Kemal Tahir yaşamı - kişiliği - hikaye romanlarından özetler ve antolojik kesitler - dil tarih sanata etkileri - yapıtları üzerine sürdürülen tartışmalar - anılar [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

KEMAL T AHİR YAŞ A MI ve Y APITLARI Dr. M. Hulüsi Dosdoğru - Kapak Düzeni: Metin Acar - Dizgi baskı: Tunca İtimat Matbaası TEL YA YINLARI: 26 - İncele­ me Dizisi: 7- Nuruosmaniye Cad. No. 22, Kat. 2. PK. 636 istanbul: Tel: 267754 Birinci basım, Mayıs 1974 -

Dr. M. Hulusi

DOSDOGRU

KEMAL TAHiR YASAMI VE YAPITLARI •

TEL YA YlN LARI:

İnceleme Dizisi:

26 7

Gerçek olabilmek çok zordur. Çünkü bikez elde edilince Sürgit kullanılmaz, Her durumda Gerçekçiliği yeniden elde edip Geliştirmek gerektir.

GİRİ Ş Kemal Tahir deyince akla !Devlet ana) geliyor önce ... Devlet ana deyince de: iki yüz yılı aşkın bir zamandan­ beri çatı çıkmazında debelenip duran kahırlı, aydını hal­ kından kopuk toplumumuz; kıvançla anacağımız ve andık­ ça da bizi yüreklendirip yeniden kişiliğimize kavuşturacak şanlı geçimişimiz; en 70r günlerde bile deYiet kurma ve yö­ netme yeteneğimiz. Kı!'acası milletçe tüm varlığımız. Böyle ce >Devlet ana), !1) Kl mal Tahir adını milletimiz, devleti­ miz ve ulusal varlığımızla kaynaştırmış, özdeşleştirmiş olu­ yor. Her ölümsüz yazar ve diişünür �ibi

Kemal Tahir'in

( 1): «Devlet ana» Kemal Tahirin romanı l1967) -Konu­ sunu Osmanlı Devletinin kuruluşu gün'r-rinden l 1290 1300) alan yazar, iki imparatorluğun yıkıldığı, Türk ve Bi­ zans beyliklerinin Anadolu birliğini sağlayamadığı, Mogol

baskısının had dereceyi bulduğu bir ortamda, Osman oğul­ larının uç beyliğinden çıkıp bir imparatnluğa doğru ge­ lişmesine, bu gelişmf>nin temel inanç "\e fikirlerino ışık tutar. Kitaba adını

Vf>J

en !Devletanal, !ı em Kayı aşireti­

nin kadınlar gücünü yöneten !Bacı bey ı, Devlet hatunun adı, hem de !Kerim drvlet) tanırnma uygun. düşen Osman­ lı clüzenini, yani esirgeycn, değerlendiren. insanlara eşit­ lik ve şefkatle davranan yeni bir toplu•n düzenini belirt­ mek için kullanılmıştır. Roman, l1968) dP Türk Dil Kuru­ ınunun roman ödülümi kazanmıştır. !Mt;ydı:ı.n Larus sa­ hife 624).

ılı• tıW,ııı" ıli

vıı

ı�anatl yanlarını ayrı ayr- ele alarak in­

n•lı•ııwyl �ürdürebiliriz.

DUtünü ile bakıldığında Isanati yanı ağır basan, ya da ldüşünl, kefesi ağır çeken sanatçılarla karşılaşırız. Aslın da hüner, bu iki yanı, başından sonuna kadar, dengeli gö­ türebilmektir. İşte, Kemal Tahir yaşamı boyu bu dengeyi sürdürebilmiş, eşi az bulunur, ölümsüz sanat değerlerimiz­ dendir. Bir sanatçıyı incelerken, kolaylık olsun diye, Isanati ve ldüşünl yanlarını ayrı ayrı işlernek alışkanlık olmuştur. Aslında bu, sanatçıyı boylu boyuna, Anatomi masası­ na yatırmakdır. Plastik sanatlarda, yapıtları dinamik ve or­ ganik bir bütün olan sanatçının kesin otopsisini yapmaya insanın gücü yetmez. Ama yine de pratik kolaylığından ötürü, sık sık, bu yola baş vurulur. Üstelik yazanmız, gü­ nün 24 saatini işine veren, düşün ve incelemelerini, girişti­ ği sürekli konuşma ve tartışmalarla geliştirip, pekiştiren, olağanüstü bir kişi olduğundan, onun sanat ve düşün perspektifini tümü ile yansıtmak, gücümü kat kat aşar elbet! Ben asıl Kemal Tahir'i tümü ile okuma olanağını bu­

·

lamıyan ve hele onun düşünce yapısının önemli bir bölü­ mü olan, dost konuşmalarından yoksun kalmış; Osman­ lılık, Doğu - Batı konularındaki önerilerinden yarar­ lanmaları gereken; Roman ve romanın gelişimi üzerine derinleşme fırsatını bulamamış genç okur kuşaklarımıza yardımcı olabilme amacı ile bu kitabı kaleme almış bulu­ nuyorum. Bu yüzden, roman konusuna daha geniş yer vermek, Kemal Tahir'in yapıtlarını özetlerllen, antolojik seçmelere girişrnek zorunda kaldım. Kitabı, başdan sona, emek ve yardımı ile hazırladığım eşim ve düşünrlaşım Dr. Sabire Dosdoğru'ya, Kemal Ta­ hir'in çocukluk ve gençlik yılları konusunda bilgi sunan ve aile fotoğraflarından yararlanınama izin veren Nuri Tahir kardeşime teşekkürü borç bilirim. Dr

8

rvı. f1•_ ıL''

D8SDOGPU

D ÜŞÜNÜR KEMAL TAHİR

Kemal Tahir, batı sapıantısı yüzünden tam bir kısır ;döngüye kendini kaptırmış bulunan :oplunmmuzun, gittikçe yozlaştırılan kişiliğini yeniden bulabilmesi için gerekeni, yaşamı boyunca arayıp, bir düşünce sistemi meydana getirmiştir. Bu düşünce sisteminin adına (gerçekleri araştırma yolu ile kend� öz kaynaklanna eğilerek bir toplumı.n l{işiliğinin yeniden bulunmasıl diyebiliriz. Kanımızca, Kemal Tahiri bu derinlemesine karma­ şık ve çözümü güç düşünce sistemine götüren asıl neden, o olağanüstü sanatçı sezişi ile birlikte, diyalektik ve tari­ hi maddeci görüşü gençliğindenberi benimsemiş olmasıdır. Kemal Tahir diyalektik ve tarihi maddeci dünya görü­ şü ile, batı burjuvasının alt ve üst yapısını avucunun içi gi­ bi tanımış, kendi toplum yapımızia karşılaştırdığında, ara­ da birbiri ile bağdaşmayan bir takım temel ayırımlar ol­ duğunu sezinlemiştir. Batı burjuvazisinde kişi, tıpkı anasından doğar doğ­ ma.z göbek bağı kesilen bir bebek gibi, yaşaması için lwn­ di başı nın çaresine bakmakta iken, bizde kişi, kim olursa olsun, doğduktan sonra da devletle arasındaki göbek ba­ ğı ilişkisini sürdürmektedir. İşte bu, batı ile toplum yapı­ mız arasındaki temel ayınından ileri gelmektedir. Kemal Tahire güre batı ile aramızdaki temel ayırımı daha iyi kavramak için çok ötelere gitmemiz de gerekm0z . Osman9

lı toplum yapısına alıcı gözü ile bakıp bunu enine boyu­ na incelediğimiz zaman bu temel ayırım bütün çıplaklığı ile önümüze serilir. Toplumumuz, klasik batı toplumlarının bu gün içinde bulurıdugu kapitalist toplum yapısına ulaşmak için geç­ mek zorunluğunda kaldığı klasik toplum evrelerinden geçmemiştir. Batı anlamında ( kölelik ve feodalitel bize yabancıdır. Bizde hala etkisini sürdüren toprak ağalığı, büsbütün başka bir kategorinin artığıdır. Batı anlamında feodaliteden geçmeyince, batı anla­ mında burjuvazi de söz konusu olamaz. O zaman, bizde sosyal sınnıfların da batı anlamında ele alınması temelin­ den yanlış olur. Toplumumuzun, batı toplumlanndan ku­ ruluş ve gelişme bakımından temel aynlıklar gösterdiği ortaya konulunca, batı anahtarlannın yerli kilitlerimizi açamıyacağı, batı formüllerinin yerli kalıplara uymaya­ cağı gereği karşımıza dikilir. İşte Kemal Tahir, bu temel ayrılıklara değinerek, bizim için çıkar yolun ancak kendi öz yapımızı inceleyerek bulunabileceğini göstermiştir. Kemal Tahir'in Türk toplum yapısı ile batı toplum ya­ pısı arasındaki bu temel ayınını gördükten sonra Marks'­ ın bütünlerneye ömrü vefa etmediği, Asya tipi üretim tar­ zına birden dört elle sanlması ve bunu inceleyip Osmanlı toplumu ile karşılaştırmaları için yetkili genç üniversite öğretim üyelerine açması, onların bu iş bütünü ile incele­ yebilmeleri için konuyu destekleyen ve karşı çıkanların rapıtlarını salık vermesi, bu alanda memleket çapında in­ celeme ve yazışmaları sağlamak amacı ile bilimsel bir dergi çıkarmayı çok istemesi, bu konu ile ne kadar derin den ilgilendiğini göstermeye yeter. Bu düşüncelerini gerçekleştirmek için çok çalıştı Kc­ mal Tahir. İğne ile kuyu kazareasma her şeye sıfırdan başlayarak geliştirmek, Kemal Tahir'in çevresine topla­ nanlardan hiç birisinin işine gelmediği için, görev payla­ �ılmasında üzerine düşeni Kemal Tahirden başkası gereği 10

gıbi yapmadı. Biri dergiyi çıkarmak üzere kendisine veri­ len parayı yedi. Oteki Osmanlı toplumuı.a A.t.ü.t. mode­ ı;nir. uydurulması işinde gerekli titizliği göstermeden ace­ !e kaleme sarıldı. . Kemal Tahirin en büyük şanssızlığı heın ı ncelemeyi, hem de bu incelemeleri yorumlamayı yüklen­ miş olmasıydı. Bir çokları , batıda olduğu gibi işin hep ko­ layına kaçıyor, inceleme yapsa da. gecesını gündüzüne katıp kendisini bütünü ile salt incelemeye vermiyordu . El­ bette bunlar için yanılma da söz konusu olamazdı. Çün­ ki her türlü yoruma sonsuza dek kulaklarını tıkamışlardı. Bu gibiler kendilerini kupkuru aktarmacılığa vermişlerdi. Kemal Tahir bu gibileri de uyardı . Uzun süreli derlemele re, çatırdayan toplumumuzun daha fazla dayanamıyaca­ ğını, elde edilenlerle başımıza yıkılmakta olan sosyal ya­ pıyı payandalama çarelerine baş vurulması gerektiğini anlatmaya çabaladı, söz dinletemedi. A.t.ü.t. çalışmaları gerektiğine inand.gı günlerde Sul­ tan Galief'in dramını ele aldı ve onu deşelemeye, A.t.ü.t. konusu i le Galief'in düşünceleri arasında bir pare­ lellik bulunup bulunmadığının araştırılmasına girmişti. Galief'i yok edenler onun düşünceleri yansıtan bütün ya­ zılarını da ortadan kaldırmışlar ve üzerinde tartışmayı da yasaklamışlardı. Ardından yıllar geçse de bu alana pek eğilen çıkmamıştı. Kemal Tahir dost konuşmalarında şu noktayı sık sık belirtirdi: ·İnsanın insanca yaşamayı sürdürebileceği, sö­ mürüden arınmış en insancıl rejim, kuşkusuz sosyalizm­ dir. Batı toplumlarının kapitalizme ulaşabilmek için aş­ mak zorunda kaldıkları bütün evreleri toplumumuz aşma­ dan da, kendi özel gelişim çizgisinden yararlanarak atla­ ma yapabilir. Üstelik toplumumuz batı toplumu yüz yıl­ lardır dünyayı sömürerek yaşamını sürdürürken, altı yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu yaşamı boyunca eğemenliğ·i altında topladığı türlü din, ırk ve dildeki toplumları batı anlamında sömürmeden, bir arada yaşatmasını bilmiştir." Klasik evrelerden geçmeyişimiz yüzünden bir yandan ll

5osyalizme atlayamıyacağımız düşünülürken, öte yandan, başındanberi batı anlamında sömürü düzenine gitmediği­ mizden ötürü sosyalizme daha kolay alışır görülmekte ol­ duğumuzu durmadan tekrarlardı KemaJ Tahir. Her ne kadar bu düşünceler, Kemal Tahirin yayınlan­ mış romanlarında bütünü ile belirtilmemiş ise de, kendi­ sinin özel konuşmalarında, dost söyleşilerinde işlenip ge­ liştirilmiştir. Kemal Tahir en yakın geçmişimiz Osmanlı toplum ya­ pısının özelliklerini diyalektik ve tarihsel maddeci açı­ dan incelemede ve yorumlamada, son yıllara değin, hemen hemen yalnız kalmıştır denilebilir. Ondan önce bu alana değinenler, ya tarihsel gerçek­ lerimizi bilmeden, kendilerine öğretilen yanlış �:ilgilere dayanarak yanlış değerlendirmelerle yetinmişler; ya da ırkçı, turancı açıdan konuya bakanlar peşin bir takım saplantı lardan kurtulamadıklarından tarihsel akışı geriye döndürmek gibi ters bir çabaya girişmişlerdir. Kemal Tahir, drama düşmüş insanı, kendini bildiği günden beri ele almayı iş edindiğinden, düşüncelerini ço­ ğunlukla romanlannda, hikayelerinde verıneye çalışmış­ tır. Ama, Kemal Tahiri salt ya�nlanmış romanlanndaki düşünceleri ile ele almak ve bununla yetinmek, onun dü­ şünce sistemini bölük pörçük ve eksik olarak vermek olur ki, bu da noksan ve belki de yanlış yorumlamalara yol açar. Nitekim ölümünden bu yana basınımızda Kemal Tahir üzerine yazılagelen yazılar, yapılan yorumların ço­ ğu bu düşüncemizi doğrulamaktadır. Her ne kadar bir romancının, bir yazann düşüncele­ rı, onun yayınlanmış yapıtları incelenerek ortaya konur­ s:... da, çapı ömrüne sığmayacak kadar büyük olan yazar \·e düşünürlerin düşünce sisteminin doğru olarak ortaya konulması için, yalnız yayınlanmış yazılan ile değil, bü­ tünü ile ele alınmaları gerektiği kanısındayız. B u da, an­ cak, düşünürün dost toplantılarında, her konu ü zerine ;"2-ptığı konuşma ve t9.-rtışmalarının derlenip toplanması 12

iie gerçekleşebilir. Kemal Tahirin düşünceleri yalan yan-­ lış yorumlamalara kalkışılmadan önce, onun düşünce sis­ teminin tam olarak ortaya çıkanlmasına çalışılmalıdır. Bu da yakın dostlarına, Kemal Tahirle sık sık buluşul) memleket ve dünya konulan üzerinde konuşup

tartışm:ı

olanağını bulan mutlu kimselere, bu mutluluğa erişen ya­ zar, incelemeci, tarihçi, edebiyat tarihcisi, sosyolog, psiko­ log, ekonomist, gazeteci, çevirmen, dilci, ozan, roman ve hikaye yazarianna politikacılaıa düşer. Kemal Tahirin dü­ şiınce sistemini tümü ile ortaya koyabilmek için elbet b .ı çalışma da yetmez. Selim İleri'nin de çok doğru değindiği

üzere Kemal

Tahirln romanlarında geliştirdiği kadarı ile düşünce sis­ temini ortaya koyabilmek i-çin, her şeyden önce romanla­ rının dar açıdan ve yüzeysel olarak ele alınmasından da kaçınılmalıdır. Kemal Tahir, belgesel roman yaratıcılığında tarihimi­ ii işlerken, elbet, hep gününü, gününün sorunlarını

göz

önünde tutarak, çelişkilerin çözümlenmesinin nasıl

ola­

cağını önererek çalışmalarını yürütmüştür. Gerçek sanatçı, yapıtlannda çok eski zamanları işler görünse de, aslında gününün konularını ele

almaktadır.

Kemal Tahirin romanlarını okurken de, yorumlarken de, bunu asla batırdan çıkarmamak gerekir. Kemal Tahirin sanatının her zaman gününe dönük ol­ duğu, ancak günlük olaylan dumanı üstünde iken işleme ve yorumlamanın çoğunlukla sanatçıyı yanılmaya sürük­ liyebileceğim belirten şu sözlerini buraya alıyoruz: şüphesiz sadece ve sadece güne açık olmak

·-

Hiç

zorundayız.

Hiç bir gerçek sanatçı gününü yazınamazlık edemez. Bu­ radaki fark, günün meselelerine doğru olarak yanaşahil­ me farkıdır. Sanatına gerçekten eğilen sanatçı, okuyucusunun hiç şaşırmadan

gündelik olayları

daha iyi

anlayabilmesi,

lmvrayabilmesi için ortak meseleleri ve bilinen ortak olay­ lan uzak yakın tarihden alarak, seçerek kullanır. l3

Yalnız gündelik olayları anlatmak sanatçıyı, bir ölçü hullanmak gerekirse, yüzde doksan beş yüzeyde bırakır. lBin dokuz yüz altmış olayları sırasında Milli Birlik Ko­ mitesi üyelerinin tamamını sosyalist sanmak gibU Geri kalan yüzde beşe gelince: Yani sanatçının büyük yeteneği, bilgisi, hazırlığı. . . Bu güçlü yanları ile gerçeği temelden, her yönü ile kavradığını saysak bile, bu kez de okuyucularının ezici çoğunluğu, bu gerçeği kavrayacak olgunluklarda bulunmayacaktır. Böylece tesbit edilmiş, üzerine eğilinmiş gerçek gü me gidecektir. ( l l Her sanatçının yapıtları bütünü ile ele alınırken, kro· noloj ik sırayı hiç gözden uzak tutmamak gerekir. Bir sanatçının ilk yapıtları ile son yapıtları arasında belli bir düşünce ve sanat gelişimi olacağı olağandır. Her insan gibi sanatçı da olgunlaştıkça öze doğru yönelir. Ya­ pıtlarındaki fazlalıklardan, gereksiz uzatmalardan arınır. Ancak, gençliğin verdiği gözünü budaktan esirgemez o deli fişek atılımlar budanırken, eski dinamizm de azalır. Kimi sanatçı en büyük çıkışını gençliğinde yapar, sonra ömrü boyunca bir daha o düzeye ulaşamaz. Bu gibiler ge­ nellikle mutsuzluğa, karamsarlığa, kısİrlığa doğru sürük­ lenirler. Çoğu sanatçı ise olgunlaştıkça ustalığı artar; yaratma gücü gelişir. Yapıtlannda kron"lojik olarak bir başarı ar­ t;şı göze çarpar. Bu tür sanatçılar mutlu ve verimli olur­ lar. Kemal Tahir bu tür sanatçılardandı. Dünyadaki tutarı elin parmak sayısını güç doldura­ cak kadar az olan bu tür romancılardan biri olan Kemal J ahir, ötekiler gibi önce yazacağı yapıtlar için araç ve gereç biriktirmiş, sonra bunları işlemeye koyulmuştur. Başta da belirttiğimiz üzere bir sanatçının düşün ve sanat yanları birbirinden büsbütün ayrılmadığından, dülll Yeni Dergi - Haziran 1973, sayı 15 IKemal Tahir'le konuşma - Selim İler:J

14

J

şün yanına değinirken sanat yanına da yer yer dokunmak zorunda kalınılmaktadır. Bütün büyük yazar ve düşünür­ lerin incelenmesinde bu, kaçınılmaz bir durumdur. Kemal Tahir, Osmanlı toplum yapısını derinlemesine incelerken, bize yanlış belletilen bir sürü tarihsel gerçek­ leri ortaya çıkarmıştır. Bu arada Osmanlı toprak düzeni­ ni, kerim devlet anlayışını, çeşitli din ve ırkıara karşı sınırsız hoş görüsünü incelemiş altı yüz yıl süren impara­ kopanların iç­ lorluğun yıkılışından sonra, kendisinden tenlikle bu yıkılışa göz yaşı_ döküşlerinin nedenleri üzerinde durmuştur. Türk halkını hiçe sayarak

reform, evrim, devrim gibi

çeşitli adlar altında, üstten zorla uygulanmaya çalışılan çeşitli batılı girişimlerin nasıl yüzeyde kaldığına, buna si­ nirlenenlerin halkı nasıl gericilikle suçlamaya kalktığına dikkati çekmiştir. Bilindiği üzere insan yapısına ters gelen ilaçlar ve be­ sin maddeleri organizmada allerji meydana getirirler. Tıpkı bunun gibi sosyal yapıya da uymayan formüller, t.oplumda allerji ile karşılanırlar. Nasıl birineide hekim, kusuru allerji gösteren bünyede değil de Lnı,ı ters gelen ya­ bancı maddede ararsR ikincide de aksaldık nedenini so8yal yapımıza uymaya'l batı uygulamasınJ'l aramalıyız der Kemal Tahir . . . Kemal Tahirin romancılığı bir yana, -konuşmacılığı, yararlı, öğretici, etkileyici, düşündürücü, duygulandırı­ cı...- konuşmacılığı üzerinde ayrıca durulmalı, ve hemen hepsi dostlarının anılannda bulunan bu konuşmaları el­ den geldiğince derleyip toplamalıyız. Düşünür Kemal Tahir, konuşmacılığı ile antik Yunan felsefesinin babası Sokrates'e benzer. On iki yıllık Çorum, (.,ankırı, Malatya, Nevşehir mahpus damları çilesini dal­ durduktan sonra geeeli gündüzlü bütün dostlarına açık tuttugu sofrası ölümüne dek dolup taşmış; gece geç saat­ Iere kadar her konu üzerinde sürdürdüğü konuşmaların13

da çevresindekilere düşüncelerini anlatmış,

yeni

onlara

perspektifler kazandırmıştır. Kemal Tahirin bu orijinal ve tadına doyulmaz konuş­ malarının, izleyebilmiş olanlar tarafından elden geldiğin­ C.f.. yayınlaması gerekmektedir. Kemal Tahirin evi, geçim zorluğu çektiği dönemlerde bile ardı arkası kesilmeyen konuklara sürekli olarak açık1ı. Kemal Tahirin sofrası, son çeyrek yüz yıldanberi sürek­ li olarak sanat ve düşünle ilgili her konunun ele alındığı, memleket ve dünya problemlerinin tartışıldığı bir yerdi. düşün

Kemal Tahirin evi, hiç kuşkusuz bir sanat ve

uE':gahı, en karmaşık olayların yorumlandığı, en çetrefil yer!

l

notunun altını çizerek be­

lirtmektedir. Bizdeki sansür zihniyetine en yeni ve acıldı örnek olduğu için, biz de bu satıriara üzülerek değindik. »

43

Zühtü

Bayar'ın,

yan kitabının

CNazım Hikmet üzerine)

( Nazım

adını taşı­

Hikmetin gözü ile Kemal Tahir)

başlıklı bölümünde yer alan gerçekiere

aykırı değerlen­

dirmelerine değinmek istiyoruz: Once, Nazım Hikmetle Kemal Tahirin arkadaşlıkları, Züktü Bayarın yazdığı gibi, gerçekten 1938 yılı Harp oku­ lu olayı sırasında - başlamış değildir. Kitabımızın,

( Kemal Tahirin

C Kemal Tahirin gençlik yılları)

yaşamı>

bölümünün,

dönemini kapsıyan

say­

falannda de belirttigirniz üzere, bu iki büyük sanatçının tanışmaları ve dost olmaları 1934'e kadar uzanır. Kemal Tahir,

Nazım

Hikmeti

yakından

tanımadan

önce, Babulli yokuşunda çeşitli gazetelerde çevirmen, ya­ zar ve sekreter olarak çalışan yetenekli bir gençti. Nite­ tım, Zühtü Bayarın yukanda değindiği kesin kanısı

ile,

yazının az ilerisinde 1935 de Kemal Tahirin Nazım Hik­ metin Şişlideki evinde, onunla yaptığı röportajı, o zama­ nın başka dikkati üzerlerine çeken bir takım yazarlany­ la da sürdürerek küçük bir kitapçık içinde yayınladığını yolundaki bildirisi, çelişmektedir. Zühtü Bayar'ın adını ver­ mediği bu kitapçığın, Kemal Tahirin 1936 da Yeni Kitapçı yayını olarak çıkarttığı,

CNamık Kemal için diyorlar ki ! )

adlı, ilginç röportaj ı olduğunu sanıyoruz. Zühtü Bayann, Nazım Hikmet - Kemal Tahir dostlu­ ğu üzerine ileri sürdüğü ikinci yaniışı da, birincinin Ke­ mal Tahirin elinden tutup, eski deyimle onu , «rahle-i-ted­ risinden geçirerek.. yetiştirmesi; eski eşi Piraye

hanıma

yazdığı mektuplarda ondan, «Şimdilik deli dolu bir oğla n , ama, ileride adından önemle söz ettirecek.. diye kehanet­ te bulunmasına dayanarak, onu sıfırdan ele aldığını bil­ dirmesidir. Şüphesiz Kemal Tahir'in, Nazım Hikmeti Bil­ balide tanıması, onun düşünce yapısı, dünya görüşü, sa­ nat anlayışını temelinden etkilemiştir. Ama bu etkileme, hiç bir zaman, sıfırdan başlatma, biçiminde

olmamıştır.

T anışır tanışmaz, aralarında, çok sıkı bir dostluğun, baş­

ladığı kesinlikle

44

bilindiğine göre , başka

türlüsü de dü-

ı;ünülemez. Kemal Tahir'in ünlü dostu Nazım otkisinde kalarak daha önce kullandığı

CTipD

Hikmetin yi bırakıp,

1 Benercil soyadını, 12 yıldan uzun, mahpusluk do,

kullandığı bilinmektedir.

dönemin­

( Kemal Tahire mahpusane­

den mektupları , tek yanlı ' da olsa; bu

arkadaşlığın, öyle

pek öğretmen - öğrenci ilişkisi biçiminde olmadığını, iki tarafın da biribirini etkilediğini göstermektedir. ü zülünecek yanı,

İşin asıl

bu mektupların bir çoğunda, Nazımın,

1\emalin kendisine gönderdiği

mektupların çok etkileyici

olduğunu ve bunları toplayıp daha sonra ona vereceğini bildirmesine rağmen bu yazıların hiçbir zaman

ortaya

çı kmamasıdır.

Olaylan abartmadan ve obj ektiflikten aynlmadan de­ gerlendirmeye çok dikkat etmeliyiz. Hele bizim gibi top­ lumsal gerçekleri ve kişi ilişkileri sürekli olarak alt üst ı:.dilmiş,

saptınlmış toplumlarda buna titizlikle uyulmalı­

dır. Zühtü Bayar 1950 yılı genel affı ile özgürlüklerine ka ­ vuşan iki dosttan

Nazım

Hikmetin

belli

r..: ışına gitmek zorunda kalışından sonra, cnun

ardından,

onun

hakkında

susmbş

nedenle yurt Kemal Tahirin

olmasının,

ileri

geri, çeşitli yorumlara yol açtığını yazarak ,büyük şairin bu susuşa çok kınlıp küstüğü kanısında olduğunu belirt­ mektedir. Oysa Nazım

Hikmet'in ardından Kemal Tahi­

rin, onun, mahpushaneden kendisine gönderdiği mektup­ larını olduğu gibi yayınlaması, bizce, bu dostluğa ne ka­ dar önem verdiğini belgelemiştir. Kemal Tahilin yalın gerçekçilik konusunda ne kadar Htiz olduğu ve düşüncelerinde hiçbir duygusallığa yer ver­ mediği iyice bilinmedikçe, dostu Nazım Hikmet'in ardın­ dan bu susuşu elbette yalan yanlış bir takım yorumlara } Ol açabilir Kemal Tahir sanat alanında enternasyonalizmi, sanat­ ç.ıyı bütünüyle yutan ,dipsiz bir batağa, ya da yanılgıdan yamlgıya sürükleyen bir ortaı:rnında

seraba benzetirdi.

en1;ernasyonalizrnL düpedüz

Günümüz

maskelenmiş

bir

45.

kozmopolitizm olarak nitelerdi. Sanatçının içinden yetişti­

ği ortama, hele bizim gibi toplumlarda ölünceye dek gö­ beğinden bağlı olduğunu ve bu bağı kopanr koparmaz, sa­

natçılığını yitireceğini söylerdi. Büyük Türk şairi Nazım 1-likmetin yapıtlan arasında, üzerinde en çok durolup in­ celenmesi ve örnek alınması gerekenierin din

Destanı)

ile

(Memleketimden

insan

(Şeyh Bedred­ manzarları)

ol­

duğunu bildirirdi. Nazım Jiikmet'in şiirde yaptığı en bü­ yük devrimin (İnsan man zaralanhnda görüldüğünü, on­ dan sonraki şair kuşaklanmızın bu kaynaktan gerektiği ölçüde yararlanarak açtığı çığırda yüıümelerini önerirdi. Kemal

Tahir,

Nazım

Hikmet'te

ğan üstü gelişmiş olduğunu,

sezgi

gücünün ola ·

erişilmez sanat doruklanna

bu güçle kolaylıkla eriştiğini belirtirdi hep. Kemal Tahir şair dostunun ve kara gün nın

şiir

yeteneğinin

doğal

kudretine

arkadaşı­

hayrandı.

Yalnız,

bu doğal yeteneğin onun sanat çalışmalarını derinleme­ Fine sürdürüşüne engel olduğu kanısındaydı. Nazım Hik­ met'in

sanatı üzerine olan düşüncelerini büyük dostunu

yitirdikten sonra da yazmamış olması, yine de

bu dostlu­

ğa yürekten bağlı bulunmasından ve anlayışsız ellerde ya­ zacaklannın yanlış

yorumlara yol açması korkusundan

ileri gelmiştir. büyük sanatçının arasında

meydana gelmiş ve

şimdi tarihe mal olmuş bulunan bu

İki

büyük ve saygıdeğer

dostluğu , daha çok hırpalamamak için, biz de bu kadar­ la yetineceğiz.

• TEOR i VE TEOR iSi ZL İK D ÜŞÜ NCELERi : ( * )

ÜZERİ NE

KEMAL

TAHİRİN

Teorisizlik şemayla yetinme halidr. Aldatıcılığı şerna­ nın da ana hattıyla önemli gerçekler taşımasındadır. Şema pratikte insana yardımcı (*)

46

olamaz. Ancak teori çalışmala-

Türkiye Defteri, Ocak 1974.

rında yararlıdır.

Ana gerçekler pratikte insanı

baı;ıanya

götürdülderi kadar yanıltırlar da . . . Şema ile şemanın izin­ de teori çalışmaları -işe yarar pratikte, işe yarar gerçek­

leri aramak- arasında ters Teoriden kaçmak,

yüz farkı vardır.

(bir anlamda şemalarla yetinmek) ,

kendi gerçeklerinden kaçmaktır. Gerçeklerden kaçmak ise ancak kaytarmakla açıkla­ nır. Kaytarmak namussuzluk

olduğuna

göre,

bütün teo­

ri kaçaklan ister istemez, bilir bilmez namussuz davra­ nışa kanşırlar. Devrimci teori olmadan devrimci eylem olmaz amma, devrimci Şema ile pekala devrimci olmayan eylem olur. Bir çok eylemcileri devrimci olmadıkları halde, kendilerini devrimci saydıran yanıltı buradadır. Şemalar tecrit edilmiş bilimsel araştırmaların yararlı araçlarıdır. Gündelik eylemlerin değil . . . Şematik kalmak, devrimci olmaktan çıkmaktır. Bundan şüphelenmemek insanda devrimci sezi

bulunmadığını is­

patlar. Şema çıplak fikre fikir spekülasyonuna, teori aksiyon­ daki insana dayanır.

İkisindeki

sahici gerçek bu

açıdan

değerlendirilmelidir. Şema insan unsuruna dayanamamıı;ı olabilir. Teori insansız olamaz. Bu açıdan teoriden kaçmak, insandan kaçmak anlamına gelir. En güçlü teorilerin en güçsüz yönleri şematik kalmış yönleridir.

Şemalar,

teorilerin

derinleşmemiş

bağlantıları

için ne kadar faydalıysa, teori olarak alı ndıkları zaman da o kadar zararlıdırlar.

• Kemal Tahirin gisine

(kitaplar

Kasım 1969 da üzerine)

başlığı

(Yeni Edebiyat> altında yazdığı

der­

ilginç

satı rıara değinerek, onun kitaba verdiği değeri belirtelim: «Son

yıllarda

memleketimizin kitap basım ve satış­

larında önemli yükselme olmuştur. Basılan kitapların için­ de her çeşit fikir akımının, en üstün eserlerin, dünya kla47

siklerinin, modern edebiyat denemelerinin en değerli ör­ neklerinin bulunması, hele memleketimiz gerçeklerine yö­ nelmiş fikir ve edebiyat eserlerinin Türk okurlannca bü­ yük ilgi görmeye

başlaması bu

artışın önemini kat kat

:;ırttırıyor. Kitaplann çeşitli olması okurlar için büyük faydalar rağladığı

gibi,

bir takım zorluklar da

meydana

getirir.

Çıkan kitaplann hem yazar, hem çeviren bakımından gü­ .v enilir

olup

olmadığının

kesinlikle

bilinmemesi,

okuyuş

nrasının kestirilememesi bu zorluklann başında gelir. Ba­ tıda bunu önlemek için edebiyat ve sanat dergileri çıka­ nlmakta, yargıianna güvenilir

yazarlarca okurlar aydın­

latılmaktadır. Kitaplanmız,

batıdaki

örneklerine

bakılarak hiç pa­

halı sayılmaz. Hele son zamanlardan bu yana, en pahalı kitap

sanat eserleri

bir şişe rakıdan, hatta garson bah­

ş� şinden daha ucuzdur.

Ozü bakımından kolay eskimez.

uzun süre baş vurolur kitaplarda bu ucuzluk kat kat ar­ tar. Okurlanmız son yıllarda kendi gerçekletimizle ilgilen­ meye başladılar. Çok önemli bir aşama olan bu

davranış

batı kopyacılığı, batıdan hazır fikir kalıplan alarak dün­ yaya bunlann açısından bakma alışkanlığımızdan yavaş yavaş kurtulduğum).lzu gösterir. Kendi

gerçeklerini

bilmeyen,

sürekli

ilerlemedilderi

için onlardaki değişmeleri gözden kaçıran topluluklar bo­ calamaya mahkümdur. Tanzimattan

bu

yana

batı

Zorluklardan kurtuluş yolunu

kopyacılığı

ile

uğraştık

bulduğumuz ileri sürüle­

mez. Dünya fikir ve sanat aleminde olup bitenlerden hiç bir toplum habersiz yaşayamaz. Mesele, yabancı kültür­ lE- yetinmemek. Onlan kendi gerçekierimize doğru değiş­ tirip aşmaktadır. Sadece kopyacılıkta kalmak,

bilmernek

kadar korkuludur. Bilimsel eserlerde sonuçlann günlük politika çıkarla­ rına göre değiştirilmesi ne kadar kötü ise, edebiyat eser48

lerinin de gerçekleri

bazı politik faydalar için değiştir­

meye, gerçeğin bir yönünü saklamaya öylece haklan yok­ tur. Gerçekleri olduklan gibi söylemek, hele yazabilınek bu günkü dünyada batının özgürlükleri ile öğünen top­ lumlarında

bile,

yazariann

kişisel

bağlantılan

bakımın­

dan hiç de kolay değildir. Türk düşünür sanatçılan ise bu gün konu seçmede ve seçtikleri konuda dilediklerini yaz­ mak hakkına sahip bulunuyorlar. Bu pek de hak edilme­ miş olağanüstü

dönemde,

gerçekletimizi Türk

halkına

ulaştırmak için yararlanamazsak hiç bir özür bizi suçlu­

luktan ku rtaramaz. Gerçeği değiştirmek ancak

yasaklı

dönemlerde bağışlanabilir.

Çok yararlı kitaplar çıkıyor. Bunların çoğu sırası gel­ dikçe tekrar tekrar baş vuracağımız, bizi günlük hayatı­ mızda

uyaracak,

ğerli eserlerdir

aydınlatacak,

bize

yön gösterecek de­

Bunların yaşayışımızda yaralı olabilme­

leri, birer küçük (Ev kitaplığı ) na sahip olmamızla müm­ kündür. Bu günkü dünyada en zor şartlar altında yaşa­ yan insanlar ıçin bile, evlerin gerçek süsü, en değerli bib­ loları, boş duvariann en yaraşığı,

insanlığımızın

gerçek

onuru kltaplarla dolu raflardır. Bu

raflar,

okumaya

vaktimiz

olmadığını

sandığımız

en bunatılı sıralanmızda bile, bizi okumaya zorlar, alış­ tırır. Sürekli olarak kitap okumayan herkes, kim olursa ol­ sun, kaç Fakülte bitirmiş bulunursa bulunsun, yine de ka­ ra cahildir. Bugünkü Türk yayımcıları, kitabın içi kadar, dış gö­ rünüşüne de özeniyorlar. Onları gerçekten değerli sanat eserleri halinde bize sunmaya çalışıyorlar. Nufusumuz otuz beş milyona yaklaşıyor. Günlük ga­ zetelerimizin baskısı gibi kitap baskımız da, başka mem­ leketlere bakarak yüzümüzü kızartacak kadar azdır.

Bu

azlık, yazariann bütün hayatını eser vermeye harcama­ larını

imkiı.nsızlaştırıyor.

Sadece

nerek yaşayamayan hiç bir F. 4

yazacağı

sa natçı ne

eserleri

düşü­

kadar yetenekli

49

oluısa olsun, büyük eser veremez. Büyük eser verm(3yen toplumların dünya fıkir ve sanat aleminde

yeri yoktur.

Vefalı kitap okurları , genellikle bütün kitap severler, kitap satışımızı ancak, evlerinde birer kitaplık bulundura­ rak artırabilirler.

Her yeni

kitap rafı ,

komşulanmızı,

dostlarımızı kitap almaya, bunları biriktirmeye zorlar. Bu da okuruayı saglar ve yaygınlaştırır. Bir toplum için en büyük facia, okuma yazm.:ı. bilme­ yenierin yüzde çoğunluğu değil, okuma yazma bilenlerin okuldan çıktıktan

sonra

artık kitap

okumamalanndan

meydana gelen gizli kara cahilliktir. Kişisel ve toplumsal :zorluklarımızın

hakkından,

gelebileceğiz

bunun

ve

gerçekierimize

çıkar

yolunu

yönelmekle

kitaplarda

bulaca­

ğız.

• ARAŞTIRMACI Ört bas

edilen

KEMAL TAH İR

toplumsal gerçeklerimizi

gün ışığına

kavuşturan Kemal Tahir, salt bu yanı ile bile ölümsüz­ lüğü hak etmişti. Onun araştırmacı yanının başlı başına ele alınıp üzerinde durulması gerektiği kanısındayız. Ke­ mal Tahir, kafasına rast gele bilgiyi bir çuvala çeşitli şey­ ler tıkıştınr gibi okuy� n. ayaklı kitaplık dediğimiz yarar­ İnsanın, incelemesini sız bilgi hamallarından tiksinirdi. iınceden planlayıp belli bir açıdan yürütmesi gerektiğini ve dağılıp saçılmaya bütün gücü ile direnmesini Ö nerir­ di. Her hangi bir konuda incelemeye girişirken, o konuda kaleme alınmış bütün

yayımların gözden

geçirilmesini,

not edilen bilgilerin doğru aktarılmasını, bir konuda çe­ � itli görüşleri

saptadıktan

sonra bu

görüşler arasındaki

benzerlik ve aykırılıkların ele alınarak gerçeğin

ortaya

çıkarılmasını ve her araştırmacının her konuda bu meto­ du uygulaması gerektiğini, önce analiz, sonra sentez işle­ mini taraf tutmadan yürütmesini sağlık verirdi 50

(Gerçeğin ortaya çıkarılmasında gösterilecek titizlik; :iulı kırk yarareasma belgeleri değerlendirmeğe, belki, ya­ zarının o günkü sosyal durumunu ve hangi maksatla bu belgeyi yayımladığını hesaba katmaya bağlıdır) derdi. Kemal Tahir belgeleri değerlendirmede diyalektik meto­ au büyük bir ustalıkla uygulardı. Araştırmaları sonunda, bir düşünce dizisinin aralarında bir takım boşluklar k:ı.l­ dığı durumlarda, bunları hiç bir zaman kendince yorum­ laı-la doldurmaya kalkışmazdı. Eğer boşluklar araştırmalar � onucu doldurulamamışsa, boş kalan bölümleri olduğu gibi bırakmanın doğru olacağını bildirirdi. Kemal Tahir incelemelerini, kafasında tasarladığı ve ileride yazacağı yeni romaniarına araç gereç olsun diye yürütürdü. Yıllar yılı süren bu çalışmalan sonunda, elin­ de, saklanarak saptırılan, tarihsel gerçeklerimizi açıkla­ yan çok değerli notlar birikti. Ölümünden az önce, bu not­ ları yayımlama hazırlığına girişmişti. Hayat arkadaşı ve )· ardımcısı Semiha Demirin bu yarıda kalan hazırlığı ta­ mamlayıp bir an önce bu notları yayınlamasını dileriz. Kemal Tahirin tarih notları yayınlandığında ortalık­ ta yeniden bir kızılca kıyamet kopacağa benzer. Bu not­ larda belgelendirilen toplumsal gerçeklerimizin, bize öğre­ tilenlerin çoğunun tam tersi çıkacak, toplu bir biçimde y ansıtılmış olacaktır. Batı çıkmazında diretenlerin ve bu diletmede kişisel çıkarları bulunaniann tarih notlannın yayını karşısında yeniden çıngar çıkaracağı, ve gerçekle­ r i ört bas etmekte domuz topu halinde birleşip tarihsel akı­ şa ket vurmaya çalışacağı meydandadır. Ama, kurulu dü­ �ene yüz seksen derece ters düşen toplumsal gerçeklerimiz, önünde sonunda rayına oturacak, tabülar yıkılacaktır. Kemal Tahirin ölümünden sonra yapılan bütün yayım içinde en dişe dokunurlardan biri, Selim İlerinin Cha7"iran 1973 1 tarihli Yeni Dergide yayınladığı ( Kemal Ta­ hirle konuşmal adlı yazıdır. Sağlığında Kemal Tahire yö­ neltilmiş sorular ve karşılıklan biçiminde düzelener: bu ya zıda 51

Soru - Atatürk

düşmanı

diyorlar size.

Söz gelimi

l Yorgun savaşçı) nın Atatürke karşı bir roman olduğunu sık sık tekrarlıyorlar. (Kurt -kanunu) , sonra CYol ayrımı ) ? Karşılık - ( Yorgun savaşçı) bin dokuz yüz on dokuz­ J ı:ı.rı anlatır. Bin dokuz yüz on dokuzlarda dünyada

Ata­

türk diye bir kişi yaşamıyordu ki. O kitap'da ona karşı ola­ bilsin. Aslında ben ne Mustafa Kemale, ne de Atatürke kar­ şıyım. Atatürk de Mustafa Kemal de bizim toplumumuz­ da bazı işler yapmış bir asker paşasının önce ve sonra ta­ şıdığı addır.

Biz Ganalı kabile

toplumu değiliz.

Tarihi­

mizde de, bu günkü hayatımızda da çok çok paşalar vardır. Bu .nedenle her hang ı bir pa.şaya, ya da paşalar grubuna karşı olmak zorunluğunu

ş�mdiye kadar hiç duymadım.

Şimdiden sonra duyQ.cağımı karşı

olduğum ,

da hiç sanmıyorum.

kar�ı çıktığım, bir takı m

Benim

insanların,

ne

olduğunu bilmedikleri halde ·Kemalizm.. dedikleri şeydir. İşin daha da şaşılacak yönü, bu

·Kemalizm.. sözünü en

sık kullananların, bir düşünce sist,cmi c ! ,:ı rak ortaya atan­ ların, dünyadaki bütün ·izm., lere karşı olduklarını aralık­ sız tekrarlamalarıdır. Soru - Terimierde anlaşmazlık doğuyor galiba. Siz ki­ şilere değil, bir anlayışa katılmıyorsunuz? Karşılık - Bence bir topluma yapılacak en büyük kö­ tülük,o toplumun kişileri ve zümreleri arasında anlaşma­ yı imkansız kılmaktır . Bu da ancak bir yolla olur. O yol, he­ :ı:imizin kelimelere, sözcüklere keyfimizin istediği, ya d a çı karlarımızın, kişisel ve hesapçı çıkarlarımızın emrettiğl, bağlılıklarımızın buyurduğu

anlamları vermeye

yelten­

mektir. Böylece, Mustafa Kemale değil, hiç bir ekonomik, sos­ yal,

politik

ve

kültürel

dayanağı

olmayan

·Kemalizm

..

e

karşı olduğuna kesinlikle değinmiş oluyor. Kemal Tahirin belgelere verdiği öneme can 1 ı bir ör nek de Şair Nazım Hikmetin, Kemal Tahire den hapishaneyel münden sonra

52

gönderdiği mektupları,

topluca yayınlamasıdır.

( hapishane­

Nazımın

Nazımın,

ölu­

Kemale

.gönderdiği mektuplann elbet karşılıklan da olacaktır. Eğer bu karşılıklar da bulunup yayınlanabilseydi o zaman şu iki dev sanatçının, sanat, şiir ve roman konulan üzerin­ deki karşılıklı yazışmalan birbirini bütünleyen çok değer­ li birer belge olarak elimizin altında bulunabilecekti. Ay­ m şartlar altında bulunduklan halde, birinin kendisine ge­

�en mektu:Jları sıraya koyup saklaması, ötekinin yok et ·

mesi, iki sanatçı arasındaki tutum farklanndan ileri gel­ mektedir. Nazım savruk ve dağınık yaradılışlı, Kemal Ta­ hir ise düzenli ve derli topluydu. Bu, onların sanatçı kışı­ liklerine de yansimıştı. Kemal Tahirin kitaba olan sevgi ve saygısı her şeyin üstünde idi. Bu yüzden gün geçtikçe çar çur edilen eski } a.zı ile yazılmış altı yüz yıllık Osmanlı İmparatoıluğunun

helgelerinin göz göre göre yok olup , gitmesine yakınır ve -çevresindekileri

gücünün yettiğince kalan belgeleri ol� �un saklayıp, değerlendi rmeleri gücünün yettiğince kalan telgeleri olsun saklayıp, değerlendirmeleri için uyarmaya

çalışırdı. Fuat Köprülünün zengin ve ünlü kitaplığını Amerika­ lılara sattığını öğrendiği zaman hırsından saçını yolmuş,

böyle bir satışın

bir tür vatan

satışı

başını

olduğunu

r-.öylemişti. «Eski yazının , bırakılıp latin harflerine dönülüşünün, t oplumsal gerçekierimize indirtlmiş en yok edici vuruş ol­ du ğunu ve geçmişimizle aramızdaki kültürel köprüyü yık­ tığım, bizi piç gibi ortada bıraktığım.. belirtirdi. Bir mille­ tin külah değiştirir gibi harf ve dil değiştiremeyeceğini, yazı ' e :iili n mi i leti geçmişine, geleneklerine, ulusal dt: ş ün, sa­ nat ve kültJ.rel varlığma bağlayan en güçlü bağlar olduğu­ nu söylerdi. Kemal eski

Tahir

sık

ında.ki dort h ik·lye de, Tahir

:" langu'­

nun da belirttiği üzere, büyük hikaye ölçüsü ndedir v e ar­ kasından gelecek olan romanlannın habercil eridi r.

!Göl İnsanları ) ındaki insan ilişkilerinin yalın gerçek­ çi anlatımı

ve

kitabın

ilk hikayesindeki

cinsel

sapıklığa

karşı Çerkes Harndinin yiğitçe baş kaldırışı ve arkadaşla­ rının önceden aralarında bu konuda hiç bir anlaşma ol­ madan onu desteklemeleri üzerin de durulmaya değer. Kemal Tahir, !Göl İn sanları ! 1*1

Kemal

Tahire

nın sağlam hikaye yapı-

Mahpushaneden mektuplar.

Say­

fa: 52-53-54-76. İmgelem herhangi bir şeyi uydurmak değil, belki her ­ hangi bir şeye hayatın sıcaklığını geçirmek, yalanı yaşar hale sokmamaktır. Ama bir güçlü yanı yoksanamaz. Ah­ met Mithat aceleci ve dikkatsiz olmasına karşı verimliydi. Bütün gerçek buluştan yoksun olanlar gibi çabuk ve kolay uydurabiliyordu. Okuduklarını hemen benimsiyor ve eşini yapmaya başlıyordu. Şaşılacak bir cesareti vardı. Bu ce­ saret günün birinde kendisini Don Kişot'u !Don Quichote l , yani taklit edilmezi taklide bile götürdü. Son derece yü­ zeyseldi. İyi niyetin her şeyi bağışlatabiieceği kanısındaydı

114

sını Türk köyünün dışa kapanık, içine dönük yaşamından derlemekle, kente göre daha az bozulmuş, gelenek ve tö­ relerini günümüze dek sürdürebiimiş kır insanımızın du­ rumuna derinlemesine girmesini bilmiştir. !Göl İnsanları >

ndaki ikinci

hikaye

!Çoban Ali l

d2

tam yerli motiflerle işlenmiş nefis bir Anadolu kilimi gibi ışıl ışıl ışıldıyor. Anadoludaki başlık derdi ve bu dertten kurtulmak için göze a lınan büyük tehlike kız kaçırm a zo­ r_ınluğu, türlü yasağa karşı kendi yasasını kendi sürdü­ ren kırın o yabancı! insanım, yine yalın ve sürükleyici bir dille anlatıyor. Kemal Tahir olayları a� latmada hiç abartma ve aşırı­ lıklara düşmemekte, dil konusunda da çok yalın ve yap­ macıksız, zorlamasız orta yolu seçmiş bulunmaktadır. Bu bakımdan

kendisinden önceki

hikayecilerden çok daha

gerçekcidir. Kemal Tahirin gerçekciliği 1 9 . cu yüz yıl Fransız h i ­ kaye v e romancıtarının tasvirci gerçekcilik çizgisindedir. Tıpkı onlarda olduğu gibi yazar kendisini konularının tüm dışında tutmaktadır. !Göl Oyunu)

İnsanlanı

nın

üçüncü

hikayesi

!Gelin

Kadın

köyde cinsel ilişkileri ve koyu bağnazlık perde­

si altında uçkura düşkünlüğün nasıl ağır bastığım ve kır insanının gerçek cinsel davranışlarını ele alır. Dördüncü hikaye

!Arabacı )

ya

gelince:

Kısa yoğun

ve okurlarıyla gerçekten imrenilecek bir saflıkla bir sır­ daşlık, bir içtenlik havası içinde yaşıy ordu. Yıllardan son­ ra onun kitaplarına yeniden döndüğüm zaman, kendimi, oyuncaklarını gösterirken mutluluğundan gülen bir çocu­ ğun karşısında sandım. Tarifesiz ve vergisiz bir gümrük

kadar

geniş

ithalat

) aptı. Batıda ne bulursa getirdi. Simon ve Mari ISimone et Mary ı ile Ladanı 6·1

n

K�.melya !La Dam e aux Cameliası ara-

da saklanan beğenisi polis ve cinayet romanlanndan tez­

li romana dek hepsinin örneğini verdi. Ama bir kezcik ol-

115

bir içeriği vardır bu hikayenin. Kapalı köy yöresının ıçın­ den pazarlıklı, kurnaz insanını yansıtır. Kemal Tahir köy insanlarını meydana getiren hik8.yelerindeki kadın erkek ilişkilerini gerçekci açıdan ele alır hep. !Göl İnsanlan ı adlı hikaye kitabının ön sözünde şöy­ le der: e Bu kitapta ayn bölgelerin, köy ve köylü realiteleri derinliğine değilse bile, dış görünüşlerinin genel hatlarıy­ la tesbit edilmiş bulunuyor. Nufusumuzun yüzde sekseni­ ni teşkil eden köylü ve bunları barındıran kırk bin köy bilinmeden, köyün iktisadi ve sosyal münasebetleriyle bu münasebetlerin şekillendirdiği

köylülerin

ruhu,

derinliğı­

ne ve genişliğine tetkik ve tesbit edilmeden, milletin eko­ nomik ve sosyal gelişmesi hakkında ne bir plan yapılabi­ lir ve ne de her hangi bir müsbet neticeye varılabilir. " Tahir Alangu

!Göl İnsanları )

hakkında şunları yaz­

maktadır: �Edebiyatımızda, hikayec!likte

C yol açıcı�2.r)

ın ardın­

dan bu alanın yeni kuşakları kendisine çektiği bu yolda haylı eser verildiği halde, bu güne değin

!Göl İ nsanlan ı

ındaki hikayeleri aşan ölçüde eserlerin ortaya koyulabil diği

iddia

edilemez.

Yazıldığı

günlerden başlayarak,

bu

yolda çalışmak isteyen sanatçıların çoğunun bu hikayele­ ri kendilerine örnek aldıklan da söylenebilir.

(ı)

ı - Tahir Alangu - Cumhuriyetten sonra hikaye ve·

roman- Antoloj i, cilt 3, sahife 451.

sun gerçek anlamda roman yazmıya çalışmadı. Oysa iste­ se, gördükleri ve duyduklanyla yetinse yazabilecekti. Türk lem:i. ile doğmadıkları bir gerçektir. Romancı imgelemin­ den ilerde söz edP.ceğiz. Bununla birlikte yeni dönem Türk hikayeciliğinin onlarla başladığı ve u7.un zaman onların mirasını kullandığı da yoksanamaz.

117

dırılmış suçsuz kişiliğini çeşitli takma adların ardına sak­ layarak ekmeğini kazanma yolunda kaleme ustalıklar ka­ zandıran sürekli çalışmalar ! . Böylece 1955 sonrasında bir­ denbire bir Kemal Tahir olayı ortaya çıkacaktır. çeker. Sonunda, on­ ları Hacı Zekeriyaya yollar. Çarşıda her satıcının malları­ nı kendince övmesi, çıngıraklı saat satıcısının döktüğü diller, pırtı satıcılarının tekertemeli ve cinaslı bağırışma­ ları, antolojilere örnek parçalar olarak geçecek güzellikte­ dir. Orta Anadolu kasabasındaki, çoğu belden aşağı, esnaf şakataşmalan ve kapalı kır ekonomisinin o kendine özgü renkli, şamatacı görünümü, sanki on ikinci yüz yıl yaşa­ mını olduğu gibi sürdürmektedir. Enstitücüler, Cineinin dükkanı önünden geçerken (Nezir Cincil tabetasını okur­ lar. Bu adın altında: (Zorlu dilekçe yazar, her cins davayı kovalar, izinname doldurur, asker mektubu kaleme alır, vesikalık resim çeker, boy resmi de çeker, benzemezse pa· ra alınmaz) yazılıdır. Emine öğretmen, çevreden, adamın asıl işinin muskacılık olduğunu öğrenir. - PE-ki, muskacılık yasak değil mi? Diye safca so­ runca herkes bu lafa güler. Cinci Nezir, dükkanının ka 184

pısına çıkar, falcilığını övmeye başlar. Insan ayartmaca­ sına boyuna dil döker. Niyet çeken · kuşunun kafesinin ka­ pağını açıp sağ elinin baş parmağına kondurur. Cineinin çı rağı Es'3f oğlan, ortalıkta dönüşür. Emine öğretmen CAl gözüm) e sıra gelince iki köylü çocuğunun ardından üçün­ cü olarak sıray a katılır. Cinci, CAl gözüm) kutusunun ba­ �ına geçip sayar döker içindekileri. CAl gözüm) e (sinema­ nın dedesD der. Emine öğretmen bütün söylenenleri din­ ledikten sonra: - Ne tuhaf! Hemen her şeyi kolayca cinsel meseleye bağlıyorlar. Bunu ayıp bir şey gibi de yapmıyor hiç biri .. Cinsel istekleri, ekmekten önce geliyor demek bile yanlış olmayacak, Köylüyü köy yerinde görmeyince, onu yakın­ dan tanımanın mümkünü yok. Aralarında, buralardaki yaş ortalamasının yirmi yirmidört olduğu konuşulur. Mü­ dür Halim Akıncı , haylı dolaştıktan sonra Zekeriya Kol­ lukçunun dükkanını bulur. Hacı Zekeriya, öğle narnazına ayrıldığından, onunla alış verişe gelmiş köy muhtarlarıyla konuşmaya dalarlar çınar dibinde çay içerek. Meğer, Ha­ cı efendinin namazı bahane ederek ortadan kaybolması, gelenlerin ambarları kontrol için gelecek müfettişler oldu­ gu haberinin uçurulmasındanmış. Çınar dibinde toplananlar arasında Zeynel ağanın Enstitü kurulmasına karşı çıkması konuşulur. Zeynel ağa­ nın yardakçısı Topa! Muhtar kıvranır karşılık vermeye. Di­ lekçe verdiklerini, ve Enstitüyü başka yere kurmaları için Ankaraya baş vurduklarını belirterek, neden böyle yap­ tıklarını sorar Enstitü müdürü. - iftiradır bey ! Bizim Şirinköyümüzün düşmanı çok­ tur. Diye karşılar topa! Muhtar. Sonra söz Keşiş Düzünün tarihinin anlatırnma dönüşür. Eskiden, Dumanlı boğazın önündeki Keşiş Düzünde, beli kılıçlı bir keşiş otururmul. Buranın toprağı da bereketli mi bereketli imiş. Keşiş de ,çalışkan mı çalışkan. Bir karış boş yer komaz, bağ, ekin yetiştirirmiş. O gidince her şey körelmiş. Dumanlı boğaza, zaman zaman sis çöker, buralarda kördumandan göz göı as

zü görmezmiş. Böyle zamanlarda kılıçlı keşiş, yolda ka­ lanlara yardıma koşar, canlarını kurtardıktan sonra he­ men savuşurmuş. Yine konuşmalar arasında Cinci Nezirin Almanın kralı Hitler�:ı1 gizli din taşıdığını, ve de müslüman oldutunu söyleyip esnafı başına toplarlığını anlatırlar. Tam çayıar tazelenirken, kahveci kambur Şaban. karşıdan zilli Zöhreyi görmesiyle: - Aman savuşalım kardaşlar... Zilli Zöhre heybe çu­ val komayıp (d'l.ğıtıcılar gelmiş> kandırmasına inanıp evinden dışarı uğramış zillerini şakırdataraktan ... Konuşma arasında, Şirinköyün topal muhtarı, Hacı Zekeriyanın kara borsa oyunlarını anlatır bir zaman Ens­ titü müdürüne: - Hacı Zekeriyaya Ankaradaki torpilinden, Alman harbi çıkınca, bir tel geliyor. (Ambarlanndakileri dağıt> diye. Meğer, herif bu dağıt liı.fını, ters tellemişmiş. Hacı dükkanında nesi var nesi yoksa arşına endazeye vurup önüne gelene kesip kesip veresiye · dağıtmış. Tam o sıra­ da, Cinci Nezir de hapisten yeni çıkmış. O da kuyruğa gi­ rip veresiye pılı pırtı almaya heveslenmiş. Hacı Zekeriya, Cineiyi karşısında görünce, eski hırsız ve batakçı olduğu­ nu bildiğinden, kovalamış .Cinci de o hırsla köylülere (Ha­ cı sizi kazıklıyor, eksik veriyor, çürük tapan mallan tıkı­ yor, sakın almayın> diye bağırmaya başlamış. Gerçekten Cinci Nezirin bu propagandası tutmuş. Cinci, köylüleri kandırırken, onlara bir de yalan uçurmuş. (Yakında hü­ kümatımız Hacının ambarına bir müfettiş yollayıp el koy­ duracak ve bütün mallarını size bölüştürecekl demiş. O günden bu yana, ne zaman şehirden bir yabancı belirse; çarşıdaki köylüler yabancının ardına kuyruğa dururlar 1 ( Hah işte, ambar müfettişi geldil diye sevinerek bekleşirlermiş.

Ağası imansız olan köyün muhtan rezil olur. Zeynel ağa çok imansız bir heriftir. Topal Muhtar da onun şamar oğlanı. Zeynele, Sultan Hamit, B!"kasından Enver Paşa, 186

Sonra Mustafa Kemal ve şimdi de İsmet Paşa güç yetire­ mezler. Kemal Tahir, Zeynelin kişiliğinde Osmanlı insanının dramını doluyar kalemine: ·Önceleri Zeynel bildiğin tavuk hırsızı idi. Askere aldılar. Kurtardık belledik. Herifi iri kı­ yım görüp İzmire A vcı Taburuna göndermezler mi? Der­ ken Avcı Taburları Selanikteki Cön Türk belasını savuş­ tursun diye Sultan Harnit efendimiz emir buyurmuş, Zey­ nel Selaniğe atladı ve orada Cön Türk kesildi mi sana?

roma­

nında Kemal Tahir, bu nedenleri ustaca işlemiştir. Kemal Tahirin nehir

romanlan

içinde

CBozkırdaki

Çekirdek)

köy dizisi ile şehir dizisi arasında bir bağlantı olmaktadır. 227

KEMAU TAHİRİN

lNEHİRJ

ROMANLARININ

KENT DiZİSİ

lİdareci kadro) Kemal Tahirin, nehir romanlannın iki ana kolundan,_ büyük kent yaşantılannı ele alan, idare eden ya da dalı!\ doğrusu idare etmeye özenenierin dramını işleyen roman dizisine geçiyoruz. Kemal Tahirin ölümüne dek yayınladı­ ğı, hepsi on üç büyük cilt tutan edenlerle idare edilenlerin şantılannı işler.

nehir romanlan, idare

lkentle köyün)

tarih boyu ya­

(Devlet Ana) bu iki ana kolun asıl kay­

nağını meydana getirir. Orada idare edenlerle edilenler ay­ nı pota içinde erimiş olarak görünürler. Büyük romancı, böylece Türk toplumunun Osmanlıdan bu yana bütün geç­ mi;şini

kucaklayan dev

bir anlatımı

meydana

getirmiş,

ne yazık ki zamansız ölümü bu dev dizinin kimi önemli halkalannı işlernek fırsatını ona vennemiştir. Böylesine

bir ulusu

bütünüyle

kucaklayan bir dev

yapıt kavramı, ancak Kemal Tahir gibi, dünyada sayısı pek az olan dev çapta sanatçılara vergidir. Mikel Ani rast­ ladığı dağlan, kayalan ölçüp biçerek yontup heykel yap­ mayı geçirinniş

içinden.

Sanatçıda çap

meselesi,

ayrıca

üzerinde durulması gereken bir konudur. Kemal Tahirin nehir romanlarının iki ana kolundan . biri olan büyük kent lBaşkent) yaşantılarını, daha doğru­ su idareci kadronun ve çevresinin dramını işleyen roman dizisinin ilki

lEsir Şehrin İnsanlanı

dır.

İlk baskısı 1956 da Düşün Yayınlannca yapıldı. İkinci baskıyı 1969 da Sander yayınlan çıkardı. (427 sayfal . lEsir Şehrin İnsanları ) üç bölümden meydana gelmektedir: l.ci bölüm:

Esir Istanbul

2.ci bölüm:

Bulanık su

3.cü bölüm:

Kamil bey

Birinci bölüm 4 alt b.ölümden, ikinci bölüm 3 alt bö228

1ümden,

üçüncü bölüm 7 alt bölümden kurulmuş bulun­

maktadır. Kemal Tahirin

(Eseri Şehrin İnsanları ) , Birinci Diin­

ya Savaşı korkunç boğuşmasını, bu boğuşmada Osmanlt İmparatorluğunun yıkılmasını, Devletlerini vatanlarını yi­ tirenlerin karşı durulmaz bir hızla esirliğe doğıu sürü l{­ lenmelerini, 1910 yılına dek kur'a askerliği bile yapmamış bulunan Istanbulun sivil aydınlannın şaşkınlık içinde keıı.· dilerini sağa sola çarpışlannı ve imparatorluk ordulannın siliı.hlannı bırakıp, toptan yere serildiği bir dönemde, yedi düvele karşı direnmek zorunda

kalışlar.nı, bu direnü;o

başlarını koyan bu sivil kahramanlann, en umutsuz koşul­ lar altında çıplak elleriyle savaşı nasıl kabullendiklerini. çağının gerçeklerine dayan�ak anlatır. Kemal Tahir, bu romanının ilk baskısının başına şu iki dizeyi koymuştur: «Teslim olmak başka şey, esir düşmek başka; Seni sevmek başka bir şey hürriyet, uğrunda döğüş­ mek başka ! " (Esir Şehrin İnsanlan)

ma girişte Barselonadan, M i

dilli adası önlerini on beş günde zor tutan çaptan düşmüş, eski bir şileple, üzerinde kuru

yemiş yazan sandıklardıt,

Bolşeviklere yenilmi;? Vrangelin beyaz silah götürüldüğünü;

ordularına

kaçak

aynı şileple Abdülhamidin yükünti

tutmuş vezirlerinden Selim Paşanın oğlu mirasyedi Kamil beyle, kansı Nermin hanımın Istanbula dönmek zorunda kaldıkları anlatılır. Kamil bey, kansına hissettirmeden, bo­ yuna, deniz üzerinde serseri mayın gözetler. 1 9 14 savaşı patladığı sırada Saint Tropez'de bir İspanyol alıbabının ya­ nında kalmışlardır.

Kamil bey, savaş başlarken olaylan

gözden geçirmiş, son altı yılda memleketin Meşrutiyet

ilanı ) ,

küçük bir çanta bırakır. Kara Kemal Hasip ağaya: - Şöför duymasın . . . Gurbet halanın bostana bıraka­ cağız seni. Orada da epeyce para vardır. Akşama doğru çıkar, Beşiktaş ta katil Niyaziyi bul ursun . . . Ni yaziye dersin ki

«Gurbet hala seni görecek, gerektikçe . . . Efendiye söy-

liyeceklerini onunla bildirirsin» diyeceksin . . . Hadi çabuk . . . Kara Kemal hazırlanırken Abdülkerim küçükefendiye silahını yanına almasını ısrar eder, aldırır. Kara Kemal bu sırada kırk yedi yaşındadır. Yolda Abdülkerim, Halk Partisi ileri gelenlerinin tay­ bulaştırdıklarını, İ stik­

luktan işleri ağızlarına yüzlerine

lal mahkemeleri kurup suçsuz adam astıklarını, Musulun para ile satıldığını duyan Lazistan mebusu Şükrü beyi sus­ turmak için Topal Osmana vurduttuklarını, son seçimlere hile kattıklarını, Terakki perver Fırkasının kapatılmasının -ye ardından Takriri sükun kanunu çıkarılarak gazetecile­ rin İ stiklal mahkemesinde yargılanmasının bardağı taşır­ dığını, kendisini ve arkadaşlarını haklı göstermek için sa­ yar döker. Kara Kemal Abdülkerimi azarlar. Ziya Hurşit gibi dolandırıcı, kadınlar gibi parmağını boyayan bir he­ rifle işe girişilemiyeceğini, Sarı Efe Edip gibi bir kaltaban 322

·Orta oyuncusu, eşkiya tutayım diye köyleri yangına verip savuşan namert ırz düşmanıarına güvenilemiyeceğini söy · ler, daha geçenlerde kan kardeşi Hacı Saminin yurda dö­ neceğini duyar duymaz, Ankaraya koşup yakalanması için haber veren Giritli Şevki alçağının da mı aralarında ol­ duğunu sorar. - Var evet . . . -- Nasıl bildim . . . ? Bu pis işe girenler ağır cezalardan Yahu, İ zmir valisine özel hafi­

asla kurtulamaz öyleyse.

yelik ettiğini duymayan kaldı mı bu Şevkinin? Memetçe' den habersiz sigara yakamaz Şevki . . . Kaçakçılıkla geçinen uzun zaman yakalanmayan herifin hafiye olduğunu memlekette, ancak bizim ünlü

bu

Maarif Nazırımız Şükrü

bilmez. Anlaşılıyor neden batırabildik koca imparatorluğu on yıla vardırmadan . . . Kaç kez söyledim. «Bizim memle­ ketimizde,

suikastçılığa yatkın

serserilerle iş yapmaya

kalkmak kuduz kaplana binmektir.

Sürsen

ipe

götürür,

i neyim desen paralar. Palaması, şantaj . . . Haddini bilmez, l