
sözcüğü, üç .. türlü yazı l ı rdı . ( l .
LİF, 2. KAF-ELİF-RE-ELİ F 3 . « Köprü»
sözc"ğünün d e ü ç
KAF-RE E
KAF-RE-HE ) .
türlü
yaz ı m ı
vard ı . Kuşkusuz b u kusur Arap elifba s ı n ı n e l ifbanın
olanak vermekted·ir.
yapısı
da
Türk abecesinin
buna
yazıl
d ı ğ ı gibi okunm a s ı , bir çok topl u m l a r ı n gıp t
denilmek suretiyle çıkardığı cebelic!en öt:.irü toprak
öncelikle Devletin gelirleri için ayr ı l m ı ş bu bulunan
Padişah hasları Beylerbeyi,
(Yaz ı mı-say .m )
göre
var
olan
övqüve deCier bulunurlard ı . Saray ileri gelen leriyle
Padisa h ı n
ki subay ve diqer görevl ilerinin yükselebil ilerliyebilmeleri bciylecene
ocağın
ve sanyın tabanından yeti şerek gelen k�d ro'ya yer temini amacıyla s ı rası çıelen in, gere
kenin «sancağa çıkma» yönetimine oöre gö revlendirildikleri bilinmektedir. Bu yönteme
göre « tasraya
ki timarlarc!an bazı örnekler
çıkan » çıörevl iler önem
sı
ralarına
göre belirli
Yeniceri
aqalarına 500 bin, Emir-i alemlere
deqerlerdeki
hasla rın ! yönetimini Üzerlerine a l ı rl�rd ı . Bu taktirc"l,
vererek bun
lar hakkında genel olarak fikir edinr.ıek müm kündür. Defter-i
kadastro
hakani ( Bu günkü
topu
arazi
karş ı l ığı nda olmak üzere,
kayıtlarıyla ilgili c'efterlerin saklandığı yer) Müezzinzade Ali
defterdarı
Avni efendinin
1 609 miladi tarihi nce kayıt
hicri
1018
defterlerinden yararlanarak
«Kitab-ı Teşrifat»
kaleme
aldığı
isimli eseri bu konuda ö
nem taşımaktaclı r. Osmanlı Devletinde XVl l .
yüzyı lda otuz iki bulunmaktayd ı . Bunlardan
yirmi üç tanesi has, dokuz adeti ise salyane l iyc'i
( y ı l l ı k gelire bağlanm ı ş ) .
Eyaletlerde
bu!unan hasların geliri üçe ayr ı l ırdı . 1 - Padişaha,
2
-
Sadrazam başta olmak üzere Dev
letin önde gelen yöneticilerine,
3
-
K ı l ı ç sahiplerine
( askeri s ı n ı fa )
verilirdi.
merkezi ordusunun Yeni
çeri ve Sipahi hölüklerinin yüksek r'.üzeyde meleri,
dan birliğini koruyam ıyarak güçlü ve soylu
bir s ı n ı f oluştura m a m ı ş t ı r. Has durumunda
cak beylerine aitti.
Salyaneli
eyaletlerin geliri
devlet hazinesine
girerdi.
xvı ı.
doğrudan yüzyıldaki
bazı eyaletlerin akçe olarak has geliri, şekilc!eydi. Rumeli eyaleti has geliri 1
şu
mi l
1 00 bin akçe, Anadolu eyaleti has ge
von
liri 1 milyon 600 bin akçe, Karaman eyale ti has geliri 660 bin akçe, Budin eyaleti 880
bin a kçe, Kıbrıs eya let has geliri 600 bin ak
çe ve Diyarbakır 1 milyon 200 bin akçe has
gelirine sahip bulunmaktaydı. Klasik Osman
lı toprak düzeninin
kurulmasında
Kanuni
Sultan Süleyman ' ı n büyük payı varc',ı r. Na
1 2701 köy, 78 kasaba, 76 ke n t ve 1 969 450 bin, Kapıcıbaş ı , Emir-i ahur, Çeşniqir s ı l ki, Fatih döneminde Devletin yönetim yön 1 9 kent, 9 kasaba, 6 1 5 köy ve bası gibi saray ağalarına 350-400 bin, Padi tem Kanuna me-i a l i Osman la belirlenmişse, ö 580 cemaa"in bu eyaletdeki Padişah hasına s � h ı n merkez ordusunda görev alan sil ah zellikle toprakla ilgili yasalarda Kanuninin cemaat'dan
bağlı olc!uğu saptanmaktadır. Padişah, şehza de,
sultan ve vezi rlerin
hasları serbest ti
. m a r olarak nitlendiril mekteydi. Bu
tür ayrı
calığı olan haslarda rüsôm-ı serbestiye adı a l t ı nda has dahili n,..eki reayadan, al ınan ver giler do(jrudan dirlik mekteydi. Bunun larak nitelendrilen
sahibinin eline
d ı ş ı nda has
l ı ğ ı nda kalmıs bulunan
serbest
geç
timar
sahiplerinin
o
ayrıca
c!iğer öneriıli vergi
türleri de şunla rc!ı r: Suçluların ör'emek zo runda oldukları ceririıe suç'un türüne
suçlunun mali durumuna göre a l ı n ı rch .
ve
Ce
rime ya da kan l ı k vergileri yoluyla ehl-i örf
den ileri has sahipleri çok zengin bir cıelir kay
tar, UIOfeci, Sioahi-oalanı
ağa larına da
gibi
bölüklerin
gelirli
200-300 bin akçelik
has' lar veri l irdi. adamlarına veya işe yarar
ooullarına
verilecek rlirlikler için belirl i kuralllar sap tan m ı ş t ı . Örneğin has
sahibi bir Beylerbeyi
n i n ölümünde bir oğlu kalmışsa
40
bin,
iki veya ü ç oğlu k a l m ı şsa 20-25 bin akçelik timarlar her birine
görülmektedir ki,
lan
has'lar timar
l u s turan yerli
koyuculuğu n i teliğinden ötürü
Sultan
Büyük timar sahiplerinin ölümünden ö türü
yas?
dönr ı•nde yürürlüğe konul muştur.
veri l i rdi. Buradan
büyük timar bölü m ü
da
o
kadroliı r ı n ı r'ı ta!;>a n ı n ı o
sipa'hi s ı nıfın ı n eline geçme
m�kte, devşirmelikten gelme kapıkulları ( o
Süleyman k ı rk sekiz y ı l l ı k
süresi
içinde
timar
miktar
onun
Kanuni saltanat
dan ı şmanla rıyla yaptığı
ça-
1 ışmalar sonucunda eyaletlerdeki ha,Ş_, zeamet,
cebalü
adeti
belirlenerek
çı karacakları
saptanarak c!efterlere qeçiril
miştir. Her bir toprak biriminin o"liri
ya
p ı l a n yazımlarla sağlam esaslara bağlanmış t ı r. Has sahiplerinin buralardan cıelen qelirle
rini ne şekilde nuni Sultan
kul landıkları hakkında
Ka
Süleyman' ı n vezirlerinden Lütfi
paşan ı n kaleme aldığı
«Asafname»
isimli
nağın a sahip ciriıaktayd ı l a r. Bununla beraber
cak ve saray) mensupla r ı n ı n tekelinde
ne ç ı karmak zorundaydılar.
hizmet v e yetenekleri ölçüsünde vükselme o
m i lyon ) akçelik haslarım olduljunc!an, on yü ·kü c'.a irem giderlerine yetip, bes vükünü sa
adı
ocak ( merkezdeki yeniçeri ve sipahi ocağ ı )
d ı » diye bir y ı l l ı k gelir ve giderinin dökü
tahsil etme yetkisi de has sahibinindi. Oy
yöntem yüzünden iktidar n i metlerinc'en özel
serbest has sahibi olanlar suçluları kadı önü Kadı
muhake
melerinin kararını aldıktan sonra suçluların
cezal a r ı n ı
uygulama yetkisiyle birlikte
geçen para cezal a r ı n ı da kendi
hesaplarına
saki serbest olmayan timar de
miştir. Paşmaklık olarak adlandı rı lan bir tür has'da Valde sultan başta olmak üzere Padi şah kaı ı ları sultanlara, kızlarına ölünceye değin gelirini k u l l anmak üzere ve rilirdi. Ti mar sisteminin 1 B.48 y ı l ı nda kald ı r ı l ması ü zerine ta rihe karıştı. 1 856 ıslahat fermanı-
su
Daşlad ı .
Süreyya Şairgil
( XV J I . yy. Osmanlı Dö Bağdat ve Revan Köşkleri'nin
Mimar
nemi mimarı )
( 1 638 ) m i m a r ı d ı r.
HASAN Fehmi ( - ? /
İstanb· 1 - 1 909 ) . Yazar,
gazeteci. Yüksek öğrenimini
Mülkiye Mek
tebinde tamcmlad.ı. P dizelerinde çıörüldüğü gibi hükümdarlara bile kulluğu reddettiğini açıklamaktan çekinmemiştir. Bu kişiliğinden ötürü hakkıncla jurnallar düzenlenmiş, yaşa mını Vardar Yenicesi'nde yoksulluk içinde geçirmiştir. Döneminin toplumsal sınıflarını, adet ve geleneklerini, eğil i mlerinin yansıttığı ş i i rl e r i nde buluşları içten ve özgün, edası kendi gibi erkekçe ve rindçedir. Necati ka dar kişiliği Ahi kadar özgünlü�� olduğu ka bul edilir. Hayrettin Fasikül
mimar ( ?- / İstanbul 1 S / Forma
35
- 1 5 1 2 ) . Os·
manlı dönemi mimarı. İ kinci Beyazıd döne minin ünlü baş mimarı. Mim ar Murat ' ın o§ lu olduğu söyleniyor. Mimar Hayrettin ol masaydı Sinan olamazdı denebilir. Mimar Hayrettin, klasik biçimi getiren yeni mimar. l ! §ın öncüsüdür. Bursa, Edirne, Amasya ve İs· tanbul'da cam i ler, medreceler, aşevleri, han lar hamamlar, çeşmeler yaptı, Edirne, Os· mancık, Geyve ve Saruhan'd.a köprüler yaptı, İ st;ınbul'daki yapıtı Beyazıd camii ( 1 50 1 1 506 ) Bursa v e Edirne camilerinden ayrı, o çağa dek bilinmeyen bir biçim. uyum göste rir. İ l k kez mukarnaslı sütun başlığını o kul lanmıştır. Sütunların gövde!erinde uzunlukla kalınlık arasında oran . aramıştır. Mimarlı kta ilkeler geliştirmiştir. Özellikle Edirne'deki i l . Beyazid Külliyesi günümüzde de önemini koruyan, üstün bir sanat yapıtıdır. Bu kül liyedeki yapılardan biri olan Bimarhana ( ka ra sevdal ıların müzikle, su sesiyle, çiçekler ;eyrettirilerek sağlı klaştırı lması için ) ça !l ı mızda bile öykünülmüş ( İstanbul Atatürk 1'itap l ığı ) , iç-dış oylum uyuşurluguyla, iş. !evin getirdiği kusursuz biçimiyle, en önemli ekin ( kü l t ü r ) değerlerimizden biridir. Cengiz Bektaş
Hazine-i Evrak ( Devlet Arşivi ) . Osmanl ı Devlet belge İle defterlerinin saklandığı ku ruluş. Osmanlı Devletinin resmi yazışma ve kayı tlarının düzenl i olarak tutulduğu, Divan-ı h ümayunun çal ıştığı zamanlar mühürlü olan DefterhanQniı:ı açılara k ilgili belgeler üzerinde çal ışıldıktan sonra görevlilerin gözetiminde yerine konulduğu bilinmektedir. Sefer zama nı bile Divan toplantı ları sürdüğünden üze rinde çal ışı lacak bel�lerde ordu ile beraber getirilirdi. Hazine-i Evrakla ilçıili olarak eli mizde bulunan en eski ferman Abdülhamit 1 . dönemine aittir ( 1 784 ) . B u ferman resmi belgelerin saklanması ve üzerinde yapılacak diğer işler;ıler hakkında izlen ece k yöntemi bnlirlemektedir. Hazine-i Evrak önceleri Top kapı sarayı içinde iken Osman Devletinin son dönemlerine doğru ilgisizlikten İstanbul Atmeydanında ( Saray-ı ati k ) elenilen mah zenle, Bab-ı ali civarındaki (Tomrl!k ) idare .tinde gelişi g Ü�l bir şekilde saklanma ktaydı. 1 ?46 yılında Sadarete getirilen Mustafa Re şit paşa öze l l ikle . İngiltere'deki Devlet Arşivini IPııblic Re�ord Öffice ) ö rne k tu ta_rak ye�' bir düzenlemeye gidilmesini . saqladı. Devlet belgelerinin düzgün bir şekilde bir arada bulunmasını temin edecek bir arşiv binası 19ereksinmesini gidermek amacıyla İtalyaf\ mimar Fossati'ye bina inşa e tt i rdi . Dağınık durumdaki belge ve defterler buraya taşına rak tasnif, depolama işlemlerine ge�i ldi. Dev let, kurum ve kişilerin hukuklarının korun-
masında önem taşıyan Hazine-i Evrak kuru munun başına Sadaret Mektupcusl! Mu-lısin efendi getirildi. Ali, Said ve Hüseyin Hilmi ....şaların döneminde aynı ilgiyi (JOrt=q ne-i evrak, H�zine-i Evrak Nazareti duru muna getirildi. Ayrıca Cevad paş_a, bu konuda ek binalar yaptırarak tasnif ve dosyalama metocllarının rasyonel duruma gelmesi içiP gayret sarf etmiştir. Cumhuriyet dönemin de çeşitli evrelerden g.;çen Arşiv kurumu Başbakanl ı k Arşiv Genel Müdürlüğü adı al tında görevini sürdürmektedir. ( S.Ş. ) naLo
Hazine-! Hassa Padi şa h ın giderlerinin kar· ş ılandığı h azineye verilen ad. Osmanlı Dev let in in mali örgütünde özel bir yeri ola n iç hazin e'ye xv ı ı ı . yüzyıl ortalarından iti baren bu ad verilmiştir. Hazirıe Padişah'ın .:izel malıdır. Devlet hazinesinde darlık ol· duğu zaman yardım alınır, sonra borç ola rak verile ı para yerine konurdu. Abdülhamid i l . döneminde, mahlül arazi ( boş devlet top rakları ) , çiftlfkler, değerli madenler, Padişah adına tapuya işlenmek suretiyle Padişahın haksız yere ;ok büyük gelirlere sahip olma s ı na yol açıldı. 1 908 ikinci meş ru t iyetinden sonra, bu sömürüye son verilerek haksız ka zançlar maliye hazinesine geri verildi. Bun clan sonra Padişahlara giderlerini karşılaya cak bell i bir ödenek verilmeğe başlandı. Ha zine-i Hassa'nın başında Padişahın güvenini kazanmış bir nazır bulunurdu. Hazine-i Has sa Nazırı tüm saray giderlerini karşılar ve görevlilerin ücretlerini öderdi. Hazine-i Hassa Nezaretinde çal ışan başlı ca görevliler şunlardır. 1 - Hazine ket hüdası İç içe üç odada bulunan hazinenin korunmasından sorumluydu. H azin eye gi ren çıkan demirbaş eşyanın envanterini tutardı. 2 - Hazinedar başı : Hazine için gerekli hil'at, kürk ve k ı rtasiyenin satın alımı ile uğraşırdı. 3 - Hassa oda .başı : Hazinenin korunmasından sorumlu ikinci kişi durumun· daydı . (S.Ş . ) Haziran Hareketi Davası. 1 2 Mart döneminde, gizl i örgüt kurdukları sav ı ile, Mihri Bel li, Şevki Akşit, Rasih Nuri İleri, Süleyman Üstün, Yılmaz Elmas v.b,. hakkında açı lan dava. Soruşturmayı yürütenlerin öne sür düklerine göre örgüt, devrimci işçi komite ·si, devrimci gen çl ik ve öğretmen komiteleinden oluşmaktadır. Merkez yürütme ku r ul u üyesi oldukları s av ı ile arananlardan Mihri Belli, Şevki Akşit ya�alanamamış, Rasih Nuri İ l eri ile Türkiye Öğr_etmenler Sendikası ( TÖS ) İs.tanbul sekreteri Yılmaz
546 HEPBlR Elmas yasa dışı baskılara uğramalarına kar şın yüklenmek istenen suçu kabul etmemiş lerdir. Bu nedenle işçi ve öğretmen kesimin den tutuklanma olmamış, sadece qençli k kol larını oluşturdukları savı ile varııılananlar hüküm giymişlerdir. Soruşturmada sözü e dilen yayınlar arasında duruşmalarda üzerin de durulan Mihri Belli'nin «Devrimci Ha reketimizin Eleştiri.si» yazısı il@ «Haziran» adlı dergidir.
Ali Varda!, Kadir Kı lıç, Bahattin Yücel, Şefik Çal ık, Cüneyt Al tunç, Remzi Coşkun, İbrahim Yücel, Selahattin Ta n ı şlar, Ömer Yükısel, Mikail Kayam, Şeref Yalçın, Çağatay Yaylalı, Fa tm,;ı Oğuz, Ab dullah Tozan, :işçi Kadir Kıl ıç, Kazım I ş ı k, Muzaffer Dizmen, Koçal i B_ıçakçı, Suat Kurtuldu. Ve « topluma kazandırmak» ge rekçesi ile dava dışı bırakı lcl@ belirtilen yüzden fazla sanık ki, bunlar amme şahidi olarak dinletilmiş, yalancı şahitlikten tef Bu dava bir bakıma Ankara'daki «Ay. kif talebi karşısında bile hepsi saru;kJar ley dırılılc Sosyal.ist Dergi» davası n ı n bir uzan hine ifade vermişlerdir. İddianame,de ve fez tısıdır. Ve Demokratik Devrim Derneği, Dev lekede çok sözü edilen Akın Cı takoğ\u ise rimci İşçi Birliği ve 1 2 Mart sıralarında davaya dahil edilmemiştir. kurulması kararlaştırı lan legal partinin de vamı olarak görülmektedir. Bu partinin ku Kararda Rasih Nuri İ leri beraat etmiş, rulu,u için Ankara'da Ekim 1 970'de topla 1 4 1 /S'c!en yargılananların daya\arı afdan nan kurul tayda bölünme olmuş, Dev-Genç düşmüş, Gençlik Komitesi yön�ic}leri Erkut grubu ( Mahir Çayan ve arkadaşları ) az son. Selçuk, Şü'krü Ceyhan, Süleyman Onen, Mu r;; ayrı bir fraksiyon teşkil etmişler, Dr. ra t Ceyişakar, Enver Avcı 1 4 1 / l 'den B'er Hikmet Kıvılcımlı grubtı de Kurultaydan az yıla mahkOm olmuşlar, cezaları af kapsamı önce «Devrim Zortlamasuı kitabının yayın na girmiştir. lanması ile ayrıl m ı ş, geriye kalanlar ııTürki. HEPBİR Ziya ( İstanbul - 1 924 ) . Petrol - İş ye Solu» Dergisini ve dergiye ek oJarak bir Sendikası Genel Başkanı, Türk - İş 1 . Bö\ga «program tas l ağı :o yayı nlamışlardır. Dava Temsilcisi olan Hepbir, 1 930 da iş�il iğe baş sı rasında Ali Kayahan'ı n işkencede öldürül ladı. Kumkapı'da ( İstanbu l ) pres fabrika düğü idia edilmişse de Mahkeme bu yönde sı nda, Ankaracla askerlik yaparken Hava tahkikatı derinleştirmeyi reddetmiştir. Hazi Kuvvetleri Kumandanının sonra da eski Mil ran Hareketi Dava s ı n ı n ilginç vanı, 1 2 Mart li Eğitim Bakanlarından Cemal Hüsnü Ta döneminde açılan davalar arasınçla !;>ütün sa ray'ı n özel şöför\üğünü yapan Hepbir, Sokoni n ı kla'rın ilk tahkikat ifadelerini kabul etme Vakum firmasında ( 1 948 ), tanker şöförü ola yerek mahkemede örgütü tümden reddetme rak yaşa m ı n ı sürdürdü_ 1 950'de Motorlu leri, gizli yayınların ise bir kişi tarafından Taş ı t İşçileri Sendikası'na üye oldu, ancak kendisine yüklenilmesidir, oysa 1 2 Mart dö petrol şirketlerinde çalışan şöförlerin sorun neminin bütün örgütlerin davalarında, dava ların ı n ayrı oluşundan yararlanarak Beykoz da örgüt kabul edilmiş ve savu_nma bu yön Akarya k ı t İşçileri Sendikası'na girdi, 1 952 de yapılmışt ı r. Dava n ı n ilginç bir yönü de Kongresinde başkan seçilince Sendikanın ls Kon tr-Geri l \ a örgütünün varl ıijının 'maddi tanbul ölçüsünde örgütlenebilmesi için Bey kan ı tı verildiği ve bu yönce tahkikatın de koz sendikasının adı İstanbul Akaryakıt İş rinleştiri lmesi istendiği halde mahkemenin çileri Sendikasına dönüştü ve merkezi Orta bundan kaçınmasıdır. Tutuklanma tarihi köy ( İstanbu l ) oldu. Kısa sürede kendini ile 1 'inci şubeye giriş arasında bazı sanı k kabul ettiren Ziya Hapbir, İ stanbul İşçi Sen i arda 26 günlük bir süre bulunması ve ifa dikaları Birliği Yönetim Kuruluna seçildi, de tarihinden sonra Rasih Nuri İ leri'nin Em veznedarl ık yaptı. Sendikanın gelişmesi üze niyete götürülmesi yolundaki isteqi reddedil rine Akaryakıt İşçi l eri Sendikası'nı Petrol - İş miştir. (Türkiye Petrol İşçileri Sendikası )'na dönüş Haziran Haraketi Davası ndan yargılanan türdü ( 1 957 ) . Sendikanın güçlenmesi üzeri lar şunlard ı r : Mihri Belli ( firari ) , Rasih ne İskenderun ve Kocaelinde aynı amacı Nuri İ leri, Mustafa İlker Gürkan (.firari ) . güden kuruluşların Petrol - İş'e katı lmas ı n ı Şevki Akşit ( firari ) . Erkut Selçuk, Yı lmaz gerçekleştirdi. 1 956'da sendikadan başkanlık Elmas, Sü leyman Üstün, Şükrü Ceyhan, ücreti almaya başladı. Petrol - İş'in yurd sendikalarıyla bu arada Süleyman Önen, Murat Ceııişakar, Ziya Ül dışı ndaki işkolu genciler, Enver Avcı, Baktemur Bıçakçı, Uluslararası Petrol İşçileri Federasyonu ile . Hasan Kıyafet,- Yaşar Uzunlar ( firari ) , Kay ilişki kurdu, bu örgütün 2. Genel Kurulu' han Edip Sakarya ( tefrik edileli ) , Bekir Yıl nun yap ı ldığı Roma'da ( 1 957) Türkiye Petrol d ı r ı m, Fuat Çakmak, Ethem Oğan, Şadu İşçilerini temsil etti. Böylece Türkiye'de i l k man Taşl ı , Hakkı Yükselen, Selahattin Türk kez bir sendika ülke dışında kardeş sendika. cıkay ( firari ) . Aykut Selçuk, Rıdvan Akde \arla ilişki kuruyor, 1 960 Şubat ayında da niz, Ayşan Gündüz, Ayşe Edincik, Faruk Petrol - İş' in 1 IJuslararası petrol İ şçileri Fe Ağca, Ömer Üigenci, Erdoğan Çolak, Mehmet clerasyonu'na ( İ .F.P.C.W) üyeliği Bakanlar Gök, Osman Çal ı şkan, Sel ahattin Atasever, Kurulunca cnaylanıyordu. İlk kez bir TürkiMustafa Üstüntaş,
ye
sendikası akanlar Kurulu kararıyla ulus l ararası iHşkileı i yasal olarak sürdürüyordu. Bir a ra bu örgütün Başkanveklliğine de se çildi. Hepbir Türkiye'de yapılan sendikacı l ı k e�itim seminerlerine ve Amerika'da 4 ay İngil izce öğretim kursuna İFPCW'nin iste ğiyle kat ı ldı, Sonra bir ay Amerikan sendika c ı l ı ğ ı nı inceledi. Bu örgüt adına Singapur, Japonya temsilcisi olarak incelemeler yaptı, Pakistan ve İsrail'e gönderildi. Hepbir, 1 961 'de kurulan TİP' in Çalı şanlar Partisi'ne dönüşmesi ve kendini fes. hetmesl için Türk - İş Başkanı Seyfi De mirsoy'un başlattığı parti kurma_ çalışmaları nada katı ldı . Heyecan l ı konuşması, özverili çal ı �masıyla dikka ti çeken Hepbir bir süre Türk - İş 1. Bölge Temsilciliği yaptı, sonra Sosyal Demokrat İşçi Sendikaları Konfede rasyonu'nun kuruluş hazı rlığına katıldı. Hepbir'in Genel Başkan olarak Türk - İş' in kararına karşın Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası'nda Kristal - İş Sendikası'nın sür dürdüğü grevi desteklediği için Türk - İş Onur Kurulu kararıyla 15 ay süre i l e se ndi ka.sının TOrk - İş' ten geçici olarak çıkarılma sı sonucu .veren atı lı mlar da yaptı. Petrol - İş' in X l l . Dönem Genel Kurulu'na ( 1 966 1 968 ) sunulan Rapor'da Hepbir'in de ka tıldığı görüşle� şunlardı :
«Türkiye için tek çıkar yol; ekonomik ve sosyal bakımdan tam bağımsız bir devlet durumuna gelebilmesidir. Yani en kısa yol dan hızla kalkınmaktır. Türk milleti tarih boyunca s ı k s ık karşı laştığı istibdat ve zu lüm tehlikelerine, şiddetle karşı koymuş ve mutlaka hürriyeti arayıp bulmustur. Yani hız lı kal kınma için, bazı çevrelerin tavsiye eder göründüğü sağ veya sol bir diktatörlük Türk toprakları Üzerinde hiç bir zaman vOcut bula mayacak, kazara bulsa bile en kısa zamanda yok edilmeye mahkum olacaktır. O halde Türkiye'miz ekonomik ba�ım sızlık için ş iddetle muhtaç olduğu hızlı kalkınmasın ı , mutlaka hürriyet ve demok rasi içeri'sinde sağlamak durumundadır. Bu da mevcut Anayasa düz.enimizi en iyi şekilde işler hale getirmek ve korumak demektir. Hür sendikacı l ık, demokrasinin vazge çilmez müessesesidir. Başka bir deyimle, hür sendikalar Arıayasa rejiminin en güvenilir teminatıd,ır. Rej imin başarısı, kısa devrede ki menfaatleri uğruna yok etmeye çabala yanlar ve i kinci sendikalar kurarak kuvveti parçalamak suretiyle sendikal başa � ıya set çekmeye yol açanlar, rej i m içLn en büyük tehlikedir. Mevcut ve gelecek bütün hükü metlerin, eğer gerçekten hürriyet ve demok rasiden yanaysalar, güçlü sendikaları yaratma ve yaşatma gayretinde olmaları gerekmek tedir.» Hepbir, Batı modeli bir sendikal demek-
547
HEYET - İ çok Türk - İş'in sendikac ı l ığa ege. bıal ice kabul edi l mişti. 1 875 hareketi de te da Erzurum'da Vilayat-ı Şarkiye, Müdafaa-i men liğini savunma kta ve sola kapalı bir an mel olarak Hersek halkının özerk bir yöne Hukuk Cemiyetinin, «Müdafaa-i Hukuk-u time kavuşmasını sağlayacak olan istekleri layış çizgisinde bulunmaktadır. M i l l iye» adıyla bir şubesi açı ldı ( 1 O Mart Kemal Sülker taşımaktaydı. 1 9 1 9 ) . Bu şube, kendi alanı içinde güçlü Avusturva. Almanya ve Rusya, Osma n l ı HEPER Bııytullah ( Eskişehir - 1 92 7 ) . Kari sadrazamı Mahmut Nedim Paşan ı n başkal bir örgüt meydana getirdiği ,gibi, bu ör gütü ve ulusal savunma bil incini komşu i l le katürcü. İ l k ve orta öğrenimini Eskişehir'de d ı rmayı bastırmasına fırsat vermeden duru re yaymaya çalıştı. Bunlardan başka ilk yaptı. İ lk yapı tları l 947'c!e yayı mlanmağa ma rr.üdahale ettiler. Bir yandan c!a bu dev kongresini yaparak silahlı bir savunma ör başladı. «Dolmuş», «Tef», «Hayat», «Ak letlerin ·isteğ:ıle Karadağ ve Sı rbistan' ı n baş gütünün esasl arını saptadı ve her ne suretle baba», «Resimli Hikayeler», «Hafta», «20. kaldıran Hersek halkına araç - gereç ve si olursa olsun orduyla işbirliği yapı lmas ı n ı n Asır», « Yelpa:ı;e», « Yeditepe» dergilerinde la hla yıırdımlarda bulunması Babı61i'yi kay 3ğ! anmasını karar altına a l d ı . Kongrenin karikatürler çizdi. Sergi ve yarışmalara ka gılandırıyordu. Bu nedenlerle hükümet, 1 2 gördüğü en önemli iş, bütün Doğu illarinin t ı l an sanatç ı n ı n yapıtları, karma albümlerde aralık 1 875'te, Hersek halkı tarafından ileri katıl masiyle Erzurum'da bir Kongren in top yer aldı. sürülen taleplerin yerine getirileceğini öngö /anması düşüncesini ortaya atm;ısı oldu ( 1 7 Hergün İstanbul'da yay ı mlanan günlük gaze ren o:Ferman-ı adalet> adlı bir bildiri ya Haziran 1 9 1 9 ) . Kazım Karabekir'in bu dü te. 1 933'te Vala Nurettin Va - NO ile Niza yımladı. Na -,ıar ki, duruma müdahale eden şünceyi destek/emesi, Mustafa Kemal'in de mettin Nazif Tepedelenlioğlu'nun kurduk Avusturya, Al n anya ve Rusya bu girişimi de. görev ve memu riyetlerinden istifa ederek, Er ları «Hergün»ün yaşamı kısa sürdü. Mehmet yeterli bulmadıklarını ifade ederek, Avustur ızurum Müdafaa-/ Hukuk Ceı'm iyetine üye Faruk Gürtunca'n ı n 1 947'de kurduğu, baş ya başbakanı Kont Andraşi'nin yazdığı bir olması, Erzurum kongresinin açı imas ı nı ko yazarl ığını yaptığı aynı adı taşıyan gazete, notayı Babıal i'ye gönderdiler. Notada, üye laylaştırdı. Erzurum Kongresine Bitlis, Er 1 950 - 1 960 döneminde Demokrat Parti'yi lerinin yarısı Hı ristiyan olmak üzere bir İ l zurum, Sivas, Trabzon'dan gelen 54 delege savundu. 1 955 - 6 l 'de ccHergü.n Ekspres» Meclisinin kurulması, vergilerin Hersek ve katıldı -( 23 Temmuz 1 9 J 9 ) . Mardin ve Di ıçın kullanı lması H ı ri·stiyanların adıyla Ankara'cla, ccEdime» a d ı yl a yerel bir Bosna yarbakır delegeleri yerel h ü kümet otorite gazete olarak Edirne'de yayı mlandı. Murat kendi Ayinlerin; serbestçe yapma hakl arının /erinin engellemeleri nedeniyle gelemediler. usulünün Sertoğlu, Ü mit Deniz, Reşat Ekrem Koçu, güvence a l tıı:ıa a l ı n ması, i l tizam Delegeler oybirliği ile kongre başkan l ığına Adf!an Tahir, Cüneyt Arcayürek, Abbas Par kald ırı lması gibi sonradan tam bağımsızl ık Mustafa Kemal'i seçtiler. B u kong ren in ça maksızoğlu, Uljur Gürtunca gibi gazeteci ve isteklerine yol açabilecek amaçlar öngörül l ı şmaları sonunda bir nizamnaoıe düzenlen yazarlara kadrosunda yer verdi. Tiraj ını yü k düğü halde hükümet, bu talepleri kabul et di ve ulusa hi taben bir bildiri yayı n l andı . seltip etkin bir gezele olamayan, daha çak mek zorunluğunu duydu. Ama yine da hareket Düzenlenen nizamname ( tüzük) gereğince bir başyazarı Gürtunca'nın şovenist ulusçu luğunu durmadı ve başkaldırıcı güçler Sırp ve Ka Heyet-i Temsil iye oluşturuldu. yansıtan «Hergün», az tiraHı bir akşam radağ ile Osmanl ı la r arasında başlayan sa
: rasiden
gazetesiyken 1 975'de bir basın ortaklığına vaşlarc!a onlarla birleşerek savaştılar. Daha devredildi ve bir süre Tahir Kutsi Makal yö sonra Bulgaristan' ı n da bağımsızl ı k isteğiyle netiminde yayımlandı. Daha sonra ortokları baş kaldırması sonucu ortaya çıkan sorunlar arasında �işiklik oldu ve Mill iyetçl Ha yeni savaşlara ve gelişmelere yol açacak, öte reket Pa r t is 'n i n görüşlerini yansı tmaya baş ki Balkan ü l keleriyle birlikte· Hersek'in duru ( 1 2 aralık ladı. Bugün MHP yönetiminde görevli kişile mu da İ stanbul konferansı nda rin yazıla r ı n a yer veren ve Ülkü - Bir, Ülkü 1 87 7 ) özerk yönetim 'koşul lar.L kabul edi
i
cü Genç l i k Derneği, MiSK gibi MHP para
Ahmet Ceyhan
lelindeki k u rul uşları savunan aşırı sağcı b i r polemik gazetesi olarak yayımlanmaktadır. MHP'n in yarı resmi organ ı olduktan sonra kadrosu s ı k sık değişmiştir. Şimdiki b aş lı ca köşe yazarları Enver Altayl ı , ' Taha Akyol, S., Ahmet Arvasi ve Faik Sezgi n ' dir.
( A.K.)
Hersek Başkaldırması Osmanlı yönetimin de bulunan Hersek'te, vergilerin yüksekliğin
·
lerek çözüme bağlanacaktır.
Hersekli Arif Hikmet
( Mostar - 1 889
/ İs
�anbul - 1 903 ) . Şair. İstanbul'da öğrenim gördükten sonra Sadaret Mektupçululju ka
gös terilmiştir : Mustafa Kemal - Sabık 3. Or du Müfettişi, askerlikten müs tafi, Rauf bey Bahriye Nazı rı Esbakı, Raif Efendi - Sabık Erzurum Mebusu, İzzet Bey - Sabık Trabzon
Mebusu, Servet. Bey - Sabık Trabzon Mebusu, Şeyhi Fevzi Efendi - Erzincan'da Nakşt Şeyhi, Bekir
Sami Bey, Beyrut Val i-i Sab ı k ı ,
S;ı
dullah Efendi, Sabık Bitlis Mebusu, Hacı Musa Bey - Mutki Aş iret Reisi ... 8u ki· ş i ler, Ulusal Kurtuluş Savaş ı n i n i l k yürütme komitesini o l u ş turmak amacıyla seçildiler.
lemi ( 1 85 6 ) ve Adliye Dairesi'nde ( 1 868 ) çalıştı. Daha sonra Hüdavendigar, Manastır, Ancak bu kuruldaki k işi ler i n tamamı, hiçbir Kastamonu, Adana Cezai r Vilayetleri Bidayet zaman bir .araya gelerek birl ikte çalışmış Mahkemesi reislikleri, İstanbul İstinaf Mah değil lerdir. Bunlardan İzzet, Servet ve Hacı kemesi üyeliqi, İsti naf Hukuk reisliği, Tem Musa Beyler ve Sadullah Efendi hic; gelm• yiz Mahkemesi üyeliği görevlerinde bulundu. inişler, Raif va Şeyh Fevzi efendiler Sivil! Naili ve Fehim'in etkisinde görünen gazel l e Kongresine katıldıktan sonra, biri Erzurum'•, rinden başka bilgece söylenmiş k ı talar ve diğeri Erzincana dönerek, bir daha Heyet-i kasideler de yazd ı . İbnül Emin Mahmut Ke Temsil iye'ye katılmamışlardır. Rauf Bey ( Or. mal'in önyazısı ile basılan divanın bay) ve Sivas Kongresine ka t ı l a n Bekir Sa dan ( 1 9 1 8 ) başka Levayih-ül Hikem, Lev� m i Bey, , İstanbul'da açılan Meclis-i Mebusan'ı mi-ül Efkiir, Sevanih-ül Beyan adlarında gidinceyedek birlikte bulun muşlardır. Erzu tasavvuf ve fel sefe konularını içeren eserleri ' ' rum Kongresi, yabancı c!evletlerin işgali ne de vardır. deniyle İstanbul'daki hükümetin görevini yap
den yakınan bir grup halkın başlattıkları ( 1 875 ) . Başkaldı rmaya yol, açan ne ! den l eri n başında, imparatorluğun eski siyasal, . ekonomik ve askeri, gücünü yitirerek, geçen ' yüzyı l larda sınırlarına kattığı ülke ha lk l a r ı , n ı n baljı msızl ı k isteklerini gerçekleştirecekleri bir o rtam ın bulunduğunu görmeleri gel mektedir. Nitekim XIX. yüzyıl başından beri Hersek'te de başlayan k ı p ı rdanmalar 1 862'de küçük bir başkaldırma düzeyi ne ulaşm ı ş , Heyet-i Temsiliye Erzurum ve Sivas Kong halkın kendi dil leriyle öğretim yapan okul relerinde oluşturulan ve o:geçici hükümet• ların .ıı ç ılması, üretimden alınan vergilerin n i teliğindeki kurull ara ve rilen ad. Ulusal Kurtuluş Savaşının başlangıcındörtte üçünün aza l t ı l ması gibi istekleri Ba-
! hareket
IŞ_rzurum vilayeti makamına verilen 2'4 l\ğus tos 1 9 1 9 tarihli bi ldi rimele, Hıyet-i Tem s i l iye üyelerinin isimleri ve kiml ikleri şöyle
maması veya dağı iması halinde, ulusun lril· desiyle meydana gelen ve Kuvvayı Milliys ( Ulusal Kuvvetler) adını taşıyan kuruluş ların ulusal iradeyi egemen k ı l acağını be-
548 H I N ÇAK lirtmiş, bunun için de bir temsil heyeti ( He yet-i Temsiliye ) , ona, gerekirse hükümet ola. rak iş görmek yetkilerini de vermişti . . Alı nan kararlar ve meydana getirilen Heyet-i Temsiliye ile Erzurum Kongresi, Anadolu'da ulusal bir de'tletin yürütme gücü olan ulusal bir hükümet kurmak konusundaki niyet ve azmini anlatmış olmaktadır. Doğu ve Batı ii leri ile Trakya'daki u l u sal kurtuluşçu güçleri birleştirmek için top lanan Sivas Kongresi, Erzurum .Kongresinde vatan ı n bütünlüğünü ve istiklalini sağlamak konusunda verilmiş olan kararları kabul ede rek kendisine malettiği gibi, Anadolu ve Rumeli'de kurulmuş olan bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti» adını taşıyan bir tek der nek haline getirdi ( 7 Eyl ül 1 9 1 9 ) . Bu örgüt ac!ına söz söylemeye ve iş görmeye yetkili olmak üzere bir de Heyet-i Temsiliye seçildi. Sivas Kongresi kararlarının onuncu madde sinde Anadolu ve Rumel Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin 4 Eylü l 1 335 ( 1 91 9 ) tarihinde Sivas şehrinde toplanan Umumi Kongresi tarafından mukaddes maksadı takip ile umu mi idare teşkilatı için bir « Heyet-i Temsiliye» seçtiği belirtilmektedir. Sivas Kongresi'nin ( eskisine-Eı:zurum Kong resindekine) altı kişi ekleyerek seçtiği He yet-i Temsiliye, Mustafa Kemal Paşa, Rauf aey (Orbay) , 3. Kolordu Komutanlığından emekli Kurmay Albay Refet ( Bele ) , eski Er zurum Mebusu Raif .Efendi, eski Trabzon Mebusu İzzet ve Servet Beyler, Erzincan Nakşibendi Şeyhi Hacı Fevzi Efendi, eski va l ilerden Bekir Sami, Mazhar Müfit Beyler, eski Ankara Mebusu Ömer Mümtaz Bey, eski mutasarrıflardan Hakkı Behiç, Hüsrev Sami ve Niğdeli Ratipzade Mustafa Beyler den kuruluydu. Sivas Kongresinde seçilen He yet-i Temsiliye başkanl·ığına da Mustafa Ke mal getirildi. Sivas Kongresi, Cemiyetler Ka nununa aykırı ve İstanbul hükümetinin açık muhalefetine karşı n toplanmış ve vazife ve memuriyetlerinden azledilmiş bulunduğu, tutuklanması hakkında Dahiliye Nazırı ta rafından emirler verilmiş. olduğu halde, Baş kanı ığı na Mustafa Kemal'i seçerek açıkça "ihtilalci» bir karakter a lmıştır. Erzurum'da Şarki Anadolu Vilayatı Müdafaa-i Hukuk Ce miyeti Heyeti Temsiliye Reisi ve Sivas'ta da Anadolu ve : şek linde bir tüzük maddesi kabul etti. Ulusal Kurtuluş Savaşı n ı n ilk yürütme kurulu olan Heyet-i Temsil iye, Sivas'tan Anadolunun her yerinin yönetilmesine olanak bulunmaması nedeniyle Ankara'ya geldi ( 27 Aralık 1 9 1 9 ). Sivas Kongresi ile varlığını kabul ettiren
Ulusal Kurtuluş Savaşı, 1 920 yılı başında meşruluk kazanma çabası n a girişti. Her ne kadar Sivas Kongresinden sonra Anadolu'nun İstanbul ile ilişkisi kesilce, Heyet-i Temsili ye' n i n ü l ke yö ne t i m i n de e tek .merci> olarak kabulü ileri sürülmüşse ele, b u meşruluk kazanma çabalarının ilk işareti oldu. İstan bul'un işgali ( 16 Mart 1 920) üzerine, Mus tafa
K�mal,
İstanbu l
hükümetini
tamamen
bertaraf etmek ve Heyet-i Tem sil i ye'yi
çici
lalin
bir hükümet> gibi meşrOluğunu
geçmek
ve
toplamak
çalıştırmak
sağlayacak
öı:elJ.ikle Ankara'da
kararını
aldı.
Kge
ve ihti
girişi mlere bir mecl is
İstanbul'un
işgal
edildiği gün bütün Osmanlı vilayetle�indeki
mülki memurların, askeri makamların Heye ti Temsiliye ile bağlantı kurmaları, Heyeti Temsil iyenin de m ü l kl ve askeri makamlarla görüşerek u l usal ve vicdanf görevi n i yapa cağı bildiri ldi. Çekilen şifreli telgra(iara ( Si va s Kongresinden sonra Heyet-i Temsiliyenin « merci> ilan edilmesine karşı çıkan ) komu tanlar bu kez olumlu cevaplar verdiler. Sa
dece 1 5 . Kolordu Komutanı Kazı m Karabe kir, Heyet-i Temsil iyenin kimlerden ibaret olduğunu öğrenmek istedi. Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsil iye adına 1 6 - 17 Mart günlerinde Kolordu Komutanl ıklarına ve Va liı'iklere bir genelge göndererek idari, mali, askeri önlemler alınmasını istedi. Bu genel ge .ile Heyet-i Temsil iye, meşrO ve geçici bir hükümet statüsüne dönüşmüş oldu. He men sonra Heyeti Temsil iye adına yapılan duyuruda yeni seçimler yapılması ve Mec lisin Ankara' da toplanması istendi ( 1 2 Mart 1 920 ) . Türkiye Büyük Millet Mecl isinin açıl� ması ( 23 Nisan 1 920 ) ile Heyet-i Temsil iye' nin hukuki ve fiil! varl ığı sona ermiş, o ta rihten i tibaren yas a ma ve yürütme organı TBMM olmuştur. Ender Kamil Bcıyacı Hınçak ( Çan Sesi ) Kcımitesi: 1 887'de İsviç re' de kuruldu. Avedis Nazarberı:ı, Kan Azad, Megovaryan, Şamovor komitenin önde gelen kişilerdendi. Merkezi daha sonra Londra' ya taşı nan Komite, i 890'da İstanbul' da da örgütlendi. Komitenin aHınçak» adlı gaze tesi de vard ı . Osman l ı devletine ba;jlı uluslarda, ulu salcı akımların boy verdiği bir dönemde ku rulan Komite, marksizrnden esinlendiğini söylemesine karşı n, benzeri örgütler gibi aşırı ulusalcı eylemlerden öteye geçemedi. "Ermenilerin kurtuluşu içln kendine uzak va yzkın olmak üzere iki amaç seçen komite, bu amaçları, programı nda özetle şöyle belir tiyordu. İ nsanl ığın büyük bir çoğunluğunu oluşturan işçi ve üretici sınıflar, zengin ve egemen küçük bir azınl ı k tarafından sömü· rül mekten ancak üreticilerin bütün üretim araçlarına sahip olmalarıyla kurtulabil irler.
Hı nçak Partisi de ezilen bütün Ermeni ulu suna, ülkü ve uzak bir amaç olarak bu dü şünceyi uygun görür. Ermenilik için sosyalist düzenin kurulması uzak bir amaç olarak gö;ııekte, ve b u n la r ı n etkinlik ile eğilimleri, yairnı bir amacı oluşturmaktadır . Yakın amaç, ihtilal çıkarmak ve Ermeni halkını, kölelik durumundan kurtarmaktır. Yakın amaç için, propaganda, terör, a kıncı alayları, ihtilal örgütü Qibi etkinlik leri gerek'i gören program, daha sonra şöyle devam etmektedir. Herhangi bir devlet ta· rafınc'aıı Türkiye'ye karşı savaş açılması, isyan, yakı n amacın gerçekleşmesi için en uygun dd:ika sayı lmalıdır. Marksist partilere özgü disiplin, top!unı sal çözümleme, taktik ve stratejiyi yönlen direcek, işçi sınıfı ndan yoksun olan komite, yakı n amacı için şu eylemleri yönlendirdi. Erzurum İ syanı ( 1 890) Mu�abey. Olayı ( 1 89 9 ) , Kumkapı Olayı ( 1 890 ) Merzifon Kayseri - Yozgat Oiayları ( 1 892 - 93 ) Birin ci Sasun Ayaklanması ( 1 895 ) Babiali Göste risi ( 1 895 ) Zeytun Ayaklanması ( l 895 ) . ( C G. ) H:NÇER İhsan ( Konya · 1 9 1 8 j İ stanbu l 1 979 ) . Folklorcu. Orta. öğren imini İstanbul Kabataş Lisesi'nde tamamladı ( 1 940 ) . İstan bul Belediyesi H.:sap işlerine memur olarak girdi. Uzun yıllar Belediye Varidat Tahakkuk müdürü olara'< hizmet gördü. Edebiyata şiir le başlamış, ilk ür ünle ri n i aİnkıl,apçı Genç lik,, ( 1 94 1 4 2 ) aYücel» ( 1 943 ) derg il e rinde yayı mlamıştı. Sonra «Yeni Türk», «Yurl'ıı, «Babacan» ( 1 944 - 48 ) , «Yeni İs. tanbul» ( 1 972 ) , 1 ağu stos 1 949'dan ölü müne değin çıkdrdığı aTürk Folklor Araş tırmalan» dergi ve gazetelerinde sürekli ola rak Türk folkloru üzerine tan ı tı yazıları, in celemeler yazdı. .•
·
-
,
Başlıca Yapıtl,an: Tüı·klük Bir Yanar dajidır ( şiirler, 1 936 ) , İstiklalimin Menkı besi ( şiirler, 1 937), Çoban Kızı ( roma n ,
1 946 ) . H IZLAN Doğan ( İstanbul - 1 93 7 ) Eleştirmeci ve denemeci. Pe rtevn iya l Lisesi'ni ( İs ta nbu l ) bi tirdikten sonra bir Süre İ . Ü. Hukuk Fakültesi'nde okudu. Cumhuriyet gazetesin· de düzeltcilik yaptı. ABC gazetesinde ( haf ta l ı k ) kitap sayfası düzenledi; Yeni Gazete' de sanat - edebiya t sayfasını yönetti ve t a n ı tma yazı ları yazdı ( 1 969 - 1 971 ) . Yeni Edebiyat dergisini yöne t t i ( l 969 1 97 1 ) . İlk yazısı 1 954'de yayımlanan Hızlan a,
•
Türk Dili, Dönemeç, Yelken, Pazu;r Post$ı, Papirüs gibi derqilerde gözük
tü. Hürriyet Yayınları'nda danışmanl ı k ve yönetmenliği yaptı . Şimdi Altın Kitaplar Yayınevinde danışmanlığı n ı n yanısıra Cum huriyet ı:ıazetesinde sanat - edebiyat sayfasını düzenlemekte. Yazı ları nda okuyucuyu okuma ya iten ve yönlendiren bir yöntem izler. Buyayın
549
H İSAR 1 925 y ı l ı ndaki değişiklikle, maddeye ek lenen ikinci fıkrada dinsel ya da dini siyasal amaçlara esas ya da araç yapmak amacıyla dernek ve ör�üt .kurulması vasaklanmakta, 1bu tür örgütleri kuranlar ya da bu tOr ör qütlere girenler de vatan haini sayılmaktadı r. Vatana ihanetin yaptırımı olarak, ayn ı yasan ı n ikinci maddesinde asli failler için ic!·am cezası öngörülmektedir. ikinci derecede ki failler için eski Ceza Yasasının 45. maı:fı. de s i n de k i ceza verilecektlr. · «Vatan ihaneti» suçunu işletmek için ta hr ik ve teşvikte bulunanlar o: küreğe - ko nacaktı r». Vatan hainİ iğinden sanık olanlar, yerel «bidayet ceza mahkemesiı>nde yargıla n ı rlar. Vatan ihaneti suçunda özel bir yargı lama yöntemi getirilmiş, sorgu ha k iml i ği n i n yaptığı i l k soruşturma kaldırılarak, s a n ı ğ ı n
74 s a a t içinc'e mah kemeye verilmesi kabul
edilmiştir. Ayrıca, bu tür sanıkların ya rg ı
Doğan Hızlan
dır.
«Diyalektik
Düşüncenin
Tarihi»
( 1 96 6 ) adıyla hazırladığı bir kitaptan baş ka «Felsefe El Kitabııı ( 1 970 ) adlı bir çalışması daha vardır. Çeşitli inceleme yazı ları arasından «Tanpınar Üzerine Notlar» (Yeni Ortam / 3 1 · Mart - 9 Nisan 1 973 )
(Yeni Dergi, /
S ay ı
1 06
•
Terrım_uz 1 973 )
ad ı n ı taşıyan i ncelem esi edebiyat dünyamız· l cı n mal;ı r ı n ı n 20 gün içinde qjtirilmesi d9 da ta r t ı ş ma l a ra ve yeni bakış açıl arı n ı n doğ öngörülmüştür. masına neden oldu. Az yazmas ı na karşı l ı k Vatari ihaneti suçundan dolayı verilen H i l a v' ı n Marks'çı b i r dünya görüşüyle ede kararların Temyiz Mahkemesinde öncel ikle biyat sorunlarına yakla;.ması öze ll i kl e eleş ele a l ı n m a s ı , bozma kararlarına karşı ye rel t i ri a l a � ı nda uya rı cı ve söz ko n u s u olgu mahkemelerin di re n me hakk ı n ı n bulunmama ! a r ı gözden g�çirmeye zorlayıcı bir etki co sı da bbul edilmiştir. ğurdu. Bu vasi!, Ulusal Ku rt u luş Sava ş ı nı n ola
nu yaparken yap ı t ı n özgün yanlarını ıyıce q a n ü s tü koş u l l a rı içind� ç ı karı l m ı ş t ı r . Bu va ortaya ç ı kartarak okura yardımcı olur. Genç ' ' n ı n tan ı mladığı bazı ey le m le ri i ş leye n le rin l i k sorunları üzerine Ne İstiyoruz? adlı votan h a i n i s av ı l ma s ı kabul edilmişse de, bir derlemesinden başka yayı mlanmak üzere ·.ıa tn n a ihanetin bu yas�da gös te ri l e n eylemleri
olan Çağdaş Edebiyatımızın Dip Notları, kaosamadıqı vol tnıcfa bir ku ra l kon m a m ı ş t ı r. Bir Şiirin Oluşum Serüveni ( Dört inceleme )
Ya sanın Mecliste aörüşülmesi s ı r a s ı n da «bu adlı çalışmaları vardır. Çocuklara h ikayeci madd"i bnun ivede haini vntan tarif edilm iş lerimizi tan ı trr.ak amacıyla düzen lediği Gül t i r. Halbuki fail değil . fiil tuif olunmak deste, Haydi Anlat Anneciğim a d ı yl a ya J;\z•rncl!r» d�n i l m i s s e de, hliküm bu o ek i lde yımlandı ktan sonra Bayram Gömleği adıy k ıı l m ı s ' • "· B u konuna day a n ı l a r a k Damat la ikinci baskı yap t ı . F"rit P a s a v, onun için a n ı msayabildiği oranda tekrar
tekrar yaşaya;'.. ildiği bir hayat biçimidir. İçine
Çamlıcadalci Eniştemiz ( roman 1 944, 1 956 ) Ali Nazmi Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği ( roman, 1 952 ) , Boğaziçi Yalılan ( ha t ı ralar, 1 954 ) , Aşk İmiş H� Ne Var A· lemde ( seçi lmiş m ı sra ve beyitler, 1 955 ) , Geçmiş Zaman Köşkleri ( ha t ı ralar, 1 956 ) , Geçmiş Zaman Fılcralan ( 1 95 8 ) , İstanbul v� Pif!rre Loti ( hatı ra l a r, 1 95 8 ) , Yahya Ke mal'e Veda ( ha t ı ralar, 1 959 ) , Ahmet Haşim Şiiri ve Hayo;tJı ( 1 963 ) . Şükran Kurdakul
sözcüklere
Abdülhak Şinasi geçit
dil miştir.
rasl a n ı r.
dönemi edebiya
Yapıtları: Fahim Bey ve Biz
C . H .P.
Roman ve
çüncülük
kazandı.
( roman,
Hikaye Armaqa n ı nda
ü
1 941 , 1 942, 3. bas. 1 95 5 ) , Boğaziçi Mehtapları ( 1 943, 1 956 ) .
leri, yani hukuksal işlemler özel hukuk a açığa vurduğu; irade bi ldi
ancak üstün hukuk kura l l a r ı n a uymak şartı ile v a r l ı k kazanabilecektir. Po lis cku1et sisteminde ise, yasalar da, bü rimleri gibi
yönetsel
tün
nitelikte
işlemler de tamamen
olup,
takdiri
yönetenlerden ç ı k ı nca veya
bunların kabôlü üzerine derhal uyulması zo birer kural durumunu a l m ı ş olur,
runl u
bunların ayrıca bir varl ı k ve sağl ı k koş u lu
sözkonusu
olmaz.
Hukuk devleti
kural, bir
düşüncesinin soyut
bir
ü l kü olmaktan ç ı karak, bir ger
çeklik haline gelmesi
için yap tı r ı mlara ge
rek vardır. Devletin hukuksal işlem lerini s ı
n ı rlandı racak, rın va rlığı
ikı s ı tl ayacak
üstün
kura l la
kabul edilmek gerektiği gibi, bu
üstün kurallara devletin
hukuksal işlemleri
nin aykı r ı l ığ ı ileri sürüldüğü zaman bu sa
vın ı:'oğru olup olmad ı ğı nı yargısal kura l l ar-
551 HUKUK sokacak nun denetimi için ikinci bir meclisin ( Se l a saptayacak ve sonuçta .hukuk kural ına mi, hükümet · işlemi kategorisine aykırı durumu ortadan kaldı rabilecek yar-. nedenlerin varolduğunu görürse davayı esa- natonun, Ayan Meclisinin ) bulunması yeterg ısal bir örgüte ve yargısal bir denetime sına girmeden reddediyor, işlemin yasal l ı ğı- li sayıl ıyordu. nı aramak yetkisini kendince. görmüyordu . Ne var ki, 1 878 y ı l ı nda Meclisi Mebugereksinme vardır. Hukuk devleti, «kanun devleti» kavra- l ngil tere'de hukuka ba ğlı devlet görü ş ünün sanın dağıtı lması ile başlayan 30 y ı " · k dö mı ile karıştırılmamak gerekir. Hukuka ay- gelişmesi, hikmeti hükümet gereklerine da· neme«� hukuk devlet ilkesi yürürlükten kal kırı kanunlar( yasalar) çıkarı labilir, yapı- yan ı larak genileştilen takdiri h areket saha- dırılmış v� ancak 1 908 f i . Meşrutiyet ha lan devlet faaliyetleri de bu yasalara· uygun sını daral tmış oldu. Hüklimd,a rın yetkilerine reketinden sc· nra pozitif hukuk bakı mı ndan görünebilir, ancak bu o devletin hukuk dev- karşı konan c rula of f aw» ilkesi, «hiç kim- bir hukuk c:'.evlet kurıılmaya çal ı ş ı lmıştır. senir.ı hukukun üstünde olamay a c a ğı » sözü· Ancak bu dönemde de fiilen polis - devlet Jeti olduğunu kanı tlamaz. sistemi yürürlüktedir. Hukuk devleti sistemi 1 789 Fransız ne dayanıyordu. İngiltere' cif, devletin tüzel kişiliği a leyburjuva devriminden sonra Fransa'da belir1 921 ( 1 33 7 ) Teşkilatı Esasiye Kanumiştir. İnsan Hakları Bildirisi en üstün hu· hinde dava açılamaması , memurların işlem- nu ise, hukuk devleti bakı mı ndan ulusal e kuk kuralı n ı oluşturuyor ve Anayasa ile !erinden dolayı devlete sorumlulu k düşme- cemenlik esasiyle yetinmiştir. 1 924 ( 1 340 ) . yasalar d a bunu c',aha çok somutlaştı rıyor- mesi ve hükümdarın sorumsuzluğu gibi ayr ı- İ kinci Teşkilati Esasiye Kanunu ise, Anaya du. Yasalar artık hükümdarın keyfi ve tak- calı klar ve dokunulmazl ıklar varl ığını koru- sanın üstün bir hukuk kuralı oluşturduğunu diri bir iradesi değH, yönetimin de üstünde duğu için, devletin tüze l kişiliğinin hukuk ve hiç bir yasanın anayasaya aykırı olama olan ve ulusal egemenliği temsil eden ulus kurallarına tam bir bağl ılığı sağlanmış de- yacağı n ı belirterek yasama organını hukuk temsilcilerinin iradesi idi. O halde bu ku- ğilc!ir. kuraliyle bağlamış ve ileri hükümler getirBirleşik Devlet leri'nde ise , miştir. Uygulamada ise, .hiçbir yaptırımın Amerika rallar hükümet ve yönetimi c!e bağl ıyordu ve artık memurlar bu iradenin anlat ı m ı o- devletin hukukun yaratıcısı olması ve bu bulunmaması nedeniyle cAnayasaya ·a ykırı lan yasalara da bağlı olacaklardı. bulunduğunu n yasalar» çİkarılmasının önüne geçilememişnedenle hukukun üzerinde geçışı, teorik olarak kabulü görüşü, huk uka bağlı tir. Tek ıiartiye dayanan TBMM ve sonraki Almanya'n ı n hukuk devletine ile bağdaştırılamaz. A . B.D.'- dönemdeki iktidar çoğunluğunun diktası ol 1 Fransa'C.aki volu izlememiştir. Alrnanya'da devlet görüşü ' eski kurumları tamamiyle y ı karak tamamiy- de de hukuk devleti düşüncesi, devletin gusu, hukuk devletinin Türkiye'de gerçek le yeni kurumları yaratacak bir ihtil§I ve kendi kendini hukuk kurallarıyla s ı n ı rlama- lcşmesini sağ'ayamamıştır. limitation ) ile a çıklanmaktadır. i 961 Anavasası, hukuk devleti ilkesini devrim gibi geniş bir eylem olu$mam ıştır. sı ( auta Osmanlı devletinde padişahla vezirleri- somutlaştırmak için, .�!etin, demokratik, Almanya'da hukuk devleti, kendi kendini limitation » biçiminde ge- ni ve dolayısiyle devleti, hukuk kurallariy- laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu kas ı n ı rlama «auta ' ILmiştir. Hükümdarın verdiği ""rıcalık so- le bağlamak eğilimi ilk kez i l. Mahmut' un bul ettiği gibi, bu ilkenin ve sistemin en i nucu olarak u luslar vb. gibi önemli işlem- tahta çıkışı s ı rasında görülmüş , 1 808 ta- önemli ve esaslı yaptırımı olan yargısal i ler bu katı lma olmadan tamamlanıp oluş- rih li Sened-i İ ttifak ile devlet ve pad işah , denetime de büyük önem vermiştir. Gerek muş sayı lmıyordu. Böylece ulus temsilci- R umeli ayanına karşı birtak ı m s ı n ı rlamalar yönetimin ve gerekse yasama orq'!_n ı n ı n iş lerinin ( yeni bir yasa ile değiştirilinceye ka- altına girmiş ve kabul ettiği koşulların ter- lemleri yarg ı sal denetime bağ l ı d ı r. 1 961 Anayasası hukuk devleti sistemini dar ) katılma ile koyduğu kurallar (yasala r ) , sine hareket etmemeyi kabul etmiştir. Bu hükümeti ve yönetimi s ı n ı rlandırıp ka- itti faknam enin önemi, padişahın ve hükü- kurmak için şu noktalara önem vermiştir: i yı tl ıyordu. Bu bi ç imde , ya salar hüküm- metin iradesi üstünde bir hukuk kuralı yaİ k inci bir meclisin , ( senatonun ) dar : n tek ira c!esinin urunu olmaktan ratmaya ça l ışmasıdır . Bu bağıtsal anlaşma , Mill et Meclisi'ndcn ç ı kan yasaları denetleçıkama- mesi, çıkm ı s , ulus temsilcilerinin kstıl ı mı ile hiçbir zama n uyygulama alanına �rçek!e5en ortak bir işlem durumuna gel- mıştır. 2 - Tarafsız ( partizan olmaya n ) bir Gülhane Hattı Hümayunu ( 1 83 9 ) Hu yönetimin sağloriması, . bunun ii;in devlet miştir. Aynı zamanda hükümdar vönetsel katı l ımiyle kuk devleti sistemine geçi'şte önemli bir a başkanı n ı n tar�fsı.zlığının sağlanması , özerk işlem!eri r'e soruml u baka n ı n vapıvordu. Bakaıı bu işlemleri yasalara uv- şamadır. Padişah Abdülmecid'irı t