Sosyalist Kültür Ansiklopedisi (cilt 7) [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

SOSYALİST KÜLTÜR ANSiKLOPEDİSİ VII

MAY YAYINLARI

YAYIMLAYAN Mehmet Ali YALÇIN YÖNETEN Şükran

KURDAKUL

TEKNİK YÖNETMENLER : Tomurcuk

ERZiK- isfendivar ERZİK

YAZARLAR S. Günay AKARSU, Eleştirmen. (Tiyatro) - Faik AKÇAY, Yazar - Öğretmen. (Kent Sorunları) - Dç . Sina AKŞİN, Siyasal. Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi. (Tarih) - Feriha AKTAN, Yazar. (Edebiyat) - Dündar AKÜNAL, Yazar. (Dergiler) - Erdal ALOVA, Şair - Yazar. (Edebiyat) - Muzaffer ARABUL, Şair Yazar. (Dergiler) - Prot . Oğuz ARI, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi. (Kentleşme) - Osman Saffet AROLAT, Yazar. (Kurumlar, Davalar) - Hilmi ARTAN, Yazar. (Kişiler, Kurumlar) - Dç. Toktamış ATEŞ, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi. (Kemalizm) - Cengiz BEKTAŞ, Yüksek Mimar _ Şair. (Mi­ mari) - Dç. Korkut BORATAV, Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi. (Ekonomi) - Ender Kamil BO­ Y ACI, Hukukçu - Yazar, (Genel Konular) - Eray CANBERK, Şair - Yazar (Edebiyat) - Adnan CEMGİL Yazar. (Genel Konular) - Ahmet CEYHAN, Yazar, (Genel Konular) - Hasan ÇAKIR, Yüksek Mimar. (Kurumlar) - Tevfik ÇAVDAR, Yazar, Devlet Planlama Teşkilatı Uzmanı. (Tarih) - Ali ÇİÇEKLİ, Yazar, Öğretmen. (Edebiyat) - Nabi DİNÇER, Yazar, Devlet Planlama Teşkilatı Eski Uzmanı. (Kurumlar) - Kamil ERDEHA, Yazar H ukukçu. Mülkiyeliler Birliği il. Başkanı. (Kişiler, Kurumlar) - Şakir EROGLU, Araş­ tırmacı. (Türk Sanat Müziği) - Mustafa GEBZELİ, Yazar. (Genel Konular) - Alim GÜNEY, Yazar. (Ba­ le) - Fulya GÜRSES, Yazar. (Gençlik Hareketleri) - Hasan Basri GÜRSES, Yazar. (Gençlik Hareketleri) - Cengiz GÜNDOGDU, Yazar. (Genel Konular) - Şükrü HANİOGLU, Yazar. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi. (Tarih) - Aydın HATİBOGLU, Şair - Yazar. (Edebiyat) - Rasih Nuri İLERİ, Ya­ zar. (Tarih) - Alpay KABACALI, Yazar. (Genel Konular) - Arslan Başer KAFAOGLU, Ekonoınist. (Tür­ kiye'de Enflasyon) - Dr. Dara KALKAN, (Tıp Konuları) - Serhat KESTEL, Yazar Öğretmen. (Edebiyat) - Hasan KIYAFET, Yazar Öğretmen. (Öğretmen Kuruluşları) - M. Sabri KOZ, Yazar Öğretmen. (Edebiyat) - Necdet KURDAKUL, Yazar. (Tarih) - Şükran KURDAKUL, Yazar, (Edebiyat, Genel Konular) Necati MERT, Yazar, Öğretmen. (Edebiyat) - Ziya METİN, Eleştirmen. (Sinema) - Prof. Berna MORAN, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi lngiliz Dili ve Edebiyat Bölümü Öğretim Üyesi. (Edebiyat) Seyyit NEZİR, Yazar - Öğretmen . (Edebiyat, Genel Konular) - Prof. Özdemir NUTKU, (Tiyatro, Genel Ko­ nular) - İlber ORTAYLI, Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi. (Tarih) - Celal ÖZCAN, Yazar_ Öğret­ men. (Eğitim) - Kemal ÖZER, Şair - Yazar. (Edebiyat) - Semih POROV, Karikatürcü. (Karikatürcüler) Yazar. (Edebiyat) - Faruk SÖNMEZOGLU, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Tekin SÖNMEZ, Şair Y. Öğretim Üyesi. (Kıbrıs Sorunları) - Kemal SÜLKER, Yazar, Disk Eski Genel Sekreteri. (Sendika, Sen­ dikacılar) - Süreyya ŞAIRGİL, Yazar, (Tarih) - Ayten ŞAN, Kütüphanecilik Uzmanı, (Bibliyografya) - Or­ han TAYLAN, Yazar - Ressam. (Resim, Yontu) - Rekin TEKSOY, Eleştirmen. (Sinema) - Ö.F. TOPRAK, Şair Yazar (Edebiyat) - Dr. Zafer TOPRAK, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi. (Siyasal Partiler) Ali TURGAN, Yazar • Hukukçu. (Genel Konular) - lbrahim TÜRK, Yazar - Hukukçu. (Yasalar) - Yücel YAMAN, Yazar. {Genel Konular) - Cemil YENER, Yazar - Araştırmacı. (Tasawuf)- Dr. Çetin YETKİN, Hukukçu. (Tarih) - Prof. Dr. Sait Ali YÜKSEL, Ticari İlimler Akademisi Öğretim Üyesi, (Bankacılık). _

_

_

_

Fotoğraflarda: May l'ayıııları, Cuııılwriyet, Denıokrac, Politika Gazeteleri ile Zilırıi Arıadol, Rasih Nuri İleri ve Asiye Eliçirı'irı arşivlerinden yararlamlnııştır.

Tomurcuk Matbaasında dizilip basılmıştır. Yarın hakkı: (Copyright) Mehmet Ali Yalçın, May Yayınları, Babıali caddesi 19, Ca�aloğlu, İstanbul. Tel. : 27 71 61

Yıl:

1980

SOSYALİST KÜLTÜR ANSİKLOPEDİSİ Yedinci

cilt

MAY YAYINLARI

481 GEVHERİ. GERMANER Ali Teoman ( 1 934).

Heyke!ci.

1949 yılında Güzel Sanatlar Akademisi Hey­

GEVGİLİLİ Ali

kel bölümüne girdi. ÖğrenciHği döneminde heykel çalışmalarının yanısıra desen ve gravür çalışmalarına da önem vererek Be­ yoğlunda

düzenledi.

Maya galerisinde Alman hoca

baskı

Rudolf

sergileri

ve

Belling

Mühtü Müridoğlu'nun öğrencisi olarak sür­

dürdüğü yıp

1965

öğrenimi

Paris'e

gitti.

yılında

ve Güzel

1957 yılında

Uzmanlık

çalışmalarını

tamamlayarak

Sanatlar

tamamla­

yurcla döndü

Akademisine öğretim ü­

yesi olarak kabul ed;lc!i.

Sanatçı çevrelerinde ve dostları arasın­

(İzmir - 1938): Yazar, g_aze­

teci. Orta öğrenimini

mik konuları

toplumcu

bir

qoruş açısıyla

İzmir'de İzmir Ozel

çözümleyarek, insanlığı ve Türkiye'yi aydın­

bul Hukuk Fakültesi'nde okudu. Oğrenciliği

sık belirten Gevgilili'nin ilk kitabı Ali Halil

Türk Koleji'nde

tamamladı. Bir süre İstan·

aEge Ekspres,, te başladığı gazete­ «Yeni İstaııbulı/da çevirmenlik, «Va­

sırasında ciliğini

tan>Jda siyasal muhabirlik ve yazı işleri mü­ dürlüğü

görevlerini üstlenerek

sürdürdü.

lık 'l:ıir ge!eceğin beklediğine inancını

adıyla

( 1968).

sık

NATO ve Türkiye

yayımlandı:

12 Mart dönemindeki köşe yazı­

: arından seçmeleri

Türkiye'de 1971 Re}inıi

a:!lı kitabında topladı (1973).

İstanbul İk­

l 963'ten beri «Milliyet» gazetesinde yöneti­ tisat Fakültesi Sosyal Siyaset Konferansları ci olarak çalış:yor l 975'ten bu yana İstan­ dizisinde yayımlanan Türkiye'de Kapitu/,iz..­ !oul İktisat Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İ­ lişkiler

Enstitüsü

lisans

üstü

bölümünde

«Türk Basını ve Sorunları» derslerini veri­

yor.

nıin Gelişme.�i ve Sosyal Sı.nıflar tı rm�sı

(1973)

ise Anadolu'n.un

yıllık gclişimini genel

çizgileriyle

direrek özellikle modern

adi ı araş­

son bir

değerlen­

dönemdeki

k�pi­

da «Alop takma adıyla tanınan sanatçı da­

talistleşme sürecinin düzeyini ve temel eği­

seçkinleşmiş, giderek bu iki malzeme üze­ rinde yoğunlaşmıştır. Paris'ten döndüğü

( A.K. )

ha çok taş ve ağaç ile yaptığı

yıllarda

belirginleşen eğilimi

ça malzeme ile hacim

zenli olarak sürdürmüştür. 1970'1ere

katılan Ali Teoman

Ges

kabartma



larında bulunduğu doğruluk

Eğre

soyut

(1737

bile bu

nin koşma ve türkülerinde titizlikle aradığı

sözcükleri mısra içinde sağlıyacakları uyum a­

kolunda kurulu Tek-İş Sendikası da DİSK'e

göre

en güçlü sendikası oldu. Birleşme sonunda Tekges-İş'in Yürütme Kurulu şöyle oluştu: Genel Başkan: Salahattin Sayın. Genel S�k­ reter: Mehmet Yıld�z. Mali Daire Başkanı

Ö­

mer Keskinli, Örgütlenme Dairesi Başkanı: Doğan Çelik, Eğitim Dairesi Başkanı: Öz. Başkanı:

( K.S. )

Vatcın'da, rarık Dursun K. ile birlikte çı­

(

1960-1961)

Saı�ut» - «Yeni Sinema" dergisinde ve «Yeni Dergi"

de yayımlanan sinema yazı !arıyla da titiz bir eleştirmen olarak dikkati çeken

Gevgilili,

sonradan özellikle ekonomik ve sosyal ko­

nulara yöneldi. 1969 Mayısından beri yet,/te ekonomi

lık

«forum»ları

başlıklı köşe

Ela gözlerini sevdiğim dilber Ne gÜzel yaratmış seni Yaradan saran kollar öğünsün

31

le divan şiirine özgü sözcükleri

kardığı «Yedinci

Salınıp geldiğin yollar öğünsün

Fasikül: 16 / Forma

çısından değerlendirdiği görülür. Bu neden­

Ali Gevgilili

sayfası

«Milli­

düzenliyor, hafta­

yayımlanıyor.

«Günlük»

yazılarında toplumsal - ekono-

GEVHERİ'nin

İnce belin

ölçüyle yazma alışkanlığınc'an bir

söyleyiş ustalığı kazandığı anlaşılan Gevheri'­

rulu da GES-İŞ'i 3 Aralık 1975'te üye kabul

olduğundan DİSK ilkelerine

de hayatta olduğu anlaşılmaktadır. cilt: 17 sf. 318). Şiir­

lerinde aruz ölçüsünü başarıyla kullanmasa

kararı

birleştirilmesi sJ (1941 ) dergisinde yayınlanan Fethi Giray daha sonra «Yeni E­ debiyat», «İnkıliipçı Geııçlık», rrServet-i Fii­

Bu mesaj, Gıcla-İş'e egemen olan anla­ nunıı, «Varlık», aSes>J, «Yürüyiişıı, «Yur� yışı ve üyelerinin bilinç düzeyini yansıtıyor­ ve Düııya», J, «Yaratış», «Giin», 0'«Meydaırn, «Asır>>, «Edebiyat Dünyasııı du. ( 1941 -1950) dergilerinde yazdı. Daha sonra, Kemal Sülker seyrek olarak « Yeditepeı>, aPazar Postası", GİRAY Fethi (Söğüt - 191 8 / Ankara - 1970) «Seçilmiş Hikayeler", «Dost" ve «Yön" �air. İlk ve ortaokulu Eskiş';hir'de, liseyi dergilerinde (1950-1960) göründü. «Hiscr,,

dergisinde (sayı 21 , Eylül 1965) .şiir yayın­ ladı. Fethi Giray daha ilk ürünlerinde, söy­ l;ıyiş yalınlığıyla yaklaştığı günlük konuları, halktan kaynaklanan anlatım kolaylığını de­ neyerek şiirleştirm.eye çalıştı. İ_kinci Dünya Savaşının genel etkileriyle oluşan kendi şi­ irindeki coşkulu çıkışlar bile, o c'i:inemin tüm özelliklerini içinde barındıran ürünler oldu. Toplumcu şiirimizin bu evresinde «savaş., «barış», «işsizlik», «ekmeksizlik» gibi dö­ nemin tüm şairlerine egemen benzer·likler Fethi Giray'da da duyarlık ortaklığıyla .şiire yansıdı. Genel olarak kendine ö"-qü lirik bir anlatımla yaklaştığı insan gerçeğinden içten­ lik işi şiirlerle şair kişiliğini ve yaratı be­ cerisini kanıti adı. Yapıtlan: Sıılha Selam ( 1941 ) , 1943 (Suat Taşer' le birlikte 1943), Alaca Karan­ lıic (195 1 ) , Şiirler (ölümünden sonra tüm şiirleri bu ad altında bir kitapta toplandı, 1972). T.S.

FETHİ GİRAY'ın Şiirinden Örnek

EKMECE KASİDE Ben senin kadrini bilenim, Ey! kölesi olduğum.. . Ben senin kadrini bilenim. En güzel şiirlerimi senin için yazacağım, Yemin etlerim!

Az mı kahnİı.ı çektim? Kölesi olduğum .. Az mı kahrını çektim? Gün oldu da; Seni tuza, bibere banıp yed�m. Gün oldu da

Sevgilimden çok ırirdin rüyalarıma,

Meı·hemisin acısı clinmiyen çürük etin, Anasından evvel seni tanıdı, Seni 1s�vcli h er yetim. Alıulm.lclan boşanan boncuk boncuk ter Senin uğruna; Çok günler seni kazanabilınek için küfrettim

Ana, avrat insanoğluna. Sen yokken neyleyeyim; Mozart'ın sonatlarını, Bcethoveıl'i,

Dudaklarım

en güzel şarkıları söylüyor:

Bağrıma bastığım zaman,

Islık çalarak eve döndüğüm akşamlar

Kara somunu!..

S e n varsın koltuğumun altında.

Kara somunu!..

GİRGİNSOY, Naci (Manastır - 1924). Yazar. öykücü. Orta öğrenimini İzmit Ortaokulu ve Ticaret Lisesi'nc1.e tamamladı. Vardiya iş; iliği, laborantlık, D.D.Y. memurluğu, istasyon şef­ liği yaptı. Türkiye Selüloz ve Kiiğıt Fabrika­ ları İşletmesi Genel Müdürlüğü'nde (Seka) Kütüphane Memurluğu, .Sosyal İşler Şef Yar­ dımcılığı, Yayın ve Kütüphane şefliği görevle­ rinde bulundu. Basın-Dış Müna_sebetler Şef­ liği yaptı. İzmit'te çıkardığı «Bizim Şehirıı gazete­ si'nde 1 O yıl sürekli olarak fıkra yazan Gir­ ginsoy, Türk Avrupa Derneği'nin Tek Bir Dünya konulu inceleme, «Varlıkıı dergisinin eleştiri, Türk Hava Kurumu'nun makale, «Terciinıanıı gazetesinin öykü yarışmaların­ da birincilik kazandı. Ö ykü ve dünzyazılarını genellikle «Güney>>, «Tarla>J ve «Varlık» dergilerince yayımladı.

GİRİK, Fatma (İstanbul - 1942) . Sinema o­ yuncusu. Ortaokulda okurken öğrenimini ya­ rıda bırakıp sinema oyunculuğuna başladı. Konusu köy ve kasaba ortamında geçen filmlerde canlandırdığı rollerde başarı sağ­ ladı. Feyzi Tuna'nın Kızguı Toprak (1974) filmi ile Taşkent Filim Şenliği'nde ödül al­ dı. Önemli filmleri arasında Avare Mustafa, ( 1962); Keşanlı Ali Destanı, (1965), Boş Beşik, (1970), Ağn Dağı Efsanesi, (1975) sayılabilir. Mimar. GONCA, Adil (İstanbul 1. .931 ). l 956'da İstanbu! Teknik Univ!"rsitesi Mimarlık Bölümü'nü bitirdi. 1956-58 aras• Prof. Emin Onat ile çalıştı. Askerlik göre­ vinden sonra İT Ü'de asistanlık yaptı. 1963 - 65 arası J. Tschumi - P. Bonnard (İsviçre) bürosunda çalıştı. 1965'den beri Türkiye'de

·çalışıyor.

Başlıca Yapıtlan: T. İş Bankası Oto­ masyon Merkezi (1965-67), Halk Bankası Genel Müdürlük Yapu;ı, Ankara (1965 66), Şile'de Bir Çiftlik (1969-71 ) .

GÖGÜŞ, Ali İhsan (Gaziantep - 1923). Gaze­ teci; yazar. Turizm ve Tanıtma bakanların· dan. Yüksek Öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tamamladıktan sonra Gaziantep «Güney Postası» gazetesinde ba­ sın mesleğine girdi. Uzun yıllar,. «Taıvı, «Akın», «Dünya» gazetelerinde sekreterlik, yazı işleri müdürlüğü, yazarlık yaptı. De­ mokrat Partinin iktidarda bulunduğu dönem­ de Orhan Birgit'le birlikte çıkardığı crKi11rn dergisinde, yazdı. Anti ·demokratik hukuk dışı baskı yöntemiyle savaştı. 27 rı:ıayıs'tan sonra C. H.P.'nden milletvekili seçildi. Bir

485

GÖKÇE

kısa sürede tanı ndı. Geldiği yören i n dil kul· �.ına, yeni alanlar sunarak, şiirimize açılrmlar sağlamaya çalıştı. Tyürk iye'nin bu döneminde genel olarak şiirimize egemen olan resmi devlet ideolojisine kap ı lanmış şiirin yaygınlığına karşın, öte ya nda n gegerçekçi şiirdeki ' çerli sayılan to � l umcu Nazım H ikmet d(gusu n u n biçimsel etkileri ne kapılmadan, kendi şiirini kurma başarısını gösterc�i. Geldiği bölgede geçerli olan, yaşayan anonim s1lzcük birimleriyle ve anonim deyim öbekleriyle, şiirinin özgün ya1 pısını kurarak, önemin önde gelen adlarından sayıld ı . Yaşadığı çetin dönemin tüm a'cı ların ı bieryse/ açıdan· da damarlarında du·

·

yarak, toplumsal savaşı mda bedensel sakat­ !ıklar pahasına, direnç edebiyatımızı n usta örneklerini şiirsel düzlemde sergiledi . İkinci yayın lama evresinde ( 1 973-1 979) daha da belirginleşen biçimsel ayrımlar, tek tek söz­ cü kl er in alt a:ta yazılışıyla ortaya çıkan ye­ ni bileşkelerde, yine kendine özgü ş ii ri n Enver Gökçe özel likleriyle görüldü. Pa!:ılo Neruda'dan yaptığı çevirilerle, çeviri şiiri n yeniden üretimindeki çok başarılı bileşkeyi de kanıtlam ı ş oldu .

Yapıı•ları.: Pablo Nerıula ( 1 962-1 971 ) Dost Dost İlle Kavga ( 1973), Panzerler Üstümüze Kal/car (1 977).

.

Tekin Sönınez

) Göifüş Tanıtmaj bakanlığı

Ali İ hsan

ara Turizm ve da yap:ı. Bu evrede işçi sın,fı nın 4 ideoioİisine ters dü­ şen bir politik ç i zgiye jdüşerek bası nda da etkinliğini yi t irdi '

.

GÖKÇE Enver ( Kemah / 1 920) Şair. Bilimsel Sosyalist eylem adamJ. İ /k , orta ve liseyi doğr�uğu kentte, yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Ta�i/ı - Coğrafya Fakült� si Türk Dili ve Edebiy�tı Bölümü.'. nde tamam· /adı ( 1 948). İstanbul Kadırga Oğrenci Yur­ du'nda yöneticilik yaparken, ceza yasasın ı n 1 41 . maddesine a ykıh . eylemdi! bulunn:a sa­ vı ile tutuk/ancı, hUküm giydi. Hapis ve sürgün ( 1951 57J .cezasını tamamladık­ tan sonra Ankara'daki gazetelerde düzeltici­ lik ve bağımsız yazarl ı k yaparak geçimini sağladı. Yaklaşık ]O yıl yaşa mı n ı doğduğu köyc'e sürdürdü.

·

İlk şiirleri "Ülkii» de rg i s in d e (1 943) yayınlandı. Üniversite öğrenciliği yıllarında, «Ant-» de rgi s ini ( Ankara'da l O sayı yayınlandı, 1945) yönetenlerden birisi oldu. Şiir­ leri, imzalı, im�asız yazılar ı , genellikle "Y ıırt ve Düııya», "Aııt>ı, «Gü n,,, «SÖzi!, "Yağ­

ınıır ve Toprak,,. "Yeryüzü" ( 1 945-1951 )

dergilerinde yayınlandı . Uzunca bir sonra, "Yansıma>!, « Yeııi Ad1-11ılar

rına

»,

«Ya­

Doğnı>ı, «Doğrultu», «Halkevi» ( An-·

kara c:ergiierinde ( 1973-1979) yeniden şi­ irlerini yayınlamaya başladı.

Enver Gökçe, yazdığı i l k evrede ( 1 943 kuşağ ı n ı n önde gelen bir kalemi olarak, kendine özgü sözcük birimleriyle Soldan sağa; Fahri Erdinç. Enver Gök çe ve Şükran /(urdakul (Sa/ya / 1977) 1951 ),

436

GÖ:>nda altı ay sürgün kaldı . İlk hapishane deneyini yayınlanmıştır. Ö. F. Toprak oyunculuğa başladı. cıOnüçıı ( 1 958 ), Yeni «Boynu Büküklerıı, da h a sonra aBoynıt _

499

GÜNEY Bükük Öldülerıı adıyla ( Orhan Kemal ro­ man ödülü 1 972 verildi ) romanlaştırdı. Ha­ pishane döneminden sonra, yaşam ı nı sürdür­ mek ve ayakta kalabilmek için ( kenc!isinin de eleştirisini yaptığı ) konularını kabad;ı­ y ı l ı k, soygun, vurgun, kan davası gibi olay­ lardan .a lan bakışlarla, sistemin özüne e­ leştirel açıdan yönelmeyen o:Yeşilçam piyauyumlu yapımlarla tanındı. Sergi­ lediği sinema yapı tları ndaki olumsuz ögelere karşın, sinemanın teknik özelliklerini özüm­ leme evresi olarak sayılacak bu dönemin ar­ dından, sinema adamı kişiliğini kan ı tlayan «İkisi de Cesurdu», «111or Der/terıı, «On Ko�kusuz Adam>J, «Konyakçı», «Ben Öl­ dükçe Yaşanm», «Çirkin Kral», «Hudut­ lann Kanunu» adlı yapımlarla bugünkü ba­ şarıl ı yolu açma.. becerisi gösterdi. Mahir Ça­ yan ve arkadaşl·arıyla il işki kurduğu savı ile 1 7 Mart 1 972'de gözal tı n a alındı. 28 Mart 1 972 günü İstanbul Askeri ceza ve tutuk e­ vine götürülerek daha sonra, «T.C. Anayasa­ s ı n ı n Tağyir ve tebc'.il veya ilgaya cebreh reşebbüs cebri icra hareketlerinden olan İstanbul'da Türkiye Halk Kurtuluş Cephe­ sine .. ./ .. ./ müzaharet ve muavenette bu­ lunacağını vadeylemekıo savı ile T.C.K.'nun 1 46/3, 1 73/3, 3 1 , 33. maddeleri uyarınca yargı landı. Af yasasıyla yeniden özgürlüğü­ ne kavuşan Yı l maz Güney'in tutuklu oldığu s ıracla yazdığı «Hücrem» ve «Salpa» adl ı yazın ürünlericrHürriyet» Gazetesi'nde ya­ yınlandı. crArkadaş>> adlı film çekiminden sonra «Endişe>J adlı film çekimi yap ı l ı rken, yargıç Sefer Mutlu'nun öldürülme olayına aclı karışan Yılmaz Güney ( 15 Ekim 1 974 ) üçüncü kez tutuklandı . Bu davanın sonuç­ ları nedeniyle Şimdi İmral ı tutukevinde bu­ lunuyor. Yılmaz Güney' in askerlik sonrası Bnat evresi ( 1 968 - 1 979 ) hem kendi adına hem de devrimci Türk sineması adına zengin ve içerikli ürünlerin kazanımı oldu. Güneydoğu Anadolu'nun toplumsal, e­ konomik yapısına bir masal havası içinde e­ ğilen Seyyit Han ( 1 968) i le i l k önemli fil­ mini verdi. Ardından, yurt dışınca da büyük ilgi uyandıracak olan Umut'u ( 1 970 ) yö­ netti. Yoksulluğa makhôm edilmiş insanla­ rın, ilkin gerçekleşmesi olanaksız bir umu­ da kapılmalarının, ardından umutsuzluğa düş­ melerinin ve akıldışı güçlere yönelmelerinin kısır döngüsünü işleyen Umut, Türkiye'de 'ıgerçekçi sinemanın o güne değin erişeme­ diği bir doruğa ulaştı. Ağııı ( 1 971 ) , 4.cı ( 1 97 1 ) ve Umutsuzlar ( 1 97 1 ) ise, Gü­ ııey'in gelişen kişliğinin kanı tları oldular. Ağıt, kendisini kaçakç ı l ığa iten koşul la­ rın bilincinc!e olan, fakat bu koşullara ' tipini görü­ rüz. Misldnler 'İ'ekkesi'nde dilencilik, Kan Diiiıası'nc!a Anadolu halk ı n ı n yüzyı l l a r bo­ . yun ca sü � üp giden kan davası sorunları iş­ leni r . .Reşat Nuri' n.in yirmiye ya kın roma n ı n­ da öğretmen, memur, subay, işçi, kc\yiü, kentli; asker, esnaf, yaşlı genç, kadın erkek ü l kemizin insanları bulundukları çevre ve tarih koş ull a rı içinde yaşarlar. Calıkuşu'nda Feride ile birl ikte s ı n ı f blli nci aşamasındaki küçük burjuvalarla karş ı l·aşırız. Bir yanı soy l u bir Osma n l ı ailesine dayanan Feride'-

( 1 9 1 9 ) , Eski Ahbap ( 1 9 1 9 ) adla r ı n ı taşı­ yan bir kaç uzun öyküden sonra, dört ki­

ris'te Hukuk doktorası yaptı ( 1 939 ) . An­ kara'da M i l l i Eğitim Baka n l ı ğ ı Tercüme B ü­ rosu'nda ( 1 942- 1 948 ) , İstanbu l'da İslfmı

tapta top ladığı, 1 0 1 küçük hikaye yazmış­ t ı r. B u n l a r ı n bir bölüğU mizah, b i r bölüğü Ansiklopedisi yazı kurulunda çalıştı ( 1 949 aşk kon u l a r ı n ı işleyen_ duygusal öyküler­ 1 959 ) . Yabancı Dil ler Oku!.u'nda Fransız­ dir. ca okutman! ığı ( 1 959 - 1 962 ) ( Atatürk Er. Kimilerini yazarın «Tekellüm h i kaye» olarak sunduğu parça ların oyun kuruluşla­ r ı n � özgü özelli kler taş ; d ı ğ ı qörülür. (Tarı­

kek Lisesi'nde Fransızca öğretmen liği revl'

üzerine

istifa

dilde

ve

Mitha t ' ı n ,

halkın

halkı €ğitmek amacı

rüz.

Ahmet

a n l ıyacağı

ilk tepki­

sonra Ah· bir

dille

ile yazd ı ğ ı n ı görü­

Mithat' ı çok seven ve kendine kül tü r ikiliğin i

örnek alan Gürp ı n a r da bu için

beliren

rom a n ı

b i r araç ol arak

kul­

gazetesi

Kock gibi yaza rlardan

1 936

ilk

rom a n ı

kul l anma

kat ı l­

eğitmek amacı

ile

konusunc'a Ahmet Mithat'ı izleyen

''irpınar'ın ondan ayrı ldığı nokta, getirmek

Sayısı

k ı rka yaklaşan

yap m ı ş olanları

Kadın Er­

ovunu yavı m­

l a n m ı ş t ı r . ( Hayatı ha k ı nda daha

fazl-a bilgi

ve romanlar ı n ı n tam bibliyografvas ı için bk. Agah S ı rr ı

Kurumu

Yavı n l a r ı .

1 964 1

G ü rp ı nar'ın Türk edeb iyat ı ndak i

v e ro m anc ı o l a r a k

yerini

çin, yazmağ a başladığı dönemin tarihsel

toplumsal ko su l l a r ı n ı

gerekir.

ve

qöz önünde tutma m ı z

Bilindiği g i b i Osma n l ı İmparatorlu­

ğu'nun gerilemesi n i ve çöküşünü durdurmak

iç i n basvurulan B a t ı l-aşma

hareketi

ci s ı n ı f ı n , toplumdan kopuk

yönet i­

bir qiri ş i m i

di. Tanzimat hareketinde olsun, Yen·i Osman­ l ı lar'da ve onu izleyen Ganç Türkler'de ol­

sun, devleti Ba t ı laşma yolu ile kurtarma ça­

b a l a rı halka dayanmadığı için Osmanlı dev­

let yap ı s ı n ı n yaratm ı ş olduğu vönetici s ı n ı f

ile yönetl len

ş ı nıf

aras ı n�aki

kopukluk da-

yazarken

a n l a t m a k ve bu konu­

açmaktır. Şahabettin

cevapda

üzeri�e verdiği

için

rom a n l a r,

oyu n lar,

Sü­

roman ı n ı

ırCadı»





Batı'da

,

dergiler ya­

vazarla r ı m ıza

beli rt­

tiyatrol arı doldurduğunu

sonra

a l ı r e le : «A­

bizdeki durumu

için edebiyat olam�z» düşüncesini

cAI tı

m i l letin anıelesi de,

kuruş

gündelikle kuru

iktifa eder, emeğinin

dığı n ı

be­

bizim

anlamaz.

c'el iğin

bir

içinde

ekmek, beyaz su

kimlere

Hukukunu

(Cadı Çarpıyor, 1 9 1 9 ) .

ile

n e kazanc!ır­

taleb edemez.,.

Hal k ı n

niye eğitil­

mesi gerektiği Gürpınar' ı n bu

sözleri nc!en

açıkça anlaşıl ıyor. Hal k ı n

kaldığı sü­

clhil

rece aldatı lacağ ı n ı sık s ı k tekrarlar roman­ l ar ı n da . Yal n ız bizde değil Bat ı 'da

da böy­

ledir durum. Zaten Gürpınar'ı o y ı l l a r ı n di­

ğer halkçı yazarlarından ayıran bir nokta da h a l kç ı l ı ğ ı n ı n c'aha

i steı:!iği değer değişikliğinin çok daha köklü olmas ı d ı r.

Ahmet

Mithat

temelde,

halkın,

' ! S m ideolojisinden kaynaklanan değerlerin i

, ,,y!aşan b i r a da m d ı . Gürpınar ise politika,

ahlak ve

din

den çok ayrı

a l a n l a rı nda

mi,

açıklar:

halkın

görüşün­

Ke ndis i

fikirler besliyordu .

'yazar olarak amacı n ı.

« Ben her eserimde kari' Jeri­

avamı şath iyyat

( eğlenceli fıkra l a r )

a

rasında yüksek bir felsefeye doğru çekmeğe · o l ı ş t ı m » . Romanlarında dile geti rcliği bu

«yüksek felsefe»yi

biraz

aşağıda

inceleme­

den önce, Gürp ı n ar' ı n yapmak istediğini kı·

��ca belirtmek gerekirse

deneb i H r ki,

Gür­

pınar h a l k ı n geleneksel inançlara, yerleşmiş

düşü ncelere. göreneklere daya l ı zihniyeti ye­

r ine , B a t ı ' n ı n akla,

bilime daval ı pozitivist

zihniyetini yerleşti rmeğe çalışmıştır. içindir

ki

romanlarında

«veni kafa» dedlği

iki

hep,

On u n

.:eski kafa>,

bir boyut taşı­

p ı n a r,

yine kendi dönemindeki

çok ayd ı n l a r ı n tersine Batı

Batıcı bir

uyqarl ı ğ ı n ı

bir

rağmen ne işitlik ne de

öz.

cenn'!t sanmaktan çok uzaktı. Ba t ı 'da Fran­

� ız �evrimine ,.

gü· .ık olmadı ğı n ı

biliyor;.

l ar. , uygarlık cilası

orda

da insan­

a l t ı nda, p ara ve şehvet

duygusunun idare ettiğine inan ı yordu. Onun B a t ı 'da hayran düşünür?erd;:

Denebilir ki

olduğu, Batı'yı

c',a eleştiren

Gürp ı nar'ın a ş ı lamak iste­

15zel lik1e üç alanda kendi­ ' göst'!rir: Sosyal adalet, kadın erkek_ i l iş­

diği «yeni felsefe» ni

kisi ve din.

Sosyal Adalet. B u konuya 1 9 1 1 yayımlanan Şıpsevdi'den ön c:ek i

rı nda

m a n l a r ı nda

rastlanmaz. Yal n ı z

yı­

ro­

Gürpınar' ı n

romanları arasında değil Türk edebiyat ı nda da, bir kaç satı rla da olsa ekonomik adalet­

sizliğe, emek ve se rmaye sorununa,



düzenine değinen

ilk

sömü­

ro ma n c!ı r Şıpsev­

zihniyetin çat ı ş tığı

di.

yoluyla bakabilen,

l ı s ı züppe bir adamdır. H eves l endiği hayatı

görü l ür. Gerçi ıryeni kafa»yı temsil edenler her zaman olaylara a k ı l

evrensel

mas ı d ı r. Şunu c!a ek l em ek gerekir ki, Gür­

Hüseyin Rahmi Gürpınar

şöyle

amacı n ı a n l ı yabil mek

gözünü

a l t ı ay ça l ı ş ı r;

Levend, Hüseyin Rahmi Gürpı· Sekavet-i ; Edebiye'c'e

nar Türk Dil

yararına

rençber Hasa gibi elifi görse mertek» sanır.

( 1 934 ) .

ve

sömürüldüğünü

nim seyen «bir

Mürebbiye ( 1 8 99 ) . Tesadüf ( 1 900 ) . Sıımw­ ( 1 9 1 1 ) , Cadı ( 1 9 1 2 ) , Hci.k}ca Sığındık ( 1 9 1 9 ) , Tebessüm-i Elem ( 1 923 ) , Ben Deli miyim? ( 1 925 ) , Uı·annıaz Adam

nar'ın Hazan Bülbülü ( 1 9 1 6 J kekleırince ( 1 933 ) adi ı iki de

dan

vam

1

GUrn ı­

halkın

güttüğü bir amaç da ona ekonomik bakı m­

tikten

romanları n ı n ün

denemis olan

maz ve bir süre sonra ulusçuluğa dönüşür.

amelelerin

di

r'e

çok

cıHalka

ders verebilecek sosyalistlerin de bulunduğu

arası nda şunlar sayılabil i r :

Ovun türünü

h a l kç ı l ı ğ ı n ı n

daha s ı n ıfsal bir içeriği de vardır.

z ı ldığı n ı , ve içlerinde bizim



Övk ü leri şu kitaplar,1a too l a n m ı s t ı r : Ka­ dınlar Vaızı ( 1 920 l . İki Hödüi{ün Seyeha­ ti ( 1 933 l . Katil Bııse ( 1 9 33 ) , Na;,w.> a d ı n ı taşıyan

bir mizah

tarafsız bilimsel

değildir, ama Gürpınar bunları yine de yeni

l a nmak ·istemiş ve sanat için sanat görüşünü

kalemi ile kazanmağa baş­

ederek haya t ı n ı

b i r ara

met

savunan

reti Tercüme Kalemi'nde görev a l m ı ş fakat

kopukluğun

Osmanlıca - Türkçe ·ikiliğine karşı

k ı sadır. Bir

Cezaiye kale­

Bu

yi gösteren Şinasi olmuştu. Daha

gidemek

mine. devam etmiş, bir süre de Nafia Neza­

1 908'de

da artarak bir kültür ikileşmesi i le so­

yetiştir­

ilerletmeğe ça­

l ı ş m ı ş t ı r . Memurluk hayatı da

ha

nuçlan m ı ş t ı .

Roman'da Meftun Bey a l afranaa merak­

504

GÜRPINAR kendisini yaşatacak için, yobaz fakat

kac'ar

parası o\maclığı

zengin ve cimri,

komşusu Kas ı m Efendi ' n i n k ı z ı n ı

ihtiyar

almak

is­

ter. İ fk önce kızkardeşini Kas ı m

Efendi ' n i n

ıengin

Efendi ' n i n

o ğ l u h\a h i r k ı z ı n ı a l ı r. lü

ile evlendirir,

diye

ö!mek

t a n ı tarak

sonra

Kasım

kend i n i

Ne v a r k i K a s ı m Efendi bir tür­

bilmez.

Sabırsızlanan

Meftun, o­

nun · p a rası ndan· bir an önce yararlanmak ç i n görümcesi Mah i r'i, baba s ı n ı n kasa s ı n­ dan

bazı

senetleri çalmaya teşvik

şöyle konuşur:

«Serm aya

ve a k ı l

sayarak yüzlerce kişiyi meklerinin

gel irini

sahibi ol mayı bir hak çalıştırıp

kasa l a r ı n a

mez . . .

Mi lyon l dergilerini , çı karçl ı . Tek parti döneminin eği tim ve çocuk yazın ı pol itikası· na koşut yayınlar yap t ı . «Her Hafta», «Her Ay» dergilerinden sonra çıkardığı «Her. gün» ( 1 94 7 ) gazetesince başyazarlık yapt ı . 1 957 seçimlerinde Demokrat Partiden mil let­ vekili seçilerek ·parlamentoya girdi. 27 ma· yıs l 960'da tu tuklanarak, öteki D.P. mil let­ Suphi Gürsoytrak vekilleriyle birl ikte Yüksek Adalet Divanı nda yarg ı landı . Serbest bırakıldı. GÜVEMLİ, Zahir ( Edirne 1 9 1 3 ) . Karikatür­ Başlıca Yapıtlan: İlk Menha ( şiirler, cü. İstanbul Erkek Lises i ' n i ve İ stanbul Ü ni· 1 923 ) , Kanlı A k.şam (manzum oyun, 1 92 7 ) , versitesi Edebiyat Fakültesi'ni bi tirdi. Bas ı n yaşamı na « Yeni Adanı» derçıisine çizdi§i ·Çocuklara Şiir Kitabı ( 1 928 ) , Bu Arslırna karikatürlerle başladı ( 1 934 ) . «Haber » «Va­ Dolcunmayın ( 1 939 ) , Dağ Başında Aç.lo kit>> «Şakmı crAkbabaıı ve «Mizahıı dergi ve . ( roman, 1 93 9 ) , Oğuz Han ( oyun, 1 970 ) , gazetelerinde çizgileri yayımlanan sanatçı,

Karikatürcü Zahir Güvemli

GÜVEMLİ, Zahir ( Edirne - 1 9 1 2 ) . Yazar, sa­ n.at tarihçisi. Yüksek öğrenimini İstanbul Universitesi Edebiyat Fakültesi Jürk Dili va Edebiyatı Bö!Umü'ndeı tamamladı ( 1 936 ) . İ stanbul E rkek ve Gal a tasaray !selerinde öğ. retmenlik yaptı. Son yıllarda Tatbiki Güzel Sana tlar Okulundaki öğretmenliğinin yanısı· ra « Yeni Gazete ,, de çalı şıyor. Büyük Doğıı dergisinda yayımlanan ( 1 943- 1 94 4 ) öyküle­ rinden sonra hazırlaclığı antolojiler ve sa· nat tarihleriyle tan ı ndı . Yapıtln:rı: Kahramanlık Şiirleri Anto· lojisi

( 1 943 ) ,

Yahya Eemal

( 1 948 " 1 95 8 ) ,

Türk Romancıları ( an toloji, 1 9.54 ) , Türk

Mizah Edebiyatı Antoloji.si ( 1 94 9 ) , Baş· langıcından Bugüne .Türk ve Dünya Sana� Tarihi ( 1 960 ) , Büyük Ressam ve Heykel­ traşlar ( 1 964 ) , Güzel ve Sanat ( 1 970 ), A­ cı Aşklar (1 972 ) .

GÜVEN Rıza ( 1 925 Malatya ) . Sendikacı . Tekstil işçisi olan Güven 1 947'lerde sendi­ ka hareketine kat ı l d ı . tekstil ve Örme Sa­ nayii İşçileri Sendikası'nın genel merl, rrDünyaı>, «Akşam», ır Yeni Ortam» «Cıım· huriyet» gazete ve dergilerinde günün siya­

sal, toplumsal olaylarına ilişkin konuları işleyen yazı lar yazdı Öykülerindeki toplum­ cu dünya görüşünü bu tür yazı ları nda da benimsedi. Bir Tesbih Tanesi ( 1 95 1 ) , Bu Dağın Ardı ( 1 954 ) adlı öykü kitapları var.

HAKAN, Fi kret ( Ba l ıkesir 1 934 ) . Sinema oyuncusu. İstanbul'da Taksim Lisesinde oku­ du . Ses Tiyatrosunda kısa süren b i r oyun. culuk döneminden sonra sinemaya geçti. Muzaffer Hacılıasanoğlu Yetenekli oyunculuğunun yan ı s.ı rn, konuları HACIHASANOGLİJ, Muzaffer ( Çankırı- 1 924 ) . genellikle köy ve kasaba ortamında geçen,

toplumsal içerikli filimlerde Beyaz Mendil, ( 1 95 5 ) Gelinin Muradı, ( 1 95 7 ) , Üç Arka­ daş, ( 1 95 8 ) ; Yılanların Öcü, ( 1 962 ) ; Ka. ranlıkta Uyanaı:ılar, ( 1 965 ) ; Bitmeyen Yol, ( 1 966 ) ; aldığı rollerle dikkati çekti. Hakimiyet-i Milliye Müdafaa-i Hukuk Cemi· yeti kararlarını duyurmak amacıyla Anka­ ra'da Mustafa Kemal tarafından kurulan · ga­ zete ( 1 O Ocak 1 9,20 ). «Mili Mücadele» ha­ reketinin ses!n i basın yoluyla duyurmaya, kamuoyu yaratmaya özel önem veren Mus­ tafa Kemal, Sıvas Kongresinden sonra Sı1vas'ta crİrade-i Milliye» adlı bir gazete kurmuştu. Selahattin Beyin « i mtiyaz sahibi» göründüğü bu gazetede yer alan yazı lardan birçoğunu Mustafa Kemal yazıyordu. ( 2 1 Teşrin i evvel 1 336 ) . 6 Şubat 1 92 1 'de gündelik olarak ya­ yımlanmaya başlandı ve Büyük Millet Mec­ _l i si ' n i n organı o\c!u, başyazar! ığına Hüseyin Hüseyin Ragıp, Ragıp ( Bayc',u r ) getirildi . yazı larında bir yandan TBMM hükümetinin görüşlerini yansılı rken bir yandan da tüm dünyada sağla solun savaşım_ içinde olduğu­ nu anla tıyor; belki yüzyıl larca sürecek bu savaşı m ı solun k aza n aca ğ ı n ı ve ortaya eş­ si z bir devrim çı kacağı n ı savunuyordu. c l n­ san lri:jın düşünOJ tarzı, çok derin ve asaslı Fasikül

17

/

Forma: 33

bir devrim dön em i n dedi r . Bir yandan kral­ lar, imparatorlar sağ kanatta merkez parti­ leri ve saltçı l ı k parlamentoları güçsüzleşi­ yor, öte ya dan sosyalist ler, hak yan l ı ları, halkç ı l a r güç kazan ıyor.> diyen Hüseyin Ra­ gıp, Türkiye'de devlet sosyalizminin uygu­ Esat l a nmas ı n ı da öneriyordu. Mahmut ( Bozkur t ) gibi kimi yazarlar da Türkiye'nin «sai halk devleti» ( halkın emeği devleti ) olmaya yöneldiğini ifade ediyorlardı.

Hüseyin Ragıp'ın başyazarı, Matbuat U­ mum Müdürlüğüne atanması ndan ( 1 2 Mart 1 92 1 ) sonra da, imzasız olarak yada çift yı 1dız imzasıyla, 3 1 Ekim 1 92 1 'e değin sür­ dü. Gazeten in yazı işleri müdürü İstanbul'·

yacak.

Bu yolda çalışmalara başlayan Halaskar Zabitan ilk elde, Said Paşa hükümetini düşürdü. Salt Paşa, güven oyu alış ından 24 saa t sonra, Grubun baskısıyla görevden .çe­ kildi. Yeni hükümetin kuruluşunda etkinlik gösteren grup, « Büyük Kabine" denilen Ga­ zi Muhtar Paşa hükümetiyle ü lke yönetimine ağı rlığını koydu. Meclis dağı tıldı. Halaskar Zazitan Grubu, Said Paşa hükümetinin dü­ şürülmesinden, İ ttihat ve Terakki'nin düzen­ lediği Babıali baskınına kadar ( 23. 1 .1 9 1 3 ) ülke yönetiminde etkili olduysa d a başarı l ı olamadı. Balkan Savaşının yenilgiyle sonuç-

S14 HALETİ Terakki'yi

İ ttihat

!anması

geçir­

harekete

de

ancak bunu c:!oğrudan

etmişler;

temsil

di. Babıali, baı k ı n ıyla iktidara el konul ma­ doğruya k u l l a nmayıp din işlerinin yönetimi­ sı üzerine Halaskar Zabitan Grubunun

üye­

leri tutuklandı . Binbaşı Kemal, Babıali bas­ k ı n ı üstüne bir bildiri hazı rladı. Bildiri şöy­

ni aŞeyhü l islam»a bırakm ı şlar ve birçok ko­

nuda ondan «fetva » al mayı uygun bulmuş­

lardır.

le diyordu, «Edirne'nin kurtarılması amacıy­

la yapı lan h.ü kümet darbesi, aslında iktidar

hrrsıyla

yapı l m ı ş

bir harekettir. Ordunun

nvaş gücü yoktur» Bu bildiriyle İ ttihat Te­ rakki'ye kuşı b i r

hareketi başlatmak

iste­

Bey: başarı l ı olamadı. Hareket,

yen Kemal

daha başlamadan İ ttihat ve Terakki tarafın­ dan bastı r ı l d ı . Kemal Bey, önce Mısır'a or­

dan dıı Arnavutluğa kaçtı . Böylece Halaskar

Zabitan Grubu dağıtıldı. ( istanbul -

Halcati

Divan şairi. Çağ ı n

İstanbul

1 63 1 )

bilginlerinder:ı Pir Mehmet

2 1 yaşında mü­

oldu. Şam, Bursa,

kadı

Edirne ve İstanbul'da kad ı l ı k yaptıktan son­ ra Anadolu ( 1 623 ) ve Rumeli (

1 627)

ka­

zazkerl iklerine atandı . Bir arıı M ı s ı r'da kay­ makam l ı k

görevinde bulundu. Divan

de rubai ustası olarak tanınan

şiirin­

Haleti, ken­

disinden sonra gelen kuşakları bu

yönüyle

cünya görüşü çerçevesinde kalarak

müna­

etkiladi. Rubailerinde kimi zaman mistik bir caatlar ya'Zdı , kimi de sevgi

temalarını iş­

ledi Divan, Saki-name ve Münşeat'ının ya­ üzerine yapıtları da

n ı s ı ra İslam Hukuku

vardır.

Bu sözün anlamı, herhangi bir iş­ birinin yerine geçmek, ona veki l , a rd ı l

Halifelik te

Sava ş ı 'n a girişmiş

bulunan Kuvayı M i l l iye­

cilerin «asi» olduğunu ve öldürülmeleri ge­

rektğini i l a n etmesi üzerine, 23 Nisan 1 920'­ de kurulan

Meclisi

Mil let

Büyük

Türkiye

Hükümetinin dikkati bu kuruma yönelir. Mec­

l is'in a ç ı l masıyla saltanat fiilen kalkmış ve Vahdettin'den nefret

tümü

( C.G. ) etmeye başlam ıştır ama, Meclisin çoğunluğu

1 570 /

kaza ndığından

derris, 32 yaşında

Ab­

Dürrizade

dul lah'tan fetva .;:ılarak Anadolu'da Kurtuluş

milletveki l lerinin

Azmi efendinin oğludur. İyi bir öğrenim gör­ me olanağı

Son Osmanlı padişahı Vahdettin'in « ha­

l ife» s ıfatıyla · Şeyh ü l islam

( halef ) olmakt ı r. Hal ife d e herhangi b i r iş­ an­ te birinin yerine geçen, ona ardıl olan

lamına gel ir. İ s l a m l ı ğ ı n ilk döneminde, bu ve i l k devlet başkanı olan

dinin kurucusu

sonraki Hazreti Muhammed'in ö l ümünden devlet başkanları n ı n ( Dört Halife ) halkın

oyuyla seçl l i p onun yerine devlet yönetimine

gelmelerini ifade etmiştir.

halli Saltanat ve H a l ifelik kurumlarına bağl·ı­

d ı r. Mustafa Kemal, İ tilaf devletlerinin

l 922'de hem ankara hem

Ekim

Hükümetlerini

28

İstanbul

konferansına çağı rma­

barış

larından sonra, konferansa tek hükümet



katılma gerekçesiyle, « muhalif» m i l­

larak

letvekil lerinin de desteğini elde ederek Sal· tan a t ı n kaldırılmasını öneren bir önergeni n

MecJise verilmesini sağlar. c R ıza Nur v e 8 2

arkadaşı »nın verdiği, Mustafa Kemal'in imzası bulunan bu önerge,

Ekim

30

de

1 922

yöneticiler Ankara ' n ı n

buyruğuna girdikle­

sözü geçen yasa

uygulanmaya başla­

rini bildirirler. Padişah ve Hal ife Vahdettin,

daha

madan, 1 7 Kasım 1 92 2 günü bir İngiliz zırh­ l ı sıyla kaçar. 1 8 K;s ı m günü TBMM'nin giz­ li

sonra yeni ·halifenin Ankara'ya gel­

yeterli

sürülerek

çaba harcandığı öne

elde

yolunda

kurtarı lması »

çal ı ş ı l ı r. Mustafa Kemal,

edilmeye

oy

l

ayrı lmış

sayılacağı; yerine a İslam hak ve menfa0atleması

korumak için» seçilecek hal ifeye uyul­

( biat edilmesi ) gerektiği yolunda bir

fetva okunarak oylamaya geç i l i r : 1 62 kişinin katı ldığı seçimi, 1 48 oyla hükümetin adayı

Abdülmecit kazanm ıştır. Karar, yeni halife­

ye mil letvekillerinden

oluşan bir kurul

ta­

rafından bildiri l i r. Bu kurul, Topkapı Sarayı

ile Fatih Camis inde yap ı l a n gösterişli «Biat töreni»ne de k a t ı l ı r .

Cumhuriyetin i l a n ı n ı asoğuk bir ifade»

ile karş ı layan Abdü lmecit'in yayımlaclığı bil­

diri lerde a ha n » s a n ı n ı

kul lanması,

gazete lerde Abdülmecit'in

dan da

ardın­

istifa e­

deceği yeni hal ifenin tüm İslam ü l kelerinden

bir kongrede

gelecek deJegelerin katıl acağı

seçileceği yolunda haberler çıkması, bas ında

Meclis'te

Sekreteri

hal-ifel iğin

uzun süre

hal ifelikten

tart ı ş ı l ır. Vahdetlin' i n

giriş i l i r. «Osman l ı sarayına ait olan, tutsak

edilmiş

olmayacağı

mesinin doğru olup

ve

.. kulis» ç al ı şmalarına

görüşül­

oturumunda Vahdettin'in kaçışı

dükten

gün l ü oturumda gereken çoğunluğu sağlaya­ maz. Bunun üzerine

İstanbul'daki

toplantı s ı n ı yaparak çeki l i r ;

uzun tartışmalara yol açar. Bu Londra

sıralarda basında kan ı

l !fenin

Said

Fethi

İ·sllim Cemiyeti

Muhammec:!·i 'nin

Ba­

İçişleri

Beye ( Okya r ) gönderdiği, cHa­

ruhani

kesin surette

imtiyazl a r ı n ı n

düzen l i ve meşruti

bir

üzerine tespi t

esas

Kasım günü Mecl is'te bir konuşma yaparak

etmek gerektiğ i n i » öne süren mektubu ya­

söz ettik ten sonra Saltanatla Hal ifeliğin ay­

m a i l iye mezhebi lideri Ağa

uzun uzun

Halifelik kurumunun tarihinden rı lması

konuşma­

Bu

savunur.

gerektiğini

dan sonra, verilmiş olan önergeler Anayasa, Komisyonlarından oluşan

Adalet ve Şer'iye

Karma Komisyon'da görüşülür. Mustafa Ke­

mal,

komisyondaki din

maları

karş ı � ı nda,

adamları n ı n tartış­ top l ananl ar,

«Burada

Mec l is ve herkes meseleyi tabii görürse fik­

y ı m la n ı r. Ardı ndan, Londra'da bulunan Emir Ali'nin

Han

ile

İs­

Hintli

Başbakan İsmet Paşa'ya gön­

derdikleri, «Hilafet ve hal ifenin Müslüman � m i l letlerin güve:ı ve sayg ı s ına yaraş ı r bir

mevkie eriş tirilmesini» isteyen ortak mektup İstanbul gazeteleri nc'.e yer a l ı r. Kamuoyun­

da geniş

yankı ! a r uyandı rıın bu mektupları

iziİı almadan yayı mladıkları gerekçesiyle Hü­

olur. Aksi takdirde yine ha­

seyin Cahit ( Ya lç ı n ) , Velid Ebuzziya, Ahmet

Fakat ihtimal bazı kafa l ar kesilecektir,» der.

lu müdürü Muhittin, İstiklal Mahkemesi'nce

ler birleş t i r i l ip Mecl ise gönderil ir. Aynı gün

sa da

reti Alt'nin örümü ..ızerine Şam Valisi Mua­

madan, tasarın ı n oybirliğiyle yasalaştığı ka­

Hükümetinin

rerek kendi kendini h a l ife ilan etmesiyle Ha­

kişisel egemeniğe dayanan

Osmanl ı padi � a h ı

ı.

rimce uygun

Sel i m ( Yavuz Sultan

Sel i m ) Mısır'ı eie geçirince ( 1 5 1 4 ) , kaynakla.re göre devir

c!en

« Dört

ise

hal ifeliği

a l m ı ş t ı r.

Hal ife>den

ili.

Kimi

kimi

Mütevekil'-

kaynaklar

biri olan

Haz-

viye'n l n . - sil�h zoruyla egemenliği eline geçi­

l ifeliğin son bulduğunu öne sürmekte; son­ roıki dönemlerde H ;ı l ifeliğin, İslam geleneğin­ de olduğu

gibi

halk

yoluyla

geçmediğini,

dinsel yetkiyi (otoriteyi ) de temsil etmek is­

olunacakt ı r.

Cevdet ve «Tevhid-i Eflron) gazetesi sorum­

Bu konuşmadan sonra Komisyon'da önerge­

tutukla narak ( 9 Ara l ı k 1 923 ) yargı lanırlar­

kikat

usul ü dairesinde

Mec l is'te, karşı çı kan

ifade

birkaç kişiye a l d ı rı l­

bul ve ilan edilir. Yasanın

kümet biçiminin 23 yarak sonsuza değin

c\i lmekte;

ikinci

i l k maddesinde

İstanbul'daki hü­

Nisan l 920'den başla­

tariheg eçtiği

maddesinde

ifade



ise şöyle de­

nilmektedir: « Ha l ifelik Osman l ı

ailesine

ait

teyen k ı l ı c ı güçlü devlet başkanlarının, ken­ olup, Hal ifel iğe TBMM tarafından bu hane­

d i l erini hal ife s�yma

nnlayı ş ı n ı n gelenekle­

dan ı n b i l i m ve ahlakça en doğru yolu gös-

bir ay sonra beraat edip sal ıveri l i r­

ler. Art ı k tartışmalar h ı z l a n m ı şt ı r.

An.kara

görüşlerini yansıtan «Hakimi­

yet-i Milliye» gazetesi, halifeliğin u lusal e­

geme n l ik ilkesini zedelediğini

bel·irten baş­

yazı lar yayımlarken konu Meclis'te de tartı­ ş ı lmaktadır.

En sonunda Cel a l Nuri ve 53 arkadaşı­

n ı n imzalarını taşıyan yasa önerisi 2

Cumhuriyet rek kabul edilir;

günü

Mart

Halk Fırkasında görüşü le­

ertesi

gün de Meclis' teki

ve en yaray ı ş l ı olanı seç i l i r . Türkiye uzun tartışmalardan sonra kesinleşir. Yasa­ sürüp gitt'ğini belirtmektedir. 1 5 1 4'ten sonra Osma n l ı pa d iş ah l a r ı ay­ dev'e t i , Hal ifelik makamı n ı n c'ayanağıdır. " ya göre hal ife görevinden uzaklaştı rı lmakta İ s �a.,!-.ıul hDkümeti 4 Kas ı nı 1 922 'de san ve a l i fe l i k kaldı rı lmaktad ı r. Hal ife ile düc�milctdn hal ife sayılc.rak dinsel yetkiyi

şerek

h

HALİ KAR NAS şlik Ôsmaniı saltanatı hanedanının erkek ve kadın tüm üyeleri ve damatları vatandaş­ lı ktan çıkarılarak Türkiye :Cumhuriyeti top­ rakları içinde oturma haklarından süresiz olarak yoksun kılı nmakta, mallarına el ko­ nulmaktadır. Sözü geçen kişiler, on gün çinde Türkiye'den ayrılmak zorundadı rlar. Yasa ivedil ikle uygulanır: Abdülmecit ve allesi 4 Mart günü Dolmabahçe Sarayın· dan a l ınarak Çatalca'ya götürülürler, orada bir süre bekletilip İsviçre'ye giden Simplon Ekspresi'ne eklenen· özel bir vagona bindi· rilerek sınır dışı edilirler (5 Mart 1 924 ) . Hanedan'ın öteki üyeleri de o n gün içeri· sinde Türkiye'den ayrılırlar. Sağ kalan ha­ nedan üyeleri ancak 1 974'de çıkan af yasa­ sı il� Türkiye'ye girme ve burada oturm� hakkını elde edebileceklerdir. Halifeliğin kaldırılması, Türkiye'nin çağdaşlaşması açısı ndan önemli bir c'ö nüm noktası olursa da bu kurumun geri qetiril­ tnesini savunan Ümmetçi akımlar gizli gi·:li yayılma alanı bu:acak, 1 96 1 Anayiisası'nın sağladığı görece özgürlük ortamından yarar­ lanarak ortaya çı kma olanağını elde edecek. !erdir.

Alpay Kabacalı

Halikarnas Balıkçısı ( İstanbul - 1 886 / İz­ mir - 1 973 ) . Romancı. Yazar. Asıl adı Ce­ vat Şakir Kabaağaç'tır. Orta öğrenimini Ro­ bert Kole j 'de ( 1 904 ) , yüksek öğrenimini Oxforcl Ü niversitesi Yeni Çağlar Tarihi Bö­ lümü'nde tamamladı ( 1 909 ) . Ü lkeye dönün­ ce yazarlık, çevirmenlik, ressamlık yaptı. Asker kaçaklariyle ilgili bir yazısı nedeniy­ le üç yıl Bodrum'da kalebentliğe hüküm giydi. Cezasının bitiminden sonra da uzun süre sürgün yerinde yaşadı ( 1925- 1 945) . Kentin antik çağdan kalma değerlerinin or­ taya çıkarılmasında büyük katkısı oldu. İ z­ mir'e yerleşti. Fuarı çiçeklendirme işlerinde çal ıştı. Turist rehberliği ve yazarlık yapa­ rak yaşamını sürdürdü. Hal.ikarnas Bahkçısı'nın ilk hikayeleri­ nin yayımlandığı dönemde, Sabahattin Ali ve Sait Faik, kent, kasaba, köy i lişkileri için­ deki yeni insanı getirdiler. İkisi de ayrı yol­ lardan değişik işleyiş yöntemlerine bağlı öy­ külerin oluşum koşullarını araştırıyorlardı. Bu yıllar sürekli olarak öykü yazan ünlü ro­ mancı Halit Ziya ile toplumcu gerçekçi sa­ natın kuramlarını koymaya çalışan Sadri Er­ tem'in edebiyatımızın bu yeni kan dolaşı­ mı karşısında durağan, eski ve etki·siz kal­ dığını söyliyebiliriz. Aynı dönemde Akdeniz Kıyı larının öz­ gür havasiyle çıkıp gelen Halikarnas Balık­ çısı'nınsa gücünü özgünlüğünden aldığı ge­ nellikle kabul edilmiştir. Yeni serüvenlerin çizgeninde, doğayla kucak kucağa sevişen, çarpışan yeni insanlar Bal ıkçı hikayesinin

çarpıcı öğeleri olar adl ı üç ciltlik ö­ nemli yapıt kaynakça açısından önemlidir. Halkbi!iml çalışmalarına, bilerek yada ayrım ı na varmadan katkıda bulunan birey ve kurumların sayısı aslında az deqildir Ö­ zellikle Türk Edebiyatının Halk ürünleri ü­ zerine inceleme ve araştı rma vwan Hik­ met Dizdaroğlu'ndan Eflatun Cem Güney'e, Cahit Öztelli ve Ahmet Kutsi Tecer'e değin önzriı li edebiyat adamlarımızın çal ışmaları vardı r. Halk müziği ve oyunlarında Sadi Ya­ ver Ataman ; Veysel Arseven; Muzaffer Sarı­ sözen ; Şerif Baykurt: Adnan Saygun, Ruhi Su, Becl.ri Rahmi Eyüboğlu, Mali!< Akse!, A. Süheyl Ünver, �rruh Dinçer, Abdülkadir j. nan, İhsan Hınçer, H. Zübeyir Koşay, Meh. met Önder, Kemal Özbayrı derleme. maka· le, konferans ve kitaplarıyla önem taşıyor· lar. ( Kemal Öı:bayrı'nın Torsl ardaki Tahta· cı Tilrlcleri üzerine yaptı�ı inceleme ve araş­ tırmalar lstanbul Üniversitesi İçtimaiyal EnstitUsü'nde Cavit Orhan Tütengil'in kür­ süsünde öğrencilere zaman zaman ders ko­ nusu olarak da bizzat .Özbayrı tarafı ndan su­ nulmuştur. Şimdilerde Kemal Özbayrı bu

(Zeybek)

518 HALKBİLİMİ •elevizyon, fotoğraf ) ca ekleyeceğiz. Sinema­

da Lütfi Akad, Atıf Yıl maz, Yılmaz Güney...

gibi yapımcıların ortaya koyduğu birçok ü- . i.in ha!kbilimi açısından önem li kay: ıaklar­

d ı r. Fotoğrafta Ara Güler, Fikret Otyam, İsa

�elik . . vb.; Televizyonda yayımlanan Dıırıı­ dan adlı program, halkoyunları vb. Resim'­


mac!deden oluşan bu

program Meclis'te tart ı ş ı l d ı . Bu tartışmalar s ı ra s ı nda Trabzon mi letveki l i Ali Şükrü Bey,

özetle şöyle dedi. «Halk, bize karşı gerektiği

r:saslı Maddeler:

5 - Hilafet

olan bakanlar aracılığıyla ba�kan r n baş­

k a n l ı ğ ı nda yönetir. Geri kalan üyeler işlerin

nıaka m ı n ı ıı

biçimde bağlı değil. Bu program h a l k ı n ru.

kümeti, mi lletin hayat ve bağ ı ms ı z l ı ğ ı n a sui­

İslamların Hal ifesi esas kanunlar içinde say.

önce devrim yapanların anlayı,larına egemerı

kast eden emperya l ist ve kapit•list düşman­

g ı n ve yüksek yerini a l ı r.

ulaşacağına inanmaktadır.

3 -

Türkiye Büyük M i l let Mecl isi Hü­

l a r ı n tecavüzlerine karşı müdafaa ve dış düş­ m a n l a rla

işbirliği ederek

m i l l e t i a l c!atmağa

kurtulması

ve

Saltanat

başarıldıktan

sonra

Padişah ve

6 - Egem en l i k kayıtsız sartsız m il le.

tindir.

İdare

usulü, halkın

kaderi n i doğru-

hunu elan

anlama yönünden eksiktir. On düş ünce, batının

zimatç ı l a r da böyleydi.

düşüncelerivdi. İ ş te

üç y ı l Tan.

bundan dolayı

. o i k ı n c'este�ini k�zanemad ı l er

halkı, ileri

520

HALK götüremediler. Ben, bolşevizm a k ı m ı na karşı vuşması için a l ı nacak tedbirlerden söz eder. cegı l ı m . Ancak onları öykünürsek başarılı Bu dört madde amacı gösterir ve kanuna sı­ olamayız. Bu açıdan bir yen i l i k yap ı lacak­ ğar şeyler d� ğildir. Komisyon bu orogram ı n sa, halkı bilenler yaps ı n bu yen i l iği». Bu Yüce Mecl i s tarafından ' onayl amas ı n ı uygun tür eleştirilere İ ç işleri Bakanı Refet bey gördü. Meclis adına program yapmak doğru

refah va saadeti kovmayı başlıca amaç sayar. Bundan dolayı toprak. maerlf,

yerine

adliye, mal iye, iktisat vı vakıf işlerinde ve diğer meselelerde sosyal kardeşl i k ve yar- · d ı m ı hakim k ı l a rak, h a l k ı n ihtiyaçlarına

«yabancı akım yoktur, h a l k ı n içinden ç ı k m ı ş olmayacağı ii;in biz bGnu kenun sekl i n de bu­ göre yenilikleri ve örgütleri oluştu rmaya ça­ akı m vardır>, şeklince yan ı t verdi. Tartışma• raya getirdik. Programın girişini Büyük Millet l ı şacaktır. Bunun için de s iy asi va sosyal lardan sonra, programı incelemek için özel Mecl isinin u l aşmak istediği amac ı qÖs terdiği prensiplerini milletin ruhundan almak ve bir komisyon kuruldu. Başkan l ı ğ ı na İzm i r için b i l d i ri şeklinde yay ı mlanmasına karar uygu!amada m i l letin eği l imlerini ve qeıenek­ m l l letveki l i Yunus Nad i 'nin, sözcül üğüne Bur­ verdik. Şu halde ellerinize sunulan özel ko­ lerini. göze tmek düşüncesindedir. B.u ndan do dur m i l letvek i l i İsmail Suphi'nin seçildiği misyon raporunda bir bildiri va rc!,ı r ki, o layı Türkiye Büyük M i llet Mecl isi D i kenin, komisyon, iki ay süren bir inceleme yap t ı . dört maddeyi gös trrir... Bunlar bizim için i d ari, ekonomik, sosyal bütün i h tiyaçl a r ı mı 1 8 K a s ı m 1 920'de TBMM'sl, Halk�ı l ı k Prog. kutsal bir" amaç ı ı r. Bizim bu amaçları, dün­ ramı diye bilinen Anayasa tasarıs ı n ı görüş· yanın gözü önünde bağı ra baqıra ilan et­ a i t hükümleri bölüm böl ü m inceleme ve ka­ '1un şeklinde U)'Julamaya başlar!)ıştır. meye başladı. İsmail Suphi, kon uşmasında memize hiç bir şey engel deq i ldir». Cengiz Gündoğ:l u özetle şöyle dedi. «Arkadaşlar, hükümetin i ki Sözcü, bundan sonra hükümetin gönder­ H a l k edebiya t ı , h a l kbilgisl önce Halkçı l ı k Program ı adıyl a gönderdiği diği taslakta özel komisyonun yaptığı değişik­ Halk Edebiyatı

ay

Anayasa tasarıs ı n ı görüşmeye başl ı.voruz. Ul­

kemizin

dört bir. yanı ateşe veri ldiği bir sı­ rada Büyük MecUsinizin bu tasarıyı görüş­ kendimi sizlerle birl ikte eismnden m u t l u sayarım. Bu ü l kenin öteden beri bir

dolayı,

hastal ı ğ ı vardır. Bu hastalık vönetim has­ tal ığ ı dı r. Tanzi m a t ı n eseri, yüzy ı l l arca bu ül kede. bir memurlar s ı n ıf ı yara t ı ld ı . Memur s ı n ı f ı n ı n halkla hiç bir ilgisi olmadı. Halka tepeden bakt ı . Halkı, d,ilediği qibi yönet ti. Meşrutiyet yönetimi bile bu hastal ı ğı düzel­ temedi. Memurlar, pu ül kede kendilerinin A l l a h ı n vekili olduklarına inand ı l ar. Köylü ise kendine söylenene hiç bir şekilde .inanma­ m ı ş t ı r ... B..ırada toplandı ktan sonra gördük ki, bu ü l keyi zaafa sürükleyen val n ız dış et­ kiler değ i l d i r . U l kenin i l letlerinde fena iç yönetimin büyük etkisi vard ı r ... Bundan c!o­

layı, bugün, BüyGk MecHsiniz savunma için toplanmakla birl ikte, bu m i l leti yaşatmak iç.in en iyi esas nerede ise onu bul maya

ıhtiyaç

gördükçe her şeyde devrim yap­

mağa karar vermiştir. Lşte hükümetin « H a l kç ı l ı k Program ı • adıyla Büyük Meclisinize gönderdiği prog­ ram bu düşüncelerin ürünüdür. Ben diye­ mem ki, biz hiç bir taraftan ilham a l madık. Belki 9o§uda Rusya'da patlayan devrimi11 bizim üzerim izde etki·s i olmu,•··Hüküme­ tin bize gö. .derc.liği «Halkç ı l ı k Proqram ı > bi­ risi maksat ve meslek, birisi esas madde­ ler, diğeri c!e idare adı a l t ı nda ::r k ı sma bö­ lünmüştü ... Maksa t ve meslekte birinci mac:J. de efendi ler, Büyük Meclisinizin ant içtiği ve esas kuruluşu oluşturan amaçtan söz eder. i­ kinci madde Türkiye Büyük Millet Mec İ isi emperyalizm ve kapital izme düsman olarak

encak bunlarla mücadele sayesinde yönetim ve egemenliğin gerçek sahibi olmak amacına u l aşabileceği kan ı s ı n ı söylüyor. Uçüncü mad­ c!e de yine orduya dayanaktan. sı ri emper­ yal izm ve kapital i2'me mücadele ederek ken­ disinin sahip olduğu orduyu yaşatmaktan söz eder. DördüncU madde de yine halkın eko­ nomik ve bütOn maddi hayatında refaha ka-

l ikleri anlattı. Bu değişiklikler qerekçede şöy­ le gös teriliyordu: « Bi rincisi, Büyük .Mi l let

Meclisi

üyelerinin her vilayette ve

meslek·

lerce temsil edilmek üzere seçi lmesidir ... İ­ kincisi, Büyük Millet Meclisi Baskan ı n ı n , Ba­ kanlar Kurulunun d,a başkanı olması yolunda a l t ı aydır uygu lanan ve zararı qörülen yön­ temin değiştiril mesidir. B.u ndan sonra Bü­ y ü k M i l let Mecl isi Meclisi Başka n ı , ya ln ızca Meclis Başkanı olacaktır. Bakanlar Kurulu da ke:ıdi a r a s ı n d a n b i r i n i Başkan s eçe ce k tir.

ise komi syon, , nı u z

bir

kaç ,'; nemli mad dey i değ i ş t i r m i ştir. Birisi vilay�tte de mesleki temsilin ve doğrudan doğruya seçi m i n kabul erlilmesidir.» lori maddelerde

Sonuçta Komisyonun Meclise

taslağın başlangıç

bölümündeki

sunduğu

bildiri be­

nımsenerek TBMM a d ı na ya}• ı n landı.

( folklor, etnoloj i ) n i n bir dalıdır. Tarih öncesi ve tarih çağları ndan süzülüp gelen söze dayalı bütün halk geleneği ürün leri bu dal ı n kapsa mına girer. Bütün bu sözlü ve edebiyat değe­ yazı l ı ürünlerin b i r sandt

ri olmayan larını bu kapsa m ı n dışında tut· sak bile bir yand ayrı l ı· ğı İslamlık çağlarında ortaya çıkmac!ı . İslam­ lık öncesi sözlü ürünleri derleyen Kaşgarlı Mahmut, alınıp satılan, döğülen, eğlenilen, başkalarına peşkeş çekilen kölelerle cariye­ lerden sıkça sözeder. Ayrıca han - hakan · kağan bey, hiyerarşik bir sıra ile bürok­ rasi, zengin ve yoksul kent ve kır halkları­ nı pek çok örneklerde sergiliyor. ( bla. Ali Çiçekli, Divan Ü Lüga-it Türk, May Yayın­ ları ) . •

İlk yazı lı örneklerimiz Gö k Türk yazıt· larında da kağanlardan, buyruk beylerin­ den, beylerden, bunlardan ayrı olarak da ulus'tan sözedilmekte, hatta «Türk kara ka· m rğ» ( kara kamu: halk) sözU kullanıl ıyor. ( bkz. Ali Çiçekli, lslamlık Öncesi Türk Ede. biyatı ve En Eski Metinler.) Çok daha if. ginçtir, Ergenekon Destanı'nda bir motif o­ larak halkın kurtuluşunda «emekçinin ön­ cülüğü,. vurgulanıyor: Türkleri demird,a ğı eriterek kurtuluşa ulaştı ran, bunun ıçın başbuğ yapılan « Börteçene> ( Bozkurt ) adlı önder bir demircidir. Görüldüğü gibi lslaml r k öncesi Türk toplumlarında da !halktan ayrı, halkın üs­ tünde sınıflar vardı. Bu egemen sınıfların halktan ayrıcalı. ğı elbet temelde gene ekonomik eşitsizl iğe dayanıyordu. Çağların üretim araçları nın ö­ zel mülkiyetini ele geçirmekten aldıkları çüçle toplumun yönetimini, ı:ıiderek devleti eie geçiren yönetici sınıflar, hakanlar, tigin­ Jer, konçuylar, ir-ili ufaklı beyler, halktan bu katlara doğru derece derece yükselmiş saygınlar, kent ve kır zenginleri üstyapr ku­ rumlarına da egemen oluyorlardı. Kül tür, din, dil, yazı vb. değişiklikleri önce bu çevrelerde oluşuyor, sonra da yönetim ve kültür merkezlerinden taşra kent ve kasa­ balarına, köylerden kırlara ve yaylalara doğ­ ru gittikçe azalarak halkı da etkiliyordu. Bu oluşumda çağ ve coğrafya c!eğişik­ liklerinder:ı ileri gelen doğal gelişmenin ya­ n ında çok önemli bir etkenler akını ela dış ( yabancı ) etkenlerdir. Türk toplumlarının müslCman oluşu ile başlayan Arap ve A­ cem etkileri, Türklerin yaşamlarında, din­ lerinde, kültür ve 'edebiyatlarında ilk yaban­ cı etkiler değildir. Ondan çok önce de Or­ taasya Türk uygarl ıkları n ı n çevrelerindeki yabancı uygarl ıkların etkilerinde kaldıklarını biliyoruz. Gene Gök Türk Yazıtları nda « ... Şimdi bozgunculuk yok. Türk kağanı Ötüken'de oturursa ilde sıkıntı yok. / Çin ulusu sözü şiirin çok Türk budunu öldü. / ... Onu görüp bilin. Türk şimdiki ulusu, beğlerl, keğanlı,�a baş eğen beğler, yanılacaksınız

hal / ( Bengü taş yaptırmajt ı r, hem de ha!k ec'ebiyat ı n ı n bir bölümü­

relerden hatta dağlarda, göçebe aşiretler ç i nden çıkan ozanlardır. Özgün halk ozan­ l a rı n ı n teme'. özelliği şiirlerini hece ölçüsü ile, haz ı r l ı ksız ( i rticalen ) ve saz çalarak söylemeleridir. Halk şiiri geleneklerine uy­ gun şiir söyleyebilen fakat saz çalmasını bil­ •:ıı eyen halk ozanları var�a c!a ·saz şair1erinin yanında bunlara pek değer verilmez.

« 1 7. yüzyıldan başlıyarak kent ve kül. tür çevreleri nc'e yetişmiş okur-yazar halk ozanları üzerinde divan şiirinin etkileri gö­ rülmeye başlar. ( Gevheri, Erzurumlu Em­ rah, Dertli, Bayburtlu Zihni vb. ) Bu oza nla­ rın halk şiiri geleneklerine uyqun şiirlerin­ ce dil Arapça Farsça sözcük ve kurallarla bozulur. Anlatım divan edebiyatına özgü mazmunlar ve söz oyunları ile açıkl ı ğ ı n ı , yal ı nl ı ğ ı n ı yitirir. Bu ozanlar ayrıca aruz ölçlisü ile de şiirler yazar, haMa divan şi iri g�!eneğine göre divanlar düzen lerler. Hece şünmek daha doğrudu r. ) ölçüsü ile yazdı kları şiirlerini toplayan ki­ 3. Tekke - tasavvuf edeb:-vatı: T ürk halk taplar ı n a bile «diva n » adı n ı verenler var­ edebiya tı nda dinsel metinlerin kaynağı kuş· d ı r. (Ernrah Divanı, Dertli Divanı gibi ) O. kusuz yaln ızca tekke ve tarikat çevreleri kur-yazarl ığı olmadığı halde kulak dolgun­ değildir. Ayn ı zamanda cami ve medrese luğu ile a ruz!� ş i i r söyleyen lere bile rasla­ �vreleridir. Fakat cami ve medreselerde n ı r. Bütün bu n ! a r halk şiiri üzerinc'eki olum- şeriat öğretisi egemendir. Şeriatin katı ku· suz etkilerdir ve bu ozanlar bu tür şiirleriy­ ralları, hoca ve molla düşünüşü sanatçı n ı n , le halk şii rine bir değer katmış dzğillercir. oza n ı n sığamayacağı kalıplar, c! a r s ı n ı rlama· Zihni'nin : !ar ortamı yaratıyordu. Tekkelerde ise şeri­ Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş atten öte tarikat, tarika tten ö te «marifet», Sakiler meclisten çekmiş av2ijı ondan da öte «hakikat" öğretiliyor, tasav­ ya da Dertli'nin : vuf felsefesinin büyülü genişliği içerisinde Sarab-ı !alinde ne keyfiyet va r özgür ve şiirli bir ortam yara t ı l ıyordu . . Bu Söyletir efsane efsane b gibi. Bu tür şaşı rtmaca tekerlemeleri, şaş ı r'!:ıl alaya alarak gülüp eğlenmelere neden olduğundan özell ikle kırsal alanlarda oldukça geniş bir yayı lma elanı bulmuştur. Anadolu tü rkçesi ile Türkçe konuşan başka ulusların, hatta yabancı dil lerin te­ kerlemeleri arasında şaşırtıcı benzerl ik ler, ayn ı l ı klar görülüyor. { ok. Boratav, Tekerle­ me ) .

IX . Halk Ş ürl Türleri: Halk şiiri teri· mini ya ln ızca türkü ve mani gibi ozan ı bel· il olmayan şiirler için kullanmak, ozan ı belli şiirlere ise halk şilrl değil "aşık �ilri> ye da « a ş ı k edebiya t ı » demek eğilimi var. Mani ve türkülerde gene temel birim dörtlük ol­ makla b:rlikte yerine göre dörtlüğü birkaç d'ze eklendiği ya da dörtlükten bir iio-ı di· ze eksildiği görülür. Ozanı bel l i şiirlerle mani ve türkü ara�ında bundan başka biçim ve içerik yönünden hiçbir ayrım yoktur. Bt!· nun için ozan ı belli şiirlerin yaratı-:ılarına nas ı l «halk şairi diyorsak, onların şiirleri• ne de « h a l k şiiri> dememizde bir yanl ışlık y teri min] hep­ si için kullan ıyoruz. Halk şiirinin ölçü, kafiye, nazı m birimi gibi biçim . 15zell lklerlnl yukarıda bellrtmlş­ t!k. Görül üyor ki halk şiirlerinde çok nazım biçimi yoktur. İki temel biçim var: Koşma

ve mani. Bütün h a l k şiirleri ayrıı biçim özel­ l i klerini gösterir veya koşma, ya mani bi· çiminde ol ur. Bunun için halk şii rleri bi­ çimleri bak ı m ı ndan değil, konuları ve içe­ rik leri, ezgileri, k u l l a n ı ldıkları yerler ( iş

türküleri, ağlayıcıların ölü başında söyle. dikleri ağıtlar, n in n iler vb. ) bak ı m ı ndan kü­ melere ayrı l ı rlar. Kimileri de adları n ı yay­ g ı n olarak Söylendikleri aşiretlerin edların­ d.an a l ı rlar. ( Varsak'! ı l a rdan «varsağı>, Bayat boyundan «baya t ı " ) . Kimi şiir türleri ise Al (ağıt ) lar, birL de savaş, doğa, aşk, eğlence vb. konuları anlatan c ko­ şuk,,Jar. Hatta bu c koşub terimi bile bir şiir türü olmaktan çok genel olarak şiir an­ l a m ı taşıyor. Bu • koşuk» sözcüğünün İ s­ l § m l ı k sonrası Anadolu Türkçesinde a: koş­ m a » biçimine dönüştüğünü sanıyorum. 1 5. yüzyı ldan günümüze değin halk şi iirinde gelişip belirginleşen şiir türleri şun lardır: 1. Mani: Mani tipi ( aaba) kafiyelenmlş dört l üklerden oluşan başka şii rlere ( kimi türküler, ağı t l ar, ninniler vb. ) ve dize sayı­ sı arımı� ya da eksilmiş manilere ras lanır­ sa da tipik maniler tek dörtlükten ibaret şirlerdir: Damdan dama ilk atar Kızlara çal ı m satar Ça l ı mına yandığım Gece kıl ıfta yatar ( Elbistan yöresinde ağı rdan şeker gibi kostak kostak yürümeye e l ik atmak> denir. « k ı l ık> ise yOzsüz, çarşafsız yorgan, döşek, yastı ktır. ) Gerçek maniler 4/3 7'1i hece' ölçüsü ile söylenir. B ' l i, 1 1 'li vb. mani tipi dörtlük­ ler, ya başka bir türün bir dörtlüğüc!ür, ya da geleneği iyi bil meyen birinin uydurduğu bir manidir. Mani gelene�i ve beğenisi TOrkler ara­ sında CStedenberl çok canlı biçimde yeşeya· gelmiştir. Divan edebiyatında Acem nazı m biçimlerinden rubei'n l n yanında, öze l l ikle A­ zer ve Çağatay alan larında yaşayan c t• ıyu�>,

529 HALK mani

beğen isinin

divan

da

edebiyatında

tanınan

kişiler de ezberlerindeki manilerin

yanında kendi

s.ürmesidir.

uydurdukları

de

mani leri

fıkralar, a tasözleri vb. gi­

söylerler. Öte yandan halk şiiri geleneğinden

bi durup dururken söylenmez. Doğal olarak

habersiz, acemi, fakat ozan geçinen kimi leri,

kul l a n ı l d ı kları yerlerde belirli

kafiye kolayl ığı ndan

Maniler

de

bir

görevi

üslenmişlerdir. Kızlar arasında n iyet tutma,

bir gizi, açığa vurma, yarışma • . Kız ile oğ. lan arasında

laf

atma,

sevgiyi duyurma,

ötürü mani

sar ı l ı rlar. Oysa mani lerde

biçimine

ilk iki dize dol­

durma dizelerdir. As ı l anlam son iki dizede. dir. Mani söyleme

ustal ı ğı , güzel

söz

söy.

haberleşme.. Askerden gelen yada askere gi­

leme yanında yedi heceli iki dize ile yoğun,

den mektuplarda

özlü şiir söy�me ustalığıdır.

leri

açıkça söylenemeyeı:ı

iletme. Fal - bakma,

şey­

bilmece söyleme.

Manilerin çok geniş bir kullanma alanı var. Halk öyküleri nasıl daha çok erkekler, bil· mece ve tekerlemeler daha çok çocuklar a­ rasında yaygın türlerse maniler de daha çok kadınlar, özell ikle

de genç

kadı nlar kızlar

arası nda yaygın bir şiir türüdür. Manilerin

çok

sevilen

2.

Türkü:

Sazla

olsun

b ir ezgi ile arasında ozanı belli

olmasın bütün halk

lemek, şiir yazmak yerine c tü rkü yakmak» derler. Fakat bir şiir terimi olarak a:türkü»

lı manilerdir. Yaz ı l ı ş ve söylenişleri

aynı,

li ( Köroğlu, Karacaoğlan, Veysel gib i ) halk

Kerem,

Emrah,

ozanlar ı n ı n birçok ş i irle­

fakat anlamları ayrı sözcük ve sesler c'.e mek

ri de türküleşmiştir. Fakat a s ı l halk türkü­

olan cinaslı kafiye halk şiirinin

leri ozan ı belli olmayan, ezgil i halk şiirleri­

öteki

tür­

lerinde, hatta divan şi i rinde de özenilen bir kafiye türüdür. Fakat

manilerde bunun Ö­

zel bi r yeri vard ı r. Manilerin ,.�leneksel dize

dir.

Halk

şiirinin

bütün

türlerinde

( 7'Ji,

S'Ji, 1 1 'li vb. her ölçüde deği�ik kafiye dü­

zenlerinde .. )

halk türküsü örneklerine

ras­

say ı s ı n ı n ve kafiye düzeninin değişmesi ola·

l ıyoruz. Konuları baktmı ndan da öteki türier­

yı da daha çok bu tür

c'en b ir aynl ığı yoktur. Koşuldukları ezgi lere

mani lerde görülür,

Amaç artık olabildiğince çok sayıda bulabi lmektir.

Bul unabilen

cinas

cinas

göre biçim değişiklikleri gösterirler. Konuları na,

sayısınca

söylendikleri yerlere

( iş·

dize sayısı da artar ya c'a eksilir, kafiye dü­

ievlerine ) , k ı tal ar ı n ve kavuştak ( bağıntı )·

Çimen yerde

nine vb. göre halk türkülerinin pek çok çe­

zeni de buna göre deği şir:

kadar çok çeşidi,

kendi

güçtür. Çünkü hangi ölçütü kul lansanız, han­ gi

tan ı m ı

yapsanız

o

kl>men in bütün ör­

neklerini kapsamıyor, gene de .eksik karıyor.

Karadan Karadan hep

Böyle b ir bölümlemeye girişince çdk karma­

karadan

şık sorunlarla karş ı laşıyoruz. Onun için halk

Yarim gider gemiyle

türküled için ayırıc belirleyici kesin kural­

Ben giderim karadan

lar koyma olanağı yoktur.

Ciğerim göz göz oldu

a ) Kişinin doğumundan ( n inniler ) ölü·

Görünmüyor karadan

müne

Hak beni ayırmasın c Ayak» sözcüğü, manilerc'e özellikle bu kafiyeler

için

kullan ı l ı r. Yukardaki

örneklerde olduğu gibi cayak> maninin ba­ ş ı n da ,söylenir.

•avaklı

Bu manilere

mani•

de denir. ( Manilere cbaba. �le mi, var geç adam aman ..• •

gibi

ünlemlerle baş­

lamak da bir gelenektir. ) Birinci ya da hem birinci,

( ağıtlar )

kadar yaşamı

bovunca acı­

lı ve sevinçli bütün bireysel serüven ler ( aşk,

Kaşı gözri karadan

gönül ,

vard ı r . Bu

aralarında kümelere, bölümlere ayırmak çdk

olaydım

Soyunup çimen yerde

cinaslı

dize sayılarına, dizelerin kafiye düze­

şitleri

Ot bi ter çimen yerde Yare gömlek

farın

hem ikinci dizeleri böylece düşmüş

manilere o:kesik mani• denir.

ayr ı .Ir k, askerlik, mapusane ... ) , b ) Doğa ve toplum olayları tarihsel olaylar,

( efsaneler,

doğal afetler, siyasal olay·

far, çevresel konı;Jar .. ) ,

Bu

neden le

biz

türleri ve biçimleri raslanan

türkülerin

tür.

ayrı

ayrı

değil en çok

üzerinde

özellikleri üzerinde duracağız.

A. Türkü lerde de .temel birim Fakat kimi türkülerde

( üçlük ve ikilik ) kara t ) lar eklenir.

dörtl ük·

dize eksilmesi,

görü l ü r. Ya da

dörtlüğe

türkülere

konu



de

çok raslanır. Fakat

türkülerinde ( Katibim

daha çok İstanbul

türküs ü ) ve Azer a·

1 3'· vb. hece ölçüsü ile söylenmiş tür­

lan farın!;@ •hoyrat»larında olduğu gibi lü,

1 5'Ii

külere de raslan ı r .

( Aruzlu

türküler konu­

suna yıtkarıda değinmiştik. ) Avnı

şiir için·

de değişik ölçülü dizelere raslandığı da olur. C. TDrkülerin ma

tipi

temel kafiye düzeni koş­

kafiyedir. Fakat manilerden

ol uş­

muş türküler de vardı r . Türküyü oluşturan maniler ya

herhangi başka bir türküde de olur, ya d,a

kullanı lacak biçimde bağımsız

her dörtlükte geçen ortak bir sözcük ve or­ tak

bir

mış

olur. 1 l 'l i türkü dizelerinin

konu

çevresinde

birbirine bağlan· mani tipi

kafiyeli olduğu da olur. Hatta kafiye disip­ l i nine büsbütün bo�vermiş tü rkülerimize de raslanır. D. Türkülerde dizeleri ve di�e kümeleri­ ni

genişleten b ir özellik de

cyar,

anam,

bre beyler, bir danem, of of. ne bilem• gibi ünlemlerin eklenmesidir. Bu da

yalnız .tür­

küye özgüdür. Sonuç

olarak

bu

çok de�işken teknik

özelHklerini m ıncıklayıp durarak tad ı n ı ka· çırmaktansa

türkülerimizin

ozune

kulak

vererek tad ı n a varmaya çal ışmal ı . Özüne sö­ züne uygun ezgilerinin de yardımı

ile hal­

t ( o da

başlığı

a l t ı nda

bir anlatı

türü

alıyor. Öteki türleri «Duygu luk şiir

başına olduğu gibi "topluca bir iş yaparken,

türü:ıo

törensel topluluklarda,

m a ve ilenme ... ), cYarı ş m al ı

halaylar­

he­

7'1i, S'li ölçü lerde türkülere

yacak

oyun ve

1 1 'li

B. Türkülerin çoğunun ölçüsü ölçüsüdür.

� ı k edebiya t ı n ı n

c ) lssız yollarda, k ı rlarda, dağlarda tek

'

ce

lurlar. Daha doğrusu türkü lere konu olama­ hiçbir konu yoktur.

türkülerin be-

Kavuştak,

lirleyici bir özelliğidir.

şiirlerine .:t ür"

kü» denir. Hatta çok yörelerimizde şiir söy.

belirli b i r halk 1iiri türünün adıdır. Adı bel­

bir türü cinas­

mayan, düzensiz olanları vardır.

iki, üç, dört, hatta altı dizeli kavuştak ( na­

ya da

söylendiklerinden halk

d) Her türkünün biçimi de aynı değil­ dir. Değişik biçimlerde ve hiçbir biçime uy­

( Güzelleme,

koçakl ama,

ağıt,

taşla­

şiir

da ... topluca türküler söylen ir. Ninni, ağıt,

( muamma

ilahi, oyun havası vb. biçimlerde halk tür­

şiir türü» diye ayırıyor. Aş ı k edebiya t ı ndaki

debiya t ı n ı n bi r ürünüdür. Fakat yaygınlıljı,

küsünün

'şiirlerin yaygı!'! adları

anlam yoğunluğu, cinas tutkunluğu gibi ne­

türler, konular, yerler de birbirine karış ı r

gösterilmesine de karşı ç ı k ı yor. Fakat

denlerle

Halay çekerken b i r ağıt, iş yaparken

neljin

Mani

şairleri

aslında

ortak ( anonim )

halk e­

halk ozanları, hatta kimi kendi

,lemişlerdlr.

Fasikül: 1 7

adları

Halk

/

altında

arasında

Forma: 34

divan

maniler söy­ c manlcl•

diye

girmediği

taşlama, düğünde Jenebll !i".

yer

yoktur.

Bütün

bu bir

bi� öykülü türkü... söy·

çözme, karş ı lama ) ,

türü>

koşma

deyimi

ile bir türmüş Kastamonu

halk edebiyatı geleneğinde belli b r ezgiyle

cÖğretilik

söylenen

l1

gibi

uÖr­

bölgesi

heceli

ve

b i r şiir çeşicf.ini

530 HALK gösterir, başka bölgelerc!e ve çeşitli çağlar­ de. değişik biçim ve ezgilere ad olmuştur.» diyerek (bk. Gerçek Yayinevi. 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, sf: 28 - 3 1 ) « koş­ ma»nın bir «�iir >eşidi> olduğu geleneği c!-c bel irtıliyor. Gerçekten yukarıda açıkladığımız gibi ozan·ı bell i olsun olmasın bütün halk şiir­ lerinin •mani ve koşmadan başka bir biçimi yo ktur. Bu genel biçimleriyle ·al ı nca niani dışındaki bütün şiir koşmanın alt türleri­ dir. Bunlar ayrı nazım biçimle�i değildir. Halk edebiyatı geleneğii-.de hepsinin ayrı ay­ rı, adları olan gürelleme, koçaklama, taşla­ ma, ağıt, semai, varsağı, ilahi, nefes gibi « şi)r çeşit»lerine « tür» demiyeliriı de ne diyelim? Anlamakta, öğretimde kolaylık ol­ sun diye, aşık edebiyatının bütün bu türleri­ ni gene de « tün• başl ığı altında tıpkı cdesc tan» gibi ayrı ayrı ele alıyoruz. Aynı adle anı lan B' li şiirlere de ras­ lanmakla birlikte koşmalar hecenin 1 l'li ka­ l ıplarıyla söylenir. Kafiye düzeni. ilk dört­ lükte abab, abcb, akcb, öteki bütün dört­ lüklerde ise dddb, eee�, fffb olur. Yani ilk üç dize kendi arasında bütün dördün­ cü dizeler de ilk dörtlüğün ikinci va dördün­ �b dizeleri ile kafiyeli olur. Kimi zaman da türkülerdeki" kavuştak ( nakarat ) gibi dör­ düncü dize olduğu gibi yinelenir. Dinsel olmayan konularda söyleni,r. ( Koşma ben­ zeri dinse.! şiirler ayrı· adlar alır. ) Dörtlük sayıları beş kadardı r. En önemfui de koşma türünün özel bi r ezgisi vard ı r. En güzel ör. r.eklei"ini Karacaoğlan'da buluruz. İn�an ( aş k ) ve doğa güzellikleri üstüne söylenmiş 'cigü� zelleme » ler! kÔşmalardan ayrı düşünemeyiz. 4. Destan": Biçim öieİlikleri koşmanın ayn ıdır. Fakat koşmadan çok daha uzun o­ lur. ( 8- 1 0 döti ükten başla'., J OO'e · yak· laŞaİıları bile görülmüştür. ) Belirli bir olay, kişi, yer, varlık iistüne söylenir. Acıklı y� da ağı r - başlı destanla�. söylendiİ, ya da kıssa ( öykü ) anlatmalarından ötürü «kıssahan> da c;le­ n irdi. Fatih zaman ından berl padişahlar ka­ tında ve şehir esnafı arasında her yü:Zyılda ıv· adr · belli ünlü 'meddahlar yetişmiştir. Murat dönemi meddah ı TıW; bu geleneğin en ünlüsüdür. Son büyük ustası ise yüzyı l ımı:;: başlarında yaşayan Süruri'dir. Gene bu dö­ nenıde Borazan Tevfik taklitleriyle ünlü idi. Ü nl.ü Karagöz ve ortaoyunu ustalarının bir· çoğu aynı zamanda medahlıık da yapmış­ •

lardır.-

2. Karagöz: Karagöz bir qölçıa ya da hayal oyunudur. 50 60 kişilik bir izleyici· kalabal ığı önilnde beyaz bir bez perdeye arkadan renkli insan, hayvan, a§aç, ev... csuret,,Jerinin gölgel�ri düşürül&•.

5:3 1 HALKEVLERİ rek oyna t ı l ır. Gölgeler için elektrik yaygı n· !aşıncaya değin c şem ' a » denilen bir tür kan· dil kullanı l ı rdı. cSu ret » le r, özel işlemlerle saydamlaştı rı lan deve ya d a manda derisin· den kesi l i p boyanırdı. Karagözcü sopaların

ucuna taktığı b u «suret»lerin gölgelerin! per­ dede hareket ettirir, konuşmala r ı , tek başına kendisi yapar, sesleri ke n di si' çıkarır. Bu bakımdan K a ragöz ' c ü ntecd a h a benze r. K a r a göz . oy un l ar ı n ı n değ i ş mez · 'iki ba�­ k iş i si Karagöz · ile Hadvat' ı n ve her oyunun girişinde adı geçen Şeyh Küşteri ' n i n gerçek­ ten yaşamış oldukları, araları ndaki brtakım il iş k i l� r b ulu n du ğu ü s tün e yayg ı n söyl en tiler Ok a ragö:z;'ün Bursa.'da İıı eZ arı ) va rs a da

söylentilerin doğruluğunu kan ıtlı döğmesi ile başlar. Sonra Kara· göz'le Hacivat'ın ikili kon u şm a s ı ( muhave re) ge l i r . Hacivat bir tekerleme ya da şaşır­ tıcl'< bir dü ş ü n ü anlatır, Karagöz'e bir şeyl e r

söyler Ka ragöz onu ya n l ı ş ya d.il ters anlar. Sonra t:fası l :ıı denilen asıl oyun başlar-' Bura­ da Karagöz'e lş bulunması, onun bu işlerde saka rl ığı ( Karagöz'ün Bakkal l ığı, Aşç ı l ı ğ ı , Ko­ m i k l i ği, Şairliği, Eskici, Yazıcı, Bal ı kçı l ar, Ca mbazl a r .•. ) , Karagöi:'üı:ı ol madık işlere burnunu sokmasından başına gelenler ( Ha·

Kavak, Çivi Baskını ... ), i,Çine düş·. tüğ ü çapraşık işler ( Yalova Sefası, Kara­ göz'ü n Es ra r İ ç m esi, Tımarhane ) yada Ka· ragöz'ün de ka t ı ld ığ ı bilinen halk öyküleri

marn, Kanl ı

..•

( Ferhat ile Şirin, Kerem ile Asl ı , Tahir i le

ı:uhre•.• ) canlandı rı l ı r. Oyunda rolü olan tip­ ler ( cZenne>, §şık, Bebe u h i , Tuzsuz Deli

R

dur. « P a [a nk a » denifen s a fı n e, Eıir köşesi nde oyuncuların acele k ı l ı k değiştirdikleri ve .:yeni dünya> denilen basit bir paravanı> i ı e bir İ·skemJe· duran iple çevrilmiş boı; b i r al a n d ı r. İzl ey ici le r çepeçevre c palanka»nın

çevresine dizilirler. Ortaoyunu kadrosunda oyunculardan başka iki kişilik ya da kalaba. !ık. bir ç a l g ı t ak ı mı da yer alır. Oyunun ba­ ş ı nda ve oyun c u l a r sahneye girdikçe bu çal­ söylerler. g ı c ı l a r birtakım havaly ç a l ı p Oyu.nlar bol m üzi k l id i r. Soıi dönem lere ka. dar oyun araları r\c!a raks eden köçeklerle, �ürültüfü curcuna havaları söyleyen curcu­ nacı!ar da vardr, Sahneye önce Pişekar g i re r, zurnacı He konuşmava · başlar. Ardından .Kavuklu ile Ka­ Kavuklu'nun vukluarkası ae l i r Pişekar'Ja hoşbeşinden sonra Kavuklu gördüğü bi r dU. şü teke r l em e biçiminde anlatır. Sonra Kara­ göz fas ı llarına benzer fasıİ bölümü sergile­ nir. Oyuncu tipleri de K aragöz' l e ortaktır. Orta :oyununa Ka ragclz' üıi toprağa inmiş ve kişileştirilmiş biçimi diyebiliriz. Kara§öz'de olduğu gibi oyu n Pişeka rın Kavukl.u ile ko­ nu ş ma s ı ve iz leye n l erden özür di l e mes i ile biter. Oyu nda Ka ragöz'e karşılık Kavukl u , Hacivat'a karş ı l ı k ' P işe ka r bulunur. .

.

nikler içinde sürüyor. Karagöz ve Kavuklu'yıı karş ı l ı k k u kl ada İbiş, Pişekar ve Hacivat'a k arş ı l ı k kuk la d.� İ h tiya r ( İ biş' in efendis i ) , baş k i ş i lerdir. O te k i kişiler de ortaktır. 5. Tulüat tiyatrosu: A r tı k vitip giden or. taoyunu ge le neği bu tür içind1" sürmemiş ol saydı t u.I Oat tiyatrosunu halk tiyatrosu tür. leri arası nda sayamazdık. Çünkü gerek oy. nanan yap ı tlar, gerek sahne ve perde düzeni, g ro geçen yüzyıl batıdan aldığımız tiyatro­ dur. Fakat gerek bel irli bir metne bağl ı ka. l ın manıası, gerek konuların yerli halk ya. şa_m ına uydurulması gerekse oyuncuların ge. lenek se J halk tiya trosundaki n i telikleri va kimi t ip le ri ( İbiş ) bu tiya troya aktarmı ş olmaları bak ı m ı ndan bir halk tiyatrosudur. Aydınların da uzun s üre benimsemedikleri, küçümsedikleri bir türdür. Sonuc olarak bu t iya tro ortaoyunu ge. ! e neğ i ile Batıdan al ınma tiyatronun karış..

oluşan melez bir tü rdü r. Konu­ m uza giren yan, sözlü gelenekle ortaoyunu niteliğidir. Nitekim Naşit gibi büyük tulOat­ çılar o r ta oy u n u n da da, Kavuklu Hamdi, Kel Hasan gibi büyük ortaoyunu sanatç ı ları tu. IOat tiyatrolarında da oy n am ı ş l a rd ı r .

masından

Ka ragöz d�asl ında tek kişilik bir oyun 6. Seyirlik köylü oyuııla n: Köylük yer. olduğu i ç i n bu tek oyuncunun iı s t a l ,ğ ı yeter· Jerde düğünler ve başka törensel toplantı· l idir. Ortaoyunu hem çok aktörlü o l d uğ un­ Jarda «oyun çı karmak » ı:.'eyim i ile an l a t t ı kl a r ı d?.n, hem de izleyicini·� gözü ön ünde canl ı seyirlik oyunlar oynanır. Bunlar en ilkel bi­ olarak oynandığı ndan daha büyük bir us­ çimi i le kostümlü, makyajlı, bol taklitli, ko­ taİık ist e r. Öze l l ik le oyunların belkemiği olan nuşmalı, üç beş asıl oyu nc us u olan oy un ­ Kavuklu'nun çok us t a olması gerekir. Or· lardır. ( Arap oyunu, Ö l ü. oyu nu , Çingene taoyunun d a taklit ve konuşmaların y anı n da oyunu vb. ) Bu oyunlarda söz öqesi hem çok asıl. mfmikler, yüzü gülünç biçimle re sok­ az, h em de bir ge l e neğe bağ l a n mam ı ş tı r Zo­ ma ö nem l id ir . ten s ap t anm ış biç im le ri de yoJ: "Gençlik gelişen ve yet i şe n . bir calışma iç i n­ de y a şa t ı lm a l ı d ı r. Ulus bilinçli. birbirini an. !ayan, birbirini seven ve ü l keye bağlı halk kitlesi !·alinde örgütlendirilmelidir. En güçlü

ders

araçlarına ve yeti�kin

öğretmen ordu.

sahip olmak yet erli deği lc'ir. Halkı yetiştirmeık,, halkı bir :kü t le · hal ine getirmek için avrıca bir ulus.al halk ç a b a s ı n ı n düzen­ lenmesini. i h m a l etmemeliyiz.,. İ l ki n 1 4 i lde a ç ı l a n Halkevlerine her y ı l ye ni l e ri eklendi. Dönemin tek siyasal ve tcv· lumsal derneği niteliğindeki Halkevlerinin vartı'qı bH önivor ( Kavurcak, kolkorçak) Fa­ a çıl m a s ı kara rı şöyle a l ı n ı yordu: Yerel CHP ile padisahler k a r ı n a dek ulastı r ı l ı r . teknikleri bu gel i ş miş örgütleri gereken yapı, kol, bü tçe ve üye­ 3 . Ortaoyunu: O r t aoyun u özel b i r sahne kat bugünkü kukl a gerektirmeven, aÇık hettA kap � l ı her ye rde biçimleri ile Batıdan a l ı n m ı ştır. Fa kat Ka· le r i hazırladı kta n sonra CHP lı Yön el i m Ku­ dekorsuz boş b i r alanda oynanan l:ıir oyun- ragöz, ortaoyunu ve tuJOa:t g ele n eği bu tek, r u l .u a ra cılı ğ ı y l a CHP Genel Yön e t im K ur u ·

!arına

.



532 HAl KIN !una başvuruyor, Halkevi şu�esi açı lmasına bu kurul karar veriyordu. Halkevlerini de. netleme görevi de CHP İl Yönetim Kurullarına verilmişti. Giderler genel bütçe ile özel idare, belediye ve köy bütçelerinden, kamu tüzel kişilerinden sağlanıyordu . Yönetme. likte cHalkevi şubelerin in butün çalışrr.ala­ rı nda Parti programı n ı n gözönünde tutulması, bunların her vesile ile yayılması ve kök­ leştirilmesi öngörülmüştü. Birçok yönergede de Halkevlerinin CHP'ye bağlı bir kültür ocağı olarak çalışması gerektiği ifade edili­ yordu.

Plastik Sanatlar; Müzik; Gösteri; Folklor; gütü kimliğiyle tavır alan ve 1 979 başından . Spor; Turizm ve Gezi adları n ı taşıyan de­ b.e ri Halkevi adlı bir yayın organı çı­ kuz kol aracı l ı ğıyla sürdürmeye çalıştıysa da karan Halkevlerinin son genel başkanı, Milll kimi iktidarlar döneminde güçlüklerle karşı­ Birlik Komitesi üyelerinden Ahmet Yılc'ız'd�r. !aştı. Son yıllarda demokratik bir kitle ör­ Alpay Kabaca,lı

1 939 sonuna değin il merkezleriyle bü­ yük kasabalarda açılan Halkevi şubelerinin

sayısı 373'e ulaştı. Bu tarihten sonra «ev» sayılamayacak küçük yerlerde Halkodaları açılmaya başlandı. Gelişme gösteren odalar Halkevine dönüştürülüyordu. 1 946'da Halkev­ lerinin sayısı 455', Halkodalarının sayısı 4 .066'yı buldu. Bu tarihte çok partli yaşa­ ma geçilince, Halkevleri . üzerinde siyasal tar­ tışmalar başlarken bu kuruluşlara özerklik veriierek « tesis» haline getirilmeleri yolunda çalışmalar da yapıldı. Ancak, her yıl bütçe görüşülürken TBMM'de bu konuda anlaş­ maz! ık çıkmazına karşın, 1 951..'._e değin Hal­ kevlerinin hukuksal konumunu cle_ğ iştirecek

herhangi bir düzen lemeye gidilmedi. 1 950 seçimlerinde Demokra't Parti'nin iktidara gelmesinden sonra Halkevleri üze. rindeki tartışmalar h ızlandı. İ ktidar partisi mil letvekiileri, CHP'ye ve Halkevlerine ait malların geri a l ı nmasını öngören yasa öne. ri!eri getiriyorlardı. Bir maliye müfettişleri kurulu da « Hal kevlerine yapı lan yardı mların mahall ine sarfedilip edilmediğini kontrol»la görevlendirildi. 1 951 'de Mecliste geceli gün­ düzlü görüşülen bir yasa önerisi kesinleşti ve 5830 sayılı yasa i l e Halkevlerinin ve CHP'nin tüm taşı nmaz mall�rı hazineye geç( Sonradan Anayasa Mahkemesi, yasanın kurum mallarına ilişkin maddelerini iptal etmiştir). Maddi c'estekten yoksun kalan Halkevleri, bu tarihten sonra kapanmaya basladı. Kimisi çalışm;;ılarını 1 953'e değin sürdürebildi. 1 95 1 'de Halkevlerinin sayısı 478, Halkoda!arının sayısı 4.327'ydi.

27 Mayıs ta n sonra, Milli Birlik Hükü­ meti döneminde Bakanlar Kurulu.nun 1 2 Nisan 1 96 1 cıünlü kararnamesiyle kurulan Türk Kültür Dernekleri, iki yıl bu adla ça­ l ıştıktan sonra 21 Nisan 1 963'te adın ı de­ ğiştirip « Halkevi» adını aldı. Dernekler Ya­ sasına göre çalışan ve siyasetle uğraşmama, hiçbir partiye bağlanmama ilkesini benim­ seyen, Bakanlar Kurulunca « kamuya yararl ı » Halkın S�si Dergi.sinin bir sayısı derneklerc'en sayı lan Halkevleri, yeni dönern­ de 220 kadar şube ve Halkodası açtı. Ça1 ı şmalarını Köycülük ve Halk Eğitimi; Ki­ Hiılkın Sesi. Haftal ı k siyasal gazete. Sahibi: Erhan Ünsal. i lk sayısı 1 5 niSan_1 975'de çık­ taplık ve Yazın; Dil, Tarih ve E deb iya t ; İ lker Sümer. Sorumlu Yazı İşleri müdürü : t : . «Tek Yumruk Olalımıı başlıklı yazıda '

533 HALKI N hem gazetenin amacı beli rtiliyor, hem cse­ kiz saatlik işgünü her yerde uyoul anmalıdı r», cGrev Yasaklarına Son Veri lm�li ve Lokavt Yasa klanmal ı d ı r » « Genel Grev Sivasal Grev, dayan ışma grevi hakkı kanuı:ılaşma l ıcl ı r», c l 41-1 42-1 46-3 1 1-3 1 2 maddeler iptal edil­ melidir», c İ dam Cezası kald ı r ı l_malıc!ır» v.b. belgiler yayımlanarak «faşist diktatörlük öz­ l'!miıo içinde olanlara karşı ,

«ODTÜ Öğrencilerinin Kara r l ı Mücadelesi Faşist Dfktatörlüğün Oyu n l a r ı n ı Bozaca ktı r», «Yaşasın Orta Öğretim

Gen v.b. yaz ı l a r ı n yay ı m l andığı dergide,

öze l l ikle yüksek

öğrenim gençliğinin örgüt.

ler'inden en !;eniş ölçüde haberler yer a ld ı .

Halk Yapı Sanatı

Halkın kendi olanakları,

Ulusal direnişi örgütlemek için toplanmış mıştı. Savaşlarda ve eşkiya peşinde pişmiş, bulunan bu kongrele�de merkez ku ru.l una � y_ü re�i � ü�seJ ııı e tutkusu ve vat�n. sevgisiyle Oye 'seçi İdi: Anzavur ayaklanması b · şlamas.ı üzerine 5 · kasım 1 9 1 9'd baş ver­

a l ı n ı rd ı .

Müslümanl ığ ı

kabul

edenler cizye vergisinden kurtulurlardı.

Bu­

nunla beraber a raziye uygulanan haraç devam ederdi. Toprak vergisi olarak

a l ınan

i ki tür olurdu. Birisi yetişen

ürünün

tarına

göre

a l ı n ı r buna

harac-ı

haraç m i k­

mukası m ,

diğer geçerli o l a n adıyla ö ş ü r denirdi. Öbü· rü

ise

toprağı n

yüz

ölçümü - göz önünde

beşinci

yayın dönemine girer Bu

dönemde

Topçu'nun görüşlerinden

yola

yine

( Ocak

Nurettin

çıkan

düşün

yazı ları ağ ı r basmaktayken 1 2 Mart rejimi s ı rası nda sanat - edebiyata geniş yer verir;

ı 972'den sonra uzun c araştırma ve ince­ leme> yazı larına ras t l a n ı r. Bu beşinci döne­ minin i l k sayısı nda Topçu, derginin yayın

çizgisini

şöyle belirler:

«Sonsuzluk vardır,

537 HARF yoktur diye çekişirken sonsuza gidiyoruz ... Hareketimizi enginliğe fırlatarak bu en!'.jinliğin verdiği cevabı dinlemeliyiz. Hareket, bu en. ginliği kendinde yaşatan ferdin hem onu çağırışı, hem de enginliğin bu sese cevabıdır . .. Biz muvaffakiyetin değil hareketin sırrın ı arı· yoruz. Bu s ı r, hiçbir kuvvetin yok edemediği sonsuz rahmetle beslenen ümittir. crHare­ ketı>, 1 9 79 Martında düşünsel yazılarla araş· tı rma •. incelemelere ağırl ı k veren, siyasal olaylarla sanat - edebiyat yazılarına ela sayfa ayı rıın aylık bir dergi olarak yeniden yayına girer ve bu döneminde de eski görüşleriyle inançlarına «sağlam bir mücadele zemini ha­ zırlamak> amacıyla çıktığ ı n ı açıklar. 1 939- 1 953 arasındaki yayın dönemlerin­ de K. Fikret Arık, Mehmet Kaplan, Cahil Okurer, Hasan Tanrıkut, Remzi Oğuz Arık, Oktay Aslanapa, Tarık Buğra, Ahmet Kabaklı, Hilmi Ziya Ülken, Gökhan Evliyaoğlu gibi yazarlara yer veren crHareket» te 1 966'dan sonra Mehmet Kaplan, Cahit Okurer, Ertug­ rul Karakoç, Cemil Meriç, Aclan Sayılgan, Ali Nihat Tarlan İ. Hami Denişmend, Orhan Okay, H. Hürsev Hatemi, Ayhan Songer, Melr met D. Doğan vb. yazd ılar. Harf

A!pay Kaba�alı İ nkılabı ( Dönü�ümü ) . Yazı, düşüncenin

Hitler döneminden bu yana, almanca bütün eserler !atin harfleriyle basılmaktaclır . Arap kökenli harflerin yerine !atin harf­ lerine dayanarak düzenlenen Türk abecesi, 1 kasım 1 928 tarihli ve 1 353 say ı l ı cTürk Harflerinin Kabul ve Tatbiki hakkında Ka nun:o ile kabul edilmiştir. Anayasa' mızı n 1 53 üncü maddesi uyarınca bu yasa «Devrim kanunları» arasında sayılmıştır. Acaba böyle bir harf değişimi yapılma. sına neden gerek görülmüştür, Çok yaygı n bir görüşe göre, Arap alfabesi mükemmel bir yazıdır. Ancak öğrenilmesi çok güç ve za­ man alıcıdır. Onun için eğitim işleri büyük ölçüde aksamıştır. İşte bu nedenle, Arap elifbası yerine, öğrenilmesi kolav fakat yeter­ siz, latin alfabesi alındı. Çünkü Cumhuriyet Hükümetleri, eğitimin kolaylaşmas ı n ı , oku. ma . yazma oranının artmas ı n ı istiyordu. Tutucular tarafınd.an, uzun yıllar yapı­ lan propaganda sonucu yayı;ıı nlaşmış bulu­ nan bu görüşün gerçeklerle ilgisi yok c!ene. cek kadar azd ı r. Çünkü bir ülkedeki okuma­ yazma oranı n ı n , o ülkede kullanılan alfabe­ nin kolaylığı veya zorluğu ile bağlantısı çok azdır. Okuma . yazma oranı, doğrudan doğ. ruya, yönetim biçimi, sosyo • ekonomik yapı ile ilgil idir. Örneğin, alfabesi bizimkine göre cok da·ha zor olan A.B.D. Sovyetler Birliği, japonya gibi ülkelerde ;kuma - yazma bil­ meyen bulunmadığı halde, çok kolay bir abe­ ceye sahip olan ülkemizde bu oran % 60 � do\ayı nc'adır. Yen i Türk abecesinin kabulünün temel gereğini Mustafa Kemal ( Atatürk ) , 8 ağus. tos 1 928 tarihinc!e Gülhane'de Sarayburnu gazinosunda h�lka verdiği söylevde şöyle 'be­ lirtmiştir: « Bizim ahenkli, zengin c!ilimiz veni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Yüzyıllar­ dan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak, anlaş ı lmayan ve anlayamadı­ ğımız işaretlerd�n kendimizi kurtarmak, bu­ nu anlamak zorundasınız.•

asli ses olabilirse de buna çok az rastlanır. Kökler, genellikle üç sessiz harften oluşur ( Sülasi ) . Dörc!üzlü ( rübai ) , beşizli ( humSsl ) kökler çok az sayıc'adır. Arapça dilinin ola· ğanüstü bir çekim gücü vardır. ( Tıpkı türk­ c;enin ekleme gUcü gibi . ) Bell i kurallara göre yapılan bu çekim sonunda, bir kökten türeyen sözcükler arasında kökün asli sesleri ( ses­ siz harfler) ve bu seslerin s ı rası hep aynı kal ı r. Örneğin, KEF - TE - BE sessiz harfle. rinden oluşan YAZMAK kökünden, önceden saptanmış kurallara göre yap ı lan çekim so­ nunda türetilen KATİB - MEKTUB - KİTAP · MEKTEB KETEBE KÜTÜB gibi sözcüklerde ( KTB ) sessiz harfleri görüldüğü g1bi s ı rası bD­ zulmadan yer almaktadır. Ama ( KTB ) kökü uğramaktadır. Oysa türkçede kök çeuğramadan, sözcükler içinde �ime hep aynı kalır. YAZMAK - YAZAR YAZIN YAZIM • YAZILI • YAZILAN YA· ZILMIŞ sözcüklerinde olduğu gibi. İşte semi· tik bir c\il olan arapça n ı n bu yapısı, onun alfabesini de etkilemiş, türkçenin gereksini. mine tam ters biçimde, gerektiğinden bol ses­ siz harflerden oluşan, buna karşın pek az sesli harfi bulunan bir alfabe olnşmuştur. Arap alfabesi 28 harften oluşur. Bunun içinde tek bir sesi! harf vardır. ( Elif ) . Ay­ rıca, vav, he, ye sessizleri de sesli görevini yaparlar. Oysa türkçenin sekiz tane sesli h�rfe gereksinimi vardır. ( A,e,ı,i.o,ö,u,ü, ) . 0,0,U, Ü sesli harflerine karş ı l ı k arap elifbası n ında tek bir sesli harf vardır. Buna karşın, türk· çenin bir tek ( Z ) harfine ge'reksinimi ol­ duğu halde arap elifbasında ( Z ) sesi veren dört tane harf vardır. ( Zehir eze» ile, zevk «zel> ile, vazife czı » ile, vaziyet «dat» ile yazıl ı r . ) Bunun gibi, ( H) sesi veren Uç ses· siz harf, ( S ) sesi veren . gene üç sessiz harf vardır. Ancak iyi arapça bilen bir kişi için bun­ lar noksanl ı k sayılmaz. Çünkü kökteki ·harf­ ler belirlenc'·iği zaman·, sesli harflere fazla g�rek duymadan sözcükleri okuyabilir. Fakat arapça bilmeyen bir kişi, eğer c;laha önceden kendine klişe biçiminde ezberletilmediyse ( mvrh ) harf harfi ağız, e lam> harfi bu­ run, eye» harfi çenedir. Hepsi bir araya ge­ \nae eALİ» otur. Ali, tanrın ı n suretidir. Kuş. kusuz, bu inanış, tanrın ı n işini görürken Demekki teme l gerek, yazı ile dil arasın­ Arap harfleri kutlandığı varsayımına dayan ı r. daki çatışma, ba;ka bir deyimle Arap elif. Buradan da Arap harflerinin kutsa\ olduğu bas ı n ı n Türk diline uymayışı, Türk clilinin sonucu çıkar. Bu sav, Arapların çok işine gelişmesini kösteklemesldlr. geldiğinc!en günümüzde de yinelenip dur· Arap elifbası n ı n Türk diline uymayışı­ maktadır. n ı n nedeni, tÜrkçe ile arapça arasındaki Kesinlikle söylenebilir ki. soyut olarak yapısal farkl ı l ı ktan kaynaklanmaktad ı r. kötülenecek veya yüceltilecek bir yazı yoktur. Türkçe, creklemeli» bir dildir. Yani kök, hep Bir yaz ı n ı n niteliği kullandığı dile göre de­ aynı kal ır. Bu köke, ekler, takı lar eklenir. ğişir. Çünkü her dilin kendine özgü özellik· Oysa arapçada çoğunlukla üç sessiz harften leri ve sesleri vardır. oluşan kök, belli ölçeklere göre çekilir. Bu Tarih boyunca yazı n ı n, kültür alışverişi­ yüzden arapça, örneğin al-manca Qibi «çekim­ nin ve kültür emperyalizminin bir aracı ola­ li» bir dildir .. Yapısal bakımından türkçe, Harfler, başta, ortada, sonda ayrı rak kullan ı ldığını da görüyoruz. Örneğin Hit· sesli harflere ( ünlülere · vokallere ) , arapça ayrı biçimlerde yazı l ı r. Bu durum, büyük ler, !atin harflerinin yaygınlığını dikkate ala­ sessiz harflere ( ünsüzlere · konsonantlara ) bir işaret kalabalıklığını gerekli kılar. rak alman dili için çok daha uvoun olan daya n ı r. Çünkü çekime uğrayan kökle_ı:in esas - Bir çok harflerin, biçimleri, gövde­ gotik harflerini uygulamadan kaldırmıştır. :ıeslerini sessiz harfler oluşturur. Unlüler, leri aynı olup noktalarla birbirinden ayrıl ı r-

538 HAR('! lar. Onun için yazıda bir noktanın unutul· ması büyük anlam değişikliklerine yol açar. «Gayıp» sözcüğünün c ayıp» olması gibi. -.,- Harflerin bazıları sonradan bitişrr.ez­ ler. Bu yüzden sözcükler . ortadan böl ünür. Siçim bütün l Üğ ü yitirilir. Örneğin « kampan­ ya» sözcüğü cKA - MPA - NYA» biçiminde parçalanarak yaz ı l ı r. - Bir yazıda okuma kolaylığı sağlayan

büyük harf · küçük harf gibi bel irleyiti öge­ ,ler yoktur. işte harf ink ı l ab ı n ı n yapılma·s ı n ın temel gereği budur. Bu gerek, özell ikle Tanzimat' tan kısa bir süre sonra kendini bütün şid­ detiyle duyurmaya başlamı ştır. Çünkü batı bilim ve teknoloj isinde kullanılan terimler

2. Yazı değişimi yapmak için içerde ve ra fiilleri ve isimleri tak ı lardan ayırmak için (-) bağlama şaroti kullanılacakt ı . Uygula­ mada büyük güçlükler doğurduğu için bun­

dışarda yeterli düş.ün ve deney birikimi ol· muştu, Tanzimatla birlikte Batı billm dün­ yası ile yüzyüze gelinince Arao el ifba s ı n ı n yetersizliği d a h a çok gün ışığına ç ı kmağa ve bir alfebe reformu gereği duyu l mağa baş­ ladı. 1 862 y ı l ında Mehmet Münif Paşa böyle bir öneriyle ortaya çıktı . Bu öneriyi, yurt i­ çinde ve d ı ş ında yaşayan diğer Osma n l ı ay­ dınları n ı n önerileri izledi. 1 908 Meşrutiyeti­ nin getirdiği düşün özgürlüoü içinde ko­ nu çeş itli yönlerden e n i konu tartı ş ı l d ı . Enver Paşa'da bir alfabe reformu çıereğini duyarak denilen ara­ l ı k l ı hafler sistemini ordudan başl ayarak uy­ gulamaya koydu. Buna göre bitisik olan Arap harfleri ayrı yazılacak ve araya ünlü ler ko­ nulacaktı. Ancak Birinci Dünya Savaşı bu tasarımı önledi. Zaten uygulam•va c'evam o­ lunsaydı, ba sarı l ı bir sonucu ulaşacağ ı n a ina­ nan yok gibiydi. Kurtuluş savaşı ndan sonra, a lfabe re­

«Huruf-u munfıısıla»

lar tasarıdan çıkarıldı . Daha bir çok düzelt­ meler yapıldı.

Atatürk, reforma karşı çıkacakların pusuda beklediğini bildiği için şu direktifi verdi : «En nihayet bir yıl, iki y ı l içinde bütün Türk topl umu yeni harfleri öğrenecekler­ dir.>

Uygulama daha h ızlı oldu. Yasa, 1 Ka­ s ı nı 1 928 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edildi. 1 Ara l ı k 1 928 ta­ rih inde yürürlüğe girdi. Bir av sonra 1 ' Ocak 1 929 tarihinden başlayarak, ufa k te­ fek bazı ayrıklar dışında, yeni Türk ha rf­ leri kullanı lnıağa başlandı . Reform uygulanı rken hoşgörü s ı n ı rları aşı lmadı. Örneğin, öğretmenlere, memurla­ ra yeni yazıyı öğrenmeleri için belli bir sü­ re tanı ndı. Başarı gö:.teremeyeiılerin işine son verildi. Fakat yüzde doksa_nbeşi başarı gösterdi. ·Reformu tabana yaymak için «Millet Mektepleri» açıldı. İlk yıl 20.000' i n üze­ rinde derhane hiıımote a i rdi. Millet Mekteplerinden 8 yı lda 2.546 :05 1 kişi dip­ loma aldı. Sekiz · yı l l ı k bir uygulama sonun­ da yüzde on dolayında olan okur-yazar o­ ra n ı yüzde otuz dolaylarına yük;seltilc!i .

için Arap elifbası tüm yetersiz kalmıştır. Fakat bu temel gerek yan ı nda işin bir de poltik yan ı vardır. Türkiye Cumhu � iyeti Devleti kurulurken , Türk toplum unun Doğu uyga r l ı ğ ı ile ilişkilerini koparı-p Batı uyga rlı­ ğ ı içinde yedni alması amaç edinilmişti. Bu amaca ulaşman ı n yol ları ndan biri olarak Ba­ formu önerileri yinelendi. İzmir İ ktisat Kong­ tı uygarlığının ortak yazısı olan Latin alfa. resine böyle bir öneri yapıldı . Hüsevin Cahit besinin a l ı nması da düşünü l müştü. Atatürk, Yalçın ve Abdullah Cevrlet'in bu yoldaki ça­ Gülhane söylevinde: «Milletimiz yazısıyla, baları bilinmektedir. Atatürk'ün de gençliğin­ kafasıyla bütün uygarlık dünyasının yanın­ den beri yazı reformu yanl ı s ı olduğu, ancak da olduğunu gösterecektir.» d.e rken soru­ bunu gerçeklesti rmek için uvaıın zaman qel­ nun bu yönünü vurgul uyordu. Elimizde ya· nıesini beklediği çeşitli kaynaklarda belirtil­ z ı l ı belgeler bulunmamakla birli kte, h.er tür-. ı mektedir. IU o lası l ığ ı bir kurmay kafasıvla inceden in­ Dl' deneyimlere gelince, Türkçe ile. aynı ceye hesaplayan Atatürk'ün yazı reformuy­ dil a l iesind�n olan Macarca ve Fince, daha Yeni Türk Abecesi yürürlüğe konulur­ la, yeniden Os manlı düzeni aetirı;nek iste­ çok önceleri Latin harfleri ile yazı lmaya baş­ ken, Arap elifbas ı n a gerek gösterecek ko­ yen iç ve dış güçlerin elinden önemli bir lanmış ve bu konuda hiç bir güçl üğe uğra­ şullar da ortadan kald ı r ı ldı. 1 O Kası m 1 928'­ silahı almak istec'iğine de kuşkı,ı yoktur. n ı lmam ı ş t ı . c'e Meclis'e verilen bir önerge ile orta öğre­ 3 . Atatürk, vazı reformuna kesin ka­ timdeki Arapça ye Farsça derslerinin öğre­ Harflerin değiştirilmesi, dönüşümler içinde en zor olanıdı r. Türk harf inkılab ı n ı n rar verdikten sonra işe fırtına gibi girşti. timine son veri ldi. Böylece Arap elifbası, başarıya ulaşması, iç v e dış dinamiklerin 8 Aqustos 1 928 tari hli Giilhene sövlevinde­ geriye dönemiyecek biçimde, tarih içinde­ ki yerini aldı. çok iyi hesaplanması, zamanlamanın olağan­ ki şu tiimrevle devinim ini başl att ı : «Yeni Türk harflerini �abuk öğrenüstü biçi mde mükemmel yapı l ması ndan kay­ 4. Yeni Türk Abecesinin ussa l l ı ğ ı ve ko­ melirlir. Vatandasa, kadına, erkeğe hamala, laylığı, reformun başa r ı l ı olmasında çok bü­ -nakla n ı r : sandalcıya öğretiniz. Bunu vatan severlik ve yUk neden olmuştur. Çünkü, yazı bir amaç 1 . Arap e l ifbas ı türkçenin yapı s ı na ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yapar� değil, okumak, öğrenmek, bilgi üretmek, hiç uymadığı ndan, yüzyıllar boyunca Türk ken düşününüz kl, bir u l usun� bir sosyal h�berleşmek içfn bir araçtır. Bu araç diİin halkı zorun l u kalmadıkça bu yazıyı öğren­ topluluğun yüzde onu okuma-yazma bilir, yap ı s ı n a uym a l ı , aynı zamanda öğren ilmes'i mek için fazla istek göstermemiştir, ( Kuran yüzde sekseni bilmez türünd�ndir; bundan kolay olriıaııdır. Türk . Abecesinin böyle oldu­ okuyabilmek, arap elifbas ı n ı ölirenmiş ol­ insan olJB/\

sının 20 ağustos 1 928 şöyle yanıtlıyordu:

tarihli n üshas ı nda

539

HAS «Eski harflerde elin bir

hiyet görmek

ğilseler,

kıymet ve ma­

i s teyenler a c ı nacak

mutlaka

azı l ı

cahil de­

m ürtecilerdir

( geri­

cilerdi r ) . Milletin ileri gitmek iste-..:e n ayağı­

n a ası rlardan beri kah sülüs, kah ta'lik ve rik'a

«Not:

rik'a,

vani, reyhani,

ta'li'k,

kOfi,

riyle yazı l a n

sülüs,

siyakat

yazı

nesih, di­

Arap harfle­

çeşi tleridi r . )

Resmin

dince yasak sayı l m a s ı , bu tür yazı sanatla­

r ı n ı n doğma s ı n a yol açm ı ş t ı r. ) şeklinde çen­

geller gibi tak ı l ı

de

kalan bu harflerin Mekke'­

icat olunmadı ğ ı n ı ilk

mektep çocukları

bile bilir.)

İkinci sav, Arap elifba s ı n ı n zor olma­ bu el ifba ile kısa

dığı,

s ü rede okuma-yaz­

öğrenilebileceğidir. Bu s av ı , reformcu

ma

Crımhuriyev

cephe ad ı n a , Yunus Nad i ,

l O Ağustos

zetesinin

1 928

tarihli

s ı n da şöyle kar� ı l ıyordu : «Arap hadleri ile

etmek

( okumayı

Ga­

n ü sha­

üç ayc:!a k ı ra t ı .ta l i m

öğrenmek ) iddiasında h o­

cal a r ı m ı z vardı r. Ya r ı m a s ı r ewel nisbetle u­ sulde çok büyük

olduğuna yukarki

terakkiler

şüphe yoktur.

iddian ı n

en

husule

Fakat

gelmiş

şahsen

biz

basit kelimelere mün­

hasır kalan bir muvaffakıyet c'erecesini geç­

memiş olduğunu görc:!ük . Çocuk belki üç ayl ı k

s ı k ı b i r talimden sonra «dere»yi v e adede,,.

Çünkü din, herşcydi, Arap elifbas ı n ı n masıyla birlikte dili mizi

sözcükler kaplamağa başiac:!ı.

kavramları ,

h a t ta bazı

Yüzyı l lardır a t ı l m ı ş, dan,

t ; r.

Türkçede

yerine aynı

İleri sürülen b u iki savın nerçekten cl rl­

diye a l ı nacak yanları yoktur. Fakat reforma .üçüncü sav va rdır dahi nın

ki

bu

tart ı ş ı lmaktadır. O

bizi geçmiş

sürülen

bir

sav, günüm üzde

da, Harf inkı labı'­

k ü l türümüzden

kopa rdığı

savıdır. Bu dı r.

sava

karşı

Bunlardan

iki soru

birincisi,

sorulmak ta-

bizim

Arap harfleriyle yaz ı l m ı ş

bir

kül tür

b i ri k i m imiz var m ı d ı r? Eğer varsa, bu kül­ tür birikimi ile bağı m ızı y"lni Türk Abecesi­ nin

kabulü m.ü koparm ı ş t ı r? Bilindiği

gibi,

gerek

Selçuklular,

rek Osman l ı la r döı:ıeminde

bir

kültür

ge­ iki­

liği vardı . Halk kültürü. sarav �kü l türü. Bu­

gün

kütüphanelerimizdeki

eski yazı

rin büyük k ı s m ı n ı oluşturan ve !:ıu

kültürünü yans.ı tan eserlerin

Türk halkıyla

hiç bir

Divan yazınıyla ilgili olduğu

çok

düşünür, araştı rmacı

leşmektedir.

c:odun»

dil lerde bile

ve

aldı lar. Türk

sonra

bulunmayan

yazarlar

b i r­

kullanı rken

Arap

elifbas ı n ı

tarihinin en tali hsiz olayların­

buc'.ur. Fakat

İslam

dinini kabul

için

olanaksızdı .

ettikten sonra, Arap elifba s ı n a karşı direnç göstermek,

o

dönemler

hem Arapça­

sözcüğünün türetildiği

iken,

bulun;ın sözcükler var

bu nları n karş ı l ı ğ ında Arapçadan « n a r, şenıs,

kamer,

leyi, nehar mh

sözcükleri Farsça­

dan « a teş, m ihr, mah, şeb, rOz. ab» sözcük­ leri a l ı n m ı ş t ı r .

rak çoğa l t ı lab i l i r. İ şte bu akıl sonunc'.a,

ola­

Bu örnekler bin lerce

Arapça

Fcrsça



a l m az tutum

Türkçe

karı ş ı­

rr? ı o l a n ve Osm a n l ı ca den ilen öyle b i r

dil

doğmuştur ki, bu dil özel o l a r a k öğrenilme­ diği ta kdi rde bu dille yazı l m ı ş ve kül türümüz »

denilen

bin lerce

«geçmiş

kitabı

oku­

bir ortam hazırla­

d ı mc ı

olmuşsa,

tutsak

yeni

Çünkü

ve

yerlerine

kul l a n ı l m as ı n ı

yar­

d.a bunlarrn

yazımız

ç ı k a r ı l m as ı n ı

sözcükler

Farsça

etmesine

Türkçe

teşvik

etmiştir.

Türk Abc:esiyle Türkçe bir sözcüğü

yazıp okumak ne

kadar kolaysa,

yabancı

kökenli, özellikle Arapça ve Farsça bir söz­

cüğü yazmak o kadar zordur, Zira Arap elif­ bası geleneksel yaz ı n türüne bağ l ı d ı r.

sözcüğün okunuşu ,biçimi

değişmez.

c'eğişeb i l i r ,

Oysa

fakat

Yani

yazım

Türk Abecesi sescil

yazım türüne bağl ı d ı r. Bir sözcüğün Abecesiyle doğru önce

onun

doğru

Yabancı olarak,

okunabil mesine

köken l i

sözcükleri,

Türk

lıerşeyden

bağ l ı d ı r .

bir

Türk

doğru okuma şansımız çok zay ı ft ı r.

Ebüzziya, Yeni Osmanlılar Tarihi'­

( Ziyad

nin

yazılabilmesi,

l l l 'üncü cildi nc'e,

t ı nc ı s ı olan

bas ı l m ı ş yap ı tlarda

zı l m ı ş

Hicri-Dini

ayların al­

«Cemaziyel-ah ı r ı> ı n yeni yazıyla

oı'duğunu

tam a l t m ı şbir türlü ya­

sapta m ı ş t ı r .

S.

542-543.)

Türk Abecesi, ileri sürüldüğü gibi, geç­

yup a n l a m a olanıığı yoktur. Şu ha lde, bizim

miş kültürümüzle bağ ı m ı z ı koparma m ı ş, tam

zı sor u n u değil, bir « d i l » sorunudur.

lorumuzla,

geçmiş

k ü l t ü ,ümüzle olıın

baq ı m ı z , bir ya­

( Oy­

sa, örneğin İ ngiliz ve Fransızlar için bu bir

sorunudur. Çiinkü, ör­

neğin dörtyüz y ı l önce k ü l tü r ve bilim dili

İngil izce

ve

İngilizce

Frünsızca

ve Frans ızca

ile

arasında

fazfa

fark

yoktur. ) Şu h a lde yazı reformu yapmak, bi­

zim geçmiş kül türümüz denen şeyle bağ ı m ı­

z ı n kopmas ı n : n tek nedeni deği.jd ir. Eğer ya­ reformu yap ı l masaydı, Osma.n l ı . clili o­



kullarım ızda

özel

olarak öğretilmedi::Ji

sü­

rece, geçmiş kü\türümüzle olan bağı m ı z ge­ ne kopacak t ı . Yazı

reformu yap ı ldı ktan sonra,

onu

tersine geçmiş kültürümüzle, öze l l ikle folk­ h a l k edebiya t ı m ızla,

sosyo-ekonomik yap ı m ızla

görülmü,tür. Bunların başında Türkçe­

nin

bir yaz ı m a

Arap

e l ifbas ı

( imlaya )

kullan ı ld ı ğ ı

kavuşması

bin

gelir.

y ı l l ı k s ü reç­

te Ti,irkçenin hiç bir zaman b i r yazımı ol­

mam ı ş t ı r. Hatta bu konunun üzerinde

çok

durulduğu ve oransal olarak yaz ı m ı n sü rek· ! i liğe _kavuştuğu ondokuzuncu

da bile.

Örneğin

yüzy ı l sonun­

şu b a s i t dört harflik « karaı>

sözcüğü, üç .. türlü yazı l ı rdı . ( l .

LİF, 2. KAF-ELİF-RE-ELİ F 3 . « Köprü»

sözc"ğünün d e ü ç

KAF-RE E­

KAF-RE-HE ) .

türlü

yaz ı m ı

vard ı . Kuşkusuz b u kusur Arap elifba s ı n ı n e l ifbanın

olanak vermekted·ir.

yapısı

da

Türk abecesinin

buna

yazıl­

d ı ğ ı gibi okunm a s ı , bir çok topl u m l a r ı n gıp­ t

denilmek suretiyle çıkardığı cebelic!en öt:.irü toprak

öncelikle Devletin gelirleri için ayr ı l m ı ş bu­ bulunan

Padişah hasları Beylerbeyi,

(Yaz ı mı-say .m )

göre

var

olan

övqüve deCier bulunurlard ı . Saray ileri gelen­ leriyle

Padisa h ı n

ki subay ve diqer görevl ilerinin yükselebil­ ilerliyebilmeleri bciylecene

ocağın

ve sanyın tabanından yeti şerek gelen k�d­ ro'ya yer temini amacıyla s ı rası çıelen in, gere­

kenin «sancağa çıkma» yönetimine oöre gö­ revlendirildikleri bilinmektedir. Bu yönteme

göre « tasraya

ki timarlarc!an bazı örnekler

çıkan » çıörevl iler önem

sı­

ralarına

göre belirli

Yeniceri

aqalarına 500 bin, Emir-i alemlere

deqerlerdeki

hasla rın ! yönetimini Üzerlerine a l ı rl�rd ı . Bu taktirc"l,

vererek bun­

lar hakkında genel olarak fikir edinr.ıek müm­ kündür. Defter-i

kadastro

hakani ( Bu günkü

topu

arazi

karş ı l ığı nda olmak üzere,

kayıtlarıyla ilgili c'efterlerin saklandığı yer) Müezzinzade Ali

defterdarı

Avni efendinin

1 609 miladi tarihi nce kayıt

hicri

1018

defterlerinden yararlanarak

«Kitab-ı Teşrifat»

kaleme

aldığı

isimli eseri bu konuda ö­

nem taşımaktaclı r. Osmanlı Devletinde XVl l .

yüzyı lda otuz iki bulunmaktayd ı . Bunlardan

yirmi üç tanesi has, dokuz adeti ise salyane­ l iyc'i

( y ı l l ı k gelire bağlanm ı ş ) .

Eyaletlerde

bu!unan hasların geliri üçe ayr ı l ırdı . 1 - Padişaha,

2

-

Sadrazam başta olmak üzere Dev­

letin önde gelen yöneticilerine,

3

-

K ı l ı ç sahiplerine

( askeri s ı n ı fa )

verilirdi.

merkezi ordusunun Yeni­

çeri ve Sipahi hölüklerinin yüksek r'.üzeyde­ meleri,

dan birliğini koruyam ıyarak güçlü ve soylu

bir s ı n ı f oluştura m a m ı ş t ı r. Has durumunda­

cak beylerine aitti.

Salyaneli

eyaletlerin geliri

devlet hazinesine

girerdi.

xvı ı.

doğrudan yüzyıldaki

bazı eyaletlerin akçe olarak has geliri, şekilc!eydi. Rumeli eyaleti has geliri 1

şu

mi l­

1 00 bin akçe, Anadolu eyaleti has ge­

von

liri 1 milyon 600 bin akçe, Karaman eyale­ ti has geliri 660 bin akçe, Budin eyaleti 880

bin a kçe, Kıbrıs eya let has geliri 600 bin ak­

çe ve Diyarbakır 1 milyon 200 bin akçe has

gelirine sahip bulunmaktaydı. Klasik Osman­

lı toprak düzeninin

kurulmasında

Kanuni

Sultan Süleyman ' ı n büyük payı varc',ı r. Na­

1 2701 köy, 78 kasaba, 76 ke n t ve 1 969 450 bin, Kapıcıbaş ı , Emir-i ahur, Çeşniqir­ s ı l ki, Fatih döneminde Devletin yönetim yön­ 1 9 kent, 9 kasaba, 6 1 5 köy ve bası gibi saray ağalarına 350-400 bin, Padi­ tem Kanuna me-i a l i Osman la belirlenmişse, ö­ 580 cemaa"in bu eyaletdeki Padişah hasına s � h ı n merkez ordusunda görev alan sil ah­ zellikle toprakla ilgili yasalarda Kanuninin cemaat'dan

bağlı olc!uğu saptanmaktadır. Padişah, şehza­ de,

sultan ve vezi rlerin

hasları serbest ti­

. m a r olarak nitlendiril mekteydi. Bu

tür ayrı­

calığı olan haslarda rüsôm-ı serbestiye adı a l t ı nda has dahili n,..eki reayadan, al ınan ver­ giler do(jrudan dirlik mekteydi. Bunun larak nitelendrilen

sahibinin eline

d ı ş ı nda has

l ı ğ ı nda kalmıs bulunan

serbest

geç­

timar

sahiplerinin



ayrıca­

c!iğer öneriıli vergi

türleri de şunla rc!ı r: Suçluların ör'emek zo­ runda oldukları ceririıe suç'un türüne

suçlunun mali durumuna göre a l ı n ı rch .

ve

Ce­

rime ya da kan l ı k vergileri yoluyla ehl-i örf

den ileri has sahipleri çok zengin bir cıelir kay­

tar, UIOfeci, Sioahi-oalanı

ağa larına da

gibi

bölüklerin

gelirli

200-300 bin akçelik

has' lar veri l irdi. adamlarına veya işe yarar

ooullarına

verilecek rlirlikler için belirl i kuralllar sap­ tan m ı ş t ı . Örneğin has

sahibi bir Beylerbeyi­

n i n ölümünde bir oğlu kalmışsa

40

bin,

iki veya ü ç oğlu k a l m ı şsa 20-25 bin akçelik timarlar her birine

görülmektedir ki,

lan

has'lar timar

l u s turan yerli

koyuculuğu n i teliğinden ötürü

Sultan

Büyük timar sahiplerinin ölümünden ö­ türü

yas?

dönr ı•nde yürürlüğe konul muştur.

veri l i rdi. Buradan

büyük timar bölü m ü

da



kadroliı r ı n ı r'ı ta!;>a n ı n ı o­

sipa'hi s ı nıfın ı n eline geçme­

m�kte, devşirmelikten gelme kapıkulları ( o­

Süleyman k ı rk sekiz y ı l l ı k

süresi

içinde

timar

miktar

onun

Kanuni saltanat

dan ı şmanla rıyla yaptığı

ça-

1 ışmalar sonucunda eyaletlerdeki ha,Ş_, zeamet,

cebalü

adeti

belirlenerek

çı karacakları

saptanarak c!efterlere qeçiril­

miştir. Her bir toprak biriminin o"liri

ya­

p ı l a n yazımlarla sağlam esaslara bağlanmış­ t ı r. Has sahiplerinin buralardan cıelen qelirle­

rini ne şekilde nuni Sultan

kul landıkları hakkında

Ka­

Süleyman' ı n vezirlerinden Lütfi

paşan ı n kaleme aldığı

«Asafname»

isimli

nağın a sahip ciriıaktayd ı l a r. Bununla beraber

cak ve saray) mensupla r ı n ı n tekelinde

ne ç ı karmak zorundaydılar.

hizmet v e yetenekleri ölçüsünde vükselme o­

m i lyon ) akçelik haslarım olduljunc!an, on yü­ ·kü c'.a irem giderlerine yetip, bes vükünü sa­

adı

ocak ( merkezdeki yeniçeri ve sipahi ocağ ı )

d ı » diye bir y ı l l ı k gelir ve giderinin dökü­

tahsil etme yetkisi de has sahibinindi. Oy­

yöntem yüzünden iktidar n i metlerinc'en özel­

serbest has sahibi olanlar suçluları kadı önü­ Kadı

muhake­

melerinin kararını aldıktan sonra suçluların

cezal a r ı n ı

uygulama yetkisiyle birlikte

geçen para cezal a r ı n ı da kendi

hesaplarına

saki serbest olmayan timar de­

miştir. Paşmaklık olarak adlandı rı lan bir tür has'da Valde sultan başta olmak üzere Padi­ şah kaı ı ları sultanlara, kızlarına ölünceye değin gelirini k u l l anmak üzere ve rilirdi. Ti­ mar sisteminin 1 B.48 y ı l ı nda kald ı r ı l ması ü­ zerine ta rihe karıştı. 1 856 ıslahat fermanı-

su­

Daşlad ı .

Süreyya Şairgil

( XV J I . yy. Osmanlı Dö­ Bağdat ve Revan Köşkleri'nin

Mimar

nemi mimarı )

( 1 638 ) m i m a r ı d ı r.

HASAN Fehmi ( - ? /

İstanb· 1 - 1 909 ) . Yazar,

gazeteci. Yüksek öğrenimini

Mülkiye Mek­

tebinde tamcmlad.ı. P dizelerinde çıörüldüğü gibi hükümdarlara bile kulluğu reddettiğini açıklamaktan çekinmemiştir. Bu kişiliğinden ötürü hakkıncla jurnallar düzenlenmiş, yaşa­ mını Vardar Yenicesi'nde yoksulluk içinde geçirmiştir. Döneminin toplumsal sınıflarını, adet ve geleneklerini, eğil i mlerinin yansıttığı ş i i rl e r i nde buluşları içten ve özgün, edası kendi gibi erkekçe ve rindçedir. Necati ka­ dar kişiliği Ahi kadar özgünlü�� olduğu ka­ bul edilir. Hayrettin Fasikül

mimar ( ?- / İstanbul 1 S / Forma

35

- 1 5 1 2 ) . Os·

manlı dönemi mimarı. İ kinci Beyazıd döne­ minin ünlü baş mimarı. Mim ar Murat ' ın o§­ lu olduğu söyleniyor. Mimar Hayrettin ol­ masaydı Sinan olamazdı denebilir. Mimar Hayrettin, klasik biçimi getiren yeni mimar. l ! §ın öncüsüdür. Bursa, Edirne, Amasya ve İs· tanbul'da cam i ler, medreceler, aşevleri, han­ lar hamamlar, çeşmeler yaptı, Edirne, Os· mancık, Geyve ve Saruhan'd.a köprüler yaptı, İ st;ınbul'daki yapıtı Beyazıd camii ( 1 50 1 1 506 ) Bursa v e Edirne camilerinden ayrı, o çağa dek bilinmeyen bir biçim. uyum göste­ rir. İ l k kez mukarnaslı sütun başlığını o kul­ lanmıştır. Sütunların gövde!erinde uzunlukla kalınlık arasında oran . aramıştır. Mimarlı kta ilkeler geliştirmiştir. Özellikle Edirne'deki i l . Beyazid Külliyesi günümüzde de önemini koruyan, üstün bir sanat yapıtıdır. Bu kül­ liyedeki yapılardan biri olan Bimarhana ( ka­ ra sevdal ıların müzikle, su sesiyle, çiçekler ;eyrettirilerek sağlı klaştırı lması için ) ça­ !l ı mızda bile öykünülmüş ( İstanbul Atatürk 1'itap l ığı ) , iç-dış oylum uyuşurluguyla, iş. !evin getirdiği kusursuz biçimiyle, en önemli ekin ( kü l t ü r ) değerlerimizden biridir. Cengiz Bektaş

Hazine-i Evrak ( Devlet Arşivi ) . Osmanl ı Devlet belge İle defterlerinin saklandığı ku­ ruluş. Osmanlı Devletinin resmi yazışma ve kayı tlarının düzenl i olarak tutulduğu, Divan-ı h ümayunun çal ıştığı zamanlar mühürlü olan DefterhanQniı:ı açılara k ilgili belgeler üzerinde çal ışıldıktan sonra görevlilerin gözetiminde yerine konulduğu bilinmektedir. Sefer zama­ nı bile Divan toplantı ları sürdüğünden üze­ rinde çal ışı lacak bel�lerde ordu ile beraber getirilirdi. Hazine-i Evrakla ilçıili olarak eli­ mizde bulunan en eski ferman Abdülhamit 1 . dönemine aittir ( 1 784 ) . B u ferman resmi belgelerin saklanması ve üzerinde yapılacak diğer işler;ıler hakkında izlen ece k yöntemi bnlirlemektedir. Hazine-i Evrak önceleri Top­ kapı sarayı içinde iken Osman Devletinin son dönemlerine doğru ilgisizlikten İstanbul Atmeydanında ( Saray-ı ati k ) elenilen mah­ zenle, Bab-ı ali civarındaki (Tomrl!k ) idare­ .tinde gelişi g Ü�l bir şekilde saklanma ktaydı. 1 ?46 yılında Sadarete getirilen Mustafa Re­ şit paşa öze l l ikle . İngiltere'deki Devlet Arşivini IPııblic Re�ord Öffice ) ö rne k tu ta_rak ye�' bir düzenlemeye gidilmesini . saqladı. Devlet belgelerinin düzgün bir şekilde bir arada bulunmasını temin edecek bir arşiv binası 19ereksinmesini gidermek amacıyla İtalyaf\ mimar Fossati'ye bina inşa e tt i rdi . Dağınık durumdaki belge ve defterler buraya taşına­ rak tasnif, depolama işlemlerine ge�i ldi. Dev­ let, kurum ve kişilerin hukuklarının korun-

masında önem taşıyan Hazine-i Evrak kuru­ munun başına Sadaret Mektupcusl! Mu-lısin efendi getirildi. Ali, Said ve Hüseyin Hilmi ....şaların döneminde aynı ilgiyi (JOrt=q ne-i evrak, H�zine-i Evrak Nazareti duru­ muna getirildi. Ayrıca Cevad paş_a, bu konuda ek binalar yaptırarak tasnif ve dosyalama metocllarının rasyonel duruma gelmesi içiP gayret sarf etmiştir. Cumhuriyet dönemin­ de çeşitli evrelerden g.;çen Arşiv kurumu Başbakanl ı k Arşiv Genel Müdürlüğü adı al­ tında görevini sürdürmektedir. ( S.Ş. ) naLo­

Hazine-! Hassa Padi şa h ın giderlerinin kar· ş ılandığı h azineye verilen ad. Osmanlı Dev­ let in in mali örgütünde özel bir yeri ola n iç hazin e'ye xv ı ı ı . yüzyıl ortalarından iti­ baren bu ad verilmiştir. Hazirıe Padişah'ın .:izel malıdır. Devlet hazinesinde darlık ol· duğu zaman yardım alınır, sonra borç ola­ rak verile ı para yerine konurdu. Abdülhamid i l . döneminde, mahlül arazi ( boş devlet top­ rakları ) , çiftlfkler, değerli madenler, Padişah adına tapuya işlenmek suretiyle Padişahın haksız yere ;ok büyük gelirlere sahip olma­ s ı na yol açıldı. 1 908 ikinci meş ru t iyetinden sonra, bu sömürüye son verilerek haksız ka­ zançlar maliye hazinesine geri verildi. Bun­ clan sonra Padişahlara giderlerini karşılaya­ cak bell i bir ödenek verilmeğe başlandı. Ha­ zine-i Hassa'nın başında Padişahın güvenini kazanmış bir nazır bulunurdu. Hazine-i Has­ sa Nazırı tüm saray giderlerini karşılar ve görevlilerin ücretlerini öderdi. Hazine-i Hassa Nezaretinde çal ışan başlı­ ca görevliler şunlardır. 1 - Hazine ket­ hüdası İç içe üç odada bulunan hazinenin korunmasından sorumluydu. H azin eye gi ren çıkan demirbaş eşyanın envanterini tutardı. 2 - Hazinedar başı : Hazine için gerekli hil'at, kürk ve k ı rtasiyenin satın alımı ile uğraşırdı. 3 - Hassa oda .başı : Hazinenin korunmasından sorumlu ikinci kişi durumun· daydı . (S.Ş . ) Haziran Hareketi Davası. 1 2 Mart döneminde, gizl i örgüt kurdukları sav ı ile, Mihri Bel­ li, Şevki Akşit, Rasih Nuri İleri, Süleyman Üstün, Yılmaz Elmas v.b,. hakkında açı lan dava. Soruşturmayı yürütenlerin öne sür­ düklerine göre örgüt, devrimci işçi komite­ ·si, devrimci gen çl ik ve öğretmen komiteleinden oluşmaktadır. Merkez yürütme ku­ r ul u üyesi oldukları s av ı ile arananlardan Mihri Belli, Şevki Akşit ya�alanamamış, Rasih Nuri İ l eri ile Türkiye Öğr_etmenler Sendikası ( TÖS ) İs.tanbul sekreteri Yılmaz

546 HEPBlR Elmas yasa dışı baskılara uğramalarına kar­ şın yüklenmek istenen suçu kabul etmemiş­ lerdir. Bu nedenle işçi ve öğretmen kesimin­ den tutuklanma olmamış, sadece qençli k kol­ larını oluşturdukları savı ile varııılananlar hüküm giymişlerdir. Soruşturmada sözü e­ dilen yayınlar arasında duruşmalarda üzerin­ de durulan Mihri Belli'nin «Devrimci Ha­ reketimizin Eleştiri.si» yazısı il@ «Haziran» adlı dergidir.

Ali Varda!, Kadir Kı lıç, Bahattin Yücel, Şefik Çal ık, Cüneyt Al tunç, Remzi Coşkun, İbrahim Yücel, Selahattin Ta­ n ı şlar, Ömer Yükısel, Mikail Kayam, Şeref Yalçın, Çağatay Yaylalı, Fa tm,;ı Oğuz, Ab­ dullah Tozan, :işçi Kadir Kıl ıç, Kazım I ­ ş ı k, Muzaffer Dizmen, Koçal i B_ıçakçı, Suat Kurtuldu. Ve « topluma kazandırmak» ge­ rekçesi ile dava dışı bırakı lcl@ belirtilen yüzden fazla sanık ki, bunlar amme şahidi olarak dinletilmiş, yalancı şahitlikten tef­ Bu dava bir bakıma Ankara'daki «Ay. kif talebi karşısında bile hepsi saru;kJar ley­ dırılılc Sosyal.ist Dergi» davası n ı n bir uzan­ hine ifade vermişlerdir. İddianame,de ve fez­ tısıdır. Ve Demokratik Devrim Derneği, Dev­ lekede çok sözü edilen Akın Cı takoğ\u ise rimci İşçi Birliği ve 1 2 Mart sıralarında davaya dahil edilmemiştir. kurulması kararlaştırı lan legal partinin de­ vamı olarak görülmektedir. Bu partinin ku­ Kararda Rasih Nuri İ leri beraat etmiş, rulu,u için Ankara'da Ekim 1 970'de topla­ 1 4 1 /S'c!en yargılananların daya\arı afdan nan kurul tayda bölünme olmuş, Dev-Genç düşmüş, Gençlik Komitesi yön�ic}leri Erkut grubu ( Mahir Çayan ve arkadaşları ) az son. Selçuk, Şü'krü Ceyhan, Süleyman Onen, Mu­ r;; ayrı bir fraksiyon teşkil etmişler, Dr. ra t Ceyişakar, Enver Avcı 1 4 1 / l 'den B'er Hikmet Kıvılcımlı grubtı de Kurultaydan az yıla mahkOm olmuşlar, cezaları af kapsamı­ önce «Devrim Zortlamasuı kitabının yayın­ na girmiştir. lanması ile ayrıl m ı ş, geriye kalanlar ııTürki. HEPBİR Ziya ( İstanbul - 1 924 ) . Petrol - İş ye Solu» Dergisini ve dergiye ek oJarak bir Sendikası Genel Başkanı, Türk - İş 1 . Bö\ga «program tas l ağı :o yayı nlamışlardır. Dava Temsilcisi olan Hepbir, 1 930 da iş�il iğe baş­ sı rasında Ali Kayahan'ı n işkencede öldürül­ ladı. Kumkapı'da ( İstanbu l ) pres fabrika­ düğü idia edilmişse de Mahkeme bu yönde sı nda, Ankaracla askerlik yaparken Hava tahkikatı derinleştirmeyi reddetmiştir. Hazi­ Kuvvetleri Kumandanının sonra da eski Mil­ ran Hareketi Dava s ı n ı n ilginç vanı, 1 2 Mart li Eğitim Bakanlarından Cemal Hüsnü Ta­ döneminde açılan davalar arasınçla !;>ütün sa­ ray'ı n özel şöför\üğünü yapan Hepbir, Sokoni n ı kla'rın ilk tahkikat ifadelerini kabul etme­ Vakum firmasında ( 1 948 ), tanker şöförü ola­ yerek mahkemede örgütü tümden reddetme­ rak yaşa m ı n ı sürdürdü_ 1 950'de Motorlu leri, gizli yayınların ise bir kişi tarafından Taş ı t İşçileri Sendikası'na üye oldu, ancak kendisine yüklenilmesidir, oysa 1 2 Mart dö­ petrol şirketlerinde çalışan şöförlerin sorun­ neminin bütün örgütlerin davalarında, dava­ ların ı n ayrı oluşundan yararlanarak Beykoz da örgüt kabul edilmiş ve savu_nma bu yön­ Akarya k ı t İşçileri Sendikası'na girdi, 1 952 de yapılmışt ı r. Dava n ı n ilginç bir yönü de Kongresinde başkan seçilince Sendikanın ls­ Kon tr-Geri l \ a örgütünün varl ıijının 'maddi tanbul ölçüsünde örgütlenebilmesi için Bey­ kan ı tı verildiği ve bu yönce tahkikatın de­ koz sendikasının adı İstanbul Akaryakıt İş­ rinleştiri lmesi istendiği halde mahkemenin çileri Sendikasına dönüştü ve merkezi Orta­ bundan kaçınmasıdır. Tutuklanma tarihi köy ( İstanbu l ) oldu. Kısa sürede kendini ile 1 'inci şubeye giriş arasında bazı sanı k­ kabul ettiren Ziya Hapbir, İ stanbul İşçi Sen­ i arda 26 günlük bir süre bulunması ve ifa­ dikaları Birliği Yönetim Kuruluna seçildi, de tarihinden sonra Rasih Nuri İ leri'nin Em­ veznedarl ık yaptı. Sendikanın gelişmesi üze­ niyete götürülmesi yolundaki isteqi reddedil­ rine Akaryakıt İşçi l eri Sendikası'nı Petrol - İş miştir. (Türkiye Petrol İşçileri Sendikası )'na dönüş­ Haziran Haraketi Davası ndan yargılanan­ türdü ( 1 957 ) . Sendikanın güçlenmesi üzeri­ lar şunlard ı r : Mihri Belli ( firari ) , Rasih ne İskenderun ve Kocaelinde aynı amacı Nuri İ leri, Mustafa İlker Gürkan (.firari ) . güden kuruluşların Petrol - İş'e katı lmas ı n ı Şevki Akşit ( firari ) . Erkut Selçuk, Yı lmaz gerçekleştirdi. 1 956'da sendikadan başkanlık Elmas, Sü leyman Üstün, Şükrü Ceyhan, ücreti almaya başladı. Petrol - İş'in yurd sendikalarıyla bu arada Süleyman Önen, Murat Ceııişakar, Ziya Ül­ dışı ndaki işkolu genciler, Enver Avcı, Baktemur Bıçakçı, Uluslararası Petrol İşçileri Federasyonu ile . Hasan Kıyafet,- Yaşar Uzunlar ( firari ) , Kay­ ilişki kurdu, bu örgütün 2. Genel Kurulu'­ han Edip Sakarya ( tefrik edileli ) , Bekir Yıl­ nun yap ı ldığı Roma'da ( 1 957) Türkiye Petrol d ı r ı m, Fuat Çakmak, Ethem Oğan, Şadu­ İşçilerini temsil etti. Böylece Türkiye'de i l k man Taşl ı , Hakkı Yükselen, Selahattin Türk­ kez bir sendika ülke dışında kardeş sendika. cıkay ( firari ) . Aykut Selçuk, Rıdvan Akde­ \arla ilişki kuruyor, 1 960 Şubat ayında da niz, Ayşan Gündüz, Ayşe Edincik, Faruk Petrol - İş' in 1 IJuslararası petrol İ şçileri Fe­ Ağca, Ömer Üigenci, Erdoğan Çolak, Mehmet clerasyonu'na ( İ .F.P.C.W) üyeliği Bakanlar Gök, Osman Çal ı şkan, Sel ahattin Atasever, Kurulunca cnaylanıyordu. İlk kez bir TürkiMustafa Üstüntaş,

ye

sendikası akanlar Kurulu kararıyla ulus­ l ararası iHşkileı i yasal olarak sürdürüyordu. Bir a ra bu örgütün Başkanveklliğine de se­ çildi. Hepbir Türkiye'de yapılan sendikacı­ l ı k e�itim seminerlerine ve Amerika'da 4 ay İngil izce öğretim kursuna İFPCW'nin iste­ ğiyle kat ı ldı, Sonra bir ay Amerikan sendika­ c ı l ı ğ ı nı inceledi. Bu örgüt adına Singapur, Japonya temsilcisi olarak incelemeler yaptı, Pakistan ve İsrail'e gönderildi. Hepbir, 1 961 'de kurulan TİP' in Çalı­ şanlar Partisi'ne dönüşmesi ve kendini fes. hetmesl için Türk - İş Başkanı Seyfi De­ mirsoy'un başlattığı parti kurma_ çalışmaları­ nada katı ldı . Heyecan l ı konuşması, özverili çal ı �masıyla dikka ti çeken Hepbir bir süre Türk - İş 1. Bölge Temsilciliği yaptı, sonra Sosyal Demokrat İşçi Sendikaları Konfede­ rasyonu'nun kuruluş hazı rlığına katıldı. Hepbir'in Genel Başkan olarak Türk - İş' in kararına karşın Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası'nda Kristal - İş Sendikası'nın sür­ dürdüğü grevi desteklediği için Türk - İş Onur Kurulu kararıyla 15 ay süre i l e se ndi ka.sının TOrk - İş' ten geçici olarak çıkarılma­ sı sonucu .veren atı lı mlar da yaptı. Petrol - İş' in X l l . Dönem Genel Kurulu'na ( 1 966 1 968 ) sunulan Rapor'da Hepbir'in de ka­ tıldığı görüşle� şunlardı : ­

«Türkiye için tek çıkar yol; ekonomik ve sosyal bakımdan tam bağımsız bir devlet durumuna gelebilmesidir. Yani en kısa yol­ dan hızla kalkınmaktır. Türk milleti tarih boyunca s ı k s ık karşı laştığı istibdat ve zu­ lüm tehlikelerine, şiddetle karşı koymuş ve mutlaka hürriyeti arayıp bulmustur. Yani hız­ lı kal kınma için, bazı çevrelerin tavsiye eder göründüğü sağ veya sol bir diktatörlük Türk toprakları Üzerinde hiç bir zaman vOcut bula­ mayacak, kazara bulsa bile en kısa zamanda yok edilmeye mahkum olacaktır. O halde Türkiye'miz ekonomik ba�ım­ sızlık için ş iddetle muhtaç olduğu hızlı kalkınmasın ı , mutlaka hürriyet ve demok­ rasi içeri'sinde sağlamak durumundadır. Bu da mevcut Anayasa düz.enimizi en iyi şekilde işler hale getirmek ve korumak demektir. Hür sendikacı l ık, demokrasinin vazge­ çilmez müessesesidir. Başka bir deyimle, hür sendikalar Arıayasa rejiminin en güvenilir teminatıd,ır. Rej imin başarısı, kısa devrede­ ki menfaatleri uğruna yok etmeye çabala­ yanlar ve i kinci sendikalar kurarak kuvveti parçalamak suretiyle sendikal başa � ıya set çekmeye yol açanlar, rej i m içLn en büyük tehlikedir. Mevcut ve gelecek bütün hükü­ metlerin, eğer gerçekten hürriyet ve demok­ rasiden yanaysalar, güçlü sendikaları yaratma ve yaşatma gayretinde olmaları gerekmek­ tedir.» Hepbir, Batı modeli bir sendikal demek-

547

HEYET - İ çok Türk - İş'in sendikac ı l ığa ege. bıal ice kabul edi l mişti. 1 875 hareketi de te­ da Erzurum'da Vilayat-ı Şarkiye, Müdafaa-i men liğini savunma kta ve sola kapalı bir an­ mel olarak Hersek halkının özerk bir yöne­ Hukuk Cemiyetinin, «Müdafaa-i Hukuk-u time kavuşmasını sağlayacak olan istekleri layış çizgisinde bulunmaktadır. M i l l iye» adıyla bir şubesi açı ldı ( 1 O Mart Kemal Sülker taşımaktaydı. 1 9 1 9 ) . Bu şube, kendi alanı içinde güçlü Avusturva. Almanya ve Rusya, Osma n l ı HEPER Bııytullah ( Eskişehir - 1 92 7 ) . Kari­ sadrazamı Mahmut Nedim Paşan ı n başkal­ bir örgüt meydana getirdiği ,gibi, bu ör­ gütü ve ulusal savunma bil incini komşu i l le­ katürcü. İ l k ve orta öğrenimini Eskişehir'de d ı rmayı bastırmasına fırsat vermeden duru­ re yaymaya çalıştı. Bunlardan başka ilk yaptı. İ lk yapı tları l 947'c!e yayı mlanmağa ma rr.üdahale ettiler. Bir yandan c!a bu dev­ kongresini yaparak silahlı bir savunma ör­ başladı. «Dolmuş», «Tef», «Hayat», «Ak­ letlerin ·isteğ:ıle Karadağ ve Sı rbistan' ı n baş­ gütünün esasl arını saptadı ve her ne suretle baba», «Resimli Hikayeler», «Hafta», «20. kaldıran Hersek halkına araç - gereç ve si­ olursa olsun orduyla işbirliği yapı lmas ı n ı n Asır», « Yelpa:ı;e», « Yeditepe» dergilerinde la hla yıırdımlarda bulunması Babı61i'yi kay­ 3ğ! anmasını karar altına a l d ı . Kongrenin karikatürler çizdi. Sergi ve yarışmalara ka­ gılandırıyordu. Bu nedenlerle hükümet, 1 2 gördüğü en önemli iş, bütün Doğu illarinin t ı l an sanatç ı n ı n yapıtları, karma albümlerde aralık 1 875'te, Hersek halkı tarafından ileri katıl masiyle Erzurum'da bir Kongren in top­ yer aldı. sürülen taleplerin yerine getirileceğini öngö­ /anması düşüncesini ortaya atm;ısı oldu ( 1 7 Hergün İstanbul'da yay ı mlanan günlük gaze­ ren o:Ferman-ı adalet> adlı bir bildiri ya­ Haziran 1 9 1 9 ) . Kazım Karabekir'in bu dü­ te. 1 933'te Vala Nurettin Va - NO ile Niza­ yımladı. Na -,ıar ki, duruma müdahale eden şünceyi destek/emesi, Mustafa Kemal'in de mettin Nazif Tepedelenlioğlu'nun kurduk­ Avusturya, Al n anya ve Rusya bu girişimi de. görev ve memu riyetlerinden istifa ederek, Er­ ları «Hergün»ün yaşamı kısa sürdü. Mehmet yeterli bulmadıklarını ifade ederek, Avustur­ ızurum Müdafaa-/ Hukuk Ceı'm iyetine üye Faruk Gürtunca'n ı n 1 947'de kurduğu, baş­ ya başbakanı Kont Andraşi'nin yazdığı bir olması, Erzurum kongresinin açı imas ı nı ko­ yazarl ığını yaptığı aynı adı taşıyan gazete, notayı Babıal i'ye gönderdiler. Notada, üye­ laylaştırdı. Erzurum Kongresine Bitlis, Er­ 1 950 - 1 960 döneminde Demokrat Parti'yi lerinin yarısı Hı ristiyan olmak üzere bir İ l zurum, Sivas, Trabzon'dan gelen 54 delege savundu. 1 955 - 6 l 'de ccHergü.n Ekspres» Meclisinin kurulması, vergilerin Hersek ve katıldı -( 23 Temmuz 1 9 J 9 ) . Mardin ve Di­ ıçın kullanı lması H ı ri·stiyanların adıyla Ankara'cla, ccEdime» a d ı yl a yerel bir Bosna yarbakır delegeleri yerel h ü kümet otorite­ gazete olarak Edirne'de yayı mlandı. Murat kendi Ayinlerin; serbestçe yapma hakl arının /erinin engellemeleri nedeniyle gelemediler. usulünün Sertoğlu, Ü mit Deniz, Reşat Ekrem Koçu, güvence a l tıı:ıa a l ı n ması, i l tizam Delegeler oybirliği ile kongre başkan l ığına Adf!an Tahir, Cüneyt Arcayürek, Abbas Par­ kald ırı lması gibi sonradan tam bağımsızl ık Mustafa Kemal'i seçtiler. B u kong ren in ça­ maksızoğlu, Uljur Gürtunca gibi gazeteci ve isteklerine yol açabilecek amaçlar öngörül­ l ı şmaları sonunda bir nizamnaoıe düzenlen­ yazarlara kadrosunda yer verdi. Tiraj ını yü k­ düğü halde hükümet, bu talepleri kabul et­ di ve ulusa hi taben bir bildiri yayı n l andı . seltip etkin bir gezele olamayan, daha çak mek zorunluğunu duydu. Ama yine da hareket Düzenlenen nizamname ( tüzük) gereğince bir başyazarı Gürtunca'nın şovenist ulusçu luğunu durmadı ve başkaldırıcı güçler Sırp ve Ka­ Heyet-i Temsil iye oluşturuldu. yansıtan «Hergün», az tiraHı bir akşam radağ ile Osmanl ı la r arasında başlayan sa­

: rasiden

gazetesiyken 1 975'de bir basın ortaklığına vaşlarc!a onlarla birleşerek savaştılar. Daha devredildi ve bir süre Tahir Kutsi Makal yö­ sonra Bulgaristan' ı n da bağımsızl ı k isteğiyle netiminde yayımlandı. Daha sonra ortokları baş kaldırması sonucu ortaya çıkan sorunlar arasında �işiklik oldu ve Mill iyetçl Ha­ yeni savaşlara ve gelişmelere yol açacak, öte­ reket Pa r t is 'n i n görüşlerini yansı tmaya baş­ ki Balkan ü l keleriyle birlikte· Hersek'in duru­ ( 1 2 aralık ladı. Bugün MHP yönetiminde görevli kişile­ mu da İ stanbul konferansı nda rin yazıla r ı n a yer veren ve Ülkü - Bir, Ülkü­ 1 87 7 ) özerk yönetim 'koşul lar.L kabul edi­

i

cü Genç l i k Derneği, MiSK gibi MHP para­

Ahmet Ceyhan

lelindeki k u rul uşları savunan aşırı sağcı b i r polemik gazetesi olarak yayımlanmaktadır. MHP'n in yarı resmi organ ı olduktan sonra kadrosu s ı k sık değişmiştir. Şimdiki b aş lı­ ca köşe yazarları Enver Altayl ı , ' Taha Akyol, S., Ahmet Arvasi ve Faik Sezgi n ' dir.

( A.K.)

Hersek Başkaldırması Osmanlı yönetimin­ de bulunan Hersek'te, vergilerin yüksekliğin­

·

lerek çözüme bağlanacaktır.

Hersekli Arif Hikmet

( Mostar - 1 889

/ İs­

�anbul - 1 903 ) . Şair. İstanbul'da öğrenim gördükten sonra Sadaret Mektupçululju ka­

gös terilmiştir : Mustafa Kemal - Sabık 3. Or­ du Müfettişi, askerlikten müs tafi, Rauf bey Bahriye Nazı rı Esbakı, Raif Efendi - Sabık Erzurum Mebusu, İzzet Bey - Sabık Trabzon

Mebusu, Servet. Bey - Sabık Trabzon Mebusu, Şeyhi Fevzi Efendi - Erzincan'da Nakşt Şeyhi, Bekir

Sami Bey, Beyrut Val i-i Sab ı k ı ,

S;ı­

dullah Efendi, Sabık Bitlis Mebusu, Hacı Musa Bey - Mutki Aş iret Reisi ... 8u ki· ş i ler, Ulusal Kurtuluş Savaş ı n i n i l k yürütme komitesini o l u ş turmak amacıyla seçildiler.

lemi ( 1 85 6 ) ve Adliye Dairesi'nde ( 1 868 ) çalıştı. Daha sonra Hüdavendigar, Manastır, Ancak bu kuruldaki k işi ler i n tamamı, hiçbir Kastamonu, Adana Cezai r Vilayetleri Bidayet zaman bir .araya gelerek birl ikte çalışmış Mahkemesi reislikleri, İstanbul İstinaf Mah­ değil lerdir. Bunlardan İzzet, Servet ve Hacı kemesi üyeliqi, İsti naf Hukuk reisliği, Tem­ Musa Beyler ve Sadullah Efendi hic; gelm• yiz Mahkemesi üyeliği görevlerinde bulundu. inişler, Raif va Şeyh Fevzi efendiler Sivil! Naili ve Fehim'in etkisinde görünen gazel l e­ Kongresine katıldıktan sonra, biri Erzurum'•, rinden başka bilgece söylenmiş k ı talar ve diğeri Erzincana dönerek, bir daha Heyet-i kasideler de yazd ı . İbnül Emin Mahmut Ke­ Temsil iye'ye katılmamışlardır. Rauf Bey ( Or. mal'in önyazısı ile basılan divanın­ bay) ve Sivas Kongresine ka t ı l a n Bekir Sa­ dan ( 1 9 1 8 ) başka Levayih-ül Hikem, Lev� m i Bey, , İstanbul'da açılan Meclis-i Mebusan'ı mi-ül Efkiir, Sevanih-ül Beyan adlarında gidinceyedek birlikte bulun muşlardır. Erzu­ tasavvuf ve fel sefe konularını içeren eserleri ' ' rum Kongresi, yabancı c!evletlerin işgali ne­ de vardır. deniyle İstanbul'daki hükümetin görevini yap­

den yakınan bir grup halkın başlattıkları ( 1 875 ) . Başkaldı rmaya yol, açan ne­ ! den l eri n başında, imparatorluğun eski siyasal, . ekonomik ve askeri, gücünü yitirerek, geçen ' yüzyı l larda sınırlarına kattığı ülke ha lk l a r ı­ , n ı n baljı msızl ı k isteklerini gerçekleştirecekleri bir o rtam ın bulunduğunu görmeleri gel­ mektedir. Nitekim XIX. yüzyıl başından beri Hersek'te de başlayan k ı p ı rdanmalar 1 862'de küçük bir başkaldırma düzeyi ne ulaşm ı ş , Heyet-i Temsiliye Erzurum ve Sivas Kong­ halkın kendi dil leriyle öğretim yapan okul­ relerinde oluşturulan ve o:geçici hükümet• ların .ıı ç ılması, üretimden alınan vergilerin n i teliğindeki kurull ara ve rilen ad. Ulusal Kurtuluş Savaşının başlangıcındörtte üçünün aza l t ı l ması gibi istekleri Ba-

! hareket

IŞ_rzurum vilayeti makamına verilen 2'4 l\ğus tos 1 9 1 9 tarihli bi ldi rimele, Hıyet-i Tem­ s i l iye üyelerinin isimleri ve kiml ikleri şöyle

maması veya dağı iması halinde, ulusun lril· desiyle meydana gelen ve Kuvvayı Milliys ( Ulusal Kuvvetler) adını taşıyan kuruluş­ ların ulusal iradeyi egemen k ı l acağını be-

548 H I N ÇAK lirtmiş, bunun için de bir temsil heyeti ( He­ yet-i Temsiliye ) , ona, gerekirse hükümet ola. rak iş görmek yetkilerini de vermişti . . Alı­ nan kararlar ve meydana getirilen Heyet-i Temsiliye ile Erzurum Kongresi, Anadolu'da ulusal bir de'tletin yürütme gücü olan ulusal bir hükümet kurmak konusundaki niyet ve azmini anlatmış olmaktadır. Doğu ve Batı ii leri ile Trakya'daki u l u­ sal kurtuluşçu güçleri birleştirmek için top­ lanan Sivas Kongresi, Erzurum .Kongresinde vatan ı n bütünlüğünü ve istiklalini sağlamak konusunda verilmiş olan kararları kabul ede­ rek kendisine malettiği gibi, Anadolu ve Rumeli'de kurulmuş olan bütün Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti» adını taşıyan bir tek der­ nek haline getirdi ( 7 Eyl ül 1 9 1 9 ) . Bu örgüt ac!ına söz söylemeye ve iş görmeye yetkili olmak üzere bir de Heyet-i Temsiliye seçildi. Sivas Kongresi kararlarının onuncu madde­ sinde Anadolu ve Rumel Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin 4 Eylü l 1 335 ( 1 91 9 ) tarihinde Sivas şehrinde toplanan Umumi Kongresi tarafından mukaddes maksadı takip ile umu­ mi idare teşkilatı için bir « Heyet-i Temsiliye» seçtiği belirtilmektedir. Sivas Kongresi'nin ( eskisine-Eı:zurum Kong­ resindekine) altı kişi ekleyerek seçtiği He­ yet-i Temsiliye, Mustafa Kemal Paşa, Rauf aey (Orbay) , 3. Kolordu Komutanlığından emekli Kurmay Albay Refet ( Bele ) , eski Er­ zurum Mebusu Raif .Efendi, eski Trabzon Mebusu İzzet ve Servet Beyler, Erzincan Nakşibendi Şeyhi Hacı Fevzi Efendi, eski va­ l ilerden Bekir Sami, Mazhar Müfit Beyler, eski Ankara Mebusu Ömer Mümtaz Bey, eski mutasarrıflardan Hakkı Behiç, Hüsrev Sami ve Niğdeli Ratipzade Mustafa Beyler­ den kuruluydu. Sivas Kongresinde seçilen He­ yet-i Temsiliye başkanl·ığına da Mustafa Ke­ mal getirildi. Sivas Kongresi, Cemiyetler Ka­ nununa aykırı ve İstanbul hükümetinin açık muhalefetine karşı n toplanmış ve vazife ve memuriyetlerinden azledilmiş bulunduğu, tutuklanması hakkında Dahiliye Nazırı ta­ rafından emirler verilmiş. olduğu halde, Baş­ kanı ığı na Mustafa Kemal'i seçerek açıkça "ihtilalci» bir karakter a lmıştır. Erzurum'da Şarki Anadolu Vilayatı Müdafaa-i Hukuk Ce­ miyeti Heyeti Temsiliye Reisi ve Sivas'ta da Anadolu ve : şek­ linde bir tüzük maddesi kabul etti. Ulusal Kurtuluş Savaşı n ı n ilk yürütme kurulu olan Heyet-i Temsil iye, Sivas'tan Anadolunun her yerinin yönetilmesine olanak bulunmaması nedeniyle Ankara'ya geldi ( 27 Aralık 1 9 1 9 ). Sivas Kongresi ile varlığını kabul ettiren

Ulusal Kurtuluş Savaşı, 1 920 yılı başında meşruluk kazanma çabası n a girişti. Her ne kadar Sivas Kongresinden sonra Anadolu'nun İstanbul ile ilişkisi kesilce, Heyet-i Temsili­ ye' n i n ü l ke yö ne t i m i n de e tek .merci> olarak kabulü ileri sürülmüşse ele, b u meşruluk kazanma çabalarının ilk işareti oldu. İstan­ bul'un işgali ( 16 Mart 1 920) üzerine, Mus­ tafa

K�mal,

İstanbu l

hükümetini

tamamen

bertaraf etmek ve Heyet-i Tem sil i ye'yi

çici

lalin

bir hükümet> gibi meşrOluğunu

geçmek

ve

toplamak

çalıştırmak

sağlayacak

öı:elJ.ikle Ankara'da

kararını

aldı.

Kge­

ve ihti­

girişi mlere bir mecl is

İstanbul'un

işgal

edildiği gün bütün Osmanlı vilayetle�indeki

mülki memurların, askeri makamların Heye­ ti Temsiliye ile bağlantı kurmaları, Heyeti Temsil iyenin de m ü l kl ve askeri makamlarla görüşerek u l usal ve vicdanf görevi n i yapa­ cağı bildiri ldi. Çekilen şifreli telgra(iara ( Si­ va s Kongresinden sonra Heyet-i Temsiliyenin « merci> ilan edilmesine karşı çıkan ) komu­ tanlar bu kez olumlu cevaplar verdiler. Sa­

dece 1 5 . Kolordu Komutanı Kazı m Karabe­ kir, Heyet-i Temsil iyenin kimlerden ibaret olduğunu öğrenmek istedi. Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsil iye adına 1 6 - 17 Mart günlerinde Kolordu Komutanl ıklarına ve Va­ liı'iklere bir genelge göndererek idari, mali, askeri önlemler alınmasını istedi. Bu genel­ ge .ile Heyet-i Temsil iye, meşrO ve geçici bir hükümet statüsüne dönüşmüş oldu. He­ men sonra Heyeti Temsil iye adına yapılan duyuruda yeni seçimler yapılması ve Mec­ lisin Ankara' da toplanması istendi ( 1 2 Mart 1 920 ) . Türkiye Büyük Millet Mecl isinin açıl� ması ( 23 Nisan 1 920 ) ile Heyet-i Temsil iye'­ nin hukuki ve fiil! varl ığı sona ermiş, o ta­ rihten i tibaren yas a ma ve yürütme organı TBMM olmuştur. Ender Kamil Bcıyacı Hınçak ( Çan Sesi ) Kcımitesi: 1 887'de İsviç­ re' de kuruldu. Avedis Nazarberı:ı, Kan Azad, Megovaryan, Şamovor komitenin önde gelen kişilerdendi. Merkezi daha sonra Londra'­ ya taşı nan Komite, i 890'da İstanbul' da da örgütlendi. Komitenin aHınçak» adlı gaze­ tesi de vard ı . Osman l ı devletine ba;jlı uluslarda, ulu­ salcı akımların boy verdiği bir dönemde ku­ rulan Komite, marksizrnden esinlendiğini söylemesine karşı n, benzeri örgütler gibi aşırı ulusalcı eylemlerden öteye geçemedi. "Ermenilerin kurtuluşu içln kendine uzak va yzkın olmak üzere iki amaç seçen komite, bu amaçları, programı nda özetle şöyle belir­ tiyordu. İ nsanl ığın büyük bir çoğunluğunu oluşturan işçi ve üretici sınıflar, zengin ve egemen küçük bir azınl ı k tarafından sömü· rül mekten ancak üreticilerin bütün üretim araçlarına sahip olmalarıyla kurtulabil irler.

Hı nçak Partisi de ezilen bütün Ermeni ulu­ suna, ülkü ve uzak bir amaç olarak bu dü­ şünceyi uygun görür. Ermenilik için sosyalist düzenin kurulması uzak bir amaç olarak gö;ııekte, ve b u n la r ı n etkinlik ile eğilimleri, yairnı bir amacı oluşturmaktadır . Yakın amaç, ihtilal çıkarmak ve Ermeni halkını, kölelik durumundan kurtarmaktır. Yakın amaç için, propaganda, terör, a­ kıncı alayları, ihtilal örgütü Qibi etkinlik­ leri gerek'i gören program, daha sonra şöyle devam etmektedir. Herhangi bir devlet ta· rafınc'aıı Türkiye'ye karşı savaş açılması, isyan, yakı n amacın gerçekleşmesi için en uygun dd:ika sayı lmalıdır. Marksist partilere özgü disiplin, top!unı­ sal çözümleme, taktik ve stratejiyi yönlen­ direcek, işçi sınıfı ndan yoksun olan komite, yakı n amacı için şu eylemleri yönlendirdi. Erzurum İ syanı ( 1 890) Mu�abey. Olayı ( 1 89 9 ) , Kumkapı Olayı ( 1 890 ) Merzifon Kayseri - Yozgat Oiayları ( 1 892 - 93 ) Birin­ ci Sasun Ayaklanması ( 1 895 ) Babiali Göste­ risi ( 1 895 ) Zeytun Ayaklanması ( l 895 ) . ( C G. ) H:NÇER İhsan ( Konya · 1 9 1 8 j İ stanbu l 1 979 ) . Folklorcu. Orta. öğren imini İstanbul Kabataş Lisesi'nde tamamladı ( 1 940 ) . İstan­ bul Belediyesi H.:sap işlerine memur olarak girdi. Uzun yıllar Belediye Varidat Tahakkuk müdürü olara'< hizmet gördü. Edebiyata şiir­ le başlamış, ilk ür ünle ri n i aİnkıl,apçı Genç­ lik,, ( 1 94 1 4 2 ) aYücel» ( 1 943 ) derg il e­ rinde yayı mlamıştı. Sonra «Yeni Türk», «Yurl'ıı, «Babacan» ( 1 944 - 48 ) , «Yeni İs. tanbul» ( 1 972 ) , 1 ağu stos 1 949'dan ölü­ müne değin çıkdrdığı aTürk Folklor Araş­ tırmalan» dergi ve gazetelerinde sürekli ola­ rak Türk folkloru üzerine tan ı tı yazıları, in­ celemeler yazdı. .•

·

-

,

Başlıca Yapıtl,an: Tüı·klük Bir Yanar­ dajidır ( şiirler, 1 936 ) , İstiklalimin Menkı­ besi ( şiirler, 1 937), Çoban Kızı ( roma n ,

1 946 ) . H IZLAN Doğan ( İstanbul - 1 93 7 ) Eleştirmeci ve denemeci. Pe rtevn iya l Lisesi'ni ( İs ta nbu l ) bi tirdikten sonra bir Süre İ . Ü. Hukuk Fakültesi'nde okudu. Cumhuriyet gazetesin· de düzeltcilik yaptı. ABC gazetesinde ( haf­ ta l ı k ) kitap sayfası düzenledi; Yeni Gazete' de sanat - edebiya t sayfasını yönetti ve t a n ı tma yazı ları yazdı ( 1 969 - 1 971 ) . Yeni Edebiyat dergisini yöne t t i ( l 969 1 97 1 ) . İlk yazısı 1 954'de yayımlanan Hızlan a, ­



Türk Dili, Dönemeç, Yelken, Pazu;r Post$ı, Papirüs gibi derqilerde gözük­

tü. Hürriyet Yayınları'nda danışmanl ı k ve yönetmenliği yaptı . Şimdi Altın Kitaplar Yayınevinde danışmanlığı n ı n yanısıra Cum­ huriyet ı:ıazetesinde sanat - edebiyat sayfasını düzenlemekte. Yazı ları nda okuyucuyu okuma­ ya iten ve yönlendiren bir yöntem izler. Buyayın

549

H İSAR 1 925 y ı l ı ndaki değişiklikle, maddeye ek­ lenen ikinci fıkrada dinsel ya da dini siyasal amaçlara esas ya da araç yapmak amacıyla dernek ve ör�üt .kurulması vasaklanmakta, 1bu tür örgütleri kuranlar ya da bu tOr ör­ qütlere girenler de vatan haini sayılmaktadı r. Vatana ihanetin yaptırımı olarak, ayn ı yasan ı n ikinci maddesinde asli failler için ic!·am cezası öngörülmektedir. ikinci derecede­ ki failler için eski Ceza Yasasının 45. maı:fı. de s i n de k i ceza verilecektlr. · «Vatan ihaneti» suçunu işletmek için ta hr ik ve teşvikte bulunanlar o: küreğe - ko­ nacaktı r». Vatan hainİ iğinden sanık olanlar, yerel «bidayet ceza mahkemesiı>nde yargıla­ n ı rlar. Vatan ihaneti suçunda özel bir yargı­ lama yöntemi getirilmiş, sorgu ha k iml i ği n i n yaptığı i l k soruşturma kaldırılarak, s a n ı ğ ı n

74 s a a t içinc'e mah kemeye verilmesi kabul

edilmiştir. Ayrıca, bu tür sanıkların ya rg ı­

Doğan Hızlan

dır.

«Diyalektik

Düşüncenin

Tarihi»

( 1 96 6 ) adıyla hazırladığı bir kitaptan baş­ ka «Felsefe El Kitabııı ( 1 970 ) adlı bir çalışması daha vardır. Çeşitli inceleme yazı­ ları arasından «Tanpınar Üzerine Notlar» (Yeni Ortam / 3 1 · Mart - 9 Nisan 1 973 )

(Yeni Dergi, /

S ay ı

1 06



Terrım_uz 1 973 )

ad ı n ı taşıyan i ncelem esi edebiyat dünyamız· l cı n mal;ı r ı n ı n 20 gün içinde qjtirilmesi d9 da ta r t ı ş ma l a ra ve yeni bakış açıl arı n ı n doğ­ öngörülmüştür. masına neden oldu. Az yazmas ı na karşı l ı k Vatari ihaneti suçundan dolayı verilen H i l a v' ı n Marks'çı b i r dünya görüşüyle ede­ kararların Temyiz Mahkemesinde öncel ikle biyat sorunlarına yakla;.ması öze ll i kl e eleş­ ele a l ı n m a s ı , bozma kararlarına karşı ye rel t i ri a l a � ı nda uya rı cı ve söz ko n u s u olgu­ mahkemelerin di re n me hakk ı n ı n bulunmama­ ! a r ı gözden g�çirmeye zorlayıcı bir etki co­ sı da bbul edilmiştir. ğurdu. Bu vasi!, Ulusal Ku rt u luş Sava ş ı nı n ola­

nu yaparken yap ı t ı n özgün yanlarını ıyıce q a n ü s tü koş u l l a rı içind� ç ı karı l m ı ş t ı r . Bu va­ ortaya ç ı kartarak okura yardımcı olur. Genç­ ' ' n ı n tan ı mladığı bazı ey le m le ri i ş leye n le rin l i k sorunları üzerine Ne İstiyoruz? adlı votan h a i n i s av ı l ma s ı kabul edilmişse de, bir derlemesinden başka yayı mlanmak üzere ·.ıa tn n a ihanetin bu yas�da gös te ri l e n eylemleri

olan Çağdaş Edebiyatımızın Dip Notları, kaosamadıqı vol tnıcfa bir ku ra l kon m a m ı ş t ı r. Bir Şiirin Oluşum Serüveni ( Dört inceleme )

Ya sanın Mecliste aörüşülmesi s ı r a s ı n da «bu adlı çalışmaları vardır. Çocuklara h ikayeci­ madd"i bnun ivede haini vntan tarif edilm iş­ lerimizi tan ı trr.ak amacıyla düzen lediği Gül­ t i r. Halbuki fail değil . fiil tuif olunmak deste, Haydi Anlat Anneciğim a d ı yl a ya­ J;\z•rncl!r» d�n i l m i s s e de, hliküm bu o ek i lde yımlandı ktan sonra Bayram Gömleği adıy­ k ıı l m ı s ' • "· B u konuna day a n ı l a r a k Damat la ikinci baskı yap t ı . F"rit P a s a v, onun için a n ı msayabildiği oranda tekrar

tekrar yaşaya;'.. ildiği bir hayat biçimidir. İçine

Çamlıcadalci Eniştemiz ( roman 1 944, 1 956 ) Ali Nazmi Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği ( roman, 1 952 ) , Boğaziçi Yalılan ( ha t ı ralar, 1 954 ) , Aşk İmiş H� Ne Var A· lemde ( seçi lmiş m ı sra ve beyitler, 1 955 ) , Geçmiş Zaman Köşkleri ( ha t ı ralar, 1 956 ) , Geçmiş Zaman Fılcralan ( 1 95 8 ) , İstanbul v� Pif!rre Loti ( hatı ra l a r, 1 95 8 ) , Yahya Ke­ mal'e Veda ( ha t ı ralar, 1 959 ) , Ahmet Haşim Şiiri ve Hayo;tJı ( 1 963 ) . Şükran Kurdakul

sözcüklere

Abdülhak Şinasi geçit

dil miştir.

rasl a n ı r.

dönemi edebiya­

Yapıtları: Fahim Bey ve Biz

C . H .P.

Roman ve

çüncülük

kazandı.

( roman,

Hikaye Armaqa n ı nda

ü­

1 941 , 1 942, 3. bas. 1 95 5 ) , Boğaziçi Mehtapları ( 1 943, 1 956 ) .

leri, yani hukuksal işlemler özel hukuk a­ açığa vurduğu; irade bi ldi­

ancak üstün hukuk kura l l a r ı n a uymak şartı ile v a r l ı k kazanabilecektir. Po­ lis cku1et sisteminde ise, yasalar da, bü­ rimleri gibi

yönetsel

tün

nitelikte

işlemler de tamamen

olup,

takdiri

yönetenlerden ç ı k ı nca veya

bunların kabôlü üzerine derhal uyulması zo­ birer kural durumunu a l m ı ş olur,

runl u

bunların ayrıca bir varl ı k ve sağl ı k koş u lu

sözkonusu

olmaz.

Hukuk devleti

kural, bir

düşüncesinin soyut

bir

ü l kü olmaktan ç ı karak, bir ger­

çeklik haline gelmesi

için yap tı r ı mlara ge­

rek vardır. Devletin hukuksal işlem lerini s ı­

n ı rlandı racak, rın va rlığı

ikı s ı tl ayacak

üstün

kura l la­

kabul edilmek gerektiği gibi, bu

üstün kurallara devletin

hukuksal işlemleri­

nin aykı r ı l ığ ı ileri sürüldüğü zaman bu sa­

vın ı:'oğru olup olmad ı ğı nı yargısal kura l l ar-

551 HUKUK sokacak nun denetimi için ikinci bir meclisin ( Se­ l a saptayacak ve sonuçta .hukuk kural ına mi, hükümet · işlemi kategorisine aykırı durumu ortadan kaldı rabilecek yar-. nedenlerin varolduğunu görürse davayı esa- natonun, Ayan Meclisinin ) bulunması yeterg ısal bir örgüte ve yargısal bir denetime sına girmeden reddediyor, işlemin yasal l ı ğı- li sayıl ıyordu. nı aramak yetkisini kendince. görmüyordu . Ne var ki, 1 878 y ı l ı nda Meclisi Mebugereksinme vardır. Hukuk devleti, «kanun devleti» kavra- l ngil tere'de hukuka ba ğlı devlet görü ş ünün sanın dağıtı lması ile başlayan 30 y ı " · k dö­ mı ile karıştırılmamak gerekir. Hukuka ay- gelişmesi, hikmeti hükümet gereklerine da· neme«� hukuk devlet ilkesi yürürlükten kal­ kırı kanunlar( yasalar) çıkarı labilir, yapı- yan ı larak genileştilen takdiri h areket saha- dırılmış v� ancak 1 908 f i . Meşrutiyet ha­ lan devlet faaliyetleri de bu yasalara· uygun sını daral tmış oldu. Hüklimd,a rın yetkilerine reketinden sc· nra pozitif hukuk bakı mı ndan görünebilir, ancak bu o devletin hukuk dev- karşı konan c rula of f aw» ilkesi, «hiç kim- bir hukuk c:'.evlet kurıılmaya çal ı ş ı lmıştır. senir.ı hukukun üstünde olamay a c a ğı » sözü· Ancak bu dönemde de fiilen polis - devlet Jeti olduğunu kanı tlamaz. sistemi yürürlüktedir. Hukuk devleti sistemi 1 789 Fransız ne dayanıyordu. İngiltere' cif, devletin tüzel kişiliği a leyburjuva devriminden sonra Fransa'da belir1 921 ( 1 33 7 ) Teşkilatı Esasiye Kanumiştir. İnsan Hakları Bildirisi en üstün hu· hinde dava açılamaması , memurların işlem- nu ise, hukuk devleti bakı mı ndan ulusal e­ kuk kuralı n ı oluşturuyor ve Anayasa ile !erinden dolayı devlete sorumlulu k düşme- cemenlik esasiyle yetinmiştir. 1 924 ( 1 340 ) . yasalar d a bunu c',aha çok somutlaştı rıyor- mesi ve hükümdarın sorumsuzluğu gibi ayr ı- İ kinci Teşkilati Esasiye Kanunu ise, Anaya­ du. Yasalar artık hükümdarın keyfi ve tak- calı klar ve dokunulmazl ıklar varl ığını koru- sanın üstün bir hukuk kuralı oluşturduğunu diri bir iradesi değH, yönetimin de üstünde duğu için, devletin tüze l kişiliğinin hukuk ve hiç bir yasanın anayasaya aykırı olama­ olan ve ulusal egemenliği temsil eden ulus kurallarına tam bir bağl ılığı sağlanmış de- yacağı n ı belirterek yasama organını hukuk temsilcilerinin iradesi idi. O halde bu ku- ğilc!ir. kuraliyle bağlamış ve ileri hükümler getirBirleşik Devlet leri'nde ise , miştir. Uygulamada ise, .hiçbir yaptırımın Amerika rallar hükümet ve yönetimi c!e bağl ıyordu ve artık memurlar bu iradenin anlat ı m ı o- devletin hukukun yaratıcısı olması ve bu bulunmaması nedeniyle cAnayasaya ·a ykırı lan yasalara da bağlı olacaklardı. bulunduğunu n yasalar» çİkarılmasının önüne geçilememişnedenle hukukun üzerinde geçışı, teorik olarak kabulü görüşü, huk uka bağlı tir. Tek ıiartiye dayanan TBMM ve sonraki Almanya'n ı n hukuk devletine ile bağdaştırılamaz. A . B.D.'- dönemdeki iktidar çoğunluğunun diktası ol­ 1 Fransa'C.aki volu izlememiştir. Alrnanya'da devlet görüşü ' eski kurumları tamamiyle y ı karak tamamiy- de de hukuk devleti düşüncesi, devletin gusu, hukuk devletinin Türkiye'de gerçek­ le yeni kurumları yaratacak bir ihtil§I ve kendi kendini hukuk kurallarıyla s ı n ı rlama- lcşmesini sağ'ayamamıştır. limitation ) ile a çıklanmaktadır. i 961 Anavasası, hukuk devleti ilkesini devrim gibi geniş bir eylem olu$mam ıştır. sı ( auta Osmanlı devletinde padişahla vezirleri- somutlaştırmak için, .�!etin, demokratik, Almanya'da hukuk devleti, kendi kendini limitation » biçiminde ge- ni ve dolayısiyle devleti, hukuk kurallariy- laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu kas ı n ı rlama «auta ' ILmiştir. Hükümdarın verdiği ""rıcalık so- le bağlamak eğilimi ilk kez i l. Mahmut' un bul ettiği gibi, bu ilkenin ve sistemin en i nucu olarak u luslar vb. gibi önemli işlem- tahta çıkışı s ı rasında görülmüş , 1 808 ta- önemli ve esaslı yaptırımı olan yargısal i ler bu katı lma olmadan tamamlanıp oluş- rih li Sened-i İ ttifak ile devlet ve pad işah , denetime de büyük önem vermiştir. Gerek muş sayı lmıyordu. Böylece ulus temsilci- R umeli ayanına karşı birtak ı m s ı n ı rlamalar yönetimin ve gerekse yasama orq'!_n ı n ı n iş­ lerinin ( yeni bir yasa ile değiştirilinceye ka- altına girmiş ve kabul ettiği koşulların ter- lemleri yarg ı sal denetime bağ l ı d ı r. 1 961 Anayasası hukuk devleti sistemini dar ) katılma ile koyduğu kurallar (yasala r ) , sine hareket etmemeyi kabul etmiştir. Bu hükümeti ve yönetimi s ı n ı rlandırıp ka- itti faknam enin önemi, padişahın ve hükü- kurmak için şu noktalara önem vermiştir: i yı tl ıyordu. Bu bi ç imde , ya salar hüküm- metin iradesi üstünde bir hukuk kuralı yaİ k inci bir meclisin , ( senatonun ) dar : n tek ira c!esinin urunu olmaktan ratmaya ça l ışmasıdır . Bu bağıtsal anlaşma , Mill et Meclisi'ndcn ç ı kan yasaları denetleçıkama- mesi, çıkm ı s , ulus temsilcilerinin kstıl ı mı ile hiçbir zama n uyygulama alanına �rçek!e5en ortak bir işlem durumuna gel- mıştır. 2 - Tarafsız ( partizan olmaya n ) bir Gülhane Hattı Hümayunu ( 1 83 9 ) Hu­ yönetimin sağloriması, . bunun ii;in devlet miştir. Aynı zamanda hükümdar vönetsel katı l ımiyle kuk devleti sistemine geçi'şte önemli bir a­ başkanı n ı n tar�fsı.zlığının sağlanması , özerk işlem!eri r'e soruml u baka n ı n vapıvordu. Bakaıı bu işlemleri yasalara uv- şamadır. Padişah Abdülmecid'irı t