SAFAHAT MEHMED ÂKİF ERSOY
Mehmed Âkif Ersoy
Safahat
Ankara 2008
Mehmed Âkif Ersoy
Safahat
SAFAHAT’I TEfiK‹L EDEN YED‹ K‹TABIN TAM METN‹ ‹LE SAFAHAT DIfiINDA KALMIfi B‹R KISIM fi‹‹RLER‹ VE fiA‹R HAKKINDA GEN‹fi B‹R G‹R‹fi YAZISI
Neflre Haz›rlayan: M. ERTU⁄RUL DÜZDA⁄
Mehmed Âkif Ersoy
Safahat Yayın No: Roman Serisi: © Bütün Hakları Türkiye Diyanet Vakfı’na aittir. 1. Baskı, Aralık 2008, Ankara, ??? adet. ISBN 978-
Kapak ve İç Tasarım:
0312 435 15 95 www.sfn.com.tr Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu’nun 27.05.2008/22-4 sayılı kararıyla uygun görülmüş ve Mütevelli Heyeti’nin 18.06.2008/1265-2/c sayılı kararıyla basılmıştır. Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi’nin dizgi, fotomekanik, ofset ve cilt tesislerinde hazırlanıp basılmıştır.
TÜRKİYE DİYANET VAKFI Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi OSTİM Örnek Sanayi Sitesi 1. Cadde 358. Sokak No: 11 06370 Yenimahalle / ANKARA Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32 e-posta: [email protected]
TAKD‹M
MEHMED ÂK‹F ERSOY
Mehmed Âkif’in Edirnekap›s› fiehidli¤i’ndeki mezar›. ‹ki yan›nda Ahmed Naim ve Süleyman Nazif merhumlar›n kabirleri bulunmaktad›r.
‹Ç‹NDEK‹LER Önsöz (15) G‹R‹fi Mehmed Âkif Ersoy Hayat›, Eserleri, San’at›, Ahlâk› Hayat› (19) Eserleri (39) Safahat d›fl›nda kalm›fl fliirler (39) Safahat (40) Yaz›lar› (51) fiiiri ve san’at› (53) Kendi kaleminden edebiyat ve san’at görüflü (53) fiiiri ve san’at› hakk›nda (56) Ahlâk› ve flahsiyeti (59) Bu bask› hakk›nda (65)
SAFAHAT B‹R‹NC‹ K‹TAP
içindekiler
“Bana sor sevgili kàri’, sana ben söyleyeyim” 5 Fâtih Câmii 7 Hasta 11 Tevhîd yâhud Feryâd 15 Küfe 20 Durmayal›m 24 Has›r 27 Geçinme Belâs› 29 Meyhâne 32 Mezarl›k 37 Bayram 41 Hasbihâl 45 Selmâ 49
(9)
Merhum ‹brâhim Bey 52 Azim 58 Seyfi Baba 60 ‹nsan 64 Kör Neyzen 67 Acem fiâh› 69 ‹stibdâd 73 Hürriyet 80 Kocakar› ile Ömer 82 Ezanlar 89 Cânan Yurdu 92 Bir Mersiye 94 Dirvas 97 Mahalle Kahvesi 101 Köse ‹mam 110 Ressam Hakl› 116 Bir Mezar Tafl›na Yaz›lm›fl idi 117 Bir Resmin Arkas›na Yaz›lm›fl idi 117 fiâir Huzûrunda Münekkid 117 Bu da Bir Mezar Tafl› ‹çin Yaz›lm›fl idi 118 Gül Bülbül 119 Tercümedir 119 Tercümedir 119 Hüsrân-› Mübîn 119 Âhiret Yolu 120 ‹sti¤râk 124 Âmin Alay› 126 Hasbihâl 128 Bebek yâhud Hakk-› Karâr 131 Yemiflçi ‹htiyar 135 ‹’tirâf 135 ‹K‹NC‹ K‹TAP
SÜLEYMÂN‹YE KÜRSÜSÜNDE safahat
Süleymâniye Kürsüsünde 137
(10)
ÜÇÜNCÜ K‹TAP
HAKKIN SESLER‹ “‹lâhî, emrinin âvâre bir mahkûmudur âlem” 175 “Geçenler varsa ‹slâm’›n flu çi¤nenmifl diyâr›ndan” 178 “Üç beyinsiz kafan›n derdine, üç milyon halk” 181 “Âtîyi karanl›k görerek azmi b›rakmak” 185 “Yâ Rab, bu u¤ursuz gecenin yok mu sabâh›?” 187 “Olmaz ya… Tabî’î… Biri insan, biri hayvan!” 189 “Bir zamanlar biz de millet, hem nas›l milletmifliz” 191 “Bir y›¤›n kundakç›dan yang›n görenler milleti” 193 “Ç›k da bir seyret bahâr›n cûfl-i rengâ-rengini” 195 Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi 197 DÖRDÜNCÜ K‹TAP
FÂT‹H KÜRSÜSÜNDE ‹ki Arkadafl Fâtih Yolunda 203 Vâiz Kürsüde 215 BEfi‹NC‹ K‹TAP
HÂTIRALAR “Ey bunca zamand›r bizi te’dîb eden Allah” 263 Uyan 265 “Ne irfand›r veren ahlâka yükseklik, ne vicdand›r” 267 “Müslümanl›k nerde! Bizden geçmifl insanl›k bile” 269 “Nihâyet neyse idrâk etti¤in fley ömr-i fânîden” 271 “Biz ki yarm›flt›k flu’ûnun en büyük ummân›n›” 273 “fiehâmet dîni, gayret dîni ancak Müslümanl›k’t›r” 275 El-Uksur’da 277 Berlin Hât›ralar› 283 Necid Çöllerinden Medîne’ye 307 ALTINCI K‹TAP
ÂSIM Âs›m 315 içindekiler (11)
YED‹NC‹ K‹TAP
safahat
GÖLGELER
(12)
Hüsran 409 fiark 411 Al›nlar Terlemeli 413 Umar m›yd›n? 415 Mehmed Ali’ye 417 Hâlâ m› Bo¤uflmak? 418 Yeis Yok 421 Azimden Sonra Tevekkül 423 Süleyman Nazîf’e 427 Bülbül 429 Leylâ 431 Fir’avun ile Yüz Yüze 433 fiehidler Âbidesi ‹çin 440 Vahdet 441 Gece 443 Hicran 445 Secde 447 Hüsâm Efendi Hoca 449 K›ssadan Hisse 450 Resmim ‹çin 450 Resmim ‹çin 450 Tebrik 451 Tebrik 451 Safahat ‹çin 451 Resmim ‹çin 451 Sa’dî’den Tercüme 452 Mevlid-i Nebî 452 Çocuklara 452 Bir Arîza 453 Bir Gece 455 Ne Eser Ne de Semer 456 Dervifl Ahmed 457 Said Pafla ‹mâm› 460 Resim ‹çin 465 Nefs-i Nefîs 465 Yafl Altm›fl 465
Nevruz’a 466 Nerdesin? 466 Tek Hakîkat 466 Hayat Arkadafl›ma 466 San’atkâr 467 – EK –
SAFAHAT DIfiINDA KALMIfi fi‹‹RLER‹NDEN SEÇMELER ‹stiklâl Marfl› 477 Kur’ân’a Hitâb 479 Cenk fiark›s› 482 “Berlin Hât›ralar›”nda Noksan Doksan Sekiz M›sra 484 “Kifli hissetti¤i nisbette yaflar” 488 Ordunun Duâs› 490 fiark’›n Yegâne Dâhî-i San’atine 491 ‹kinci Arîza 493 “Bir gün az›c›k kazmay› vurdum yere nâgâh” 496 “Bir gün sat›l›k bir köle gördüm gidiyordu” 496 “Ya bu âlemde vefâ yok zâten” 496 “Olsayd› befler gayb› da idrâke muzaffer” 497 “Nevmîd-i visâl eyleme art›k beni ey merg” 497 “Sefâlet olsa hattâ müntehâs› râh-› irfân›n” 497 “Yâ Rab, flu muazzam Ramazan hürmetine” 497 “Üç yüz milyon sahîfelik, bir” 498 Leyle-i Mevlidi’n-Nebî Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem 498 “Düflman sesi duymak istemezsen” 498 “O yeflil topra¤›n ey yüzler a¤artan Karesi” 499 “Ne yazd›ysam eser nâm›yle hepsinden rücû ettim” 499 “Nas›l dört ‹ngiliz dünyây› oynatmakta, hayrettir” 499 K›t’a: “Vîrânelerin yasç›s› baykufllara döndüm” 499 Kasr-› Gülflen 500 Resmimin Arkas›na: “Hepsi göçmüfl, hani ...” 500 Resmim ‹çin: “fiu serilmifl görünen gölgeme...” 500 içindekiler (13)
SAFAHAT REHBER‹ Safahat’taki fliirler 503 Safahat d›fl›nda kalm›fl fliirler 507 fiiirlere bafll›k olan âyet ve hadîs meâlleri 508 fiiir bulma k›lavuzu 511 ‹NDEKS ‹ndeks 529
ÖNSÖZ
Mehmed Âkif Ersoy, yak›n tarihimizin en büyük flâiri, fikir ve mücâdele adam›, benzeri pek az görülen, özü sözüne uygun bir ahlâk kahraman›d›r. Mehmed Âkif, mâsum milletinin en ac›kl› günlerinde, bütün dert, felâket ve ac›lar› onunla birlikte yaflam›fl ve derinden hissetmifl bir gönül fedâisidir. Fakir bir ailede do¤an Âkif, âlim bir zat olan çok sevdi¤i babas›n› küçük yaflta kaybetmifl, arkas›ndan evleri de yanm›flt›. Fakat hiçbir fleyden y›lmayan bu çal›flkan genç, bir taraftan okullar›n› birincilikle bitirirken, bütün sporlar› da baflar›yla yapm›fl; di¤er taraftan hatimle namaz k›ld›racak kadar kuvvetli bir hâf›z olabilmifltir. Hayat›n› kazanmak için bir taraftan özel dersler verirken, di¤er taraftan üç dilden eserler okuyacak kadar bilgisini ilerletmifl; tercümeler yapm›fl ve binlerce m›sra yaz›p y›rtarak flâirli¤ine haz›rlanm›flt›r. 1908 öncesinde, mesle¤i olan baytarl›k dolay›s›yla kar›fl kar›fl dolaflt›¤› Osmanl› ülkesinde, dindar, saf ve mâsum, fakat göreneklere bo¤ulmufl, fakr u zarûret içinde bir halk ile hemhâl olmas› ve onun dertleriyle dertlenmesi Mehmed Âkif’i, bu milletin gerçek millî flâiri haline getirmifltir. ‹lk Safahat’ta toplanan fliirlerinde cemiyetin insânî dertlerini, ikincisinde hürriyeti, çal›flmay›, halk ve ayd›n ayr›l›¤›n›n zararlar›n› ele alan Âkif, on y›l devam eden savafllar›n sonunda ‹stanbul’a kadar giren düflman karfl›s›nda art›k yurdunun felâketi ve milletinin ac›lar›yla inleyip hayk›ran bir ›zd›rap flâiri olmufltu.
Mehmed Âkif, her an cemiyetin, halk›n ve mücâdelenin içindedir. O, düflüncelerini hayat›na tatbik etmifl, bir millî kahramand›r. Safahat Külliyât›, milletimizin irfân›n›n, düflünce ve duygular›n›n, sevinç ve ac›lar›n›n bir mesnevisi, iman ve kahramanl›klar›n›n bir destan›, geçmiflimizden gelece¤imize uzanan ›fl›kl› yolun en mûtemed bir rehberidir. Bugün, Âkif dostu aziz okuyucular›m›z›n takdir nazarlar›na sunulan bu Safahat nüshas›, 1970’li y›llar›n bafl›ndan beri devam eden çal›flmalar›m›z›n bir semeresi olarak ortaya ç›km›fl bulunuyor. Okuyucu, bafltaraftaki Girifl bölümünde merhum Âkif Bey üstâd›m›z›n hayat› ve eserleri hakk›nda yeterli bilgileri bulacakt›r. Bu bölümde, eserin nas›l haz›rland›¤›na dair de etrafl› malumât verilmifltir. Kitab›n sonunda ise, merhum flâirimizin Safahat d›fl›nda kalm›fl fliirlerinden derlenmifl bir bölüm ile, eserden faydalanmay› kolaylaflt›racak Rehber ve ‹ndeks bulunmaktad›r. Milletimiz, içinden ç›kan ve kendi hislerine tercüman olan büyük duygu ve fikir adam› Mehmed Âkif’i, candan benimsemifl ve ona olan sevgisini, nesilden nesile, bir millî miras gibi devam ettirmifltir. Safahat, kutsal temel eserlerden sonra, Türkiye’de, devaml› olarak en çok aranan ve okunan bir kitap olmufltur. Çal›flmam›, okuyan ve düflünen vefal› nesillerimize, sevgi ve sayg›lar›mla sunuyorum.
M. Ertu¤rul Düzda¤
G ‹R‹fi
MEHMED ÂK‹F ERSOY HAYATI, ESERLER‹, SAN’ATI, AHLÂKI
Birinci Bölüm HAYATI Mehmed Âkif Ersoy, yakın tarihimizin en büyük millî şairi, çok önemli bir düşünce adamı ve yüksek ahlâkı ile örnek bir şahsiyetidir. Edebiyatımızda yeni bir çığır açan şiirleri, fikir hayatımıza derin tesirler yapmış olan dergisi, yazı ve tercümeleri ve nihayet Millî Mücadele yıllarındaki büyük hizmetleriyle birlikte “İstiklâl Marşı”mızın da yazarı olması, kendisini, milletimizin çok sevdiği, unutulmaz bir kahraman olarak tarihe ve millî hafızamıza yazdırmıştır.
A‹LES‹ Mehmed Âkif Ersoy, 1873 y›l›n›n Aral›k ay›nda, ‹stanbul’un Fatih ilçesinin Sar›güzel semtinde do¤mufl ve 27 Aral›k 1936 Pazar günü, saat 19.45’te Beyo¤lu’ndaki M›s›r Apartman›’nda vefat etmifltir.
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Mehmed Âkif’in babas› Mehmed Tâhir Efendi (18261888) ve annesi Emine fierife Han›m’d›r (1836-1926). Mehmed Tâhir Efendi çocuk yaflta Arnavutluk’tan ‹stanbul’a gelerek tahsil etmifl ve Fatih Medresesi müderrisli¤ine (profesör) kadar yükselmifl âlim ve ârif bir zatt›r. Annesi ise aslen Buharal› olan Tokatl› bir aileye mensuptur.
(19)
TAHS‹L HAYATI Mehmed Âkif, dört yafl›nda iken Fatih’te Emir Buhârî mahalle mektebine (yuva) gönderildi ve tahsil hayat›na bafllad›. Burada iki sene ve sonra s›ras›yla üç sene ibtidâî (ilkokul), üç sene rüfldiye (orta okul) ve üç sene mülkiye idâdîsine (lise), sonra da iki senesi (gündüzcü olarak) Ah›rkap›’da ve iki senesi (yat›l› olarak) Halkal›’da olmak üzere, dört sene de Baytar Mektebi’ne (Veterinerlik Fakültesi) devam etti. 1893’te mektebin ilk mezunu ve birincisi olarak diploma ald›. L‹SAN B‹LG‹S‹ VE HÂFIZLI⁄I Mehmed Âkif, resmî tahsilin d›fl›nda, çok bilgili ve fluurlu bir zat olan babas› baflta olmak üzere bir çok âlimden devaml› olarak ders okumufl ve kendisini yetifltirmifltir. Lisâna karfl› bilhassa kabiliyeti bulundu¤undan, devaml› çal›flarak, Arapça, Farsça ve Frans›zca’y›, edebiyatlar›n› takip edecek ve tercümeler yapacak kadar iyi ö¤renmifltir. Çocukken bafllad›¤› hâf›zl›k çal›flmalar›n›, bir müddet ara verdikten sonra, yirmi yafl›nda iken kendi kendine tamamlam›fl ve Kur’an-› Kerîm’i ezberlemifltir. M›s›r’daki son seneleri de, Kur’an meâli ile meflgul olarak geçmifltir.
giriş
SPORCULU⁄U
(20)
Tahsil hayat› boyunca daima derslerinde birinci olan Mehmed Âkif, ayn› zamanda çeflitli sporlarla meflgul oluyor, bunlar› da, derslerine mâni olmadan, en iyi flekilde yap›yordu. Ondört yafl›nda iken – Osmanl› toplumunda as›rlard›r en sevilen ve yayg›n spor olan – ya¤l› gürefle bafllam›flt›. 1618 yafllar›nda, köy dü¤ünlerindeki gürefllere kat›ld›¤› olmufltur. Uzun mesafeleri yorulmadan yürüyor; hafta sonlar› okula giderken, Fatih’ten Halkal›’ya ve bazen güreflmek için Halkal›’dan Çatalca’n›n köylerine yürüyerek gitti¤i oluyordu. Ayr›ca gülle atar, ata biner ve çok iyi yüzerdi. ‹stanbul Bo¤az›’n› da yüzerek geçmifltir.
BULUNDU⁄U VAZ‹FELER Tahsilini tamamlad›ktan sonra, Ziraat Vekâleti Baytarl›k flubesinde vazifeye bafllam›flt›. ‹lk dört senesinde, memleketimizin Rumeli, Anadolu ve Arabistan bölgelerinde dolaflarak baytarl›k yapm›flt›r. Yirmi y›ll›k bir memuriyetten sonra, bu flubede müdür yard›mc›s› iken, -bir baflkas›na yap›lan haks›zl›k üzerine- istifa ederek ayr›lm›flt›r. Ö¤retmenlik hayat›na 1906’da Halkal› Baytar Mektebi’nde bafllam›flt›. 1908’den sonra ‹stanbul Edebiyat Fakültesi ile Dârülhilâfe Medresesi’nde “Osmanl› Edebiyat›” okuttu. Mütareke devrinde, fieyhülislaml›k’a ba¤l› bir “‹slâm Dan›flma, Tebli¤ ve ‹rflad ‹lim Heyeti” olan “Darülhikmet-il ‹slâmiyye”de üye ve baflkâtip (genel sekreter) olarak çal›flt› (1918–1920) ve bu kuruluflun yay›n organ› olan “Cerîde-i ‹lmiyye”yi idare etti. ‹stiklâl Savafl›’n› yapan Birinci Millet Meclisi’nde milletvekili olarak vazife gördü. M›s›r’da 1929 y›l›ndan 1936’ya kadar, Kahire Üniversitesi’nde Türkçe hocal›¤› yapt›. Bütün ömrünü okuyarak ve okutarak geçirdi. Yirmi befl yafl›nda iken ‹smet Han›m’la (1878-1944) evlenen Mehmed Âkif’in üç k›z› ve iki o¤lu olmufltur. Yirmi sekiz yafl›nda sakal b›rakt›. SEBÎLÜRREfiAD DERG‹S‹ mehmed âkif ersoy’un hayatı
Mehmed Âkif, fliirlerinin büyük ço¤unlu¤unu “baflyazar”› bulundu¤u Sebîlürreflad dergisinde, ilk say›s›ndan bafllayarak yay›nlam›flt›r. 27 A¤ustos 1908’den itibaren “S›rât›müstakîm” (SM) ad›yla (Prof.) Ebululâ Mardin (1881-1957) ve Eflref Edib (Fergan) (1883-1971) taraf›ndan ç›kar›lan, 1912’den sonra ise “Sebîlürreflad” (SR) ad›n› alarak yaln›z Eflref Edib taraf›ndan devam ettirilen -yar›m gazete boyunda, 16 sayfa ve haftal›k olan- bu dergi, 1925 y›l› bafl›na kadar ç›kmaya devam etmifl ve 641 say› yay›nlanm›flt›. Fikir hayat›m›zda ve yak›n tarihimizde çok önemli bir yeri olan ve “haftal›k gazete” özellikleri de tafl›yan bu derginin, 362 say› yay›nland›¤› ikinci bir dönemi (1948-1966) daha vard›r.1
(21)
SEYAHATLER‹ Okulunu bitirdikten sonra baytarl›k yaparken, Arnavutluk’a (‹pek) giderek, amcalar›n› ziyaret etmifl; Edirne merkez olarak Rumeli’yi, Adana merkez olarak Anadolu’yu, fiam ve civar›n› dolaflm›fl; 1914 y›l› bafl›nda, davetli olarak, iki ay devam eden “Beyrut – Kahire – el’Uksur – Medine – fiam” seyahatine ç›km›fl; ayn› y›l›n Aral›k ay›ndan itibaren vatanî bir vazifeyle üç ayl›¤›na Berlin’de ve yine ayn› flekilde 1915 May›s’›ndan sonra befl ayl›¤›na “Necid (Riyad) –Medine – fiam – Beyrut”ta bulunmufl; 1918 y›l› Temmuz ay›nda bir ay davetli olarak Beyrut’a gitmifl; ‹stiklâl Savafl› s›ras›nda, halk› teflvik için Anadolu’yu ve cepheleri dolaflm›fl ve hayat›n›n son y›llar›n› Kahire’de geçirmifltir. fi‹‹R HAYATI Lise y›llar›nda fliirle meflgul olmaya bafllam›flt›. Baytar Mektebi’nin son senelerinde bu kabiliyetini ilerletti. Türkçe’ye ve aruz veznine hâkim olmufltu. Arkadafllar›na uzun manzum mektuplar yaz›yordu. Önceleri Nam›k Kemal, Ziya Pafla ve Muallim Naci gibi eski üstadlar tarz›nda fliirler nazm ederken, daha sonra kendi üslûbunu bularak onlar›n tesirinden uzaklaflm›flt›r.
giriş
fiâirli¤inin ilk devresinde yazd›¤›, yay›nlanmam›fl binlerce m›sral›k fliirlerini yok etmifltir. Bunlardan elde sadece, baz› mektuplar›nda ve dostlar›n›n defterlerinde rastlanan veya çeflitli dergilerde daha önce ç›km›fl olan, üç bin befl yüz m›sra kadar› kalm›flt›r. Bu fliirlerini “Safahat” ad›n› verdi¤i fliir kitab›na almam›flt›r.
(22)
1. Sebîlürreflad'›n eski yaz›l› nüshalar›n›n çok dikkatle yeni harflere çevrilmesi ve yeni yaz› ile ç›km›fl say›lar›yla birlikte, genifl fihrist ve çeflitli indeksler ile yeni nesillerin istifadesine sunulmas› son derece zaruri bir ihtiyaçt›r. Bu dergi Mehmed Âkif ve arkadafllar›n›n, bu milletin gerçek ayd›nlar›n›n, gelece¤imiz için hayatî irflad ve iflaretlerini ihtiva etmektedir. Elli y›l önce yap›lmas› gereken bu hizmet ne yaz›k ki, halen yap›lmam›fl ve çok gecikmifl durumdad›r. 1990'l› y›llarda maalesef neticesiz kalm›fl olan ilk teflebbüsümüzden sonra 2008’de, bir uzmanlar heyeti ile birlikte bafllad›¤›m›z yeni çal›flmam›z devam etmektedir. Birkaç sene içinde bu önemli eseri (tahminen 10 cilt içinde 8 bin sayfa) kültür hayat›m›za kazand›rmay› ümit ediyoruz.
fi‹‹RLER‹, YAZILARI VE K‹TAPLARI fiiirleri, o zamana kadar rastlanmam›fl derecede ak›c›, sâde, halk›n hayat›n› anlatan ve duygular›n› dile getiren, millî fliirlerdi. Bunlar tamamland›kça, “Safahat” genel bafll›¤› alt›nda, küçük kitaplar halinde neflr ediliyorlard›. 1911-1924 y›llar› aras›nda ilk alt› kitap ç›km›fl, yedincisi ise 1933’te Kahire’de yay›nlanm›flt›r. Mehmed Âkif Bey, fliirlerinden baflka, Sebîlürreflad’›n hemen her say›s›na tefsir yaz›lar›, makaleler ve tercümeler de vermekteydi. Bunlar›n da bir k›sm› kitap olarak yay›nlanm›flt›r. MÜDÂFAA-‹ M‹LL‹YE CEM‹YET‹ Balkan Harbi s›ras›nda, millî dayan›flmay› sa¤lamak için, partiler üstü olarak kurulmufl bulunan “Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti”nin “‹rflad Hey’eti Neflriyat fiûbesi”nde (Hey’et-i Tenvîriye) Abdülhak Hâmid, Süleyman Nazif, Cenab fiehâbeddin, Hüseyin Kâz›m ve daha birkaç yazar ile birlikte çal›flt›. Hey’et’in kâtibi olarak, gazete ilanlar› ile halk› yard›ma ve bu hizmet için yap›lan toplant›lara ça¤›rd›. Kendisi de bu maksatla, ‹stanbul’un üç büyük camiinde halka hitap etti. DESTAN fiA‹R‹
Bu toplant›lar s›ras›nda bir gün Recâîzâde, Âkif’e hitap ederek: “Milletin, millî bir destana ihtiyâc› oldu¤unu ve bunu da ancak kendisinin yapabilece¤ini söylemifl ve yazmas›n› istemifl”tir. BÜYÜK fiA‹R Mehmed Âkif, daha önce Muallim Naci ile bafllam›fl olan, Türkçe’nin sade ve ak›c› bir flekilde aruza tatbikinin ilk büyük temsilcisidir. Mizahi f›kralardan en heyecanl› fliirlere kadar, en güzel Türkçe ile, milletine flaheserler vermifltir. fii-
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Hey’etin baflkan›, zaman›n edip ve flâirleri taraf›ndan büyük sayg› gören ve “üstâd” s›fat›na lây›k bulunan “Ta’lîm-i Edebiyat” müellifi Recâîzâde Mahmud Ekrem Bey idi.
(23)
irleri, her bak›mdan, edebiyat tarihimizde eflsiz güzellikte muhteflem parçalard›r. Basit bir hayat sahnesini anlatan m›sralar›nda bile, hem en keskin bir zekân›n flimflekleri, hem de titreyen bir gönülün gözyafllar› sezilir… Ça¤dafl› olan bütün büyük flair ve edibler, Mehmed Âkif’in yüksekli¤ini kabul edip, bunu itiraf ve takdir eden beyanlarda bulunmufllard›r. Âkif Bey, fliirlerinde ve makalelerinde, “sadelik, millîlik, din ve ahlâka ba¤l›l›k” fleklinde özetlenebilecek olan edebiyat görüflünü aç›klam›flt›r. Kendisi, en fazla önem verdi¤i iki de¤erin, “dil ve din” oldu¤unu söylemektedir. fiiirlerinden baz›lar› bestelenmifl ve önemli bir k›sm› Arapça’ya çevrilmifltir. ARKADAfiININ ÇOCUKLARI Mehmed Âkif, Baytar Mektebi’nde birlikte okuduklar› ve sevdi¤i arkadafl› ‹slimyeli Hasan Tahsin Bey ile karfl›l›kl› andlaflm›fllar ve hayatta kalan›n, daha önce ölenin ailesine bakaca¤›na dair söz vermifllerdi. Hasan Bey, Edirne Baytar Müfettifli bulundu¤u s›rada 1910 y›l›nda vefat edince, Âkif Bey –daima oldu¤u gibi– sözünde durarak, merhumun üç çocu¤unun bak›m›n› üzerine alm›flt›. Bu çocuklar›n büyü¤ü olan Cevdet’i, Baytar Mektebi’nde okutuyordu.
giriş
Mehmed Âkif’in büyük o¤lu Emin Ersoy, hât›ralar›nda, bu çocuklardan biri olan Süheylâ hakk›nda flunlar› söylemektedir:
(24)
“Süheylâ Han›m isminde bir evlâd-› mânevîsi de ablalar›m ile birlikte (Ankara’ya) gelmiflti. Bu k›zca¤›z› küçüklü¤ümde öz hemflirem san›rd›m. Hasan Tahsin Bey nam›nda babam›n pek samimî arkadafllar›ndan bir zat›n k›z› olan Süheylâ Han›m’›n pederi ölmüfl, babam da bu çocu¤u evimize alm›fl, onun tahsil ve terbiyesi ile bizzat alâkadar olmufl, netice Süheylâ ablam Darülmuallimât’› ikmâl ettikten sonra Darülfünûn’u dahi bitirmiflti. Ben alfabeyi ve ilk tahsilimi ondan ö¤rendim.”
BALKAN HARB‹ VA’AZLARI Balkan Harbi’nin -Rumeli müslümanlar›n›n çoluk çocuk katledildi¤i, nehirlerin cesetlerle doldu¤u- felâketli günlerinde, 1913 y›l›n›n fiubat ay› içinde, ‹stanbul’da Beyaz›d Camii’nde bir ikindi sonras›, Fatih ve Süleymaniye camilerinde ise Cuma namazlar›ndan sonra kalabal›k cemaatlere va’az kürsülerinden hitap ederek, halk› birli¤e, cihada ve orduya yard›ma ça¤›rm›flt›r. Mehmed Âkif bu konuflmalar›n›, o s›rada orduya destek vermek için kurulmufl olan “Müdafaa-i Milliye Cemiyeti”nin ‹rflad Heyeti üyesi olarak yapm›flt›. Bu konuflmalar›n ilânlar› günlük gazetelerde ve metni Sebîlürreflad’da yay›nlanm›flt›r. M‹LLET‹YLE B‹RL‹KTE A⁄LAYAN fiA‹R Bu savaflta, vahflice öldürülen mazlumlar›n, aln›na b›çakla haç çizilen ve sar›klar›ndan as›lan din adamlar›n›n, sürüklenip götürülen masum genç k›zlar›n ac› ve ›zd›raplar›, onun feryad eden fliirleriyle millî vicdana ve tarihe yaz›lm›flt›r.
BERL‹N SEYAHAT‹ Mehmed Âkif, 1914 y›l› sonunda, devlet taraf›ndan vazifeli olarak Almanya’ya gönderilen bir hey’ete dâhil olarak Berlin’e gitti. Burada üç ay kadar kald›ktan sonra 1915 Mart ay›n›n ilk yar›s› içinde ‹stanbul’a döndü. Harpte müttefikimiz olan Almanlar, Frans›z, Rus ve ‹ngiliz ordular›nda bulunup da zorla savafla sürülen ve kendilerine esir düflmüfl olan müslümanlar›, ayr› kamplarda toplam›fllard›. Bu kamplardaki esirlere iyi muamele ediliyordu. Bunlar için camiler ve okullar inflâ edilmiflti.
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Kendisinin ve derginin bütün neflriyat›, daima din, vatan ve millet duygular› ile yap›lm›fl ve bu yay›nlar, birkaç sene sonra milletçe kalk›fl›lacak olan Millî Mücâdele’nin de tohumlar›n› atm›flt›r. Nitekim Mehmed Âkif, 1920 Ocak ay›nda, ilk kurflunun at›ld›¤› Bal›kesir cephesine koflarak, Za¤nos Pafla Camii kürsüsünden halk› cihada ça¤›racakt›r.
(25)
Almanlar, müslümanlar›n lideri olan Osmanl›lara, müslüman esirlere karfl› güzel davran›fllar›n› göstererek bir cemîle yapmak; esirleri ise, Halife’lerinin kendileriyle birlik oldu¤unu göstererek kazanmak istiyorlard›. Bu maksadla Almanlar taraf›ndan davet edilen hey’etlerin birine Mehmed Âkif de kat›lm›flt›r. Bu gibi faaliyetler, askerî haberalma ve casusluk teflkilât› olarak çal›flan Osmanl› “Teflkîlât-› Mahsûsa”s› taraf›ndan yürütülmekteydi. NEC‹D SEYAHAT‹ Mehmed Âkif 1915 y›l›n›n May›s ay› ortalar›nda yine vazifeli olarak, “Teflkilât-› Mahsûsa”n›n baflkan› Kuflçubafl› Eflref Bey’in idaresindeki bir hey’ete kat›ld›. Arabistan’›n Necid bölgesine yap›lan ve dört buçuk ay süren bu seyahatin hedefi Riyad idi. fierif Hüseyin’in ‹ngilizlerle anlaflt›¤›n›n ve isyan haz›rl›¤› içinde oldu¤unun anlafl›lmas› üzerine devlete sâd›k kalm›fl olan Necid meliki ‹bnürreflîd ile kendisinin hükümet merkezi olan Riyad’da görüflülecekti. Bu görüflme yap›larak fieyh ‹bnürreflîd’e gerekenler söylenmifl ve yak›nlar›na gönderilen hediyeler verilmifltir. Seyahat dönüflünde fiam’a ve Beyrut’a da u¤rayan Âkif Bey, 1915 Ekim ay› bafl›nda ‹stanbul’a dönmüfltür. Bu seyahat s›ras›nda Medine’yi ikinci defa ziyâret etme f›rsat›n› elde eden Âkif, kendisinin en yüksek eserlerinden say›lan “Necid Çöllerinden Medîne’ye” fliirini bu ziyaretin ilhâm› ile yazd›.
giriş
VATAN H‹ZMET‹ (26)
Âkif’in fiam’da bulundu¤u günlerde orada olan eski talebesi Baha Kâhyao¤lu, Suriye gazetelerinde “fiâir-i ‹slâm”›n gelece¤inin haber verildi¤ini ve Damaskus Oteli’nde toplanan yüz kadar âlim ve flâirin Âkif Bey’e hürmetlerini sunduklar›n›, mütevâz› flâirin bu halden çok s›k›ld›¤›n› yazmaktad›r.
‹ttihad ve Terakki Hükümeti’nin düflünce ve idare flekline muhalif olan Mehmed Âkif’in resmî vazife kabul ederek Berlin’e ve Necid’e gitmesi, onun, hükümet ile devleti birbirinden ayr› görebilen vatanseverli¤inin bir gere¤i idi. Vatan›n büyük tehlikeler karfl›s›nda bulundu¤u bir s›rada Âkif’in fikir ayr›l›klar›n› mesele yapmas› düflünülemezdi. DA‹MA MÂKUL VE DÜfiÜNCEL‹ Âkif Bey’in 1925 sonras›nda Bat›c› siyaset adamlar›n›n tutumlar›n› fikren tasvip etmemesine ra¤men, aç›kça muhalefet etmeyip yurdunu terk etmesi de ayn› vatanseverce sebebe dayanm›flt›r. Âkif Bey, on y›ll›k savafltan ç›km›fl ve maddî manevî zay›f düflmüfl olan ülkesine zarar vermemek için, yanl›fl buldu¤u tutumlar karfl›s›ndaki büyük ›zd›rab›na ra¤men, susmay› tercih etmifltir. Ne kadar do¤ru da olsa, o y›llarda kabul görmeyecek ve fitneye sebep olarak millete zarar verecek bir hareket tarz›, merhumun din anlay›fl›n›n, yüksek flahsiyetinin ve vatanseverli¤inin kabul edebilece¤i bir tav›r de¤ildir. DARÜLH‹KME’DE
Mehmed Âkif, Beyrut’ta bulundu¤u s›rada “Dârü’l-Hikme”ye baflkâtip olarak tâyin olunmufl ve dönüflünde vazifesine bafllam›fl, 23 Ocak 1920 tarihinde baflkâtiplik üzerinde kalmak üzere âzâl›¤a da tâyin olunmufltur. Dârülhikme kurulunca, Meflîhat (fieyhülislâml›k) dâiresinin resmî gazetesi olan, ayl›k “Cerîde-i ‹lmiyye” de Dârülhikme’nin baflkitâbetine ba¤lanm›flt›. ‹lk say›s› 1914 May›s’›nda yay›nlanm›fl olan mecmua, bu ba¤lan›fla kadar k›rk dört sa-
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Savafl sonras›nda, halk aras›nda sars›lm›fl olan dinî ve ahlakî de¤erleri canland›r›p korumak için ‹stanbul’da, fieyhülislâml›k’a ba¤l› olarak “Dârü’l-Hikmeti’l-‹slâmiye” ad›yla bir müessese kurulmufltu. 12 A¤ustos 1918’de aç›lan bu teflkilât, zaman›n tan›nm›fl ‹slâm âlimlerini ve fikir adamlar›n› çat›s› alt›nda toplayan, yüksek seviyede, bir “‹slâmî, dan›flma, tebli¤ ve irflâd hey’eti” idi.
(27)
y› intiflâr etmiflti. Elli üçüncü say›s›ndan sonra on befl günlük olan derginin 45-58. say›lar› Âkif Bey’in idaresinde ç›kar›lm›flt›r. Mehmed Âkif, Anadolu’ya geçerek “Kuvâ-y› Milliye”ye kat›ld›¤› anlafl›ld›ktan sonra “vazifesinden izin almadan ayr›ld›¤›” gerekçesi ile 3 May›s 1920’de Dârülhikme’deki vazifesinden azl edilmifltir. M‹LLÎ MÜCADELE’YE DESTEK 1920 y›l› bafl›ndan itibaren, Sebîlürreflad dergisinin idarehanesi, millî mücâdeleye kat›lmak için Anadolu’ya geçmifl olanlarla ‹stanbul’daki yak›nlar› aras›ndaki haberleflmenin ve gizli haberleflmelerin merkezi olmufltu. Gazeteler ve mektuplar dergi vâs›tas› ile Anadolu’ya gidiyor ve ‹stanbul’a geliyordu. Millî Mücâdele’yi destekleyen, yabanc› dilden eserler tercüme ettirilerek bas›l›yor ve Sebîlürreflad paketlerinin içinde ve baflka yollarla Anadolu’ya gönderiliyordu. BALIKES‹R H‹TÂBES‹ 1919 y›l›nda Anadolu’daki Millî Mücâdele’nin ilk faaliyetleri görülmüfl; bilhassa 15 May›s’ta, ‹zmir'in Yunanl›lar taraf›ndan iflgali üzerine, Anadolu’nun muhtelif yerlerinde ilk cepheler aç›lmaya bafllam›flt›.
giriş
Düflman iflgali alt›ndaki ‹stanbul’da bunalan Mehmed Âkif, 1920 y›l›n›n Ocak ay›nda Eflref Edib’le birlikte Bal›kesir’e gitti. Burada, Za¤nos Pafla Câmii’nde, 23 Ocak günü Cuma namaz›ndan sonra va’az kürsüsüne ç›karak halka hitap etti.
(28)
“Ey Müslüman!” hitâb›yla konuflmas›na bafllayan Âkif, önce “Cihan altüst olurken seyre bakt›n öyle durdun da; Bugün bir serserisin, derbedersin kendi yurdunda!” diye bafllayan fliirini okumufltu. Bundan sonra: Müslümanlar›n neden geri kald›klar›n›; insan gibi yaflamak isteyenlerin kuvvetli olmaya mecbur olduklar›n›; denizalt›lar, uçaklar yapan Bat›l›lar›n bunu tek tek
de¤il, birleflerek yapt›klar›n›; bugün her fleyin cemaatler ve flirketler taraf›ndan yap›ld›¤›n›; bizim, bir araya gelip çal›flmay› beceremedi¤imiz için ayn› fleyleri yapamad›¤›m›z›; geçmiflteki k›rg›nl›klar› unutmak ve birleflmek lâz›m geldi¤ini; e¤er bunu baflaramazsak, bizi idarelerine alacak olanlar›n, bize hayvan muamelesi edeceklerini anlatm›flt›. Söylediklerini misallerle izah ve ispat eden ve âyetlerle destekleyen Âkif, sözü Karesi’de (Bal›kesir) bafllam›fl olan Millî Mücâdeleye getirmifl ve konuflmas›n› flöyle bitirmifltir: “Karesi’nin, bu kahraman ‹slâm muhitinin vaktiyle ne büyük fedâkârl›klar gösterdi¤i herkesin malûmudur. Rumeli’yi bafltan bafla fetheden hep bu topraktan yetiflen babayi¤itlerdir. O kahraman ecdad›n torunlar› oldu¤unuzu isbât etmelisiniz...” TAK‹P VE BASKI ALTINDA Âkif Bey, Bal›kesir’e gidip bu konuflmas›n› yapt›¤› s›rada Dârül-hikme’de çal›flmakta, halk› direnmeye ça¤›ran haftal›k dergisini ç›karmakta ve bunlar›, düflman iflgali alt›ndaki ‹stanbul’da yapmakta idi.
Bu sebeple, Millî Mücâdele’ye daha çok faydal› olabilmek için art›k Anadolu’ya geçmek, cihâd›n ortas›nda bulunmak istiyordu. SAVAfiIN ‹Ç‹NDE Nihayet ‹stanbul’da hizmet imkân› kalmad›¤›n› gören Âkif Bey, o s›rada dergiye gelen Trabzon mebusu Ali fiükrü Bey’in “Hey’et-i Temsiliye” ad›na kendisini Ankara’ya davet etmesi üzerine, itibarl› ve yüksek maafll› iflini ve ailesini b›rakarak, 10 Nisan 1920 tarihinde gizlice Ankara’ya do¤ru yola ç›km›fl; Büyük Millet Meclisi’nin aç›l›fl›n›n ertesi günü, 24 Nisan 1920’de Ankara’ya varm›fl, 30 Nisan Cuma günü
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Mehmed Âkif, ‹stanbul’daki faaliyetleri, temaslar› ve neflriyat› ile Millî Mücadele’ye büyük destek sa¤lamakta idi. Fakat buradaki bask›, Âkif Bey’in Bal›kesir va’az›ndan sonra daha da artm›fl ve dergideki baz› yaz›lar›n, bazan tamam› “‹flgal Kuvvetleri Sansür Heyeti” taraf›ndan ç›kar›l›r olmufltu.
(29)
Hac› Bayram Camii’nde kürsüye ç›karak, halka hitap etmeye bafllam›fl ve Haziran ay› bafl›nda da Burdur mebusu olarak Meclis’e kat›lm›flt›r. Mehmed Âkif o günler için, ayr›ca çok büyük bir hizmet olarak, Ankara’da Sebîlürreflad’› ç›karmaya devam etmifl; Eskiflehir, Konya, Kastamonu, Burdur, Sand›kl›, Dinar, Afyon, Antalya ve çevrelerini dolaflarak, büyük gayesi, yani dini, vatan› ve milleti u¤runda canla baflla çal›flm›flt›r. Savafl s›ras›nda, defalarca cephelere giderek gazilerle konuflmufl, onlar› cihada teflvik ederek, yüreklendirmifltir. ANKARA YOLCULU⁄U NASIL YAPILDI? Mehmed Âkif’in Ankara yolculu¤unu, bu yolculukta onunla birlikte bulunan o¤lu Emin’in anlatt›klar›na dayanarak flu flekilde özetleyebiliriz:
giriş
10 Nisan 1920 günü sabah›, namazdan sonra ailesiyle vedalaflan Âkif, oniki yafl›ndaki o¤lu Emin’i yan›na alarak Çengelköyü’nde oturdu¤u evden hareket etti. Yürüyerek Üsküdar’da Karacaahmed Mezarl›¤›’na geldiler. Burada Âkif’i, Ali fiükrü Bey (Trabzon’un maktul flehid mebusu, 18841923) bir fayton ile beklemekteydi. Faytonla K›s›kl› üzerinden Alemda¤›’na gittiler.
(30)
Burada Millî Mücadelecilerin topland›¤› bir çiftlikte (Baltac› Çiftli¤i) atlara bindiler ve bir süvarinin refakatinde yola devam ettiler. Geceyi bir köyde geçirip, ertesi gün ‹zmit ile Adapazar› aras›nda, Kuvâ-y› Milliye’ye cephane götüren bir kafileye rastlayarak ona kat›ld›lar. Geyve yak›nlar›nda Kuflcubafl› Eflref ve Yenibahçeli fiükrü Beylere rastlad›lar. Daha ileride bu ikisi ile birlikte topluluktan ayr›larak, befl kiflilik bir kafile halinde, demiryolundan dekovil ile Ankara’ya gittiler. ANKARA’YA VARIfi: 24 N‹SAN 1920 O¤lu Emin’in hat›ralar›nda söylediklerinden anlafl›ld›¤›na göre, Mehmed Âkif ile Ali fiükrü Bey Ankara’ya Meclis’in aç›l›fl›n›n ertesi Cumartesi günü ö¤le s›ralar›nda varm›fllard›r...
Meclis’in 24 Nisan Cumartesi günü yap›lan ikinci toplant›s›n›n, ö¤leden sonra üçte bafllayan üçüncü celsesinde, Trabzon mebusu Ali fiükrü Bey’in, müzakereler s›ras›nda söyledi¤i birkaç cümlenin zapta geçmifl oldu¤u görülmektedir. BÜYÜK H‹ZMET Âkif, Ankara’ya gelir gelmez Hac› Bayram Câmii’nden bafllayarak, halka hitap etmifl, Millî Mücâdele’ye yard›m edebilecek flehirleri dolaflarak, ikna olunmas› gereken kimselerle konuflmufl; onlara: “Kuvâ-y› Milliye”nin bir “‹ttihadç›” hareket olmad›¤›n›, bu vatan› da kaybedersek gidecek yerimizin kalmad›¤›n› söylemifltir. Halka, bu savafl›n dine ve Halife'ye karfl› yap›lmad›¤›n›, bunun bir “cihâd” ve kat›lman›n “farz” oldu¤unu, o günlerde en inan›l›r bir ‹slâm büyü¤ü s›fat›yla anlatm›fl, flüpheleri giderip, isyanlar› yat›flt›r›p, gönülleri tutuflturmufl ve büyük bir ihtiyaca cevap vermifltir. BURDUR’DAN MEBUS SEÇ‹LMES‹ Mehmed Âkif’in Burdur’dan mebus seçilmesine, o s›rada yap›lacak seçim öncesi, bir mebus nâmzedinin istifa etmesi ve Mustafa Kemal Pafla’n›n onun yerine Âkif Bey’in yaz›lmas›n› istemesi, sebep olmufltur.
B‹GA’DAN DA SEÇ‹LD‹ Mehmed Âkif Bey’in, Burdur’dan seçildi¤inden haberi olmayan Bigal›lar›n da, onu mebus seçmelerine neyin vesile oldu¤unu bilemiyoruz. Ancak birkaç ay önce Bal›kesir’e giderek Millî Mücâdele’yi teflvik bâb›nda Za¤nos Pafla Cami’inde konuflma yapm›fl olan Âkif Bey’in, ayd›nlarca esa-
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Ankara’ya 24 Nisan’da gelmifl olan Âkif Bey’in namzed yaz›lmas›, Pafla’n›n 29 Nisan 1920 tarihli bir telgraf› ile Burdur’un ba¤l› bulundu¤u Konya vilâyetinin vali vekili ve kolordu kumandan› olan (Albay) Fahreddin (Altay) Bey’e bildirilmifltir. Burada yap›lan seçim sonucunda en fazla oyu Âkif Bey alm›flt›r.
(31)
sen bilinen flahsiyetine ilâveten halk taraf›ndan da iyi tan›nd›¤› ve böyle bir meselede isminin ilk akla gelenler aras›nda bulunaca¤› tabiidir. Burdur’da oldu¤u gibi burada da en fazla oyu alm›fl olmas› da bunu göstermektedir. MÎLL‹ MÜCÂDELE KONUfiMALARI Mehmed Âkif’in, ‹stiklâl Savafl› y›llar›ndaki hizmetleri aras›nda, Kastamonu’da yapt›¤› faaliyetlerin ayr› bir yeri vard›r. Kastamonu ve Gelibolu, ‹stanbul’dan ve Bat› Anadolu’dan Ankara’ya geçifllerin ve yap›lan silah sevkiyât› vesair hayatî yard›mlar›n yolu üzerindeki en önemli birer liman ve merkez idiler. Mehmed Âkif, Kastamonu ve civar›nda, Ekim-Aral›k 1920 aylar›nda dolaflarak ve Nasrullah Camii’nde toplanan halka defalarca hitap ederek, harbin gerçek sebeplerini ve dünyan›n o s›rada bulundu¤u siyasî durumu aç›klam›fl; bütün müslüman dünyas›n› ve Osmanl› Devleti’ni tehdit eden tehlikelerin as›l kaynaklar›n› anlatm›fl; halk› ciddi olarak bilgilendirmifl, böylece onlar›n fluurlanmas›n› ve mücadeleye kat›lmalar›n› sa¤lam›flt›r. Bu s›rada Sebîlürreflad’›n üç say›s› da Kastamonu’da yay›nlanm›flt›. Kendisinin çok önemli olan konuflmalar›n›n bulundu¤u bu dergi say›lar›, binlerce nüsha bast›r›larak Anadolu’ya ve cephelere da¤›t›lm›fl; camilerde, derneklerde ve askerî birliklerde okutulmufltur. Mehmed Âkif’in bu konuflmalar›, hâlen, ‹stiklal Savafl›’m›z›n ne için, nas›l ve hangi gayelerle yap›ld›¤›n›, ilk defa ve içinde yaflayarak anlatan en önemli ve çok k›ymetli, tarihî belgelerdir.
giriş
MANEVÎ ÖNDER
(32)
Bir ‹slâm büyü¤ü ve bir manevî önder olarak halk taraf›ndan çok iyi tan›nan ve sevilen Mehmed Âkif’in Ankara’ya giderek “Kuvâ-y› Milliye”ye kat›lm›fl olmas›, bütün millet üzerinde çok müsbet bir tesir uyand›rm›flt›r. Mehmed Âkif’in, sa¤lam iman›, itidali ve akl-› selimi ile, o a¤›r flartlarda mümkün olan en meflru, mâkul ve do¤ru
olan karar› verece¤ine güvenildi¤i için, onun bu harekete kat›larak, onaylam›fl olmas› çok önemlidir. Onun bu kat›l›fl›, Millî Mücadele’nin, Birinci Dünya Harbi’ne ifltirâkimiz gibi, “‹ttihatç›lar›n, sonu kötü bitecek bir maceras›” olaca¤›ndan korkan veya “devlete ve halifeye karfl› bir isyan” oldu¤unu düflünerek samimiyetinden flüphe eden birçok kimseyi tatmin etmifl ve onlar›n da maddî manevî güçleriyle mücadeleye kat›lmalar›n› sa¤lam›flt›r. Mehmed Âkif, bu flekilde, bütün mevcudiyeti ile destekledi¤i ‹stiklal Savafl›’n›, önce, bütün müslümanlar›n bafl› olan Türkiye’yi, sonra da ‹slâm âlemini hatta bütün Do¤u halklar›n› maddî manevî esaretten kurtaracak bir mücadelenin bafllang›c› olarak görüyordu. Onun, sessiz, mütevâz›, hiç kimsenin bafl›na kakmadan, övünmeden, makam ve maafl beklemeden ve insanlar›n kendisinden böyle bir fley beklemedi¤i bir s›rada, her fleyini tehlikeye atarak yapt›¤› bu büyük fedâkârl›k, kahramanl›k ve k›sacas› “Büyük Vatanseverlik”in de¤erini bilen tarih ve fikir adamlar›, hiç tereddüt etmeden Mehmed Âkif’e, “‹stiklâl Savafl›m›z›n Manevi Önderi” s›fat›n› vermifllerdir. ÂK‹F’‹N SAM‹M‹YET‹
Kastamonu hitabesi s›ras›nda Mehmed Âkif Bey, k›rk yedi yafl›nda bulunuyordu. O sabah, yan›nda tafl›d›¤› kitab›n ne oldu¤unu soran Kastamonulu Hâf›z Ömer Efendi’ye flu cevab› vermiflti:
“Tefsîr-i Celâleyn’dir. Bunu dâima yan›mda tafl›r, Kelâm› Kadîm gibi okurum. fiimdiye kadar on sekiz defa hatmettim. fiimdi on dokuzuncu hatme devam ediyorum.”
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Mehmed Âkif’in müslüman Anadolu halk› üzerinde büyük te’siri vard›. Onun gerçek bir dindar, kat›ks›z bir vatansever ve hâlis bir mücâhid oldu¤unu bilen müslüman ayd›nlar ve halk, ona tam bir itimad beslemekteydiler. Gerçekten de Âkif bu itimada lây›kt› ve geçmifli oldu¤u gibi, yaflad›¤› hâl de bunun flâhidi idi.
(33)
‹ST‹KLÂL MARfiI Yazd›¤› fliir, 12 Mart 1921’de, Meclis karar› ile “‹stiklâl Marfl›” olarak kabul olunmufltu. ‹stiklâl Marfl›’m›z›n yaz›lma hadisesi de hem milletimize hem de Âkif merhuma tam olarak yak›flan bir özellik ve güzellik göstermektedir: Erkân-› Harbiye Riyâseti (Genel Kurmay Baflkanl›¤›) Maarif Vekâleti’ne (Milli E¤itim Bakanl›¤›) müracaat ederek, “Bu savafl›m›z›n mânâs›n› anlatacak, halka ve askere heyecan verecek ve di¤er milletlerde bulunan milli marfllara denk olacak bir marfl”›n yaz›l›p bestelenmesini istemiflti. Bunun üzerine Milli E¤itim Bakanl›¤› bütün kurulufllar›na bir genelge ile bildirdi¤i gibi gazetelere de ilân vererek, “Birinci seçilenin sözlerine 500 ve bestesine 500 lira mükâfat” olmak üzere, bir müsabaka açm›flt›. Müsabakaya 700’den fazla fliir geldi. Âkif Bey, iflin içinde para oldu¤u için, herkes kendisinden istemesine ra¤men, bir fley yazmad›. Halbuki o s›rada bir paltosu yoktu ve çok so¤uklarda arkadafl›n›n (Baytar Prof. fiefik Kolayl›) paltosunu ödünç al›yordu… Sonunda Âkif Bey’i, kendisine “para vermeyeceklerini” söyleyerek raz› ettiler ve iflte bu ihlâs ve samimiyet ile, muhteflem “‹stiklâl Marfl›”m›z kaleme al›nd›… Âkif Bey, mükâfat olarak ayr›lan paray›, Dârülmesâî (‹flevi) adl›, Hilâl-i Ahmer’e (K›z›lay) ba¤l› bir derne¤e verdirmifltir.
giriş
‹ST‹KLÂL MARfiI’NIN MÂNÂSI
(34)
Bu marfl -insan› heyecanlara gark eden müthifl bir duygu ça¤layan› oldu¤u gibi- ayn› zamanda, aziz milletimizin, müslüman olup öz ve has benli¤ini bulduktan sonra kazand›¤› bütün de¤erleri, yücelikleri ve güzellikleri sergileyip dile getiren; hepimizin yaflama gayesini tesbit ve ilan eden, muazzam bir bildiri ve bir millî yemindir… Bunun böyle oldu¤u, on k›t’al›k ‹stiklâl Marfl› fliirinin, Büyük Millet Meclisi’nde ilk defa okundu¤u 1 Mart ve resmen kabul olunup iki defa üst üste okutuldu¤u 12 Mart
1921 tarihli celselerinde, ayakta ve her k›t’as› uzun uzun alk›fllanarak dinlenilmifl olmas›ndan da bellidir. Hepsi, o günlerin, dinî ve millî kültürü iyi bilen seçkin kimselerinden olan ve o s›rada savafl›n heyecan› içinde bulunan Birinci Meclis toplulu¤unun bu takdir ve alk›fl› çok önemlidir.
M. KEMAL PAfiA’NIN SEVD‹⁄‹ MISRALAR Meclis’in 1 Mart celsesine Mustafa Kemal Pafla, 12 Mart celsesine flair ve yazar Hamdullah Suphi Tanr›över baflkanl›k etmifllerdir. 12 Mart toplant›s›nda ön s›rada oturan Mustafa Kemal Pafla’n›n büyük bir heyecan içinde ve ayakta alk›fllayarak fliiri dinledi¤i tarihlerde kay›tl›d›r. Sonraki günlerde beste çal›flmalar› yap›ld›¤› s›rada, Mustafa Kemal Pafla, “Marfl’›n en be¤endi¤i yerinin: Hakk›d›r hür yaflam›fl bayra¤›m›n hürriyyet; Hakk›d›r Hakk’a tapan milletimin istiklâl… m›sralar› oldu¤unu” söylemifltir.
MISIR’DAK‹ GURBET HAYATI mehmed âkif ersoy’un hayatı
‹stiklâl Savafl› kazan›ld›ktan sonra ‹stanbul’a dönen Mehmed Âkif, 1923 ve 1924 y›llar›n›n k›fl aylar›n› yak›n dostu Abbas Halim Pafla’n›n davetlisi olarak Kahire’de geçirdikten sonra, Türkiye’deki siyasi geliflmeler yüzünden, 1925 y›l› sonundan itibaren temelli olarak M›s›r’a gitmeye karar vermifl ve a¤›r flekilde hastalanarak sevgili yurduna dönece¤i 17 Haziran 1936 tarihine kadar, on buçuk sene orada kalm›flt›r.
(35)
ÂK‹F’‹N KUR’ÂN MEÂL‹ Mehmed Âkif Bey’in gurbet hayat› boyunca üzerinde çal›fl›p bitirdi¤i “Kur’ân-› Kerîm Meâli”nin hikâyesi de, flairimizin dertlerle dolu hayat›n›n, ac›kl› sonla biten
bir baflka safhas› olmufltur: ‹kinci devre Millet Meclisi’ndeki dindar mebuslar›n, Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› ad›na yap›lmas› için karar ç›kartt›klar›, Kur’ân’›n Türkçe meâl ve tefsirinin haz›rlanmas› iflinde, Meâl’in yap›lmas› vazifesi, herkesin müflterek arzusu ile Âkif Bey’e verilmiflti. Tefsir’i ise Elmal›l› Hamdi Efendi yapacakt›. Âkif Bey, çok mes’uliyetli buldu¤u ve çekindi¤i bu ifli, âlim arkadafllar›n›n ›srarlar› ile kabul edip tamamlad›. Ancak bu eserin,Türkiye’de yap›lmak istenen “din reformu” gibi yanl›fl bir iflde kullan›laca¤› endiflesi sebebiyle Meâl’i Türkiye’ye getirmedi. Bir dostuna emanet olarak b›rakt›. Türkçe konuflan müslümanlar için hem din, hem de lisan bak›m›ndan çok k›ymetli olan ve zaman›n en iyi Türkçe ve Arapça bilen, samimi bir müslüman edibi taraf›ndan yap›lm›fl olan bu eser, ne yaz›k ki, kendisine emanet edilen zat›n yak›nlar› taraf›ndan 1961 y›l›nda -Âkif Bey’in vasiyeti yerine getiriliyor zann› ile- yak›l›p yok edilmifltir.
ÇOK SIKINTI ÇEKT‹ Mehmed Âkif’in hayat›, dinî, millî ve vatanî dertlere üzülmesinin yan›nda, maddî olarak da s›k›nt› içinde geçmiflti. Daha onbefl yafl›nda iken, çok sevdi¤i babas›n›n vefat›, arkas›ndan iki kere evlerinin yanmas› ve az bir gelirle yoksul kalmalar›, gençli¤inin mahrumiyet içinde geçmesine sebep olmufltur.
giriş
Sonraki y›llarda ise, hür düflünceli ve do¤rucu bir fikir adam› olmas› ve hiçbir hizip veya partiye yaklaflmamas›, onu her çeflitten iktidarlar için “sak›ncal›” hâle getirmifl ve daima büyük zorluklar içinde b›rakm›flt›r.
(36)
Dergisi, iktidardaki partiler taraf›ndan defalarca, uzun sürelerle kapat›lm›flt›r. Üniversitedeki hocal›¤›ndan ayr›lmas› da, dergisinde tenkit etti¤i politikac›lar›n bask›s› ile olmufltur. Mehmed Âkif, Kahire’deki on buçuk y›ll›k ikàmeti s›ras›nda da, eflinin hiç geçmeyen nefes darl›¤› ve asabî bir hastal›¤a tutulmufl olmas›, çocuklar›n›n bafl›bofl kalmas› ve maddî imkâns›zl›klar yüzünden çok s›k›nt› çekmifltir.
Gerek milletvekilli¤i, gerek memuriyetleri ve gerekse Millî Marfl flairi veya “Safahat” gibi bir millî destan ve kültürümüz için bir eser-i muazzam›n sahibi oluflu sebebiyle defalarca hak etti¤i emeklilik ikramiyesi ve maafl›n›n -ne yaz›k ki- kendisinden esirgenmesi de buna sebep olmufltur. Milletimizin bu büyük de¤eri, aç›kças› terk edilmifl; en olgun ve en verimli ça¤›nda, âdeta çöllere gömülmüfl, yazmay› düflündü¤ü birçok eserden millî edebiyat›m›z ve fikir dünyam›z mahrum kalm›flt›r.
ANTAKYA’DA Kahire’de rahats›zlanan Âkif, hava de¤iflimi için 1935 y›l› Temmuz ay›nda Beyrut’un sayfiye yeri olan da¤a (Cebel-i Lübnan) gitti. Sûku’l-Garb köyünde bir otele yerlefltirildi. A¤ustos bafl›nda ise, vefâkâr eski dostlar›n›n kendisini davet etmesi üzerine, Antakya’ya geldi. Antakya o s›rada henüz Frans›z idaresinde bulunuyordu. Âsi nehri k›y›s›nda gençlerle dolafl›rken “Antakya’y› nas›l buldunuz?” diye sorulunca, “...Havada bir a¤›rl›k var” diyerek flu k›tay› söylemiflti:
Vîrânelerin yasç›s› baykufllara döndüm, Gördüm de hazân›nda bu cennet gibi yurdu. Yâ Rab, beni evvel getireydin ne olurdu?...
HASTALI⁄I, ÖLÜMÜ VE MEZARI Âkif Bey, son üç y›l›nda Kahire Üniversitesi’nde Türkçe ö¤retmenli¤i yapm›flt›r. Ancak M›s›r’da uzun müddet kalan yabanc›lara bilhassa musallat olan “siroz” hastal›¤›na tutulmufl ve durumu a¤›rlafl›nca, 17 Haziran 1936’da ‹stanbul’a dönmüfltür. ‹stanbul’da yine Abbas ve Said Halim Pafla ailelerinin yard›m›yla tedavi olunmuflsa da flifa bulamaya-
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum;
(37)
rak 27 Aral›k 1936 tarihinde vefat etmifltir. Hastal›¤›nda da resmî bir alâka görmeyen ‹stiklâl fiairi’nin cenazesi, birkaç kifli ve ç›plak bir tabutla Beyazid Camii’ne getirilmifl; ancak vefat›n› duyan ve a¤layarak koflup gelen üniversiteli gençler ve askerî t›bbiyeliler taraf›ndan bayra¤a ve Kâbe örtüsüne sar›larak, etraf›nda nöbete durulmufltur. Namazdan sonra mezarl›¤a kadar tabutu omuzlarda götürülen bu büyük insan ve büyük müslüman›n na’fl›, kefenin üzerine bayrak sar›larak ve “‹stiklâl Marfl›” okunarak kabrine konulmufltur. Kabri -bugün- Edirnekap›s›’ndaki “fiehidlik”te “Mehmed Âkif Ersoy Meydan›”ndad›r.
SEV‹LEN M‹LLET BÜYÜ⁄Ü Merhumun do¤du¤u evin yerinde (Sar›güzel, Bâlî Pafla caddesi, no.63-3) bulunan Barc›n Apartman›’n›n ve vefat etti¤i yer olan Beyo¤lu’ndaki M›s›r Apartman›’n›n cephelerine, 1999 y›l›nda, Millî Mücadele’ye kat›lmadan önceki y›llarda, Üsküdar Beylerbeyi’nde oturdu¤u eve ise 2006’da, MÜ ‹lâhiyat Fakültesi Vakf› “Mehmed Âkif Araflt›rmalar› Merkezi”nin teflebbüsü ve mahallî belediyelerin iflbirli¤i ile, bu bilgileri tafl›yan birer levha çak›lm›flt›r.
giriş
Safahat, bugün -temel dinî kitaplar›m›zdan sonra- Türkiye’de en çok ve hiç kesilmeden bas›lan, yay›lan ve okunan bir eser oldu¤u gibi, Âkif merhum da her sene artan bir sevgi ve sayg› ile milletçe benimsenmekte ve an›lmaktad›r.
(38)
Ne mutlu o millete ki, içinden ç›kan ve onun için kendisini feda eden, iman kahraman› büyük evlatlar›n›n k›ymetini bilir ve onlardan istifade ederek, hem dünyas›n›, hem de âhiretini kurtar›r.
‹kinci Bölüm ESERLER‹ Mehmed Âkif Ersoy’un eserlerini aşağıdaki şekilde tasnif ederek ele alabiliriz: I. ŞİİRLERİ: 1. Safahat Dışında Kalmış Şiirler; 2. Safahat. II. NESİR YAZILARI: 1.Tefsirler ve Kur’an Meali; 2.Va’azlar; 3. Makaleler; 4.Tercümeler; 5. Mektuplar.
-Ifi‹‹RLER‹ 1. SAFAHAT DIfiINDA KALMIfi fi‹‹RLER:
Mehmed Âkif, 1908’den önce yazd›¤› fliirlerinden birkaç›n›, 1908’den sonra neflretmekle beraber, be¤enmediklerinin hepsini ortadan kald›rm›flt›r. Kendisinin, ikinci bir Safahat hacminde oldu¤unu söyledi¤i eski fliirlerinden, sadece, 1900’den önce yay›nlanm›fl olanlarla, ele geçen mektuplar›nda bulunanlar ve merakl›lar›n defterlerinde kalanlar kurtulmufllard›r. Bu fliirlerin bilinenleriyle birlikte yeni buldu¤umuz manzumeleri, 3540 m›sra tutan yüz parça fliir olarak, Safahat’›n eski yaz› as›l metni ile karfl›l›kl› sayfalar halinde neflre haz›rlad›¤›m›z ve 2009 bafl›nda yan›nlanacak olan “karfl›laflt›rmal› metin” (edisyon kritik) bask›s›na alm›fl bulunuyoruz.
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Mehmed Âkif Bey, Halkal› Baytar Mektebi’nin son s›n›flar›nda bulundu¤u s›ralarda (1891-93), fliirlerini zaman›n dergilerine göndermeye bafllam›flt›. 1908 sonras›nda, yazd›klar›n› devaml› olarak yay›nlamaya bafllamadan önceki y›llarda da, önemli bir flair olarak tan›nm›fl ve kabul edilmiflti. Gerek dostlar›na gönderdi¤i manzum mektuplar ve gerek di¤er manzumeleri, fliir merakl›lar› taraf›ndan yaz›larak elden ele yay›l›yordu.
(39)
2. SAFAHAT: Genel Bilgiler “Safahat”, Mehmed Âkif Ersoy’un fliirlerini toplad›¤› yedi kitapl›k fliir külliyât›n›n ad›d›r. ‹çinde 11.240 m›sra tutan 108 fliir bulunmaktad›r. Birinci kitap, yaln›z “Safahat” ad›n› tafl›r. Bundan bafllayarak s›ra numaras› alm›fl bulunan öteki kitaplar›n ayr›ca isimleri vard›r. Müstakil ciltler halinde ve farkl› zamanlarda birkaç bask› yapm›fl olan kitaplar, latin harfli bask›lar›ndan önce bir arada, tek cilt içinde yay›nlanmam›flt›r. Yedi kitab›n ilk alt›s›n›n bütün bask›lar› ‹stanbul’da, yedinci kitab›nki ise Kahire’de yap›lm›flt›r. Safahat’›n Yedi Kitab› Safahat’› teflkil eden yedi kitab›n m›sra say›lar› ile eski harflerimizle yap›lm›fl bask›lar›n›n tarihleri flöyledir: 1. Safahat: 44 fliir, 3084 m›sra. Üç bask›: 1911, 1918, 1928. 2. Süleymâniye Kürsüsünde: Bir fliir, 1002 m›sra. Dört bask›: 1912, 1914, 1918, 1928. 3. Hakk›n Sesleri: 10 fliir, 482 m›sra. Üç bask›: 1913, 1918, 1928. 4. Fâtih Kürsüsünde: Bir fliir, 1692 m›sra. Dört bask›: 1914 (iki bask›), 1918, 1924. 5. Hât›ralar: 10 fliir, 1314 m›sra. Üç bask›: 1917, 1918, 1928. 6. Âs›m: Bir fliir, 2292 m›sra. ‹ki bask›: 1924, 1928.
giriş
7. Gölgeler: 41 fliir, 1374 m›sra. Bir bask›: 1933.
(40)
Safahat, 1943 y›l›ndan itibaren yeni harflerle de bas›lmaya bafllanm›flt›r. fiimdiye kadar yüz defadan fazla ve befl yüz bin adet kadar bas›lm›fl olan “Safahat”, yurdumuzda en fazla al›nan ve okunan, bir fliir ve fikir kitab›d›r.
“Safahat” Kelimesi “Safahât”: “Safhalar, devreler, dönemler” ve “görünüfller, manzaralar” demektir. (“Kötülük, rezillik…” demek olan “sefâhet” kelimesiyle kar›flt›rmamal›d›r.) Safahat’› teflkil eden manzumelerin tamam› “aruz” vezni ile yaz›lm›flt›r. fiiirlerin uzunlu¤u bir k›t’adan, 2292 m›sra’a kadar de¤iflmektedir. Mehmed Âkif, “‹stiklâl Marfl›”n› “milletin mal›d›r” diyerek Safahat’a almam›flt›r. “Çanakkale fiehidleri” ad›yla meflhur olan fliir ise “Âs›m” kitab›nda bulunmaktad›r. Afla¤›daki sayfalarda, Safahat’› teflkil eden yedi kitab›n içindeki fliirler ve konular› hakk›nda bilgi verilmeye çal›fl›lacakt›r: B‹R‹NC‹ K‹TAP
SAFAHAT Bu kitab› teflkil eden fliirler (ilk ve son k›ta’lar hâriç) 1908-1911 tarihleri aras›nda S›rât›müstakîm (SM) dergisinde ç›km›flt›r. Eserdeki k›rk dört manzumenin büyük k›sm›, SM’in yay›nlanmaya bafllad›¤› 1908 y›l›ndan önce kaleme al›nm›flt›.
‹nsan›n aczi ve geçim s›k›nt›s› karfl›s›ndaki çaresizli¤i canland›r›l›rken, okuyucu, çal›flmaya ve azimli olmaya ça¤›r›l›r. Bir taraftan da câmi, ibâdet ve imân›n teselli verici kudreti ile birlikte ‹lâhî âlemin s›rlar› karfl›s›nda duyulan hayret ifade edilir. Bu kitapta flâir, fakirlik, hastal›k ve hürriyetsizlik karfl›s›nda duydu¤u ›zd›raplar› dile getirmekte, ancak henüz vatan›n ve milletin u¤rad›¤› d›flar›dan gelen, müflterek bir felâket olmad›¤› için sesini yükseltmemektedir. 1908’den sonra gelen “hürriyet” bekledi¤i gibi ç›kmamakla beraber, daha
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Bu manzumelerde insanî ve sosyal dert ve meseleler ele al›n›r; okuyucunun dikkati çekilerek, bunlar› düflünmesi, üzülmesi ve neticede çare aramas› istenir. Fakirlik, hastal›k, âcizlikle beraber, yard›m, iyilik ve ümidin de yolu gösterilir. Câhillik ve istibdat (diktatörlük, bask›) gibi kötü haller ile meyhane ve kahvehane gibi yerler, nefret uyand›racak ayr›nt›lar›yla tasvir edilir.
(41)
ümidini kesmemifl görünmekte veya s›k›nt›s›n› henüz d›flar›ya vurmamaktad›r. Yaln›z, Mart 1910’da ç›kan “Köse ‹mam” fliiri, cemiyetteki bozuklu¤un ›slah olunamazl›¤›n› hayk›ran ve Âkif’in bundan sonraki kitaplar›nda görülecek olan üslûbunu haber veren bir manzumedir. ‹K‹NC‹ K‹TAP:
SÜLEYMÂN‹YE KÜRSÜSÜNDE Eser, dergide, Ocak-A¤ustos 1912 tarihleri aras›nda yay›nlanm›flt›r. Gelen “hürriyet”in, beklendi¤i gibi memleketi kurtaramayaca¤›, çünkü yanl›fl anlafl›ld›¤› ve do¤rusunu anlamaya da -ayd›nlar dâhil olmak üzere- kimsenin niyeti olmad›¤› görülmüfltür. Baflta gazeteler, herkes birbirini sövüp karalamakta, particilik ve ›rkç›l›k cereyanlar› milleti parçalamaktad›r. Ayd›nlar dinî, millî her fleyi b›rak›p Avrupa’n›n izinden gitmeyi istemekte, halk ise -buna tepki olarak- faydal› da olsa bütün yeniliklere karfl› ç›kmaktad›r. Ayd›nlar dini yanl›fl anlay›p ortadan kald›rmaya çal›fl›rken, halk da dinin asl›n› b›rak›p hurâfelerle oyalanmaktad›r. Edebiyat halk›, iyiye güzele sevk edece¤ine, bölünmeye, e¤lenceye ve fuhfla teflvik etmektedir.
giriş
Müslümanlar Ne Halde? Mehmed Âkif, hayat›n› ‹slâmiyet’e hizmete adam›fl olan, dostu (Sibiryal› âlim, gezgin) Abdürreflid ‹brahim Efendi’nin a¤z›ndan, Süleymaniye Câmii’nde verilmifl bir va’az fleklinde, bütün bu yanl›fllar› ve bu hâl devam ederse milletin bafl›na gelecek felaketleri sayar.
(42)
Önce, bütün ‹slâm âlemini dolaflt›¤›n› söyleyerek Rusya, Türkistan ve Hindistan’› sonra da Japonya’y› anlatan, buralardaki halk›n iyi ve kötü hallerini tasvir eden vâiz, 1908’de Kanûn-i Esâsî’nin ilân edildi¤ini duyunca, sevinerek ‹stanbul’a gelmifltir. ‹stanbul’u, daha önceki geliflinde gördü¤ünün aksine uyanm›fl ve çal›fl›r bir halde bulmay› beklerken,
yukar›da sayd›¤›m›z fenal›klara bulaflm›fl görerek dehflete düflmüfltür... Bütün bunlar› anlatan ve tasvir eden vâiz, sözlerini, bu halin sebeplerini ve onlardan kurtulmak için tutulmas› gereken yolu göstererek bitirecektir. ÜÇÜNCÜ K‹TAP:
HAKKIN SESLER‹ Mehmed Âkif’in “Süleymaniye Kürsüsünde”n haber verdi¤i kötü âk›bet gelip çatm›flt›r. Balkan Harbi (8 Ekim 1912 - 30 May›s 1913) patlak vermifl; parti ve ›rkç›l›k kavgalar› ile birbirine düflman kesilip yard›mlaflmayan subaylar yüzünden ordu birlikleri, müdhifl flekilde bozularak kaçm›fl; birkaç sene öncesine kadar idare etmekte oldu¤umuz küçük Balkan Devletleri’ne yenilmifltir. 93 (1877 - 78) Harbi’nden sonra ikinci defa Rumeli halk› –müslüman nüfusu azaltmak için– çocuk, kad›n ay›rt edilmeden katl edilmektedir. ‹stanbul yine “muhacir” dolmufltur. Edirne befl ay muhasarada, düflman gülleleri alt›nda aç ve ölerek yaflam›fl, Selimiye Câmii topa tutulmufl ve Bulgarlar flehre girmifltir: “‹lâhî alt› yüz bin müslüman birden bo¤azland›...”
Mazlumlar›n hâli, buna karfl›l›k halk›n hissizli¤i ona “Tükürün belki biraz duygu gelir âr›m›za” dedirtir. Irkç›l›k ve Câhillik Irkç›l›¤a karfl› meflhur fliirini, Arnavut ›rkç› ayr›l›kç›lar›na karfl› yazar: “Hani ey kavm-i esâretzede muhtâriyyet?” Fakat bütün felâketlerin, cehaletten, kötülüklere karfl› ç›kmay› b›rakmaktan ve tembellikten ileri geldi¤ini görerek, yine itidale döner.
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Mehmed Âkif, bu kitab› teflkil eden ve Ocak-Haziran 1913 tarihleri aras›nda Sebîlürreflad’da yay›nlanan on fliirinde, ›zd›raptan kendini kaybetmifl gibidir: “Yine hicran ile ç›lg›nl›¤›m üstümde bugün”, “A¤z›m kurusun yok musun ey adl-i ‹lâhî!”
(43)
Bu kitaptaki on manzumenin sekizi birer âyet, biri bir hadisten ilham al›narak yaz›lm›fllard›r. Sonuncusu Hazret-i Peygamber’i imdada ça¤›ran ac›kl› bir fliirdir: “Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi” DÖRDÜNCÜ K‹TAP
FÂT‹H KÜRSÜSÜNDE Eser, Haziran 1913-Temmuz 1914 tarihleri aras›nda SR’da yay›nlanm›flt›r. “‹ki Arkadafl Fâtih Yolunda” ve “Vâiz Kürsüde” bafll›kl› iki bölümden meydana gelir. 322 m›sral›k birinci bölüm, Galata Köprüsü’nde vapurdan inen iki arkadafl›n, Fâtih Câmii’ne kadar olan yol boyunca, konuflmalar›d›r. Bu s›rada pek çok cemiyet ve kültür meselesi, nükteli, ak›c› ve cazip bir üslûpla dile getirilmifltir. ‹kinci bölümdeki vâizin konuflmas›, Âkif’in, Balkan Harbi günlerinde bu camiin kürsüsündeki konuflmas›na benzer. Önce kâinattaki ‹lâhî nizam ele al›n›r. Gökte ve yerde her fley çal›flmaktad›r. Küçük bir parçan›n vazifesini yapmamas›, kâinat›n altüst olmas›na sebep olur. Netice: “Bekày› hak tan›yan sa’yi bir vazîfe bilir; / Çal›fl, çal›fl ki, bekà sa’y olursa hakkedilir” Daima Çal›flmak ‹nsanlar da ayn› kanuna tâbidir. ‹flte çal›flan Garp, yere gö¤e hükmediyor ve iflte tembel fiark miskinlik içinde.. Sonunda leflini bir çukura atacaklar...
giriş
“Ecdat da böyle miydi” diyerek mâzideki büyüklükleri anan vâiz, milleti bu hâle getiren kötülükleri, “kader” ve “tevekkül”ün yanl›fl anlafl›lmas›na ve buna sebep olan cehalete ba¤lar. Tevekkül ve kaderin Hazret-i Peygamber ve arkadafllar› taraf›ndan nas›l anlafl›ld›¤›n› misallerle gösterir. (44)
Bütün bu hâllerin sebebi cehalettir ve hemen ilkokullar açarak, onun giderilmesine bafllanmal›d›r. Bu bilgisizlik yüzünden birtak›m câhiller, dinde içtihâda kalk›flmakta, ›rkç›l›k taassubu yap›lmakta, müslümanlar birbirinin felâketinden habersiz ve hissiz, yabanc›lar›n elinde esir yaflamaktad›r.
Milletin Dört Tabakas› Milleti, hiçbir fleye ald›rmayan avam, her fleyden ümidi kesmifl bedbinler, Bat›’n›n rezillikleri peflinde dolaflan züppeler ve e¤lenceden baflka bir fley düflünmeyen sefihler olarak dörde ay›ran vâiz, e¤lence düflkünlerine “Al›n e¤lenin!” diyerek, birkaç “sahne” gösterir. Bunlar: Üzerine Bulgar bayra¤› çekilmifl Edirne kalesi, Meriç’le Tunca’n›n üstünde yüzen ceset kümeleri, aylarca kandan k›pk›z›l akan Arda nehri, Gümülcine’de süngülerle karn› deflilen, aln›na haç çizilen müslümanlar ve sar›klar›yla as›lm›fl din adamlar›, “Nesîm-i sâfa gömülmüfl ricâl-i berhurdâr”d›r. Canland›r›lan sahneler, üzerinde sarhofllar›n tepindi¤i Kosova flehidli¤i, Vardar’da bo¤ulan masumlar, kandan k›zaran Selanik ovas›, cesetler, cesetler ve cesetlerle devam eder.. Vâiz, a¤layan cemaatle birlikte dua ederek va’az›n› bitirir. BEfi‹NC‹ K‹TAP:
HÂTIRALAR
Kitab›n sekizinci parças› 126 m›sral›k “El-Uksur’da”, Mehmed Âkif’in 1914 y›l› bafl›ndaki M›s›r seyahatinde gördü¤ü el-Uksur (Lüksor) harabelerinin ilham› ile kaleme al›nm›flt›r. Çevreyi tasvir eden flâir, rastlad›¤› bir ecnebi seyyah grubunun ça¤r›fl›m› ile yine ‹slâm âleminin meselelerini yazar: “Senin nerendeki evlâd›n›n nasîbi huzur?..”
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Balkan Harbi’nin hemen arkas›ndan gelen Birinci Cihan Harbi felâketleri, Mehmed Âkif’e yine “Hakk›n Sesleri”ndeki gibi fliirler yazd›r›r. Kitab›n bafl taraf›nda bulunan ve Temmuz 1913 - fiubat 1915 aras›nda yay›nlanm›fl olan yedi manzume bunlardand›r.
“Berlin Hât›ralar›”
(45)
Kitab›n büyük k›sm›n› 698 m›sral›k “Berlin Hât›ralar›” teflkil eder. 1914 y›l› sonu ve 1915 bafllar›nda Berlin’de bulunan Mehmed Âkif, orada gördü¤ü geliflmeleri ve sosyal düzeni,
bizimkiyle karfl›laflt›rarak çok önemli tesbitlerde bulunmufl ve mühim bir his ve fikir eseri olan bu manzumeyi yazm›flt›r. Eserin girifl k›sm›nda, Berlin’de arkadafl›yla beraber bir kahveye giden flâir, oras›n› bizim kahvelerle karfl›laflt›r›p çok farkl› bulunca, ayn› mukàyeseyi otel, tren ve sokak için de yaparak ince nükteler ve gülünç benzetmeler bulur... Manzumenin önemli bölümü bundan sonra gelecektir: Kahvede karfl›lar›ndaki masada oturan, o¤ullar› savaflta ölmüfl bir Alman ailesinin ›zd›râb›, bilhassa annenin tavr›, flâire ‹slâm diyarlar›ndaki ac›l› kad›nlar› hat›rlat›r. Alman kad›n›n o¤lu, kendi vatan› için ölmüfltür. Ama müslüman kad›nlar›n o¤ullar› ve kocalar›, özyurtlar›n› iflgal etmifl olan kendi düflmanlar›n› korumak, onlara siper olmak için, zorla ön saflarda ölüme sürülmektedirler. Gitmek istemeyenlerin, memleketlerindeki ailelerine iflkence yap›lmaktad›r. Düflman: “Ölürse hizmet eder, öldürürse hizmet eder...” diye s›r›tmaktad›r.
Gerilik Sebepleri
giriş
Kendi zihninde, matemli Alman anas›yla, hayâlen konuflmaya dalan flâir, ‹slâm dünyas›n›n flimdiye kadar Bat›l›lardan çektiklerini, zulmün müslümanlara karfl› olunca makbul say›ld›¤›n› anlat›r. Alman cemiyetinin yükselifl sebebi olarak “birlik” olmalar›n› görür. Burada ruh ile maddenin, din ile dünyan›n elele yürüdü¤ünü tesbit eder. Bunun tam aksi olan bizim durumumuzu düflünür.
(46)
Gerilik sebeplerinden olarak: E¤itim sistemimizin, gençleri hayattan uzak ve tüketici olarak yetifltirdi¤ini; eski edebiyat›n milleti uyuflturdu¤unu, yeni edebiyat›n ahlâks›zl›k yayd›¤›n›; sonunda ‹ngiliz’in aram›za soktu¤u ›rkç›l›k da bunlara eklenince, müslümanlar›n parçaland›¤›n› ve düflman›n donanmas›yla Çanakkale’ye gelip dayand›¤›n› anlat›r...
Çanakkale Gâzileri Zihnî konuflman›n buras›nda heyecanlanan flair o s›rada cereyan etmekte olan Çanakkale savafl›n›n aleyhimize neticelenmifl olmas› korkusuyla, Bo¤az’da çarp›flan gazilere, dayanmalar› için Berlin’den seslenir: “Huda r›zâs› için ey mücâhidîn-i kirâm!” Eser, Çanakkale gazilerinin Âkif’e hitab› ile biter: “Korkma, cehennem olsa gelen, gö¤sümüzde söndürürüz...” Bir fiâheser “Hât›ralar”›n son parças› 204 m›sral›k “Necid Çöllerinden Medîne’ye” fliiridir. Gerçekten bir flâheser olan bu fliir, Mehmed Âkif’in 1915 May›s-Ekim aylar›ndaki Necid seyahatinden dönerken ikinci defa olarak, Medine’yi ve Hazret-i Peygamber’in kabrini ziyareti s›ras›ndaki duygular›n›n eseridir.
ALTINCI K‹TAP:
ÂSIM Süleyman Nazif’in “bir fliir mu’cizesi” dedi¤i, 2292 m›sral›k bu manzume, Mehmed Âkif’in üzerinde en fazla çal›flt›¤› eseridir. Daha önceki manzumelerinde parça parça nazm etti¤i fikir, his ve heyecanlar, bu eserinde toplu olarak, en güzel bir lisan ve mükemmel bir ifâde ile fliirleflmifltir.
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Medine’ye kadar olan çöl yolculu¤undaki hislerini, Medine’de ve “Ravza-i Nebî”nin karfl›s›ndaki duygular›n›, Peygamber Mescidi’ndeki cemaati, ezan›n verdi¤i haflyeti, namaz›n ve duan›n ulviyetini anlatan Âkif, namaz›n sonunda bütün müslüman kardefllerini kucaklayan duas›n› ederken, bir Sudanl›n›n a¤z›ndan, “Yâ Resûlallah!” feryâd›yla bafllayan ve Hazret-i Peygamber’e seslenen yirmi sekiz m›sral›k tüyler ürperten hitabesiyle, Resûl-i Ekrem’e olan sevgi ve hasretini, eriflilmez bir üslûbla dile getirerek eserini bitirmektedir.
(47)
Eserin 1086 m›sral›k k›sm› SR’da yay›nlanm›fl, ancak 1206 m›sral›k bölümü, do¤rudan do¤ruya 1924’te yap›lan kitap bask›s›na girmifltir. Eserin 1928 bask›s›nda, Mehmed Âkif’in, SR neflri ve 1924 bask›s›na göre, yüz on kadar tashih yapt›¤› görülmektedir. 1919 Eylül’ünde gün yüzüne ç›kan eserin, daha önceki senelerde planlan›p yavafl yavafl yaz›ld›¤› tahmin edilebilir. Mehmed Âkif’in “Âs›m” üzerinde, bas›ld›¤› y›l olan 1924 bafl›nda bile çal›flmaya devam etti¤ini bilmekteyiz. Köse ‹mam ve Âs›m Eser bafltan sona kadar konuflma fleklindedir. Konuflanlar Köse ‹mam ve Hocazâde (Âkif) ile Köse ‹mam’›n o¤lu Âs›m’d›r.
“Köse ‹mam” tipi, Mehmed Âkif’in eserlerinde yaflatt›¤› en önemli ideal kahraman›d›r. “Âs›m”, ondan sonra gelir. Daha do¤rusu, bu ikisi, Âkif’in idealindeki ayn› flahs›n, yafll› ve genç hâllerini temsil ederler. fiâir, Âs›m’›n ruh ve beden yap›s›na, ahlâk›na, bilgisine, mertli¤ine ve heyecan›na hayrand›r. Ama her çeflit meseleyi çekifle çekifle münakafla etti¤i, k›zd›r›p konuflturdu¤u Köse ‹mam, Müslüman halk›n, yan›lmaz irfan ve basiretinin temsilcisidir. ‹nsan›n zihninde, gönlünde f›rt›nalar kopabilir ama cemiyet, “Âs›m”›n yumru¤uyla de¤il, Köse ‹mam’›n itidali ve gösterdi¤i ilim ve kanun yoluyla ›slah edilecektir.
giriş
Eser iki bölümde incelenebilir:
(48)
1. Köse ‹mam’la Hocazâde’nin konuflmalar›: Eserin büyük k›sm›n› teflkil eder. Burada, yak›n çevreden bafllanarak hemen bütün insanî ve sosyal mesele ve dertler münakafla edilir. Her ikisi de dindar, hürriyetçi ve yenilik taraftar› olmakla beraber, Köse ‹mam, daha muhafazakâr ve tenkitçi, Hocazâde ise biraz daha yenilikçi ve müsamahakârd›r. Hocazâde, yafll› Köse ‹mam’a karfl› yeni nesilleri müdafaa eder. Bu ikisinin nüktelerle dolu münakaflalar› ve at›flmalar› sayesinde; eskilerin ve yenilerin yanl›fllar› ve do¤rular› ortaya dökülür.
“Âs›m’›n Nesli” Köse ‹mam’›n “ahlâk bozuklu¤u içindeki bu halk› ve bu memleketi, kimin kurtaraca¤›” sorusuna, Hocazâde’nin “Âs›m’›n nesli!” cevab›, konuflmalar› Âs›m ve nesli üzerine çevirir. Bundan flüphesi olan Köse ‹mam’a karfl› “Âs›m’›n nesli” nin meziyetlerini ve gösterdi¤i kahramanl›klar› sayan Hocazâde, genç nesli öven heyecanl› hitabesini “Çanakkale fiehidleri” ad›yla tan›nan flaheser m›sralarla bitirir... Köse ‹mam’›n bu güzel hallere bir diyece¤i yoktur, ancak Cihan Harbi’nden, yüzlerce arkadafl›n› gömerek dönen Âs›m, cemiyetteki kötülüklere ve kötülere tahammül edemeyerek, sâd›k arkadafllar›yla birlikte, fiilen müdâhaleye bafllam›flt›r. Her gün kavga, dö¤üfl, arbede... ‹flin fenas›, bu kötülükleri toptan halletmek fikriyle, sonunda hükümet darbesi yapmay›, “Bab›âli”yi basmay› bile kurmufllard›r. ‹flte, savaflta defalarca “o¤lunun parçaland›¤›” haberini “sineye çeken” Köse ‹mam, onun “kàtil yahut maktûl” olmas› ihtimali karfl›s›nda dehflete düflerek, “Hocazâde’sinden” yard›m istemektedir. ‹lim ve Yumruk
mehmed âkif ersoy’un hayatı
2. Hocazâde ile Âs›m’›n konuflmalar›: Bu bölümde Hocazâde, Âs›m’a cemiyetimizin neden geri kald›¤›n› ve bir cemiyeti yükselten esas sebepleri anlatt›ktan sonra, bugün kendisinden beklenenin yumruk kullanmak de¤il, ilim tahsil etmek oldu¤unu söyler. Maddî geliflmeler tek bafl›na toplumu mutlu k›lmaz; fakat maddî güce sahip olmayan milletler de ahlâk ve faziletlerini koruyamazlar. O halde, Bat›’ya ezilmemek, flimdi oldu¤u gibi onun maddî gücüne boyun e¤erek, mânen de sefalete düflmemek için, onlar›n bulundu¤u seviyeye yükselmek, elde etmeye çal›flt›klar› “maddenin kudret-i zerriyyesi” (atom) ilmini Müslüman milletler ad›na ö¤renmek lâz›md›r... Eser, Âkif’in sözünü dinleyen Âs›m’›n arkadafllar›yla birlikte Almanya’ya tahsillerini tamamlamak üzere gitmeye raz› olmas›yla sona ermektedir.
(49)
‹kinci Âs›m Mehmed Âkif’in Millî Mücâdele y›llar›n›n ertesinde, “‹kinci Âs›m”› yazmay› düflündü¤ünü bilmekteyiz. Âkif, bu yeni eserinde, “Âs›m’› arkadafllar›yla birlikte Almanya’dan geri getirerek ‹stiklâl Savafl›’na sokaca¤›n›, onu takip ederek savafl› ve bu mücadeleye kat›lanlar›n iman, düflünce ve gayelerini yazaca¤›n›; zaman›n önde gelen ilim ve fikir adamlar›n› konuflturaca¤›n›” yak›n dostlar›na söylemifltir. Âkif’in en verimli ça¤›nda yurdundan uzaklaflmaya mecbur kal›fl›, bizi, bu büyük eserden ve daha nicelerinden maalesef mahrum b›rakm›flt›r. YED‹NC‹ K‹TAP:
GÖLGELER 1933’te Kahire’de bas›lan bu kitapta k›rk bir fliir vard›r. Bunlar›n on tanesi 1918-1919 y›llar›nda, üç tanesi 1921-1922’de (Ankara’da), biri 1924’te ve iki tanesi 1925’te yay›nlanm›flt›r. ‹lk fliirler, “Hakk›n Sesleri”ndekilere benzer. Ankara’da ç›kanlar “Süleyman Nazif’e”, “Bülbül” ve “Leylâ”d›r. Geri kalanlar M›s›r’da yaz›lm›flt›r. Bunlardan 216 m›sral›k “Firavun ile Yüz Yüze”, Âkif’in en kuvvetli fliirlerindendir. Gece, Hicran, Secde ise flâirin manevî iç dünyas›n›n ve gönül âleminin ortaya ç›kt›¤› çok yüksek fliirlerdir. “San’atkâr”
giriş
Bu kitab›n ve Safahat külliyât›n›n en son fliiri ise 1933’te yaz›lm›fl olan, 208 m›sral›k “San’atkâr”d›r.
(50)
“Saadet öyle mi?...” m›sra›yla bafllayan ikinci yar›s› ile bu fliir, Safahat’›n en güzel ve insan› en fazla müteessir eden fliirlerinden birisidir. Âkif bu fliirinde, “San’atkâr”›n a¤z›ndan, kendisinin hayal k›r›kl›¤› ve ac›larla geçen ömrünü, duygu âlemini, ‹slâm dünyas›n›n üzüntü ve ›zd›raplarla dolu serencâm›n› çok tesirli bir lisanla, kaderine teslim olmufl, ama k›r›k ve ac›l› bir eda ile dile getirmifltir. “A¤lar›m a¤latamam, hissederim söyleyemem...” diye Safahat’›na bafllayan büyük flâir, onu, bir vedâ› and›ran flu m›sralarla bitirir:
Hay›r! Yakar beni derdimle âflinâ ç›kman, B›rak, ben a¤layay›m, sen çekil de karfl›mdan. Belâ m› kald› ki dünyâ evinde görmedi¤im? B›rak, flu yafllar›, hiç yoksa, görmeden gideyim! -IIYAZILARI
1. TEFS‹RLER VE KUR’ÂN MEÂL‹: Mehmed Âkif’in tefsir yaz›lar›n›n hepsi elli yedi tanedir. Bunlar›n on sekizi manzum olarak yaz›lm›fl olup, Safahat’a al›nm›fllard›r. Elli üç tanesi âyet ve dört tanesi hadis üzerine yaz›lm›flt›r. Ço¤unun uzunlu¤u bir sayfadan azd›r. Âkif Bey, memleketin ve halk›n o günkü meselelerine hitap eden bir veya birkaç âyet veya hadîsi mevzu alarak, okuyuculara onlarla yol göstermeye çal›flm›flt›r. Dolay›s›yla bu yaz›lar, tefsir ilmi bak›m›ndan de¤il, zaman›n meselelerine bak›fl aç›s›ndan mühimdirler. ‹lk tefsir yaz›s› SR’›n 8 Mart 1912 tarihli 183. say›s›nda ç›km›flt›r.
Kendisinin 1926-29 y›llar›nda kaleme ald›¤› ve vefat›na kadar üzerinde çal›flt›¤› “Kur’ân-› Kerîm Meâli” ise ne yaz›k ki -yukar›da anlat›ld›¤› flekilde- yak›ld›¤› için elimizde bulunmamaktad›r. 2. VA’AZLAR:
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Mehmed Âkif’in SM’in üçüncü cildinde Abduh’tan tercüme edip yay›nlad›¤›, As›r sûresi’nin uzun tefsirini de ayr›ca dikkate almak lâz›md›r.
Mehmed Âkif Ersoy’un bir tanesi kitap içinde yay›nlanm›fl, (51) di¤erleri konuflma s›ras›nda Eflref Edib taraf›ndan tesbit edilmifl olan, dokuz konuflmas›, va’az› (mev’izas›) vard›r. Bunlardan birincisi, bir kulüpte konuflma fleklinde yap›ld›ktan sonra, “Mevâiz-i Dîniye” kitab›nda yay›nlanm›flt›r. Ka-
giriş
(*) Âkif dostu aziz okuyucular›m›za, merhumun hayat› ve eserleri hakk›nda otuz befl y›ld›r devam eden araflt›rmalar›m›z› n çok k›sa bir özetini sunmaktay›m. Burada verilen her bilginin ve beyan edilen her kanaatin delilleri ve izah›, afla¤›da isimlerini takdim etti¤imiz çal›flmalar›m›zd, genifl olarak bulunmaktad›r: 1. Mehmed Âkif Ersoy, 5. bask›, ‹stanbul 2004, 318 sayfa, Kaynak Yay›nlar›. 2. Mehmed Âkif, M›s›r Hayat› ve Kur'an Meâli, 2. bask› ‹stanbul 2005, 360 sayfa, fiûle Yay›nevi. 3. Mehmed Âkif Hakk›nda Araflt›rmalar, 3. bask›, ‹stanbul 2006, üç cilt, 254+248+306 sayfa, M.Ü ‹lahiyat Fakültesi Vakf›, Mehmed Âkif Araflt›rmalar› Merkezi yay›n›.
(52)
lan sekiz va’az›n üçü Balkan Harbi içinde ‹stanbul’un üç büyük camiinde (Beyaz›t, Fâtih, Süleymâniye); birisi Bal›kesir Za¤nos Pafla Camii’nde; üçü ise Kastamonu’da Nasrullah Câmii’nde ve flehrin kazalar›nda verilen va’azlard›r. Her bak›mdan çok önemli konuflmalard›r. 3. MAKALELER: Çeflitli cemiyet, edebiyat ve fikir meseleleri üzerine, makale, sohbet ve hat›ra fleklinde kaleme al›nm›fl elli yaz›dan ibarettir. Mehmed Âkif’in düflünceleri, bilgisi, kültürü ve irfan›, çok samimî bir dille kaleme ald›¤› bu yaz›lar›nda görülmektedir. 4. TERCÜMELER: Mehmed Âkif, 1908’den sonra, hepsi de dergisinde yay›nlanm›fl ve 268 tefrika devam etmifl olan 55 ayr› tercüme yapm›flt›r. Bunlar›n birkaç›nda “Sa’di” takma ad›n› kullanm›flt›r. Kitap olarak bas›lm›fl tercümeleri: 1.“Müslüman Kad›n›”, Ferid Vecdi; 2. “Hanoto’nun Hücumuna Karfl› fieyh Muhammed Abduh’un ‹slâm’› Müdâfa’as›”; 3. “‹slâmlaflmak”, Said Halim Pafla; 4. “Anglikan Kilisesine Cevap”, Abdülaziz Câvifl; 5. “‹çkinin Hayât-› Beflerde Açt›¤› Rahneler”, Abdülaziz Câvifl. 5. MEKTUPLAR: Hâlen elli kadar mektubu ve bâz› mektup parçalar› yay›nlanm›fl bulunan Mehmed Âkif’in, da¤›n›k halde, baz› kimselerin elinde birkaç yüz mektubunun bulundu¤unu tahmin etmekteyiz. Bunlar›n tamam›n›n toplanarak yay›nlanmas›, flâirimizin düflünceleri, hayat› ve yak›n tarihimiz bak›m›ndan çok faydal› olacakt›r.(*)
Üçüncü Bölüm fi‹‹R‹ VE SAN’ATI
-IKEND‹ KALEM‹NDEN EDEB‹YAT VE SAN’AT GÖRÜfiÜ Mehmed Âkif, 8 Mart 1912 tarihli Sebîlürreflad’da yay›nlad›¤› “Edebiyat” bafll›kl› yaz› ile bu husustaki görüfllerini ve derginin tutaca¤› yolu aç›klam›flt›. Yaz›dan baz› parçalar› (sadece arabafll›klar ilâve ederek) aynen al›yoruz: EDEB‹YAT, B‹Z‹M ‹Ç‹N GIDÂDIR
EDEPS‹ZL‹K BAfiLAYINCA, EDEB‹YAT B‹TER (...) Sebîlürreflâd’da görülecek eserler kaba olacak, saba olacak; lâkin yerli mal› olacak; hiçbir taraf›nda baflka memle-
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Edebiyat› nas›l telâkkî etti¤imizi, nas›l bir meslek tutmak istedi¤imizi flimdiye kadar ç›kan yaz›lar›m›z elbette göstermifltir. fiiir için, edebiyat için “süs”, “çerez” diyenler var. Karn› tok, s›rt› pek milletlere göre bu söz belki do¤rudur. Lâkin bizim gibi aç, ç›plak milletlere süsten, çerezden evvel giyecek, yiyecek lâz›m. Onun için ne kadar süslü, ne kadar tatl› olursa olsun, libas hizmetini, g›da vazifesini görmeyen edebiyat bize hiç söylemez. (...) Bir de biz, edebiyat›n vatan› oldu¤una iman edenlerdeniz. O sebepten hiçbir milletin edebiyat›n› memleketimize mâl etmek istemeyiz.
(53)
ket mahsûlü oldu¤unu gösterir damgas› bulunmayacak. Bir de, az çok bir fayda temin edecek. fiayet ahlâkî, içtimâî hiçbir fayda temin etmezse, zarar› bâri olmayacakt›r ki, bir nazara göre bu da fayda demektir. Yaz›lar›m›z en namuslu aileler aras›nda okunabilmek üzere yaz›l›yor. Zâten bizim ictihâd›m›za göre edebsizlik bafllad›¤› noktada edebiyat biter. M‹LLET‹ DE⁄‹L, KUSURLARIMIZI TENK‹D Elveriflli buldu¤umuz her mevzuu yazaca¤›z. Hele içtimâî dertlerimizi dökmekten, yaralar›m›z› aç›p göstermekten, hiç çekinmeyece¤iz. Bundan maksad›m›z birtak›m zavall›lar›n zannetti¤i, yâhud zannettirdi¤i gibi milleti, ele, düflmana karfl› maskara etmek de¤ildir. Merâm›m›z kendimizi de¤il, maskaral›klar›m›z› maskara etmektir. Tâ ki ülfet neticesi olarak, her gün yapmaktan hiç s›k›lmad›¤›m›z, hiç eza duymad›¤›m›z bir sürü fenal›klar› yavafl yavafl b›rakal›m da elbirli¤iyle insanl›¤a do¤ru bir ad›m atal›m. HALK ‹Ç‹N YAZACA⁄IZ Görülüyor ki biz edebiyattan pek çok fleyler bekliyoruz. Evet, memleketin akl› bafl›nda olan evlâd› bize yan bakmaz da yard›m edecek olursa, neden Osmanl›lar›n millî, hakîkî, insanî bir edebiyat› vücûda gelmesin?
giriş
Yaz›lar›m›z›n gerek mevzûunda, gerek üslûbunda, her fleyden evvel bütün Osmanl›lar› düflünece¤iz; yâni mümkün oldu¤u kadar halka söyleyecek eserler meydana getirece¤iz. Yoksa havas için yaz› yazmaya yeltenecek derecede sersem de¤iliz! Zâten alt› yüz bu kadar seneden beri yaln›z havâss› düflüne düflüne avâm olmufl gitmifliz! (54)
D‹L NASIL OLMALI? Sâde yazmak bizim için as›ld›r. Ne zaman bu as›ldan ayr› düflmüflsek, mutlaka muztar kalm›fl›zd›r. Yaln›z sâdelikte “cennet”i be¤enmeyip “uçmak”, “cehennem”i b›rak›p “tamu” diyecek kadar ileri gidecek de¤iliz. (...)
B‹R fi‹R HER ESER‹NDE fi‹R OLAMAZ! Mehmed Âkif, 14 Mart 1912’de (c. 8, no. 184) yay›nlanan “‹ntikàd” (Tenkid) bafll›kl› yaz›s›nda, bir edebî eserin hangi ölçüye göre de¤erlendirilece¤ini aç›klamakta ve “fliir” hakk›ndaki sözleriyle mühim bir noktaya iflaret etmektedir. Yaz›n›n iki paragraf› aynen al›nm›flt›r: Bir flâir her eserinde flâir olamaz; yâni insan›n her yazd›¤› eser fliir derecesine ç›kamaz. En büyük flâirlerin öyle yâveleri olur ki, en küçük flâirden sudûr edemez. Bunun gibi herze söylemekle ifltihâr edenlerin aras›ra öyle sözleri görülür ki flah›slar›na verilemez. Onun için hakk›nda hüküm verece¤iniz eseri sahibine âid olmak üzere tafl›d›¤›n›z fikirden tecerrüd etmeden okursan›z dâima yan›l›rs›n›z. TENK‹D NEYE GÖRE YAPILIR?
Mehmed Âkif’in elliyi bulan makaleleri aras›nda, edebî bahislerin mevzu edildi¤i yaz›lar ço¤unluktad›r. Bunlar›n sayesinde nas›l bir edebî zevk ve anlay›fla sahip oldu¤u anlafl›labilir. Ayr›ca yine bu yaz›lar›n aras›nda, yukar›ya parçalar nakletti¤imiz iki yaz›s› gibi, s›rf edebiyat bilgileri vermek için kaleme al›nm›fl olanlar da vard›r.
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Her eser kendi vâdîsinde tedkîk edilir; hepsi de mevzûuna, sonra, o mevzûdan ç›kar›lmak istenen neticeye göre intikàd olunur. Muhtelif eserler hakk›nda ayn› nokta-i nazar muhafaza olunamaz. Ayr› ayr› mevzûlar›n belâgati ayr› ayr› olmak pek tabiî oldu¤u gibi, çok defalar fesâhatleri bile baflka baflkad›r. Bunlar kavâid-i edebiyeyi flafl›rtacak, hükümden sâk›t bir hâle getirecek noktalard›r. Daha do¤rusu edebiyattaki düstûrlar›n pek ço¤u hukûk-i düvel kàideleri gibidir: Yaln›z, zavall› yaz›c›lar hakk›nda tatbik olunur. Yoksa kalemine güvenen o kàideyi y›rt›p öte taraf›na geçer de kimse sesini bile ç›karamaz!
(55)
-IIfi‹‹R‹ VE SAN’ATI HAKKINDA Mehmed Âkif’in san’at›, flâirli¤i ve “Safahat”› üzerine, henüz kendisi hayatta iken de birçok yaz› kaleme al›nm›flt›r. Bu bölümde, Mehmed Âkif’in san’at› ve fliirinin de¤eri üzerine, o devrin tan›nm›fl edebiyatç›lar›n›n yaz›lar›ndan k›sa iktibaslar yap›lacakt›r: Ömer Seyfeddin: Meflhur hikayeci, yazar ve flâir Ömer Seyfeddin (18841920), 1919’da ‹fhâm gazetesinin edebî ilâvesine yazd›¤› bir makalede, “güzel edebî eserin eskisi yenisi olmaz, önemli olan güzel olmas›d›r” fikrini ifâde ederken, Mehmed Âkif’i misâl olarak göstermekte,
giriş
“... fiâir, rûhunda ilahî bir atefl, bir ihtiras oland›r. fiiir bizi zabtetmeli, rûhumuzda olmayan bir kuvveti, bir hissiyât› bize ilkà etmelidir. fiiiri böyle telâkki edenlere göre, aruz ile yazanlar aras›nda bugünün en büyük flâiri Mehmed Âkif’tir. Safahat’ta umman gibi bazan dalgalanan, bazan sâkin, fakat son derece muhteflem duran bir rûhun akislerini görürüz. Süleymâniye Kürsüsünde, i’tiraz kabul etmez bir flâheserdir. Ben, ‹ttifâk-› ‹slâm tarafdâr› bir milliyyetperver oldu¤um hâlde, ne vakit bu flâheseri okusam heyecan›m de¤iflir; ‹ttihâd-› ‹slâm tarafdâr› bir utupist [hayâlperest] oluveririm. Bu flâir, ilâhî ihtirâs›nda son derecede samimîdir; hiç yapmac›¤› falan yoktur.... Lisân›, konuflulan Türkçe’ye son derece yak›nd›r. Bugün aruzla yazanlar içinde - Hâmid müstesna -ondan baflka f›rt›nal› bir rûhla kàri’ini heyecâna getiren, kàri’inde olmayan hisleri veren bir flâir yoktur” demektedir. (‹fham, edebî ilâvesi, no.6, 30 Eylül 1919) Cenab fiehâbeddin:
(56)
Servet-i Fünûn Edebiyat›’n›n fliir ve nesir üstad› Cenab fiehâbeddin (1870-1934), 1921’de kaleme ald›¤› bir yaz›s›nda Mehmed Âkif’in flairli¤inden ve Safahat’›n edebiyat›m›zdaki yerinden bahsederken, flöyle der:
“... Târih-i edebiyat flimdilik büyük Âkif’ten daha büyük bir ‹slâm ve Türk flâiri tan›maz.” (Peyam, 11 A¤ustos 1921) “Âs›m”›n 1924’te kitap halinde neflrinden sonra kaleme ald›¤› ve Servet-i Fünûn dergisinde ç›km›fl bulunan “Safahat Mübdi’i” bafll›kl› müstakil makalesinde Cenab fiehâbeddin, Âkif’in san’at› hakk›ndaki düflüncelerini daha uzun ve etrafl›ca yazm›flt›r. Bu yaz›s›nda “Âs›m”›n bütünü hakk›ndaki kanaatini de flöyle ifade etmektedir: “...Safahat silsilesi emîn bir silsile-i tevfiktir. O silsilenin alt›nc›s›n› -ki müellifi “Âs›m” ünvan›n› vermifl- edebiyat›m›zda muâdili [efli ve benzeri] olmayan bir âbide tan›makta tereddüt etmiyorum...” (Servet-i Fünûn, say› 1479, 18 Aral›k 1924) Süleyman Nazif: Mehmed Âkif’e dair ilk müstakil eseri kaleme alm›fl olan Osmanl› nesir üstâd› ve flâir, meflhur edib Süleyman Nazif (1870-1927), “Necid Çölleri’nden Medine’ye” fliiri için onun taraf›ndan sarf edilince ayr›ca önem kazanan- flu sözleri yazm›flt›r:
(Mehmed Âkif, 1924, s. 43)
‹smail Habib Sevük: Edebiyat tarihçisi ‹smail Habib Sevük (1892-1954), “Edebî Yenili¤imiz” adl› eserinde, Âkif’e ay›rd›¤› bölümde fliirlerini etrafl› flekilde ele al›r ve son olarak Âs›m’› inceledikten sonra yaz›s›n› flu sat›rlarla bitirir:
mehmed âkif ersoy’un hayatı
“fiark ve Garb’›n benim bildi¤im lisanlar›nda ve bu vâdide, gerek te’lif gerek tercüme suretiyle, bu kadar güzel ve pürüzsüz, kusursuz bir fliir okumad›¤›m› fahr ü lezzetle itiraf ederim. Bunu yazmak için yaln›z Mehmed Âkif kadar flâir olmak kifâyet etmez; Mehmed Âkif kadar dindar da olmak lâz›md›r. Bu iki lâz›me-i ibdâ› ayn› bereket ve kuvvetle nefsinde cem’ etmeyen bir flâir... ister fiarkl› olsun, ister Garpl›, hiç bir san’atkâr, flu neflîdenin mislini vücûda getiremez. fiâirin aflk u imân› kalbinden kalemine ve kaleminden ka¤›da dökülmüfltür.”
(57)
“Nihayet vecdi ve heyecan› olan flâir Mehmed Âkif de, o kitapta, bilhassa Çanakkale harbinin tasvîrine ait sayfalarda, Mehmetçi¤in türbesine yapt›¤› haflmetli âbidede, bize yaln›z kendi fliirinin son zirvesini de¤il, ayn› zamanda edebiyat›m›z›n da en mühim irtifâlar›ndan birini vermifltir. Âs›m’da bütün Mehmed Âkif vard›r. Elinde öyle bir cilt olan bir kimse de fliir mâbedinin içine, her vakit kendi evi gibi girebilir.” (‹stanbul 1932, c. 2, s. 291) ‹brahim Alâaddin Gövsa: Yazar, flâir, lügatçi ve edebiyat tarihçisi ‹brahim Alâaddin Gövsa (1899-1949), Mehmed Âkif’in vefat› üzerine kaleme ald›¤› yaz›s›nda flu hükmü vermektedir: “Türk halk dilini onun kadar mûnis ve tabii kullanan olmad›¤› gibi, Türk halk›n›n gönlünü onun derecesinde do¤rulukla ve samimiyetle intâk eden [konuflturan] bir flâirimiz yetiflmemifltir. Öyle san›yorum ki “Safahat”, fiark ufuklar›nda akisleri as›rlarca dalgalanmaya namzet bir flâheser olarak kalacakt›r.” (Karikatür, 30 Aral›k 1936 / Yedigün, 6 Ocak 1937) Hakk› Sühâ Gezgin:
giriş
Tan›nm›fl edebiyat muallimi, yazar ve millî musikîmizin müdafii Hakk› Süha Gezgin (1895-1963), 1939’da “Yeni Mecmua”ya yazd›¤› “Edebî Portreler” yaz› dizisinde, Mehmed Âkif’e tahsis etti¤i makalesinde flu tesbitlerde bulunmaktad›r:
(58)
“Bülbül, Secde fliirlerinde ise bir insan kalbinde kopmas› mümkün olan f›rt›nalar›n en coflkunlar›yle karfl›laflt›k. Âkif, yaln›z bu iki manzumenin sahibi olsayd›, yine flân›nda hiçbir eksiklik bulunmayacakt›. Bir flâir ruhunun ne engin kanatl› bir varl›k oldu¤unu bu fliirlerde bütün ihtiflam›yle gördük. “Mehmed Âkif, kuyruklu y›ld›zlar gibi as›rda bir do¤an, fakat tek bafl›na bütün bir ufku dolduran bir bahtiyard›. Sanat›n›n elmas sorgucu bütün iftiralar, anlamamazl›klarla lekelenme¤e çal›fl›lsa bile, yar›nki nesiller onu gönül dünyas›n›n bir fâtihi gibi alk›fllayacaklard›r.” (13 Ekim 1939)
Dördüncü Bölüm AHLÂKI VE fiAHS‹YET‹ Sebîlürreşad dergisinin sahibi ve Mehmed Âkif ’i en yakından tanımış bir kimse olan Eşref Edib Bey, onun hakkında edindiği intiba ve kanaatlerini şöyle özetlemektedir:
HEM F‹K‹R, HEM CEM‹YET ADAMI Âkif sadece bir köfleye çekilip düflündüklerini ve duyduklar›n› yazmakla kalan bir flâir de¤ildi. Ayn› zamanda do¤ru bildi¤i fleyleri yapmaya çal›flan, hareketlerini, samîmi duygular›na uygun düflürmeye u¤raflan, bir cemiyet adam› idi: Memuriyet mesle¤inde, cemiyet ifllerinde, vatan ifllerinde kendine teveccüh eden [üzerine düflen] vazifeleri yapmak için didinmifl durmufltu. AZ‹ML‹, VEFÂLI, MÜTEVÂZI, VAKÛR
Vefakârl›¤› müstesna derecede idi. Dostlu¤una bihakk›n güvenilirdi. Vefas›zl›k, nazar›nda en büyük nâmerdlik idi. O, yaln›z insanlara karfl› de¤il, Allah’›na, Peygamber’ine, milletine, vatan›na da vefakârd›. Çok mütevâz› idi. Gösterifli hiç sevmezdi. S›ras› gelmeyince ilmini bile izhâr etmezdi. Çok büyük izzet-i nefis sahibi idi. Bütün müddet-i hayat›nda hiçbir defa hiçbir kimseye karfl› en ufak bir zillet göstermemiflti. ‹zzet-i nefsini rencide edecek ufak bir söze, ufak bir
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Çok azim sahibi idi. Bir kere birfleye azmetti mi, art›k onu yapmak mes’ele de¤ildi.
(59)
muameleye, hattâ ufak bir bak›fla bile tahammül edemezdi. fieref ve haysiyetine bütün müddet-i ömründe hiçbir toz kondurmam›flt›. CESUR, MERT, MAHCUP, DAYANIKLI Çok metanet sahibi idi. Yeis, korku nedir bilmezdi. Hissiyat›na karfl› so¤ukkanl›l›¤›n› muhafaza ederdi. Çok mert adamd›. Çocuklu¤undan beri mertli¤e meftundu. Acze düflmüfl adamdan intikam almay› mertli¤e münâfi görürdü. Bütün insanlara karfl› hay›rhaht›. Bilhassa arkadafllar›n› iyi bir halde görmekten büyük zevk al›rd›. Söze büyük k›ymet verir, verdi¤i sözü kat’iyyen yerine getirirdi. Me¤er ki ölüm, yâhud ona yak›n bir mâni’ zuhur ede. Sözünü tutmayanlara insan nazariyle bakmazd›. Yalan nedir bilmezdi. Her sözü do¤ru idi. Hiç kimse, müddet-i ömründe, onun bir kere olsun yalan söyledi¤ini görmemifltir. Yalan söyleyenlere çok k›zard›. Utangaçt›. Ona faziletinden, kudretinden bahsederseniz k›zar›r, baflka tarafa bakard›. Ömründe bir kerecik olsun kuvvete boyun e¤memiflti. Kavîler, nüfuzlular onu karfl›lar›nda dâima haflin görmüfllerdi. Haks›zl›¤a karfl› hiç tahammülü yoktu. ‹stibdad›n fliddetle aleyhinde idi. Halk›n ›zt›raplar›na alâka gösterirdi. Halk s›k›nt›da iken zevk ve sefahet içinde yüzenlere müdhifl has›m kesilirdi.
giriş
DOSTLU⁄U ÇET‹ND‹
(60)
Dostlu¤u, çok pahal› bir mal gibi, mahrumiyetlere katlan›larak elde edilirdi. Sonra da kaybetmemek için bu çok pahal› fleyin üstüne titreyecektiniz. Çetin huylu idi. Onunla dost olmak kolay de¤ildi. Onu anlayabilirseniz, can›n› da sizin için feda ederdi.
Herfleyi tam idi; alâkas› da, alâkas›zl›¤› da. Sevdi¤ini tam severdi. Ruhunun ›s›nmad›¤› adamlara da hiç alâka göstermezdi; fakat bir kin de ba¤lamazd›. Sohbetine doyamazd›n›z. Susmas› bile zevkli idi. Bazen yaln›z gözleri konuflurdu. Sevdi¤i, inand›¤› fleylere a¤z›n›z› açamazd›n›z; buna tahammülü yoktu. Baflkas›n›n inand›klar›na hürmet ederdi. Kendisinin de inand›klar›na baflkas› hürmete mecburdu. Kendi ifllerine lâkayd idi. Fakat sevdiklerinin her ifline alâka gösterirdi. Sevdikleriyle çok lâtife ederdi. YALNIZ VE MÜTEFEKK‹R En sevdi¤i fley, yaln›z kal›p düflünmekti. fiehrin da¤da¤as›ndan s›k›l›r. Dâima uzak ve ›ss›z yerlerde, dergâh gibi bir yeri olmas›n› tahayyül ederdi. Orada insanlardan uzak, tabiatla baflbafla kalmak isterdi. Çok haz›r cevap idi. Bazen cevap makam›nda “f›kra gelsin mi?” der, hemen bir f›kra naklederdi. Hofluna giden f›kra, fliir, her ne olursa olsun, tekrar›ndan zevk al›rd›. Bir meclisten hoflland› m›, söze seve seve kar›fl›r, aç›l›rd›. Meclise yabanc› kar›flt›¤› zaman nefl’esi kaçard›. Ne oldu¤u belirsiz, renksiz, meflrebsiz insanlar› hiç sevmezdi. D‹MA OKUR, OKUTUR
‹rfan ve liyâkate meftundu. Erbâb-› kudret ve fazileti candan sever; kudret ve kàbiliyet gördü¤ü herkesi, millete karfl› hizmet yolunda çal›flmaya teflvik ederdi. TAASSUBA, CEHLE, SAPIKLI⁄A DÜfiMAN Câhilane ta’assubun müdhifl düflman› idi. Eskiye bilâkayd ü flart ba¤l› de¤ildi. Yeniye de körükörüne taraftar de¤ildi. Düstûru flu idi: “Eski, eski oldu¤u için at›lmaz, fena
mehmed âkif ersoy’un hayatı
Okutmak ve yazmak en büyük zevki idi; okuttu¤u derse ehemmiyet verirdi. Bildi¤ini iyi bilirdi. Bilmedi¤i fleye de hiç kar›flmazd›. Hâf›zas› çok kuvvetli idi. Ezberledi¤i fleyler on bin beyitten afla¤› de¤ildi.
(61)
olursa at›l›r. Yeni, yeni oldu¤u için al›nmaz, iyi olursa al›n›r.” O, hem flâir, hem âlim idi. Ahlâkî meziyetleri, insanî vas›flar› fliirinden de, malûmat›ndan da yüksekti. Cehle karfl› düflmand›. Bir cemiyet için ilimsiz yaflamak kàbil olmad›¤› kanâatinde idi. Milletleri sap›k yollara götüren fluarâ, üdebâ ve muharrirlere [flair, edip ve yazarlara] müdhifl düflman idi. Bunlar› millet için bir musîbet addederdi. S‹YÂSETTEN UZAK Siyâsetten Allah’a s›¤›n›rd›. Meflrûtiyet’in ilân›ndan sonra nas›lsa ‹ttihad ve Terakkî’ye girmiflti; fakat siyâsetle meflgul olmazd›. ‹ttihad ve Terakkî’ye girifli de mühim bir hâdisedir. Kendisine yemin teklif edilince, “bilâ-kayd ü flart Cemiyet’in emirlerine itaat edemeyece¤ini, ancak emr-i ma’rûfuna biy’at edebilece¤ini” söylemiflti. Onun bu salâbeti, yemin tarz›n›n de¤ifltirilmesine sebep olmufltur. Çok hür fikirli ve müsamahakâr idi. Genifl düflünürdü. Onun müsamaha etmedi¤i yaln›z birfley vard›: Dîni... Tevfik Fikret’e karfl› husûmeti s›rf bu yüzdendi. Yoksa evvelce ona hürmet eder, k›ymet verirdi Mûsikîyi çok severdi. N›sfiye [ney] üflerdi. Birçok a¤›r flark›lar, besteler ve ilâhîler mahfûzu [ezberinde] idi. Mevlid’i çok severdi. Güzel sesle okunan Kur’an’› dinlemekten büyük haz duyard›.Erken kalkard›. Yatakta uyan›k yatmak âdeti de¤ildi.
giriş
Hâs›l› yüksek bir flâir oldu¤u kadar, tam manâs›yla bir insan-› kâmildi. (Eflref Edib Fergan, “Mehmed Âkif" maddesi, ‹slâm-Türk Ansiklopedisi, c.l, s.222-224, ‹stanbul 1944.)
(62)
TEK KUSURU: DÂVA ADAMI OLMAK! Mehmed Âkif Bey’i yak›ndan tan›m›fl olan merhum Seniyyüddin Baflak (1867-1963), Âkif Bey’in hayat› boyunca yaln›z kalmas›n›n ve çekti¤i ›zd›raplar›n sebebini, onun bir “kusur”u ile aç›klamaktad›r: “Bence Âkif’in ahlâkî meziyetleri, insanî vas›flar›, fliirinden de, malûmat›ndan da yüksektir. Âkif’in bir kusuru; bir bafl belâs› vard› ki, o da s›rf mefkûresinin (dâvas›n›n, ülküsünün, idealinin) adam› olmaktan ibaretti. ‹flte onun içindir ki hiçbir yerde bar›namam›flt›r. Çünkü insanlar hiç bir mefkûre sahibini hâl-i hayât›nda takdir edememifllerdir. Vefat›ndan sonra yap›lan alâyifl ve nümâyiflin ise ona ne faydas› var?” (Fergan, Mehmed Âkif, c. l, s.244.) GÂYES‹ Mehmet Âkif’in dâvas›, gâyesi, Seniyüddin Bey’in ifâdesi ile tâviz vermeden yaflad›¤› ve yoluna her fleyini feda etti¤i, ›zd›rap çekti¤i, yaln›z kald›¤›, sonunda, u¤runa vatan›n› da kaybetti¤i “mefkûresi”, “Leylâ”s› ne idi? Bunu araflt›ran ve tesbitlerini “Âkif ve ‹slâmc›l›k” adl› makalesiyle ortaya koyan Nevzad Ayas (1888-1966), Âkif’in gâyesinin “‹slâmc›l›k” oldu¤unu yazd›ktan sonra bunun ne anlama geldi¤ini; “‹slâmc›l›k” hareketinin nas›l bafllad›¤›n› ve “‹slâmc›lar”›n ne yapmak istediklerini flöyle aç›kl›yor:
‹slâmc›l›k bizde Meflrûtiyet’ten sonra kullan›lmaya bafllan›lan tâbirlerden biridir. Bir müslüman cemiyetinde ‹slâmc›l›k’tan ne kasd edildi¤i kolayca anlafl›lamaz. Zira ‹slâmc›l›k esasen müslümanl›k mefhûmunun içinde yer tutmufl olmak lâz›m gelir. ‹flin nazarî cephesi böyle ise de hâdiselere bak›nca her müslüman cemiyetinin ve her müslüman›n, ‹slâmc› oldu¤unu, yâni ‹slâm dîninin ruhuna uygun inançlar› tafl›d›¤›n› ve yine bu dînin tatbikini istedi¤i hükümleri uygulad›¤›n› iddia edemeyiz. Sözde müslümanl›k ile hakikî müslümanl›k aras›ndaki bu fark;
mehmed âkif ersoy’un hayatı
SÖZDE VE HAK‹KÎ MÜSLÜMANLIK
(63)
hem îtikadda, hem amelde ve bilhassa ahlâkî hayatta dikkate çarpar.
giriş
fiu hâlde ‹slâmc›l›k, dar manâs›yla müslüman cemiyetlerini hurafelerden kurtararak, kendilerine ‹slâm’›n ruhunu anlatmak, onlar› îtikad ve amelde [inanç ve yaflay›flta] hakîkî manâs›yla müslüman yapmak gayretidir; genifl manâs›yla da bu gayreti daha ileriye götürerek, ‹slâm âleminde, ‹slâm camias›nda, din kardeflli¤inden do¤an birli¤in emr etti¤i maddî ve manevî tesânüdü [dayan›flmay›] te’mîne çal›flmakt›r. (Fergan, Mehmed Âkif, c. 1, s. 562-564. ‹stanbul 1938)
(64)
BU BASKI HAKKINDA
1. Safahat metni haz›rlan›rken, Safahat’›n kitap fleklindeki eski harfli son bask›lar› esas al›nmakla birlikte, fliirlerin 1908-1925 aras›nda, Sebîlürreflad’daki yay›nlar› ve kitap olarak yap›lm›fl daha önceki bask›lar da dikkate al›nd›. Son bask›lar, onlarla da karfl›laflt›r›larak, mevcut olan dizgi hatalar› tashih olundu; böylece tam ve güvenilir bir metin elde edilmek için gereken bütün ihtimam gösterildi. 2. fiiirlerin bafl›nda veya dipnotlarda bulunan Arapça Farsça ibâreler yeniden dizildi. 3. fiiirlerin bafl›nda ve dipnotlarda metinleri bulunan veya fliirlerin içinde mânâs› verilmifl olan hadîs-i flerîflerin yerleri gösterildi. Daha önceki bask›lardaki bu noksan›m›z, hadisci dostlar›m›z›n himmetleri ile ikmâl olundu. Hadislerin kaynaklar›ndan sadece birer tanesi verildi. 4. 1928’de yeni siyasî rejim sebebiyle de¤ifltirilmifl olan “medrese, hilâfet, halîfe” gibi kelimeler ve ç›kar›lm›fl olan birkaç m›sra yerlerine konuldu. Düzeltilmifl olan bu de¤ifliklikler, ayr›ca dipnotlarda belirtildi.
6. Kitab›n sonuna, “Safahat D›fl›nda Kalm›fl fiiirler” bafll›¤› alt›nda bir bölüm eklendi. Bu ekte, Mehmed Âkif’in, baflta ‹stiklâl Marfl› olmak üzere, “Berlin Hat›ralar›”nda, Safahat’›n kitap neflirlerine girememifl olan “98 M›sra” ile birlikte, Cenk fiark›s›, Ordunun Duas› ve ‹kinci Arîza gibi tan›nm›fl fliirleri ve ilk yazd›¤› manzumelerden, “Kur’ân’a Hitâb”›n da aralar›nda bulundu¤u, 25 parça fliir vard›r. Bunlardan, yedinci Safahat’a “fiark” ad›yla girmifl bulunan
mehmed âkif ersoy’un hayatı
5. fiiirlerin alt›nda bulunan dipnotlar›ndan, y›ld›z (*) iflaretli olanlar, Mehmed Âkif merhumun kendisine aittir. Numara (1, 2, 3...) verilmifl olanlar taraf›m›zdan konuldu. Ayr›ca Âkif Bey’in baz› notlar›n›n sonuna koydu¤umuz aç›klay›c› ekler, köfleli parantez [….] içine al›nd›.
(65)
manzumenin, ilk neflri s›ras›nda çok farkl› olan ve “Kifli hissetti¤i nisbette yaflar!” bafll›¤›n› tafl›yan flekli de önemi dolay›s›yla sondaki bu ek bölüme dâhil edildi. 7. Latin harflerinin dilimizin seslerini ifade etmedeki yetersizli¤i mâlumdur. (Kaf elif) ve (kaf vav) harfleri ile yaz›l›p, kal›n ve uzun okunmas› icap eden (ka) ve (ku) sesleri, metnimizde (kà) ve (kù) flekilleriyle gösterildi: Kàtil, sukùt... gibi. Ancak: Tarîk, tevfîk, flevk… gibi kaf’la biten ve kal›n ek almas› gereken kelimelerin ekleri, dilimizdeki söylenifllerine uyularak: Tarîke, tevfîki, flevke… fleklinde ince olarak yaz›ld›. 8. Metindeki ay›n ve hemze harfleri, vezin veya mânâ gerektirmiyorsa veya iki sesli harfin peflpefle gelmesi ile icap eden “kesme” hâs›l oluyorsa, belirtilmedi: Bedîin, teaddî, âdil, müsteâr, serâir, menflei, maîflet, flüûn… gibi. 9. Dilimizde baz› kelimelerin son heceleri, yal›n iken k›sa, ek al›nca uzun okunmaktad›r. Bu gibi hecelerin okunufllar›, aruz vezninin gerektirdi¤i flekilde iflaretlendi: Hazin, hazîni / feryad, feryâda / kurban, kurbân›n... gibi.
giriş
10. Kitab›n bafl taraf›na koydu¤umuz, flâirimizin hayat›, eserleri, san’at› ve ahlâk›na dair Girifl bölümü, bu bask› için yeniden gözden geçirilmifl ve ilk olarak kaleme ald›¤›m›z 1987’den beri yapt›¤›m›z çal›flmalarda elde etti¤imiz yeni bilgiler eklenerek, tamamlanm›flt›r. Ancak baz› bask›larda 120 sayfay› geçen bu bölüm, kolay okunabilmesi için bu bask›da k›salt›lm›flt›r. Etrafl› bilgi için di¤er eserlerimize bak›labilir. Girifl’in sayfa numaralar› -metinden ayr›lmas› içinparantez içine al›nm›flt›r.
(66)
11. Kitab›n sonuna koydu¤umuz ve hepsi “alfabetik” olarak tertiplenmifl olan, “Safahat Rehberi”, “Safahat K›lavuzu” ve “‹ndeks”, eserden istifâde etmeyi hem çok kolaylaflt›racak, hem de âzamî dereceye ç›karacakt›r. Zihinde kalm›fl ufak bir ipucu dahi, aranan yerin bulunmas›n› temin edecektir.
Mehmed Âkif Ersoy
Safahat
safahat birinci kitap
safahat
Evlâd›m Mehmed Ali'ye yâdigâr-i vedâd›md›r
Bana sor sevgili kàri’, sana ben söyleyeyim, Ne hüviyyette şu karşında duran eş’ârım: Bir yığın söz ki, samîmiyyeti ancak hüneri; Ne tasannu’ bilirim, çünkü, ne san’atkârım. Şi’r için «göz yaşı» derler; onu bilmem, yalnız, Aczimin giryesidir bence bütün âsârım! Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım! Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa; Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.
5
FÂT‹H CÂM‹‹
fâtih câmii
Yatarken yerde ilhâd›yla haflr olmufl sefîl efkâr, Yar›p edvâr› yükselmifl bu müdhifl heykel-i ikrâr. Siyeh-reng-i dalâlet bir bulut fleklinde mâzîler, Civâr›ndan kaçar, bulmaks›z›n bir lâhza istikrâr; Ziyâ-rîz-i hakîkat bir seher tavr›nda müstakbel, Gelir fevkinden eyler sermedî binlerce nûr îsâr. Derâgûfl etmek ister nâzenîn-i bezm-i lâhûtu: Kol açm›fl her menâr› sanki bir ümmîd-i cür’etkâr! O revzenler, nazarlardan nihan dîdâra, müsta¤rak, Birer gözdür ki s›yr›lm›fl önünden perde-i esrâr. Bu kudsî ma’bedin üstünde tâban fevc fevc ervâh, Bu ulvî kubbenin alt›nda cûflan mevc mevc envâr. Tecessüd eylemifl gûyâ ki subhun rûh-i mahmûru; Semâdan yâhud inmifl hâke, Sînâ-reng olup dîdâr! Tabîat perde-pûfl-i zulmet olmufl, hâbe dalm›flken, O, gûyâ kalb-i nûrânîsidir leylin, durur bîdâr. Evet bir kalbdir, bir kalb-i cûflâcûfl-i âfl›kt›r, Ki cevfinden demâdem yükselir bin nâle-i ezkâr. Nümâyan cebhesinden Sadr-› ‹slâm’›n me’âlîsi: O sadr›n feyz-i enfâs›yle gûyâ bir y›¤›n ahcâr, K›yâm etmifl de, yükselmifl de bir timsâl-i nûr olmufl; Nas›l timsâl-i nûr olmaz? fiu pek sâkin duran dîvâr, As›rlar geçti hâlâ bât›l›n pîfl-i hücûmunda, Gö¤üs germektedir, bir kerre olsun olmadan bîzâr. Bu bir ma’bed de¤il, Ma’bûd’a yükselmifl ibâdettir; Bu bir manzar de¤il, dîdâra vâs›l mevkib-i enzâr.
7
Semâdan inmemifltir, flüphesiz, lâkin semâvîdir: Zemînî olmayan bir cilve-i feyyâz› hâvîdir. Bir infilâk-› safâd›r ki yâr-› cân›md›r, Sabâh› pek severim, en güzel zamân›md›r. Ridâ-y› leyli henüz açmam›flt› dest-i semâ; Sabâ da hâb-› sükûndan ay›lmam›flt› daha, Fezâ-y› rûhda aksetti, es-salâ-perdâz Müezzinin dem-i mahmûru, bir hazîn âvâz. ‹çimde cûfl ederek lücce lücce isti¤râk, Ezân› beklemez oldum; aç›lmadan âfâk, Zalâm› sîneye çekmifl yatan sokaklardan Kemâl-i vecd ile geçtim. Önümde bir meydan Göründü; Fâtih’e gelmifltim anlad›m, az›c›k Gidince, ma’bede bakt›m ki bekliyor uyan›k! Sokuldum art›k onun sîne-i münevverine, Oturdum öndeki maksûreciklerin birine.
safahat - birinci kitap
Fezâ-y› ma’bedin encüm-nümâ meflâ’ilini, O lem’a lem’a dizilmifl ziyâ kavâfilini Görünce geldi çocukluk zamanlar›m yâda... Neler düflündüm o sâ’atte bilseniz orada!
8
Sekiz yafl›nda kadard›m. Babam gelir: “Bu gece, Sizinle câmie gitsek çocuklar erkence. Giderseniz gelin amma namazda uslu durun; Merâm›n›z yaramazl›ksa iflte ev, oturun!” Deyip al›rd› beraber benimle kardeflimi. Namâza durdu mu, hâliyle koyverir peflimi, Dalar giderdi. Ben art›k kal›nca âzâde, Ne âfl›kàne koflard›m has›rlar üstünde!
fâtih câmii
Hayâl otuz sene evvelki hâli pîflimden Geçirdi, bafllad›m art›k yan›mda görmeye ben: Beyaz sar›kl›, temiz, yaflça elli befl ancak; Vücûdu zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak; Mehîb yüzlü bir âdem: K›lar edeble namaz; Yan›nda bir küçücek k›zca¤›zla pek yaramaz Yeflil sar›kl› bir o¤lan ki, baflta püskül yok. ‹mâmesinde fesin ba¤l› sâde bir boncuk! Sar›k hemen bozulur, sonra flöyle bir dolan›r; Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalan›r! Koflar koflar duramaz; âk›bet denir “âmîn” Namaz biter. O zaman kalkarak o pîr-i güzîn, Al›r çocuklar›, o¤lan fener çeker önde. Gelir düfler eve yorgun, dalar pek âsûde Derin bir uykuya... Derken bu hât›rât-› lâtîf Çekildi asl›na, art›k hakîkatin o kesîf Likàs› bafllad› karfl›mda cilve eylemeye; Zaman da kalmad› zâten hayâli dinlemeye: Sa¤›m, solum, önüm, arkam huflû’a müsta¤rak Z›lâl-i âdem iken, bir sadâ bülend olarak, O kâinât-› huzû’u yerinden oynatt›; Fezâ-y› mahflere döndürdü gitti eb’âd›! Sufûf ayakta müselsel cibâl-i velveledâr Gibiydi. Her birisinden duyuldu sîne-fikâr, Birer enîn-i tazarru’, birer niyâz-› hazîn, Ki kalb-i rahmeti s›zlatt› flüphesiz o enîn! E¤ildi sonra o da¤lar huzûr-i izzette; Göründü sonra o da¤lar zemîn-i haflyette! ‹nâyetiyle Hudâ kald›r›nca her birini, Semâya do¤ru o da¤lar da açt› ellerini. O anda koptu yüreklerden öyle bir feryâd, Ki rûhum eyleyecek tâ ebed o dehfleti yâd.
9
safahat - birinci kitap
Kesildi bir aral›k inleyen hazîn âvâz... Ne oldu Arfl’a kadar yükselen o sûz ü güdâz? O cûfl içindeki îmân? Evet, hurûfl ederek iflte rahmet-i Subbûh, Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir rûh: Rûh-i itmînân.
10
HASTA
“Vak’a Halkal› Zirâ’at Mektebi’nde geçmiflti”
hasta
— Bence, doktor, onu siz bir soyarak dinleyiniz; Hastal›k çünkü de¤il öyle ehemmiyyetsiz. Sâde bir nezle-i sadriyye mi illet? Nerde! Çocu¤un hâli fenâlaflt› flu son günlerde. Ameliyyâta ç›karken s›n›f on gün evvel, Bu da gelmez mi, dedim: “Kim dedi, o¤lum, sana, gel? Nöbet üstünde adam kaçmal› yorgunluktan; Hadi yavrum, hadi söz dinle de bir parça uzan.” O zamandan beridir za’f› terakkî ediyor; Görünen: Bir daha kalk›nmas› art›k pek zor. Uyku yokmufl; gece hep öksürüyormufl; ateflin Olmuyormufl az›c›k dindi¤i... — Ben zâten iflin, Bir ay evvel biliyordum ne vahîm oldu¤unu... Bana ihtâra ne hâcet, a beyim, flimdi bunu? Ma’amâfih yeniden bir bakal›m dikkatle: Hükmü kat’î verelim, etmeye gelmez acele. — Ça¤›r›n hastay› gelsin. Kap›n›n perdesini, Açarak girdi o esnâda düzeltip fesini, Bir uzun boylu çocuk... Lâkin o bir levha idi! Öyle bir levha-i rikkat ki unutmam ebedî: Rengi uçmufl yüzünün, gözleri çökmüfl içeri; Elmac›klar iki bafltan ç›k›vermifl ileri.
11
O flakaklar göçerek cebheyi yandan s›km›fl; F›rlam›fl aln›, damarlar da beraber ç›km›fl! Bet beniz kül gibi olmufl uçarak nûr-i flebâb; O yanaklar iki solgun güle dönmüfl, bîtâb! O dudaklar morar›p kavlam›fl art›k derisi; Uzam›fl saç gibi kirpiklerinin her birisi! Kafa bir yük kesilip boynuna, çökmüfl ba¤r›; ‹ki de¤nek gibi yükselmifl omuzlar yukar›.
safahat - birinci kitap
— Otur o¤lum, seni dikkatlice bir dinleyelim... Soyun evvelce fakat... — Siz soyunuz, yok hâlim! Soydu bîçâreyi üç befl kifli birden, o zaman Ald› bir heykel-i üryân-› sefâlet meydan! Bu kemik külçesinin dinlenecek bir ciheti Yoktu. Zann›mca tabîbin coflarak merhameti, “Bakmasak hastay› nevmîd ederiz belki” diye; Çocu¤un gö¤süne yaklaflt› biraz dinlemeye; — Öksür o¤lum... Nefes al... Alma nefes... Oldu, giyin; Bakay›m nabz›na... A’lâ... Sana yavrum, kodein Yazay›m; öksürüyorsun, o, keser, pek iyidir... Arsenik haplar› al, söylerim eczâc› verir.
12
Hadi git kendine iyi bak... — Nas›l ettin doktor? — Edecek yok, çocuk art›k yola girmifl, gidiyor! Sol taraftan rienin zirvesi tekmil çürümüfl; Hastal›k seyr-i tabî’îsini alm›fl yürümüfl. Devr-i sâlisteki âsâr› o mel’un maraz›n Var tamâm›yle, de¤il hiçbiri eksik araz›n. Bütün a’râz, flehîk›yle, zefîriyle... — Yeter! Hastan›n çehresi meydanda ya! ‹nsanda me¤er
Olmas›n his denilen fley... O de¤il lâkin biz Bunu “tebdîl-i havâ” der de nas›l göndeririz? fiurda üç befl günü var... Gönderelim: Yolda ölür... “Git!” demek, hem, düflünürsek ne büyük bir züldür! Hadi göndermeyelim... Var m› fakat imkân›? Kime dert anlat›r›z? Bulsana dert anlayan›! — Sözünüz do¤ru Müdür Bey; ne yap›p yapmal›; tek Bu çocuk gitmelidir. Çünkü, emînim, pek pek, Daha bir hafta yaflar, sonra sirâyet de olur; Böyle bir hastay› gönderse de mektep ma’zûr. — Bir mubass›r ça¤›r›n. — Buyrun efendim. — Bana bak: Hastan›n gitmesi herhalde muvâf›k olacak. “Sana tebdîl-i hevâ tavsiye etmifl doktor; Gezmifl olsan aç›l›rs›n...” diye bir fikrini sor. “‹stemem!” der o, fakat dinleme, iknâ’a çal›fl: Kim bilir, belki de bîçâre çocuk anlamam›fl?
hasta
— fiimdi tebdîl-i hevâ var m› benim istedi¤im? B›rak›n hâlime art›k beni râhat öleyim! Üç buçuk y›l bana katland› bu mektep, üç gün Daha katlansa k›yâmet mi kopar? Hem ne için Beni y›llarca bar›nd›rm›fl olan bir yerden, “Öleceksin!” diye ko¤mak? Bu ko¤ulmakt›r. Ben, Kimsesiz bir çocu¤um, nerde gider yer bulurum? Etmeyin, sonra sokaklarda perîflân olurum! Anam ölmüfl, babam›n bilmiyorum hiç yüzünü; Kardeflim var, o da lâkin bana dikmifl gözünü: Sanki âtîdeki mevhûm refâh›m giderek, Onu çalkand›¤› hüsranlar içinden çekecek!
13
safahat - birinci kitap
Kardeflim, kurdu¤un âmâli devirmekte ölüm; Beni göm hufre-i nisyâna, ben art›k öldüm! Hangi bir derdim için a¤layay›m, bilmiyorum. Döktü¤üm yafllar› çok görmeyiniz: Ma¤dûrum! O kadar sa’y-i belî¤in bu sefâlet mi sonu? Biri evvelce e¤er söylemifl olsayd› bunu, Çal›fl›p ömrümü ç›lg›nca hebâ etmezdim, Ben bu müstakbele mâzîmi fedâ etmezdim! Merhamet bilmeyen insanlara bak, yâ Rabbi, Ko¤uyorlar beni bir sâil-i âvâre gibi! — Seni bir kerre ko¤an yok, bu sözün pek haks›z. “‹stemem, yollamay›n” dersen e¤er, kal, yaln›z... Hastas›n... — Hem veremim! Söyle, ne var saklayacak? — Yok can›m öyle de¤il... — Öyle ya, herkes ahmak! B›rak›rlar m› e¤er gitmemifl olsam acaba! Do¤rudur, gitmeliyim... Koflturunuz bir araba.
14
Son s›n›ftan iki vicdanl› refîkin koluna Dayan›p ç›kt› o bîçâre sefâlet yoluna. Atarak arkaya bir lemha-i lebrîz-i elem, Onu teb’îd edecek paytona yaklaflt› “verem!” Tuttu bindirdi çocuklar sararak her yerini, Öptüler girye-i mâtem dökerek gözlerini: — Çekiver do¤ruca istasyona... — Yok yok, beni tâ, Götür ‹stanbul'a bir yerde b›rak ki: Gurebâ, -Kimsenin onlara ald›rmad›¤› bir s›radaUzan›p ölmeye bir flilte bulurlar orada!
TEVHÎD yâhud FERYÂD
1. “Sonra onu çevirdik” demek olan bu ibâre ile Tîn sûresine iflâret edilmektedir: “...Biz insan› en güzel flekilde yaratt›k. Sonra onu afla¤›lar›n afla¤›s›na çevirdik (dünyaya gönderdik).”
(1)
tevhîd yâhud feryâd
Ey nûr-i ulûhiyyetinin z›lli avâlim, Z›llin bile esrâr-› zuhûrun gibi muzlim! Kürsî-i celâlin -ki semâlarla zeminler Bir nokta kadar sahn-i muhîtinde tutar yer‹drâkin eder gâye-i ümmîdini haybet... Yâ Rab, o ne dehflettir, ‹lâhî, o ne heybet! Pervâz›na yetmez gibi pehnâ-y› avâlim, Gâhî seni bulsam diye, âvâre hayâlim Bir flevk ile lâhûta kadar yükseleyim der. Lâkin nas›l olsun ki bu mi’râca muzaffer? Nâsût muhîtinde henüz çalkalan›rken, Bir dest-i tecebbür dayan›p gö¤süne birden; Hüsranla iner öyle sefîl, öyle muhakkar: Hâlâ o sukùtun küreden tozlar› kalkar! Yaln›z o mu? Bin fikr-i semâvî bu zeminde, Bîtâb-› taharrî kalarak âh ü eninde! Eflbâha m› kurbün olacakt›r cevelângâh? Ervâh bütün mündehifl-i “sümme radednâh!” Sun’undaki esrâra teâlî bize memnû’ Olmaz m›, ridâ-pûfl dururken daha masnû’? Hurflîd-i ezelden nas›l ister ki haberdâr
15
safahat - birinci kitap 16
Olsun daha bir zerreyi derk etmeyen efkâr? Ey nâmütenâhî sana nisbet ile mahdûd, Mahsûr-i muhît-i kaderindir ne ki mevcûd. Dîbâce-i evsâf›n› almaz bütün eb’âd, A’dâd edemez silsile-i feyzini ta’dâd. Ummân-› flüûnun ki birer mevcidir a’sâr, Her mevcesi bir lücce-i bî-sâhil-i âsâr! Fermân›na mahkûm ezeliyyet, ebediyyet; Ey pâdifleh-i arfl-› güzîn-i samediyyet. ‹bdâ’-› bedîin -ki cihanlarla bedâyi’ Meydâna getirmifl- bize ey Hâlik-› Mübdi’, Mübhem nas›l olmaz ki? Ademden de¤il isbât, Bir zerre-i mevcûdu yok etmek bile heyhât, Kàbil olamaz ç›ksa da bin dest-i muharrib. Yâ Rab, bu nas›l âlem-i lebrîz-i garâib! Serhadd-i ezel bed’-i hudûd-i melekûtun, Pehnâ-y› ebed gâye-i sahn-› ceberûtun. Hükmün ki tahakküm edemez seyrine bir fley; Bir anda bu pâyans›z olan cevvi eder tayy. Bir an, diyerek eylemiflim bilmeyerek, bak! Takyîd zamanla seni ey Fât›r-› Mutlak! Bâkîyi befler her ne kadar etse de tenzîh, Fâniyyeti îcâb›, eder kendine teflbîh! Itlâka nas›l yol bulabilsin ki tefekkür? Eflbâh› görür eyler iken rûhu tasavvur! Ey rûh-i fezâ-gerd, giran-seyr-i harîmin, Ey nât›ka, dembeste-i esrâr-› azîmin; Maksûd bu hilkatten e¤er ma’rifetinse; Varm›fl m› o müdhifl görünen gâyete kimse? Bir sahne midir yoksa bu âlem nazar›nda? Bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde!
Bir sahne ki her perdesi tertîb-i mefliyyet; Eflhâs› da bâzîçe-i âvâre-i kudret! Cânîleri, kàtilleri meydâna süren sen; Cânîdeki, kàtildeki cür’et yine senden! Sensin yaratan, baflka de¤il, zulmeti, nûru; Sensin veren ilhâm ile takvây›, fücûru! Zâlimde teaddîye olan meyl nedendir? Mazlûm niçin olmada ondan müteneffir? Âkil nereden gördü bu ciddî harekât›? Câhil neden ö¤renmedi âdâb-› hayât›? Bir fâilin icbâr› bütün gördü¤üm âsâr! Cebrî de¤ilim... Olsam ‹lâhî ne suçum var?
tevhîd yâhud feryâd
Bir sahne demek âleme pek do¤rudur elbet; Ancak görülen vak’alar›n hepsi hakîkat. Hem öyle vekàyi’ ki temâflâs› hazindir, Âheng-i tarab-sâz› bütün âh ü enindir! Zîrâ ederek bunca sefâlet-zede feryâd; Vâveyl sadâs›yle dolar sîne-i eb’âd. Yâ Rab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi? Senden daha bir emr-i sükûn inmeyecek mi? Her ân ediyorsun bizi makhûr-i celâlin, Kurbân olay›m nerde senin, nerde cemâlin? Sendense e¤er çekti¤imiz bunca devâhî, Kimden kime feryâd edelim söyle ‹lâhî! Lâ-yüs’el’e binlerce suâl olsa da kurban, ‹nsan bu muammâlara dehfletle nigehban. Bir flahsa esîr olmay› bir koskoca millet, Mekrinle mi yâ Rab san›yor kendine devlet? Dünyây› yak›p y›kmaya bir seyf-i teaddî, Emrinle mi yâ Rab ediyor böyle tesaddî? Zâlimlere kahr›n o kadar verdi ki meydan:
17
“Yok âdil-i mutlak!” diyecek ye’s ile vicdan! Yerden ç›k›yor göklere bin âh-› flererbâr, Gökler ediyor sâde ç›kan nâleyi tekrâr! Bir yanda yanar lânesi bin hâne-harâb›n, Bir yanda söner lem’as› milyonla flebâb›n. Kalm›fl eli bö¤ründe felâket-zede mâder; Evlâd›n› gömmüfl kara topraklara, inler. A¤lar beriden bir sürü âvâre-i tâli’, Nan-pâre için eyleyerek ›rz›n› zâyi’. Bükmüfl oradan boynunu binlerce yetîman, Me’vâ ar›yor âileler lâne-perîflan! Mazlûm flikâyette, nedâmette sitemkâr; Hûnâbe-i maktûle garîk olmada hunhâr! Bîmâr›, felâketliyi, üryân›, sefîli, Meflûcu, amel-mandeyi, miskîni, zelîli, Gaddâr›, cefâ-dîdeyi, mahkûmu, esîri, Heyhât, flu pâyans›z olan cemm-i gafîri Teflhîr ile flöhret kazanan sahne-i dünyâ Gelmez mi ‹lâhî sana bir kanl› temâflâ?
safahat - birinci kitap
18
Lâkin bu sefîlân-› beflerden kiminin, var Kalbinde bir ümmîd ki encüm gibi parlar: Îmand›r o cevher ki ‹lâhî ne büyüktür... Îmans›z olan pasl› yürek sînede yüktür! Mü’min -ki bilir gördü¤ü yekrûze cihân›n Fevkinde ne âlemleri var subh-i bekàn›n;Bin cân ile elbet çekecek etse de bilfarz, Her devri hayât›n ona binlerce belâ arz. Ferdâdaki ezvâk› o ettikçe te’emmül, Eyler bugün âlâma nas›l olsa tahammül. Bir mülhidi lâkin kim eder tesliye heyhât? S›¤maz bunun âfâk›na ferdâ-y› mükâfât!
Bafltan bafla “boflluk” flu semâlar, flu zeminler, Bir gûfl-i kerem var m› akan yafllar› dinler? ‹lcâ-y› tesâdüfle flu “bofl!” âleme düflmüfl; Etrâf›na binlerce fledâid gelip üflmüfl. Her lâhza bo¤uflmakla geçip devr-i hayât›, Bir fley olacak gâye-i hüsrân›: Memât›! Varl›ktan onun inleyerek ölme nasîbi! Bunlar beflerin iflte en âvâre garîbi.
tevhîd yâhud feryâd
Mü’minlere imdâda yetifl merhametinle, Mülhidlere lâkin daha çok merhamet eyle: Gümrâhlar›nd›r ki karanl›klara dalm›fl, Bir rehber olur necm-i emel yok da bunalm›fl! Sensin bu flebistâna süren onlar› elbet, Senden do¤acak do¤sa da bir fecr-i hidâyet. Mülhid de senin, kalb-i muvahhid de senindir; ‹lhâd ile tevhîd nedir? Menflei hep bir. Öyleyse nedendir bu tefâvüt ara yerde? Esbâb-› tehâlüf nedir efkâr-› beflerde? Yâ Rab, bu serâir gün olur da aç›l›r m›? Bir leyl-i müebbed olarak yoksa kal›r m›? Her zerrede âheng-i celâlin duyulurken, Her na¤mede binlerce lisan nât›k olurken, Cilvendeki esrâr nas›l kalmada muzlim? Ey nûr-i ulûhiyyetinin z›lli avâlim!
19
safahat - birinci kitap
KÜFE
20
Befl on gün oldu ki, mu’tâda ink›yâd ile ben Sabahleyin ç›k›vermifltim evden erkenden. Bizim mahalle de ‹stanbul'un kenâr› demek: Sokaklar›nda gezilmez ki yüzme bilmeyerek! Ad›m bafl›nda derin bir buhayre dalgalan›r, Sular karard› m›, art›k gelen gelir dayan›r! Bir elde olmal› kandil, bir elde iskandil, Selâmetin yolu insan için bu, baflka de¤il! Elimde bir koca de¤nek, onunla yoklayarak, Önüm adaysa bas›p, yok, denizse atlayarak, -Ayakta durmaya elbirli¤iyle gayret eden, Lisân-› hâl ile amma rükûa niyyet edenO sâlhurde, harâb evlerin saçaklar›na, S›¤›nm›fl öyle giderken, hemen ayaklar›na Delîlimin koca bir fley tak›ld›... Bakt›m ki: Geniflçe bir küfe yatmakta, hem epey eski. Bu bir hamal küfesiymifl... Aceb kimin? Derken; On üç yafl›nda kadar bir çocuk gelip öteden, Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye: Tekermeker küfe bîtâb düfltü tâ öteye. — Benim babam senin alt›nda öldü, sen hâlâ Kurumla yat soka¤›n ortas›nda böyle daha! O anda karfl›ki evden bir orta yafll› kad›n Göründü: — Oh benim o¤lum, gel etme k›rma sak›n! Ne istedin küfeden yavrum? A¤z› yok, dili yok,
küfe
Baban sekiz sene kulland›... Hem de derdi ki: “Çok U¤urlu bir küfedir, kalmad›m hemen yüksüz...” Baban gidince demek kald› âdetâ öksüz! Onunla besleyeceksin ananla kardeflini. Bebek misin daha ö¤renmedin mi sen iflini? Dedim ki ben de: — Ayol dinle annenin sözünü... Fakat çocuk bana hayk›rd› ekflitip yüzünü: — Sakall›, yok mu iflin? Git, cehennem ol fluradan! Ne d›rlan›p duruyorsun sabahleyin oradan? Benim içim yan›yor: Da¤ kadar babam gitti... — Baban yerinde adamdan ne istedin flimdi? Adamca¤›z sana bak hâl dilince söylerken... — B›rak han›m, o çocuktur, kusûra bakmam ben... Ad›n nedir senin, o¤lum? — Hasan, — Hasan dinle. Zararl› sen ç›kacaks›n bütün bu hiddetle. Benim de yand› içim anlay›nca derdinizi... Fakat, baban sana ›smarlay›p da gitti sizi. O, bunca y›l çal›fl›p aln›n›n teriyle seni Nas›l büyüttü? Bugün, sen de kendi kardeflini, Yetim b›rakmayarak besleyip büyütmelisin. — Küfeyle öyle mi? — Hay hay! Neden bu söz lâkin? Kuzum, ay›p m› çal›flmak, günâh m› yük tafl›mak? Ay›p: Dilencilik, ifllerken el, yürürken ayak. — Ne do¤ru söyledi! Öp o¤lum amcan›n elini... — Unuttun öyle mi? Bayramda komflunun gelini: “Hasan, day›m yat› mekteplerinde zâbittir; Senin de zihnin aç›k... Söylemifl olayd›k bir... Koyard› mektebe... Dur söyleyim” demiflti hani? Okutma sen de hamal yap bu yaflta flimdi beni!
21
safahat - birinci kitap
Söz anlad›m ki uzun, hem de pek uzun sürecek; Benimse vard› o gün birçok ifllerim görecek; B›rakt›m onlar›, sapt›m yokufllu bir yoldan. Ne oldu flimdi aceb, kim bilir, zavall› Hasan?
22
Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz; Geçende Fâtih’e ç›kt›k ikindi üstü biraz. Kömürcüler Kap›s›’ndan girince biz, develer K›z›n merâk›n› celbetti, dâima da eder: O yamr› yumru beden, upuzun boyun, o bacak, O arkas›ndaki püskül ki kuyru¤u olacak! Hakîkaten görecek fley de¤il mi ya? Derken, Dönünce arkama, bakt›m: Befl on ad›m geriden, Belinde enlice bir flal, bafl›nda âbânî, Bir orta boylu, güler yüzlü pîr-i nûrânî; Yan›nda koskocaman bir küfeyle bir çocucak, Yavafl yavafl geliyorlar. Fakat tesâdüfe bak: Çocuk, benim o sabah gördü¤üm zavall› yetim... fiu var ki, yavruca¤›n hâli eskisinden elim: C›l›z bacaklar›n›n dizden alt› ç›rç›plak... Bir ince mintan›n alt›nda titriyor, donacak! Ayakta kundura yok, baflta var m› fes? Ne gezer! Dü¤ümlü aln›n›n üstünde sâde bir çember. Nefes de¤il o soluklar, kesik kesik feryâd; Nazar de¤il o bak›fllar, dümû’-i istimdâd. Bu bir ayakl› sefâlet ki yalnayak, bafl aç›k; On üç yafl›nda buruflmufl cebîn-i sâf›, yaz›k!
O anda mekteb-i rüfldiyyeden taburla ç›kan Bir elliden mütecâviz çocuk ki, muntazaman Geçerken eylediler ihtiyâr› vakfe-güzin... Hasan'la karfl›lafl›rken bu sahne oldu hazin: Evet, bu yavrular›n hepsi, pür-sürûd-i flebâb, Eder dururdu birer âfliyân-› nûra flitâb. Birazdan oynayacak hepsi bunlar›n, ne iyi! Fakat Hasan, babas›ndan kalan o pis küfeyi, -Ki ezmek istedi görmekle reh-güzâr›nda‹lel’ebed çekecek dûfl-i ›zt›râr›nda! O, yük de¤il, kaderin bir cezâs› ma’sûma... Yaz›k, günâh› nedir, bilmeyen flu mahkûma!
küfe 23
DURMAYALIM!
safahat - birinci kitap
Sa’dî diyor ki: “Bir gece biz kârvân ile Âheste-seyr iken yolumuz düfltü bir çöle. Sür’atle tayyiçin o beyâbân-› vahfleti, Hep yolcular fedâ ederek istirâhati, Gitmektelerdi. Bir aral›k bende meflye tâb, Hiç kalmam›fl ki düflmüflüm art›k zebûn-i hâb. Âvâre bir piyâdeyi bekler mi kàfile? Nâçâr fledd-i rahl edecek tâ be-merhale. Durmufl, diyordu, bir de uyand›m ki, sârban: “Kalk ey zavall› yolcu, uzaklaflt› kârvan! Uykum benim de yok de¤il amma bu deflt-zâr, Ârâmgâh olur mu ki bin türlü korku var? Ser-menzil-i merâma var›r durmay›p giden; Yoktur necât ümîdi bu çöller geçilmeden. Heyhât, yolda böyle düflen uyku derdine, Hep yolcular gider de kal›r kendi kendine!”
24
Vak’a hiç bir fley de¤ildir; hakl›s›n, lâkin düflün. Baflka bir düstûr-i hikmet var m›, insâf et bugün? Varmak istersen -diyor Sa’dî- e¤er bir maksada? Tuttu¤un yollar tükenmekten muarrâ olsa da; fiedd-i rahl et, durmay›p git, yolda kalmaktan sak›n! Merd-i sâhib-azm için neymifl uzak, neymifl yak›n? Hangi müflkildir ki himmet olsun, âsân olmas›n? Hangi dehflettir ki insandan hirâsân olmas›n? ‹bret al erbâb-› ikdâm›n bak›p âsâr›na:
Da¤ dayanmaz erlerin da¤lar söken ›srâr›na. Bir münevvim ses de¤il yer yer hurûflan velvele: Fevc fevc akmakta insanlar bütün müstakbele. Nehr-i feyzâ-feyz-i insâniyyetin âhengine Uymadan, kàbil de¤ildir düflmemek bir engine.
1. Necm (53) sûresi, 39. âyet. Meâli: “‹nsan için kendi sa’yinden (çal›flmas›ndan, eme¤inden) baflka bir fley yok.”
Menzil-i maksûda varmazs›n uyanmazsan e¤er... Var m› bak, yollarda hiç bîdâr olanlardan eser? ‹flte âtîdir o ser-menzil denen ârâmgâh; Kârvân akvâm; çöl mâzî, atâlet sedd-i râh. Durma, mâzî bir mugaylanzâr-› dehfletnâktir; Git ki, âtî korkusuzdur, hem ne kudsî hâktir! Çok fledâid iktihâm etmek gerektir, do¤rudur... Vehleten âvâre bir seyyâh› yollar korkutur; Korku, lâkin, azmi te’yîd eylemek îcâb eder: Kurtulursun fledd-i rahl etmifl de gitmiflsen e¤er. Çünkü düflmüflsün hayât›n -ezkazâ- feyfâs›na, Gitmen îcâb eyliyor tâ menzil-i aksâs›na. Düflmemek mâdem elinden gelmemifl evvel senin, Ölmeden olsun mu ey miskin, bu çöller medfenin? ‹ntihâr etmek de¤ilse yolda durmak, gitmemek, Âsümandan refref indirsin demektir bir melek! “Leyse li’l-insâni illâ mâ seâ” derken Hudâ;
(1)
Anlamam hiç meskenetten sen ne beklersin daha; Davran art›k kârvân›n arkas›ndan durma, kofl! Menzil alm›fllar da yorgun, belki senden bî-mecâl! Belki yok, elbette öyle! Sen ne etmifltin hayâl?
durmayalım!
Mahv olursun bir dakîkan geçse hattâ böyle bofl.
25
fiöyle gözden geçse bir hilkat temâflâ-hânesi: Ç›km›yor bir zerre fa’âliyyetin bîgânesi. Âsümânî, hâkdânî cümle mevcûdât için
safahat - birinci kitap
1. “Hâlik” -buradabafl› h›r›lt›l› ha (h›) ve sonu kal›n ka (kaf) harfi ile, “Yaratan, Yarat›c›, Allah” mânâs›nda... Ayn› kelime (ha) ve (kaf) sesleri ile “berber”; (he) ve (kef) sesleriyle okundu¤unda ise “helâk eden, yok edici” mânâlar›na geldi¤inden, bu izahata lüzum görüldü.
26
Kurtulufl yok sa’y-i dâimden, terakkîden bugün. Yer çal›fls›n, gök çal›fls›n, sen s›k›lmazsan otur! Bunlar›n hakk›nda bilmem bir bahânen var m›? Dur! Mâsivâ bir fley midir, bofl durmuyor Hâlik bile: (1) Bak tecellî eyliyor bin fle’n-i gûnâgûn ile. Ey, bütün dünya ve mâfîhâ ayaktayken, yatan! Lefl misin, davranm›yorsun? Bâri Allah’tan utan.
HASIR
Befler onar paralar hepsi yaklafl›p deli¤e, Süzüldüler oradan bir kilitli çekmeceye. Epeyce fâs›ladan sonra geldi baflka biri: — Geniflçe bir has›r›n var m›? Neyse hem de¤eri.
1. Çöro¤tu (çörek otu), tîrak (tiryak) ve inflallah (inflâallah) gibi kelimeler, halk telâffuzuyla al›nm›fllard›r.
hasır
Geçende, Yayla civâr›nda bir ufak cevelân Bahânesiyle, bizim eski âflinâlardan Bir attar›n az›c›k gitmek istedim yan›na, Ki her zaman beni da’vet ederdi dükkân›na. Biraz müsâhabeden sonra söktü müflteriler: — Ver ordan on paral›k zencefil, çöro¤tu, biber. Geçenki befl para borcumla on befl etmedi mi? — Silik bu yirmilik almam... — Uzatma gör iflimi! — O¤ul, çabuk... Bana tîrak... Okunmufl olmal› ha!(1) Bizim çocuk, ad› bats›n, Y›lanc›k olmufl... — Ya? — Sübek kadar yüzü hütda¤ kesildi! — Vah vah vah! — Han›m, geçer, nefes ettir... — Geçer mi? ‹nflallah. — Bi yirmilik paket amma sabahki tozdu bütün... — Ayol, hep içti¤imiz toz... Bozuldu eski tütün! — Efendi amca, sak›z ver... Biraz da balmumu kes. — K›z›m, parayla olur ha! Peflinci bak herkes.
27
safahat - birinci kitap
Cenâze sarmak içindir, eziyyet etme sak›n! Mahallemizde befl ayd›r yatan o hasta kad›n Bugün, sabahleyin art›k cihandan el çekmifl... — Ne çâre! K›smeti bir böyle günde ölmekmifl. — Yan›nda kimse de yokmufl... Aman b›rak neyse... Ecel gelince ha olmufl, ha olmam›fl kimse! — Dokuz gurufl bu has›r, siz, sekiz verin haydi... Pazarl›k etmeyelim bir gurufl için flimdi!
28
Has›r büküldü, omuzland›, dald› bir soka¤a; Sokuldu kimbilir ordan da hangi bir buca¤a. Aç›ld› bir ölü saklanmak üzre sînesine; Kapand› ketm-i adem heybetiyle sonra yine! Befl on fakîre olup bâr-› dûfl-i istiskàl, Huzûr-i lâlini bir nevha etmeden ihlâl, Sükûn içinde uzaklaflt› âfliyân›ndan. Geçince sûrunu flehrin, uzatt› servistan Garîb yolcuyu tevkîfe bin bükülmez kol! Omuzdan indi has›r, yoktu çünkü art›k yol. Mezarc›n›n o kürek yüzlü dest-i lâkayd› ‹ânesiyle nihâyet mezâra yasland›. Hücûm-i mihnet-i peyderpeyiyle dünyan›n, Hayât› bir y›¤›n âlâm olan zavall› kad›n, Has›rdan örtüsü dûflunda hufreden indi... Enîn-i rûhu da art›k müebbeden dindi. Bu hât›rât ile kalbimde bafllay›nca melâl, Oturmak istemez oldum, k›yâm edip derhâl; -Yüzümde âleme nefrin, içimde flevk-i memât; Gözümde içyüzü dehrin: Y›¤›n y›¤›n zulümât!Bulundu¤um o mukassî mahalden ayr›ld›m. Bu perde bitti mi? Heyhât! Atmad›m bir ad›m, Ki rûhu eylemesin böyle bin fecîa harâb! Hayât nâm›na, yâ Rab, nedir bu devr-i azâb?
GEÇ‹NME BELÂSI
Doksan senelik ömre, ‹lâhî, bu mu gâyet? Bilmem ki ne âlem bu cedel-gâh-› maîflet! Korkunç oluyor böyle hakîkatleri, gerçek, Sa’dî gibi bir asr-› fazîletten iflitmek. Sa’dî o kadar felsefesiyle, hüneriyle, Fikrindeki hürriyyet-i fevka’l-befleriyle Esbâb-› maîflet denilen kayda girerse,
1. fieyh Sa’dî’nin bir beyti: “Ömr-i giran-mâye der in sarf flud/Tâ çihorem sayf, çipûflem flitâ?” Mânâs›: “K›ymetli ömür, yaz›n ne yiyeyim, k›fl›n ne giyeyim, derken, bitti.”
Yâd etmesin âzâdeli¤in nâm›n› kimse. ‹nsan ki ç›kar perde-i mektûm-i ademden, Tâ sahne-i hestîde zuhûr etti¤i demden, ‹kmâle kadar fâcia-i devr-i hayât›,
Âvâre befler sâha-i gabrâya düflünce,
geçinme belâsı
Atlatmaya mahkûm ne mühlik akabât›!
Etrâf›na binlerce devâhî üflüflünce,
29
Zannetme ölüm flahs›na bir kerre muhâcim... Bin kerre olur günde o düflmenle müzâhim.
Meydan m› bulur râhat› esbâb›n› celbe? Bafllar o c›l›z kollar› dünya ile harbe! Kaynar güneflin âtefli mihrâk-› serinde;
safahat - birinci kitap
Karlar buz olur hep beden-i bî-siperinde. Medhûfl nigâh›nda köpürdükçe denizler; Beyninde bütün dalgalar öttükçe mükerrer; Sâhilden uzansam, der, eder tayy-i merâhil; Lâkin onu bilmez ki uzaklar daha sâil: Da¤lar o nihâyetsiz olan silsilesiyle, Ormanlar o dünyây› tutan velvelesiyle, Emvâc-› serâb›yle, vuhûfluyle bevâdî, Her hatve-i azminde olur ye’sine bâdî. Fevkinde semâvât›n o ecrâm-› mehîbi; Pîflinde zemînin o temâsîl-i acîbi; Bîçâreyi medhûfl ederek her nefesinde, Muztar b›rak›r mün’adim olmak hevesinde.
30
Lâkin bu heves bir heves-i dîgere ma¤lûb: ‹nsan yaflamak h›rs-› cibillîsine meclûb. Her devresi bir devr-i azâb olsa hayât›n, Râzîsi de¤ildir yine bir türlü memât›n! Ömr olsa da binlerce tekâlîf ile meflhûn, ‹nsan yaflamaktan yine memnun, yine memnun! Art›k neye mevkùf ise te’mîn-i bekàs›, Yaln›z ona masrûf olur âvâre kuvâs›. Durmaz bo¤uflur bunca muhâcimlere ra¤men, Düflmez o mesâî denilen seyfi elinden. Ç›plakt›r o, ister ki so¤uklarda ›s›ns›n; Bir dam çatarak her gece alt›nda bar›ns›n. ‹ster yiyecek fley, giyecek fley, yakacak fley... Bin türlü havâic daha var bunlara der-pey. Âvâre befler iflte bu bâzâr-› cihanda, Her gün yeni bir kâr peflinden cevelânda. Maksad bu kadar da¤da¤adan bir yaflamakt›r... Lâkin, bunun alt›nda ne maksad olacakt›r? Heyhât, onu idrâk için i’mâl-i hayâle
Yok vakti: Bütün demleri mevkùf cidâle! ‹nsan ki onun rûh ile insanl›¤› kàim, Dâim oluyor cisminin âmâline hâdim; Gelseydi e¤er rûhunu i’lâya da nevbet, Anlard› nedir, belki, hayât›ndaki gâyet. Bir anlad›¤›m varsa fludur: Hâlik-› Âlem, Hilkat kal›versin, diye bir ukde-i mübhem, Dald›rmada insanlar› hâcât-› hayâta, Döndürmede ezhân› bütün baflka cihâta. Ömrün öteden berk-süvârâne flitâb›, Iyflin beriden lâz›m-› bî-hadd ü hesâb›, Göstermede dünyâya, nedir maksad-› Hâlik... “Kimden kime flekvâ edelim biz de flafl›rd›k”.
geçinme belâsı 31
MEYHÂNE
safahat - birinci kitap
Hurûflan bâd-› süfliyyet derûnundan, kenâr›ndan; Girîzan rûh-i ulviyyet harîminden, civâr›ndan. Ç›kar bin nâle-i nevmîd hâk-i ra’fle-dâr›ndan, ‹ner bin zulmet-i makber fezâ-y› fleb-nisâr›ndan. Gelir feryâdlar ebkem duran her seng-i zâr›ndan: Y›k›lm›fl hânümanlar sanki ç›km›fl da mezâr›ndan, Dehân-› hasret açm›fl rahnedâr olmufl cidâr›ndan! Çöker bir dûd-i mâtem titreyen kandîl-i târ›ndan: Sönüp gitmifl ocaklar yükselir gûyâ gubâr›ndan! Giren bir kerre nâdimdir hayât-› müsteâr›ndan; Ç›kan âvâredir art›k cihân›n kâr ü bâr›ndan.
32
Dökülmüfl âb-rûlar bâde-i pesmande hâlinde... Emel bir münkesir peymânedir saff-› niâlinde! Bo¤ulmufl rûh-i insânî flarâb›n mevc-i âlinde. Nümâyan mel’anet sâkîsinin çirkin cemâlinde! Ne mâzî var, ne âtî, bak flu ayyâfl›n hayâlinde... Tutup bir zehr-i âteflnâk dest-i bî-mecâlinde, Zevâl-i ömrü bekler hem flebâb›n tâ kemâlinde! Merâret int›bâ’ etmifl cebîn-i infiâlinde... Derin bir iltivân›n sîne-i zerd-i melâlinde Odur ancak hüveydâ ser-nüviflt-i bî-meâlinde, Müebbed bir de nisyan nazra-i sengîn-i lâlinde. Can›m s›k›ld› dün akflam, sokak sokak gezdim; Sonunda bir yere sapt›m ki, önce bilmezdim.
meyhâne
Bitince bir s›ra ev, sonra bir de vîrâne, Dikildi karfl›ma bir han k›l›kl› meyhâne: Bas›k tavanl›, karanl›k, sefîl bir dükkân; ‹çinde bir masa, yâhud civar tabutluktan At›lma çok ölü görmüfl ac›kl› bir teneflir! Yan›nda hurdas› ç›km›fl bir eski püskü sedir. Sakat, bacaks›z on onbefl has›rl› iskemle, K›r›k dökük flifleler, bir de çinko tepsiyle Befl on kadeh, iki üç testi... Sonra tezgâhl›k Eden yan üstüne devrilme kirli bir sand›k. Sönük sönük yan›yor rafta isli bir lâmba... Önünde bir küme: Fes, takke, h›rka, salta, aba K›m›ldan›p duruyorken, sefîl bir sohbet, Bu isli zulmete vermekte büsbütün vahflet: — Kuzum Dimitri, bu akflam biraz ziyâdece ver... — Ziyâde, anlad›k amma ya içti¤in flifleler? — Çizersin... — Öyle mi? Lâkin silinmiyor çetele! Bak›n tavan tebeflirden görünmez oldu... — Hele! — Bizim peflin param›z... Almad›n m› dün guruflu? — Ayol, tükendi mezen... Bari koy biraz turflu. Aratt› kendini ustan... Dinince dinlensin! — Hasan be! Sen de nas›l nazl› nazl› söylersin? Nedir o türkü... Aman baflka yok mu? Hah, flöyle! — Ömer, ne nazlan›yorsun? Biraz da sen söyle. — Nevâzil olmuflum Ahmed, b›rak, sesim yok hiç... — Sesin mi yok? Aç›l›r flimdi: Bir imam suyu iç! — Yar›n ne ifldesin Osman? — Ne ifldeyim... Burada! — Dimitri çorbac›, doldur! Ne durmuflun orada? — O kim gelen? — Baba Ârif. — Sakall›, gel bakal›m...
33
Yanafl.
— — — — — —
— Selâmün aleyküm. — Otur biraz çakal›m... Dimitri, hey, paras›z geldi sanma, iflte para! Ey anlad›k a kuzum... — Sar be yoldafl›m c›gara... Aman bizim Baba Ârif susuz musuz içiyor! Onun bi dalgas› olmak gerek: Tünel geçiyor. Moruk, kaç›nc› kadeh? fiimdicek s›zars›n ha! S›zarsa mis gibi yer, yatmam›fl adam de¤il a.
safahat - birinci kitap
Yavafl yavafl kafalar, kelleler k›z›flm›flt›, A¤›z, burun, hele sesler bütün kar›flm›flt›; Dikildi a¤z›na, bakt›m, aç›k duran kap›n›n, Fener elinde bir erkek, yan›nda bir de kad›n. Befl on dakika süren bir düflünceden sonra, Kad›n da girdi o zulmet-serâ-y› menfûra. Gözünde ebr-i te’essür, yüzünde hûn-i hicâb, Vücûdu ra’fle-i nâçâr-› ye’s içinde harâb, Teveccüh eyleyerek sonradan gelen Baba’ya:
34
— Demek tafl›nmal› art›k çoluk çocuk buraya! Ayol, nedir bu senin yapt›¤›n? Utan az›c›k... Anan da, ben de, yumurcaklar›n da aç kald›k! Ne ifl, ne güç, gece gündüz içip z›bar sâde; Sak›n düflünme çocuklar aceb ne yer evde? Evet, sen el kap›s›nda sürün iflin yoksa; Getir bu sarhofla yutsun, getir paran çoksa! Zavall› ben... Çamafl›r, tahta, her gün u¤rafl da, Sonunda bir paralar yok, el elde bafl baflta! O tahtalar, çamafl›rlar da geçti: Yok hâlim... Ayakta sallan›fl›m zorlad›r Hudâ âlim! Çal›flmad›n, beni hep bunca y›l çal›flt›rd›n;
O yavrucaklar› ç›plak, sefîl al›flt›rd›n; Bilir mahalleli kim ald›¤›n zamanda beni, Çeyiz çimenle donatm›flt› beybabam evini. Ne oldu flimdi o eflya? Sat›p kumarda yedin. Evet, kumarda yedin, hem de Karfl›lar’da yedin! K›z›n yetiflti, alan yok, nas›l olur ki? Soran “fiu sarhoflun k›z› ‹ffet de¤il mi? Vazgeç aman!” Diyen kad›nlara; “Pek do¤ru, pek” deyip gidiyor. Bu söz zavall›y› bilsen ne türlü incitiyor! Benim güzel mele¤im, hiç de tâli’in yokmufl: Anan benim gibi sersem; babansa bir sarhofl! Necip de minderi koltukta geldi mektepten... Demifl ki kalfa: “Sekiz ayd›r almad›m hele ben Ne haftal›k, ne de ayl›k... Senin baban olacak Kumarc›, o¤lu için az yesin de tutsun uflak!” Ko¤uldum anne! deyip a¤l›yor zavall› çocuk... Ne yaps›n annesi? Dünyâda bir güvendi¤i yok! O bâri bir adam olsun da kalmas›n câhil, Demifltim olmad›... Lâkin kabâhat onda de¤il: O her sabah okuyordu gürül gürül cüzünü; Ay›rm›yordu kitaptan ne olsa hiç gözünü.
meyhâne
Üç akflam oldu ki yoksun. Necip: Babam nerde! Ben isterim onu mutlak, demez mi? Bak derde! Sular karard›; bu sâ’atte hiç gezer mi kad›n? O, sarhoflun biri; tut kim sokak sokak arad›n... Nas›l bulursun a yavrum? Yar›n gelir belki, Dedim. Fakat çocu¤un durmuyordu. Bakt›m ki Avutman›n yolu yok; komflunun Hüseyn A¤’y› Al›p dolaflmaday›m yats› vakti dünyây›. Anam benim gibi evlâd do¤urmaz olsayd›, Bu hâli görmeden evvel gözüm yumulsayd›! Herif, flu hâlime bak, merhametli ol az›c›k...
35
B›rak o z›kk›m›, içtiklerin yeter art›k. Efendiler, a¤alar, siz de bir nasîhat edin, Sizin de belki var evlâd›n›z... — Hasan, ne dedin? — B›rak, köpo¤lu kad›n amma çalçeneymifl ha! — Benimki çok daha fazlayd›. — Etme! — Elbet ya! Onun için boflad›m. Sen iflitmedin mi Halim? — Kad›n lâk›rd›s› girmez kula¤ma zâti benim. Senin kar›m dedi¤in âdetâ pabuç gibidir: Biraz vakit tafl›n›r, sonradan de¤ifltirilir.
safahat - birinci kitap
Kad›n bu sözleri duymaz, tezallüm eylerdi; Herif mezar tafl› tavr›yle sâde dinlerdi. Aç›ld› a¤z› nihâyet, aç›lmaz olsa idi! Tafl›p döküldü, içinden flu lâ’net-i ebedî: — Cehennnem ol seni h›nz›r orospu, git: Boflsun! — Ben anlad›m ifli: Sen komflu, iyce sarhoflsun! Ay›lt›n›z flunu yâhu! — ‹liflmeyin! — B›rak›n! Herif ay›ld› m›, bilmem, düflüp bay›ld› kad›n!
36
MEZARLIK
Bakma kabristân›n ancak sâha-i medhûfluna, Dur da bir müddet kulak ver nâle-i hâmûfluna! Kalbi hiç benzer mi bak sîmâ-y› heybet-pûfluna? Kim ki dalm›flt›r hayât›n seyl-i cûflâ-cûfluna, Can atar, bir gün gelir, yorgun düflüp âgûfluna! Ey mezâristan, ne âlemsin, ne yüksek f›tratin! Sende pinhân en güzîn evlâd› insâniyyetin; Senden istimdâd eder feryâd› ye’sin, haybetin. Bir y›¤›n göz nûrusun, yâhud muhammer t›ynetin, Rûh-i pâkinden coflan göz yafllar›ndan milletin! fianl› bir târîhsin: Mâzî-i millet sendedir. Varsa ibret sendedir, hikmet de elbet sendedir; Devr-i ‹stîlâ durur yâd›nda, devlet sendedir! Çünkü hürriyyet, hamâset sende, gayret sendedir, Zindegî zillettir art›k, bence izzet sendedir!
Cevherin, toprak de¤il, pek baflka bir ma’den senin. Âh bilmezler ki üstünden geçerlerken senin, Bin dim⤛n lübbüdür her zerre hâkinden senin.
mezarlık
Ey ademle varl›¤›n ser-haddi, iklîm-i salâh! Bafllar›nda sermedî bir sâye, bir müflfik cenâh Olmasan, bî-vâyeler nerden bulurlar inflirâh? Z›ll-i memdûdunda var âsûde bir reng-i felâh. Leyl-i dûrâ-dûruna olsun fedâ yüz bin sabâh.
37
Öyle feyyâz, ey zemîn-i ma’rifet, mâyen senin: Sâye-gâh›ndan ç›karken rûh olur her ten senin. Ey mezâristan, nihan ka’r›nda yüz binlerce mâh, F›flk›ran hâk-i remîminden bütün nûr-i nigâh! Nâzeninler yâl ü bâlinden nifland›r her kiyâh... Serviler Mevlâ’ya yükselmifl birer berceste âh, Hufreler Mevlâ’dan inmifl en emin bir hâb-gâh. Ey flebistân, ey adem, ey perde perde kibriyâ, Sendedir ümmîdler: Senden do¤ar fecr-i bekà. Her hacer-pâren okur bin fli’r-i lâhûtî-edâ; Her neflîden rûhu eyler sermediyyet-âflinâ. Ey semâvî hâk, benden bin selâm olsun sana.
safahat - birinci kitap
38
S›k›nca rûhumu ba’zen metâlibiyle hayât, Olur yegâne mesîrem mahalle-i emvât. Muhît-i velvele-dâr›nda zindegânînin, Ferâ¤-› dâimi yoktur hayât-› sânînin. Ne levs-i h›rs ü mezellet zemîn-i pâkinde, Ne hây ü hûy-i maîflet harîm-i hâkinde, Bu kâinât-› huzûrun fezâ-y› sâmitini Görünce, ömr-i perîflân›m›n merâretini, Velev bir ân için olsun at›p hayâlimden, Uzaklafl›r giderim mâsivâya art›k ben. fiu mâsivâ denilen kayd-› ukde ber-ukde, K›r›lmadan olamaz rûh bir dem âsûde. Fakat k›r›lmak için böyle bir zemîn ister... Zemîn de¤il yal›n›z, kalb-i âhenîn ister! Geçen sabâh idi Eyyûb’a do¤ru ç›km›flt›m. Afl›p da sûrunu flehrin at›nca birkaç ad›m,
1. “O, ölümü ve hayât› yaratt›...” Mülk (67) sûresinin ikinci âyetinin bafl›.
Ufuk de¤iflti, önümden çekildi eski cihan; Göründü karfl›da füshat-serâ-y› kabristan. Fakat o bir koca deryâ-y› sermediyyet idi, Ki her hazîre-i sengîni mevc-i müncemidi! Kenarda durmayarak girdim en derin yerine, Oturdum arkam› verdim de tafllar›n birine. Ridâ-y› samte bürünmüfl bütün yesâr ü yemîn, Huzûr içinde a¤açlar, sükûn içinde zemîn. Bütün o yükselen emvâc, o bî-nihâye deniz, Derin bir uykuya dalm›flt›, her taraf sessiz. Yavafl yavafl aç›l›p perde-i likà-y› muhit; Harîm-i rûhumu doldurdu kibriyâ-y› muhit. Fakat bu beste-i lâhût nerden aksediyor, Ki “Ellezî halâka’l-mevte ve’l-hayâte...” diyor?
(1)
Nedir samîm-i sükûnette böyle bir feryâd? Neflîde Hâlik’›n, ammâ kim eyliyor inflâd? Zaman zamân ederek yükselen terâne hurûfl, Enîne bafllad› nâgâh kâinât-› hamûfl! O serviler müteheyyic cemâ’at-i kübrâ Kesildi... Her birisinden duyuldu ayn› sadâ. Mekàbir inledi, tafllar birer lisân oldu; Kitâbeler de o tafllarla hem-zebân oldu. Görünce zinde bütün mahfler-i heyûlây›, Mezâra rûh veren nefh-i pâk-i Mevlâ’y›, Göründü dîde-i medhûfla bir cihân-› nüflûr!
mezarlık
Kefen be-dûfl-i bekà bî-nihâye ecsâd›n,
39
Hayâle dald›m; o füshat-serâ-y› dûrâ-dûr
O, dehri hîçe sayan, kârvân-› ecdâd›n Ak›n ak›n geçerek pîflgâh-› izzette, -Muhît-i havf ü recâdan makàm-› hayrette-
1. Kur’an-› Kerîm’in 67. sûresi olan Mülk sûresi. “Tebâreke” kelimesi ile bafllad›¤› için bu isimle de an›l›r.
K›yâm-› aczini seyreyledim... Ne dehfletmifl Sücûd-i hilkati görmek huzûr-i kudrette! Bu herc ü merc-i k›yâmet-nümûna hâkim olan Hatîb-i âlem-i ulvî nihâyet oldu iyan: Gözüm, uzaktaki bir medfenin ayak ucuna Çöküp ziyâret eden, bir çocukla bir kad›na ‹liflti. Sonra biraz yaklafl›nca, iyden iyi Tezâhür eyledi: Bakt›m, çocuk “Tebâreke”yi (1) Kemâl-i vecd ile ezber tilâvet eylemede; Yan›nda annesi gözyafllar›yle dinlemede. Zemîne ra’fle verirken neflâid-i melekût, Ne manzarayd› ‹lâhî o makber-i mebhût? Çocuk hayâta, o makber de mevte bir levha. Tezâd-› kudreti gör: Bak flu levh-i zî-rûha!
safahat - birinci kitap
Biraz geçince o sesler bütün hamûfl oldu, Deminki mahfler-i pür-cûfl sâye-pûfl oldu. Çocuk kad›nla beraber çekildi âlemine, Gömüldü gitti mezarl›k sükûn-i dâimine.
40
BAYRAM
bayram
Âfâk bütün hande, cihan baflka cihand›r; Bayram ne kadar hofl, ne fletâretli zamand›r! Bayramda güler çehre-i ma’sûm-i sabâvet, Ümmîd çocuk sûret-i sâf›nda iyand›r. Her cebhede bir nûr-i mücerred lemeânda; Her dîdede bir rûh demâdem-cevelând›r. Âlâm-› hayât›n iki kat büktü¤ü ecsâd Feyzindeki te’sîr ile âsûde-revand›r. Ferdâ-y› sükûn-perveridir sâl-i cidâlin, Nevmîd düflen kalbe ümîd-âver-i cand›r. Heycâ-y› maîfletteki feryâd-› mehîbin Dünyâda biraz dindi¤i an varsa bu and›r. Subhunda bahâr›n flu sabâhat bulunur mu? Bak çehre-i gabrâya: Nas›l flen, ne civand›r! Her sînede bir kalb-i meserret darabanda, Her kalbde bir âlem-i eflvàk nihand›r. Raksân oluyor cünbüfl-i dûfliyle anâs›r, Gûya ki bütün sadr-› zemin pür-galeyand›r. Eflbâh› da cûflân ediyor feyz-i mübîni, Yâ Rab bu nas›l rûh-i avâlim-sereyand›r! Bayramda gelir yâda ne hofl hât›ralar ki: Bin ömre verilmez, o kadar kadri girand›r. Iydin bana dâim görünür levh-i kerîmi: Mâzî-i tufûliyyetimin yâd-› besîmi.
41
1. Caponya (Japonya), alettirikçi (elektrikçi), hemfleri (hemflehri), direm (dirhem) ve a¤ (a¤a) gibi kelimeler, halk telâffuzuyla al›nm›fllard›r.
Birinci gün hava bir parça nâ-müsâiddi; ‹kinci gün aç›l›p, sonra pek güzel gitti. Dedim ki: “Fâtih’e ç›ksam yavaflça, bir yanda Durup o âlemi seyreylesem de meydanda, Ziyâret etsem ehibbây› sonradan... Hofl olur. Bütün gün evde oturmak ne olsa pek bofltur.” Bu ârzû-yi tenezzüh gelince, art›k ben Durur muyum? Ne gezer! F›rlad›m hemen evden. Gelin de bayram› Fâtih’te seyredin, zîrâ Hayâle, hât›ra s›¤maz o herc ü merc-i safâ, Kucakta gezdirilen bir kar›fl çocuklardan Tutun da, tâ dedemiz demlerinden arta kalan, As›rlar ölçüsü boy boy asâl› nesle kadar, Büyük küçük bütün efrâd-› belde, hepsi de, var! Ad›m bafl›nda kurulmufl beflik sal›ncaklar, ‹çinde darbuka, deflerle zilli flakflaklar. Biraz gidin: Kocaman bir çad›r... Önünde bütün, Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için Nöbetle beklefliyorlar. Aceb içinde ne var? “Caponya’dan gelen, insan suratl› bir canavar!” (1) Geçin: S›rayla çad›rlar. Önünde her birinin
safahat - birinci kitap
Diyor: “Kuzum, girecek varsa, durmas›n girsin.” Ba¤›rmadan sesi bitmifl ayakl› bir i’lân.
42
‹nince binmede art›k onun da hemflerisi:
“Al›n gözüm, buna derler...” sadâs› her yandan. Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele: Gelen yap›flmada bir mutlaka o sapl› tele. Terâzilerden adam eksik olmuyor; birisi “Hak okka çünkü bu kantar... Firenk icâd› g›ram De¤il! Diremleri dört yüz, hesapta flaflmaz adam.”
— Muhallebim ne de kaymak! — fiifâl›d›r ma’cûn! Simid mi istedin a¤? — Yokmufl onlu¤um, dursun. O baflta: Kuskunu kopmufl eyerli düldüller, Bu baflta: Pald›m› düflmüfl semerli bülbüller! Baloncular, hac›yatmazc›lar, f›r›ldaklar, Horoz flekerleri, civ civ öten oyuncaklar; Sa¤›nda atl›kar›nca, solunda taht›revan; Önünde bir sürü çekçek, tepende çiftekolan. Öbek öbek yere çökmüfl kömür çeken develer... Ferâ¤-› bâl ile birden gevifl getirmedeler. Koflan, gezen, oturan, mâniler düzüp ça¤›ran, Davullu zurnal› “dans!” eyleyen, coflup ba¤›ran Bu kâinât-› sürûrun içinde gezdikçe, Çocuklar›n taraf›ndayd› en çok e¤lence. Güzelce süslenerek dest-i nâz-› mâderle, Birer çiçek gibi nevvâr olan bebeklerle Gelirdi safha-i mevvâc-› ›yde baflka hayât... Bütün sürûr ü fletâretti gördü¤üm harekât. Onar parayla biraz sallan›rd›lar... Derken, Dururdu “Yand›!” sadâs›yle türküler birden. — Ayol, demin daha yanm›flt› â! Herif sen de... — Peki k›z›m, az›c›k fazla sallar›m ben de.
Fakat bu levha-i handâna karfl›, pek yafll› Bir ihtiyar kad›n›n koltu¤unda, gür kafll›,
bayram
“Deniz dalgas›z olmaz, Gönül sevdâs›z olmaz, Yâri güzel olan›n Bafl› belâs›z olmaz! Haydindi mini mini mâflallah Kavufluruz inflallah...”
43
safahat - birinci kitap
Uzunca saçl› güzel bir k›z a¤lay›p duruyor. Gelen geçen, bu niçin a¤l›yor? diyor, soruyor. — Yetim ayol... Bana evlâd belâs›d›r bu ac›. Çocuk de¤il mi? “Sal›ncak!” diyor... — Sal›ncakç›! Kuzum, biraz bu da binsin... Ne var sevâb›na say... Yetim sevindirenin ömrü çok olur... — Hay hay! Hemen o k›z da sal›ncakç›n›n mürüvvetine, Kat›ld› a¤lamayan k›zlar›n fletâretine.
44
HASB‹HÂL
hasbihâl
Ey bülbül-i ter-zebân-› irfan, Dem-beste nevâlar›nla vicdan. Hem-safvet-i rûh olan o âvâz Oldukça harîm-i canda dem-sâz, Pâmâlim olur bütün avâlim; Lâhûta kadar ç›kar hayâlim. Eflvâk›ma dar gelir de eb’âd, Eyler fikrim fezâlar îcâd! Ey nûr-i mübîni Kibriyâ’n›n, Sînem olamaz m› âsümân›n? Gökler mi bütün karârgâh›n? Hiç yerlere u¤ramaz m› râh›n? Ey tâir-i nâz-› sidre-pervâz, Kalbimde olayd›n âfliyan-sâz; Bir baflka terâne gûfl ederdin, Rûhum gibi sen de cûfl ederdin. Yâd›mda duran neflâidinden Dâim cezebât içindeyim ben. Verdikçe derûna vecd o âheng, Dünyâ nazar›mda teng olur teng! Âzâdesi büsbütün kuyûdun, Bir fli’r-i semâ-zemin sürûdun! Bir fli’r-i revan ki: Cûy-i cârî Feyziyle bahâr-› ömre sârî. Bir na¤me ki: Rûhtur, ledündür; Kur’an gibi râsihîn içindir.
45
1. “Bilemedik” demek olan bu ibâre ile “Senin yüceli¤ini, gere¤ince bilemedik yâ Rabbi!” ifâdesine iflâret edilmektedir.
Bir nâle ki: fievk-sûz-i idrâk Havlinde nidâ-y› “mâ-arafnâk!” (1) Ey flâir-i râzdân-› mülhem, Ben râz›na olmasam da mahrem, Hayrân-› kemâlinim... Beyân›n Gûyâ ki hitâb›d›r Hudâ’n›n!
safahat - birinci kitap
Ey subh-i ezel cebîn-i sâf›, Envâr›n›n olmaz inkisâf›. Yeldâ-y› adem cihân› alsa, Eflbâh bütün zalâma dalsa, Hâlâ görünür o rûhü’l-ervâh Bir cevv-i münîr içinde sebbâh! Ey safha-i vechi âyet-i nûr, Cebhende meâl-i kevn mestûr; Çeflminde ziyâ-y› sermediyyet; Sönmez ebedî sirâc-› kudret, Lâhût ile âflinâ nigâh›n, Ecrâm flühûd-i intibâh›n! Her dem lemeân eder o merdüm, Mihrâk› da zâhirât-› encüm!
46
Her subh gelir nesîm-i dilcû Dûflunda flemîm-i nâz-› gîsû. Eyler yeniden hevâ-y› dîdâr Bir nefha ile beni hevâ-dâr! Sevdâ kesilir bütün süveydâ, Gûyâ aç›l›r nikàb-› Leylâ. Kehvâre-i dilde nâim ümmîd Eyler uyan›p figân› tefldîd. Susturmak için o t›fl-› zâr›, Kalkar arar›m leyâl-i târ›!
Ey leyl, vakàr›n›n misâli, Yâhud bana karfl› infiâli! Vaktâ ki eder revâk-› deycûr Alt›nda yatan cihân› mahmûr, Etrâfta kalmay›nca bir ferd, Hem-râh›m olur hayâl-i fleb-gerd, Kalkar, gezerim garîb ü tenhâ; Bir yer bulurum sükûnet-ârâ. Fevkimde semâ-y› encüm-âlûd; Pîflimde ridâ-y› leyl-i memdûd; Yâd›mda neflâid-i kemâlin; Karfl›mda hayâl-i yâl ü bâlin; Âzâde kuyûd-i mâsivâdan, Bî-gâile havftan, recâdan; Bir bezm-i fütûh açar ki vicdan: Lebrîz-i safâ-y› aflk olur can. Tasvîr de¤il o zevki, hattâ Mümkün olamaz tasavvur aslâ! Yâ Rab o ne feyz-i cûfl ber-cûfl! Yâ Rab o ne leyle-i ziyâ-pûfl! Yâ Rab o ne cilve cilve envâr! Yâ Rab o ne lem’a lem’a dîdâr! Yâ Rab o ne encümen, ne âlem! Yâ Rab o ne mahfil-i muazzam! Ey leyl, nehâr›n olmasayd›... Ey neflve, humâr›n olmasayd›! Dünya varm›fl inanmasayd›m!
hasbihâl
Bîdâr›n iken uyanmasayd›m;
47
Ey yâr-i vefâ-güzîn-i cân›m, Verdiyse melâl dâstân›m, Mu’tâd›n olan inâyetinle
safahat - birinci kitap
Susturma bu rûh-i zâr›, dinle! Hep velvele-i hayât dinse, Düflmez bu zavall› rûh, ye’se. Olmazsa zemin, zaman müsâid; Feryâd›na âsüman müsâid! Gönder bana sen de neyse derdin... Yâd›nda m› bir zaman ne derdin? Müstakbeli almay›p hayâle! Gel biz dalal›m bu hasbihâle! Edvâr-› hayât perde perde... Allâh bilir ne var ilerde.
48
SELM “Hemflîrezâdemdir. Dört yafl›nda öldü.”
“Bütün gün iflte bo¤ufltum, içim s›k›ld›. Yeter! Yar›n da ayn› mezâhimle u¤rafl›p duracak De¤il miyim? Bana öyleyse, flimdilik ister, Fer⤠içinde düflünmek, vücûdu yormayarak. Hayât, ceng-i maîflet; cihansa ma’rekedir; Zaman zaman bu sükûnlar birer mütârekedir.” Dedim, zemîne uzand›m. Fakat huzûr o ne zor! Dakîka sürmedi hattâ benim bu yaslanmam... Bir eski komflu gelip: “Vâliden selâm ediyor, Diyor ki: Hasta a¤›rlaflt›, durmas›n, akflam, Hemen bizim eve gelsin” deyince davrand›m, O âfliyân-› perîflâna do¤ru yolland›m. Sar›ld› boynuma annem girince, ben içeri. Diyordu a¤layarak: — Görme, Âkif’im, çocu¤u! Senin de¤il, yedi kat ellerin yanar ci¤eri, Ölüm döflekleri üstünde görse yavrucu¤u. fiükür, bugün az›c›k farkl›d›r, diyorduk dün... O pembe pembe yanaklar kireç kesildi bugün! selmâ
Filân hekim, dediler. Geldi, bakt›, anlamad›. Hay›r, filân daha bir anlay›fll›d›r, dediler. Me¤er yalan yere ç›km›fl o sersemin de ad›! B›rak ki anlasalar var m› çâre hiç? Ne gezer! Hekim ilâçlar›, o¤lum, bütün tesellîdir. ‹lâç yiyip iyi olmak, o bir tecellîdir.
49
Kesildi kardeflin art›k yemekten, içmekten; Lâk›rd› dinlemiyor, kendini helâk ediyor. O, hastadan daha flâyân-› merhamet... Görsen... Dedikçe “Anne, çocuktan ümîdi kes... Gidiyor!” Telâfl içinde kal›p büsbütün flafl›rmaday›m. E¤er yetiflmese imdâda yok mu komflu han›m... — Görünmüyor, hani hemflîre nerdedir? Gelsin. Benim sözüm ne kadar olsa baflkad›r, belki Biraz bulurdu teselli... — Nas›l da söylersin! Lâk›rd› kâr edecek kim? Duyar m› hiç beriki? Kolay bir ifl mi? Senin anne oldu¤un var m›? Çocuk o halde iken anne sözden anlar m›?
safahat - birinci kitap
Bu hem kaç›nc› felâket? Beflinci! Yâ Rabbi, Tamam beflinci seferdir ki k›z ölüm görecek! Bu son ümîdi de flâyed giderse dördü gibi, Zavall› kendini vaktinden evvel öldürecek. Ç›k›p da gör hele bir kerre flimdi Selmâ’y›... Ne hâle koydu felek, git de bak, o sîmây›!
50
Sabahleyin dili, bakt›m, biraz a¤›rlafl›yor... Melil melil bak›yor flimdi bülbül evlâd›m! Ne zâlim illet imifl: Bir çocukla u¤rafl›yor... O olmasayd› da ben keflke hasta olsayd›m. fiikâyet olmas›n amma tahammülüm bitti... Günâha girmedeyim durmuflum da bak flimdi!
Ne manzarayd› ki bir kufl kadar uçan o melek Dururdu bî-hareket, kol kanad k›m›ldam›yor! Gözünde nûr-i nazar titriyor hemen sönecek... Dudakta nât›ka donmufl; kulak söz anlam›yor! Türâb rengine girmifl cebîn-i sîmîni; Ölüm merâreti duydum öpünce leblerini! Bafl›nda annesi -mâtem tecessüm etmifl de Kad›n k›yâfeti alm›fl gibi- durur mebhût; Yan›nda komflu kad›nlar hurûfla âmâde, E¤erçi ortada dönmekte bir mehîb sükût. Girince ben odadan hepsi kalkt›lar aya¤a, K›z›yla annesi m›hl›yd›lar fakat yata¤a! Dedim: Nedir bu senin yapt›¤›n, düflünsene bir. B›rak flu hastay› art›k biraz da kendisine. Ne çâre, hükm-i kader âk›bet zuhûra gelir, Cenâze flekline girmekte böyle fâide ne? Senin bu yapt›¤›n Allâh’a karfl› isyand›r; As›l felâkete sabreyleyenler insand›r... fiu yolda bafllayan âvâre bir talâkatle, Devâm edip gidiyorum ben ictihâd›mda... Ne oldu, hastaya bir fley mi oldu, anlamad›m... O beht içindeki k›zdan kemâl-i fliddetle, fiu sayha koptu ki hâlâ enîni yâd›mda: “Ne tafl yüreklisiniz... Âh gitti evlâd›m!..” selmâ 51
MERHUM ‹BRÂH‹M BEY
(‹brâhim Bey merhum ki tabâbet-i baytariye ulemâs›ndand›r, hâk-i pâk-i fiark’›n yetifltirdi¤i nevâdir-i irfân ü fazîletin biridir. Merhumu yak›ndan tan›yanlar dört sene evvelki fecîa-i irtihâlinin millet için ne elîm bir z›yâ’, hükûmet için ne azîm bir hacâlet oldu¤unu teslimde tereddüt etmezler. fiark’›n, Garb’›n bedâyi’-i ilm ü fennini toplay›p hâf›zas›na doldurmufl; mahfûzât›n› muhâkemât›yle, meflhûdât›yle flâyân-› hayret bir sûrette tevsî’ etmifl; fiark’›n her taraf›n› defeât ile dolaflm›fl; Garb’›n en medenî memâlikini görmüfl gezmifl; elsine-i fiark›yeyi edebiyât›yle bilir; Frans›z, Rus lisanlar›n› hakk›yle ö¤renmifl olan bu büyük adam f›traten mahviyyete âfl›k, ifltihâra düflman olmasayd›, emînim ki, hükûmet-i sâb›kan›n o sâb›kal› ricâli yüzünden gurebâ hastahânelerinde ölen, öyle bir hakîm-i zûfünûnu tan›mak için kàriîn-i kirâm benim gibi bir âcizin delâletine müf-
safahat - birinci kitap
tek›r kalmazd›!)
52
Dönen muhît-i nigâh›mda yâl ü bâlindir, Bütün hayâlim o fevka’l-hayâl hâlindir. Zalâm-› hayrete düflmüfl, batar ç›karken ümid, Önünde rehber olan mefl’alem hayâlindir. Semâ-güzîn olarak gittin ey ‹lâhî nûr, Peyinde flimdi ufuktan geçen z›lâlindir. Bu kâinât senin hât›ranla hep lebrîz: Zemin, zaman bana yâd-âver-i cemâlindir. Bütün cihâtta akseyleyen hemâlindir, Esîr, sanki bir âyîne-i celâlindir! Nücûm-i lâmia-zâ bârikàt-› irfân›n, Leyâl, ihâta-i eflyâdaki kemâlindir. Seher o nâsiyeden bir niflân-› feyzâ-feyz, fiafakta dalgalanan renk reng-i âlindir.
Ulüvv-i kâ’b›n› tasvîr eder nigâh›mda Semâ olanca vuzûhuyle bir misâlindir. Cibâl, heykel-i sâhib-vakàr-› azmindir, Suhûr, h›ffete düflman olan h›sâlindir. Bulut yemîn-i leâlî-nisâr-› cûdundur, Günefl müfekkire-i herdem-ifltiâlindir. Tulû’, levha-i rengîn-i ibtisâm›nd›r, Gurûb, safha-i gamkîn-i infiâlindir. Havâda mevcelenir sânihât-› kudsiyyen, Riyâh, rûhumu pür-cûfl eden mekàlindir. Çemende cilveler eyler bahâr-› dîdâr›n, Sabâ nüvîd-i ümîd-âver-i visâlindir. fiitâ, peyinde hurûflan k›yâmet-i kübrâ, Rebî’, hât›ra-i fli’r-i lâ-yezâlindir. Hülâsa, nazra-i im’ân›m›n önünde cihan Senin sahîfe-i zât›n, senin meâlindir.
Senin sahîfe-i zât›n, senin meâlin iken Bütün cihân-› bedâyi’de müncelî âsâr, Samîm-i rûhumu pür-cûfl ü bî-karâr ediyor
merhum ibrâhim bey
Senin hayâl-i sabîhin -ki bir zaman ey yâr, Edince leyle-i rûhumda bin emel bîdâr; K›yâs ederdim aç›lm›fl sabâh-› istikbâlBugün bulutlar›n alt›nda eylemekte karâr! Garîb, flâm-› garîban kadar hazîn oluyor, Nigâh-› rikkatimin karfl›s›nda fecr-i bahâr. Birer bürehne kadîd-i mehîbi and›r›yor Hayât hulle-i sebzinde cilveger eflcâr. Bütün bu sâha-i hadrâ, bu nev-demîde çemen Yeflil bir örtünün alt›nda bir amîk mezâr! S›mâh-› cân›ma bin uhrevî sadâ geliyor Neflîdeler okuyorken gusûn-i terde hezâr. Temevvüc eyleyerek gözlerinde jale-i nûr fiükûfe-zârda gûyâ ki a¤l›yor ezhâr.
53
safahat - birinci kitap
Bugün o sîne-i hilkatte inleyen efl’âr! Muhît flimdi flebistân-› i¤tirâb›nd›r: Bugün uyanm›yor art›k o nâzenîn eshâr! Sen ey semâlar› iflràk eden ziyâ-y› ezel, Bu hâkdân› b›rakt›n peyinde zulmet-zâr! Gerildi bir ebedî perde beynimizde, senin Aç›ld› pîfl-i celâlinde âlem-i dîdâr. Cihan cihan dolafl›rs›n fezâ-y› lâhûtu, Nas›l ki yâd-› hazînin gezer diyar diyar! Hayât varsa senin sermedî hayât›nd›r, Azâb, yoksa, bu fânî hayât-› velveledâr. Sükûnu nerde bulur âh kalb-i mehcûrum? Derûn-i sînede bin herc ü merc-i dâim var!
54
Demek, görünmeyeceksin ilel-ebed bana sen, Demek, uzaktas›n ey yâr-› mihriban benden! Hayâta sen beni rabteylemifl iken, flimdi Aceb nas›l yaflar›m söyle âh sensiz ben? “Günün birinde gelirsin de eski âlemler Devâm eder yine birlikte öyle flât›r, flen... Bu gîrûdâr-› maîfletten el çeker, arar›z Seninle sîne-i uzlette gizli bir me’men... Kar›flmay›z flu cihân›n nebûd ü bûduna hiç, Nas›l ki bunca zamand›r kar›flmad›k zâten! Uzakta aksede dursun o hây ü hûy-i mehîb... Sükûn içinde biz ey dost, yek-revan, yek-ten, Devâm eder gideriz her zamanki âhenge, Döner muhîtimiz üstünde hep senin na¤men... Beyân-› ukde-güdâz›nla mübhemât-› flu’ûn Yavafl yavafl aç›l›p bir vuzûh olur rûflen. Verâ-y› perde-i kudrette gizlenen râz›n Önünde feyz-i beyân›n açar da bin revzen, ‹yân olur o zaman karfl›m›zda âlem-i rûh,
Düflüp gider gözümüzden bütün kuyûd-i beden! Birer terâne-i ilhâm olan neflâidini Kemâl-i vecd ile tekrâr dinlerim..” derken, Bugün emellerimin hepsi ser-nigûn oldu... Me¤erse olmayacakm›fl ne bir gelen, ne giden! Me¤er aç›lmayacakm›fl müebbeden art›k O perde perde hakàik, o ukdeler, o dehen! Yaz›k ki yükselerek matla’›nda etti karar O lem’a lem’a sünûhat... Hem de pek erken! Niçin gurûb ediverdin sen ey sitâre-i fiark, Henüz kemâlini derk etmeden zavall› vatan?
merhum ibrâhim bey
fiu son zamanda z›yâ’›n kadar z›yâ’-› elîm ‹sâbet etmedi âfâk-› fiark’a, ‹brâhîm! E¤erçi milletin ümmîd-gâh-› ikbâli Olan befl on büyük âdem, befl on vücûd-i kerîm Birer birer heder olmufltu senden evvelce... Senin peyinde fakat kald› bin ümîd-i akîm! Yar›m as›rda uyanm›fl çerâ¤-› feyze bak›n: Bir anda oldu sönüp perde-pûfl-i hâk-i remîm! Tasavvur eyleyemezdim ki ans›z›n dursun Felâh-› ümmet için çarp›nan o kalb-i rahîm; Tahayyül eyleyemezdim ki seyrden kals›n Muhît-i fiark'ta cevlân eden o fikr-i hakîm. Ridâ-y› hâke büründün sen ey sirâc-› edeb, Fakat o lem’a ki yâd›mdad›r... Zevâli adîm, Durup mezâr›n›n üstünde a¤lad›kça sehâb; Gelip bafl›nda enîn eyledikçe rûh-i nesîm; ‹nip melâik-i rahmet cihân-› bâlâdan, Harîm-i kabrine ettikçe her zaman ta’zîm; Bahâr vakti çiçeklerde yâd-› enfâs›n Meflâm-› câna duyurdukça bin lâtîf flemîm; Döner hayâlimin en muhterem harîminde
55
Senin o tayf-› lâtîfin ey âflinâ-y› kadîm! Musâb olan yal›n›z âilen midir? Heyhât, B›rakt›n arkada binlerce hânümân› yetîm. Olurdu dest-i tesellî-medâr-› lûtfunla Siriflk içinde yüzen çehreler bir anda besîm; Ederdi cûd-i merâhim-nümûd-i feyyâz›n Hazâin olsa bütün ehl-i fâkaya taksîm. O bir cihân-› fezâildi, mahvolup gitti... Nedir? Niçindir ‹lâhî bu ink›lâb-› azîm? Ey yâd-› güzîn-i ihtirâm›, Rûhumda hayât›n›n devâm›; Ey lem’a-i feyzinin tamâm›, Subh-i ezelînin ihtiflâm›; Âmâline dar gelince nâsût, ‹kbâline sîne açt› lâhût.
safahat - birinci kitap
Bakmaz da bu dâr-› ibtilâya, Rûhun can atard› i’tilâya; En sonra o nûr-i arfl-pâye Yükseldi civâr-› Kibriyâ’ya... Dem flimdi dem-i saâdetindir: Ervâh, nedîm-i hazretindir.
56
Tevfîk olarak yolunda hem-râh, Aflt›n flu fezâ-y› târ› nâgâh; Tâ fecr-i bekàda oldun âgâh... Hâlâ gidiyorsun Allah Allah! Pervâz›na yok mudur tenâhî? Ey tâir-i gülflen-i ‹lâhî!
Her gül dibi medfen-i hayâlin, Her gonca kitâbe-i kemâlin; Her yerde nihân olan cemâlin, Her yerde iyân olan meâlin; Bir yerde görünmüyorsun amma; Her yerde bedâyi’in hüveydâ! Ey sen ki harîm-i Hakk’a mahrem Oldun da yabanc›n oldu âlem; Yâd eyleyecek misin ki bilmem? Dünyâ denilen bu sicn-i mâtem Hâlâ bana dâr-› imtihand›r... Kurtulmad›m iflte an bu and›r! Ey yâr-i azîz-i gam-güsâr›m, Mahvoldu Hudâ bilir karâr›m, Sars›ld› olanca ›st›bâr›m; Bî-zâr peyinde rûh-i zâr›m! Gittin, beni kimsesiz b›rakt›n, Yakt›n beni hasretinle yakt›n!
merhum ibrâhim bey 57
AZ‹M
safahat - birinci kitap
Sa’dî, o bizim fiark’›m›z›n rûh-i kemâli, Bir ders-i hakîkat veriyor, iflte meâli:
58
“Vaktiyle befl on kàfile sahrâya düzüldük; Gündüz yürüdük hep, gece bir menzile geldik. Çok geçmedi, bakt›m bir adam hâsir ü hâib Koflmakta... Me¤er eylemifl evlâd›n› gâib. Bîçâre gidip haymelerin hepsine sormufl; Bir tafl bile görmüflse, hemen o¤luna yormufl. Âvâre peder, nerde bulursun onu! Derken... Gördüm ki ci¤er-pâresinin tutmufl elinden, Lebrîz-i meserret geliyor bizlere do¤ru, Taflm›fl da gözünden ak›yor flimdi sürûru! Yaklaflt› flütürbâna nihâyet, dedi yekten: “Evlâd›m› buldum... Nas›l amma? Onu bilsen... Karfl›mda ne görsem, o! Dedim geçmedim aslâ. Aldatsa da tahmînimi binlerce heyûlâ, Azmimde fütûr eylemedim, ye’si b›rakt›m... Mâdâm ki dünyâdad›r elbet bulacakt›m... Kumlarda yüzüp, zulmetin a’mâk›na dald›m; Hep rûh kesildim... Ne bo¤uldum, ne bunald›m. Tevfîk-i ‹lâhî edip en sonra inâyet, Gördüm gözümün nûrunu karfl›mda nihâyet.” ‹m’ân ile baksak oluyor iflte nümâyan, Sa’dî bize göstermede bir meslek-i irfan:
Bir gâye-i maksûda flitâb eyleyen âdem, Tutmuflsa bidâyette e¤er azmini muhkem, Er geç bulacak sa’y ile dil-hâh›n› elbet. Zîrâ bu flu’un-zâr-› tecellîde, hakîkat, Tevfîk, taharrîye, taharrî ona âfl›k; Azmin de emel lâz›m›d›r, gayr-› müfâr›k. Olsun da emel azm ü taharrîye mukàrin; Tevfîk zuhûr eylemesin sonra... Ne mümkin! Ba’zen iki üç haybet olur rehzen-i ümmîd... ‹nsan o zaman etmelidir azmini tefldîd. Ye’sin sonu yoktur, ona bir kerre düflersen Hüsrâna düflersin, ç›kamazs›n ebediyyen! Mahkûm olarak ye’se flu bîçâre peder de, Evlâd›n› flâyed o karanl›k gecelerde, Vaz geçmifl olayd› aramaktan, ne bulurdu? Elbet biri candan, biri cânandan olurdu!
azim 59
SEYF‹ BABA
safahat - birinci kitap
Geçen akflam eve geldim. Dediler: — Seyfi Baba Hastalanm›fl, yat›yormufl. — Nesi varm›fl acaba? — Bilmeyiz, o¤lu haber verdi geçerken bu sabah. — Keflki ben evde olayd›m... Esef ettim, vah vah! Bir fener yok mu, verin... Nerde sopam? K›z çabuk ol... Gecikirsem kal›r›m beklemeyin... Zîrâ yol Hem uzun, hem de batakt›r... — Daha a’lâ, kal›n›z: Teyzeniz geldi, bu akflam, de¤iliz biz yal›n›z.
60
Sopa sa¤ elde, k›r›k caml› fener sol elde; Boflanan ya¤mur iliklerde, çamur ta belde. Hani, çoktan gömülen kald›r›m›n, hortlayarak, “Gel!” diyen tafllar› kurtarmasa, insan batacak. Saksa¤anlar gibi sektikçe birinden birine, Bo¤uyordum müteveffây› bütün âferine. Sormay›n derdimi, bitmez mi o tafllar, giderek, Düfltü art›k bize göllerde pekâlâ yüzmek! Yakamozlar saçarak her taraf›ndan fenerim, Çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim! Çok mu yüzdük, bilemem, topra¤› bulduk neyse; Fenerim bafllad› etrâf›n› tek tük hisse. Vâk›â ben de yoruldum, o fakat pek yorgun... Bak›yordum daha mahmurlu¤u üstünde onun: Kâh olur, kör gibi çarpar s›vas›z bir duvara; Kâh olur, mürde fluâ’ât› düfler bir mezara;
Kâh bir sakf› çökük hânenin alt›nda koflar; Kâh bir ma’bed-i fersûdenin üstünden aflar; Vakt olur pek sapa yerlerde, bakars›n, dolafl›r; Sonra en korkulu eflhâsa çekinmez satafl›r; Gecenin sütre-i yeldâs›n› çekmifl, üryan, Sokulup bir saça¤›n alt›na gûyâ uyuyan Hânüman yoksulu binlerce sefîlân-› befler; Sesi dinmifl yuvalar, hâke serilmifl evler; Kocas›ndan boflanan bir sürü bîçâre kar›; O kopan râb›tan›n, darmada¤›n, yavrular›; Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler; Evi s›rt›nda, sokaklarda gezen âileler! Gece rehzen, sabah olmaz m› bakars›n, sâil! Serserî, derbeder, âvâre, harâmî, kàtil... Böyle kaç manzara gördüyse bizim kör kandil Bana göstermeli bir kerre... Niçin? Belli de¤il! Ya o bîçâre de rahmet suyu nûfl eyleyerek, Hatm-i enfâs edivermez mi hemen “c›z!” diyerek? O zaman sâmi’an›n, lâmisenin sevkiyle Yürüyen körlere döndüm, o ne dehfletti hele! Sopam art›k bana hem göz, hem ayak, hem eldi... Ne yalan söyleyeyim kalbime haflyet geldi.
seyfi baba
Hele yâ Rabbi flükür, karfl›dan üç tâne fener Geçiyor... Sapmayarak do¤ru yürürlerse e¤er, Giderim arkalar›ndan... Yolu buldum zâten. Yolu buldum, diyorum, gelmifl iken hâlâ ben! ‹flte karfl›mda bizim yâr-i kadîmin yurdu. Bakal›m var m› ›fl›k? Yoksa muhakkak uyudu. Kap›n›n orta yerinden ucu de¤nekli bir ip Sark›t›lm›fl olacak, bir onu bulsam da çekip Aç›versem... ‹yi amma kap› zaten aral›k...
61
Gâlibâ bir ç›kan olmufl... Neme lâz›m, art›k, Girerim ben diyerek kendimi att›m içeri, Aya¤›mdan ç›kar›p lâsti¤i geçtim ileri. Sa¤a döndüm, az›c›k gitmeden üç befl basamak Merdiven geldi ki zorcayd› biraz t›rmanmak! Sola döndüm, odan›n eski flayak perdesini, Aralarken kula¤›m duydu fakîrin sesini: — Nerde kald›n? Beni hiç yoklamad›n evlâd›m! Hakl›s›n, bende kabâhat ki haber yollamad›m. Bilirim çoktur iflin, sonra bizim yol pek uzun... Hele dinlen az›c›k, anlafl›lan yorgunsun. Bereket versin atefl koydu demin komflu kad›n... Üflüyorsan efliver mangal›, efl efl de ›s›n.
safahat - birinci kitap
Odan›n lofllu¤u kasvet veriyor pek, bakt›m, fiu fener yansa, deyip bir kutu kibrit çakt›m. Hele son kibriti tuttum da yak›ndan yüzüne, Sürme çekmifl gibi nûr indi mumun kör gözüne! O zaman nîm aç›l›p perde-i zulmet, nâgâh, Gördü bir sahne-i üryân-› sefâlet ki nigâh, fiâir olsam yine tasvîri olur bence muhâl: O perîflanl›¤› derpîfl edemez çünkü hayâl!
62
Çekerek dizlerinin üstüne bir eski aba, Sürünüp mangala yaklaflt› bizim Seyfi Baba. — Ihlamur verdi demin komflu... Bulayd›k flunu, bir... — Sen otur, ben arar›m... — Olsa içerdik, iyidir... Aha buldum, aramak istemez o¤lum, gitme... Ben de bir karn› genifl cezve geçirdim elime, Bafllad›m kaynatarak vermeye fincan fincan, Az›c›k geldi bizim ihtiyar›n benzine kan.
— fiimdi anlat bakal›m, neydi senin hastal›¤›n? Nezle oldun san›r›m, çünkü bu k›fl pek salg›n. — Mehmed A¤’n›n evi akm›fl. Onu aktarmak için Dama ç›kt›m, so¤uk ald›m, oluyor on befl gün. Ne iflin var kiremitlerde a sersem desene! ‹htiyarl›k m› nedir, flaflk›n›m o¤lum bu sene. Hadi aktarmayay›m... Kim getirir ekme¤imi? Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi? Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek paras›: Dostunun yüz karas›; düflman›n›n maskaras›! Yoksa yetmifl befli geçmifl bir adam ifl yapamaz; Ona ancak yapacak: Befl vakit abdestle namaz. Hastaland›m, bakacak kimseci¤im yok; Osman Gece gündüz kofluyor ifl diye, bilmem ne zaman Eli ekmek tutacak! ‹flte saat belki de üç (1) Görüyorsun daha gelmez... Yal›n›zl›k pek güç. Ba’z› bir hafta geçer, u¤rayan olmaz yan›ma; Kimsesizlik bu sefer tak dedi art›k can›ma! — Seni bir terleteyim s›ms›k› örtüp bu gece! Aç›l›rs›n, san›r›m, terlemifl olsan iyice.
seyfi baba
‹htiyar terleyedursun gömülüp yorgan›na... Atarak ben de genifl bir kebe mangal yan›na, Bafllad›m uyku taharrîsine, lâkin ne gezer! S›zm›fl›m bir aral›k neyse yorulmufl da me¤er. Ortal›k açm›fl uyand›m. Dedim, art›k gideyim, Önce amma flu fakîr âdemi memnûn edeyim. Bir de bakt›m ki: Tek onluk bile yokmufl kesede; Mühürüm boynunu bükmüfl duruyormufl sâde! O zaman koptu içimden flu tehassür ebedî: Ya hamiyyetsiz olayd›m, ya param olsa idi!
1. Ezânî saatle, günefl batt›ktan üç saat sonra.
63
‹NSAN
safahat - birinci kitap
1. Hazret-i Ali'nin bir beyti: “Ve tez’umu enneke cirmun sagîrun/Ve fîke’ntave’l-âlemu’l-ekber.” Mânâs›: “Ey insan! Sen kendinin küçük bir cisim oldu¤unu san›rs›n. Ama bütün âlem senin içine s›¤d›r›l›p gizlenmifltir.”
64
Haberdâr olmam›fls›n kendi zât›ndan da hâlâ sen, “Muhakkar bir vücûdum!” dersin ey insan, fakat bilsen... Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir: Avâlim sende pinhand›r, cihanlar sende matvîdir: Zeminlerden, semâlardan taflarken feyz-i Rabbânî, Olur kalbin tecellî-zâr-› nûrâ-nûr-i Yezdânî. Musaggar cirmin amma gâye-i sun’-i ‹lâhîsin; Bu haysiyyetle pâyân›n bulunmaz, bî-tenâhîsin! Edîb-i kudretin beytü’l-kasîd-i fli’ri olmuflsun; Hakîm-i f›tratin bir anlafl›lmaz s›rr› olmuflsun. Esîrindir tabîat, dest-i teshîrindedir eflya; Senin ahkâm›n›n münkàd›d›r, mahkûmudur dünya. Bulutlardan sevâik sayd eder irfân-› çâlâkin; Yerin alt›nda ma’denler bulur nakkàd-› idrâkin. Denizler bisterindir, dalgalar gehvâre-i nâz›n; Nedir da¤lar, semâ-peymâ senin flehbâl-i pervâz›n! Havâ, bir refref-i seyyâl-i hükmündür ki bir demde, Olur dem-sâz-› âvâz›n bütün aktâr-› âlemde. Dayanmaz pîfl-i ikdâm›nda mâni’ler müzâhimler;
insan
Kaçar, sen rezm-gâh-› azme girdikçe muhâcimler. Karanl›klarda gezsen, fleb-çer⤛n fikr-i hikmettir, Ki her iflrâk› bir sönmez ziyâ-y› sermediyyettir; Susuz çöllerde kalsan, bedrekan ilhâm-› sa’yindir, Ki her hatvende eyler sâye-küster vâhalar zâhir. Ne zindanlar olur hâil, ne menfâlar, ne makteller... Yürürsün sedd-i râh›n olsa hattâ âhenîn eller. Y›kar bârû-yi istibdâd› bir âsûde tedbîrin; Semâlardan inen te’yîdisin gûyâ ki takdîrin! Taharrîden usanmazs›n, teâlîden teâlîye At›ld›kça, at›lsam flimdi, dersin, baflka âtîye! Senin en flanl› eyyâm›nda, en mes’ûd hâlinde, Bir istikbâl-i dûra-dûr vard›r hep hayâlinde. O istikbâledir flevkin, odur ma’flûk-i vicdân›n, O kudsî neflvenin fleydâ-y› bî-ârâm›d›r cân›n. O flevkin dâim ilcâs›yle seyrin ›zt›rârîdir; Terakkî meyli art›k f›trat›nda rûh-i sârîdir! Bütün esrâr-› hilkatten haberdâr olmak istersin, Bu gaybistân-› hîçâ-hîçten kurtulmak istersin! Meâd›n, mebdein, hâlin ki üç müdhifl muammâd›r... Durur edvâr-› müstakbel gibi karfl›nda hep hâz›r. Koflars›n bunlar›n sevdâ-y› idrâkiyle durmazs›n, Hakîkatten velev bir flemme duymazsan oturmazs›n. Serâir perde-pûfl-i zulmet olsun vars›n isterse... Düflürmez düfltü¤ün yeldâ-y› hirman rûhunu ye’se: Emel, mefl’al-keflin, bir reh-nümâ hem-râh›n olmuflken, Tehâflî eylemezsin sîne-i deycûra girmekten. Gelip bir gün tecellî etse mâhiyyât-› masnûât, Taharrîden geçer, bir dem karâr eyler misin? Heyhât! Tutar mâhiyyet-i Sâni’, o en heybetli mâhiyyet Olur âtefl-zen-i ârâm›n, art›k durma cevlân et! Tevakkuf yok seninçün, daimî bir seyre tâbi’sin... Ne zîrâ hâle râzîsin; ne müstakbelle kàni’sin!
65
safahat - birinci kitap
Dururken böyle bî-pâyan terakkî-zâr karfl›nda; Nas›l dersin ya “Pek mahdûd bir cirmim” tutars›n da? Meleklerden büyük, hem çok büyük tebcîle mazharsin: Tekâlîfin emânet-gâh›s›n, bir baflka cevhersin! Hayât›n eksik olmazken a¤›r bin bâr› arkandan; Ölümler, korkular savlet ederken hepsi bir yandan; fiedâid iktihâm etmekte müdhifl bir mekânetle, Yolundan kalmay›p dâim gidersin... Hem ne sür’atle! Senin bir nüsha-i kübrâ-y› hilkat oldu¤un elbet, Tecellî etti art›k; dur, düflün öyleyse bir hükmet: Nas›l olmak gerektir flimdi ef’âlin ki, hem-pâyen Behâim olmas›n, kadrin melâikten muazzezken?
66
KÖR NEYZEN
Elinde, nevha-i mâtem kadar ac›kl› sadâ Veren, bir eski kam›fl; koltu¤unda bir yedici; fiu kör dilenci, bakard›m, olunca nâle-serâ, Durup da merhameten dinleyen gelip gidici, Önünde boynunu bükmüfl zavall› keflkülüne, Atard› befl para, onluk de¤ilse bâri yine. K›r›k saz›yla ederken zaman zaman feryâd, Gelirdi gûfluna onluklar›n tanîniyle Birer nevâ-y› beflâret, birer peyâm-› vedâd; Birer sadâ ki: Neyin sîne-çâk enîniyle Kar›flmay›p, yal›n›z dem tutard› sanki ona! Bu ses, bu manzara gâyet hazin gelirdi bana.
Nas›l hakîkat-i yeldâ? Hayât› git ona sor: Bulur nazarlar› dünyây› perde perde zalâm! Belây› görmüyor amma bütün belâ görüyor, Bu kâinat-› sefâlette eyledikçe devâm. Arar bulundu¤u yeldâ-y› bî-tenâhîde Zavall› bir ç›kacak yol sabâh-› ümmîde!
kör neyzen
Muhîti hep mütevâlî leyâl-i dûrâ-dûr... Sabâh yok onun âfâk-› târ-› ömrü için! Yüzünde hande-i ümmîdi and›r›r bir nûr Görülmüyor! O mükedder, elîm çehre bütün Kesîf bir bulut alt›nda perde-pûfl-i melâl... Geçen zamân› karanl›k, karanl›k istikbâl!
67
Görür fledâid-i eyyâma karfl› dûflunda, Siper vazîfesini lîme lîme bir abac›k. Fakat o sütre-i bîtâb› her hurûflunda, Açar da dest-i inâd›yle rûzgâr; art›k, Körün sak›nd›¤› üryan vücûdu meydâna Ç›kar, gö¤üs gerer emvâc-› berf ü bârâna! Geçende çarfl› içinden ç›k›nca bakt›m ki: Çamurlu tafllara yaslanm›fl inliyor sâil. Has›rd› fliltesi alt›nda hem de pek eski, fiad›rvan olmasa üstünde yoktu bir hâil. Duyulmuyordu uzaktan neyin de flimdi sesi, Yak›ndan ancak iflittim o vâpesin nefesi!
safahat - birinci kitap
O kendi kendine üfler mi yoksa inler mi? Ne dinleyen, ne duran var... Bak›p geçer herkes. Mezardan akseden âvâz› kimse dinler mi? Zavall›, ölmene bak, nâle-i tezallümü kes! Fakat durun... Yine keflkülde bir tanîn-i medîd Duyuldu... Âh ne nâzendedir sürûd-i ümîd!
68
fiad›rvan›n, körü alt›nda saklayan, saça¤› Delinmemifl mi? Buluttan coflup gelen ya¤mur, O sakbeden uzan›p bir sicim gibi afla¤›, Zavall› keflkülü bakt›m yavaflça kamç›l›yor. Duyunca kör, bunu bir cûfl-i merhamet sand›, Uzand› keflküle, heyhât, iflte aldand›: Morarm›fl elleri bofl ç›kt›, sâde ›sland›!
ACEM fiÂHI(*)
(*) Bu mânzumeyi Midhat Cemâl ile beraber yazm›flt›k. Bu birinci parça onun, afla¤›da gelecek ikinci parça benimdir. 1. fieyh Sa’dî’nin bir beyti: “Bemerdî ki mülk-i serâser zemîn/Niyerzed ki hûnî çeked ber zemîn.” Mânâs›: “Bütün dünya mülkü, bir damla kan›n yere dökülmesine de¤mez.”
acem şâhı
Gürz-i girân-› zulmünü ey kanl› nâsiye; Eyvân-› zer-cidâr›na as ziynetin diye! Al kanl› bir kefenle donat hayme-gâh›n›, Canlarla yak meflâil-i mâtem-penâh›n›! Makberlerin hufeyre-i muzlim-dehanlar›, Dendân-› gayz u kahra flebîh üstühanlar› Yâd eylesin mezâlimini tâ ebed senin, Ey cebhesi kitâbesi bin kanl› medfenin! Ey bir hayâle tuhfe k›lan bin hakîkati, Ey âhenîn eliyle kaz›p kabr-i milleti, Nûr-i hayât ufuklar›n› herc ü merc eden, Leylin fledîd zulmetini rûha mezc eden! Envâr-› mihr-i fikri sen ey hâksâr eden, Meyyitlerin izâm› gibi târumâr eden! Ey hâdimi serâçe-i mâtem-feflanlar›n! Rahfl-› akûr-i zulmüne pâmâl olanlar›n Gül-gonce-i mezâr› m›d›r tâc-› devletin? Tutmuflsa da avâlim-i efkâr› flöhretin,
69
safahat - birinci kitap 70
Zannetme ki hükûmetinin efseriyledir... Sa’dî’lerin mezâr-› çemen-ber-seriyledir. Sa’dî’lerin mezâr›, evet, bir avuç türâb... Taht›nsa bir cihan ki senin âsüman-meâb! Lâkin o kabre bence fedâ taht ü efserin... Makber-güzîn olup da sükût eyleyenlerin Feryâd-› vâpesînine de¤mez bu velvelen... Mudhik gelir nigâh-› temâflâma hâilen! Bin mülkü, milleti yok eden pençe-i felek, Bir flahs› flüphesiz ebedî k›lmamak gerek. Mâzî ki iflte makbereler mâverâs›d›r, Milletlerin haziyre-i zâir-cüdâs›d›r, Atfeylesen nigâh›n› ka’r-› zalâm›na: Milletlere gözün iliflir na’fl nâm›na! Dârâ’lar›n o nâsiye-i târumâr›n›, Ecdâd›n›n izâm›n›, çökmüfl mezâr›n› Pîfl-i nigâh-i ibretine al da bir düflün... Çoktur bu rütbe da¤da¤a bir kabza hâk için! ‹klîmler alan o muazzam Napolyon’un Bir hufredir kazand›¤› fley. ‹flte bak onun En son serîri makbere-i mâtemîsidir, Akreplerin nedîmi, y›lanlar enîsidir! Yer kalmam›fl sarây-› muallâna bak utan: Mâtem-sarâylarla dolu sâha-i vatan! Emr-i cihan-mutâ› bu dünyây› râm eden Eslâf›n›n -bugün düflünürsen- de¤il iken Toprak dolan dehenleri feryâda muktedir, Hâlâ senin bu velvele-i nahvetin nedir?
1. fieyh Sa’dî’nin bir beyti: “Riyâset be-dest-i kesânî hatâst/Ki ez destflân-› desthâ ber Hudâst.” Mânâs›: “Zâlimli¤inden, halk›n Allah’a s›¤›nd›¤› kimselerin, devletin bafl›nda kalmalar› do¤ru de¤ildir.”
acem şâhı
Bu müdhifl velvelen Îrân’› dâim inletir sanma. “Muzaffersin!” diyen sesler bütün hâindir, aldanma. Zafer-yâb oldu¤un kimdir? Düflün bir kerre, millet mi? Adâlet isteyen bir kavmi vurmak gâlibiyyet mi? Nasîbin yok mudur bir parça olsun âdemiyyetten? Nas›l ald›rm›yorsun yükselen feryâda milletten? Emîn ol bunca mazlûmun yüreklerden kopan âh›, Tependen indirir, elbette birgün lâ’netu’llâh›! S›¤›nm›fl oldu¤un flevket-sarây-› zulmü pek muhkem Hayâl etmektesin... Lâkin ne bârûlar, ne müstahkem Penâh-› bî-emanlar, heybet-i Kahhâr-› Mutlak’la, Kökünden devrilip bir anda yeksân oldu toprakla! O, bir çok memleket vîran edip yapt›rd›¤›n eyvan Harâb olmaz m›? Kabristâna dönmüflken bütün Îran? Evet, Îrân’› kabristâna döndürdün, helâk ettin; Kefen yapt›n girîbân-› ümîdi çâk çâk ettin! “Bütün dünyâ için bir damla kan çoktur” diyorlar, sen, fiu ma’sûm ümmetin seller ak›tt›n hûn-i pâkinden! Yüzünden perde-i temkîni art›k kald›r›p att›n: Ne mâhiyyet, nas›l f›trattas›n, dünyâya anlatt›n! Livâü’l-hamd-i hürriyyet iken ‹slâm için gâyet, Nedir pâmâl-i istibdâd›n olmak öyle bir râyet? Kazak celbeyleyip tâ Rusya’dan sâdât› çi¤nettin; Yezîd’in rûhu flâd olsun... Emînim çünkü flâd ettin! fiehâmet gösterip binlerce beytullâh› bast›rd›n; fiecâat arz edip birçok ricâlullâh› ast›rd›n!
71
safahat - birinci kitap
Ne Allah’tan hayâ ettin, ne Peygamber’den âr ettin: Devirdin kâ’be-i ulyâ-y› dîni, hâk-sâr ettin! Hamâset-perverân-› kavmi tuttun bir bir öldürdün, Umûmen fiark’› a¤latt›n, umûmen Garb’› güldürdün... Hay›r, hiçbir gülen yok, s›zl›yor Garb’›n da vicdân›, Görüp ecsâd-› mazlûmîne meflher hâk-i Îrân’›! O Sa’dî’ler, o Hâf›z’lar, o Firdevsî, o Râzî’ler, Gazâlî’ler, o Kutbüddîn, o Sa’düddîn, o Kàdî’ler Yetifltirmifl; o Örfî’nin, o birçok flems-i irfân›n Ziyâs›ndan tenevvür eylemifl; iklîmi dünyân›n, Bugün makhûr-i nâdânîsidir bir f›rka haydûdun! Nedir pinhân olan esrâr› bilmem bunda Ma’bûd’un? Hay›r, Ma’bûd’a ircâ›nda yoktur bunlar›n ma’nâ: Yatakl›k eylemez cânîye -hâflâ- bir zaman Mevlâ. fiehâmet-perverâ, fiâhâ! Zaman, bî-dâd› kald›rmaz; Hatâ etmektesin flâyed diyorsan “Kimse ald›rmaz.” Bu istibdâda art›k bir nihâyet ver ki: ‹stikbâl Karanl›k derler amma iflte pek meydanda: ‹zmihlâl!
72
‹ST‹BDÂD
Kardeflim Midhat Cemâl’e
Y›k›ld›n, gittin amma ey mülevves devr-i istibdâd, B›rakt›n milletin kalbinde ç›kmaz bir mülevves yâd! Diyor ecdâd›m›z makberlerinden: “Ey sefîl ahfâd, Niçin binlerce ma’sûm öldürürken her gelen cellâd, Hurûfl etmezdi, mezbûhâne olsun, kimseden feryâd? Otuz milyon ahâlî, üç flakînin böyle mahkûmu Olup çeksin hükûmet nâm›na bir bâr-› mefl’ûmu! Utanmaz m›yd›n›z bir, saysalar zâlimle mazlûmu? Siz, ey insanl›k isti’dâd›n›n dünyâda mahrûmu, Semâlardan da yüksek tuttunuz bir z›ll-i mevhûmu!”
Semâ-peymâ iken râyât›m›z tuttun zelîl ettin; Mefâhir bekleyen âbâdan evlâd› hacîl ettin; Ne ’âlî kavm idik; hayfâ ki sen geldin sefîl ettin; Bütün ümmîd-i istikbâli art›k müstahîl ettin; Rezîl olduk... Sen ey kâbûs-i hûnî, sen rezîl ettin!
istibdâd
O birkaç hayme halk›ndan cihangîrâne bir devlet Ç›karm›fl, bir zaman dünyây› lerzân eylemifl millet; Zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet, Otuz üç y›l devâm etsin, bafl›ndan gitmesin nekbet... Bu bir ibrettir amma olmayayd›k böyle biz ibret!
73
Hamiyyet gamz eden bir pâk al›n her kimde gördünse, “Bu bir cânî!” dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse. Müvekkel eyleyip câsûsu her vicdâna, her hisse, Düflürdün milletin en kahraman evlâd›n› ye’se... Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun rûh-i ‹blîs’e! De¤il kâbusun art›k, devr-i devlet intibâh›nd›r. Gel ey nâzende hürriyyet ki canlar ferfl-i râh›nd›r. Emindir mevki’in: En pâk vicdanlar penâh›nd›r. Serâpâ mülk-i Osmânî müeyyed taht-gâh›nd›r. Serîr-ârâ-y› ikbâl ol ki: Bir millet sipâh›nd›r. — Bir gün evvel —
Bizim mahalleye poyraz k›fl›n da u¤rayamaz; Erir erir akar›z semtimizde geldi mi yaz! Bahâr› görmeyiz amma lâtîf olur derler... Çiçeklenirmifl a¤açlar,yeflillenirmifl yer. Demek, flu arsada ot bitse nev-bahâr olacak... Ne var gidip Yakac›k’larda dem-güzâr olacak? Füsûlü dörde ç›karmaz bizim sokaklar›m›z; safahat - birinci kitap
Kurak, çamur, iki mevsim tan›r ayaklar›m›z! Müneccimin, bereket versin, eski takvîmi
74
Ç›kar d›flarda gezersem biraz nefeslenirim;
Haber verir bize, mevsim flehirde gelmifl mi? S›cak, ziyâde s›cak bir geceydi; bakt›m ki: Oturmak evde ölümden beter, dedim: Belki, Epey de yorgunum amma gelince dinlenirim. Bizim müsâmere meydân› Yayla tümse¤idir; Uzak çekerse de poyraz tutar, yaz›n iyidir.
Giyip aya¤m› ç›karken sopam yetiflti hele... Emîn olup gidemem, çünkü, vermesek el ele. Odur cihanda benim, varsa yoksa, mu’temedim; Vakùr, hât›r› mer’î, vefâl›, çok denedim. Bizim sokaklar› tahmîn için deyin ki: Kuyu! Do¤ar flehirde günefl, yükselir minâre boyu, ‹dâre kandili karfl›mda göz k›par hâlâ; Gurûb ikindiyi bulmaz, leyâl hep yeldâ! Nas›lsa bedrin o akflam nigâh-› sîmîni, Tarassud etmek için sanki evlerin içini; Dikildi safha-i mînâda semt-i re’simize. Tavans›z evlere, yâ Rab, ne hofl bir âvîze! Dur ey sirâc-› ezel, gitme oldu¤un yerden: Biraz flu sahne-i deycûru okflas›n flu’len. fiu’â-i muhriki alt›nda, gündüzün, flemsin Yanan al›nlar için bir hayât olur lemsin... Aç›kt› pencereler; sa¤l› sollu her evden Gelirdi türlü sadâlar, ac›kl›, ba’zen flen.
Evin birinde nevâ-sâz bir güzel ûdî; Birinde cezbe-fezâ bir sadâ-y› dâvûdî, Tilâvet etmede Kur’an; gelip geçenlerse Ayakta irkiliyor incizâb edip o sese.
istibdâd
— Bak anne, aydede bak bak! — Aman da mâflallah De¤irmi tabla kadar var... — Susundu Ayfle, günâh. — ‹lâhi teyze tuhafs›n, neden günâh olacak? — Günâh dedim ya, b›rak flimdi... — Haydi sen de bunak! — Bunak, munak deme billâhi çarpar›m elimi... Aflifteler sizi... Âhir zaman tevekkeli mi!
75
safahat - birinci kitap
Duyulmas›n m› biraz sonra baflka bir ac› ses? Aceb ne var? diyerek kofltu önceden herkes; Fakat gidenlere bakt›m ki kald›r›p taban›, Bucak bucak kaç›yor: Kaç bilir misin aman›! K›s›ld› karfl›ki evlerde mumlar›n hepsi, K›s›ld› sanki bütün bir mahallenin nefesi! Kesildi na¤me-i Kur’an, kesildi na¤me-i sâz; Zaman zaman duyulan sâde bir rakîk âvâz. Niçin kaç›flt› ahâli, ne var ki yâ Rabbi? Yavafl yavafl sokulur anlar›m nedir sebebi.
76
Ne manzarayd› ‹lâhî o gördü¤üm sahne! Befl on herif yap›fl›p bir fakîrin ellerine, Sürüklüyor; öteden bir kad›n diyor: — B›rak›n! Kocam ne yapt›? Nedir cürmü bî-günâh adam›n? Zavall›n›n büyük evlâd› öldü askerde; ‹kinci o¤lu da sürgün Yemen’de bir yerde. Ac›kl›, gö¤sü sakat koyverin, didiklemeyin; Günâht›r etmeyin o¤lum, ay›pt›r eylemeyin. Efendi kim, o ne bilsin? Bilirse hem ne ç›kar? Kilercisiyle uzaktan biraz h›s›ml›¤› var. Geçende komfluyu görmüfl, demifl selâm söyle. Demek al›nmayacak Tanr›’n›n selâm› bile! Köpek sürür gibi insan sürüklenir mi ayol? — Kad›n, çekil döverim ha! Sokulma, haydi defol! — Herif b›rak, diyorum... Durdu iflte bak nefesi. — Ne d›rlan›p duruyor? Susturun can›m flu pisi! Demez miyim size ben her zaman ki “da¤da¤as›z” Yap›n? Eflek gibi siz hiç lâf anlamaz m›s›n›z? — Kad›n, paflam, ne yapars›n? Paflam m›? Nerde pafla?
fiu korkuluk gibi dimdik duran herif mi? Pafla! Tasavvur et: ‹ki arfl›n kaz›k kadar bir boy; Getir de üstüne kalpakl› bir kemik kafa koy. Ocak süpürgesi fleklinde bir sakal yaparak, “Senin bu iflte yüzün, al!” deyip o yüzsüze tak. Ocak süpürgesi, lâkin süpürmüyor, y›k›yor; Nedense bitti¤i yerden cenâzeler ç›k›yor! Budak delikleri tarz›nda aç da çifte oyuk, Büyükçe bakla kadar aln›n›n az alt›na sok. Bilir misin çal› alt›nda gizli inler olur: Y›lan sabah ç›kar, akflam usulcac›k sokulur; B›y›k o k›rda yetiflmifl diken yemiflli çal›; A¤›z da in gibi aslâ görünmüyor, kapal›. Bu flekl-i mûhifli mümkünse bir düflün flöyle, Paflam dedikleri u’cûbe iflte ayn›yle! Belinde seyf-i “sadâkat”, elinde bir kamç›, Ferik niflanlar› alt›nda gördü¤üm umac›, Ziyâ-y› bedr-i münîrin içinde, yâ Rabbi, Dururdu sîne-i îmâna girmifl ukde gibi! Semâ, zemin bütün envâr iken o pis gölge, Cebîn-i pâkine leylin ne pâyidâr leke!
istibdâd
— Kuzum, nas›l paflas›n, görmüyor musun? Kocam› Sürükleyip duruyorlar... — Defol kad›n, adam› Vurunca öldürürüm ha! Benim flakam yoktur. — Çekil han›m, pafla lâf dinlemez; vurur mu, vurur. Bilir misin onu! fievket-meâb Efendimiz’in Birinci bendesidir... — Hay yetiflmesin pampin! — “Sürün!” demifl, ona fievketli’nin irâdesi var. — Sürüm sürüm sürünün tez zamanda alçaklar! Ya sen, zebâni k›yâfetli, gulyabâni pafla,
77
safahat - birinci kitap
‹lâhi yumru bafl›n bir geleydi sivri tafla! Y›lan bak›fll› flebek, bir bak›n flunun gözüne! Kaz›k boyundan utan... Tû! Herif senin yüzüne! Sak›n mahallede erkek b›rakmay›n, götürün. Say›yla vermediler, öyle, posta posta sürün! Bak›n flu hayduda; durmufl y›k›n diyor evimi! Torunlar›m ya herif, aç kal›p dilensin mi? Mahallemizde de ç›t yok, ne oldu komflulara? Susup da kurtulacak sanki hepsi akl›s›ra. Ayol, yar›n da sizin hânümân›n›z sönecek... Ne var s›çan gibi evlerde flimdiden sinecek? Yaz›k sizin gibi erkeklerin k›yâfetine... — Yetiflti yaygaran art›k... Çekil kad›n evine! At›n flu kalta¤› gitsin, t›k›n hemen içeri. — Paflam, bay›ld› kad›n. — Anlamam o hîleleri. Demek ki bekleyelim gelsin âlemin keyfi... Saat üç oldu, geciktik, omuzlay›n herifi.
78
Refîk-i ömrü giderken cenâze hâlinde, Serildi, kald› kad›n âfliyân-› lâlinde. Benim de bitti nihâyet tahammülüm, tâb›m; Bofland› seyl-i dümû’um, bofland› a’sâb›m. Utand›m a¤layarak, a¤lad›m utanmayarak! Diyordu sanki o bîçâre karfl›dan: — Alçak, Demin gerekti hamiyyet! Hem a¤lamak ne demek? Figân ederse kad›n, susturur koflup erkek. Eve döndüm, bütün o fâcialar Geldi karfl›mda durdu subha kadar. Döndü dîdemde bin hayâl-i elîm! Öttü beynimde bin figân-› yetîm.
A¤las›n inlesin de bir mazlûm, Olay›m seyre sâde ben mahkûm! Yal›n›z ben miyim fakat câni? Kim ç›k›p “Yapmay›n!” demiflti, hani? Sustu herkes duyunca feryâd›, Kimsecikler yerinden oynamad›. Sesi hattâ k›s›ld› Kur’ân’›n, Sustu gûyâ sadâs› Mevlâ’n›n! Sus! O susmaz: Nidâ-y› tehdîdi, Dinle bak nerden in’ikâs etti: Arnavutluk’ta gürleyen toplar Geliyor iflte Pâyitaht’a kadar!
istibdâd 79
HÜRR‹YET
— ‹ki gün sonra —
safahat - birinci kitap
Beyaz entârisiyle kar gibi k›z, Sanki Cennet’ten inme zâde-i hûr; Ya seher-pâredir ki perrand›r Dûfl-i nâz›nda bir sehâbe-i nûr. Kuflan›p bir nitâk-› hürriyyet Geziyor hâk-dân› dûrâ-dûr! Hâle-dâr eyleyince bedri flafak Bu kadar dil-niflîn olur ancak.
80
Ya flu o¤lan flu tostopaç afacan Ki fezâlar gelir sürûruna dar; Tafl›yor sanki s›¤m›yor kab›na... Kendisinden büyük de bayra¤› var! Geçti mâzî denen o devr-i melâl, Haydi feth et: Senindir istikbâl. Kofluyor el ele vermifl iki kardefl; birinin Yafl› befl yoksa da, var alt› kadar dîgerinin. Bak›yor arkalar›ndan dayan›p de¤ne¤ine Hayli düflkün bir adam: — K›z o ne? Düfltün mü yine! Sana bin kerre dedim koflma, yavafl git, yaramaz! Haydi kalk a¤lama... Söz dinlesen olmaz m› biraz? Silkiver üstünü Ahmed, bak›ver a¤lamas›n.
— A¤lamam a¤baba... — Art›k yetiflir, oynamay›n. Söktü bakt›m ki hemen bir alay etfâl öteden, O nas›l mevkib-i flâdî, o ne âlem, görsen! Her çocuk bir kocaman bayrak edinmifl, geliyor; “Yaflas›n!” sesleri eflâke kadar yükseliyor. Görerek yapma de¤il hem, ne tabî’î etvâr! fiu yumurcaklara bak: Sanki ezelden ahrâr! — Ba¤›r›n haydi çocuklar... — Yaflas›n hürriyyet! Derken alk›fl geliyor; sonra da nevbet nevbet, Ya Vatan fiark›s›, yâhud ona benzer bir fley Okunup her köfle ç›n ç›n ötüyor... Hey gidi hey! Bir mezarl›k gibi dalg›n yat›yorken daha dün, fiu sokaklarda bugün dalgalanan rûhu görün! — Biz de gitsek az›c›k, a¤baba, olmaz m›? — Gidin. Çok koflup terlemeyin ha! Aman›n dikkat edin. ‹ki kardefl dalarak lücce-i etfâle hemen, ‹ki dürdâne-i ismet gibi yüzmekte iken; Bakarak arkalar›ndan bu güzel yavrular›n; Döndü birdenbire sîmâs› duran ihtiyar›n. Ne için a¤lad›? Bilmem. fiunu duydum yal›n›z: — Âh bir kerre gelip görse Yemen'den baban›z!.. hürriyet 81
KOCAKARI ‹LE ÖMER
Üstâd-› necîbim Ali Ekrem Bey’e
safahat - birinci kitap
Yok ya Abbâs’› bilmeyen, kimdi?... O sahâbîyi dinleyin flimdi:
82
“Bir karanl›k geceydi pek de ayaz...” ‹bni Hattâb’› görmek üzre biraz, Ç›kt›m evden ki yollar ›p›ss›z. Yolcu bir benmiflim me¤er yaln›z! Aradan geçmemiflti çok da zaman, Az ilerden yavaflça oldu iyan, Zulmetin sînesinde ukde gibi, Ans›z›n bir müheykel a’râbî! Bembeyaz bir ridâ içinde garîb, Geliyor muttas›l mehîb mehîb. Ben sokuldum, o geldi, yaklaflt›k; Durmadan karfl›dan selâmlaflt›k. Düflünürken selâm alan sesini, O heyûlâ uzand› tuttu beni: Bir de bakt›m, Ömer de¤il mi imifl! — Yâ Ömer! Böyle geç zaman, bu ne ifl? — fiu mahallât› devre ç›km›flt›m. Gel beraber, benimle, üç befl ad›m. Ne sadâ var, ne bir yürür bîdâr;
Uhrevî bir sükûn içinde civâr. Ömer olmufl gezer, s›yânet-i Hak... fiu yatan beldenin huzûruna bak! O semâlar kadar yücelmifl al›n, Çakarak sînesinden âfâk›n, Bir zaman sönmeyen nigâh›yle, Necm-i sâhirde sanki bir hâle! Duruyor her evin önünde Ömer, Dinliyor, bî-haber içerdekiler. Geçmedik en harâb bir yap›y›. Yoklad›k sa¤l› sollu her kap›y›. Geldik art›k Medîne hâricine; Bir çad›r gördü, durdu kald› yine.
kocakarı ile ömer
Ocak bafl›nda oturmufl bir ihtiyarca kad›n. “Aç›z! Aç›z!” diye feryâd eden çocuklar›n›n, Kar›flt›r›p duruyorken piflen nevâlesini; Ç›kard› yuttu¤u yafllarda ç›rp›nan sesini: — Durundu yavrular›m, iflte flimdicek piflecek... Fakat ne hâl ise bir türlü piflmiyordu yemek! Çocuklar›n yeniden bafllam›flt› nâleleri... Selâm› verdi Ömer, dald› âk›bet içeri. Selâm› ald› kad›n pek beflûfl bir yüzle. — Bu yavrular niçin, ey teyze, a¤l›yor, söyle? — Bugün ikinci gün, aç kald›lar... — O halde, neden Biraz yemek komuyorsun? — Yemek mi? Çömle¤i sen, Tirid mi zannediyorsun? ‹çinde sâde su var; Çak›l tafl›yla beraber bütün zaman kaynar! Ne çâre! Belki susarlar, dedim. Ay›plamay›n. — Peki! Senin kocan, o¤lun, ya kardeflin, ya day›n...
83
safahat - birinci kitap
Tek erke¤in de mi yok? — Hepsi öldü... Kimsem yok. — Senin midir bu küçükler? — Torunlar›m. — Ne de çok! Adam Emîr’e gidip söylemez mi hâlini? — Ah! Emîr’e öyle mi? Kahretsin an-karîb Allah! Yak›nda râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun... Ömer, belâs›n› dünyâda isterim bulsun! — Ne yapt›, teyze, Ömer böyle inkisâr edecek? — Ya ben yetîm avuturken, Emîr uyur mu gerek? Raiyyetiz, ona bizler vedîatu’llâh›z; Gelip de bir aramak yok mu? — Hakl›s›n, yaln›z, Zavall›n›n ifli pek çok, zaman bulup gelemez; Gidip de söylememiflsen ne haldesin bilemez. — Niçin hilâfeti vaktiyle eylemiflti kabûl? Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl? Zavall›n›n ifli çokmufl!... Nedir, muhârebe mi? ‹flitme sen de civâr›nda inleyen elemi, Medîne halk›n› üryan b›rak, M›s›r’da dolafl... Gazâ! Gazâ! diye git soy cihân›, gel paylafl!
84
Çocuklar›n bu sefer yükselince feryâd›, Kad›n tehevvürü art›k cünûna vard›rd›: — fiu nevhalar ki ç›kar tâ bulutlar›n içine; Ömer! Savâik-› tel’în olur, iner tepene! Yetîmin âh›n› ya¤mur duâs› zannetme! O sayha ra’d-› kazâd›r ki gönderir ademe! “Aç›z! Aç›z! Bize bir lokma olsun ekmek ver...” “Susundu yavrular›m, iflte oldu, flimdi pifler!” Gidip de söyleyeyim hâ?... Dilencilik yapamam!
Ömer de kim! Benim ondan kerîm adamd› babam. Ölür de yüz suyu dökmem sizin halîfenize!... Ömer vuruldu bu son sözle... — Hakl›s›n teyze! Avut çocuklar›, ben flimdicek gider gelirim.
kocakarı ile ömer
Halîfe önde, bitik, suçlu, münfa’il, nâdim; Ben arkas›nda, perîflan, çad›rdan ayr›ld›k. Sabâha karfl› biraz bafllam›flt› ayd›nl›k. Köyün köpekleri ejder misâli sald›r›yor, B›rakm›yor bizi yoldan, fakat kim ald›r›yor! Medîne’nin dalarak münhanî sokaklar›na; Dönüp dönüp hele geldik zahîre anbar›na. Halîfe girdi aç›p, ben de girdim emriyle. Arand› her yeri bir mum yak›p ale’l-acele. — fiu tek çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana; Bu testi ya¤ doludur, elverir o yük de sana. Çuval Halîfe’de, ya¤ bende, ç›kt›k anbardan; Kilitleyip geri döndük deminki yollardan. Mesâfe, bakt›m, uzun; yük yaman; Ömer yaral›; Dedim ki: — Ben götüreydim... Verir misin çuval›? — Hay›r, yorulsa de¤il, ölse yard›m etme sak›n: Vebâli kendine âiddir ‹bni Hattâb’›n. Kad›n ne söyledi, Abbas, iflitmedin mi demin? Yar›n, huzûr-i ‹lâhî’de, kimseler, Ömer’in fierîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile; Evet, hilâfeti yüklenmeyeydi vaktiyle. Kenâr-› Dicle’de bir kurt afl›rsa bir koyunu, Gelir de adl-i ‹lâhî sorar Ömer’den onu! Bir ihtiyar kar› bî-kes kal›r, Ömer mes’ûl! Yetîmi girye-i hüsrân al›r, Ömer mes’ûl!
85
safahat - birinci kitap
Bir âfliyân-› sefâlet bak›lmay›p göçse: Ömer kal›r yine alt›nda, hiç de¤il kimse! Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri: O damla bir koca girdâb olur bo¤ar Ömer’i! Ömer duyulmada her kalbin inkisâr›ndan; Ömer ko¤ulmada her mâtemin civâr›ndan! Ömer halîfe iken baflka kim ç›kar mes’ûl? Ömer ne yaps›n, ‹lâhî, befler zalûm ü cehûl! Ömer’den isteniyor beklenen Muhammed’den... Ömer! Ömer! Nas›l ald›n bu bâr› s›rt›na sen?
86
— Sen almasan acaba kim gelip de senden iyi, ‹dâre eyleyecek düfltü¤ün bu ma’rekeyi? Evet, adâleti “mutlak” hayâl edersen e¤er, Ömer de¤il ya ne olsan b›rak ki hepsi heder! Befler adâleti “”mutlak” tahayyül eylerse, Görür ümîdini mahkûm her zaman ye’se. Sen ey Ömer, ne meleksin, ne bir emîr-i zalûm... Fakat elinde ne var? F›traten befler mazlûm! Görür bürûc-i semân›n bütün sitâreleri, Zalâm içinde, yük alt›nda inleyen Ömer’i! Huzûr-i Hakk’a ç›karken bu unlu cebhenle, De¤il zemîni, getir flâhid âsümân› bile! — Uzak m› yol? Daha çok var m›? — Ancak üç befl ad›m. Mecâli kalmam›fl art›k zavall›n›n... Bakt›m: Olanca azmini cebr eyleyip, nefes nefese; Yavafl yavafl yürüyor. Geldi bin belâ ne ise! Sokuldu haymeye, indirdi arkas›ndan unu: — B›rak da testiyi yerlefltirin kenâra flunu. Hemen çak›llar› çömlekten indirip att›; Uzand› testiye, ya¤ koydu, sonra un katt›.
Oturmak istedi, lâkin belâya bak ki: Ocak, Hemen sönüp gidecek... — Teyze, yok mu hiç yakacak? Kad›n getirdi befl on parça yafl diken Ömer’e; Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere. Ocak tüter, Ömer üfler zefîr-i hâr›yle; Zemîni lihye-i beyzâ-y› târumâr›yle, Sücûd tavr-› huflû’unda, muttas›l süpürür; ‹çinde rûhu yanar, cebhesinde ter köpürür! Döner muhît-i nigâh›nda tûde tûde duman; Bulut geçer gibi necmin h›yât-› nûrundan!
Yüzü gülmüfltü teyzenin, bakt›k, Biz de ç›kt›k vedâ edip art›k. Hiç görünmeksizin gelip geçene, Do¤ru indik Halîfe'nin evine.
kocakarı ile ömer
Ocak tutufltu, yemek piflti; — Var m› teyze kab›n? Getir de indirelim... — Var büyükçe bir kap al›n. Yemek s›cakt›, fakat kim durup da bekleyecek! Ömer, çocuklara bir bir yedirdi üfleyerek. Kesildi haymede mâtem, uyand› rûh-i sürûr; Çocuklar oynafl›yorlar, kad›n ferîh ü fahûr. Ömer bu âlemi gördükçe gafly içindeydi... Dedim: — Sabâh oluyor kalkal›m... — Evet, haydi! Yar›n Emâret’e gel teyze, ö¤leyin beni bul; Emîr’e söyleriz, elbette hayr olur me’mûl.
87
“fiimdi nerdeyse gün do¤ar, kal›ver” Diye, koyvermiyordu, çünkü, Ömer. Etti az sonra subh-i velveledâr Uyuyan flehri kâmilen bîdâr.
safahat - birinci kitap
Ö¤le geçmiflti, ç›kt› geldi kad›n. — Gâlibâ teyze uykusuz kald›n! ‹flte ba¤lanmak üzredir nafakan, Alacaks›n her ay gelip buradan. fiimdi afveyledin, de¤il mi beni? — Böyle göster fakat adâletini.
88
EZANLAR
“‹htilâf-› metâli’ sebebiyle küre üzerinde ezans›z zaman yoktur.”(1)
Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrân›, (1) “Güneflin do¤ufl vaktindeki farkl›Zeminden yükselip, göklerde vahdetzâr-› Yezdân’›, l›klar sebebiyle, Ararken, dehflet-âkîn etmesin bir sayha vicdân›. dünya üzerinde ezans›z zaman Ne lâhûtî sadâ “Allâhu ekber!” sars›yor cân›... yoktur.” Her an Bu bir gülbank-i Hak’t›r, çok mudur inletse ekvân›? ezan okunmakta, Bu lâhûtî sadâ ç›kt›kça cûfla-cûfl olup yerden, ‹ner esrâr-› kudret kibriyâ tavr›yle göklerden. Bütün âheng-i hilkat yâd ederken Hakk’› ezberden, Vicâhî feyz al›r art›k o nûru’n-nûr-i ezherden: Hüveydâ flimdi cânand›r seherden, flâm-› esmerden!
Maîflet kayd-› can-fersâs›n›n mahkûmu, bîzâr›, Bütün bîçâreler gündüz bu yâd-› merhametkâr›,
ezanlar
Seher vaktinde mevcûdât, nûflîn hâb içindeyken, Bu rûhânî nevâ âfâk› mevcâ-mevc edip birden; Muhîtin kalb-i hâmûflunda bafllar bir hazin flîven. Bakars›n her taraf zulmet, fakat bir zulmet-i rûflen! Semâ bîdâr, her y›ld›z Cemâlu’llâh’a bir revzen.
bir mahaldeki ezanlar sona ererken, oran›n bat›s›ndaki yerlerin ezanlar› okunmaya bafllanmaktad›r.
89
Duyar sermest olur görmüfl kadar ferdâ-y› dîdâr›! O neflveyle, yorulmak flöyle dursun, en a¤›r bâr›, Sürükler görmeden, göstermeden y›lg›nl›k âsâr›. Günefl ma¤rib-güzîn olmufl, semâ esmer, ufuk gülgûn; Zaman durgun, zemin mu¤ber, cihan dembeste, can mahzûn; Gariblik rû-nümâ yer yer, sükûnet dembedem efzûn... Bakars›n bir de gülbank-i ‹lâhî’den dolup gerdûn, O tenhâyî-i sevdâvî olur Allâh ile meskûn! ‹nip vaktâ ki leylin dest-i istîlâs› gabrâya, Serer dünyâya zulmetten adem fleklinde bir sâye; Nazar medhûfl, müsta¤rak giderken zîr ü bâlâya, Döner, “Allâhu ekber” cûflu yükseldikçe Mevlâ’ya, O muzlim sîne-i hilkat tecellîzâr-› Sînâ’ya! Senin, dem geçmiyor, yâd›nla lebrîz olmadan eb’âd; Ne müdhifl saltanat yâ Rab, nas›l âsûde istibdâd! O istibdâda hürmettir ezanlar, subhalar, evrâd... Hay›r, sen rûh-i rahmetsin, bu sesler senden ister dâd, Verir miydin, e¤er dâd etmesen, feryâda isti’dâd?
safahat - birinci kitap
90
Gunûde rûh-i tabîat samîm-i zulmette... Sitâreler bile bâlâ-y› sermediyyette, Yavafl yavafl uyumak istiyor yumup gözünü; Seher semâlar›n alt›nda, açm›yor yüzünü. Firâfl-› leylde dinmifl olan enîn-i hayat, Ridâ-bedûfl-i sükûnet önümde her safahat. Görüp muhîtimi dalg›n hamûfl bir vecde, O hâli ben de temâflâya dald›m âsûde. Nigâh› mest ediyorken bu levha-i mahmûr, Ufukta yükselerek bir sadâ-y› dûrâ-dûr,
Yay›ld› rûy-i zemînin o anda her yerine, Sokuldu leyl-i ketûmun bütün serâirine. Cihân-› nâimi kald›rd›, bî-karâr etti, Zalâm içinde ne âlemler âflikâr etti! O yükselen sesi tekrîre bafllay›p eb’âd, Duyuldu sîne-i flebden medîd bir feryâd. Semâya ç›kt› o feryâd, âh-› ümmet olup! Semâdan indi o feryâd, rûh-i rahmet olup! Uzaktan and›r›yorken, demin, heyûlây›; Semâ’hâne-i leylin birer küçük nây› Gibiydi flimdi hayâlimde her menâr-› mehîb... O tafl yürekte bu sûziflli na¤meler ne garîb! O nây-pârelerin sonra hepsi hem-dem olup, Uyand› rûh-i sükûnette bir azîm âflûb. Coflunca âlem-i câmidde sayha-i tehlîl, Minâreler bana gelmiflti sûr-i ‹srâfîl: Muhîte çekmifl iken dest-i fleb, ridâ-y› memât; Uyand› karfl›ki evlerde lem’a lem’a hayât. Uyand› sonra avâlim, uyand› rûh-i sabâh; Uyand› hâb-› ademden birer birer eflbâh; Uyand› bende de bir fleb-çerâ¤-› zulmet-sûz, Ki tâ ebed olacak feyz-i Hak’la sîne-firûz. Tasavvur eylemem art›k zevâl o mefl’al için... Me¤er ki nûr-i ‹lâhî ufûl edip gitsin!
ezanlar 91
CÂNAN YURDU
safahat - birinci kitap
Eyvâh, ›ss›z diyâr-› dilber... Her hatvesi bir mezâr-› mu¤ber! Uçmufl da bak›nd›¤›m terâne, Kalm›fl sessiz bir âfliyâne. Yer yer medfun durur emeller... Gûyâ ki k›yâm-› haflri bekler! Yâ Rab! Niye böyle bir y›¤›n hâk Olmufl yat›yor o buk'a-i pâk? Yâ Rab, ne için o lem’a nâbûd? Yâ Rab, ne için bu sâye memdûd? Yâ Rab, ne demek harîm-i cânan Üstünde bu perde perde hicran? Lâkin görünen kimin hayâli? Cânan gibi t›pk› yâl ü bâli... Gîsû-yi siyâh-› târumâr›, Alt›nda cebîn-i lem’a-dâr›, Zulmetler içinde subh-i mahmûr; Yâ gözbebe¤inde nazra-i nûr; Yâ ebr-i bahâr içinde cevvâl Bâran fleklinde dürr-i seyyâl; Yâ sînede her zaman coflan yâd, Yâ kayd-i bedende rûh-i âzâd.
92
Ey tayf-› nigeh-firîbi yâr›n, Olmaz m› bir ân için karâr›n? Heyhât, serâb-› flavka döndün... Karfl›mda par›ldamanla söndün!
cânan yurdu
Kimden soray›m ki nerde dilber? Makber gibi samt içinde her yer. Cânan! Cânan!... dedim, arand›m... “Bir aks-i nidâ” dedikçe, yand›m! Yâ Rab, niye hem sa¤›r, hem ebkem, Da¤lar, dereler, bütün flu âlem? Ey sevdi¤imin sevimli yurdu, Hâlin bana flimdi pek dokundu! Aç sîneni; yâd-› nükhetinden Bir flemmeye kàilim bugün ben. Bir vakt o flemîm-i nâz-perver Tâ subha kadar yan›mda bekler, -Ümmîde verip bekà sabûhuSermest-i safâ ederdi rûhu. Heyhât o nesîm-i sâf flimdi Nâzan nâzan semâya gitti. Ey lâne-i târumâr söyle, Cânan sana art›k inmiyor mu? Ey mâtem-i pâyidâr söyle, Sâhandaki nevha dinmiyor mu? Ey ebr-i semâ-güzîn-i seyyâr, Yâd›nda m›d›r o nazl› reftâr? Ey darbe-i bâda karfl›, ra’flân, ‹nflâd-› enîn eden nihâlân! Bir fli’r-i revân olup da cânan, Geçmez mi bu gölgeden h›râman? Ey dilber-i mihriban, zuhûr et! Ömrüm gibi ans›z›n mürûr et! Yâ kalb-i fezâya bir hutûr et: Âfâk›m› lem’a lem’a nûr et. Bin nevha-i cân içimde pür-cûfl, Geldim bu garîb yurda, medhûfl. Feryâd›m› yok mu eyleyen gûfl? Yâ Rab, bu nas›l cihân-› hâmûfl: Bir “yok!” diyecek sadâ da yokmufl!...
93
B‹R MERS‹YE
(Henüz, ondokuz yirmi yafllar›nda iken bu
safahat - birinci kitap
cihân-› zulmete vedâ ederek, âlem-i nûrânûr-i dîdâra yükselen yâr-i cân›m Hilmi hakk›nda)
94
Nihâyet oldu nazardan nihân o nûr-i mübîn, Peyinde kald› ufuklarda bir hayâl-i defîn! Zevâl, o emr-i tabî’î kemâle derpeydir: Fezâda yükselen encüm olur ufûle karîn; Fakat bu necm-i emel sanki berk-› hât›f idi, Ki birden etti gurûbuyla ufku leyl-âkîn. Tenezzül etmedi nâsûta, döndü lâhûta; Kemîne pâye-i iclâli oldu ›lliyyîn. Hayâli yâd-› hazînimde, rûhu bâlâ-gerd, Vücûdu bister-i makberde i¤tirâb-güzîn... Tehallül eyledi, gûyâ o nûr-i yekpâre, Nigâh-› bârika-bîn oldu bir de hârika-bîn! Bir âsümân-› celâlin muhîti oldukça, Nazarda Arfl ile yeksân olursa çok mu zemîn? Kitâbe, seng-i mezâr›nda hep kitâb-› ledün; Sirâc, fevk-› serinde ziyâ-y› nûr-i yakîn. Sütûnu merkadinin Hakk’a yükselen tehlîl; Revâk› meflhedinin nâzilât-› arfl-› berîn. Zemîn-i hâkine ferrâfl dest-i nâz-› nesîm; Fezâ-y› kabrine sâkî sehâb-› nesr-âyîn. Nücûm, türbesinin türbedâr-› bîdâr›; Bahâr, lâhdine pûflîde sütre-i rengîn. Aç›lmadan kuruyan gonce-i izâr› için
Seherde nevha-i bülbül terâne-i Yâsîn! Havâda mevcesidir flehper-i melâikenin, Eden riyâh de¤ildir bu servilikte enîn. Leyâl o tayf-i lâtîfin harîm-i ismetidir; fiafak ki hât›ra-i i¤tirâb›d›r, ne hazîn! Bütün mekân, nazar›mda o rûha nüzhet-gâh, E¤erçi yükselerek oldu lâmekânda mekîn. Ey asl›na iltihâk eden nûr, Sensin bana her tarafta manzûr; Olsan da z›lâl içinde mestûr, Bir an de¤ilim o lem’adan dûr: Rûhumda ebed-karâr flu’len. Mevvâc sabâhatin seherde, Berk urmada nâsiyen kamerde; fieb sahn-› harem-serâna perde. Matvî evrâk-› verd-i terde Bir flemme kitâb-› nükhetinden! Na¤mendir eden riyâh› tehzîz, Senden bu nevâ-y› flûrifl-engîz! Tayf›n beni eyliyor seher-hîz... Ey hât›ras›yla rûh lebrîz, ‹ndimde bu kâinât hep sen!
Sönmez yanan ihtimâli yoktur, Sönmek sözünün meâli yoktur...
bir mersiye
Ey lem’a-i flu’le-i ‹lâhî, Ey subh-i ebed karârgâhi. Hiç bulmaya tâbiflin tenâhî... Envâr›na gelmesin tebâhî... Bir böyle bekàn› isterim ben.
95
Yok, nâre demem zevâli yoktur, Nûrun fakat öyle hâli yoktur, Olmaz ona hiç adem niflîmen. Ey hât›ras›yle kald›¤›m yâr, Art›k aram›zda bir cihan var! Sen gökte safâ-güzîn-i dîdâr, Ben yerde azâb içinde bî-zâr! Gûflumda bütün terâne flîven!
safahat - birinci kitap
fiîven demi nây-i na¤me-kâr›n, fiîven cereyân› cûybâr›n, fiîven sesi bâd-› bî-karâr›n, fiîven bana âh yâdigâr›n... Sen gökleri hande-zâr ederken!
96
D‹RVÂS
Derler ki: Ümeyye’den Hiflâm’›n Devrinde, yak›nlar›nda fiâm’›n, Üç y›l ekin olmam›fl kuraktan. Can kayd›na düflmüfl art›k urban. Her hayme mezâr olup kapanm›fl: Alt›nda befl on kadîd uzanm›fl. Bakm›fl ki meflâyih-i kabâil: S›yr›lmayacak bu derd-i hâil; Bir karyede toplan›p, demifller: Durdukça helâkimiz mukarrer. Mâdem ki flüyûhuyuz bu halk›n, Kalk›n gidelim Hiflâm’a, kalk›n. Bir duysa Halîfe’miz bu hâli; Var merhamet etmek ihtimâli. Hiç ak sakal›yla bir alay pîr, Eyler de Emîr’e hâli tasvîr, Görmez mi o, halk› rahme flâyan? Sultansa da tafl de¤il ya: ‹nsan!
Vaktâ ki girer flüyûh fiâm’a, Derhâl haber gider Hiflâm’a:
dirvâs
Teklîfi kabûl eder bütün nâs; Derler, yal›n›z: “Bulunsa Dirvâs. Sinnen daha pek çocuktur amma Olmaz o kadar talâkat aslâ.”
97
Derler ki, befl on kabîle geldi. Der: Gelsinler sarâya flimdi. Birlikte çocuk dalar huzûra, Evvelce duâ eder de sonra, Hiç pervâs›z girer kelâma... Lâkin bu tuhaf gelir Hiflâm’a; Der: Sus a çocuk, büyük dururken, Söz sâd›r olur mu hiç küçükten? Dirvâs o zaman kelâm› tekrâr Teshîr ile der: “Nedir bu âzâr! Mikyâs› m›d›r zekâvetin sin? Dirvâs’› çocuk mu zannedersin? Bir dinle de sonra gör çocuk mu? ‹nsâf nedir o sizde yok mu? Ben söyleyeyim de bir efendim, Susturmak elindedir efendim.”
safahat - birinci kitap
Dirvâs bakar Melik’te ses yok; Mecliste de¤il ki ses, nefes yok; Mu’tâd› olan talâkat›yle Bafllar söze eski fliddetiyle:
98
“Üç y›l mütemâdiyen kuraklar, Emsâli görülmemifl s›caklar, Sâmân›m›z› kuruttu gitti; Mezrûât›n umûmu bitti. Binlerce çad›r kapand› kald›, Çöl, mahfler-i mevt flekli ald›! fiehrîleri besleyen kabâil, Köy köy geziyor zelîl ü sâil! Hâtemlere cûd eden o urban, Nan-pâreye can verir bugün can! Ç›plaklar› giydiren de üryan,
Gömleksizdir zükûr ü nisvan! Açl›k ecelin zahîri oldu: Bafltan bafla çöl cesedle doldu. Her kûflede bin ac›kl› feryâd... Yok bir yerden sadâ-y› imdâd. fiubbân bütün ihtiyâra döndü! Pîrân görsen, mezâra döndü! Yok vâlidelerde süt ki: Tutsun, Evlâd›n› emzirip uyutsun. Zann›m, bize münfail ki Mevlâ: Bir bâdiye halk› yand›, hâlâ, Bir damla su inmiyor semâdan, fiebnem bile düflmüyor duâdan! Binlerce duâya bir icâbet Göstermedi bârgâh-› rahmet. Art›k sana ilticâya geldik. Reddetmez isen ricâya geldik:
dirvâs
Görmekteyiz ey Emîr-i âdil, -‹nkâr› bunun de¤il ya kàbilYok sendeki ihtiflâma pâyân; Bizlerse alay alay sefîlân! Bir yanda demek ki fazla var çok; Hayfâ ki öbür tarafta hiç yok. Öyleyse biraz tevâzün ister. Evvel beni dinle, sonra hak ver: Nerden buldun bu ihtiflâm›? Halk›n m›, senin mi, Hâlik’›n m›? Allâh’›n ise e¤er bu servet, Bizler de onun kuluyken, elbet Bir pay talebinde hakk›m›z var... ‹nsâf olamaz bu hakk› inkâr. Halk›nsa flu bî-nihâyet emvâl;
99
Ver, etme hukûk-i gayr› pâmâl. Yok; böyle de olmay›p da kendi Mâlin ise -çünkü fazla- flimdi Bî-vâyelere tasadduk eyle... Dördüncüsü varsa haydi söyle!”
safahat - birinci kitap
Mebhût ederek bu söz Hiflâm’›, Huzzâra demifl: “Görün kelâm›! Yok bende cevâb-› redde kudret... Hayret, bu civan-dehâya hayret! Îcâb ediyor ki flimdi insâf: Mes’ûlü hemen olunsun is’âf.”
100
MAHALLE KAHVES‹
Kardeflim Hüseyin Avni’ye
mahalle kahvesi
“Mahalle kahvesi!” Osmanl›lar bilir ne demek? Tasavvur etme sak›n “Görmedim nedir?” diyecek. Dilenci flekline girmifl bu sinsi cânîler, Bu, gündüzün bile yol vermeyen, harâmîler, Ad›mda bir, dikilir, azminin, gelir, önüne... Zavall› yolcunun art›k k›yar bütün gününe! Evet, dilenci san›r seyr eden k›yâfetini; Fakat bir onlu¤a âgûfl açan sefâletini, Görüp de rikkate flâyân, biraz sokulsa, hemen, Vurur flikâr›n› tâ kalbinin samîminden! Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamal›? Kapans›n elverir art›k bu perde pek kanl›! Hay›r, bu perde, bu fiark’›n bak›lmayan yaras›; Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karas›; Hayat›m›zda gediktir “gedikli” nâm›yle, Aç›k durur koca bir kavmin ihtimâm›yle! Sak›n firengiye benzetmeyin fecâ’atini: Bu karha milletin emmekte rûh-i gayretini. Mahalle kahvesi fiark’›n harîm-i kàtilidir; Tamam o eski batakhâneler mukàbilidir. Zavall› ümmet-i merhûme ölmeden gömülür; Söner bu hufrede idrâki, sonra kendi ölür... Muhît-i levsine dolmufl ki öyle manzaralar: Girince nûr-i nazar simsiyâh olur da ç›kar!
101
safahat - birinci kitap 102
Yatar zemîn-i sefîlinde en kesîf eflbâh, Yüzer havâ-y› sakîlinde en habîs ervâh. Dehân-› lâ’nete benzer yar›klar›yla tavan, Kusar içinde neler varsa hât›rât›ndan! O hât›rât› sak›n sanmay›n: Me’âlîdir; Bütün rezâil-i târîhimizle mâlîdir. Neden mefâhir-i eslâfa kahr edip, yaln›z, Mülevvesât›na mâzîmizin sar›lmaday›z? K›fl uykusunda m› geçmiflti ömrü ecdâd›n? Hay›r, o nesl-i necîbin, o flanl› evlâd›n, Damarlar›nda flehâmet yüzerdi kan yerine; Yüreklerinde ölüm flevki vard› can yerine. Fakat biz onlara âid ne varsa elde, yaz›k, Birer birer y›karak kahvehâneler yapt›k! Bütün heyâkil-i san’at yetifltiren fiark’›n, Zemîn-i feyzi nas›l flûre-zâra döndü bak›n! Ne hastahânesi kalm›fl zavall› eslâf›n, Ne bir imâreti, bitmifl elinde ahlâf›n. Kanallar›n izi yok, köprüler harâb olmufl; Sebillerin bafl› bofl, çeflmeler serâb olmufl! O kahraman babalardan do¤an bu nesl-i cebîn Ne gîrûdâr-› maîflet bilir, ne kedd-i yemîn. Azâb içinde kal›r sa’yi görse rü’yâda! Niçin yorulmal› zâten “ölümlü dünyâ”da? Vücud emânet-i Hak, do¤ru, hem de cennetlik. Bu kahveler gibi Cennet de müslimîne gedik! “Hayât-› âile” isminde bir ma’îflet var; Sa’âdet ancak odur... dense hangimiz anlar? Hayât-› âile dünyâda en safâl› hayat, Fakat o âlemi bizler tan›r m›y›z? Heyhat! Sabahleyin dolafl›p bir kazanca hizmetle; Evinde akflam otursan kemâl-i izzetle;
Kar›n, çocuklar›n, annen, baban, kimin varsa, Dolaflsalar, seni kat kat bu hâleler sarsa; Sarây-› cenneti yurdunda görsen olmaz m›? ‹çinde his tafl›yan kalb için bu zevk az m›? Kar›n nedîme-i rûhun; çocuklar›n rûhun; Anan, baban birer âgûfl-i ilticâ-y› masûn. S›k›ld›n öyle mi! Lâkin, biraz al›flsan e¤er, Fezâ kadar sana vâsi’ gelir bu dar çenber. Ne var flu kahvede bilmem ki s›¤m›yorsun eve? Gelin de bir bakal›m... Buyrun iflte bir kahve:
mahalle kahvesi
Çamurlu bir kap›, üstünde bir de¤irmi delik; Önünde tahta m›, toprak m›? Sorma, pis bir eflik. fiu gördü¤üm yer için her ne söylesen câiz; Ah›rla fark›: O yemliklidir, bu yemliksiz! Zemîni yüz sene evvel döflenme malta imifl... “‹mifl”le söylüyorum. Çünkü anlamak uzun ifl, O bir kar›fl kirin alt›nda hangi ma’den var? Tavan aç›k kuka renginde; sa¤l› sollu duvar, Maun cilâs›na batm›fl tütünle nargileden; Duman ocak gibi ç›kmakta çünkü her lüleden. Dikilmifl ortaya boynundan üstü az koyu al, Vücûdu kapkara, leylek bacakl› bir mangal. fiu var ki bilmeyen insan görürse birden e¤er, “Bal›kç›l›n kara saçtan yap›lma heykeli!” der. Kenarda, peykelerin alt bafl›nda bir kirli Tomar sürükleniyor, bir yatak ki besbelli: Çekilmifl üstüne ya¤murlu¤umsu bir p›rt›, Zavall›n›n, güveden, lîme lîme hep s›rt›. Kurur bu örtünün üstünde ya¤l› bir mendil; Ki “bir tependen inersem!” diyen has›r zenbil; Onun hizâs›na gelmez mi, bir döner flöyle;
103
safahat - birinci kitap 104
Sicimle kulpuna ilmikli çifte mestiyle! Duvarda eski ocaklar kadar genifl bir oyuk, ‹çinde caml› dolap var ya, raflar›nda ne yok! Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz; Onun yan›nda kan almak için befl on boynuz. ‹kinci katta bütün kerpetenler, usturalar... Demek ki kahveci hem difl tabîbi, hem perukâr! ‹nanmad›nsa de¤ildir tereddüdün s›ras›; Uzun lâk›rd›ya hâcet ne? ‹flte mosturas›: Çekerken etli kemiklerle ayr›l›p çeneden, Sonunda bir ipe, boy boy, onar onar, dizilen, fiu kazma diflleri sen mahya belledinse, de¤il; Birer mezâra iflâret düflün ki her kandil! Üçüncü katta durur sâde havlu bohçalar›. Sa¤›nda cam dolab›n hücre hücre bitpazar›. Duvarda türlü resimler: Al›nd› Çaml›beli, Kaç›rm›fl Ayvaz’› a¤lar Köro¤lu rahmetli! Arab Üzengi’ye çalm›fl fiah ‹smail gürzü; A¤açta ba¤l› duran k›zda iflte flimdi gözü. Firakl›d›r Kerem’in “Of!” der demez yan›fl›, Fakat flu “Âh mine’l-aflk”a kim durur karfl›? Gelince Ezrakabânû denen acûze kad›n, Külüngü düflmüfl elinden zavall› Ferhâd’›n! Görür de böyle Rüfâî’yi: Elde kamç› y›lan, Beyaz bir arslana binmifl, durur mu hiç Dede Can? Bak›nd› bak Hac› Bektâfl’a: Deh demifl duvara! Resim bitince gelir flüphesiz ki beyte s›ra. Birer birer oku mümkünse, sonra ma’nâ ver... Hay›r, hülâsas› kâfi, yekûnu ömre sürer: Bedâhaten kusulan herze-pâreler ki düflün, Epey zaman daha lâz›md› herze olmak için! Oturmadan içi ya¤ ba¤lam›fl bodur masan›n,
Yay›lm›fl üstüne birçok k⤛t ki, oynayan›n, Elinde ya¤l› meflin zanneder görünce adam. Ya tavlan›n kiri, kàbil de¤ildir, anlatamam. Harîta-vâri aç›lm›fl en orta yerde dama; Beyaz m› tafllar›, yâhud siyah m›, hiç sorma! Hutûtu: Gayr-i muayyen hudûdu memleketin: Nazarda haylice idman gerek ki fark etsin! Deliklerindeki pislik lebâleb olsa, yine, Bak›nca bunlara gâyet temiz kal›r domine. Delikli çekmece var ha! Demirbafl eflyadan; Yan›nda bir de kulaks›z tekir... Unutma aman! — As›ld› bey koza! — Besbelli, bak s›r›tt› aval; — Bacak elinde mi? — K›r, Hamdi sen de da¤l›y› al. — Ulan! Kapakta imifl da¤l›... Hay köpo¤lu köpek! — Köpo¤lu kendine benzer, uzun kulakl› eflek! — Sekizli, onlu, ne çektinse ver de oryay› tut. — Halim, ne u¤rafl›yorsun bu ç›kmaz iflte: Kaput!
mahalle kahvesi
— Cihâr ü yek mi o tafl? — Hiç s›k›lma öldü dü-flefl! — Elimde yok mu diyor? Çek babam! — Aman flefl-befl! — Hemen de buldu be? Gelsin hesaplay›p durma! — Bi parti yendi ya akflam, dikiz gelin kuruma! — Dü-beflle ba¤l›yorum. — Ya¤ma yok! — Elindeki ne? — Se-yek. — Aman durun öyleyse: Penc ü yek domine!
105
— M›z›kç› dendi mi, sensin diyor, bak›n a¤alar: K›r›k m› söyleyin Allâh için flu cân›m zar? — K›r›k! — De¤il! — Alimallah k›r›k! — De¤il billâh! — Yeminsiz oynayamazlar ki, ah çocuklar ah! — Kar›flmasan iflin olmaz de¤il mi? Sen de bunak! — Gelirsem ö¤retirim flimdi... — Ay flu pampine bak! Gelip de ö¤retecekmifl... Mezarc› Mahmud’a git! Bir üflesen gidecek ha... Tirit mi sâde tirit! — Zemâne piçleri! Gördün ya hepsi besmelesiz... Ne sayg› var, ne hayâ var. E¤er bizim iflimiz, Bu kaltabanlara kalm›flsa vay benim bafl›ma! — Herif belâya sokars›n d›r›ldan›p durma! — Mezarc› Mahmud’a git ha? Bak›n it o¤luna bir! Küfürbaz, alçak, edepsiz... Bu söylenir mi Bekir? — Yolunca terbiye verdin ya âferin Hasan A¤. — B›raksalar beni, çoktan marizlemifltim ya!.. — Mezarc› Mahmud’a ha? Vay babass›n›n can›na! Bunun yafl›nda iken biz büyüklerin yan›na, safahat - birinci kitap
Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;
106
Otur, demezseler elpençe sâde dinlerdik; Hay›r, bu böyle de¤ildir demek, ne haddimize! Evet, desek bile derlerdi: Sus behey geveze! — Otuz yafl›nda idim belki; annesiz, d›flar› Kolay kolay ç›kamazd›m: Döverdi çünkü kar›! Bugün, onalt›y› doldurmam›fl yumurcaklar, Odun yemez iyi bil ha! Geberse karfl› koyar. Geçende dövmek için yoklay›m dedim Kerim’i... B›rak! Eflek de¤ilim ben, deyip dikilmez mi?
Dayak eflekler içinmifl, adam dövülmezmifl... — Ya biz, sözüm ona, merkeb miyiz Bekir, bu ne ifl? Döverdiler bizi her gün de karfl› koymazd›k... Ben öyle terbiye oldum... Kolay m› insanl›k? — Dokundurur mu, ne mümkün, elo¤lu hiç adama? O müslümanlar› sen flimdi, hey kuzum arama! Gürültüsüz oyun isterseniz gelin damaya: Zavall›, açmaza düflmüfl... Bak›n hesaplamaya! Oyuncunun biri dalg›n, elinde tafl duruyor; Rakîbi halbuki lâ-yenkat›’ b›y›k buruyor. Seyirciler mütefekkir, güzîde bir tabaka; Düflünmelerdeki flîveyse büsbütün baflka: Kiminde el, filân aslâ kar›flm›yorken ifle, Kiminde durmadan ifller benân-› endîfle! Al iflte: “Beyne burundan gerek, demifl de, hulûl” Taharriyât-› amîkayla muttas›l meflgûl! Mühendis olmal› mutlak flu ak sakall› adam: Zemîne, dâire fleklinde yayd› bir balgam; Abanm›fl oldu¤u bir yamr› yumru de¤nekle, Mümâslar çekerek soktu belki yüz flekle
mahalle kahvesi
Ayak teriyle cilâlanma tahta peykelere, Külâhl›, fesli dizilmifl y›¤›n y›¤›n çehre: Nasîb-i fikr ü zekâdan birinde yok gölge; Duyulmam›fl bu beyinlerde his denen meleke! — Aman can›m, flu bizim komflu amma u¤rafl›c›! — Ne belledin ya efendim? Onun bir ismi Hac›! — Çocu¤, ha mektebe verdim, ha vermedimdi diye, Sokak sokak geziyor... — Koymuyor mu medreseye. — Koyar m› hiç? Arabî flimdi kim okur art›k? — Evet, gâvurcaya düfltük de sanki ifl yapt›k!
107
— Binâ’ya üç sene gittimdi hey zamanlar hey! ‹lim de kalmad›... — Zâten ne kald›? Hiç bir fley. — Mahalle mektebi lâz›md›r eski yolda bize; Sülüs, nesih bitiyor yoksa hepsi... Keyfinize! — On üç yafl›nda idim ald›¤›m zaman ketebe. Geçende sen ne bilirsin? demez mi bir zübbe? Dedim, ulan seni gel ben bir imtihân edeyim, Otur da yap bakal›m flöyle bir k›yak temmim. — Nas›l, becerdi mi? — Kàbil mi! Rabbi yessir’i ben, Tamam befl ayda de¤ifltimdi kalfam›z sa¤ iken. — Nedir elindeki yâhu? — Cerîde. — At flu pisi. — Neden? — Yalan yaz›yor, o¤lum, onlar›n hepisi. — Ya do¤ru yazsa asarlar... Ne oldu Volkanc›, Unuttunuz mu? — B›rak, boflbo¤azl›k etme Hac›! fiu karfl›dan gözeten fesli, zann›m, a¤z›kara... — Hay›r, demem o de¤il... safahat - birinci kitap
— Durma sen belân› ara!
108
— Can›m lâtîfe yapar, bilmiyor musun Ömer’i? — Biraz rahats›z›m Ahmed, yak›n benim feneri! Duyuldu bir iri ses, arkas›ndan isti¤fâr... Me¤er geyirti imifl. — Pek flifâl› fley flu h›yar: Cac›k yedin mi ne hikmet, haz›r hemen teftîh... — Evet flifâl› yemifltir... — Yemifl mi? Lâ-teflbîh.
— Günâha girme. Tefâsîrde öyle yazm›fllar... Day›m demiflti ki: Gördüm, h›yar hadiste de var. — Hasan, bizim yeni dâmad ne oldu anlamad›k, Görünmüyor? — Kar› koyvermiyor: Herif, k›l›b›k. — Evinde çan çan eden erke¤in de akl›na flafl... Lâf anlamaz difli mahlûku, durma sen u¤rafl. — Kim u¤rafl›r a babam, bunca y›ll›k ehlim iken, Adam hesâb›na koymam bizim köro¤lunu ben. ........................................................................... ........................................................................... Tavan›n pervaz› alt›ndaki toprak yuvadan, Bak›yor bunlara, yan yan, iki çift ince nazar: “Ya sizin bir yuvan›z yok mu?” diyor anlafl›lan, Difli erkek çal›flan yavrulu k›rlang›çlar...
mahalle kahvesi 109
KÖSE ‹MAM
safahat - birinci kitap
— Kardeflim Ali fievki Efendi Hoca’ya —
110
‹lmi az, görgüsü çok, f›trat› yüksek bir imam Tan›r›m ben, ki hayât›nda tan›tm›flt› babam. “Kim bilir; flimdi ne âlemde benim flanl› Köse’m; Görmedim üç senedir, bâri gidip bir görsem...” Diyerek, dün gece güç hâl ile buldum evini. Koca insan; ne fletâretle kabûl etti beni: — Gel ayol gel, Hocazâdem, bizi ihyâ ettin... Ne kerâmetçe tesâdüf; seni and›kt› demin. Kahveler, nargileler, enfiyeler, flerbetler, Rûhu lebrîz-i safâ eyleyecek sohbetler, Hepsi mebzûl idi mecliste. Ne a’lâ; derken, Kap› fliddetle çal›nmaz m›? — Bak›n kim? Zâten Ev de¤il, han gibi bir fley; gece gündüz ifller... Gönderin kahveye, Âs›m, gelen erkekse e¤er. — Ahmed’in annesi gelmifl... — Nas›l Ahmed, o¤lum? — Hani bizdeydi bugün... — Ha! Küçük Ahmed... Ma’lûm. Bize âid de¤il öyleyse... Haber ver içeri. — Gir, dedim istemiyor; sen bana gönder pederi, Diye ›srâr ediyor. — Girsene hemflîre han›m! — Varmay›n üstüme! — Nen var a kuzum; anlayal›m?
— Ne kafam kald› dayaktan, ne gözüm, hep fliflti; Karfl› koysayd›m e¤er mutlak iflim bitmiflti. A¤lad›m, merhamet et, yapma dedim... Kim dinler. Boflamakm›fl beni dünden beri efkâr› me¤er. Üç çocuk annesi, emzikli kad›n tek bafl›na, Koca berhâneyi silsin de, süpürsün de sana, Yine sen bilmeyerek zâlim onun k›ymetini, Dene bîçârede kalk›p kolunun kuvvetini! — Dur k›z›m; a¤lama sen, flimdi haber gönderirim; Kar› dövmek ne kolaym›fl, ona ben gösteririm! Ça¤›r›n bekçiyi... — ‹hsan Bey’i bildin ya, Memifl? Hadi git flimdi getir... — Kahvede yok. — Evde imifl; fiimdi gelsin... — Gelemem, kendisi gelsin, dedi. — Ya! Ben gidersem iyi kaçmaz. Hadi git söyle ona: fiimdi gelsin…
köse imam
— Ne kibarl›k bu beyim? Bir da’vet, Yetmiyor, öyle mi? — Yorgundum efendim de... — Evet, Haber ald›k... O fakat sizce büyük bir fley mi? On kad›n dövse yorulmaz, benim ‹hsan Bey’imi, Bilirim ben ne tosundur. — Hoca, bak, ben k›zar›m. Size haltetme düfler... Dövmüfl isem, kendi kar›m. Keyfim ister döverim, sen diyemezsin: “Dövme.”
111
safahat - birinci kitap 112
Bu tecâvüz say›l›r do¤rusu haysiyyetime... — Hangi haysiyyetin o¤lum? O da varm›fl desene. Beyimin flimdiki haysiyyet-i mevhûmesine Diyecek yok... Yal›n›z râhat ararlarsa e¤er, Böyle külfetli kuyûd alt›na hiç girmeseler! — Sen imam, saçmal›yorsun... Yetiflir art›k dur. Beni ›srâr ile da’vetteki maksad bu mudur? — Haremin geldi demin a¤layarak, s›zlayarak... — Gözü ç›ks›n domuzun, patlas›n isterse b›rak! — Döveceksin, ne boflars›n? Boflad›n, dövmek ne? Hem günâh, hem de ay›p... — Bakma onun sen sözüne, Ne domuzdur onu bilsen! — Nesi var, h›rs›z m›? Yoksa yüzsüz mü? — De¤il hiçbiri... Lâkin can›m› S›kt› akflam “Edemem, üstüme evlenme!” diye. Ne demek! Dörde kadar evlenir erkek, demeye Kalmadan bafllad› flirretli¤e... K›zmaz m› kafam? — Kustu¤un herzeyi yutsun diye, hey sersem adam! Dövüyorsun, bofluyorsun elin öksüz k›z›n›... Hakl› bir kerre ya! ‹nsan boflamaz haks›z›n›. — Boflamaz? Amma da yapt›n! Ya fierîat ne için Bize evlenmeyi tâ dörde kadar emr etsin? ‹ki alsam ne ç›kar sâye-i hürriyyette? Boflam›flsam can›m ister boflar›m elbette. ‹flte meydanda Kitap! Hem al›r›z, hem boflar›z! — Dara geldin mi, fierîat! Sus ulan iz’ans›z! Ne zaman câmi’e girdin? Hani tek bir hayr›n! Bir K›z›lbafl’la senin var m›d›r ayr›n, gayr›n! A¤z› meyhâneye rahmet okuturken, hele bak, Bana gelmifl de fierîatçi kesilmifl... Avanak! Hangi bir seyyie yok defter-i a’mâlinde?
Seni dünyâda gören var m› ay›k hâlinde? Müslümanl›k’ta fierîat bunu emretmifl imifl: Hem al›r, hem de boflarm›fl; ne kadar sâde bir ifl! Kar› tatlîki için bak ne diyor Peygamber: “Bir talâk oldu mu dünyâda, semâlar titrer!” ‹ki evlense ne varm›fl... Bu yenir herze midir? Vâk›â ba’zen olur, dörde kadar evlenilir... Bu kimin harc›, a sersem, hele bir kerre düflün! Tek kad›n çok sana emsâl olan erkekler için. Hani servet? Hani s›hhat? Ne ararsan, mefkùd; Tamtak›r bir kese var ortada, bir s›ska vücûd! Sen duâ et ki “fierîat” demiyor evde kar›n! Yoksa, boynunda bugün zorca gezerdin yular›n! Kar› ifl görmeyecek; varsa piçin bakmayacak; Çamafl›r, tahta, yemek nerde? Atefl yakmayacak. Bunlar›n hepsini yapmak sana âid “fier’an!” Çocuk emzirmeye hattâ olacak bir süt anan! Boflar›m, evlenirim bahsini art›k kapa da, Hak ne verdiyse yiyip hofl geçinin bir arada. Al götür haydi!..
— Gittiler neyse... Duâ et ki ucuz kurtuldun; Ba’z› da’vâlar olur, k›fl gecesinden de uzun!
köse imam
K›z›m, gel... Hele bak, gel, diyorum! Hat›r›m yok mu? ‹natl›k iyi olmaz yavrum... Söyledim yapmayacak bir daha... Mahcûb olmufl... Böyle fleyler ola¤and›r... — Ne desem hepsi de bofl! Bu benim aln›ma bir kerre yaz›lm›fl... — Öyle! Gaz› göstersene Âs›m! Gidiniz devletle.
113
safahat - birinci kitap 114
Dinledin, gördün a o¤lum. Ne bozuk terbiyemiz! Ne yap›p yapmal›, insanl›¤› ö¤retmeliyiz. fiu bizim halk› uyand›rmadad›r varsa felâh; Hangi bir millete baksan uyan›k... Çünkü: Sabah! Hele bîçâre fierîat’le nas›l oynan›yor! Müslümanl›k bu mu yâhû? diye insan yan›yor. Gölgesinden bile korkup ba¤›ran bir ödlek, Otuz üç y›l bizi korkuttu “fierîat!” diyerek. Vahdetî muhlisiniz, elde asâ ç›kt› herif, Bir alay zâbiti kestirdi. Sebep “fier’-i fierîf!” Kar› dövmüfl, boflam›fl... “Emr-i ‹lâhî” ne denir! Bunlar›n hepsi emîn ol ki cehâlettendir. Bana sor memleketin hâlini ben söyleyeyim: Bir imam çünkü, bilir evleri... Hâ bir de, hekim. Gel nikâh k›y, demesinler, diye ba’zen kaçar›m... Dü¤ün olmaz m›, gelirler de bütün komflular›m: Yine kondun Hoca! derler, onu bilmezler ki, Daha memnûn olacakt›m o dü¤ünsüz belki. Zerde karfl›mda durur kanl› yemek tavr›yle; Öksüz a¤lar san›r›m çalg›y› duydum mu, hele! Bu neden? Çünkü nikâh›n sonu ergeç boflamak, Yâhud akflamki gelenler gibi h›rgür yaflamak. Dü¤ün olsayd› ne a’lâ idi tek bir perde; Ayr›l›k fasl› da var sonra bunun, mahkemede. Ne kad›nlar, ne sefâlet do¤uranlar görürüz; ‹flte binlerce çocuk, hem baba sa¤, hem öksüz! Üç s›n›f halka içim parçalan›r, hem ne kadar! ‹htiyarlar, kar›lar, bir de küçükler; bunlar Merhamet görmeli, yüz görmeli insanlardan; Yoksa, insanl›¤› bilmem nas›l anlar insan? Sözü bir parça uzatt›msa da, o¤lum, afvet... Hasbihâl etmek için baflka adam yok ki... Evet,
Kimse söyletmiyor art›k bizi bak sen derde; “Mürteci’!” damgas› var flimdi bütün ellerde. Bir fenâl›k görerek, yapma, desen aln›na ta, ‹niyor hatt-› celîsiyle Hamîdî tu¤ra! ‹flte gördün ya, herif “sâye-i hürriyyette” Diyerek, bafllamak üzreydi hemen tehdîde! Eskiden vard› ya meydanda gezen ipsizler: Hani bir “sâye-i flâhâne” çekip her fleyi yer! Onlar›n bir ço¤u ahrâr-› izâm oldu bugün; Mürteci’, nah kafa, bizler... Kerem et; hâli düflün! Bu cehâlet yürümez; asra bak›n: Asr-› ulûm! Bafllas›n terbiyeniz, âilelerden o¤lum. Sâde hürriyyeti i’lân ile bir fley ç›kmaz; Fikr-i hürriyyeti hazm ettiriniz halka biraz.
köse imam 115
NAZIM PARÇALARI
safahat - birinci kitap
RESSAM HAKLI!
116
Bir zaman vard› ya târîh-i mukaddes modas›... Yeni yapt›rd›¤› köflkün büyücek bir odas›, Mutlakà eski tesâvîr ile ziynetlensin, Diye, ressam arat›r hayli zaman bir zengin. Biri peydâ olarak, ben yapar›m, der, kolunu, S›vay›p akflama varmaz, sekiz arfl›n salonu, S›var amma ne s›var! Sâhibi der: — Usta bu ne? K›pk›z›l bir boya çektin odan›n her yerine! — Bu resim, askeri basmakta iken Fir’avn’›n, Bahr-i Ahmer yar›l›p geçmesidir Mûsâ’n›n. — Hani Mûsâ be adam? — Ç›km›fl efendim karaya. — Fir’avun nerde? — Bo¤ulmufl. — Ya bu kan rengi boya? — Bahr-i Ahmer ay efendim, yeflil olmaz ya bu da! — Çok güzel levha imifl! Do¤rusu flenlendi oda!
B‹R MEZAR TAfiINA YAZILMIfi ‹D‹: fiu fânî zindegâniyle hayât-› câvidânînin, Telâkî-gâh›d›r makber denen son menzil-i ârâm. Hayât ölmekle bitmifl olsa bir fley anlafl›lmazd›, Evet, bir ömr-i sânî var: De¤il hilkat abes mâdâm. Sen ey gâfil befler, âlemde bir te’mîn-i istikbâl Edeydim, der çekersin ihtiyârî bir y›¤›n âlâm. E¤er üç günlük istikbâl için ferdây› anmazsan, Hederdir, korkar›m, dünyâda imrâr etti¤in eyyâm. Hakîkî bahtiyâr ancak o âdemdir ki, dünyâdan Giderken mâmelek nâm›yle terk eyler büyük bir nâm. ‹lâhî! Do¤ru bir meslek nas›l bulsunlar insanlar, Hakàik hep dururken perde-pûfl-i zulmet-i evhâm? B‹R RESM‹N ARKASINA YAZILMIfi ‹D‹: Kiminin yâd-› ihtirâm› kal›r, Kendi gittikte câ-niflîni olur; Kiminin bir y›¤›n meberrât›, Toplan›r, heykel-i metîni olur; Kiminin de olanca hât›ras›, Böyle bir sâye-i hazîni olur!
Düzer yâve-gû bir herif bir gazel: Müeddâ perîflan, edâ mübtezel.
nazım parçaları
fi‹R HUZÛRUNDA MÜNEKK‹D:
117
Tabî’î o gâyetle parlak bulur; Okur, dinletir, söyletir, gafly olur. Biraz sonra bast›rmak ister, fakat, Sak›n olmas›n der ufak bir sakat, Büyük, muktedir bir münekkid arar, Nihâyet zarîfin birinden sorar. Gözetmez bu âdem de hât›r, huzûr, Bulur lâfz u ma’nâda bir çok kusûr. Herif flimdi tenkîde hiddetlenir, Rezîlâne art›k neler söylenir! Biraz dinleyip sonra, bak, der zarîf: Sizin nesriniz nazm›n›zdan lâtîf!
safahat - birinci kitap
BU DA B‹R MEZAR TAfiI ‹Ç‹N YAZILMIfi ‹D‹:
118
Yâ Rab ne hatîbdir ki makber: ‹nsanlara en derin meâli, Bir vahy-i bülend kudretiyle, Telkîn ediyor lisân-› hâli! Ondan da al›nm›yorsa ibret, Yok bir daha almak ihtimâli! Binlerce vücûd-i nâzenînin Bir servi hayâl-i yâl ü bâli, Binlerce ser-i semâ-güzînin, Bir kabza türâb olur zevâli. Her seng-i mezâr bin hayât›n Fânîlere karfl› infiâli. Görsün de bu ink›lâb› insan, Dehrin nedir anlas›n kemâli! Zâir bu hakàik›n önünde Hâlâ m› b›rakmad›n hayâli?
GÜL, BÜLBÜL Kondu¤u her gusn-i ter minberidir bülbülün, Zemzeme addetti¤in hutbesi, faslu’l-hitâb. Reng-i hakîkat nedir, fark eden ebsâr için, Goncada matvî duran her varak ümmü’l-kitâb. TERCÜMED‹R Kendi feryâd›md›r ancak ses veren feryâd›ma... Kimseler yok, âflinâdan büsbütün hâlî diyâr. “Nerde yârân›m?” diyorken ben bülend âvâz ile, “Nerde yârân›m!” diyor vâdî, beyâbân, kûhsâr. TERCÜMED‹R Nühüfte kalb-i ketûmunda leyl-i deycûrun, Seninle biz iki âvâre-ser idik gûyâ: Ki tâ ebed kalacak muhtefî nazarlardan, Me¤er ki onlar› etsin lisân-› subh ifflâ HÜSRÂN-I MÜBÎN
nazım parçaları
Bafllatt›¤› gün mektebe, duydum ki, diyordu, Rahmetli babam: “Âdem olur o¤lum ilerde.” Annemse, oturmufl, paflal›klar kuruyordu... Âdemli¤i geçtik! Paflal›k olsun, o nerde? Âmâli tezâd üzre giderken ebeveynin, Hep böyle harâb olmada etfâl ara yerde!
119
safahat - birinci kitap
ÂH‹RET YOLU
120
Sokakta sâde bir “âmin!” sadâs›d›r gidiyor: Mahalle halk› birikmifl, imam duâ ediyor. Bas›k bir ev; kap›n›n iç yan›nda bir tâbût, Bafl›nda ç›nlayan âvâz› dinliyor, mebhût. Denildi: “Fâtiha!”, âmîni kestiler; bu sefer, Gö¤üsler inledi, derken, aç›k duran eller, Hazîn al›nlar› bir kerre okflay›p indi; Deminki zemzemeler bir zaman için dindi. Duyuldu sonra imâm›n nidâ-y› ma¤mûmu, Diyordu: — Söyleyin Allâh için flu merhûmu, Nas›l bilirsiniz ey müslümanlar? — ‹y biliriz! — Yar›n huzûr-i ‹lâhî’de toplan›p hepiniz, Bu yolda hüsn-i flehâdet edersiniz ya? — Evet! — ‹mâm efendi, helâll›k da iste, merhamet et... — Helâl edin hadi öyleyse flimdi hakk›n›z›. — Helâl edin hadi bekletmeyin adamca¤›z›! Cemâatin yüre¤inden kopup “helâl olsun!” Nidâ-y› safveti, birden cenâze, âh-› derûn, Misâli u¤rad› evden; fezâda yükseldi. ‹çerde bafllad› bir cûfl-i nevhad›r flimdi; Bafl örtüsüyle kad›nlar gözüktü pencereden: — B›rakt›n öyle mi, en sonra kardeflim, bizi sen!
— Y›k›ld› dostlar evim, bark›m... Âh gitti kocam... — Day›m melek gibi insand›; ben nas›l yanmam. — Tamam otuz senedir komfluyuz da bir kerre, K›z›p da “ey!” demifl insan de¤ildi, hemflîre! — Zavall› Remziye! Boynun büküldü evlâd›m... — Babam ne oldu? — Baban... Öldü. — Etme Ayfle Han›m, Bu söylenir mi ya? Hicrân olur zavall› k›za... — Ayol, flu öksüzü bir parçac›k avutsan›za... Aç›n da cumbay› etrâfa baks›n a¤lamas›n... Göründü cumbada bakt›m ki tombalak, sar›fl›n, Sevimli bir küçücek k›z... Beflinde ancak var. Donuk yanaklar› üstünde parlayan yafllar, Zavall›n›n eriyen rûh-i bî-günâh› idi. Benim o mersiye yâd›mda a¤l›yor ebedî.
De¤ilmifl öyle genifl nâlenin hudûdu me¤er: Sokak bitip dönülürken kesildi mâtemler. O tahta-pâre-i câmid, o i¤birâr-› samût, Güzer-gehindeki eflbâh› bir mehîb sükût
âhiret yolu
Sefîne-pâre ki s›rt›nda mevc-i bî-hissin, Yüzer... Önünde ademden niflâne bir engin, Çeker durur onu sâhil-cüdâ aç›klar›na; Bakar m› bir tafl›n üstünde durmufl a¤layana? Cenâze dûfl-i cemâatte çalkaland›kça, O tahta-pâreye benzerdi, düflmüfl emvâca. Nas›l duyar ki uzaklarda inleyen kad›n›? Nas›l görür ki yetîmin hurûfl eden yafl›n›? Bu hây ü hûy-i k›yâmet-nümûn içinde söner, Samîm-i hilkati sûzân eden enîn-i befler.
121
‹çinde haflr ederek, dalgalarla seyrediyor; Zemîne bakm›yor art›k, semâ deyip gidiyor. Bu mahmilin niye s›k s›k de¤iflsin efrâd›? Suâli fikre büyük bir hakîkat anlatt›: Evet bekà ezecek cism-i zâr-› fânîyi, Vücûd çekmeyecek ömr-i câvidânîyi, Bu bâr-› müdhiflin alt›nda titreyip dizler, Dayanm›yor üç ad›mdan ziyâde dûfl-i befler! A¤›r a¤›r gidiyorken cenâze kàfilesi, Nihâyet oldu musallâ birinci merhalesi. Ç›k›nca üstüne son minberin hatîb-i memât, Aç›ld› dîde-i im’âna perde perde hayât. Senin en son serîrindir flu bî-pervâ uzanm›fl tafl, Ki nermin hâb-gâh›ndan ç›kar, bir gün vurursun bafl! Elinden yok halâs imkân›, mâdâme’l-hayât u¤rafl... O, mutlak, sedd-i râh›nd›r, afl›lmaz... Muktedirsen afl!
safahat - birinci kitap
Musallâ: Musallâ: Musallâ: Musallâ:
122
Müncemid bir mevcidir eflk-i yetîmân›n; Âh›d›r, berceste, mâtem-zâr-› dünyân›n; Minber-i teblî¤idir dünyâda, ukbân›n; Ders-i ibrettir durur pîflinde irfân›n.
Bu minberden iner nâsûta en müdhifl hakîkatler, Bu yerden yükselir lâhûta en hâlis kanâatler. Civâr›ndan geçer zulmette bî-pâyan hayâletler: Kefen-ber-dûfl geçmifller, kalan üryan sefâletler! Babam, kardefllerim, evlâd›m, annem... Belki bunlardan Muazzez bildi¤im k›ymetli birçok yâr-› cân el’ân, Bu tafltan atfeder zanneylerim dünyâya son im’ân... Benim rûhum bu heykelden duyar hâmûfl bin efgân!
Serîr-i saltanatlar devrilir, alt üst olur dünyâ: Müfleyyed bürc ü bârûlar düfler bir bir, bu tafl hâlâ, Zamân›n dest-i tahrîbiyle, durmufl, eyler istihzâ; Bütün mevcûda hâkim bir adem timsâlidir gûyâ. Namaz k›l›nd›; duâ bitti. Kârvan, yoluna Düzüldü taht-› memât›n girip birer koluna. Yar›m saat henüz olmufltu. Yolcular durdu; Demek ki; komflusu dünyân›n âhiret yurdu. Cenâze indi omuzdan yavafl yavafl, sonra, Sokuldu servilerin ortas›nda bir çukura. At›ld› üstüne üç befl kürek kemikli çamur, Kabard› topra¤›n alt›nda bir ç›ban, bir ur! Evet, ç›ban, ki yatan duymuyorsa dehfletini, Dönün de arkadakinden sorun fecâ’atini; Sükûn içinde uyurken flu bir y›¤›n toprak, ‹lel’ebed o küçük rûh ç›rp›n›p duracak!..
âhiret yolu 123
‹ST‹⁄RÂK
safahat - birinci kitap
Tasavvur et ki muzlim bir fleb-i ecrâm-nâpeydâ: Yatar heybetli âgûflunda dûrâdûr bir feyfâ; Düflen gümrâh için yol bulma yok emvâc-› zulmetten; Gidilmez... Her ad›m att›kça bir girdâb olur rehzen; O rîkistâna batm›fl, çalkanan seyyâh-› âvâre Nas›l müfltâk ise bir nûra, bir necm-i rehâkâre, Sana ey lem’a-i ümmîd ben de öyle müfltâk›m; Görün bir kerre zîrâ pek karanl›k oldu âfâk›m!
124
Geçir pîfl-i hayâlinden ki cûflâcûfl bir umman: Nifland›r yükselen her mevc-i tûfan-hîzi bir da¤dan; Ölüm var, kurtulufl yok, sâhil-i imdâd uzaklarda; Demâdem rûh titrer korkudan donmufl dudaklarda. O coflkun unsurun savletleriyle u¤raflan kimse, Nas›l eyler tehâlük bir kenâr-› tesliyet görse; Muhât-› lücce-i ye’s oldu¤um bir böyle hâlimde, Senin tayf›n da ayn›yle o sâhildir hayâlimde. Düflün âvâre bir mâder ki: Evlâd›ndan olsun dûr; Tahayyül eyle yâhud bir yetîm-i hânüman-mehcûr; O bedbaht›n nas›l evlâd› hiç gitmezse yâd›ndan; Nas›l ç›kmazsa mâder öksüzün bir dem fuâd›ndan; Benim yâd›m da ey ârâm-› can, yâd-› güzînindir. Ne yapsam çünkü manzûrum senin feyz-i mübînindir: Çemen emvâc-› nûrundur, fidanlar yâl ü bâlindir;
Sulardan akseden sûret cemâl-i lâyezâlindir. H›râm-› nâzenînindir o raksan mevceler cûda; Mutarrâ nükhetindir gizlenen ezhâr-› hofl-bûda. Leyâlin sînesinde hâbe dalm›fl nâzenîn eshâr, Eder gîsûna yaslanm›fl cebîn-i pâkini ihtâr. Nigâh›ndan saç›lm›fl lem’alard›r pîfl-i hayrette Yüzen ecrâm-› nûrânûr bahr-i sermediyyette. Zemin lebrîz-i âsâr›n; semâ pâmâl-i envâr›n: Avâlim hep merâyâ-y› nazar-pîrâ-y› dîdâr›n.
istiğrâk
Çekilmek istemifl de subh-dem bir cây-› tenhâya, Oturmufl sâhil-i deryâya, dalm›flt›m temâflâya. Henüz âfâk aç›lm›flt›: Semâ mahmûr idi hattâ Nümâyân olmam›flt› hâb-gâh›ndan günefl hâlâ. Derin bir samte müsta¤rak, leb-i deryâda hiç ses yok... Sabâ durgun, sular durgun, bütün eflyâda durgunluk! O ferfl-i nîlgûn üstünde, t›fl-› nâzenin-vâri, Uyurken dâye-i bîdâr-› subhun, t›fl-› envâr›; Günefl, pîflinde da¤lar perde-dâr olmufl, harîminden Görünmüfl, sonra flehrâh›nda yükselmiflti tedrîcen. Teâlî eyleyince bir zaman bâlâ-y› kudrette, Ziyâlar mevc mevc oldu o pehnâ-y› rükûdette. Bu cûflifller o dalg›n havz-› sîmîni uyand›rd›; Sabâ enfâs-› sevdâ-perveriyle dalgaland›rd›. Aç›klardan gelen emvâc-› perderpeyle, sâhilden Demâdem oldu vecd-efzâ hazin bir na¤me, bir flîven. Kulak verdim o âhenge: Me¤er âheng-i fli’rinmifl! O cûflifl-zâr olan kulzüm, senin ummân-› fikrinmifl, Günefl: Rûhun imifl; bir huzme fleklinde inen nûru: O menba’dan hurûflan sânihanm›fl do¤rudan do¤ru. Tecellî etti art›k, anlad›m: Sensin bütün dünyâ. Bu senlikte fakat ey yâr-› gâib, ben neyim âyâ?
125
ÂM‹N ALAYI
safahat - birinci kitap
(1) “Hüzzâm makàm›nda olan bu ilâhîyi Üstad hiç dilinden düflürmezdi. Hemen her gün okurdu. Ve okudukça heyecâna gelirdi.” Eflref Edib, Mehmed Âkif, c. 2, s. 30, 1939. “Vefat›ndan üç dört gün evvel (en çok sevdi¤i fliiri) yine sordum. Yine bunu okudu… Öyle bir nefesle okudu ki… ‹nflâd›nda bile îman.” Fuad fiemsi, Âkifnâme, s. 243, 1966. “fiiir Safvet’in imifl. Son beyti flöyle: O günde bîçâre Safvet/Hesâb› neyleyeyim?” H. Basri Çantay, Âkifnâme, s. 130.
“Gözüm ki kana boyand›, flarâb› neyleyeyim? fiarâb› neyleyeyim? Ci¤er ki odlara yand›, kebâb› neyleyeyim? Kebâb› neyleyeyim? Ne yâre yarad› cismim, ne bana, bilmem hiç! ‹lâhî ben bu bir avuç türâb› neyleyeyim? Türâb› neyleyeyim? Âmin! Âmin!”(1)
En önde, rahlesi âgûfl-i ihtirâm›nda, A¤›r a¤›r yürüyen bir dokuz yafl›nda melek; Befl on ad›m geriden, pîfl-i ihtiflâm›nda, fiafak ziyâlar› hattâ ufûl edip gidecek Kadar lâtîf, iki ma’sûmu bir aç›k payton Vakàr u nâz ile çekmekte; arkas›nda bunun, Küçük ad›ml› yaman bir tabur ki hayli uzun! O rûhtan daha sâfî olan yüreklerden, Zaman zaman bir ‹lâhî terâne yükseliyor; Bu cûfl-i safvetin aksiyle tâ meleklerden Zemîne do¤ru bir “âmin!” sadâs›d›r geliyor. Muhîti her birinin bir sabâh-› nûrânûr, Bütün bu kàfile efrâd›, pür-sürûd-i sürûr, Yar›p önünde duran halk› muttas›l gidiyor!
126
Bu bir ketîbe-i ma’sûmedir ki, ey millet: Selâma durmal›s›n flanl› rehgüzâr›nda; Bu bir cenâh ki: Âtîde bir ufak hareket
Yap›p cihanlar› oynatmak iktidâr›nda! Gelir de sâye-i imdâd-› Hak’ta bir gün, bu, Girer diyâr-› meâlîye do¤rudan do¤ru. Bu ancak iflte, e¤er varsa, flanl› bir ordu! Evet, ilerlemek isterse kârvân-› flebâb, Yolunda durmaya gelmez. O, çünkü durmayarak, Sabâh-› sermed-i âtîye eylemekte flitâb; O çünkü isteyemez hâle katlan›p durmak! Onun kudûmü için nâzenîn-i istikbâl, Açar da sîne, o olmaz m› per-güflâ-yi visâl? Durur mu art›k onun karfl›s›nda mâzî, hâl? Fakat o zemzemeler uçtu hep dudaklardan... Sürûd-i neflve bu âlemde pek süreksizdir! A¤›r a¤›r geçiyorken alay sokaklardan, Gelir de caddenin a¤z›nda m›hlan›r, dikilir, Mehîb-manzara bir anl› flanl› gerdûne; ‹çinde pudral› üç kanl› çehre! Neyse yine, Yol açt› bir iri ses mevkibin geçip önüne: — Siz ey heyâkil-i bî-rûhu devr-i mâzînin, Dikilmeyin yoluna kârvân-› âtînin; Nedir tarîkini kesmekte böyle isti’câl? Durun, ilerlesin Allâh için, flu istikbâl.
âmin alayı 127
HASB‹HÂL
(1) Arapça beyit: “Mâ medâ fâte; ve’l-mü’emmeli gaybun,/Feleke’ssâatü’lletî ente fîha.” Mânâs›: “Geçen zaman kaybolup gitti. Gelece¤in ne oldu¤u ise belli de¤il. Sen ancak, içinde bulundu¤un ân›n sahibisin. Ama o da geçmek üzeredir.” (*) “Heleke’l-müsevvifûn...” [Bugünün iflini yar›na b›rakanlar helâk olur.]
128
Büyük bir flâirin düstûr-i hikmettir flu ihtâr›; Velev duymufl da olsan yolsuz olmaz flimdi tekrâr›: “Geçen geçmifltir art›k; ân-› müstakbelse mübhemdir; Hayât›ndan nasîbin: Bir flu geçmek isteyen demdir.” Evet, mâzîye ric’at eylemek bir kerre imkâns›z; Ümîdin sonra istikbâl için sa¤lam m›? Pek cans›z! Bugünlük ifl bugün lâz›m yap›lmak, yoksa ferdâya B›rakm›flsan... O ferdâlar olur peyveste ukbâya! Benim on befl y›l evvelden kalan ifller durur hâlâ; Yar›n bir bafllay›p yapsam demifltim, bak, demin hattâ! Müsevvifler için dünyâda mahvolmak tabî’îdir.(*) Bu bir kànûn-i f›trattir ki yok te’vîli: Kat’îdir. Sak›n ey nûr-i dîdem, geçmesin beyhûde eyyâm›n; Çal›fl hâlin müsâidken... Bilinmez çünkü encâm›n. Diyorlar: “Ömrü insân›n yetiflmez kesb-i irfâna...” Bu söz lâkin de¤ildir her nazardan pek hakîmâne. Muhakkakt›r ya insanlar için bir gâye-i âmâl; Edenler ömrünün sâ’âtini hakk›yle isti’mâl,
Zafer-yâb olmas›n isterse vars›n asl-› maksûda, Düfler bin maksad idrâk eyleyip bir z›ll-i memdûda. Evet, her türlü ma’nâs›yle irfan durdurur azmi... Fakat insanl›¤›n ma’nâs› olsun ö¤renilmez mi? Cibillîdir taharrî-i hakîkat h›rs› âdemde, Onun mahsûlüdür meflhûd olan âsâr âlemde. Atâlet f›trat›n ahkâm›na mâdem ki isyand›r; Çal›fls›n, durmas›n her kim ki da’vâs›nda insand›r. Zuhûr etmekle her ma’lûma karfl› bir alay meçhûl, Neden olsun o ma’lûmât› idrâk eyleyen medhûl? Evet, ma’lûm olanlar olmayan fleylerle bir nisbet Edilmifl olsa, gâyet az ç›kar evvelkiler elbet; Fakat câhille âlim büsbütün nisbet kabûl etmez: O bir kördür, bu lâkin do¤ru yoldan hiç udûl etmez. Diyor Kur’an: “Bilenler, bilmeyenler bir de¤il... Heyhât Nas›l yeksân olur zulmetle nûr, ahyâ ile emvât!” Bu hikmetler bedîhîdir senin indinde elbette: Fakat, çok sevdi¤imdendir ki, tekrâr eyledim iflte. Sadedden gâlibâ ayr›lm›fl›m... Söz neydi ihtâr et;(1) Dalarsam nûr-i dîdem, böyle ba’zen, durma bîdâr et.
Tutup “Lûtfiyye” yazm›fl o¤lu Lûtfullah için Vehbî; Yazard›m ben de bir “Fazl›yye” kudret yoksa nâ-kâfî. Ne var o¤lum de¤ilsen? Kardeflimsin, yâr-› cân›ms›n, Müflahhas bir ümîdimsin, refîk-i râz-dân›ms›n; Ne var Vehbî de¤ilsem? Ben de elbet nâz›m›m az çok... E¤er flâirlik istersen ne Vehbî’den, ne benden yok! Hakîkat söylemek lâz›msa Vehbî’nin kitâb›nda Fünûn inkâr edilmifltir kavâfî pîç ü tâb›nda!
hasbihâl
(1) 1905 y›l›nda Edirne’de baytar olarak bulunan (Prof.) Fazl› Yegül’e hitaben yaz›lm›fl olan bir mektuptaki bu manzumenin ilk yay›n›nda (1909) bu m›sradan önce 8 m›sra daha bulunmaktad›r. fiâirin “sadedden ayr›lm›fl›m” demesi de bu m›sralar sebebiyledir:
129
safahat - birinci kitap
Usand›n sen de gerçek hikmetimden, hasbihâlimden; Befl on söz kald› lâkin dinle nazm-› bî-meâlimden: Diyorlar: “‹’tirâf-› cehl iken tahsîlin encâm›, Nedir beyhûde it’âb eylemek flehbâl-i ikdâm›?” Evet, lâkin var›p ser-hadd-i ma’lûmâta bir insan, O gâyetten demek lâz›m ki: “Yok irfân için imkân!” Hakîkî i’tirâf alt›nda parlar z›lli irfân›n; Budur insanl›¤›n ma’nâs›, en son zevki vicdân›n.
130
BEBEK yâhud HAKK-I KARÂR
(1)
1. “Hakk-› karâr” bir f›k›h terimi olup “Devaml› ve nizâ’s›z tasarrufun, baflkalar›n›n mal› üzerinde tevlîd etti¤i hak” demektir. 2. Mehmed Âkif Bey’in üç k›z› ve iki o¤lu vard›r. Yafl s›ras›yla: Cemile, Feride, Suad, Emin, Tâhir.
bebek yâhud hakk-ı karâr
Bizim Cemîle Ferîde’yle bir sabah gelerek, “Unutma beybaba, akflam birer hotozlu bebek, Getir, kuzum...” dediler. Ben de k›zlar›n keyfi, K›r›lmas›n diye reddetmedim flu teklîfi. Kiraz dudakl›, üzüm gözlü, inci diflli, iki Edâl› yosma getirdim. Aman o akflamki, Sevinme hâlini bir görmeliydi yavrular›n! Durup oturmad›lar hiç dedim: “Yat›n da yar›n, Bütün gün oynay›n›z...” Nerde! Kim yatar? O gece, -Yemekte s›zmaya me’lûf olan- Ferîde’mce, Kabûl olunmayacak söz olursa, yatmakt›. Yatar m› hiç? O nas›l hisli bir yumurcakt›. Ferîde’nin yafl› befl yok; Cemîle’ninki yedi;(2) fiu var ki, abla han›m pek han›m tav›rl› idi. Büyük k›z oynad› bir parça, sonradan yatt›; Küçük sabâha kadar hep bebe¤ni hoplatt›. Ne ninniden al›yormufl, ne öyle hoppaladan... “Ifl›l ›fl›l bak›yor â! Bebek de¤il, afacan.” Sabâha karfl› tükenmifl mecâli yavrucu¤un: M›fl›l m›fl›l uyuyor... De¤meyin aman uyusun.
131
1. Metinde geçen “bebe¤, ac›c›k...” gibi telâffuz flekilleri çocuk diline uyulmak için flâir taraf›ndan kullan›lm›flt›r.
Benim bulunmad›¤›m bir zamanda k›z uyan›r; Bebe¤ uyutmak için evde üç saat kapan›r.(1) — Aman da pek yaramaz, uyku s›çram›fl bafl›na. Bak›n beflik de getirdim, bak›n yatar m› fluna? Yatar m›s›n seni maymun? Kapar m›s›n gözünü; Ac›k da dinlesen olmaz m› annenin sözünü? Kapand› iflte gözün... Oh, flimdi art›k, yat! Bebek ne yapt› bilinmez ki, sonradan, pat pat, Dayak sadâlar› akseylemifl öbür odaya. Güzel güzel uyumufl olsa k›z da dövmez ya.
safahat - birinci kitap
132
Gelince akflama, bakt›m, Ferîde pek düflkün. Durur mu ablas›? Ben sormadan at›ld›: — Bugün Ne yapt›, beybaba, bilsen... Zavall›c›k bebe¤e? — Ne yapt›? — Dövdü bir a’lâ, sonunda k›rd›. — Niye? — Bilir miyim, ona sor... K›z, getir bebe¤ni hadi! Ferîde kaçt› yan›mdan, getirmek istemedi. Çiçek ç›karm›fla dönmüfl, getirdiler ki; yüzü; Birer kafes gibi kalm›fl o kufl bak›fll› gözü. Bafl›nda saçtan eser yok, ayak topal, kollar Omuzdan oynam›yor, kim bilir ne illeti var? O kanl› canl› bebek flimdi iflte bir kötürüm... — Bu ölmüfl art›k ayol, göm, götür de, hem ne ölüm!
Ferîde kald› bebeksiz, Cemîle’ninki fakat, Güzel güzel duruyor; olmuyor ne kör, ne sakat. Günün birinde beraberce oynuyorlarken, Al›p Ferîde hazin bir niyâz tavr› hemen, — Bebe¤ni ver, ac›c›k oynay›m, kuzum abla... Demez mi? K›z ne diyor?.. Gâlibâ: “ ‹nâyet ola!” — Verir miyim sana ben hiç bebe¤mi, ya¤ma m› var? — Hasislik etme k›z›m, ver... — Al›rsa sonra k›rar. — Nas›l k›rar a can›m? Etme oynas›n, veriver. — Olur mu beybaba? — Elbet olur. — K›rarsa e¤er? — Yar›n sabah sana ben baflka bir bebek al›r›m. Bizim müdâhaleden sonra, “Oyna al bakal›m!..” Deyip Ferîde’ye kerhen uzatt› k›z bebe¤i. Ferîde’nin yüzü gülmüfltü, bakt›m, iyden iyi. Sevindi, oynad›, lâkin bu müsteâr sürûr, Süreksiz oldu... — Ver art›k! — Ac›k daha, ne olur!.. — K›z, ver de sonradan yine al, Mal olmaz insana, âdet de¤il, emânet mal. Tekerrür etti birazdan flu yolda ayn› niyâz: — Bebe¤ni ver yine olmaz m›? Oynay›m. — Olmaz!.. Ben iltimâs› dirî¤ etmedim ikinci sefer. — Çok oldu beybaba, ya! Sonra her zaman ister! — Demin de ald›, hemen verdi, içlenir, yapma!
bebek yâhud hakk-ı karâr
— Bak›nd› beybaba?
133
Sen ablas›n ne kadar olsa... — Baflka vermem ama, Çabuk verirsen e¤er al da oyna k›z, haydi... Ferîde’nin bu sefer keyfi pek yolundayd›. Epeyce dandiniler yapt›, hayli hoplatt›; Bebek kolunda, has›rlarda bir zaman yatt›. Fakat ne çâre! Gelip çatt› vakt-i istirdâd, K›z›n nazarlar› beyhûde etti istimdâd. Cemîle istedi ›srâr edip emânetini, Çocuk da verdi, fakat görmeliydi hiddetini!
safahat - birinci kitap
Büyük k›z›n eziyordu gurûr-i ma’sûmu, Bebek elinde gezerken, flu t›fl-› mahrûmu. A¤›r gelir ona elbette karfl›dan bakmak. Sokuldu bak yine, hiç flüphe yok ki: Yalvaracak, “Bebe¤ni ver” diye, lâkin ben eylemem ibrâm. Hay›r, de¤il bu edâ, bir edâ-y› istirhâm: “Bebe¤mi ver!” demesin mi üçüncüsünde k›za? Me¤er hukuk da bilirmifl bak›n flu sayg›s›za!...
134
YEM‹fiÇ‹ ‹HT‹YAR
Sinîn-i ömr-i fledâid-güzîni olmal›d›r, Cebîn-i pâkine pîrin bu çîn-i ye’si veren. Elinde tart›s›, dûflunda mülk-i seyyâr›; Yürür... Önünde mezar, arkas›nda bin flîven! Zamân olur ki, uzaklarda bir serâb-› muzî Nümâyifliyle, gözünden geçer hayâl-i vatan; Sönük nigâh›n› bîdâr ederdi belki ümid, Hayâle olsa müsâid bu mefly-i tâb-efgen. Çeker flu bâr› hayât›nda hep hayât› için; Bilinse âh flu bâr-› hayât› çekme neden?...
‹’T‹RÂF yemişçi ihtiyar - i’tirâf
Safahât’›mda, evet, fli’r arayan hiç bulamaz; Yal›n›z, bir yeri hakk›nda “Hazîn iflte bu!” der. Küfe? Yok. Kahve? Hay›r. Hasta? De¤il. Hangisi ya? Üç buçuk nazma gömülmüfl koca bir ömr-i heder!
135
safahat ikinci kitap
süleymâniye kürsüsünde
kardeflim Fatîn Hoca’ya
Köprü’den çok geçerim; hem ne kadar geçtimse, (1) Beni sevk etmedi bir kerrecik olsun ye’se, Ne Halîc’in o yosun çehreli miskin sular›; Ne onun hilkate küsmüfl gibi durgun kenar›! Herkesin hissi bir olmaz. Meselâ karfl›daki, Sâhilin, baflbafla vermifl, düflünen, pis, eski, A¤lam›fl yüzlü, sakîl evleri durdukça, sizin, ‹çinizden ac› fleyler geçecek hep... Lâkin, Bak benim öyle de¤il... Siz de biraz flâir olun: Meselâ, geçti¤iniz yalpa yapan tahta yolun, Cedd-i merhûmu aceb sal m› demekten ne ç›kar?(*) Geliniz farz edelim biz bunu: Sâbih bulvar! Köprüler asma imifl Avrupa âfâk›nda... Vars›n olsun, o da bir fley mi? Bizim fiark’›n da, Böyle dald›rma olur... Hem aç›n›z âsâr›, Köprünün nerde görülmüfl, hani, tahte’l-bahr›? Anlad›m: Ben ne kadar fli’re özensem de, demek, Seni, ey sevgili kàri’, bu telâkkî, pek pek, Az›c›k güldürecek... Yoksa öbür yanda, hazin, Bin hakîkat s›r›t›rken k›y›s›ndan denizin, Diyeceksin ki: “Hayâlin yeri yoktur... Bofluna!” Ya flu timsâl-i ‹lâhî de mi gitmez hofluna?
1. Safahat’›n yeni harfli baz› bask›lar›nda, bu kitab›n metni aras›na konulmufl birtak›m (Köprüden Geçifl, Yenicâmi, Vâiz Kürsüde... gibi) arabafll›klara rastlanmaktad›r. Bu arabafll›klar kitab›n asl›nda yoktur. Yeni harfli bask›lar›n 1950’de yap›lan üçüncüsünden itibaren konulmufllard›r. (*) Dinî, Felsefî Musâhabeler, sayfa: 121. [‹stanbul 1329, 194 sayfa.]
139
(*) Yeni Câmi. (**) Süleymâniye Câmi’inin temellerinden bir k›sm›n› da medreseler teflkîl eder. 1. fiiirin 1928’den önceki yay›nlar›nda, bu m›sradan itibaren gelecek dokuz m›sra, üç sat›r fazlas›yla, afla¤›daki flekildedir: Yerin üstünde duran velveleler hayk›rs›n; Hakk› son sadme-i kahr›yle devirsin butlan; Yakas›ndan tutarak ismeti çeksin hüsran; “Fecr-i Âtî” denilip, millet-i merhûme için, fieb-i r›hlet gibi muzlim görünen bir neslin, Zevk-i süflîsine münkàd olarak hissiyyât, Ne yüreklerde flehâmet, ne flehâmette hayât Kalmas›n; hâs›l› isterse belâ tûfân› Kaplas›n cûfla gelip her taraf›ndan vatan›; Yine kürsî-i mehîbînde Süleymâniyye Kalacak, inmeyecektir o mülevves dereye. Y›k›l›r bir gün olur medreseler, ma’bedler; En temiz yerleri en kirli ayaklar çi¤ner;
140
Öyle ta’zîb-i nigâh eyleme bedbîn olarak, B›rak etrâf› da, karfl›nda duran ma’bede bak:(*) Baflka bir sâhile gehvâre-i emvâc›ndan, Böyle fleh-dâne ç›karm›fl m› yak›nlarda zaman? Ne seher-pâre-i san’at ki ezelden mahmûr... Leb-i deryâdan uçan bir ebedî hande-i nûr! Sanki ummân-› bekàn›n ezelî bir mevci, Yükselirken gö¤e donmufl da kesilmifl inci! Bu güher-pârenin eb’âd-› semâvîsinde, Yorulan dîdelerin hâke neden insin de, Levse dals›n yeniden? Etme, yaz›kt›r, olmaz; Garba tevcîh ediver, gel onu sen flimdi biraz: Dur da, Ma’bûd’una yükselmek için, ilme basan(**) Ma’bedin hâlini gör, iflte serâpâ îman! Yüce da¤lar gibi, âfâka döflerken sâye, O, bekàdan daha câzib kesilen, âbideye, Bir nazar zevk-i bedî’îni yeter tatmîne... Durma öyleyse, urûc et o ziyâ âlemine. O ziyâ âlemi bilmez ki karanl›k ne demek; O semâvî yuva kirlenmedi, kirlenmeyecek. Onu i’lâ eden etmifl ebediyyen i’lâ. Etse dünyâlar› tûfan gibi levs istîlâ, Bu, semâlarda yüzen, flâhikan›n pâk ete¤i, Karfl›dan seyredecektir o taflan mezbeleyi. Yerin alt›nda sinen zelzeleler f›flk›rs›n, Yerin üstünde ne bulduysa devirsin, k›rs›n; (1)
Hakk› son sadme-i kahr›yle bitirsin isyan; Edebin flimdiki ma’nâs›na densin “hezeyan”; Kalmas›n, hâs›l›, altüst olarak hissiyyât, Ne yüreklerde flehâmet, ne flehâmette hayât; Yine kürsî-i mehîbinde Süleymâniyye, Kalacak, do¤rulu¤un yerdeki tek yurdu diye.
1. fiiirin ilk dört neflrinde “medreseler” olan kelime, 1928 bask›s›nda “mahkemeler” fleklinde ç›km›flt›r.
Y›k›l›r bir gün olur medreseler, ma’bedler;(1) En temiz yerleri en kirli ayaklar çi¤ner; Befleriyyet yeni bir din tan›y›p ilhâd›, Beflerin hâf›zas›ndan silinir Hakk’›n ad›; Gömülür hufre-i târîhe me’âlî... Lâkin Yine tek bir tafl› düflmez flu Hudâ lânesinin; Yine insanl›¤a nâ-mahrem olan bîgâne, Bu harîmin ebediyyen giremez sînesine; Yine yâd›ndaki Mevlâ’y› flu dört tane menâr, Kalbe merbût birer dil gibi eyler ikrâr; Yine mâzîye gömülmez bu muazzam çehre: Lefl de¤ildir ki at›ls›n o umûmî kabre!
süleymâniye kürsüsünde
fiimdi ey sevgili kàri’, az›c›k vaktin e¤er, Varsa -memnûn olacaks›n- beni ta’kîb ediver. Gireriz koynuna, düflsek bile flâyed yorgun, Karfl›dan bakt›¤›m›z heykel-i nûrânûrun.
141
safahat - ikinci kitap
Göreceksin: O harîmin ebedî z›llinde, San’atin rûhunu seyyâl bulut fleklinde. “Gördü¤üm var...” deme! Gel bir de berâber görelim. Nereden? Haydi fiad›rvan Kap›s›’ndan girelim:
142
Bir musanna’ kemer, üstünde kurulmufl Tevhîd; Daha üstünde bir âyet ki: Hudâ’dan te’yîd, Emr-i mevkùt-i salât›n bize kat’iyyetine. fiöyle bir bakt› m› insan, kap›n›n hey’etine, Evvelâ her iki yandan oluyor çehre-nümûn: Mütenâz›r iki mihrâb, iki âzâde sütûn. Sonra göz yükseliyor do¤ru yar›m kubbelere, Ki dayanm›fl biri sa¤dan, biri soldan kemere. ‹stalâktitle donanm›fl o hazin sîneleri, Okflay›p nûr-i nazar, geçti mi art›k ileri, Geliyor k›smen aç›lm›fl iki heybetli kanat, Ki te’ârîci, telâfîfi ne müdhifl san’at! Sanki Mevlâ mütefekkir, kocaman bir beyni, Aç›vermifl bize göstermek için her yerini. Görüyor flimdi nazar girdi mi derhal içeri: Ayn› eb’âd ile tesbît edilen kubbeleri. Avlunun sâha-i üryân›na bin sâye-i nûr Döfleyen bunca kemerlerle sütunlarda, vakùr Bir tenâzur yoruyor görmek için irkileni. Yal›n›z iç kap›n›n üstüne yükseltileni, -Mutlaka medhali göstermek için olmal› kiBir siyâk üzre at›lm›fl, s›ralanm›fl öteki Kubbelerden daha yüksek, daha vâsi’ duruyor. Ayn› heybetli kanatlar göze tekrar vuruyor. Aflar aflmaz efli¤inden bu musanna’ bâb›n, fiu yar›m kubbe -ki pîrâyesidir mihrâb›nÇarp›yor çeflm-i temâflâya, as›l kubbe de¤il. Buna efl lâz›m, evet olmamak olmaz kàbil. Yoksa ihmâl edilir fley mi tenâzur burada?
‹flte tam ondaki eb’âda nazîr eb’âda, Semt-i re’sinde duran ayn› da mâlik, hele bak! “Bu yar›m kubbeler elbette aç›k durmayacak, Mutlaka birleflecektir” diye befl hatve kadar At›verdin mi, görür kubbeyi hayretle nazar... Ki dayanm›fl sanacaks›n o yar›m kubbelere. Ama pek do¤ru de¤il... Karfl›ki dört yekpâre G›ranittir tafl›yan bafllar› üstünde onu. Kahramanlar ki as›rlar bükemez bir kolunu! Ma’bedin flimdiki ta’rîfe bakarsak, az çok, Müstatîl olmas› îcâb edecek! Öyle mi? Yok! fiu, sütunlar ana dîvâr›na ba¤lanmak için, Ara yerlerden at›lm›fl müteaddid kemerin, Konarak s›rt›na flâhin gibi durmakta olan, Kubbeler yok mu ya? Onlar buna vermez meydan. Nerden îcâb ediyor sonra bu âvâre zehab? O kadar ince tutulmufl ki tenâzurda hesab: Hâricen kubbenin üstünden inen hatt-› mümâs, Ediyor her iki cânibde tamâmiyle temâs, Tarafeynindeki san’atli yar›m kubbelere.
süleymâniye kürsüsünde
Art›k ey sevgili kàri’, gel otur orta yere, Cebhe dîvâr›na bak, camlara bak, minbere bak; Sonra mihrâb ile mahfillere, kürsîlere bak. ‹flte her cebhede, her yerde demâdem görünen, Lâkin esrâra bürünmüfl gibi mübhem görünen, Seni bîtâb-› telakkî b›rakan âyât›n, Kalarak mülhem-i âvâresi hissiyyât›n, Dalgalans›n da denizler gibi kalbinde celâl; Görmesin dîdelerin reng-i sivâ, reng-i z›lâl! Vecde gel; vahdete dal, âlem-i kesretten uzak... Yal›n›z Sâni’i gör; san’ati, masnû’u b›rak!
143
safahat - ikinci kitap
Ben de bir yer bularak flöylece tenhâ dalay›m, Varl›¤›mdan geçeyim, mahv-› temâflâ kalay›m.
144
Ma’bedin cebhe cidâr›ndaki lofl pencereler, Güneflin s›rt›na bir ince tül atm›fl, esmer, Mütemâdî sa¤›yor dâhile bir gölgeli nûr. O inen perde-i seyyâl aras›ndan manzûr, Koca bir mahfler-i îman ki ezelden medhûfl... Sîneler vecd ile pür-cûfl, dudaklar hâmûfl! Diz çöküp mermerin üstünde yal›n kat has›ra, Bekliyor hepsi münâcât›: Onun flimdi s›ra. Esiyor cevv-i mehîbinde bu vahdet-zâr›n, Ebedî nefha-i rahmet ki, o binlerce y›¤›n, Gölge fleklindeki eflbâha teayyün veriyor: Tepeden t›rna¤a zerrât-› vücûd ürperiyor. ‹nliyor nâle-i gayret der ü dîvâr›ndan, Dâr duydukça gelen sayhay› deyyâr›ndan. Rûhlar yanmada bî-tâb-› tecellî kalarak, Dîdeler nâ-mütenâhî, ebedî müsta¤rak. Âk›bet, bafllad› mahfilde hazin bir feryâd; Yeniden cofltu eninlerle o bî-hûfl eb’âd. Bir de bakt›m ki: O her saftan uzanm›fl kollar, Varacak sanki yar›p bofllu¤u Mevlâ’ya kadar! fiimdi üç bin kiflinin sîne-i ma’sûmundan, Kopan “âmîn” sadâs›yle icâbet-lerzan! Sonra, bir okflanarak titreyen ellerle cibâh; Döndü kürsîye o âvâre cemâ’at nâgâh. Kimdi kürsîdeki? Bir bilmedi¤im pîr amma, Hiç de bîgâne de¤il kalbe o câzib sîmâ. Bembeyaz lihye-i pâkiyle, beyaz destâr›, O mehîb aln›, o pek mûnis olan dîdâr›, Her taraftan kuflat›p, bedri saran hâle gibi,
Ne flehâmet, ne melâhat veriyor, yâ Rabbi! Hele gözler iki mihrâk-› semâvîdir ki: Bir fluâ›yla alevlendiriyor idrâki. Âh o gözlerden inen huzme-i nûrânûrun, Ba¤l› her târ-› füsunkâr›na bin rûh-i zebun!
Bir zamanlar yine ‹stanbul’a gelmifltim ben. Hâle bakt›kça fakat, ümmetin âtîsinden,
süleymâniye kürsüsünde
— Beni kürsîde görüp, va’zedecek sanmay›n›z; Ulemâdan de¤ilim, fleklime aldanmay›n›z! Dînin ahkâm›n› zâten fukahân›z söyler, Anlat›rlar size bir müflkiliniz varsa e¤er. Bana siz Âlem-i ‹slâm’› sorun, söyleyeyim; Çünkü hiçbir yeri yok gezmedi¤im, görmedi¤im. fiark-› Aksâ’dan al›n, Ma¤rib-i Aksâ’ya kadar, Müslüman yurdunu bafltan bafla kaç devrim var! (1) Beni yormufltu bu y›llarca süren yolculu¤un, Daha bafllang›c›... Lâkin, gebereydim yorgun, O zaman belki devâm eyleyemezdim yoluma; Yoksa ârâm edemezdim. Bana zîrâ “Durma, Yürü, azminde devâm et...” diye vermezdi aman, Bir sadâ benli¤imin f›flk›r›p a’mâk›ndan. O sadâ iflte benim gayret-i dîniyyemdir, Cofluvermez mi, içim sanki yanarda¤ kesilir; Yeniden davran›r›m, e¤lenemem bir yerde. Ne cihan kaygusu derman bu devâs›z derde; Ne de can, sonra filân duygusu engel, heyhat! Can, cihan hepsi de bofl, “gâye”dedir varsa hayat.
1. ‹lk bask›larda bu m›sralar, bir beyit fazlas›yla flöyle idi: fiarktan bafllayarak, Ma¤rib-i Aksâ’ya kadar, Asya’n›n, Avrupa’n›n, Afrika’n›n nerde ki var, Müslüman sâkin olan bir yeri mutlak gittim; Hepsinin hâlini mâzîsini tedkîk ettim.
145
safahat - ikinci kitap 146
Pek derin ye’se düflüp Rusya’ya geçtim tekrar. Geçmeseydim edeceklerdi ya zâten icbar! S›¤m›yor en büyük endâzeye ifller art›k; Saltanat nâm›na, din nâm›na bin maskaral›k... Ne felâket, ne rezâletti o devrin hâli! Baflta bir kukla, bütün milletin istikbâli, ‹ki üç kuklac›n›n keyfine mahkûm olmufl: Bir siyâset ki didiklerdi, emînim, Karakufl! Nerde bir maskara sivrilse, hayâs›zlara pîr, Haydi Mâbeyn-i Hümâyûn’a!... Ya bâlâ, ya vezîr! Ümmetin hâline bakt›m ki: Yürekler yaras›! Ne bir ekmek yedirir ifl; ne de ekmek paras›. K›flla yok, dâire yok, medrese yok, mektep yok; Ne k›l›ç var, ne kalem... Her ne sorarsan, hep yok! Kalmam›fl terbiye askerde. Nas›l kals›n ki? Birinin ömrü mülâz›ml›kta geçerken öteki, Daha mektepte iken tayy-› merâtible ferîk! Bir müflirlik mi var? Allâhu veliyyü’t-tevfîk! Hele ilmiyye bayâ¤dan da afla¤ bir turflu! Bâb-› Fetvâ denilen dâire ümmî ko¤uflu. Anne karn›ndan icâzetlidir, ecdâda çeker; Yürüsün, bir de sar›k, al sana kàdîasker! Vükelâ neydi ya? Curnalc›, müzevvir, âdî; Ne Hudâ korkusu bilmifl, ne utanm›fl ebedî, Güç okur, hiç yazamaz bir sürü h›rs›z çetesi... Hani, can sa¤l›¤›d›r do¤rusu bundan ötesi! Belki üç befl kifli olsun bulur irflâd ederim, Diye etrâfa bak›nd›msa da, endîflelerim ‹nk›lâb eyledi bir nâmütenâhî ye’se, Görünüp sûret-i haktan kimi söylettimse. Ekseriyyet kafas›z; varsa biraz beyni olan: “Bu hükûmet flu ahâlîye biçilmifl kaftan! Kime dert anlatacaks›n? Hadi anlat flimdi...
O zaman Rusya’da hâkimdi yaman bir tazyik... Zulmü sevdirmek için var m› ya bir baflka tarik? Düflünen her kafan›n mutlak ezilmekti sonu! Medenî Avrupa, bilmem, niye görmezdi bunu? Süngü, kurflun gibi kestirme ölümlerle ölen;
1. “‹slâm, garib olarak bafllad›; yine bafllad›¤› gibi garib olacak” meâlindeki hadîs-i flerîfe iflâret ediliyor: Müslim, Îman 232.
süleymâniye kürsüsünde
Ben mi kald›m, neme lâz›m!” diyerek yan çizdi. Hüsn-i zanneyledi¤im bir iki fâz›l hocan›n, ‹stedim fikrini açmak; dedim: “Art›k uyan›n! Memleket mahvoluyor, din de berâber gidiyor; Size Kur’an, bak›n›z sâde uzaktan m› diyor?” — Memleket mahvolacak, olmayacak... Bafltakiler, Düflünürler ona mevcûd ise bir çâre e¤er. Gelelim dîne: Ne mümkün çal›fl›p kurtarmak? Bede’e’d-dînu garîben... sözü elbet ç›kacak.(1) Dediler. Yoklayay›m flimdi avâm›n da biraz, Nedir efkâr›, dedim. Hey gidi vurdum duymaz! Öyle dalg›n ki, me¤er Sûr’unu ‹srâfîl’in, ‹flitip, yatt›¤› yerden az›c›k silkinsin! Yürüyor, alt› çürük topra¤a gelmifl, seyyar Bir mezarl›k gibi: Her nâsiye bir seng-i mezar! Duymam›fl kayg› denen duyguyu vicdân›nda. Okunur her birinin cebhe-i hüsrân›nda, “Ne gelenden haberim var, ne gidenden haberim; Serserî kevne gelelden beri sersem gezerim!” Eskiden kalma bu söz, sanki o cans›z beyinin, Do¤madan rahmet-i Mevlâ’ya göçüp gitti¤inin, Dest-i kudretle yaz›lm›fl ezelî hât›ras›! “Geliyor rûhun için Fâtiha çekmek s›ras›; Yaz›k ey millet-i merhûme!” dedikten sonra; Atlad›m Rusya’ya gitmekte olan bir vapura.
147
safahat - ikinci kitap
Yâhud iflkenceler alt›nda ecelsiz gömülen: Ne soluk var, ne ›fl›k var, ne otur var, ne durak, ‹ki üç yüz kulaç alt›nda zemînin, ç›plak, Aç, susuz iflletilen kanlar› donmufl canlar, Size milyonla desem, fazlas› yok, eksi¤i var! Bilmiyorlar ki bu fliddetlerin olmaz hükmü: Göz y›lar önce, fakat, sonra kan›ksar ölümü. San›yorlar kafa kesmekle, beyin ezmekle, Fikr-i hürriyyet ölür. Hey gidi flaflk›n hazele! Daha kuvvetleniyor kanla sulanm›fl toprak: Ekilen gövdelerin hepsi yar›n f›flk›racak! Hangi ma’sûmun olur hûnu bu dünyâda heder? Yoksa kànûn-i ‹lâhî’yi de y›rtar m› befler?
148
Evvelâ gizlice bir matba’a te’sîs ettim; Befl on öksüz bularak basmac›l›k ö¤rettim. Kalemim çokça pürüzlüydü, fakat çâresi ne? Sonra, bilmem kimin üslûbu avâm›n nesine! Dilimin döndü¤ü flîveyle bütün gün yazd›m; Okuyanlar o kadar çoktu ki hiç ummazd›m. Usta âsâr›n› verdikçe çocuklar bast›; Alt› ay geçti, bizim matba’an›n ç›kt› ad›. Gö¤sü îmanl› befl on tâne fedâî gelerek, Dediler: “Sen ne basarsan, onu tevzî’ edecek Vâs›tan iflte biziz; korkulacak fley yoktur... Para lâz›msa da bildir ki verenler bulunur.” Bir cerîdeyle hemen bafllay›verdim va’za. Zâten en bafll›ca yol halk› budur îkàza. Medeniyyetteki insanlar için matbûât, fiimdi kürsîlerin en yükse¤i, lâkin, heyhât, Sizde hiç böyle de¤il, belki tamâmen aksi: En fenâ bir cereyan gösteriyor en iyisi. Müslüman unsuru az çok uyan›kt›r orada;
Biz de ancak bunu tezyîd ediyorduk arada. Paras›zl›kt› bidâyette iflin korkulusu... A¤niyâ alt›n› bezletti etekler dolusu... Açt›k oldukça güzel medreseler, mektepler; Okuyup yazmay› ta’mîme çal›flt›k yer yer. Tatar›n yüzde bugün altm›fl› hakk›yle okur; Ruslar›n halbuki nisbetleri gâyet dûndur. A¤niyâ, zannederim, sizde de az çok olacak... fiu kadar var ki, çürük tahtaya basmazlar ayak! Fukarân›z k›l›yor, akl›na geldikçe namaz; A¤niyân›zda da, hiç yoksa, zekât olsa biraz. fiöyle dursun bu temennîye kulak vermeleri, Sadr-› a’zam paflan›z fitre al›r, sunsa biri!
süleymâniye kürsüsünde
Sonra zenginlerimiz: “Haydi gidin, fen getirin.” Diye, her isteyenin flahs›na bilmem kaç bin Ruble tahsîs ile sevkeylediler Avrupa’ya; Pek fedâkâr idi hemflehrilerim do¤rusu ya. Bu giden kàfileden birço¤u cidden tahsîl Ederek döndü. Fakat geldi ki üç befl de sefîl, Hepsinin nâm›n› telvîse bi-hakk›n yetti... Gönderenler ne peflîmân oluyorlar flimdi! Hiç unutmam ki, cömerdin biri, hem zengin adam, Beni yüzdürdü nihâyette flu sözlerle: “‹mam, Günde on kerre gelip istediniz hep verdim. Yine vermezsem e¤er millet için, nâ-merdim. Yal›n›z, ehline gitsin bu emekler... Olur a, ‹fl bizim Avrupa yârân›na benzer sonra! Hâli ›slâh edecekler, diyerek kaç senedir, Bekleyip durdu¤umuz zübbelerin tavr› nedir? Geldi bir tânesi akflam, hezeyanlar kustu! Dövüyordum, bereket versin, edebsiz sustu. Bir selâmet yolu varm›fl... O da neymifl: Mutlak,
149
safahat - ikinci kitap
1. ‹lk bask›larda: Dîni, milliyyeti kökten kaz›y›p Ruslaflmak.
150
Dîni kökten kaz›mak, sonra, evet, Ruslaflmak! (1) O zaman ifl bitecekmifl... O zaman k›zlar›m›z, fiu, tutunduklar› gâyet kaba, pek ma’nâs›z Örtüden s›yr›lacak... Sonra da erkeklerden, Anal›k ilmini tahsîl edecekmifl... Zâten, Müslümanlar o sebepten bu sefâlette imifl: Ki kad›n “sosyete” bilmezmifl, esârette imifl! Din için, millet için ifl görecek alça¤a bak: Dîni pâmâl edecek, milleti Ruslaflt›racak! Bunu Moskof da yapar, flimdi r›zâ gösterelim; Baflka bir ma’rifetin varsa haber ver görelim! Al okut, Avrupa tahsîli desinler, gönder, Servetinden bölerek nâ-mütenâhî para ver; Sonra bir bak ki: Me¤er karga imifl besledi¤in! Hem nas›l karga? De¤il öyle senin belledi¤in! Sâde bir fuhflumuz eksikti, evet, Ruslardan... Onu ikmâl ediverdik mi, bizimdir meydan! K›z›m›n iffeti batmakta rezîlin gözüne... Ac›r›m tükrü¤e billâhi tükürsem yüzüne! Demifl olsayd› e¤er: “K›zlara mektep lâz›m... fiu kadar vermelisin.” Kahrolay›m kaçmazd›m. Elverir sard›¤›m›z bunlar› halk›n bafl›na... Ben mezâr›mda, huzûr istiyorum, anlad›n a! Biraz insâfa gelin, öyle ya art›k ne demek? Zengin olduk diye, lâ’net sat›n almak m› gerek?” ‹flte biz böyle didinmekte, çal›flmakta iken, Bir sabah üç tan›d›k, seslenerek percereden, Dediler: “fiimdi hükûmet basacak matba’an›... Durman›n vakti de¤ildir. Hadi kald›r taban›!” Bir iflâretle çocuklar çekilip tâ geriye,
süleymâniye kürsüsünde
Dald›lar hepsi birer sesleri ç›kmaz deli¤e, Onlar›n nevbeti geçmifl, s›ra gelmiflti bana: Yolu tuttum yal›n›z do¤ruca Türkistan’a. Gece gündüz yürüdüm bulmak için Taflkend’i; Geçti¤im yerleri ta’dâda mahal yok flimdi. Uzan›p sonra Buhârâ’ya, Semerkand’e kadar; Eski Dünyâ’da bak›nd›m ki ne âlemler var? Sormay›n gördü¤üm âlemleri, hiç söylemeyim: Yâd› temkînimi sarsar da kan a¤lar yüre¤im. O Buhârâ, o mübârek, o muazzam toprak; Zilletin koynuna girmifl uyuyor müsta¤rak! ‹bni Sînâ’lar› yüzlerce do¤urmufl iklîm, Tek çocuk vermiyor âgûfluna ilmin, ne akîm! O rasad-hâne-i dünyâ, o Semerkand bile; Öyle dalm›fl ki hurâfâta o mâzîsiyle: Ay tutulmufl, “Koval›m fleytan› kalk›n!” diyerek, Dümbelek çalmada binlerce kad›n, k›z, erkek! Bu havâlîde cehâlet ne kadar çoksa, nifâk, Daha salg›n, daha dehfletli... Umûmen ahlâk, -”Pek bozuk” az gelecek- nâmütenâhî düflkün! Öyle murdâr›n› görmekte ki insan fuhflün; B›rak›n söylenemez: Mevki’imiz câmi’dir; Baflka yer olsa da tafsîle hayâ mâni’dir. Ya ta’assublar›? Hiç sorma, nas›l maskaraca? O, uzun h›rkas›n›n yenleri yerlerde, hoca, Hem bakars›n efli yok dîne teaddîsinde, Hem ne söylersen olur dîni hemen rencîde! Milletin hayr› için her ne düflünsen: Bid’at; fier’i ta¤yîr ile, terzîl ise -hâflâ- Sünnet! Ne Hudâ’dan s›k›l›rlar, ne de Peygamber’den. Bu ilimsiz hocalardan, bu beyinsizlerden Çekecek memleketin hâli ne olmaz, düflünün! Say›s›z medrese var gerçi Buhârâ’da bugün...
151
Okunandan ne haber? On para etmez fenler, Ne bu dünyâda soran var, ne de ukbâda geçer! Üdebâ do¤rusu pek çok, kimi görsen: fiâir. Yal›n›z, fli’rine mevzû iki fleyden biridir: Koca millet! Edebiyyât› ya o¤lan, ya kar›... [Farsça beyit: “Mebâfl der pey Nefs-i emmâre hizâs›nda henüz duygular›! âzâr ü herçi hâhî kün/Ki der flerîat- Sonra tenkîde girifl: Hepsi tasavvufla dolu: i mâ gayr ez in Var m› sôfiyyede bilmem ki ibâhiyye kolu? günâhî nîst.” Mânâs›: “Kimse- ‹çilir, türlü flenâ’atler olur, bî-pervâ; yi incitme de ne Hâf›z’›n ortada Dîvân’› kitâbü’l-fetvâ! istersen yap, çünkü bizim ka- “Gönül incitme de keyfin neyi isterse becer!” nunumuzda Urefâ mesle¤i; a’lâ, hem ucuz, hem de fleker!(*) bundan baflka fiu kadar var ki flebâb›nda ufak bir gayret bir suç yoktur” Bafllam›fl... Bir gün olup parlayacakt›r elbet. O zaman iflte flu toprak yeniden ifllenerek, Bu filizler gibi binlerle fidan besleyecek.
safahat - ikinci kitap
(*)
152
Çin’de, Mançurya’da din bir görenek, baflka de¤il. Müslüman unsuru gâyet geri, gâyet câhil. Acabâ meyl-i teâlî ne demek onlarca? “Böyle gördük dedemizden” sesi milyonlarca Kafadan ayn› tehevvürle bakars›n, ç›k›yor! Arfl-› âmâli bu ses tâ temelinden y›k›yor. Görenek hem yal›n›z Çin’de mi salg›n; nerde! Hep musâb Âlem-i ‹slâm o devâs›z derde. Getirin Ma¤rib-i Aksâ’daki bir müslüman›; Bir de Çin Sûru’nun alt›nda uzanm›fl yatan›; Dinleyin her birinin rûhunu: Mutlak gelecek,
Sorunuz, flimdi Japonlar da nas›l millettir? Onu tasvîre zafer-yâb olamam, hayrettir! fiu kadar söyleyeyim: Dîn-i mübînin orada, Rûh-i feyyâz› yay›lm›fl, yal›n›z flekli Buda. Siz gidin, safvet-i ‹slâm’› Japonlarda görün! O küçük boylu, büyük milletin efrâd› bugün, Müslümanl›k’taki erkân› siyânette ferîd;
süleymâniye kürsüsünde
“Böyle gördük dedemizden!” sesi titrek, titrek! “Böyle gördük dedemizden!” sözü dînen merdûd; Acabâ sâha-i tatbîki neden nâ-mahdûd? Çünkü biz bilmiyoruz dîni. Evet, bilseydik, Çâre yok, gösteremezdik bu kadar sersemlik. “Böyle gördük dedemizden!” diye izmihlâli Boylayan bir sürü milletlerin olsun hâli, ‹bret olmaz bize, her gün okuruz ezber de! Yoksa, bir maksad aranmaz m› bu âyetlerde? Lâfz› muhkem yal›n›z, anlafl›lan, Kur’ân’›n: Çünkü kayd›nda de¤il hiçbirimiz ma’nân›n: Ya açar Nazm-› Celîl’in, bakar›z yapra¤›na; Yâhud üfler geçeriz bir ölünün topra¤›na. ‹nmemifltir hele Kur’ân, bunu hakk›yle bilin, Ne mezarl›kta okunmak, ne de fal bakmak için! Bu havâlîdekiler pek yaya kalm›fl dince; Öyle Kur’ân okuyorlar ki: San›rs›n Çince! Bütün âdetleri âyîn-i Mecûsî’ye karîb; Bir flehâdet getirirler, o da oldukça garîb. Yal›n›z, hepsi de hürmetle anar nâm›n›z›. Hiç unutmam, sar›l›p h›rkama bir Çinli k›z›, Ne diyor anlamad›m, söyledi birçok fleyler; Sonra me’yûs olarak a¤lad›... Bîçâre me¤er, Bana Sultân’› sorarm›fl da, “Nas›ld›r?” dermifl; Yol yak›n olsa imifl, gelmeyi isterlermifl!
153
safahat - ikinci kitap
Müslüman denmek için eksi¤i ancak tevhîd. Do¤ruluk, ahde vefâ, va’de sadâkat, flefkat; Âcizin hakk›n› i’lâya samîmî gayret; En ufak fleyle kanâ’at, ço¤a kudret varken; Yine ifrât ile vermek, veren eller darken; Kimsenin ›rz›na, nâmûsuna yan bakmayarak, Yedi kat ellerin evlâd›n› kardefl tan›mak; “Öleceksin!” denilen noktada merdâne sebat; Yeri gelsin, gülerek, oynayarak terk-i hayat; ‹htirâsât-› husûsiyyeyi söyletmeyerek, Nef’-i flahsîyi umûmunkine kurbân etmek; Daha bunlar gibi çok nâdire gördüm orada... Âdem’in en temiz ahfâd›na mâlik bir ada. Medeniyyet girebilmifl yal›n›z fenniyle... O da sâhiplerinin lâhik olan izniyle. Dikilip sâhile binlerce basîret, im’ân; Ne kadar maskaral›k varsa kovulmufl kap›dan! Garb’›n eflyâs›, e¤er k›ymeti hâizse yürür; Moda fleklinde gelen seyyie gümrükte çürür! Gece gündüz aç›k evler, kap›lar mandals›z; Herkesin sand›¤› meydanda, bilinmez h›rs›z. Ya o mahviyyeti insan göremez bir yerde... “Togo”nun umdu¤unuz tavr› m› vard›r? Nerde! “Gidelim!” der, götürür; sonra gelip tâ yan›ma; Çay boflalt›rd› ben içtikçe hemen fincan›ma. Müslümanl›k, san›r›m parlayacakt›r orada; Sâde Osmanl›lar›n gayreti lâz›m arada. Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler, Ulemâ vahy-i ‹lâhî’yi mi bilmem, bekler?
154
Hind’i bafltan bafla gezmekti murâd›m, lâkin, Nerde olsam, beni ta’kîbi yüzünden polisin, Tâkatim bitti de vazgeçmede muztar kald›m;
Kald›m amma yine her mahfile az çok dald›m! Besliyormufl, bereket versin, o iklîm-i kadîm, “Rahmetullâh”a muâdil daha yüzlerce hakîm,
1. ‹lk bask›larda: “Beyni var, flapkas› yok; san’ati var, t›rna¤› yok;”
Rûh-i edyân› görür, hikmet-i Kur’ân’› bilir Ulemâ var ki: Huzûrunda bugün Garp e¤ilir. Hele hayran kal›r insan yetiflen gençlere de: Bunlar›n birço¤u tahsîl eder ‹ngiltere’de; Sonra dindafllar›n›n rûhu olur, kalbi olur, Çünkü azminden, ölüm ç›ksa, o dönmez, sokulur. Öyle maymun gibi taklîde özenmek bilmez; Hiss-i milliyyeti sa¤lamd›r onun, eksilmez. Garb’›n alm›flsa herif, ilmini alm›fl yaln›z, Bak›yorsun: Eli san’atli, fakat, t›rnaks›z! Fuhflu yok, içkisi yok, himmeti yüksek, gözü tok; fier’-i ma’sûma olan hürmeti bizlerden çok.(1) Böyle evlâd okutan milletin istikbâli, Hakl›d›r almaya âgûfluna istiklâli. Yar›n olmazsa, öbür gün alacakt›r mutlak... Uzak olmufl ne ç›kar? Var ya bir âtî ona bak! Haydarâbâd’a giderken, beni teflyîe gelen Mîzebân›n ne hazin ç›kt› flu ses kalbinden:
Duymuyor çekti¤i hüsranlar› zîrâ ço¤umuz!
süleymâniye kürsüsünde
“Âh biz hayra yarar unsur-i îman de¤iliz...
Varsa ümmîdimiz Osmanl›lar›n flevketidir.
155
Hind’in ‹slâm’›n› pek Türk’e k›yâs etmeyiniz. Onlar›n rûh-i flehâmetle coflan kanlar› var; Bizde yok öyle samîmî asabiyyet, o damar. Bu a¤›r zillete ukbâya kadar mahkûmuz...
Onu bir kerre iflitsek... Bu sa’âdet yetiflir.” Beni a¤latt› herif. Lâkin onun genç o¤lu,
safahat - ikinci kitap
Dedi: “Yok, öyle de¤il; sîne-i millette dolu, Galeyân emrine âmâde, hamiyyetli yürek; fiu kadar var ki henüz kendini göstermeyecek. Geçiyor flimdi esâretle deyip eyyâm›, Müslümanlar gibi mâzîsi büyük bir kavmi, Ebedî zillete mahkûm edemem do¤rusu ben. Daha bîçâre miyiz yoksa Mecûsîlerden? Diyeceksin ki: As›rlarca sefîlâne hayat, Söndürür meyl-i me’âlîyi nihâyet... Heyhat! Göz yumulmakla kör olmaz; külün alt›nda atefl, Ne kadar kalsa bunalmaz: Hele bir aç, hele efl! fiunu ö¤retti ki ‹ngiltere tahsîli bana: Milletin, memleketin böyle sefîl olmas›na Bir sebep varsa, havâss›n geriden bakmas›d›r... Yoksa, fiark’›n bu zekî unsuru her feyzi al›r. Müslümanl›k gibi, mâhiyyeti cidden yüksek, Sonra, vicdanlar› bir nefhada tehyîc edecek, Dîn-i f›trîdeki bir milleti irflâda ne var? Daha yüksek mi aceb fiark’› ezen f›tratlar, Kàbiliyyetçe? Hay›r, ben buna aslâ kanmam. Adam ister yal›n›z etmeye bir kavmi adam! Do¤ru yol iflte budur, gel, diye sen bir yürü de, O zaman bak ne koflanlar göreceksin sürüde! Evvelâ beynine bir fikr-i nezîh afllayarak; Hangi bir müslüman›n gö¤süne tuttumsa kulak; fiunu duydum ki: Onun, hiç sesi ç›kmaz, kalbi, En temiz hissile vurmakta çocuk kalbi gibi. Sîneler gayz›n› fâfl etmeye dursun vars›n; Vakti gelsin, o zaman var m› yürek, anlars›n!”
156
Haydarâbâd’a yetifltim ki, bütün Hindistan, “Verdi Kànûn-i Esâsî’yi nihâyet Sultan!” Diye birdenbire çalkand›. ‹nan, kàbil mi?
Hiç o binlerce havât›r kemirirken içimi, Bir c›l›z “belki!” nas›l hepsini tenkîl etsin? Ans›z›n bafllad› beynimde ümîdin, ye’sin, Do¤du¤umdan beri hiç görmedi¤im bir harbi... O ne müdhifl helecanlard› aman yâ Rabbi! Verdi Kànûn-i Esâsî... Bu, ç›kar rü’yâ m›? Yok can›m öyle de¤il: Milletin istirhâm›, fiekl-i tehdîd al›vermifl, o da muztar kalm›fl... Hangi millet acabâ? Her ne iflitsen yanl›fl. Cûfla geldikçe fakat ayn› terâneyle cihan, Görür oldum dönen ifllerde yedu’llâh› nihan. Bu ne flâh›n ifli, yâ Rab, ne sipâh›n kâr›... Bu senin kudretinin havsala-çâk esrâr›! Yurdumun gülmeyen evlâd›n› art›k güldür... A¤lad›m sonra çocuklar gibi hüngür hüngür. Az›c›k rûhuma, a’sâb›ma geldikte sükûn, Döndü vaz’iyyeti birdenbire, bakt›m, yolumun: Bir gün evvel yetiflip dalmak için sînenize, Boylad›m sâhili, sâhilden aç›ld›m denize.
süleymâniye kürsüsünde
Gemi enginde iken bende de engindi hayâl; Kevser içmifl sofunun hâline benzer bir hâl! Ömrü haybetle cehennemde geçen hâne-harâb, Verseler cenneti flaflk›n gibi çekmez ya azâb; Ben de rûhumdaki zulmetleri art›k ko¤dum; En büyük hasm›m olan ye’si nihâyet bo¤dum. Bahr-i Umman’da henüz çalkan›yormufl tekne... Att› hülyâ beni tâ Marmara sâhillerine! Görüyordum, iki üç bin mil aç›ktan bakarak, fiu sizin kapkara ‹stanbul’u, kardan daha ak. Parl›yor aln› uzaktan ay›n on dördü gibi; Gülüyor: ‹flvesinin câzibeler müncezibi. Ne gezer flimdi o zillet, o sefâlet? Heyhât!
157
safahat - ikinci kitap
Bu ne müdhifl azamet, oh, ne müdhifl dârât! Say›s›z mektep aç›lm›fl: Kad›n, erkek okuyor; ‹flliyor fabrikalar, yerli kumafllar dokuyor. Gece gündüz bas›yor millete nâfi’ âsâr; Âdetâ matba’alar bir uyumaz hizmetkâr. Mülkü bafltan bafla i’mâr edecek flirketler; Halk›n irflâd›na hâdim yeni cem’iyyetler, Durmay›p ifl buluyor, gösteriyor, u¤rafl›yor; Gemiler sâhile boydan boya servet tafl›yor...
158
Has›r üstünde bu rü’yâlar› görmekte iken, ‹ki mel’un gözün alt›nda ay›ld›m birden: Müslüman düflman› bir Rus tan›r›m çoktand›r... Nerde görsem, kaçar›m, çiftelidir çünkü kat›r! Hele Osmanl›lar›n nâm› an›ld›kça biter; Ne eyer kàbil olur s›rt›na vurmak, ne semer! Rusya’dayken beni gördükçe gelir, derdi: “‹mam, Oku sen yoksa iflin... Öldü sizin Hasta Adam! Ç›km›yor vâris-i meflrû’u da bizden baflka...” Beni kaç kerreler a¤latt› bu h›nz›rca flaka! Yine lâhavle deyip geçmede kald›m muztar; Çünkü altüst olacak bunca tasavvurlar var... ‹flte hülyâlar›m›n canl› yerindeyken, of, Nüksedip karfl›ma ç›kmaz m› o illet Moskof! Gözlerim çoktan aç›k olmasa, derdim: Kâbûs... ‹yi amma nereden bitti bu kurnaz câsûs? Ayak üstünde dikilmifl, gözümün tâ içine Bak›yor, hem de o flimflek gibi gözlerle yine! — Çelebim, gel bakal›m, gel... Dikilip durma, çay iç... Hasta canland›, ne dersin? Bunu ummazd›n a hiç... Kahraman milleti gördün ya: Biraz silkindi, Lefl yiyen kargalar›n sesleri birden dindi!
Eski sevdâlar›, kàbilse, unutsun Ruslar... — Ne dedin? Anlamad›m! Hey gidi hülyâc› Tatar! Kahraman milleti gördün... dedi¤in Türkler mi? Sana söylersem e¤er, flimdi, düflündüklerimi, Ebediyyen bu hayâlâta vedâ eylersin. — Ya senin votkac›lardan m› hay›r beklersin? — Hasta canland›, o ifl bitti, diyorsun; heyhat! Olamaz böyle sefîl ümmet için hakk-› hayat. Duyulan na¤me-i hürriyyet onun son nefesi! Yaflamaz yoksa emîn ol ki bu barbar çetesi, Medenî Avrupa’n›n dâmen-i irfân›nda; Asya’n›n belki o kumluk Arabistân’›nda, Lâfle hâlindeki bir devlete vard›r medfen...
Bir de ‹stanbul’a geldim ki: Bütün çarfl›, pazar Na’radan çalkan›yor! Öyle ya... Hürriyyet var! Galeyan geldi mi, mant›k savuflurmufl... Do¤ru: Vard› akl›ndan o gün her kimi gördümse zoru. Kimse fark›nda de¤il, anlafl›lan, yapt›¤›n›n;
süleymâniye kürsüsünde
Anl›yordum ki: Herif çatlayacak ye’sinden. ‹ntikàm›n olamaz böyle müsâid s›ras›, Diye; nerdeyse bulup hasm›m›n art›k yaras›, Bafllad›m deflmeye. Lâkin bu cedel bafllayal›, Dinliyormufl bizi flâhin gibi bir Afganl›. Vâk›â Rusça konufltuk, yine külhâni, fakat, Seslerin tavr›na çoktand›r edermifl dikkat. Çay semâverlerinin hepsini birden y›karak, Rusu g›rtlaklay›vermez mi? Aman, etme, b›rak! Demeden flaflk›n› ya¤mur gibi ›slatt› hac›! Ne tuhaft›r ki: Zuhûr etmedi bir da’vâc›. Etse zâten ne ç›kar? Hak z›p›r›nd›r yal›n›z; Dövülen mahkemelerden kovulur, çünkü c›l›z!
159
safahat - ikinci kitap 160
Kafalar tütsülü hülyâ ile, gözler k›zg›n. Sanki zincirdekiler hep boflan›p zincirden, Y›k›vermifl de t›marhâneyi ç›km›fl birden! Zurnalar flehrin ahâlîsini takm›fl pefline; Yedisinden tutarak tâ dayan›n yetmifline! Eli bayrakl› alaylar yürüyor dört geçeli; En a¤›r bafll›s›n›n bir zili eksik, belli! Ötüyor her tafl›n üstünde birer dilli düdük. Dinliyor kaplam›fl etrâf›n› yüzlerce hödük! Kim ne söylerse, hemen el vurup alk›fllanacak... — Yaflas›n! — Kim yaflas›n? — Ömrü olan. — fiak! fiak! fiak! Ne devâirde hükûmet, ne ahâlîde bir ifl! Ne sanâyi’, ne maârif, ne al›fl var, ne verifl. Çaml›bel sanki flehir: Zâb›ta yok, râb›ta yok; Aksa kan sel gibi, bir dindirecek vâs›ta yok. “Zevk-i hürriyyeti onlar daha çok anlamal›” Diye mekteplilerin mektebi tekmil kapal›! ‹lmi tazyîk ile ta’lîm, o da bir istibdâd... Haydi öyleyse çocuklar, ebediyyen âzâd! Nutka gelmifl öte dursun hocalar bir yandan... Sahneden sahneye koflmakta bütün flâkirdan. Kör ç›ban neflterin alt›nda nas›l patlarsa, Hep a¤›zlar deflilip, kimde ne cevher varsa, Saç›yor ortaya, ister temiz, ister kirli; Kalm›yor kimseci¤in muzmeri art›k gizli. Dalkavuk devri de¤il, eski kasâid yerine, Üdebân›z ana avrat sövüyor birbirine! Türlü adlarla ç›kan nâ-mütenâhî gazete, Ayr›l›k tohmunu bol bol at›yor memlekete. ‹t yetifltirmek için topra¤› gâyet münbit
Bularak, fuhfl ekiyor salma gezen bir sürü it! Yürüyor dîne befl on maskara, alk›fllan›yor, Nesl-i hâz›r bunu hürriyyet-i vicdan san›yor! Kad›n, erkek kofluyor borç ederek Avrupa’ya... Sapa düflmekte sizin fl›klara, zann›m, Asya! Hakk’a tefvîz ile üç tâne yetiflmifl k›z›n›; Tafl›yanlar bile varm›fl buradan bald›z›n›, Anal›k ilmi için Pâris’e, yüksünmeyerek... Yük a¤›r, ecri de nisbetle azîm olsa gerek!
süleymâniye kürsüsünde
fiüphesiz y›kt› o hülyâlar› meflhûdât›m... Ama ben kendimi bir müddet için aldatt›m: Galeyand›r... Galeyan geldi mi kalmaz mant›k... Su bulanmazsa durulmaz... Hele sabret az›c›k... ‹yi, lâkin ne kadar beklemifl olsan, ifller, Eskisinden daha berbâd, iyileflmek ne gezer! Vatan›n tâkati yoktur yeniden ihmâle: Dolu dizgin gidiyor baksana izmihlâle! Ey cemâat, uyan›n, elverir art›k uyku! Yok mu sizlerde vatan nâm›na hiçbir duygu? Düflmeden pençesinin alt›na istikbâlin, Biliniz kadrini hürriyyetin, istiklâlin. Söyletip baflka memâlikteki mahkûmîni... Hâkimiyyet ne imifl, ö¤reniniz k›ymetini. Yoksa, onsuz ne flu dünyâ kal›r ‹slâm’a, ne din... Kuflat›r millet-i mahkûmeyi hüsrân-› mübin. Müslümanl›k sizi gâyet s›k›, gâyet sa¤lam, Ba¤lamak lâz›m iken, anlamad›m, anlayamam, Ayr›l›k hissi nas›l girdi sizin beyninize? Fikr-i kavmiyyeti fleytan m› sokan zihninize? Birbirinden müteferrik bu kadar akvâm›, Ayn› milliyyetin alt›nda tutan ‹slâm’›, Temelinden y›kacak zelzele kavmiyyettir.
161
safahat - ikinci kitap
1. fiiirin ilk dört neflrinde bu flekilde olan m›sra, 1928 bask›s›nda flu flekilde ç›km›flt›r: Son siyâsetse bu, hiç böyle siyâset yürümez.
162
Bunu bir lâhza unutmak ebedî haybettir. Arnavutlukla, Arapl›kla bu millet yürümez.. Son siyâset ise Türklük, o siyâset yürümez.(1) Sizi bir âile efrâd› yaratm›fl Yaradan; Kald›r›n ayr›l›k esbâb›n› art›k aradan. Siz bu da’vâda iken yoksa, iyâzen-billâh, Ecnebîler olacak sâhibi mülkün nâgâh. Diye dursun atalar: “Kal’a, içinden al›n›r.” Yok ki hiçbir ifliten... Millet-i merhûme sa¤›r! Bir de¤il mahvedilen devlet-i ‹slâmiyye... Girdiler ayn› siyâsetle bütün makbereye. Girmeden tefrika bir millete, düflman giremez; Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. B›rak›n eski hükûmetleri, meydandakiler Yetiflir, flöyle bak›p ibret alan varsa e¤er. ‹flte Fas, iflte Tunus, iflte Cezâyir, gitti. ‹flte Îrân’› da taksîm ediyorlar flimdi. Bu da gâyetle tabî’î, koflan›nd›r meydan; Yaflamak hakk›n› kuvvetliye vermifl Yaradan. Müslüman, f›rka belâs›yle zebun bir kavmi, Medenî Avrupa üç lokma edip yutmaz m›? Ey cemâat, yeter Allâh için olsun, uyan›n... Sesi pek müdhifl öter sonra kulaklarda çan›n! Arz› oynatt› yerinden y›k›l›rken Îran... Belki bir k›l bile ürpermedi sizden, bu ne kan! Hiç s›k›lmaz m›s›n›z Hazret-i Peygamber’den, Ki uzaklardaki bir mü’mini incitse diken, Kalb-i pâkinde duyarm›fl o musîbetten ac›? Sizden elbette olur rûh-i Nebî da’vâc›. Ey cemâat, uyan›n! Yoksa, hemen gün batacak.
Uyan›n! Korkuyorum: Leyl-i nedâmet çatacak. Ne vapurlarla trenler sizi bîdâr etti! Ne de toplar bu derin uykuya bir kâr etti! Sizi kim kald›racak, Sûr’u mu ‹srâfîl’in? Etmeyin... Memleketin hâli fenâlaflt›... Gelin! Gelin Allâh için olsun ki zaman buhranl›; Perdenin arkas› -Mevlâ bilir amma- kanl›! Siz ki son lem’a-i ümmîdisiniz ‹slâm’›n, Dayan›n gayz›na art›k medenî akvâm›n! fiimdilik sulha sebep ordunuzun kuvvetidir; Bir de vaz’iyyet-i mülkiyyenizin k›ymetidir. Bu tezebzüble o kuvvet de fakat sars›lacak... Çünkü isyanlar› bast›rmaya me’mûr ancak! Ordu mâdâm ki efrâd›n› milletten al›r; Milletin keflmekeflinden nas›l âzâde kal›r? Öyledir, memleketin hâli düzelmezse e¤er, K›fllalar evlere, asker de ahâlîye döner! Durmas›n sonra kazan kald›radursun ordu, Düflman›n saflar› çi¤ner bu mukaddes yurdu. Enbiyâ yurdu bu toprak; flühedâ burcu bu yer; Bir y›k›k türbesinin üstüne Mevlâ titrer! D›fl› bafltanbafla bir nesl-i kerîmin yâd›;
Hem vatan gitti mi, yoktur size bir baflka vatan;
süleymâniye kürsüsünde
‹çi boydan boya milyonla flehîd ecsâd›.
Çünkü mîrasyedi sâil kovulur her kap›dan!
163
Öyle meflbû’-i flehâdet ki bu öksüz toprak: Oh, bir s›ksa adam otlar›, kan f›flk›racak! Böyle bir yurdu elinden ç›karan nesl-i sefil, Yerin üstünde muhakkar, yerin alt›nda rezil!
Göçebeyken koca bir devlete kurmufl bünyâd; Çerge hâlinde mi görsün sizi kalk›p ecdâd? “Çerge hâlinde...” dedim... Korkar›m ondan da tebâh:
safahat - ikinci kitap
1. fiiirin ilk dört neflrinde bu flekilde olan m›sra, 1928 bask›s›nda flu flekilde ç›km›flt›r: Yurdunuz bir çökecek olsa, iyâzen-billâh, (*) Bir zamandan beri için için a¤layan cemâat bu levhan›n karfl›s›nda feryâd›n› zaptedemedi. Mâbedin içi bir mahfler hâlini ald›. O hây ü hûy aras›nda ihtiyar›n, bir müddet ne söyledi¤i iflitilemedi. Nihâyet, o da befl on dakika beklemeye mecbûr oldu.
164
Saltanat devrilecek olsa, iyâzen-billâh, (1) Öyle i¤renç olacak âk›betin manzaras›! Ki tasavvur bile vicdanlar için yüz karas›! Az›c›k bilmek için kadrini istiklâlin, Bak›n›z çehre-i mefl’ûmuna izmihlâlin: Yar›l›p sanki zemin u¤ray›vermifl, yer yer, Bin sefîl ordu ki efrâd›: Bütün âileler. Hepsi aç, bir paralar yok, kad›n erkek ç›plak; Soka¤›n ortas› ev, kald›r›m›n s›rt› yatak! Geziyor çi¤neyerek bunlar› yüzlerce köpek, Sat›l›k cevher-i nâmûs ar›yor: Kâr edecek! Sen iflin yoksa namaz k›lmak için mescid ara... Kimi câmi’lerin art›k kocaman bir opera; Kiminin gö¤süne Haç, boynuna takm›fllar çan, Kimi olmufl balo vermek için a’lâ meydan! Vuruyor bando flu karfl›mda duran minberde; O, sizin secdeye bafl koydu¤unuz, mermerde, Difli, erkek, bir alay murdar ayak dans ediyor; ‹flveler, kahkahalar kubbeyi gümbürdetiyor! Avlu bafltan bafla binlerce dilenciyle dolu... Eski sâhipleri mülkün kapam›fllar da yolu, El aç›p yalvar›yorlar yeni sâhiplerine!(*) ............................................................... ............................................................... ............................................................... Bu sizin a¤laman›z benzedi bir dîgerine: Endülüs tâc› elinden al›nan baht› kara,
Savuflurken, o güzel mülkü verip a¤yâra, T›rman›r bir kayan›n s›rt›na, etrâfa bakar. B›rak›p ç›kt›¤› cennet gibi zümrüt ovalar, Bafllar a¤latmaya bîçâreyi hüngür hüngür! Karfl›dan Vâlide Sultan bunu pek hakl› görür, Der ki: “Çarp›flmad›n erkek gibi düflmanlarla; fiimdi, hiç yoksa, kad›nlar gibi olsun a¤la!” B›rak›n mâtemi, yâhu! B›rak›n feryâd›; A¤lamak fâide verseydi, babam kalkard›! Göz yafl›ndan ne ç›karm›fl? Niye ter dökmediniz? Bâri müstakbeli kurtarmaya bir azm ediniz. Ye’se hiç düflmeyecek zerrece îmân› olan; Sâde siz derdi bulun, sonra kolayd›r derman. Sizde erbâb-› tefekkürle avâm›n aras› Pek aç›k. ‹flte budur bence vücûdun yaras›. Milletin beyni sayarsak mütefekkir k›sm›, Bilmemiz lâz›m olur halk› da elbet cismi. Bir cemâat ki dim⤛nda dönen hissiyyât, Cismin a’sâb›na gelmez, durur âheng-i hayât; Felcin a’râz›n› göstermeye bafllar a’zâ. Böyle bir bünye için vermeli her hükme r›zâ. süleymâniye kürsüsünde
Mütefekkir geçinenler ne diyor sizde bak›n: “Medeniyyette teâlîsi umûmen fiark’›n, Yal›n›z bir yolu ta’kîb ederek kàbildir; Baflka yollarda selâmet gözeten gâfildir. Bakarak hangi zeminden yürümüfl Avrupal›, Ayn› izden sa¤a, yâhud sola hiç sapmamal›. Garb’›n efkâr›n› mâl etmeli fiark’›n beyni; Duygular ç›kmal› hep ayn› kal›ptan; ya’ni: ‹çtimâî, edebî, hâs›l› her mes’elede,
165
Garb’› taklîd edemezsek, ne desek beyhûde. Bir de din kayd›n› kald›rmal›, zîrâ o belâ, Bütün esbâb-› terakkîmize engel hâlâ!”
safahat - ikinci kitap
Gelelim flimdi, ne merkezde avâm›n hissi... fiüphe yoktur ki tamâmiyle bu fikrin aksi: Görenek neyse, onun hükmüne münkàd olarak, Garb’›n efkâr›n›, âsâr›n› düflman tan›mak; Yenilik nâm›na vahy inse kabûl eylememek. fiöyle dursun o teceddüd ki d›flardan gelecek, Kendi milliyyetinin kendi muhîtinde do¤an, Yerli, hem hakl› teceddüdlere hattâ udvan! Müflterek hissi budur iflte avâm›n sizde.
166
Mütefekkirleriniz tuttu¤u yanl›fl izde, Öyle sapland› ki ald›rmad› bir baflkas›na. Hiç o gitsin de dönüp bakmayarak arkas›na, Nâs›n efkâr› -ki efkâr-› umûmiyye odurGitmesin kendi yolundan... Bu nas›l kàbil olur? Aç›l›p gitgide art›k iki hizbin aras›, Pek tabî’î olarak geldi nizâ›n s›ras›. Y›ld›r›mlar gibi indikçe “beyin”den fliddet, Bir yanarda¤ gibi f›flk›rd› “yürek”ten nefret. Öyle müdhifl ki husûmet: Mütefekkir tabaka, Her ne söylerse fenâ gelmede art›k halka; Hem onun z›dd›n› yapmak ebedî mu’tâd›. Bir felâket bu gidifl... Lâkin iflin berbâd›: Mütefekkir geçinenlerdeki taflk›nl›ktan, Geldi efkâr-› umûmiyyeye mühlik bir zan: “Bu fesâd›n bafl› hep fen okumakt›r.” dediler; Onu mahvetmeye kalk›flt›lar art›k bu sefer. Niye ilmin ad› yok koskoca millette bugün? Çünkü efkâr-› umûmiyye aleyhinde bütün;
Çünkü yerleflmek için gezdi¤i yerlerde fünûn, Önce gâyetle büyük hürmet arar, sonra sükûn. Asr-› hâz›rda geçen fenlere sâhip denecek, Bir adam var m› yetiflmifl içinizden, bir tek? Mütefennin tan›lan üç kiflinin k›ymeti de, Münhas›r anlamadan, dinlemeden taklîde. Kim mesâîsini bir gâyeye vard›rd›, hani? Gösterin pâye-i tahkîke teâlî edeni? Nazariyyâta bo¤ulmakla geçen ömre yaz›k; Amelî k›ymetidir k›ymeti ilmin art›k. Bu hakîkatleri lâkin kim okur, kim dinler? Sivrilen zübbelerin hepsi befl on söz beller, Düflünür “Dîni nas›l y›kmal› bunlarla?” diye. Böyle bir maksad için çok bile i’dâdiyye!
süleymâniye kürsüsünde
Üdebân›z hele gâyetle baya¤ mahlûkàt... Halk› irflâd edecek öyle mi bunlar? Heyhât! Kimi Garb’›n yal›n›z fuhfluna hasbî simsar; Kimi, Îran mal› der, köhne al›r, hurda satar! Eski dîvanlar›n›z dopdolu o¤lanla flarab; Biradan, fâhifleden baflka nedir fli’r-i flebab? Serserî: Hiç birinin mesle¤i yok, meflrebi yok; Feylesof hepsi; fakat pek ço¤unun mektebi yok! fiimdi Allâh’a söver... Sonra biraz bol para ver: Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder! O benim en ebedî hasm›m olan Rusya bile, Hakk› teslîm edelim! Hiç de de¤ildir böyle. Mütefenninleri tâ keflfe kadar t›rman›yor; Edebiyyât› an›ld›kça zemin çalkan›yor. Kudretim yetse e¤er, on yedisinden yukar›, Üdebâ nâm›na kim varsa, huduttan d›flar› Atar›m takt›rarak boynuna bah-nâmesini; Okuyan yaftay› elbette ç›karmaz sesini.
167
Sonra bir tarz-› telâfî bulurum: -gerçi garibKonturat akdederek Rusya’dan on onbefl edib, Getirir, yazd›r›r›m millet için birçok eser!
safahat - ikinci kitap
Gâlibâ bahsi de¤ifltirdi bu müz’ic sözler... Nerde kald›kt›? Evet, ortada bir pis uçurum, Var ki, günden güne dehfletleniyor, korkuyorum, -Kapat›lmazsa gelip bir yere flâyet efkârOlmas›n millet-i merhûmeye bir kanl› mezâr. Hem o hüsrân-› müebbeddeki mes’ûliyyet, Mütefekkirlere râci’ kalacakt›r elbet. Bafl› bofl kald› m›, zîrâ, flafl›r›p ber-mu’tâd, Bulamaz kendili¤inden yolu aslâ efrâd. Yal›n›z gösterilen yol tutacak yolsa gider; Hissidir çünkü onun azmine dâim rehber.
168
Mütefekkirleriniz anlam›yorlar san›r›m, Ki çemenzâr-› terakkîde at›lm›fl her ad›m, De¤iflir büsbütün akvâma, cemâ’âte göre; Baflka bir kavmin izinden yürümek, çok kerre, Âdetâ mühlik olur; sonra ne var, her millet, Gözetir seyr-i tekâmülde birer ayr› cihet. Bir de hât›rlam›yorlar ki, umûmen beflerin, Dâimâ kofltu¤u son maksada yükselmek için; Tutacak silsile akvâma de¤ildir hep bir; Belki her millet için ancak o “mâhiyyet”tir, Ki kopar kendisinin rûh-i umûmîsinden. fiimdi, bir kavmin içinden mütefekkir geçinen Zümre, evvelce bu “mâhiyyet”i takdîr ederek, Sonra kaç safhas› mevcûd ise tenvîr ederek, Çekecek oldu mu önden o ‹lâhî feneri; Arkas›ndan da cemâat yürür art›k ileri. Rûhudur çünkü karanl›kta elinden yedecek,
Yolcu flaflk›n m› ki dursun, mütemâdî gidecek.
süleymâniye kürsüsünde
Mütefekkirleriniz dîni de hiç anlamam›fl; Rûh-i ‹slâm’› telâkkîleri gâyet yanl›fl. San›yorlar ki: Terakkîye tahammül edemez; Asr›n âsâr-› kemâliyle tekâmül edemez. Bilmiyorlar ki: Ulûmun ezelî dâyesidir, Beflerin bir gün olup yükselecek pâyesidir. Mündemic sîne-i sâf›nda bütün insanl›k... Bunu teslîm eder insâf› olanlar az›c›k. Müslüman unsuru gâyet mütedennî, do¤ru, fiu kadar var ki de¤ildir bu, onun mahzûru. “Müslümanl›k” denilen rûh-i ‹lâhî, arasak, “Müslümân›z” diyen insan y›¤›n›ndan ne uzak! Dîni tedkîk edeceksek, dönelim haydi geri; Alal›m nefl’et-i ‹slâm’a yak›n bir devri: O ne dehfletli terakkî, o ne müdhifl sür’at! Öyle bir hârika gösterdi mi insâniyyet? Devr-i fetrette kalan, hem de as›rlarca kalan; Vahfletin, g›lzetin a’mâk›na dald›kça dalan; Gömerek dipdiri evlâd›n› kum çöllerine, Bunda bir neflve duyan hiss-i nedâmet yerine! Önce da¤dan getirip yonttu¤u tafl parças›n›, Sonra hâlik tan›yan bir sürü vahflî y›¤›n›; Nas›l olmufl da, otuz y›lda otuz bin senelik Bir terakkî ile dünyâya kesilmifl mâlik? Nas›l olmufl da o fâz›l medeniyyet, o kemâl, Böyle bir kavmin içinden do¤uvermifl derhâl? Nas›l olmufl da zuhûr eyleyebilmifl S›ddîk! Nereden gelmifl o Haydar’daki irfân-› amîk? Önce dehfletli z›p›rken, nas›l olmufl da, Ömer, Sonra bir adle sar›lm›fl ki: De¤il kâr-› befler? Hâil olsayd› terakkîye e¤er fier’-i mübîn,
169
safahat - ikinci kitap
1. Manzumenin bir k›sm›, 1921’de Sebilürreflad mecmuas›n›n Ankara nüshalar›nda tekrar yay›nlan›rken, “libri pansör” tâbiri için flu dipnot konulmufltur: Dinsiz.
170
Devr-i mes’ûd-kudûmuyle giren Asr-› Güzîn, En büyük bir medeniyyetle mi eylerdi zuhûr? Mündemic olmasa rûhunda onun nâ-mahsûr Bir tekâmül, o kadar hârika nerden do¤acak? Mütefekkirleriniz, anlafl›lan, pek korkak, Yâhud ahmak... ‹kisinden bilemem hangisidir? San›yorlar ki: “Bugün Avrupa tekmil kâfir. Mütedeyyin görünürsek, diyecekler, barbar! "Libri pansör" geçinirsek, de¤iflir belki nazar.” (1) fiark’› bafltan bafla y›llarca dolaflt›m, gezdim; Hem de oldukça görürdüm... Kafa gezdirmezdim! Bu Arabm›fl, bu Acemmifl, bu Tatarm›fl, demedim. Müslüman unsurunun hepsini gördüm kendim. Küçük âdemlerinin rûhunu tedkîk ettim. Büyük âdemlerinin fikrini ta’mîk ettim. ‹stedim sonra, neden böyle Japonlar yüksek? Nedir esbâb-› terakkîsi? Yak›ndan görmek. Bu uzun boylu mesâî, bu uzun boylu sefer, Bir kanâat verecekmifl bana dünyâda me¤er. O kanâat da fludur: S›rr-› terakkînizi siz, Baflka yerlerde taharrîye heveslenmeyiniz. Onu kendinde bulur yükselecek bir millet; Çünkü her noktada taklîd ile sökmez hareket. Al›n›z ilmini Garb’›n, al›n›z san’atini; Veriniz hem de mesâînize son sür’atini. Çünkü kàbil de¤il art›k yaflamak bunlars›z; Çünkü milliyyeti yok san’atin, ilmin; yaln›z,
‹yi hât›rda tutun etti¤im ihtâr› demin: Bütün edvâr-› terakkîyi yar›p geçmek için, Kendi “mâhiyyet-i rûhiyye”niz olsun k›lavuz. Çünkü beyhûdedir ümmîd-i selâmet onsuz.
Yâ ‹lâhî bize tevfîkini gönder... — Âmin! Do¤ru yol hangisidir, millete göster... — Âmin! Rûh-i ‹slâm’› fledâid s›k›yor, öldürecek.
süleymâniye kürsüsünde
Sonra, dikkatlere flâyân olacak bir fley var: ‹nkiflâfât›n› bir milletin erbâb-› nazar, Kocaman bir a¤ac›n t›pk› çiçeklenmesine, Benzetirler ki, hakîkat, ne büyük söz bilene! Bu muazzam a¤ac›n gövdesi bafltan afla¤›; Say›s›z kökleri, tekmil dal›, tekmil buda¤›; Milletin sîne-i mâzîsine merbut, oradan Uzan›p gelmededir... Öyle yaratm›fl Yaradan. Bir cemâat ki: Nihâyet ona gelmez de iyi, A¤ac›n hey’et-i mecmûas›, yâhud çiçe¤i, Ta gider, sîne-i milletten urup hâke serer; Milletin kendi olur iflte o baltayla heder! ‹nkiflâf etmesi âtîde de pek zordur onun: Çünkü meydanda kalan kütle y›¤›nlarca odun! Hastalanm›flsa a¤aç, gösteriniz bir bilene; Bir de en çok köke baks›n o bakan kimse yine. Afl›larken de vurun kendine kendinden afl›. fiâyed isterseniz a¤c›n donan›p üstü, bafl›, Benzesin tâze çiçeklerle bezenmifl geline; Geçmesin, dikkat edin, balta çocuklar eline! ‹flte dert, iflte devâ, bende ne var? Bir tebli¤... Size âid sizi tahlîs edecek sa’y-i belî¤.
171
Zulmü te’dîb ise maksûd-i mehîbin, gerçek, Nâra yans›n m› berâber bu kadar mazlûmîn? Bî-günâh›z ço¤umuz... Yakma ‹lâhî! — Âmin! Bo¤uyor Âlem-i ‹slâm’› bir azg›n fitne, K›t’alar kaynayarak gitti o girdâb içine! Mahvolan âileler bir sürü ma’sûmundur, Kalan âvârelerin hâli de ma’lûmundur. Nas›l olmaz ki? Tezelzül veriyor Arfl’a enîn! Dinsin art›k bu hazin velvele yâ Rab! — Âmin! Müslüman mülkünü her yerde felâket vurdu... Bir bu toprak kal›yor dînimizin son yurdu! Bu da çi¤nendi mi, çi¤nendi demek fier’-i mübîn; Hâk-sâr eyleme yâ Rab, onu olsun... — Âmin! Ve’l-hamdu li’l-lâhi Rabbi’l-âlemîn...
safahat - ikinci kitap
15 Ramazan 1330 15 A¤ustos 1328 (28 A¤ustos 1912)
172
safahat üçüncü kitap
hakk›n sesleri
TERCÜMES‹ “Yâ Muhammed, de ki: “Ey mülkün sâhibi olan Allah’›m, sen mülkü diledi¤ine verirsin; sen mülkü diledi¤inin elinden al›rs›n; sen diledi¤ini azîz edersin; sen diledi¤ini zelîl edersin; hay›r yaln›z senin elindedir; sen, hiç flüphe yok ki, her fleye kàdirsin.” (1)
‹lâhî, “Mâlike’l-mülk’üm” diyorsun... Do¤ru, âmennâ. Hakîkî bir tasarruf var m›d›r insân için? Aslâ! E¤er alm›flsa bir millet, edip bir mülkü istîlâ; E¤er vermiflse bir millet bütün bir mülkü bî-pervâ; Alan sensin, veren sensin, senin hükmündedir dünyâ.
1. Al-i ‹mrân (3) sûresi, 26. âyet.
hakkın sesleri
‹lâhî, emrinin âvâre bir mahkûmudur âlem; Mefliyyet sende, her fley sende... Hiçbir fley de¤il âdem! Fakat, hâlâ vücûd isbât eder, kendince, hey sersem! Bugün, üç befl kar›fl toprakta varl›ktan vururken dem; Yar›n, toprak kesilmifl varl›¤›ndan f›flk›r›r mâtem!
175
‹lâhî, en asîl akvâm› alçalt›rs›n istersen; Dilersen en zelîl eflhâsa izzetler verirsin sen! Bu haybetler, bu hüsranlar bütün senden, bütün senden! Nas›l tâ Arfl’a yükselmez ki me’yûsâne bin flîven? Ne yerler dinliyor, yâ Rab, ne gökler, rûhum inlerken! fiu sessiz kubbenin alt›nda insandan eser yokmufl! Diyorduk: “Bir buçuk milyar!” Me¤er tek bir nefer yokmufl! Bu hissiz topra¤›n üstünde mazlûmîne yer yokmufl! Adâlet flöyle dursun, böyle bir fleyden haber yokmufl! Bütün bofllukmufl insanl›k: Ne istersen, me¤er yokmufl! ‹lâhî, alt› yüz bin müslüman birden bo¤azland›... Yanan can, y›rt›lan ismet, akan seller bütün kand›. Ne ma’sûm ihtiyarlar süngüler alt›nda k›vrand›! Ne bîkes hânümanlar iflte, yang›n verdiler, yand›! fiu küllenmifl y›¤›nlar hep birer insan, birer cand›!
safahat - üçüncü kitap
Sabâhü’l-hayr-› hürriyyet, ‹lâhî, leyl-gûn oldu; Karanl›k bir hezîmet her taraftan rû-nümûn oldu! fiehâmet gitti; gayret söndü; kudretler zebûn oldu. O mevcâ-mevc sancaklar ne müdhifl ser-nigûn oldu! Sukùtun dehfletinden kalb-i rahmet, belki, hûn oldu:
176
Ezanlar sustu... Çanlar inletip durmakta âfâk›. Yaz›k: fiark’›n semâs›ndan Hilâl’in geçti iflrâk›! Zaman art›k Salîb’in devr-i istîlâs›, ilhâk›. Fakat, yerlerde kalm›fl haklar›n ferdâ-y› ihkàk›, Ne do¤maz günmüfl ey âcizlerin kudretli Hallâk’›! ‹lâhî, fier’-i ma’sûmun flu topraklard› son yurdu... Nas›l te’yîd-i kahr›n en rezîl akvâma vurdurdu?
Evet, milletlerin en kahbesinden, üç leîm ordu, (1) Gelip tâ sinemizden vurdu, seyret hem, nas›l vurdu: Ki istikbâl için çarpan yürekler ans›z›n durdu! Tecellî etmedin bir kerre, Allâh’›m, cemâlinle! fiu üç yüz elli milyon rûhu öldürdün celâlinle! Oturmufl e¤lenirlerken senin -hâflâ- zevâlinle, Nedir ilhâd› imhâlin o sâmit infiâlinle? Nedir ‹slâm’› tenkîlin bu müsta’cel nekâlinle?
1. Üç alçak, afla¤›l›k ordu: Bulgar, Yunan ve S›rp ordular›. 2. Necm (53) sûresi, 39. âyet Meâli: “‹nsan için kendi sa’yinden (çal›flmas›ndan, eme¤inden) baflka bir fley yok.”
Sus ey dîvâne! Durmaz kâinât›n seyr-i mu’tâd›. Ne sand›n? F›trat›n ahkâm› hiç dinler mi feryâd›? Bugün, sen kendi kendinden ümîd et ancak imdâd›; Evet, sen kendi ikdâm›nla kald›r git de bîdâd›. Cihan kànûn-i sa’yin, bak, nas›l bir hisle münkàd›! Ne yapt›n? “Leyse li’l-insâni illâ mâ-se’â” vard›!.. (2) 30 Muharrem 1331 27 Kânûnievvel 1328 (9 Ocak 1913)
hakkın sesleri 177
TERCÜMES‹ “‹flte sana, onlar›n kendi yolsuzluklar› yüzünden ›p›ss›z kalan yurdlar›!...”(1)
safahat
1. Neml (27) sûresi, 52. âyetin ilk yar›s›.
178
Geçenler varsa ‹slâm’›n flu çi¤nenmifl diyâr›ndan; fiu yüz binlerce yurdun kanl›, zâirsiz mezâr›ndan; Yürekler parçalar bir nevha dinler reh-güzâr›ndan. Bu mâtem, kim bilir, kaç münkesir kalbin gubâr›ndan Hurûfl etmekte, son ümmîdinin son inkisâr›ndan? Evet, son inkisâr›ndan ki yoktur cebrin imkân›: Bat›p gitmifl nazarlar beklemekten fecr-i nâzân›! Nas›l, ey yolcu, bin lâ’net gelip ezmez ki vicdân›; Dudaklar, çâk çâk olmufl, içerken zehr-i hüsrân›, Uzaktan bakt› -koflmak nerde!- milyonlarca yârân›! Bu ›ss›z âfliyanlar bir zaman candan muazzezdi; Bu damlar böyle baykufl seslerinden ç›n ç›n ötmezdi; fiu kurba¤lar seken vâdîde, ceylânlar koflup gezdi; fiu coflmufl, a¤layan ›rmak ne handan gölgeler sezdi; Bütün mâzîyi bir tûfan, fakat, hep bo¤du, hep ezdi!
Vefâs›z yurd! Öz evlâd›n için olsun, vefâ yok mu? Neden kalbin kararm›fl? Bin ocaktan bir ziyâ yok mu? ‹lâhî, kimsesizlikten bunald›m, âflinâ yok mu? Vatans›z, hânümans›z bir garîbim... Mültecâ yok mu? Bütün yokluk mu her yer? Bâri bir “Yok!” der sâda yok mu?
hakkın sesleri
Gitme ey yolcu, berâber oturup a¤laflal›m: Elemim bir yüre¤in kâr› de¤il, paylaflal›m: Ne yap›p ye’simi kahreyleyeyim, bilmem ki? Öyle dehfletli muhîtimde dönen mâtem ki!... Ah! Karfl›mda vatan nâm›na bir kabristan Yat›yor flimdi... Nas›l yerlere geçmez insan? fiu mezarlar ki uzanm›fl gidiyor, ey yolcu, Nereden bafllad› yükselmeye, bak, nerde ucu! Bu ne hicrân-› müebbed, bu ne hüsrân-› mübin... Ezilir rûh-i semâ, parçalan›r kalb-i zemin! Az›c›k kurcala topraklar›, seyret ne ç›kar: Dipçik alt›nda ezilmifl, paralanm›fl kafalar! Bereden reng-i hüviyyetleri uçmufl yüzler! Kim bilir hangi flenâatle oyulmufl gözler! “Medeniyyet” denilen vahflete lâ’netler eder, Nice yekpâre kesilmifl de s›r›tm›fl difller! Süngülenmifl, kan› donmufl nice binlerle beden! Nice bafllar, nice kollar ki cüdâ cisminden! Befli¤inden al›n›p parçalanan mahlûkat; Sonra, nâmûsuna kurbân edilen bunca hayat! Bembeyaz saçlar› katranlara batm›fl dedeler! Gö¤sü baltayla k›r›lm›fl memesiz vâlideler! Teki binlerce kesik gövdeye âid kümeler: Saç, kulak, el, çene, parmak... Bütün enkàz-› befler! Bakal›m, yavrusu u¤rar m›, deyip, karn›ndan,
179
Canavarlar gibi flifllerde k›zarm›fl nice can! ‹flte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düflün, Kurumufl ot gibi do¤rand› b›çaklarla bütün! Müslümanl›klar› bîçârelerin öyle büyük Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!
safahat - üçüncü kitap
Ey, bu toprakta birer na’fl-› perîflan b›rak›p, Yükselen, mevkib-i ervâh! Sak›n arza bak›p; Sanmay›n: fievk-i flehâdetle coflan bir kan var... Bizde leflten daha hissiz, daha kokmufl can var! Bakmay›n, hem tükürün çehre-i murdâr›m›za! Tükürün: Belki biraz duygu gelir âr›m›za! Tükürün cebhe-i lâkayd›na fiark’›n, tükürün! Kuflkulans›n, görelim, gayreti halk›n, tükürün! Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! Tükürün onlara alk›fl da¤›tan kahbelere! Tükürün Ehl-i Salîb’in o hayâs›z yüzüne! Tükürün onlar›n aslâ güvenilmez sözüne! Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün: Tükürün maskeli vicdân›na asr›n, tükürün!
180
Hele i’lân› zamân›nda flu mel’un harbin, “Bize efkâr-› umûmiyyesi lâz›m Garb’in; O da Allâh’› b›rakmakla olur” herzesini, Halka îman gibi telkîn ile, dînin sesini Susturan aptal›n idrâkine bol bol tükürün!... Yine hicrân ile ç›lg›nl›¤›m üstümde bugün... Bana vahdet gibi bir yâr-› müsâid lâz›m! Art›k ey yolcu b›rak... Ben, yal›n›z a¤layay›m! 22 Safer 1331 17 Kânûnisânî 1328 (30 Ocak 1913)
TERCÜMES‹ “Nizâr evlâd›: Yetiflin ey Nizâr o¤ullar›! Yemenliler de: 1. Hadîs-i flerîf. (Nuaym b. Yetiflin ey Kahtan o¤ullar›! dedi mi, hemen tepelerine fe- Hammâd, Fiten 1lâket iner; hemen Allah’›n nusreti üzerlerinden kalkar; 396, Kàhire 1412) (*) Babam Fâtih mühepsine birden de k›l›ç musallat olur.” (1) derrislerinden
Üç beyinsiz kafan›n derdine, üç milyon halk, Bak nas›l do¤ran›yor? Kalk, baba, kabrinden kalk!(*) Diriler koflmad› imdâd›na, sen bâri yetifl... Arnavutluk yan›yor... Hem bu sefer pek müdhifl! Tek k›v›lc›m kabar›p öyle cehennem kustu: Ki hemen kol kol olup sard› bütün bir yurdu. O ne yang›n ki: Ocak kalmad› söndürmedi¤i! O ne tûfan ki: Yak›p y›kt› bütün vâdîyi! Âflinâ çehre arand›m... O, me¤er, hiç yokmufl... Yal›n›z bir kuru çöl var ki, ne sorsan: Hâmûfl! Âflinâ çehre de yok, hiçbirinin yâd› da yok; Yak›lan bunca hayât›n, hani, ecsâd› da yok! Yoklasan külleri, alt›ndan, emînim, ancak,
‹pekli Hoca Tâhir Efendi merhumdur ki, benim hem babam, hem hocamd›r. Ne biliyorsam kendisinden ö¤rendim. fiiirin daha iyi anlafl›lmas›na, merhûmun da rahmetle an›lmas›na vesîle olur, diye flu hâfliyeyi yazmaya mecbûr oldum.
181
safahat - üçüncü kitap
Kömür olmufl iki üç parça kemiktir ç›kacak! Baba! En sevgili annen, o senin öz vatan›n Olacak m›yd› fedâ h›rs›na üç kaltaban›n? Dedemin sürdü¤ü, can ekti¤i toprak gitti... Öyle bir gitti ki hem: Bir daha gelmez ebedî! Ne olurdun bunu kalk›p da göreydin acaba? “Meflhed”in beynine Haç saplanacak m›yd› baba! Ne felâket: Dönüversin de mesâcid ah›ra, H›rvat’›n askeri tepsin ç›k›p üstünde hora! Bâri bir hât›ra kalsayd› flu toprakta diri... Yer yar›lm›fl, yere geçmifl flühedâ türbeleri!
182
Nerde olsam ç›k›yor karfl›ma bir kanl› ova... Sen misin, yoksa hayâlin mi? Vefâs›z Kosova! Hani binlerce mefâhirdi senin her ad›m›n? Hani sînende yar›p geçti¤i yol “Y›ld›r›m”›n? Hani asker? Hani kalbinde yatan fiâh-› fiehîd? Ah o kurbân-› zafer nerde bugün? Nerde o ›yd? Söyle, Meflhed, öpeyim secde edip topra¤›n›: Yok mudur sende Murâd’›n iki üç damla kan›? Âh Meflhed! O ne? Sâhandaki meyhâne midir? Kandilin, görmüyorum, nerde? fiu peymâne midir? Ya harîminde yatan flapkal› sarhofllar kim? Yoksa yanl›fl m›? Hay›r, söyleme, bildim... Bildim! Basacak m›yd›, fakat, gö¤süne S›rb’›n çar›¤›? Serilip yerlere binlerce flehîdin sar›¤›, Silecek miydi en alçak neferin çizmesini? Dürtecek miydi geçen, lefl gibi her lîmesini? Ya flu üç parçal› bayrak dikilirken tepene, Niye indirmedi, kim ç›kt› bu halk›n önüne? Hani, milletlere meydan okuyan kavm-i necib? Görmedim bir kifli, tek bir kifli meydanda... Garib! Hani, haysiyyetinin gölgesi çi¤nense e¤er; -Olmadan üç kiflinin, befl kiflinin, hûnu heder-
Kahraman gayz› yat›flmaz, kan› coflkun efrâd? ‹flte haysiyyet-i kavmiyye muhakkar, berbâd! Hani “Nâ-mahreme ben söyleyemem k›zlar›m›n, Kar›m›n ismini... Hem öldürürüm, sorma sak›n!” Diye, tahrîr-i nüfûs istemeyen er kifliler! Hani, göstermediler eski celâdetten eser; Fuhflu i’lâya koflan bir sürü nâ-merd öteden, Ne selâml›k, ne harem dinlemeyip çi¤nerken!
1. Kitab›n, 1928 bask›s›nda son üç m›sra›n, ilk ikisi ç›kar›larak yeri noktalarla gösterilmifl, üçüncüsü ise flu flekilde ç›km›flt›r: Üç sefîl ordu çevirsin o metîn ordumuzu,
Hani, ey kavm-i esâret-zede, muhtâriyyet? Korkar›m, flimdi nasîbin mütemâdî haybet! Hani, ey unsur-i bî-râb›ta, istiklâlin? Ebediyyen, san›r›m, söndü bütün âmâlin! Hani “Baflk›m”c›lar›n kurdu¤u yüksek hülyâ? Seni y›llarca avutmufl da o mel’un rü’yâ, Uyumufltun... Ya uyansayd›n eder miydi tebâh, Mülkü, birdenbire âfâka çöken kanl› sabâh? Karada¤ haydudu, S›rp eflfle¤i, Bulgar y›lan›, Sonra Yûnân iti, çepçevre kuflats›n vatan›... Târumâr eyleyiversin de bütün ordumuzu,(1) Bizi kovsun elimizden alarak yurdumuzu... Kimsesiz âilelerden kimi gitsin b›ça¤a; Kimi bin türlü fecâ’atle çekilsin kuca¤a... Birinin ›rz› heder, dîgerinin hûnu helâl... ...............................................................
hakkın sesleri
‹flte, ey unsur-i isyan, bu elîm izmihlâl, Seni tahrîk eden üç befl al›¤›n ma’rifeti! Ya neden beklemiyordun bu rezîl âk›beti? Hani, milliyyetin ‹slâm idi... Kavmiyyet ne! Sar›l›p s›ms›k› dursayd›n a milliyyetine. “Arnavutluk” ne demek? Var m› fierîat’te yeri?
183
safahat - üçüncü kitap
1. Hadîs-i fierîf: “Asabiyye (›rk›na, kabilesine körükörüne tarafdarl›k) dâvâs› güden, bizden de¤ildir.” Ebû Dâvûd, Edeb -112. 2. fiiirin ilk üç neflrinde bulunan son iki m›sra, 1928 bask›s›nda ç›kar›larak, yeri noktalarla gösterilmifltir. 3. fiiirin ilk üç neflrinde bu flekilde olan m›sra, 1928 bask›s›nda flu flekilde ç›km›flt›r: Ne hükûmet kal›yor ortada billâhi, ne din!
184
Küfr olur, baflka de¤il, kavmini sürmek ileri. Arab›n Türke; Lâz›n Çerkese, yâhud Kürde; Acemin Çinliye rüchân› m› varm›fl? Nerde! Müslümanl›k’ta “anâs›r” m› olurmufl? Ne gezer! Fikr-i kavmiyyeti tel’în ediyor Peygamber.(1) En büyük düflman›d›r rûh-i Nebî tefrikan›n; Ad› bats›n onu ‹slâm’a sokan kaltaban›n! fiu senin âk›betin bin bu kadar y›l evvel, Sana söylenmifl iken do¤ru mudur flimdi cedel? Art›k ey millet-i merhûme, sabâh oldu uyan! Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan? Ne Arapl›k, ne de Türklük kalacak, aç gözünü! Dinle Peygamber-i Zîflân’›n ‹lâhî sözünü. Türk Araps›z yaflamaz. Kim ki “yaflar” der, delidir! Arab›n, Türk ise hem sa¤ gözü, hem sa¤ elidir.(2) Veriniz baflbafla... Zîrâ sonu hüsrân-› mübin: Ne Hilâfet kal›yor ortada billâhi, ne din!(3) “Medeniyyet!” size çoktan beridir difl biliyor; Evvelâ parçalamak, sonra da yutmak diliyor, Arnavutlar size ibret olacakken, hâlâ, Ne bu flûrîde siyâset, ne bu fâsid da’vâ? Görmüyor gitti¤i yanl›fl yolu, zann›m, ço¤unuz... Size rehberlik eden haydudu art›k kovunuz! Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum... Baflka bir fley diyemem... ‹flte perîflan yurdum!... 28 Rebîülevvel 1331 21 fiubat 1328 (6 Mart 1913)
TERCÜMES‹ “O¤ullar›m! Gidiniz de Yûsuf’la kardeflini araflt›r›n›z, hem sak›n Allah’›n inâyetinden ümîdinizi kesmeyiniz; zîrâ, kâfirlerden baflkas› Allah’›n inâyetinden ümîdini kesmez.” (1)
1. Yûsuf (12) sûresi, 87. âyet.
hakkın sesleri
Âtîyi karanl›k görerek azmi b›rakmak... Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak. Dünyâda inanmam, hani, görsem de gözümle: Îmân› olan kimse gebermez bu ölümle. Ey dipdiri meyyit! “‹ki el bir bafl içindir” Davransana... Eller de senin, bafl da senindir! His yok, hareket yok, ac› yok... Lefl mi kesildin? Hayret veriyorsun bana... Sen böyle de¤ildin. Kurtulmaya azmin, niye bilmem ki, süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz? Âtîyi karanl›k görüvermekle ap›flt›n? Esbâb› elinden atarak ye’se yap›flt›n!
185
safahat - üçüncü kitap
Karfl›nda ziyâ yoksa, sa¤›ndan, ya solundan, Tek bir ›fl›k olsun buluver... Kalma yolundan. Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk! Ey elleri bö¤ründe yatan, flaflk›n adam, kalk! Herkes gibi dünyâda henüz hakk-› hayât›n, Varken, hani herkes gibi azminde sebât›n? Ye’s öyle batakt›r ki: Düflersen bo¤ulursun. Ümmîde sar›l s›ms›k›, seyret ne olursun! Azmiyle, ümîdiyle yaflar hep yaflayanlar; Me’yûs olan›n rûhunu, vicdân›n› ba¤lar, Lâ’netleme bir ukde-i hât›r ki: Çözülmez... En korkulu cânî gibi ye’sin yüzü gülmez! Mâdâm ki alçakl›¤› bir, ye’s ile flirkin; Mâdâm ki ondan daha mel’un, daha çirkin Bir seyyie yoktur sana; ey unsur-i îman, Nevmîd olarak rahmet-i mev’ûd-i Hudâ’dan, Hüsrâna r›zâ verme... Çal›fl... Azmi b›rakma; Kendin yanacaksan bile, evlâd›n› yakma! Evler tünek olmufl, ötüyor bir sürü baykufl... Sesler de: “Vatan tehlikedeymifl... Bat›yormufl!” Lâkin, hani, milyonlar› örten flu y›¤›ndan, Tek kol da “Yap›flsam...” demiyor bir taraf›ndan! Sâhipsiz olan memleketin batmas› hakt›r; Sen sâhip olursan bu vatan batmayacakt›r. Feryâd› b›rak, kendine gel, çünkü zaman dar... U¤rafl ki: Telâfî edecek bunca zarar var. Feryâd ile kurtulmas› me’mûl ise hayk›r! Yok yok! Hele azmindeki zincirleri bir k›r! “‹fl bitti... Sebât›n sonu yoktur!” deme; y›lma. Ey millet-i merhûme, sak›n ye’se kap›lma.
186 19 Rebîülâhir 1331 14 Mart 1329 (27 Mart 1913)
TERCÜMES‹ “‹çimizdeki beyinsizlerin iflledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah’›m...”(1)
1. A’râf (7) sûresi, 155. âyetin bir k›sm›.
hakkın sesleri
Yâ Rab, bu u¤ursuz gecenin yok mu sabâh›? Mahfler’de mi bîçârelerin, yoksa felâh›! Nûr istiyoruz... Sen bize yang›n veriyorsun! “Yand›k!” diyoruz... Bo¤maya kan gönderiyorsun! Esmezse e¤er bir ezelî nefha, yak›nda, Yâ Rab, o cehennemle bu tûfân aras›nda, Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i ‹slâm; Hep f›flk›racak yerlerin alt›ndaki esnâm! Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn’i, En sonra, Salîb orman› görmek Haremeyn’i! Bin üç yüz otuz befl senedir, arz-› Hicâz’›n, Âteflli muhîtindeki sûziflli niyâz›n, Emvâc› hurûfl-âver olurken melekûta; Çan sesleri bo¤sun da, gömülsün mü sükûta? Sönsün de, ‹lâhî, flu yanan mefl’al-i vahdet, Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet? Üç yüz bu kadar milyonu canland›ran îman,
187
safahat - üçüncü kitap
Olsun mu befl on sersemin ilhâd›na kurban? Enfâs-› habîsiyle befl on rûh-i leîmin, Solsun mu o parlak yüzü Kur’ân-› Hakîm’in? ‹slâm ayak alt›nda sürünsün mü nihâyet? Yâ Rab, bu ne hüsrand›r, ‹lâhî, bu ne zillet? Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede ma’nâ? Zâlimleri adlin, hani, öldürmedi hâlâ! Cânî geziyor dipdiri... Can vermede ma’sûm! Suç baflkas›n›nd›r da niçin baflkas› mahkûm? Lâ-yüs’el’e binlerce suâl olsa da kurban; ‹nsan bu muammâlara dehfletle nigeh-ban!
188
Eyvâh! Befl on kâfirin îmân›na kand›k; Bir uykuya dald›k ki: Cehennemde uyand›k! Mâdâm ki, ey adl-i ‹lâhî, yakacakt›n... Yaksayd›n a mel’unlar›... Tuttun bizi yakt›n! Küfrün o sefîl elleri âyât›n› sildi: Binlerle cevâmi’ y›k›l›p hâke serildi! Kalm›flsa e¤er bir iki ma’bed, o da mürted: Gö¤sündeki haç küfrüne fetvâ-y› müeyyed! Dul kald› kad›nlar; babas›z kald› çocuklar; Bir giryede bin âilenin mâtemi ça¤lar! En kanl› flenâ’atle kovulmufl vatan›ndan, Milyonla hayât›n yüre¤inden gidiyor kan! ‹slâm’› elinden tutacak, kald›racak yok... Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok! Yetmez mi musâb oldu¤umuz bunca devâhî? A¤z›m kurusun... Yok musun ey adl-i ‹lâhî! 4 Cemâziyelevvel 1331 28 Mart 1329 (10 Nisan 1913)
TERCÜMES‹ “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”(1)
Coflkun, koca bir sel gibi, dâim, befleriyyet, Müstakbele koflmakta verip seyrine fliddet. Da¤lar, uçurumlar ona yol vermemek ister... Lâkin, o, ne yüksek, ne de alçak demez örter! Akvâm o büyük nehre kat›lm›fl birer ›rmak... Elbet kat›l›r... Hangisi ister geri kalmak! Bizler ki bu müdhifl, bu muazzam cereyanla,
1. Zümer (39) sûresi, 9. âyetin bir k›sm›.
hakkın sesleri
Olmaz ya... Tabî’î... Biri insan, biri hayvan! Öyleyse, “cehâlet” denilen yüz karas›ndan, Kurtulmaya azmetmeli bafltan bafla millet. Kâfî mi de¤il yoksa, bu son ders-i felâket? Son ders-i felâket neye mâl oldu? Düflünsen: Beynin eriyip yafl gibi damlard› gözünden! “Son ders-i felâket” ne demektir? fiu demektir: Gelmezse e¤er kendine millet, gidecektir! Zîrâ, yeni bir sadmeye art›k dayan›lmaz; Zîrâ, bu sefer uyku ölümdür: Uyan›lmaz!
189
(*)
U¤raflmaday›z... Bak, ne kadar ç›lg›n›z, anla! U¤rafl bakal›m, yoksa iflin, hey gidi flaflk›n! Kurflun gibi sür’atli, denizler gibi taflk›n, Bir ça¤layan›n menba’-› dehhâfl›na do¤ru, “Allah’›n kullar›n- T›rmanmaya benzer, yüzerek, baflka de¤il bu! dan ancak âlim Ey katre-i âvâre, bu cûflun, bu hurûflun, olanlar› Allah’tan Âhengine uymazsan, emîn ol, bo¤ulursun! korkar.” [Fât›r (35) sûresi, 28. âyet.]
Y›llarca, as›rlarca süren uykudan art›k, Silkin de: Muhîtindeki zulmetleri yak, y›k! Bir baksana: Gökler uyan›k, yer uyan›kt›r; Dünyâ uyan›kken uyumak maskaral›kt›r! Eyvâh! Bu zilletlere sensin yine illet... Ey derd-i cehâlet, sana düflmekle bu millet, Bir hâle getirdin ki: Ne din kald›, ne nâmûs! Ey sîne-i ‹slâm’a çöken kapkara kâbûs, Ey hasm-› hakîkî, seni öldürmeli evvel: Sensin bize düflmanlar› üstün ç›karan el!
safahat - üçüncü kitap
Ey millet, uyan! Cehline kurban gidiyorsun! ‹slâm’› da “bats›n!” diye tutmufl, yediyorsun! Allah’tan utan! Bâri b›rak dîni elinden... Gir lefl gibi topraklara kendin, gireceksen! Lâkin, ne demek bizleri Allâh ile iskât? Allah’tan utanmak da olur ilm ile... Heyhât! (*)
190
18 Cemâziyelevvel 1331 11 Nisan 1329 (24 Nisan 1913)
TERCÜMES‹ “Siz iyili¤i emr eyler, kötülükten nehy eder, Allah’a inan›r oldu¤unuzdan, insanlar›n hayr› için meydana ç›kar›lm›fl en hay›rl› bir milletsiniz...”(1)
1. Âl-i ‹mrân (3) sûresi, 110. âyetin ilk yar›s›.
hakkın sesleri
Bir zamanlar biz de millet, hem nas›l milletmifliz: Gelmifliz dünyâya milliyyet nedir ö¤retmifliz! Kapkaranl›kken bütün âfâk› insâniyyetin, Nûr olup f›flk›rm›fl›z tâ sînesinden zulmetin; Yarm›fl›z edvâr-› fetretten kalan yeldâlar›; Fikr-i ferdâ do¤madan ya¤d›rm›fl›z ferdâlar›! Öyle ferdâlar ki: Kald›rm›fl serâpâ âlemi; Dîdeler bir câvidân› fecrin olmufl mahremi. Yirmi befl y›l, yirmi befl bin y›l kadar feyyâz imifl! Bak ne ânî bir tekâmül! Bak ki: Hâlâ mündehifl Yâd-› fevka’l-i’tiyâd›ndan onun târîhler; Görmemifl benzer o müdhifl seyre, hem görmez befler. Bir taraftan dînimiz, ahlâk›m›z, irfân›m›z; Bir taraftan seyfe makrun adlimiz, ihsân›m›z; Yükselip akvâm› alm›fl fevc fevc âgûfluna;
191
safahat - üçüncü kitap
(*) Bu teflbih ‹mam Ali rad›yallahu anh›nd›r.
192
Hepsi dalm›fl vahdetin âheng-i cûflâ-cûfluna. Emr-i bi’l-ma’rûf imifl ihvân-› ‹slâm’›n ifli; Nehy edermifl, bir fenâl›k görse, kardefl kardefli. Kimse haks›zl›ktan etmezmifl tegâfül ihtiyâr; Ferde râci’ sadmeden efrâd olurmufl lerzedâr. Bir, neyiz? Seyreyle art›k, bir de fikr et, neymifliz? Din de kürkün ayn› olmufl: Ters çevirmifl giymifliz!(*) Nehy-i ma’rûf emr-i münkerdir gezen meydanda bak! En metîn ahlâk›m›z, yâhud, görüp ald›rmamak! Y›kt› bin mel’un kalem nâmûsu, bizler uymad›k; “Susmak evlâd›r” deyip sustuk... San›rs›n duymad›k! Kustu bin murdar a¤›z fier’in bütün ahkâm›na; Âh, bir ses bâri yükselseydi nefret nâm›na! Alt› yüz bin can gider; milyonla îmân eksilir; Kimseler görmez! Gören sersem de Allah’tan bilir! Sonra, flâyet flahs›n›n incinse, hattâ, bir tüyü: Yer y›k›lm›fl zanneder seyr eyleyen gümbürtüyü! K›rk›n ayl›ktan biraz, yâhud geciksin vermeyin; Fodla çiy kals›n, “pilâv bitmifl” deyin, göstermeyin; Fes, külâh, kalpak, sar›k vermifl bakars›n el ele; Mi’delerden f›flk›r›r tâ Arfl’a aç bir velvele! Ortal›k altüst olurken ses ç›karmazd›m, hani, Öyle bir dernekte seyret gel de art›k sen beni! Göster, Allâh’›m, bu millet kurtulur, tek mu’cize: Bir “utanmak hissi” ver gâib hazînenden bize! 23 Cemâziyelâhir 1331 16 May›s 1329 (29 May›s 1913)
TERCÜMES‹ “Onlara: “Yeryüzünde fesad ç›karmay›n” denildi¤i zaman, “Biz ›slahtan baflka bir fley yapm›yoruz” derler. Gözünü aç, iyi bil ki: Onlar yok mu, iflte as›l müfsid onlard›r, lâkin fark›nda de¤iller.” (1)
1. Bakara (2) sûresi, 11-12. âyetler.
hakkın sesleri
Bir y›¤›n kundakç›dan yang›n görenler milleti, fiimdi inmifl zanneder mutlak flu müdhifl âyeti! Ey vatans›z derbederler, ey denî kundakç›lar! Milletin, az çok, duran bir dîni, bir nâmûsu var. fiimdi nevbet onlar›n... Yans›n da onlar, öyle mi? Târumâr olsun bütün bir Müslümanl›k Âlemi! Ey, hayâ nâm›nda bir hissin vücûdundan bile, Pek haberdâr olmayan, yüzsüz, hayâs›z! Bak hele! Arkas›ndan taklak att›n en denî bir flöhretin; Düfltü takken, ç›kt› cascavlak o kel mâhiyyetin! Bir külâh kapmaksa flâyet bunca h›rs›n gâyesi; Kendi nâmûsun olur ergeç onun sermâyesi. Yoksa, nâmûsuyla, vicdân›yla halk›n oynama... Sonra kat kat nâsiyenden sarkacak birçok yama! Bir k›zarmaz çehre bulmuflsun ya, ey cânî, bürün; Hem bütün dünyây› ifsâd eyle, hem muslih görün!
193
safahat - üçüncü kitap
1. fiiirin bütün neflirlerinde yeri bofl b›rak›lan bu kelime, (deyyus) kelimesidir.
194
Kendi ›rz›ndan cömert olmaksa mu’tâd›n e¤er; Kendi mâlindir senin, hakk›n tasarruf, kim ne der? Milletin, lâkin henüz ma’sûm olan evlâd›na, Verme bir mel’un temâyül mübtezel mu’tâd›na! Biz ki her mevcûdu y›kt›k, gâyesiz bir fikr ile; Y›kmad›k bir fley b›rakt›k... Sâde bir fley: Âile. Hangi bir bünyân› mahvettik de ›slâh eyledik? ‹flte vîran memleket! Her yer delik, her yer deflik! Bunlar›n ta’mîri kàbil... Olsa ciddiyyet, sebât; Lâkin, Allâh etmesin, bir düflse flâyet âilât, En kavî kollarla hattâ kalkamaz imkân› yok. Kim ki, kalkar der, onun hayvan kadar iz’ân› yok! “Âilî bir ink›lâb olsun!” diyen me’yûs olur; Baflka hiçbir fley kazanmaz, sâde bir .... olur!(1) Çünkü “ç›plak” ink›lâbât›n rezâlettir sonu... Ey denî kundakç›lar, biz sizde çok gördük onu! Bir de halk›n dîni var s›k s›k ta’arruzlar gören. Hâle bak: Millette hissiyyât› oymufl öldüren! Dîni kurbân etmeliymifl mülkü kurtarmak için!.. Tut da, hey sersem, bu idrâkinle sen âlim geçin! Her cemâatten befl on dinsiz zuhûr eyler, bu hâl Pek tabî’îdir. Fakat ilhâd› bir kavmin muhâl. Hangi millettir ki efrâd›nda yoktur hiss-i din? En büyük akvâma bir bak: Dîni her fleyden metin. Düflme ey âvâre millet, bunlar›n h›zlân›na; Vâk›f›z biz hepsinin pek muhtasar irfân›na: fiark’a bakmaz, Garb’› bilmez, görgüden yok vâyesi; Bir k›zarmaz yüz, yaflarmaz göz bütün sermâyesi! 16 Cemâziyelâhir 1331 9 May›s 1329 (22 May›s 1913)
TERCÜMES‹ “Allah’›n âsâr-› rahmetine bir baksana: Topra¤›, öldükten sonra, tekrar nas›l diriltiyor? ‹flte o Allah bütün ölüleri muhakkak diriltecek, hem O her fleye kàdir.”(1)
1. Rûm (30) sûresi, 50. âyet.
hakkın sesleri
Ç›k da bir seyret bahâr›n cûfl-i rengâ-rengini; Nefh-i Sûr’un dinle mevcâ-mevc olan âhengini! Bir yeflil kan, bir yeflil can ya¤d›r›p, kudret, yere: Yemyeflil olmufl fezâ; gömgök kesilmifl da¤, dere. En k›s›r toprak do¤urmufl, emzirir birçok nebat; F›flk›r›r bir damlac›k ottan, tutup s›ksan, hayat! Dün, kemikten külçe hâlindeydi her ç›plak fidan; Bak: Ne sa¤lam kan, bugün, dolgun yüzünden damlayan! Dün, kudurmaktayd› ormandan cahîmî bin zefîr; Âfliyan tutmufl, bugün, her dalda perran bir safîr! Dün, nigeh-bân›yd› milyarlarca zî-rûhun sübât; Silkinip ç›km›fl o mahbesten, bugün, bir kâinât. Dün, ne mâtemdeydi âlem! Yer hazin, gökler hazin; Sûr-i f›tratt›r bugün: F›trat bugün sahrâ-güzin! ‹fllemifl k›rlarda yer yer kudretin feyyâz eli,
195
Öyle yapraklar ki sun’undan: Gidip bir görmeli!
safahat - üçüncü kitap
Öyle amma, gördü¤üm elvâh-› flevkin ra¤mine, Bende hâlâ zevke benzer duygu yok, hâlâ yine! Bir de¤il, yüz bin bahâr indirse hattâ âsüman; Hiç k›m›ldanmaz benim rûhumda kök salm›fl hazan! Dem çeker bülbül...Benim beynimde baykufllar öter! Sonra, karfl›mdan geçer, bir bir, y›k›lm›fl lâneler! Âflinâl›k yok, hayâlin konsa en bildik yere, Yâd ayaklar çi¤niyor: Düflmüfl vatan yâd ellere! Baflka ses bilmem, muhîtimden enîn eyler hurûfl; Beklerim dinsin bu mâtem, beklerim, olmaz hamûfl! Âh! Tek bir âfliyandan bin yetîmin nâlesi, Yükselirken, dinleyen insan m›d›r bülbül sesi?
196
Duygusuz olmak kadar dünyâda lâkin derd yok; Öyle salg›nm›fl ki mel’un: Kurtulan bir ferd yok! Kendi sa¤lam... Hissi ölmüfl, rûhu ölmüfl milletin! ‹flte en korkuncu hüsrân›n, helâkin, haybetin! Ey, ölüm renginde topraktan hayat i’lâ eden, Bir y›¤›n toprak da olsak, sâde çi¤nenmek neden? Baflka t›ynetler mi hep flâyân olan ihsân›na? Âh, yükselsem de, bir düflsem senin dâmân›na! Bir nesîm ister k›m›ldanmak için canlar bugün; Bir nesîm olsun, ‹lâhî... Canlan›r kanlar bütün. Nev-bahâr›n rûhu etsin bir de bizlerden zuhûr... Yoksa, art›k Sûr-i ‹srâfîl’e kalm›flt›r nüflûr! 30 Cemâziyelâhir 1331 23 May›s 1329 (5 Haziran 1913)
.
PEK HAZ‹N B‹R MEVL‹D GECES‹ 12 Rebîülevvel 1331(1)
Y›llar geçiyor ki, yâ Muhammed, Aylar bize hep Muharrem oldu! Akflam ne güneflli bir geceydi... Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu! Âlem bugün üç yüz elli milyon Mazlûma yaman bir âlem oldu: Çi¤nendi harîm-i pâki fier’in; Nâmûsa yabanc› mahrem oldu! Beyninde öten çan›n sesinden Binlerce minâre ebkem oldu. Allâh için, ey Nebiyy-i ma’sûm, ‹slâm’› b›rakma böyle bîkes, ‹slâm’› b›rakma böyle mazlûm. (2)
1. 18 fiubat 1913. 2. fiiir, 14 Rebîülevvel 1331/7 fiubat 1328 (20 fiubat 1913) tarihli Sebilürreflad’da flu bafll›kla yay›nlanm›flt›r: “Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz’in Do¤du¤u Gece”
hakkın sesleri 197
Bize “Dînî, Felsefî Musâhabeler” gibi muazzam bir eser yazan yâr-› cân›m, üstâd-› hakîmim Hazret-i Ferîd’in k›ymetdâr bir hât›ra-i iltifât›d›r:
Enîs-i rûhum Âkif’e, 1. ‹lk iki bask›da “bütün Osmanl›lar›n” fleklinde olan bu ifade, 1928 bask›s›nda “hepimizin” fleklinde ç›km›flt›r.
Safahât’›n üçüncü k›sm›n› neflre muvaffakiyetinden dolay› seni hâlisâne tebrîk eder; di¤er k›s›mlar›n›n da peyderpey neflrine muvaffak olman› Cenâb-› Hak’tan temennî eylerim. Lisân-› nazma -mâhiyetini ta¤yîr etmeksizin- müstaid oldu¤u inkiflâf› verdin. Türkçenin nazma gâyet elveriflli oldu¤unu eserlerin ile isbât ettin. Bir müddetten beridir lisân›m›zda herkes istedi¤i gibi tasarrufâta k›yâm eyledi¤inden, lisân›m›z bütün Osmanl›lar›n(1) lisân› olmak derecesinden lisân-› flahsî olmak derekesine düflmüfltür. Filhakîka, üslûb, flahs›n mal›, ta’bîr-i dîgerle sâhibinin timsâlidir; fakat lisân›n rûhuna dokunulmamak flart›yle. Herkesin lisânda bir tasarruf-i mahsûs icrâs›na salâhiyetdâr olmas› bir hadde kadar mücâz olabilir; o haddi tecâvüz edenlere: Dur! demek lâz›m gelir. Halbuki lisân›m›zda icrâ-y› tasarrufâta k›yâm edenler, teceddüd gösterenler, hiçbir hadde riâyet etmiyorlar, hiçbir mikyâsa tâbi’ olmuyorlar; onun için
safahat - üçüncü kitap
lisân›m›z da günden güne 盤›r›ndan ç›k›yor.
198
Meselâ bir heykeltrafl, tasarrufât-› hayâliyesiyle eserini kemâl-i mümkine îsâle çal›fl›r. Lâkin hiçbir zaman tabîatin ta’yîn etti¤i haddi tecâvüz edemez. Eserini o had dâhilinde kemâl-i mümkine îsâl eder. O haddi tecâvüz etti¤i anda eseri bir eseri san’at de¤il, bir nümûne-i garâbet olur. Zîrâ sanâyie hâs olan kemâl-i nev’înin zevk-i sahîh denilen bir mikyâs› vard›r. Âsâr-› san’atte gösterilecek kemâl dâimâ o mikyâs ile ölçülür. Ressaml›k da böyledir. Ressam eserinde gösterece¤i kemâli anâs›r-› san’atin nazm-› tabî’îlerini bozmamak flart›yle
gösterebilirse mahâret ibrâz etmifl olur; gösteremez ise tabîati kaba bir sûrette istinsâh ederek âdî bir mukallid derekesinde kal›r. Anâs›r-› san’ati vaz’-› tabî’îlerinden ç›karan kimse kavânîn-i san’ati ihlâl etmifl demektir. Vâk›â bu hâl ender olarak duhâttan sudûr eder. Halbuki nazar-› sahîh ile bak›lacak olursa dehâ-y› hakîkînin, bu hareketiyle kavânîn-i san’ati ihlâl etmedi¤i, belki san’atin kavânîn-i mevcûdesine bir kànun daha ilâve eyledi¤i görülür. Dehâya hâs olan bu tasarrufu taklîde k›yâm edenler dâimâ aldan›rlar, dâimâ muvaffakiyetsizlik girdâb›na düflerler. Mûs›kînin de o gibi tasarrufât-› mübdiâneye aslâ tahammülü yoktur. Heykeltrafl olsun, ressam olsun, mûs›kî-flinâs olsun dâimâ san’ate hâs olan mikyâs-› nev’îyi elinde tutma¤a, san’atinde gösterece¤i eser-i kemâli o mikyâs ile ölçme¤e mecburdur.
hakkın sesleri
Bu flarîtaya riâyet etmeyen san’atkârlar›n eserleri âsâr-› san’atten ma’dûd olamaz. Ne fâide ki fliirde bu dakîka asla nazar-› i’tibâre al›nm›yor. Çok kimseler sâha-i nazm› tasarrufât-› mübdiâneleri için gâyet vâsi’, gâyet müsâid buluyorlar. O vâdîde gösterdikleri garâbetleri herkese birer bedîa-i ma’rifet sûretinde kabûl ettirmek istiyorlar. Yeni fliirlerde bunun pekçok nümûneleri görülüyor. Çok kimseler de fli’rin hakîkatini, fli’rde gösterilebilecek tasarrufât›n hadd-i tabî’îsini ta’yînden âciz olduklar›ndan bu baflkal›klara teceddüd, yâhud kemâl-i san’at nazar›yle bak›yorlar. Elhâs›l öteki san’atlerin kabûl etmedikleri o gibi tasarrufât-› dâhiyâneyi zavall› fli’r kolayca kabûl ediyor. E¤er fli’rimizde gösterilen keyfî tasarruflar bil-farz heykeltrafll›kta, ressaml›kta gösterilmifl olsa idi, heykeltrafl›n elinden ç›kan bir heykel her halde bizim bilmedi¤imiz bir mahlûk olur idi! Kezâ bir ressam›n böyle bir tasarruf netîce- 199 sinde vücûda getirece¤i eserler de bize görmedi¤imiz, bilmedi¤imiz bir âlemin menâz›r›n› tasvîr eder idi! fii’rimizde bu garâbet çoktan ta’ayyün etti. Fakat onun temyîzi di¤er san’atlerdeki garâbetlerin temyîzi kadar kolay olmad›¤›ndan bugün o
garâbetlere yukar›da söyledi¤im gibi, teceddüd, yâhud kemâl-i san’at nâm› veriliyor. Bakal›m bu hâl ne zamâna kadar devâm edecek? Fakat sen lisân-› fli’ri, mâhiyet-i nev’iyesine hâs bir tekâmüle namzed k›ld›n; muvaffak da oldun; daha da olacaks›n. Gelelim ikinci mülâhazaya: ‹htimal ki “San’at san’at içindir; san’atten maksad yine san’attir; san’atte dinî, ahlâkî, siyasî bir gâyet aramak abestir” diye senin mesle¤ine i’tirâz edenler, onu hofl görmeyenler vard›r. Fakat o halde, ya’ni san’at hakk›ndaki bu düstûr kabul edildi¤i takdirde, onu dinsizli¤e, ahlâks›zl›¤a da âlet ittihâz etmemek lâz›m gelir. Zîrâ san’at, bu sûretle kay›ddan âzâde edilmifl olmay›p, belki kuyûdun en berbâd›yle takyîd edilmifl olur. Ben senin eserlerinde bu düstûra muhâlefetini gösterecek bir fley görmüyorum. Çünkü sen de san’atte gâyet aram›yorsun; lâkin gâyette san’at ar›yorsun. Mesle¤in tamamiyle maksad›n› te’mîne kâfîdir. Hemen feyyâz kalemine istedi¤i cevelân› ver, ciddî eserlere teflne olanlar› feyz-i kaleminle reyyân et. Safahât’›n bu k›sm›n› teflkîl eden manzûmelerin menba› Furkàn-› Hakîm oldu¤undan hepsinin ilhâm-› mahz eseri oldu¤unu söylemek zâiddir. Hemen söyle, hemen yaz. Tevfîk-i Hudâ refîk›n olsun azîzim.
safahat - üçüncü kitap
30 May›s 1329 (12 Haziran 1913) FERÎD
200
safahat dördüncü kitap
fâtih kürsüsünde
Hamâsî flâirimiz Midhat Cemâl’e
‹K‹ ARKADAfi FÂT‹H YOLUNDA
fâtih kürsüsünde
— Vapur yanaflt› m›? — Çoktan! — Demek ki Köprü’deyiz... — Aman, flu yolcular insin!... — Fakat bilir misiniz, Yad›rg›yor, hani, insan o eski tekneleri! “Yanafl” denildi mi, nazl›m, gider gider de geri, Gelince h›flm ile bir tos vururdu Köprü’ye ki: Zavall›n›n deflilen karn› sa¤lam alt› çeki Odun yutar da biraz sanc›dan bulurdu aman... — Hekim getirmeye koflsan, hekim de yok o zaman! — T›marc›lar, bereket versin, usta fleylerdi: Elinde balta, gelir, üç keser, befl eklerdi... “Dayan o yanki bafl›ndan Ömer! Tutundu Memifl!” Bakard›n›z ameliyyâta çarçabuk bitmifl! Amasra sâhili çok eski bir müessesedir; Uflaklar›n topu cerrâh olur... Hemen kestir! Bugünden orman› göster k›la¤l› baltas›na: Temizleyip ç›k›versin, b›rakmas›n yar›na! — Biraz da dikmeyi ö¤renseler... — Adam sen de! Düflündü¤ün fleye bak... Sen flu ilmi ö¤ren de... — O ilme hiç diyecek yok: Müfâd› kat’îdir! Ulûm-i sâire sun’î, o, pek tabî’îdir. — Ne var ki: Kalmad› tatbîk için müsâid yer!
203
safahat - dördüncü kitap
(*) Z›¤›n, geyik demektir.
204
— Neden? — Neden mi, görürdün ç›k›p gezeydin e¤er. Eteklerinde z›¤›n sakl› bildi¤in orman,(*) Bugün bar›nd›ramaz hâle geldi bir tavflan! O, s›rt› hiç de günefl bilmeyen yeflil da¤lar, Y›¤›n y›¤›n kayalard›r: Serâblar ça¤lar! — Sabahleyin yine bir hayli nükte f›rlatt›n! Hayâli bol bol ak›tt›n, serâb› ça¤latt›n! — Hay›r, hayâl ile yoktur benim al›fl veriflim... ‹nan ki: Her ne demiflsem görüp de söylemiflim. fiudur cihanda benim en be¤endi¤im meslek: Sözüm odun gibi olsun; hakîkat olsun tek! — Fenâ de¤il yolun amma epeyce sarp olacak! “Odun” dedin de, tuhaft›r, ne geldi akl›ma, bak: Zavall› memleketin yoktu baflka mahsûlü; Odundu, nerde bulunsan, metâ’-› mebzûlü. — Adam yetifltiremezmifl, demek ki, topra¤›m›z!... — Lâtîfe ber-taraf amma, adam de¤il yal›n›z, Odun da isteriz art›k yak›nda Avrupa’dan! — Bizim filizleri göndermesin sak›n o zaman! — A¤›rca davran›yorsun... Biraz çabuk yürüsek... — Vakit kazanmak için isterim yavafl gitmek. — O halde kufl gibi sekmek de¤il midir lâz›m? Ay›p de¤il ya, bu sözden ne ç›kt›, anlamad›m. — Bu i’tirâz› niçin sallad›n muhâkemesiz? Vakit geçirmeyi bizler kazanma addederiz! — Demek ki flimdi iflin yok... — Hay›r birazdan var. — Ne ifltir, anlayabilsek... Mühim midir o kadar? — Gidip de ö¤leyi Fâtih’te k›lmak istiyorum; Gelir misin? Hadi! — Art›k üflenmeden ne zorum,
— Aman, flu ma’bed-i feyyâz›n ihtiflâm›na bak: Bakar bakar doyamam: Âfl›k olmuflum mutlak!
fâtih kürsüsünde
S›cakta kan tere batmak? Namazsa maksad e¤er: Sa¤›n, solun dolu mescid, be¤en be¤en dal›ver. — Namaz de¤il yal›n›z maksad›m... Bugün bir adam Ç›k›p da va’z edecek ö¤le üstü halka... — Tamam! Zamân›d›r oturup, flimdi, herze dinlemenin; O yâve-gûlar› hâlâ, adam, deyin be¤enin! Sar›kl› milletidir milletin bafl›nda belâ... — Fakat, umûmunu birden bat›rmak ifl de¤il a! Bilir misin ne dehâlar yetiflti medreseden? — Dehâ m›? At bakal›m, hiç s›k›lma, bol keseden! — S›k›lmadan atay›mm›fl... Kuzum, niçin atay›m? ‹nanm›yorsan e¤er dur ki ben de anlatay›m... — Say›p da nâfile ma’lûm olan befl on ismi, Yorulma: Onlar› ezberlemek de bir ifl mi? Fakat, flu va’z edecek herze-gû aceb kim ola? Ne olsa hiç ya... Nihâyet, sar›kl› bir molla! — Seninle biz de, birâder, sabahleyin çatt›k! ‹nâda karfl› ne yaps›n da susmas›n mant›k? “Sar›kl›d›r” diye hiç görmeden, bilâ-insâf, Kibâr-› ümmeti haks›z de¤il mi istihfâf? Gelip de bir bulunayd›n geçenki va’z›nda: Kal›rd› parma¤›n, Allah bilir ki, a¤z›nda! Ne var inâd›na etsen de bir sefer galebe, Benimle Fâtih’e gelsen... — Al iflte, geldim be! — Hidâyet erdi mi? Hah flöyle... Âferin su kuflu! — Aman, flu düz yolu tutsak da tepmesek yokuflu... — Uzak yak›n deme art›k; inifl, yokufl sorma! T›p›fl t›p›fl gidelim... Haydi gir flu sa¤ koluma.
205
safahat - dördüncü kitap 206
— Hakîkaten doyamaz dîdeler melâhatine... Fakat yabanc›lar üflmüfl civâr-› ismetine! Nedir harîmine yerleflmek isteyen flu salafl Hüviyyetinde y›¤›nlar ki hep birer kallâfl! — Evet, zemîni uzaktan görüp bay›lm›fllar; Yavafl yavafl sokulup sonradan yay›lm›fllar! — O halde flimdi ay›lmak gerektir Evkàf’a... — Ay›ld› farz edelim... Y›¤mad›kça bir tarafa, fiu gördü¤ün kara tafllar kadar kesîf alt›n, Nas›l temizleyebilsin, nas›l y›k›p ç›ks›n? — Hay›r, kapatmal›d›r “câmi’in!” deyip kemeri; Birer birer y›k›l›r az zamanda kendileri. — Nas›l kapatmal›? — Gâyet kolay: “fiu meydanl›k, Ki yol geçen han› olmufltu, avludur art›k; Bu avludan geçecekler namaz için geçecek.” Deyip kapatmal›! — Yâhu, ak›ll›s›n gerçek! — Geçende y›kmaya kalk›flt›lard› mahfili ya! — Demek ki z›rdeli bunlar! — Sorar m›s›n? Deli ya! Delirmedikçe bir insan nas›l var›r eli de, K›yar flu mahfile, yâhud flu muhteflem geçide? “Bizim de var medeniyyetle âflinâl›¤›m›z... Hem eskidir...” diyebilmek için dayand›¤›m›z, Yegâne hüccet-i sengîni y›rtacaklar da, S›k›lmadan gezecekler “genifl” sokaklarda! — “S›k›lmadan” diye bir nükte sallad›n... Lâkin, Yerinde oldu... — De¤il, sende anlay›fl keskin! — Ben anlamam ya, fakat pek de¤erli olsa gerek... Hakîkaten flu geçit çok güzel midir?... — Ne demek!
fâtih kürsüsünde
Sahîfeler yaz›yor, belki, fenn-i mi’mârî, O, meyl-i nâz ile mahmûr dîdeler-vârî, Biraz meyilli bakan, ma’berin güzelli¤ine... — Kemer de öyle muvâf›k m›d›r aceb fenne? — Ne söyledin? — fiu at›lm›fl verev kemer iyi mi? — Fünûn-i hendesenin var ya bir de “tersîmî” Denen usûlü... Onun mâhirâne tatbîki. — Demek ki: Hayli mühimdir bunun da tedkîki. — Senin gözün iyidir... Kaç muvakk›tin sa’ati? Düzelteyim flunu... Dur, dur... Kurulmam›fl zâti. — Birinde on buçuk olmufl, birinde üç... — Ne güzel! Zamân içinde zaman... Yoktu böyle fley evvel. — Büyük kusûr idi lâkin... — Hakîkat öyle idi: Kamer hesâb›, günefl devri, sonra, mîlâdî, Deyip de üç y›l› ezber bilen zekî millet, Durur mu hiç yal›n›z bir sa’atle? Durmaz evet! — Nas›l flu banka güzel bir binâ m›? — Pek o kadar Fena de¤ilse de, nisbetle, bir biçimli duvar Mesâbesinde kal›r câmi’in yan›nda... — Garib! Benim gözümle bakarsan: Ne muhteflem! Ne mehîb! — O baflka... Sorsalar üslûb için “fludur” denemez. Asâlet olmal› san’atte evvelâ... Bu: Melez! Hay›r, melez de de¤il... Belki birçok üslûbun Halîta hâli ki, tahlîle kalk›fl›lsa: Uzun! Necîb eser ar›yorsan: Sebîle bak, iflte... Tafl›p tafl›p dökülürken o fli’r-i berceste, Safâ-y› f›trat› flâhid ki: Tertemiz asl›; Damarlar›nda yüzen kan da, can da Osmanl›!
207
safahat - dördüncü kitap 208
Görüp bu cûflifl-i san’atte rûh-i ecdâd›, Biraz s›k›lmal› flehrin s›k›lmaz evlâd›! — S›k›lmak, eski adamlarda nâdiren görülen Bir ibtilâya denirmifl ki, flimdi geçti! — Neden? — De¤iflti hâlet-i rûhiyye, çünkü asra göre... — Aman flu “hâlet-i rûhiyye” bir de “mefkûre” Ay›p de¤il ya, g›c›klar benim sinirlerimi! — Niçin sinirleniyorsun? Ta’assubun yeri mi? Biraz de¤iflmeli art›k bu eski zihniyyet. “Lisâna hiç yenilik sokmay›n!” demek: Cinnet. — Hay›r, ta’assub eden yok... fiu var ki: Îcâb› Tahakkuk etmeli bir kerre; bir de, erbâb› Eliyle olmal› matlûb olan teceddüdler... Düflün ki böyle midir bizde? — fiüphesiz. — Ne gezer! Delîli: Kendi sözündür... — Kimin, benim mi? — Evet! — Ne söylemifltim? Unuttum... — Can›m flu “zihniyyet!”... — Be¤enmedin mi? Frans›zca yok mu “mantalite”? Onun mukàbili... — Zâten budur, ya dert iflte! Tasarrufât›n› aynen al›rsak ‹ngilizin, Frans›z›n, ne olur hâli, sonra, flîvemizin? Lisân›n olmal›d›r bir vakàr-› millîsi, O olmad›kça müyesser de¤il teâlîsi. — Biraz muhâfazakârânedir ya flimdi bu da... — Evet, muhâfazakâr›m... Bilir misin, bu moda Te’ammüm etmeye bafllarsa... — Bafllas›n! Ne olur?
— ‹ler, tutar yeri kalmaz, lisân›m›z bozulur. Bugün ne maskara olmuflsa milletin k›l›¤›; Lisan da öyle olur! — Anlamam inatç›l›¤›... — Bilir misin bu garîb ümmetin nedir hâli? “Yehâfü” s›ygas›n›n ç›ng›rakl› i’lâli! — Nas›l, nas›l? — Hele sabret: “Yehâfü asl›ndan...” Deyip de ezbere birçok ibâreler okutan Hocam, hitâma yak›n devresinde i’lâlin; Meyân-› kàfiye-dâr›nda çifte “fi’l-hâl”in Okur dururdu, bu bir an’aneydi besbelli: “Kaçan ki sâkin olur vav, onun da mâ-kabli Hurûf-i sâlimede harf-i gayr-i sâkin olur; O vâv› müttefikan meddeder imifl cumhûr... O halde, biz dahi ettik: Yehâfü oldu”... Evet! Ne yapsa Avrupa, bizlerce asl olan hareket: “O halde biz dahi yapt›k!” deyip hemen taklîd. Bu türlü bir yenilikten ne hayr edersin ümîd? — Fakat “yehâfü”nün i’lâli amma güçmüfl ha! — Bu, ihtisâr› onun, çok sürerdi, yoksa, daha! Fenâ m›? Bak, lâfa dald›k da duymad›k yokuflu. — Hakîkat öyle! Epey yol kazanm›fl›z... fiu ne, flu? — Y›k›k sebîle bak›p a¤layan yan›k mektep... Geçenki yang›n›n enkàz› iflte bunlar hep!
fâtih kürsüsünde
— Demek ki: Câmi’i kurbündeyiz Süleyman’›n. — “Demek” de var m› ya? Karfl›nda! — Lâkin insan›n, Nas›l kararmada mâzîye t›rmanan nazar›! Bugün, bizim tepemizden bakan flu âsâr›, S›yânet eylemeden âciziz, de¤il yapmak... — Hakîkat öyle! fiu ma’bed nedir? fiu haflmete bak!
209
safahat - dördüncü kitap 210
— B›rak ki câmi’i, dünyâda olmaz öyle eser; Fakat nedir flu heyâkil, nedir flu medreseler! Uzaktan and›r›yorlar nitâk-› sîmîni, Ki sarmak isteyerek vahdetin nedîmesini; At›lm›fl üç taraf›ndan kemend olup beline; Fakat de¤il beli, dâmân› geçmemifl eline! Befler de¤il mi? Teâlî de etse irfân›, Nas›l kucaklayabilsin harîm-i Yezdân’›? Evet, medâris o vahdet-serây-› muhteflemin Önünde: Hürmetidir dîne her zaman ilmin. Bütün flu kubbelerin mevce mevce silsilesi: Huzûr-i Hak’ta kapanm›fl sücûd kàfilesi! — Bugün de öyle mi lâkin? — De¤ilse kimde kusûr? Bu nâ-halefli¤i biz yapm›fl›z; selef ma’zûr. Oyup s›çan gibi her dört ad›mda bir kemeri, Deden mi açm›fl o miskin k›l›kl› kahveleri? Hay›r, deden sana, bak, hastahâneler yapm›fl! Yan›nda Mekteb-i T›bbiyye’ler, neler yapm›fl! fiu gördü¤ün kocaman kütle yok mu? Dârü’t-T›b. — Demek: Bu medrese, T›bbiyye Mektebi’ydi... — Ay›p! — Ay›p nedir? — Bunu olsun görüp de bilmemeniz. — Bak›lsa öyle... Fakat “bilmeyin!” diyen yine siz! — Tabâbetin o kadar muhteremdi mevki’i ki: Birer tabîb-i fünûn-âflinâ ç›kar, eski Müderrisînimizin en güzîde efrâd›. Yaz›k, o nesl-i kerîmin vefâs›z evlâd›, B›rakm›fl öylece, hiç bakmam›fl müesseseye; Neler görür neler insan girince medreseye! Dolaflmak isteyerek dald›¤›m olur ba’z›: Ad›m bafl›nda as›rlarca sa’yin enkàz›,
Tak›lmamak, hani, kàbil de¤il ayaklar›na! Nazar nüfûz edecek olsa hangi bir y›¤›na: Ya bir müdekk›kin esrâr-› târumâr› defîn; Ya bir müflerrihin âsâr› sakl›... Hem ne hazîn! Çamurda sapl›, genifl rahleler bütün mermer... Demek: Muallimi teflrîhi vermemifl ezber; Kitâb-› na’fl› serip tafllar›n uzunlu¤una, Aç›p aç›p okumufl karfl›s›nda buldu¤una. Bugün, o rahlelerin kendi na’fl olup yat›yor; Üzerlerinde bekârlar fasulye kaynat›yor!
fâtih kürsüsünde
— Vefâ’ya ç›ksa gerektir bu e¤ri bü¤rü sokak... — Evet, Vefâ’ya iner. — Gâlibâ epeyce uzak... De¤il mi? — Hiç de de¤il... Sen yoruldun anlafl›lan! — Unutmuflum, hani, yoktur da geldi¤im çoktan. — Sap›nca, do¤ru Vefâ meydan›nday›z flimdi. — Biraz tan›r gibi oldum... Ya az m› geçtimdi! — Al iflte istedi¤in: Türbe, tafl konak, karakol... — Fakat bunun nesi meydan? Bu âdetâ bir yol... Tuhaf de¤il mi ya? — Vaktiyle belki meydand›... Kapanm›fl olsa da gittikçe, kalm›fl eski ad›. — Epeyce kahve de var... — Nerde yok ki? Her yerde! Onunla millet-i merhûme u¤ram›fl derde! Bekàs› var m› cihân›n düflünme âk›beti! Uzan flu peykeye: Buldun demektir âhireti! Birinci def’a imifl binmifl ihtiyar kay›¤a; Piyâde ya¤ gibi kayd›kça do¤rulup a盤a; Ifl›ldam›fl gözü, bir kav çak›p demifl: “Yâ Hay!
211
Ömür ömür bu ömür iflte: Hem otur, hem kay!” fiu peykeler de o tiryâkinin “ömür” dedi¤i Piyâdenin eflidir: Yan gelir misin... Ne iyi! Hayat ak›p gidecekmifl... Ne var kederlenecek? Zaman zaman bu zaman... Durma bir nefes daha çek! Safâna bak ki ya ç›kt›n, ya ç›kmad›n yar›na!
safahat - dördüncü kitap
— — — —
212
Dönüp dönüp bak›yorsun... Ne geldi hât›r›na? fiu karfl›l›kl› binâlar düflündürür mü seni? Niçin düflündürecek, önce söyle hikmetini... fiu sa¤ taraftaki? — Mektep. — Evet, bu cebhedeki? — Bir eski medrese olmak gerek... De¤il mi? — Peki. — Pekî nedir? Biraz îzâh edilse, çok eksik! — Zavall› milleti vahdet-cüdâ eden “ikilik” S›r›tm›yor mu? O pis diflleriyle karfl›nda? Nas›l tükürmesin insan flu hâle baks›n da? Y›k›lmam›fl, ne kadar y›kmak istesek, îman; Ay›rmak istemifliz sonra dîni dünyâdan. Ay›rm›fl›z, ederek fier’i muttas›l ihmâl; As›l ikincisi olmufl, flu var ki, berzede-hâl! Evet, bu s›ska vücûdun yar›n durur nefesi; Fakat flu gördü¤ün “Ekmekçio¤lu Medresesi” Yaflar, demir gibi gö¤süyle, belki on bin yafl... Ya her kaburgas›: Kurflunla ba¤l› yalç›n tafl! Olayd› koskoca millette bir beyinli kafa; “Vücûdu bir yana atmak, dim⤛ bir tarafa, Ak›ll› kâr› de¤il” der de böyle yapmazd›. Ne oldu, sor bakal›m? Milletin öz evlâd›, Yabanc›dan daha düflman kesildi birbirine!
— Sonunda kardefl olurlar tabîat›yle yine. — Zaman bilir onu art›k.
fâtih kürsüsünde
— Kemer gözüktü hele... — Gözükmesin mi ya? Bir hayli k›sm› geçti bile. — Zavall› saklan›yor: Hâli görmek istemiyor! — Kurûn-i mâziyemizden bakan flu “gözler”e sor: O neydi, da¤ gibi erler ki arza hâkimdi... Nedir kar›ncalanan nesl-i müzmahil flimdi? —Hakîkat,öyle küçülmüfl ki: “Yok!” de, geç art›k... —As›l bu, yok gibi varl›k de¤il mi maskaral›k? —”Gebermeliydi” mi dersin? Gebermifliz, ne ç›kar? Kolay de¤il o da... ‹nsanca ölmenin yolu var. Cemâatin aras›ndan “Kal›rsa: El be¤enir; Ölürse: Yer be¤enir” dört adam ç›karsa, getir! B›rak da ölmeyi, anlat flu gördü¤ün kemeri; Büyüklü¤ünde midir, nerdedir bunun hüneri? — Gelince bakt›lar Osmanl›lar ki memlekete, Su yok. Su, halbuki gâyet mühimdi... — Elbette. — Düflündüler bunu nerden, nas›l getirmesini; Sonunda öyle bir ifl yapt›lar ki: Pek fennî. Tutulmuyor ya esâsen bugün de baflka tarîk, Suyun isâlesi, tevzî’i, mutlakà tazyîk ‹’ânesiyle olur... — fiüphesiz. — Fakat, makine Henüz bilinmedi¤inden, o kuvvetin yerine, Menâbi’in de¤iflen râk›m›ndan istihsâl Olunma bir s›k› tazyîk edilmifl isti’mâl. Bulunca en iyi tazyîkin en kolay yolunu; Kaç›rmamak için art›k onun tefâzulunu, Hemen flu âbideler bafllan›lm›fl i’lâya...
213
Fakat mehâret-i san’at bununla bitti mi ya? Hay›r! Görülmelidir ayr› ayr› maksemler: Bak›nca hayret edersin... Ne ince ifl, ne hüner! Hakîkaten flaflacak fley... Ne vâk›fâne hesâb! Su öyle bir da¤›t›lm›fl ki... -Olmasayd› harâbAl›rd› hakk›n› her çeflme; damlan›n kesri Kadar tehallüfü hattâ sezerdi “ölçü”leri.
safahat - dördüncü kitap
— fiu karfl›m›zda duran kubbe gâlibâ türbe... — Ayol! Namaz geçiyor... Amma dalm›fl›z lâfa be! B›rak da türbeyi sen flimdicek biraz çabuk ol! — Can›m neden koflal›m? Var ya vaktimiz bol bol... Yetiflmemifl bile olsak, kazâs› mümkündür! — Hay›r, yetiflmeli, mâdem edâs› mümkündür! — Demek: S›vanmal› abdeste... Bâri bir çeflme Olayd›... — Çeflme mi? Al iflte! — Dur, fakat gitme! — Senin uzun sürecek, anlad›m ki, abdestin; Fotin ç›karmas› bilmem ne... Çünkü yok mestin. B›rak da ben gideyim, sonradan gelirsin sen... Gecikme ha! — Gelirim... Görmek isterim zâten.
214
V‹Z KÜRSÜDE
Tutun da “zerre”lerinden, ç›k›n “sehâbiyye” Denen y›¤›n y›¤›n eflbâh-i âsümânîye; Hülâsa, âlem-i imkân› devredin; o zaman fiühûda ba¤l› bir îmanla hükmeder vicdan: Ki hilkatin ne kadar flekli varsa: Ulvîsi, Kesîfi, müdriki, uzvîsi, gayr-› uzvîsi, Kemâl-i flevk ile mahkûmu ayn› kànûnun... Bütün flu’ûn-i avâlim tecelliyât› onun. fâtih kürsüsünde
1. Vâizin söze bafllamadan önce yapt›¤› girifl, Hazret-i Peygamber’e duâ ve salâvat k›sm›: “Allah’a s›¤›n›r›m, kovulmufl fieytan’dan. Rahmân ve Rahîm olan Allah’›n ad›yla bafllar›m. Allah ve melekleri Peygamber’e salât edip onun flan›n› yüceltmektedir. Ey mü’minler, siz de ona salât ve selâm edin... (Ahzâb/56) Ey Allah’›m, o ümmî Resûl'e, onun yak›nlar›na ve dostlar›na selâm olsun; onlar›n flanlar›n› yücelt. 2. A’raf (7) sûresi, 185. âyetin bafl›: “Onlar, Allah’›n göklerdeki ve yerdeki kudret ve hâkimiyetini görmüyorlar m›?..”
215
safahat - dördüncü kitap
Nedir ki etmededir f›trat›n bu kànûnu, Fezây›, gökleri, deryây›, deflti, hâmûnu, -Ad›mlar›nda zekâdan serî’ olup hattâEsîri kaplayacak füshatiyle istîlâ? Evet, soruldu mu idrâke ans›z›n bu suâl, Lisân-› hâli flu düstûru hayk›r›r derhâl: “Bekày› hak tan›yan, sa’yi bir vazîfe bilir; Çal›fl çal›fl ki bekà sa’y olursa hakkedilir.”
216
Konulsa rahle-i tedkîke hangi bir mevcûd; Olur tekâsüfü bir sa’y-i dâimin meflhûd. Ademle karfl›laflan z›d vücûd olur, demeyin; Onun mukàbil olan kutbu sa’ydir. Sa’yin Gezip dolaflt›¤› ›ss›z, çorak fezâ-y› adem; Bakars›n›z ki: Ç›karm›fl vücûda bir âlem. Tevakkuf etti¤i hestî-serây-› dûra-dûr, Görürsünüz ki: Ademdir... Ne bir ziyâ, ne de nûr! Kulak verin de neler söylüyor bak›n idrâk: Bu, lücce lücce tekâsüf, bu sa’y-i dehflet-nâk, Belî¤ sa’yidir ummân-› kudretin, ezelî; Hurûfl-i feyz-i ezel her kutayresinde celî. Mükevvenât› ezelden halâs edip ebede Sürükleyen; onu hayret-fezâ hüviyyette Tekallübât ile bir müntehâya do¤ru süren; Hem istikàmeti dâim o müntehâya veren, ‹râde hep ezelî sa’yidir, bak›lsa, onun; Kimin? O kudret-i mahz›n, o s›rr-› meknûnun! Ne dinlenir, ne de ât›l kal›r, velev bir an, fiu’ûn-i hilkati teksîf edip yaratmaktan. Tasavvur eyleyelim flimdi baflka bir kudret, Ki hep kuvây› do¤urmufl, esâs› madde... Evet!
Nedir bu? Baflka de¤il, ayn› cilvenin iflidir: Bütün ezeldeki sa’yin tekâsüf etmiflidir. fiu madde yok mu ki almakta birçok eflkâli, Onun da varmadad›r sa’ye asl-› seyyâli. Neden mi? Çünkü bütün kudretin tekâsüfüdür. Zaman da sa’ye ç›kar: Çünkü hep onunla yürür. Mekân da sa’ye var›r: Sa’yi s›fra indiriniz, Mekân tasavvur edilmez, muhâl olur hayyiz. Ulûm-i flâhikadan f›flk›ran sütûn-i ziyâ Dayand› göklere; lâkin yetiflmiyor hâlâ, Bülend nüsha-i îcâd›n ilk sahîfesine. Bu ilk sahîfe müebbed zalâm içinde yine! Görünmüyor ki okunsun sevâd-nâme-i gayb; Yakîne sed çekiyor her sat›rda yüz bin reyb. Ziyâya do¤ru yüzüp gitmek istedikçe hayâl, Sürüklüyor onu girdâba dalga dalga leyâl! Meâl-i hilkate imkân› yok yetiflmemizin; Fakat, o nüsha-i tekvîn-i hayret-engîzin Bafl›nda pek iri bir hatla parl›yor, yaln›z fiu cümleler ki, e¤er görmemiflseniz, al›n›z: “Bekày› hak tan›yan sa’yi bir vazîfe bilir; Çal›fl çal›fl ki bekà sa’y olursa hakkedilir.”
fâtih kürsüsünde
Kamer çal›flmadad›r, gökle yer çal›flmadad›r; Günefl çal›flmada, seyyâreler çal›flmadad›r. Didinmeden geri durmaz nücûm-i gîsû-dâr; Bütün al›n teridir durmay›p ya¤an envâr! Yabanc› sanmay›n›z seyredip de ecrâm›... Bir eski âiledir, gökyüzünde ârâm›. fiu var ki, merkezi tâ âsümanda olsa bile, Gelip gelip bizi besler kemâl-i minnetle. Fakat bu âile hiç benzemez bizimkilere;
217
safahat - dördüncü kitap 218
Bozuflmam›fl onun efrâd› belki bir kerre. Lisân-› hâl-i tabîat lisand›r onlara da, Bir ihtisâs teâtîsidir dönen arada. Bir ihtisâs ki pek incedir... Fakat keskin... Ne hasbihâl-i semâvî! Nas›l belâ¤-i mübîn! Görün flu âile efrâd›n›n seviflmesini: Küçük, büyüklerinin rûhu, kurretü'l-ayni; Büyük, küçükler için dâyedir, mürebbîdir... Gider, hayât›n› tanzîm eder, görür gözetir. Günefl, ki âilenin mihriban reîsi odur, Serîr-i muhtefleminden süzüp fezây› vakùr Nazarlar›yle arar her tarafta mevkibini; Nas›l ararsa bir âvâre yâr-› gâibini. Bulunca hepsini art›k o nâzenin sîne, Al›r birer birer âgûfl-i hâr-› flefkatine. Bu hânümân› tutan hep onun himâyesidir; Üzerlerinde gezen sâye kendi sâyesidir. O sâyedir ki: Yay›ld›kça nûru eb’âda, Hayât ›fl›klar› bafllar sarây-› mînâda. Evet, bu âile efrâd› durmuyor... El ele Verip, ezelde çizilmifl bir istikàmetle, Kemâl-i mümkini idrâke do¤ru hep kofluyor; Fezâda füshati gördükçe büsbütün cofluyor! Bu azm-i kàhiri nevmîd eder mi bir hâil? Yolun uzunlu¤u, zîrâ, vazîfesinde de¤il! Ne ›tt›râd-› müebbed! Ne muntazam hareket! Ya ellerindeki bernâmec, etseniz dikkat, Bir incelikle mesâîyi münkasimdir ki: Ne inceliktir o, kàbil de¤ildir idrâki. Görülmüyor birinin istirâhat eyledi¤i... Onun tevakkufu, zîrâ, bütün bir âileyi Dakîkas›nda perîflân eder, ezer, bitirir.
Demek ki: ‹stese bir zerre bin cihan devirir! Fakat o zerre için nerdedir atâlete meyl? Bak›n durur mu Süreyyâ, bak›n durur mu Süheyl? Görüp Süheyl’ini fii’râ da her zaman çal›fl›r; Bakar uzaktaki Ayyûk’a, Ferkadân çal›fl›r. Karâr› yok hele Râmih’le A’zel’in bir an. Hülâsa, his ile yâhud nazarla farkolunan, Nücûm-i nâ-mütenâhî bütün çal›flmakta... Sükûn tasavvuru kàbil mi bu’d-i mutlakta? Bu mevkibin, gece gündüz koflan bu kàfilenin Mürettebât› birer saltanatl› âilenin Reîs-i dâimidir; vâk›â bu âileler Görünmüyor bütün eb’âd› yoklasak yer yer; Fakat delâlet-i nûruyle gezseniz ilmin, Vücûdu anlafl›l›r her ad›mda bin necmin. Bu âilât-› semâviyye ittihâd ederek, Do¤ar ki sîne-i mînâda bir kabîle, gerek Serîr-i flân›, gerek zât› dâimâ mestûr Kalan reîsine münkàd olup, sürekli, vakùr, Fakat sevimli bir âheng-i tâm-› vahdetle, Çal›flmadan geri durmaz o muhteflem kütle. Bu kütle iflte bizim kâinât›m›zd›r ki: -Kuflatmas›yle berâber nazarda eflâkiHudûdu çevriliyor kehkeflan nitâk›yle.
fâtih kürsüsünde
Geçin nücûmu... Sehâbiyyeler de, hakk›yle Tekâmül etmek için u¤rafl›r, döner, didinir, Birer kabîle, birer kâinât-› vâsi’dir. Bu kâinât-› semâviyyenin -ki bir tak›m› Deminki âile fleklindedir- kalan k›sm›, Henüz meflîme-i hilkatte sakl› efrâda Hayât vermek için muttas›l çal›flmakta.
219
Nedir ki sâha-i kudret denen bu z›ll-i medîd? Ziyâ ad›mlar› hattâ mesâhadan nevmîd! Nedir nizâm-› mesâî bu küll-i sâ’îde? Nedir ki sevk ediyor hiç da¤›tmadan ebede? Bu bî-nihâye avâlim idâresiz yürümez... Fakat idâre için hangi noktad›r merkez? Nedir ki mevki’i, eb’âda s›¤mayan bu y›¤›n ‹çinde, flimdi bizim kendi kâinât›m›z›n? Harîm-i hikmet-i eflyâya hiç sokulmamal›: O bir cihân-› muammâ ki büsbütün kapal›!
safahat - dördüncü kitap
Bilir misin, ne kadar hîç imiflsin ey idrâk! Bu ukdeler edecek miydi böyle sîneni çâk? Ya sen, ne âciz imiflsin zavall› akl-› befler! Mücâheden ç›kacak m›yd› bi’n-netîce heder? Evet, avâlimi, hiç flüphe yok ki, bir kànun ‹dâre etmede... Lâkin nedir meâli onun? Cihan flu gördü¤ümüz kütleden ibâret mi? Bütün avâlim-i meflhûde, yoksa, hiç ismi Bilinmeyen, say›s›z, kâinât-› uhrân›n Kemîne cüz’ü müdür? Mâverâs› ekvân›n, Adem de¤ilse, nas›ld›r, nedir vücûdu aceb? Neden bu leyl-i serâir aç›lm›yor yâ Rab?
220
Bu cûfl-i cür’eti etmekte ans›z›n mebhût, fiu ses ki, mevc-i bülendiyle çalkan›r melekût: “Unutma kendini, hem bilmifl ol ki ey insan, Müebbeden kalacak hilkatin esâs› nihan. Semây› almas› kàbil mi bir avuç hâkin? O sâhalar ki yetiflmez ziyâ-y› idrâkin, Tasavvur et: Ceberûtum için bidâyettir! Mükevvenât ki fikrince bî-nihâyettir,
Kemîne zerresidir âsümân-› hilkatimin. Gelip kenâr›na ummân-› sermediyyetimin, Rükû eder ebediyyen, k›yâm eden idrâk; Zekâ sücûda var›r, vehm olur karîn-i helâk. Senin o sâhada yoktur iflin! O sâha, benim, Bütün halâika mesdûd Kàbe Kavseyn’im!(1) Harîmi zâir-i tahmîn için küflâde de¤il; Sarây-› vahdetimin durma karfl›s›nda, çekil! Çekil de feyz-i mübînimle tâ ezelde sana Müsahhar eyledi¤im bir cihân›n ortas›na At›l... Fezây› dolafl, âsümâna ç›k, yere in; Lisân-› gayb›m olan beyyinât-› hikmetimin, Vücûdu inleten âheng-i yek-meâlini duy! Düflünme, haydi flu âheng-i sermediyyete uy: “Bekày› hak tan›yan sa’yi bir vazîfe bilir; Çal›fl çal›fl ki, bekà sa’y olursa hakkedilir.”
Bu seng-pâreyi siz flimdi görmeyin nâçîz...
fâtih kürsüsünde
Al›n da bir küçücük tafl, ziyâ-y› ilme tutun, Bütün nikàt›n› evvelce; sonra, kalk›n onun Bak›n vücûduna bir hurdebîn al›p, lâkin, Bu hurdebîn olacak kendi nûru idrâkin. Zemin kadar büyütün; âsüman kadar büyütün; Hülâsa, koskocaman bir cihan kadar büyütün; Görürsünüz ki: O bir damlac›k vücûduyle, Kat›lmak isteyerek durmay›p giden seyle, Önünde azmine hâil ne varsa, hep afl›yor. Demek ki: fiimdi bu tafl canla, baflla u¤rafl›yor, “Bütün avâlimi lebrîz eden mesâîye, Benim de sa’yim olunmak gerek ilâve...” diye.
1. Kàbe Kavseyn: “‹ki yay kadar” ve “‹lâhî s›rra çok yak›n” demek olan bu ifâde ile Necm (53) sûresinin 9. âyetine iflâret ediliyor: “Onunla aras›ndaki mesâfe, iki yay kadar yâhud daha az kald›.”
221
safahat - dördüncü kitap
O, bir vücûd-i muazzam; o, bir cihân-› vecîz; Ki -encümüyle, flümûsuyle, âsümâniyle, Tevâbi’iyle, sehâbiyyesiyle- ayn›yle, Bizim flu bildi¤imiz kâinât› gösteriyor! Hayâl o manzaran›n dehfletinden ürperiyor: Birer kabîledir eczâ-y› ferdi; zerrât› S›rayla âilelerdir; al›n zureyrât›: Görünmemekle berâber y›¤›n y›¤›n efrâd. Demek, o, sîne-i eb’âd› inleten feryâd; O, her taraftaki âheng-i sa’y-i gulgule-hîz; O gîrûdâr-› umûmî... Bak›lsa en nâçîz Tafl›n mazîk-i vücûdunda mündemic... Hayret! Bu seng-i câmidin eczâ-y› ferdi bir vahdet, Bir imtizâc-› müebbedle eyliyor deveran, Ki her tekâsüfü mahsûl-i sa’yinin o zaman, Temessül etmede birçok kuvâ-y› gâlibeye: Ya ink›lâb ediyor hey’etiyle câzibeye; Ya baflka türlü hüviyyet al›p ziyâ oluyor; Ya reng-i flu’le-i berkîde rû-nümâ oluyor; Ya bir harâret-i seyyâle eyliyor te’sîs; Ya ihtizâz ediyor mevce mevce m›knâtîs.
222
Aceb, nümûne-i ekvân olan bu, zâten ufak, Vücûdu nâ-mütenâhî küçültecek olsak? Küçüldü, farz edelim, oldu âk›bet zerre... Görün, flu zerreyi tedkîk edin de bir kerre. Nas›l hurûfl ile kalbinde eyliyor daraban, Avâlimiyle berâber flümûs-i bî-pâyan! Semâlar›nda uçan ayn› muttarid âhenk; Denizlerinde gezen ayn› sa’y-i rengârenk. Bak›n ki: Zerre de bir hîç olan vücûduyle, Muvaffak olmadad›r kâinât› temsîle; Görün ki: Zerreyi etmektedir cihan tanzîr.
Fakat bu bahr-i serâir ki mümteni’ takdîr, Güneflte, gölgede, her yerde cûfla geldikçe, Atar kenâra flu yüksek meâli bir mevce: “Bekày› hak tan›yan sa’yi bir vazîfe bilir; Çal›fl çal›fl ki bekà sa’y olursa hakkedilir.” Görün kuvâ-y› tabîatte sa’y-i mu’tâd›: Çal›flmasayd› harâret, mevâsim olmazd›. O, bir zaman azal›p, sonra bir zaman ço¤al›p; Buhâr eder suyu, teksîf eder buhâr› al›p. Ziyâ durur mu ya? Zulmetle dâimâ yar›fl›r... Ne varsa hâs›l›... Toprak, deniz, bütün çal›fl›r. Tesa’udât› buhâr›n bulut y›¤ar havaya, Teressübât› sehâb›n nehir yayar ovaya. Zemin semâya alev püskürür içinden tâ; Mukàbilinde sa¤ar y›ld›r›m zemîne semâ. Duyup hurûflunu cevvin hurûfl eder enhâr; Köpük saçar bunu gördükçe bâd-› velvele-dâr! Nedir bu gökteki sesler? Nedir bu yerdeki cûfl? Evet, kuvâ-y› tabî’iyyenin bu dûfla-dûfl Mücâhedât› ki bir bî-nihâye silsiledir, Tezâhumuyle yerin sînesinde, yükseltir, Hayât›n ismini te’bîde bir büyük timsâl, Ki cebhesinde tecellî eder durur flu meâl: “Bekày› hak tan›yan sa’yi bir vazîfe bilir; Çal›fl çal›fl ki bekà sa’y olursa hakkedilir.” fâtih kürsüsünde
Zevil-hayâta bak›n... Koflmuyor mu hakk-› hayât Peflinde cümle nebâtât, cümle hayvânât? Müessirât-› tabîatle dâim u¤raflarak; Bütün cihan gibi onlar da istiyor yaflamak. Avâmilin kimi te’yîd eder bekàlar›n›; Hücûm eder kimi ta’cîl için fenâlar›n›.
223
safahat - dördüncü kitap 224
Zavall›lar, hani, bir ân içinde bin kerre, Kaç›p ikinci tak›mdan koflar birincilere. Hayât› hak tan›yanlar yorulmuyor... Heyhât! Sükûn nedir, onu görmüfl müdür ki uzviyyât? Bu kâr-zâra düflen hangi ferd-i uzvî ki, K›m›ldamaz, onu çi¤ner geçer hemen öteki. Bu intihâr› fakat nerden ihtiyâr edecek? ‹lerleyip duruyor iflte hiç kesilmeyerek, -Ezelde rûhuna mevdû’-i dest-i f›trat olanGüzîde bir emelin arkas›nda koflmaktan. De¤il visâli, ki bir gâyedir hayât› için, Hayâl-i vasl› da câzib o nâzenîn emelin! Bu gâyenin, bu hayâlin ümîd-i idrâki, Dolaflt›r›r gece gündüz o rûh-i çâlâki. Zemîni kendine hasretmek isteyip çal›fl›r; fiu var ki baflka emeller de ans›z›n kar›fl›r. Tezâhum etti mi âmâli birçok efrâd›n; Kesilmez arkas› art›k cihâd-› mu’tâd›n! Bu harb iflinde kazanmaktad›r çal›flm›fl olan; Çal›flmay›p oturand›r gebertilen, bo¤ulan. Nedir murâd›, bilinmez, fakat Hakîm-i Ezel, Cihân› ma’reke halk eylemifl, hayât› cedel. Kimin kolunda mesâî denen vefâl› silâh Görülmüyorsa, ümîd etmesin sonunda felâh. Gerek hücûma geçilsin, gerek müdâfa’aya; Müsellâh olmal› mutlak giren münâza’aya. Fakat cidâl-i hayât›n bütün bu gulgulesi; Kalanlar›n ac›, ölmüfllerin ac›kl› sesi; Zaman zaman gö¤e yaprak nisâr eden eflcâr; Zemin zemin yere kâlîçeler yayan ezhâr; Bahâra karfl› tuyûrun garîb nevhalar›; fiikâr, önünde vuhûflun mehîb sayhalar›;
Bedâyi’iyle bahârân, fledâidiyle hazân, Bu fli’r-i hilkati inflâd eder durur her ân: “Bekày› hak tan›yan sa’yi bir vazîfe bilir; Çal›fl çal›fl ki bekà sa’y olursa hakkedilir.” De¤il mi ceng-i hayât›n zebûnu âdem de? Mücâhedeyle yaflar çâresiz bu âlemde. Evet, mücâhede mahsûlüdür hayât-› befler, O olmad›kça ne efrâd olur, ne âileler. Görün birer birer efrâd›: Muttas›l çal›fl›r; Bak›n ki âileler durmay›p nas›l çal›fl›r. Al›n s›rayla cemâ’âti, sonra akvâm›; Aceb cidâl-i maîfletten ayr›lan var m›? Nizâm-› kevne nigehbân o sermedî kànun; Bütün cihân› tutarken tahakkümünde zebun, Garîb olur befleriyyet ç›karsa müstesnâ. Hay›r! Adâlet-i f›tratta yoktur istisnâ. Hayâta hakk› olan kimdir anl›yor, görüyor; Çal›flmayanlar› bir bir eliyle öldürüyor! Bekày› gâye sayanlar koflup ilerlemede; Yolunda zahmeti rahmet edip müzâhamede. Terakkiyât›n› milletlerin gören, heyhât, Zamân içinde zamân etse, hakl›d›r, isbât.
fâtih kürsüsünde
Bak›n mücâhid olan Garb’a flimdi bir kere: Havâya hükmediyor kàni’ olmuyor da yere. Dönün de ât›l olan fiark’› seyredin: Ne geri! Yak›nda kalmayacak yeryüzünde belki yeri! Nedir flu bir sürü fenler, nedir bu san’atler? Nedir bu ilme tecellî eden hakîkatler? Sefîneler ki yarar k›t’a k›t’a deryây›; fiimendüfer ki tarar buk’a buk’a dünyây›; fiu’ûn ki berke binip seslenir durur ovada;
225
Balon ki rûh-i kesîfiyle yükselir havada... Hülâsa, hepsi bu âsâr-› dehflet-âkînin, Bütün tekâsüfüdür toplanan mesâînin.
safahat - dördüncü kitap
Aduvve karfl› cehennem kusan mehîb efvâh; Omuzlar›nda savâik yatan sehâb-› sipâh; Uyûn-i h›rsa aman vermeyen ridâ-y› medîd: Kovuklar›nda yanarda¤ duran husûn-i hadîd; Refâh içinde ömür sürmeler, meserretler; Huzûr-i hât›ra makrun büyük saâdetler; Te’eyyüd etmifl emeller, nüfûzlar, flanlar; Küçülmeyen azametler, sürekli umranlar... Eder netîcede sa’yin tecessümünde karar.
226
Zaman zaman görülen âhiret k›l›kl› diyâr; Cenâzeden o kadar fark› olmayan canlar; Damarda seyri belirsiz, irinleflen kanlar; Sürünmeler; geberip gitmeler, rezâletler; Nasîbi girye-i hüsrân olan nedâmetler; Harâb olan azamet, târumâr olan ikbâl; Sukùt-i rûh-i umûmî, sukùt-i istiklâl; Dilencilikle yaflar derbeder hükûmetler; Esâretiyle mübâhî zavall› milletler; Harâbeler, çamur evler, çamurdan insanlar; Ekilmemifl koca yerler, biçilmifl ormanlar; Durur sular, dere olmufl helâ-y› cârîler; Is›tmalar, tifolar, türlü mevt-i sârîler; Hurâfeler, üfürükler, dü¤üm dü¤üm ba¤lar; Mezar mezar dolafl›p hasta bakt›ran sa¤lar... Atâletin o mülevves teressübât› bütün! Nümûne iflte biziz... Görmek isteyen görsün! Bak›n da hâline ibret al›n flu memleketin!
Nas›ld›n ey koca millet? Ne oldu âk›betin? Yabanc›lar ediyormufl -eder ya- istikrâh: Dilenciler bile senden flereflidir billâh. Vakàr› çoktan unuttun, hayây› kald›rd›n; Mukaddesât› ›s›rd›n, Hudâ’ya sald›rd›n! Ne hât›rât›na hürmet, ne an’anât›n› yâd; Deden de böyle mi yapm›flt› ey sefîl evlâd? Hayât›n erzeli olmufl hayât-› mu’tâd›n; Senin hesâb›na birçok utans›n ecdâd›n! Damarlar›ndaki kan âdetâ irinleflmifl; O ç›kmak istemeyen can da bir y›¤›n leflmifl! ‹âde etmenin imkân› yoksa mâzîyi, Bu mübtezel yaflay›fltan gebermen elbet iyi. Gebermedik taraf›n kalmam›fl ya pek, zâten... Sürünmenin o kadar fark› var m› ölmekten? Sürünmek istedi¤in fley! Fakat zaman peflini B›rakm›yor, atacak bir çukur bulup leflini! Bugün sahîfe-i âlemde sen ki bir lekesin; Nas›l vücûdunu kald›rmas›n, neden çeksin? “‹flitmedim” diyemezsin; iflittin elbette; “Tevakkufun yeri yoktur hayât-› millette.” Sükûn belirdi mi bir milletin hayât›nda; Kal›r senin gibi zillet, esâret alt›nda.
fâtih kürsüsünde
Nedir bu meskenetin, sen de bir k›m›ldasana! Niçin k›m›ldam›yorsun? Niçin? Ne oldu sana? Niçin mi?.. “Çünkü bu fânî hayâta yok meylin! Onun netîcesidir sa’ye varm›yorsa elin.” De¤il mi?.. Ben de inand›m! Hudâ bilir ki yalan! Hayâta nerde görülmüfl senin kadar sar›lan? Zorun: Gebermemek ancak “ölümlü dünyâ”da! De¤il hakîkati, mevtin hayâli rü’yâda Dikilse karfl›na, hiç flüphe yok, ödün patlar!
227
safahat - dördüncü kitap
(*) Gâzî-i muhterem Tiryâkî Hasan Pafla rahmetullahi aleyh.
228
Düflün: Hayâta fedâ etmedik elinde ne var? fieref mi, flan m›, flehâmet mi, din mi, îman m›? Vatan m›, hiss-i hamiyyet mi, hak m›, vicdan m›? Mezar m›, türbe mi, ecdâd›n›n kemikleri mi? Salîb’i sîneye çekmifl mesâcidin biri mi? Ne kald› vermedi¤in bir çürük hayât›n için? Say›lsa âh giden fidyeler necât›n için! Çoluk çocuk kesilirken; kad›nlar inlerken; Zavall›lar seni erkek san›r da beklerken; Hayây›, ›rz› ekip yol boyunca, ç›rç›plak, Kaçars›n, öyle mi, hey kalp adam s›k›lmayarak! De¤il ki “dön!” diye binlerce yalvaran geride; Dikildi karfl›na ecdâd›n›n mekàbiri de; “Yolumda durma kaçarken!” dedin, bas›p geçtin! ‹flitmedin mi ne söylerdi muhterem ceddin:(*) “Zafer ilerdedir o¤lum, hücûm edip aflarak, Hudûd-i düflman›, hiç yoksa, bir mezâr almak; Geçip de ric’ate bin y›l muammer olmaktan Hay›rl›d›r...” Ne yaman söz, ne kahraman îman! Yaz›k ki sen flu büyük rûhu flerm-sâr ettin: Bütün mekàbir-i ‹slâm’› küfre çi¤nettin! Birer lisân-› tazallüm uzatt› her makber... Zavall› tafllara lâkin bakan m› var? Ne gezer! De¤il mezardaki na’fl›n enîn-i tel’îni, Figân› bunca hayât›n çevirmemiflti seni! Merâm›n: Ölmeyebilmek, fenâ de¤il bu karâr... Fakat hayât için elzem hayât› istihkàr. Hayât odur ki: Nihâyet bahâs› hûn olsun, Senin hayât-› sefîlin: Bahâ-y› nâmûsun! Deden ne türlü yaflarm›fl... Adamsan öyle yafla: “E¤er hümâ-y› zafer konmak istemezse bafla,
Harâm olur sana kuzgun üflürmemek lefline!” Nas›l, bu sözleri tutmak gelir mi hiç ifline? Mezelletin o kadar yâr-› cân›s›n ki, yaz›k, “Ucunda yoksa ölüm” her belâya gö¤sün aç›k!
B›rak çal›flmay›, emr et oturdu¤un yerden, Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâs›n iken! Yaz›p sabahleyin evden ç›karken ifllerini, Birer birer oku tekmîl edince defterini; Bütün o iflleri Rabbim görür: Vazîfesidir...
fâtih kürsüsünde
Dilenci mevki’i, milletlerin içinde yerin! Ne zevki var, bana anlat bu ömr-i derbederin? fiimâle do¤ru gidersin: So¤uk bir istikbâl, Cenûba niyyet edersin: Aç›k bir istiskàl! “Aman Grey! Bize senden olur olursa meded... Kuzum Puankare! Bittik... ‹nâyet et, kerem et!” Dedikçe sen, dediler karfl›dan: “‹nâyet ola!” Dilencilikle siyâset döner mi, hey budala? Siyâsetin kan›: Servet, hayât›: Satvettir, Zebûn-küfl Avrupa bir hak tan›r ki: Kuvvettir. Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri, Üzengi öpmeye hasretti Garb’›n elçileri! O ihtiflâm› elinden niçin b›rakt›n da, Bugün yat›p duruyorsun ayaklar alt›nda? “Kadermifl!” Öyle mi? Hâflâ, bu söz de¤il do¤ru: Belân› istedin, Allah da verdi... Do¤rusu bu. Taleb nas›lsa, tabî’î, netîce öyle ç›kar, Mefliyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var? “Çal›fl!” dedikçe fierîat, çal›flmad›n, durdun, Onun hesâb›na birçok hurâfe uydurdun! Sonunda bir de “tevekkül” sokuflturup araya, Zavall› dîni çevirdin onunla maskaraya!
229
safahat - dördüncü kitap
Yükün hafifledi... Sen flimdi do¤ru kahveye gir! Çoluk, çocuk sürünürmüfl sonunda aç kalarak... Hudâ vekîl-i umûrun de¤il mi? Keyfine bak! Onun hazîne-i in’âm› kendi veznendir! Havâle et ne kadar masraf›n olursa... Verir! Silâh› kullanan Allah, hudûdu bekleyen O; Levâz›m›n bitivermifl, de¤il mi? Ekleyen O! Çekip kumandas› alt›nda ordu ordu melek; Senin hesâb›na küffâr› hâk-sâr edecek! Bafl›n s›k›ld› m›, kâfî senin o nazl› sesin: “Yetifl!” de, kendisi gelsin, ya H›zr’› göndersin! Evinde hastalanan varsa, borcudur: Bakacak; fiifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak. Demek ki: Her fleyin Allah... Yanaflman, ›rgad›n O; Çoluk çocuk O’na âid: Lalan, bac›n, dad›n O; Vekîl-i harc›n O; kâhyan, müdîr-i veznen O; Al›fl seninse de, mes’ûl olan veriflten O; Denizde cenk olacakm›fl... Gemin O, kaptan›n O; Ya ordu lâz›m imifl... Askerin, kumandan›n O; Köyün yasakç›s›; flehrin de bafl muhass›l› O; Tabîb-i âile, eczâc›... Hepsi hâs›l› O.
230
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz art›k bu! Biraz da sayg› gerektir... Ne sayg›s›zl›k bu? Hudâ’y› kendine kul yapt›, kendi oldu Hudâ; Utanmadan da tevekkül diyor bu cür’ete... Ha? Yehûd Üzeyr’e, Nasârâ Mesîh’e ibnu’llâh Demekle unsur-i tevhîd olur giderse tebâh; Senin bu kopkoyu flirkin s›¤ar m› îmâna? Tevekkül öyle tahakküm demek mi Yezdân’a? Kimin hesâb›na inmifl, düflünmüyor, Kur’ân... Cenâb-› Hak ç›kacak, sorsalar, muhâtab olan! Bütün evâmire i’lân-› harb eden flu sefîh, Mükellefiyyeti Allâh’a eyliyor tevcîh!
Görür de hâlini insan, fakat, bu derbederin; Nas›l günâh›na girmez tevekkülün, kaderin? Sar›lmadan en ufak bir iflinde esbâba, Muvaffak›yyete imkân bulur musun acaba? Hamâkatin afl›yor hadd-i i’tidâli, yeter! Ekilmeden biçilen tarla nerde var? Göster! “Kader” senin dedi¤in yolda fier’a bühtand›r; Tevekkülün, hele, hüsrân içinde hüsrand›r. Kader ferâiz-i îmâna dâhil... Âmennâ... Fakat yok onda senin sapm›fl oldu¤un ma’nâ. Kader: fierâiti mevcûd olup da meydanda, Zuhûra gelmesidir mümkinât›n a’yânda. Niçin, nas›l geliyormufl... O büsbütün meçhûl; Biz ihtiyâr›m›z›n sûretindeniz mes’ûl. Kader nedir, sana düflmez o s›rr› istiknâh; Senin vazîfen itâ’at ne emrederse ‹lâh. O, sokmak istedi¤in, flekle girmesiyle kader; Bütün evâmiri fier’in olur bir anda heder! Neden ya, Hazret-i Hakk’›n Resûl-i Muhterem’i, Bu bahsi men’ ediyor mü’minîne, bofl yere mi?(1) Kader deyince ne anlard› dinle bak Ashâb:
fâtih kürsüsünde
Ebû Ubeyde’ye imdâda eylemiflti flitâb, Maiyyetindeki askerle bir zaman Fârûk. -Tereddüt etme sak›n, çünkü vak’a pek mevsùkTarîk-i fiâm’› tutup do¤ru “Surg”a indi Ömer. Ebû Ubeyde hemen kofltu almas›yle haber. Halîfe, Hazret-i Serdâr’a: “Nerdedir ordu? Ne yapt›n›z? Yapacak fley nedir?” deyip sordu. Ebû Ubeyde: “Vebâ var!” deyince askerde; Tevâbi’iyle Ömer durdu kalkacak yerde.
1. Hadîs-i fierîf: “Kader hakk›nda ileri geri konuflmay›n; zira kader, Allah’›n s›rr›d›r.” Ali el-Muttakî, Kenzu’l-Ummâl, 1-132.
231
(*)
safahat - dördüncü kitap
[Vebâ olan yere girmeyin; vebâ olan yerde iseniz ç›kmay›n. Hadîs-i flerîf: Buhârî, T›b 30.]
232
“Vebâya karfl› gidilmek mi, gitmemek mi iyi?” Muhâcirîn-i kirâm›n soruldu hep re’yi. Bu zümreden kimi: “Maksad mühim, gidilmeli” der; “Hay›r, bu tehlikedir” der, kalan Muhâcirler. Halîfe böyle muhâlif görünce efkâr›; Ça¤›rd›: Ayn› tereddüdde buldu Ensâr’›. Da¤›tt› hepsini, lâkin s›k›ld›... Art›k ona, Muhâcirîn-i Kureyfl’in müsinn olanlar›na Mürâca’at yolu kalm›flt›; sordu onlara da. Bu f›rka iflte bilâ-kayd-› ihtilâf arada: “Vebâya karfl› gidilmek hatâ olur” dediler; “Yar›n dönün” diye Ashâb’a emri verdi Ömer. Ale’s-seher düzülürken cemâatiyle yola, Ebû Ubeyde ç›k›p: “Yâ Ömer, u¤urlar ola! Firâr›n›z kaderu’llâhtan m›d›r flimdi?” Demez mi, Hazret-i Fârûk döndü: “Do¤ru, dedi, fiu var ki bir kaderu’llâhtan kaçarken biz, Koflup öbür kaderu’llâha do¤ru gitmedeyiz. Zemîni otlu da, etrâf› tafll› bir derenin ‹çinde olsa deven, yâ Ebâ Ubeyde, senin; Tutup da onlar› yalç›n bay›rda sektirsen, Ya öyle yapmayarak otlu semte çektirsen, Düflün: Kaderle de¤ildir flu yapt›¤›n da nedir?” Ömer bu sözde iken ‹bni Avf olur zâhir, Hemen rivâyete bafllar hadîs-i tâûnu.(*) Ebû Ubeyde tabî’î susar duyunca bunu. Muhâcirîn-i Kureyfl’in, kibâr-› Ashâb’›n, fierîat'in koca bir rüknü: ‹bni Hattâb’›n; Kader denince ne anlard› hepsi, anlad›n a!... Utanmadan yine kalk›flma Hakk’a bühtâna.
fâtih kürsüsünde
Tevekkülün, hele, ma’nâs› hiç de öyle de¤il. Yaz›k ki: Beyni örümcekli bir y›¤›n câhil, Nihâyet oynayarak dîne en rezîl oyunu, Getirdiler, ne yap›p yapt›lar, bu hâle onu! Yaz›k ki: Çehre-i memsûha döndü çehre-i din; Bugün kuflatmada ‹slâm’› bir nazar: Nefrin. Tevekkül inmek için tâ bu flekl-i mübtezele, Nas›l uyuttunuz efkâr›, bilsem, ey hazele? Nas›l durur aceb aln›nda fier’-i ma’sûmun, Bu simsiyâh izi hâlâ o levs-i mefl’ûmun? Tevekkül öyle yaman bir fliâr-› îmand›, Ki kahramân-› fezâil denilse flâyand›. Yaz›k ki: Rûhuna zerk ettiler de meskeneti; Cüzâma döndü, harâb etti gitti memleketi! Tevekkül olmasa kalmaz fazîletin nâm›... Getir hayâline bir kerre Sadr-› ‹slâm’›: O bî-nihâye füyûzun yar›m as›rl›k bir Zamân içinde tecellîsi hangi sâyededir? Bu müddetin ne ki akvâma nisbeten hükmü, Bir ink›lâba yetiflsin?... Bu hiç görülmüfl mü? Zamân içinde zaman tayyolunmak imkân› Görülmedikçe tahayyür b›rakmaz insân›! Zalâm-› flirki yar›p f›flk›r›nca dîn-i mübîn, Yay›ld› sîne-i Bathâ’ya bir hayât-i nevîn. Bu ink›lâb› henüz rûhu duymadan Garb’›n, Kuflatt› satveti dünyây› bir avuç Arab’›n! Dayand› bir ucu tâ Sedd-i Çîn’e; dîger ucu, Afl›p bulut gibi, binlerle yükselen burcu, Uzand› ans›z›n ‹spanya’n›n eteklerine. Hicâz’› Çîn’i düflün nerde? Nerdedir Pirene! Nedir bu hârikan›n s›rr›? Hep tevekküldür: Ki i’timâd-› zaferden gelen tahammüldür. Tevekkül olmaya görsün yürekte azme refîk,
233
(*)
safahat - dördüncü kitap
[Onlar› afvet; onlar için ma¤firet dile; ifl hakk›nda onlara dan›fl; bir kere de karar verdin mi, Allah’a (tevekkül et) dayan... Âl-i ‹mrân (3) sûresi, 159. âyetin bir k›sm›]
234
Durur mu flevk›ne pervâne olmadan tevfîk? Cenâb-› Hak ne diyor bak Resûl-i Ekrem’ine: “Bütün serâiri kalbin ihâta etse, yine, Dan›fl sahâbene dünyâya âid ifller için; Rahîm ol onlara... Sen, çünkü, rûh-i rahmetsin. Hatâ ederseler ald›rma, afvet, ihsân et; Sonunda hepsi için iltimâs-› gufrân et. Verip karâr› da azm eyledin mi... Durmayarak, Cenâb-› Hakk’a tevekkül edip yol almaya bak.”(*) Demek ki: Azme sar›lmak gerek mebâdîde; Yan›nda bir de tevekkül o azmi te’yîde. Hülâsa, azm ile me’mûr olursa Peygamber; Senin hesâb›na art›k düflün de bul ne düfler! fierîat’in ikidir en muazzam erkân›; Kimin ki öyle müzebzeb de¤ildir îmân›; Ay›rmaz onlar›, bir addedip tevessül eder... Aç›kça söyleyelim: Azm eder, tevekkül eder. Ne din kal›r, ne de dünyâ, bu anlafl›lmazsa... Hem anlay›n bunu art›k, hem anlat›n nâsa. Bu anlafl›lmal›... Yâhud uzat bacaklar›n›, Pamuklu flilteyi buldun mu, anma hiç yar›n›! Ne olsa, pufla yataktan aç›lma tek bir ad›m; ‹çin s›k›ld› m›, gelsin bo¤uk bo¤uk “Bakal›m Cenâb-› Hak ne yapar?” virdi yorgan alt›ndan... Cenâb-› Hak ne yapar, bilmiyor musun o zaman: Araflt›r›r “Bakal›m bir, kulum ne yapt›?” diye... K›v›r da flilteyi öyleyse bak ilerlemeye.
Sabâh olunca, herif da¤ bafl›nda bir ma¤ara Tasarlay›p, ebedî i’tikâfa niyyet eder. Birinci gün bak›n›r: Yok ne bir gelir, ne gider! ‹kinci gün basar açl›k, erir erir süzülür; Üçüncü gün uyufluk bir sinek olur büzülür.
fâtih kürsüsünde
Senin flu hâlini Sa’dî ne hofl hikâye eder... ‹flitti¤in olacakt›r ya... Neyse, dinleyiver: Kalenderin biri köyden sabahleyin f›rlar, Arar nasîbini; avdette k›rda akflamlar. Fakat günefl batarak, ortal›k karard›kça, Görür ki: Yerde yat›lmaz, hemen ç›kar a¤aca. Herif a¤açta iken bir iniltidir, iflitir... Bakar ki: Bir kötürüm tilkinin yan›k sesidir. Zavall›, pösteki olmufl, bacak yok iflleyecek; Bo¤azsa ifllemek ister... Ne yaps›n... ‹nleyecek! Biraz geçince, kavî difllerinde bir ceylan, ‹ner yak›ndaki vâdîye karfl›dan arslan. Yukarda ç›kmaz olur, flimdi, yolcunun nefesi; Tabîatiyle durur hastan›n da inlemesi! Yiyip flikâr›n› arslan dal›nca orman›na; Sürüklenir, yanafl›r tilki sofran›n yan›na; Doyar efendisinin art›¤›yle, sonra yatar. Herif düflünmeye bafllar eder de hâle nazar: “Cenâb-› Hak ne kadar merhametli, görmeli ki: Aç›m! demekle amel-mânde bir topal tilki, Aya¤na gönderiyor r›zk›n en mükemmelini... O halde çekmeli insan çal›flmadan elini. De¤er mi koflmaya akflam, sabah, yalan dünya? Dolaflmayan dolaflandan ak›ll›... Gördün ya: Horul horul uyuyor kahbe tilki, senden tok! Tevekkül etmeli öyleyse flimdiden tezi yok. Yaz›k bu âna kadar çekti¤im s›k›nt›lara!...”
235
safahat - dördüncü kitap
(*) ‹bâdete teflvik maksad›yle olursa hadîs uydurmak câizdir, mânâs›na! (**) “Kim benim a¤z›mdan bile bile bir hadîs uydurursa varaca¤› yer cehennemdir” meâlindeki hadîs-i flerîf. [Buhârî, ‹lim 38.]
236
Ölüm mü, uyku mu her neyse âk›bet uzan›r; Fakat iflitti¤i bir sesle silkinir, uyan›r: “Dolafl da y›rt›c› arslan kesil behey miskin! Niçin yat›p, kötürüm tilki olmak istersin? Elin, kolun tutuyorken çal›fl, kazanmaya bak, Ki art›¤›nla geçinsin senin de bir yatalak.” Ömer, tevekkülü elbet bilirdi bizden iyi... Ne yapt› “Biz mütevekkilleriz” diyen kümeyi? Da¤›tt›, kamç›ya kuvvet, “Gidin, ekin!” diyerek. Demek: Tevekkül eden, önce mutlakà ekecek; Demek: Tevekküle pek s›¤m›yormufl, anlad›n a. Sinek düfler gibi düflmek flunun bunun kab›na. Bak›n ne hâle getirmifl ki cehlimiz dîni: Hurâfeler bürümüfl en temiz menâbi’ini. De¤il hakàik› fier’in, bugün, bedîhiyyât Bilâ-münâkafla ikrâr olunmuyor... Heyhât! Kitâb’›, Sünnet’i, ‹cmâ’› kald›r›p att›k; Havâss› maskara yapt›k, avâm› aldatt›k. Y›k›p fierîat’i, bambaflka bir binâ kurduk; Nebî’ye atf ile binlerce herze uydurduk! O hâli buldu ki cür’et: “Yecûzu fi’t-tergîb...”(*) Karâr-› erzeli fetvâ kesildi!... Hem ne garîb, Hadîsi vaz’ ediyorken sevâb uman bile var! Sevâb› var m› imifl, bir zaman gelir, anlar! Cihân› titretiyorken nidâ-y› “Men kezebe...” (**) ‹flitmiyor mu, nedir, bir bak›n flu bî-edebe: Lisân-› pâk-i Nebî’den yalanlar uyduruyor; S›k›lmadan da “sevâb iflledim” deyip duruyor! Düflünmedin mi girerken fierîat’in kan›na?
Cinâyetin kalacak zanneder misin yan›na? Sevâb ümîd ediyor ha! Deyin ki nâmerde: “Sevab› sen göreceksin huzûr-i Mahfler’de! Tepende gezdirecek ra’d-› intikàm›n› Hak, Ki y›ld›r›mlar› beyninde kaynay›p duracak. Yakandan inmeyecek dest-i kahr› hüsrân›n... Nas›l iner ki, önünden kaç›p da nîrân›n, Civâr-› nur-i nübüvvette mültecâ bulsan; Bu türlü kurtulufl imkân› yok ya... Kurtulsan; fiu izdihâm›n elinden -ki belki bir milyar Nüfûs-i hâsiredir- kaçmak ihtimâli mi var? Bugün fesâd›na kurbân olan zavall›lar›n Vebâli boynuna yüklenmesin mi, yoksa, yar›n? Kolay m› ümmeti ›dlâl edip sefîl etmek? Kolay m› dîni hurâfât içinde inletmek? Niçin Kitâb-› ‹lâhî’yi pâyimâl ettin? Niçin fierîat’i murdâr elinle kirlettin? Ç›k›p tepinmeye yok muydu baflka bir sâha? Nedir bu sallad›¤›n çifte, Kâ’betullâh’a? Herif! fiu millet-i ma’sûmeden ne isterdin, Ki do¤ru yol diye tuttun, dalâli gösterdin!”
fâtih kürsüsünde
Zavall› ç›rp›n›yor boylad›kça hüsrân›... Kenâra kaçmaya olsayd› bâri dermân›. Yaz›k ki ç›kmak ümîdiyle kalkarak aya¤a, K›m›ldad›kça gömülmekte büsbütün bata¤a! Zaman zaman bak›p etrâfa difl g›c›rdatt›; Muhîti, çünkü, yürürken o muttas›l batt›! Fakat bugün ac›n›r bir nazarla bakmakta: Omuzda, çünkü, batak flimdi, cansa g›rtlakta. Henüz gömülmedi bîçârenin c›l›z boyunu; Koflup halâs ediniz bâri son deminde onu. Fakat, halâs› için en emin tarîki tutun;
237
fiu pis batakl›¤› bir kerre mahvedin, kurutun. Kolay de¤il bu da, lâkin, büyük vukùf ister; Düflünce yoksulu, z›pç›kt› müctehidler e¤er, Dalarsalar o rezîl ictihâda bermu’tâd; Olur zavall›n›n âtîsi büsbütün berbâd!
safahat - dördüncü kitap
Sak›rgadan daha i¤renç öbek öbek türüdü, Vücûd-i milleti son günler öyle bir bürüdü: Ki davran›p o tufeylât› ans›z›n ko¤acak Olursa kurtulacak belki... Yoksa, bit bo¤acak! E¤er vücûdunu bir parçac›k gözetseydin; E¤er tehâret-i vicdâna dikkat etseydin; Bu hâle gelmeye kalmazd› orta yerde sebep. Batak da, bit de o murdar atâletinden hep!
238
Zavall› milletin idrâki, târumâr olal›: Muhît-i ilme giren yok, diyâr-› fen kapal›; Sanâyi’in ad› batm›fl, ticâret öylesine, Zirâ’at olsa da... Âdem nebî usûlü yine! Hülâsa, hepsi çal›flmak, yorulmak isteyecek. Fakat çal›flmak için önce flart olan: ‹stek. O yoksa, hangi vesîleyle biz ilerleyelim? S›k›nt›s›z mütefennin, üzüntüsüz âlim, Ne tatl› fley! Buna bir çâre yok mu? Hah! Bulduk: Tokatl›yan’da, yar›n, toplan›r befl alt› kopuk, Birer kadeh biradan sonra davran›r erken, Omuzlay›p k›rar›z bâb-› ictihâd› hemen. K›r›lmadan aç›l›r fley de¤il, kilid müdhifl! Gelin, omuzlayal›m... Bir omuzlamaktad›r ifl. Cesâretin medenî flekli iflte böyle olur; Uzun düflünmeye gelmez, karâr›m›z bozulur. Süveyfl’i yard› herif... Akdeniz’le fiab Denizi Bitiflti. Öyle ya, bizler de kendi fikrimizi
Ç›karm›fl olsak e¤er, flimdi, kuvveden fi’le, Kucaklafl›r medeniyyetle din tamâm›yle. Süveyfl’in a¤z›na heykel nas›l dikilmiflse, Bekà-y› nâm›n› te’yîd için “dö Lesseps”e; Bizim de hakk›m›z elbette, ictihâd› yaran Kanal boyunca birer heykel istemek o zaman!
fâtih kürsüsünde
Bak›n ne günlere kald›k: Ya befl ya alt› kopuk, Yamaklar›yle beraber ki hepsi k›lkuyruk, Utanmadan ç›k›yor, ictihâda kalk›fl›yor! Bu hâle karfl› tahammül hakîkaten pek zor. Harîmi fier’-i mübînin ah›r de¤il... Oradan Çekil de kendine bir sâha bul, behey nâdan! Kilitli bir kap› var orta yerde anlasana: Harem-sarây-› fierî’at de¤il dalan dalana. Nas›l ki her kap›n›n ayr› bir anahtar› var, Onun da var. Bunu idrâk eder birinci nazar. Nedir mi? Anlatay›m: Sizde olmayan irfan. Biraz hayâ edin öyleyse flaklabanl›ktan! Kilitlidir kap› “ümmî duhât” için, amma K›yâm-› Haflr’e kadar ictihâd eder “ulemâ”. Evet, flerâiti mevcûd olunca insanda; Ne kald› men’ edecek ictihâd›, meydanda? ‹le’l-ebed yetiflir müctehid bu ümmetten; fiu var ki: Ç›kmal› ferdâ-y› nûra zulmetten. K›yâs-› fâside bir kerre eyleyin dikkat: Süveyfl’i açt› herif... Do¤ru... Neyle açt› fakat? Omuzlamakla m›? Heyhât! Öyle bir fenle, Ki bir ömür telef olmufl o fenni tahsîle. Düflünmüyor bu kopuklar ki: Müctehid geçinen, Zamân›n›n olacak muktedâs› irfânen. Kitâb’›, Sünnet’i, ‹cmâ’› sa¤lam anlayacak; Hilâf’› yoklayacak, ihtiyâc› kollayacak.
239
(*)
safahat - dördüncü kitap
Ne ictihâd› yapar, yoksa, bir alay -zimmî Kadar nasîbe-i f›khîsi olmayan- ümmî? Kuzum, eflek nal› yapsan: Bir usta çingenenin Yan›nda u¤raflacaks›n, bafl›nda mengenenin. Peki! Liyâkat-i f›trîsi âdemin sâde, Kifâyet eylemiyorken bu en hasîs iflde, [Ömer ibnu’l-HatYa ictihâda nas›l kalk›yor bu sersemler? tâb der ki: “Z›nd›klar›n at›lganl›- O ictihâda ki: Dünyâ kadar ulûm ister! ¤›ndan ve s›ddîklar›n gevflekli¤in- Sokarsa burnunu herkes düflünmeden her ifle; den Allah’a s›¤›n›- Kal›r selâmet-i milliyyemiz öbür gelifle! r›m.” Neden vezâifi taksîme hiç yanaflm›yoruz? Olursa bir kiflinin koltu¤unda on karpuz, Öbür geliflte de mümkün de¤il selâmetimiz! Yaz›k, yaz›k ki, bu yüzden bütün felâketimiz. ‹flin reculleri kimlerse ç›ks›n orta yere; Ne var, ne yok, bilelim, hiç de¤ilse, bir kerre. Sabahleyin mütefelsif, ikindi üstü fakîh; Sular karard› m› pek yosma bir edîb-i nezîh; Yar›n müverrih; öbür gün siyâsetin kurdu; Bakars›n: Ertesi gün ictihâda pey vurdu!... Hülâsa, bûkalemun f›tratinde zübbelerin Elinde maskara olduk... Deyin de hükmü verin!
240
Fakat bu maskaral›klar devâm edip gitmez; “Adam, benim neme lâz›m!” demekle ifl bitmez. Tecellüd eylemesinden y›l›p da z›ndîk›n, A¤›rca almas›, bir fitnedir ki, s›ddîk›n: Cenâb-› Hakk’a s›¤›nm›fl o heybetiyle, Ömer.(*) Emîn olun, bizi me’yûs eden felâketler,
Vazîfe hissine bîgânelik belâs› bütün; Küçük, büyük “ne vazîfem!” desin de ifl yürütün! O hâle geldi ki millet vazîfesizlikten: Vazîfe hissi de kâfî de¤il, bugün, cidden. Evet, onun daha fevkinde ihtiyâc art›k... O ihtiyâc ise: Milletçe bir fedâkârl›k.
fâtih kürsüsünde
fiu f›kras›yle, hakîkat, Cenâb-› Mevlâna, Nigâh-› ibrete açm›fl cihan kadar ma’nâ: “Delik, deflik, evinin, bir zavall› hâne-harâb, Görür de hâlini, her gün eder flu yolda hitâb: “Y›k›lma hâ! Beni evvelce etmeden âgâh; Çoluk, çocuk biteriz sonra hep, ma’âzallâh!” Bu hasbihâl ile y›llar gelir, geçer... Derken, Gelir bakar ki bir akflam: O âfliyân-› kühen Y›k›lm›fl, alt›na alm›fl zavall› âileyi! Görünce karfl›dan âdemce¤iz bu hâileyi, Y›¤›nla tafl kesilen yurdunun harâbesine Döner de der ki: “Me¤er aldan›rm›fl›m, desene! Ne oldu bunca niyâz›m, ey âflinâ-y› kadîm? Çocuklar›m olacakken ben oldum iflte yetîm! Sak›n y›k›lma haber vermeden demez miydim? Bu muydu senden, a zâlim, bu muydu ümmîdim? Hukùku, ahdi gözetmek nedir, sak›n bilme! Yaz›k, yaz›k sana sarf etti¤im emeklerime!..” O tafl y›¤›nlar› bir hâtifî lisân olarak; Zavall› âdeme der: “Haks›z infiâli b›rak! Geçip de karfl›ma feryâd eder misin flimdi? Haber mi vermedim, amma kulak veren kimdi! Duvarlar›mda yar›k sand›¤›n a¤›zlardan, Birer zebân-› tezallüm uzatt›m, ey nâdan! Fakat çamurla kapard›n da her gün a¤z›m› sen, Ziyâde söyleyemezdim susard›m art›k ben!..”
241
safahat - dördüncü kitap
Hikâye hâlimizin ayn›d›r, de¤il mi? Evet! fiu fark› var yal›n›z: Bizde yok de¤il kuvvet. Y›¤›n y›¤›n sakatât›yle geçmifl edvâr›n, Y›k›lm›fl olsa da bir hayli k›sm› dîvâr›n, Binâ-y› milleti i’lâ eden temel sa¤lam. Demek ki kurtuluruz biz bugün olursak adam. Onun da çâresi elbirli¤iyle gayrettir. Çal›flman›n o kadar feyzi var ki: Hayrettir! Hezîmetin sonu ölmek de¤ildir elbette. Düflenler oldu zamân›yle ayn› âk›bete: Fakat bugün yafl›yorlar, hem eskisinden iyi:
242
Nas›lsa gâib edip kâmilen muhârebeyi, Esâret alt›na girmiflti bir büyük millet. Zevi’l-ukùl aras›ndan seçilme bir hey’et, Düflündü: Milleti i’lâya çâre hangisidir? Döküldü ortaya ârâ-y› encümen bir bir: Siyâseten kimi kurtarmak istemifl kalan›; Demifl ki dîgeri: “Asker halâs eder vatan›;” O der: “Donanmaya vard›r bugün efledd-i lüzûm;” Bu der: “Hay›r, daha elzemdir iktisâb-› ulûm;” Kiminde san’ate ra¤bet, kiminde nakde heves; Hülâsa, her kafadan baflka baflka ç›km›fl ses. Bir ihtiyar yal›n›z dinleyip bidâyette; “Mahalle mektebi lâz›m!” demifl, nihâyette. Zavall›n›n sözü pek anlafl›lmam›fl ilkin: “Bunak!” diyen bile olmufl düflünmeden; lâkin, Herif, bu söz ne demektir, güzelce flerh etmifl; Deminki lâflar› pek vâk›fâne cerh etmifl. Sonunda: “Kuvvetimiz, flüphesiz, ilerlemeli; Fakat düflünmeli her fleyde önceden temeli. Teammüm etmesi lâz›m ma’ârifin mutlak:
Okur yazarsa ahâli, ne var yap›lmayacak? Donanma, ordu birer ihtiyâc-› mübrimdir, O ihtiyâc›, fakat, ö¤reten “muallim”dir!” Deyip karâr›n› vermifl ki, aynen icrâya, Konunca ortaya ç›km›fl, bugünkü Almanya.
fâtih kürsüsünde
“Sedan”da orduyu teslîm eden Frans›zlar, -Ki her zaman o vukùât› yâd edip s›zlarNe der, bilir misiniz? Hem de öyledir inan›n: “Muallem ordusudur harbeden Prusyal›’n›n; Muallim ordusu, lâkin, as›l muzaffer olan!” Bu sözden almal›d›r, hiç de¤ilse, ibret alan. -Ne çâre! ‹brete hâlâ heveslidir ço¤umuz; Yetiflmemifl gibi dünyâya ibret oldu¤umuz!fiu cehlimizle musîbet mi kald› u¤ramad›k? Mahalle mektebi lâz›m, düflünmeyin art›k! Mahalle mektebi olsayd› bizde vaktiyle; Ya u¤rasayd› kalanlar güzelce ta’dîle; Yar›m pabuçla gezen, donsuz üç buçuk zibidi, Bir Arnavutluk'u isyâna kald›r›r m› idi? Bugün anâs›r-› ‹slâm’› bir denî cereyan Sürüklüyor ki: Bak›n nerden eyliyor nebean. Felâketin bafl›, hiç flüphe yok, cehâletimiz; Bu derde çâre bulunmaz -ne olsa- mektepsiz. Ne Kürd elifbeyi sökmüfl, ne Türk okur, ne Arap; Ne Çerkes’in, ne Lâz’›n var bak›n, elinde kitap! Hülâsa, milletin efrâd› bilgiden mahrûm. Unutmay›n flunu lâkin: “Zaman: Zamân-› ulûm!” Zaman zamân-› ulûm olmasayd› böyle, yine, -Kemâl-i flevk ile mâdem at›lm›fl›z dîneOkur yazar olacakt›k s›yâneten dîni: Onun ma’ârife vâbeste, çünkü te’mîni. Zavall›n›n yüzü yok cehle, anlafl›lmad› m›?
243
safahat - dördüncü kitap 244
Demek ki: Atmal›y›z ilme do¤ru ilk ad›m›. Mahalle mektebidir iflte en birinci ad›m; Fakat; bu hatveyi ilkin tasarlamak lâz›m. Muallim ordusu derken, çekirge ordular› Ç›karsa ortaya, art›k hesâb edin zarar›! “Muallimim” diyen olmak gerektir îmanl›; Edebli, sonra liyâkatli, sonra vicdanl›. Bu dördü olmadan olmaz: Vazîfe, çünkü, büyük; At›p da yazmay› bez ba¤lamakla dünkü hödük; Ya kalç›n alt›na yüksek topuklu, e¤ri burun, Fotin çekip filiz olmakla her zamanki odun; Hudâ r›zâs› için, “ehliyim iflin” demesin! Demifl de olsa, denilsin: “Kuzum, nenin nesisin?” Diyorsan›z: “Yine, hâlâ bu, olmas›n mektûb!” Ne z›rzop isteyin art›k, ne büsbütün meczûb! O: Yükletir kocaman bir s›¤›r bulur da yeri; Bu: Arfl’›, ferfli y›kar sallad›kça çifteleri! Bizim çocuklara gelmez ne öyle çifte giden; Ne böyle Arfl’a kadar çifte sallayan yerden! Evet, ulûmunu asr›n flebâba ö¤retelim; Mukaddesâta, fakat, çokça ihtirâm edelim. E¤er hayât›n› kasdeyliyorsan›z vatan›n: Bak›n, anâs›r-› ‹slâm’› hangi râb›tan›n Devâm› ba¤layabilmifl bu müflterek vatana? Kap›lmay›n onu ihmâl edip salâh umana. O râb›tayla bu millet bulur bulursa felâh; O, bir çözüldü mü, her fley biter ma’âzallâh. E¤er hayât›na kasdeyliyorsan›z... Baflka! Fakat bu mes’ele, bilmem ki, kald›r›r m› flaka? Hay›r, hayât-› vatand›r umûm için gâye; “Vatan!” deyip giriyor her giren mücâhedeye. Bu “her giren”le, tabî’î, tutunca it damar›, Mukaddesâta kadar sald›ran befl on çomar›,
Hesâba katmay› hiçbir zaman düflünmüyorum: O tasmas›zlara insan demekte ma’zûrum. Vatan muhabbeti, millet yolunda bezl-i hayât; Hülâsa, âile hissiyle cümle hissiyyât; Mukaddesât› için ç›rp›nan yürekte olur. ‹çinde lefl tafl›yan sîneden ne hayr umulur? Vatan felâkete düflmüfl... Onun hamiyyeti cûfl Eder mi zannediyorsun? Herif: Vatan-ber-dûfl! Bulunca kendine bir yer, doyunca kör bo¤az›, Kapand›, gitti, bakars›n ki, nekbetin a¤z›. Fakat, sen öyle de¤ilsin: Senin yanar ci¤erin: “Vatan!” deyip öleceksin semâda olsa yerin. Nas›l tahammül eder hür olan esâretine? Kör olsun a¤lamayan, ey vatan, felâketine! Cemâ’at elverir art›k, bu uykudan uyan›n, Hudâ r›zâs› için, dünkü hâdisât› an›n! K›m›ldamaz yine gelmezsek intibâha bugün, ‹kinci uyku ne dehfletli bir ölüm, düflünün! Ölüm kolay... Diyebilsek sonunda: “Kurtulduk!” Bu intihâr öteden, üç yüz elli milyonluk, Zavall› Âlem-i ‹slâm için elîm olacak! Biz olmasak bu kadar hânümân yetîm olacak! G›c›rdamakla berâber serîr-i flevketimiz, Bu dîni kurtaran ancak bizim hükûmetimiz.
fâtih kürsüsünde
Tunus’ta, Fas’ta, Cezâyir’de, Çin’de, Îran’da, Cava’yla, h›tta-i Hindî’de, belki Afgan’da, Sibirya, H›yve, Buhârâ, K›r›m muhîtinde, Yaflarken Ehl-i Salîb’in nüfûzu alt›nda; Zavall› Âlem-i ‹slâm e¤er Salîb’e henüz Sar›lm›yorsa, kolundan çeken: Hilâfet’iniz.
245
safahat - dördüncü kitap
1. fiiirin ilk dört neflrinde, son iki m›srada bulunan “Hilâfet’iniz” ve “Hilâfet” kelimeleri, 1924 bask›s›nda “Bu kudretiniz” ve “Bu kudret” fleklinde ç›km›flt›r. 2. fiiirin ilk dört neflrinde bulunan “Hilâfet’in” kelimesi, 1924 bask›s›nda “Hükûmetin” fleklinde ç›km›flt›r.
246
Hilâfet olmasa: Dünyâ tanassur eyleyecek...(1) O halde, flimdi bizim hakk›m›z de¤il ölmek. Yetiflmiyor mu ki dünyâ evinde çekti¤imiz, Yar›n da yüklenelim âlemin günâh›n› biz? Hem intihâra özenmek ne sermedî hüsran! Bucak bucak savuflun, müslümansan›z, bundan. Hayâta karfl› nedir, söyleyin, bu y›lg›nl›k? Reîs-i âilenin intihâr›: Ç›lg›nl›k! Hilâfet’in, o henüz pâyidâr olan arfl›n(2) Sukùtu müdhifl olur... Düflmesin aman, yap›fl›n! Nedir bu tefrika, yâhu! Utanm›yor musunuz? Geçen fecâyi’e hâlâ inanm›yor musunuz? Gömülmek istemeyenler boyunca hüsrâna; Nifâk› gömmeli art›k mezâr-› nisyâna. Unuttunuz mu ne korkunç edebsiz oldu¤unu? Eflip de geçmifli hortlatmay›n flu mel’ûnu! Demin, huflûa varan bir k›yâm-› haflyetle, Huzûr-i Hâlik’a durmufltunuz cemâ’atle. Yar›nca kubbeyi “Allâhu ekber!” ikrâr›; Bofland› yerlere Hakk’›n semâ-y› esrâr›. Önümde cûfla gelen saflar›n telâtumunu Görünce and›m o deryâlar›n tezâhumunu: Ki dalgalar gibi, ummân-› sermediyyette, Birer sücûd ile güm-nâm olur nihâyette! Sufûf ayakta iken, dalgalar ayakta idi; Hurûfl edince hatîbin nidâ-y› tahmîdi: Serildi yerlere “yekpâre” bir cihân-› hamûfl, Ki imtidâd-› mekàbirdi, öyle dûfla-dûfl!
O mevce mevce uzanm›fl duran hazâirden, Duyuldu vurdu¤u binlerce sînenin birden! Mezarlar›n bu yürekler dayanmaz âhengi; Yüreklerin de hazîn inkisâr-› yek-rengi; Getirdi cûflifle ummân-› sermediyyeti de; Hitâma erdi nihâyet o sermedî secde: Zemîne ra’fle veren bir derin sadâ geldi; Deminki dalgalar›n, flimdi, hepsi yükseldi!
fâtih kürsüsünde
Bu herc ü merc-i ubûdiyyetin tevâlîsi; Sukùtu cebhelerin, sonradan teâlîsi, Namazda hem beni göz yafllar›yle a¤latt›; Hem öyle a¤lanacak bir hakîkat anlatt›, Ki dinlemezseniz elbette mahvolur millet: Sizin felâketiniz: Târumâr olan “vahdet”. E¤er yürekleriniz ayn› hisle çarparsa; E¤er o his gibi tek, bir de gâyeniz varsa; Düfler düfler yine kalkars›n›z, emîn olunuz... Demek ki birli¤i te’mîn edince kurtuluruz. O halde vahdete hâil ne varsa çi¤neyiniz... Bu ayr›l›k da neden? Bir de¤il mi her fleyiniz? Ne f›rka herzesi lâz›m, ne derd-i kavmiyyet; Bizim diyânete s›¤maz sekiz, dokuz millet! Bütün bu tefrikalar, etsenizdi istiknâh, Görürdünüz nereden geldi... Yâ ibâdallâh! Huzur-i Hak’ta nas›l toplu durdunuzdu demin? Günâht›r, etmeyin art›k, ay›pt›r, eylemeyin! fiu ihtirâsa uyup az m› verdiniz kurban? fiikàk için mi eder, sâde, kalbiniz daraban? Neden uhuvvetiniz böyle münhas›r namaza? Ç›k›nca avluya herkes niçin bo¤az bo¤aza? Ne Müslümanl›¤›d›r, anlamam ki, yapt›¤›n›z? Ç›kar yol olmayacak, korkar›m, bu sapt›¤›n›z!
247
(*)
[Kendi aralar›nda çekiflmeleri fliddetlidir. Sen onlar› toplu san›rs›n, oysa onlar›n kalbleri ayr› ayr›d›r... Haflr (59) sûresi, 14. âyetin bir k›sm›.] (**)
safahat - dördüncü kitap
[O fitneden sak›n›n ki, aran›zdan yaln›z haks›zl›k edenlere eriflmekle kalmaz... Enfâl (8) sûresi, 25. âyetten.]
248
Görünce fesli, at›lmak, tasarlay›p b›ça¤›; Görünce flapkal›, sinmek, de¤ifltirip soka¤›; Gönüller ayr› olufl, sîneler bir olsa bile... Nifâk alâmeti bunlar, kuzum, tamâm›yle:(*) Nifâka bu¤z ediniz hâlisen li-vechillâh; Halâs eder sizi ihlâs›n›zla belki ‹lâh. Münâf›¤›n sonu gelmez, söner sefîl oca¤›... Bugün tüterse henüz gelmemifl, demek ki, ça¤›! Nedir ki, verdi¤i yang›nla memleket de biter, Saçak tutuflmadan evvel bas›lmam›flsa e¤er. Yan›nda yafl da yanar, çâresiz, yanan kurunun... Diyor Kitâb-› ‹lâhî: “O fitneden korunun, Ki sâde sizdeki erbâb-› zulmû istîlâ Eder de, suçsuz olan kurtulur de¤il aslâ!...”(**) Hesâb edin ne kadar bî-günâh›n akt› kan›... Befl on vatans›z için nâra yakmay›n vatan›! Hudâ r›zâs› için kald›r›n nifâk›... Günâh! Alev saçaklara sars›n m›, yâ ibâdallah? Sararsa hangimizin hânümân› kurtulacak? O bir tutuflmaya görsün, ne od kal›r, ne ocak! Neden befl alt› vatans›z befl alt› kundakç›, Y›¤›n y›¤›n buluyor arkas›nda yardakç›? Niçin hakîr oluyor, sonra, durmay›p öteden, “Koflun! diyen, bu cehennem henüz k›v›lc›m iken.” Ne intibâha çal›flmak, ne i’tilâya emek; Cihan y›k›lsa bizim halk uyanmadan gidecek!
Onun k›yâm› için Sûr’u beklemek lâz›m! Bu duygusuzlu¤a bir çâre yok mu, Allâh’›m? Zavall› köylüye, ilkin, epeyce sövmüfller; ‹flitmemifl... Bu sefer bir odunla dövmüfller. Birer davul kadar olmufl da budlar›ndaki flifl, “Davul çal›nmada, zann›m, afla¤ki evde!” demifl. ‹nince, derken, odunlar budur, deyip beyni, “Davul bizim eve gelmifl!” demifl sonunda, hani? Bizim de hâlimiz ayn›yle köylünün hâli! Harîm-i fier’-i Mübîn’in, zemîn-i ‹slâm’›n, Birer birer y›k›l›rken husûn-i iclâli; Yerinden oynad› yerler de, bizler eyyâm›n Tekallübât›na bîgâneyiz hayâl ettik, K›m›ldamaks›z›n îmân› küfre çi¤nettik! K›m›ldamak yine yok bizde cebr-i mâfâta; Kim u¤ram›flt›, unuttuk, geçen beliyyâta!
1. fiiirin ilk dört neflrinde bulunan “arfl-› Hilâfet” ifadesi, 1924 bask›s›nda “arfl-› hükûmet” fleklinde ç›km›flt›r.
Bizim muhîti, bizim halk› seyredince nazar; Görür ki: Beyni bozulmufl y›¤›n y›¤›n kafa var. Düflünceler mütehâliftir istikàmette; fiu var ki, hepsi nihâyet bulur sakàmette!
fâtih kürsüsünde
Birinci zümreyi teflkîl eden zavall› avam, B›raksalar edecek tatl› uykusunda devam. Bugün nasîbini yerlefltirince kursa¤›na; “Yar›n” nedir? Onu bilmez, yatar dönüp sa¤›na. Y›k›lsa arfl-› Hilâfet, t›k›lsa kabre vatan,(1) Vazîfesinde de¤il: Çünkü “hepsi Allah’tan!” Ne hükmü var ki esasen yalanc› dünyân›n? Ölürse, yan gelecek Cennet’inde Mevlâ’n›n.
249
Fena kuruntu de¤il! Ben derim, sorulsa bana: “Kabûl ederse Cehennem ne mutlu, amca, sana!”
safahat - dördüncü kitap
‹kinci zümreyi teflkîl eden cemâ’at ise, Hayâta küskün oland›r ki: Saplan›p ye’se, “Selâmetin yolu yoktur... Ne yapsalar bofluna!” Demifl de h›rkay› çekmifl bütün bütün bafl›na. Bu türlü bir hareket mahz-› küfr olur; zîrâ: Taleble âmir olurken bir âyetinde Hudâ, Buyurdu “Kesmeyiniz rûh-i rahmetimden ümîd; Ki müflrikîn olur ancak o nefhadan nevmîd.” Bu bir; ikincisi: Ye’sin ne olsa esbâb›, Onun atâlet-i külliyyedir ki îcâb›, Teressübât›n› etmifltik önceden tahlîl.
250
Üçüncü zümreyi kimlerdir eyleyen teflkîl? Evet, flebâb-› münevver denen flu nesl-i sefîh. -Fakat nezîhini borcumdur eylemek tenzîhBu zübbeler acaba hangi cinsin efrâd›? Kad›n desen, geliyor arkas›ndan erkek ad›; Hay›r, kad›n de¤il, erkek desen, nedir o k›l›k? Demet demetken o saçlar, ne muhtasar o b›y›k? Sadâs› baykufla benzer, h›râm› saksa¤ana; Hülâsa, zübbe demifltim ya, art›k anlasana! Fakat bu kukla herif bir büyük seciyye tafl›r, Ki, haddim olmayarak, “âferin!” desem yarafl›r. Nedir mi? Anlatay›m: Öyle bir metâneti var, Ki en savulmayacak ye’si tek birayla savar. Sinirlerinde te’essür denen fenâl›k yok, Tabîat›nda utanmakla âflinâl›k yok. Bilirsiniz, hani, insanda bir damar varm›fl, Ki yüzsüz olmak için mutlakà o çatlarm›fl; Nas›lsa “Rabbim utand›rmas›n!” duâs› alan,
Bu ars›z›n o damar zâten eksik aln›ndan! Cebinde gördü mü üç tâne çil kurufl, nazl›m, Tokatl›yan’da satar mutlakà, gider de, çal›m. E¤er doland›rabilmiflse istenen paray›; Görür mahalleli tâ karnavalda maskaray›! Beyo¤lu’nun o mülevves muhît-i fâhifline Dalar gider, tak›l›p bir sefîlenin pefline. “Hayâ, edeb gibi sözler rüsûm-i fâsidedir; Vatanla âile, hattâ, kuyûd-i zâidedir.” Diyor da hepsine birden kuduzca sald›r›yor... “Ay›p de¤il mi?” demiflsin... Aceb kim ald›r›yor! Namaz, oruç gibi fleylerle yok al›fl verifli. Mukaddesât ile e¤lenmek en birinci ifli. Duyarsan›z “kara kuvvet” bilin ki: Îmand›r. “Kitâb-› köhne” de -hâflâ- Kitâb-› Yezdan’d›r. Üflenmeden ona Kur’ân’› anlat›rsan e¤er, fiu ezberindeki esmây› muttas›l geveler: “Kurûn-i mâziyeden kalma cans›z evrâd› Çekerse, do¤ru mu yirminci asr›n evlâd›?” Nedir alâkas› yirminci asr-› irfanla Bu flaklaban herifin? Anlamam ay›p de¤il a! Metâ’-› fazl› m› varm›fl elinde gösterecek? Nedir meziyyeti, görsek de bâri ö¤rensek. Hay›r! Mehâsin-i Garb’›n birinde yok hevesi, Rezâil, oldu mu lâkin, fliâr›d›r hepsi!
fâtih kürsüsünde
Bütün kebâire tiryâki bir kopuk tan›r›m... -Ne oldu bilmiyorum flimdi, sa¤ de¤il san›r›mKumar, flenâ’atin aksâm›, irtikâb, içki... Hülâsa defter-i a’mâli öyle kapkara ki: Yan›nda leyl-i cehennem, sabâh-› cennettir! “Utanm›yor musun? Ettiklerin rezâlettir!” Denirse kendine, milletlerin ekâbirini
251
safahat - dördüncü kitap
Sayard› göstererek hepsinin kebâirini: “Filân içerdi... Filân fuhfla münhemikti...” diye, Mülevvesât›n› bir bir ricâl-i mâzîye ‹zâfe etmeye bafllard› pâye vermek için. “Pekî! Fezâili yok muydu söylediklerinin?” Diyen ç›karsa “Müverrihlik etmedim!” derdi. fiu zübbeler de, bugün, ayn› rûhu gösterdi. Frans›z’›n nesi var? Fuhflu, bir de ilhâd›; Kap›flt› bunlar› “yirminci asr›n evlâd›!” Ya Alman’›n nesi var zevki okflayan? Biras›; Unuttu ayran›, ma’tûha döndü kahrolas›! Heriflerin, hani, dünyâ kadar bedâyi’i var: Ulûmu var, edebiyyât› var, sanâyi’i var. Giden birer avuç olsun getirse memlekete; Döner muhîtimiz elbet muhît-i ma’rifete. Kucak kucak tafl›yor olmad›k mesâvîyi; Be¤enmesek, “medeniyyet!” diyor; inand›k; iyi! “Ne var, biraz da ma’ârif getirmifl olsa...” desek; Emîn olun size “Hammall›k etmedim!” diyecek.
252
Ne kald› arkaya? Dördüncü k›sm›n efrâd›. Bu zümrenin de sefâhet hayât-› mu’tâd›. Hem i’tiyâd›n› hiçbir zaman de¤ifltiremez; O nazl› sîneye, zîrâ, ac›kl› fley giremez! Geçen k›yâmet için “f›rt›nayd›, geçti” diyor, Diyor da zevkine, vur patlas›n, devâm ediyor. — Bugün Florya m›? A’lâ! Yar›n ne var? — Konser... “Sular” da pek ömür amma, aç›k de¤il, dediler. — Aç›lmam›fl diye evlerde kalmak olmaz ya! — Hakîkat öyle! Ne yapsak? Gider misin Mama’ya? — Ne var ki? — Orta oyun var. Gelir misin? Haydi!
1. fiiirin ilk dört nefl— Kavuklu, Hamdi mi? Gerçek... O sa¤ de¤il... rinde bulunan — Abdi. “Dârü’l-hilâfe’nin” ifadesi, — Hay›r hay›r! Bana lâz›m de¤il ne Abdi, ne fley!.. 1924 bask›s›nda — Nedense pek asabîsin bugün, Ferîdun Bey! “‹stanbul’un de— De¤il, bu tats›z oyunlar çekilmiyor: Monoton! mir” fleklinde ç›km›flt›r. — Pekî! Ne yapmal›? Sen bâri söyle... Bak: Saat on. — Evet, ne yapmal›? Dur dur! Ne Üsküdar, ne Mama; Tiyatro olmal›, yâhud güzelce bir sinema.
Demek tiyatro severmifl benim sevimli beyim... O halde ben ona tam alt› sahne arzedeyim: Ki her birinde de¤iflsin bütün bütün âhenk; Zemîni yeknesak olsun, edâs› rengâ-renk!
fâtih kürsüsünde
Edirne kal’as›d›r gördü¤ün hisâr-› mehîb; O zirvesinde biten simsiyâh a¤aç da: Salîb! Murâd-› Evvel’i s›rt›nda gezdiren tepeler, Nas›l rükû ediyor Ferdinand’a, bak, bu sefer! Bizim midir san›yorsun flu yükselen bayrak? Çeken: Savof... Lala fiâhin de¤il, kuzum iyi bak! Edirne... ‹flte o ‹slâm’›n âhenîn sûru; Edirne... ‹flte o fiark’›n cebîn-i ma¤rûru; ‹kinci arfl-› teâlîsi Âl-i Osmân’›n; Birinci mevki’-i feyyâz›, belki, dünyân›n; Edirne... ‹flte o Dârü'l-hilâfe'nin kilidi;(1) Sefîl ayaklar› alt›nda Bulgar’›n flimdi! Muzaffer ordusu hakk›yle intikàm al›yor: Çoluk, çocuk, kad›n, erkek, ne bulsa parçal›yor. Bu katl-i âma da râzîyim ihtirâm olsa, Harîm-i dîni de geçtik, harîm-i nâmûsa! fiu dört minâreli câmi’ ki yoktu hiçbir efli;
253
safahat - dördüncü kitap
Ki parl›yordu hilâlinde san’atin günefli; Salîb’i sîneye çekmifl de bekliyor... Nevmîd! Ezan sadâs› de¤il duydu¤un tanîn-i medîd! O flanl› ma’bedi Sultan Selîm-i ma¤fûrun, Ki ihtiflâm›na benzerdi subh-i mahmûrun, Nas›l gurûb edivermifl ki: Bir ziyâ, bir nûr, O kanl› bezlerin alt›ndan olmuyor manzûr! Ne sînesinde Hudâ var, ne hât›r›nda Nebî... Zalâm-› küfre gömülmüfl boyunca lâfle gibi! Birer mezâr-› müebbed kesilmifl evlere bak: Befl ayda k›rk bini sönmüfl ki yanm›yor tek ocak! Sokak sokak dolaflan sayha: Vâpesîn feryâd; Derin derin duyulan ses: Enîn-i istimdâd. D›flarda kendisi mahkûm, içerde nâmûsu... Esîri öldürüyor, bak ki, zulmün en koyusu!
254
Meriç’le Tunca’n›n üstünde gördü¤ün kümeler Nedir bilir misin? Enkàz-› târumâr-› befler! Sarayiçi’ndeki bîçâreler ki hepsi kad›n... Kenâra vurmufl olan k›sm›d›r bu ecsâd›n! Nazarlar›nda sönen gözlerin sönük nazar›; Kulaklar›nda civâr›n enîn-i muhtazar›; Kucaklar›nda birer na’fl-› pâre pâre defîn... Ecelle u¤rafl›yor bir y›¤›n kemik... Ne hazîn! Yal›n ayak, bafl aç›k, bir paçavra s›rt›nda; Bu tamtak›r adan›n tamtak›r muhîtinde; Ac›ndan ölmeye mahkûm olan zavall›lar›, Sular b›raksa da Bulgar b›rakm›yor d›flar›! Ne kurtulur, ne ölür... Derde bak, felâkete bak: Hayat? O hakk› de¤ildir. Ölüm? Ölüm de yasak! — Nedir flu karfl›ki vâdîyi bir alev bürüyor; Fakat y›lan gibi yerlerde k›vran›p yürüyor?
— Nedir mi? Kükremesinden de bellidir: Arda... — Ya imtidâd-› mehîbince yükselen her ada? — Mezâr-› sâbihi binlerce gövdenin, kafan›n! — Bu k›pk›z›l derenin reng-i âteflîni, sak›n, fiafak bulutlar›n›n z›lli olmas›n? — Heyhat! Sevâhilinde onun söndürüldü öyle hayat: Ki akt› sel gibi aylarca hûn-i mazlûmu!
fâtih kürsüsünde
— Bu kanl› perde nedir? — Hangi kanl› perde, flu mu? Gümülcine’yle havâlîsidir ki, bir canavar Bu mel’anetleri yapmaz -me¤er ki Bulgarlar!Ne ihtiyar seçiyor, bak, ne kimsesiz tan›yor; Befl alt› günde otuz bin adam bo¤azlan›yor! Pomaklar›n deflilip süngülerle vicdân›; Al›nmak isteniyor tâ içinden îmân›! Birer birer oluyor ›rz›, mâli, yurdu heder... Gidince hepsi elinden: “Ya Bulgar ol, ya geber!” fiu, gö¤sü baltalar›n en körüyle parçalanan, fiu, beyni tafllar›n alt›nda u¤ray›p kafadan, Kar›n, çamurlar›n üstünde, inleyen canlar; fiu, bir y›¤›n kömür olmufl, kül olmufl insanlar; Ki gazl› bezle, o olmazsa, ya¤l› katranla Yak›ld› Bulgar’a flâyeste bir so¤uk kanla; “Salîb’e secdeye varmak Hudâ’ya isyand›r.” Deyip Hudâ’s›na kurbân olan flehîdand›r. “Ya Bulgar ol, ya geber!” sâde hâinin dedi¤i... Tanassur etmeye koyvermiyor ahâlîyi, Bahânesiyle imam görmüyor mu, ç›ld›rarak, Kuduzca sald›r›yor intikàm için ite bak! Sar›klar›ndan as›lm›fllar›n hesâb› m› var? Yetiflmiyor gibi yer, bir de gökyüzünde mezar!
255
safahat - dördüncü kitap
Siz, ey bafl›ndaki destâr› etmeyip de fedâ, Onunla âlem-i lâhûta yükselen flühedâ! Ne mutlu sizlere: Dünyâda çok ölüm gördüm; Tahattur etmiyorum böyle kahraman bir ölüm. Cihanda Habl-i ‹lâhî’ye i’tisâma, sizin fiu kahramanl›¤›n›zd›r yegâne levh-i güzin! Siz, ey vücûduna elvermeyip de hâk-i mezâr, Nesîm-i sâfa gömülmüfl ricâl-i berhurdâr! Biz almasak bile a’dâdan intikàm›n›z›; Hudâ ki defter-i ebrâra yazd› nâm›n›z›, Günün birinde flu da¤lardan indirir elbet, O intikàm› al›r kanl› canl› bir millet!
256
— Nedir uzakta nümâyân olan flu ›ss›z ova, Ki pek hazin duruyor? — Bilmiyor musun? Kosova! Nas›l bilirdin! Evet, bilmesen de hakk›n var: B›rakmam›fl ki, tafl üstünde tafl, kuduz canavar! Yol u¤rat›p da bu sahrâdan önce geçmiflsen; Görür müsün, bakal›m, bir niflâne geçmiflten? Ne olmufl onca mefâhir? Ne olmufl onca diyâr? Nas›l da bitmifl o saymakla bitmeyen âsâr! O, Y›ld›r›m gibi sâhib-k›ranlar›n, ebedî Sadâ-y› kahr› fezâs›nda ç›nlayan vâdî, Bir ink›lâb ile, yâ Rab, nas›l harâb olmufl? Ki ç›rp›n›p duruyor her tafl›nda bin baykufl! Murâd-› Evvel’i koynunda saklayan toprak, Kimin ayaklar› alt›nda inliyor hele bak! Kimin elinde b›rakt›k... Kimin emânetini! O Pâdiflâh-› fiehîd’in huzûr-i heybetini, Sonunda çi¤neyecek miydi S›rb’›n ordular›, ‹çip içip gelerek önlerinde bandolar›?
Sen, ey fiehîd-i muazzam ki rûh-i feyyâz›n Duyar, neler çekiyor yerde kalm›fl enkàz›n! O rûhtan bize bir nefha olsun indiriver... Ki baflka türlü uyanmaz bu gördü¤ün ölüler!..
fâtih kürsüsünde
— Nedir flu karfl›da birçok karalt›lar yürüyor? — Muzaffer ordu ahâlîyi flimdi öldürüyor. Nüfûs-i müslime çokmufl da gayr-› müslimeden, ‹dâre müflkil olurmufl tevâzün eylemeden. Demek tevâzün içindir bu müslüman kesmek; O hâs›l oldu mu art›k adam kesilmeyecek! Tevâzün olmad› besbelli: Her taraf yan›yor; Odun k›yar gibi binlerce sîne do¤ran›yor! Ne reng-i muzlime girmifl o yemyeflil Kosova! fiimâle do¤ru bütün Pirzerin, ‹pek, Yakova, Fezâ-y› mahflere dönmüfl g›rîv-i mâtemden... Hem öyle arsa-i mahfler ki: Yok flefâ’at eden! Ne bir yafl›ndaki ma’sûm için beflikte hayat; Ne seksenindeki mazlûm için eflikte necat; O, baltalarla kesiktir; bu, süngülerle delik... Öbek öbek duruyor p›ht› p›ht› kanla kemik. Bütün y›k›lm›fl ocak, baflka fley de¤il görünen; Yüz elli bin bu kadar hânümân› buldu sönen! Siz, ey bu yang›n› ihzâr eden befl alt› sefîl, Ki ettiniz bizi H›rvat’la S›rb’a karfl› rezîl! Neden Halîfe’ye Kur’ân’la ba¤l› Arnavut’u(1) Ay›rd›n›z da harâb ettiniz bütün yurdu? Nas›lm›fl, anlay›n›z iddiâ-y› kavmiyyet? Ne yolda mahvoluyormufl bak›n ki bir millet! Siz, ey bu zehri en evvel kusan beyinsizler! Kaç›p da kurtuluruz sand›n›z... Fakat, ne gezer!
1. fiiirin ilk dört neflrinde bulunan “Halîfe’ye” kelimesi, 1924 bask›s›nda “hükûmete” fleklinde ç›km›flt›r.
257
Bugün belân›z› bulmufl de¤ilseniz, mutlak, Yar›nki sâikalar beyninizde patlayacak!
safahat - dördüncü kitap
fiiflip fliflip gidiyorsun, de¤il mi, ey Vardar? Ya bo¤du¤un kad›n›n, erke¤in hesâb› m› var! Mezâr› olmufl iken bunca na’fl-› mevvâc›n, Cenâze yutmaya hâlâ m› doymaz emvâc›n? Ne oldu yâd›na her gün hutûr eden o nukùfl? Nedir bu gö¤süne çökmüfl sevâd-› cûflâcûfl? Neden k›s›ld› muhîtinde ça¤layan nagamât? Bir âflinâ sesi duysayd›m ölmeden... Heyhât! O kanl› canl› yi¤itler ki: Z›ll-i bîdâr›, Koflar gezerdi senin dûfl-i imtinân›nda; O anl› flanl› gelinler ki: Nûr-i dîdâr›, Uyurdu nâz ile âgûfl-i mihribân›nda; O kahraman babalar, anneler ki: Sâhilini Dönerdi, her biri evlâd›n›n tutup elini... O gölgelerle berâber birer hayâl-i tebâh, Birer hayâl-i defîn oldu flimdi... Öyle mi? Âh!
258
Selânik’in, Siroz’un, bak, o nâmdâr ovas›, Kimin elinde bugün, hangi haydudun yuvas›? Zemîni öyle boyanm›fl ki, hûn-i ‹slâm’a: K›z›l kesâfeti çökmüfl cebîn-i eyyâma! K›z›l ufuklar›n alt›nda k›pk›z›l yer yer... K›zard›, baksana, da¤lar, k›zard› vâdîler; K›zard› çehre-i dünyâ; k›zard› rûy-i semâ; Fakat flu mâvili bayrak k›zarm›yor hâlâ! Onun sal›nd›¤› yerlerde bir k›z›l tûfan, Ne can b›rakt›, ne îman, ne bo¤mad›k vicdan! Minâreler serilip hâke, sustu ma’bedler; Y›k›ld› medreseler; dümdüz oldu merkadler. Mesâcidin ço¤u meydanda yok, kalanlar ise,
Ya gördü¤ün gibi meyhânedir, ya bir kilise. fiehirde evlere bask›n; kazâda katl-i nüfûs; Kurâda kalmad› telvîs olunmad›k nâmûs! Yapan da kim? Ad› Osmanl›, rûhu Yûnanl›, Bu iflde en mütehass›s bölük bölük kanl›! “Mukaddes ordu”yu te’yîd eden bu azg›nlar Saç›p savurdular etrâfa öyle yang›nlar: Ki u¤rad›klar› yerlerde tütmüyor bir ocak... K›yâm-› Haflr’e kadar, belki tütmeyip duracak! Ad›m bafl›nda flekàvet, ad›m bafl›nda k›tâl; fienâ’atin ne kadar kanl› flekli varsa: Helâl! fiu, Haç kaz›lmak için aln› parça parça olan; fiu, vaftiz etmek için buzlu gölde dondurulan Zavall›larla so¤uklarda titreflen eytâm; fiu, süngülerle aranm›fl delik deflik erhâm; fiu, na’fl› kanl› çar›klarla çi¤nenen k›zlar; fiu, hânedân› sönenler; flu hânümans›zlar; fiu, ümmehât-› perîflan; flu derbeder evlâd; fiu, saç yolan ninecikler; flu inleyen ecdâd; fiu, bombalarla çöken kubbeler derûnundan, Kemik sütunlar› hâlinde f›flk›ran ecsâd; fiu kül y›¤›nlar› alt›nda sakl› gövdeleri Tavâf eden, o yürekler dayanmayan feryâd; Tiyatrolarda görülmez, de¤il mi, nazl› beyim? S›k›ld›n öyle mi? Dur baflka sahne göstereyim:
fâtih kürsüsünde
Bilir misin duyulan hangi yurdun inlemesi, ..........................................................(*)
(*) Vâiz, bu yeni sahne-i fecâati tasvîre bafllamak üzere idi ki, müezzinin ikindi vaktini ihtâr eden “salli” sesi kubbeye aksetti. Lâkin, yar›m saatten beri te’essür, nedâmet yafllar› dökmekte olan cemâatin içinden pek az› bu sadây› iflitebildi.
259
safahat - dördüncü kitap
‹kindi oldu mu yâhu? Nedir bu “salli!” sesi? Evet... ‹kindi... Gelin bâri bir duâ edelim. Kabûl eder diyelim... Hakk’a ilticâ edelim:
260
Yâ Rab, bizi kahretme, helâk eyleme... — Âmin! Tâ ibret olup kalmayal›m âleme... — Âmin! Yetmez mi celâlinle göründüklerin art›k? Kurbân olay›m, biz bu tecellîden usand›k! Bir fecr-i ümîd etmeli ferdâlar› te’mîn... Göster bize yâ Rab o güzel günleri... — Âmin! Ferdâlara kald›ksa e¤er... Nerde o ferdâ? Hâlâ m› bu ‹slâm’› ezen mâtem-i yeldâ? Hâlâ m› bu âfâka çöken perde-i hûnîn? Nâr›n yetiflir... Bekliyoruz nûrunu... — Âmin! Müstakbel için sîne-i millette emel yok! Bir ukde var ancak, o da: “Tevfîk-i ezel yok!” Sensin edecek “var!” diye vicdanlar› tatmin. Çok görme, ‹lâhî, bize bir nefhan›... — Âmin! Kur’ân ayak alt›nda sürünsün mü, ‹lâhî? Âyât›n›n üstünde yürünsün mü, ‹lâhî? Haç Kâ’be’nin aln›nda görünsün mü, ‹lâhî? Çöksün mü nihâyet y›k›l›p koskoca bir din? Çektirme, ‹lâhî, bu kadar zilleti... — Âmin! Ve’l-hamdu li’l-lâhi Rabbi’l-âlemîn
safahat beflinci kitap
hât›ralar
Hânedân-› Hilâfet'in erkân-› mu’azzamas›ndan Ömer Fâruk Efendi Hazretlerine takdime-i ta’zîmimdir(1)
MEÂL-‹ CELÎL‹ “Tâkat getiremeyece¤imiz yükü bize yükleme, Allâh’›m...”(1)
1. Bakara (2) sûresi, 286. âyetin bir k›sm›.
hâtıralar
Ey bunca zamand›r bizi te’dîb eden Allah; Ey Âlem-i ‹slâm’› ezen, inleten Allah! Bizler ki senin va’d-i ‹lâhîne inand›k; Bizler ki bin üç yüz bu kadar y›l seni and›k; Bizler ki befler bir sürü ma’bûda taparken, Y›kt›k o yaman flirki, devirdik ebediyyen; Bizler ki birer hamlede evhâm› bitirdik, Ma’bedlere Ma’bûd-i Hakîkî’yi getirdik; Bizler ki senin ismini dünyâya tan›tt›k... Gördükse mükâfât›n›, yâ Rab, yeter art›k! Çektirmedi¤in hangi elem, hangi Ezâd›r? Her ân› hayât›n bize bir Rûz-i Cezâ’d›r! Ecdâd›m›z›n kanlar› seller gibi akm›fl... Maksadlar› dîninle beraber yaflamakm›fl. Evlâd› da kurbân olacakm›fl bu u¤urda... Olsun yine, lâkin bu ›fl›k yoksulu yurda, Bir nûr-i nazar yok mu ki baks›n bacas›ndan? Bir y›ld›z, ‹lâhî? Bu ne zulmet! Bu ne zindan!
263
safahat - beşinci kitap
Hâlâ m› semâm›zda gezen leyle-i memdûd? Hâlâ m› görünmez o seher-pâre-i mev’ûd? Ömrün daha en canl›, harâretli ça¤›nda, Çalkanmaday›z ye’s ile hirman bata¤›nda! Kâm ald› cihan, biz yine ferdâlara kald›k... Art›k bize göster ki o ferdây›: Bunald›k! Bir emrine ecdâd› da, ahfâd› da kurban... Olmaz m› bu millet daha te’yîdine flâyan? Hüsran yine bîçârenin âmâlini sard›; Âtîsi nigâh›nda karard›kça karard›. Balkan’daki yang›n daha kül ba¤lamam›flken, Bir baflka cehennem ç›k›versin... Bu ne erken!
264
Lâkin bu cehennem onu y›ld›rd› m›? Aslâ! ‹’lâya se¤irtip duruyor nâm›n› hâlâ. Kum dalgalar›ndan geçiyor öyle flitâban: Gûyâ o Sabâ, geçti¤i çöller de h›yâban. Kar kütlelerinden iniyor öyle yaman ki: Bir ça¤layan akmakta yar›p tafllar› sanki. K›zg›n günün alt›nda beyâbân› dolaflt›; Yalç›n buzun üstünde sekip da¤lar› aflt›. Art›k gidiyor: Hakk’a varan bir yolu tutmufl, Allâh’a bakan gözleri dünyây› unutmufl. Cûfl eyleyedursun geriden nevha-i hüsran... Yâd›nda onun flimdi ne mâtem, ne de hicran! Yâd›nda de¤il lânesinin hüzn-i elîmi; Yâd›nda de¤il yavrusunun tavr-› yetîmi; Yâd›nda de¤il do¤du¤u, ter döktü¤ü toprak; Yâd›nda kalan hât›ra bir fley, o da ancak: Gökten ona “yüksel!” diyen ecdâd-› flehîdi! Art›k o da yükseldi, fakat yerde ümîdi: Bir böyle flehîdin ki mükâfât› zaferdir, Vermezsen ‹lâhî dökülen hûnu hederdir! Berlin,1 Kânûnisânî 1330 (14 Ocak 1915)
UYAN!
Baksana kim boynu bükük a¤layan? Hakk-› hayât›n senin ey müslüman! Kurtar o bîçâreyi Allâh için, Art›k ölüm uykular›ndan uyan! Bunca zamand›r uyudun, kanmad›n; Çekmedi¤in kalmad›, uslanmad›n. Çi¤nediler yurdunu bafltan bafla, Sen yine bir kerre k›m›ldanmad›n! Ninni de¤il dinledi¤in velvele... Kükreyerek akmada müstakbele, Bir ebedî sel ki zamand›r ad›; Haydi kat›l sen de o coflkun sele.
Dehflet-i mâzîyi getir yâd›na; Kimse yetiflmez yar›n imdâd›na. Merhametin yok diyelim nefsine; Merhamet etmez misin evlâd›na? “Ben onu dünyâya getirdim...” diye,
hâtıralar - uyan
Karfl› durulmaz, cereyan sîne-çâk... Varsa duranlar olur elbet helâk. Dalgalar›n anlamadan seyrini, Göz göre girdâba nedir inhimâk?
265
Kalk›flacaks›n demek öldürmeye! Sevk ediyormufl me¤er insanlar›, Hakk-› übüvvet de bu cânîli¤e! Do¤ru mudur ye’s ile olmak tebâh? Yok mu gelip gayrete bir intibâh? Bekledi¤in subh-i K›yâmet midir? Gün bat›yor, sen ar›yorsun sabâh! Gözleri mâzîye bakan milletin, Ömrü temâdîsi olur nekbetin. Karfl›na müstakbeli dikmifl Hudâ, Görmeye, lâkin daha yok niyyetin! Ey koca fiark, ey ebedî meskenet! Sen de k›m›ldanmaya bir niyyet et. Korkuyorum, Garb’›n elinden yar›n, Kalmayacak çekmedi¤in mel’anet. Hakk-› hayât›n daha çi¤nenmeden, Kan dökerek almal›s›n merd isen. Çünkü bugün ortada hak sâhibi, Bir kiflidir: “Hakk›m› vermem!” diyen.
safahat - beşinci kitap
Berlin, 5 fiubat 1330
266
(18 fiubat 1915)
MEÂL-‹ CELÎL‹ “Ey müslümanlar, Allah’tan, nas›l korkmak lâz›msa öylece korkunuz...” (1)
1. Âl-i ‹mrân (3) sûresi, 102. âyetin bir k›sm›.
hâtıralar
Ne irfand›r veren ahlâka yükseklik, ne vicdand›r; Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundand›r. Yüreklerden çekilmifl farz edilsin havf› Yezdân’›n... Ne irfân›n kal›r te’sîri kat’iyyen, ne vicdân›n. Hayat art›k behîmîdir... Hay›r ondan da alçakt›r: Ya hayvan ba¤l›d›r f›tratla, insan hürr-i mutlakt›r. Behâim ç›kmaz amma hilkatin sâbit hudûdundan, Befler hâlâ habersiz böyle bir kayd›n vücûdundan! Me¤er kalbinde Mevlâ’dan tehâflî hissi yer tutsun... O yer tutmazsa hiç ma’nâs› yoktur kayd-› nâmûsun. Hem efrâd›n, hem akvâm›n bu histir, varsa, vicdân›; Onun ta’tîli: ‹nsâniyyetin tevkî’-i hüsrân›! Budur hilkatte cârî en büyük kànûnu Hallâk’›n: O yüzden bafllar izmihlâli milletlerde ahlâk›n. Fakat, ahlâk›n izmihlâli en müdhifl bir izmihlâl; Ne millet kurtulur, zîrâ, ne milliyyet, ne istiklâl. Oyuncak sanmay›n! Ahlâk-i millî rûh-i millîdir;
267
Onun iflâs› en korkunç ölümdür: Mevt-i küllîdir. Olur cem’iyyet art›k çâresiz pâmâl-i istîlâ; Me¤er kald›rm›fl olsun, rûh-i sânî indirip, Mevlâ. Evet bir ba’sü ba’de’l-mevte imkân vard›r elbette... Bunun te’mîni, lâkin, bir y›¤›n edvâra vâbeste!
safahat - beşinci kitap
O cem’iyyet ki vicdân›nda hâkim havf-› Yezdan’d›r; Bütün dünyâya sâhiptir, bütün akvâma sultand›r. Fakat, efrâd› Allah korkusundan bî-haber millet, Çeker, milletlerin menfûru, K›btîler kadar zillet; Me’âlî meyli hiç kalmaz, flehâmet büsbütün kalkar; Ne hâkimlik tan›r art›k, ne mahkûm olmadan korkar. fieref h›rs›yle istihkàr-› mevt etmiflken ecdâd›, B›rakmaz öyle bir pâkîze neslin flimdi ahfâd›, Hayât u¤runda istihfâfa flâyan görmedik hüsran! Gebersin tekmeler alt›nda râz›... Ç›kmas›n, tek, can! Yürekler en mülevves, en sefîl âmâl için çarpar; Sinirler en muhâl endîfleden titrer durur par par! Olur cem’iyyet efrâd›nca flahsî menfa’at “ma’bûd!” Sorarsan kimse bilmez var m› “hak” nâm›nda bir mevcûd. O, doymak bilmeyen, ma’bûda kurband›r hayâ hissi, Hamiyyet, âdemiyyet hissi, ulvî hislerin hepsi! Bu hissizlikle cem’iyyet yaflar derlerse pek yanl›fl: Bir ümmet göster, ölmüfl ma’neviyyât›yla sa¤ kalm›fl?
268
20 A¤ustos 1330 (2 Eylül 1914)
MEÂL-‹ CELÎL‹ “Kim müslümanlar›n derdini kendine mâl etmezse onlardan de¤ildir.” Hadîs-i fierîf (1)
Irz›m›zd›r çi¤nenen, evlâd›m›zd›r do¤ranan! Hey s›k›lmaz a¤lamazsan, bâri gülmekten utan!
1. Munâvî, Feyzu’lKadîr, 6 - 67.
hâtıralar
Müslümanl›k nerde! Bizden geçmifl insanl›k bile... Âlem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nâfile! Kaç hakîkî müslüman gördümse: Hep makberdedir; Müslümanl›k, bilmem amma, gâlibâ göklerdedir! ‹stemem, dursun o pâyans›z mefâhir bir yana... Gösterin ecdâda az çok benzeyen bir kan bana! ‹sterim sizlerde görmek ›rk›n›zdan yâdigâr, Çok de¤il, ancak, necîb evlâda lây›k tek fliâr. Varsa flâyed, söyleyin, bir parçac›k insâf›n›z: Böyle kans›z m›yd› -hâflâ- kahraman eslâf›n›z? Böyle düflmüfl müydü herkes ayr›l›k sevdâs›na? Benzeyip flîrâzesiz bir mushaf›n eczâs›na, Hiç görülmüfl müydü olsun kayd-› vahdet târumâr? Böyle olmufl muydu millet can evinden rahnedâr? Böyle açl›ktan bo¤azlar m›yd› kardefl kardefli? Böyle âdet miydi, bî-pervâ, yemek insan lefli?
269
“His” denen devletliden olsayd› halk›n behresi: Pâyitaht’›ndan bugün taflmazd› sarhofl na’ras›! Kurt uzaklardan bakar, dalg›n görürmüfl merkebi, Sald›r›rm›fl ans›z›n yaydan boflanm›fl ok gibi. Lâkin aflk olsun ki ald›rmaz da otlarm›fl eflek, Sanki tavflanm›fl gelen, yâhud k›l›ks›z köstebek! Kâr sayarm›fl bir tutam ot fazla olsun yutmay›... Hasm›, derken, çullan›rm›fl yutmadan son lokmay›!..
safahat - beşinci kitap
Bir hakîkattir bu, flaflmaz, bildi¤in üslûba sok: Hâlimiz merkeble kurdun ayn›, aslâ fark› yok. Burnumuzdan tuttu düflman, biz bo¤az kayd›nday›z! Bir bak›n: Hâlâ m› hâlâ ihtiras ard›nday›z! Sayg›s›zl›k elverir... Bir parça olsun arlan›n: Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanman›n! Davran›n hayk›rmadan nâkùs-i izmihlâliniz... Öyle bir buhrâna sapm›flt›r ki, zîrâ, hâliniz: Zevke dalmak flöyle dursun, vaktiniz yok mâteme! Davran›n zîrâ gülünç olduk bütün bir âleme. Bekleflirken gökte yüz binlerce ervâh intikam; Yerde kalm›fl, na’fla benzer kavm için durmak haram! Kahraman ecdâd›n›zdan sizde bir kan yok mudur? Yoksa: ‹stikbâlinizden korkulur, pek korkulur!
270
13 Haziran 1329 (26 Haziran 1913)
MEÂL-‹ CELÎL‹ “Kimin bu dünyâda gözü kapal› ise âhirette de kapal›, hattâ oradaki flaflk›nl›¤› daha ziyâde.” (1)
1. ‹srâ (17) sûresi, 72. âyet.
hâtıralar
Nihâyet neyse idrâk etti¤in fley ömr-i fânîden; Onun bir ayn›d›r mutlak nasîbin ömr-i sânîden. Hatâd›r âhiretten beklemek dünyâda her hayr›: Öbür dünyâ bu dünyâdan de¤il, hem hiç de¤il, ayr›. Sen ey sersem ki “üç günlük hayât›n hükmü yok” der de, San›rs›n umdu¤un âmâdedir ferdâ-y› Mahfler’de; Ne ekmifltin ki mahsûl istiyorsun bir de ferdâdan? Senin meflrû’ olan hakk›n: Bugün hüsran, yar›n hüsran! E¤er maksûdu ancak âhiret olsayd› Yezdân’›n; Ne hikmet vard› ibdâ›nda hiç yoktan bu dünyân›n? “Ezel”den ayr›lan rûhun niflîmen-gâh-› bâkîsi “Ebed”ken, yolda eflbâh›n niçin olsun mülâkîsi? “Elest”in arkas›ndan gelmesin Cennet, Cehennem de, Neden ervâha tekrar imtihân olsun bu âlemde? Demek: Dünyâ de¤il pek öyle istihfâfa flâyeste: Demek: Bir feyz-i bâkî var, bu fânî ömre vâbeste! Diyorlar: “Kâinât›n asl› yoktur, çünkü fânîdir.”
271
Evet, fânîdir amma bir nazardan câvidânîdir. Süreksizmifl hayat... Olsun! Müebbed zevki, hüsrân›; Onun bir sermediyyettir bu haysiyyetle her ân›. “Cihân›n asl› yoktur, çünkü fânîdir” diyen sersem, Ne der “Öyleyse hilkat pek abes bir fley ç›kar” dersem? Nedir dünyâya gelmekten garaz, gitmek midir ancak? Velev bir anlamak h›rs›yle olsun yok mu u¤raflmak? Ganîmettir hayât›n, i¤tinâm et, durma erkenden, Yar›n milyonla feryâd olmas›n enfâs-› ma’dûden! Bu âlem imtihan meydân›d›r ervâh için mâdâm, Demek: ‹nsan de¤ilsin eylemezsen durmay›p ikdâm. Neden geçsin sefâletlerle, haybetlerle, ezmân›n? Neden azmin süreksiz, yok mudur Allâh’a îmân›n? Çal›fl dünyâda insân ol, elindeyken henüz dünya; Öbür dünyâda insanl›k de¤ilmifl ya¤ma, gördün ya! Dilinden âhiret hiç düflmüyor ey müslüman, lâkin, Onun hakk›nda ât›l bir heves mahsûlü idrâkin! Bu mecnûnâne vehminden flifâ-yâb olmadan, flâyed Gidersen böyle s›fru’l-yed, kal›rs›n sonra s›fru’l-yed! Hayâlât arkas›ndan kofltu¤un yetmez mi hey flaflk›n? Senin hâlâ hakîkatten nedir i¤mâz için hakk›n? Bu âlem flöyle bir rü’yâ imifl, yâhud muvakkatmifl... Evet ukbâda anlars›n ne müdhifl bir hakîkatmifl!
safahat - beşinci kitap
16 Teflrînievvel 1330
272
(29 Ekim 1914)
MEÂL-‹ CELÎL‹ “Müslümanl›k huyun güzelli¤inden ibârettir.” Hadîs-i fierîf (1)
1. Muttakî el-Hindî, Kenzü’l-ummâl, Beyrut 1405, III-17.
hâtıralar
Biz ki yarm›flt›k flu’ûnun en büyük ummân›n›; Çi¤nemifltik yükselen emvâc-i bî-pâyân›n›; Biz ki edvâr›n, kurûnun, hâdisât›n ra¤m›na, Hâkim olmufltuk bütün bir âlemin eyyâm›na; fiimdi tek bir dalgan›n pâmâl-i izmihlâliyiz! fiimdi sâhillerde mahkûmiyyetin timsâliyiz! Böyle bir sadmeyle altüst olsun en müdhifl gemi... Dehfletin te’sîri hâlâ sars›yor endîflemi! Öyle salg›nd›r felâket, öyle ânîdir ölüm: Hem görür göz, hem aceb rü’yâ m›d›r, der, gördü¤üm? Nerde rü’yâ! Gördü¤ün ayn›yle vâki’dir senin. Gayr-i vâki’ noktalar: Ancak o mühlik sadmenin, Bir d›flardan, bir kazâ, bir nâgehânî olmas›; Bir de -en yanl›fl kanâ’at- âsümânî olmas›. Dâhilîdir sadme... Hâriçten de¤il... Aslâ de¤il! Sonra, olmaz ez-kazâ dünyâda bir fley, böyle bil! Nâgehânî lâfz›n›n ma’nâs› yoktur, herzedir:
273
1. SR neflrinde bu m›sradan sonra bir beyit daha vard›r; Rûh-i gayret ölmüfl art›k, her flenâat bizdedir... Duygusuzluk bizde, bin mühlik kanâat bizdedir! 2. SR neflrinde bu beytin yerinde baflka bir beyit vard›r: Müslüman kim? Din nedir? Evvelce tahkîk etmeli; En büyük düstûr odur, hakk›yle tatbîk etmeli.
En beyinsizler bu istikbâli zîrâ kestirir. Gökten inmez bir de hiçbir fley... Bütün yerden taflar; Kendi ahlâk›yle bir millet ölür, yâhud yaflar. Çi¤nenirsek biz bugün, çi¤nenmek istihkàk›m›z: Çünkü izzet nerde, bir bak, nerdedir ahlâk›m›z. Müslümanl›k pâk sîretten ibâretken, yaz›k! Öyle sapland›k ki levsiyyâta: Hâlâ ç›kmad›k!(1) Zulme tapmak, adli tepmek, hakka hiç ald›rmamak; Kendi âsûdeyse, dünyâ yansa, bafl kald›rmamak; Ahdi nakzetmek, yalan sözden tehâflî etmemek; Kuvvetin meddâh› olmak, aczi hiç söyletmemek; Mübtezel birçok merâsim: ‹nhinâlar, yatmalar, fiaklabanl›klar, riyâlar, muttas›l aldatmalar; F›rka, milliyyet, lisan nâm›yle dâim ayr›l›k; En samîmî kimseler beyninde en ciddî aç›k; Enseden arslan kesilmek, cebheden yaltak kedi... ...............................................................................
safahat - beşinci kitap
Müslümanl›k bizden evvel böyle zillet görmedi! Hâlimiz bir inhilâl etmifl vücûdun hâlidir; Rûh-i izmihlâlimiz ahlâk›n izmihlâlidir. Sâde bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli: Bir halâs imkân› var: Ahlâk›m›z yükselmeli, (2) Yoksa pek korkunç olur katmerleflip hüsrân›m›z... Çünkü hem dünyâ gider, hem din, e¤er yapmazsan›z.
274
20 Haziran 1329 (3 Temmuz 1913)
MEÂL-‹ CELÎL‹ “O mü’minlere ind’allah ecr-i azîm var ki: Birtak›m kimseler kendilerine “Düflmanlar›n›z sizin için kuvvetlerini toplad›lar; onlardan korkmal›s›n›z” dedikleri zaman bu haber îmanlar›n› art›r›r da: “Allah’›n nusreti bize kâfîdir, o ne güzel muhâf›zd›r!” derler.”(1)
1. Âl-i ‹mrân (3) sûresi, 173. âyet.
hâtıralar
fiehâmet dîni, gayret dîni ancak Müslümanl›k’t›r; Hakîkî Müslümanl›k en büyük bir kahramanl›kt›r. Cebânet, meskenet, dünyâda, s›¤maz rûh-i ‹slâm’a... Kitâbullâh’› iflhâd eyledim -gördün ya- da’vâma. Görürsün, hissedersin varsa vicdân›nla îmân›n: Ne müdhifl bir hamâset çarp›yor gö¤sünde Kur’ân’›n! O vicdan nerdedir, lâkin? O îman kimde var? Heyhât! Ne olmufl, ben de bilmem, pek karanl›k flimdi hissiyyât! O îmandan velev pek az nasîb olsayd› millette, fiu üç yüz elli milyon halk› görmezdin bu zillette! O îman ittihâd isterdi bizden, vahdet isterdi... Nas›l “bünyân-› mersûs” olmam›z lâz›msa gösterdi. Peki! Bizler ne yapt›k? Kol kol olduk, târumâr olduk... Nihâyet bir denî sadmeyle düfltük, hâk-sâr olduk!
275
O îman kuvvet ihzâr›yle emretmiflti... Lâkin, biz “Tevekkelnâ” deyip yatt›k da kald›k böyle en âciz! O îman, farz-› kat’îdir diyor tahsîli irfân›n... Ne câhil kavmiyiz biz müslümanlar, flimdi, dünyân›n! O îman hüsn-i hulkun en büyük hâmîsi olmuflken... Nemiz vard›r fezâilden, nemiz eksik rezâilden? Demek: ‹slâm’›n ancak nâm› kalm›fl müslümanlarda; Bu yüzdenmifl, demek, hüsrân-› millî son zamanlarda. E¤er çi¤nenmemek isterseler seylâb-› eyyâma; Rücû’ etsinler art›k müslümanlar Sadr-› ‹slâm’a. O devrin yâd-› nûrânûru bî-pâyan flehâmettir; Mefâhir onlar›n târîhidir; ümmet o ümmettir. Ki bir yandan celâdetler saç›p dünyây› titretmifl; Öbür yandan da insanl›k nedir dünyâya ö¤retmifl. De¤ilmifl böyle mahkûmiyyetin timsâl-i pâmâli! fievâhikten tenezzül eylemezmifl arfl-› iclâli. “Tevekkül” vasf›, ancak onlar›n hakk›nda ma’nîdâr: Ki etmifl hepsi dünyâlar kadar âlâm› istihkàr. Çekinmezmifl fledâid ya¤sa, aslâ, iktihâm›ndan; Zeminlerden ölüm f›flk›rsa dönmezmifl merâm›ndan. “Hakîkî Müslümanl›k en büyük bir kahramanl›kt›r” Demifltim... ‹flte da’vâm onlar›n hakk›nda sâd›kt›r.
safahat - beşinci kitap
4 Eylül 1330
276
(17 Eylül 1914)
EL-UKSUR’DA(*) Emîr Abbas Halim Pafla hazretlerine
Bu noktadan ne müheyyic fezâya do¤ru nazar! Birer kanat iki sâhilde yükselen ovalar:
(*) El-Uksur, Kâhire’nin alt› yüz kilometre kadar cenûbunda Nil’in sâhil-i flarkîsine düflen bir mevkidir ki eski M›s›rl›lardan kalma pek çok âsâra mâlik oldu¤u için seyyahlarca mâruftur. Afla¤›da ismi gelecek “Karnak” ise bizim Atmeydan›’ndaki dikilitafllarla doludur.
hâtıralar - el-uksur’da
Havâ a¤›rd›, fakat, pek dokunmuyordu s›cak; Gurûba vard› esâsen yar›m sâ’at ancak. Yak›nd› sâhile mihmân› oldu¤um mesken; Yavafl yavafl iniverdim a¤açl› bir tepeden. O, Nîl’i koynuna çekmifl yeflillenen, vâdî, -Ki yok hazan safahât›nda ömrünün ebedîÖnümde, zümrüde benzer, y›¤›n y›¤›n mevecât, Saç›p saç›p uzuyor: Sanki bir serâb-› hayât! fiu imtidâda bak›n, var m› yâl ü bâline efl? Bu yâl ü bâli bütün gün kucaklayan o günefl, Ki Nîl’i flark›na alm›fl da garba geçmiflti; Ufukta son lemeât›yle parl›yor flimdi... Fakat ziyâs›na hâlâ tahammül imkâns›z. Solumda bir büyücek hurma var ki yapyaln›z... Zemîni haylice mâil de olsa, çâresi ne? Büründüm art›k onun z›ll-i pâre-pâresine.
277
safahat - beşinci kitap
Nigâh uzand› m› bir kerre dûfl-i sâhirine, Hayâl uçup gidiyor baflka âlemin birine! Zemîne flimdi, o gündüz alev saçan, âfâk Il›k ›l›k döküyor bir havâ-y› isti¤râk. Gülümsüyor yüzü art›k muhît-› reyyân›n, Muhât›, çünkü, semâdan inen bu ça¤layan›n. Deminki samte bedel hande ç›nl›yor yer yer: Gülümsüyor koca vâdî, gülümsüyor tepeler; Gülümsüyor suyu t›rmanmak isteyip öteden, Uzun kürekli kay›klarla bir büyük yelken; Gülümsüyor beriden gölgeler döküp Nîl’e, Otel binâlar› etvâr-› imtinân›yle; Gülümsüyor k›y›lardan befl alt› hatve kadar, ‹çerde, ipli s›r›klarla iflleyen kuyular; Gülümsüyor suyu k›rbayla aktaran fellâh; Gülümsüyor bunu ömründe görmeyen seyyâh; Gülümsüyor çal›l›klarla örtülen dereler; Gülümsüyor say›s›z tarlalarla meflcereler; Gülümsüyor kar›lar, bafllar›nda topraktan, Gü¤üm k›l›kl› birer kap dönerken ›rmaktan; Gülümsüyor derelerden bal›k tutan, ç›plak, Çoluk çocuk suyu kepçeyle aktar›p durarak...
278
Sabahleyin dolafl›p gördü¤üm o heykeller; Ki sermediyyete ç›lg›n zavall› h›rs-› befler, -Kulûba nakfledecek yerde yâd-› rahmetiniFezâya kazmak için z›ll-i bî-kerâmetini; Dikip de her kayadan bin hayâta seng-i mezâr, Bu korkuluklara vahfletle vermifl istikrâr; Ki secdeler edecekmifl ayaklar›nda zemîn; Ki Arfl’› titretecekmifl al›nlar›ndaki çîn! Fakat zaman denilen dest-i kibriyâ-y› mehîb Bu kahramanlar› etmifl ki öyle bir te’dîb:
Ne enf-i nahveti kalm›fl k›r›lmad›k, ne kolu! Civâr-› ibreti enkàz-› lâflesiyle dolu. Ne çehrelerde mehâbet, ne cebhelerde gurûr; Silik hutûtuna çökmüfl bütün meâl-i fütûr. Adâletin bu kadar bî-aman tecellîsi Nigâh-› zâire vermekte merhamet hissi. Evet, mezâr› o heykellerin uzakt› bana; fiu var ki mün’at›f oldukça gözlerim o yana, Gülümsüyor diyorum onlar›n da çehreleri. Gülümsüyor koca bir ma’bedin uzakta yeri. Gülümsüyor sa¤a bakt›kça karfl›dan “Karnak”; Gülümsüyor o sütunlar ki, Nîl’e müsta¤rak, Z›lâl-i ra’fle-nümâs›yle oynuyor emvâc. Gülümsüyor, da¤›n›k bafllar›nda alt›n tâc, Semâya f›rça vuran hurmalar sevâhilden.
hâtıralar - el-uksur’da
Oturmufl oldu¤um âsûde sath-› mâilden, Biraz yukardaki çardak biçimli gölgeli¤i, Nas›lsa görmek için kalkay›m, dedim... Ne iyi! Frans›z, ‹ngiliz, Alman, on üç kadar seyyâh, Üçer befler küme olmufllar: ‹nliyor akdâh! Birinciler gülüyor... Çünkü ceyb-i meflhûnu, Yerinden oynat›yor kâinât-› medyûnu. “Sedan” düflündürecek olsa olsa maskaray›... Refâh unutturur insâna en derin yaray›. ‹kinciler gülüyor, hem de hakk›d›r, gülecek: Cihan bir emrine âmâde... “Öl!” desin, ölecek. Tutuflturup bütün akvâm› karfl›dan bak›yor! Çelikle tafl vuruflurken herif çubuk yak›yor! Üçüncüler gülüyor, çünkü zûr-i bâzûsu, Ne derse “do¤ru!” denen bir kefîl-i nâmûsu. Befler ki kuvveti bahfletmiyor henüz hakka;
279
Ne çâre var onu kuvvetle almadan baflka? Zebun musun? Yal›n›z a¤lamak senin hakk›n!...
safahat - beşinci kitap
Evet, bu sâha-i cûflun, bu cûfl-i ezvâk›n ‹çinde ben, yal›n›z ben zavall› gülmüyorum... Oturmufl a¤l›yorum, a¤lasam da ma’zûrum: Vatan-cüdâ gibiyim ceddimin diyâr›nda! Ne topra¤›nda flu yurdun, ne cûybâr›nda, Bir âflinâ sesi, yâhud bir âflinâ izi var! Sadâma bekledi¤im aksi vermiyor ovalar. Bileydim ey koca fiark, ey cihân-› dûrâdûr, Senin nerendeki evlâd›n›n nasîbi huzûr? Bafl›n belâlara girmifl; elin, kolun pâmâl; ‹çinden esti mi bir gün hevâ-y› istiklâl? Görür müyüm diye karfl›mda müslüman yurdu, Bütün diyâr›n› gezdim, ayaklar›m durdu... Yabanc› sesleri geldikçe reh-güzâr›mdan, Hep inkisâr-› emel taflt› rûh-i zâr›mdan! Vatan-cüdâ olay›m sînesinde ‹slâm’›n? Bu âk›bet, ne elîm intikàm› eyyâm›n! Benim ki yafll›y›m art›k düflük kolum, kanad›m; Bu intikàm› çal›fls›n da als›n evlâd›m.
280
Ufukta flimdi günefl sönmek üzre sallan›yor; fiu var ki çehresi hâlâ par›l par›l yan›yor. Biraz geçince, fluâ’ât-› vâpesîniyle, Dikildi geldi de karfl›mda, ans›z›n Nîl’e, Sularla esnemeyen bir amûd-i nûrânûr. Fakat bu z›ll-i mübâhî, bu intibâ’-› vakùr, -Ki çok zaman kalacak sand›m imtidâd›ndanBefl on dakîkada Nîl’in silindi yâd›ndan! Yaz›k, o gölge de milyarla z›ll-i nâ-yâba, Kat›lmak üzre at›lm›fl me¤er bu girdâba!
Görünmüyor günefl art›k, önünde perde cibâl; O flimdi baflka ufuklardan etti arz-› cemâl. Ac›kl› rûhunu ma¤rib hazin hazin döktü; Zemîne flâm-› garîbân yavafl yavafl çöktü. De¤iflti çehresi Nîl’in: Önümde az kumral; Deminki z›ll-i sütûnun yerinde pek koyu al; Biraz ilerde, fakat, âdetâ karanl›kt›. Bu reng-i mâteme da¤lar da âflinâ ç›kt›: Karard› bakt›m uzaktan dumanl› cebheleri. Ridâs› ma¤ribin art›k kucaklam›flt› yeri. Demin gülümseyen âfâk› tülledikçe z›lâl, Uyand› rûh-i garîbimde bir hayâl-i muhâl: Cihân-› sâmiti karfl›mda a¤l›yor sand›m... O gölgelikten inip nûra do¤ru t›rmand›m. 15 Kânûnisânî 1329 (28 Ocak 1914)
hâtıralar - el-uksur’da 281
BERL‹N HÂTIRALARI Binbafl› Ömer Lûtfi Bey kardeflimize
hâtıralar - berlin hâtıraları
“Biraz da kahveye ç›ksak...” demiflti arkadafl›m. O do¤ru söylemifl amma ben e¤ri anlam›fl›m: Mahalle kahvesi nerden de geçti zihnimden? Bak›lsa geçmemeliymifl... Bilir miyim onu ben? Mahalle kahvesi... Berlin... Münâsebet mi dedin! Fakat ricâ ederim, dinleyin, inâyet edin: Fakîriniz en aç›k bir söz olsa, mecbûrum, Kafamda buldu¤um eflyây› aktar›r dururum. Onun bir örne¤i geçmiflse âk›bet elime, Derim ki: “Ha! Bu demekmifl o duydu¤um kelime.” Otel denildi mi bilfarz, o mu’teber kàmûs Ne söylüyor bakar›m bir: Evet, lügat me’nûs; Kütükte mahlâs› han, sinni lâ-akal yetmifl! Zavall› âhir-i ömründe irtidâd etmifl; fiu var ki mi’desi ilhâd› etmemifl temsîl; Ne müslüman, ne frenk, öyle bir vücûd-i sefîl. Y›kanma yok, tuvalet yok! Yaz›n belinde çamur; Eteklerinden inerken kabuk tutar ya¤mur! De¤il mi uçkuru sarkan bunaklar›n bir efli? Bak›nd› cumbaya: Bîzâr eder durur günefli, O nemli yorgan› salland›r›p da pencereden! Yatak tak›mlar› flâyân-› merhamet cidden: Kadîfe hâline geçmifl patiskadan yast›k... Ne istihâle geçirmifl hesâb edin art›k!
283
safahat - beşinci kitap
1. Samatya (Kocamustafapafla) ve Tatavla (Kurtulufl)...O tarihte buralarda, daha çok gayrimüslimler otururdu. 2. Tren ve tramvay iflletmesi yabanc› flirketlerin elindeydi.
284
Benek benek yay›l›p kehle int›bâ’ât›, Benekli basmaya dönmüfl o çarflaf›n surat›! K›r›k sürâhide bekler yosunlu bir mâyi’, Ki derd-i cû’a gelir üç yemek kadar nâfi’. Bir ekme¤in yeri dolmazm›fl olmadan iki su; Bunun befl ekmek olur belki bir kadeh dolusu. fiimendüfer deyiniz... Buldum iflte örne¤ini: Üflenmeden çevirip nâzenin tekerle¤ini, -Yak›nsa bindi¤iniz noktadan e¤er kasabaKader müsâ’ade ettikçe iflleyen araba. Samatya lordu müfettifl; Tatavla kontu müdir, (1) Zavall› milletin efrâd› orta yerde esir! “Bilet mahalli” midir ismi pek de bilmiyorum, Bas›k tavanl›, rutûbetli, isli bir bodrum, Ayakta esneyen âvâre yolcularla dolu. Biletçi nerde mi? Kumpanya’n›n o nazl› kulu (2) Verâ-yi perdeden etmez ki halka do¤ru nigâh... Ne var telâfl edecek? Beklesin ibâdullâh! Aç›ld› perde nihâyet flu var ki cendereye K›s›lmak istemiyorsan sokulma pencereye! ‹tifl kak›fl ola¤an fley, dövüfl sövüfl de caba! — Biletçi, mösyö, tren kaçta kalkacak acaba? — Aya¤m› ezdin adam... Patl›yor musun ne zorun? — Vurursam a¤z›na?... — Yâhu! Gürültünüz ne? Durun! — Yavafl be! — Çüfl be! Gözün kör mü? — Pardon! — ‹llâllah!
Nas›l ki ç›kt› flu “pardon” efleklik oldu mubah! — Ne lâft›r etti¤i Allahça söyleyin yak›fl›r? — Uzatma! — Tut ki uzatt›m?.. — Herif de amma h›fl›r! — Suç öldürende de¤ildir ki derseler... — Hele bak! — Nedir ki bir de ki bakt›m? — Susun belâ ç›kacak! — Ufakl›k olmal›! — Yok, mösyö! — Yoksa git! Bozdur! — Dikilme nâfile, sinyör ne derse kànundur! — Tren kaçar a kuzum... — Haydi! Dinlemez ben lâf! — Tren kaçar diyorum, dinlemem diyor: Ne tuhaf! — K›zarsa a¤z› bozuktur fenâ bi fley söyler; Bozarlar onlu¤u verdin mi. Kofl da bozduruver! Tütüncü “on para az!” der... Musîbetin büyü¤ü: Herif simitçi ararken tren çalar düdü¤ü!..
hâtıralar - berlin hâtıraları
Sokak deyin meselâ... fiimdi bakt›¤›m lügate Mürâca’at yine lâz›m m›? Lâz›m elbette. Evet, o bir helezondur ki kutru alt› kar›fl; Ya tûlü? Bilmiyorum, her ne söylesem yanl›fl. Muvaffak olman›n imkân› yok ki tahmîne: Biraz gidip dal›yor haydi evlerin birine! Zamâne fli’rine benzer zemîn-i tertîbi: Zalâm içinde mebâdîsi müntehâs› gibi. Peki! Ne yapmal› çarp›lmak istemezsen e¤er? Tekin de¤il mi nedir, pek acâibimsi bu yer? Dilinde Besmele olsun, elinde Sûre-i Nûr, Kesende sâde mühür... Kimse çarpamaz... Destûr!
285
safahat - beşinci kitap
Birinci hatve selâmet... ‹kinci hatve tamam... Üçüncü hatveyi lâkin düflünmeden atamam... Ne var m›? A¤z›n› açm›fl ki bir yaman uçurum, Dalarsa “cub!” diye insan, ç›kar m› bilmiyorum! Uzak dolafl! ‹yi, lâkin, al›nd› bir tümsek, Ne atlayanda kal›r diz, ne t›rmananda bilek! Kenarca gitmeli öyleyse... ‹htimâli mi var? Sa¤›nda: A¤r›s› tutmufl, ç›k›k kar›nl› duvar, Solunda: Lâsti¤e sâhip ç›kan sak›zl› çamur! Durundu çâreyi buldum... Evet, olur mu olur: fiu künbedin üzerinden befl alt› tafl sökerim, Bataksa al, bu da batmaz, deyip deyip ekerim. Demek; Hazîne-i Evkàf’a bir metin köprü Binâs› terkedeceksin... Uzatma, haydi yürü! Vasiyyetim size: Ey z›play›p geçen ahlâf, Sak›n flu künbed-i feyyâz› etmeyin isrâf, Günün birinde batakl›k aflarsa köprümden, Emîn olun size lâz›md›r öyle bir ma’den.
286
Otel me¤er o de¤ilmifl, flimendüfer de kezâ... Sokak m› benzeyen az çok? Aman can›m, hâflâ! Me¤er oteller olurmufl saray kadar ma’mûr, Adam girer de yaflarm›fl içinde mest-i huzûr. Befl alt› yüz odan›n her birinde pufla yatak... Nasîb olursa e¤er, hiç düflünme yatmana bak! Sokakta kar ya¤adursun, odanda fasl-› bahâr, D›flarda leyle-i yeldâ, içerde n›sf-› nehâr! H›yât-› nûrunu temdîd edip her âvîze, Fezâda nescediyor bir sabâh-› pâkîze, Havây› k›zd›rarak hissolunmayan bir ocak; Il›k ›l›k geziyor, her tarafta ayn› s›cak. Gürül gürül ak›yor çeflmeler, temiz mi temiz; So¤uk da isteseniz var, s›cak da isteseniz.
G›c›r g›c›r ötüyor ortal›k titizlikten, San›rs›n›z ki zemîninde olmam›fl gezinen. Ne kehle var o mübârek döflekte hiç, ne pire; Kafl›nma hissi muattal bu i’tibâra göre!.. Unuttum ismini... Bir s›rnafl›k böcek vard›... Ç›kar duvarlara, yast›k budur, der atlard›. Ezince bir koku peydâ olurdu çokça iti... Bilirsiniz a can›m... Neydi? Neydi? Tahtabiti! O hemflerim, san›r›m, çoktan inmemifl buraya, Bucak bucak arad›m, olsa rast gelirdim ya!
hâtıralar - berlin hâtıraları
fiimendüfer de me¤er baflka türlü bir fleymifl: Hemen binip uçuyorsun... Aman bay›ld›¤›m ifl! Mesâfe kayd›, mekân kayd› bilmiyor insan; Dakîkan›n boyu: Sâ’at. Ne ihtisâr-› zaman! Evet, kucakl›yor eb’âd› berk olup nâgâh, Harîtan›n üzerinden nas›l geçerse nigâh! fiehirlerin yap›fl›k sanki hepsi birbirine: Tutup da pencereden f›rlat›lsa bir i¤ne, Düfler ya “t›k” diye her halde mevkifin dam›na; Ya flehrin ismi olan levhan›n gelir cam›na! Düdük sadâs›na hasret kal›r iflitmezsin... Bizimki durdu¤u yerden öter durur, miskin! Kavurma zenbili yüklenmek i’tiyâd› da yok... Nedir k⤛ttaki, peynir mi? Açma koynuna sok... Lokanta keyfine âmâde, istedikçe yanafl... Lisan da istemiyor: Bir iflâret et, anlafl. Yok öyle heybeye dirsek verip ›m›zganmak; Yataksa emre müheyyâ içerde... Hem ne yatak! Uzand›¤›n gibi dünyâdan insilâh ederek; Dolafl semâlar› art›k düflünde yelyepelek!
287
Sokak dedikleri neymifl? Fezâ-y› bî-pâyan, Ki tayyedilmesinin yoktur ihtimâli yayan.
Demek, vesâit-i nakliyye nâm› taht›nda, Havâda, yerde, yerin çok zamanlar alt›nda Uçup duran o havâr›k bir ihtiyâc-› fledîd. Piyâde harc› m›, hâflâ, bu imtidâd-› medîd! Bak›n nas›l da mücellâ ki: Ferfl-i nevvâr›, Zemîne indiriyor gökyüzünden envâr›! Bu imtidâd› nazar flöyle dursun istî’âb, Öbür kenâra geçerken düfler kal›r bîtâb! fiu var ki: Düfltü¤ü yerden çamurlan›p kalkmaz... Çamur bu beldede âdet de¤il ne k›fl, ne de yaz. Geçende haylice kar ya¤d› Berlin’in içine; B›c›k b›c›k olacakken tak›r tak›rd› yine! Merâk edip soruverdim, “b›rakmay›z” dediler! — B›rakmay›n, güzel amma ya¤ar durursa e¤er? “B›rakmay›z!” sözü aynen tekerrür etmez mi! Evet, bu sözde nümâyân heriflerin azmi.
safahat - beşinci kitap
Bizim diyâra biraz kar düflünce zor kalkar. Mahalle halk› nihâyet kal›rsa pek muztar, “Lodos duâs›na ç›kmak gerek...” denir, ç›k›l›r. Cenâb-› Hak da lodos gönderir, fakat b›k›l›r: Çamur y›¤›nlar› peydâ olur ki mühliktir... “Aman don olsa...” deriz... fiüphe yok, temizliktir, Donun k›r›lmas› varm›fl, düflünme art›k onu: Ya¤ar, erir, buz olur... Neyse, yaz de¤il mi sonu?
288
Kalenderin zifir olmufl su görmedik yakas›... Bak›p da bir titiz insan demifl ki: — Kahrolas›! Nedir o gömle¤inin hâli, yok mu bir y›kamak? — De¤il mi kirlenecektir sonunda? Keyfine bak! — Su k›tl›¤›nda de¤ilsin ya... Hey müseyyib adam, ‹kinci def’a y›kars›n... — Fakîriniz yapamam:
Cenâb-› Hak bizi dünyâya muttas›l gömlek Sabunlay›n, diye göndermemifl bulunsa gerek! Hikâye bizleri te’yîde en güzel düstûr. Süpürge sohbeti bitmez ki: Bahs-i dûrâdûr. Sokak süpürmek için gelmedik ya bizler de! — Biraz da kahveye ç›ksak... demifltiniz, nerde? — Dolaflt›r›p sizi bir parça, gâlibâ yordum. Uzak de¤il ma’amâfih... — Yorulmad›m, sordum. — fiu dört yol a¤z›n› tuttuk mu, korkmay›n... — A’lâ! — Gözüktü iflte! — Aman nerde? Görmedim hâlâ... — Görürsünüz, hele bir parça yaklafl›n yan›na... — Bu, kahve... Öyle mi? Yâhu! Nedir bu? Vay can›na! Bizim “Düyûn-i Umûmiyye”den de heybetli! (1) Ne var ki, öyle sevimsiz de¤il bunun flekli. — B›rak flu heykel-i iflâs›! Yok mu baflka misâl? — B›rakmad›k m›? Fakat anl›yor mu istiskàl?
Bu ifl de t›pk› o... Kim “gel” demiflti menhûsa? B›rakmak isteyedur, sen, b›rakm›yor ki seni... Nas›l! Ödünç alarak bol tutar m›s›n keseni? — Dal›p da milletin âlâm-› bî-nihâyesine,
hâtıralar - berlin hâtıraları
Demifl çocuk: “Baba, art›k ateh getirmiflsin!” Hayâs›z o¤lana bîçâre ihtiyar ne desin: “O kendi geldi ayol, ben getirmedim yoksa!”
1. Osmanl› Devleti’nden alaca¤› olan Avrupa devletlerinin, bu alacaklar›na karfl›l›k, devletin baz› vergilerine el koymak için kurduklar› «Umûmî Borçlar» teflkilât›. Bu teflkilât bugünkü ‹stanbul Erkek Lisesi binas›nda bulunuyordu.
289
safahat - beşinci kitap 290
Çevirme bahsi, birâder, y›lan hikâyesine! Tenezzüh etmeye ç›kt›k, unutma... — Do¤ru, evet! Bu kahve... Öyle mi? Lâkin hakîkaten hayret! Fezâ içinde fezâ... Bir harîm-i nûrânûr, Ki asümân-› kerîminde bin günefl manzûr! Ne selsebîl-i ziyâ karfl›m›zda cûfla gelen, Ziyâ de¤il, seherin rûhudur tafl›p dökülen. Leyâle karfl› o tûfân-› fecri görmelisin: Hudâ bilir flafl›r›rs›n, donar kal›r hissin! Neden böbürleneyim, ben de öyle oldumdu; Ziyân›n ölçüsü akl›mda, çünkü, bir mumdu. Bizim hesâb ile milyonlar oynuyor arada... ‹dâre kandili mikyâs› pek güdük burada! Gözüm kamaflt› bidâyette, döndü durdu bafl›m; Rezîl olurdum e¤er olmasayd› arkadafl›m. Ne bast›¤›m yeri gördüm, ne gitti¤im taraf›; Nas›l y›k›lmayabildim, bu iflte en tuhaf›! Tuhaf de¤il, düflüyorken yetiflti iskemle; Geniflçe bir nefes ald›m çekip iliflmemle. Bak›nmak istedim etrâfa, anlad›m pek zor: As›lm›fl enseme hâin kafam, k›m›ldam›yor! Hay›r! ‹nâd›n›n esbâb› yok de¤il, varm›fl; Ben anlamazm›fl›m amma o çok fley anlarm›fl: Me¤erse da’vet edermifl bizim fesin ibi¤i, O y›ld›r›m gibi enzâr› bir siperden iyi! Karâr› bende k›larm›fl y›¤›nla berk-i nigâh, Uzak, yak›n nereden çaksa... Hem ma’âzallâh, Zemîne sarkamasaym›fl... Tutup da püskülümü; Tepemde k›fllayacakm›fl... Görür müsün ölümü! Demek ki: Hiç daha fes girmemifl bu memlekete... Bizimkiler ne giyermifl, külâh m›? Elbette! Çenemle gömle¤imin irtibât› bir aral›k,
Çözülmesiyle, kafam flöyle do¤rulup az›c›k, Ne var ne yok diye etrâf› etti istikflâf. Civâr› yoklayadursun bizim al›k keflflâf; ‹lerde bir masa gördüm, dedim ki arkadafla: — Biraz siperde otursak... Geçer miyiz o bafla? — Neden? — Görülmeyi sevmem de... — Pek güzel, gidelim... Benim de vahdete kesretten az de¤il meylim. Evet, görünmeyerek halka pek deminki kadar, Kolayd› flimdiki yerden muhîte medd-i nazar. Nas›l, ziyâda uçarken, flu var ki, bir yarasa, Gelen karalt›ya da¤ tafl demez de çarparsa; Benim sinirli nigâh›m da çarp›p irkilecek, Ne olsa “pat!” diye bir kerre... Hay al›k kelebek! Çoluk, çocuk, kad›n, erkek... Hülâsa buldu¤una, Sataflmadan geri durmaz bak›nd› mecnûna!
Boflalmas›yla o esnâda üç befl iskemle, Oturdu karfl›ma bir k›r sakall› âdemle, Ridâ-y› mâteme girmifl felâket arkadafl›; Sevimli bir de küçük k›z... Ya befl, ya alt› yafl›. Reîs-i âilenin pek vakùr olan hüznü, Biraz da reng-i tecellüdle kapl›yor yüzünü.
hâtıralar - berlin hâtıraları
Önümde yükseliyor bînihâye ç›plak al›n, Ki her birinde yaz›lm›fl görün de ibret al›n, Cihâna karfl› cidâlin meâl-i gâlibini. O i’timâd ile millet bütün metâlibini, Bugün de¤ilse, yar›n çâre yok halâs edecek. Mücâhedeyle tevekkül... Ne kahraman meslek!
291
safahat - beşinci kitap 292
Kad›n da öylece göstermek istiyor temkîn; Sönük nazarlar› lâkin bükâ kadar gam-kîn! Zehirli bir dü¤üm olmufl dudaklar›nda keder, Çözülmüyor, onu ancak çözerse girye çözer! Solunda erke¤inin ibtisâm-› cebrîsi, Sa¤›nda yavrusunun inflirâh-› f›trîsi, Önünde nâmütenâhî nazar-rübâ safahât, Enîn-i rûhunu bir türlü etmiyor iskât. Görünmüfl olmal› bir fley ki, sonradan, gözüne; Götürdü mendili bîçâre ans›z›n yüzüne. — Ne var hicâb edecek bunda ey zavall› kad›n! De¤il mi bir anas›n sen, ölen de evlâd›n? O hakl› girye-i hicrân› habse kalk›flmak, Hudâ bilir ki, hatâd›r... Günâha girme, b›rak! B›rak merâret-i rûhun buram buram insin... Boflanmadan dinecek bir belâ m›d›r ye’sin? Seyirci farzediyorsan muhîti mâtemine; Yabanc› hangi nazard›r bükâ-yi mahremine? Nihâyet arkadafl›m var, de¤il mi, sonra da ben? Vebâli boynuna olsun, e¤er bu zanda isen! Mesâibin ezelî âflinâs› varsa, biziz: Cihanda bir günümüz geçmemifl felâketsiz! Sürûra kalsa da bîgâne müslüman yüre¤i; Bilir te’essür-i ma’sûm önünde inlemeyi. Onunla söyleflilir en ac›kl› hicranlar, Ki her figân› aç›k bir lisan kadar anlar. O halde anlaflarak paylafl›n melâlinizi; ‹flitmek istiyorum, çünkü, hasbihâlinizi. Senin nedir bakal›m gizli gizli feryâd›n? Evet; boyunca berâber yetiflmifl evlâd›n, Henüz bahâr-› hayât›nda pâymâl olarak, Fidan vücûdunu yutmufl yabanc› bir toprak;
hâtıralar - berlin hâtıraları
Ki nerde belli de¤il... Bilmek istesen de muhâl. Olanca yâd› bugün bir çamurlu, kanl› hayâl! O yâd› rûhuna gömdün ki bir vazîfendir. “Unut!” demek aç›lan kabri görmemektendir. Hay›r, demem... Bilirim pek vefâl›d›r o mezâr. Fakat, düflün, niye etmifl hayât› istihkàr? Düflün, neden bu çocuk yakt› gitti annesini? Evet, yaflatmak için ümmehât›n akdesini, “Fedâ-y› cân edeceksin!” demifl “vatan” hissi... Demek: Heder de¤il o¤lun, vatan fedâîsi. Bilir misin ne kadar anne var bugün, yasta, Tunus’ta, sonra Cezâyir’de, sonra Kafkas’ta? Götür de kalbine bir kerre ey kad›n elini; Düflün zavall›lar›n sernüviflt-i erzelini! Ne ibtilâ! Ne musîbet! Cihan cihân olal›, Bu ›zd›râb›, emînim ki çekmifl olmamal›. Hesâba katm›yorum flimdilik bizim yakada Sönen ocaklar›; lâkin zavall› Afrika’da, Yüz elli bin kad›n›n tütmüyor bugün bacas›. Ne körpe o¤lu denilmifl, ne ihtiyar kocas›, Tutup tutup getirilmifl -Frans›z askerine Siperlik etmek için- saff-› harbin önlerine. O ümmehât›, o zevcât› bir düflünmelisin: Kimin hesâb›na ölmüfl, desin de inlemesin, Anarken o¤lunu, bîçâre, yâhud erke¤ini? “Kimin hesâb›na?..” Bir söz ki: Parçalar beyini! Bak›nca kasdolunan gâyenin flenâ’atine, Ne olsa ç›ld›r›r insan iflin fecâ’atine. Ne milletin flerefiyçin, ne kendi flân›n için! Fedâ-y› cân edeceksin adüvv-i cân›n için! Geber ki sen: Baba yurdun, harîm-i nâmûsun Yabanc› ökçeler alt›nda çi¤nenip dursun! Gebermek istemiyorsun de¤il mi? Bak ne olur:
293
Rehin b›rakt›¤›n efrâd-› âilen tutulur, Birer birer ezilir. Hem nas›l vesâitle: Yanard› havsalan imkân olayd› tahlîle.
safahat - beşinci kitap
Biraz da geçmeyi ister misin bizim yakaya? Al iflte bir günü mâtemsiz olmayan Asya! O eski ma’bed-i irfan, o mehd-i ‹brâhîm; O flimdi, boynu bükülmüfl zavall› hâk-i yetîm! Zamân-› rüfldünü and›kça a¤las›n dursun, ‹kiz vesâyeti alt›nda ‹ngiliz’le Rus’un. Sülük benizli vasîler ne emdiler kan›n›, Mecâli kalmad› art›k ç›kard›lar can›n›! Bütün hazâini Hind’in, o muhteflem yurdun, Gider de h›rs›n› teskîne üç flakî lordun; Zavall› yerliyi k›tl›k zaman zaman kemirir; Bu, kan tükürmeye baks›n... O, muttas›l semirir! Hukuk-i millete hâkim denî bir istibdâd. Hayât›, rûhu soyulmufl y›¤›n y›¤›n ecsâd Verir de hepsini kalmazsa hiç mi hiç paras›; Damarlar›ndaki son damlan›n gelir s›ras›... Ki sakl› durmayacak, ister istemez akacak, Gidip efendisinin düflman›yla çarp›flarak. O, can al›p veredursun, bilir misin bu ne der? “Ölürse hizmet eder, öldürürse hizmet eder!” Ya çünkü her iki sûret lehinde cânînin.
294
fiimâle do¤ru ç›karsan vasiyy-i sânînin, Neron rezîlini mahcûb eden, flenâ’atini Görür de zaptedemezsin sâdâ-y› lâ’netini. Ne dul b›rakt›, ne öksüz o hânüman y›k›c›... Nas›l da keskin ahâlîye karfl› kör k›l›c›! fiu’ûn-i câriyeden köy bas›p, flehir yakmak... Sefîlin ordusu kàtil, hükûmetiyse yatak!
Hazarda sulhü tehassürle yâd eden teb’a, Sürüldü süngüler alt›nda harbe son def’a; Y›k›ld› arkada milyonla bî-günâh›n evi. Yetîm iniltisidir flimdi inleten cevvi!
hâtıralar - berlin hâtıraları
De¤il mi bir anas›n sen? De¤il mi Almans›n? O halde fikr ile vicdâna sâhib insans›n. O halde “Asyal›d›r, ›rk› baflkad›r...” diyerek, Benât-› cinsin olan ümmehât› incitecek Yabanc› tavr› yak›flmaz senin fazîletine... Gel ifltirâk ediver flunlar›n felâketine. Ya “Paylafl›ld› m› artar durur sürûr-i befler; Kederse, aksine: Ortakla eksilir” derler. Bilir misin ki senin fiark’a meyleden nazar›n, Birinci def’a do¤an fecridir zavall›lar›n? Hudâ’y› bir tan›mak töhmetiyle suçlu olan, fiu hânümân› y›k›k üç yüz elli milyon can, Nedense, mevte olurken biner biner mahkûm, Ç›k›p da etmedi bir ses bu hükme karfl› hücûm! Nedense, duymad› Garb’›n o hisli vicdân›, Hurûflu sîne-i a’sâr› inleten bu kan›! Nedense, Arfl’a kadar yükselen enîn-i befler Sizin semâlara akseyledikçe oldu heder! Nedense, vahdet-i ‹slâm’› târumâr edeli, Büyük tan›ld›, mukaddes bilindi zulmün eli! Zemîn-i fiark’› mezâlim kas›p kavurdukça; O k›pk›z›l yüzü hâkin fezâya vurdukça; Gurûb seyreden âvâre bir temâflâ-ger Kadar da olmad› dünyâ nasîbedâr-› keder! Keder de söz mü ya? Alk›fll›yordu cellâd›, Utanmadan koca yirminci asr›n evlâd›!
295
Evet, flenâ’ate el ç›rp›yordular hepsi... Senin elinde yok ancak bu alk›fl›n levsi.
safahat - beşinci kitap
O nâsiyen -ki pürüz bilmeyen bir âyîne Berâ’atiyle, bütün kavminin berâ’atine, fiehâdet etmededir- fiark’a do¤ru dönmeli ki: Sizin de Garb’›n›z›n hât›rât-› nâ-pâki, Biraz silinsin onun hiç de¤ilse yâd›ndan. Han›m, muhîtinizin alçak i’tiyâd›ndan, -Ki zor görünce y›l›flmak, zebûnu ezmektiBenât-› cinsini bilsen neler neler çekti! Onun netîce-i îkàz›d›r ki: “Avrupal›” Denince rûhu sa¤›r, kalbi his için kapal›, Müebbeden bize düflman bir ümmet anlard›k. Hay›r, bu an’anenin hakk› yok, deyip art›k, Benât-› cinsine göstermek isterim seni ben... Yabanc› durma ki pek âflinâs›n›z kalben. O annecikler için duydu¤un hurâfeyi at! Düflünme dest-i musâfât› fiark’a do¤ru uzat. Ne hisli vâlidelerdir bizim kad›nlar›m›z! Yaz›k ki anlatacak yok da yanl›fl anlad›n›z. Yaz›k ki onlar› tasvîr eder birer umac›, Befl on romanc›, s›k›lmaz befl on da maksadc›. Nedir bu anlaflamazl›k? Gelin de anlafl›n›z; Lisân-› müflterek olmaz m› kendi göz yafl›n›z? Nasîb-i zâr›na düflmez bu iflde fazla keder; Öbür taraf seni hattâ kederlerinden eder. ‹nanm›yor musun? Öyleyse bir hesâb ediniz:
296
Siz elli y›l oluyor, belki, harbe girmediniz. Geçen muhârebeden flanl› bir celâdetle Ç›k›nca verdiniz evlâd-› memleket elele; Çal›flt›n›z gece gündüz, didindiniz o kadar, Ki hâyuhûy-i tekâmülle cenge döndü hazar! Sükûn-i mutlak olan sulha verdiniz hareket; Zamân›, tayy-i vakàyi’de, geçtiniz, hayret!
hâtıralar - berlin hâtıraları
Bu seyri almas› kàbil mi dîger akvâm›n? Koflarsalar da giderler izinden eyyâm›n. Nüfusunuz iki kat artt›, ilminiz on kat; Uçurdunuz yürüyen fenne takt›n›z da kanat. Zemîni satvetiniz tuttu, cevvi san’atiniz; Yar›n müsahhar›n›zd›r, bugün de¤ilse, deniz. Terakkiyât›n›z art›k yetiflti bir yere ki: Ma’ârif oldu umûmun g›dâ-y› müfltereki. Havâss›n›z yaz›yorken avâm›n›z okudu, Yazanlar›n da okutmakt›, çünkü, maksûdu. Unutmuyordu beyinler süzerken âfâk›, Nasîb-i nûrunu topraktan isteyen halk›. Semâya ç›kmak için yüksek olmal›yd› zemin... Bu i’tilây› siz evvelce ettiniz te’min. Belirdi yurdunuzun sînesinde flâhikalar. Evet, bu flâhikalar, belki, baflkas›nda da var; Fakat, sizinkilerin arkas›nda yok yer yer, Derin derin uçurumlar, cehennemî dereler. Neden mi? Kendi de¤il sivrilip ç›kan yal›n›z, Zeminle bir gidiyor dâimâ flevâhik›n›z. “Beyin”le “kalb”i hem-âheng edip de iflleteli, At›ld› vahdet-i milliyye sakf›n›n temeli. O vahdet iflte bütün ihtiflâm›n›zdaki s›r, Cihâna ra’fle veren ses onun sadâlar›d›r. Teflettüt eyleyerek gâyeniz, bizimki gibi, Tehallül etmeye koyvermiyor bu terkîbi. Düflüncelerdeki mebde’ bir olmas›n vars›n... De¤il mi gâyesi bir hepsinin, ne korkars›n? Bak›lsa dâirenin n›sf-› kutru nâ-ma’dûd; Fakat umûmuna bir nokta müntehâ-y› hudûd. Ne ittihâd-› muazzam ki: Bunca milyonlar ‹çinden en s›k› nisbetle binde alt› ç›kar O gâyeden bilerek inhirâf eden hisler,
297
safahat - beşinci kitap
Ziyâde olsa da hattâ, telâfla yoktur yer. Bizim düflünceler amma sizinkinin aksi! Demin berâber iken flimdi ayr›l›r hepsi! Bu i’tibâr ile bakt›kça: Ayn› merkezden, Ç›k›p da nâ-mütenahî muhîte do¤ru giden Kümeyle hatlara benzer ki muttas›l aç›l›r... Bizim de iflte budur inhilâlimizdeki s›r. O râb›tayla giderken sizin teâlîniz; Bu tefrikayla perîflan bizim ahâlîmiz.
298
Sizin iflitti¤iniz bir terâne, bir perde; Beflikte, sonra efliklerde, sonra mektepte. Hülâsa her çat›n›n alt› ayn› sesle dolu. Bütün flu’ûnu bir âhenge rapteden bu yolu Tutunca, gitgide mekteple, k›flla, fabrika, fen Seçilmez oldu, hakîkat harîm-i âileden. Bu ittihâd› tabî’î yaflatmak isterdi... As›l kemâlini millet o iflde gösterdi: Düflündü hangi semâdan hayât›n indi¤ini; Düflündü rûh-i umûmîyi emziren dîni. Sonunda gördü ki: Ümmette müflterek vicdan Tehassüsât›n› almakta ayn› menba’dan; Kurursa bir gün o menba’ ne his kal›r, ne hayât; Bekà-y› dîn ile kàim hayât-› cem’iyyât; Mukaddesât›n› tesbîte u¤rafl›p durdu... Mücerredât-› kesîfeyle bir cihan kurdu. Al›nca flekl-i teayyün vatan heyûlâs›, Budur revâb›t-› milliyyenin en a’lâs›, Deyip sar›lmada aslâ tereddüd etmediniz. Nas›lsa mektebiniz t›pk› öyle ma’bediniz. Ne çan sadâs› bo¤ar san’atin terânesini, Ne susturur medeniyyet bu âhiret sesini. Muhîtiniz ne acâib muhît-i velveledâr:
Ki her gürültüsü bir baflka intibâha medâr! Sanâyi’in ne var âfâk› tutsa demdemesi? Bedâyi’in de münevvim de¤il ki zemzemesi. Ne mûs›kînize girmifl uyuflturur na¤amât; Ne fli’rinizden olur târumâr fikr-i hayât. Onun lisân-› semâvîsi rûha söylerse; Bununki rûh-i me’âlîyi nefheder hisse. Gelip de görmeli san’atte gâye var m› imifl? “Hay›r” denir mi ki: Her gâyenizde en müdhifl, En ince san’atin esrâr› yükselip duruyor? Sizinki yüksele dursun biraz da gel bizi sor!
hâtıralar - berlin hâtıraları
Beflikte her birimiz bir terânedir iflitir, Ki bestekâr› tabîat de¤il de an’anedir. Evet, bu an’anenin tellerinde mâzîmiz Terennüm etse o parlak sesiyle râzîyiz. Fakat mefâhir-i ecdâd› nakleden “ana” tel, Bak›lmay›p da as›rlarca kalmadan mühmel, Ya büsbütün sa¤›r olmufl, ya öyle paslanm›fl: Ki hangi perdeye vursan, ç›kan sadâ yanl›fl. Bu tel ki “Y›ld›r›m”›n dâsitân-› satvetini Bafl›nda besteleyip, ceddimin sabâvetini Zafer havâs›na doymaks›z›n uyutmazd›; Bugün uyuflturuyor “ninni”lerle ahfâd›! Eflikten atlamak isterseler hayâta yar›n, Beflikte duydu¤u sesler gelir, bu yavrular›n Dokur ufuklar› üstünde bir serâb-› kesîf, Ki y›rtarak ç›kabilmek ümîdi hayli zaîf! Geçer flebâb›m›z›n en güzîde eyyâm› Hayât› anlayarak atmadan bu evhâm›! Hayat› anlam›yor... Çünkü görmüyor, okuyor; Zavall› k›rk›na gelmifl de a¤z› süt kokuyor! Okutma: Bitti; okut: Serserî-i fli’r ü hayâl!
299
safahat - beşinci kitap
1. fiiirin ilk üç neflrinde “kokmada” fleklinde olan kelime, 1928 bask›s›nda “kokar” fleklinde ç›km›flt›r. Veznin bozulmas›na sebep olan son fleklin, bir dizgi hatas› oldu¤unu tahmin etti¤imiz için, kelimeyi ilk flekliyle ald›k. 2. “Eylül” yazar› Mehmed Rauf’un 1910’da gizlice yay›nlad›¤› “Bir Zanba¤›n Hikâyesi” adl› müstehcen roman. M. Rauf, bu kitap sebebiyle ordudan at›lm›flt›. (*) Buradan yüz sat›r eksiktir. 3. Eksik sat›rlar için “Safahat D›fl›nda Kalm›fl fiiirler” bölümüne bak›n›z.
300
Okutmasan da, okutsan da ayn› istikbâl! Hesâb edilse: Cehâlet kadar ç›kar mühlik, Ma’ârif oldu mu bir yerde sâde müstehlik. Ulûm-i hâz›radan beklenen menâfi’idir. Demek, birincisi ilmin: Hayâta nâfi’idir. O halde bizdekiler sadra hiç de¤il flâfî. Fünûn-i müsbeteden istifâdemiz menfî; Ne kald›, bir edebiyyât›m›z m›? Vâ-esefâ! B›rak ki etti¤i yoktur bir ihtiyâca vefâ; Ya rûh-i milleti afsunluyor, uyuflturuyor; Ya sînelerdeki hislerle çarp›fl›p duruyor! fiarâb kokmada eslâf›n en temiz gazeli...(1) Befl alt› yüz sene “sâkî” hevâ-y› mübtezeli, Sinir b›rakmad› Osmanl›larda gevflemedik! Muhîtin üstüne meyhâneler kusan bu gedik, Kapanmak üzre iken baflka rahneler ç›kt›; Ayakta kalmas› lâz›m ne varsa hep y›kt›. “De¤il mi bir tükürük alna çarpacak te’dîb, Ne hükmü var?” diye üç befl hayâ zü¤ürdü edîb, Bitirmek istedi ahlâk›, âr›, nâmûsu; Ç›kard› ortaya, gezdirdi, saks›lar dolusu, Hevâ-y› fuhflu kudurtan zehirli “Zanbak”lar! (2) .............................................................................(*) ............................................................................. (3) “Okur yazar” denilen eski bafl belâs›ndan,
Bu, yanmad›k yeri kalm›flsa, ka¤flam›fl yurda, Me¤erse Avrupa kundak sokar dururmufl da,
hâtıralar - berlin hâtıraları
Olunca ümmet-i merhûme büsbütün me’yûs; Muhît-i fikrine çulland› kanl› bir kâbûs. Çekilse: Arkada mâzî denen leyâl-i azâb; At›lsa: Önde bir âtî ki dalga dalga serâb! Ne gökte y›ld›za benzer ufak bir ayd›nl›k; Ne yerde göz kadar olsun ›fl›ldayan bir ›fl›k, Adem bulutlar› döktükçe gölge tûfân›, Kefenli gezmede mevtin hayâl-i üryân›! Ba¤›rmak istedi, lâkin duyulmuyordu sesi. Bunald›... Çünkü t›kanm›flt› büsbütün nefesi. Nihâyet oldu bu rü’yâdan öyle bir bîdâr: Ki hepsi gitmifl elinden, ne yâr var, ne diyâr! Çat›rdamakta bütün hânümân›n›n temeli; Alev, saçaklara sarm›fl... Yerinde yok Rumeli! fiakî çar›klar›n alt›nda hurdehâfl îmân, Hudâ’y› titretiyor eyledikçe istîmân! Domuz çobanlar› “Balkan”da hânedân-› vakùr! O hânedânlar, o beyler bütün bütün makhûr. Reîs-i âileler kâmilen flehîd olmufl; Kapanm›fl evlere dullar, yetîmler dolmufl. Zemîn-i câmidi seyyâl bir alevdir bürüyor: Bütün sular durarak p›ht› p›ht› kan yürüyor. De¤il ki mahremi olsun yabanc› enzâr›n, Bu ihtimâli tasavvurdan ürken ebkâr›n, Aç›lmad›k yeri yok flimdi, hepsi meydanda; Ridâ-y› ismeti bir yanda, kendi bir yanda. Harîminin efli¤inden uzanmam›fl bafllar -Üzerlerinde muhâf›z bölük bölük canavarSürüklenip karak›fllarda Varna sâhiline, Sefînelerle tafl›nmakta Rusya dâhiline!
301
safahat - beşinci kitap
“Uyan flu uykudan, etrâf› yang›n ald›, yetifl!” Demek lüzûmunu hiçbir beyin düflünmezmifl. Unutmuflum, bunu olmufltu hisseden gerçek... Ç›k›p da: “Ortada fol yok, yumurta yok” diyerek!
302
Sizin de varsa da pek kanl› bir hezîmetiniz; Bizimkiler ona benzer mi; nerde! Nisbetsiz. Frans›z ordusu gâlipdi vâk›â “Yena”da; Fakat yenilmediniz, bence, siz Napolyon’a da: Zafer de¤il de nedir öyle bir perîflanl›k, Ki buldu verdi¤i gayretle vahdet Almanl›k? “Sedan”da hârikalar gösteren bu vahdettir; Demek, o kanl› hezîmet de bir sa’âdettir. Bizim felâketimiz böyle olmuyor aslâ: Muhîti ye’s ederek her taraftan istîlâ, Ne intibâha, ne ikdâma vermiyor meydan. Bunun da hikmeti: Millette bir de¤il vicdan. Vatan gülünce, bizim muhterem vatandafllar Tahammül etmez olur, ekfli çehreler bafllar! Mesâib etmeye görsün zavall› mülkü zebun; As›k suratl›lar›n hepsi münbas›t, memnun! Nas›l bu memleket âtîden olmas›n nevmîd? Ufuklar›nda sönük bir ziyâ, c›l›z bir ümîd Belirmesiyle, bakars›n, deminki baykufllar, Meflîmesinde fezân›n o nûru bo¤mufllar! Koflarken Avrupa ta’cîle ihtizâr›m›z›; ‹çerde bir sürü hâin kazar mezâr›m›z›! “Gebermek istemeyiz biz!” desek de kim dinler? K›m›ldasan, “Ezeriz, mahvolursunuz!” derler! K›m›ldamaz da durursan, iflitti¤in nakarat: “Çal›flmayanlar için yok cihanda hakk-› hayat.” Sözün hülâsas›: Beyhûdedir bo¤ufltu¤umuz; Çal›flmasak da, çal›flsak da mevte mahkûmuz!
Ne söyleyip duruyor, görmedin mi ‹ngiliz’i: “Üzülmeyin, yaflamaktan kesin ümîdinizi! “Hakîkat ortada, ma’nâs› var m› evhâm›n? “Bilirsiniz ki: M›s›r, kâinât-› ‹slâm’›n “O s›ska gövdesi üstünde âdetâ kafas›; “Diyâr-› Hind ise, gö¤sünde kalb-i hassâs›; “Sizinkiler de, k›m›ldanmak isteyen koludur. “Ki bofl b›rakmaya gelmez, ne olsa korkuludur! “Biz ‹ngilizler olup hâli önceden müdrik; “O beyne pençeyi takt›k, o gö¤se yerlefltik. “O halde bir kolu kalm›fl ki bizce çullanacak, “Yolundad›r iflimiz ba¤lad›k m› k›sk›vrak! “Hem öyle zorla de¤il, çünkü “fikr-i kavmiyyet” “Eder bu gâyeyi teshîle pek büyük hizmet. “O tohm-i lâ’neti bafltan saç›p da orta yere, “Arab’la Türk’ü ay›rd›k m› flöyle bir kerre, “Ne çarp›n›r kolu art›k, ne ç›rp›n›r kanad›; “Halîfe'nin de kal›r sâde bir sevimli ad›! “Donanmam›zla verip, sonra, fiark’› velveleye, “Birinci hamlede bayrak diker Çanakkale’ye; “‹kinci hamleye Dârü’l-Hilâfe! der çekeriz!”
Sen ey Bo¤az ki, uzatt›n da âhenin kolunu,
hâtıralar - berlin hâtıraları
‹flit de a¤la! Fakat biz ne mazhariyyetsiz, Ne baht› kapkara milletmifliz ki dünyâda; fiu beyni kurtaral›m der, koflarken imdâda; Befl alt› pençe bir olmufl bo¤azlamakta bizi! Silindi gitti Hilâl’in flu anda belki izi, Zavall› Marmara’n›n flerha flerha ba¤r›ndan! Bir ‹ngiliz bezidir, belki, flimdi dalgalanan Bizim Çanakkale âfâk-› târumâr›nda, O Dâr-› Saltanat’›n bâb-› flerm-sâr›nda!
303
safahat - beşinci kitap
1. fiiirin ilk üç neflrinde bulunan “Halîfe yurdunu” ifadesi, 1928 bask›s›nda “Zavall› yurdumu” fleklinde ç›km›flt›r. 2. fiiirin ilk üç neflrinde bulunan “Halîfe ordusunun” ifadesi, 1928 bask›s›nda “Muazzam ordumuzun” fleklinde ç›km›flt›r.
304
Halîfe yurdunu tehdîd eden deniz yolunu, (1) Cihâna karfl› as›rlarca ba¤lad›n durdun; Aç›k de¤il ya henüz rehgüzâr-› mesdûdun; Yerinde kald› ya k›blem, harîm-i îmân›m? Hudâ r›zâs› için söyle, pek perîflân›m! Uzakta olmama ra¤men civâr-› zâr›ndan, Civâr›m inliyor âvâz-› ihtizâr›ndan! fiu anda cebheni görmekteyim: Atefl ya¤›yor; Bulutlar›n biri binlerce y›ld›r›m sa¤›yor! Nigâh› bin bu kadar mil mesâfeden kavuran, Alevleriyle beraber, o seyle karfl› duran, Karalt›lar nedir, asker mi, tafl m›, gölge midir? Hudâ r›zâs› için, seçmiyor gözüm, bildir. Ne tafl, ne gölge, ne asker... Serâb, korkuyorum, Y›¤›nla kül kesilen s›rtlar›nda manzûrum! Tafl olsa, çünkü, erir; gölge olsa parçalan›r; Taflar gelir de bu tûfan, önünde sed mi tan›r! Durun!.. K›m›ldan›yor gördü¤üm hayâletler... Bak›n: ‹lerledi... Asker! Hudâ bilir, asker! Evet, gözüm seçiyor flimdi bir bir efrâd›: Halîfe ordusunun en muazzam evlâd›, (2) Ki pâk al›nlar› ‹slâm için son istihkâm. Hudâ r›zâs› için ey mücâhidîn-i kirâm! Sebât› kesmeyiniz, çünkü, sâde sizde ümîd; Dönerseniz ebediyyen söner gider Tevhîd, Harîm-i hak y›k›l›r savletiyle evhâm›n. O elde tuttu¤unuz yer hayât-› ‹slâm’›n Yegâne ukdesidir. Yâd ayak basarsa e¤er,
— Korkma! Cehennem olsa gelen, gö¤sümüzde söndürürüz; Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz! Düfler mi tek tafl›, sand›n, harîm-i nâmûsun? Me¤er ki harbe giren son nefer flehîd olsun. fiu karfl›m›zdaki mahfler kudursa, ç›ld›rsa; Denizler ordu, bulutlar donanma ya¤d›rsa;
hâtıralar - berlin hâtıraları
Olur me’âlimi dînin bir anda zîr ü zeber! Ümîdi sizde kalan üç yüz elli milyon can -Ki hasta gö¤sünü y›kmakta flimdiden helecanKopup damarlar› flîrâzesiz kitâba döner; Kal›r sahâifi yerlerde rast gelen çi¤ner! Minâreler sökülür sînesinden âfâk›n; Fezâya söylemez art›k lisân› Hallâk’›n! Onüç, onüç buçuk asr›n ne varsa kalbinde, Hayât-› mâziyemizden, flu ân için, zinde; Bo¤ar da hepsini bir bir tutup tutup nisyan, Bütün mefâhirimiz bir serâb olur o zaman! Göçer hazîre-i târîhe Beyt’i Mevlâ’n›n; Çürür gider ayak alt›nda gö¤sü Kur’ân’›n! Bilirsiniz ki, hemen, yüz yüzelli y›ld›r, biz, Ne varsa elde verip muttas›l çekilmedeyiz! Ömer’lerin, Yavuz’un biz vefâs›z evlâd›, S›yânet eylemedik yâdigâr-› ecdâd›. Ne yâr-› cand› o, lâkin biz olmad›k ona yâr; Sonunda parçalan›p yurdumuz, diyar diyar, Küçüldü öyle ki: Yoktur yaflatmak imkân›, Dönüp de arkaya nâmûsu, dîni, vicdân›! Evet, bu hisler için bir mezâr olur ancak, Kal›rsa elde nihâyet befl on kar›fl toprak! Enîn içinde vatan... K›ymay›n flu mazlûma, Hudâ r›zâs› için ric’at etmeyin!..
305
1. fiiirin ilk üç neflrinde bulunan son iki m›sra, 1928 bask›s›nda tamamen ç›kar›lm›flt›r.
Bu alt›m›zdaki yerden bütün yanarda¤lar, Tafl›p da kaplasa âfâk› bir k›z›l sarsar; De¤il mi cebhemizin sînesinde îman bir; Sevinme bir, ac› bir, gâye ayn›, vicdan bir; De¤il mi cenge koflan Çerkes’in, Lâz’›n, Türk’ün, Arab’la, Kürd ile bâkîdir ittihâd› bugün;(1) De¤il mi sînede birdir vuran yürek... Y›lmaz! Cihan y›k›lsa, emîn ol, bu cebhe sars›lmaz! Nas›l ki yarmadan âfâk› pâre pâre düfler, Hudâ'y› bo¤mak için sald›ran cünûn-i befler; Nas›l ki nûr-i hakîkatle çarp›flan evhâm; Olur flerâre-i gayretle âk›bet güm-nâm, fiu karfl›m›zdaki mahfler de öyle haflrolacak. Yak›nda kurtulacakt›r bu cebhe... — Kurtulacak?.. Demek y›k›lmayacak k›ble-gâh-› âmâlim... Demek ki ölmüyoruz... Haydi arkadafl gidelim! Berlin: 5 Mart 1331
safahat - beşinci kitap
(18 Mart 1915)
306
NEC‹D ÇÖLLER‹NDEN MEDÎNE’YE fierif Ali Haydar Pafla hazretlerine
hâtıralar - necid çöllerinden medîne’ye
Nâr-› beyzâ m› nedir, ö¤le zamân›nda günefl? Tepesinden döküyor beynine âfâk›n atefl! Y›ld›r›m ya¤muru fleklinde inen huzmesine, Siper olmufl yan›yor çöldeki ç›plak sîne. San’atin s›rr›n› ressâm-› ezelden okuyan; Rûh-i ma’sûmu bütün hilkati kendinde duyan; fiimdi yerlerde flafak, flimdi bulutlarda bahar, fiimdi tûfân-› ziyâ, flimdi köpük, flimdi buhar, fiimdi, mahmûr-i tefekkür, uzanan enginler, fiimdi yalç›n kayalar, flimdi oyulmufl inler, fiimdi dalg›n dereler, flimdi z›lâl ummân›, fiimdi bir vâha çizen; flimdi bütün elvân›, Toplay›p mâvi elekten geçirirken, üryan Kumlar›n üstüne bin türlü bedâyi’ dokuyan, O güzel sîne, o çöl, flimdi ne korkunç oluyor: Bir cehennem ki uzanm›fl, dili ç›km›fl, soluyor! Ne zemîninde sezersin, ne fezâs›nda hayat; Âh bir reng-i hayât olsa da görsem... Heyhat! Benzi külden de uçuk... Nerde o masmâvi semâ? Yine bîçârenin üstünde o müzmin hummâ! Yorulup titremeden, sanki, dalarken mahmûm, Gizli nevbet gibi nerdense ç›k›p flimdi semûm, Defliyor ba¤r›n› cevvin, efliyor, aktar›yor; O zaman iflte muhîtât› alevler tar›yor;
307
(*) Merkad-i Nebevî’nin üzerindeki kubbe.
Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytular›n, Yal›yor, parçal›yor gö¤sünü binlerce f›r›n! Ne soluk var, ne de ses... Bâdiyenin hâli harab! Ça¤l›yor sâde ufuklardaki âvâre serab; Bir de çan seslerinin dalgalanan tekrâr›.
safahat - beşinci kitap
Geceden girdi¤i dehfletli mugaylân-zâr›, Gündüzün geçmek için kàfile olmufl develer, E¤rilip bü¤rülerek, yang›na düflmüfl ejder Izd›râb›yle, ne müz’ic uzan›p k›vran›yor! ‹niyorken yan›yor, t›rman›yorken yan›yor. Ya o s›rt›ndaki yüzlerce heyûlâ-y› befler, Âteflîn dalgalar üstünde yüzen bir mahfler, Ki bu enginleri tayyetmek için çalkanarak, Gidiyor bulmaya, heyhât, yeflil bir toprak! Yok mu, ey ba¤r› yan›k çöl! Ebedî pâyân›n? Nerdedir vâhas›, yâ Rab, bu serâbistân›n? Necd’in a’mâk›na dalm›fl, iki aydan beridir, Koca bir kàfile Mecnun gibi hâib, hâsir, Kofluyor, merhamet et, bâdiyeden bâdiyeye, Görürüm, bir gün olur “Hayme-i Leylâ”y› diye! Ne devâm etmeye tâkat, ne karâr etmeye yer; Bir ›l›k gölge, ‹lâhî... O da olmazsa e¤er, Kalm›yor sâhil-i maksûda vusûl imkân›.
308
Yeniden cûfla gelirken bir alev tûfân›, Karfl›dan “Kubbe-i Hadrâ” edivermez mi zuhûr?(*) O nas›l heykel-i dîdâr, o nas›l cebhe-i nûr! Öyle bir Tûr ki: Her lemha-i isti¤râk›, Olmadan çâk-i tecellî, süzüyor Hallâk’›! Ebedî fecrini gördükçe perîflan lâhût; Z›ll-i memdûduna düfltükçe günefller mebhût!
Sanki feyfâ-y› taharrîde yanan ervâha, Sâyeler dökmek için Sidre’den inmifl vâha. O cehennem gibi vâdîde bu cennet ne güzel! En büyük fli’r tezâd›n m›d›r, ey hüsn-i ezel? Sana bir m›sra’-› bercestedir etmifl ki sünûh: Duyar amma varamaz yükselen âhengine rûh.
Ne manzarayd›, ‹lâhî, o herc ü merc-i samût! Ki vecde geldi temâflâdan ans›z›n melekût: Hurûfl edip befli birden yan›k minârelerin, Hudâ’y› ba¤r›na basm›fl y›¤›n y›¤›n beflerin
hâtıralar - necid çöllerinden medîne’ye
“Menâha”dan geçiyorduk, ikindi olmufltu.(*) Ç›k›nca karfl›ma Cânân’›m›n yeflil yurdu, Gözüm karard›, at›ld›m harîm-i câzibine; Yar›p cemâ’ati, düfltüm direklerin dibine. Sonunda bir yere, lâkin, gömünce varl›¤›m›, Ridâ-y› haflyete hisseyledim sar›ld›¤›m›. Yavafl yavafl o demin duydu¤um derin heyecan ‹çimde dondu da bir ra’fle koptu rûhumdan; Ki hilkatimdeki her zerre ayr› ürperdi! Önümde sîneye çekmifl huflû’u titrerdi, Zemin zemin kabaran saflar›yla gûnâgûn Z›lâl-i câmide halinde, bir cihân-› sükûn! Evet, o koskoca âlem... Tunuslu, Afganl›, Transvalli, Buhârâl›, Çinli, Sûdanl›, Habeflli, H›yveli, Kaflgarl›, yerli, Hersekli, Serendib’in, Cava’n›n, Ma¤rib’in bütün flekli; Hülâsa, att›¤› kollar, muhît-i garbîden, Cihan cihan dolafl›p, müntehâ-y› flarka giden, O dûdmân-› kerîmin say›lmaz evlâd›, Huzûr içinde b›rakm›fl bu mahfler-âbâd›!
(*) Medîne’nin ortas›nda bir meydand›r; kàfileler develerini oraya çöktürürler.
309
safahat - beşinci kitap
Gömülmüfl oldu¤u ummân› dalgaland›rd›; Deminki mahfleri inletti, Sûr’u and›rd›! Birinci “Eflhedü en-lâ-ilâhe illâ’llâh” Nidâlar›yle dönerken semâya do¤ru cibâh, Duyuldu Merkad-i Pâk’in de, ayn› ikrâr›, Derin derin gelen âvâzelerle tekrâr›. Bütün o ma’kese dönmüfltü cebheler flimdi; Onun sadâlar› art›k muhîte hâkimdi. ‹kinci mevc-i flehâdetle ayn› aks-i medîd, Hudâ’y› etti zeminden için için tevhîd. Üçüncü oldu flehâdet ki: Tuttu eb’âd›, Muhammed’in ebediyyet-güzîn olan yâd›. Ne gulguleydi o yâd›n peyinde dalgalanan! Nas›l uyanmad› bilmem ki uykudan Cânan? Muhîti bunca zamand›r ki inliyor, az m›? K›yâm-› Haflr’e kadar yoksa hiç uyanmaz m›? Nas›l s›¤ar ki, ‹lâhî, hayâle, idrâke: fiu hâb-gâh› derâgûfl eden demir flebeke, -Yerinden oynamayan da¤ kadar vücûdundaBütün bu cûflifli ürpermelerle duysun da; O Mihribân-› Ezel, rûh-i nâzenîniyle, Uyanmas›n koca bir mahflerin enîniyle?
310
Minâreler yeniden “Lâ-ilâhe illâ’llâh” Terânesiyle coflarken, ayaklan›p nâgâh, Göründü yerdeki saflar huzûr-i Mevlâ’da; Yay›ld› velvelesiz bir inilti eb’âda. Önümde ümmet-i mazlûmesiyle Peygamber; Gözümde sel gibi yafllar, içimde titremeler; Ne ihtiyâr›ma sâhib, ne i’tiyâd›ma râm, Bu girdibâd-› ibâd ortas›nda bî-ârâm; Sularla engine düflmüfl sefîne-pâre gibi, -Ki flimdi üste ç›kar, flimdi bulmak üzre dibi,
O nûru gönder, ‹lâhî, as›rlar oldu, yeter! Bunald› milletin âfâk›, bir sabâh ister. ‹nâyetinle halâs et ki, dalga dalga zalâm ‹çinde kaynamas›n çarp›n›p duran ‹slâm! Bu secde-gâha kapanm›fl yanan yürekler için; Bütün soluklar› feryâd olan flu mahfler için; Harîm-i Kâbe’n için; sermedî Kitâb’›n için; Avâlimindeki âyât-› bî-hisâb›n için;
hâtıralar - necid çöllerinden medîne’ye
‹ner iner silinir, flimdi tâ uzaklarda, Yavafl yavafl kabaran dalgalarla kalkar da, ‹yân olur yeniden- öyle çalkan›p durarak; Zemîn-i acze kapand›m sonunda müsta¤rak! Ay›lm›fl›m ki: O dehfletli girdibâd, o hurûfl, Sükûna münkalib olmufl da bekliyor, medhûfl. ‹nince yerlere mahfilden âk›bet bir enîn, Bofland› gitti o binlerce sîneden “âmîn!” Boyun bükük, kol aç›k âsümâne, göz kapan›k; Ne inliyor o cemâ’at, ne inliyor art›k! Fezây› dolduran eller ki Hakk’a yalvar›yor; Yar›p da lofllu¤u bir müttekâ-y› nûr ar›yor! Bu baflka baflka lisanlar, bu herc ü merc âvâz, Birer niyâz idi Mevlâ’ya... Hem de ayn› niyâz! Evet, flu önde duran ihtiyar Serendibli, Ya arka saflara düflmüfl zavall› Ma¤ribli; Dal›p dal›p gidiyorken semâ-y› merhamete, Gerek bu âleme âid, gerekse âhirete, Ne istesin ki, berâberce ben de istemeyim? fiu ben ki... Her birinin ayr› ayr› kardefliyim. Ezelde kaynaflan ervâha ayr›l›k var m›? Cihan y›k›lsa bu vahdet yerinden oynar m›? Olunca minberimiz, Arfl’›m›z, Hudâ’m›z bir; Benim de bekledi¤im nûr onun da gâyesidir.
311
safahat - beşinci kitap
1. Âkif Bey, Millî Mücadele y›llar›nda Anadolu’yu dolaflarak, sohbetleri ve va’azlar› ile halk› cihâda teflvik etmekteydi. Kastamonu havâlîsindeki va’azlar›n› bitirirken duâ olarak fliirin bu k›sm›n› da okumufltur. O s›rada, bu m›sra›n yerine flu üç m›sra› duan›n içinde söylemifltir: O bîkes ümmete va’d etti¤in sa’âdet için; Yegâne bezmine mahrem sirâc-› sermed için: Resûl-i Muhterem’in, sevgilin Muhammed için;
312
Nasîb-i dâimi hüsran kesilmifl ümmet için; fiu hâk-i pâke bürünmüfl semâ-y› rahmet için; (1) Biraz ufuklar› gülsün cihân-› ‹slâm’›n! Hudûdu yok mu bu bitmez, tükenmez âlâm›n? O, çünkü, âleme hâkim yegâne kudret iken, Bir ink›lâb ile mahrûm olunca azminden, Esâretin ne kadar flekli varsa katland›... Vatanlar›nda garîb oldu kendi evlâd›! O azmi sen vereceksin ki eylesin sereyan, Soluk benizlere kan, inleyen gö¤üslere can. O rûhu ver ki, ‹lâhî, k›yâm edip dînin, Zemîne feyzini yays›n hayât-› mâzînin..... Henüz duâ ediyordum ki, “Yâ Resûlallâh!” Nidâs› kükreyerek, bir kanadl› tayf-i siyâh, Bas›p eflikleri tutmufl y›¤›nla gölgelere, Süzüldü uçtaki “Babü’s-Selâm” önünde yere. Mehîb sayhas› hâlâ fezâda ç›nlard›, Ki yükselip yeniden, yard› geçti eb’âd›. Düflünce Ravza-i Peygamber’in ayaklar›na; Sar›ld› gö¤süne çarpan demir kuflaklar›na. Dikildi cebhe-i dîdâr önünde, müsta¤rak. Diyordu inleyerek: — Yâ Nebî, flu hâlime bak! Nas›l ki ba¤r› yanar, gün k›z›nca, sahrân›n; Benim de rûhumu yakt›kça yakt› hicrân›n! Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum;
Sükûn içinde bir an geçti, sonra bir k›sa “ah!”... Ne gördüm, oh! Serilmifl zemîne Sûdanl›... Bafl›nda, a¤layarak bir zavall› Seylânl›, Öpüp öpüp kap›yor elleriyle gözlerini. Bitince hârice nakliyle gasli, tekfîni, “Bakî’”a gitti flehîdin vücûd-i fânîsi; (*) “Harem”de kald›, fakat, rûh-i câvidânîsi.
(*) Medîne mezarl›¤›n›n ismi.
hâtıralar - necid çöllerinden medîne’ye
Gerildi karfl›ma y›llarca âilem, yurdum. “Tahammül et!” dediler... Hangi bir zamâna kadar? Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var! Gözümde tüttü bu and›kça yand›¤›m toprak; Önümde durmad› art›k, ne hânümân, ne ocak... Y›k›ld› hepsi... Ben aflt›m diyâr-› Sûdân’›, Üç ay “Tihâme!” deyip çi¤nedim beyâbân›. Kemiklerim bile yanm›flt› belki sahrâda; Yetiflmeseydin e¤er, yâ Muhammed, imdâda: Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi ça¤lard› her tarafta sesin! ‹râdem oldu¤u gündür senin irâdene râm, Bir ân için bana yollarda durmak oldu harâm. Bütün heyâkil-i hilkatle hasbihâl ettim; Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim! Yan›p tutuflmadan aylarca yummad›m gözümü... Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüfl mü? Azâb-› hecrine katland›m elli üç senedir... Sonunda aln›ma çarpan bu zâlim örtü nedir? Befl alt› sîneyi hicrân içinde inleterek, Ç›kan yüreklere hüsran m›, merhamet mi gerek? Demir nikàb›n› kald›r mezâr-› pâkinden; Bu hasta rûhumu art›k ay›rma hâkinden! Nedir o mefl’ale? Nûrun mu? Yâ Resûlallâh!... ........................................................................
313
safahat alt›nc› kitap
âs›m
Kardeflim Fuad fiemsî’ye
Bu eser bir muhâvereden ibârettir ki Harb-i Umûmî içinde, ve Fâtih Yang›n›’ndan evvel, Hocazâde’nin Sar›güzel’deki evinde geçer. Eflhâs-› muhâvere flunlard›r:(1) HOCAZÂDE Merhum Hoca Tâhir Efendi’nin o¤lu. KÖSE ‹MAM Merhum Hoca Tâhir Efendi’nin flâkirdlerinden. ÂSIM Köse ‹mam’›n o¤lu. EM‹N Hocazâde’nin o¤lu.
1. Mehmed Âkif Bey’in evinin de yand›¤› büyük Fâtih yang›n› 31 May›s 1918’de bafllam›flt›. Kitab› meydana getiren bu konuflman›n, 1917 y›l› ortalar›nda yap›ld›¤›n› düflünebiliriz.
âsım 317
âsım
— Vay Hocam! Vay gözümün nûru efendim, buyurun! Hangi rüzgârd›r atan sizleri?.. Lûtfen oturun. Mütehassirdik efendim, ne inâyet! Ne kerem! Öpmedik afvediniz... — Çok yafla... Lâkin... Veremem. — Bütün ‹stanbul’un a¤z›nda gezen elleriniz, Bize nâz etmese olmaz m› efendim? Veriniz. — Döktü¤ün dillere bittim, seni çok sözlü seni! Ayda, âlemde bir olsun aramazs›n Köse’ni. Bu herif öldü mü, sa¤ kald› m›, derler de ayol, Baba dostuysam e¤er kalk›p ararlar bir yol. Yoksa yafllanmaya görsün, adam›n hâli yaman... Ne fenâ günlere kald›k, aman Allâh’›m aman! “Nesl-i hâz›r” denilen fley pek acâib bir fley: Hoca rahmetliye bak, o¤luna bak, hey gidi hey!.. — Amma tekdîr ediyorsun, can›m ilkin adam›... Bir selâm ver bakal›m, böyle Selâms›z'dan m›? — Selâmun aleyküm. — Aleyküm selâm... Bar›flt›k, yüzün gülsün art›k, ‹mam. — Hele dur, öfkemi tekmilleyeyim... — Tekmille! Zâten eksik bir o kalm›flt›: Hudâyî sille. — Sanki dövsem ne yapars›n? Hocay›z biz, döveriz...
319
safahat - altıncı kitap 320
Gül biter aflk ile vurduk mu... — ‹nand›m, câiz. — Pek c›l›z ç›kt› bu “câiz”, demek îmân›n yok? — Dayak “Âmentü”ye girdiyse, benim karn›m tok. Gül de¤il, k›l bile bitmez sopa alt›nda! — Hele! — Öyle olsayd›, flu karfl›ndaki yalç›n kelle, Fark olunmazd› K›zanl›k’taki güllüklerden! Bu dayak fasl› da aç karn›na bilmem nerden? Dur ki çay demleyelim, nargile gelsin, kerem et. — Söyle gelsin, hadi, zahmetse de... — Hâflâ, rahmet. — Enfiyen var ya? — Tabî’î. — Çekilir boydan m›? — Burun aldatmaya kâfî. — Bu nedir? Cerman m›? — Kar›fl›k. — Neyse, zarûrette pek a’lâ gidecek. Hocazâdem, bakal›m, bir de bizimkinden çek. — Yerli mahsûlüne benzer mi desem?.. — Kendisidir. — Sen de tiryâki de¤ilsin ya, pek a’lâ yetiflir. — Baban olsayd› da görseydi, iflin vard›. — Neyi? — Çekti¤in murdar›. — Sevmezdi, evet, böyle fleyi. — Neydi rahmetlide, lâkin, o temizlik, vay vay! Az›c›k benzemifl olsayd› ya mahdûmu da... — Ay? fiu babamdan nerem eksik, hadi, göster bakay›m? — Ama hiddetleneceksen ne suyum var, ne say›m? Yok, e¤er mum gibi dosdo¤ru cevâb istersen:
âsım
Baban›n kesti¤i t›rnak bile olmazs›n sen. — Ne nezâketli beyan: Hay gidi mum, t›pk› odun! — Böyle hiddetlenecektin, neye râzî oldun? — Oldum amma bu kadar do¤runun olmaz ki tad›.. “Selâmun aleyküm behey Kör Kad›!” Seni çok sözlü dedin, yetmedi; tekdîr ettin, Yine az geldi... — Hay›r, söylemedim, söylettin. — Bafllad›n flimdi de tahkîre... K›z›lmaz m› Hoca? — Zübbelik yok! — O ne? Ben zübbe miyim? — Oldukça. — Vâk›â çok severim, her ne desen ald›rmam; Bu, fakat hazmolunur parça de¤il... Pîr ol ‹mam! — Sen de pîr ol. — Ama k›zd›m. — Ne tuhaf fleysin be: Bir sözümden k›z›yorsun. — Kime derler zübbe? — Sana derler. — Niye? — Hem benzemedin merhûma; Hem neden benzemedin, dersen, efendim, sorma, O ne hiddet, o ne fliddet! Çal›fl›p benzesene! ‹lme vakfetti¤i dirsek baban›n: Elli sene. — Biz de az çok pala sürttük... — Sana câhil demedik, Yal›n›z zübbe dedik... Bak yine bakt›n dik dik. Hoca rahmetli yetiflmiflti, düflün hem, nereden? Kimin o¤luydu baban? Kimdi unuttun mu deden? ‹pek’in köylüsü, ümmî, yar› vahflî bir adam... — Bâri yamyam de! Ne mâni’ ki, evet, ak yamyam!
321
safahat - altıncı kitap 322
— Dinle o¤lum... — Ne nezâhet bu Hocam? Hayrân›m! — Lâf› a¤z›mda b›rakt›n be kuzum, dur be can›m... — Cümle bitseydi, emînim ki, dedem gitmiflti... Dar yetifltim! — Ne o, s›rtlan da m› olduk flimdi? — Neyse bahsinde devam et bakal›m... — ‹flte baban, Bir fley ö¤renmedi elbette o ümmî babadan. Ne kazanm›flsa, bütün, kendi kazanm›fl, kendi. Zât-› devletleri, lâkin az›c›k çöplendi. Sen duâ et babadan toplad›¤›n mîrâsa, Hep onun himmetidir üç sat›r ilmin varsa. — Üç sat›r hem de, ‹lâhî, ne tükenmez irfan! — Hadi üç yüz sat›r olsun mütehammilse kafan. Hoca’n›n kâ’b›na yükselmen için da¤lar var. — T›rman›rsam? — Hadi t›rman, bakal›m, iflte duvar. — Göreceksin. — Bu bacaklarla m›? — Hay hay! — Belli! Yafl›n›z kaçt› paflam, elli mi? — Yoktur elli. — Aflt›n›z k›rk› ya? — K›rk alt›y› bulduk. — A’lâ... Yüzü bulsan, yine “hâlâ m› bu mektub, hâlâ!” Arz› olmazsa hayât›n ne ç›kar tûlünden? Hani k›rk alt› y›l›n eldeki mahsûlünden? Hangi bir fende teâlî edebildin, evlât? Hangi san’atte rüsûhun göze çarpar? Anlat!
(*) Yenikap›’daki târihî meyhânelerin oldu¤u yer.
âsım
Ulemâdan m› say›ld›n? Fukahâdan m›? — Hay›r. — Ya siyâsî mi nesin? Kendine bir meslek ay›r. — fiâirim. — Olmaz olayd›n: O ne yüzler karas›! Bence dünyâdaki iflsizlerin en maskaras›. — Afedersin onu! — ‹mkân› yok etmem, ne demek! fii’re meslek diye, o¤lum, verilir miydi emek? Âh, vaktiyle gelip bir dan›flayd›n Köse’ne, Senin olmufltu bugün belki o k›rk alt› sene. — Ama pek h›rpalad›n fli’ri... — Evet, h›rpalad›m: Çünkü merkep de¤ilim, ben de mürekkep yalad›m, Ben de târîh okudum; âlemi az çok bilirim. “fiuarâ” dendi mi, birdenbire oynar sinirim. ‹yi gün dostu herifler, o ne yardakç› gürûh, O ne müstekreh adamlar! Hani bakmak mekrûh. Dalkavukluktaki idmanlar› sermâyeleri... Onlar azd›rd›, evet, bafll›ca pespâyeleri. Bu s›k›lmazlara “medh et!” diye, mang›r sunarak, Ne erâzil adam olmufl, oku târîhi de bak! Edebiyyâta edebsizli¤i onlar soktu, Yoksa, din perdesi alt›nda bu isyan yoktu: Sürdüler Türk’e “tasavvuf” diye olgun fl›ray›; Muttas›l flimdi “hakîkat” kusuyor S›dk› Day›! Bu cihan bofl, yal›n›z bir rak› hak, bir de flarab; K›ble: Tezgâh bafl›, meyhâneci o¤lan: Mihrab. Git o “dîvan” m› ne karn’a¤r›s›d›r, aç da onu, Kokla bir kerre, kokar mis gibi “Sand›kburnu!”(*)
323
(*)
safahat - altıncı kitap
Beni söyletme neler var daha! — Tekmilleyiver... Sâde pek sövme ki, Peygamberimiz fli’ri sever. = Öyle fliir vard›r ki — Vâk›â “inne mine’fl-fli’ri...” büyük bir ni’met; hikmettir; öyle Dikkat etsen: Yine sevdikleri, lâkin, hikmet.(*) beyan vard›r ki sihirdir. Hadîs-i Ben ki Attâr ile Sa’dî’yi okur, hem severim; fierîf. [‹bni Mâce, Baflka vâdîleri tutmufllara ancak söverim. Kitâbu’l-Edeb, 41 ve Buhârî, Hem senin fli’re müdâfi’ ç›k›fl›n ma’nâs›z: Kitâbu’n-nikâh, Sana flâir diyen, o¤lum, seni gördüm yaln›z: 48] Kimi Mevlidci diyor... — Âh olabilsem, nerde! Yetiflilmez ki: Süleyman Dede yükseklerde. — Kimi bid’atçi diyor... Duydu¤um en çok bunlar. — Daha var m›yd›, ‹mam? — Var ya, unuttum: Baytar. — Keflke baytarl›k edeydim... — Yine et mümkünse. — Yapamam. — Belki yapard›n be... — Unuttum, be Köse! — Keflke zihninde kalaym›fl, ne kadar lâz›mm›fl; Beni dinler misin evlâd? Yine kàbilse çal›fl: Çünkü bir tecrübe etsen senin akl›n da yatar, Bize insan hekiminden daha lâz›m baytar. — Hele bir çek bakal›m! — Sen de bizimkinden çek. — Hani çay gelmedi yâhu? — Ay, unuttuk, gerçek. — Gitme, seslen yal›n›z, nerde Emin, yok mu? — Emin! 324
Nerdesin? Baksana, çay demleyeceklerdi demin... — Demlemifller, baba. — Sen gelsene, o¤lum, buraya... El öperlerdi, unuttun mu? — Hay›r. — Oldu mu ya? — Demin öptüm, baba... — Öptün mü, git öyleyse hadi. Hele yâ Rabbi flükür, çay da nihâyet geldi. fieker istersen e¤er buldural›m? — Dört yüz mü? — Ald›¤›m yok, yaflas›n ‹zmir’in a’lâ üzümü; Hem ucuz, hem daha lezzetli! — Çekirdeksiz de. — Buyurun. — Baflla can›m, var m› merâsim bizde? — Hocam, evvelce üzüm çi¤nenecek, üstüne çay... ‹çelim aflk›na rindân-› Hudâ’n›n! — Hay hay!
âsım 325
safahat - altıncı kitap 326
— Hoca, keflfet bakay›m, flimdi bu harbin sonunu? — Onu Allah bilir amma, acaba var m› sonu? — Ne demek! Nâ-mütenâhî mi bu? Elbette biter; Tarafeynin biri ancak deyiversin ki: Yeter. — Akl›m ermezse de evlâd, bu iflin bitmesine, ‹ki fleyden biri lâz›m... — O nedir? — Dinlesene: ‹ngiliz yok mu, o hâin, ya doyup patlamal›; Yâhud aç kalmal›d›r... Yoksa bizim fal kapal›. Açma sen flimdi o yapraklar›, o¤lum beni sor: Bafl›m›n derdi büyük, çâresi yok... Olsa da zor. — Çâresiz derd olamaz, söyle Hocam, dinliyorum? — Bir de¤il.. — Tut ki bin olmufl, ne demek, mecbûrum. Sana hizmet, babam›n rûhuna rahmettir, ayol. — Hocazâdem, bilirim hepsini, berhurdâr ol. O¤lan›n hâlini evvelce mi açsam?.. Lâkin, Komflunun derdi dururken bunu açmak çirkin. — O¤lan›n hâli nedir, söyle? Merâk etmedeyim... — Hele dursun da o, ilkin flunu bir nakledeyim: Mütekàid paflalardan biri, üç befl sene var, Düfltü bilmem ne taraftansa bizim semte kadar. Kimde az çok getirir bir sat›l›k mal varsa, Kapat›p yapt› beleflten sekiz ev, dört arsa.
âsım
Herifin hâli bidâyette zarars›zcayd›; Son zamanlarda, ne olduysa, namazdan cayd›. Ne cemâ’atte, ne mescidde, bugün komflu pafla. — Ola¤an fley, sofuluk ç›kmad›, besbelli bafla. — Derken incelmeye, gencelmeye kalk›flt›... — Aman! — Ne aman dinledi, gittikçe, hovardam, ne zaman. Saç sakal tuttu ne hikmetse acâib bir renk; Kalafatland› b›y›klar, iki batman, bir denk! Çehre all›kl› sabunlarla mücellâ her gün; Fes y›k›k, kelle ç›k›k, kafl y›l›fl›k, göz süzgün; ‹¤ne, boncuk, yakal›k, tasma, yular... Hepsi tamam; Koçyi¤it sanki bunak! — Sen de mi flâirdin ‹mam? — Kuflkuland›m pafladan, gizlice gittim han›ma; Dedim: Örtün de k›z›m, gel bakal›m, gel yan›ma. Zevcinin tavr› acâiblefliyor zannederim, Sen ne dersin buna bilmem, bana sor, bak ne derim: ‹flçiniz, sofrac›n›z var m›? — Evet. — Kim? — Eleni. — fiimdi sav. — Hiç mi sebepsiz? — A k›z›m, dinle beni: Böyle fleylerde sebep, hikmet aranmaz... Çabucak Savabilmektedir ifl... Yoksa rezâlet ç›kacak: Pafla azm›fl! — Acabâ üstüme gül koklar m›? — Onu bilmem, gülü koklar m› kocan, yoklar m›? Beni söyletme k›z›m, git de hemen sav kar›y›.
327
safahat - altıncı kitap 328
Çok zaman geçmedi, gördüm ki bizim soytar›y›, Geliyor “ilmühaber yaz” diye, neymifl bakal›m? — Bir izinnâme. — ‹zinnâme mi? Hay hay, lâz›m... Evlenen hangisi? Beyler mi, kerîmen mi, pafla? — Onlar›n vakti de¤il. — Kim ya? — Benim. — Sen mi? Yafla! Tam da vaktin, hani gün geçmeye gelmez, davran! — Hoca e¤lenme hemen yazmana bak, iflte paran! — Ay o murdar k⤛d›n pek mi büyük hât›r› ki, Beni ürker diye tutmufl say›yorsun bir.. iki?.. Kaç paran varsa büküp katla da indir cebine, Yazamam nâfile. — Elbet yazacaks›n, sana ne? — Hiç adam hâline bakmaz m› be? ‹nsâf az›c›k! — Çok flükür hâlime... Nem var? Yüzüm ak, aln›m aç›k... ‹yi bak sen bana bir kerre! — Hay›r, kendin bak; Bence bir kellen aç›k, bir de sakal diplerin ak. — Ama sen halt ediyorsun! Sakal›mdan size ne? — Ne mi? Ondan belefl e¤lence mi var seyredene? Gülüyor kahvede el, çarfl›da bakkal, çakkal; Olma beyhûde, a¤›zlardaki bir parmak bal; Çatlasan sofrac› Rumdan kar› olmaz adama. — Kim haber verdi bileydim?.. — Ne bunak fleysin ama! Kim haber verdi, nedir? Sormaya var m›yd› lüzum? Yedi¤in herzeyi kör gördü, sa¤›r duydu kuzum. Söyletir çarçabuk insan, me¤er olsun pek al›k, Boflbo¤az fley, o senin yosma sakal, hasba k›l›k! — Art›k elverdi ‹mam, kellemi k›zd›rma da yaz.
âsım
— Bana bak: Hiçbir imam böyle rezâlet yazamaz. — Ay, rezâlet de diyor Sünnet’e! — Sünnet mi? — Ya ne? — Öyle fley yok... — Ne demek! — Dinle, be hey dîvâne: Öyle Sünnet denemez, her zaman, evlenmek için; Vakt olur, Sünnet’i geç, vâcib olur erkek için; Vakt olur, Sünnet olur... — Söyledi¤im ç›kt›, tamam! — Vakt olur, bir de bakars›n ki, olur böyle: Haram. — Kimseden dinlememifltim bu senin fetvây›... Ne tuhaf! — Sende tuhafl›k, k›sa kes da’vây›. Çolu¤un var, çocu¤un var, haremin nâmuslu; Yafl›n altm›fl befli bulmufl, otur art›k uslu. Neren eksik, be adam, böyle ne var ç›ld›racak? Kar› derdiyle y›k›lmaz bu kadar y›ll›k ocak. — O nas›l söz? Ben ocak y›kmaya evlenmiyorum. — Hiç o seksen kap› gezmifl, o kaflarlanm›fl Rum, Sofrac›yken seni koymufl da bu cân›m k›l›¤a, Han›m›m derse, dökülmez mi ki f›nd›kç›l›¤a? Kar› k›vrak, pafla hazretleri, flallak mallak; Biri hakk›yle edepsiz, biri flart›nca salak; Evelallah döneceksin çabucak maskaraya; Vuracaks›n iki üç dalgada bafltan karaya! Art›k evler gidiyor cilveyi k›rd›kça madam... Oynas›n kumda çocuklar! — Ne vazîfen be adam? Avukattan da beter, ay ne kadar herze-vekil! — Defol ordan! — Haydi yaz kâ¤d›m›! — Yazmam be, çekil!
329
— Yazacaks›n! — Y›k›l ordan, sana yok ilmühaber; Me¤er emretmeli rü’yâma girip Peygamber. — Yazma sittin sene, pampin, yap elinden geleni; Yedi gün sonra duyars›n: Han›m olmufl Eleni!
safahat - altıncı kitap
330
— Hocazâdem, sözü ç›ks›n da nihâyet herifin, Bana kah kah diye gülsün mü? Nas›lm›fl keyfin! — Akdi kim yapt›? — Aç›kgöz mü arars›n ki? Dolu... Yal›n›z gösteren olsun: Paran›n nerde yolu. O de¤il, flimdi as›l çatt› belân›n büyü¤ü: Haber ald›m, kar› kand›rm›fl o sersem hödü¤ü, Al›yormufl bütün emlâkini. — Gerçek mi? — Evet. Buna bir çâre düflün, gitmesin evler, kerem et. O çocuklar ne olur sonra? — Perîflan. Ya han›m? — O da rahmetli anamdan daha safm›fl be can›m! Söyledim söyledim ald›rmad› “vurdum duymaz”! Sonra mel’un kar› kurnaz m›, hakîkat kurnaz; Herif eflflek mi dedin, eflhedü-bi’llâh eflflek; A¤z› karn›ndaki uçkur dü¤ümünden gevflek! Bir k›r›ts›n, iki dil döksün o fettan kahbe! Çare yok, salyas› sark›p diyecek: Verdim be! Han›m akflam, bize gelmiflti namazdan sonra... Yolda bîçâre flafl›rm›fl, hadi girmifl çamura. Ne k›yâfet, ne hazin manzara, görsen yavrum! Kendi a¤lar, k›z› a¤lar... Ne deyim, bilmiyorum.
âsım
Ci¤erim s›zlad› bakt›m da, fakat fâide ne? Kaderin cilvesi, kurbân olay›m halledene! Gams›z insanlara e¤lence gelirmifl yaflamak; Yüre¤in hisli mi, iflkencedesin, tâli’e bak! fiimdi, o¤lum, herifin hacrine bir çâre! — Kolay! — Süfehâdan sayabilsek? — Sayacaks›n, hay hay. Bir adam mâlini isrâf ile etmiflse heder, Ona hükkâm-› fierîat “süfehâdand›r” der. Sâde-dil, ebleh olup, kâr ederim, vehmiyle, Ahz ü i’tâya ç›k›p aldanan eflhâsa bile, “Süfehâ” nâm›n› vermekte, evet, fier’-i flerif. Gelelim mes’elenin halline: Mâdem bu herif, Kendi infâk›na muhtâc olan evlâdlar›n›n, Cümlesinden geçerek, derdine bir pis kar›n›n, Heder etmekte bütün mâlini... Elbet ya bunak; Yâhud aldanmaya gâyetle müsâid avanak. ‹ki sûrette de hâkim bunu hacretse, eder. fiimdi lâz›m gelen ancak size bir ilmühaber. ‹htiyar hey’eti, muhtar, hepiniz toplan›n›z; Yaz›n›z çarçabuk... Etrafl›ca olsun yal›n›z; Sonra, hiç beklemeden gönderiniz mahkemeye. — ‹fl mühim... Korkar›m etrafl› yaz›lmazsa diye, fiunu sen yazsana o¤lum? — Bakar›z dur da biraz... Daha a’lâs› m›: Ben söyleyeyim, kendin yaz... ‹mam üslûbuna uydurmas› art›k senden! Hadi bir Besmele çek, bafllayal›m istersen. Hele ilkin tak›ver gözlü¤ü. — Hay hay, takay›m; Yal›n›z, sen bana bir parça kâ¤at ver bakay›m.
331
safahat - altıncı kitap 332
— Hokka ister mi? — Divit var ya. — Peki, iflte kâ¤at. Evvelâ ortaya bir “Hû” mu atarlar? Hadi at, Baflla: “Bâdî-i” — Evet, “ilmühaber oldur ki” — “Mahallemizde” çabuk yaz! — fiafl›rmay›m, dur ki! — “Filân sokakta” — Yavafl söyle, oldu. — “Kâin olan Filânca hânede... sâkin... filânca o¤lu... filân...” Düflünme! “Her ne kadar” — Oldu, söyle sen... — “Ma’tûh” — Peki. — “De¤ilse de” — Lâkin, kalem k›r›ld› be, tûh! — Öbür kalemle yaz art›k, ne makta var, ne çak›. “‹âflesiyle” bitirdin mi? — Söyle. — “‹nfâk› Tamâmen üstüne âid ve...” Haydi! “Efrâd› Kesîr...” — Evet, az›c›k dur... — “‹yâl ü evlâd›” — Peki. — “Bulundu¤u...” — Dur dur! — Yoruldun anlafl›lan? — Yorulmad›m hadi sen... — “Hâlde uhdesinde olan” Yaz›ld› bitti mi? “Bilcümle mâl ü mülkü” — Evet.
âsım
— “Ahîren ald›¤›...” Yazd›n m›?.. Durma flimdi. — Fakat... — Ne var ki? — “Ald›¤›” kâfî mi? ‹stemez mi nikâh? — O halde flöyle yazars›n: “Ahîren istinkâh” — Bu oldu. — “Etti¤i”... K›z neydi? — Söyledik ya kuzum, ‹flitmedin mi demin? — Hakl›s›n, devâm et: “Rum Cemâatinden” efendim “filânenin” yaz›ver. — Yaz›ld›. — “Üstüne etmek” — Edeydi keflke! — “Diler Ve böyle mâlini beyhûde yolda imhâya K›yâm eder” — Yavafl ol! Kofl diyen de olmad› ya! — “Ve arz edildi¤i vech üzre emr-i infâk›” Ne i’tinâ bu! Yesârî misin, nesin? — T›pk›? — Yaz›nd›: “Kendine mahsûs ve münhas›r bulunan” Adam, c›z›kt›r›ver, bakma hüsn-i hatta, filân. “Küçük, büyük bütün evlâdlar›yle zevcesini” Yaz›ld› bitti ya? — Sabret, düzelteyim flu sini... Düzeldi. — Yaz bakal›m: “Her cihetce pek mahrûm Ve ihtiyâc” — Evet, o¤lum, yaz›ld›, bekliyorum. — “‹çinde ölmeye mahkûm” — Eder mi? — Yok “b›rak›r”.
333
safahat - altıncı kitap 334
— Yaz›ld›. — “Olma¤›n” — A’lâ! — Fenâ m› yoksa? — Hay›r, Fenâ olur mu ya? — “Mumâileyhin” — ‹flte bu çok! — Ne çâre! “fier’-i flerîf cânibinden” oldu mu? — Yok... Biraz yavaflça. — Peki... Haydi, flimdi ba¤lay›ver: “Lüzûm-i hacrine dâir” yaz... “‹flbu ilmühaber” “Mahallemizce” mi dersin? Dedinse “bi’t-tanzîm Huzûr-i hâkim-i fler’îye” sec’i bas: “Takdîm K›l›nd›.” — Âferin, o¤lum, imam da böyle yazar. — Onu bilmem, flu bitirdik ya nihâyet zor zar. — Acabâ hacri muvâf›k görecekler mi ki? — Eyy... Hâkimin re’yine, vicdân›na kalm›fl bir fley. Sen de gör kendini bir kerre. — Peki, evlâd›m, Göreyim... Baflka ne yapsam ki, flafl›rd›m kald›m. Bittim art›k, bilemezsin ne kadar bitti¤imi; Âh görsem flu cihandan y›k›l›p gitti¤imi! Ne gebermez, ne kütük bünye ki hiç ka¤flamam›fl! Bunu Rabbim bana “sa¤l›k” diye nerden yamam›fl? ‹stemem, kendinin olsun! — Ne diyorsun? Hele bak! — B›rak o¤lum, az›c›k derdini döksün flu bunak. Bana dünyâda ne yer kald›, emîn ol, ne de yâr; Arar›m göçmek için baflka zemin, baflka diyâr.
(*) “Abdala ç›kmak” ortaoyununda abdal oyununu oynamakt›r.
âsım
Bunalan rûhuma ister bir uzun boylu sefer; Yaflamaktan ne ç›kar günlerim oldukça heder? Bir güler çehre sezip güldü¤ü yoktur yüzümün; Geceden fark›n› görmüfl de¤ilim gündüzümün. Seneler var ki harâb olmad›¤›m gün bilmem; Gezerim abdala ç›km›fl gibi sersem sersem.(*) Dikilir karfl›ma hep görmedi¤im bilmedi¤im; Sorar›m kendime: Gurbette mi, hayrette miyim? Yoklar›m tafllar›, topraklar›: ‹zler kan izi; Yurdumun kan kusuyor mosmor uzanm›fl denizi! Tüter üç befl baca kalm›fl... O da seyrek seyrek... Âflinâ bir yuva olsun seçebilsem, diyerek... Bak›n›rken duyar›m gözlerimin yand›¤›n›; Sarar âfâk›m› binlerce s›cak kül y›¤›n›. Ne o gömgök dereler var, ne o zümrüt da¤lar; Ne o ç›ld›rm›fl ekinler, ne o coflkun ba¤lar. fiimdi k›zg›n günün alt›nda pinekler, bekler, Sâde yalç›n kayalar, sâde ›p›ss›z çöller. Yurdu bafltanbafla vîrâneye dönmüfl Türk’ün; Dünkü flen, flât›r ocaklar yat›yor yerde bugün. Gündüz insan sesi duymaz, gece görmez bir ›fl›k, Yolcu hayk›rsa da baykufl gibi, 盤l›k 盤l›k. “Bu diyâr›n hani sâhipleri?” dersin; cinler, “Hani sâhipleri?..” der, karfl›ki da¤dan bu sefer! Nerde Ertu¤rul’u koynunda büyütmüfl obalar? Hani Osman gibi, Orhan gibi gürbüz babalar? Hani bir flanl› Süleyman Pafla? Bir kanl› Selîm? Âh, bir Y›ld›r›m olsun göremezsin, ne elîm! Hani cündîleri, flâhin gibi, ceylân kovalar, Köpürür, dalgalan›r, yemyeflil engin ovalar? Hani târîhi soruldukça, mefâhir söyler,
335
1. Safahat’›n eski metninde, “gürefl” kelimeleri, “gülefl” imlâs›yle yaz›lm›flt›r.
Kahramanlar yetiflen topra¤› zengin köyler? Hani orman gibi âfâk› deflen m›zraklar? Hani atlar gibi sahrây› eflen k›sraklar? Hani ay parças› k›zlar ki koflar oynard›? Hani da¤ parças› milyonla bahâd›r vard›? Bugün art›k biri yok... Hepsi masal, hepsi yalan! Bir onulmaz yarad›r, varsa yüreklerde kalan.
safahat - altıncı kitap
336
— Sorma, Kartal’da idim ben de bu çarflamba günü. Dediler: “Kurna’da dünden beri var köy dü¤ünü, Hofllan›rsan, hadi, olmaz m›?..” “Pekâlâ, gideriz; Hem biraz k›r görürüz, hem de gürefl seyrederiz.”(1) Keflke, gitmem demifl olsayd›m... ‹lâhî, o ne hâl, O nas›l maskara dernekti ki ta’rîfi muhâl. Topu k›rk elli kadar köylü serilmifl bay›ra, Bak›yor harman›n alt›ndaki otsuz çay›ra. Bet beniz sapsar› bîçârelerin hepsinde; Ne olur bir kifli olsun görebilsem zinde! fiifl kar›n s›ska çocuklar gibi, kollar sark›k; Arka yusyumru, gö¤üs çökmüfl, omuzlar kalk›k. Gözlerin busbulan›k rengi, kapaklar flifl flifl; Yüz buruflmufl, uzam›fl, cebhe daralm›fl, gitmifl. Gezecek yerde o âvâre nazarlar dal›yor; Serilip düfltü mü bir noktaya, kald›rmas› zor! S›tmadan boynu bükülmüfl de o dimdik Türk’ün, Düflünüp durmada öksüz gibi küskün küskün. Gövde teflrihlere dönmüfl, o bacaklar de¤nek; Daha yafl yirmi iken eller, ayaklar titrek. Öyle seksenlik adamlar aramak pek yanl›fl; K›rk onun ömrüne son merhale olmufl kalm›fl.
De¤iflik sanki o arslan gibi ›rk›n torunu! Bense ‹slâm’›n o gürbüz, o civan unsurunu, Kocamaz, derdim, as›rlarca, sorulsayd› e¤er... Ne çabuk elden, ayaktan düflecekmifl o me¤er!...
(*) “Ödül” gürefllerde, yar›fllarda gâlip tarafa verilen mükâfat. ‹mlâ-y› kadîmi: Öndül.
Neyse, de¤nekçi gelip: “Meydan aç›ls›n, savulun!” Der demez, bafllad› kalbî sesi y›rt›k davulun. Güm güm ötmek ne gezer! T›k nefes olmufl kasnak: Gö¤sü tokmak gibi küt! küt! vuruyor h›fllayarak. Zurna h›mh›m m› nedir, söylemiyor bir türlü; Üfleyen çingenenin rengi mezar, kendi ölü. Günefl oldukça k›z›flm›fl, beni yormufltu s›cak; Hele bir gölge bulup alt›ma çektim çabucak. Tam demifltim: Az›c›k yaslanay›m, dinleneyim... Biri t›ks›rd› ta ensemde... Acâib, bu da kim? Ne göreydim: Kelebek tarlas› olmufl da içi, Soluyup sümkürüyor s›rt›ma bir yafll› keçi! “Ama bak, akl›ma gelmezse de hürmet talebi; O kadar fazla samîmiyyeti sevmem, çelebi; Sakal›ndan çekerim, sonra, kar›flmam... Hadi git!” Nerde! Ald›rmad›... Sordum, bafl ödülmüfl bu yi¤it!...(*) Hele sen geç yi¤idim, geç bakal›m, baflka ne var? Bir çelimsiz sopa, boynunda üç arfl›n astar.
âsım
Pehlivanlar hani? derken, söküvermez mi, Hocam, Birbirinden daha bîçâre sekiz ç›plak adam? Âh o soygunlu¤u rü’yâda gören korkard›: Çünkü gömlek gibi etten de soyunmufllard›! Bir delik torbaya girmifl kimi, k›spet yerine; Çekivermifl kimi, bir lîme çuval dizlerine. Kiminin, giydi¤i çakfl›r, kiminin bez flalvar;
337
Kiminin, uçkuru boynundan as›lm›fl, donu var. Acabâ ya¤ sürünürler mi desem, ya¤ nerede? Bereket versin onun ma’deni varm›fl derede: Sa¤ omuzlarda birer, bafllar› kertikli, a¤aç, Kad›n, erkek, suyu aktarmada bakraç bakraç. Sonra, nerdense gelip “ya¤lan›n›z haydi!” sesi, Çöktü meydanda duran kaplara art›k hepsi. Palaz ördek gibi, band›kça avuçlar band›; Meflin ›slar gibi, kavruk deriler ›sland›. Bu merâsim de bitip, bafllayacak dendi gürefl, Çarp›n›p ç›rp›narak ç›kt› nihâyet iki efl. Daha ilk elde boflans›n m› al›nlardan ter, O gö¤üsler sana ötsün mü körükten de beter? Bakt›m: Alt›ndan o bir çifte perîflan ba¤r›n, Soluganlar gibi kalk›p iniyor çifte kar›n! Sonradan dizlere bir titremedir çökmüfltü; Hele çok sürmeyerek dördü de cans›z düfltü. ‹ki bîçâre serilmifl, yat›yorken yerde, “Kalk›n art›k!” dediler, lâkin o derman nerde! Güreflin böylesi hiç görmedi¤im bir fleydi; Orta, bafl, hepsi de bunlar gibi âvâreydi.
safahat - altıncı kitap
338
Karfl›dan tentesinin n›sf› has›r, n›sf› aba, Bir tekerlekleri alçak, yana yatm›fl araba; Yerliden az kaba, Malt›z keçisinden çok ufak, ‹ki mahzûn öküzün seyrine münkàd olarak; Ne yan›k mersiyeler söyletiyor dingiline! Bunu gördüm, ac›mak geldi içimden geline: Sana baks›n da k›z›m, baht›n utans›n... Ne deyim? O, senin, kimdi, bugün nerde yatar, bilmedi¤im, Ninenin rûhuna âgûfl aç›yorken melekût, Tertemiz na’fl›n› gufran gibi örten tâbût,
fiu gelinlik arabandan daha flâhâneydi. Geçti rü’yâ gibi, Allâh’›m, o günler neydi! fiu bay›rlarda -ki vaktiyle bütün ba¤lard›Sesi dünyây› tutan bir bereket ça¤lard›. Ya flu vâdî ki ç›r›lç›plak uzanm›fl, bîtâb, Hiç yaz›n böyle fezâs›nda tüter miydi serâb? fiimdi âfâka alev püskürüyor her çatlak, Yar›l›p hasta dudaklar gibi, yer yer, toprak. — Deflme, o¤lum, yarad›r, hem de yürekler yaras›...
âsım
— Neydi, yâ Rabbi, otuz k›rk sene evvel buras›? Da¤lar orman, tepeler ba¤, ovalar hep tarla; Koca mer’â dolu bafltan bafla sa¤mallarla. ‹¤ne atsan yere düflmez: O ekin bir tûfan; Atl› girsen gömülür bu¤day›n alt›nda kafan. Köylünün k›rlar› tutmufl, yay›l›rken davar›, Sökemezsin, sarar âfâk›n› yün dalgalar›! Dolafl›r sal gibi göllerde hesaps›z manda, Fil san›rs›n, hani, bir ç›ksa da görsen karada. Genifl aln›yle yarar otlar› binlerce öküz, Besiden her birinin s›rt›, bakars›n, dümdüz. Ne de ›slak pat› burnundaki mosmor menevifl!(*) Hadi gelsin bakal›m damlar›n alt›nda gevifl. Diz çöker buldu mu yaslanmaya kâfî meydan; Sürünür topra¤›n üstünde o kat kat gerdan. Çifte gözler süzülür, tek çene durmaz çi¤ner; ‹ki yandan yere fleffâf iki ipliktir iner. Bunlar›n a¤dalan›r, maç maç öterken sak›z›, Öteden bir sürü gürbüz, demevî köylü k›z›, Taray›p hepsini evlâd gibi, bir bir k›nalar. Tepeden kuyru¤u dikmifl, inedursun danalar,
(*) S›¤›rlar›n burunlar› üstündeki ›slak, niflâne-i s›hhattir. Gevifl getirmeleri de öyledir.
339
Dalar etrâfa köyün damgal› yüzlerce tay›; ‹nletir at sesi, k›srak sesi gömgök ovay›. Gündüzün kimse görünmez: Kad›n, erkek çal›fl›r; Varsa meydanda gezen tostopaç o¤lanlard›r. Akflam olmaz m›, fakat, toplar ahâlîyi ezan, Son cemâ’at yeri, hattâ, adam almaz ba’zan. Günefl âfâka henüz arz-› vedâ etmiflken, Yükselir Kâ’be’ye do¤rulmufl al›nlar yerden; Önce bir dalgalan›r, sonra eder hepsi karar; Örülür enli omuzlarla birer canl› hisar. Bu yaman saflar›n âhengi hakîkat müdhifl; Sanki yalç›n kayalar yanyana perçinlenmifl, Öyle bir cebhe kesilmifl ki: Müselsel îmân; Hangi îmâna dokunsan taflacak itmînân. Âh o yekpârelik eyyâm› hayâl oldu bugün; Milletin hâlini gör, sonra da mâzîyi düflün. Kim bu yalç›n kayalar sars›lacakt›r derdi? Öyle sars›ld› ki edvâra tezelzül verdi!
safahat - altıncı kitap
340
Köylünün bir fleyi yok, s›hhati, ahlâk› bitik; Bak o s›rt›ndaki mintan bile tiftik tiftik. Bir kemik, bir deridir ölmedi kald›ysa diri; Nerde evvelki refâh›n acabâ onda biri? Dam çökük, arsa rehin, bahçeyi “icrâ” ister; Bir kalem borca bedel fâizi defter defter! Hiç bak›m görmedi¤inden mi nedendir, toprak, Verilen tohmu da inkâr edecek, öyle çorak. Bire dört ald›¤› y›l köylü, emîn ol, kudurur: Har vurur bitmeyecekmifl gibi, harman savurur. U¤ramaz, gün kavuflur, çiftine yâhud evine; Sabah iskambil atar kahvede, akflam domine.
Muhtasar, gayr-› müfîd ilmi kadard›r dîni; Ne evâmir, ne nevâhî, seçemez hiçbirini. Namaz›n semtine bayramlar› u¤rar sâde; Hiç su görmez yüzünün düflman›d›r seccâde. Hani, üç befl kifliden fazla musallî arama; Mescid anbarl›k eder, baflka ne yaps›n, imama! Okumak bahsini geç... Çünkü o defter kapal›, Bir redif zâbiti mektepleri debboy yapal›. S›tma, fuhfl, içki, kumar türlü fecâyi’ salg›n... Sonra söylenmeyecek flekli de var hastal›¤›n. Bir taraftan bulan›r levse hesaps›z nâmûs; Bir taraftan serilir topra¤a milyonla nüfûs. Hadi ald›rmayal›m yükseledursun vefeyât, Nerde noksân› telâfî edecek tâze hayât? Evlenip âile teflkîli bugün zor geliyor; Görüyorsun ya nikâhlar ne kadar seyreliyor!
âsım 341
safahat - altıncı kitap 342
Eskiden zurnalar öttükçe fezâ inlerdi; O ne dehfletli dü¤ünler, o ne derneklerdi! Kurulur meydana harman gibi k›rk elli sini, Tablalar y›¤maya bafllar koyunun beslisini. Ense kat kat tafl›p etrâfa dökülmüfl yakadan; Gö¤sün eb’âd› kabard›kça gerilmifl camadan; Baflta âbânî sar›k, tende hilâlî gömlek; Belde Lâhûr flal›, üstünde o som s›rma yelek; Dizde kaytan çevirilmifl çuhadan s›kma potur; Amcalar, lök gibi, ba¤dafl kurarak halka olur. Sofran›n hâlesi fleklinde duran, kutru genifl, Boyu çepçevre k›lapdanla zarîf ifllenmifl, Eni az peflkiri herkes götürür dizlerine. Çorbadan sonra etin türlüsü kalk›p, yerine, Hamurun türlüsü devlet gibi kondukça konar. Sekiz on yerde gü¤ümler mütemâdî kaynar. Tâze flerbet sunulur tâze kesilmifl karla; Buzlu ayransa döner ortada bakraçlarla. Ö¤le olmaz m›, cemâ’atle k›larlar namaz›. Güreflin gümler o esnâda mehîb incesaz›: Oturur besli davullar yere, fliflman fliflman, Perde göstermeye bafllar kabalardan, o zaman, Öyle inler ki zemin: Kalb-i fezâ “küt! küt!” atar; Zurnan›n tizleri, dersen, yedi iklîmi tutar! fiimdi, hayvanl›, yayan, k›z, kad›n, o¤lan, erkek;
Kuflat›r ip çekilen meydan› yüzlerce öbek. Bir taraftan da iner nâ-mütenâhî araba... ‹ner amma o kadar süslü ki, dersin: “Acaba, fiu beyaz tenteler alt›nda birer hacle mi var?” Çekilir derken ödüller: Sekiz on seçme davar; ‹ki bafl manda, birer tay, dana, top top dokuma... Hele peflkir gibi peflkeflleri art›k sorma. Ya¤ kazanlarla durur, tart›s› yok, ölçüsü hiç; Hani ister sürün, ister dökün, istersen iç!
âsım
Bunlar›n hepsi biter, bir heyecand›r belirir; Ne temâflâd›r o, titrer durur insan tir tir. Birbirinden daha mevzun iki üç çift endâm, At›l›p sahneye flâhin gibi etmez mi h›râm; Ses, soluk ç›kmaz olur, herkesi ürperme al›r; O genifl yer de nefeslerle beraber daral›r, Çünkü meydanda de¤il, seyre bakanlarda bile, Âs›m’›n dengi heyâkil seçilir yüzlerle. fiimdi, sa¤ kolda, gümüfl kapl› birer bâzû-bend, Boynu m›skayla donanm›fl, o yar›m deste levend, Önce peflrev yaparak, sonra tutuflmazlar m›, Gürefl art›k k›z›fl›r, hasm›n› tartar hasm›. Uzan›r flimdi gö¤üsler, kavuflur; flimdi, yine Dalga çarpar gibi çarpar gerilip birbirine. Kimi tek çapraza girmifl, mütemâdî sürüyor; Kimi flîrâzeyi tart›p al›vermifl, yürüyor. Kimi sarmayla çevirsem diye sard›kça sarar; Kimi k›lç›k düflünür, atmak için f›rsat arar. Adalî gövdeler alt›nda o bîçâre çay›r, Serilir topra¤a, hem bir daha kalkar m›? Hay›r! Bu, elenseyle düflürmüfl de hemen çullan›yor; O da kurtulmak için türlü oyun kullan›yor. Kimi alm›fl paça kasnak, o açar, hasm› döner;
343
(*) “Bâd-› hevâ” kelimesini söylendi¤i gibi okuyaca¤›z: Bedâva.
Kimi kündeyle giderken topuk eller de yener. Kimi cür’etli olur çifte dalar, hem de kapar; Kimi bask›n ç›karak kazkanad›ndan çarpar.
safahat - altıncı kitap
Seyreden halk› da bir gör: O ne candan hizmet; O ne rikkatli adamlar, o ne ma’sûm ümmet! Yar›lan bafllar› çevreyle bo¤anlar m› dedin... Göz silenler mi dedin, incik o¤anlar m› dedin... Ya¤ süren baflka, saran baflka, çözenler baflka; Su veren baflka, gü¤ümlerle gezenler baflka. fian, fleref duygusu millette nas›l yüksekse, Merhamet hissi de öyleydi, de¤il miydi Köse? Ne o? Bir fley demedin... — Geçmifle mâzî derler! — Do¤ru, lâkin... — B›rak, o¤lum, gelecekten ne haber? — Onu Allah bilir ancak. — Az›c›k kul da bilir. — Bilemez, çünkü görünmez. — ‹yi amma sezilir:
344
Oruç s›caklara gelmifl, K›r A¤s› bakm›fl ki: Sabahlar akflam olur fley de¤il, bu, tiryâki; Bütün gün esnemeden, hiddet etmeden b›km›fl; Al atla ba¤daflarak “yâ sefer!” demifl ç›km›fl. Tak›m rahat, pala uygun, gazâ mübârek ola: Tavuklu, hindili köylerde haftalarca mola. Refîki arpay› bulmufl, keser, ferîh ü fahûr; Bu dört ö¤ün yiyip ister sonunda bir de sahûr! Bedâva sofraya düfltün mü, hofl geçer Ramazan;(*) Misâfirim diye insan mukîm olur ba’zan.
Nas›lsa bir gece bir düfl görür bizim yolcu; Sabâh› bekleyemez, yok ya hâinin orucu; Uyand›r›r ne kadar köylü varsa, der: Çabucak, Gidin bulun bana bir flöyle zorlu düfl yoracak.(*) Çar›kç› Emmi’yi sa¤l›k verir cemâ’at de, — Fakat sahurda yatar, kalkamaz bu sâ’atte. Biraz sab›rl› olun... — fiimdi isterim, gelecek: Ben öyle bekleyemem, kalkamaz demek ne demek?
âsım
Çar›kç› Emmi gelen halk› u¤rat›r kap›dan. ‹kinci def’a gelirler: — Oca¤na düfltük, aman, Herif lâf anlam›yor, gel de sonra yat, haydi! — Sabah sabah bu ne düfltür be? Görmez olsayd›! Henüz yata¤ma uzand›m bak›nd› aksili¤e... Gebermediydi ya! — Sen git de söz geçir deliye! Ne söylesen k›z›yor... Hak flafl›rtmas›n kulunu. Adamca¤›z ç›kar evden, tutar köyün yolunu, Ki uyku sersemi tak der zavall›n›n can›na; Düfler gelince nihâyet K›r A¤s›’n›n yan›na. — Aman be Emmi! — Ne var? — Düfl yorar m›s›n? — Be adam, Biraz nefesleneyim, dur ki, yorgunum... — Duramam. — Neden? — Fenâma gider beklemek de... — Vah! Vah! Vah!
(*) “Düfl yormak” rü’yâ tâbir etmek.
345
safahat - altıncı kitap 346
— Bilir misin ki ne gördüm... — Hay›rd›r inflallah? — Yemek yiyip yat›verdim, tamam yar›yd› gece, Bir öyle hayvana bindim ki seçmedim iyice. — Peki, o bindi¤in at m›yd›, anlasak, neydi? — Bilir miyim? Yal›n›z dört ayakl› bir fleydi... Kat›r m› desem Eflek mi desem? Öküz mü desem? ‹nek mi desem? Al at m› desem? ‹diç mi desem? Koyun mu desem? Çepiç mi desem? — Güzel! — Biraz yürüdük... — Geçti¤in nas›l yerdi? — Nas›l m› yerdi?.. Unuttum, görür müsün derdi? Yokufl mu desem? ‹nifl mi desem? Uzun mu desem? Genifl mi desem? Çorak m› desem? Çay›r m› desem? Sulak m› desem? Hay›r m› desem? — Tamam! ‹lerde ne gördün? — ‹lerde bir kocaman, Karalt› vard›... — Peki, ismi yok mu? — Bilmem aman! A¤aç m› desem? Kütük mü desem? Duvar m› desem? Höyük mü desem? A¤›l m› desem? Hamam m› desem? Y›k›k m› desem? Tamam m› desem? — Ya sonra? — Karfl›ma, bakt›m, dikildi... — Kim? — Bir adam... — Tan›flt›n›z m›? — O, bilmem tan›r m›, ben tan›mam...
Babam m› desem? K›z›m m› desem? Has›m m› desem? H›s›m m› desem? Ç›f›t m› desem? Gâvur mu desem? fiudur mu desem? Budur mu desem?.. — Uzatma, sen buluyorsun belân› Allah’tan... Bu: Elde bir; yal›n›z pek seçilmiyor ne zaman... Bugün mü desem? Yar›n m› desem? Uzak m› desem? Yak›n m› desem? Yaz›n m› desem? Güzün mü desem? Güzün mü desem? Yaz›n m› desem?..
âsım
— Ne kadar do¤ru! Hocam, hayra yorulmaz bu gidifl. — Sen o rü’yâya hakîkat deyiver, tam bizim ifl. Herifin hâlini gördün ya, bugün millet de, Ayn› meslekte, o f›tratte, o mâhiyyette. Tan›maz bindi¤i mahlûku, sürer kör körüne; Tan›maz gitti¤i yer hangi taraf, gördü¤ü ne? Fikri yok, duygusu yok, sanki yürür bir kötürüm; Bu da sa¤l›ksa e¤er bence müreccaht›r ölüm. Üç beyinsiz kafan›n sevkine flaflk›n gibi râm; K›rbaç alt›nda bütün gün, ne tezallüm, ne k›yâm. Tuttun, o¤lum, bana mâzîleri tasvîr ettin; Köylünün hâlini bilmez, diyerek dinlettin. Hasta meydanda, tedâvîye de cidden muhtaç; Yal›n›z görmeliyim nerde hekim? Nerde ilâç? Nesl-i hâz›r ki sar›k gördü mü, terzîl ediyor, Defol ›skatç› diyor, cerci diyor, leflçi diyor... Hocazâdem, ne sülükmüfl o me¤er vay can›na! Difl bilermifl senelerden beri Türk’ün kan›na. Emiyor f›rsat› bulmufl yap›fl›p, hem ne emifl! Kene bir fley mi aceb, ah o ne doymaz fleymifl! Ne o k›zd›n m›? — Hay›r, anlar›m amma keneyi,
347
safahat - altıncı kitap
(*) Bu vak’a befl alt› sene evvel cereyan etmifltir. [Bu dipnot, bu bölüm, Sebilürreflad’›n Ankara nüshalar›nda -3 A¤ustos 1922yay›nlan›rken konulmufl; kitaptaki neflirlerine al›nmam›flt›r.]
348
Sa¤d›n›z siz de as›rlarca o sa¤mal ine¤i. — Hakk›m›zd›r sa¤ar›z: Kahr›n› çektik o kadar, Besledik... — Yâ? — Ne demek? — Beslediniz, hakk›n var! Hanginiz bir tutam ot verdi, b›rak beslemeyi? — Yok mudur medresenin köylüde olsun eme¤i? — Mektebin, belki... Fakat medresenin, hiç ummam. — K›zar›m ha! — O senin hakk-› sarîhindir ‹mam. — Halka yol gösterecek bir k›lavuz var: Ulemâ. Kalan›n hepsi de bofl. — Bofltur, efendim, ammâ... — Neymifl ammâs› beyim? — Yok, flu sizin medreseler, Asr›n îcâb›na uymakta inâd etmeseler... — Gidin ›slâh edin öyleyse! — Hakîkat, lâz›m. — F›kra gelsin mi ne dersin? — Hadi, gelsin bakal›m. — Son zamanlarda hükûmet fl›mar›k bir deliyi, Götürür bir yere vâlî diye ba¤lar. — Ne iyi! — Herifin ilk ifli “Tekmil hocalar gelsin!” der. Ki tabî’î bu adamlar da icâbetle gider. Önce tebrîk ile takdîm için az çok durulur; Sonra “meclis” denilir, bir koca dîvan kurulur. fiimdi kürsîye abans›n da senin Vâlî Bey,
(*)
âsım
Nutka gelsin mi adam zannederek kendini?... — Eyy? Ne demifl? — Yok, ne geyirmifl diye sor! Ma’nâs›z Bir y›¤›n râb›ta müfltâk› perâkende lâf›z, Bir etek yâve saçar, bir sürü cinnet savurur; Bu da yetmez gibi pefltahtaya üç kerre vurur, Der ki: “Yirminci as›r, fenlere zihniyyetler Verebilmekle tebellür ve tefâhürler eder. Vak›â hâlet-i rûhiyyesi var akvâm›n; Bu prensiple, fakat, ma’fleri pek i’zâm›n, Belki ferdiyyeti sarsar biraz aksü’l-ameli... Sâde fle’niyyet-i a’sâr› durup dinlemeli. ‹ctihâdî galeyanlar da mühimdir ya, as›l, ‹ktisâdî cereyanlard›r olan müstahsil. Bunu te’mîn edemezlerse nihâyet hocalar, ‹skolâstikle sanâyi’ yola gelmez, bocalar. ‹lk ad›md›r atacakt›r bunu elbette ilim; Par-pirensip, gelin, ›slâh-› medâris diyelim.” — Par-pirensip mi? Bay›ld›m be! — Frans›zcama m›? Ya heriften de mi eflflek san›yordun ‹mam›? — Birden eflflek deme, bîçâre henüz müsvedde... Ne yetiflkinleri var, dursun o sa¤lam fledde. — Hangi müsvedde? Ne müsveddesi? Bir bilmece ki... — Merkebin... — Ey? — Mütekâmil soyu olmaz m›? — Peki? — ‹flte hilkatten o sûrette ç›karken beyaz›; Böyle birdenbire müsvedde de f›rlar ba’z›! Neyse geç f›kraya. — Nerdeydik? Evet, flimdi, nutuk
349
safahat - altıncı kitap 350
Biter amma yay›l›r meclise bir durgunluk. — Çünkü imlâya gelir herze de¤il duydu¤u fley! — Sonra kalkar hocalardan biri, der: “Vâlî Bey, fiu hitâbeyle tavanlardan uçan efkâr›, Tutamazlarsa küçük görmeyiniz huzzâr›. Siz ki yirminci as›rlardas›n›z, baksan›za, Bizim on dördüne dün basm›fl olan asr›m›za! Alt› yüz y›l m›, evet, tam o kadar lâz›m ki, Kàbil olsun o büyük nutkunuzun idrâki. Sâde “›slâh-› medâris” mi ne, bir fley dediniz... Onu anlar gibi olduksa da îzâh ediniz: Acabâ hangi zarûret sizi sevketti buna? Ya fesâd olmal› meydanda ki ›slâh oluna. Bunu bir kerre kabûl eylemeyiz, reddederiz. Sonra, bîçâre medâris o kadar sahibsiz, O kadar bafltan at›lm›fl da o hâliyle yine, Düflüyor, kalk›yor amma gidiyor hizmetine. Halk›n irflâd› m›d›r maksad-› te’sîsi? Tamam: fiehre müftî veriyor, minbere, mihrâba imam. Hutabân›z oradand›r, oradan vâiziniz; Oradand›r hocan›z, kayyiminiz, hâf›z›n›z. Adli tevzî’ edecek hâkime f›kh ö¤reten o; Hele köy köy dolafl›p köylüyü insân eden o. fiimdi bir mes’ele var arz edecek, çünkü de¤er: Bunlar›n hepsine az çok yetiflen medreseler, Bir zaman müftek›r olmufl mu aceb hârice? Yok. ‹yi amma, a beyim, flöyle bak›nsak, bir çok, Bir alay mekteb-i âlî denilen yerler var; Sorunuz bunlara millet ne verir? Milyonlar. fiu ne? Mülkiyye. Bu? T›bbiyye. Bu? Bahriyye. O ne? O mu? Baytar. Bu? Zirâ’at. fiu? Mühendishâne. Çok güzel, hiçbiri hakk›nda sözüm yok; yaln›z,
Ne yetifltirdi ki flunlar acaba? Anlat›n›z. ‹flimiz düfltü mü tersâneye, yâhud denize, Mutlakà âdetimizdir, koflar›z ‹ngiliz’e. Bir y›k›k köprü için Belçika’dan kalfa gelir; Hekimin hâz›k› bilmem nereden celbedilir. Meselâ bütçe hesâbât›n› yoktur ç›karan... Hadi mâliyyeye gelsin bakal›m Mösyö Loran. Hani tezgâhlar›n›z nerde? Sanâyi’ nerde? Ya Brüksel’de, ya Berlin’de, ya Mançester’de! Biz ne müftî, ne imam istemifliz Avrupa’dan; Ne de ukbâda flefâ’at dileriz Rimpapa’dan. Siz gidin bunlar› ›slâha bak›n peyderpey; Hocadan, medreseden vazgeçiniz, Vâlî Bey!”
âsım
Ne dedin f›krama? — A’lâ! Beni habtettin, ‹mam! — Yola gel flöyle biraz, neydi o sözler? — Be Hocam, Sana biz medresenin hizmeti hiç yok demedik; Bir bedâhet bu ki inkâra çal›flmak delilik. Halk› irflâd edecek var m› ya sizden baflka? Onu insan bile saymaz mütefekkir tabaka? Köylüden milletin evlâd› kaçarken yan yan, Sizdiniz köydeki unsurla beraber yaflayan. Rûhunuz halk›m›z›n, köylümüzün rûhuna denk; Sözünüz bir, özünüz bir, o ne mes’ûd âhenk! Biz bu âhengi harâb etmeyecektik, ettik; Kapan›r türlü de¤il açt›¤›m›z kanl› gedik. Ne kadar benziyoruz flimdi sakat bir duvara... Vahdetin tertemiz aln›nda ne çirkin bu yara! Hadi ifl gör bakal›m, var m› ki imkân? Nerde! ‹kilik azmine hâil kesilir her yerde.
351
safahat - altıncı kitap
Ne desek, dinlemiyor, nâfile, bir kimse bizi. — Uydurun siz de, beyim, halka biraz kendinizi. — Hakl›s›n. — Ayk›r› gitmekle bu yol hiç ç›kmaz.
352
— Konya’dayd›m... — Haberim yok, ne zaman? — B›ld›r yaz. fiehri az çok bilir, etrâf›n› pek bilmezdim; Bâri bir köyleri görsem, diye ç›kt›m, gezdim. Yolda duydum ki: Filân nâhiyenin a’yân›, Üç gün evvel kovuvermifl hoca bilmem filân›; Herkes evlâd›n› alm›fl, kapat›lm›fl mektep. Çok fena fley! Hele bir anlayal›m, neydi sebep. Hiç iflim yok, bu da oldukça mühim do¤rusu ya, Gidecek yolcu da var, akflama indik oraya. Yats›dan sonra ahâlî “bize va’z et” dediler; Çektiler alt›ma bir c›ll›¤› ç›km›fl minder. Tahta sordum, silinip çevre kadar yenlerle, Geldi, tâ gö¤süme yasland› sakat bir rahle. Evvelâ hamdeleden, salveleden bafllayarak, Girmeden maksada dîbâceyi serdim çabucak. ‹lme k›ymet veren âyât›, ehâdîsi bütün, Okudum, hâs›l› bülbül gibi öttüm ben o gün. Sonra, te’yîd-i ‹lâhî olacak besbelli, Öyle bir maskara ettim ki o hâin cehli, Hani kendim de be¤endim. — Adam, anlat, ne dedin? — Biri akl›mda de¤il. — Öyle mi? — Bakt›m, sadedin, Tam zâman›yd›, ahâlîye çevirdim yüzümü; Açt›m art›k bu sefer a¤z›m›, yumdum gözümü:
Hiç muallim kovulur muymufl, ayol, söyleyiniz? O sizin devletiniz, ni’metiniz, her fleyiniz. Hoca hakk›yle beraber gelecek hak var m›? Sizi mîzâna çekerken bunu sormazlar m›? Müslüman, elde asâ, belde divit, baflta sar›k; Sonra, s›rt›nda, yedek, flapl› befl on deste çar›k; Alt› ayl›k yolu, da¤ tafl demeyip, çi¤neyerek, Çin-i Mâçin’deki bir ilmi gidip ö¤renecek. Hiç düflünmek de mi yoktur, be adamlar, bu ne ifl? En büyük tâli’i Mevlâ size ihsân etmifl, Hem de ta oldu¤unuz mevkie göndermiflken; Teptiniz kendi gelen ni’meti sersemlikten! Çok zaman geçmeyecektir ki bu nankörlü¤ünüz, Ne felâketlere meydan verecektir görünüz! Köylerin yüzde bugün sekseni, hattâ, hocas›z; Siz de onlar gibi câhil kalarak anlay›n›z! Bir hatâ oldu, deyip flimdi peflîmans›n›z a... Ne ç›kar? Gitti giden, k›yd›n›z evlâd›n›za...
âsım
Buna benzer daha bir hayli savurdum, estim, Ses, nefes hepsi tükenmiflti, nihâyet kestim. San›yordum ki duâdan koca mescid inler... Umdu¤um ç›kmad› hiç: Pek yavafl âmin dediler. Çekiverdim o zaman ben de hemen Fâtiha’y›. Yataca¤m›z odan›n sâhibi Mestanl› Day›, Getirirken beni, sa¤ elde fener, mescidden; “Gürül gürül okuyor hep, gürül gürül okuyor; Yan›l da bir, deli o¤lan, baban mezarda m›, sor!” Deyivermez mi, ne dersin? — Ama pek hofl cidden. — Bunu duydum zehir içmifl gibi sersemlefltim... Eve geldik, herifin kalbini art›k defltim. Ne de çok fley biliyormufl, be Hocam, köylü me¤er!
353
safahat - altıncı kitap 354
— Öyledir. — Sen de flaflars›n, hani, söylersem e¤er. Anlad›m: Bilmeyecek tilki onun bildi¤ini. — Hadi naklet bakal›m flimdi flu bilgiçli¤ini? — Dedi: “Fetvây› veren mahkeme, yanl›fl, gerçek, ‹ki da’vâc› ne söylerse bütün dinleyecek. O zaman kesti¤i parmak ac›maz, âmennâ... Ama hep bir taraf›n a¤z›na bakmak, o fenâ. Benim arkamdaki düflman bana Mevlid mi okur? Dur ki ben söyleyeyim bir de, kuzum, sen hele dur! Köylü câhilse de hayvan m› demektir? Ne demek! Kim teper ni’meti? ‹nsan me¤er olsun eflflek. Koca bir nâhiye titrefltik, odunsuz yatt›k; O büyük mektebi gördün ya, k›fl›n biz çatt›k. Kimse evlâd›n› câhil komak ister mi ayol? Bize lâz›m iki fley var: Biri mektep, biri yol. Niye Türk’ün can› yang›n, niye millet geridir; Anlad›k biz bunu, az çok, senelerden beridir. Sonra bakt›k ki hükûmetten umup durdukça, Ne mühendis verecekler bize, art›k, ne hoca. Para bizden, hoca sizden deyiverdik... O zaman, Ç›kagelmez mi bu soysuz, aman Allah’›m aman! Sen, o¤ul, ezbere çald›n bize akflam, karay›... Görmeliydin o muallim denilen maskaray›. Geberir, câmie girmez, ne oruç var, ne namaz; Gusül abdestini Allah bilir amma tan›maz. Yelde izler b›rak›r gezdi mi bir çifl kokusu; Ebenin teknesi, ömründe pisin gördü¤ü su! Kaynay›p çifte kazan, aksa da çamçak çamçak, Bunu bilmem ki yar›n hangi imam paklayacak? Huyu dersen, bir adamc›l ki sokulmaz adama... Bâri bir parça al›flsayd› ya son son, arama!
Yola gelmez flehirin soysuzu, yoktur kolay›. Yan›l›p hoflbefl eden oldu mu, t›nmaz da ay›, Bir bakar insana yan yan ki, yuz olmufl manda, (1) Can› yand›kça, döner öyle bakar nalbanda. Bir selâm ver be herif! A¤z›n afl›nmaz ya... Hay›r, Ne bilir vermeyi hayvan, ne de sen versen al›r. Ya¤l› yer, çeflmeye gitmez; su döker, el y›kamaz; Hele t›rnaklar› bir kazma ki insan bakamaz. Kafa orman gibi, lâkin, o b›y›k hep budan›r; Ne ay›pt›r desen anlar, ne tükürsen utan›r. Tertemiz yerlere kipkirli fotinlerle dalar; Kald›r›mdan daha berbâd olur art›k odalar; Örtü, minder bulan›r hepsi, bakars›n, çamura.
1. Yuz: Uyuz.
Su mühendisleri gelmiflti... Herifler gâvur a, Neme lâz›m bizi incitmediler zerre kadar; ‹nan o¤lum, daha insafl› imifl çorbac›lar! Tatl› yüz, bal gibi söz... Baflka ne ister köylü? Adam aldatmay› a’lâ biliyor kahbe dölü! Ne içen vard›, ne seccâdeye çizmeyle basan; Ne deyim dinleri bât›lsa, herifler insan. Hiç ay›k gezdi¤i olmaz ya bizim Farmasonun... ‹çki yüzler suyu, ahlâk›n› bir bilsen onun! fiimdi ister beni sen hakl› gör, ister haks›z, Öyle devlet gibi, ni’met gibi lâflar bana v›z! ‹lmi yuttursa hay›r yok bu musîbetlerden... B›rak›n o¤lumu, câhilli¤e râz›y›m ben.”
âsım
— Hakk› var. — Pek güzel amma, bu iflin yok ki sonu. Kapad›k mektebi, kovduk diyelim Farmasonu,
355
safahat - altıncı kitap 356
Bafl› bofl köylünün evlâd›n› kimler yedecek? Adam ister ona insanl›¤› telkîn edecek. Bunu nerden bulal›m? Kimlere ›smarlayal›m? Önce kaç tezgâh›m›z var, bakal›m, bir sayal›m... — Pek uzun boylu hesâb etme, nedir mes’ele ki? Herkesin bildi¤i fley: Medrese, bir, mektep, iki. — ‹flte arz eyliyorum zât-› fazîlânenize: ‹kisinden de hay›r yok bu flerâitle bize. — Gâlibâ sen yeniden k›zd›racaks›n Köse’yi; Söyle, mîrasyedi bey, kimdi y›kan medreseyi? Biz miyiz, siz misiniz? Sizsiniz elbet... — Elbet! — Y›kt›n›z kazmaya kuvvet, ne de sür’atle! — Evet. — Bir hünermifl gibi ikrâr ediyor a¤z›yle... — Çünkü mektep yapacakt›k onun enkàz›yle. — Çünkü mektep yapacakm›fl!.. Ne kolay söylemesi! Bir kümes yapt›¤›n›z var m› ki, bir kaz kümesi? — ‹nk›lâb ümmetinin flân› yak›p y›kmakt›r. — Size ç›lg›n demeyen varsa, kuzum, ahmakt›r. Y›kmak insanlara yapmak gibi k›ymet mi verir? Onu en çolpa herifler de, emîn ol, becerir. Sâde sen gösteriver “iflte budur kubbe!” diye; ‹ki ›rgadla iner flimdi Süleymâniyye. Ama gel kald›ral›m dendi mi, heyhat, o zaman, Bir Süleyman daha lâz›m yeniden, bir de Sinan. Bunlar›n var m› sizin listede hiç benzeri, yok. Ya ne var? Bir kuru dil, siz buyurun, karn›m tok! Ötmeyin nâfile baykufl gibi karfl›mda, susun! — Mürteci’sin be ‹mam? — Mürteci’im, hamdolsun. — Hele bak hamd ediyor! — Hamd ediyorsam, yeridir:
fiâfi’î’nin mi, kimindir o fliir? — Hangi fliir? — Hani “Peygamber’in evlâd›n› candan sevmek, Râf›zîlikse... — Evet, — “Yerde befler, gökte melek, Râf›zîdir bu, desin hepsi de hakk›mda benim, Ben oyum, iflte...” diyor... — Bildim, evet. — Kàili kim? — fiâfi’î zannederim, neyse, fakat maksad›n›z? fiunu lûtfen bana teflrîh ediniz, anlat›n›z. — Y›k›lan yurduma cennet diyemem, ma’zûrum; Hani ma’mûre? Harâbeyle benim neydi zorum? Heybe s›rt›nda “adâlet” dilenirken millet, Müsterîh olman›n imkân› m› var, insâf et? “Yaflas›n!” ma’cunu a’lâ idi, yut, keyfine bak! Tutmuyor flimdi, fakat, bin yala parmak parmak. — Niye tiryâkisi oldun bu kadar sen de ayol? Tutmuyor, çünkü al›flt›n... Yemeyeydin bol bol. Hem bizim ma’cunu pek h›rpalamak do¤ru mu ya? — Dur can›m! Ben k›zar›m böyle vakitsiz flakaya... Sözü tekmîl edeyim... — Sonra bitir, dinle biraz:
Siz de art›k uzun etmektesiniz, hem pek uzun;
âsım
Bir yutar, befl yutar, afyonkefli afyon tutmaz; Der ki: Toprak m›, ne z›kk›m bu, var›p anlamal›. Aç›l›r kurna bafl›ndan, s›y›r›r pefltemal›, Nal›n›n s›rt›na atlar, sürerek do¤ru gider, Hangi attarsa, bulur: “Tutmad› yâhu, yine!” der. Gülmeden çatlayadursun biriken çarfl›, pazar; “Bu kadar tuttu¤u yetmez mi kuzum?” der attar.
357
safahat - altıncı kitap
1. Bu m›sra toplant›larda okunurken: “Bo¤amazsam da hiç olmazsa yan›mdan ko¤ar›m.” fleklinde okunabilir. (*) Lâle: Boyuna vurulan zincir.
358
Üç saat esnemeden dinledi¤im nutkunuzun, “Yaflas›n!” ma’cunu peymâne-i ilhâm› bütün, Hani, sarhofl kufla döndün, mütemâdî öttün! — B›rak o¤lum, yeter art›k, flakan›n vakti de¤il. — Sen de, öyleyse bizim ma’cuna bafl kesmeyi bil! — Sâde bir “bal” deyivermekle a¤›z tatlansa, Ar› uçmufl diye, kaçm›fl diye hiç çekme tasa. A¤las›n milletin evlâd› da bang›r bang›r, Durma hürriyyeti ald›k diye, sen türkü ça¤›r! Zulmü alk›fllayamam, zâlimi aslâ sevemem; Gelenin keyfi için geçmifle kalk›p sövemem. Biri ecdâd›ma sald›rd› m›, hattâ, bo¤ar›m... — Bo¤amazs›n ki! — Hiç olmazsa yan›mdan ko¤ar›m.(1) Üç buçuk soysuzun ard›nda za¤arl›k yapamam; Hele hak nâm›na haks›zl›¤a ölsem tapamam. Do¤du¤umdan beridir âfl›k›m istiklâle, Bana hiç tasmal›k etmifl de¤il alt›n lâle.(*) Yumuflak bafll› isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum. Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ci¤erim, Onu dindirmek için kamç› yerim, çifte yerim. Adam ald›rma da geç git, diyemem, ald›r›r›m. Çi¤nerim, çi¤nenirim, hakk› tutar kald›r›r›m. Zâlimin hasm›y›m amma severim mazlûmu... ‹rticâ›n flu sizin lehçede ma’nâs› bu mu? — Yok can›m! — Yok deme! — ‹frât ediyorsun Köse... — Yâ?
âsım
‹flte ben mürteci’im, gelsin iflitsin dünyâ! Hem de bafl mürteci’im, patlasan›z çatlasan›z! Hadi kànûnunuz ass›n beni, yâhud yasan›z! — Yasa yok flimdi. — Neden, bitti mi? — Çoktan bitti. — Dede Cengiz ya? — B›rak, derdimi defltin: Gitti! — Getirirler yine lâz›msa... — Hay›r, gitti gider. — Deme o¤lum! — Ya bizim düflman›m›zm›fl o me¤er... Dedenizdir diye bir kahbe ç›f›tm›fl yamayan... — Size hâ? — Öyle ya, çok geçmedi, lâkin, aradan, Geldi bir baflka gâvurcuk, dedi “Cengiz’le, ayol, Bu h›s›ml›k nereden ç›kt› ki, siz Türk, o Mo¤ol!...” — Sonra?.. — Hiç! — Hiç mi? — Sönüp gitti o k›zg›n piyasa. — Hem de bir püfle! — Evet, flimdi ne hâkan, ne yasa! — Kimse ma’kul kefereymifl, o herif. — Sorma Köse’m... — Çok flükür sizde de pek yok, de¤il amma sersem! — ‹¤nelersin flu benim neslimi yüz buldukça, Sana elmas gibi hürriyyeti kim verdi, Hoca? Ne yaman fleydi unuttun mu o istibdâd›? Hep fecâyi’di, hayât›n hele hiç yoktu tad›. Milletin benzi sararm›fl, iflitilmezdi refâh; Her nefes dört elifin s›rt›na binmifl bir “âh!”
359
safahat - altıncı kitap 360
O ne günler... — Beni k›zd›rmaya söyler mahsus, Yeter art›k! — Niye? — Ezber bilirim hepsini, sus! — Ne tuhafs›n! Bana döktürmeyeceksin içimi... — Yok paflam, sizde tuhafl›k, o benim haddim mi? — Müstebiddin de gem almaz soyu ç›kt›n, git git, Sen ki hürriyyet için nefyolunurdun, a tirit! ‹fli yok, flimdi muhâlifli¤e sarm›fl derdi... — Hoca rahmetli kerâmet gibi söz söylerdi... — Bâri tuttun mu? — Ne mümkün? O zaman nerde ak›l? — Sonradan geldi¤i sâbit mi efendimce, nas›l? — Döverim ha! — Hadi dövmüfl kadar ol! — Dur be adam, Dinle, zevzekli¤i terk et! — Sana terk ettim, ‹mam! — Ne diyordum be? — Ya gördün mü kafan ayn› kafa! “Hoca rahmetli” dedin, öyle girifltindi lâfa. — Evet, o¤lum, Hoca sevmezdi, bilirdim, Saray’›; Ama sövmezdi de hofllanmad›¤›ndan dolay›. Vard› bir duygusu besbelli ki... — Bilmem, varm›fl... Pâdiflah dendi mi, çokluk dil uzatmazlarm›fl! — Hiç unutmam, Hocazâdem ki, s›cak bir gündü, Bahçedeydik, bana bir parça baban küskündü. — Sana düflkündü babam, küstü¤ü olmazd› ama... — Boflbo¤azs›n diye k›zm›flt›. — Kerâmet! — Sorma!
Büsbütün k›zd›ray›m bâri, dedim... — Yâ? Çok iyi: Çivi, bir an’anedir bizde, sökermifl çiviyi. — “Ortal›k flöyle fena, böyle müzebzeb ifller, Ah o Y›ld›z’daki baykufl ölüvermezse e¤er, Âk›bet çok kötü...” dîbâce-i ma’lûmuyle, Söze girdim. — K›z›yor muydu? — Hay›r. — Tekmille! — B›rakan var m› ki? Rahmetli Hocam do¤rularak, Dedi: “O¤lum, bu temennî neye benzer, bana bak:
âsım
Efleklerin can› yükten yanar, aman, derler, Nedir bu çekti¤imiz derd, o çifte çifte semer! Biriyle u¤rafl›yorken gelir çatar öbürü; Gelir ki tafl gibi hâin, hem eskisinden iri. Semerci usta geberseydi... De¤meyin keyfe! Evet, gebermelidir inkisâr edin herife. Zavall› usta göçer bir gün âk›bet, ancak, Makàm› öyle uzun boylu nerde bofl kalacak? Ç›rak m›, kalfa m›, kim varsa yaslan›r köfleye; Tak›m biçer durur art›k gelen giden efle¤e. Adam me¤er acemiymifl, semerse hayli hüner; S›rayla baytar› boylar zavall› merkepler. Bütün o beller, omuzlar çürür çürür oyulur; Sonunda her birinin s›rt› yemyeflil et olur. “Giden semerciyi, derler, bulur muyuz flimdi? Ya böyle kalfa de¤il, basbaya¤ muallimdi. Nas›l da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf ifl: Semer de¤ilmifl o rahmetlininki devletmifl!”
361
Nasîhatim sana: Herzeyle ifltigâli b›rak; Adaml›¤›n yolu nerdense, bul da girmeye bak. Adam m›s›n: Ebediyyen cihanda hürsün, gez; Yular tak›p seni bir kimsecik sürükleyemez. Adam de¤il misin o¤lum: Gönüllüsün semere; Küfür savurma boyun kesti¤in semercilere.”
safahat - altıncı kitap
362
— Sen iflin yoksa devir çamlar› pald›r küldür; Neslimin flöyle dönüp bakmas› hattâ züldür. Gözüm ensemde de¤il, görmeliyim ben önümü; Kestik att›k hele mâzî denilen kör dü¤ümü! Ne zamandan beridir ba¤l›y›z art›k b›kt›k; Demir ald›k o sizin an’anelikten ç›kt›k. — Pupa yelken aç›l›n flâyed oturmazsa gemi! Bu tenezzüh, cici bey, do¤ruca Ka¤tâne’ye mi? — Hay›r, enginleri bir bir geçerek, gâyemize. — Hele bir kerre ç›k›n Marmara’dan Akdeniz’e! F›kra gelsin mi? — ‹flin f›krac›l›k zâten ‹mam! Korkar›m çam devirirsin yine... — Bilmem çam mam! “Bocalarken bakar üstündeki kaptan acemi, Sar›l›r bir kayan›n boynuna bîçâre gemi. “Bu nedir, Beybaba, bittik mi, ne olduk?” derler; Kimi evrâd okur üfler, kimi lâ-havle çeker. “Yok can›m!” der, Hac› Kaptan, biriken yolculara: “Su tükenmifl, haberim yok, buyurun iflte kara!”
— Dinle bir f›kra da benden bakal›m flimdi. — Olur.
âsım
Siz de, o¤lum, bu mahârette, bu cür’ettesiniz: Gemi yüzdürmek için kalmad› meydanda deniz!
363
safahat - altıncı kitap
1. Lebbey:Lebbeyk./Buyurun, evet.../Efendim? Ne dediniz?
364
— “Devr-i sâb›k”ta, kazâ teknesi, bir köhne vapur, Akdeniz hatt›na tahsîs edilir bol keseden. Eski kaptan “Gidemem, der, getirin varsa giden.” Yeni kaptan gelerek, do¤ru ç›kar mevki’ine. Adam›n tâli’i oldukça güzelmifl ki yine, Yel üfürsün, su götürsün diye bekletmez pek, Gece kalkar bu adem postas› ‹zmir diyerek. Göksu’daym›fl gibi f›fl f›fl yüzedursun miskin... Denizin nefl’esi a’lâ, hava enfes... Lâkin, Bir taraftan verivermez mi nihâyet patlak, Tekne körkandil olur, yolcular allak bullak. fiimdi bîçâre süvârîye ne dur var, ne otur; Dinlenir farz ederek birçok emirler savurur: “Getirin hartay›!” der; baksana mâflâ’allâh: fiile, Bart›n, K›z›l›rmak... Güzelim, Bahr-i Siyâh! — Akdeniz yok mu? — Hay›r yok. — Bu nas›l kaptanl›k? — Hakl›s›n Beybaba, göndermediler, çok yazd›k. E¤ilir sonra bakar: ‹bresi yok bir pusula... Yürümez ezbere, yâhû, gemi, eyvahlar ola! Bora estikçe eser, dalgalar azd›kça azar... “Getirin ibreyi!” der, bulman›n imkân› m› var? “‹bre yok, Beybaba, bilmem ne getirsek?” derler... O da: “Öyleyse flehâdet getirin!” der bu sefer. Verdi¤in tek silik onluktu, behey aksi ‹mam, Olacak söz mü dokuz kubbeli, çinçinli hamam? Bize devlet diye teslîm olunan fley neydi? Çarpacak sâhil arar, kupkuru bir tekneydi! On sekiz mil mi gideydik? Bat›r›rd›k... — Lebbey? (1)
Batmad›k bir yeriniz kald› m›, bilsem, cici bey? “Devr-i sâb›k” m› dedin flimdi?.. Elindeyse, çevir, Ensesinden tutup eyyâm› da gelsin o devir. Milletin befl paras›z onda, emîn ol, yedisi! Gündüzün aç dolafl›r, akflama k›rk ev kedisi! Yat›r›n âlemi çavdar kar›fl›k mezbeleye: Ne bu? Ekmek! diye dünyây› verin velveleye. Hastal›k, kehle, sefâlet saradursun, kol kol, Sâde siz seyre bak›n! — Harb-i Umûmî bu, ayol! — Devr-i sâb›kta gebermezdi adam böyle zelîl, Diri bir yanda uzanm›fl, ölü bir yanda sefîl. — Niye hürriyyet için sürgüne gittindi? — Evet. Gittim amma bu de¤il bekledi¤im hürriyyet. Zâten i’lân edilirken ifli çakm›flt›m ya... Çatlasan hayra yorulmazd› o miskin rü’ya! Ne herifler, ne k›l›klar, ne nutuklard›, düflün! — Düflünür, arz ederim sonra!
âsım
— Unutmam, bir gün, Bâb›âlî yokuflundan ç›k›yordum, bakt›m: Yolu boydan boya tutmufl eli bayrakl› tak›m. Geziyor bafllar›n üstünde genizden bir ses. Çömelip, salya sümük, a¤layadursun herkes, Ben görür görmez öten zurnay› bir irkildim... Ay, Zuhûrî’ye ç›kan maskara! Bildim... Bildim... De¤iflen bir yeri yok, dinleyemem kim ne dese. Yine bir k›l keçe alt›nda kapanm›fl ense; Yine y›llarca hamams›z ki boyun musmurdar; Yine parmak gibi, âfâka batan, t›rnaklar; Yine merdâne geçirmifl gibi yatk›n bir yüz,
365
safahat - altıncı kitap 366
Ki hayâ nâm›na tek âr›za bilmez, dümdüz! Yine bir tats›z al›n, yass› burun, basma çene... Hep o, hiç baflka de¤il, gördü¤üm evvelki sene. — Kimdi, anlat flunu? — Kuzguncuk’a geçtim bir gün, Molla’n›n köflküne yaklaflmadan etmez mi sökün, Belki k›rk elli köpek, havlayarak, nerdense... — Ama hiç saklama: Korkup da oturdun mu Köse? — Köse dünyâda senin söyledi¤in halt› yemez; Parçalar, belki, fakat üstüme itler siyemez. — Hadi öyleyse, Hocam, sell-i asâ et de yanafl! — Sald›ran yoktu ki... Derken kocaman bir karabafl, Karfl›dan bafllad› ses vermeye... — Lâkin bu yaman, Kona¤›n bekçisi besbelli... — De¤ilmifl, dur aman! O içerden, bu yi¤itler de d›flardan ürüdü; Bir a¤›z kavgas›d›r ald›, tabî’î, yürüdü. Karabafl sustu neden sonra, köpekler yatt›; fiimdi âfâk› gümüfl kahkahalar ç›nlatt›. Kap›dan bir göreyim flöyle, dedim, vay can›na: Adam olmufl karabafl, geçti beyin ta yan›na. Ben flafl›rm›fl bak›yordum ki sadâlar dindi; Karabafl salta dururken dönerek silkindi, Oldu bir zilli köçek, oynad› hop hop göbe¤i; Hani varm›fl gibi karn›nda befl ayl›k bebe¤i! Karabafl sonra Zuhûrî’ye de ç›ks›n m› sana? Hem nas›l, tafl ç›kar›r, belki, Burunsuz Hasan’a. Ne Arap kald›, ne Lâz kald›, ne Çerkes, ne Pomak, Öyle bir kesti ki taklidleri, bittim... — Hele bak! Çok köpo¤luymufl! — Evet, pek de utanmaz fleydi...
— Parsa çok muydu? — B›rak, toplas›n, o¤lum, de¤di... Kaç›ranlar bile olmufl, o kadar gülmüfltük. ‹flte yavrum, bu omuzlarda gezen dilli düdük, Havlayan, zil tak›nan, sonra Zuhûrî’ye dalan, O bizim soytar›n›n kendi de¤il miydi? — Yalan! — Karabafl gel! diyecektim... — Dememifltin ya, sak›n? — Ne dedim, bilmiyorum, tâ öteden bir çapk›n, Gâlibâ sezdi ki, yekten dedi: “Halt etme sofu! Gördü¤ün fesli: Senin milletinin feylesofu. Bu ve emsâli dehâlar tutuyor memleketi. Sen bu flenlikleri gördünse kimin ma’rifeti?” Dedim: “Ezberleyelim, saysana, o¤lum, bir bir, fiu dehâlar dedi¤in kaç kiflidir, kimlerdir?” — “‹çtimâî biri, dehfletli siyâsî öbürü; Hele mâliyyecimiz yok mu, bu ilmin pîri.” Say› dolmufltu, fakat bende tükenmiflti s›f›r; Dön iflin yoksa f›r›ldak gibi art›k f›r f›r. Böyle bir korku geçirmifl de¤ilim ömrümde; Benzedim gitti o gün neflvesi kaçm›fl Kürd’e. — Yine bir f›kra m› yerlefltireceksin araya?
âsım
— Hani vâiz geçinen maskara fleyler var ya, Der ki bir tânesi pefltahtay› yumruklayarak: Dinle dünya nenin üstünde durur, hey avanak! Yerin alt›nda öküz var, onun alt›nda bal›k; Onun alt›nda da bir zorlu deniz var kayal›k. Öteden Kürd at›l›r: — Do¤ru mu dersin be hoca? — Ne demek do¤ru mu dersin? Gidi câhil am›ca! Sözlerim basma de¤il, yazma kitaptan tekmil;
367
Kim inanmazsa k›z›l kâfir olur böylece bil. — Rahat›m yok benim öyleyse bugünden sonra; Gömülüp kurtulay›m bâri hemen bir çukura. — Ne zorun var be adam? — Anlatay›m dur ki hocam: Ben bu dünyây› görürdüm de san›rd›m sa¤lam. Ne çürükmüfl o me¤er sen flu benim baht›ma bak: Tutal›m flimdi öküz durdu, bal›k durmayacak; Diyelim haydi bal›k durdu biraz buldu da yem, Ya deniz?.. Hiç dibi yokmufl bu iflin... Ört ki ölem!
safahat - altıncı kitap
368
Ne dedin f›krama? — Gâyetle fenâ. — Vay? — Dinle: Memleket mahvoluyor, baksana, bedbinlikle. Ben ki ecdâda söven maskaralardan de¤ilim, Anar›m hepsini rahmetle... Fakat münfa’ilim. — Niye? — Zerk etmediler kalbime bir damla ümîd. Hoca, dünyâda yaflanmaz, yaflamaktan nevmîd. Daha mektepte çocuktuk, bizi y›ld›rd› hayat; Oysa hiç korku nedir bilmeyecektik, heyhat! Neslim ürkekmifl, evet, yoktu ki ürkütmeyeni; “Yürü o¤lum!” diye teflcî’ edecek yerde beni, Diktiler karfl›ma bir kapkara müstakbel ki, Öyle korkunç olamaz hortlasa devler belki! Bana dünyâya ç›karken “batacaks›n!” dediler... Ç›kmadan batmay› ö¤ren, ne kadar saçma hüner! Ye’si ezber bilirim, azmi yüzünden tan›mam; Okutan böyle okutmufltu, be¤endin mi ‹mam? — Çatt›, lâkin, o yalan belledi¤in istikbâl.
âsım
— Hadi çatm›fl diyelim, kimlere âid ki vebâl? Bir ›fl›k gösteren olsayd› e¤er, tek bir ›fl›k, Biz o zulmetleri bin parça edip ç›km›flt›k. ‹ki üç yüz senedir serpemiyor bizde flebâb; Çünkü bîçârenin âtîsine îmân› harâb. Hissi yok, fikri bozuk, azmini dersen: Meflûc... Hani rûhunda o haks›zl›¤a isyan, o hurûc? Karfl›dan zinde görürsün, sokulursun ki: Yar›m... Yand›k ecdâd›m›z›n nâr›na, hâlâ yanar›m! Ye’si tekfîr eden îmân›ma olsun ki yemin, Bize telkîn-i ümîd etmediler, yoksa bu din, Yine dünyâlara yaym›flt› yeflil gölgesini; Yine hakk›n sesi bo¤mufltu dalâlin sesini. Müslümanl›k bu de¤il, biz yolumuzdan sapt›k, Tapacak bir putumuz yoktu, özendik, yapt›k! Göreyim gel de büyük bildi¤in Allâh’› kay›r... Hani, tevfîk-i ‹lâhî’ye kanan var m›? Hay›r. Ya senin Âlem-i ‹slâm’›n inanm›fl ye’se; Dîn-i resmîsi odur, vazgeçemez kim ne dese! Önce dört k›t’ay› alt üst eden îmân-› metîn; Sonra, dört yüz bu kadar milyon adam, hepsi cebîn! fiark’a in, Ma¤rib’e yüksel, göremezsin galeyan... Nas›l olmufl da uyuflmufl bütün ümmetteki kan? Niye tutmufl da bu flevket, bu flehâmet dîni, Benden imsâk ediyor ceddime bezl etti¤ini? Yaflamak hakk-› sarîhim mi? Evet. Bir mant›k, Bunu inkâr edemez, çünkü bedîhî art›k. Bir bedâhet de bu öyleyse: “Çal›flmak borcum.” Yok irâdem ki, fakat, dipdiri bir meflûcum! — Ya kabâhat yine mâzîde mi?.. — Bilmem, kimde... Bir ç›f›t sillesi kaç y›ld›r öter beynimde: Dedi: “Farz et senin Asya’n yedi yüz milyonmufl;
369
Ne ç›kar? Davranamaz hiç ki, serâpâ donmufl. Vâk›â biz bir avuç unsuruz amma bo¤ar›z, Kimi dünyâda görürsek hareketsiz, cans›z.”
safahat - altıncı kitap
Ah o din nerde, o azmin, o sebât›n dîni; O yerin gökten inen dîni, hayât›n dîni? Bu nas›l dar, ne kadar basmakal›p bir görenek? Müslümanl›k m› dedin?... Tövbeler olsun, ne demek! Hani Kur’ân’daki rûhun flu heyûlâda izi, Nas›l ‹slâm ile birlefltiririz kendimizi? Ye’si tedrîc ile zerk etmifl edenler dîne... O ne mel’un afl›, hiç benzemiyor, hiç birine! Dikkat et: 1000 senesinden beri, a’sâb› harâb, Yat›yor koskoca bir âlem-i îman, bîtâb. P›ht› hâlinde yürekler, cevelâns›z kanlar; Çevirip yast›¤› tekrar uyuyor kalkanlar! Gözünün gördü¤ü yok beynine çarpan günefli!..
370
— ‹yi amma nas›l îkàz edeceksin bu lefli? — Lefl de¤il. — Lefl mi de¤il? — Dipdiri... Dalg›n, yaln›z... fiimdi kurtarmak için azmedelim, kurtar›r›z: Verelim gel de flunun kalbine bir canl› ümîd. — Ne kolay! Sa’y-i medîd ister ayol, sa’y-i medîd! — Eklerim ben de mesâîyi tutar birbirine, Al kuzum, istedi¤in sa’y-i medîd oldu yine. Var m› bir baflka sözün söyleyecek? — Elbet var: Hani, tevfîki hesâb etmedin, onsuz ne ç›kar? — Ama kul neyle mükellefti ki, tevfîk ile mi? Hiç de¤il, sa’y ile; tevfîk, o: Hudâ’n›n keremi. Sar›l esbâba da ç›k, iflte tarîk, iflte refîk;
Ne vazîfen senin olmazm›fl, olurmufl tevfîk? Oturup dil dökecek yerde gidip döksene ter! Bin çal›fl gâyen için, bir kazan ömründe yeter. Mütebâkî o dokuz yüz eme¤in yok mu, Hocam? — Daha doksan dokuz ister, ne demek, etsene zam! — Hadi ettik... Biri olmaz, biri hattâ, zâyi’; Ya onun gâyede tek hissesi var, hem flâyi’.
âsım
Dinle üç befl sene evvel geçen oldukça mühim, Bir ufak hâdiseden bahsedeyim... — Dinleyelim. — Hüseyin Kâz›m’› elbette bilirsin? — Lebbey? — Kadri Bey zâde can›m? — Hâ! fiu bizim Kâz›m Bey. — O, zirâ’atle çok u¤raflt›, bilir çiftçili¤i... — Gördüm! Âsâr› da var köylü için... Hem pek iyi... — Bir zamanlar, hani, tenvîr edelim halk› diye, Toplan›rd›k ya... — Evet, “Hey’et-i ‹rflâdiyye”. — O senin söyledi¤in canl› eserler, san›r›m, Yeni bitmiflti ki, gösterdi de bir gün Kâz›m, Dedi: “Meclisce münâsibse bas›ls›n da hemen, Okusun taflral›lar gönderelim meccânen.” Biz bu teklîfi be¤endik, aram›zdan sâde, ‹’tirâz etti flu sûretle Recâîzâde: “Güzel yaz›lm›fl eserler ve flüphesiz ki müfîd; Fakat, bas›lsa okurlar m›? Bence azd›r ümîd, Evet, befl on kifli ancak okur tenevvür eder; Bizim mesârif-i tab’iyye olmayayd› heder.” Dedik: “Cevâb›n› versin müellifin kendi.” Kabûl edildi bu teklîfimiz, peki, dendi. — Ne söylemifl, bakal›m, çünkü pek güzel söyler?
371
safahat - altıncı kitap 372
— Söz ald›, bafllad› Kâz›m: — “Efendiler, beyler, fiu bahsi geçmifl eserler nedir? Zirâîdir. Müdâfa’ât›m› öyleyse pek tabî’îdir, Al›p da nakledivermek bütün tabîatten, Bütün tabîate hâkim flu’ûn-i kudretten. Bilirsiniz ki: Hudâyî biten en ince nebat, Döker de her sene milyonla canl› tohm-› hayat, Göçerse öyle göçer hilkatin bahâr›ndan. Yabâni hardala mümkün mü olmamak hayran? Ya bir papatyaya kàbil mi etmemek hürmet? Ne vergi vermedelerdir? Çiçek bafl›ndan, evet, Zemînin ald›¤› tohmun yekûnu: Milyarlar! Demek, tabîati icbâr eden avâmil var, Bu ihtiflâma, bu vâsi’, bu müdhifl isrâfa; O, iktisâd› b›rakmazd› yoksa bir tarafa. ‹flin hakîkati: Hilkat ne kâr arar, ne zarar; Bekà-y› nesle bakar hep, bekà-y› nesli sorar. Neden mi? Çünkü hayât›n yegâne gâyesidir; O gâye olmasa dünyâ bir âhiret kesilir. Saç›p savurmada f›trat bütün hazâinini; Merâm› gâyesinin böylelikle te’mîni. Ya önceden biliyor, binde kim bilir ne kadar Ziyâna u¤rayacak sonradan bu milyarlar? Kolay de¤il, kimi, intâfl için zemin bulamaz; Zemin bulur kimi, lâkin nedense do¤rulamaz. Bu çi¤nenir, onu kurt yer, öbür zavall›y› kufl; Bakars›n›z: Ço¤u bitmifl sonunda, mahvolmufl, Sebât edip de, fakat kurtulan tohum pek az›. Demek, saçarken eteklerle saçmadan garaz›, fiu çimlenen bir avuç tohmu devflirip, ancak, Bekà-y› nesle varan gâyesinde kullanmak. Demek, tabîat edermifl zaman zaman isrâf...
Hay›r, tabîate müsrif demek bilâ-insâf, Hatâ de¤il de nedir? Çünkü hayr için veriyor. Efendiler, bize f›trat nümûne gösteriyor, Diyor ki: Gâyeniz u¤runda bezledin eme¤i; Düflünmeyin hele hiçbir zaman esirgemeyi. Efendiler, bu eserler de flimdi bast›r›l›r, Biner biner saç›l›r yurda, çünkü lâz›md›r. Buyurdular ki: Fakat bast›r›p da¤›tt›k m›, Ziyân olup gidecek, hem büyükçe bir k›sm›. Efendiler, bilirim ben de çok bu iflde ziyân; fiu var ki: Savrulan efkâr› toplay›p okuyan, Velev pek az kifli olsun zuhûr eder mutlak. Bizim de gâyemiz ancak o nesli kurtarmak.” — Hakîkaten diyecek yok be! Âferin Kâz›m! — Zavall› Ekrem o gün “hakka ser-fürû lâz›m” Deyip rücû’ edivermiflti. — Âferin, Ekrem! fiimdi, o¤lum, sana bir vak’a da ben söylersem? — Dinlerim, söyle Hocam, — Âferin evlâd sana da! — Hele bir âferin olsun diyebildin bana da!
âsım
— Kadri Bey sa¤d›, Trabzon’da henüz vâliydi. Yine bir dolduran olmufltu ki Abdülhamid’i, Karakoldan dediler: “fiimdi, ‹mam, Erzurum’a!” Bir de k›fl, bir de k›yâmetti ki art›k sorma! T›kt›lar, çalyaka, bir tekneye; s›rt›m gevflek, Abam arkamda de¤il, sonra ne yorgan, ne döflek. Titredim befl gece, dört gün... — Ne de çok! Befl gece mi? — Hocazâdem, hele bin türlü meflakkatle gemi,
373
safahat - altıncı kitap
(*) Çuk oturmak, afl›k oyununda afl›k kemi¤inin ayakta durmas›d›r. Afl›¤› çuk oturmak, ifli yolunda gitmekten kinâye olur.
374
Bizi bir sâhile aktard› “Trabzon” diyerek. Henüz inmifl bak›n›rken: “Bunu Vâlî görecek, Götürün flimdi öbür Lâz’la beraber kona¤a; Durmay›n!” emrini vermez mi bir oldukça a¤a? Yeniden do¤mufla döndüm. Aradan geçti biraz, Söktü Mandal Hoca’d›r gürleyerek... — Ay, o mu Lâz? — Yeni Câmi’deki vâiz, bileceksin belki? — Bileceksin ne demek? Mandal’› kim bilmez ki? Tâc› yok, taht› da yok, kendine mâlik sultan. Gâlibâ öldü ki hiç gördü¤ümüz yok? — Çoktan! Ne güzel söyledin, o¤lum, Hoca sultand› evet, Yoktu dünyâda esîr oldu¤u hiçbir kuvvet. Hele sen yoldafl›m›n hâlini görseydin o gün, Eskisinden de perîfland›... — Tabî’î, sürgün. — Baflta bir dalgal› fes, tâ tepesinden o ibik, Çuk oturmufl bak›yor; mâvi befl on kat iplik,(*) Sap› yok püskülü tutmufl da, d›fl›ndan ibi¤e, Ba¤lam›fl s›ms›k› “Art›k bu da kopmaz ya!” diye. Önü göçmüfl sar›¤›n, arka taraf vermifl bel; Ça¤l›yor püsküle bakt›m, üzerinden tel tel. Saçak alt›nda o gözler uzanan kafllardan; ‹ki flimflek dolu gök sanki, yanars›n baksan! Sonra, hendekler aç›lm›fl gibi kat kat bir al›n; Hani, bin parça olur, düflmeyegörsün, nazar›n! ‹ri burnundan inip savruluyor çifte duman, El ayak ba¤l›, solurken bu k›y›lmaz arslan. Karayel indiredursun tipi, ya¤mur, kar, k›fl; Hoca ç›plak, yal›n›z çok senelerden kalm›fl,
1. Yan› y›rtmaçl› bir entârisi var s›rs›klam, Ak›yor dört ete¤inden hani bîçâre âdam. Lâkin ald›rd›¤› yok: Hem sövüyor, hem yürüyor; Gö¤sünün k›llar› donmufl, o atefl püskürüyor! Oflu “hâinlere lâ’net!” da¤›t›rken bol bol, Kime benzetti ki, bilmem, beni “berhurdâr ol” Diyerek okflad›; art›k ne kadar hoflland›m, Bilemezsin... S›cac›k bir aba giydim sand›m. — Bakal›m flimdi makàm›nda görün Kadri Bey’i; Zorlu vâliydi herif... — ‹lme de vard›r eme¤i. Evet, o¤lum, Hoca Mandal’la tutunduk el ele, Evvelâ Kâz›m’› gördük; bizi hürmetlerle, Alarak durmad› vâlîye haber gönderdi; Geliniz, emrini vâlî de serîan verdi. Kâz›m önden, hadi bizler de peflinden dald›k. — Vay ‹mam, sen yine düfltün mü bu k›fllarda? Yaz›k! Ya Hocam, sen niye ta Y›ld›z’a ç›kt›n bu sefer? Otur anlat, bakal›m, çünkü fenâ söylediler? — Kim fenâ söyledi? — ‹stanbul’a sormufltuk da...
âsım
Oflu tedrîc ile ba¤dafl kurarak koltukta, Dedi: Çoktan beridir vard› benim bir derdim: Gideyim, zâlimi îkàz edeyim, isterdim. O, bizim câmi’ uzakt›r, gelemez, mâni’ ne? Giderim ben, diyerek, vard›m onun câmi’ine. Kafes ard›nda han›mlar gibi sakl›yd› Hamid, Koca fievketli! Hakîkat bunu etmezdim ümid.(1) Belki k›rk elli bin askerle sar›lm›fl Y›ld›z; O silâhflorlar, o al fesli herifler say›s›z.
‹lk bask›da: Âl-i Osman’dan edilmezdi bu korkakl›k ümid.
375
Neye mâl olmada seyret, herifin bir namaz›: Sâde altm›fl bin adam kald› namazs›z en az›! Hele tebzîri aflan masraf›, dersen, sorma. Gördü¤üm maskaral›k gitti de art›k zoruma, Dedim ki: “Bunca zamand›r nedir bu gizlenmek? Biraz da meydana ç›ksan da hasbihâl etsek. Adam m›, cin mi nesin? Yok ne bir gören, ne eden; Ya çünkü saklan›yorsun bucak bucak bizden. De¤il mi saklan›yorsun, demek ki: Korkudas›n; Ya çünkü korkan adamlar, gerek ki saklans›n. De¤il mi korkudas›n var kabâhatin mutlak!..”
safahat - altıncı kitap
Bir de bakt›m, canavarlar pusulardan ç›karak, Kofltular, tekmeye kuvvet kimi, dipçikle kimi, Serdiler her taraf›ndan delinen pöstekimi. — Sonra?... — Ben hissimi kaybetmiflim art›k... — Vah! Vah! — Sanki bir korkulu rü’yâ idi... Ferdâs› sabah, Deniz üstünde bulup kendimi flaflt›m bu ifle, Dedim ki: “Anlat›r›m ben, Hamid öbür gelifle. Adam ald›kça Lâzistan k›y›s›ndan takalar, Kurtulufl yok, seni Mandal yine bir gün yakalar!”
376
Kadri Bey hem beni, hem vâizi tatyîb etti; Aba giydirdi ki bizlerce birer hil’atti. Sonra birçok paralar verdi... — Cebinden mi? — Evet. Oflu reddetti, ben ald›m... — ‹yi olmufl... — Elbet.
— ‹flte gördün ya, Hocam, millet için lâz›m olan, Hoca Mandal’daki îman gibi sa¤lam îman. Titretirsin yine dünyây›, emîn ol, tir tir; Hele sen fiark’a o îmanda befl on sîne getir. Zübbe vâlîye çatan hangi müderrisse, ona, Sorar›m ben ki: Aç›k gördü¤ü bir hak yoluna, Kellesinden geçecek molla yetifltirmifl mi? Oturup sâdece, mektepleri tenkîd ifl mi? Kuru lâftan ne ç›kar? T›ng›r elek, t›ng›r saç... Mektebin açsa e¤er, medresen ondan daha aç! Bu da muhtâc, o da y›llarca mugaddî yeme¤e. “Niye boynun bu kadar e¤ri demifller, deveye, A kuzum, hangi yerim do¤ru, demifl.” Söz de budur. Sen iflin yoksa, filân mesle¤e ver pâyeyi, dur. O filân meslek, evet, bizde filândan yüksek; Bir b›çak s›rt› kadar fark›, fakat ölçersek. Beni gördün ya, flu ben kaç paral›k flâirsem, Senin ilmin de odur, nâfile u¤raflma Köse’m.
âsım
“Bekçi h›rs›z yakalar ba¤da, koflar der ki beye, — Ba¤lad›m haydudu, zor zar, aya¤›ndan dire¤e. — Aya¤›ndan m› dedin? Kollar› meydanda demek! Ulan, aptal m› nesin? fiimdi çözer... — Kim çözecek? — Hele bak! Kendi çözer elleri bofltaysa... — Paflam,
377
safahat - altıncı kitap
Hiç telâfl etme! — Neden? — Çünkü bizim köylü adam... — Ne ç›kar? Gitti gider... — Gitmesinin var m› yolu? Tut ki, ben bilmemiflim ba¤lanacakm›fl da kolu; Aya¤›ndan ipi gevfletmeyi akletmez o da.”
378
Biz de bir köylüleriz, yanlam›fl›z bir yurda. Öyle hiç kendini aldatmaya kalk›flmamal›, Hangimiz, baflka metâ›z? Hepimiz T›rhall›! Medresen var m› senin? Bence o çoktan yürüdü. Hadi göster bakay›m flimdi de ‹bnü’r-Rüfld’ü? ‹bni Sînâ niye yok? Nerde Gazâlî görelim? Hani Seyyid gibi, Râzî gibi üç befl âlim? En büyük fâz›l›n›z: Bunlar›n âsâr›ndan, Belki on flerhe bak›p, bir kuru ma’nâ ç›karan. Yedi yüz y›ll›k eserlerle bu dînin hâlâ, ‹htiyâcât›n› kàbil mi telâfî? Aslâ. Do¤rudan do¤ruya Kur’an’dan al›p ilhâm›, Asr›n idrâkine söyletmeliyiz ‹slâm’›. Kuru da’vâ ile olmaz bu, fakat ilm ister; Ben o kudrette adam görmüyorum, sen göster? Koca ilmiyyeyi aktar da, bul üç tâne fakîh: Zevk-› f›khîsi bütün, fikri aç›k, rûhu nezîh? Say›s›z hâdise var ortada tatbîk edecek; Hani bir tâne “usûl” âlimi, yâhu, bir tek? Böyle âvâre düflünceyle yaflanmaz, heyhât, “Mültekà” f›kh›n›z›n nâm›, usûlün “Mir’ât”. Yaflan›r, zannediyorsan, Baba Ca’fer’liksin, Nefes ettir, çabucak, kendine, olsun bitsin! Ölüler dîni de¤il, sen de bilirsin ki bu din, Diri do¤mufl, duracak dipdiri, durdukça zemin. Niye isrâf edelim bir sürü iknâiyyât?
Hoca, mâdem ki bu din: Dîn-i befler, dîn-i hayât, Beflerin hakka refîk olmak için vicdân›, Befleriyyetle berâber yürümektir flân›. Yürümez dersen e¤er, rûhu gider ‹slâm’›n; O yürür, sen yürümezsen, ne olur encâm›n? Oflu’nun ilmi de olsayd› o îmâna göre, fiimdi bafltanbafla tevhîd ile dolmufltu küre, O nas›l kalb, o nas›l azm, o nas›l itmînân?.. ‹flte tevfîk-› ‹lâhî’ye yürekten inanan; ‹flte “lâ havfe aleyhim” diye Kur’ân-› Hakîm,(*) Bu velî zümreyi etmektedir ancak tekrîm. Hâlik’›n nâ-mütenâhî ad› var, en bafl›: Hak. Ne büyük fley kul için hakk›n elinden tutmak! Hani, Ashâb-› Kirâm, ayr›lal›m, derlerken, Mutlakà Sûre-i ve’l-Asr'› okurmufl, bu neden? Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-› felâh; Baflta îmân-› hakîkî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat. ‹flte kuzum insanl›k. Dördü birleflti mi yoktur sana hüsrân art›k. Müslüman hakka zahîr olmaya her an mecbûr, Sars›l›r varl›¤›, göstermeye bafllarsa fütûr. Hele zulmün galeyân›nda bu mecbûriyyet, Daha fliddetli olur baflkalar›ndan elbet. Çünkü hak öyle zamanlarda kal›r tehlikede, Çâresizdir onu kurtarmaya bakmak sâde. Bir adam dursa da bir zâlim imâm›n yüzüne, Adli emretse, bu zâlim de onun hak sözüne, ‹nk›yâd eyleyecek yerde tutup k›ysa ona, O mücâhid yaz›l›r ta flühedân›n bafl›na.
(*) Nazm-› Celîl’deki (lâ havfe) fâ’n›n fethiyle Ya’kûb k›râ’atine göre- okunmal›d›r. [“Onlara korku yoktur” demek olan bu ibâre, Kur’ân-› Kerîm’in on bir âyetinde geçmektedir. Bu âyetlerde, iyi müslümanlar›n vas›flar› ve yapt›klar› hay›rl› ifller say›ld›ktan sonra, “Onlara âhirette korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir” buyurulur.]
âsım 379
safahat - altıncı kitap
1. Hadîs-i fierîf: “Cihâd›n en üstünü, zâlim hükümdâra, hak sözü söylemektir.” Ebû Dâvûd, Melâhim 17. (*) ‹mam Ali’den rivâyet olunan bir hadîs-i flerîfin meâlidir. [‹bni Mâce, Sadakàt 17.]
380
Hamza’dan sonra gelen flanl› flehîd ancak odur. Hak için can verenin pâyesi elbet bu olur. Hakk› bir zâlime ihtâr, o ne flâhâne cihâd! “En büyüktür” dedi Peygamber-i pâkîze-nihâd.(1) Hak zelîl oldu mu millet de, hükûmet de zelîl. “Hangi ümmette ki müflkildir edilmek tahsîl, Âcizin hakk› kavîlerden... O, kuvvetlenemez.” (*) — Ne güzel söz bu! fiümûlüyle beraber mûcez. — Ömer’in hutbesi akl›nda m› bilmem? — Bilmem... — “Eyyühe’n-nâs, ederim tapt›¤›m Allâh’a kasem, Yoktur aslâ flu cemâ’atte ki hiçbir âciz, Benim indimde sizin olmaya en kàdiriniz, Bir kavînizde olan hakk›n› kurtarmam için. Bir kavî kimse de yoktur ki bu ümmette, bilin, En zaîf olmaya nezdimde, tutup kendinden, Âcizin hakk›n› ›srâr ile isterken ben.” Ömer’in iflte, Hocam, çizdi¤i meslek buydu. — Lâkin akvâline ef’âli bi-hakk›n uydu. — Sallanan çünkü k›l›çlard›; ne kuyruk, ne kavuk! Öyle bir devr-i flehâmette kolayd›r ululuk. Senin etrâf›n› als›n ki y›¤›nlarca sefîl, Kimi idmanl› edebsiz, kim ta’limli rezîl. Kiminin f›trat› âzâde hayâ kayd›ndan; Kiminin iffeti ikbâline etten kalkan. O kumarbaz, bu harâmî, flunu dersen, ayyâfl, Sonra mecmû’u müzevvir, mütebasb›s, kallâfl... Bu muhîtin bakal›m flimdi içinden ç›kabil; Ne yapars›n? Ömer olsan, yine hâlin müflkil.
U¤ramaz do¤ru adam semtine, lâkin, heyhat, Gece gündüz seni ›dlâle müvekkel haflerat! Kula¤›n hak söze art›k ebediyyen hasret; Kustu¤un herze: Ya hikmet, ya büyük bir ni’met! Yutan olmazsa dedin, öyle mi? Beyhûde merak; Dalkavuklar onu hazmetmeye candan müfltak! Geyirirsin herifin burnuna, oh, der, ne nefîs! Aks›r›rs›n, vay efendim, bu ne âheng-i selîs! Tükürürsün o mülevves yüze “hak tû!” diyerek; S›r›t›r: “Sorma, samîmiyyetimiz pek yüksek.” ‹çiyorsan, sofu, sarhofl sana herkes sâkî... “‹flretin hurmeti hâlâ m›? O sizler bâkî!” Irza düflmansan e¤er, âileler hep mahrem... “Ne büyük vahflet esâsen bu selâml›kla harem!” Bir muhâlif hava yok, dinledi¤in ayn› sadâ: “Zât-› sâmînize millet de, hükûmet de fedâ.” Menfa’attir seni tehdîd edecek tek mevcûd, Çünkü ç›ksan da nebîyim diye, hasm›n ma’bûd!(*)
âsım
Sofusun farz edelim, flimdi de boy boy tesbîh... Dalkavuklar bütün insan kesilir lâ-teflbîh! Taylâsan, cübbe, kavuk, h›rka, hep esbâb-› riyâ, D›fl yüzünden Ömer’in devri muhîtin gûyâ. Kimi sâim, kimi kàim, o tavanlar, yerler, “Kul hüva’llâhu ehad” zemzemesinden inler. Sen bu coflkunlu¤a istersen inan, hepsi yalan, “Hüve”nin merci’i art›k, ne “ehad”dir, ne filân. Çünkü mâdem yürüyen sâde senin saltanat›n, fiimdilik heykeli sensin tap›lan mefa’at›n. Kanma, hey kukla k›yâfetli adam, hey sersem, Herifin a¤z› “samed”, mi’desi yüzlerce “sanem!” Sen de bir tekmede buldun mu, nihâyet, yerini,
(*) Hasm›n yâni menfa’at.
381
Ne k›l›ktaysa gelen, hepsi hüviyyetlerini, Ayn› mâhiyyete aktarma ederler çabucak. Sana her gün sekiz on kerre söverler mutlak. Hani dillerde gezen nâm›n, o hiçten flerefin? Ne de sa¤lamm›fl, evet, anlas›n aptal halefin:
safahat - altıncı kitap
“Âh efendim, o ne hayvan, o nas›l merkepti! En hay›r-hâh› idik, bizleri hattâ tepti. Bu hayâ der, bu edeb der, verir evhâma vücud; Bilmez aptal ki de¤il hiçbiri zâten mevcud. Din, vatan, âile, millet, ebediyyet, vicdan, Sonra haysiyyet-i zâtiyye, fleref, flöhret, flan, Daha bir hayli hurâfâta herîf olmufl esîr. Sarm›sak beynine etmez ki hakàik te’sîr. Böyle Ankà gibi medlûlü yok esmâya kanar; Adam›n sabr› tükenmek de¤il, esmâs› yanar. K›z, kad›n hepsi haremlerde bütün gün mahbûs, fiu telâkkîye bak›n, en kötü vahflet: Nâmûs! Herifin sofrada flampanyas› hâlâ: Ayran, Bâri yirminci as›rdan s›k›l art›k, hayvan! ‹çelim s›hhat-i sâmînize... Hay hay içeriz! Biz, efendim, senin u¤runda bu candan geçeriz. ‹çelim... Durmayal›m... Âfiyet olsun... fierefe!” Sonra nevbetle, uzunboylu, söverler selefe.
382
Halefin farz edelim flimdi öbür mektepten. Dalkavuklar yeni bir maske takarlar da hemen, Kuflat›rlar yine etrâf›n›: ”Sübhân’allâh! Bu ne f›trat, bu ne vicdân-› me’âlî-âgâh! Zât-› ulyâlar› Hakk’›n bize in’âm›s›n›z, Kimsiniz, söyleyiniz, Hazret-i Mûsâ m›s›n›z? Hele Fir’avn’›n elinden yakam›z kurtuldu; Hele mahvolmadan evvel sizi millet buldu.
âsım
Âh efendim, o herif yok mu, k›z›l kâfirdi; Çünkü bir fley tan›maz, her ne desen münkirdi. Ne edeb der, ne hayâ der, ne fâzîlet, ne vakar; Geyirir lefl gibi, mu’tâd› de¤il isti¤far. Aks›r›r sonra, fütûr etmeyerek, burnumuza... Yutar›z, çare ne, mümkün mü iliflmek domuza? Savurur balgam› ta aln›m›z›n ortas›na, Tükürürmüfl gibi tafll›ktaki tükrük tas›na! Hezeyan, sorsan›z, Allah; hezeyan, Peygamber; Din, vatan, âile, millet gibi yüksek hisler, Ahmak aldatmak için söylenilir fleylermifl... Bu hurâfât› hakîkat diye kim dinlermifl? Âkil oymufl ki: Hayât›n bütün ezvâk›ndan, Durmay›p h›rs›n› tatmîne edermifl îman. Âhiret fikri yularm›fl, yak›fl›rm›fl efle¤e; Hiç kanar m›ym›fl adam böyle beyinsizce fleye? Hele ahlâka sar›lmak ne demekmifl hâlâ? Çekilir miymifl, efendim, gece gündüz bu belâ? Zevki hakm›fl adam›n, baflkas› hep bât›lm›fl... Çok tuhafm›fl bunu insanlar için anlamay›fl! Âh, efendim, daha söylenmeyecek ifller var... Çünkü nâmûsa musallatt› o azg›n canavar. — ‹yi amma niye sarm›flt›n›z etrâf›n› hep? — Hakk-› devletleri var, arz edelim neydi sebep: Tepeden t›rna¤a her gün donan›p s›rs›klam, Hani, yuttuksa o tükrükleri, faslam faslam, Vatan u¤runda efendim, vatan u¤runda bütün. Biz o zilletlere katlanmam›fl olsayd›k dün, Memleket yoktu bugün, yoktu, iyâzen-billâh... Öyle üç balgam için millete k›ymak da günâh. Herif ancak bizi bir parçac›k olsun sayd›; Bafl›bofl kalmaya gelmezdi, e¤er kalsayd›, Mülkü satm›flt› ya düflmanlara, ondan da geçin, Y›kmad›k âile koymazd› Hudâ hakk› için.
383
safahat - altıncı kitap
(*) “‹yili¤i et, denize at, bal›k bilmezse Hâlik bilir” diye bir meselimiz vard›r.
384
Bulunur pek çok adam cenge koflup can verecek; Harbin en müflkili haysiyyeti kurbân etmek. Bu fedâîli¤i bir biz göze ald›rm›flt›k. Ama Hâlik biliyor, bilmesin isterse bal›k.(*) Ey veliyyü’n-niam, art›k size bizler köleyiz; Yal›n›z emrediniz siz, yal›n›z emrediniz.” — fiimdi, o¤lum, k›zacaks›n ya, fakat, bofl ne desen; Bu rezâlet beni me’yûs ediyor âtîden. Hâle bakt›kça adam kahroluyor elde de¤il; Bizi kim kurtaracak, var m› ki bir baflka nesil? — Âs›m’›n nesli, Hocam, — Nerde! — Hay›r, haks›zs›n! Gâlibâ o¤lana pek fazla bugünler h›rs›n? — Âs›m’›n nesli... diyorsun. Ne uzun boylu hayâl! — Âs›m’›n nesline münkàd olacak istikbâl. Sana vicdân›m› açt›m okudum, dinlesene; Söyleten baflkas›d›r, bakma, Hocam, söyleyene. — Ne kehânet bu? — Bilirsin ki de¤il mu’tâd›m. — Güzel amma, ne fazîletleri var evlâd›m? — Ne fazîlet mi? Çocuklar kofluyor, aç ç›plak, Cebheden cebheye arslan gibi hiç durmayarak. Yine vard›r bir ölüm korkusu arslanda bile; Yüzgöz olmufl bu çocuklar ölümün flahs›yle! Cebhenin her biri bir k›t’ada, etrâf› deniz; Kara dersen daha dehfletli: Ne yol var, ne de iz. Harekât›n görüyorsun ya, Hocam, en kolay›, Yalnayak Kafkas’› tutmak, bafl aç›k Sînâ’y›! Yap›l›r zannediyorsan, bakal›m, sen de soyun... K›t’a kapmak, köfle kapmak de¤il art›k bu oyun.
fiu Bo¤az Harbi nedir? Var m› ki dünyâda efli? En kesîf ordular›n yükleniyor dördü befli, -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’yaKaç donanmayla sar›lm›fl ufac›k bir karaya. Ne hayâs›zca tehaflflüd ki ufuklar kapal›! Nerde -gösterdi¤i vahfletle “bu: bir Avrupal›!” Dedirir- y›rt›c›, his yoksulu, s›rtlan kümesi, Varsa gelmifl, aç›l›p mahbesi, yâhud kafesi!
1. ‹lk bask›larda: ... kum gibi, mahfler mi, hakîkat mahfler. 2. ‹lk bask›larda: ... duruyor karfl›nda,
Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-› befler, Kayn›yor kum gibi, tûfan gibi, mahfler mahfler.(1) Yedi iklîmi cihân›n duruyor karfl›na da,(2) Ostralya’yla berâber bak›yorsun: Kanada! Çehreler baflka, lisanlar, deriler rengârenk; Sâde bir hâdise var ortada: Vahfletler denk. Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâ’ûna da züldür bu rezîl istîlâ! Ah o yirminci as›r yok mu, o mahlûk-i asîl, Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakk›yle sefîl, Kustu Mehmedci¤in aylarca durup karfl›s›na; Döktü karn›ndaki esrâr› hayâs›zcas›na. Maske y›rt›lmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz. Sonra mel’undaki tahrîbe müvekkel esbâb, Öyle müdhifl ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
âsım
Öteden sâikalar parçal›yor âfâk›; Beriden zelzeleler kald›r›yor a’mâk›; Bomba flimflekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor gö¤sünün üstünde o arslan neferin. Yerin alt›nda cehennem gibi binlerce lâ¤am, At›lan her lâ¤am›n yakt›¤›: Yüzlerce adam.
385
1. ‹lk bask›da: Vurulup tertemiz aln›ndan, uzanm›fl yat›yor,
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhifl tipidir: Savrulur enkàz-› befler... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boflan›r s›rtlara, vâdîlere, sa¤nak sa¤nak. Saç›yor z›rha bürünmüfl de o nâmerd eller, Y›ld›r›m yayl›m› tûfanlar, alevden seller. Veriyor yang›n›, durmufl da aç›k sînelere, Sürü hâlinde gezerken say›s›z tayyâre. Top tüfekten daha s›k, gülle ya¤an mermîler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasm›ndan; Al›n›r kal’a m› gö¤sündeki kat kat îman? Hangi kuvvet onu, hâflâ, edecek kahr›na râm? Çünkü te’sîs-i ‹lâhî o metîn istihkâm.
safahat - altıncı kitap
Sar›l›r, indirilir mevki’-i müstahkemler, Beflerin azmini tevkîf edemez sun’-i befler; Bu gö¤üslerse Hudâ’n›n ebedî serhaddi; “O benim sun’-i bedî’im, onu çi¤netme” dedi. Âs›m’›n nesli... diyordum ya... nesilmifl gerçek: ‹flte çi¤netmedi nâmûsunu, çi¤netmeyecek.
386
fiühedâ gövdesi, bir baksana, da¤lar, tafllar... O, rükû olmasa, dünyâda e¤ilmez bafllar, Yaralanm›fl temiz aln›ndan, uzanm›fl yat›yor, (1) Bir Hilâl u¤runa, yâ Rab, ne günefller bat›yor! Ey, bu topraklar için topra¤a düflmüfl, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk aln› de¤er. Ne büyüksün ki kan›n kurtar›yor Tevhîd’i... Bedr’in arslanlar› ancak, bu kadar flanl› idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazs›n?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, s›¤mazs›n. Herc ü merc etti¤in edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istîâb. “Bu, tafl›nd›r” diyerek Kâ’be’yi diksem bafl›na; Rûhumun vahyini duysam da geçirsem tafl›na; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nam›yle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâm›yle; Mor bulutlarla aç›k türbene çatsam da tavan, (1) Yedi kandilli Süreyyâ’y› uzatsam oradan; Sen bu âvîzenin alt›nda, bürünmüfl kan›na, Uzan›rken, gece mehtâb› getirsem yan›na, Türbedâr›n gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem; Tüllenen ma¤ribi, akflamlar› sarsam yarana... Yine bir fley yapabildim diyemem hât›rana.
1. ‹lk bask›larda: Ebr-i nîsân› aç›k...
Sen ki, son Ehl-i Salîb’in k›rarak savletini, fiark’›n en sevgili sultân› Salâhaddîn’i, K›l›ç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, ‹slâm’› kuflatm›fl, bo¤uyorken hüsran, O demir çenberi gö¤sünde k›r›p parçalad›n; Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâm› ad›n; Sen ki, a’sâra gömülsen taflacaks›n... Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey flehîd o¤lu flehîd, isteme benden makber, Sana âgûflunu açm›fl duruyor Peygamber.
âsım 387
safahat - altıncı kitap
1. Ezânî saatle, akflam ezan›na (iftara) bir saat kala.
388
— B›rak Allâh’› seversen, yine berbâd oldum! O yan›k defteri art›k kapa, zîrâ doldum... T›kan›p durmaday›m. Baksana, nevbet nevbet... Zâten a’sâb›ma hâkim de¤ilim, merhamet et. — Bakay›m flimdi, senin neydi o müflkil derdin, Ki sabahtan beridir söylemedin, söylemedin? — Âs›m’›n hâli fenâ: Pek mütehevvir, ama, pek! Ne nasîhatten al›r fley, ne azar dinleyecek. — Atak o¤land›r esâsen... Demek azd›rd› ifli... — Bilmem azd›rd› m›, lâkin hofla gitmez gidifli. — Ramazan vak’as› varm›fl, o nedir? — Anlatay›m... O zamandan beri zâten ne suyum var, ne say›m! — Ne demek? — Ç›km›yorum, sanki, berâber d›flar›. Bu, z›p›r; âlemin evlâd›n› dersen, haflar›; Görecek hayli mürüvvet daha var! Ben yapamam... — Ramazan vak’as›, yâhu! fiunu anlat, be adam! — Üsküdar’dan geliyorduk, ikimiz: Âs›m, ben. Sâ’at on bir sular›ndayd›... Vapur beklerken, (1) Yolcular Bafra’y› tellendirivermez mi sana? Kaç›ver, belli ki ç›ngar ç›kacak, durmasana! Hay›r o¤lum, nas›l olduysa, ap›flt›m kald›m. Çocu¤un tavr› de¤iflmiflti. Dedim: “Bak, Âs›m, Dalafl›rsan bu heriflerle üzersin baban›.”
1. Selhhâne: Mezbaha, halk söyleyifliyle “salhâne”.
âsım
‹çlerinden biri, hem flüphesiz, en kaltaban›, Üç nefes püfleyerek burnuma: “Sen söyle, Hoca! Niye ba¤lanmal› hayvan gibi hâlâ oruca?” Deyivermez mi, tabî’î senin o¤lan tokad›, Herifin y›rt›lacak a¤z›na kalk›p yamad›. Gâlibâ pek can› yokmufl ki yuvarland› lefli... As›l itler gerideymifl, koflarak dördü, befli, Ans›z›n serdiler evlâd›m› karfl›mda yere. Ben flafl›rm›fl, “aman o¤lum!” demiflim bir kere. Hele yâ Rabbi flükür, toplan›p o¤lan birden, Kömür alm›fl deve kalkar gibi do¤ruldu hemen. O nas›l cehd idi kurtulmak için anlamal›: Silkinip att› belinden as›lan dört çuval›! Dedim: Art›k sizi haklar bu z›p›r flimdi, durun, Ne a¤›z kald› yi¤itlerde, hakîkat, ne burun; Kime indiyse, nüzûl inmifle benzetti onu! Bu sevimsiz flakan›n hayli firakl›yd› sonu: Hani, salhâne civâr›nda durup seyre bakan,(1) Karabafllar görülür: Yüzleri kan, gözleri kan; Bu çomarlar da o vaz’iyyete gelmifllerdi. Hepsinin hakk›n› Allâh için o¤lan verdi! Hele bir tânesinin beyni da¤›lm›flt›, e¤er, ‹fli sulh etmemifl olsayd› gelen dört asker. — Anlasayd›k, flu neden sonrakinin fazla pay›? — Ya tabancayla hücûm etti uzaktan bu day›. Bereket versin o askerlere da’vâ bitti; Sedyeler geldi, polislerle herifler gitti. — Sizi haks›z ç›karan yoktu ya? — Olsun mu? Tuhaf! Afedersin, Hocazâdem, ne kadar saçma bu lâf! Hakl›, haks›z diye taksîmi kim etmifl ki kabûl?
389
safahat - altıncı kitap
1. Âkil: Yiyen (kef ile)/Me’kûl: Yiyilen.
390
Bu cihan, baksana, bafltanbafla: Âkil, me’kûl. (1) Kuvvetin s›rt›n› kimmifl, göreyim, okflamayan? Ne zaman altta kal›rsan, o zaman derdine yan! “Beflerin adli masal, hak z›p›r›nd›r yal›n›z; Dövülen mahkemelerden kovulur, çünkü: C›l›z!” Bizim o¤lan bunu virdetmifl, okur her yerde... — Do¤ru söz, sonra, tabî’î, efelik var serde! — Efelik, çok güzel amma, sonu ç›kmaz bu yolun; Etme, o¤lum, fluna bir parça nasîhatte bulun. Çünkü ben korkuyorum, söylemifl olsam tekrar, Yüzgöz olduk, edecek mes’ele isyanda karar. — Ne demek! Hiç sana isyan m› edermifl Âs›m? — Bence her mümkünü vaktiyle düflünmek lâz›m. — Hocam, evlâd›na benzer bulamazs›n arasan, Görmedim ben bu kadar dörtbafl› ma’mûr insan. Ne büyük hilkat o Âs›m, ne muazzam heykel! Onu, bir fli’r-i hamâset gibi, ilhâm-› ezel, Sana sunduysa, aç›p rûhunu teflrîhe çal›fl... Gâlibâ o¤lan› yanl›fl görüyorsun, yanl›fl! Yal›n›z gö¤sünün eb’âd› m› sand›n yüksek? ‹n de a’mâk›na bir bak, ne derinmifl o yürek! Dalgaland›kça içinden taflan îman denizi, Dökülen hisleri gör: ‹ncilerin en temizi. Gövde yalç›n kayadan âbide, lâkayd-i ecel; Sanki hiç duygusu yok... Bir de fakat rûhuna gel; O ne ifrât ile rikkat! Hani, etsen ta’mîk, Bir kad›n rûhu de¤ildir o kadar belki rakîk. Sonra, irfân› için söyleyecek söz bulamam; O¤lan›n bildi¤i, ö¤rendi¤i her fley sa¤lam. Boynu dehfletli, evet, beyni de lâkin zinde; Kafa enseyle beraber gidiyor seyrinde.
Çölde ben hayli görüfltüm bu sefer Âs›m’la; Hoca, te’mîn ederek söylerim îmân›mla: ‹¤tinâm etmeye bakt›m çocu¤un sohbetini; Pek yak›ndan tan›d›m çünkü husûsiyyetini. Ne gürefltirmedi¤im kald›, ne koflturmad›¤›m; Ne de “her fleyde s›f›rs›n!” diye coflturmad›¤›m. Çölün, âsûde muhîtinde geçen günlerimiz, Bana gösterdi tamâmiyle ki: O¤lun eflsiz. Bî-tenâhî safahât›yle herif ayr› cihan; Bî-tenâhî safahât›nda da, lâkin, insan.
âsım
Hiç unutmam, büyücek bir zafer olmufl da nasib, Asker etmiflti gürefllerle yar›fllar tertib. “Hadi Âs›m!” dedik, “olmaz” dedi, biz dinlemedik; Bularak bir de kal›n, p›rp›ta benzer dizlik, (*) Yaral›ym›fl demedik, üç kifli tuttuk soyduk; Ç›kt› meydanda gezen hasm›na bîçâre çocuk. Neydi o¤landaki endâm›n o âhengi fakat! Belli her uzvu için ayr› çal›flm›fl hilkat. Ya kemikler ne salâbetli, ya etler ne kat›: Tepeden t›rna¤a, gûyâ, dolam›fllar halat›, ‹ki üç katl› büküp bir ç›nar›n gövdesine. Hele taflm›fl dökülürken o muazzam sîne, Öyle bâriz adelât›n ebedî dalgalar›, Ki yorar âr›zalar seyrine dalm›fl nazar›. Çok genifl dersen omuzlar, boy o nisbette uzun, O ne mevzun kafad›r, sonra, ne sa¤lam o boyun! Ufarak bir kap› s›rt›n kabaran eb’âd›, Çarp›fl›p durmada nâçâr iki müdhifl kanad›. Enseden tâ bele sarkan o derin hat, o yar›k, Arz› umkunda nihan tûl-i mücerred art›k!
(*) Pehlivanlar›n güreflte dizlerine çektikleri, tamâmiyle meflin ise ad›na “k›spet”, yar› yelken bezi, yar› meflin ise “p›rp›t” derler.
391
Bel nisâb›nda, omuzlar gibi taflk›n çat›lar, Adalî bald›r›n›n kutru hemen boynu kadar. ‹ki çam bölmesi kol, kim tutacak, kim bükecek? O bileklerle o ellerse demirden daha pek. Yaralar baflkaca endâm›na heybet veriyor, Bir flehâmetli temâflâ ki vücud ürperiyor. Vak›â hasm› da gürbüz delikanl›yd› ama, Âs›m’›n savleti kuvvet mi sorar hiç adama? Silkiyor dut gibi bîçâreyi sa¤dan, soldan. Ne o? Çapraz m›? Hemen gir ki senindir meydan. Ay! Herif s›yr›l›yor, hem ne kolayl›kla, bak›n! Aman Âs›m, bu gürefl olmas›n uydurma sak›n? Hele anlat flu iflin neyse hakîkî rengi? “Yenemezmifl onu: Bir kerre de¤ilmifl dengi, Bir de bîçâre adam pek müte’azz›m fleymifl, Kahrolurmufl kederinden tutarak yenseymifl. Sonra, lây›k m› imifl yerlere sermek flimdi, Böyle düflmanla bütün gün dövüflen bir yi¤idi?”
safahat - altıncı kitap
392
— Anlad›k, hepsi de a’lâ, diyecek yok... Lâkin, fiu benim derdime bir çâre bulayd›k ilkin. Ramazan vak’as› her gün, Hocazâdem, her gün, Hele günler bereketliyse hemen üç befl ö¤ün! Âdetâ ç›lg›na dönmüfl... Bu cünûnun da bafl›: Yanarak gömdü¤ü binlerce flehîd arkadafl›. San›r›m son yaras›ndan da biraz huylan›yor... Sonra, ahvâle tahammül mü dedin, gâyet zor. Ne dolaplar dönüyor, beynini sarsar duysan! Bence beyhûdedir, o¤lum, bu nehirler gibi kan. O, demin “harb-i umûmî” dedi¤in maskaral›k, Karagöz’den de beter, k›ymeti yok befl paral›k. Perde s›yr›ld›, iflin kalmad› hiçbir hüneri,
âsım
Her bakan sezdi karanl›kta sinen çehreleri. Yutulur herze mi pîr aflk›na mahrûmiyyet? Çekti y›llarca, fakat, çekmiyor art›k millet. Hele sen gel de “hamiyyet!” diye aptal kand›r; Can› yanm›fl dedenin son sözü “illâllah!”t›r. Ben sefâletten ölürken seni s›kmazsa refah, Hak erenler buna ummam ki desin: Eyvallah! fiöyle bir bak: Ne harâb ortal›¤›n manzaras›... Ama hiç deflme sak›n, çünkü yürekler yaras›. Hani, insan sesi ça¤lard› flu vâdîlerde... Sor ki âfâka, o âlemler, o demler nerde? Yemyeflil yurda çöken kapkara toprak rengi; Dindi binlerce hayât›n ezelî âhengi. Yok civâr›mda bugün aç yatan›n pâyân›; Her perîflan yuva bir âile kabristân›! Beni öldürmede, o¤lum, bu harâb ›ss›zl›k: Hangi vîrâneyi eflsen kopuyor bin 盤l›k! Hasta binlerle, bakan yok; diriler ç›rç›plak; Ölüler kaskat› olmufl, hani kim kald›racak? Bir taraftan bu fecâyi’ kemirirken yurdu, Bir taraftan da elin bir sürü doymaz kurdu, Diflliyor na’fl›n› s›rtlan gibi bîçârelerin; Yolu ummam ki bu olsun koflulan son zaferin! Girdiniz harbe heriflerle “zarûrî!” diyerek; Bu rezâlet de zarûrî mi, kuzum, bir bilsek? — Ama sen pek uzun ettin Hocam, art›k sadede! Bahsimiz nerde, senin söyledi¤in fley nerede? — ‹flte, o¤lum, çocu¤un rûhunu sarsan esbâb; Muttas›l k›vran›yor, kalbi y›k›k, beyni harâb. Hangi bîçârenin âlâm›n› etsin ta’dîl; Kimin imdâd›na koflsun? O kadar çok ki sefîl!.. Hangi mâtemli evin derdine ç›ks›n ortak? Bir y›¤›n kül kesilen, baksana, binlerle ocak!
393
safahat - altıncı kitap
Hangi yard›m dilenen aczi tutup kald›rs›n? Hangi mel’un çetenin boynunu ilkin k›rs›n? Bizim ev mahkeme; hâkim, bereket versin, acar; Geceden hükmü verir, gündüzün icrâya koflar! — Neme lâz›m, herifin pek amelî fley bile¤i! — Ama hiç sorma bizim çekti¤imiz gâileyi: Akflam olmaz m›, k›z›n benzi uçuktur mutlak... A¤beyim gelmedi hâlâ... diye korkak korkak, Dikilir karfl›ma... Lâhavle derim, sabrederim; Beni kim tesliye etsin ki ben ondan beterim! Çullan›r beynime yüzlerce mehîb endîfle; Bütün a’sâb›m› sarsar, bakamam, hiçbir ifle. Sâ’at art›k bilemem alt› m›, yâhud yedi mi; Heyecan, geldi mi o¤lan; helecan, gelmedi mi.
394
Çileden ç›km›fl›m akflam, dedim: “Âs›m, bana bak! Yol yak›nken geri dön, nâfile ç›kmaz bu sokak. Kofluyorsun, be çocuk, çarpacak aln›n duvara; Da¤›l›r sonra kafan, etme, çekil bir kenara. Ne demir leblebi meslek bu, Ebû Zer-vâri? Ömer’in zâb›ta me’mûru geleydin bâri! Sen o meyhâneyi basmakla mükellef miydin? Ya kumarbazlar› ma’nâs› nedir tehdîdin? Toplan›p cünbüfl ederken elin evlâd›, gece, Hangi bir hakla gidip hepsini dövdün delice? Na’ra atm›fl diye sarhofllar›, tut sen, kovala... Bâri git bekçi yaz›l, ayl›k al›rs›n budala! Niye cebren ay›r›rs›n kocas›ndan kad›n›? Komflular, baksana, “kel kâhya” komufllar ad›n›! Bal›k alm›fl, ne olur? Sonra yedirmifl, ne ç›kar? Sanki hiç beslememifl kendisi vaktiyle za¤ar. Sana bir fley dememifl, k›sm›fl oturmufl dilini;
Niçin, o¤lum, seriyorsun herifin pestilini?...” Söyleyen ben de¤ilim flimdi, bizim Âs›m Bey: “Harekât›m sizi bîzâr ediyormufl... Çok fley! Babac›¤›m, öyle de¤il, dinlemeyin rast geleni; Dinleyin suçlu muyum, hakl› m›y›m, bir de beni. Herkes aç beklefliyor kald›r›m›n s›rt›nda... Siz gidin, perdelerin hepsini kald›rt›n da, Alenî iflret edin âleme göstermek için! Be adamlar! Az›c›k sayg› say›n: Gizli için. Meze tûfân›na dalm›fl, kulaç atmaktas›n›z; Yutkunan halka bak›n, pencerelerden, say›s›z. Paran›z yok ya, flu ben var diyeyim, bol keseden; Hakk›n›z nerde sefîh olmaya, dünyâ açken? Hadi yâhû, yetiflir... Çok bile içtikleriniz; Durmak olmaz, da¤›l›n, belki uzakt›r yeriniz... Hani ald›rmasalar bâri, “defol git!” dediler... Dedim: “Art›k kime âidse defolmak, o gider.” Kollar›ndan tutarak hepsini att›m bir bir; Söyleyin varsa kabâhat, acabâ bende midir?
âsım
Gelelim flimdi kumarbazlar› tehdîde. Evet, Bütün evlerde ›fl›ks›z bunal›rken millet, O kulüpten s›r›tan flenli¤e insan duramaz: Yan›yormufl, dediler, haftada bir sand›k gaz! Ben bu isrâf› tabî’î çekemezdim art›k; Tafl›d›m söylenilen petrolü sand›k sand›k. Bir ufak ölçü, dedim... Buldu nihâyet bakkal; Ald› herkes gaz›, gülya¤ gibi, miskal miskal! Ne donanm›flt› sokak, do¤rusu flehrâyindi! Sormay›n parçalanan zulmeti: Üç gün sindi! Babac›¤›m, iflte kumarbazlara zulmüm bu kadar, Bir de öksüzler için bin lira ald›m zor zar.
395
safahat - altıncı kitap 396
Gelelim cünbüfle insâf ediniz vakti midir? Yâhud insan gibi e¤lense herifler ne denir? Muhtekir kàfilesiymifl, ne edeb var, ne hayâ. Aç, sefîl inleyerek can veredursun dünyâ, Yine siz dinlemeyin, anlamay›n mâtemini, Sürün art›k serilen yurdunuzun son demini! Sa¤da yüzlerce ölen, solda hesaps›z sürünen, Karfl›dan bunlara gülmek ne demektir alenen? Durmay›n, derdime ortak görünün kalk›n da, Demifl olsam, bilirim, vüs’unüzün fevkinde. A¤lamak çok kiflinin zevki de¤ilmifl, lâkin, Gülmemek herkes için, zannederim, pek mümkin. Komflulardan s›k›l›n, pesten at›n na’ralar›; Büsbütün sustururum sonra, ç›karsam yukar›! Son sözümdür size... Beyhûde fakat, nerde duyan? Taflt› kusmuk gibi her pencereden bin hezeyan. Pek tabî’î ki durulmazd›...” — Dur o¤lum, yetiflir! — Lûtfedin, bitmedi... — Bir dinle de, olmazsa, bitir. Bana anlat bakay›m flimdi: fiu bîçâre ocak, Zorbalar saltanat›ndan ne zaman kurtulacak? Hiç bu mant›kla, a dîvâne, hükûmet mi yürür? Bir cemâ’at ki erenler ifli yumrukla görür, Kafa bitmifl demek art›k, çekiver kuyru¤unu! Kuvvetin hakk› m›d›r enselemek buldu¤unu? Bize, Âs›m, ne flunun yumru¤u lâz›m, ne bunun; Birinin pençesi ister yal›n›z: Kànûnun. Ver bütün kudreti kànûna ki vahdet yürüsün... Yoksa millet de¤il ancak da¤›n›k bir sürüsün... Memleket zâten ayol baksana: Allak bullak, Sen de hissinle yürürsen bat›r›rs›n mutlak.
Ya kuzum, zabtiye rûhuyle hükûmet sürenin, Yeri alt›ndad›r, üstünde de¤ildir kürenin! — Babac›¤›m, öyle de¤il... — Dinlemem art›k, hadi git!
âsım
Hocazâdem, sen as›l derdi bizim k›zdan iflit: Senin aptal daha bir hayli de ç›lg›n bularak, Bâb›âlî’yi... — Aman? — Basmay› kurmufl... — Hele bak! Acabâ kim ki ayartan?.. Ama zannetmem pek... — Deme, o¤lum, bana tekmîlini anlatt› Melek. K›z biraz azmine engel herifin, yoksa fenâ... Hem basar, hem de asar, çok deli fley, âmennâ! — Söyle, pek kanl› oyundur, yan›l›p oynamas›n. — Beni hiç sayd›¤› yok nâfile... Bir sen vars›n, Bir de hemflîresi var zabtedecek flimdi onu. Aman o¤lum, bana terk etmeyiniz mecnûnu. — Yok can›m, vazgeçer elbette, bu gerçek mi deli? — Bilemem, korkuyorum k›z beni îkàz edeli. ‹fl o evvelki vekàyi’ gibi olsayd›, evet, Belki bir parça tesellîye bulurdum cür’et. Lâkin, o¤lum, görüyorsun: Kurulan perde yaman; Hani, bafltan bafla kan, d›fl yüzü kan, iç yüzü kan! Bir damar patlamas›n, sel götürür memleketi; Yoksa göstermeye Rabbim o elîm âk›beti. — Yine ifrâta kap›ld›n san›r›m... — Hiç de de¤il, Sen flu vaz’iyyete bir baksana: Cidden müflkil. — Hadi müflkil diyelim, çâresi hiç yok mu ki? — Var.
397
safahat - altıncı kitap 398
— Nedir öyleyse telâfl›n, heyecân›n bu kadar? — Heyecan yok, yal›n›z, mes’elenin ihmâli, Bence pek do¤ru de¤ildir. Evet, insan hâli, Ya nihâyet k›z› saymaz da bu ma’tûh o¤lan, Yeniden kàmete kalkarsa, ne olmaz o zaman? Kopacak fitneyi, o¤lum, hele bir kerre düflün; San›r›m ayn-› hatâd›r beni müfrit görüflün. Hay›r, ifrât›ma hükmetmene râz› de¤ilim; Ben de oldukça metînim, hele pek mu’tedilim. Ne yak›n der, ne uzak der, ne so¤uk der, ne s›cak, Bu çocuk harbe gider, kaç senedir, z›playarak. Ne zaman “gitme!” dedim? “Kofl!” diyerek gönderdim; Gönderirken de “gider, bir daha gelmez” derdim; Unutulmufl gibi art›k b›rak›rd›m peflini, Avuturdum, oturur, evde kalan kardeflini. Hânümanlar çöküyor, zelzele yaln›z bana m›? Ortal›k can çekiflirken açamam ben yaram›. Anlamam o¤lum için çekmeyi zâten helecan; Elin evlâd› nedir? Hepsi civan, hepsi de can. “Parçalanm›fl senin Âs›m” dediler bi’d-defeât, Babay›m, elbet içim parçalan›rken, heyhât, Her zaman sîneye çektim, biliyorsun ya? — Evet. — Çünkü gâyetle tabî’îdir o müflkil gayret: Kaplam›fl yurdumun âfâk›n›, mâdem, flühedâ... Vars›n olsun kalan›n u¤runa Âs›m da fedâ. “Hem gazâ, hem de flehâdet, ne sa’âdet bu!” derim; Ci¤erim yansa da söndürmek için cehd ederim. Ama “kàtil” deseler o¤lumu, yâhud “maktûl”, O zaman iflte benim âk›betim pek meçhûl. Var m› bir çâre ki dünyâda, gidip bafl vuray›m? Hangi hüsrân›m› “sen dur!” diyerek susturay›m? Kendi vicdân›m olur önce gelir da’vâc›...
Görüyorsun ya: Tecellüdle savulmaz bir ac›! Baban›n cân› için merhamet et, evlâd›m, Pek harâb›m, bana bir parçac›k olsun yard›m. Yal›n›z sensin elimden tutacak, yafl yetmifl... Ah o vaktiyle ölenler ne de tâli’li imifl! Rabbimin cilvesi bunlar ya, fakat hayrân›m... Geberip gitmedi¤im, baflka nedir isyân›m? Aman o¤lum, “hadi tahsîlini ikmâl ediver” De de, mecnûnu zaman geçmeden evvel gönder. Çünkü... — Dur dur!.. Ne haber? Yoksa misâfir mi, Emin? — Âs›m a¤beymi getirdim... — ‹yi ettin, gelsin. — Bize gitmek düflüyor flimdi. — Selâmetle, Hocam... Hiç merâk etme... Bu akflam kalabilsen? — Kalamam.
âsım 399
safahat - altıncı kitap 400
— Seni çoktan beridir, gördü¤ümüz yok, Âs›m, Nerdesin? Yerde misin? Gökte misin? Gel, bakal›m! Yal›n›zs›n? — Yal›n›z geldim, efendim, bu sefer. — Getireydin, a can›m, flunlar›... — Bilseydim e¤er... — Âferin, do¤rusu, cevherli çocuklar, belli! ‹ftihâr etmeli gördükçe bu gürbüz nesli. — Ben de flükrân›m› arz etmeliyim flimdi size, Böyle en sevgili yârân›m› takdîrinize. Amca Bey, gördünüz, Allâh için insan fleyler... Ama bir türlü ›s›nmaz, ne sebeptense, peder. — Akl› ermez, baban›n, sen nene lâz›m, bana bak! — Yeni yazd›klar›n›z nerde, efendim, okusak? Arad›m kimsede yok. — Varsa da üç dört eserim, Zât-› sâmînizi hoflnûd edemez zannederim: Demevî zevkiniz elbet demevî fli’r ister! — Asabî olsa da râzîy›z, efendim, bizler... Bir mizâc istemiyorsak o da: Lenfâîlik; Çünkü milletler için, do¤rusu, gâyet mühlik. — Edebiyyât›m›z Allâh’a emânet desene! Baban›n o¤lusun, Âs›m, ne kadar olsa yine. — Pek tarafdâr› de¤ildir pederim... — Sorma, fenâ! Üdebâ nâm›na kim varsa, bilâ-istisnâ,
Hepsinin rûhunu flâd etti bugün... — Etmeyiniz! — Dedim: Art›k bu kadar sövmeye lây›k de¤iliz. Sen de kimsin? deyivermez mi, ne oldum, bilsen? Bense flâir geçinirdim, hele bir bak fluna sen! Komflunun hâline gülmek ne fenâ fley! — Elbet! Yok ki dünyâda cezâs›z kalacak bir hareket. — Evet, o¤lum, yal›n›z ibret alanlar nerde? Edebî sohbet olurmufl büyücek bir yerde. Neden âsâr›m›z›n hepsi çelimsiz? derler; Bu zemîn üstüne herkes iki üç söz söyler. Bulunur, neyse, nihâyet bal›¤›n belkemi¤i: fiark’›n üç bin senedir, gün sayarak bekledi¤i, O muazzam, o yaman flâir-i dâhîyi zaman, Ç›kar›p vermemifl âgûfluna yurdun el’an. Rûh-i millîmizi tatmîn edemezmifl bir edîb, Gelmeden sahne-i eyyâma o dâhî-i mehîb. Geceler hâmile, mâdem, çocuk er geç do¤acak. Ama sen flimdi iflin girdi¤i son safhaya bak: Hangi saz flâiri, bilmem, bunu alm›fl da haber; “Neciyim ben?” diye, günlerce tepinmifl ter ter! Sonra durmuflsa da, hâlâ, dediler, gayz› yaman; Dut yemifl bülbüle dönmüfl, giderek, kahr›ndan.
âsım
Buna gülmüfltüm, evet, gülmeyecektim o¤lum, Çarçabuk adl-i ‹lâhî dedi: “Dur flimdi kulum, Sen ki, vah vah diyecek yerde, gülersin kah kah; ‹flte fi’l, iflte cezâ, çek bakal›m!” Eyvallah. Baban›n yok mu davuldan beter îkàz›, hani, T›pk› rü’yâdan ay›lm›fllara benzetti beni! —Yok efendim, bu kadar fliddeti etmem ya ümîd,
401
Ma’amâfih pederin hakk› de¤ildir tenkîd.
safahat - altıncı kitap
— fiimdi Âs›m, edebiyyât› b›rak, bir tarafa; Daha ciddî iflimiz var, geçelim baflka lâfa. Gâlibâ söyledi¤im yoktu? Evet, hiç yoktu: M›sr’›n en muhteflem üstâd› Muhammed Abdu, Konuflurken neye dâirse Cemâleddin’le; Der ki tilmîzine Afganl›: “Muhammed, dinle! ‹nk›lâb istiyorum, baflka de¤il, hem çabucak. Öne bizler düflüp ‹slâm’› da kald›rmazsak, Nazariyyât ile bir fleyler olur zannetme... O berâhîni de art›k yetiflir dinletme! Çünkü muhtâc-› tezâhür de¤il isti’dâd›n...” — “fiüphe yok, hakk-› semûhîleri var Üstâd’›n... Gidelim bir yere, hattâ flu bizim Sûdân’a; Yeni bir medrese te’sîs edelim urbâna. Daha üç befl de fazîletli mücâhid bulal›m. Nesli tehzîb ile, i’lâ ile meflgûl olal›m. Ç›kar›p gönderelim, hâs›l›, fieyh’im, yer yer, Oradan Âlem-i ‹slâm’a Cemâleddin’ler.” — “Bu, fakat, yirmi y›l ister ki kolay görmüyorum... Yirmi günlük ifle bak sen!” — “Kulunuz ma’zûrum.”
402
K›ssadan hisse ç›karsak m›, ne dersin Âs›m! Anl›yorsun ya, zarar yok, daha iy’anlaflal›m: ‹nk›lâb istiyorum ben de, fakat, Abdu gibi... Yoksa, ellerde kör âlet efeler tertîbi, Bâb›âlî’leri basmak, adam asmakla de¤il. Çek bu iflten bütün ihvân›n›, kendin de çekil. Gezmeyin ortada, o¤lum, sokulun bir sapaya, Varsa imkân›, yar›n avdet edin Avrupa’ya.
âsım
— Amca Bey! — Nâfile Âs›m, seni hiç dinlemeyiz... Çünkü sen bir kiflisin, biz bakal›m öyle miyiz? Ben... baban... sonra Melek... Tutturamazs›n ne desen... Hadi tahsîlini ikmâle tez elden, hadi sen! Çünkü milletlerin ikbâli için, evlâd›m, Ma’rifet, bir de fazîlet... ‹ki kudret lâz›m. Ma’rifet, ilkin, ahâlîye sa’âdet verecek Bütün esbâb› tafl›r; sonra fazîlet gelerek, O birikmifl duran esbâb› al›r, memleketin Hayr-› i’lâs›na tahsîs ile sarf etmek için. Ma’rifet kudreti olmazsa bir ümmette e¤er, Tek fazîletle teâlî edemez, za’fa düfler. ‹btidâîli¤e mahsûs olan âvâre sükûn, Çöker a’sâb›na. Art›k o da bundan memnûn! Ma’rifet, farz edelim, var da, fazîlet mefkùd... Bir felâket ki cemâ’atler için, nâ-mahdûd. Beflerin rûhunu tesmîm edecek karha budur; Ne musîbettir o: Tâunlara rahmet okutur! Bizler edvâr-› fazîletleri cidden parlak, Bir büyük milletin evlâd›y›z, o¤lum, ancak, O fazîlet son üç asr›n yürüyen ilmiyle, Birleflip gitmedi; batt›kça da ümmet cehle, Bünyevî kudreti günden güne meflûc olarak, Bir düflüfl düfltü ki: Davransa da, sarsak sarsak. Garb’›n emriyle yat›p kalkmaya art›k mahkûm; Çünkü hâkim yaflatan flevket-i fenden mahrûm. Biz, evet, hasm›m›z›n kudret-i irfân›ndan, Bî-nasîbiz de o yüzden bu flerefsiz hüsran. Sonra, a’sâra süren haybeti çekmekle, bugün, O fazîlet bile hissiz, hareketsiz, ölgün. fiimdi, Âs›m, bana müfrit de, ne istersen de, Ma’rifetten de cüdâ fiark o fazîletten de. Lâkin ister misin, o¤lum, mütesellî olmak:
403
safahat - altıncı kitap 404
‹ctimâî bütün âmillere, kudretlere bak. Bunlar›n herbirinin kuvveti, mâzîye inen, Kökü mikdâr› olur; çünkü bu âmillerden, En derin köklüsü en sa¤lam›, en hâkimidir. fiimdi, sen bizdeki kudretleri eflsen bir bir, Göreceksin ki: Bu millette fazîlet en uzun, En derin köklere yaslanmada; hem sonra onun, Bir mübârek suyu var, hiç kurumaz: Dîn-i mübîn. Hâdisât etmesin o¤lum, seni aslâ bedbîn... ‹ki üç balta ay›rmaz bizi mâzîmizden. A¤ac›n kökleri mâdem ki derindir cidden, Dal› kopmufl, ne olur? Gövdesi gitmifl, ne zarar? O, bakars›n, yine üstündeki edvâr› yarar, Yükselir, f›flk›r›p, âfâk-› perîflân›m›za; Yine bin vâha serer kavrulan îmân›m›za. Vâk›â ortada yüzlerce mesâvî yüzüyor; Sen bu kâbûsu bütün flerre de¤il, hayra da yor. Çünkü yoktur birinin kalb-i cemâ’atte yeri; Arasan: Hepsi befl on maskara ferdin hüneri! Bu cihetten, hani, hiç y›lmas›n, o¤lum, gözünüz; Sâde Garb’›n, yal›n›z ilmine dönsün yüzünüz. O çocuklarla beraber, gece gündüz, didinin; Giden üç yüz senelik ilmi s›k elden edinin. Fen diyâr›nda s›zan nâ-mütenâhî p›nar›, Hem için, hem getirin yurda o nâfi’ sular›. Ayn› menba’lar› ihyâ için art›k burada, Kafan›z ifllesin, o¤lum, kanal olsun arada. Sen geçenlerde demifltin ki: “Yaz›k hâlâ biz, Dünkü ilmin bile bîgânesiyiz, câhiliyiz. ‹flte f›kdân› bu ihmâl edilen ma’rifetin, Nesli bir acze düflürmüfl ki, bugün, memleketin, Bir y›¤›n kuvveti var, hem ne tabî’î de, henüz,
Biz o kuvvetlere eller gibi hâkim de¤iliz! Yar›n›n ilmi nedir, halbuki? Gâyet müdhifl: “Maddenin kudret-i zerriyyesi” u¤raflt›¤› ifl(1). O yaman kudrete hâkim olabilsem diyerek, Sarf edip durmada birçok kafa binlerce emek. Onu bir buldu mu, art›k bu zemin: Baflka zemin. Çünkü bir damla kömürden edecekler te’min, Öyle milyonla de¤il; nâ-mütenâhî kudret!...”
22 Zilhicce 1337 18 Eylül 1335 (1919)(2)
âsım
‹bret al kendi sözünden, aman o¤lum, gayret! Bir y›l›n var daha zann›mca? — Evet. — Bak, ne kolay! Lâkin ihvân-› kirâm›n? — Ço¤unun alt›flar ay. — Hep giderler ya, beraberce? — Giderler, ma’lûm. — Hepsinin mesle¤i sa¤lam m›? — Evet, müsbet ulûm. — ‹nk›lâb›n yolu mâdem ki bu yoldur yal›n›z, “Nerdesin hey gidi Berlin?” diyerek yollan›n›z. Alt› ay, bir sene gayret size e¤lence demek... Siz ki y›llarca neler çekmediniz, hem gülerek! Hani, bir ömre bedeldir flu geçen her gününüz; Bir gün evvel gidiniz, bir saat evvel dönünüz. fiark’›n âgûflu aç›kt›r o zaman iflte size; O zaman varman›n imkân› olur gâyenize; O zaman dinlerim art›k seni, Âs›m, bol bol... — Yar›n akflam gideriz. — Öyle mi? Berhurdâr ol.
1. Maddenin kudret-i zerriyyesi: Atom kudreti, nükleer enerji... ‹lk atom çekirde¤i (azot) 1919’da parçalanm›flt›. Âkif Bey’in dünyadaki geliflmeleri çok yak›ndan takip etti¤i görülüyor. 2. Bu tarih, Âs›m’›n ilk bölümünün SR’da yay›nland›¤› tarihtir. Yaz›lmas›, 1924 bafl›na kadar devam etmifltir.
405
safahat yedinci kitap
gölgeler
fiark’›n tek dâhî-i san’ati fierif Muhyiddin Beyefendi’ye hât›ra-i ta’zîm
HÜSRAN
Ben böyle bak›p durmayacakt›m, dili ba¤l›, ‹slâm’› uyand›rmak için hayk›racakt›m. Gür hisli, gür îmanl› beyinler, coflar ancak, (1) Ben zâten uzun boylu düflünmekten uzakt›m! Hayk›r! Kime, lâkin? Hani sâhipleri yurdun? Ellerdi yatanlar, sa¤a bakt›m, sola bakt›m; Feryâd›m› art›k bo¤arak, na’fl›n›, tuttum, Bin parça edip fli’rime gömdüm de b›rakt›m. Seller gibi vâdîyi enînim saracakken, Hiç ça¤lamadan, gizli inen yafl gibi akt›m. Yoktur elemimden flu sa¤›r kubbede bir iz; ‹nler “Safahât”›mdaki hüsran bile sessiz! ‹stanbul, Teflrînievvel 1335 (Ekim 1919)
1. Buradan itibâren dört m›sra, fliirin 1919'daki ilk neflrinde çok farkl›d›r. 1933'deki kitap bask›s› s›ras›nda flairimiz taraf›ndan de¤ifltirilmifllerdir. M›sralar›n ilk flekli flöyledir: Bir fleydi benim hilkatimin gâyesi: Feryâd; Susmak ki düflünmekti ben ondan pek uzakt›m. Hayk›rmad›m, “Eller duyacak sus!” dedi herkes; A¤yâr uyan›km›fl, me¤er, etrâf›ma bakt›m.
gölgeler - hüsran 409
fiARK
Musallat, hiç göz açt›rmaz da Garb’›n kanl› kâbusu, As›rlar var ki, ‹slâm’›n muattal, beyni, bâzûsu. “Ne gördün, fiark’› çok gezdin?” diyorlar. Gördü¤üm: Yer yer, Harâb iller; serilmifl hânümanlar; bafls›z ümmetler; Y›k›lm›fl köprüler; çökmüfl kanallar; yolcusuz yollar; Buruflmufl çehreler; tersiz al›nlar; ifllemez kollar; Bükülmüfl beller; incelmifl boyunlar; kaynamaz kanlar; Düflünmez bafllar; ald›rmaz yürekler; pasl› vicdanlar; Tegallübler, esâretler; tehakkümler, mezelletler; Riyâlar; türlü i¤renç ibtilâlar; türlü illetler; Örümcek ba¤lam›fl, tütmez ocaklar; yanm›fl ormanlar; Ekinsiz tarlalar; ot basm›fl evler; küflü harmanlar; Cemâ’atsiz imamlar; kirli yüzler; secdesiz bafllar; “Gazâ” nâm›yle dindafl öldüren bîçâre dindafllar; Ip›ss›z âfliyanlar; kimsesiz köyler; çökük damlar; Emek mahrûmu günler; fikr-i ferdâ bilmez akflamlar!.....
gölgeler - şark
Geçerken, a¤lad›m geçtim; dururken, a¤lad›m durdum; Duyan yok, ses veren yok, bin perîflan yurda baflvurdum. Mezarlar, âhiretler, yükselen karfl›nda dûrâdûr; Ne topraktan güler bir yüz, ne göklerden güler bir nûr! Derinlerden gelir feryâd› yüz binlerce âlâm›n; Ufuklar bir k›z›l çenber, bükük boynunda ‹slâm’›n! Gö¤üsler h›rlay›p durmakta, zincirler daralmakta; Bunalm›fl kalm›fl üç yüz elli milyon cansa g›rtlakta!
411
safahat - yedinci kitap
1. Safahat'a “fiark” ad›yla al›nm›fl bulunan bu fliir, ilk olarak Sebilürreflad'›n 19 Eylül 1334 (1918) tarihli 370. say›s›nda yay›nlanm›flt›r. ‹lk neflrinde “Kifli Hissetti¤i Nisbette Yaflar” bafll›¤›n› tafl›yan manzume, 1933'te kitaba al›nan buradaki yay›n›ndan çok farkl›d›r. Bu sebeple fliirin ilk fleklini de “Safahat D›fl›nda Kalm›fl fiiirler” bölümüne ald›k.
412
‹lâhî! Gördü¤üm âlem mi insâniyyetin mehdi? Bütün umrân› târîhin bu çöllerden mi yükseldi? fiu zâirsiz bucaklar m›yd› vahdâniyyetin yurdu? Bu kumlardan m›, Allâh’›m, nebîler f›flk›r›p durdu? Henüz tek berk-› îman çakmadan cevvinde dünyân›n, Bu göklerden mi, yâ Rab, cofltu, sa¤nak sa¤nak, edyân›n? Serendib’ler flu sâhiller mi? Cûdî’ler bu da¤lar m›? Bu iklîmin mi ‹brâhîm’e yol gösterdi ecrâm›? Harem’ler, Beyt-i Makdis’ler bu topraktan m› yo¤ruldu? Bu vâdîler mi dem tuttukça bîhûfl etti Dâvûd’u? Hirâ’lar, Tûr-i Sînâ’lar, bu âfâk›n m› flehkâr›? Bu tafllardan m›, yer yer, taflt› Rûhullâh’›n esrâr›? Cihân›n Garb’› vahflet-zâr iken, fiark’›nda, Karnak’lar, Herem’ler, Sedd-i Çin’ler, Tâk-› Kisrâ’lar, Havernak’lar, ‹rem’ler, Sûr-i Bâbil’ler semâ-peymâ de¤il miydi? O mâzîler, ‹lâhî, bir y›k›k rü’yâ m›d›r flimdi? Ne yaps›n, nâ-ümîd olsun mu fiark’›n intibâh›ndan, Perîflan rûhumuz, hâib, dönerken bâr-gâh›ndan? Bu haybetten usand›k biz, bu hüsrân art›k elversin! ‹lâhî! Nerde bir nefhan ki, donmufl hisler ürpersin, Serilmifl sîneler kâbûsu art›k silkip üstünden, “Hayat elbette hakk›md›r!” desin, dünyâ “de¤il!” derken?(1) ‹stanbul, 19 Eylül 1334 (1918)
ALINLAR TERLEMEL‹
Tabîat bin çelik bâzûya sahipken, c›l›z bir kol, Ne kàhir saltanat sürmekte, gel bir bak da, hayrân ol! Hay›r, bir kol de¤il, binlerce, milyonlarca kollard›r, Yek-âheng olmufl, ifller, çünkü birleflmekte muztard›r: Bugün ferdî mesâînin nedir mahsûlü? Hep hüsran; Birer beyhûde yaflt›r damlayan tek tek al›nlardan! Cihan art›k de¤iflmifl, infirâd›n var m› imkân›, Göçüp ma’mûrelerden boylasan hattâ beyâbân›? Yaflanmaz böyle tek tek, devr-i hâz›r: Devr-i cem’iyyet.
gölgeler - alınlar terlemeli
Cihan altüst olurken, seyre bakt›n, öyle durdun da, Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda! Hayat elbette hakk›n, lâkin ettir hayk›r›p ihkàk; Sa¤›rd›r kubbeler, bir ses duyar: Da’vâ-y› istihkàk. Bu milyarlarca da’vâdan ki inler da¤lar, enginler; Oturmufl, a¤layan âvâre bir mazlûmu kim dinler? Emeklerken, sabî tavr›yle, topraklarda sen hâlâ, Befler do¤rulmufl, etmifl, bir de bakt›n, cevvi istîlâ! Yanar da¤lar uçurmufl, gezdirir beyninde dünyân›n; Cehennemler bat›rm›fl, yüzdürür kalbinde deryân›n; Efler a’mâk›, izler keflfeder edvâr-› hilkatten; Defler âfâk›, bir fleyler sezer esrâr-› kudretten; Zemin mahkûmu olmufltur, zaman mahkûmu olmakta; O, heyhât, istiyor hâkim kesilmek bu’d-i mutlakta!
413
Gebermek istemezsen, yoksa izmihlâl için niyyet, “fiu vahdet târumâr olsun!” deyip sald›rma ‹slâm’a; Uzaklaflsan da îmandan, cemâ’atten uzaklaflma. ‹flit, bir hükm-i kat’î var ki istînâfa yok meydan: “Cemâ’atten uzaklaflmak, uzaklaflmakt›r Allah’tan.” Nedir îman kadar yükselterek bir alçak ilhâd›, Perîflân eylemek zâten perîflân olmufl âhâd›? Nas›l yekpâre milletler var etrâf›nda bir seyret? Nas›l tevhîd-i âheng eyliyorlar, ibret al, ibret! Gebermek istiyorsan, baflka! Lâkin, korkar›m, yand›n; Ya sen mahkûm iken, sa¤l›k, ölüm hakk›n m›d›r sand›n? Zimâm›n hangi ellerdeyse, art›k, onlar›ns›n sen; Behîmî bir tahammül, varl›¤›ndan hisse istersen! Ezilmek, inlemek, yatmak, sürünmek var ki, âdettir; Ölüm dünyâda mahkûmîne en son bir sa’âdettir. Desen bin kerre “‹nsân›m!” kanan kim? Hem niçin kans›n? Hay›r, hürriyyetin, hakk›n masûn oldukça insans›n. Bu hürriyyet, bu hak bizden bugün âheng-i sa’y ister: Nedir üç dört al›n? Bir yurdun aln›ndan boflans›n ter. ‹stanbul, 3 Teflrînievvel 1334
safahat - yedinci kitap
(3 Ekim 1918)
414
UMAR MIYDIN?
“Odama girdim; kap›y› kapad›m; a¤lamaya bafllad›m: O gün akflama kadar ‹slâm’›n garibli¤ine, müslümanlar›n inhitât›na a¤lad›m, a¤lad›m...” Sebîlürreflâd fiimal müslümanlar›ndan Atâullah Behâeddin(1)
‹flit: On dört as›rl›k bir cihân›n inhidâm›ndan, Kopan ra’din, ufuklar inliyor, hâlâ devâm›ndan! Civâr›n, manzar›n, cevvin, muhîtin, her yerin mâtem; Kulak ver: Çarp›yor bir mâtemin kalbinde bin âlem! Ne hüsrand›r ki: Doldursun bugün tevhîdin enkàz›, O, hâkinden nebîler f›flk›ran, iklîm-i feyyâz›! Gezerken tavr-› istîlâ al›p meydanda bin münker,
gölgeler - umar mıydın?
Görünmez âflinâ bir çehre olsun reh-güzâr›nda; 1. Atâullah Efendi’nin, Mehmed Ne gurbettir çöken ‹slâm’a ‹slâm’›n diyâr›nda? Âkif’e tesir eden Umar m›yd›n ki: Ma’bedler, ibâdetler yetîm olsun? yaz›s›, Sebilürreflad’›n 3 Ekim Ezanlar arkas›ndan a¤las›n bir nesl-i me’yûsun? 1918 tarihli 372. Umar m›yd›n: Cemâ’at bekleyip durdukça minberler, say›s›ndad›r. Dikilmifl dört direk görsün, serilmifl bir y›¤›n mermer? Umar m›yd›n: Tavanlar yerde yats›n, rahneden bîtâb? Efliklerden yosun bitsin, örümcek ba¤las›n mihrâb? Umar m›yd›n: O, tafl tafl devrilen, bünyân-› mersûsun, fiu vîran kubbelerden böyle son feryâd› dem tutsun?
415
fiu milyonlarca îman “nehye kalk›flsam” demez, ürker! Ömürlerdir bir alçak zulme miskin ink›yâd›ndan, Silinmifl emr-i bi’l-ma’rûfun art›k ismi yâd›ndan. Hayâ s›yr›lm›fl, inmifl: Öyle yüzsüzlük ki her yerde... Ne çirkin yüzler örtermifl me¤er bir incecik perde! Vefâ yok, ahde hürmet hiç, emânet lâfz-› bî-medlûl; Yalan râic, h›yânet mültezem her yerde, hak meçhûl. Yürekler merhametsiz, duygular süflî, emeller hâr; Nazarlardan taflan ma’nâ ibâdullâh› istihkàr. Beyinler ürperir, yâ Rab, ne korkunç ink›lâb olmufl: Ne din kalm›fl, ne îman, din harâb, îman türâb olmufl! Mefâhir kaynas›n gitsin de, vicdanlar kesilsin lâl... Bu izmihlâl-i ahlâkî yürürken, durmaz istiklâl!
safahat - yedinci kitap
Sen ey bîçâre dindafl, sanki, bizden hayr ümîd ettin; Nihâyet, ye’se düfltün, a¤lad›n, a¤latt›n, inlettin. Samîmî yafllar›ndan cofltu rûhum, hercümerc oldu; Fakat, mâtem halâs etmez cehennemler saran yurdu. Cemâ’at intibâh ister, uyanmaz gizli yafllarla! Çal›flmak!.. Baflka yol yok, hem nas›l? Canlarla, bafllarla. Al›nlar terlesin, derhal iner mev’ûd olan rahmet, Nas›l hâsir kal›r “tevfîki hakkettim” diyen millet? ‹lâhî! Bir müeyyed, bir kerîm el yok mu, tutsun da, Ç›kars›n fiark’› zulmetten, götürsün fecr-i maksûda?
416
‹stanbul, 24 Teflrînievvel 1334 (24 Ekim 1918)
MEHMED AL‹’YE
Bir nüsha-i kübrâ idin, o¤lum, elimizde: Sen benden okurdun seni, ben senden okurdum. Yüksekli¤in idrâkimi yorgun b›rak›nca, Kalbimle yetiflsem diye, flâirli¤e vurdum. fii’rin bafl› hilkatteki âheng-i ezelmifl... Lâkin, ben o âhengi ne duydum, ne duyurdum! Y›kt›m koca bir ömrü de, baykufl gibi, geçtim, K›rk befl y›l›n eyyâm-› harâb›nda oturdum. Sen, baflka ufuklar bularak, yükseledurdun; Ben, kendi harâbemde kal›p, ç›rp›nadurdum! Ma¤mûm iki üç nevha iflittiyse iflitti; Bir hoflça sadâ duymad› benden hele yurdum. gölgeler - mehmed ali’ye
‹stanbul, 4 Temmuz 1334 (1918)
417
HÂLÂ MI BO⁄UfiMAK?
MEÂL‹ 1. Enfâl (8) sûresi, 46. âyetin bir k›sm›.
“Birbirinize de girmeyin ki, ma’neviyât›n›z sars›lmas›n, devletiniz gitmesin.” (1)
safahat - yedinci kitap
Sen! Ben! desin efrâd, aradan vahdeti kald›r; Milletler için iflte k›yâmet o zamand›r. Mâzîlere in, mahfler-i edvâr› bütün gez: Kànûn-i ‹lâhî, göreceksin ki, de¤iflmez.
418
Târîh, o bizim eflti¤imiz kanl› harâbe, Saklar say›s›z lâhd ile milyonla kitâbe. Tafllar ki biner parçad›r üstünde zemînin, Ma’nâ-y› perîflân› birer nakfl-› cebînin! Eczâs›n› birlefltirebildinse elinle, Gel, flimdi o elfâz-› perâkendeyi dinle: “Her hufre bir ümmet, flu yatanlar bütün akvâm;
Encâma bu âhengi veren ayn› serencâm!” Ey zâir-i âvâre, iflittin ya! Demek ki: Birmifl bütün ümmetlerin esbâb-› helâki. Lâkin, bilemem, do¤ru mudur eylemek iflhâd, Mâzîleri, mâzîdeki milletleri? Heyhât! Bir nesle ki eyyâm› as›rlarca vekàyi’, Etmek ne demek, vaktini târîh ile zâyi’? Bofltur, hele ibret diye a’mâk› tecessüs, Âyât-› ‹lâhî dolu âfâk ile enfüs. Bunlarda tecellî eden esrâra bakanlar, Ümmetler için rûh-i bekà nerdedir, anlar. Bilmem neye bel ba¤layarak hayr umuyorduk, Bizler ki o âyâta bütün göz yumuyorduk? Dünyâda nasîhat mi olur fiark’a müessir? Binlerce musîbet, yine hâib, yine hâsir!
“Hürriyyeti ald›k!” dediler, gaybe inand›k; “Eyvâh, bu bâzîçede bizler yine yand›k!”
gölgeler - hâlâ mı boğuşmak?
Ey millet-i merhûme, günefl batt›... Uyansan! Hâlâ m›, hükûmetleri, dünyâlar› sarsan, Seylâbelerin sesleri, âfâk›n enîni, A’sâra süren uykun için gelmede ninni? Efrâd› hemen milyar olur bir sürü akvâm, Te’mîn-i bekà nâm›na eyler durur ikdâm. Bambaflka iken her birinin ›rk›, lisân›, Ahlâk›, telâkkîleri, iklîmi, cihân›, Yekpâre kesilmifl tutulan gâye için de, Vahdetten eser yok bir avuç halk›n içinde! Post üstüne hem kavgalar›n hepsi nihâyet; Hâlâ m› bo¤uflmak? Bu ne gaflet, ne rezâlet!
419
Cem’iyyete bir f›rka dedik, tefrika ç›kt›; Sapsa¤lam iken milletin erkân›n› y›kt›. “Tûran ‹li” nâm›yle bir efsâne edindik; “Efsâne, fakat, gâye!” deyip az m› didindik? Kaç yurda vedâ etmedik art›k bu u¤urda? Elverdi gidenler, ac›y›n eldeki yurda! ‹stanbul, Kânûnievvel 1334
safahat - yedinci kitap
(Aral›k 1918)
420
YE‹S YOK!
MEÂL‹ “Dalâle düflmüfllerden baflka kim Tanr›’s›n›n rahmetinden ümîdini keser?” (1)
1. Hicr (15) sûresi, 56. âyetin bir k›sm›.
gölgeler - yeis yok!
Lâkin, hani bir nefhas› yok sende ümîdin! “Ölmüfl” mü dedin? Âh onu öldürmeli miydin? Hakk›n ezelî fecri bo¤ulmazd›, a zâlim, Ferdâlar›n art›k göreceksin ki ne muzlim! Onsuz yürürüm dersen, emîn ol ki yürünmez. Y›llarca bak›nsan, bir ufak lem’a görünmez. Beyninde u¤uldar durur emvâc› leyâlin; Girdâba vurur aln›n›, kofltukça hayâlin! Hüsran sarar âfâk›n›, y›rt›p geçemezsin. Arkanda m›, karfl›nda m› sâhil, seçemezsin. Ey, yolda kalan, yolcusu yeldâ-y› hayât›n! Göklerde de¤il, yerde de¤il, sende necât›n: Ölmüfl dedi¤in rûhu alevlendiriver de,
421
Bir parça aç›ls›n flu muhîtindeki perde. Bir parça aç›ls›n, diyorum, çünkü bunald›n; Nevmîd olarak nûr-i ezelden donakald›n!
safahat - yedinci kitap
Ey, Hakk’a taparken flafl›ran, kalb-i muvahhid! Bir sîne emelsiz yaflar ancak, o da: Mülhid. Birleflmesi kàbil mi ya tevhîd ile ye’sin? Hâflâ! Bunun imkân› yok, elbette bilirsin. Öyleyse neden boynunu bükmüfl, duruyorsun? Hiç merhametin yok mudur evlâd›na olsun? Do¤duk, “yaflamak yok size!” derlerdi beflikten; Dünyây› mezarl›k bilerek indik eflikten! Telkîn-i hayât etmedi aslâ bize bir ses; Yurdun ezelî yasç›s› baykufl gibi herkes, Ye’sin bulan›k rûhunu zerk etmeye bakt›; Mel’un afl› bir nesli uyuflturdu, b›rakt›! “Devlet batacak!” 盤l›¤› beyninde öter de, Millette bekà hissi ezilmez mi ki? Nerde! “Devlet batacak!” ‹flte bu öldürdü flebâb›; Git yokla da bak, var m› k›m›ldanmaya tâb›? Âfâk›na yüklense de binlerce mehâlik, Batmazd› bu devlet, “batacakt›r!” demeyeydik. Batmazd›, hay›r batmad›, hem batmayacakt›r; Tek sen uluyan ye’si gebert, azmi uyand›r. Kâfî ona can vermeye bir nefha-i îman; Davrans›n ümîdin, bu ne haybet, bu ne hirman? Mâzîdeki hicranlar› susturmaya baflla; Evlâd›na sa¤lam bir emel mâyesi aflla. Allah’a dayan, sa’ye sar›l, hikmete râm ol... Yol varsa budur, bilmiyorum baflka ç›kar yol.
422 ‹stanbul, 30 Teflrînievvel 1335 (30 Ekim 1919)
AZ‹MDEN SONRA TEVEKKÜL
MEÂL‹ “Bir kere de azmettin mi, art›k Allah’a dayan...”(1)
— “Allâh’a dayanmak m›? As›rlarca dayand›k!(2) Düfltükse bu hüsrâna, onun nâr›na yand›k! Yetmez mi çocukluktaki efsâneye hürmet? Hâlâ m› reflîd olmad›, hâlâ m› bu ümmet? Dersen ki: Ufuklarda bir ayd›nl›k uyans›n; Mâzîye atefl vermeli, bafltan bafla yans›n! fiaflk›nl›k olur köhne telâkkîleri ihyâ; fieydâ-y› terâkkî, kofluyor, baksana dünyâ. Elverdi masal dinledi¤im bunca zamand›r;
1. Âl-i ‹mrân (3) sûresi, 159. âyetin bir k›sm›. 2. Önceki fliirin devam› olan bu manzumenin ilk on m›sra›, yanl›fl düflünenlerin a¤z›ndan yaz›lm›fl olup, flâirimiz az sonra onlara cevap verecektir... Bu sat›rlar› Âkif Bey'in fikri zanneden dikkatsiz kiflilere ihtâr olarak, bu aç›klamaya zarûret duyuldu.
423
1. Sebilürreflad neflrinde bu m›sradan önce flu beyit vard›r: “Dünya kofluyor bak!” diyerek a¤z›n› açmak, Da’vâ-y› liyâkatse e¤er… Vay gidi ahmak!
Ben kanm›yorum, git de sen aptallar› kand›r!” — Allâh’a de¤il, tapt›¤›n evhâma dayand›n; Yand›nsa e¤er, hakk-› sarîhindi ki yand›n. Meflûc ederek azmini bir felc-i irâdî, Yatt›n, kötürümler gibi, yatt›n mütemâdî! Mâdem ki didinmez, edemez, u¤raflamazs›n; ‹ksîr-i bekà içsen, emîn ol, yaflamazs›n. Mevcûd ise bir hakk-› hayât ortada, flâyed, Mutlak de¤il elbette, vazîfeyle mukayyed. Takyîd-i ‹lâhî ki: Bilâ-kayd ona münkàd, Kalbinde cihanlar darabân eyleyen eb’âd. Lâ-kayd olamazd›n, biraz insâf›n olayd›, Duydukça bütün sîne-i hilkatten o kayd›.
safahat - yedinci kitap
“Allâh’a dayand›m!” diye sen ç›kma yataktan... Ma’nâ-y› tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan! Ecdâd›n›, zannetme, as›rlarca uyurdu; Nerden bulacakt›n o zaman eldeki yurdu? Üç k›t’ada, yer yer, kanayan izleri flâhid: Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücâhid. Âlemde “tevekkül” demek olsayd› “atâlet”, Mîrâs-› diyânetle yaflar m›yd› bu millet? Çoktan kürenin mefl’al-i tevhîdi sönerdi; Kur’an duramaz, nezd-i ‹lâhî’ye dönerdi.
424
“Dünya kofluyor” söz mü? Berâber koflacakt›n;(1) Heyhât, bütün azmi sen arkanda b›rakt›n! Mâdem ki uyand›n o medîd uykular›ndan,
Bir parçac›k olsun, hadi, hiç yoksa, k›m›ldan. Ensendekiler “lefl” diye çi¤ner seni sonra; Ba’sin de kal›r tâ gelecek nefha-i Sûr’a! Çi¤ner ya, tabî’î, ne düflünsün de b›raks›n? (1) Bir parça k›m›ldan, diyorum, mahvolacaks›n! Dünyâ kofluyorken yolun üstünde yat›lmaz; Davranmayacak kimse bu meydâna at›lmaz. Müstakbeli bul, sen de koflanlarla bir ol da; Mâzîyi, fakat, y›kmaya kalk›flma bu yolda. Ahlâfa döner, korkar›m, eslâfa hücûmu: Mâzîsi y›k›k milletin âtîsi olur mu? Ey yolcu, uyan! Yoksa ç›kars›n ki sabâha: Bir kupkuru çöl var; ne ›fl›k var, ne de vâha! ‹stanbul, 13 Teflrînisânî 1335 (13 Kas›m 1919)
1. Sebilürreflad neflrinde bu m›sradan itibâren alt› m›sra yoktur. Onlar›n yerinde flu sekiz m›sra vard›r: Din nâm›na tazyîki çocukmufl diye çekmifl… Millet bu sefer rüfldünü isbât edecekmifl… Âfâk›na muzlim geceler çökmüfl, oturmufl… Mâzî yak›laym›fl biraz ayd›nl›k olurmufl!… Müstakbele ç›kmaksa garaz büsbütün üryan, Hep y›kmal› mâzîleri… Lâkin bu ne isyan! ‹syan m› ya? Ç›lg›nlar› yoklar hezeyand›r; Söylenmesi îmâna de¤il, akla ziyand›r!
gölgeler - azimden sonra tevekkül 425
426
SÜLEYMAN NAZÎF’E
“Rûhum benim oldukça bu îmanla berâber Üç yüz sene, dört yüz sene, befl yüz sene bekler.” Malta – Süleyman Nazîf
Ey, tek karagün dostu, bu hicran-zede yurdun! Sen milletin âlâm›n› dünyâya duyurdun, En korkulu günlerde o müdhifl kaleminle...(*) Takdîs ederiz nâm›n›... Lâkin, beni dinle: Azmin, emelin heykel-i zî-rûhu iken, dün, Bilmem ki, bugün, ye’se nas›l oldu da, düfltün? Çoktan beridir bekledi... Bekler... diye, millet,
(*) Nazîf, kahraman bir vatanperverdi. Bu hakîkat kendisinin birkaç def’a hayât›n› istihkàr›yle sâbittir.
gölgeler - süleyman nazîf ’e
Befl yüz sene bekler mi? Nas›l bekleyeceksin? Rûhun da as›rlarca bu hüsrân› m› çeksin? Karfl›mda duran dehfleti -gûyâ- edip îmâ, “Hüsran” deyiverdim, hani, birdenbire, amma, Mahfler gibi âfâk›m› sarm›fl zulümât›n, Teflrîhine kàmûsu yetiflmez kelimât›n! Kaç yüz senedir bekliyoruz, do¤mad› ferdâ; Art›k yetiflir çekti¤imiz leyle-i yeldâ. Bir nefha-i rahmet de mi esmez? diye, sînem, Yand›kça, semâdan boflan›p durdu cehennem! Lâkin, bu alev selleri art›k dinecektir; Art›k bize nâr inmeyecek, nûr inecektir.
427
safahat - yedinci kitap
A’sâra m› sürsün bu sefâlet, bu mezellet? ‹slâm ilinin sâde esâret mi nasîbi? Sen, yoksa, unuttun mu o mâzî-yi mehîbi? Etrâfa bak›p sars›lacak yerde ümîdin, Vicdân›n›, îmân›n› bir dinlemeliydin. Garb’›n ebedî gayz› ederken seni me’yûs, “‹slâm’a göz açt›rmayacak, dersen, o kâbûs;” Mâdâm ki Hakk’›n bize va’detti¤i hakt›r, fiark’›n ezelî fecri yak›nd›r, do¤acakt›r. Hiç bunca flehîdin yatarak gövdesi yerde, Deryâ gibi kan sîne-i hilkatte tüter de, Yakmaz m› bu tûfan, bu duman, gitgide, Arfl’›? Hissiz mi kal›r lücce-i rahmet buna karfl›? ‹syan bize râci’se de, bir böyle temâflâ, S›¤maz san›r›m, adl-i ‹lâhîsine, hâflâ!
428
‹slâm’›, evet, tefrikalar kast›, kavurdu; Kardefl, bilerek, bilmeyerek, kardefli vurdu. Can gitti, vatan gitti, b›çak dîne dayand›; Lâkin, o zaman silkinerek birden uyand›. Bir gör ki: Bugün can da onun, kan da onundur; Dünyâ da onun, din de onun, flan da onundur. Bin parça olan vahdeti ba¤larken uhuvvet, Görsen, ezelî râb›ta bir buldu ki kuvvet: Sald›rsa da k›rk Ehl-i Salîb ordusu, kol kol, Dört yüz bu kadar milyon esîr olmaz, emîn ol. Ankara – Tâceddin Dergâh› 15 Nisan 1337 (1921)
BÜLBÜL
— Basri Bey o¤lumuza —
Bütün dünyâya küskündüm, dün akflam pek bunalm›flt›m; Nihâyet, bir zaman k›rlarda gezmifl, köyde kalm›flt›m. fiehirden kaçmak isterken sular zâten kararm›flt›; Pek ›ss›z bir karanl›k sonradan vâdîyi sarm›flt›. Ifl›k yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmifl lâl... Bu isti¤râk› tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl. Muhîtin hâli “insâniyyet”in timsâlidir, sand›m; Dönüp mâzîye t›rmand›m, ne hicranlar, neler and›m! Taflarken haflrolup beynimden art›k bin müselsel yâd, Zalâm›n sînesinden f›flk›ran memdûd bir feryâd, O müsta¤rak, o durgun vecdi nâgâh öyle coflturdu: Ki vâdîden bütün, yer yer, eninler ça¤lay›p durdu. Ne muhrik na¤meler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi: A¤açlar, tafllar ürpermiflti, gûyâ Sûr-i Mahfler’di! gölgeler - bülbül
— Eflin var, âfliyân›n var, bahâr›n var, ki beklerdin; K›yâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin? O zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun; Cihân›n yurdu hep çi¤nense, çi¤nenmez senin yurdun. Bugün bir yemyeflil vâdî, yar›n bir k›pk›z›l gülflen, Gezersin, hânümân›n flen, için flen, kâinât›n flen. Hazans›z bir zemîn isterse, flâyed rûh-i ser-bâz›n, Ufuklar, bu’d-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâz›n. De¤il bir kayda, s›¤mazs›n -kanatland›n m›- eb’âda;
429
(*) Bu manzûme yaz›l›rken Yunan istîlâs› alt›ndaki topraklar›m›za, husûsiyle Bursa’ya dâir elîm haberler geliyordu; tedkîkine de imkân yoktu. 1. Bu fliirin Gölgeler'deki metninin alt›nda 9 May›s 1337 tarihi bulunmaktad›r. Fakat fliir ilk olarak Sebilürreflad'›n 7 May›s 1337 tarihini tafl›yan 479. say›s›nda yay›nlanm›flt›. Bu sebeple, 9 May›s tarihinin yanl›fll›kla konuldu¤u düflünülerek, 7 May›s kabul edilmifltir.
Hayât›n en muhayyel gâyedir ahrâra dünyâda. Neden öyleyse mâtemlerle eyyâm›n perîfland›r? Niçin bir damlac›k gö¤sünde bir umman hurûfland›r? Hay›r, mâtem senin hakk›n de¤il... Mâtem benim hakk›m: As›rlar var ki, ayd›nl›k nedir, hiç bilmez âfâk›m! Tesellîden nasîbim yok, hazân a¤lar bahâr›mda; Bugün bir hânümans›z serserîyim öz diyâr›mda! Ne hüsrand›r ki: fiark’›n ben vefâs›z, kans›z evlâd›, Serâpâ Garb’a çi¤nettim de ç›kt›m hâk-i ecdâd›! Hayâlimden geçerken flimdi, fikrim hercümerc oldu, Salâhaddîn-i Eyyûbî’lerin, Fâtih’lerin yurdu. Ne zillettir ki: Nâkùs inlesin beyninde Osmân’›n; Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâd› Mevlâ’n›n! Ne hicrand›r ki: En flevketli bir mâzî serâb olsun; O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun! Çökük bir kubbe kals›n ma’bedinden Y›ld›r›m Hân’›n; fienâ’atlerle çi¤nensin muazzam kabri Orhan’›n! Ne haybettir ki: Vahdet-gâh› dînin devrilip, tafl tafl, Sürünsün flimdi milyonlarca me’vâs›z kalan dindafl! Y›k›lm›fl hânümanlar yerde iflkenceyle k›vrans›n; Serilmifl gövdeler, binlerce, yüzbinlerce do¤rans›n! Dolafls›n, sonra, ‹slâm’›n harem-gâh›nda nâ-mahrem... Benim hakk›m, sus ey bülbül, senin hakk›n de¤il mâtem!(*)
safahat - yedinci kitap
Ankara – Tâceddin Dergâh›
430
7 May›s 1337 (1921)(1)
LEYLÂ
gölgeler - leylâ
“Bar›nd›rmaz m›s›n koynunda, ey toprak?” derim, “yer pek”; (*) Muztar kald›¤›m›z anlarda müDöner, imdâd› gökten beklerim, heyhât, “gök yüksek”.(*) râca’at etti¤imiz bir meselimiz Bunald›m kendi kendimden, zamân ›ss›z, mekân ›ss›z; vard›r: Yer pek, Ne vahfletlerde bir yoldafl, ne zulmetlerde tek y›ld›z! gök yüksek. Cihet yok: Sermedî bir seddi var karfl›nda yeldân›n; Düfler, hüsrâna, kalkar, ye’se çarpar serserî aln›n! Ocaks›z, vâhalar, çöller; sa¤›r, vâdîler, enginler; Aran: Beynin döner bofllukta; hayk›r: Ses veren cinler! fiu vîran kubbe, y›llard›r, sadâdan dûr, ›fl›ktan dûr; ‹lâhî, yok mu âfâk›nda bir ferdâya benzer nûr? Ne bitmez bir geceymifl! Nerden etmifl fiark’› istîlâ? De¤il canlar, cihanlar göçtü hilkatten, bunun, hâlâ, Ezer kâbûsu üç yüz elli, dört yüz milyon îmân›; Bo¤ar girdâb› her devrinde milyarlarca sâmân›! As›rlard›r ki, ‹slâm’›n bu her gün çi¤nenen yurdu, As›rlar geçti, hâlâ bekliyor ferdâ-y› mev’ûdu! O ferdâ, istemem, hiç do¤mas›n “ferdâ-y› Mahfler”se... Hay›r, kudretli bir varl›kla mü’minler mübeflflerse; Bu kat kat perdeler, bilmem, neden s›yr›lmas›n art›k? 431 Niçin serpilmesin, hâlâ, ufuklardan bir ayd›nl›k? O “ayd›nl›k” ki, sönmek bilmeyen ümmîd-i iflrâk›, “Vücûdundan peflîman, ölmek ister” sand›¤›n fiark’›, Füsünkâr iltimâ’ât›yle döndürmüfl de fleydâya;
safahat - yedinci kitap
1. Sebilürreflad neflrinde fliirin sonunda bulunan bir beyit, kitaba al›nmam›flt›r: Henüz göz yummam›fl dünyâdan, ey Leylâ, hevâdâr›n... Tecellî et ki kald›rs›n, bütün bir fiark’› dîdâr›n.
432
Sürükler, bunca y›llard›r, o sevdâdan bu sevdâya. Hay›r! fiark’›n, o hodgâm olmayan Mecnûn-i nâ-kâm›n, Bütün dünyâda bir Leylâ’s› var: Âtîsi ‹slâm’›n. Nas›ld›r mâsivâ, bilmez; onun fânîsidir ancak; Bugün, yâd›yla müsta¤rak, yar›n, yâd›nda müsta¤rak! Gel ey Leylâ, gel ey candan yak›n cânan, uzaklaflma! Senin derdinle canlardan geçen Mecnun’la u¤raflma! Düflün: Bîçârenin en kahraman, en gürbüz evlâd›, Kimin u¤runda kurband›r ki, do¤rand›kça do¤rand›? fiu yüz binlerce sönmüfl yurda yang›nlar veren kimdi? fiu milyonlarca öksüz, dul kimin boynundad›r flimdi? Kimin boynundad›r serden geçip berdâr olan canlar? Kimin u¤rundad›r, Leylâ, o makteller, o zindanlar? Helâl olsun o kurbanlar, o kanlar, tek sen ey Leylâ, Görün bir kerrecik, ye’s etmeden Mecnûn’u istîlâ. Niçin hilkat zemîninden henüz yüksekte pervâz›n? fiu topraklarda, flâyed, yoksa hiç imkân-› i’zâz›n, fiafaklar ferfl-i râh›n, fecr-i sâd›klar çer⤛nd›r; Hilâl’im, göklerin kalbinde yer tutmufl, ot⤛nd›r; Ezanlar nevbetindir: ‹nletir eb’âd› haflyetten; Cihâz›nd›r alemler, kubbeler, inmifl mefliyyetten; Cemâ’atler kölendir, Kâ’be’ler haclen..... Gel ey Leylâ, Gel ey candan yak›n cânan ki gâiblerdesin, hâlâ! Bu nâz›n elverir, Leylâ, in art›k in ki bâlâdan, Müebbed bir bahâr insin flu yanm›fl yurda Mevlâ’dan.(1) Ankara – Nisan 1338 (1922)
F‹R’AVUN ‹LE YÜZ YÜZE
Fahru’n-nisâ Emîre Hadîce Han›mefendi hazretlerine
fiu ba¤l› yelkeni çözsek de, nehri atlayarak, Biraz da karfl›ki vâdîye do¤ru yollansak. Günefl çocuk: Yoracak hâli yok, sular durgun; Gelin gecikmeyelim, tam zamân› yolculu¤un. Kürekler ifllesin öyleyse, durmadan gideriz.
Yanaflt›k öyle mi? A’lâ! Genifl de bir kumsal; Hemen bas›p ç›kal›m, açmas›n kenardaki sal. Zemîn epey bat›yor: Yolcu geçmemifl çokluk...
gölgeler - fir’avun ile yüz yüze
Fakat, bu “Nîl-i Mübârek” mezar kadar hissiz: Bütün sevâhili bo¤mufl, gömerken emvâc›, Ne vard› bir ac› duysayd›? fiöyle dursun ac›, Huzûr içinde, san›rs›n ki ninniler duyuyor: Semây› alt›na sermifl, derin derin uyuyor! Henüz harîm-i z›lâlinde bir cihan saklar, O, belki yetmifl as›rl›k, mehîb Karnak’lar; Al›nlar›n biriken kanl›, terli hüsrân›: fiu Teb harâbesinin dalga dalga umrân›; fiu, sermediyyeti hâlâ say›klayan, âsâr, Ki hây u hûy-i medîdiyle inlemiflti civâr... Bugün, sütunlar›n›n küskün ihtiflâm›yle, Ne ser-nigûn oluvermifl, aman bak›n Nîl’e!
433
fiu hurmal›klar› tuttuk mu, oh, kurtulduk... Me¤er hiç öyle de¤ilmifl, ne inkisâr-› hayâl: Afl›nca vâhay›, bir kumdur etti istikbâl! Batar, ç›kar, gideriz, çâresiz, yorulsak da. Evet, belirmede, yer yer, birer sevimli ada; Nedir ki arkas› umran, filân de¤il, heyhat, O, çöl dedikleri aylarca bitmeyen nakarat!
safahat - yedinci kitap
Darald› gitgide vâdî, demek yak›nlaflt›k. Harâbeler sökedursun, yavafl yavafl, art›k: Göründü iflte sütunlar; k›r›k dökük, yer yer, Göründü yerlere bî-tâb düflmüfl âbideler; Göründü kaç s›ra ma’bed ki kaplam›fl yurdu; Göründü birço¤unun, pâre pâre ma’bûdu! Sa¤›nda nâ-mütenâhî y›k›nt› dalgalar›; Solunda hangi harîminse tek kalan duvar›; Önünde, gövdesi k›rk elli parça, heykeller; ‹lerde burnu kopuk bafllar, arkas›z beller. O yanda kumlara yüzlerce dev kadîdi batar; Bu yanda topra¤› bin müstahâse y›rtar atar. Harâb emellerin enkàz› savrulur flurada; Y›k›k saraylar› çi¤ner geçer nigâh arada... Hülâsa, bir, ebedî kevni yok, zemîn-i fesâd, ‹çinde haflre kadar haflrolur durur ecsâd!
434
S›k›flt› gitgide vâdî, nihâyet oldu bo¤az. Günefl çocuk de¤il art›k, flu var ki pek yaramaz: Sonunda cevvi tutuflturmak istedikçe hele, Çekilmiyordu bu en nazl› günlerinde bile! Aman bak›n, ne perîflan flu topra¤›n hâli: Bucak bucak deflerek, toprak olmufl ensâli, Çukurlar›yle, hay›r, leflleriyle yutmufllar!
Kefen soyanlar adamm›fl, bu fâreler canavar! Delik deflik kayal›klar, delik deflik sa¤ sol: Mezar araflt›r›yor her tarafta bir sürü kol. Sürüklenir s›ralanm›fl paçavra enkàz›, Zuhûr eder diye, alt›nda mumyalar ba’z›; Didiklenir, elenir, kül, kemik, bütün kümeler... Nedir bu acz-i befler karfl›s›nda h›rs-› befler? Büküldü tuttu¤umuz yol cenûba do¤ru biraz; Güneflse rüfldüne ra¤men bütün bütün yaramaz: Önünde damla kadar gölge sezmesin alevi, Bir ân içinde, bakars›n, ad›mlay›p cevvi, Ne kuytu der, ne siper, parçalar geçer mutlak; Nas›l ki parçalam›fl: Her taraf ç›r›lç›plak!
(*) El-Uksur’da “Vâdi’l-Mülûk” dedikleri vâdînin nihâyetinde bir k›z›l da¤ var ki, sînesi Fir’avun mezarlar›yle dolu. Hilkatin bu eserini, Kàhire civar›ndaki, ehramlarla kar›flt›rmamal›.
As›l belâs›: Bu gittikçe k›vr›lan dirsek, Uzun sürerse, emînim, devâm edilmeyecek: Kireç yak›lmaya mahsus ocaklar›n bir efli, Kürek kürek saç›yor küllenip duran günefli! Hay›r, sürekli de¤il, bitti, hem yaman bitti; Gelin de sahneyi bir seyredin, gelin flimdi:
gölgeler - fir’avun ile yüz yüze
Geçit biraz dönerek garba sarkacak yerde, Gerildi ans›z›n âfâka bir k›z›l perde: Ne ihtiflâm-› ‹lâhî! Ne saltanat! Ne celâl! Eteklerinde zemîn, devre devre, izmihlâl. Bu cebhe fecr-i ezelden örülmüfl olsa gerek; Gurûb alevleri, yâhud, tehaccür eyleyerek, Harîs emelleri tehdîde etmek üzre devam, Fezâda aln›n› çatm›fl bu sermedî ehrâm!(*)
435
Evet, murâkabe hâlinde bir sükût-i mehîb, Ç›k›p harâbe-i edvâra yaslanan bu hatîb. Ne bir hitâbe, hay›r, yükselen, ne bir minber, O çünkü çok daha yüksek, o bir derin makber!
safahat - yedinci kitap
Bu k›pk›z›l kayan›n ba¤r› kaç yerinden oyuk! S›rayla birçok isim var... Tesâdüfen okuduk: “‹kinci Amnofis” a’lâ! Hemen girip görelim. Eflikte lofltu kovuk, flimdi büsbütün muzlim. fiu var ki, sürmedi, s›yr›ld› perdeler nâgâh, Çevirdi dü¤meyi, besbelli, arkadan fellâh. Ifl›k güzel, az›c›k yol çetin, fakat bu da hiç; ‹flin fenâs›: ‹çerden gelen s›cak müz’ic... Ne çâre! ‹nmeli, mâdem ki sormadan girdik. Afla¤ya do¤ru zemînin devâm› haylice dik... Hay›r, kapanmayabilmek hüner de¤il o kadar: Ad›mda bir basamak var ki tafltan oymufllar.
436
Yavafl yavafl iniyorken uzand› bir köprü... Önünde var ya delîlin, tevekkül et de yürü! Geçer miyiz, geçeriz, haydi flimdi, bismillâh! Kazâ savufltu ya, lâkin, ne söylüyor fellâh: Me¤er, zifir mi zifir, bir belâl› kan kuyusu, Bu takma köprünün alt›nda tutmam›fl m› pusu! Demek ki: Çalmak için muhteflem kemiklerini, ‹kinci Amnofis’in kim delerse makberini; -Nüfûza u¤rafl›yorken yolun serâirineBas›nca e¤reti konmufl kapaklar›n birine, Cehennemin dibi buymufl, deyip tekerlenecek! Aman çabuk geçelim, yer tekin de¤ilmifl pek... Demin kalan basamaklar yetifltiler tekrar, Beraber etmeye bakt›k afla¤ya do¤ru firar.
Sitâre mevkibi halinde kàfileyle ziyâ, Geçit boyunca dizilmifl, p›r›l p›r›l, gûyâ: Kovanda habsedilen bir y›¤›n ateflböce¤i, Delip halâs olay›m, der, bu sermedî geceyi! Duvarlar›n, tavan›n her yerinde, bî-pâyan, Tekerrürüyle tevâlî eden rumûz-i beyan. Nedir leyâle bürünmüfl o renk renk eflkâl? Kimin hesâb›na zulmette oynayan bu hayâl? Kimin? Nedir? diye, lâkin, kolaylad›k geçidi; Direkli bir yere ç›kmaktay›z, bak›n, flimdi. Harîm-i hâs›na geldik, demek ki, Fir’avn’›n; Gürültü etmeyelim, bî-huzûr olur, aman›n! Fakat, bu sahne, da¤›n sînesinde, pek müdhifl; Aç›k semâ gibi y›ld›zl›, mâvi bir menevifl, Par›lday›p duruyor, kaplam›fl bütün sakf›. Duvarlar›n görünen sa¤l›, sollu, her taraf›, -Memât› hep akabât›yle gösterir yolluEcinni ordusu fleklinde bin hurâfe dolu. Nas›l ki ayn› hikâyât› söylüyor tekmîl, fiu perde perde sütunlar da iflte ber-tafsîl.
Adâletin ne flehâmetli bir tecellîsi, fiu, lefl görür gibi görmek ‹kinci Amnofis’i! Bu Fir’avun ki, civâr›ndan ürküyordu befler; Bu Fir’avun ki, saraylar, sütunlar, âbideler,
gölgeler - fir’avun ile yüz yüze
Peki, o nerde? diyorduk, hemen zuhûr etti, Benekli k›rm›z› benziyle parlayan lâhdi. Aç›kt› üstü, kapak, flimdi, bir kal›n camd›; Bafl›nda dü¤me de varm›fl ki, asr›n evlâd›, Koflup bükünce, ziyâ huzme huzme f›flk›rarak, Göründü, kalkamaz olmufl, zavall› bir hortlak!
437
safahat - yedinci kitap
Bütün hayât›n› ezberletirdi âfâka; Bu Fir’avun ki, e¤ilmiflse boynu bir hakka, O sâde kendi bekàs›yd›, kendi nefsiydi; Bu Fir’avun ki, o z›llin hayâl-i te’bîdi, Dumanl› beynini sard›kça, art›k efrâda, Muhâl olurdu huzûr ihtimâli dünyâda; Bu Fir’avun ki, cehennemdi yerde kâbûsu, Cehennem olmadan evvel vücûd-i menhûsu; Bu Fir’avun ki, befler, korkudan, büküp belini, Huflû’ içinde tavâf eylemiflti heykelini; Bu Fir’avun, bu görünmez kazâ, bu sakl› belâ, Ki bir zaman tap›l›p dendi: “Rabbune’l-a’lâ!”... Ne intikàm-› ‹lâhî, ne sermedî hüsran: Gelen, geçenlere ibret, yatar sefîl, üryan! Soyulmad›k eti kalm›fl, bilinmiyor kefeni; Aç›kta, mumyas› hâlâ da¤›lmayan, bedeni.
438
Bu çehre miydi ki titrerdi karfl›s›nda zemîn? Bunun mu handesi âfâka tarh ederdi enîn? Hay›r, bu, çehre de¤il flimdi, bir sicill-i azâb: Bütün hutûtu perîflan, bütün meâli harâb. Birer siyâh uçurum gürleyen, çakan gözler; O y›ld›r›mlar›n art›k yerinde yeller eser! Ölüm derinlefledursun çökük flakaklarda, Dü¤ümlü bir ac› hüsran henüz dudaklarda. Nedir düflündü¤ü, bilmem, o seyrelen sakal›n; Bir ›zd›râb-› mehîbin zebûnu lâkin al›n. Yan›k kütüklere dönmüfl, kar›n, kas›k, el, ayak; Yak›nda küllenerek hepsi târumâr olacak. fiu gördü¤üm mü nihâyet, bu lefl mi âk›betin? Bunun mu u¤runa milyonla rûhu inlettin? fieâmetin ne de etmifl ki cevvi istîlâ: Hayât›n ayr› felâket, memât›n ayr› belâ!
Hayât›n›n defliversem birinci perdesini, Kulaklar›m duyacak ç›plak etlerin sesini. O etlerin ki alev püsküren s›caklarda, Tüter dururdu, inen k›rbac›nla kalkar da! Yorulmak onlar için bir bilinmedik hakt›, O etlerin ki bütün hakk› parçalanmakt›!
gölgeler - fir’avun ile yüz yüze
Evet, sen eyleyemezdin sütun sütun feveran, Boflanmasayd› o ter bîgünâh al›nlardan. Zehirli ot gibi f›flk›rd› heykelin, yer yer, Suland› çünkü flu vâdî befler kan›yla, befler! Zemîne s›¤mad› bir türlü, korkar›m, cesedin; Yaz›k ki murdar› toprak bulup da örtemedin! De¤er mi da¤lar› t›rnakla, diflle oydurarak, ‹çinde bir lefl için muhteflem saray kurmak? Nedir bu kokmufla dünyâda olmad›k tekrîm? Niçin nasîbi de¤il rûhunun bu nâz ü naîm? Merâm›n ölmeyebilmekse, ölmemek mümkin: Saç›p savurdu¤un enfâs-› ömrünün, lâkin, Dedin de birkaç› olsun Hudâ yolunda fedâ, fiu mâvi kubbeye gömdün mü bir sürekli sadâ? Ölüm saçarken o flimflekli gözler âfâka, E¤ildi bakt› m› toprakta can veren halka? fiu duygusuz yüre¤in susturup leâmetini, Yan›k yüreklere sundun mu yâd-› rahmetini? Geçen hayât-› sefîlin -ki hep çamur, hep kan!Deflildi, taflt› da bir gün samîm-i yâd›ndan, O levsi gördün, utand›n, terinle o¤dun mu? A¤arm›yorsa, nedâmet selinde bo¤dun mu? Hay›r, hayâ denilen renk o çehreden ne uzak! Yumuldu gitti gözün, kirpi¤in yaflarmayarak! S›¤›nd› mumyaya ciyfen, yegâne flâheserin; Fakat, s›¤›nd› m› gufrâna rûh-i derbederin?
439
1. Sebilürreflad’›n 25 Kânûnievvel 1340 (25 Aral›k 1924) tarihli (c. 25, no. 631) say›s›nda yay›nlanm›fl olan fliirin, bu ilk neflrinin alt›ndaki tarih 28 Kânûnievvel olmas›na ra¤men, kitaptaki metnin sonunda 29 Kânûnievvel tarihi bulunmaktad›r. Buraya ilk fleklini ald›k.
Gözümde canlan›yor, flimdi, devr-i muhteflemin; Nas›l hayâleti kumlardan u¤rad›ysa, demin. Fakat, nasîbini alm›fl ki her tarafta ibâd, Yetîm iniltisi, ancak, kesilmeyen feryâd! Ne hânümanlar› y›kt›n y›k›lmadan fluraya? Ne âfliyanlar› ezmiflti, kim bilir, flu kaya? Dokunsam a¤layacak, söylemez ki kaç kan› var, Uzand›¤›n çukurun, karfl›dan bakan flu duvar. Ne yüzle söyleyebilsin: fierîk-i hüsrân›! Bileydim, ey koca M›sr’›n ilâh-› üryân›! Mezâra, heykele âid bütün bu velveleler, Bekàn için mi hakîkat? Merâm›n oysa, heder: Evet, bütün beflerin hakk›d›r bekà emeli; Fakat bu hakk› ne tafltan, ne leflten istemeli! Hilvan, 28 Kânûnievvel 1339 (28 Aral›k 1923)(1)
safahat - yedinci kitap
fiEH‹DLER ÂB‹DES‹ ‹Ç‹N
440
Gök kubbenin alt›nda yatar, al kan içinde, Ey yolcu, flu topraklar için can veren erler. Hakk’›n bu velî kullar› tafl türbeye girmez; Gufrâna bürünmüfl, yal›n›z Fâtiha bekler. Hilvan, 27 Kânûnievvel 1340 (27 Aral›k 1924)
VAHDET
Huzeyfetü’l-Adevî der ki: “Harb-i Yermûk’ün, Yaman k›z›flt›¤› bir gündü, pek s›cak bir gün. ‹kindi üstü biraz gevfleyince, sanki, k›tâl, Silâh› att›m elimden, su yüklenip derhâl, Mücâhidîn aras›ndan aç›ld›m imdâda, A¤›r yarayla uzaklarda kalm›fl efrâda.
gölgeler - vahdet
Ne ma’rekeydi ki, çepçevre, gö¤sü kand› yerin! Hudâ’ya kalbini açm›fl, yatan bu gövdelerin, fiehîdi çoksa da, gâzîsi hiç mi yok?.. Derken, Derin bir inleme duydum... Fakat, bu ses nerden? S›rayla okflad›¤›m sîneler bütün bî-rûh... Me¤erse amcam›n o¤luymufl inleyen mecrûh. Dedim: “Biraz su getirdim, içer misin, versem?” Gözüyle “Ver!” demek isterken, arkadan bir elem, Enîne bafllad›. Bakt›m: Nigâh-› merhameti, “Götür!” deyip bana îmâda ses gelen ciheti. Ne yapsam içmeyecek, bofltu, anlad›m, ibrâm; O yükselen sese kofltum ki: Âs’›n o¤lu Hiflâm. Görünce gölgemi birden kesildi nevhalar›: Su istiyordu garîbin dönüp duran nazar›. ‹çirmek üzre e¤ildim, üçüncü bir k›sa “ah!” H›r›lt›larla boflanmaz m› karfl›dan, nâgâh! Hiflâm’› gör ki: O hâlinde kafllar›yle bana, “Ben istemem, hadi, git ver, diyordu, hayk›rana.”
441
safahat - yedinci kitap
1. Rûmî tarih y›lbafl›s› Mart ay›nda bafllarken, 1334/1918 y›l› bafl›ndan itibaren Kânûnisânî (Ocak) ay›na al›nm›flt›. Fakat bu yenili¤e dikkat etmeyen (veya ald›rmayan) Âkif Bey’in baz› mektuplar›nda oldu¤u gibi burada da, 1341 (1925) y›l› bafllam›fl olmas›na ra¤men 1340 tarihini att›¤›, bu fliirin 1925 y›l› bafl›nda yaz›ld›¤› ve bundan sonraki dört fliirin alt›ndaki tarihler için de ayn› mülâhazan›n dikkate al›nmas›n›n gerekti¤i kanaatindeyiz.Genifl aç›klama için bkz.”Safahat, Eski ve Yeni Harflerle Tenkidli Neflir”, 3.bask›, ‹stanbul 2009.
442
Epey zaman arad›m âh eden o muhtazar›... Yetifltim, oh, kavuflmufltu Hakk’a son nazar›! Hiflâm’› bâri bulayd›m, dedim, hemen döndüm: Me¤er flikâr›na benden çabuk yetiflmifl ölüm! Demek, bir amcam›n o¤lunda vard›, varsa, ümid... Koflup hizâs›na geldim: O kahraman da flehid.” fiark’›n ki mefâhir dolu, mâzî-i kemâli, Yâ Rab, ne onulmaz yarad›r flimdiki hâli! fiîrâzesi kopmufl gibi, manzûme-i îman, Yapraklar› y›rt›k, sürünür yerde, perîflan. “Vahdet” mi fliâr›yd›? Görün flimdi gelin de: Her parças› bir mel’abe eyyâm›n elinde! Târîhine mev’ûd-i ezelken “ebediyyet”, Ey, tefrika zehriyle flafl›rm›fl giden, ümmet! “Nisyân”a ç›kan yolda m› kald›n güm-râh? Lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ billâh! Hilvan, 12 Kânûnisânî 1340(1) (12 Ocak 1924)
GECE
Üstâd-i hakîmim Ferid Beyefendi’ye
Bütün kandillerin tehlîle dalm›fllar... fiafl›rd›m ben: Nas›l ma’bed ki sun’un, sermedî bir secde gök kubben! Kapanm›fl, titriyor dünyâlar›n haflyetle karfl›nda; Melekler, sanki bafl kesmifl, durur dâmân-› Arfl’›nda. Ne rengârenk ubûdiyyetle, yâ Rab, hercümerc âfâk: Karanl›klar, ›fl›klar, gölgeler, lebrîz-i isti¤râk. Bu isti¤râk uyand›rmaz m›, devrettikçe, ekvân›, Perîflan rûhumun inler harâb evtâr-› îmân›. Perîflan: Çünkü yükselmifl de¤il feryâd-› gümrâh›m; fiu mahfler mahfler envâr›n biraz yol verse, Allâh’›m! Evet, milyarla âlem vecde gelmifl bu’d-i mutlakta; Benim bîçâre gölgem ç›rp›n›r bir damla toprakta! Samîmîdir bütün gûfl etti¤in âvâz hilkatten, Niçin göz yafllar›m haybetle dönsün sermediyyetten?
gölgeler - gece
Diyorlar, hep senin flemsinden ayr›lm›fl, bu ecrâm›... ‹lâhî, onlar›n bir ân için olmazsa ârâm›; Nas›l dursun, benim bîçâre gölgem, senden ayr›lm›fl? Günefllerden de¤il, yâ Rab, senin sînenden ayr›lm›fl! Henüz yâd›mdad›r bezminde medhûfl oldu¤um demler; O demlerdir ki yâd›ndan kopar beynimde bin mahfler! Tutundun kibriyâdan bir nikàb, uçtun nigâh›mdan. ‹lâhî, bin tecellî berk ururken k›ble-gâh›mdan, Vurur mihrâbdan mihrâba aln›m flimdi hüsranla; Tesellî bulman›n imkân› yok ferdâ-y› gufranla. Serilmifl, secdemin inler durur yerlerde mi’râc›; Semâlardan gelir ummanlar›n tehlîl-i emvâc›! Karanl›klar, ›fl›klar, gölgeler sussun ki, Allâh’›m,
443
Bütün dünyây› inletsin benim secdem, benim âh›m. Ömürler geçti, sen yoksun, gel ey bir tânecik Ma’bûd, Gel ey bir tânecik gâib, gel ey bir tânecik mevcûd! Ya s›yr›ls›n flu vahdet-gâh› vahflet-zâr eden hicran, Ya bir nefhanla serpilsin bu hâsir kalbe itmînan. Hay›r, îmanla, itmînanla dinmez rûhumun ye’si: Ne âfâk isterim sensiz, ne enfüs, tamtak›r hepsi! Senin mecnûnunum, bir sensin ancak tapt›¤›m Leylâ; Ezelden sundu¤un flehlâ nigâh›n mestiyim hâlâ!(*) Gel ey sâkî-i bâkî, gel, Elest’in yâd› flâd olsun: Yar›m peymâne sun, bir cür’a sun, tek ayn› meyden sun! O lâhûtî flarâb›n vahyi her zerremden inlerken, Bütün âheng-i hilkat bir zaman dinsin enînimden. Gel ey dünyâlar›n Mevlâ’s›, ey Leylâ-y› vicdân›m, Senin yâd oldu¤um sînende olsun, varsa, pâyân›m!(1) Hilvan, 5 Kânûnisânî 1341 (5 Ocak 1925)
yedinci kitap
(*) “Cân›ma bir merhabâ sundu ezelden çeflm-i yâr, Öyle mest oldum ki gayr›n merhabâs›n bilmedim!” Ahmed Pafla
444
1. Son on dört m›sra›n yerinde, Sebilürreflad neflrinde, sonuncusu hâriç tamamen farkl› olan on iki m›sra vard›r. “Gece”nin fierif ‹çli taraf›ndan bestelenen m›sralar›, fliirin bu ilk fleklindeki 5-8. sat›rlard›r (SR, c. 25, no. 633): Gel ey Ma’bûd-i gâib, çok zamanlar var, cüdây›z biz; Çöküktür ma’bedim, dînim harâb-âbâdd›r sensiz! Bu vahdet-gâh› vahflet-zâr eden hicran tükenmez mi? Unutmaz, nâzenînim, nâzeninler eski hem-bezmi. Ezelden âflinân›m ben, ezelden hem-zebân›ms›n; Beraber ahde ba¤land›k, ne olsan yâr-› cân›ms›n; Ne olsam zerrenim, kalbimde hâlâ çarpar esrâr›n; Gel ey cânan, gel ey can, kalmas›n ferdâya dîdâr›n. Çekildin, bir y›k›k rü’yâya dönmüfl kâinât›mdan... Peflîmân›m vücûdumdan, peflîmân›m hayât›mdan. Gel ey mihrâb-› îmân›m, gel ey mescûd-i vicdân›m; Senin yâd oldu¤um sînende olsun, varsa pâyân›m.
H‹CRAN
— Bu bir ma’bedse, ç›rç›plak yak›flmaz, sonra gâyet lofl; Gelen: Ma’bûd; ›fl›k bul, yayg› bul, git baflka yerden, kofl! Hemen bir kandil ald›m komflulardan, bir de seccâde; Dedim: “Gel flimdi mihmân›m, sa’âdet-gâh›n âmâde.” Ne yanl›flm›fl hesâb›m: Hiç kap›mdan geçmez oldun bak!
‹lâhî! Pek bunald›m, nerde nûrun? Nerde gufrân›n? Cehennem gezdirip dursun mu âfâk›mda hicrân›n?
gölgeler - hicran
‹lâhî! Söktüm att›m, iflte hücrem flimdi ç›rç›plak: Ne âfâk›nda tek kandil, ne mihrâb›nda seccâde; Ezelden bildi¤in toprak, bütün varl›ktan âzâde. Serilmifl secdelerdir bekleyen yerlerde mihmân›; Bu üryan flu’le dersen, sînemin pâyans›z îmân›. ‹lâhî! Bir hatâ ettimse, elvermez mi hüsrân›m? Günefller do¤du, aylar do¤du, ben hâlâ perîflân›m! Çakar flimfleklerin karfl›mda, y›rtar, çi¤ner âfâk›; Henüz rûhum, fakat, bir ya¤murun bin canla müfltâk›. Sen ey dilber ki, serpildikçe handen, f›flk›r›r, yer yer, Semâlardan, zeminlerden flafaklar, lâleler, güller; fiu öksüz yurda bir gülmez misin? Hâlâ yetîmindir; Bütün yang›nd› indirdiklerin, bir gün de nûr indir. Hay›r, ben handeden geçtim, celâlin etmesin tehdîd, Açar haflyetle donmufl her sücûdum renk renk ümmîd.
445
Evet, gafletti sun’um, lâkin insan gaflet etmez mi? Y›kand›m bir ömürdür döktü¤üm yafllarla, yetmez mi? Gel art›k, mâsivâ yok, flimdi yurdum Tanr› yurdumdur: Tüten hücremde îmân›m, yatan, yer yer, sücûdumdur. Ne irfân›mda bir iz var, ne vicdân›mda, ey Yezdan, O seccâdeyle kandilden sinen bîgâne rûhundan. ‹lâhî sînemin ç›nlar durur yâd›nla eb’âd›, Ne yaps›n âbidin sensiz bu vîran vahflet-âbâd›? Nedir ma’nâs›, Ma’bûd olmad›ktan sonra, mihrâb›n, Rükû’un, haflyetin, vecdin, bütün bîçâre esbâb›n? Harâb enkàz-› îmand›r, yatar haybetle yerlerde, Ne bekler, sen geçerken pây-mâlin olmayan secde? Bütün cevviyle, ecrâm›yle insin, târumâr olsun, Nedir ma’nâs› bir kalbin ki, âfâk›nda sen yoksun! Günefller geçti, aylar geçti, art›k gel ki, mihmân›m, fiuhûdundan cüdâ îmanla yoktur kalmak imkân›m. Hilvan, 10 Kânûnisânî 1341
safahat - yedinci kitap
(10 Ocak 1925)
446
SECDE
fiuhûdundan cüdâd›r, çok zamanlar var ki, îmân›m; Bu vahdet-zâra -gûyâ!- geldim amma bin peflîmân›m: Huzûr imkân› yok, dünyây› etmifl cezben istîlâ; Ne hüsrand›r, ‹lâhî, ma’bedim, çepçevre, vâveylâ! Derinlikler, kovuklar, kuytular, flellâleler, yarlar, Bulutlar, y›ld›r›mlar, çöller, enginler, sular, karlar, Günefller, gölgeler, aylar, flafaklar... Hepsi 盤l›kta; Gelir tarrâkalar çakt›kça ecrâm›n karanl›kta! Sabâ da¤larda Sûr üfler, coflar vâdîde bin mahfler; Denizler yükselir, seller döner, tafllar semâ’ eyler. Ufuklar çalkan›r, kaynar ziyâ girdâb› göklerde; As›rlar devrilir: Çamlar, ç›narlar ç›rp›n›r yerde. Bütün zerrât› sun’un bir müebbed neflveden serhofl; Sa¤›m serhofl, solum serhofl, ‹lâhî, ben ne yapsam bofl! Ömürlerdir, gözüm yollarda, hâlâ beklerim, hâlâ, fiuhûd imkân› yok, cofltukça hilkatten bu vâveylâ.
Hay›r! Bir baflka rûh esmifl ki, akflam, sermediyyette: Uyand›m, fecre bakt›m, titriyor par par mefliyyette. O coflkun na’ralar bî-tâb; o taflk›n zerreler mahmûr; O tûfanlardan ancak terliyor maflr›kta tek bir nûr. O gömgök kubbe, Sînâ rengi tutmufl, bir avuç toprak: Ifl›klar püskürürken, flimdi haflyetlerle müsta¤rak! O ecrâm, âh o gözler öyle fânîler ki Mevlâ’da,
gölgeler - secde
447
Dönüp bir kerre olsun bakm›yorlar art›k eb’âda. Denizler, dalgalar, da¤lar, a¤açlar, gölgeler dalg›n... ‹lâhî! Ürperen tek gölge yok ba¤r›nda âfâk›n. Sabâ durgun, sular durgun, gölün durgun hayâlinde, Ne ma’nîdâr o gökler, kudretin bir vahyi hâlinde! Bu vahdet-zâra dün bakt›m: Ne meyhâneydi cûflâcûfl! Bugün rindân› gördüm: Baflka bir peymâneden bî-hûfl. Bütün dünyâ serilmifl sundu¤un vahdet flarâb›ndan; Benim mest olmayan meczûbun, Allah’›m, benim meydan! B›rak, hâsir kalan seyrinde mi’râc›m devâm etsin; Rükû’um yerde titrerken, huflû’um Arfl’› titretsin! ‹lâhî! Serserî bir damlan›m, yetmez mi hüsrân›m? B›rak, tafls›n da cofltursun flu vahdet-zâr› îmân›m. B›rak, hilkatte hiç ses yok, b›rak, meczûbunun feryâd... B›rak, tehlîlim art›k dalgalans›n, herçi-bâd-âbâd! ................................................................................. K›y›lmaz lâkin, Allâh’›m, bu gaflyolmufl yatan vecde... B›rak, “hilkat”le olsun varl›¤›m yek-pâre bir secde! Hilvan, 15 Kânûnisânî 1341
safahat - yedinci kitap
(15 Ocak 1925)
448
HÜSÂM EFEND‹ HOCA
Nas›lsa ismini duymufl ki bendegân›ndan, Hüsâm Efendi’yi ald›rmak istemifl Sultan. ‹râdeler geledursun, o, i’tizâr ederek, Saray civâr›na yaklaflmam›fl, de¤il gitmek. Bu izz ü nâz üzerinden epey zaman geçmifl; Günün birinde, Befliktafl taraflar›nda bir ifl, Sürüklemifl o havâlîye Mesnevî-hân›. Duyunca vak’ay› Abdülmecîd’in erkân›, “Ça¤›rtal›m m›?” demifller; “evet” demifl, Hünkâr; Tak›m tak›m yola ç›km›fl hemen silâhflorlar.
Hilvan, 4 fiubat 1341 (1925)
gölgeler - hüsâm efendi hoca
Hüsâm Efendi henüz Dolmabahçe’lerde iken, Gelip yetiflmifl adamlar, üçer befler, geriden. — Efendimiz bizi gönderdi, çok selâm ediyor; “Görüflmek istiyorum, kendi istemez mi?” diyor. Uzun de¤il ki saray, iflte dört ad›ml›k yer; Hemen dönün, gidelim, hiç düflünmeyin bu sefer! Dönün, ricâ ederiz... — Dinleyin, sab›rl› olun: Ben elli befl senedir tepti¤im yegâne yolun, Henüz sonundan uzakken, tükendi gitti ömür; Tutup da bir geri döndüm mü, yand›¤›m gündür!
449
KIT’ALAR
KISSADAN H‹SSE Geçmiflten adam hisse kaparm›fl... Ne masal fley! Befl bin senelik k›ssa, yar›m hisse mi verdi? “Târîh”i “tekerrür” diye ta’rîf ediyorlar; Hiç ibret al›nsayd›, tekerrür mü ederdi?
RESM‹M ‹Ç‹N
safahat - yedinci kitap
Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince, Günler flu heyûlây› da er, geç, silecektir. Rahmetle an›lmak, ebediyyet budur amma, Sessiz yaflad›m, kim beni, nerden bilecektir?
450
RESM‹M ‹Ç‹N Bir canl› izin varsa flu toprakta, silinmez; Ölsen, seni s›rt›nda tafl›r topra¤›n alt›. Ey gölgeden ümmîd-i vefâ eyleyen insan! Kaç gün seni hât›rlayacakt›r flu karalt›?
TEBR‹K(*) Gökten ay parças› hâlinde, o rahmet günefli, ‹ndi âfâka bu akflam, bu mübârek akflam. Ebedî kandili yand›kça, Hudâ’dan dilerim, Parlas›n dursun o îman senin aln›nda, Paflam!
(*) Velîni’metim Emîr Abbas Halîm Pafla hazretlerine.
TEBR‹K Dört taraftan ak›n etmifl de, nas›l çepçevre, Saracaklarsa yar›n Kâ’be’yi hüccâc-› kirâm; Öyle sars›n Pafla’m›n ömrünü, Hak’tan dilerim, Tutunup el ele yüzlerce mübârek bayram.
SAFAHAT ‹Ç‹N “Arkamda kal›rs›n, beni rahmetle anars›n.” Derdim, sana bakt›kça, a bîçâre kitâb›m! Kim derdi ki: Sen çök de senin arkana kals›n, U¤runda harâb eyledi¤im ömr-i harâb›m?
RESM‹M ‹Ç‹N
gölgeler - kıt’alar
D›fl yüzüm böyle a¤ard›kça a¤armakta, fakat, Sormay›n iç yüzümün rengini: Yüzler karas›! Beni kendimden utand›rd›, hakîkat, flimdi, Bana hiç benzemeyen sûretimin manzaras›!
451
SA’DÎ’DEN TERCÜME
safahat - yedinci kitap
1. Mehmed Âkif Bey, 17 Aral›k 1929’da merhum hocam›z Muallim Mâhir ‹z Bey’e yazd›¤› mektubunda, geçen k›fl›n iki o¤lu ile birlikte çektirdi¤i bir foto¤raf›n arkas›na yazd›¤›n› söyleyerek, bu manzumenin ilk flekli oldu¤u anlafl›lan flu dört m›sra› göndermifltir: Ne odunmufl baban›z, olmad› bir baltaya sap! Ona siz çekmeyiniz, sonra atefltir yolunuz. Mefle hâlinde yaflanmaz, o devirler geçti; Pek de incelmeyiniz, sâde biraz yontulunuz.
452
Bahâr olmufl, çemenler, lâleler, güller bütün bitmifl; Gülüm, bir sensin ancak bitmeyen hâlâ flu topraktan. Rebî’î bir bulut fleklinde a¤larken mezâr›nda, Nihâyet öyle yafl döksem ki, art›k sen de f›flk›rsan! MEVL‹D-‹ NEBÎ Ne lâhûtî geceymiflsin ki teksin sermediyyette; Meflîmenden do¤an ferdâya hayrân›m, ne ferdâd›r! Ifl›k nâm›yle vicdanlarda ondan baflka bir fley yok; O bir sönsün, hayât art›k müebbed leyl-i yeldâd›r. Perîflan sözlerimden b›kma, hofl gör, yâ Resûlallah, Kulun fleydâd›r amma, açt›¤›n vâdîde fleydâd›r! ÇOCUKLARA Ne odunmufl baban›z: Olmad› bir baltaya sap! Ona siz benzemeyin, sonra atefltir yolunuz. Mefle hâlinde yaflanmaz, o zamanlar geçti; Gelen incelmifl adam devri, hemen yontulunuz. Ama dikkatli olun: Bir kafan›z yontulacak; Sak›n aldanmay›n: ‹ncelmeye gelmez kolunuz!(1)
B‹R ARÎZA(*)
(*) Velîni’metim Emîr Abbas Halîm Pafla Hazretlerine.
gölgeler - bir arîza
Ey Bâd-i Sabâ, u¤rayacaks›n ya flimâle? Bilmem, bir iflim var, sana etsem mi havâle? Vaktâ ki sekiz yüz mili bir nefhada geçtin; Vaktâ ki bizim yerleri rü’yâ gibi seçtin; Dikkatle bak›n: Marmara’n›n gö¤süne yatm›fl, S›rt›ndaki örtüyse bütün zümrüde batm›fl, Bir, Heybeli, derler -bileceksin- ada vard›r, Etrâf› da az çok ona benzer adalard›r... Gördün ya? Evet. fiimdi bu sâhilde biraz dur; Herkes gibi Abbas Pafla’n›n köflküne baflvur. Sen yolcu adams›n, bakan olmaz ki kusûra... Arz ettirerek ismini, ç›kt›n m› huzûra, Hilvanl›lar›n hepsinin ihlâs›n›, ilkin, Bir bir say›ver. Bitti mi defter, de ki: “Lâkin, Mevzun düflürür saçmay› bir saçma adam var, Manzûm say›klar gibi manzûme say›klar! Zann›m, mütekàid fluarâdan olacak ki: Hiçbir yenilik yok, herifin her fleyi eski. Hâlâ ne sakaldan geçebilmifl, ne b›y›ktan; Âsâr› da memnun görünür köhne k›l›ktan. Hicrî, kamerî aylar› ezber sayar amma, Yirminci as›r zihnine s›¤maz ne muamma! Ma’mûre-i dünyây› dolaflt›ysa da, yer yer, Son son, ‘Hadi sen, kumda biraz oyna!’ demifller.”
453
1. Mehmed Âkif Bey’in yine Abbas Halîm Pafla’ya hitâben yaz›lm›fl ve bunun devam› olan ikinci bir “Arîza”s› daha vard›r.”Safahat D›fl›nda Kalm›fl fiiirler” bölümüne bak›n›z.
Yâhu! Sorunuz bir: Bakal›m tâkati var m›? Kaynarken adam oynamak ister mi? Sarar m›? Ey Heybeli iklîmine k›fltan çekilenler, Ey Afrika temmûzunu efsâne bilenler! Ey ya¤ gibi üç çifte kay›klarla kayanlar, Ey Maltepe’den Pendik’i bir hamle sayanlar! Ey çamlar›n alt›nda serilmifl, uzananlar! Ey her nefes ald›kça ömürler kazananlar! Siz, camlar› örter, sak›n›rken cereyandan; Biz, bodruma sarkar da kaçarken galeyandan! Siz, mercan›n a’lâs›n› att›kça fliflerken; Biz, kumda çirozlar gibi pifltikçe piflerken! Siz, Marmara âfâk›n› dürbünle süzerken; Biz, poyraz› görsek diye, damlarda gezerken! Siz, yelkeni açm›fl, suyun üstünden akarken; Biz küplere binmifl, size hasretle bakarken! ‹nsâf ediniz: Kopmayacak fley mi k›yâmet? Elbette kopar. Dinle Pafla’m, ceddine rahmet: Ben Heybeli’den vazgeçerim flimdilik, ancak, Üç befl gün için pek hofl olur Remle’de kalmak.(1)
safahat - yedinci kitap
Hilvan, 1 A¤ustos 1345 (1929)
454
B‹R GECE
On dört as›r evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ay›n ondördü, bir öksüz ç›k›verdi! Lâkin, o ne hüsrand› ki: Hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki, bekleflmedelerdi! Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî’î: Bir kerre, zuhûr etti¤i çöl en sapa yerdi; Bir kerre de, ma’mûre-i dünyâ, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi. S›rtlanlar› geçmiflti befler y›rt›c›l›kta; Diflsiz mi bir insan, onu kardeflleri yerdi! Fevzâ bütün âfâk›na sarm›flt› zemînin, Salg›nd›, bugün fiark’› y›kan, tefrika derdi.
Hilvan, 11 Rebîülevvel 1347 (28 A¤ustos 1928)
gölgeler - bir gece
Derken, büyümüfl, k›rk›na gelmiflti ki öksüz, Bafllarda gezen kanl› ayaklar suya erdi! Bir nefhada insanl›¤› kurtard› o ma’sûm, Bir hamlede Kayserleri, Kisrâlar› serdi! Aczin ki, ezilmekti bütün hakk›, dirildi; Zulmün ki, zevâl akl›na gelmezdi, geberdi! Âlemlere, rahmetti, evet, fier’-i mübîni, fiehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi. Dünyâ neye sâhipse, onun vergisidir hep; Medyûn ona cem’iyyeti, medyûn ona ferdi. Medyûndur o ma’sûma bütün bir befleriyyet... Yâ Rab, bizi Mahfler’de bu ikrâr ile haflret.
455
NE ESER NE DE SEMER
safahat - yedinci kitap
“Ölen insan m›d›r, ondan kalacak fley: Eseri; Bir eflek göçtü mü, ondan da nihâyet: Semeri.” Atalar böyle buyurmufl, diye, binlerce al›n, Ne tehâlükle döker, döktü¤ü bîçâre teri! fiu bekà h›rs›na akl erdiremem, bir türlü, Sorsalar, bence, temâyüllerin en derbederi: Hadi, toprakta silinmez bir izin var, ne ç›kar, Ba¤l› oldukça telâkkîye hakîkî de¤eri? Dün, beyinlerde k›yâmet koparan “hikmet”i al, Bugünün zevkine sor: Befl para etmez ci¤eri! Gündüzün, bafllar›n üstünde gezen “flâheser”in, Gece, flâyed, arasan, mezbeledir belki yeri! ‹steyen almaya baks›n boyunun ölçüsünü, Geri dur sen ki, peflîmân at›lanlar ileri. Bilirim: “Hep de semermifl!” diyecek istikbâl, Tekmelerken flu kabarm›fl s›ra kümbeltileri. O ne çok bilmifl adamd›r ki: Gider sessizce, Ne esermifl, ne semer, kimsenin olmaz haberi!
456 Hilvan, 21 Mart 1346 (1930)
DERV‹fi AHMED(*)
Dervifl Ahmed, bu sefer, “ben yürürüm!” der mi sana! “Aman Ahmed’im, bana baksana! Bozacak m›s›n yine tövbeni?
(*) Tevfik Neyzen’in üçbin dörtyüzüncü tövbesinden isti’fâs› münâsebetiyle.
gölgeler - derviş ahmed
“Bir ömürdür içiyorsun, b›rak art›k flunu!” der; Dervifl Ahmed bu hidâyetle hemen tövbe eder. Ama bir tövbe ki: Binlikleri çarpar duvara; Tas, çanak, testi, perîflan, serilir tahtalara. Rak› tûfân›, su girdâb› al›rken oday›; Anaforlarla dönerken mezeler f›rdolay›; Bir kerâmetle dedem postu oturtup sedire, Oradan, mest-i zafer, bakmaya bafllar seyire. Bafllar amma, pek uzun boylu seyirden b›k›l›r... Dervifl Ahmed de bizim, ö¤leye varmaz, s›k›l›r. Kalkar, olmaz, yatar, olmaz, döner, olmaz dedi¤i; Neyle doldursa o bir türlü kapanmaz gedi¤i? Zikreder, vahdete girsem diye zorlar, giremez; Hû çeker, sîne döver, hiçbiri e¤lendiremez. Sâ’atin ömrü soluktan da k›sayken, hani, dün, O, ne y›llar devirir, sâniye geçtikçe bugün! Devrilen devriledursun, dedem “illâllah!” der; Cam› sarsar, dam› sarsar, tepinirken ter ter! Bu kadar velvele oynatsa yerinden ya biraz, Ne harun fley ki “zaman” hiç yürümez, hiç t›nmaz!
457
K›racak m›s›n yeniden beni? Sak›n Ahmed’im, gideyim deme.” Cezbe kuvvetlice gelmifl ki d›flardan dedeme, Bu, içinden kabaran sesle hiç irkilmeyerek, Hak erenler yola bir düflme düfler: Yelyepelek! “Dervifl Ahmed! Gidiyorsun ya, sak›n sapma sola! ‹flte bak, dirse¤e geldin, göreyim flimdi: Mola! Bu gidifl hay›r de¤il Ahmed’im, Dayan Ahmed’im, dikil Ahmed’im! Aman Ahmed’im, göreyim seni, Dayan Ahmed’im, göreyim seni!”
safahat - yedinci kitap
Lâkin ald›rm›yor Ahmed, cereyanlar müdhifl; Karn› irkilse, bacaklar gidecek, hem ne gidifl! “Ne o? Meyhâneye geldin mi? Sak›n girme, dayan! Aman Ahmed’im, sonu pek yaman! Kuzum Ahmed’im, gireyim deme! Mola istemem, vereyim deme! As›l Ahmed’im, kas›l Ahmed’im! Bu geçit belâ, as›l Ahmed’im! O ne batmalar, ne bo¤ulmalar!”
458
As›l›r, bofl, kas›l›r, bofl, dedem en sonra dalar. “Bâri meyhâneye düfltün, be mübârek dervifl, ‹çmeden geç ki desinler: Dede Sultan ermifl! Hadi Ahmed, hadi yavrum, hadi son bir gayret!...” ............................................................................. “Lâkin Ahmed, bu ne gayret, ne tahammül, hayret! Sen kurul lök gibi meyhâneye, ser postu, otur; Yan, tutufl, sonra dayan: Da¤ gibi dur, tafl gibi dur! Da¤ demifl, tafl demiflim, do¤ru mu lâkin? Ne gezer!
Onu bir zelzele sarsar, bunu bir dalga ezer. Seni kaç zelzeledir yoklad› hiç sarsamadan; Koca arslan, hani, övmüfl de yaratm›fl yaradan! Öyle bir tövbe geçirdin ki, hakîkat, de¤di; Az belâ m›yd›, seher vakti, o tûfan neydi? Çi¤nedin dalgay›, girdâb› ç›kard›n daraya; Postu Cûdî’ye yanaflt›rd›n, at›ld›n karaya. Sallam›fl tekmeyi bir mülke, diyorlar, Edhem; Yumruk atm›fl m› yar›m binli¤e? Hiç zannetmem! Hak erenler, iyi bak kendine, mikdâr›n› bil: Sendedir nüsha-i kübrâ, okumufllarda de¤il! Sen ne cevhersin, a devletli, ne cans›n, bilsen! Aba alt›ndaki sultanlara sultans›n sen. Sen ki Kevser da¤›tan Haydar’a kulsun ancak, Sana ›smarlamayan, kimlere ›smarlayacak?.... ........................................................................ Hadi evlâd, Dede Sultan ne içer, bir sor ki..... Doldurun dervifle benden iki binlik, Yorgi! Hilvan, 1 Eylül 1346 (1930)
gölgeler - derviş ahmed 459
SA‹D PAfiA ‹MÂMI(*)
safahat - yedinci kitap
(*) Ahlâk› da sesi gibi ilâhî olan bu adam› çocuklu¤umda bir kere dinlemifltim. Said Pafla’n›n kim oldu¤unu bilemiyorum.
Coflar âvîzeler art›k, köpürür kandiller; Bu ›fl›k ça¤layan›ndan bütün âfâk inler! Yal›n›n cebhesi, Ülker gibi, bafltan bafla nûr; Nîm aç›k pencereler, reng ü ziyâdan mahmûr. Al, yeflil, mâvi fenerlerle donanm›fl k›y›lar; Serv-i sîmînler at›lm›fl suya, titrer par par. Dalgalardan seken üç çifte kay›klar sökerek, Süzülür sâhile, flâhin gibi, yüzlerce kürek. Bir taraftan bu ak›n yükseledursun karaya; Bir taraftan dökülür öndeki saflar saraya. R›ht›m›n tafllar›, zümrüt gibi, Îran hal›s›: Suda bitmifl çemen, üstünde de Sultan Yal›s›! Renk renk açm›fl o bafllar, biriken mahflere bak: Fes, arâkiyye, sar›k, yazma, bürümcük, yaflmak, Taylasan, takke, nazarl›kl› hotoz, âbânî, Mâvi boncuk, oyan›n türlüsü, dal dal yemeni..... Ama birçoklar› da’vetli de¤ilmifl, kime ne? Bu aç›lmaz kap›lar, flimdi, aç›k her gelene.
460
Avlu, d›fl bahçe, harem bahçesi, tafll›k, yer yer, Medd ü cezrin ebedî sâhas›: Boy boy siniler, Ki donand›kça o bafllarla, hemen, çepçevre, Tablalar, aydede ç›km›fl gibi, bafllar devre!
Yay›l›r bayg›n, ›l›k bir bu¤u, bir tatl› duman; Çözülür büsbütün âvâre sinirler o zaman. Kafalar tütsüyü ald›kça döner, mest-i hayât; ‹ki el bir bafl için, kim kime art›k? Heyhât! Orta katlar, sofalar, belli ki da’vetlilere: Sofralar tahtan›n üstünde de¤il bir kerre; Bir de, oldukça merâsimle mükellef huzzâr; Sonra, kalk›p oturanlar bütün ashâb-› vakàr.
gölgeler - said paşa imâmı
Yats› bir hayli geçer, çifte ezanlar verilir; Yazma seccâdeler art›k yere, boy boy, serilir. Do¤rulur K›ble’ye herkes, k›l›n›r flimdi namaz; Derken “âmin!” çekilip arz edilir Hakk’a niyaz. — Bafllay›n Mevlid’e! — Lâkin, hani? Mevlid-han yok! — Sordurun! — Hiç de gören bir kifli, bir tek can yok! — Üsküdar’dan gelecek sözde, olur fley mi ki bu? Bâri söz verme... — Adam sen de, b›rak meczûbu! — Bence ayn›yle kerâmet delinin gelmedi¤i: fiu ilâhîcilerin hepsi okur ondan iyi. — Bilemem. — Dinlediniz flimdi... — Evet, çok yüksek... Ama hazretle k›yâs etmeye gelmez. — Ne demek? — O anaç bülbüle efl beslemez art›k yuvalar. — Pek uçurdun, a beyim! — Yok, ben uçurmam, o uçar. Sâde bir gelse... Fakat gelmedi, bilmem ki neden? — Beklemek nâfile, hâlâ ne gelen var, ne giden!
461
safahat - yedinci kitap
— Harem a¤s›nda haber... — Anlayabilsek, ne diyor? — Okuyun, beklemeyin emrini tebli¤ ediyor. Gâlibâ Vâlide Sultan gazab etmifl hocaya... — Gazab ettiyse, çanak tuttu herif, do¤rusu ya. Bir saray halk›n› -sultanla berâber- hiçe say; Bunca da’vetliyi, da’vetsizi beklet bir alay; “Oyun ettim size; hey sersem adamlar!” diye, gül! Çekilir na¤me de¤il... Neymifl, anaçm›fl bülbül! — Kim bilir, özrü mü var? — Dinleyemem varsa bile! Bafllan›r Mevlid’e mu’tâd olan âdâb›yle; Önce tevhîd okunur, gafly ile dinler herkes. O, güzel, sonra, müessir, sekiz on parlak ses, Kimi yerlerde ilâhî, kimi yerlerde durak; Kimi yerlerde cemâ’atle beraber coflarak, Kalan üç bahri terennümle, çekerken “âmîn!” Ta uzaklarda çakar zulmet içinden bir enîn. Gecenin kalbi durur; ürperir inler, cinler; Aç›lan pencereler, göz kulak olmufl, dinler. O enîn karfl›ki sâhilden aç›lmaz m› biraz, Sûr-i Mahfler gibi sesler ç›kar›r, flimdi, Bo¤az! Tutuflur, cebhe-i Sînâ’ya döner, sîne-i cev: Sanki yüzlerce yan›k ney savurur, yer yer, alev! Kayalardan, k›y›lardan bir atefltir ça¤lar: Lâhn-i Dâvûd ile inler yine gûyâ da¤lar! Âh o kudsî nefes eflbâha ederken sereyan, -Karalar vecd ile pür-cûfl, sular pür-galeyanDem çekip, dem tutarak etmeye bafllar feryâd, Bo¤az’›n her taraf›ndan bir ‹lâhî inflâd:
462
“Sultân-› Rusül, fiâh-› Mümecced’sin, efendim! Bîçârelere devlet-i sermedsin, efendim!
Menflûr-i “Le amrük”le müeyyedsin efendim! Dîvân-› ‹lâhî’de ser-âmedsin, efendim! Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin, efendim! Hak’tan bize Sultân-› Müeyyed’sin, efendim!” (1) ........................................................................ Kesilir, gitgide, tedrîc ile sesler art›k, Aktar›r sâhile mevlidciyi bir köhne kay›k. Koflarak, do¤ruca mâbeyne al›r karfl› ç›kan; “Nerde kald›n, hoca? der, Vâlide Sultan o zaman, Sen de kallefllik edersen, bize eyvahlar ola!”
Hâtunun sözleri dîvâneye döndürdü beni; Ne saray kald› hayâlimde, ne sultan, ne filân;
gölgeler - said paşa imâmı
— Henüz akflamd› ki, gelsem diye, düfltüm de yola, Yürüdüm haylice... Derken -hele sen k›smete bak!Öteden karfl›ma bir yafll›ca hâtun ç›karak, “Az›c›k dursana, o¤lum!” dedi. Durdum, nâçar. — Gö¤sün îmanl›ya benzer, sana bir hizmet var, Ama reddetme ki, zâten beni mahvetmifl ölüm: Bir perîflan anay›m, da¤ gibi evlâd gömdüm! K›z›m›n cân› için, bâri bu k›rk›nc› gece, fiöyle bir Mevlid okutsam, diyorum, kendimce. Nas›l etsem? Okuyan çok ya, benim yufka elim... Hocas›n, elbet okursun; hadi o¤lum, gidelim. Ne olur bir yorulursan, hadi, bekletme, günah! Sen benim yavrumu flâd et ki, r›zâen li’llâh, ‹ki dünyâda azîz eylesin Allah da seni.
1. fieyh Gâlib’in meflhur “Na’t”inden al›nm›fl alt› m›sra... “Le amrük” ifâdesi ile Hicr (15) sûresinin 72. âyetinin bafl›nda Cenâb-› Hak, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in ömr-i sa’âdetlerine kasem etti¤ine iflâret edilmektedir: “Ey Muhammed! Senin hayat›na and olsun ki...”
463
“Çile dolsun, yürü öyleyse, dedim, oldu olan!” Size yüzlerce adam Mevlid okur benden iyi, Ama bîçâre k›z›n, ba¤r› yan›k, anneci¤i, Yoklas›n merdini, nâ-merdini, insan diyerek, Eli yüzlerce heyûlâya deyip bofl dönecek! Fukarân›n seneler, belki, siler göz yafl›n›; Hangi tafl pekse, hemen vurmaya baks›n bafl›n›, Elin evlâd›na yanmaz paras›z bir kimse! Çâresizdim sizi bekletmede, beklettimse. — Hoca! der Vâlide Sultan, beni a¤latma, yeter! Yeniden Mevlid okursun bize, da’vâ da biter.
safahat - yedinci kitap
Hilvan, 15 Haziran 1347 (1931)
464
Y‹NE KIT’ALAR
RES‹M ‹Ç‹N Beni rahmetle anars›n ya, iflitsen, bir gün, fiu sa¤›r kubbede, hâib, sesimin dindi¤ini? Bu heyûlâya da bir kerrecik olsun bak ki, Ebediyyen duyay›m kabrime nûr indi¤ini. Hilvan, 10 Teflrînisânî 1347 (10 Kas›m 1931)
NEFS-‹ NEFÎS Beflerin tapt›¤› bir kendisinin heykelidir; Dinlemem, etse de Allâh’› bütün gün takdîs. Ben bu mel’un putun u¤runda geberdim, hâlâ, Kabaran kokmufl içimden: “Yaflas›n nefs-i nefîs!” Hilvan, 12 Temmuz 1348 (1932)
Hudâ râzî de¤il, halk istemez, hilkat “gebersin!” der; fiu benden hofllanan kim? Yoksa, hâflâ, ben mi hoflnûdum? Hayât›mdan inerken, bir bir, altm›fl perde karfl›mda, Utanmak bilmedim kendimden olsun, esnedim durdum! O inmifl perdeler tekrâr aç›ls›n, ayn›d›r te’sîr; Bu hayvanl›kla art›k ben de insandan m› ma’dûdum? Hilvan, 4 A¤ustos 1348 (1932)
gölgeler - yine kıt’alar
YAfi ALTMIfi!
465
NEVRÛZ’A ‹htiyar amcan› dinler misin, o¤lum, Nevruz? Ne büyük söyle, ne çok söyle; yi¤it iflde gerek. Lâf› bol, karn› genifl soylar› taklîd etme; Sözü sa¤lam, özü sa¤lam adam ol, ›rk›na çek. Hilvan, 15 Teflrînisânî 1348 (15 Kas›m 1932)
NERDES‹N Lâ-mekânlarda m›s›n, nerdesin, ey gâib ‹lâh? Dönerim enfüsü, âfâk› ezelden beridir. Serpilip kubbene donmufl, o ›fl›k damlalar›, Seni, yer yer arayan yafllar›m›n izleridir! Hilvan, 19 Teflrînisânî 1348 (19 Kas›m 1932)
TEK HAKÎKAT Tek hakîkat var, evet, belledi¤im dünyâdan, Elli, altm›fl sene gezdimse de, flaflk›n flaflk›n: Hepimiz kendimizin, ba¤r› yan›k, âfl›k›y›z; Sâde, i’lân› çekilmez bu acâib aflk›n!
safahat - yedinci kitap
Hilvan, 17 Temmuz 1349 (1933)
466
HAYAT ARKADAfiIMA Seni bir nûra ç›karsam, diye, kofltum durdum, Ey, bütün dalgal› ömrümde, hayat arkadafl›m! Da¤ m›d›r, karfl› gelen, tafl m›, hep aflt›m, lâkin, Burufluk aln›ma çarpan bu sefer kendi tafl›m!
SAN’ATKÂR
– Mister Archibald Bullok Roosevelt Cenablar›na –(*)
fiu mâcerây› iflittim birinden, üç sene var, Olur ki dinleyecek bir merakl› kimse ç›kar. ..... Zevâli befl geçe, Boston’dan ayr›l›nca tiren, Vagonda volta vuranlar da¤›ld›lar birden. Demek: Sekiz kiflilik hücre, flimdi, sâde benim... O halde yan gelirim, dinlenir bafl›m, beynim. D›flarda vecd ile dönsün semâ, ufuk, toprak, Gömüldü¤üm köfle sâbit de¤il mi, sen fluna bak! Aman ne zümrüt a¤açlar!.. Ne dalga dalga ekin!.. Çiçek mi, ev mi?.. Ne köyler: fiehir kadar zengin!.. Yolun güzelli¤i lâkin!.. Aman ne manzaralar!.. Ne çok da fabrika!.. Derken, içim yavaflça dalar; Deminki hât›ralardan ne iz kal›r, ne de yer. Batar, ç›karken uzaklarda ben zavall› me¤er, Bizim sekiz kiflilik hücre durmam›fl yaln›z:
(*) Vaktiyle Amerika’da iki defa reîsicumhûr intihâb edilen meflhur Roosevelt’in o¤ludur. Afrika’daki bir münzevînin, böyle, Yeni Dünya evlâd›ndan birine eser ithâf›na kalk›flmas› garip görünmesin: fierif Muhyiddin Beyefendi Newyork’ta iken, bu asîl genç kendisine karfl› ihlâs›n, mihmanperverli¤in, biz fiarkl›lar› bile hayran edecek derecesini gösterdi. Bunun için g›yabî minnetdâr›y›m.
467
safahat - yedinci kitap
Me¤erse karfl›ma do¤mufl ki bir civan y›ld›z, Nazar -kamaflt›¤› berkiyle bî-mecâl-i flühûdKal›r ayaklar›n›n ta ucunda gafly-› sücûd! Yan›nda -âfl›¤› hiç flüphe yok- sevimli, kibâr, Bütün hutûtu yüzün gösterir ki: San’atkâr; Uzunca boylu, a¤›rbafll›, bir necîb erkek. Bu çifte kumrular ürkerse, pek yaz›k, diyerek, Köflemde ben yine sessizce bir zaman tünedim; Lüzûmu hiç bile yokmufl ya, sonradan denedim! Bulutlu gözleri cânanda, kendi müsta¤rak; Fezâ y›k›lsa, k›z›n rûhu belki duymayacak! Bu âfl›¤›nsa -vakùr aln› çizgi çizgi fütûrDerin bak›fllar› dalm›fl semâya dûrâdûr. O, flimdi cevvi süzerken, yan›nda Leylâ’s›, Gözünde kurdu¤u âtîlerin heyûlâs›, Senin bu gölge vücûdunla nerden u¤raflacak? Unut da kendini art›k, ne söylüyor, k›za bak: — Emîr! O sonraki üç parça yok mu, pek müdhifl; Bu flâheserleri ömründe sahne dinlememifl. Nas›l, bulutlara yang›n verir de yaz günefli, Yakarsa gökleri flimfleklerin serî’ atefli; Senin de çalmad› parmaklar›n, tutuflturdu, Ziyâ ad›mlar› alt›nda hayk›ran ûdu! Ne hisle inledi karfl›nda sîneler, bilsen, Kümeyle tellere birden alev dökerken sen! Kanar, yanar gibi yüzlerce bülbülün kalbi, O perde perde tüten nevha neydi, yâ Rabbi! Evet, bizim medenî Garb’›n ilk iflitti¤i ses, Çölün yan›k yüre¤inden kopup gelen bu nefes, Nidâ-y› Hak gibi edvâr› haflreden bu hitab.
468
Hudâ bilir ki, inerken o y›ld›r›m m›zrab,
(*) Zaman›n en büyük mûs›kî-flinâslar›ndan olmakla beraber, piyano üzerinde en muazzam san’atkâr.
gölgeler - san’atkâr
Gelirdi hep bana: “M›sr’›n, Irâk’›n, Îrân’›n, Tihâme’nin, Yemen’in, Gazne’nin, Buhârâ’n›n, Hülâsa, Hind ile Sind’in serâb-› mâzîsi, Duman duman, tütüyor her harâbeden hissi!” — Fakat, bu sözleri aczim nas›l benimseyecek? Teflekkür etmeye insan hicâb eder... — Ne demek? Tevâzu’un da olur bir nisâb›, haddini bil! — Benimse ancak odur bildi¤im. — Hiç öyle de¤il! Dehân› gizlemenin art›k ihtimâli mi var? Bugünkü konseri hayretle dinleyen kafalar, -Ki san’atin yaflayan bellibafll› devleridirNe manzarayd›: Nihâyet, e¤ildiler bir bir! Zaman zaman kopan alk›fllar›n içinde, hele, Godoski’nin seni tebrîk edip de hürmetle;(*) “Emîr! O kudrete efl varsa, nerde, bilmiyorum, Ne muhteflem çal›yorsun! Seninle ma¤rûrum. Bütün senâlar›n üstündesin, bugün” demesi, O flâheser ki tutulmufltu herkesin nefesi! — Sever fakîri de... — Yok yok, de¤iflmedikçe fliâr, Fakîri hiç seven olmaz: “Dolar sever bu diyâr.” Senin diyâr›n› bilmem, o baflka olsa gerek? — Hay›r, bir at bafl›d›r varsa fark›m›z, pek pek! — O halde, ayn› kopuklarm›fl›z, felâkete bak! — Fakat, Godoski’yi lây›k de¤ildi h›rpalamak. B›rak, uzaklara hâkim dehâ-y› san’atini, Görür yak›ndakiler rûhunun asâletini. Onun da yoksa duyan kalbi sînesinde e¤er, Vücûd-i hilkate bir mi’deden kefen çekiver!
469
safahat - yedinci kitap
(*) Viyolonsel yâhud çelo, kemandan dört kere daha büyük, on dört kere daha güç bir sazd›r.
470
— Peki! Öbürleri? Onlar da sanki dostun mu? — De¤il. — Ne söylediler sonradan, unuttun mu? “Bu türlü bir viyolonsel iflitmedikti, Emîr! Büyük dehâlar eder böyle nâdiren teshîr, Küçük dehâlar› sarsan bu kanl›, canl› saz›, fiu var ki, hârika âlemde: Ûdunun tarz›. Evet bizim çelo gâyet belâl›, çok müflkil, Fakat, kemâlini bulmufl, bu, lâkin, öyle de¤il: Bütün tekâmüle âsî bir ibtidâî saz, O ça¤layan gibi sesler bu sîneden taflamaz, Ne olsa nâfile!.. derken, muhîti susturdun: Göründü nâ-mütenâhî, zaman zaman ûdun.” Peki! Cemîle mi bunlar? — Nedir ya? — Merhamet et, Riyâya benzeyecek, korkar›m ki mahviyyet! Dehâna sâhib ol art›k!.. — Dehây›, flimdi, b›rak, Kemâle yaklaflabilmek hayâli benden uzak! — Nedir bu, ayn› so¤uk perdelerde, ayn› karar? — fiudur ki: Yükselemez kollar›yla san’atkâr; Dehâ için kanat ister, benimse yok kanad›m. — Senin mi yok kanad›n? H›zl› söyle, anlamad›m! Demin, flevâhik-› san’at bulunca pâyân›, Nas›l süzüldün aflarken hudûd-i imkân›? Ne türlü yol bulabildin bu seyri temdîde? Yayan dolaflmad›n elbette lâ-tenâhîde! Kanats›z›m demen art›k tuhaf de¤il mi biraz? Birer kanat da o, yâd›mda ç›rp›nan, iki saz. Aceb, hayâli tararken semâ-y› ilhâm›,
Cenâh› dört aç›l›r böyle bir dehâ var m›? Nebîlerin damar›ndan damarlar›ndaki kan; O kanda bir galeyan: fiark’a en temiz heyecan. Peyinde, herbiri a’sâra hâkim, ecdâd›n; Önünde, flimdiden âtîyi peyleyen yâd›n... fiu yurda geldi mi, bilsem, senin kadar mes’ûd? — Sa’âdet öyle mi? Yok yok, serâba verme vücûd! Çocuklu¤umda, evet, bahtiyâr idim cidden, Harîm-i âilenin fark› yoktu cennetten. Eflikten atlad›¤›m gün de¤iflti, lâkin, cev; Kuflatt› parçalanan fiark’› bir duman, bir alev. Durur mu, alm›fl atefl hânümân› bir kere? Bütün mefâhiri târîhimin serildi yere; Harâbe kalmad› hattâ o flanl› mâzîden!
Benim de kalb-i harâb›mda duydu¤um hicran, Henüz duyulmad› m›zrâb›m›n lisân›ndan. O bir “semûm”, onu nerden duyursun üç befl “âh”? Duyurmuyor ki, demin pek görünmedin âgâh,
gölgeler - san’atkâr
Me¤er, bu haybetin alt›nda k›vran›rken ben, Kopar kopar da gidermifl o lîme lîme diyar! Dönünce arkama, bakt›m: Ne yer durur, ne de yâr, Yabanc› ellere geçmifl, birer birer, hepsi; Kalan flu kubbede, hâsir bir ümmetin ye’si! — O ye’si inletiyordun, de¤il mi, ûduna sen? — De¤il ki ûdu, bütün kâinât› inletsen, Figâna söyletebilmek bir ›zd›râb›, hayâl! Diyordu flâiri Hind’in o feylesof ‹kbâl: “Heyecâna verdi gönülleri, Heyecanl› sesleri gönlümün; Ben o na¤meden müteheyyicim: Ki yok ihtimâli terennümün.”
471
safahat - yedinci kitap
Neflîdeler okudun bil’akis sa’âdetime! Gücenme hayret edersem bu mazhariyyetime! Gücenme, anla nihâyet ki: Bir belâ-zedeyim, Kader dedikleri unsurla pençeleflmedeyim. Kolum, kafam, gece gündüz didiflmeden bî-tâb; Ayaktay›m henüz amma, serildi, gitti flebâb. Serildi, hem de nas›l bir zamanda, haybete bak: Zafer hayâlini geçtim, halâs ümîdi uzak! Helâki boylad› âtîye att›¤›m her ad›m; De¤ilse, hangi hezîmet ç›kar ki, u¤ramad›m? Y›¤›nla kül kesilen yurdumun hayâleti mi? Vatans›z ümmetimin derbeder sefâleti mi? Hazan yeliyle harâb öksüz âfliyân›m m›? Fezâya savrulan âvâre hânümân›m m›? Yerinde yeller esen ma’bedim mi, türbem mi? Civâr› çöl kadar ›ss›z harîm-i Kâ’be'm mi? ‹çin için kanayan dînimin serilmesi mi? Bu his harâbesi üstünde baykuflun sesi mi? Hülâsa, görmedi¤im cilve hangi fâciad›r? Yar›nki perdeyi bilmem, o flimdilik bir s›r; Fakat, bugünkünü dinlersen, ihtisâr edeyim:
472
Sularla engine düflmüfl bir eski teknedeyim; Hayâta avdetimin, gâlibâ, yok imkân›. Nedir ki, âilemin en muazzez erkân›, Yan›mdalar ya, ne olsak berâberiz... derken, Kopan borayla bizim tekne ayr›l›r da hemen, Birer birer da¤›l›r her çat›rdayan kemi¤i. Kazâ sürükleyedursun hayâl olan gemiyi... -Hay›r, hayâli de yok gör ki flimdi meydandafiu ben ne u¤rafl›r›m kald›¤›m bu ummanda? Tutundu¤um iki bîçâre tahta parças›d›r,
Nas›l bu da¤ kesilen dalgalarla çarp›fl›l›r? Bulutlar›n yay›l›r perde perde kâbûsu; Çöker fezâlara art›k leyâlin en koyusu. Sa¤›m, solum, önüm, arkam y›¤›n y›¤›n zulmet; Ne gâye belli, ne mevki’, ne veche var, ne cihet. Döner döner ç›kamam, ye’s içinde k›vran›r›m; Mezâra canl› giren bir zavall›y›m san›r›m! Zamân olur, kabaran dalgalarla savrulurum; Zamân olur, aç›lan bir cehennemî uçurum, ‹ner benimle berâber fezây› inleterek; Zamân olur, bulut alt›nda gizlenen flimflek, Defler de zulmeti, bir sahne gösterir ki, inan, Bütün bütün beni bîzâr eder hayât›mdan: “Kaderle pençeleflilmez, ecelse bekledi¤im, fiu tahta parçalar›ndan tecerrüd etmeliyim... Yeter bo¤ufltu¤um art›k...” derim... Hay›r, duramam, Tafl olsa bafl vururum, intihâra bafl vuramam! Batar, ç›kar, giderim... — Söyledim ya, flimdi, Emîr, Nebîlerin kan› rûhunda hükmeden te’sîr. — Evet, batar, ç›kar›m -gâlibâ- ilerlemeden, Senin “kanat” dedi¤in tahtalarla hâlâ ben! O tahtalar ki, bir onlar elimde, varsa, kalan, Y›k›k flebâb›m›n enkàz-› târumâr›ndan.
— “Yetîm ufuklar”› okflar durur flu anda flafak, fiafak sönünce de, y›ld›zlar okflay›p duracak; “Ac›kl› sîne”yi dersen, günefllidir yar›na.
gölgeler - san’atkâr
— Gurûbu seyredecektik, demin, de¤il mi? Yaz›k: O pembelik bile ma¤ribde bir hayâl art›k! Yetîm ufuklara çökmüfl de akflam›n hüznü, Ac›kl› sîneye dönmüfl, çevir de bak yüzünü.
473
Fakat, benim gecemin simsiyâh ufuklar›na, fiu kubbeden ne ziyâ var, ilâç için, ne sadâ, Bütün nasîbi o ›ss›z, o sermedî yeldâ! Harîm-i kalbime indim mi, titrerim tir tir, Ad›m bafl›ndaki iz, çünkü bir gurûb izidir. Evet, gurûb izi, lâkin, adem misâli derin, Tulû’u Mahfler’e kalm›fl batan günefllerimin!...... Neden, fakat, heyecân›n? Nedir yüzündeki yafl? Sonunda yolcunu incitme, ey güzel yoldafl! Hudâ bilir ki dayanmaz, tafl olsa bir sîne, O gözlerinde dönen sa¤na¤›n dökülmesine. Hay›r! Yakar beni derdimle âflinâ ç›kman, B›rak, ben a¤layay›m, sen çekil de karfl›mdan. Belâ m› kald› ki dünyâ evinde görmedi¤im? B›rak, flu yafllar›, hiç yoksa, görmeden gideyim! Hilvan, 22 A¤ustos 1349 (1933)
safahat - yedinci kitap
SON
474
safahat – EK –
safahat d›fl›nda kalm›fl fliirlerden seçmeler
safahat dışında kalmış şiirler 476
Mehmed Âkif, 1908'den önce yay›nlanan fliirlerinden hiçbirini Safahat'a almad›¤› gibi, sonra ç›km›fl olanlardan birkaç›n› da kitab›n›n d›fl›nda b›rakm›flt›r. Hiç yay›nlanmam›fl olan fliirlerini ise ortadan kald›rm›fl oldu¤u için, bunlardan ancak dostlar›na gönderdi¤i mektuplarda bulunan veya onlar›n defterlerine yaz›lm›fl olanlardan bir k›sm›, bize kadar ulaflabilmifltir. Safahat d›fl›nda kalm›fl fliirlerinin de hacimce, Safahat kadar oldu¤unu kendisi söylemektedir. "‹stiklâl Marfl›"n› ise, "O benim milletime aittir" diyerek Safahat'a almam›flt›r. Bu bölüme, flairimizin Safahat'a girmemifl fliirlerinden 25 parça manzumeyi seçerek alm›fl bulunuyoruz. "‹stiklâl Marfl›" baflta olup, di¤erleri yay›n tarihlerine göre s›ralanm›flt›r. Yay›nland›klar› veya bulunduklar› yerler ve ayr›ca gerekli olan baz› bilgiler, her fliirin alt›na not fleklinde konulmufltur. Mehmed Âkif Bey’in “Safahat D›fl›nda Kalm›fl fiiirleri” nden hâlen elimizde bulunan bütün manzumeler taraf›m›zdan araflt›r›l›p haz›rlanarak 2009 y›l› bafl›nda “Safahat-Eski ve Yeni Harfli Metinler ile Bir Arada Karfl›laflt›rmal› Neflir (Edisyon Kritik) ve Ek Olarak Safahat D›fl›nda Kalm›fl fiiirlerinden 100 fiiir ve 3540 M›sra” ad›yla yay›nlanan, büyük cilt ilmî bask›ya al›nm›flt›r.
‹ST‹KLÂL MARfiI
— Kahraman Ordumuza —
Korkma, sönmez bu flafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin y›ld›z›d›r, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Çatma, kurban olay›m, çehreni ey nazl› hilâl! Kahraman ›rk›ma bir gül... Ne bu fliddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlar›m›z sonra helâl; Hakk›d›r, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl. Ben ezelden beridir hür yaflad›m, hür yaflar›m. Hangi ç›lg›n bana zincir vuracakm›fl? fiaflar›m! Kükremifl sel gibiyim: Bendimi çi¤ner, aflar›m; Y›rtar›m da¤lar›, enginlere s›¤mam taflar›m. Garb'›n âfâk›n› sarm›flsa çelik z›rhl› duvar; Benim îman dolu gö¤süm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nas›l böyle bir îmân› bo¤ar, “Medeniyyet!” dedi¤in tek difli kalm›fl canavar? 477
Arkadafl! Yurduma alçaklar› u¤ratma sak›n; Siper et gövdeni, dursun bu hayâs›zca ak›n. Do¤acakt›r sana va’detti¤i günler Hakk'›n... Kim bilir, belki yar›n, belki yar›ndan da yak›n.
1. Sebilürreflad, c. 18, no. 468, s. 305, 17 fiubat 1337 (1921), Ankara. fiiirin bu ilk yay›n›nda, beflinci k›t’as›ndaki “u¤ratma” kelimesi “bast›rma” fleklinde iken, sonradan Mehmed Âkif Bey taraf›ndan de¤ifltirilmifltir. Bunun d›fl›nda “‹stiklâl Marfl›”m›z›n ilk metni ile sonrakiler aras›nda hiç bir fark yoktur. Yukar›daki metnin noktalama iflâretlerinde, Sebilürreflad dergisindeki flekle aynen uyulmufltur.
Bast›¤›n yerleri “toprak!” diyerek geçme, tan›! Düflün alt›ndaki binlerce kefensiz yatan›. Sen flehîd o¤lusun, incitme, yaz›kt›r, atan›: Verme, dünyâlar› alsan da, bu cennet vatan›. Kim bu cennet vatan›n u¤runa olmaz ki fedâ? fiühedâ f›flk›racak topra¤› s›ksan, flühedâ! Cân›, cânân›, bütün vâr›m› als›n da Hudâ, Etmesin tek vatan›mdan beni dünyâda cüdâ. Rûhumun senden ‹lâhî fludur ancak emeli: De¤mesin ma’bedimin gö¤süne nâ-mahrem eli; Bu ezanlar -ki flehâdetleri dînin temeliEbedî, yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- tafl›m; Her cerîhamdan, ‹lâhî, boflan›p kanl› yafl›m, F›flk›r›r rûh-i mücerred gibi yerden na’fl›m! O zaman yükselerek Arfl'a de¤er, belki, bafl›m. Dalgalan sen de flafaklar gibi ey flanl› hilâl! Olsun art›k dökülen kanlar›m›n hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ›rk›ma yok izmihlâl: Hakk›d›r, hür yaflam›fl, bayra¤›m›n hürriyyet; Hakk›d›r, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl. (1)
478
KUR’ÂN'A H‹TÂB
Furkan ki kitâb-› Mustafâ'd›r, Bir mu’cize-i Hudâ-nümâd›r.
kur’ân'a hitâb
Ey nüsha-i cân› ehl-i dînin! Ey nâsih-i flân› münkirînin! Ey mefl’al-i hikmet-i ‹lâhî! Ey mecma’-› feyz-i bî-tenâhî! Takdîr-i meziyyetinde efkâr Heyhât eder mi kudret izhâr? Sen cilvegeh-i cemâl-i Hak's›n, Âyîne-i Hak desem ehaks›n. Tenzîl-i celîl-i kibriyâs›n, Burhân-› celâlet-i Hudâ's›n. Feyz ald› cihan senin yüzünden, Bir bârika-i kemâlsin sen, Bir bârika kim bekàya mazhar, Her lem’as› tâ zamân-› mahfler, Bir flu’le-i intifâ-masunsun, Her an bu flerefle rû-nümunsun. Ettin bizi feyz-i Hak'tan âgâh, Ey nûr-i mübîn tebârek-allâh! Mahlûk de¤il kelâm-› Hak's›n, ‘Âlî-i sunûf-i mâ-halaks›n.
479
Olmakta ulu'n-nihâye a’len, Bin hârika her bir âyetinden. Kur’ân'› görüp duhât-› urban Hep kalmad›lar m› lâl ü hayran? Furkan ki zahîr-i mü’minîndir, Misbâh-› münîr-i mü’minîndir, fiehrâh-› hüdâ onunla mekflûf, Mechûl kal›r o olsa meksûf. Yâ Rab bu nas›l kitâb-› ’âlî? ‹drâke s›¤›flm›yor meâli. Ulviyyetin eyleyenler inkâr, Bir mislini eylesinler izhâr. Elhak o kitâb-› bî-nazîre, Meydâna getirmeden nazîre, Âciz bu cihâniyân âciz, Kim muktedir, ins ü cân âciz? Mâdâm ki iktidâr yoktur, Tanzîre de ictisâr yoktur.
safahat dışında kalmış şiirler
480
Ahmed ki nebiyy-i bî-gümand›r, Kur’ân ile feyz-yâb-› fland›r. Fe’tû... diyerek Resûl-i Ekrem, Eylerdi muannidîni mülzem. Fe’tû... denilince ehl-i inkâr, Kàbil mi ki eylesinler isrâr. Da’vâya mahal kal›r m› art›k? Gavgâ ve cedel kal›r m› art›k? Ey zîver-i dest-i ihtirâm›m! Âlemde muhassalü'l-merâm›m, Pîrâye-i hâf›zam sen oldun,
Sermâye-i hâf›zam sen oldun. Sensin hele ey kitâb-› a’zem Hâflâ buna hiç tereddüd etmem, Dünyada refîk ü hemzebân›m, Ukbâda mu’în ü müste’ân›m. (1)
kur’ân'a hitâb
1- Mekteb mecmuas›, c. 2, no. 26, s. 577-78, 2 Mart 1311 (14 Mart 1895). Mehmed Âkif'in imzas›n›n üzerinde flu ibâre vard›r: “Orman ve Ma’âdin ve Zirâ’at Nezâret-i Aliyyesi, Zirâ’at Hey’et-i Fenniy- yesi'nde baytar.” Hayat›n› Kur’an-› Kerîm’e adam›fl olan Mehmed Âkif merhum, yirmi befl yafl›nda iken yay›nlanan bu fliirinin son k›t’as›nda flöyle diyor: “Ey en ziyâde sayg› duydu¤um ve dünyadaki bütün arzum, söylediklerini gerçeklefltirmekten ibaret olan ‹lâhî Kelâm! “Sen benim hâf›zam›n en de¤erli ve tek varl›¤›s›n. Senin en yüce kitap oldu¤undan hiç flüphem yok. Sen benim dünyada dost ve fikirdafl›m, âhirette yard›mc› ve yoldafl›ms›n.”
481
CENK fiARKISI
Sebîlürreflâd cerîde-i ‹slâmiyyesinin kahraman askerlerimize arma¤an›
Yurdunu Allâh'a b›rak, ç›k yola: “Cenge!” deyip çek ki vatan kurtula. Böyle müyesser mi gazâ her kula? Haydi levend asker, u¤urlar ola.
safahat dışında kalmış şiirler
Ey sürüden arkaya kalm›fl yi¤it! Arkadafl›n gitti, yetifl sen de git. Bak ne diyor, cedd-i flehîdin, iflit: “Durma git evlâd›m, u¤urlar ola.
482
“Durma git evlâd›m, aç›kt›r yolun... Cenge s›vans›n o bükülmez kolun; Süngünü tak, ön safa geçmifl bulun. U¤run aç›k olsun, u¤urlar ola. “Yerleri y›rtan sel olup taflmal›! Da¤ demeyip, tafl demeyip aflmal›! Sendeki coflkunlu¤a el flaflmal›! Haydi git evlâd›m, u¤urlar ola.
“Yükselerek kufl gibi Balkanlara, Öyle sat›r at ki kuduz Bulgar'a: Bir daha Osmanl›'ya güç s›rtara! Git de gel evlâd›m... u¤urlar ola. “Düflmana çi¤netme bu topraklar›; Haydi k›l›çtan geçir alçaklar›! Lefl gibi yats›n kara bayraklar›! Kahraman evlâd›m, u¤urlar ola.”
1. SR, c. 9, no. 215, s. 121, 4 Teflrînievvel 1328 (17 Ekim 1912). Manzûme imzas›z olarak yay›nlanm›flt›r. Balkan Harbi, 8 Ekim günü bafllam›fl bulunuyordu (Eflref Edib, Mehmed Âkif, c. 1, s. 649, 1938).
Balkan'› bildin mi nedir, hemfleri? Sevgili ecdâd›n›n en son yeri. Bir s›la isterdin a çoktan beri fiimdi tamam vakti... U¤urlar ola. Balkan'›n üstünde s›zan her p›nar Bir yarad›r, durmaz içinden kanar! Hangi tafl›n kalbini deflsen: Mezar! Gör ne mübârek yer... u¤urlar ola. Efl hele bir da¤lar› örten kar›: Ot de¤il onlar, dedenin saçlar›! Dinle: fiehid sesleridir rüzgâr›! Durma levend asker, u¤urlar ola.
cenk şarkısı
Ey vatan›n flanl› gazâ mevkibi, Sald›r›n›z düflmana arslan gibi. ‹flte Hudâ yâveriniz, hem Nebi. Haydi gidin, haydi, u¤urlar ola.(1)
483
“BERL‹N HÂTIRALARI”NDA NOKSAN DOKSAN SEK‹Z MISRA
safahat dışında kalmış şiirler
Fakat bu, ›rz›n› dellâla vermifl, alçaklar Muhîti levse henüz bulmay›nca âmâde;
484
“Diyâsetin edebî flekli sökmüyor sâde... “Bir öyle felsefe lâz›m ki: Susturup halk›, “Birer birer k›r›versin kuyûd-i ahlâk›. “Mukaddesât›n› millet b›rakm›yor hâlâ; “Fezây› köhne bir “Allah”t›r etmifl istîlâ! “O indirilmelidir Arfl-› Kibriyâ's›ndan, “Ki biz de kurtulal›m flunlar›n riyâs›ndan! “Ne istesen yapamazs›n: Elin kolun ba¤l›. “Ta’assubun rolü hâlâ ne müdhifl anlamal›! “Mahalle halk› evimden, gelir, yabanc› ko¤ar... “Evet, hayât-› husûsiyyemin de kâhyas› var! “Kar›m dekolte ç›karm›fl gelenlerin yan›na... “Peki, nedir dokunan bunda komflunun kan›na? “O penbe gö¤sü verirken tabîatin keremi, “Aceb ne fikr ile vermiflti, gizlesin diye mi? “‘Kad›n sevilmek içindir’ bu felsefî düstûr “Teammüm etti¤i gün kalmaz ortal›kta fütûr. “Yegâne âmili, zîrâ, bu günkü meskenetin “fiudur ki: Sosyete yok bir yerinde memleketin. “O olmad›kça da insan bu ink›lâba güler! “Ço¤ald›, farzediniz, her tarafta sosyeteler... “Hayât-› aflka henüz mübtedî giren erkek, “Muvaffak›yyet ümîdiyle çok fley ö¤renecek:
“berlin hâtıraları”nda noksan doksan sekiz mısra
“Komilfo olmay› bir kerre önceden kuracak; “Zekâs› incelecek, azmi artacak duracak. “Giyinmek ö¤renecek bir zamân olup, belki... “Giyinmek ifl mi dedin! Onda sokreler var ki!... “Bu incelikleri idrâke yükselince flebâb, “Zuhûra bafllayacak orta yerde istirkàb: “On onbefl erke¤i birden esîr eden kad›n› “Dezarme etmeye herkes olanca san’at›n›, “Olanca nakdini arzetmek ihtiyâc›yle, “Aman! deyip koflacak, elde yoksa, tahsîle. “Nedir o serveti Garb'›n ya bankalar dolusu? “Tabîatiyle olur: Çünkü iflliyor balosu: “Kad›n sefâhate vurdukça erke¤in sa’yi “Ço¤alm›yor mu?.. Bu düstûr-i iktisâdîyi “Kabûl edeydik e¤er biz de böyle kalmazd›k. “Bütün bu fleyleri kaç kerre söyledik, yazd›k! “Fakat kim anlayacak? Borne, gördü¤ün kafalar, “Genifl düflünmenin imkân› yok, hemen patlar! “Birinci sözleri: “Allah”, ikinci iflleri: “Din”, “Üçüncü hamlede vicdâna, Hakk'a, fier’a yemin! “Devirmedikçe bu evhâm› fikrimiz yaflamaz; “Ne yapsa, çünkü, muhâtablar›yla anlaflamaz. “fiu var ki y›kmak için riske etmenin yolu yok: “Hükûmetin liberal tavr› dâimâ ekivok. “Muhîti entoleran görmesiyle, mevki’ini “Halâs için tutacakt›r uvertöman dîni. “Ya hapse kalkacak art›k, ya sürmek isteyecek... “O halde diplomatik bir tarîk al›p yürüsek... “Rober Kolej'deki dâhî-i san’atin kalemi “Vurur bu darbeyi isterse... Çünkü haddine mi “Hükûmetin ona kalk›p da i’tirâz etmek? “Herifte band›ralar çifte, tek de olsa direk! “Ya nazlan›rsa? Evet, nazlan›rsa yalvar›r›z... “Niyâza pek yüzü yoktur, hemen kanar, yal›n›z,
485
safahat dışında kalmış şiirler
“Dehâlar›n ço¤u ‘eksantrik’ denir ya hani, “Bu personajda da var bir cünun k›l›kl› mani! “Nedir mi? Arzedeyim... Gülmeyin fakat: Nâmûs! “Sak›n bu çifte hecâdan ç›kan sadâ-y› abûs, “-Ki bofl beyinleri buldukça öttürür ç›n ç›n!“Sevimli flâiri göstermesin titiz, h›rç›n. “Onun sar›ld›¤› âhenk-i lâfzad›r, yoksa “S›¤ar m› f›trat-› âzâd› kayd-i nâmûsa? “Fransa halk›n› tasvîri var ya Bismark'›n; “Bunun da hâli o ta’rîfe benzemez mi bak›n: “‘Görülmemifl bu herifler kadar garîb unsur... “Liberte nâm›na serdet uzunca bir diskur; “Sonunda hepsini döv, kimse i’tirâz edemez. “Liberte anlad›k ammâ bu yapt›¤›n ne? demez!’ “Bizim edîbe de bir gürledin, deminki sesi, “Kûflâdedir size art›k harîm-i âilesi!..”
486
Deyip de Zangoc'a bafl vurdular. O mecnun da Mukaddesât›na halk›n, ibâda, Ma’bûd'a Savurdu pencereden havruz u¤rat›rcas›na, Gelip gelip t›kanan levsi pis karîhas›na! Bofland› yerlere küfrün bir öyle murdâr›: Ki ba¤lay›p ebediyyet ipiyle a’sâr› Süpürge yapsalar imkân› yok temizleyemez! Bütün cihân› dolafl: Garb'›, fiark'›, her yeri gez... Görür müsün bakal›m böyle bir kuduz ilhâd, Ki ferfli çi¤neyerek Arfl'a h›rlas›n? Heyhât! Cinâyetin bu flenâ’at kadar mülevvesini ‹flitmek istemez insan, de¤il ki görmesini. Sizin çocuklar›n›z dîni belliyor ilkin; Esâs-› terbiyeniz mahv› âdetâ flirkin. Bizim çocuklar için, flimdi, ilmihâl oldu, Gömüp de hufre-i mâzîye Hayy-i Ma’bûd'u, Ne var ne yoksa mukaddes, onunla bitti demek!
fiebâbâ hak veririm... Çünkü üç beyinsiz inek Yaz›p da¤›tt› o mel’un berât-› isyân›; Sabîlerin yüre¤inden kopard› îmân›! Okuttu sonra da “San’at mukayyed olmayacak” Deyip hayâdan, edebden bütün bütün “mutlak” Paçavralar ki nigâh ürperir temâs›ndan! (1)
“berlin hâtıraları”nda noksan doksan sekiz mısra
1. Buraya derc olunan 98 m›sra, “Berlin Hât›ralar›”nda, “Hevâ-y› fuhflu kudurtan zehirli Zanbak'lar!” m›sra›ndan sonra noktalarla gösterilmifl olan yere girecektir. Safahat'›n beflinci kitab›n› teflkil eden “Hât›ralar”, Sebilürreflad mecmuas›nda neflr olunurken, yukar›daki 98 m›sra da s›ras› gelince, 29 A¤ustos 1334 (1918) tarihli 367. say›da yay›nlanm›flt›r. Ancak eser, kitap halinde neflr olunurken -günün siyasî flartlar› yüzünden- eski harfli üç bask›ya da al›namayarak, yeri noktalarla iflaretlenip, eksikli¤i bir dipnotu ile belirtilmifltir. Bu not ilk iki bask›da “Buradan elli beyit eksiktir”, sonuncuda ise “Buradan yüz sat›r eksiktir” fleklindedir. Fakat görüldü¤ü gibi noksan olan yüz de¤il, doksansekiz m›srad›r. O zamanki züppelerin kulland›klar› Frans›zca kelimeleri, onlar›n a¤z›ndan bilhassa kullanm›fl olan Mehmed Âkif merhum, fliirin Sebilürreflad neflrinde, bu kelimeler için bir de lügatçe yapm›flt›r ki, afla¤›ya aynen al›nd›: Dekolte: Gö¤sü ba¤r› aç›k. Sosyete: Kad›n erkek kar›fl›k meclis. Komilfo: ‹bnüzzaman. Sökre: S›r, incelik. Dezarme: Silâh› elinden al›nm›fl. Borne: Mahdud, dar. Riske: Tehlikeye at›lmak. Liberal: Mezhebi genifl. Ekivok: Meflkûk, iki yüzlü. Entoleran: Mutaass›p. Uvertoman: Aç›ktan a盤a. Diplomatik: Kurnazcas›na. Rober Kolej: Amerikanlar›n bir müessese-i dîniyyeleri. Eksantirik: Tahtas› eksik. Personaj: Eflhâs-› mühimmeden. Mani: ‹ptilâ. Liberte: Hürriyet. Diskur: Nutuk.
487
“K‹fi‹ H‹SSETT‹⁄‹ N‹SBETTE YAfiAR”
safahat dışında kalmış şiirler
fiair Eflref
488
As›rlard›r ki “insâniyyet”in olmufl da mahkûmu, As›rlar var ki, ‹slâm'›n hederdir hûn-i mazlûmu... “Ne gördün, fiark'› hep gezdin?” deyip sor. Gördü¤üm:Yer yer Y›k›lm›fl hânümanlar; devrilip gitmifl hükûmetler; Serâb olmufl kanallar; dümdüz olmufl bürc ü bârûlar; Dökülmüfl âbrûlar; habsedilmifl zinde bâzûlar; Bükülmüfl beller; incelmifl boyunlar; coflmayan kanlar; Düflünmez bafllar; ald›rmaz yürekler; pasl› vicdanlar; Kasap görmüfl koyundan befl beter y›lg›n cemâ’atler; Tezellüller, tazarru’lar, esâretler, flenâ’atler; Örümcek ba¤lam›fl tütmez ocaklar; yanm›fl ormanlar; Ekinsiz tarlalar; ot basm›fl evler; küflü harmanlar; Cemâ’atsiz imamlar; kirli yüzler; secdesiz bafllar; “Gazâ” nâm›yla dindafl öldüren bîçâre dindafllar; Ip›ss›z âfliyanlar; kimsesiz köyler; çökük damlar; Mesâîsiz sabahlar; fikr-i ferdâ bilmez akflamlar!..... Geçerken a¤lad›m geçtim, dururken a¤lad›m durdum; Bütün bunlard›, zîrâ, gezdi¤im âlemde meflhûdum. Mezâristan kesilmifl rehgüzâr›m hüzn-i dûrâdûr... Ne topraktan güler bir yüz, ne göklerden güler bir nûr! Zeminden yükselir feryâd› yüz binlerce âlâm›n; Ufuklar k›pk›z›l bir halkad›r boynunda ‹slâm’›n! Gö¤üsler h›rlay›p durmakta, zincirler daralmakta; Bunalm›fl kalm›fl üçyüz elli milyon cansa g›rtlakta!
“Ne yapsam, neyle kurtarsam flu yatm›fl inleyen halk›?” 1. Yedinci Safahat'taki”fiark” Deyip, ezber de olsun, gezdi¤in vâki’ midir fiark’›? bafll›kl› fliirin ilk ve çok farkl› bir Benim beynim sa¤›r, yâhud gözüm körmüfl... Peki. Lâkin, flekli olan bu Senin görgün yolundaym›fl da keskinmifl de idrâkin, manzume, SafaNe gördün, söyle evlâd›m, ne duydun, lûtfen îzâh et? hat'ta yoktur. Farkl›l›¤› sebeHay›r, hâcet de yok îzâha, pek meydanda mâhiyyet! biyle buraya O mâhiyyet fakat i¤renç, o mâhiyyet fakat çirkin! al›nm›flt›r. fiiirin ilk yay›n› Sebi“Niçin?” dersen, s›k›lmak hiss-i insânîsi yok ilkin! Evet, beynim sa¤›rd›r... Kâinât›m, çünkü, hep feryâd... ‹flitmem baflka bir ses milletim eylerken istimdâd. Gözüm görmez, evet, zîrâ muhîtim kapkaranl›kt›r; Fakat sînemde îmân›m müebbed fecr-i sâd›kt›r. Kör olmaz a¤layan gözler, sa¤›rlaflmaz tutuflmufl beyn; Yaflarmaz gözle yanmaz beyni hilkat addeder bir fleyn! Geçilmez kahkahadan her taraf yang›n içindeyken... Yanan bir sîneden, lâkin, ne istersin? Nedir öfken? Berâber a¤lamazs›n, sonra, kör dersin, sa¤›r dersin. Bu hissizlikten insanl›k hem i¤rensin, hem ürpersin! Ne ibret, yok mu, bir bilsen k›zarmak bilmeyen çehren? B›rak tahsîli, evlâd›m, sen ilkin bir hayâ ö¤ren! (1)
lürreflad'›n 19 Eylül 1334 (1918) tarihli 370. say›s›ndad›r. Manzumenin son k›sm›nda Âkif Bey'in kendisine hakaret eden bir gence hitap etti¤i görülmektedir. Bu hâdiseyi, fliirin son k›sm›n› “Hayâ Ö¤ren ‹lkin” bafll›¤› ile yeniden neflr eden Eflref Edib, flu flekilde anlatmaktad›r (Sebilürreflad, c. 14, no. 329, 9 Aral›k 1961): “Robert Kolej'de milliyetten uzaklaflt›r›lm›fl bir k›z, verdi¤i bir konferansta Âkif'in “beyni sa¤›r, gözü kör” oldu¤unu söylemifl. Bunun üzerine Âkif bu fliiri yazm›flt›r.”
489
ORDUNUN DUÂSI
safahat dışında kalmış şiirler
1. Mehmed Âkif'in Millî Mücâdele y›llar›nda (1920) yazd›¤› bu eser, Ali Rifat Bey taraf›ndan bestelenmifl ve Erkân› Harbiye'ce orduya ta’mîm olunmufltur.
490
Y›lmam ölümden, yaradan, askerim; Orduma, “gâzî” dedi Peygamberim. Bir dile¤im var, ölürüm isterim: Yurduma tek düflman ayak basmas›n. Âmin! desin hep birden yi¤itler, “Allâhu ekber!” gökten flehidler. Âmin! Âmin! Allâhu ekber! Türk eriyiz, silsilemiz kahraman... Müslüman›z, Hakk'a tapan müslüman. Putlar› Allah tan›yanlar, aman, Mescidimin boynuna çan asmas›n. Âmin! desin hep birden yi¤itler, “Allâhu ekber!” gökten flehidler. Âmin! Âmin! Allâhu ekber! Millet için etti mi ordum sefer, Kükremifl arslan kesilir her nefer, Döktü¤ü kandan gö¤e vursun zafer, Topra¤a bir damlas› bofl akmas›n. Âmin! desin hep birden yi¤itler, “Allâhu ekber!” gökten flehidler. Âmin! Âmin! Allâhu ekber! Allâhu ekber! Ey Ulu Peygamberimiz nerdesin? Dinle minâremde öten gür sesin! Gel, bana yâr ol ki cihan titresin, Kimse dönüp süngüme yan bakmas›n. Âmin! desin hep birden yi¤itler, “Allâhu ekber!” gökten flehidler. Âmin! Âmin! Allâhu ekber! Allâhu ekber!
(1)
fiARK'IN YEGÂNE DÂHÎ-‹ SAN’AT‹NE
şark’ın yagâne dâhî-i san’atine
Yan›k ba¤r›nda, y›llard›r, kanar m›zrâb›n›n yâd›, Gel ey bîçâre fiark'›n, fiark'a küsmüfl gitmifl evlâd›. Zaman ›ss›z, mekân ›ss›z, görünmez kimse meydanda, Gel ey dâhî-i gâib san’atin pek bîkes arkanda. Bütün cevvinde ölgün rûhu inler bir derin ye’sin, Bu vîran kubbe yüksek bir figân ister ki ses versin. Evet, yüksek, senin ûdun kadar yüksek figân ister; Gel ey Dâvûd-i san’at Sûr-i Mahfler'den nevâ göster! Uyans›n, gel ki, m›zrâb›nla fiark'›n dalg›n eb’âd›; K›yâmetler kopars›n, her telin bin sesle feryâd›. Türâb olmufl emeller silkinip ç›ks›n mezâr›ndan; Hayât emvâc› f›flk›rs›n muhîtin rûh-i zâr›ndan. Gönüller cezbelensin, cezbeler Mevlâ'ya t›rmans›n, Fezâlar kudretin “Lebbeyk” tûfân›yle çalkans›n. Gel ey Peygamber'in fevka'l-befler f›tratta evlâd›, Bugün, bîçâre san’at bekliyor, bir senden imdâd›. Gezen lâkayd ayaklard›r bugün kudsî harîminde, Nas›l nâ-mahrem izler var görürsün fiark'a bir in de. Melez, soysuz, flerefsiz parçalardan baflka fley yok hiç; Ne düflkün zevk-› millî; besteler piç, flâh-eserler piç. Asâlet rûhu bin fetretle sars›lm›fl, harâb olmufl, Yürekler çöl kesilmifl, duygular yer yer serâb olmufl. Bu çöl, tûfanlar ister cevv-i san’atten ki ürpersin, Sen ey dâhîsi fiark'›n, yoksa bir ya¤mur mu beklersin? O müdhifl ûdunun birden çak›p gö¤sünde bin mahfler, Denizler püsküren her nevhadan ya¤mazsa flimflekler,
491
Bu zulmetler k›m›ldanmaz, bu kavrulmufl zemin kanmaz; Nas›l kans›n ki vâdî öyle ya¤murlarla ›slanmaz. Ne terler döktü, aln›ndan Büyük Cedd'in, ne u¤raflt›, O terlerdir ki serpildikçe kumdan vâhalar taflt›. Bütün gözler kararm›flken behîmiyyetle, küfranla, Nas›l yükseldi yurdun kalbi lâhûtî bir îmanla. Nas›l f›flk›rd› ümmî sînelerden öyle hisler ki, Hayâl etmezdi insâniyyetin bîçâre idrâki. Zaman art›k senin... Gel sen de yükselt öyle bir vâha, Bu ›ss›z çölde hâib inleyen binlerce ervâha. O peygamberdi lâkin... Do¤ru, peygamber de¤ilsin sen... Fakat bir san’atin var, flüphesiz âyât-› kudretten. Ne müdhifltir o âyet: Kayd› yok yâd›nda eyyâm›n, O coflkunlukta teblî¤in, o taflk›nl›kta ilhâm›n! Gel ey Peygamber'in fevka'l-befler f›tratta evlâd›, Uyans›n, gel ki, m›zrâb›nla fiark'›n dalg›n eb’âd›. (1) 24 Rebîülâhir 1349 18 Eylül 1930
492
1. Bu manzumenin üç neflrine rastland›: a) Eflref Edib, Mehmed Âkif adl› eserinde (c. 1, s. 651), "fiark'›n Yegâne Dâhîsine" bafll›kl› bölümde: "fierif Muhyiddin'e yazd›¤› manzum mektubun serlevhas› böyledir. Bu fliir 42 m›sradan ibarettir. fiöyle bafllar:" diye izahat verdikten sonra, manzumenin bafltan 14 m›sra›n› vermekte ve "matbuatta intiflar etmemifltir" demektedir... b) Ömer R›za Do¤rul, 1943'te haz›rlay›p yay›nlad›¤›, Safahat'›n latin harfli ilk bask›s›n›n sonuna, Safahat d›fl›nda kalm›fl fliirlerden derleyip koydu¤u 16 parçan›n aras›na "fierif Muhyiddin'e" bafll›¤› ile bu manzumenin 38 m›sra›n› da alm›flt›r. Noksan kalan dört m›sra, fliirin sondan ikinci ve üçüncü beyitleridir... c) fiiirin 42 m›sral›k tam metni, "fiark'›n Yegâne Dâhî-i San’atine" bafll›¤› ve eski harflerimizle yaz›lm›fl bir metninin kliflesi ile birlikte, Taha Toros taraf›ndan (Tarih ve Toplum, no. 39, s. 146, Mart 1987), fierif Muhyiddin'in a¤abeyi fierif Abdülmecid'in verdi¤i evraktan ç›kar›larak yay›nlanm›flt›r... Yukar›daki neflri -birkaç ufak fark› bulunanbu üç yay›ndan istifade ederek haz›rlad›k.
‹K‹NC‹ ARÎZA
Ey bâd-i sabâ, ahde vefâ, böyle mi sizde? Yelkenle koflarken hani, k›rlarda, denizde, Hât›rlamad›n Heybeli'den geçmeyi, heyhât!.. Gûyâ edecektin, hani, takdîm-i tahiyyât, Hilvanl›lar›n sevgili Abbâs'›na bizden.
iknici arîza
Ey bâd-i sabâ, kurtulamazs›n, elimizden. Biz, neyse, fakat, flâirimiz var ki, belâd›r; Söz dinletemezsin, ukalâd›r, sukalâd›r. Asr›n hani yüz k›ble de¤ifltirse flu’ûnu, Tek ibre bilir, kendisi ancak; o da: Burnu. Bin söyle onun do¤rusudur, vechesi, flaflmaz, Her hatvede sürçer, y›k›l›r, sulhe yanaflmaz. Düflkünse bugün, kimse de¤il, kendisi bâdî, Beyninde sekiz bin senedir, köhne mebâdî; “Er geç” tutacak bunlar› dünya diye bekler;(1) Zulmette pinekler gibi âvâre sinekler. Yâhû, bu tuzaklarla befler, avlanacak m›? Yirminci as›r akbabalardan da bunak m›? ‹drâke bak›n... Sonra ömür altm›fla gelmifl; Akl›n yeri baflm›fl, yafl olaym›fl, ne güzelmifl. Yetmez gibi vâiz kesilip etti¤i kem küm, ‹ster edebiyyâta kadar, bulsa, tehakküm. Hülyâ m› dedin, hem de ne dîvânece hülyâ, Ahlâk ile zincirleyecek san’ati gûyâ!..
1. “Er geç” dönecek bunlara…
493
Bir yosma ki ç›plak daha mûnis, daha dilber, Endîfle-i nâmûs ile örtünse, ne derler! Endîfle-i san’atle eder, hulki tehammül, Endâm›n›, rü’yâ gibi örterse de bir tül. Bir tül ki flafaklarla, seherler gibi fleffâf, Bir tül ki durulmufl sular›n kalbi kadar sâf, Bir tül ki esîrî mi nedir târ ile pûdu, Örterken açar büsbütün âvâre vücûdu.
safahat dışında kalmış şiirler
Art›k bunu ölçüp biçecek terzi, tabî’î Dört peflli giyen çulha de¤il, zevk-i bedî’î!..
494
Ey zevk-i bedî’îye k›yan flâir-i mecnun!.. ‹flâs-› karîhayla bunald›n m›? Oh olsun. Kumlarda sürün, inlere gir, da¤lara t›rman! Kàbil mi senin bir daha ilhâma kavuflman! Evrâd oku, efsunlu mürekkebli sular iç, Bin bekle, bin u¤rafl... O perî gelmeyecek hiç! Lâkin gelecek -evlere flenlik- s›ra devler, Bakkal, kasap, eczâc›, hekim, kahveci, berber, Ev sâhibi, ekmekçi, manav, sebzeci, fulcu, Silkip dökecek her biri koynundaki borcu. Sen, dil dökeceksin, edebilsem diye heyhat, Karfl›ndaki yâranla bir ay sonra mülâkat. Beyhûde o diller, o nefesler, o emekler, Yâran seni terk etmeyecek, gitmeyecekler. Ey san’ate zincir düflünen flâir-i evhâm! Hasret misin ilhâma, evet, al sana ilhâm: En seçme zebânîleri karfl›nda cahîmin, Boy boy gezedursun, kimi kâfir, kimi mü’min. Döndükçe nazarlar sana flimflek gibi çaks›n, Kurtul görelim, flimdi, nas›l kurtulacaks›n!
1. Bu manzûme “Gölgeler”deki “Bir Arîza”n›n (s.453) devam› olup, metni üç kere yay›nlanm›flt›r: 1. Eflref Edib, Mehmed Âkif, c. 1, s. 652, 1938; bafltan sadece 24 m›sra. / Hâmifl: 2. Hasan Basri Ey bâd-i sabâ, öyle de¤il sen beni dinle: Çantay, Âkifnâme, s. 214-216, Son cümleyi yazd›nsa, çizip kendi elinle, 1956. / 3. Sâbit Hâmifl de kenar bir yere çek, söyleyeyim yaz: Ayasbeyo¤lu, Mehmed Âkif'in Elbet Pafla'm›n nüsha-i sânîsi bulunmaz. Safahat'ta BuTek nüsha ç›karm›fl, ç›kar›rken onu hilkat; lunmayan Bir fiiiri Üzerine, ‹sTezhîbi de, tehzîbi de bambaflka hakîkat. lâm Medeniyeti fiîrâzesi din, dîni salâbetle mücehhez; Mecmuas›, y›l 1, Servetçe düfler, belki, fakat kendisi düflmez. no. 9, s. 19-23, 15 Nisan 1968. Allâh'a dayanm›fl, onu sa¤lam bilir ancak; Manzûmenin soBilmez ne demektir pamuk ipli¤ne dayanmak. (1) nundaki “Hâmifl” bölümü yaln›z “Âkifnâme” 16 Temmuz 1932 neflrinde bulunmaktad›r. Metinler aras›nda farkl›l›k vard›r. Buraya ald›¤›m›z metni, her üçünden ve Ayasbeyo¤lu'nun kliflesini yay›nlad›¤› as›l metinden istifâde ederek haz›rlad›k.
Feryâd›na kimdir koflacak? Kim, kimi dinler, “Burhan” diye inlerken ufuklarla zeminler. ‹hvân-› safân›n kimi medyun, kimi müflis; Gökkubbenin alt›nda ne tek his, ne de mûnis! Bir tane Pafla'm var, o da gördün ya, pamuklar Düflkün diye, gitmifl, Yakac›k'larda uyuklar!
iknici arîza 495
NAZIM PARÇALARI(1)
1. Bu bafll›¤›, birinci Safahat'ta Mehmed Âkif Bey de kullanm›flt›. Manzumeler tarih s›ras›na konulmaya çal›fl›lm›flt›r. 2. Resimli Gazete, no. 69, s. 820, 26 Mart 1314 (7 Nisan 1898), Sa’dî'den tercüme. 3. Ayn› yer. Sa’dî'den tercüme. 4. Ayn› gazete, no:82, s.1075, 2 Temmuz 1314 (14 Temmuz 1898), Sa’di’den tercüme.
496
Bir gün az›c›k kazmay› vurdum yere, nâgâh Aks etti derinden bana flu nâle-i cangâh: Zinhâr yavafl vur ki bu toprak y›¤›n›nda Bilsen ne kadar bafl, ne kadar göz yat›yor âh!(2) Bir gün sat›l›k bir köle gördüm gidiyordu Bîçâre dönüp sâhibine böyle diyordu: Çok bende bulurlar sana benden iyi, lâkin Bulmak bana zât›n gibi heyhât ne mümkin!(3) Ya bu âlemde vefâ yok zâten, Ya vefâs›z bütün ebnâ-y› zaman; Kime ok atmay› ö¤rettimse Sonra bir gün beni de ald› niflan!(4)
Olsayd› befler gayb› da idrâke muzaffer, Bir kimseye âsûdelik olmazd› müyesser.(5) Nevmîd-i visâl eyleme art›k beni ey merg, En son emelimdir, flunu bâri heder etme; Cânan geliyor, can gidiyor, flimdi, ‹lâhî, Bir lâhza eman ver de, K›yâmet'te diriltme.(6) Sefâlet olsa hattâ müntehâs› râh-› irfân›n, Yak›flmaz fâri¤ olmak bir zaman kesb-i fazîletten. Cehâletten utanmak kendine âiddir insân›n, Fakat eyyâm utans›n “bî-nasîb erbâb-› himmetten!”(7) Yâ Rab, flu muazzam Ramazan hürmetine, Kald›r aradan vahdete hâil ne ise; Yâ Râb, flu as›rlarca süren tefrikadan Art›k ezilip düflmesin ümmet ye’se. Mâdâm ki verdin bize bir rûh-i nevin... Yâ Râb, daha bir nefha-i te’yîd insin!(8)
5. Servet-i Fünûn, c. 16, no. 399, s. 135, 22 Teflrînievvel 1314 (3 Kas›m 1898). Sa’dî'den tercüme, “Bedâyi’ü'lAcem” yaz›s› içinde. 6. Ayn› dergi, no.403. 7. S›rat›müstakim (SM), c. 1, no. 20, s. 312, 29 Kânûnievvel 1324 (11 Ocak 1909). Arapça bir k›t’an›n tercümesi 8. SM, c. 5, no. 105, s. 1, 4 Ramazan 1328/26 A¤ustos 1326 (8 Eylül 1910). Ramazan münâsebetiyle yaz›lan manzûme, derginin birinci sayfas›nda imzas›z ve bafll›ks›z olarak yay›nlanm›flt›r.
nazım parçaları 497
9. SM, c. 5, no. 109, s. 71, 2 fievval 1328/23 Eylül 1326 (6 Ekim 1910). Ramazan Bayram› münâsebetiyle yaz›lan manzûme, derginin birinci sayfas›nda imzas›z ve bafll›ks›z olarak yay›nlanm›flt›r. 10.SM, c. 6, no. 132, s. 17, 14 Rebîülevvel 1329/3 Mart 1327 (16 Mart 1911). Mevlid Kandili münâsebetiyle yaz›lan manzûme, imzas›z olarak derginin birinci sayfas›nda yay›nlanm›flt›r. 11.Hasan Basri (Çantay) Bey'in Bal›kesir'de, 17 Ekim 1918-13 Mart 1919 tarihleri aras›nda ç›kard›¤› “Ses” gazetesi için Mehmed Âkif Bey taraf›ndan yaz›lm›fl olan bu k›t’a, gazete yay›nland›¤› müddetçe, bafll›¤›n›n alt›nda bulunmufltur.
498
Üç yüz milyon sahîfelik, bir Mecmûa demekse müslümanlar; fiîrâze-i ictimâ’› dindir. Yok râb›ta baflka, varsa din var. “Bayram!” diye ey kucaklaflan halk, ‹nsanlar› hangi kayd ba¤lar? Sen din ile pâyidâr olursun; Din gitti mi târumâr olursun!(9)
LEYLE-‹ MEVL‹D‹'N-NEBÎ SALLÂLLÂHU ALEYH‹ VE SELLEM On dört as›r evvelki meflîmen senin ey leyl, Bir nûr-i semâ-pâre do¤urmufltu, de¤il mi? Âgûflunu bir aç: Görelim tayf›n› olsun... Sînende nihand›r, san›r›m, yâd-› yetîmi. Yâ Rab, o harîminde yüzen Dürr-i Yetîm'in Tâ haflre kadar fier’i yetîm olmas›n... Âmin! Düflman sesi duymak istemezsen, Kardefl sesidir, uyan bu sesten! Kalk›nca görür ki akflam olmufl, Vaktiyle uyanmayan bu sesten.(11)
(10)
O yeflil topra¤›n ey yüzler a¤artan Karesi, fiimdi binlerce flehîdin kanayan makberesi. Sana hasret kalan evlâd›n için dünyâda Varsa kahrolmadan ârâm edecek yer neresi? Hani gökkubbenin alt›nda görülmüfl mü eflin? Da¤lar›n ba¤, hele vâdîlerin alt›n deresi! Ey benim her tafl› bir ma’bed-i îman yurdum, Seni er geç bana mutlak verecek Ma’bûd'um!(12) Ne yazd›ysam eser nâm›yle hepsinden rücû’ ettim; Sözün ma’nâs› yok, ma’nâ için söz bulmak imkâns›z!(13) “Nas›l dört ‹ngiliz dünyây› oynatmakta, hayrettir, Bunun elbette var bir s›rr›?” derler. ‹ngiliz der ki: “Sefîl evlâd› flâyed ›rk›m›n cür’etli fleylerse, Necîb evlâd› onlardan cerîdir elli kat belki.”(14) KIT’A Vîrânelerin yasç›s› baykufllara döndüm, Gördüm de hazân›nda bu cennet gibi yurdu. Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum; Yâ Rab, beni evvel getireydin ne olurdu?... Antakya, A¤ustos 1935(15)
12.Yeni Gün 77, 30 Haziran 1338 (1922) Ankara. Bal›kesir'in Yunanl›lar taraf›ndan iflgâlinin ikinci y›l› dolay›s›yla yaz›lm›flt›r. Karesi, Bal›kesir'in o zamanki ismidir. 13.Hakîm Senâî'den tercüme. Mâhir ‹z Bey'den naklen, Eflref Edib, Mehmed Âkif, c. 2, s. 304, 1939. 14.Eflref Edib’in nakli: SR, C.14, no:326, s.9, 31 A¤ustos 1961. K›t’a 1921-22 y›llar›nda yaz›lm›fl olabilir. 15.Mehmed Âkif, hastal›¤› s›ras›nda Kahire’den Antakya’ya hava de¤iflimi için gelmiflti. O s›rada flehrin Frans›z iflgali alt›nda bulunmas›ndan müteessir olarak bu k›t’ay› söylemifltir.
nazım parçaları 499
KASR-I GÜLfiEN 16.Son dört k›t’a manzûme, Eflref Edib Bey'in kitab›nda (c. 1, s. 133, 653) yay›nlanm›flt›r. Kasr-› Gülflen: Abbas Halim Pafla'n›n köflküdür. K›t’a, Pafla'n›n vefât›ndan sonra yaz›lm›flt›r.
Kasr-› Gülflen'sin evet, lâkin gönüller flen de¤il. Durdu¤um, mâzîne hürmet, yoksa neflvemden de¤il. Var m› lofl sînende cânandan kalan nûr izleri? Ey yeflil yurt, istenen senden odur, sînen de¤il... 20 Haziran 1935
RESM‹M‹N ARKASINA Hepsi göçmüfl, hani yoldafllar›n›n hiçbiri yok! Sen mi kald›n, yal›n›z kàfileden böyle uzak? Postu sermekse merâm›n yola, serdirmezler; Hadi, gölgenle beraber silinip gitmene bak. Kahire, 1935
RESM‹M ‹Ç‹N fiu serilmifl görünen gölgeme imrenmedeyim... Ne saâdet, hani ondan bile mahrûmum ben. Daha bir müddet emînim ki hayât›n yükünü, Dizlerim titreyerek çekmeye mahkûmum ben. Çöz de art›k yükümün kördü¤üm olmufl ba¤›n›, Bana çok görme, ‹lâhî, bir avuç topra¤›n›!... safahat dışında kalmış şiirler
Kahire, 1935
500
(16)
SAFAHAT REHBER‹ VE ‹NDEKS
safahat 502
Eserden istifadeyi art›rmak ve kolaylaflt›rmak için kitab›n sonuna dört bölümden meydana gelen bir rehber ve bir indeks koymufl bulunuyoruz. Safahat Rehberi'nin ilk iki bölümü bütün fliirlerin, bafll›klar›na veya ilk m›sralar›na göre yap›lm›fl alfabetik bir fihristtir. Üçüncü bölümde merhum flairimizin fliirlerine bafll›k olarak ald›¤› âyet ve hadisler, meâlleri ile gösterilmifltir. Safahat Rehberi'nin dördüncü bölümü ise genifl flekilde haz›rlanm›fl bir "fiiir Bulma K›lavuzu"dur. K›lavuz’a al›nan m›sralar, ilk harflerine göre dizilmifltir. Âkif Bey ve Safahat üzerinde çal›flt›¤›m›z zaman içinde, Âkif dostlar›n›n: "Safahat'ta flöyle bir yer oldu¤unu hat›rl›yorum ama acaba neresindeydi?" veya "Safahat'ta flu fikri dile getiren m›sralar var m›d›r?" fleklinde pekçok suallerine muhâtap olduk. Yaz› veya konuflmalar›na, Âkif merhumdan parçalar almak isteyenler, zihinlerinde mübhem olarak kalm›fl m›sralar› bulmak istiyorlard›. Ancak koca kitab›n içinde onlar› arayacak vakitleri olmad›¤› için, isteklerinden ya vaz geçiyor veya birtak›m yanl›fllarla o m›sralar› kullan›yorlard›. ‹flte bu k›lavuz, Mehmed Âkif'i seven dostlar için haz›rland›. Safahat'tan ve ilâve fliirlerden seçilip ilk kelimenin ilk harfine göre s›ralanm›fl olan 600 kadar m›sra, arayanlar›n isteklerine cevap verece¤ini kuvvetle tahmin etti¤imiz yerlerden al›nm›flt›r. Ayr›ca, eserin tamam›n› okumaya vakti olmayanlar›n, bu m›sralardan dikkatlerini çekenlerin bulunduklar› k›sm› okuyarak, Safahat'la daha kolay tan›flacaklar›n› da ümid etmekteyiz. ‹ndeks, Safahat'ta ve son tarafa ilâve etti¤imiz fliirlerde ve bunlara Mehmed Âkif taraf›ndan konulmufl (y›ld›z iflaretli) dipnotlarda bulunan flah›s, eser, yer, topluluk ve müessese isimlerini ihtiva etmektedir. Bu isimler hakk›nda k›sa bilgiler de verilmifltir.
SAFAHAT REHBER‹ I SAFAHAT'TAK‹ fi‹‹RLER
A Acem fiâh› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 69 Âhiret Yolu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 120 Al›nlar Terlemeli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 413 Âmin Alay› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 126 Âs›m . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 315 "Âtîyi karanl›k görerek azmi b›rakmak" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 185 Azim . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 58 Azimden Sonra Tevekkül . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 423 B
safahat’taki şiirler
"Bana sor sevgili kàri’" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 Bayram . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 41 Bebek yâhud Hakk-› Karâr . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 131 Berlin Hât›ralar› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 283 Bir Arîza . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 453 Bir Gece . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 455 Bir Mersiye . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 94 Bir Mezar Tafl›na Yaz›lm›fl idi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 117 Bir Resmin Arkas›na Yaz›lm›fl idi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 117 "Bir y›¤›n kundakç›dan yang›n görenler milleti" . . . . . . . . . . . . . . . . . 193 "Bir zamanlar biz de millet hem nas›l milletmifliz . . . . . . . . . . . . . . . 191 "Biz ki yarm›flt›k flu’ûnun en büyük ummân›n›" . . . . . . . . . . . . . . . . . 273 Bu da Bir Mezar Tafl› ‹çin Yaz›lm›fl idi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 118 Bülbül . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 429
503
C-Ç-D Cânan Yurdu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 92 – Çanakkale fiehidleri – . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 385 "Ç›k da bir seyret bahâr›n cûfl-i rengârengini" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 195 Çocuklara . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 452 Dervifl Ahmed . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 457 Dirvas . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97 Durmayal›m . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24 E-F-G El-Uksur'da . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 277 "Ey bunca zamand›r bizi te’dîb eden Allah" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 263 Ezanlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 89 Fâtih Câmii . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 Fâtih Kürsüsünde . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 201 Fir’avun ile Yüz Yüze . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 433 Gece . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 443 "Geçenler varsa ‹slâm'›n flu çi¤nenmifl diyâr›ndan" . . . . . . . . . . . . 178 Geçinme Belâs› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29 Gölgeler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 407 Gül Bülbül . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 119
safahat rehberi
H
504
Hakk›n Sesleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 173 Hâlâ m› Bo¤uflmak? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 418 Hasbihâl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 45 Hasbihâl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 128 Has›r . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27 Hasta . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11 Hât›ralar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 261 Hayat Arkadafl›ma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 466 Hicran . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 445 Hürriyet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 80 Hüsâm Efendi Hoca . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 449 Hüsrân . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 409 Hüsrân-› Mübîn . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 119
‹ ‹ki Arkadafl Fâtih Yolunda . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 203 "‹lâhî emrinin âvâre bir mahkûmudur âlem" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 175 ‹nsan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 64 ‹stibdâd . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 73 ‹sti¤râk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 124 ‹’tirâf . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 135 K-L K›ssadan Hisse . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 450 Kocakar› ile Ömer . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 92 Kör Neyzen . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67 Köse ‹mam . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 110 Küfe . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20 Leylâ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 431 M-N
O-P-R
safahat’taki şiirler
Mahalle Kahvesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 101 Mehmed Ali'ye . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 417 Merhum ‹brâhim Bey . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52 Mevlid-i Nebî . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 452 Meyhâne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 32 Mezarl›k . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37 "Müslümanl›k nerde, bizden geçmifl insanl›k bile" . . . . . . . . . . . . . . 269 Necid Çöllerinden Medîne'ye . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 307 Ne Eser Ne de Semer . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 456 Nefs-i Nefîs . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 465 "Ne irfand›r veren ahlâka yükseklik ne vicdand›r" . . . . . . . . . . . . . . 267 Nerdesin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 466 Nevruz'a . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 466 "Nihâyet neyse idrâk etti¤in fley ömr-i fânîden" . . . . . . . . . . . . . . . . . 271
505 "Olmaz ya, tabî'î, biri insan, biri hayvan" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Resim ‹çin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Resmim ‹çin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
189 197 465 450
Resmim ‹çin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 450 Resmim ‹çin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 451 Ressam Hakl› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 416 S-fi Sa’dî'den Tercüme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 452 Safahat ‹çin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 451 Said Pafla ‹mâm› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 460 San’atkâr . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 467 Secde . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 447 Selmâ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 49 Seyfi Baba . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 60 Süleymâniye Kürsüsünde . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 137 Süleyman Nazîf'e . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 427 fiâir Huzûrunda Münekkid . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 117 fiark . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 411 "fiehâmet dîni gayret dîni ancak Müslümanl›k't›r" . . . . . . . . . . . . . . 275 fiehidler Âbidesi ‹çin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 440 T-U-Ü
safahat rehberi
Tebrik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 451 Tebrik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 451 Tek Hakîkat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 466 Tercümedir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 119 Tercümedir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 119 Tevhîd yâhud Feryâd . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 Umar m›yd›n? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 415 Uyan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 265 "Üç beyinsiz kafan›n derdine üç milyon halk" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 181
506
V-Y Vahdet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 441 Vâiz Kürsüde . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 215 "Yâ Rab, bu u¤ursuz gecenin yok mu sabâh›?" . . . . . . . . . . . . . . . . . . 187 Yafl Altm›fl . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 465 Yeis Yok . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 421 Yemiflçi ‹htiyar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 135
II SAFAHAT DIfiINDA KALMIfi fi‹‹RLER
Berlin Hât›ralar›'nda noksan doksan sekiz m›sra . . . . . . . . . . . . . . "Bir gün az›c›k kazmay› vurdum yere nâgâh" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . "Bir gün sat›l›k bir köle gördüm gidiyordu" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Cenk fiark›s› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . "Düflman sesi duymak istemezsen" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ‹kinci Arîza . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ‹stiklâl Marfl› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
safahat dışında kalmış şiirler
484 496 496 482 498 493 477 Kasr-› Gülflen . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 500 K›t’a -Virânelerin yasç›s›...- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 499 "Kifli hissetti¤i nisbette yaflar" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 488 Kur’ân'a Hitâb . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 479 Leyle-i Mevlidi'n-Nebî Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem . . . . . . . . . . . 498 "Nas›l dört ‹ngiliz dünyây› oynatmakta hayrettir" . . . . . . . . . . . . . . 499 "Ne yazd›ysam eser nâm›yle hepsinden rücû ettim" . . . . . . . . . . . . 499 "Nevmîd-i visâl eyleme art›k beni ey merg" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 497 "Olsayd› befler gayb› da idrâke muzaffer" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 497 Ordunun Duâs› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 490 "O yeflil topra¤›n ey yüzler a¤artan Karesi" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 499 Resmimin Arkas›na . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 500 Resmim ‹çin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 500 “Sefâlet olsa hattâ müntehâs› râh-› irfân›n” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .497 fiark'›n Yegâne Dâhî-i San'atine . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 491 “Üç yüz miyon sahîfelik bir” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .498 “Ya bu âlemde vefâ yok zâten” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .496 "Yâ Rab, flu muazzam Ramazan hürmetine" . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 497
507
III
safahat rehberi
fi‹‹RLERE BAfiLIK OLAN ÂYET VE HADÎS MEÂLLER‹
508
"Yâ Muhammed, de ki: Ey mülkün sâhibi olan Allah'›m, sen mülkü diledi¤ine verirsin; sen mülkü diledi¤inin elinden al›rs›n; sen diledi¤ini azîz edersin; sen diledi¤ini zelîl edersin; hay›r yaln›z senin elindedir; sen, hiç flüphe yok ki, her fleye kàdirsin." (3/26) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
175
"‹flte sana, onlar›n kendi yolsuzluklar› yüzünden, ›p›ss›z kalan yurdlar›!..." (27/52) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
178
"Nizâr evlâd›: Yetiflin ey Nizâro¤ullar›! Yemenliler de: Yetiflin ey Kahtano¤ullar›! dedi mi, hemen tepelerine felâket iner; hemen Allah'›n nusreti üzerlerinden kalkar; hepsine birden de k›l›ç musallat olur." (Hadîs-i fierif) . . . .
181
"O¤ullar›m! Gidiniz de Yûsuf ile kardeflini araflt›r›n›z; hem sak›n Allah'›n inâyetinden ümîdinizi kesmeyiniz. Zîrâ, kâfirlerden baflkas› Allah'›n inâyetinden ümîdini kesmez." (12/87) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
185
"‹çimizdeki beyinsizlerin iflledikleri yüzünden, bizi helâk eder misin, Allah'›m?.." (7/155) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
187
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (39/9) . . . . . . . . . . . . . . .
189
"Siz, iyili¤i emr eyler, kötülükten nehy eder, Allah'a inan›r oldu¤unuzdan, insanlar›n hayr› için meydana ç›kar›lm›fl en hay›rl› bir milletsiniz.." (3/110) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
191
"Onlara: "Yeryüzünde fesad ç›karmay›n" denildi¤i zaman, "Biz ›slahdan baflka bir fley yapm›yoruz" derler. Gözünü aç, iyi bil ki: Onlar yok mu, iflte as›l müfsid onlard›r, lâkin fark›nda de¤iller." (2/11-12) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
193
"Allah'›n âsâr-› rahmetine bir baksana! Topra¤›, öldükten sonra, tekrar nas›l diriltiyor? ‹flte o Allah, bütün ölüleri muhakkak diriltecek, hem O her fleye kàdir." (30/50) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
195
"Tâkat getiremeyece¤imiz yükü bize yükleme, Allah'›m!" (2/286) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
263
"Ey müslümanlar, Allah'tan, nas›l korkmak lâz›msa öyle267
"Kim müslümanlar›n derdini kendine mâl etmezse onlardan de¤ildir." (Hadîs-i fierif) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
269
"Kimin bu dünyâda gözü kapal› ise âhirette de kapal›d›r, hattâ oradaki flaflk›nl›¤› daha ziyade." (17/72) . . . . . . . . . . .
271
"Müslümanl›k huyun güzelli¤inden ibârettir." (Hadîs-i fierif) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
273
"O mü’minlere ind’allah ecr-i azîm var ki: Birtak›m kimseler kendilerine "Düflmanlar›n›z sizin için kuvvetlerini toplad›lar; onlardan korkmal›s›n›z" dedikleri zaman bu haber imanlar›n› artt›r›r da: "Allah'›n nusreti bize kâfidir, o ne güzel muhâf›zd›r!" derler." (3/173) . . . . . . . .
275
"Birbirinize de girmeyin ki, ma’neviyât›n›z sars›lmas›n, devletiniz gitmesin." (8/46) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
418
"Dalâle düflmüfllerden baflka kim Tanr›'s›n›n rahmetinden ümîdini keser?" (15/56) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
421
"Bir kerre de azmettin mi, art›k Allah'a dayan..." (3/159) . . . . .
423
şiirlere başlık olan meâller
.........................................
ce korkunuz..." (3/102)
509
SAFAHAT ‹Ç‹N fi‹‹R BULMA KILAVUZU A Adam de¤il misin o¤lum: Gönüllüsün semere;
362 Adam ister yal›n›z etmeye bir kavmi adam! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .156 “Adam, benim neme lâz›m!” demekle ifl bitmez. . . . . . . . . . . . . . . .240 Âdemli¤i geçtik! Paflal›k olsun, o nerde? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .119 Ah o din nerde, o azmin, o sebât›n dîni; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .370 A¤lamak çok kiflinin zevki de¤ilmifl, lâkin, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .396 A¤lar›m, a¤latamam; hissederim, söyleyemem; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .5 A¤z›m kurusun... Yok musun ey adl-i ‹lâhî! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .188 Akflam olmaz m›, fakat, toplar ahâlîyi ezan, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .340 Al iflte bir günü mâtemsiz olmayan Asya! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .294 Al›n da bir küçücük tafl, ziyâ-y› ilme tutun, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .221 Al›n›z ilmini Garb’›n, al›n›z san’atini; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .170 Alan sensin, veren sensin, senin hükmündedir dünyâ. . . . . . . . . . . .175 Alev, saçaklara sarm›fl... Yerinde yok Rumeli! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .301 Allâh’a bakan gözleri dünyây› unutmufl. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .264 ..................
şiir bulma kılavuzu
Allah’a dayan, sa’ye sar›l, hikmete râm ol... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .422 Allah’a de¤il, tapt›¤›n evhâma dayand›n; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .424 Allah’tan utanmak da olur ilm ile... Heyhât! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .190 Alt› yüz bin can gider; milyonla îmân eksilir; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .192 Anan da, ben de, yumurcaklar›n da aç kald›k! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .34 “Arab’la Türk’ü ay›rd›k m› flöyle bir kerre,” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .303 Araflt›r›r “Bakal›m bir, kulum ne yapt›?” diye... . . . . . . . . . . . . . . . . .234 “Arkamda kal›rs›n, beni rahmetle anars›n.” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .451 Art›k bize nâr inmeyecek, nûr inecektir. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .427 Art›k ey yolcu b›rak... Ben, yal›n›z a¤layay›m! . . . . . . . . . . . . . . . . . .180 Âs›m’›n dengi heyâkil seçilir yüzlerle. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .343 Âs›m’›n nesline münkàd olacak istikbâl. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .384 Asâlet olmal› san’atte evvelâ... Bu: Melez! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .207 Afl›larken de vurun kendine kendinden afl›. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .171
511
safahat rehberi
Âtîyi karanl›k görerek azmi b›rakmak... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .185 Ay›p: Dilencilik, ifllerken el, yürürken ayak. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .21 Ay›rmak istemifliz sonra dîni dünyâdan, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .212 Az›c›k kurcala topraklar›, seyret ne ç›kar: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .179
512
B Bâb›âlî yokuflundan ç›k›yordum, bakt›m: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .365 Ba¤lad›m haydudu, zor zar, aya¤›ndan dire¤e. . . . . . . . . . . . . . . . . . .377 Bak›n mücâhid olan Garb’a flimdi bir kerre: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .225 Baksana kim boynu bükük a¤layan? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .265 Balkan’daki yang›n daha kül ba¤lamam›flken, . . . . . . . . . . . . . . . . . .264 Bana dünyâda ne yer kald›, emîn ol, ne de yâr; . . . . . . . . . . . . . . . .334 Bana sor sevgili kàri’, sana ben söyleyeyim, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .5 Baflka bir kavmin izinden yürümek, çok kerre, . . . . . . . . . . . . . . . . . .168 Baflla: “Bâdî-i” - Evet, “‹lmühaber oldur ki” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .332 Bafllan›r Mevlid’e mu’tâd olan âdâb›yle; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .462 Bafllas›n terbiyeniz, âilelerden o¤lum. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .115 Batmazd› bu devlet, “batacakt›r!” demeyeydik. . . . . . . . . . . . . . . . . .422 Bekà-y› dîn ile kàim hayât-› cem’iyyât; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .298 Bekleflirken gökte yüz binlerce ervâh, intikam; . . . . . . . . . . . . . . . . . .270 Ben böyle bak›p durmayacakt›m, dili ba¤l›, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .409 Ben bu müstakbele mâzîmi fedâ etmezdim! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .14 Beni kürsîde görüp, va’zedecek sanmay›n›z; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .145 Benim ki yafll›y›m art›k düflük kolum, kanad›m; . . . . . . . . . . . . . . . .280 Befl on vatans›z için nâra yakmay›n vatan›! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .248 Befler ki kuvveti bahfletmiyor henüz hakka; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .279 Befleriyyet yeni bir din tan›y›p ilhâd›, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .141 Beyinler ürperir, yâ Rab, ne korkunç ink›lâb olmufl: . . . . . . . . . . . .416 Beyni var, flapkas› yok; san’at› var, t›rna¤› yok; . . . . . . . . . . . . . . . . .155 B›rakmam›fl ki, tafl üstünde tafl, kuduz canavar! . . . . . . . . . . . . . . .256 Bilinse ah flu bâr-› hayât› çekme neden?... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .135 Bilir misin, ne kadar hîç imiflsin ey idrâk! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .220 Bin çal›fl gâyen için, bir kazan ömründe yeter. . . . . . . . . . . . . . . . . . .371 Bir adam dursa da bir zâlim imâm›n yüzüne, . . . . . . . . . . . . . . . . . . .379 Bir anlad›¤›m varsa fludur: Hâlik-› âlem, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .31 Bir böyle flehîdin ki mükâfât› zaferdir, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .264 Bir bu toprak kal›yor dînimizin son yurdu! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .172 Bir cehennem ki uzanm›fl, dili ç›km›fl, soluyor! . . . . . . . . . . . . . . . . .307 Bir hoflça sadâ duymad› benden hele yurdum. . . . . . . . . . . . . . . . . .417 Bir ‹ngiliz bezidir, belki, flimdi dalgalanan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .303
şiir bulma kılavuzu
Bir k›zarmaz yüz, yaflarmaz göz bütün sermâyesi! . . . . . . . . . . . . .194 Bir taraftan dînimiz, ahlâk›m›z, irfân›m›z; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .191 Bir y›¤›n kundakç›dan yang›n görenler milleti, . . . . . . . . . . . . . . . . . .193 Bir y›¤›n toprak da olsak, sâde çi¤nenmek neden? . . . . . . . . . . . . .196 Bir yutar, befl yutar, afyonkefli afyon tutmaz; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .357 Bir zamanlar biz de millet, hem nas›l milletmifliz: . . . . . . . . . . . . . .191 Biradan, fâhifleden baflka nedir fli’r-i flebab? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .167 Biz almasak bile a’dâdan intikàm›n›z›; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .256 Biz ki her mevcûdu y›kt›k, gâyesiz bir fikr ile; . . . . . . . . . . . . . . . . . . .194 Biz ki yarm›flt›k flu’ûnun en büyük ummân›n›; . . . . . . . . . . . . . . . . . .273 Biz küplere binmifl, size hasretle bakarken! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .454 Biz ne müftî, ne imam istemifliz Avrupa’dan; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .351 Bizde leflten daha hissiz, daha kokmufl can var! . . . . . . . . . . . . . . .180 Bize insan hekiminden daha lâz›m baytar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .324 Bizim diyânete s›¤maz sekiz, dokuz millet! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .247 Bizim diyâra biraz kar düflünce zor kalkar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .288 Bizim mahalleye poyraz k›fl›n da u¤rayamaz; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .74 Bizler ki senin ismini dünyâya tan›tt›k . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .263 “Böyle gördük dedemizden!” sözü dînen merdûd; . . . . . . . . . . . . .153 Böyle kans›z m›yd› -hâflâ- kahraman eslâf›n›z? . . . . . . . . . . . . . . . . .269 Bu bir ma’bed de¤il, Ma’bûd’a yükselmifl ibâdettir; . . . . . . . . . . . . . . .7 Bu çocuk harbe gider, kaç senedir, z›playarak, . . . . . . . . . . . . . . . . .398 Bu derde çâre bulunmaz -ne olsa- mektepsiz. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .243 Bu dîni kurtaran ancak bizim hükûmetimiz. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .245 “Bu diyâr›n hani sâhipleri?” dersin; cinler, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .335 Bu duygusuzlu¤a bir çâre yok mu, Allâh’›m? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .249 “Bu fesâd›n bafl› hep fen okumakt›r” dediler; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .166 Bu ›ss›z âfliyanlar bir zaman candan muazzezdi; . . . . . . . . . . . . . . .178 Bu intikàm› çal›fls›n da als›n evlâd›m. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .280 Bu, kan tükürmeye baks›n... O, muttas›l semirir! . . . . . . . . . . . . . . .294 Bu senlikte fakat ey Yâr-› Gâib, ben neyim âyâ? . . . . . . . . . . . . . . .125 Bu zübbeler acaba hangi cinsin efrâd›? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .250 Bugün bir hânümans›z serserîyim öz diyâr›mda! . . . . . . . . . . . . . . .430 Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda! . . . . . . . . . . .413 Bugün mü desem? Yar›n m› desem? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .347 Bunald›m kendi kendimden, zamân ›ss›z, mekân ›ss›z . . . . . . . . . . . .431 Burufluk aln›ma çarpan bu sefer kendi tafl›m! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .466 Bütün o iflleri Rabbim görür: Vazîfesidir... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .229 Büyük tan›nd›, mukaddes bilindi zulmün eli! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .295
513
safahat rehberi
C-Ç Can, cihan hepsi de bofl, “gâye”dedir varsa hayat. . . . . . . . . . . . .145 Can gitti, vatan gitti, b›çak dîne dayand›; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .428 Cehennem olsa gelen, gö¤sümüzde söndürürüz; . . . . . . . . . . . . . . .305 Cihan y›k›lsa bizim halk, uyanmadan gidecek! . . . . . . . . . . . . . . . . .248 Cihan y›k›lsa bu vahdet yerinden oynar m›? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .311 Cihan y›k›lsa, emîn ol, bu cebhe sars›lmaz!... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .306 Cihân› ma’reke halk eylemifl, hayât› cedel. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .224 Cihanda bir günümüz geçmemifl felâketsiz! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .292 Çal›fl çal›fl ki bekà sa’y olursa hakkedilir. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .216 “Çal›fl!” dedikçe fierîat, çal›flmad›n, durdun, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .229 Çal›fls›n, durmas›n her kim ki da’vâs›nda insand›r. . . . . . . . . . . . .129 Çamur bu beldede âdet de¤il ne k›fl, ne de yaz. . . . . . . . . . . . . . . . .288 Çatlasan sofrac› Rumdan kar› olmaz adama, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .328 Ç›k da bir seyret bahâr›n cûfl-i rengâ-rengini; . . . . . . . . . . . . . . . . . . .195 Ç›k›nca karfl›ma Cânân’›m›n yeflil yurdu, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .309 Çocuklu¤umda, evet, bahtiyâr idim cidden, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .471 Çoluk, çocuk, kad›n, erkek, ne bulsa parçal›yor. . . . . . . . . . . . . . . .253 Çünkü “ç›plak” ink›lâbât›n rezâlettir sonu... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .194
514
D Da¤ dayanmaz erlerin da¤lar söken ›srâr›na. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .25 Da¤lar orman, tepeler ba¤, ovalar hep tarla; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .339 Daha kuvvetleniyor kanla sulanm›fl toprak: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .148 Dalarsa “cub!” diye insan, ç›kar m› bilmiyorum! . . . . . . . . . . . . . . .286 Dalkavuklar bütün insan kesilir, lâ-teflbîh! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .381 Dalkavuklar yeni bir maske takarlar da hemen, . . . . . . . . . . . . . . . .382 Damarlar›nda yüzen kan da, can da Osmanl›! . . . . . . . . . . . . . . . . . .207 Davransana... Eller de senin, bafl da senindir! . . . . . . . . . . . . . . . . . .185 “Davul bizim eve gelmifl!” demifl sonunda, hani? . . . . . . . . . . . . . .249 Dayak “âmentü”ye girdiyse, benim karn›m tok. . . . . . . . . . . . . . . . .319 De¤il ki mahremi olsun yabanc› enzâr›n, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .301 De¤il mi bir anas›n sen, ölen de evlâd›n? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .292 De¤il mi bir anas›n sen? De¤il mi Almans›n? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .295 De¤il mi cebhemizin sînesinde îman bir; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .306 Dedemin sürdü¤ü, can ekti¤i toprak gitti... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .182 Deden de böyle mi yapm›flt› ey sefîl evlâd? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .227 Dediler: “Kurna’da dünden beri var köy dü¤ünü . . . . . . . . . . . . . . .336 Dedim: “Biraz su getirdim, içer misin, versem?” . . . . . . . . . . . . . . . .441 Dem çeker bülbül... Benim beynimde baykufllar öter! . . . . . . . .196
Demek ki: Hiç daha fes girmemifl bu memlekete... . . . . . . . . . . . . .290 Demek tevâzün içindir bu müslüman kesmek; . . . . . . . . . . . . . . . . . .257 Demek tiyatro severmifl benim sevimli beyim... . . . . . . . . . . . . . . . . .253 Demek: ‹slâm’›n ancak nâm› kalm›fl müslümanlarda; . . . . . . . .276 Demir nikàb›n› kald›r mezâr-› pâkinden; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .313 Demifl çocuk: “Baba, art›k ateh getirmiflsin!” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .289 “Devr-i sâb›k” m› dedin flimdi?.. Elindeyse, çevir, . . . . . . . . . . . . . .365 Dilencilikle yaflar derbeder hükûmetler; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .226 Dilinden âhiret hiç düflmüyor ey müslüman, lâkin, . . . . . . . . . . . .272 Dîni kökten kaz›mak, sonra, evet, Ruslaflmak! . . . . . . . . . . . . . . . . . .150 Do¤rudan do¤ruya Kur’an’dan al›p ilhâm›, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .378 Do¤ruluk, ahde vefâ, va’de sadâkat, flefkat; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .154 “Dolafl da y›rt›c› arslan kesil behey miskin! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .236 Domuz çobanlar› “Balkan”da hânedân-› vakùr! . . . . . . . . . . . . . . . .301 Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .229 Dönerdi, her biri evlâd›n›n tutup elini... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .258 Dört yüz bu kadar milyon esîr olmaz, emîn ol. . . . . . . . . . . . . . . . . .428 Dövülen mahkemelerden kovulur, çünkü: C›l›z! . . . . . . . . . . . . . . .390 Dövüyorsun, bofluyorsun elin öksüz k›z›n›... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .112 Dul kald› kad›nlar, babas›z kald› çocuklar, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .188 Dur da Ma’bûd’una yükselmek için ilme basan . . . . . . . . . . . . . . . .140 Durmas›n sonra kazan kald›radursun ordu, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .163 Duyar amma varamaz yükselen âhengine rûh, . . . . . . . . . . . . . . . . .309 Duyarsan›z “kara kuvvet” bilin ki: Îmand›r. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .251 Duygusuz olmak kadar dünyâda lâkin derd yok; . . . . . . . . . . . . . . .196 Düfltü takken, ç›kt› cascavlak o kel mâhiyyetin! . . . . . . . . . . . . . . . .193 Düflünce yoksulu, z›pç›kt› müctehidler e¤er, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .238 Düflünür “Dîni nas›l y›kmal› bunlarla?” diye. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .167 Dünyâ neye sâhipse, onun vergisidir hep; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .455 şiir bulma kılavuzu
E Emîn olun size “Hammall›k etmedim?” diyecek, . . . . . . . . . . . . . . .252 En büyük akvâma bir bak: Dîni her fleyden metin. . . . . . . . . . . . .194 Enbiyâ yurdu bu toprak; flühedâ burcu bu yer; . . . . . . . . . . . . . . . . .163 Esîri öldürüyor, bak ki, zulmün en koyusu! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .254 Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-› befler, . . . . . . . . . . . . . . . .385 Eskiden zurnalar öttükçe fezâ inlerdi; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .342 Efleklerin can› yükten yanar, aman, derler. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .361 Eflin var, âfliyân›n var, bahâr›n var, ki beklerdin; . . . . . . . . . . . . . . .429 Evet, o koskoca âlem... Tunuslu, Afganl›, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .309
515
Evlenip âile teflkîli bugün zor geliyor; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .341 Evvelâ gizlice bir matba’a te’sîs ettim; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .148 Ey Bâd-i Sabâ, u¤rayacaks›n ya flimâle? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .453 Ey bunca zamand›r bizi te’dîb eden Allah; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .263 Ey derd-i cehâlet, sana düflmekle bu millet, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .190 Ey, Hakk’a taparken flafl›ran, kalb-i muvahhid! . . . . . . . . . . . . . . . .422 Ey elleri bö¤ründe yatan, flaflk›n adam, kalk! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .186 Ey koca fiark, ey ebedî meskenet! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .266 Ey mezâristan, ne âlemsin, ne yüksek f›tratin! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .37 Ey nâmütenâhî sana nisbet ile mahdûd, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .16 Ey nûr-i ulûhiyyetinin z›lli avâlim, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .15 Ey flehîd o¤lu, flehîd, isteme benden makber, . . . . . . . . . . . . . . . . . . .387 Eyvâh! Befl on kâfirin îmân›na kand›k; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .188 Ezanlar sustu... Çanlar inletip durmakta âfâk›. . . . . . . . . . . . . . . . . .176
safahat rehberi
F Fakat, ahlâk›n izmihlâli en müdhifl bir izmihlâl; . . . . . . . . . . . . . . . .267 Fakat, bas›lsa okurlar m›? Bence azd›r ümîd. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .371 Fakat bu beste-i lâhût nerden aksediyor, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .39 Fakat bu hakk› ne tafltan, ne leflten istemeli! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .440 Fakîri hiç seven olmaz: “Dolar sever bu diyâr.” . . . . . . . . . . . . . . . . .469 Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundand›r. . . . . . . . . . . . . . . . . .267 Fedâ-y› cân edeceksin adüvv-i cân›n için! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .293 “Fedâ-y› cân edeceksin!” demifl “vatan” hissi... . . . . . . . . . . . . . . . . .293 Fezây› dolduran eller ki Hakk’a yalvar›yor; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .311 Fikr-i kavmiyyeti fleytan m› sokan zihninize? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .161 Fikr-i kavmiyyeti tel’în ediyor Peygamber. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .184
516
G Gams›z insanlara e¤lence gelirmifl yaflamak; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .331 “Garb’› taklîd edemezsek, ne desek beyhûde.” . . . . . . . . . . . . . . . . . .166 “Gazâ” nâm›yle dindafl öldüren bîçâre dindafllar; . . . . . . . . . . . . . .411 Gebersin tekmeler alt›nda râz›... Ç›kmas›n, tek, can! . . . . . . . . .268 Geceden fark›n› görmüfl de¤ilim gündüzümün. . . . . . . . . . . . . . . . . .335 Gecenin kalbi durur; ürperir inler, cinler; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .462 Geçenler varsa ‹slâm’›n flu çi¤nenmifl diyâr›ndan; . . . . . . . . . . . . .178 Geçerken, a¤lad›m geçtim; dururken, a¤lad›m durdum; . . . . . . . . . . .411 Geçti rü’yâ gibi, Allâh’›m, o günler neydi! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .339 Gelelim flimdi kumarbazlar› tehdîde. Evet, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .395 Gelen incelmifl adam devri, hemen yontulunuz. . . . . . . . . . . . . . . . .452
Gidip efendisinin düflman›yla çarp›flarak. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .294 Girdiniz harbe heriflerle “zarûrî!” diyerek; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .393 Girmeden tefrika bir millete, düflman giremez; . . . . . . . . . . . . . . . . . .162 Gitme ey yolcu, berâber oturup a¤laflal›m: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .179 Gö¤sü baltayla k›r›lm›fl memesiz vâlideler! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .179 Göklerde de¤il, yerde de¤il, sende necât›n: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .421 Gökten ona “yüksel!” diyen ecdâd-› flehîdi! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .264 Gördü¤ün fesli: Senin milletinin feylesofu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .367 Görmeliydin o muallim denilen maskaray›. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .354 Görünce flapkal›, sinmek, de¤ifltirip soka¤›; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .248 Görür müyüm diye karfl›mda müslüman yurdu, . . . . . . . . . . . . . . . .280 Görürüm, bir gün olur “Hayme-i Leylâ”y› diye! . . . . . . . . . . . . . . . . .308 Göz y›lar önce, fakat, sonra kan›ksar ölümü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .148 Gözümde tüttü bu and›kça yand›¤›m toprak; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .313 Gücenme, anla nihâyet ki: Bir belâ-zedeyim, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .472 Gülüm, bir sensin ancak bitmeyen hâlâ flu topraktan. . . . . . . . .452 Günefllerden de¤il, yâ Rab, senin sînenden ayr›lm›fl! . . . . . . . . .443 Gürefl art›k k›z›fl›r, hasm›n› tartar hasm›. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .343 Güreflin böylesi hiç görmedi¤im bir fleydi; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .338
şiir bulma kılavuzu
H Hadi mâliyyeye gelsin bakal›m Mösyö Loran . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .351 Hakk› bir zâlime ihtâr, o ne flâhâne cihâd! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .380 Hakk’›n bu velî kullar› tafl türbeye girmez; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .440 Hakîkî Müslümanl›k en büyük bir kahramanl›kt›r. . . . . . . . . . . . .275 Halîfe ordusunun en muazzam evlâd›, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .304 Hâlik’›n nâ-mütenâhî ad› var, en bafl›: Hak. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .379 Halk›n m›, senin mi, Hâlik’›n m›? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .99 Hangi saz flâiri, bilmem, bunu alm›fl da haber; . . . . . . . . . . . . . . . . .401 Hani, çoktan gömülen kald›r›m›n, hortlayarak, . . . . . . . . . . . . . . . . . . .60 Hani da¤ parças› milyonla bahâd›r vard›? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .336 Hani Kur’an’daki rûhun flu heyûlâda izi, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .370 Hani, milletlere meydan okuyan kavm-i necîb? . . . . . . . . . . . . . . . . .182 Hani, milliyyetin ‹slâm idi... Kavmiyyet ne! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .183 Hani Osman gibi, Orhan gibi gürbüz babalar? . . . . . . . . . . . . . . . . . .335 Harîm-i kalbime indim mi, titrerim tir tir, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .474 Havâss›n›z yaz›yorken avâm›n›z okudu, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .297 Hayâ s›yr›lm›fl, inmifl: Öyle yüzsüzlük ki her yerde... . . . . . . . . .416 Hayât odur ki: Nihâyet bahâs› hûn olsun, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .228 Hayât-› âile dünyâda en safâl› hayat, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .102
517
safahat rehberi
Hayât› anlam›yor... Çünkü görmüyor, okuyor; . . . . . . . . . . . . . . . . . .299 Hayât›n ayr› felâket, memât›n ayr› belâ! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .439 Hayât›ndan nasîbin: Bir flu geçmek isteyen demdir.” . . . . . . . . .128 Hay›r, deden sana, bak, hastahâneler yapm›fl! . . . . . . . . . . . . . . . . .210 Hele ilmiyye bayâ¤dan da afla¤ bir turflu! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .146 Hem bütün dünyây› ifsâd eyle, hem muslih görün! . . . . . . . . . . .193 Hem görür göz, hem aceb rü’yâ m›d›r, der, gördü¤üm? . . . . . . .273 Hem vatan gitti mi, yoktur size bir baflka vatan; . . . . . . . . . . . . . . .163 Henüz duâ ediyordum ki, “Yâ Resûlâllah!” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .312 Hep onun himmetidir üç sat›r ilmin varsa. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .322 Hepimiz kendimizin, ba¤r› yan›k, âfl›k›y›z; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .466 Hicâz’› Çîn’i düflün nerde? Nerdedir Pirene! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .233 Hiç bunca flehîdin yatarak gövdesi yerde, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .428 Hiç muallim kovulur muymufl, ayol, söyleyiniz? . . . . . . . . . . . . . . .353 Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .167 Hilâfet olmasa: Dünya tanassur eyleyecek... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .246 Hilâlim, göklerin kalbinde yer tutmufl, ot⤛nd›r; . . . . . . . . . . . . . . .432 Hind’in ‹slâm’›n› pek Türk’e k›yâs etmeyiniz. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .155 His yok, hareket yok, ac› yok... Lefl mi kesildin? . . . . . . . . . . . . . . .185 Hoca rahmetliye bak, o¤luna bak, hey gidi hey! . . . . . . . . . . . . . . . .319 Hudâ râzî de¤il, halk istemez, hilkat “gebersin!” der; . . . . . . . . .465 Hudâ r›zâs› için ey mücâhidîn-i kirâm! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .304 Huzûr-i Hak’ta kapanm›fl sücûd kàfilesi! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .210 “Hürriyyeti ald›k!” dediler, gaybe inand›k; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .419
518
I-‹ Irz›m›zd›r çi¤nenen, evlâd›m›zd›r do¤ranan! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .269 Ifl›ldam›fl gözü, bir kav çak›p demifl: “Yâ Hay! . . . . . . . . . . . . . . . . . .211 “‹bre yok, Beybaba, bilmem ne getirsek?” derler... . . . . . . . . . . . . .364 ‹çerde bir sürü hâin kazar mezâr›m›z›! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .302 ‹çinde lefl tafl›yan sîneden ne hayr umulur? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .245 ‹çmeden geç ki desinler: Dede Sultan ermifl! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .458 ‹¤ne, boncuk, yakal›k, tasma, yular... Hepsi tamam; . . . . . . . . . .327 ‹ki de¤nek gibi yükselmifl omuzlar yukar›. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .12 ‹ki ›rgadla iner flimdi Süleymâniyye. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .356 ‹ki üç balta ay›rmaz bizi mâzîmizden . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .404 ‹kiz vesâyeti alt›nda ‹ngiliz’le Rus’un. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .294 ‹lâhî, alt› yüz bin müslüman birden bo¤azland›... . . . . . . . . . . . . . .176 ‹lâhî, emrinin âvâre bir mahkûmudur âlem; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .175 ‹lâhî, “Mâlike’l-mülk’üm” diyorsun... Do¤ru, âmennâ, . . . . . . .175
‹lâhî! Serserî bir damlan›m, yetmez mi hüsrân›m? . . . . . . . . . . . . .448 ‹lâhî! Söktüm att›m, iflte hücrem flimdi ç›rç›plak: . . . . . . . . . . . . . . .445 ‹lâhî, fier’-i ma’sûmun flu topraklard› son yurdu... . . . . . . . . . . . . .176 ‹lmi yuttursa hay›r yok bu musîbetlerden... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .355 Îmand›r o cevher ki ‹lâhî ne büyüktür... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .18 ‹ngiliz yok mu, o hâin, ya doyup patlamal›; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .326 ‹nk›lâb istiyorum ben de, fakat, Abdu gibi... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .402 ‹nk›lâb ümmetinin flân› yak›p y›kmakt›r. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .356 ‹nler “Safahât”›mdaki hüsran bile sessiz! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .409 ‹nletir at sesi, k›srak sesi gömgök ovay›. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .340 ‹slâm ayak alt›nda sürünsün mü nihâyet? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .188 ‹slâm ilinin sâde esâret mi nasîbi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .428 ‹flte ben mürteci’im, gelsin iflitsin dünyâ! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .359
şiir bulma kılavuzu
K-L “Kabûl ederse Cehennem ne mutlu, amca, sana!” . . . . . . . . . . . . .250 Kaç hakîkî müslüman gördümse: Hep makberdedir; . . . . . . . . . .269 Kader deyince ne anlard› dinle bak Ashâb: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .231 “Kader” senin dedi¤in yolda fier’a bühtand›r; . . . . . . . . . . . . . . . . . . .231 Kahraman ecdâd›n›zdan sizde bir kan yok mudur? . . . . . . . . . . .270 Kahramanlar ki as›rlar bükemez bir kolunu! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .143 Kalan flu kubbede, hâsir bir ümmetin ye’si! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .471 Kalb-i pâkinde duyarm›fl o musîbetten ac›? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .162 Kalenderin zifir olmufl su görmedik yakas›... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .288 Kâm ald› cihan, biz yine ferdâlara kald›k... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .264 Kamer çal›flmadad›r, gökle yer çal›flmadad›r . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .217 Kan dökerek almal›s›n merd isen. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .266 Kapad›k mektebi, kovduk diyelim Farmasonu, . . . . . . . . . . . . . . . . .355 Karada¤ haydudu, S›rp eflfle¤i, Bulgar y›lan›, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .183 Kar› ifl görmeyecek; varsa piçin bakmayacak; . . . . . . . . . . . . . . . . . . .113 Kar› k›vrak, pafla hazretleri, flallak mallak; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .329 Karfl›dan “Kubbe-i Hadrâ” edivermez mi zuhûr? . . . . . . . . . . . . . . .308 Kenâr-› Dicle’de bir kurt afl›rsa bir koyunu, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .85 Kendi ahlâk›yle bir millet ölür, yâhud yaflar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .274 Kendi feryâd›md›r ancak ses veren feryâd›ma... . . . . . . . . . . . . . . . .119 Kendin yanacaksan bile, evlâd›n› yakma! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .186 K›rbaç alt›nda bütün gün, ne tezallüm, ne k›yâm. . . . . . . . . . . . . .347 K›fl uykusunda m› geçmiflti ömrü ecdâd›n? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .102 K›flla yok, dâire yok, medrese yok, mektep yok . . . . . . . . . . . . . . . . .146 K›yâm-› Haflr’e kadar ictihâd eder “ulemâ”. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .239
519
safahat rehberi
K›yâm-› Haflr’e kadar yoksa hiç uyanmaz m›? . . . . . . . . . . . . . . . . . .310 K›z›m›n iffeti batmakta rezîlin gözüne... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .150 Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek paras›: . . . . . . . . . . . . . . . . .63 Kimden kime feryâd edelim söyle ‹lâhî! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .17 Kimi câmi’lerin art›k kocaman bir opera; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .164 Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ . . . . . . . . . . . . . . .385 Kimin hesâb›na ölmüfl, desin de inlemesin, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .293 Kimin o¤luydu baban? Kimdi unuttun mu deden? . . . . . . . . . . . . .321 Kolay bir ifl mi? Senin anne oldu¤un var m›? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .50 Kolay m› dîni hurâfât içinde inletmek? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .237 Köprünün nerde görülmüfl, hani, tahte’l-bahr›? . . . . . . . . . . . . . . . . .139 Kör olsun a¤lamayan, ey vatan, felâketine! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .245 Köylünün bir fleyi yok, s›hhati, ahlâk› bitik; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .340 Kur’ân ayak alt›nda sürünsün mü, ‹lâhî? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .260 Kurt uzaklardan bakar, dalg›n görürmüfl merkebi, . . . . . . . . . . . . .270 Lisân-› pâk-i Nebî’den yalanlar uyduruyor; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .236 Lisân›n olmal›d›r bir vakàr-› millîsi, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .208
520
M Ma’ârif oldu mu bir yerde sâde müstehlik. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .300 “Maddenin kudret-i zerriyyesi” u¤raflt›¤› ifl. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .405 Maksad bu kadar da¤da¤adan bir yaflamakt›r... . . . . . . . . . . . . . . . . . .30 Maksadlar› dîninle beraber yaflamakm›fl. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .263 Ma’nâ-y› tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan! . . . . . . . . . . . . . . . . .424 Ma’rifet, bir de fazîlet... ‹ki kudret lâz›m. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .403 Mâzîsi y›k›k milletin âtîsi olur mu? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .425 Me¤er hukuk da bilirmifl bak›n flu sayg›s›za!... . . . . . . . . . . . . . . . . . .134 Mektebin açsa e¤er, medresen ondan daha aç! . . . . . . . . . . . . . . . . .377 Meleklerden büyük, hem çok büyük tebcîle mazharsin: . . . . . . .66 Melil melil bak›yor flimdi bülbül evlâd›m! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .50 Mevzun düflürür saçmay› bir saçma adam var, . . . . . . . . . . . . . . . . .453 Mezarc›n›n o kürek yüzlü dest-i lâkayd› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .28 Mi’delerden f›flk›r›r tâ Arfl’a aç bir velvele! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .192 Milletin, az çok, duran bir dîni, bir nâmûsu var. . . . . . . . . . . . . . . .193 Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler, . . . . . . . . . . . . . . . . . . .154 Moda fleklinde gelen seyyie gümrükte çürür! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .154 Muallim ordusu, lâkin, as›l muzaffer olan!” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .243 “Muallimim” diyen olmak gerektirir îmanl›; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .244 Mukaddesât ile e¤lenmek en birinci ifli. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .251 Murâd-› Evvel’i koynunda saklayan toprak, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .256
Mutlakà “Sûre-i ve’l-Asr”› okurmufl, bu neden? . . . . . . . . . . . . . . . . .379 Muzaffer ordu ahâlîyi flimdi öldürüyor. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .257 Mücâhedeyle tevekkül... Ne kahraman meslek! . . . . . . . . . . . . . . . .291 Mülhidlere lâkin daha çok merhamet eyle: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .19 Müslüman düflman› bir Rus tan›r›m çoktand›r... . . . . . . . . . . . . . . .158 Müslümanl›k bizden evvel böyle zillet görmedi! . . . . . . . . . . . . . . . .274 “Müslümanl›k” denilen rûh-i ‹lâhî, arasak, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .169 Müslümanl›k nerde! Bizden geçmifl insanl›k bile... . . . . . . . . . . . .269 Mütefekkirleriniz dîni de hiç anlamam›fl; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .169 Mütekàid paflalardan biri, üç befl sene var, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .326
şiir bulma kılavuzu
N Nâmûsa yabanc› mahrem oldu! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .197 Nas›l da keskin, ahâlîye karfl› kör k›l›c›! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .294 Nas›l ki ç›kt› flu “pardon” efleklik oldu mubah! . . . . . . . . . . . . . . . . .285 Nas›l olmufl da zuhûr eyleyebilmifl S›ddîk! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .169 Nas›ld›n ey koca millet? Ne oldu âk›betin? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .227 Nas›lsa mektebiniz t›pk› öyle ma’bediniz. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .298 Ne a¤›z kald› yi¤itlerde, hakîkat, ne burun; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .389 Ne Arapl›k, ne de Türklük kalacak aç gözünü! . . . . . . . . . . . . . . . . .184 Ne büyük hilkat o Âs›m, ne muazzam heykel! . . . . . . . . . . . . . . . . . .390 Ne büyük söyle, ne çok söyle yi¤it iflde gerek. . . . . . . . . . . . . . . . . . .466 Ne f›rka herzesi lâz›m, ne derd-i kavmiyyet; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .247 “Ne gördün, fiark’› çok gezdin?” diyorlar..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .411 Ne gurbettir çöken ‹slâm’a ‹slâm’›n diyâr›nda? . . . . . . . . . . . . . . . . .415 Ne hisli vâlidelerdir bizim kad›nlar›m›z! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .296 Ne irfand›r veren ahlâka yükseklik, ne vicdand›r; . . . . . . . . . . . . . .267 Ne kald›? Bir edebiyyât›m›z m›? Vâ-esefâ! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .300 Ne Kürd elifbeyi sökmüfl, ne Türk okur, ne Arab; . . . . . . . . . . . . . .243 Ne mezarl›kta okunmak, ne de fal bakmak için! . . . . . . . . . . . . . . .153 Ne müdhifl bir hamâset çarp›yor gö¤sünde Kur’ân’›n! . . . . . . . .275 Ne söyleyip duruyor, görmedin mi ‹ngiliz’i: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .303 Ne yapt›n? “Leyse li’l-insâni illâ mâ-se’â” vard›!.. . . . . . . . . . . . . . .177 Neden azmin süreksiz, yok mudur Allâh’a îmân›n? . . . . . . . . . . .272 Neden Halîfe’ye Kur’an’la ba¤l› Arnavud’u. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .257 Nedense duymad› Garb’›n o hisli vicdân›, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .295 Nedir ma’nâs›, Ma’bûd olmad›ktan sonra, mihrâb›n, . . . . . . . . .446 Nehy-i ma’rûf emr-i münkerdir gezen meydanda bak! . . . . . . . .192 Nerde olsam ç›k›yor karfl›ma bir kanl› ova... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .182 Neslim ürkekmifl, evet yoktu ki ürkütmeyeni; . . . . . . . . . . . . . . . . . . .368
521
Neydi o¤landaki endâm›n o âhengi fakat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .391 Nihâyet neyse idrâk etti¤in fley ömr-i fânîden; . . . . . . . . . . . . . . . . . .271 Niye ilmin ad› yok koskoca millette bugün? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .166 Nûr istiyoruz... Sen bize yang›n veriyorsun! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .187
safahat rehberi
O O annecikler için duydu¤un hurâfeyi at! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .296 O Buhârâ, o mübârek, o muazzam toprak; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .151 O, çöl dedikleri aylarca bitmeyen nakarat! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .434 O, demin “harb-i umûmî” dedi¤in maskaral›k, . . . . . . . . . . . . . . . . . .392 O îman ittihâd isterdi bizden, vahdet isterdi... . . . . . . . . . . . . . . . . . .275 O intikàm› al›r kanl› canl› bir millet! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .256 O kahraman babalar, anneler ki: Sâhilini . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .258 O ne çok bilmifl adamd›r ki: Gider sessizce, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .456 O nûru gönder, ‹lâhî, as›rlar oldu, yeter! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .311 Okunandan ne haber? On para etmez fenler, . . . . . . . . . . . . . . . . . . .152 “Okur yazar” denilen eski bafl belâs›ndan, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .300 Okutma: Bitti; okut: Serserî-i fli’r ü hayâl! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .299 Olmaz ya... Tabî’î... Biri insan, biri hayvan! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .189 Olursa bir kiflinin koltu¤unda on karpuz, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .240 “Omuzlay›p k›rar›z bâb-› ictihâd› hemen.” . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .238 On dört as›r evvel, yine bir böyle geceydi, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .455 Oruç s›caklara gelmifl, K›r A¤s› bakm›fl ki: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .344 Otel denildi mi bilfarz, o mu’teber kàmûs . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .283 Otel me¤er o de¤ilmifl, flimendüfer de kezâ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .286
522
Ö Öbür dünyâ bu dünyâdan de¤il, hem hiç de¤il, ayr›. . . . . . . . . . .271 Ölüler dîni de¤il, sen de bilirsin ki bu din, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .378 Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; . . . . . . . . . . . . . . . . . . .386 “Ölürse hizmet eder, öldürürse hizmet eder!” . . . . . . . . . . . . . . . . . . .294 Ömer’in zâb›ta me’mûru geleydin bâri! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .394 Ömer’lerin, Yavuz’un biz vefâs›z evlâd›, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .305 Ömürler geçti, sen yoksun, gel ey bir tânecik Ma’bûd, . . . . . . .444 Önümde ümmet-i mazlûmesiyle Peygamber; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .310 Ötüyor her tafl›n üstünde birer dilli düdük. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .160 Öyle maymun gibi taklîde özenmek bilmez; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .155 Öyle Sünnet denemez, her zaman, evlenmek için; . . . . . . . . . . . . .329
P-R Pâdiflah dendi mi, çokluk dil uzatmazlarm›fl! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .360 Pehlivanlar hani? derken, söküvermez mi, Hocam, . . . . . . . . . . . .337 Perîflan sözlerimden b›kma, hofl gör, yâ Resûlâllah, . . . . . . . . . . .452 Pomaklar›n deflilip süngülerle vicdân›; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .255 Post üstüne hem kavgalar›n hepsi nihâyet; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .419 Ramazan vak’as›, yâhu! fiunu anlat, be adam! . . . . . . . . . . . . . . . . .388 Rücû’ etsinler art›k müslümanlar Sadr-› ‹slâm’a. . . . . . . . . . . . . . . .276
şiir bulma kılavuzu
S Sabahleyin dolafl›p gördü¤üm o heykeller; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .278 Sabahleyin mütefelsif, ikindi üstü fakîh; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .240 Sabâhü’l-hayr-› hürriyyet, ‹lâhî, leyl-gûn oldu; . . . . . . . . . . . . . . . . . .176 Sâde pek sövme ki, Peygamberimiz fli’ri sever. . . . . . . . . . . . . . . . . . .324 Sadr-› a’zam paflan›z fitre al›r, sunsa biri! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .149 Safahât’›mda, evet, fli’r arayan hiç bulamaz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .135 Sallanan çünkü k›l›çlard›; ne kuyruk, ne kavuk! . . . . . . . . . . . . . . .380 Saltanat nâm›na, din nâm›na bin maskaral›k . . . . . . . . . . . . . . . . . . .146 Samatya lordu müfettifl; Tatavla kontu müdir, . . . . . . . . . . . . . . . . . .284 Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan? . . . . . . . . . . . . . . . . . .184 Sana baks›n da k›z›m, baht›n utans›n... Ne deyim? . . . . . . . . . . .338 Sana biz medresenin hizmeti hiç yok demedik; . . . . . . . . . . . . . . . . .351 Sana flâir diyen, o¤lum, seni gördüm yaln›z: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .324 San›yorlar ki: “Bugün Avrupa tekmil kâfir, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .170 Sar›klar›ndan as›lm›fllar›n hesâb› m› var? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .255 Sar›l›r bir kayan›n boynuna bîçâre gemi. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .363 Say›s›z mektep aç›lm›fl: Kad›n, erkek okuyor; . . . . . . . . . . . . . . . . . . .158 Sekiz yafl›nda kadard›m. Babam gelir: “Bu gece, . . . . . . . . . . . . . . . . . . .8 Selânik’in, Siroz’un, bak, o nâmdâr ovas›, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .258 Semâya do¤ru o da¤lar da açt› ellerini. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .9 Sen! Ben! desin efrâd, aradan vahdeti kald›r; . . . . . . . . . . . . . . . . . . .418 Sen sâhip olursan bu vatan batmayacakt›r. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .186 Senin, dem geçmiyor, yâd›nla leb-rîz olmadan eb’âd; . . . . . . . . . .90 Senin en son serîrindir flu bî-pervâ uzanm›fl tafl, . . . . . . . . . . . . . . .122 Senin nerendeki evlâd›n›n nasîbi huzûr? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .280 Serilmifl, secdemin inler durur yerlerde mi’râc›; . . . . . . . . . . . . . . . . .443 Serpilip kubbene donmufl, o ›fl›k damlalar›, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .466 Sessiz yaflad›m, kim beni, nerden bilecektir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .450 S›k›nt›s›z mütefennin, üzüntüsüz âlim, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .238 S›tmadan boynu bükülmüfl de o dimdik Türk’ün, . . . . . . . . . . . . . .336
523
safahat rehberi
Siz, ey bafl›ndaki destâr› etmeyip de fedâ, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .256 Siz, ey bu yang›n› ihzâr eden befl alt› sefîl, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .257 Sizde erbâb-› tefekkürle avâm›n aras› . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .165 Size Kur’an, bak›n›z sâde uzaktan m› diyor? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .147 Sizin felâketiniz: Târumâr olan “vahdet”. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .247 Sizin iflitti¤iniz bir terâne, bir perde; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .298 Sokak deyin meselâ... fiimdi bakt›¤›m lügate . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .285 “Son ders-i felâket” ne demektir? fiu demektir: . . . . . . . . . . . . . . . . .189 Son son, “Hadi sen, kumda biraz oyna!” demifller. . . . . . . . . . . . .453 Sonra kalkar hocalardan biri, der: - Vâlî Bey, . . . . . . . . . . . . . . . . . . .350 Sorar›m kendime: Gurbette mi, hayrette miyim? . . . . . . . . . . . . . . . .335 Sormay›n iç yüzümün rengini: Yüzler karas›! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .451 Sorunuz, flimdi Japonlar da nas›l millettir? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .153 Söktü Mandal Hoca’d›r gürleyerek... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .374 Sözüm odun gibi olsun; hakîkat olsun tek! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .204 Süreksizmifl hayat... Olsun! Müebbed zevki, hüsrân›; . . . . . . . .272 Sürûra kalsa da bîgâne müslüman yüre¤i; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .292
524
fi fiehâmet dîni, gayret dîni ancak Müslümanl›k’t›r; . . . . . . . . . . . . . .275 fiimâle do¤ru bütün Pirzerin, ‹pek, Yakova, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .257 fiimdi, hiç yoksa, kad›nlar gibi olsun a¤la! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .165 fiimendüfer deyiniz... Buldum iflte örne¤ini: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .284 fiu babamdan nerem eksik, hadi, göster bakay›m? . . . . . . . . . . . . .320 fiu Bo¤az Harbi nedir, var m› ki dünyâda efli? . . . . . . . . . . . . . . . . . .385 fiu, Haç kaz›lmak için aln› parça parça olan; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .259 fiu korkuluk gibi dimdik duran herif mi? Pafla! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .77 fiu, lefl görür gibi görmek ‹kinci Amnofis’i! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .437 fiu, na’fl› kanl› çar›klarla çi¤nenen k›zlar; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .259 fiu sessiz kubbenin alt›nda insandan eser yokmufl! . . . . . . . . . . .176 “fiuarâ” dendi mi, birdenbire oynar sinirim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .323 fiuhûdundan cüdâd›r, çok zamanlar var ki, îmân›m; . . . . . . . . . .447 fiühedâ gövdesi, bir baksana, da¤lar tafllar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .386 T Tabâbetin o kadar muhteremdi mevki’i ki: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .210 Tabîat›nda utanmakla âflinâl›k yok. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .250 “Târîh”i “tekerrür” diye ta’rîf ediyorlar; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .450 Tek kad›n çok sana emsâl olan erkekler için. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .113 Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .187
Tevekkül olmasa kalmaz fazîletin nâm›... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .233 Tevekkülün, hele, ma’nâs› hiç de öyle de¤il. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .233 Tulû’u Mahfler’e kalm›fl batan günefllerimin! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .474 “Tûran ‹li” nâm›yle bir efsâne edindik; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .420 Tutup da bir geri döndüm mü, yand›¤›m gündür! . . . . . . . . . . . . . .449 Tükürün maskeli vicdân›na asr›n, tükürün! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .180 Tükürün: Belki biraz duygu gelir âr›m›za! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .180 U-Ü Ufuklar bir k›z›l çenber, bükük boynunda ‹slâm’›n! . . . . . . . . . . .411 Unuttu ayran›, ma’tûha döndü kahrolas›! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .252 Utand›m a¤layarak, a¤lad›m utanmayarak! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .78 Uzaklaflsan da îmandan, cemâ’atten uzaklaflma. . . . . . . . . . . . . . .414 Üç beyinsiz kafan›n derdine, üç milyon halk, . . . . . . . . . . . . . . . . . . .181 Üdebân›z ana avrat sövüyor birbirine! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .160 V Vakti gelsin, o zaman var m› yürek, anlars›n! . . . . . . . . . . . . . . . . . . .156 Varacak sanki yar›p bofllu¤u Mevlâ’ya kadar! . . . . . . . . . . . . . . . . . .144 Vars›n olsun kalan›n u¤runa Âs›m da fedâ. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .398 “Vatan” deyip öleceksin semâda olsa yerin. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .245 Vatan gülünce, bizim muhterem vatandafllar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .302 Vatan muhabbeti, millet yolunda bezl-i hayât; . . . . . . . . . . . . . . . . . .245 Vatan u¤runda efendim, vatan u¤runda bütün. . . . . . . . . . . . . . . . . .383 Vatan-cüdâ gibiyim ceddimin diyâr›nda! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .280 “Vebâya karfl› gidilmek mi, gitmemek mi iyi?” . . . . . . . . . . . . . . . . . .232 Vefâs›z yurd! Öz evlâd›n için olsun, vefâ yok mu? . . . . . . . . . . . . .179 Ver bütün kudreti kànûna ki vahdet yürüsün... . . . . . . . . . . . . . . . . .396
şiir bulma kılavuzu
Y “Ya Bulgar ol, ya geber!” sâde hâinin dedi¤i... . . . . . . . . . . . . . . . . . .255 Ya hamiyyetsiz olayd›m, ya param olsa idi! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .63 Ya harîminde yatan flapkal› sarhofllar kim? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .182 Ya ictihâda nas›l kalk›yor bu sersemler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .240 “Yâ Nebî, flu hâlime bak! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .312 Yâ Rab, bizi kahretme, helâk eyleme... - Âmin! . . . . . . . . . . . . . . . . .260 Yâ Rab, bu u¤ursuz gecenin yok mu sabâh›? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .187 Ya siyâsî mi nesin? Kendine bir meslek ay›r. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .323 Ya ta’assublar›? Hiç sorma, nas›l maskaraca? . . . . . . . . . . . . . . . . . . .151 Yâd ayaklar çi¤niyor: Düflmüfl vatan yâd ellere! . . . . . . . . . . . . . . . .196
525
safahat dışında kalmış şiirler
Yan›nda yafl da yanar, çâresiz, yanan kurunun... . . . . . . . . . . . . . .248 Yatarken yerde ilhâd›yla haflr olmufl sefîl efkâr, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .7 Ye’s öyle batakt›r ki: Düflersen bo¤ulursun. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .186 Yenilik nâm›na vahy inse kabûl eylememek. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .166 Yer çal›fls›n, gök çal›fls›n, sen s›k›lmazsan otur! . . . . . . . . . . . . . . . . . .26 Yerin alt›nda öküz var, onun alt›nda bal›k; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .367 Yerinde yeller esen ma’bedim mi, türbem mi? . . . . . . . . . . . . . . . . . . .472 Yetîm iniltisidir flimdi inleten cevvi! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .295 Y›kand›m bir ömürdür döktü¤üm yafllarla, yetmez mi? . . . . . . .446 Y›k›l›r bir gün olur medreseler, ma’bedler; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .141 “Y›k›lma hâ! Beni evvelce etmeden âgâh; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .241 Y›kmad›k bir fley b›rakt›k... Sâde bir fley: Âile. . . . . . . . . . . . . . . . . . .194 Y›kt› bin mel’un kalem nâmûsu, bizler uymad›k; . . . . . . . . . . . . . . .192 Y›llar geçiyor ki, yâ Muhammed, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .197 Yine bin vâha serer kavrulan îmân›m›za. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .404 “Yok Âdil-i Mutlak” diyecek ye’s ile vicdan! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .18 Yok mu, ey ba¤r› yan›k çöl! Ebedî pâyân›n? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .308 Yok mudur medresenin köylüde olsun eme¤i? . . . . . . . . . . . . . . . . . .348 Yumuldu gitti gözün, kirpi¤in yaflarmayarak! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .439 Yurdu bafltanbafla vîrâneye dönmüfl Türk’ün; . . . . . . . . . . . . . . . . . . .335 Yürüyor dîne befl on maskara, alk›fllan›yor, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .161
526
Z Zamâne fli’rine benzer zemîn-i tertîbi: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .285 Zavall›lar seni erkek san›r da beklerken; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .228 Zebun musun? Yal›n›z a¤lamak senin hakk›n! . . . . . . . . . . . . . . . . . .280 Zehirli bir dü¤üm olmufl dudaklar›nda keder, . . . . . . . . . . . . . . . . . . .292 Zehirli ot gibi f›flk›rd› heykelin, yer yer, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .439 Zemâne piçleri! Gördün ya, hepsi besmelesiz... . . . . . . . . . . . . . . . .106 Ziyân›n ölçüsü akl›mda, çünkü, bir mumdu. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .290 Zorun: Gebermemek ancak “ölümlü dünyâ”da! . . . . . . . . . . . . . . . .227 Zulme tapmak, adli tepmek, hakka hiç ald›rmamak; . . . . . . . . . .274 Zulmü alk›fllayamam, zâlimi aslâ sevemem; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .358 Zurna h›mh›m m› nedir, söylemiyor bir türlü; . . . . . . . . . . . . . . . . . . .337
SAFAHAT DIfiINDA KALMIfi fi‹‹RLER ‹Ç‹N KILAVUZ
şiir bulma kılavuzu
Âmin! desin hep birden yi¤itler, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .490 As›rlar var ‹slâm’›n hederdir hûn-i mazlûmu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .488 Bana çok görme, ‹lâhî, bir avuç topra¤›n›!... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .500 B›rak tahsîli, evlâd›m, sen ilkin bir hayâ ö¤ren . . . . . . . . . . . . . . . . . .489 Bir lâhza eman ver de, K›yâmet’te diriltme. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .497 Biz, neyse, fakat, flâirimiz var ki, belâd›r; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .493 Bofland› yerlere küfrün bir öyle murdâr›: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .486 Deyip de Zangoc’a bafl vurdular. O mecnun da . . . . . . . . . . . . . . . .486 Evet, beynim sa¤›rd›r... Kâinât›m, çünkü, hep feryâd... . . . . . . .489 Ey bâd-i sabâ, ahde vefâ, böyle mi sizde? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .493 Ey benim her tafl› bir ma’bed-i îman yurdum, . . . . . . . . . . . . . . . . . . .499 Ey nüsha-i cân› ehl-i dînin! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .479 Ey san’ate zincir düflünen flâir-i evhâm! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .494 Ey Ulu Peygamberimiz nerdesin? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .490 Fakat bu, ›rz›n› dellâla vermifl, alçaklar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .484 Furkan ki kitâb-› Mustafâ’d›r, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .479 Gel ey bîçâre fiark’›n, fiark’a küsmüfl gitmifl evlâd›. . . . . . . . . . . .491 Haydi levend asker, u¤urlar ola. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .482 Hepsi göçmüfl, hani yoldafllar›n›n hiçbiri yok! . . . . . . . . . . . . . . . . . .500 Kasr-› Gülflen’sin evet, lâkin gönüller flen de¤il. . . . . . . . . . . . . . . . .500 Korkma, sönmez bu flafaklarda yüzen al sancak; . . . . . . . . . . . . . .477 Ne düflkün zevk-i millî; besteler piç, flâh-eserler piç. . . . . . . . . . .491 Orduma, “gâzî” dedi Peygamberim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .490 Ot de¤il onlar, dedenin saçlar›! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .483 Öyle sat›r at ki kuduz Bulgar’a: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .482 fiebâba hak veririm... Çünkü üç beyinsiz inek . . . . . . . . . . . . . . . . . .487 Tek ibre bilir, kendisi ancak; o da: Burnu, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .493 Türk eriyiz, silsilemiz kahraman... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .490 Vîrânelerin yasç›s› baykufllara döndüm, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .499 Yetmez gibi vâiz kesilip etti¤i kem küm, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .493 Yok râb›ta baflka, varsa din var. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .498 Yurdunu Allâh’a b›rak, ç›k yola: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .482
527
INDEKS(1) A
Abbas, Hz.: 82, 85. Hazret-i Peygamber’in amcas›
Abbas Halim Pafla: 277, 451, 453,
Ahzâb sûresi: 216. Akdeniz: 238, 363, 364. Âkif: 49, 198. Safahat flâiri.
493. M. Âkif’in “El-Uksur’da” fliiri-
Ali, Hz.: 64, 192, 380. Hazret-i Pey-
ni, ithaf etti¤i, “Arîza”lar› ve birkaç
gamber’in damad›, mücâhidlerin
k›t’ay› ad›na yazd›¤› zat. Kavalal›
piri, dördüncü halife.
neslinden M›s›rl› Prens (1866-
Ali Ekrem: 82. M. Âkif’in “Koca Kar›
1935). Osmanl› devletinde vâli ve
ile Ömer” fliirini ithâf etti¤i zat. Nâ-
bakan. Said Halim Pafla’n›n kardefli. M. Âkif’i seven ve büyük yak›nl›k gösterip M›s›r’da himâye eden zat.
Abdi: 253. Ortaoyununda “kavuklu” tipiyle meflhur bir oyuncu.
Abdu: Bkz. Muhammed Abduh. Abdülhamid: 373, 375, 376. Sultan ‹kinci (1842-1918).
Abdülmecid: 449. Sultan (18231861).
Acem: 170, 184. Arab olmayan. ‹ranl›.
Acem fiâh›: 69, 72. fiâh Mehmed Ali (saltanat›: 1907-1909).
m›k Kemal’in o¤lu A.E. Bolay›r (1867-1937)
Ali Haydar Pafla: 307. Mekke emiri. M. Âkif’in “Necid Çöllerinde...” fiiirini kendisine ithâf etti¤i zat.
Âl-i ‹mran sûresi: 175, 191, 234, 267, 275, 423.
Âl-i Osman: 253, 375. Osmano¤ullar› Ali fievki Hoca: 110. M. Âkif’in yak›n dostlar›ndan,
Bosnal›.
“Köse
‹mam” tipini ilhâm eden ve bu fliirin kendisine ithâf olundu¤u zat.
Alman, Almanl›k, Almanya: 243, 252, 279, 295, 302, 320.
Amasra: 203. Âmentü: 319. ‹man’›n flartlar›. Amerika: 467.
Afgan, Afganl›: 159, 245, 309.
Amnofis: 436, 437. M›s›r Firavunlar›ndan.
Afrika: 293, 454, 467.
Anka: 382 Masallardaki büyük kufl.
Ahmed, Hz.: 463, 480. Bkz. Peygam-
Ankara: 428, 430, 432.
ber.
Ahmed Pafla: 444. Bursal› flâir (15. as›r).
Arab, Arabl›k, Arabca: 107, 162, 170, 184, 233, 243, 303, 306, 366.
Arabistan: 159.
indeks
Âdem, Hz.: 238. Afgânî: Bkz. Cemâleddin.
1. ‹ndekse, bu ciltte bulunan fliirlerde ve bu fliirlere Mehmed Âkif taraf›ndan konulmufl notlarda geçen flah›s, eser, yer, topluluk ve müessese isimleri al›nm›flt›r.
529
Arab Üzengi: 104. Masal kahraman›.
kona¤›n›n ve yay›nevlerinin bulun-
A’râf sûresi: 187, 215.
du¤u meflhur cadde.
Archibald Bullok Roosevelt: 467. Roosevelt’in (bkz.) o¤lu. M. Âkif’in, g›yâb›nda kendisine “San’atkâr” fliirini ithâf etti¤i genç.
Arda: 255. Meriç nehrinin bir kolu. Ârif Hikmet: Bkz. Hersekli. Arnavut. Arnavutluk: 79, 162, 181, 184, 243, 257.
Bâb-› Fetvâ: 146. fieyhülislâml›k dairesi.
Bâbil: 412. Irak’ta Ba¤dad’›n yak›n›nda eski medeniyet merkezi.
Bâbü’s-Selâm: 312. Medine’de Peygamber Mescidi’nin ana kap›s›.
Bafra: 388. Sigara çeflidi. Bahr-i Ahmer: 116. K›z›ldeniz.
Âs›m: 110, 113, 317, 343, 384, 388, 390, 391, 392, 394, 395, 396, 398, 399, 400, 402, 403, 405. M. Âkif’in,
Bahr-i Siyah: 364. Karadeniz. Bahr-i Umman: 157. Umman Denizi, Hind Okyanusu.
eserinde yaflatt›¤› muhayyel kahra-
Bahriye: 350. Bahriye Mektebi
man› genç.
Bakara sûresi: 193, 263.
Âs o¤lu Hiflâm: 441, 442. Hiflâm bin Âs. Hz. Peygamber’in sahabîlerinden.
Asya, Asyal›: 159, 161, 294, 295, 369.
Bakî’: 313. Medine mezarl›¤›n›n ad›. Balkan: 264, 301, 483. Balkan da¤lar› ve bölgesi.
Asr sûresi: 379.
Bart›n: 364.
At Meydan›: 277. ‹stanbul’da Sulta-
Basri: 429. Birinci Meclis’te Bal›kesir
nahmed meydan›.
Atâullah Behâeddin: 415. Rusya müslümanlar›n›n liderlerinden.
Attar: 324. Ferîdüddin A. (11191193), ‹ranl› flâir ve mutasavv›f.
Avrupa, Avrupal›: 139, 147, 149, 150, 159, 161, 162, 165, 170, 204, 209, 229, 296, 301, 351, 385, 402.
(Karesi) mebusu Hasan B. Çantay (1887-1964).
Baflk›m: 183. Arnavut ayr›l›kç› teflkilât›.
Bathâ: 233. Mekke’nin di¤er ad›. Baytar: 350. Baytarl›k Mektebi. Bedir: 386. Müslümanlar›n düflmanlar›yla ilk savafl›.
Avustralya: 385.
Belçika: 351.
Ayvaz: 104. Köro¤lu destan› kahra-
Berlin: 283, 288, 306, 351, 405, 484.
manlar›ndan.
Ayyûk: 219. Parlak bir y›ld›z.
safahat
A’zel: 219. Parlak bir y›ld›z. B
530
Baba Cafer: 378. ‹stanbul’da Zindankap›s›’nda kad›n ve çocuklar›n gittikleri bir yat›r.
Bâb›âlî: 397, 402. Hükûmet. Bâb›âlî: 365. ‹stanbul’da hükûmet
Besmele: 106, 285. Befliktafl: 449. ‹stanbul’da Bo¤aziçi’nde bir semt. Beyo¤lu: 251. ‹stanbul’da, bir bölümünde, gazino ve gece kulübü benzeri sefil batakhâneler bulunan semt. Beyt-i Makdis: 412. Kudüs, mescid-i Aksâ. Bismark: 486. Alman birli¤inin kurucusu, devlet adam› (1815-1898).
Bo¤az: 303. Çanakkale Bo¤az›. Bo¤az: 462. ‹stanbul Bo¤az›. Bo¤az Harbi: 385. Çanakkale Savafl›, 1915. Boston: 467. Amerika’da flehir. Brüksel: 351. Belçika’n›n baflflehri. Buda: 153. Budizm inanc›n›n kurucusu. Buhârâ: 151, 245, 309, 469. Rusya’n›n iflgâli alt›ndaki Özbekistan’da bir Türk flehri.(1) Bulgar: 183, 253, 254, 255, 483. Bursa: 430. Burunsuz Hasan: 366. Ortaoyununda komik “zuhûrî” tipiyle meflhur bir oyuncu. C
Cava: 245, 309. Endonezya’da büyük adalardan biri. Cedd-i Hüseyn: 187. Hz. Hüseyin’in dedesi: Hz. Peygamber aleyhisselam. Cemâleddin Afgânî: 402. ‹slâm birli¤i için çal›flan fikir ve mücâdele adam› (1839-1897) ve Muhammed Abduh’un üstad›. Cemile: 131, 133, 134. M. Âkif’in k›z›. Cengiz: 359. ‹slâm ülkelerini yak›p y›kan Mo¤ol hükümdar› (11671227). Cerman: 324. Alman. Cezâyir: 162, 245, 293.
Çerkes: 184, 243, 306, 366. Çin, Çinli: 152, 153, 184, 233, 245, 309.
Çin-i Maçin: 353. Çin Seddi: 233, 412. D
Dârâ: 70. ‹ran hükümdarlar›n›n büyüklerinden (M.Ö.: 558-486).
Dâr-› Saltanat: 303. Saltanat merkezi. Bkz. ‹stanbul.
Dârü’l-Hilâfe: 303. Hilâfet merkezi. Bkz. ‹stanbul.
Dârü’t-T›b: 210. T›b medresesi. Dâvûd, Hz.: 412, 462, 491. Dicle: 85. Dinî, Felsefi Musâhabeler: 139, 198. Ferid Kam’›n eseri.
Dirvas: 97, 98. Emeviler devrinin zeki ve hatib bir genci.
Dolmabahçe: 449. Dolmabahçe Saray›.
Dö Lesseps: 239. Ferdinand de L. (1805-1894). Süveyfl kanal›n› açan Frans›z.
Dürr-i Yetîm: 498. Eflsiz büyük inci. Bkz. Peygamber. Düyûn-i Umûmiye: 289. Osmanl› Devleti’nden alacaklar›na karfl›l›k, yabanc› devletlerin Türkiye’de kurduklar› “Umûmi Borçlar” müessesesi. Gümrükleri ve baz› maddeleri tekellerine alm›fllard›. E
Siirt ilimizdedir. Ç
Çaml›bel: 104, 160. Çanakkale: 303. Ç. Bo¤az›.
Ebû Ubeyde: 231, 232. E. U. bin Cerrâh (öl. 639) Hz. Peygamber’in Cennet’le müjdelenen on yak›n›ndan biri. Büyük ‹slâm kumandan›. Ebû Zer: 394. E.Z. el-G›fârî (öl. 653).
indeks
Cûdî: 412. Tûfan’dan sonra Hz. Nûh’un gemisinin oturdu¤u da¤.
1. Bu gibi bilgiler, o günlerin siyasî vaziyetlerine göre verilmifltir.
531
Hz. Peygamber’in arkadafllar›n-
Fatin Hoca: 139. M. Âkif’in ikinci Sa-
dan. Dindarl›¤› ve hakk› ihtardaki
fahat’› kendisine ithâf etti¤i zat. ‹s-
sebât› ile meflhurdur. Edhem: 459. Din yolunda taht›n› terk eden Belh hükümdar› ‹brâhim Edhem (9. as›r) Edirne: 253. Ekmekçio¤lu medresesi: 212. El-Uksur: 277, 435. M›s›r’da eski medeniyet kal›nt›lar›n›n bulundu¤u meflhur mahallerden biri. Lüksor. Ekrem: Bkz. Recâizâde. Emin: 317, 324, 399. M. Âkif’in o¤lu. Endülüs: 164. Enfâl sûresi: 248, 418. Ertu¤rul: 335. Osman Gâzi’nin babas›. Erzurum: 373. Eski Dünya: 385. Asya, Afrika, Avrupa. Eflref: 488. Meflhur heccav flâir (1847-1912). Eyüb: 38. ‹stanbul’un meflhur semti. Eyyûb: Bkz. Eyüb. Ezrakabânû: 104. Ferhad ile fiirin hikâyesi tiplerinden.
tanbul rasadhânesinin kurucusu, astronomi profesörü F. Gökmen (1878-1954).
Fecr-i Âtî: 140. “Servet-i Fünûn” cereyân›n›n devam› olarak kurulan modern edebî ekol.
Ferdinand: 253. Balkan Halbi s›ras›nda Bulgar kral›.
Ferhad: 104, Masal kahraman›.
Ferid: 198, 200, 443. F. Kam (18641944). M. Âkif’in kendisine “Gece” fliirini ithâf etti¤i arkadafl›, Türk edebiyat› profesörü.
Feride: 131, 132, 133, 134. M. Âkif’in k›z›.
Ferkadân: 219. Büyükay› kümesinin en parlak iki y›ld›z›.
Firavun:116, 382, 433, 435, 437, 438. Tanr›l›k iddiâ eden eski M›s›r hükümdarlar›n›n genel ad›.
Firdevsî: 72. fiehnâme destan›n›n nâz›m› ‹ran flâiri (934-1021).
Florya: 252. ‹stanbul’da deniz k›y›F
s›nda plâj ve gazinolar semti.
Fransa, Frans›z, Frans›zca: 52, 208, Fahrü’n-nisâ Emîre: Bkz. Hadîce. Farmason: 355. Masonluk denen din aleyhdâr› gizli teflkilât›n mensubu. Halk aras›nda “dinsiz, ahlâks›z” mânâs›na, hakaret yerine kullan›l›r.
safahat
Fârûk: 231, 232. Hz. Ömer’in s›fat›:
532
Hak ile bât›l› ay›ran. Bkz. Ömer.
Fas: 162, 245.
243, 252, 279, 293, 302, 349, 486.
Fuad fiemsî: 316. Osmanl› maarif müdürlerinden, M. Âkif’in alt›nc› Safahat’› kendisine ithâf etti¤i dostu, F.fi. ‹nan (1886-1974). G
Fât›r sûresi: 190. Fâtih: 430. Fâtih Sultan Mehmed (1432-1480).
Fâtih: 7, 8, 22, 42, 181, 203, 204, 205, 317. Fâtih Câmii ve semti.
Fâtiha sûresi: 120, 147, 353, 440.
Garb: 52, 72, 154, 155, 165, 166, 167, 170, 180, 194, 225, 229, 233, 251, 266, 295, 296, 403, 404, 411, 412, 428, 430. Yön de¤il, muhit, zihniyet ve fikir mânâs›nda olarak: Bat›.
Gazâlî: 72, 378. Büyük ‹slâm âlimi ve mütefekkiri (1058-1111).
Gazne: 469. Afganistan’da eski medeniyet merkezi.
Godoski: 469. Polonyal› mûsikîflinâs (1870-1938).
Haflr sûresi: 248. Hâtem: 98. Hâtem-i Tâî. Eski Arablar aras›nda cömertlik timsâli olan kabile reisi.
Havernak: 412. Irak’ta Kûfe civâr›ndaki târihî köflk.
Göksu: 364. ‹stanbul’da Bo¤az’a dökülen bir dere. Civar›, mesire yeri idi.
Haydar: 169, 459. Hz. Ali’nin s›fat›. Bkz. Ali.
Haydarâbâd: 155, 156. Bugün Gü-
Grey: 229. ‹ngiliz D›fliflleri Bakan› (1862-1933).
ney Pakistan’da Sind bölgesinde flehir.
Gümülcine: 255. Rumeli’de, Yunan iflgâli alt›nda bulunan Türk bölgesi..
Herem: 412. M›s›r ehramlar›ndan birinin ad›.
Hersek: 309. H
Heybeli: 453, 454, 493. Marmara Denizi adalar›ndan biri.
Habefl: 309. Habeflistanl›.
Hey’et-i ‹rflâdiye: 371.
Hac› Bektafl: 104. Hac› Bektafl-› Velî
H›rvat: 182, 257.
(13. as›r).
Hadîce: 433. Abbas Halim Pafla’n›n zevcesi. M. Âkif’in “Firavun ile Yüz
H›yve: 245, 309. Harezm’de 18041920 aras›nda yaflayan ve Rus iflgali alt›nda olan Türk devleti.
Yüze” fliirini kendisine ithâf etti¤i
H›z›r: 230.
han›mefendi.
Hicaz: 187, 233. Mekke ve Medi-
Hâf›z: 72, 152. Divan’›yla meflhur iran flâiri (öl. 1390).
Haliç: 139. ‹stanbul halici. Halkal›: 11. ‹stanbul civar›nda bir köy.
Halkal› Zirâ’at Mektebi: 11. Hamdi: 253. Ortaoyununda “kavuklu” tipiyle meflhur bir oyuncu.
Hamid: Bkz. Abdülhamid. Hamza, Hz.: 380. Hz. Peygamber’in mufltu.
Harem: 313, 412. Medîne’de Peygamber Mescidi. Kâbe Mescidi için de kullan›l›r.
Haremeyn: 187. ‹ki harem. Mekke ve Medîne.
indeks
amcas›. Uhud savafl›nda flehid ol-
ne’nin bulunduklar› bölge. Hicr sûresi: 421, 463. Hilmi: 94. M. Âkif’in, vefat›na mersiye yazd›¤› arkadafl›. Hilvan: 440, 442, 444, 446, 448, 449, 453, 454, 455, 456, 459, 464, 465, 466, 474. Kahire civar›nda kasaba. Hind, Hindistan; Hindû: 154, 155, 156, 245, 294, 385, 469, 471. Hirâ: 412. Hz. Peygamber’in tefekkür için ç›kt›¤› ve kendisine ilk vahyin geldi¤i da¤. Cebel-i Nur, Nur Da¤›. Hiflâm: 97, 98, 100. Emevi halifelerinden. Hiflâm bin Âs: 441, 442. Bkz. Âs. Hoca Tâhir Efendi: 181, 317. M. Âkif’in babas› (1826-1888) ‹pekli müderris.
533
Hocazâde: 110, 317, 320, 330, 347,
‹ran: 71, 72, 162, 167, 245, 460, 469.
360, 373, 389, 392, 397. M. Âkif’e
‹rem: 412. Âd kavmi zaman›nda
Köse ‹mam’›n hitap tarz›.
Huzeyfetü’l-Adevî: 441.
Cennet’e benzetmek için fieddad’›n yapt›rd›¤› bahçe ve köflk.
Hüsâm Efendi: 449. ‹stanbul’un
‹srâfil: 91, 147, 163. K›yamet’in ko-
meflhur fleyhlerinden, tefsir, hadis
puflunu haber verecek “Sûr”u üfle-
ve Mesnevî hocas› (1770-1864).
Hüseyin, Hz.: 187. Hz. Peygamber’in torunu (625-680).
yecek olan büyük melek.
‹srâ sûresi: 271. ‹stanbul: 14, 20, 145, 157, 159, 319,
Hüseyin Avni: 101. M. Âkif’in “Ma-
375, 409, 412, 414, 416, 417, 420,
halle Kahvesi” fliirini kendisine it-
422, 425. Bkz. Dâr-› Saltanat, Dâ-
hâf etti¤i arkadafl›.
rü’l-Hilâfe, Pâyitaht.
Hüseyin Kâz›m: 371, 373, 375. H.K. Kadri (1870-1934). M. Âkif’in dostu
‹spanya: 233. ‹zmir: 325, 364.
ve büyük “Türk Lügati” nin yazar›. J-K I-‹
Irak: 469.
Japon, Japonya: 42, 153, 170.
‹bni Avf: 232. Abdurrahman ‹. A. (öl.
Kâ’be, Kâ’betullah: 237, 260, 311,
652). Hz. Peygamber’in Cennet’le müjdelenmifl on arkadafl›ndan biri.
‹bni Hattâb: Bkz. Ömer.
âlimi K. Beyzavî (öl. 1291).
Kadri Bey: 371, 373, 375, 376. Hüse-
meflhur mütefekkirlerinden (980-
yin Kâz›m’›n (bkz.) babas›, Trab-
1037). meflhur mütefekkirlerinden (11261198).
‹brâhim, Hz.: 294, 412. ‹brâhim Bey: 52, 55. M. Âkif’in vefa-
zon vâlisi (1843-1903)
Kafkas: 293, 384. K⤛thâne: 363. ‹stanbul’da Haliç’e dökülen bir derenin ve bulundu¤u semtin ad›. Mesîre yeri idi.
Kahire: 277, 436.
t›na mersiye yazd›¤› baytar mirala-
Kahtan: 181. Arap kabilesi.
y›.
Kanada: 385.
‹kbâl: 471. ‹slâm flâir ve mütefekkiri,
safahat
Kàdî: 72. Tefsir’i ile meflhur ‹slâm
‹bni Sînâ: 151, 378. ‹slâm tarihinin
‹bnü’r-Rüfld: 378. ‹slâm tarihinin
534
340, 387, 432, 451, 472.
Pâkistan’›n fikir babas› M. ‹kbâl (1873-1938).
‹ngiliz, ‹ngiltere: 155, 156, 208, 279, 294, 303, 326, 351, 499.
‹pek: 257, 321. Osmanl› Vatan›n›n Arnavutluk bölgesinde bir kasaba.
‹pekli Hoca Tâhir Efendi: Bkz. Hoca Tâhir Efendi.
Kànûn-i Esâsî: 156. 1908’de yeniden yürürlü¤e konan 1876 Anayasas›.
Karada¤: 183. Balkan Harbi s›ras›nda müstakil olan küçük devlet.
Karagöz. 392. Meflhur gölge oyunu.
Karesi: 499. Bal›kesir. Karnak: 277, 279, 412, 433. El-Uksur’da (Lüksor) tarihî dikilitafllarla dolu bir mevki.
Karfl›lar: 35. Galata ve Beyo¤lu için
Kur’ân: 75, 76, 79, 129, 147, 153,
‹stanbul halk›n›n kulland›¤› tâbir.
155, 188, 257, 260, 275, 305, 370,
Kartal: 336. ‹stanbul civar›nda kasaba.
378, 379, 424, 479, 480. Bkz. Ki-
Kasr-› Gülflen: 500. Abbas Halim Pa-
tâb, Kitâb-› ‹lâhî, Kitâb-› Yezdân,
fla’n›n (bkz.) Hilvan’daki köflkü.
Kaflgar: 309. Çin iflgalindeki Türkistan’da meflhur Türk flehri.
Kazaklar: 71. Ruslar›n Kazak askerleri.Kosaklar.
Kâz›m: Bkz. Hüseyin. Kerem: 104. Halk hikâyesi kahraman›. K›btîler: 268. Çingeneler. K›l›ç Arslan 387. Selçuklu Sultan› ‹kinci K. A. (1155-1192).
Kitâbullah.
Kureyfl: 232. Peygamber Efendimiz’in mensubu bulundu¤u kabile.
Kurna: 336. ‹stanbul’un Kartal kazas›nda köy.
Kutbuddin: 72. ‹ranl› tabib, din âlimi ve mutasavv›f (1236-1311).
Kuzguncuk: 366. ‹stanbul’da Bo¤aziçinde semt.
Kürd: 184, 243, 306, 367.
K›r›m: 245. Rus iflgâlindeki meflhur
L
‹slâm ülkesi.
K›zanl›k: 320. Bulgar iflgalinde, gülleriyle meflhur Türk flehri.
K›z›l›rmak: 364. Kitâb: 236, 239, 311. Bkz. Kur’ân. Kitâb-› ‹lâhi: 237. Bkz. Kur’ân. Kitâb-› Yezdân: 251. Bkz. Kur’ân. Kitâbullah: 275. Bkz. Kur’ân.
Lala fiahin: 253. Orhan Gazi devrinde Rumeli’ye ilk geçen ve Edirne’yi feth eden kumandan (öl. 1385).
Lâz, Lâzistan: 184, 243, 306, 366, 374, 376.
Leylâ: 46, 308, 431, 432, 444, 468.
Konya: 352.
Muhayyel ma’flûka, hayal sevgili,
Kosova: 182, 256, 257. Osmanl› or-
gâye.
dusunun iki büyük zaferine sahne
Loran: 351. 1908’de bir ara Mâliye
olan (1389 ve 1448) ve S›rp iflgali
Nezâreti müflâviri olan Frans›z ma-
alt›nda bulunan meflhur ova.
liyecisi.
Kömürcüler Kap›s›: 22. Fâtih Camii avlusunun kap›lar›ndan biri.
Köprü: 139, 203. Galata Köprüsü. Köse ‹mam: 110, 317, 319, 323, 324, 344, 356, 358, 366, 377. Âkif’in
meflhur eseri.
Lûtfullah: 129. Sünbülzâde Vehbi’nin o¤lu. M
535
muhayyel kahraman›. Bkz. Ali fievki Hoca.
Kubbe-i Hadrâ: 308. Peygamberimiz
indeks
Köro¤lu: 104. Destan kahraman›.
Lûtfiyye: 129. Sünbülzâde Vehbi’nin
Ma¤rib: 309, 311. Cezayir, Fas ve Tunus bölgeleri.
Efendimiz’in kabri üzerindeki yeflil
Mahmud, Hz.: 463. Bkz. Peygamber.
türbe.
Malta: 427. Malta adas›.
Maltepe: 454. ‹stanbul’un Marmara Denizi k›y›s›ndaki semtlerden biri.
Malt›z: 338. Malta adas›na ait. Maltal›.
Mama: 252. Beyo¤lu’nda bir sefehat yeri.
Mançester: 351. ‹ngiltere’de sanayi flehri.
Mançurya: 152. Kuzey Çin’in bir bölgesi.
Mandal Hoca: 374, 375, 376, 377. Oflu vâiz.
Marmara: 157, 303, 363, 385, 453, 454. Marmara Denizi.
Mecnun: 308, 432. Muhayyel âfl›k, âfl›klar›n timsali olan efsane kahraman›.
Medîne: 83, 84, 85, 307, 309, 313. Peygamber Efendimiz’in varl›¤› ile nurlanan mübârek flehir.
Mehmed Ali: 4, 417. M. Âkif’in birinci Safahat’› kendisine ithaf etti¤i ve ad›na bir fliir yazd›¤› genç talebesi, Ratip Pafla’n›n o¤lu.
Mehmedcik: 385. Müslüman Türk askerinin genel ad›.
Melek: 397, 403. Köse ‹mam’›n k›z›, Âs›m’›n kardefli.
Menâhâ: 309. Medîne-i Münevvere’de kervanlar›n konaklad›¤› meydan.
safahat
Meriç: 254. Türkiye ile Yunanistan
536
aras›nda bugünkü s›n›r› teflkil eden nehir.
Merkad-i Nebevî: 308. Hazret-i Peygamber’in Medîne’deki nurlu kabri.
Merkad-i Pâk: 310. Hazret-i Peygamber’in tertemiz yüce mezar›.
Mesih, Hz.: 230. Hazret-i ‹sâ aleyhisselâm.
Mesnevî: 449. Hazret-i Mevlânâ’n›n büyük eseri.
Meflhed: 182. Kosova’da Sultan Birinci Murad’›n flehid oldu¤u yer. Burada bir türbe vard›.
Mevlânâ: 241. M. Celâleddin Rûmî (1207-1273) hazretleri.
Mevlid: 452, 498. Hz. Peygamber’in do¤umu.
Mevlid: 324, 462. Süleyman Çelebi’nin Peygamber Efendimiz’in do¤umu ve hayat›na dâir nazm etti¤i büyük ve mübârek fliir.
M›s›r, M›s›rl›: 84, 277, 303, 402, 440, 469. Midhat Cemâl: 69, 73, 202. M. Âkif’in dördüncü Safahat’› ve “‹stibdad” fliirini kendisine ithaf etti¤i, dostu, flâir M.C. Kuntay (1885-1956). Mir’at: 378. Medreselerde “usûl” dersi kitab›. Mo¤ol: 359. Molla: 366. Necmeddin M. Kocatafl (1876-1949). fiûrâ-y› Devlet reisi ve Adliye nâz›r›. Moskof: 150, 158. Ruslara, gaddarl›klar›n› ve ‹slâm’a karfl› olan derin düflmanl›klar›n› ifâde etmek üzere Türkler taraf›ndan tak›lan isim. Muhammed, Hz.: 86, 175, 197, 310, 312, 313, 463. Âlemlere rahmet yüce flahsiyet Peygamber Efendimiz. Bkz. Ahmed, Mahmud, Mustafa, Nebi, Peygamber, Resûl, Resûlullah (sallâllâhu teâlâ aleyhi ve sellem).
Muhammed Abduh: 402. Müslümanlar› uyand›rmak ve birlefltirmek için çal›flm›fl M›s›rl› din âlimi ve fikir adam›. (1849-1905).
Murad: 182, 253, 256. Sultan Birinci
Osman: 335, 430. Osmanl› Devle-
M. Hudâvendigâr (1326-1389).
ti’nin kurucusu O. Gâzi (1258-
Kosova zaferi sonunda flehid düflmüfltü.
1326).
Osmânî, Osmanl›: 74, 101, 154, 155,
Mustafa, Hz.: 479. Bkz. Peygamber. Musa, Hz.: 116, 382.
158, 207, 213, 259, 300, 483.
Ostralya: 385. Avustralya.
Mühendishâne: 350. Mühendislik Okulu, Teknik Üniversite.
Ö
Mülk-i Osmânî: 74. Osmanl› ülkesi.
Mülkiye: 350. Siyasal Bilgiler Okulu.
Ömer, Hz.: 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88,
Mülk sûresi: 39, 40.
169, 231, 232, 236, 240, 305, 380,
Mültekà: 378. Meflhur f›k›h kitab›.
381, 394. Adâletiyle mehur ikinci halife Ö. bin Hattâb (591-644)
N
Ömer Fâruk Efendi: 262. M. Âkif’in beflinci Safahat’› kendisine ithâf et-
Napolyon: 70, 302. ‹mparatorlu¤unu ilân eden korsikal› Frans›z generali (1769-1821).
ti¤i Osmanl› flehzâdesi.
Ömer Lutfi: 283. M. Âkif’in “Berlin Hat›ralar›” fliirini kendisine ithâf
Nebî, Hz.: 184, 236, 254, 312, 483. Bkz. Peygamber.
Necid: 307, 308. Arabistan yar›madas›nda merkezi Riyad olan bölge.
etti¤i arkadafl›, binbafl›.
Örfî: 72. Kendinden sonra gelen Türk ve ‹ran flâirlerine tesir eden ‹ran flâiri (1555-1591)
Necm sûresi: 25, 177, 221. Neml sûresi: 178.
P
Neron: 294. Zâlimli¤i ile meflhur Roma imparatoru (öl. 68). Roma’y›
Paris: 161.
yakt›rd›¤› söylenir.
Pâyitaht: 79, 270. Baflflehir. Bkz. ‹s-
Nevruz: 466. M. Âkif’in dostlar›ndan birinin o¤lu.
tanbul.
Pendik: 454. ‹stanbul’un kazas›.
New-York: 467.
Peygamber, Hz.: 72, 113, 151, 162,
Neyzen Tevfik: 457. Meflhur neyzen
184, 215, 234, 310, 324, 330, 357, 380, 387, 490, 491, 492. Ahir za-
Nil: 277, 278, 279, 280, 281, 433.
man nebîsi, Resûl-i muhterem
Nizâr: 181. Arab kabilesi.
efendimiz. Bkz. Muhammed (aley-
Nûr sûresi: 285.
hissalâtu vesselâm).
Pirene: 233. Fransa ile ‹spanya araO
s›ndaki da¤lar.
Pirzerin: 257. Kosova vilayetinde OsOflu: Bkz. Mandal Hoca. Orhan: 335, 430. ‹kinci Osmanl› hükümdar› O. Gazi (1281-1362).
manl› sancak merkezi.
Pomak: 255, 366. Balkanlarda yaflayan Slav as›ll› müslümanlar.
indeks
ve flâir T. Kolayl› (1879-1953).
537
Prusya: 243. Eski Alman devleti.
S
Puankare: 229. Frans›z devlet adam› ve baflbakan› (1860-1934).
Sa’dî: 24, 29, 58, 69, 70, 71, 72, 235, 324, 452. fiirazl› fieyh Sa’dî (1213-
R
1292). “Bostan” ve “Gülistan”›n yazar›, edib, flâir ve hakîm.
Rahmetullah: 155. “‹zhâru’l-Hak” adl› eseriyle misyonerlere cevap veren Hindistanl› ‹slâm alimi (öl. 1889).
Râmih: 219. Parlak bir y›ld›z. Râzî: 72, 378. Bkz. Fahreddin Râzî. Ravza-i Peygamber: 312. Hz. Peygamber’in nurlu kabri.
Recâîzâde: 371, 373. Mahmud Ekrem (1847-1914) edib ve flair.
Remle: 454. ‹skenderiye’nin yazl›k semti.
Resûl, Hz.: 231, 234, 312, 480. Bkz. Peygamber.
Resûlullah, Hz: 312, 313, 452. Bkz. Peygamber.
Rimpapa: 351. Papa, Katolik hristiyanlar›n bafl›.
Robert Kolej: 485, 487. Amerikan
Safahat: 135, 198, 200, 409, 451. Salâhaddin: 387, 430. Eyyûbî Devleti’nin kurucusu, Haçl›lar› durduran ve Kudüs’ü geri alan büyük ‹slam kumandan› S. Eyyûbî (1138-1193).
Samatya: 284. ‹stanbul’da Kocamustafapafla semtinin eski ad›.
Sand›kburnu: 323. ‹stanbul’da Yenikap› semtinde eski meyhanelerin bulundu¤u batakhaneler muhiti.
Sarayiçi: 254. Edirne’de eski saray›n bulundu¤u bölge.
Sar›güzel: 317. ‹stanbul’da Fâtih’te M. Âkif’in do¤du¤u semt.
Savof: 253. Balkan Harbi’nde Bulgar ordusu kumandan›.
Sebilürreflad: 415, 482. M. Âkif’in baflyazar› oldu¤u ve fliirlerinin yay›nland›¤› meflhur ‹slamc› dergi.
yelerle 1853’te Bo¤aziçi’nde açt›k-
Sedan: 243, 279, 302. Frans›zlar›n
lar›, temel de¤erlerimize zararl› te-
Almanlara ma¤lûp olduklar› savafl
sirleri olan yabanc› okul.
(1 Eylül 1876). Kral ve 104 bin as-
(1882-1945).
safahat
‹slâm din ve tasavvuf âlimi.
misyonerlerinin, dinî ve siyasî gâ-
Roosevelt: 467. ABD baflkanlar›ndan
538
Sa’düddin: 72. Taftazânî (1322-1394),
Rufâî: 104. fieyh Ahmed Rifâî (11161183).
Rum: 328, 329, 333. Rumeli: 301. Osmanl› ülkesinin Edirne’den bat›da kalan topraklar›.
ker esir düflmüfltü.
Sedd-i Çin: 233, 412. Selânik: 258. Osmanl› Devleti’nin Rumeli vilayetlerinden birinin merkezi.
Selim: 254, 335. Yavuz Sultan S. (1466-1520). Bkz. Yavuz.
Rum sûresi: 195.
Selma: 49, 50. M. Âkif’in ye¤eni.
Rus, Rusça, Rusya: 52, 71, 146, 147,
Semerkand: 151. Rus iflgali alt›ndaki
149, 150, 158, 159, 168, 294, 301.
Özbekistan’da meflhur Türk flehri.
Serendip: 309, 311, 412. Endonez-
Süleyman Pafla: 335. Orhan Ga-
ya’da Seylan’›n güney ucuna dü-
zi’nin büyük o¤lu ve Rumeli fâtihi
flen ada. Hz. Âdem’in dünyaya ilk
(öl. 1357).
ayak bast›¤› yer say›lan Âdem Da¤›
Süreyya: 219, 387. Bkz. Ülker.
bu adadad›r.
Süveyfl: 238, 239. Akdeniz’le K›z›lde-
Seylân: 313. Hind Okyanusu’nda yar›mada.
niz’i ba¤layan kanal. Kaz›lmas›: 1859-1869. fi
Seyyid: 378. Meflhur ‹slâm âlimi Seyyid fierif Cürcânî (1340-1413).
S›ddîk. Hz.: 169. Hz. Ebûbekir’in (571-634) s›fat›: Tasdik eden, sâd›k dost.
fiâfi’î: 357. fiâfi’î mezhebinin kurucusu büyük imam (767-820).
fiâh ‹smail: 104. Masal Kahraman›.
S›rp: 182, 183, 256, 257.
fiam: 97, 231.
Sibirya: 245.
fiark: 52, 55, 58, 72, 101, 102, 139,
Sînâ: 7, 90, 384, 447, 462. Sina Da¤›. Hz. Mûsâ’n›n dile¤i üzerine ilâhî nûrun tecellî etti¤i da¤. Bkz. Tûri Sînâ.
Sinan: 356. Koca S. (1489-1588) üç yüz büyük eser binâ eden büyük mimar.
Sind: 469. Bugün Pakistan’›n güneyinde bir bölge.
Siroz: 258. Selanik’e ba¤l› Osmanl› sancak merkezi, Serez.
Sûdan, Sûdanl›: 309, 313, 402. Surg: 231. Sûr-i Bâbil: 412. Sûr-i ‹srâfîl: 91, 147, 163. Sûr-i Mahfler: 429, 462, 491.
156, 165, 170, 176, 180, 194, 225, 253, 266, 280, 295, 296, 303, 377, 401, 403, 405, 411, 412, 416, 419, 428, 430, 431, 432, 455, 471, 488, 489, 491, 492. Yön de¤il, muhit, zihniyet ve fikir mânâs›nda olarak: Do¤u.
fiap denizi: 238. K›z›ldeniz. fierif Muhyiddin: 408, 467, 491. M. Âkif’in yedinci Safahat’› kendisine ithâf etti¤i, “San’atkâr” ve “fiark’›n Yegâne Dâhi-i San’atine” fliirlerini ad›na yazd›¤› zat. fi. M. Targan (1892-1967).
fiile: 364. ‹stanbul’un Karadeniz k›y›s›nda kazas›.
fii’râ: 219. ‹ki parlak y›ld›z›n ad›.
Süheyl: 219. Parlak bir y›ld›z. Süleyman: 209, 356. Kanûnî Sultan
T
Süleyman Dede: 324. Mevlid nâz›m› S. Çelebi (öl. 1422).
Süleymâniye: 140, 141, 356. Mimar
Tâceddin Dergâh›: 428, 430. Mehmed Âkif’in Ankara’da iken kald›¤› ve ‹stiklâl Marfl›’n› yazd›¤› yer.
Sinan’›n Kanûnî Süleyman ad›na
Tâhir Efendi: Bkz. Hoca Tâhir Efendi.
inflâ etti¤i ulu câmi.
Tâk-› Kisrâ: 412. Sâsânî (‹ran) kral› I.
Süleyman Nazif: 427. Edib ve flâir (1870-1927).
fiahpur’un (241-272) yapt›rd›¤› saray.
indeks
S. (1494-1566).
539
safahat 540
Taflkend: 151. Rus iflgalindeki Özbekistan’›n baflflehri. Tatar: 149, 159, 170. Tatavla: 284. ‹stanbul’un Kurtulufl semtinin eski ad›. Gayrimüslimler otururdu. Teb: 433. Yukar› M›s›r’da tarihî harabeleriyle meflhur flehir. Tebâreke sûresi: 40. Tevfik Neyzen: Bkz. Neyzen Tevfik. T›bbiye Mektebi: 210, 350. T›rhal: 378. Tihâme: 313, 469. Mekke’nin di¤er ad›. Tiryâki Hasan Pafla: 228. Kanije’nin kahraman kumandan› (15301611). Tîn sûresi: 15. Togo: 154. Rus donanmas›n› imha eden Japon generali (1857-1912). Tokatl›yan: 238, 251. Beyo¤lu’nda içkili batakhanelerin bulundu¤u pasaj. Trabzon: 373. Transval: 309. Güney Afrika’da bir bölge. Tunca: 254. Meriç nehrinin bir kolu. Tunus, Tunuslu: 162, 245, 293, 309. Tûr: 308. Bkz. Sînâ. Tûr-i Sînâ: 412. Bkz. Sînâ Turan ‹li: 420. “Türklerin anayurdu Turan” efsanesindeki hayali ülke. Türk, Türklük: 155, 159, 162, 243, 303, 306, 323, 335, 336, 347, 354, 359, 490. Türkistan: 151. Rus ve Çin iflgâli alt›ndaki Müslüman Türk ülkesi.
Ülker: 460. Parlak y›ld›z kümesi,
U-Ü
Yakova: 257. Kosova ovas›n›n güne-
Uksur: Bkz. El-Uksur. Ümeyye: 97. Emevio¤ullar› ailesi, hanedan›.
Ya’kûb: 379. Y. bin ‹shâk (735-821).
Bkz. Süreyya.
Üsküdar: 253, 388, 461. Üzeyr, Hz.: 230. V
Vâdi’l-Mülûk: 435. El-Uksur’da Firavun mezarlar›yla dolu bir vâdi.
Vahdetî: 108, 114. Volkan gazetesi sahibi Dervifl Vahdeti (1869-1909). 31 Mart hareketinin teflvikçisi oldu¤u itham›yla as›lm›flt›r. Bkz. Volkan.
Vardar: 258. Kosova ve Üsküp’ten geçip Selânik körfezine dökülen nehir.
Varna: 301. Bugünkü Bulgaristan’da liman flehri. 1389-1878 y›llar›nda Osmanl› idaresinde kald›. ‹slâm topra¤› oldu.
Vatan fiark›s›: 81. Nam›k Kemal’in veya Tevfik Fikret’in fliiri.
Vefa: 211. ‹stanbul’da fieyh Vefâ hz.nin medfun bulundu¤u semt.
Vehbî: 129. Divan flairi Sünbülzâde V. (1719-1809).
Volkanc›: Bkz. Vahdetî. Volkan: 108. Dervifl Vahdetî’nin 11 Aral›k 1908-20 Nisan 1909 tarihlerinde 110 say› ç›kard›¤› günlük gazete.
Y
Yakac›k: 74, 495. ‹stanbul’un sayfiye semti. yinde ‹pek sanca¤›na ba¤l› kasaba. “K›râ’at-i Aflere” denilen, Kur’ân’›n on okunufl tarz›ndan birinin imam›.
Yâsin sûresi: 95.
Yezid: 71. ‹kinci Emevî hükümdar›
Yavuz: 305. Bkz. Selim.
(öl. 683). Kerbelâ fâcias›, onun za-
Yayla: 27, 74. ‹stanbul’da semt.
man›nda cereyan etti¤i için, ad›,
Yehûd: 230. Yahudi, ‹srailo¤ullar›.
kötülük ve zâlimli¤e s›fat olmufltur.
Y›ld›r›m: 182, 256, 299, 335, 430.
Yemen: 76, 81, 181, 469. Yena: 302. Frans›zlar›n Almanlara 14 Ekim 1806 savafl›nda galip geldikleri yer. Jena.
Sultan Birinci Bâyezid’in (13601403) lâkab›.
Y›ld›z: 361, 375. Sultan ‹kinci Abdülhamid’in dâimî ikamet etti¤i Beflik-
Yeni Câmi: 140, 374. ‹stanbul’da
tafl’taki saray›.
Eminönü’nde Safiye Sultan taraf›n-
Yunan, Yunanl›: 183, 259, 430.
dan Mimar Dâvud A¤a’ya yapt›rt›-
Yûsuf, Hz: 185.
lan Vâlide Câmii (1663)
Yûsuf sûresi: 185.
Yeni Dünya: 385, 467. Amerika, Z
Avustralya.
Yenikap›: 323. ‹stanbul’da Marmara Zanbak: 300. “Eylül” yazar› Meh-
sahilinde bir semt.
Yermük: 441. Hz. Ebûbekir devrinde Bizans ordusuyla yap›lan ve Suri-
med Rauf’un “Bir Zanba¤›n Hikâyesi”
adl›
müstehcen
(1910).
ye’nin fethine yol açan savafl
Zirâ’at: 350. Zirâ’at Mektebi.
(634).
Zümer sûresi: 189.
Yesârî: 333. Meflhur hattat (öl. 1798).
roman›
Zuhûrî: 365, 366, 367. Ortaoyununda “komik” tip.
indeks 541