35 0 51MB
İBraHİM PaŞa
SaraYI
Nurha n A t a so y
© T.C. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI KÜTÜPHANELER VE YAYIMLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 3361 KÜLTÜR ESERLERİ DİZİSİ 485 ISBN: 978-975-17-3957-5 Genel ağ: www.kulturturizm.gov.tr e-posta: [email protected] Fotoğraflar Bahadır Taşkın, Mustafa Aksay, Mustafa Yılmaz, Bahattin Öztuncay, Garo Kürkman, Nurhan Atasoy, Doğan Paksoy, Ayla Püskül, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, Pera Müzesi Arşivi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Arşivi, İstanbul Arkeoloji Müzesi Arşivi, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Arşivi, Galeri Alfa Diatek Arşivi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü Arşivi. Yapım Uluslararası Piri Reis Kültür Ajansı Tasarım: Ezgi Zorlu Uygulama: Meltem Yılmaz Adres: Kazım Özalp Mah. Rabat Sok. No: 27/2 GOP, Çankaya/Ankara Telefon: 0 312 446 21 56 Genel Ağ: www. pirireisajans.com e-posta: [email protected]
Baskı: Epamat Basım Yayın İvedik OSB Ağaçişleri San. Sitesi 1357 Sok. No:41 Yenimahalle/Ankara Tel: 0312 394 48 63
İkinci Baskı 1500 adet Ankara, 2017 Birinci Baskı 2000 adet Ankara, 2012 Atasoy, Nurhan İbrahim Paşa Sarayı/Nurhan Atasoy.- 2. bsk.- Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2017. 244s. ; rnk. res.; 27 cm.- (Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları; 3361, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü Kültür Eserleri dizisi; 485) ISBN: 978-975-17-3957-5 Dizin var. I. k.a. II. Seriler. 728.82095622622
Önsöz İhtişamıyla döneminin en dikkat çeken sivil mimari eserlerinden biri olduğu kabul edilen İbrahim Paşa Sarayı, kültürel mirasımızın önemli eserlerine ev sahipliği yapan Tarihi Yarımada’nın kalbi At Meydanı’nda, Topkapı Sarayı’nın yanı başında yer almaktadır. Bu konumlandırılışı, sarayın, başkentin en önemli mimari yapılarından biri olarak kurgulandığı ve inşa edildiğini göstermektedir. Saray bugün ise içinde barındırdığı çok değerli ve nadide eserlerle en kıymetli müzelerimizden biri olan Türk ve İslam Eserleri Müzesine ev sahipliği yapmaktadır. Öncesinde At Meydanı Sarayı olarak adlandırılan yapının Kanuni Sultan Süleyman tarafından veziriazamı Pargalı İbrahim Paşa adına 1521 yılında restore edildiği ve kendisine hediye edildiği bilinmektedir. Tamamı günümüze ulaşmasa da İbrahim Paşa ve sonrasında birçok önemli devlet adamına ev sahipliği yapan saray, çok sayıda tarihi olayın canlı tanığı olarak tarihi, mimari ve sanatsal öneme sahiptir. Kıymetli ilim insanı, sanat tarihçisi Prof. Dr. Nurhan Atasoy’un, uzun ve titiz araştırma ve çalışmaları sonucunda ortaya çıkan “İbrahim Paşa Sarayı” adlı kitabı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nce 1972 yılında basılmıştı. Eser, yeni yayımlar, yazılı ve görsel kaynakların yardımıyla yenilenerek Bakanlığımızca 2012 yılında tekrar yayımlanmıştı. 16. yüzyıldan bu yana kesintisiz olarak kullanılan ve İstanbul’daki tek vezir sarayı olma özelliğini taşıyan yapının, bulunduğu bölgenin mekânsal dizilişi içindeki yeri ve önemini, mimari özellik ve evrelerini, tanıklık ettiği tarihi olayları, yıkılışı ve tecrübe ettiği kimlik değişimlerini minyatür, fotoğraf, çizim ve arşiv belgeleri eşliğinde ve saha araştırmalarından elde edilen bulgular rehberliğinde anlatan bu kıymetli kitap okurların ilgisine tekrar sunulmak üzere bakanlığımız tarafından ikinci defa yayımlanmaktadır. Tarihimizin önemli olaylarına tanıklık ederek farklı anlayışlar ve yaşam biçimlerine dair önemli ipuçları sunan bu kıymetli kültür varlığımızın tanıtılması ve hakkındaki bilgilerin gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak üzere tekrar yayımlanan bu değerli kitabın hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ederim.
Numan KURTULMUŞ
Kültür ve Turizm Bakanı
5
7
Sunuş
S
Yapılacak Adliye Sarayı binası için, arsasına göz konulan İbrahim Paşa Sarayı'nı yıkımdan kurtarmak için mücadele veren Sedat Çetintaş'ın anısına...
on yıllarda Osmanlı tarihine duyulan ilgi artışı ile İbrahim Paşa Sarayı kitabı da konuşulur ve aranır oldu. Ne yazık ki 1972 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yayınları arasından basılan ve yıllar önce mevcudu tükenmiş olan bu kitaptan beri “İbrahim Paşa Sarayı” konusunda yeni bir yayın yapılmamıştır. Bu araştırmamda minyatürler görsel belge olarak kullanılmıştı. Kitabın genişletilerek yeniden yayımlanmasının bir amacı, minyatürlerin belge olarak kullanılmasının yaygınlaşmasına yardımcı olmaktır. Ancak bu kadar yıl sonra ikinci baskıyı yapmak o kadar da kolay bir iş değildi. Her şeyden önce sarayın eski fotoğraflarını bulmamız ve siyah beyaz olan bu fotoğrafların da yeniden renkli olarak çekilmesi gerekiyordu. Aşağıda isimlerini vereceğim dostlarımın yardımı ile çok sayıda yayıma, yazılı ve görsel kaynağa ulaştım. Bunlardan bir kısmı, şu sıralarda boşaltılmış bulunan eski Adliye Sarayı’nı inşa etmek isteyenler tarafından, arsa açmak için İbrahim Paşa Sarayı’nın Binbirdirek’e kadar uzanan kısımlarının yıkılmasını ve Topkapı Sarayı’ndan sonra en büyük saray diye tarif edilen bu sarayın bir kısmının da Hipodrom arkeolojisi araştırmaları uğruna ortadan kaldırılışını yansıtan fotoğraflar oldu. Bu yıkımları mazur göstermek için, binanın İbrahim Paşa Sarayı olmadığı, Mehterhane olduğu yolunda birçok yayınlar da yapıldı. Sanki 16. yüzyıl Mehterhanesinin yıkılması gerekiyormuş gibi. Bir padişah sarayı gibi çok sağlam ve kâgir olarak yapıldığı ve zaman zaman tamir gördüğü için günümüze gelebilmiş olan yapı, bugüne kadar kesintisiz olarak çeşitli amaçlarla kullanılmıştır. Bunların arasında Mehterhane de vardır. Kitabımıza konu olan “damat makbul ve maktul İbrahim Paşa”dan sonra daha nice sadrazamlara tahsis edilmiş ise de zaman zaman çok özensiz olarak da kullanılmıştır. Tamamen terkedilmemiş ve devamlı kullanılmış olması binanın günümüze gelebilmesini sağlamışsa da yapı, hoyratça kullanıldığı ve birkaç kere yangın geçirdiği için maalesef tezyinat vs. detaylarından yapıda, herhangi bir ize rastlayabilmemiz imkânını ortadan kaldırmıştır. Bugün sarayın mutfaklarını, hamamlarını ve helalarını bulamıyoruz. Bunlar da tamamen ortadan kalkmıştır. İkinci baskının hazırlanmasında bana destek verenlere minnettarım. Bu kitabı 40 yıl önce yazarken masamın altında oyun oynayan kızım Ebru Atasoy Akalın ikinci baskının düzeltilerini yaptı. Kendisine teşekkür borçluyum. Bu yeni yapıtta mümkün olduğunca renkli görsel de kullanmaya çalıştım. Ancak sarayın 1940-70 yıllarındaki durumunu gösteren eski fotoğrafların daha iyisini vermeye imkânımız olamadı. Kitabın yeni baskısı için destek
9
Sunuş
veren, bazı belgelerin okunmasında yardımcı olan dostum Murat Bardakçı’ya, yayınların bulunması gibi işlerdeki gayretlerinden dolayı değerli öğrencim-meslektaşım Doç. Dr. Zeynep Tarım Ertuğ’a, Dr. Ahmet Vefa Çobanoğlu’na, ayrıca birçok resmin temini konusunda Dr. Sumiyo Okumura, Doğan Paksoy, Burak Çetintaş, Mustafa Aksay, Yalçın Doruk, Hadiye Cangökçe, Bahadır Taşkın, Alev Taşkın ve Murat Taşkın’a müteşekkirim.
15 Şubat 2010 Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesinde açılan “Hipodrom/Atmeydanı: İstanbul’un Tarih Sahnesi” sergisi için bir araya getirilmiş fotoğraflardan faydalanmam için ellerindeki bütün görselleri kullanabilmem, İstanbul Arkeoloji Müzesi arşivlerindeki Hipodrom fotoğraflarından yeni baskıda kullanabilme imkânı verilmesi büyük bir kazanç oldu. Mükemmel bir kurum yaratan ve tüm araştırıcılara destek olan Sayın Suna-İnan Kıraç’a, görsel malzemelerin çoğunu bana cömertçe temin eden İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Baha Tanman, Gülru Tanman, Zeynep Ögel ve arkadaşlarına, başta Müdür Zeynep Kızıltan, Kütüphane Şefi Havva Koç, Dilara Şen Turan olmak üzere İstanbul Arkeoloji Müzesi idaresine minnettarım. Yeni yayın için Saray ile ilgili arşiv belgeleri konusunda yaptıkları yardımlardan dolayı Topkapı Sarayı Müzesinden Sevgi Ağca, Ayşe Erdoğdu ve her zaman yardımıma koşan dostum Seyit Ali Kahraman’a şükran borçluyum. Zeynep Atbaş her zamanki gibi minyatürlerin renklilerinin çekilmesinde yardımcı olmak lütfunda bulundu. İbrahim Paşa’nın mührü ve pençesini bana gösteren ve veren değerli araştırmacı Garo Kürkman’a, bir çok resim ve planı basmama izin veren, yüksek çözünürlüklü görsellerini temin eden sayın Cengiz Kahraman, Tayfun Oner, Ayşe Yetişkin ve Ahmet Keskin’i de teşekkürle anmak isterim. “İbrahim Paşa Sarayı” kitabının yeni baskısının yapılmasında Türk İslam Eserleri Müzesi Müdürü Seracettin Şahin, Mustafa Yılmaz’a, Aykut Çatır’a, Sevgi Kutluay’a, Ali Serkan Demirkol’a minnettarlığım büyüktür. Tapu ve Kadastro İstanbul İl Müdürü Sayın Sedat Cömertoğlu ve şube müdürü Şahin Kakı’ya da Sarayın orijinal girişlerinin resimlerinin çekilmesinde yardımlarından dolayı teşekkür borçluyum. Sayın Kültür Bakanımız Ertuğrul Günay’ın yüreklendirmesi ve desteği olmaksızın elinizdeki yayının gerçekleşmesi mümkün olamazdı. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü yöneticileri ve teknik ekibine destek ve katkılarından dolayı minnettarım. Kitabın oluşmasının her aşamasında titiz ilgisi ve katkısı için sevgili ve değerli kızım Prof. Dr. Gül İrepoğlu’na gururla teşekkür ediyorum. Türk Tarih Kurumu, Çetintaş’ın 1938-1951 yılları arasında yazmış olduğu 35 kadar makalesini toplayıp “İstanbul ve Mimari Yazıları” başlığı altında yayınlamıştır.1 Bunların hemen hepsi, yeni Adliye Sarayı’nın inşasına (Adliye Sarayı bugünlerde boşaltılmıştır) arsa açtırmak için bu muhteşem İbrahim Paşa Sarayı’nın üç avlusunun yıktırılmaması yolunda onun mücadelesini yansıtır. Çünkü aynı yıllarda bu binanın “İbrahim Paşa Sarayı” olmadığını ispat ederek Saray’ın büyük bir kısmının yıktırılmasını ve inşaatı gerçekleştirmek isteyenler, sistemli yayın ve gayret içindeydiler ve maalesef amaçlarına da ulaştılar. Bu araştırmaya başladığım 40 yıl önceki günlere dönüp bakıyor ve kendisini hiç tanıma fırsatı bulamadığım ama bu Saray’ın korunması için verdiği mücadeleyi yaptığı yayınlarından okuduğum Sedat Çetintaş’ı yıllar öncesindeki gibi gene rahmetle anıyorum. İbrahim Paşa
1
10
Çetintaş, 1951.
Sunuş
Sarayı’nın yıkılmasına karşı koyup Saray’ı korumaya çalışanların arasında Ahmet Hamdi Tanpınar da vardı.2 Sivil mimari yapılarımız arasında bulunan bu büyük sadrazam sarayı bu günkü hâliyle eski görkemini ve yapısını yansıtmaktan çok uzaktır. Saray’ın düz cephesinde içeri doğru bir girinti yapılarak iki yana oturtulmuş orijinal girişlerinin bulunduğu birinci avlusuna, 1236/1820’de, defterhane binası inşa edilmiş, 1326/1908 de Mimar Vedat tarafından bu binanın ve sarayın üçüncü avlulu bölümünün cephesi önüne de tapu ve kadastro binası yapılmıştır. Kuzey ve batı tarafları yıkılarak mezbelelik hâlinde bırakılan Saray, iyice tanınmaz hâle gelmiştir. Ayrıca mevcut kısımlarının da çok uzun yıllar, hapishane olarak kullanılmış olması da, durumu daha da kötüye götürmüştür. 1970 yılında yapılan restorasyon, Saray’ın yalnız bir avlulu kısmında gerçekleşmiştir. Böylece bu harabiyet büyük ölçüde olduğu gibi kalmıştır. Gönül ister ki mimari yapısı için daha derin mimari bir araştırma yapılsın ve kaynaklarda Binbirdirek’e kadar dayandığı söylenen büyüklükte beş avlulu orijinal hâline kavuşturulabilsin.
Prof. Dr. Nurhan ATASOY
2
Tanpınar, 2000, s. 195-202. 11
İçindekiler ÖNSÖZ
5
SUNUŞ
9
GİRİŞ
17
İBRAHİM PAŞA'NIN KİMLİĞİ
21
ATMEYDANI VE İBRAHİM PAŞA SARAYI
41
İBRAHİM PAŞA SARAYI’NIN YAŞADIĞI OLAYLAR
51
İBRAHİM PAŞA SARAYI VE HİPODROMLA İLGİLİ RESİMLİ KAYNAKLAR
83
İBRAHİM PAŞA SARAYI HAKKINDA BAZI GÖRÜŞLER
103
İBRAHİM PAŞA SARAYI HAKKINDA
109
BİRİNCİ AVLU
116
Kapılar
116
İKİNCİ AVLU
124
Zemin Katı
124
Meydan Cephesi
134
Set Üzeri Ahşap Evler ve Küçük Köşk
138
İkinci Kat
145
Yazlık veya Dış Divanhane
149
Kışlık veya İç Divanhane
168
ÜÇÜNCÜ AVLU
178
1582'de İnşa Edilen Çardaklı Kapı
179
Üst Kat
185
ARA MEKÂN (KULE VE HAZİNE)
185
DÖRDÜNCÜ AVLU
193
Saray Ahırı
195
İBRAHİM PAŞA SARAYINDA ÇALIŞAN MİMARLAR
227
SONUÇ
229
KAYNAKÇA
233
DİZİN
239
14
15
Giriş
O
smanlı Mimarisi hakkında günümüze kadar yapılmış olan araştırma ve yayınlara göz atılacak olursa, padişah saraylarının dışında kalan özel saray ve köşklere pek az yer verildiği görülür. Bunun sebebi, günümüze nadir örnekler dışında hiçbir yapının gelmemiş olmasıdır. Hâlbuki kaynaklardan, İstanbul’da pek çok sayıda3 sultan ve vezir sarayları bulunduğunu, bunların çok büyük ve güzel olduklarını öğreniyoruz. Bunlardan Siyavuş Paşa Sarayı, Süleymaniye Camii’nin alt tarafında bulunuyordu. 300 odalıydı.4 Sokollu Sarayı da büyük bir saraydı. Selamlık ve Harem veya Hariciye ve Dahiliye olmak üzere iki kısım hâlindeydi. Dört maiyet ahırı, iki has ahırı, üç fırını, üç hamamı ve birkaç imalathanesi vardı. Sinan Paşa’nın, Atmeydanı’nda yaptırdığı konağın arsası için 300’e yakın küçük ev satın aldığı5 belirtilmektedir ki bu da sarayın büyüklüğü hakkında bir fikir vermektedir. Evliya Çelebi, bu Saray’ın 3 hamam, 200 odası olduğunu söylemektedir.6 Çoğu ahşap olan bu saraylar, zaman zaman İstanbul’un birçok semtlerini harabe hâline getiren yangın ve zelzele afetlerinin kurbanı olmuşlar ve günümüze gelememişlerdir. Günümüze gelen nadir örneklerden İbrahim Paşa Sarayı sivil mimarimiz bakımından çok büyük bir önem kazanmaktadır. Evliya Çelebi, bu Saray’ın vezir saraylarının en büyüğü olduğunu bildirmekte ve İstanbul’da İbrahim Paşa Sarayı’ndan daha büyük bir saray olmadığını ilave etmektedir.7 Çok sağlam ve kâgir olarak yapıldığı ve zaman zaman tamir gördüğü için günümüze gelebilmiş olan yapı, çeşitli amaçlarla her devirde kullanılmıştır. Tamamen terkedilmemiş ve devamlı kullanılmış olması binanın günümüze gelebilmesini sağlamışsa da hoyratça kullanıldığı ve birkaç kere yangın geçirdiği için maalesef eserin tezyinat vs. detaylarında herhangi bir ize rastlayabilmemiz imkânını ortadan kaldırmıştır. Ayrıca çok değişik amaçlarla kullanılması ve büyük bir kısmının da yıkılmış olması sarayın mutfaklarının, hamamlarının ve helalarının tamamen kaybolmasına sebep olmuştur. Birçok tarihî olaya şahit olan bu sağlam ve büyük yapı, son asırlarda hapishane ve benzeri hizmetlerde kullanılmış olduğundan değeri zamanla unutulmuş ve son devirlerde dikkati üzerine çekmemiştir. İstanbul Adliye Sarayı’nın inşası için arsa aranmaya başlandığı sırada tekrar gözleri üzerine çeken bu saray hakkında münakaşalar açılmış ve 1938 yılından itibaren yayınlar yapılmaya başlamıştır. Bu yayınların çoğunluğu Saray’ın yıkılmasını temin etmek içindi. Bunların arasında Saray’ın yıkılmasını istemeyen pek az kişi olmuştur. Bunlardan biri de hemen hemen tek başına İbrahim 3
6 7 4 5
Evliya Çelebi, 2003, s. 173; Sadece Sultanahmet Camii yerinde vezirlere ait 5 saray olduğunu, Sultan I. Ahmed'in cami inşaası için bunları kendi parası ile alıp, hepsini temelinden yıktırdığını yazmaktadır. Arseven (tarihsiz), s. 635. Arseven (tarihsiz), s. 616. Evliya Çelebi, 2003, s. 277. Evliya Çelebi, 2003, s. 277. 17
Giriş
Paşa Sarayı’nı yıkılmaktan kurtarmak için âdeta çırpınan kişi Mimar Sedat Çetintaş’tır. Çetintaş, özellikle Cumhuriyet gazetesinde Saray’ın yıkılmaması gerektiği ile ilgili çeşitli yazılar yazmıştır. Yazılarında buranın İbrahim Paşa Sarayı olduğunu iddia etmiştir. Saray değilse bile kesin olarak 16. yüzyıldan kalan bir yapı olduğunu belirtmiştir. Tarihçilerin, bu sarayın kime ait olduğunu tespit etmeleri gerektiğini söylemiştir. Aynı yıl İbrahim Hakkı Konyalı bir yazısında bu binanın yıkılması fikrini savunmuştur.8 Mimar Asım Kömürcüoğlu tarafından İstanbul Adalet Sarayı Arsası ile İnşaatının İç Yüzü adı altında yayımlanan kitapta9 1935-1947 yılları arasında adalet sarayı inşaatıyla ilgili faaliyetler anlatılmıştır. Bu inşaat için en uygun yerin Babıali ve Tomruk arsası olduğu belirtilmiş, Sultanahmet’te bulunan cezaevi arsasının sakıncaları üzerinde durulmuştur. Bu münasebetle civarda bulunan arkeolojik eserlerin ve Mehterhane, Mahzen-i Evrak ve Hünkâr köşklerinin (İbrahim Paşa Sarayı’nın) bulunmasının en büyük mahzurların başında geldiğini söylemiş hatta eserde, İbrahim Paşa Sarayı’nın restore edilmesi gerektiği tezi müdafaa edilmiştir. İbrahim Paşa Sarayı’nın önemi belirtilmek istenmiş, fakat hakkında bilgi verilmek yoluna gidilmemiştir. Sultanahmet arsası hakkında fikir vermek isteyen vaziyet planında konumuz olan İbrahim Paşa Sarayı’nın da kaba bir planı verilmiştir.10
Resim 1: İstanbul'un havadan genel fotoğrafı içinde İbrahim Paşa Sarayı ve çevresi görülmektedir.
Fotoğraf: Mustafa Aksay 3 1 6
2 4 5
8 9
10
18
Konyalı, 1938. Kömürcüoğlu, 1935-47. Kömürcüoğlu, 1935-47, plan 5.
1. Binbirdirek 2. Adalet Sarayı 3. Divanyolu 4. İbrahim Paşa Sarayı 5. Atmeydanı 6. Sultanahmet Camii
Giriş
Saray ve Kervansaraylarımız Arasında İbrahim Paşa Sarayı adlı kitabını yayımlayan Yüksek Mimar Sedat Çetintaş11, eserin başında eski Türk saraylarından günümüze ne kadar az şey kaldığını söyleyerek Türk sarayları üzerinde genel olarak durmakta, 1938 yılında “Sultanahmet Meydanı’na nazır olan umumi hapishanenin” rölevesini yapma fırsatını bulduğunda “burada taş ve moloz yığını arasında muazzam bir Türk sarayının boğulup kalmış olduğunu12 görerek bunu ilk defa 5 Haziran 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde duyurduğunu 13 ve bunun üzerine basında çıkan münakaşaları anlatmaktadır. Çetintaş, eserinde yapının bir kervansaray olduğu hakkındaki iddialara cevap olmak üzere kervansaraylar hakkında uzun uzun bilgi vermiş, konumuz olan binanın ne “mevzi” ve ne de “mevki” itibarıyla kervan yolu üzerinde olmadığından kervansarayla hiçbir ilişiği olmadığını ispata çalışmıştır. Sonra yapının kendisi hakkında bilgi vermiştir. Kitabın en değerli yanı o tariflerle birlikte, adalet sarayı yapılırken yıkılan kısımları da tespit eden plan ve röleveleri içermesidir. Aynı yılda, Zarif Orgun14 İbrahim Paşa Sarayı hakkında yerli ve yabancı tarihlerin ve seyahatnamelerden hiçbirinin bildirmediği gerçeğini ortaya koyan iki arşiv belgesi yayınlamıştır. İlerde üzerinde uzun uzun durulacak olan bu belgelerden başka, Saray ve İbrahim Paşa hakkında da kısa bilgi vermiştir. M. Schneider15 ise 1941 de yayınladığı bir makalede esas itibarıyla 1533 yılının Mayıs ayında İstanbul’da bulunan ve İbrahim Paşayı Sarayı’nı ziyaret eden heyette bulunan Flamanlı Cornelius Duplicius Schepper’in, sadrazamın sarayı hakkında yazdıklarını ve diğer bazı seyyahların hatıralarını göz önünde tutarak bu sarayın genel görünüşü üzerinde tahminler ileri sürmüş fakat sonunda bu saraydan zamanına bir şey kalmamış olduğunu bildirmiştir. Saray hakkında en hacimli eseri İstanbul Sarayları adı altında İbrahim Hakkı Konyalı16 vermiştir. Birçok arşiv kayıtlarını, tarih kaynaklardaki İbrahim Paşa Sarayı ile ilgili bilgileri toplamış ve eseri tasvir eden minyatür ve gravürleri kitaba koymuştur. Fakat ne yazık ki ne kaynaklardaki bilgi ile yapı arasında ne de minyatür ve gravürlerle yapı arasında münasebet kurulamamış, bu yüzden hatalara düşmüş veya mevcut yapının İbrahim Paşa Sarayı ile hiçbir münasebeti olmadığı sonucuna vararak yıkılmasını temin etmeye çalışmıştır. Bu yıllardan sonra uzun zaman gene unutulan yapı hakkında Celal Esad Arseven’in17 Türk Sanatı adlı eserinde “Sultan Sarayları” bölümünde ise İbrahim Paşa Sarayı’ndan ancak bu kadar bahsedilmektedir: “Padişahlara mahsus olan bu saraylardan başka sultanlar için de bazı saraylar yapılmıştır. Ekserisi ahşap olan bu saraylardan bir şey kalmamıştır. Hipodrom’un kademeleri üzerine taştan inşa olunan İbrahim Paşa Sarayı’nın bir kısmı da yıkılmıştır.” İslam Ansiklopedisi’nde İstanbul’un tarihî eserler kısmını yazan Semavi Eyice,18 özel saraylar (konaklar) bölümünde İbrahim Paşa Sarayı hakkında kısa fakat derli toplu genel bir bilgi vermiştir . Bu araştırmamda ve kitabımda da, binanın 1965 yılındaki hâlini gösteren birçok resim için 1965 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk-İslam Sanatı Kürsüsü öğrencilerinden Ayla Püskül19 tarafından İbrahim Paşa Sarayı hakkında hazırlanmış olan yayımlanmamış lisans tezinden de faydalanılmıştır. 13 14 15 16 17 18 19 11 12
Çetintaş, 1939. Çetintaş, 1939, s. 6. Çetintaş, 1939, s. 7. Orgun, 1939. Schneider, 1941, 131-136. Konyalı, 1942. Arseven, (tarihsiz). Eyice, 1966, V/2:1214/125-127. Püskül, 1965. 19
İbrahim Paşa’nın Kimliği
M
akbul İbrahim Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’a 13 yıl müddetle sadrazam olarak hizmet etmiştir. Hakkında, zamanında da çok şey söylenmiş olan Sadrazam İbrahim Paşa’nın nereden gelmiş olduğu hakkında çeşitli rivayetler vardır.20 Bunlardan birine göre Epir’de, Parga’da doğmuş, altı yaşında esir edilerek Manisa civarında bir kadın tarafından satın alınmış, yetiştirilmiş ve o sırada Manisa sancakbeyi olan Şehzade Süleyman tarafından alınmıştır. Bundan başka, II. Bayezid zamanında Bosna Valisi İskender Paşa tarafından yapılan bir akında esir edildiği ve Şehzade Süleyman’a hediye edildiği rivayeti kuvvetlidir. Araştırmacı Ebru Turan, çalışmasında özellikle çoğu İtalyan elçi raporlarına dayanan tüm bu bilgileri kullandığı kaynakları ayrıntıları ile vermektedir. Bunların büyük bir kısmında İbrahim’in, korsanlar tarafından yakalanıp onu eğiten, müzik aletleri çalmayı, yabancı dilleri öğreten Manisalı bir kadına satılıp, daha sonra da Manisa sancağında bulunduğu sırada veya İstanbul’a gittikten sonra Süleyman’a satıldığı bilgisi yer alır.21
İbrahim Paşa’yı yetiştiren Manisalı dul kadının başka kaynaklarda sözü edilen İskender Paşa’nın dul kızının olması ihtimali de göz önünde tutulmalıdır. Her ne hâl ise, bütün bunlar bir yana, bu çocuğun esir edilmesi başına konmuş bir devlet kuşu olmuştur. Çünkü öyle anlaşılıyor ki, onu satın alan kadın aldığı bu çocuğu özel olarak yetiştirmiştir. Bütün bu pek güvenilir olmayan çeşitli rivayetlerin birleştiği taraf, İbrahim Paşa’nın zekâsı, hoşsohbet oluşu, istidat ve kabiliyetleri ile dikkati çektiği ve Kanuni’nin şehzadeliği zamanından beri hiç yanından ayırmadığı bir nedimi olduğudur. Venedik elçisinin bildirdiğine göre bir kaç dil bilen, keman başta olmak üzere bir kaç enstrüman çalan, besteler yapan İbrahim tam bir entelektüel idi. Elçi Pietro Bragadino’ya göre22 Büyük İskender’in hayatı ve Anibal gibi tarih kitapları okuyor dünya tarihini öğreniyor, bilgilerinin üzerine bilgiler katıyordu. Neşeli, esprili ve eğlence sever bir insandı.
Gökbilgin 1966, s. 36; Jenkins 1911; Maurand 1801, s. 203; Yurdaydın 1963, s. 57-61; Emecen 200, s. 333335; Afyoncu 2012, s. 42 ve s. 78 de Pietro Zen'in raporunun özetinde ve daha başka elçi raporlarında da İbrahim Paşa'nın doğum yeri hiç tereddütsüz olarak "Parga" olarak geçmektedir. 21 İtalyan tarihçisi Paola Giovio, Historiarum sui tempois'inde ‘Abrim Bassa' dediği İbrahim Paşa hakkında bilgi vermektedir. Bu eserin Fransızca tercümesi 1552, 55, 58 ve 61'de Lyon'da ve 1970'de Paris'te basılmış ve birkaç edebî esere esas olmuştur: Pierre Mainfray, La Rhodienne ou la Cruanté de Solyman, 1921; Mlle de Scudery, İbrahim ou l'Illustre Bassa, 1943; Desfontaines, Perside, 1644. Bunlar için bakınız: Rouillard (tarihsiz), s. 68, 441-457; Turan 2007, s. 122-130, Emecen 2000, s. 333-335. 22 Afyoncu 2012, s. 50-51. 20
21
Resim 2: Sadrazam İbrahim Paşa’nın büyük bir debdebe ile divana gidişi, Talikizade Şehnamesi, TSM
22
III A. 1592, s. 41b-42a. Bu muhteşem alayın geçtiği yol üzerinde ağaçlar vardır. Selviler ikişer çift hâlinde çizilmiştir ve aşağıdaki padişahlara yaraşır ihtişamda divana gitmekte olan İbrahim’e âdeta eşlik ederler. İstanbul sokaklarında müzisyenlerinin ve emrindeki adamların eşliğinde bu kadar kalabalık bir alay, onun kudretinin bir göstergesidir.
23
İbrahim Paşa’nın Kimliği
Resim 3: Topkapı Sarayı Müzesi
Arşivi D.9621 Receb 927/Haziran 1521 tarihli belgede; “İbrahim Ağa hazretlerinin hanelerinin tamiri ve termimi için yazılan belge” diye başlıyor ve hangi kısımların yapılıp tamir edildiğini tek tek sayıyor. İbrahim Paşa Sarayı’nın divanhanesinin yan tarafında sokak olduğu ve arkada Binbirdirek’e kadar uzandığını da anlatan ibareler vardır. Ayrıca divanhanenin avluya açılan tarafındaki kırmızı boyalı direklerin de boyandıklarını buradan öğreniyoruz.
24
İbrahim Paşa’nın Kimliği
Resim 4: Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi E 7624 no’lu belge. İbrahim Ağa hazretlerinin yaptırmış oldukları
hanelerinin masraf olan paranın borç olarak sağlanması belgesi
25
İbrahim Paşa’nın Kimliği
Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde bulunan Talikizade Şehnamesi’ndeki çift sayfa üzerindeki minyatürde de bunun âdeta bir kanıtı vardır.23 Bu minyatür İbrahim Paşa’nın at üzerinde divana gidişini göstermektedir. Bu alayda bir çok görevlinin yanında ayrıca sekiz kişilik bir müzisyen ekibi müzikleri ile kendisine eşlik etmektedirler (Resim 2). Yeri geldikçe işaret edilecek olan bütün Osmanlı tarihi eserlerinde de görülebildiği gibi İbrahim Paşa hakkında aşağı yukarı birbirini tekrarlayan bilgiler verilmiştir. Osmanlı dünyasının dışında da, bilhassa kölelikten başlayarak bu makama yükselmesi bakımından, hayatının ne derece merak uyandırdığını Fransa’da İbrahim Paşa’nın hayatını konu alan edebî eserlerin yazılması bize göstermektedir.24 Türk geleneklerine göre yetiştirilen, Türk ve Müslüman terbiyesi gören İbrahim, Kanuni’nin son derece itimadını kazanmış ve özel hizmetine girmiştir. Kanuni, babasının yerine tahta geçince yanından ayırmadığı İbrahim’i de beraberinde İstanbul’a getirmiştir. Önceleri kapıağası, sonra hasodabaşısı ve ayrıca iç şahinciler ağası olarak sarayda önemli mevkilerde bulunmuştur.25 1521’de Kanuni kendisi ile birlikte Belgrad Seferi’ne iştirak ettiği sırada İbrahim Ağa’ya, masrafını kendi ödeyerek bir ev yaptırdığını günümüze gelen arşiv kayıtlarından öğreniyoruz.26 Burada şuna da işaret etmek gerekir ki özellikle yabancı elçi raporlarında İbrahim’in, Sultan ile yakınlığı hiç anlaşılamamış ve çarpık bir ilişkiyi ima eden ifadeler kullanılmıştır.27 Ama şu da unutulmamalıdır ki İbrahim, Şehzade Süleyman’ın yanına ikisi de hemen hemen aynı yaşta ve çok genç iken gelmiştir. Yani onlar çocukluk arkadaşıdırlar. Şehzade ve genç sultan olmanın zorlukları içinde bu arkadaşlığın çok değerli, özel bir dostluk oluşturduğu anlaşılmaktadır. Tüm kaynaklar Sultan Süleyman’ın İbrahim’e inanılmaz ölçüde değer verdiğini, kendine çok yakın tuttuğunu, isteklerini yerine getirdiğini, onu el üstünde tuttuğunu ve çok geniş yetkiler verdiğine işaret etmektedir. Sultan Süleyman tahta geçtikten sonra onun hizmetinde ağa olarak hizmet eden İbrahim’in hizmet süresi tam 16 yıl olmuştur. Receb 927/Haziran 1521 tarihli bir belge28 (Resim 3) Sultan Süleyman saltanatının ikinci yılında, sevdiği ağası İbrahim için bir binayı tamir ettirdiğini bildirir. Bu, daha sonra “İbrahim Paşa Sarayı” olarak tanınacaktır. Hatta bir başka belge ise29 (Resim 4) İbrahim Ağa hazretlerinin yaptırmış oldukları hanelerinin masrafı olan paranın borç olarak sağlandığından bahseder. Bu sarayın İbrahim’e verilişi ile ilgili uzun bir yorum Ebru Turan’ın doktora tezinde vardır. Burada İbrahim Paşa Sarayı’nın hem sarayın dışında ama saraya yakın oluşu üzerinde TSM Ktp III A 1592, s. 41b- 42a. İtalyan tarihçisi Paola Giovio, Historiarum sui tempois'inde ‘Abrim Bassa' dediği İbrahim Paşa hakkında bilgi vermektedir. Bu eserin Fransızca tercümesi 1552, 55, 58 ve 61'de Lyon'da ve 1970'de Paris'te basılmış ve birkaç edebi esere esas olmuştur: Pierre Mainfray, La Rhodienne ou la Cruanté de Solyman, 1921; Mlle de Scudery, İbrahim ou l'Illustre Bassa, 1943; Desfontaines, Perside, 1644. Bunlar için bakınız: Rouillard (tarihsiz), s. 68, 441-457. 25 Uzunçarşılı, 1964, s. 546-547; Turan, 2007, s.142. 26 Zarif Orgun, bunlardan Topkapı Sarayı Arşivi'nde bulunan E. 7624 ve 9621 numaralı belgeleri İbrahim Paşa Sarayı (İstanbul 1939) risalesinde yayınlanmıştır. Turan, 2007, s. 142. 27 Bu çeşit kaynaklar için bkz. Turan, 2007, s. 138-142 ; Turan, padişahın İbrahim Paşa'ya bir saray yaptırmasının ve İbrahim Paşa Sarayı'nın politik ve ideolojik konumunun yorumunu uzun uzun yapmıştır. s. 142-179. 28 TKM A E. 9621. 29 TKM A E 7624. 23 24
26
İbrahim Paşa’nın Kimliği
Resim 5: Kanuni Sultan Süleyman'ın üç şehzadesinin, 1530 yılında İbrahim Paşa Sarayı'nda
yapılan sünnet düğününe gelen davetlileri gösteren minyatürde davetliler saraya meyilli bir yoldan, sarayın meydandan daha yüksekte olan avlusuna atları ile çıkmaktadırlar. Saray’ın önünde İbrahim'in Macaristan'dan, Buda'dan getirtip sarayı önüne diktirdiği heykeller dikkati çekmektedir; Hünername, TSM H. 1524, 119b
27
İbrahim Paşa’nın Kimliği
Resim 6: Kanuni Sultan Süleyman Devri’ni anlatan Süleymanname adlı eserden (TSM H.1517, 189b). 1525 yılında Sadrazam İbrahim Paşa’nın Kanuni Sultan Süleyman’ın eteğini öpmesini gösteren minyatürde; Kanuni bir çadırın önüne, bir halının üzerine konmuş tahtında oturmaktadır. Yüzünden genç olduğu anlaşılmaktadır. Henüz sakal bırakmamıştır. Tek direkli çadır etekleri iki yana kaldırılmıştır. Çadırın hemen arkasında da dört direk üzerinde bir sayeban görülür. Mavi zemin genç padişahın çadırını içine alan alanda bir tepe oluşturmuştur. Tepenin iki yanında atlı askerler, çadırın iki yanında, önde ve altta saraylılar yer alır. Kanuni Sultan Süleyman’ın ayakları dibinde İbrahim, padişahın eteğini öpmektedir.
28
İbrahim Paşa’nın Kimliği
Resim 7: Serasker İbrahim Paşa, İran Şahı’nın huzurunda, Süleymanname, TSM H. 1517, s. 374 a. Burada dikkatimizi çeken şey İbrahim Paşa’nın Kanuni Sultan Süleyman’ın eteklerini öperken yerlere kapanırcasına eğilmesine karşılık burada İran Şahı’nın önünde pek hafif bir şekilde eğilmiş olarak gösterilmesidir. Burada İbrahim, Osmanlı Devleti’ni temsil etmektedir.
29
İbrahim Paşa’nın Kimliği
durulmuştur. Bu durumun, Süleyman’ın, İbrahim’e olan yakınlığının bir göstergesi olduğu anlatılmaya çalışılmıştır.30 1523 yıllarında İbrahim Ağa’ya. Kanuni Sultan Süleyman tarafından alışılmışın tamamen dışına çıkılarak Rumeli beylerbeyliği verildiğini ve Piri Mehmed Paşa’nın emekli edilerek onun yerine sadrazamlığa getirildiğini görüyoruz.31 Bu tayinden alınan ikinci vezir Ahmed Paşa, Mısır beylerbeyliğini isteyerek İstanbul’dan uzaklaşmıştır. Bu yükselişlerin her biri, kazandığı başarılar ve padişahın bu kadar iltifatına büyük ölçüde mazhar oluşu İbrahim’e yeni yeni düşmanlar kazandırmıştır. Macaristan Seferi sırasında Buda’dan getirdiği Apollo, Diana ve Herkül heykellerini sarayının önüne diktirmiş ve bu “put”ları diktirdiği için Müslümanlığından süphe edilmiş, hatta kendisi için; “Dü İbrâhîm âmed be-dâr-cihân Yekî but-şiken şûd dîğer büt-nişân” diye hicivler söylenmiş ve kendisine “büt nişân” yani “put dikici” adı verilmiştir. İbrahim Paşa hakkındaki bu dedikodular çok geniş bir şekilde yayılmış ve bunlara ek olarak Avrupalı sanatçılar ve heykeltıraşlarla haberleşmesi bu dedikoduları daha da kuvvetlendirmiştir (Resim 5). Kanuni Sultan Süleyman Devri’ni anlatan Süleymanname’de32 önden gidip bir çok fetih gerçekleştiren İbrahim Paşa’nın 1526 yılında Macaristan Seferi sırasında ordunun İstanbul’dan Filibe’ye yürüdüğü sırada Sofya’da Kanuni Sultan Süleyman’ın eteğini öpmesini canlandıran minyatürde büyük hükümdarı sahnenin tam ortasında, çadırında, tahtında otururken görüyoruz. Kanuni Sultan Süleyman henüz gençtir. Sakalsız, sadece bıyıklı olduğunu farkedebiliyoruz. Ayakları dibinde İbrahim Paşa, Sultan’ın kaftanının eteğini öpmektedir. (Resim 6) Aynı eserde başarıdan başarıya koşmuş olan İbrahim Paşa’nın gene Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1527 yılında Topkapı Sarayı’nda kabul edilişi tasvir edilmiştir. Sultan Süleyman gibi kendisi de genç olan İbrahim Paşa kendisine bahşedilmiş olanlardan dolayı Sultan’ın kaftanının eteğini öpmektedir.33 Her iki minyatürde de İbrahim Paşa’nın, Kanuni’nin eteklerini öpmek için yere kapanırcasına eğilmesi dikkati çekmektedir. Belki de bu, Sultan’a bağlılığının derecesini ifade etmek için böyle tasvir edilmiştir. Bu iki genç adamın dostlukları mutlaka kültürel bakımdan da birbirlerine çok katkıda bulunmalarına yol açmıştır. Kanuni Sultan Süleyman gibi üstün kabiliyetleri ve meziyetleri olan bir şahsiyetin kendisine benzer özellikleri olan bir dostu olması, ikisinin birlikte yarattığı ortamın kalitesini de iyice yükseltmiştir. Bu devirde Osmanlı İmparatorluğu’nda yalnız askerî alanda değil kültürün her alanında da olağanüstü işlerin ortaya çıkmasında İbrahim Paşa’nın da katkısının olduğunu düşünebiliriz. Serasker olan İbrahim Paşa’yı İran Şahı’nın huzurunda gösteren minyatürde ise İbrahim daha önceki minyatürlerdeki gibi yerlere kapanmış olarak değil başını hafifçe eğerek, Şah’ın huzurunda Osmanlı Devleti’ni vakar içinde temsil ettiği görülür. Bu duruş ayrıca İbrahim Paşa’nın gururunu da yansıtır (Resim 7).
32 33 30 31
30
Turan, 2007. Rüstem Paşa Tarihi, T. 2438, s. 186b. TSM Ktp. H. 1517, s. 189 b. TSM Ktp. H. 1517, s. 260 a.
İbrahim Paşa’nın Kimliği
Türk ve İslam Eserleri Müzesinde bulunan İbrahim Paşa’nın mührü (TİEM env. no 1986). Çok okuyan bir insan olan İbrahim Paşa’ya ait bir kitapta Paşanın mühürlerine rastlanır. 863/1458-59 tarihinde basılmış olan bu mühür, Divan-ı Kasım isimli bir kitabın ön sayfasına basılmıştır. Farsça olan mührün metni kısaca söyledir: “Bu mührü basan Sultan
Resim 8: Türk ve İslam Eserleri Müzesinde bulunan İbrahim Paşa’nın mührü (TİEM 1986). Çok okuyan bir insan olan İbrahim Paşa’ya ait bir kitap kitapta Paşanın mühürlerine rastlanır. 863/1458-59 tarihinde basılmış olan bu mühür, Divan-ı Kasım isimli bir kitabın ön sayfasına basılmıştır. Farsça olan mühür metni kısaca söyledir: “Bu mührü basan Sultan Süleyman Şah’ın halis bendesi İbrahim’dir.” Fotoğraf: Garo Kürkman.
31
İbrahim Paşa’nın Kimliği
Resim 9: İbrahim Paşa’nın pençesi. Burada babasının adı Yunus diye geçmektedir. Çünkü Babası
İslamiyeti seçmiş ve Yunus ismini almıştır. Topkapı Sarayı Müzesi H.941. Fotoğraf: Garo Kürkman
Süleyman Şah’ın halis bendesi İbrahimdir.”34 (Resim 8). Padişahların tuğrasına benzer olan, sadrazam ve bazı yüksek mevkidekilere mahsus pençelerden İbrahim Paşa’ya ait olan pençenin tuğraya çok benzetilmiş olması dikkati çeker. Adı geçen pençede de İbrahim Paşa’nın babasının adı “Yunus” olarak geçer ki bu da babasının İslamiyeti seçmiş olmasını yansıtmaktadır. (Resim 9) Aynı yılda Atmeydanı’ndaki sarayında yapılan on beş gün, on beş gece süren muhteşem bir düğünle Sultan Süleyman’ın kızkardeşi Hatice Sultan ile evlenmiş35 ve Mehmet isimli bir oğlu olmuştur. Bu konuda farklı görüşler ve iddialar vardır. İbrahim Hakkı Konyalı, İbrahim Paşa’nın damat olmadığını ileri sürer. Pietro Zen’in raporunun özetinde de İbrahim’in çok ihtişamlı geçen düğününde bir seferde 6.000 çeşit yemek pişirilmiş olduğunu anlatır fakat Kanuni Sultan Süleyman’ın akrabası ile evlenmiş olduğunu yazmaz. Evlendikten dört ay sonra Ahmed Paşa’nın Mısır’da çıkarttığı isyanı bastırmak üzere yola çıktığında36 Kanuni’nin kendisini adalara kadar geçirmesi, padişahların o zamana kadar kimseye yapmadığı büyük bir iltifattı.37 1525’de işleri düzenlediği Mısır’dan, bir yeniçeri isyanı üzerine Padişah’ın emriyle İstanbul’a döner. Gün geçtikçe Kanuni’nin daha fazla itimadını kazanan
34
35
36 37
32
Bacque-Grammont, Jean-Louis, "Deux Ordres D'İbrahim Paşa; İbrahim Paşanın iki Emirnamesi", Türk Nümismatik Derneğinin 20.Kuruluş Yılında İbrahim Artuk'a Armağan, İstanbul 1988: 37- 48. Bu mührü bana gösteren, okuyan üstat Garo Kürkman'a teşekkür borçluyum, hem de henüz kendi kitabı basılmadan önce bana veridiği için ayrıca minnettarım. Hammer-Purgstall 1330-32, c. V’te bilgiler farklıdır. Bir kısmında Kanuni'nin kızkardeşi ve Sultan Selim'in kızı Hatice Sultan ile evlenmiş olduğu bildirilmekte, bir kısmında ise İbrahim Paşa'nın, köle olduğu için padişahtan evlenme izni alarak, kim olduğu belirtilmeyen herhangi bir kadınla evlendiğinden bahsedilmektedir; Uzunçarşılı 1964 c. II, s. 356 ; Turan 2007, s. 210-223, s. 41. Peçevi-Uraz, 1968, c. I, s. 51; Peçevi 1866, c. I, s. 82-84. Peçevi-Uraz, 1968, c.1, s. 50; Peçevi 1866, c. I, s. 80-81.
İbrahim Paşa’nın Kimliği
Resim 10: 14-15 Mart 1536 gecesi Sadrazam İbrahim Paşa’nın Topkapı Sarayı’nda boğdurulup
cenazesinin çıkarılışı, (Hünername Cilt II, TSM H. 1524, s. 165 b). Akşam yemeğine davet edilip sonra da boğdurulan İbrahim Paşa’nın cenazesi sessizce Topkapı Sarayı’nın Sarayburnu tarafındaki kapılarından birinden çıkarılıp oradan bir kayığa koyularak Galata’ya götürülmüştü.
33
İbrahim Paşa’nın Kimliği
Resim 11: Bir iddiaya göre gösterişli bir yaşamdan sonra gittikçe mağrurlaşan İbrahim Paşa’nın sonu çok hazin olmuş ve boğdurulduktan sonra Galata’daki Canfeda Tekkesi’nin haziresine gömülmüştü. Buraya bir mezar taşı bile dikilmemişti. Mezarın kaybolmaması için dikilen bir çitlembik ağacının yerini bugün başka ağaçlar almıştır. Bu mezar hiç dikkati çekmeden Fındıklı’da yolun kenarında durmaktadır. Fotoğraf: Doğan Paksoy
Resim 12: Mezarlığın içinde üç küçük mezar taşı vardır. Bu taşlar sonradan 18. yüzyılda buraya gömülenlere aittir. Burada mezarın 40 yıl önceki ve bugünkü durumu ve içindeki küçük mezar taşlarının görüntüleri sunulmuştur. Fotoğraf: Doğan Paksoy
İbrahim Paşa, 1526’da Macaristan Seferi’ne serdar tayin edilir. Macaristan’dan zaferle dönüşlerinde Sadrazam İbrahim Paşa, Anadolu’da çıkan isyanları bastırmakla vazifelendirilir. Kendisine verilen her işte başarıya ulaşan İbrahim Paşa’ya 1529’da çok geniş selahiyetler kazandıran Seraskerlik ünvanı verilmiştir. Elçi Pietro Bragadino’nun da yazdığı gibi tüm kaynaklar Kanuni Sultan Süleyman’ın İbrahim Paşa’ya olan sevgisini ve ona ne kadar değer verdiğinden, İbrahim Paşa’nın ipekten ve
34
İbrahim Paşa’nın Kimliği
altın işlemeli elbiseler giydiğinden, altın levhalarından, değerli yüzüklerden ve elbiselerinin sultanınkilerden bile daha güzel olduğundan söz edilmektedir.38 İbrahim Paşa’nın batıda ve doğudaki askerî başarıları yanında devlet idaresindeki kudreti, kendisini çekemeyenleri daha da çok kızdırmış ve aleyhindeki akımlar gittikçe yoğunlaşmıştır. 15 Mart 1536 tarihinden saraya iftara davet edilen ve geceyi geçirmek üzere orada kalan makbul, damat İbrahim Paşa gece yarısı uyurken boğdurularak katledilmiş39 (Resim 10), cesedi gizlice kaldırılmış (Resim 11, 12) ve Galata’da Canfeda Tekkesi Zaviyesi yanına gömülmüştür. Bundan böyle, tarihte “makbul ve maktul” İbrahim Paşa olarak anılacaktır. O kadar şaşaalı hayattan sonra mezarının başında bir taşı bile olmamıştır. Bugün orada bulunan taşlar 18. yüzyılda konmuş, İbrahim Paşa ile ilgisi olmayan taşlardır. Sadrazam İbrahim Paşa’nın bu akibeti hakkında ileri sürülen iddialar çok çeşitlidir.40 1526 yılında Macaristan Seferi sırasında başkent Budin’den alıp getirdiği Herkül, Diana ve Apollo heykellerini sarayının önüne diktirmesi nedeniyle kendisi hakkında çeşitli dedikoduların çıkmasına yol açmış ve bu durum düşmanları tarafından aleyhine kullanılmıştır. Sadrazam İbrahim Paşa’nın geniş yetkilerini kullanış şekli, serasker ünvanına “sultan” sıfatını ilave etmesiyle saltanata kasdı olduğu fikrini uyandırmış olması herhâlde bu sebeplerin en başta geleni olmalıdır. İbrahim Paşa Sarayı’nda 1530 yılında, Kanuni Sultan Süleyman’ın üç oğlunun sünneti dolayısıyla yapılan şenlikleri gösteren Hünername minyatürlerinde bu heykeller bir sütunun üzerinde üçü bir arada olarak tasvir edilmişlerdir. 1582 yılındaki Surname minyatürlerinde ise İbrahim Paşa’nın katlinden sonra parçalanıp atılan bu heykeller artık görülmezler41 (Resim 13, 14).
Afyoncu, 2012, s. 56. Hammer-Purgstall, 1330-32, c. V, s. 162-63 ; Uzunçarşılı, 1964c. Il, s. 358359; Celalzade B 298; TSM, Ktp. 298b, 222 b'de İbrahim Paşa’nın ahlakının bozuluşu; 223a'da Padişahın gazabına uğrayışı anlatılır; Rüstem Paşa Tarihi, T. 2438, s. 211; İbrahim Paşa'nın kabri, Ali, Hadikatüz Vüzera ve Hovannesyan'a göre Galata'da, Canifeda Tekkesinde, İnciciyan 1956, s. 157; Sicil-i Osmaniye'ye göre Okmeydanı'na gömülmüştür. Arthur Thomas'a göre ise cesedi denize atılmıştır. Fındıklı Camii'nin karşısında bu gün Canfeda Tekkesi'nin bahçesinde bulunan mezarın başında tarihlerin, yeri kaybolmasın diye dikilmiş olduğundan bahsettikleri bir çitlembik ağacının bulunuşu İbrahim Paşa'nın buraya gömülmüş olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Fakat üst dalları kesilmiş ve sonradan kurumuş olan çitlembik ağacını inceleyen Prof. Dr. Faik Yatırık, ağacın ancak 175 yaşında olabileceğini söylemiştir. 40 Maurand 1901, s. 233 de İbrahim Paşa'nın Kanuni'nin şahsi himayesine mazhar olduğunu söyledikten sonra, "Sonunda Hürrem Sultan'ın isteği ile uyurken öldürttüğü yalan adamıdır. İbrahim Paşa o derece servet yığmıştır ki, Sultan'ın kıskançlığını çektiğinden sonunda bütün malını, servetini, ünvanlarını, şerefini ve nihayet hayatını kaybetti." denmektedir. Yabancılar, İbrahim Paşa'nın ölümünün sebeplerinden birini çok büyük servet toplamış olması ve Hristiyanların lehine çalıştığı hakkında ithamlara bağlamak istemişlerdir. 38 39
41
Jenkins 1911, s.108-118; Celalzade'nin eserinde Topkapı Sarayı, Bağdat 298, 222b ve bu eserin muhtelif nüshalarında yapmak istediğim karşılaştırmalar hususunda yardımlarını esirgemeyen Rahmetli Prof. Dr. Nihad Çetin ve Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu'nu minnetle anıyor ve Dr. Ramazan Şeşen'e burada tekrar teşekkür ediyorum. Yücel 1991, s. 25-27. 35
36
Resim 13: Daha önce de sunduğumuz Kanuni Sultan Süleyman’ın üç şehzadesinin, 1530 yılında İbrahim Paşa Sarayı’nda yapılan sünnet düğününe gelen davetlileri gösteren minyatürün karşı sayfasında, Padişah ve üç şehzadesini saraya girip yerleşmiş buluyoruz. Saray’ın meydana bakan şahnişinden yani balkonundan,
meydanda halka verilmek üzere yemeklerin hazırlanışını, bazı adamların Obelisk’e, yağlı direğe ve örme sütuna tırmanışlarını seyretmektedirler. Hünername, TSM H. 1524, 119b-120a. 37
Resim 14: Kanuni Sultan Süleyman’ın üç oğlunun sünnet düğünü sırasında İbrahim Paşa Sarayı’nda padişahın huzurunda âlimler toplantısı sahnesi iki sayfa üzerindedir. Sol tarafta padişah tahtındadır ve âlimler sedirlerin üzerinde yan yana oturmuşlardır. Bir âlim ise tahtın önüne serilen bir mavi halı üzerindeki birçok kitaptan birini eline alıp açmış bir şey okumaktadır. Aşağıda anıtları ve Buda’dan 38
getirtilmiş olan iki sütun, halktan adamlar, sakalar ve görevliler ile Atmeydanı görülür. Sütunların birinin üzerinde heykeller görülmektedir; figürlerin birinin elinde bir bayrak vardır. Hünername II, TSM H 1524, 122b-123a. 39
Atmeydanı ve İbrahim Paşa Sarayı
B
izans İmparatorluğu Devri’nde başkentin en büyük meydanı olan Hipodrom, şehrin Türkler tarafından fethinden sonra da bütün Osmanlı tarihi boyunca öneminden hiç bir şey kaybetmemiştir. Bizans Devri’nde burası, şehir hayatında büyük bir yer tutan araba yarışlarının yapıldığı bir meydandadır. Meydanın her tarafı kıymetli sanat eserleriyle süslüydü.42 Doğu tarafında sahile doğru inen saraylar; kuzeyinde, Ayasofya tarafında, 24 büyük mermer sütun üzerine oturan kathisma denen imparator locası bulunurdu. Bir yemek, büyük bir resepsiyon salonu ve bir çok odası ile kathisma kendi başına, düzenli bir krali ev teşkil ediyordu. İmparator locasının hemen altında imparator muhafızları ve imparator bandosunun bulunduğu bir galeri vardı. 117, 5 m eninde ve 370-400 m kadar boyu olduğu kabul edilen Hipodrom,43 Constantine tarafından tamir edilmiş, yeniden düzenlenmiş ve güneyindeki yuvarlak kısmı, sphendonesi yeniden inşa edilmiştir.44 İstanbul’un fethinden sonra Türkler Hipodrom’u ve etrafını harap olmuş buldular. Anlamı değiştirilmeden, “Atmeydanı” olarak isimlendirilen Hipodrom Osmanlı Dönemi’nde de esas itibariyle benzer amaçlara hizmet etmiştir.
Venedikli Giovanni Andrea Vavassore’nin elinden çıkan bu harita/panaroma İstanbul’un fethinden 30-40 yıl sonraki Atmeydanı’nı yansıtır.45 Bizans kalıntıları için oldukça iyi bilgi verse de sanatçı, resmine Osmanlı olan hiçbir şey koymamıştır (Resim 15). Kaynaklardan parça parça öğrendiklerimiz, Kanuni Devri’nde Atmeydanı’nın harabe görünüşüne bir hayli çeki düzen verildiği, etrafına bir çok binalar yapıldığı yolundadır. Sultanahmet Camii yerinde vezir sarayları inşa edilmiştir. Bu vezir sarayları Sultanahmet Camii inşaatı sırasında satın alınarak yıkılmıştır. Bunun yanında Kanuni Sultan Sultan Süleyman Dönemi’nde İstanbul’a gelmiş olan Brükselli goblen sanatçısı olan Pieter Coecke van Aalst’n 1533 yılında yapmış olduğu Hipodrom görüntüsünde Bizans eserleri yanında Firuzağa Camii gibi bazı Osmanlı yapıları da yer alırsa da İbrahim Paşa Sarayı görülmez (Resim 16).
42
45 43 44
Hipodrom hakkında daha geniş bilgi için bakınız: Mamboury, 1934, s. 39-54; Ebersolt, 1918, s. 78-89; Ebersolt, 1928; Cantay, 1991,82-83. Ebersolt, 1928, s. 3-8; Mamboury 1953, s. 355. Mamboury, 1953, s. 355-362. Hippodrom, I, 273; II, 123. 41
Resim 15: Venedikli Giovanni Andrea Vavassore’nin elinden çıkan bu harita/panaroma İstanbul’un
42
fethinden 40-50 yıl sonrasında yapılmış ve o yıllardaki Hipodrom’un durumunu yansıtmaktadır ki o yıllarda hâlâ Bizans Dönemi kalıntıları büyük ölçüde ayaktadır. Özellikle Hipodrom’un bir ucundaki kavisli kısım. Yani sphendone. İbrahim Paşa Sarayı yerine henüz bir şey yapılmamıştır. Belki de sarayın ilk yapılışı bazı kaynakların tahminleri gibi Sultan II. Bayezid zamanındandır. I, 273. (Pera Müzesi)
43
Atmeydanı ve İbrahim Paşa Sarayı
Resim 16: Pieter Coecke van Aalst’nın 1533 yılında yapmış olduğu resmin ahşap baskısında Kanuni Sultan Süleyman’ın Hipodrom’dan alayla geçişini yansıtmaktadır. Sanatçılar resimlerini yapacakları yerlerde bir takım çizimleri oradaki eserlere bakarak önceden çizemedikleri ve gördüklerinden ancak hafızalarında kaldığı kadarını sonradan yalnız başlarına iken yaptıkları için ayrıntıların tam gerçeği göstermeyebileceğini bilmek gerekir. En solda Fatih Camii, ortada Firuza Ağa Camii ve obelisk görülür. Nitekim burada da obelisk oldukça doğru yapılmışsa da Hipodrom’daki diğer kalıntılar çok iyi anlaşılamamıştır. Burada İbrahim Paşa Sarayı’na ait bir görüntü de yoktur. II 113. (Pera Müzesi)
Sphendone üzerine yapılmış olan eserler arasında Sultanahmet Camii Külliyesi’nin tabhanesi de günümüze gelmiştir. Burada inşa edilmiş bir çok yapı ise bazı eski fotoğraflarda güzel bir şekilde görülebilmektedir.46 Bunun hemen ön tarafında gene sphendone üzerinde, Avrupa’da 19. yüzyılda uluslararası sergiler furyasına uyan Osmanlılar da 1863’de Atmeydanı’nda Sergi-i Umumi-i Osmani binası yaptırmışlardır. 3.500 metrekarelik bir alana sahip, Augustte Bourgeois ve Leon Parvillee adlı iki Fransızın tasarladığı bu sergi binasında 10.000 civarında sergi malzemesinin çoğunu Bursa, Feshane, Halep ve Şam dokumaları oluşturmuştur. 1865 yılında bu binanın yıkılması gündeme gelmiş ise de 1867 tarihli bir yazışma binanın hâlâ ayakta olduğunu bildirmektedir. 19. yüzyılın başında bunun yerine cephesinde alt katta sivri kemerlerin içinde dışa açılan dükkânlarının, ikinci katta pencerelerin sıralandığı Sanayi Mektebi,47 (Resim 17, 18) hemen yanında Yeniçeri Müzesi yapılmıştı. 1894 depreminde hasar gören bu bina, Mimar Raimando d’Aranco tarafından onarılıp yenilenmiştir. Önce Ziraat, Maadin ve Orman Nezaret-i Celilesi, sonra Ziraat ve Ticaret Nezareti olmuş, Daha sonra da İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi olarak kullanılmıştır . Daha sonra Marmara Üniversitesi Rektörlüğüne tahsis edilmiştir. Ziraat ve Ticaret Nezareti binasının bir yanına, günümüze kadar gelen da gene d’Aranco eliyle Yeniçeri Müzesi inşa edilmiştir 1911 yılında bu binanın arsasının bir kısmına bir zamanlar İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini, bugünlerde de Marmara Üniversitesi Rektörlüğü gibi bazı birimlerini barındıran bir
46 47
44
Hippodrom, II, s. 21. Hippodrom II, 28, s. 57-58.
Atmeydanı ve İbrahim Paşa Sarayı
Resim 17: P. Sebah’dan 19. yüzyılda Atmeydanı, Spina
üzerindeki Örme Sütun, Yılanlı Sütun ve Obelisk ile solda Sultanahmet Camii’nin dış duvarları ile en arkada külliyenin tabhanesinin kubbeleri II 21, 73. (Pera Müzesi)
Resim 18: F. Bonfils, 19. yüzyılda
Atmeydanı’nda, Örme Sütun’un arkasında Sanayi Mektebi. II, 73, 284. (Pera Müzesi)
bina yapılmıştır. (Resim 19) Kısmen arka–yan tarafına meydandan pek farkedilemeyen ama günümüze gelmiş olan Sultanahmet Külliyesi’ne ait tabhane ve imaretin kubbeleri, Atmeydanı’nın bu tarafını ele alan bazı fotoğraflarda küçük kubbeleri ile görülebilmektedir.48 Daha sonraki tarihlerde çekilmiş fotoğraflarda bu civardaki değişiklikleri görmek mümkündür. Eski fotoğraflardan biri de Atmeydanı’nın eski fonksiyonuna benzer olaylara şahit olmasını gösterir. 1919 yılında İzmir’in işgali üzerine millî birlik hareketi olarak yapılan mitinge de sahne olmuştur ve inanılmaz büyük bir kalabalık toplanmıştır.49 Meydan Bizans Devri’nde olduğu gibi Osmanlılar zamanında da bir çok şenlikler ve isyanların alanı olarak şehrin en önemli merkezlerinden biri olmaya devam etmiştir. İsyan, zelzele50 ve yangınlardan çok zarar görmüş olan meydandaki Hipodrom kalıntıları, etrafta yapılan yeni binalarda kullanılmıştır. Matrakçı’nın Hipodrom tasvirinde dikili gördüğümüz sütunların Süleymaniye Camii’nin yapımında kullanılması gibi... Ancak Meydan’ın ortasındaki abidelere el sürülmemiş ve bunlar muhafaza edilmişlerdir.51 Atmeydanı’nın batı kenarında Hipodrom’un kademelerine ait kalıntılar üzerinde inşa edilmiş olan (Resim 20, 21, 22, 23) ve İbrahim Paşa Sarayı adı ile tanınan bina52 tam bir Hippodrom II, s. 21. Hippodrom II, s. 340-341. 50 9/5/1509 yılında "küçük kıyamet" adı verilen zelzelede İstanbul'da çok sayıda bina harap olmuştu. Atmeydanı'ndaki sütunlardan altı tanesi de bu zelzelede devrilmişti. Uzunçarşılı, 1964, c. II, s. 233. 51 1533'de İbrahim Paşa Sarayı'na gidişini anlatan Schepper, Atmeydanı’ndaki eserleri anlatırken Obeliskten, "Ayrıca üzerinde harfler bulunan, benim uzaktan görebildiğime nazaran (çünkü yakınına gitmek yasaktı) Latince yazı bulunan sütun ..." diye bahsetmesinden, bu eserin yakınına gitmenin yasak olduğunu anlıyoruz. Schneider, 1941, s. 133. Schepper için bakınız: Spuler, 1935, s. 318. Ayrıca Burmalı Sütun’daki yılanlardan birinin çenesinin Fatih Sultan Mehmed tarafından kırılmış olduğu yolundaki rivayetin doğru olmadığı hakkında bakınız: Mansel, 1970, s. 189-209. 52 Preliminary Report 1928, s. 3; Arseven (tarihsiz), s. 635; Hippodrom I, 93 ve 106. 48 49
45
Atmeydanı ve İbrahim Paşa Sarayı
Resim 19: Bir zamanlar ziraat, ve ticaret nezareti olarak kullanılan, daha sonra İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi olarak kullanılan bu bina bugün Marmara Üniversitesine aittir. 46
Atmeydanı ve İbrahim Paşa Sarayı
47
Atmeydanı ve İbrahim Paşa Sarayı
Resim 20: Hipodrom kazıları sırasında (Rüstem Duyuran’ın) 1950’de çıkarılan Hipodrom oturma sıraları. Sıraların sağ üst tarafı Hipodrom’a ait. Encümen I, 351. (Pera Müzesi)
Resim 21: Rüstem Duyuran’ın kazısı sırasında çıkan Hipodrom sıralarını destekleyen payelerden bir dizi. Hipodrom I 354. (Pera Müzesi)
seyirlik binasıdır. 1520 tarihli bir tamire ait olan belgeden bu tarihten önce binanın varlığını öğreniyor, fakat hangi tarihte inşa edilmiş olduğunu bilmiyoruz. Sadece Solakzade bu binanın II. Bayezid Devri’nde yapıldığını kaydetmektedir.53 Kanuni Sultan Süleyman Devri tarihçilerinden Celalzade Mustafa Çelebi’nin “... Atmeydanı ki nişangâh-ı kadîm olup sine-i felek-i tâsi’ gibi fezây-ı vâsidir. Zaman-ı pîşîn ve ahd-i evvelinden kalmış nice âsâr ve alâmetleri müştemil olup sûr-ı pür sürurun münasib makâmı ...”54 Peçevi’nin eskiden beri düğün yeri olan Atmeydanı’nda Şehzade Bayezid’in sünnet düğünü münasebetiyle “sûrgâh-ı kâdîm”55 diye bahsettikleri Atmeydanı’nda yapılan şenlikleri padişahların bu binanın şahnişininden seyretmesi, kâgir olarak inşası, meydana tam manasiyle hakim yerde yapılışı ve birçok 16. yüzyıl Osmanlı kaynaklarında Mehterhane olarak geçişi herhâlde pek tesadüfi olmamalıdır. Hipodrom, Türklerin yeni tarz eğlencelerine saha olarak seçilirken Bizans Devri’nde araba yarışlarının ve hipodrom eğlencelerinin imparator tarafından seyredildiği yer olan kathisma gibi bir sarayın düşünülüp, yapılmış olması da pekala mümkündür. Kanuni Devri’nde bile Hipodrom kalıntılarının kısmen ayakta durduğu gözönüne alınacak olursa o devirden önce inşa edilmiş olan sarayın hâlâ kathisma hatıralarının canlı olduğu devirde, aynı işi görmesi düşünülerek yapılmış olması pekala mümkündür. Her devirde, İstanbul’a muhtelif vesilelerle gelen yabancıların ilgisini çeken Hipodrom/Atmeydanı, yazdıkları eserlerin hemen hepsinde hakkında bilgi verdikleri konular arasında yer almaktadır. Sayıları çok olan bu eserlerden konumuza ışık tutanlar hakkında ilerde bilgi verilecektir.
55 53 54
48
Solakzade (Tarihi) 1927, s. 206. Celalzade B.298, s. 9b. Peçevi-Uraz 1968, c.1, s. 218.
Atmeydanı ve İbrahim Paşa Sarayı
Resim 22: Konstantinopolis’in doğusundaki Bizans kalıntıları ve İbrahim Paşa Sarayı I, 93: Bu
plan İbrahim Paşa Sarayı’nın batı yanını göstermektedir. Saray’ın meydana bakan cephesi tarafının kısmen altında Hipodrom’un seyirlik kademelerinin kalıntıları vardır. İbrahim Paşa Sarayı’nın günümüze gelen kadarının belirtildiği planda sarayın arka tarafında kareye yakın görüntüsü ile binbirdirek sarnıcının planı da farkedilmektedir. Bu plana, İbrahim Paşa Sarayı’nın Binbirdirek’e kadar uzandığını bilgisi ışığında bakılıp değerlendirilmelidir. (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü)
Resim 23: İbrahim
Paşa Sarayı’nın altında kalan kalıntılar. Bu plan oldukça açık bir şekilde kalıntıların sarayın ikinci avlusu alanında bulunmuş olduğunu gösteriyor. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü
49
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
S
olakzade’nin, II. Bayezid Devri’nde yapılmış olduğuna dair verdiği bilgiden56 başka ne zaman, ne maksatla ve kim tarafından yaptırılmış olduğunu bilmediğimiz İbrahim Paşa Sarayı, 16. yüzyıl özel saraylarından günümüze gelen tek eser olduğu kadar şahit olduğu olaylar bakımından da önem taşır. Sarayın tamamen taştan yapılmış olması günümüze kadar gelmesini sağlamıştır.
Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde bulunan D. 9621 numaralı, 927/1520 tarihli, ve “bende-i el-fakir Ömer el-hakir” imzalı bir arşiv belgesinde masrafları Kanuni Sultan Süleyman tarafından ödenerek İbrahim Ağa hazretleri için ‘tamir ve termimi’ yapılan binada yapılan işlerin durumu hakkında bilgi verilmektedir. Gene aynı arşivde E. 7624 numaralı tarihsiz fakat “ez’af ül-ibâd Ömer il-fakir emin-i Istanbul” imzasından İstanbul emini olduğu anlaşılan Ömer Ağa tarafından yazılmış olan mektup ile yukarıdaki yazı57 İbrahim Ağa veya İbrahim Paşa Evi diye bahsedilen saraydan günümüze gelen bildiğimiz en eski kayıtlardır. (bkz. Resim 3, 4) 927/1521’de tamamlanan sarayın ilk davetlisi Kanuni olmuştu. Rüstem Paşa bunu şöyle anlatır58: “ ... ve andan İbrahim Paşa ki; ol zamanda İbrahim Ağa’ydı. Atmeydanı kurbindeki âlâ saraylar bünyâd edip tamam oldukta padişah hazretlerini sarayına davet edip atı ayağı altına kumaşlar döşeyip getirip bir nice gün ziyafetler edip geri gönderdi.”
1524’te ise saray İbrahim Paşa’nın evlenmesi münasebetiyle yapılan düğünü yaşamıştır.59 Saray, 18 Recep-2 Şaban 930/1524 tarihleri arasında on beş gün ve on beş gece süren muhteşem düğün için hazırlanmıştır. Mehterhane’nin meydana nazır bir yerinde Padişah için bir taht kurulmuştur.60 Geniş Atmeydanı’na ise içleri son derece zengin eşyalarla döşenmiş büyük ve süslü otağlar, meydanın ortasına ve köşelerine de tabılhaneler kurulmuştur. Ayrıca meydana biri altmış bin, biri kırk altı bin parçadan meydana gelmiş nahıl denen,
56 57
60 58 59
Solakzade (Tarihi), 1927, s. 206. Z. Orgun tarafından bulunan bu vesikalar ilk defa İbrahim Paşa Sarayı adı altında bir risalede 1939 yılında tanıtılmıştır. Rüstem Paşa, s. 187. Gökbilgin, 1966, s. 909. Peçevi-Uraz, 1968, c.1, s. 50; Peçevi, 1866, c.1, s. 81; Sertoğlu, 1966, s. 1214. 51
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
rengarenk mumlardan yapılmış üzerlerinde kuş ve çeşitli küçük hayvan tasvirlerinin bulunduğu çiçekli süs ağaçları, düğün mumları dikilmiştir. Padişahın saraya gelirken geçeceği yolun iki yanı altın iplikle dokunmuş seraserler ve çok kıymetli kumaşlar olan atlas, kadife ve kemhalarla döşenmiştir. İkinci Vezir Ayas Paşa ve yeniçeri ağası, saraya giderek padişahı düğüne davet etmişlerdir. Padişahın düğüne gelişinde bütün vezirler ve devlet erkânı kendisini karşılamış, yaya olarak önünde yürümüş ve İbrahim Paşa Sarayı’na kadar kendisine refakat etmişlerdir.61 Tabılhanelerde davullar vurulurken padişah: “yukarı Mehterhâne-i Hümayûna çıkıp taht-ı saâdetbaht kenârına nüzul-ü saâdet Şumûledüp makarr-ı hilâfetlerine cülûs ettiler.”62 İlmî konuşma ve münazarayı eğlence ile ziyafetler izlemiştir. Padişah sarayına döndüğünde bir erkek çocuğu olduğu haberini almış ve, şehzadenin adını Selim koymuştur.63 Padişah tekrar Atmeydanı’na, İbrahim Paşa Sarayı’na geldiğinde güreş, raks, koşu, ok yarışı ve diğer çeşitli eğlenceleri seyretmiştir. Bu düğündeki eğlenceleri Metin And64 İtalyan kaynaklarından şöyle nakletmektedir: “Meydanın çevresine yüksek önemli kişiler için büyük, güzel çadırlar kurulmuştur. Birinci günün şöleni her türlü halktan insanı içine alıyordu. Yemek öyle boldu ki, çoğu artıyor, fakirlere dağıtılıyor. İkinci şölen 7.000-8.000 yeniçeri için yapılıyor. Böyle değişik kimselere 8 şölen veriliyor. Paşalar ile onbaşıların katıldığı şölenin sonunda oyunlara geçiliyor. Elli pehlivan güreşiyor. Güreşten sonra yüz kişi ellerinde değneklerle eskrim yapıyor, sonra meydanın ortasına bir yağlı direk dikiliyor, bir yeniçeri üzerine tırmanarak armağan alıyor, sonra 3 kişi daha çıkıyor. Daha sonra soytarılar oyunlar gösteriyorlar. Bu arada belinden zincirli bir adam çıplak bedenine her biri on beş kilodan daha ağır taşlar attırıyor, bu yetmiyormuş gibi yine yatıyor ve çıplak karnının üzerine bir örs koydurtuyor, altı kişi durmadan ağır çekiçlerle bu örse uzun bir süre vuruyorlar. Daha sonra yine güreş, ip üzerinde yürüme, atlama ve takla gösterileri yapılıyor. Bütün gece sabaha kadar her türlü renkte ve çeşitte fişekler atılıyor. Sabahın erken saatlerinde İbrahim Paşa aldığı armağanları herkese gösteriyor. Önde yürüyen, her biri çok güzel giyinmiş on tutsak ellerinde altın sahan taşıyor, arkadan on yeniçeri Venedik ve Bursa işi altın işlemeli ve ipekten kumaşlar, müslin ve samur, vaşak, siyah ve beyaz tilki derileriyle, beyaz ve siyah balık dişi ve derileri taşıyorlar. Ayrıca kırk çıplak at, kırk katır ve 25.000 düka altını değerinde gösterişli bir pırlanta ile çeşitli değerli taşları taşıyorlardı. Sonra 250 atlı, atlarını 15 mil koşturuyorlar, bunlara armağanlar veriliyor. Meydanın ortasına her birinin tepesinde birer testi olan üç direk dikiliyor, atlılar atlarını koşturarak mızraklarıyla testilere atış yapıyorlar, başarı gösterenlere altından işlemeli giyisiler dağıtıyorlar. Bu gösterileri 50.000 kişi izliyor, bir casus bağışlanıyor, ülkesine geri gönderiliyor. Gelinin çeyizini taşıma töreni sabahtan akşama kadar sürüyor. Sonunda her yanı örtülü olarak çok güzel giyinmiş 20 cariye arasında gelin gidiyor. Erkek tarafının armağanları geliyor. Bunlar altmış katır yükü ve on tutsaktır. Gelin de kendi tanığından armağan olarak 4.000 düka altını değerinde bir çift küpe alıyor. Akşam yatsıdan önce gelinin 63 64 61 62
52
Celâlzade, B 298, s. 93b. Celâlzade, B 298, s. 93b. Hammer, 1836, c.V, s. 41, s. 52-53. And 1961, s. 14-16; Sanuto 1893, c. XXXVI, s. 505-507.
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
akrabaları önünde İbrahim Paşa karşı drahoma olarak karısına 100.000 düka altını veriyor. Düğün için bir hafta daha şenlik yapılacaktır.
Ahmed Paşa’nın Mısır’da isyan çıkartması üzerine, Sadrazam İbrahim Paşa’nın isyanı bastırmak üzere gittiği Mısır’da bulunduğu sırada, 931/1524 yılında Kanuni Sultan Süleyman da Edirne’de bulunuyordu. Durumdan cesaret alan yeniçeriler İbrahim Paşa’nın aleyhtarlarının teşvik ve tahrikleriyle “vezir-i âzamsız dîvan olmaz, olduğu takdirde asker zaptolmaz” diyerek isyan ettiler. İbrahim Paşa Sarayı’nın hazine ve eşyasını, Ayas Paşa ve defterdarın evlerini, bazı musevilerin ev ve dükkânlarını talan ve yağma ettiler. Olanları duyan padişah derhal Edirne’den İstanbul’a geldi ve olaya el koydu.65 Bu kötü olaydan sonra İbrahim Paşa Sarayı, 936/1530 yılında gene güzel bir olaya şahit oldu. Büyük eğlencelere en uygun yer olduğundan Kanuni’nin 3 oğlu; Şehzade Mustafa, Mehmet, ve Selim’in sünnetleri münasebetiyle 27 Haziran’da başlayacak olan düğün için de burası seçildi. Padişah için İbrahim Paşa Sarayı’nda hazırlanan yer çok güzeldi. Burası altın işlemeli kıymetli kumaşlarla kaplandı, güzel halılarla döşendi, ortaya direkleri lapislerle süslü66 bir altın taht67 yerleştirildi. Meydana devlet erkânı ve diğer davetliler için çadırlar kuruldu. Davetliler ve paşalar çadırlarına geldiler. Sadrazam İbrahim Paşa çadırına ikinci bir hükümdarmış gibi büyük bir gösterişle geldi.68 Vezir Ayas ve Kasım paşalar, padişahı aslanhane yanında, Sadrazam İbrahim Paşa, diğer beylerbeyleri, yeniçeri ağası ve dışarı bölük ağaları meydanın ortasında yaya olarak karşıladılar69. Padişah kendisi için hazırlanan köşkün yanına gelince atından indi ve tahtına oturdu. Bunu, protokol sırasına göre sünnet düğününü tebrik için el öpme merasimi ve şölenler izledi. 14. güne kadar hediye verme merasimleri, tebrikler ve şölenler devam etti. Gündüzleri kasebazlar, hokkabazlar, zorbazlar, güldürücüler, at üzerinde yapılan oyunlar, Üstat Matrakçı Nasuh’un kağıttan yaptığı kaledeki cenk oyunları70 geceleri ise ateş oyunları ile eğlenildi. 7. gün yeniçeri ve bölük ağaları sünnet mumlarını, nahilleri getirdiler. Cambazların, kasebazların direğe tırmanma seyrinden başka kolları bağlı bir adamın at eğerlemesi, bir ustanın yaptığı bir arabaya oturup, arabayı kendi kendine yürütmesi gibi hünerler görüldü. Padişah, meydana altın ve gümüş serpti. 14. gün divan mensupları Eski Saray’a giderek şehzadeleri ata bindirip Atmeydanı’na getirdiler, divanhane kapısında attan indirdiler (Resim 24), (ayrıca bkz. Resim 13). 15. gün ziyafetlerden sonra padişah şehzadeleriyle beraber meydana bakan kasırdan altın ve gümüş attıktan sonra eğlenceleri seyretti.71 18. gün şehzadeler İbrahim Paşa Sarayı’nın divanhanesinde sünnet oldular.72 20. günde eğlencelere Kâğıthane’de devam edildi.
65
68 69 70 71 72 66 67
Gökbilgin 1966, s. 909; Ferdi 3317, s. 72; Uzunçarşılı 1943, s. 508; Celâlzade 5959, 224b, İÜK T. 5959, 224b. Hammer, 1836, c. V, s. 100 ve 139. And, 1961, s. 14-16; Sanuto 1893, c. XXXVI, s. 505-507. And, 1961, s. 14-16; Sanuto 1893, c. XXXVI, s. 505-507. Celâlzade, B 298, TSM Ktp. B. 298,, s. 156b. Celâlzade, B 298, TSM Ktp. B. 298,, s. 157b. Celâlzade, B 298, TSM Ktp. B. 298, s. 160a. Celâlzade, B 298, TSM Ktp. B. 298,, s. 161a. 53
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
54
Resim 24: Kanuni Sultan Süleyman’ın 1530 yılında İbrahim Paşa Sarayı’nda yapılacak Mehmet, Selim ve Mustafa’nın, üç şehzadesinin sünnet düğününe gelişini gösteren minyatürde: Yukarıda, arkadaki İbrahim Paşa Sarayı’nın divanhanesinin şahnişi kapalıdır. Padişahın, müzisyen, dansçı ve saraylıların eşliğinde ilerleyen alayının en önündeki iki genç şehzade atları üzerinde sarayın kapısına ulaşmışlar ve meyilli
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
yoldan çıkarak saraya girmek üzeredirler. Şehzade Mustafa ise altın renkli kaftanı ile aynı sayfanın alt kısmında atı üzerindedir. Arkadan gelen Kanuni Sultan Süleyman beyaz kaftanlıdır ve önünde peykleri olduğu hâlde sol taraftaki sayfada şehzadeleri izlemektedir. Hünername II, TSM H.1524, 103b-104a. 55
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Üç hafta süren şenliklerden çok memnun kalan Kanuni ile İbrahim Paşa arasında bir konuşma geçtiği kaydına rastlanmaktadır ki73 İbrahim Paşa’nın zekâsını ve düğünlerin ne derece parlak olduğunu göstermesi bakımından üzerinde durulmaya değer. Kanuni, İbrahim Paşa’ya: “Senin fikrin nedir? Benim kızkardeşimle senin düğünün mü? Yoksa benim çocuklarımınki mi daha parlak?” İbrahim Paşa: “Benim düğünüm kadar parlağı olmamıştır ve olmıyacaktır da”. Kanuni beklemediği bu cevaptan alınarak: “Nasıl şey bu?” deyince İbrahim Paşa: “Padişahım, bu düğünlerde benimkinin davetlisi (bana şeref veren Mekke ve Medine hâkimi) asrımızın Süleyman’ı yok da ondan” diye cevap verdi. Kanuni aldığı bu cevaptan son derece memnun ve hayrette kalarak ve yüksek sesle “Beni bu şekilde bana methettiğin için binlerce yaşa” dedi. 1536 yılında bu derece bu kadar gözde olan Veziriazam İbrahim Paşa’nın, padişahın gazabına uğrayarak boğdurulmasıyla bütün malı mülkü, bu arada Atmeydanı’ndaki muhteşem sarayı da muhallefat yoluyla Hazine-i Hümayuna geçti. Sarayın, sonradan bir kısmı acemi oğlanlara tahsis edildi ve 17. yüzyıl ortalarına kadar acemi oğlanlar ocağı olarak kullanıldı. Konumuz olan bina elverişli durumundan dolayı İbrahim Paşa’nın ölümünden sonra da büyük şenliklerin seyrinde kullanılmaya devam etti. Nitekim 946/1539 yılında Kanuni’nin oğlu Şehzade Bayezid’in sünnet düğünü de burada yapıldı. 15 Recep / Kasım’da Atmeydanı, şenlikler için hazırlanıp temizlendi,74 çadırlar kuruldu. Padişah Meydan’ın ucuna geldiğinde vezirler, beylerbeyleri piyade olarak hükümdarı karşıladılar. Ertesi gün bütün devlet erkanı ve davetliler çadırlarına yerleştiler. Ziyafetler verildi. Meydana üstatların yaptığı hayvanattan garip şekiller, heybetli heykeller, filler, atlar, develer, zürafaalar, koçlar, maymunlar; çeşitli meyvalar, çiçekler getirildi ve etraf süslendi. Ertesi günü vezirler yukarı mehterhanede, diğer devlet büyükleri ile beraber toplanıp oturdular. El öpüldü, hediyeler takdim edildi, bunları elçilerin hediye takdimleri takip etti. Eğlencelere bir Rus ayısının oyunu ile başlandı. Ateş oyunları, cenk oyunları oynandı. Yağlı direğe tırmanma yarışması yapıldı. Pamuktan yapılma aslanlar ve diğer heykeller seyredildi. Ayın 23. günü padişah, vüzera ile beraber musiki dinledi. Ziyafet oldu, tatlılar yendi. 13 gün süren düğünün son günleri de ziyafetler ve süvarilerin hünerlerini seyirle geçti. 954/1547 yılında İstanbul’a gelen ve Osmanlı Devleti’ne sığınan, Şah I. Tahmasp’ın küçük kardeşi olup Şirvan valisi bulunduğu sırada isyan eden Elkas Mirza, Kanuni Sultan Süleyman tarafından gayet iyi karşılanmıştı.75 Elkas Mirza İstanbul’a geldiği sırada Edirne’de bulunan Kanuni, haberi aldığı zaman Mirza’ya itibar edilmesini ve güzel bir saraya yerleştirilmesini emretmişti76. Celal-zade, Elkas Mirza için “Bir lâtif saraya kondu” demektedir77. Halbuki Hans Dernschwam,78 hatıratında İbrahim Paşa Sarayı’ndan bahsederken Elkas Mirza’nın İbrahim Paşa Sarayı’nda kaldığını bildirmektedir. Bunu teyit eden başka
75 76 77 78 73 74
56
Hammer, 1836, c. V, s. 103, ve 144-145. Peçevi-Uraz, 1968, c. I, s. 118-119,218; Celalzade B298, s. 271-279; Hammer, c. XI, s. 76. Huart, 1945, s. 238. Peçevi-Uraz, 1968, c. I, s.144-145; Peçevi, 1866, c. I, s. 267-68; Uzunçarşılı, 1964, s. 359. Celâlzade, 5959, s. 282a. Hans Dernschwam's, 1923, s. 100-101.
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Resim 25: İbrahim Paşa Sarayı birçok düğüne sahne olmuş, bir seyirlik sarayı olarak da hizmet vermiştir. 1582’de III. Murad’ın oğlu şehzade Mehmed’in sünnet düğünü de burada yapılmıştır. Bu minyatürde Şehzade Mehmed’in at üzerinde alayıyla, müzik eşliğinde saraya gelirken gösterilmiştir. Şehinşahname B. 200, 55b. (Topkapı Sarayı Arşivi)
57
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
58
Resim 26: Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü sırasında Divitçi esnafının geçişini yansıtan bu minyatürde diğer Surname minyatürlerindeki esnaf geçişleri ve düğün şenliklerinde olduğu gibi sahnenin üst kısmında İbrahim Paşa Sarayı’nın görüntüsü yer alır (TSM H 1344; 326b- 327a). Sol tarafta Saray’ın divanhanesinin meydana bakan cephesindeki şahnişinde, yani balkonunda padişah, bir yanında şehzadesi, diğer yanında has odalı ağalar olduğu hâlde meydandaki şenlikleri seyreder. İbrahim Paşa Sarayı’nın kırmızı kafesli tüm pencerelerinin arkasında ise saraydan kırk araba ile gelen kadınlar bulunur. Kadınlar, kafeslerin arkasından dışardan görünmeden şenlikleri buradan izlemektedirler.
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Davetlilerden bir kısmı ise Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’nın forsa erleri tarafından bu saray için özel olarak ahşaptan yaptırılan seyirlik localarından düğün şenliklerine katılırlar. Localardan sol alttakinde kıyafetlerinden Avrupalı oldukları anlaşılan misafirler vardır. Bu seyirlik binası, Saray’ın cephesinde birinci avlu diyebileceğimiz girinti boşluğunun iki yanında bulunmaktadır. 1530 şenlikleri için gelenler bu boşluklardan birine atlarla çıkarak bu kısmı bloke etmiştir. Giriş için Sinan’ın inşa ettiğini düşündüğümüz yeni bir kapı, sarayın bir köşesinde bulunan kubbeli bir çardak arkasında açılmıştır.
59
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
kaynaklar da vardır79. Celalzade’nin sarayın ismini vermeyişi İbrahim Paşa’nın idamının kötü hatırasından kaçınmış olmasından ileri gelmelidir. Kanuni Devri’nde, Sarayımızda geçen başka önemli bir olayın kaydına rastlayamıyoruz. 974/1566 da Sultan II. Selim tahta çıktıktan sonra “Lala Mustafa Paşa’ya Atmeydanı Kurbunda vâki serasker-i sultan denilen İbrahim Paşa Sarayı verildi.” diyen Hayrullah Efendi’den yapının tekrar vezir sarayı hâline geldiğini öğreniyoruz80. Bazı kaynaklarda artık “Atmeydanı Sarayı” diye anılan İbrahim Paşa Sarayı, Sultan III. Murad Devri’nde yine büyük bir şenliğe, o güne kadar yapılanlardan çok daha parlak bir düğüne sahne olmuştu. 990/1582 yılında Mayıs ayında başlayan Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü hazırlıklarına bir yıl önceden başlanmıştı. Bu düğün, yapılan eğlenceleri bakımından olduğu kadar süresi bakımından bu sarayda yapılan en muhteşem düğündü. Elli iki gün elli iki gece süren şenlikler için İbrahim Paşa Sarayı’nda geniş ölçüde tamir ve tadiller yapıldı ve yapıya yeni kısımlar ilave edildi81. İleride üzerinde duracağımız değişikliklerden en önemlisi Saray’ın kapısı ve merdiveninin değiştirilmesi, bir kasr-ı şahnişin yapılması ve binanın bu kısmının önüne davetliler için ahşap, üç katlı localı tribünlerin inşaasıdır (Resim 25, 26, 27). Dost, düşman bütün devlet büyükleri temsilcilerinin, Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bucağından gelen davetlilerin katıldığı ve başkenti yerinden oynatan düğüne İstanbul’un bütün esnaf loncaları da sırayla katıldılar, sattıkları malları, mamulleri ile doldurdukları tekerlekli küçük minyatür dükkânlar içinde ustaların en marifetlilerinin çalıştığı yürüyen atelyeler düğüne zenginlik katmıştı. Her gece yapılan çeşitli ateş oyunlarından başka gündüzleri at üstünde hünerler, cenk oyunları, sazendeler, köçeklerin oyunları, hokkabazlar ve cambazların gösterileri o güne kadar görülmemiş zenginlikteydi. Düğünün kırkıncı gününde82 Cerrah Mehmed Paşa, Şehzade Mehmed’in sünnetini daha önce hazırlanmış olan has hamamda yaptı83. Ali bunu şöyle anlatır: “Has hamam hazırlandı. Çünkü insan vücudu yumuşar ve ameliyat kolay olur. Tellâklar ve Cerrahlar hazır bulundular, sünnet sırasında davul ve zurnalar çaldı. Şehzade önce yıkanmıştı.” (Resim 28). Yabancıların da büyük hayranlığını uyandıran bu muhteşem düğün yeniçeri ve sipahiler arasında çıkan bir çatışma yüzünden tatsız şekilde bitti. İbrahim Paşa Sarayı, 992/1584 yılında Sultan III. Murad.’ın kızı Ayşe Sultan ile evlenen ve “Damat” olan ve III. Murad zamanında vezir, Sultan III. Mehmed’in saltanatı sırasında da Sadrazam olarak hizmet eden Bosnalı İbrahim Paşa’ya geçmiştir. Bunu Selâniki şöyle nakletmektedir:
Schneider, 1941, s. 134 ve dipnor 5'de bizim göremediğimiz iki kaynak vermektedir: Forrer, 151; Catarino Zeno, "Deserizione del viazo de Cpli 1550", in; Starine, 10 (Zagreb 1878), 229. 80 Hayrullah 1292, c. XII, s. 24. 81 Selâniki Tarihi, 1281, R. 1139, 55 a; R. 1137, s. 79a. 82 Peçevi-Uraz, 1968, c.II, s. 311; Peçevi, 1866, c. II, s. 72. 83 Ali (Gelibolulu) B. 203, 96b- 97a. Ayrıca bu düğün için bakınız: Viyana Nationalbibliothek, Surmame-i Hümayun, no. 1019. TSM Ktp.; III. Murad Surnamesi, H. 1344 TSM Ktp.; Şehinşahname, B. 200; Hammer, 1836, c. VII, s. 106-116; Hilmi Uran, III. Mehmed'in Sünnet Düğünü, İstanbul 1942; Atasoy, 1962; And, 1959, s. 16 v.d.; Stout, 1966; Orhonlu, 1970, s. 245-7. 79
60
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
İbrahim Paşa hazretlerine Atmeydanı Sarayı temlik olunduğudur. Ve sene-i merkûme zilkaadesinin aharında padişah-ı gerdûn vekar hazretleri tezkire-i hümayûn gönderüb vezir-i mükerrem İbrahim Paşa’ya Atmeydanı’nda olan eski İbrahim Paşa Sarayı’nın içoğlanları sâkin olduğu yerden maadasını hibe ve temlik ettim, huccet-i şer’iye yazılsun ve mülknâme verilsün buyrulup ve iç sarayının tamir ve termimine şüru olunmak ferman olundu.” 84
Bu bilgi bize daha sonraki kaynakların bildirdikleri gibi Saray’ın bir kısmının bu tarihlerden çok daha önceleri içoğlanlara tahsis edilmiş olduğunu ve burasının “makbul ve maktul” İbrahim Paşa zamanındaki büyüklüğü ile saray olarak kullanılmadığını göstermektedir. Bir İtalyan kaynağı da sarayın İbrahim Paşa’ya hediye edildiğini bildirmekte ve Bosnalı İbrahim Paşa’nın Ayşe Sultan’la evlenmesi münasebetiyle yapılan düğünden bahsederken saray hakkında bilgi de vermektedir.85 Burada verilen 1586 tarihi ile Selâniki’nin verdiği tarihin birbirini tutmaması dikkat çekicidir. İbrahim Paşa’nın 1010 / 1601 - 1602 yılında vefatı üzerine sadarete getirilen Yemişçi Hasan Paşa’ya86 İbrahim Paşa’nın bütün malı mülkü hibe edilmiş, hatta karısı Ayşe Sultan da kendisine namzet kılınmıştı.87 Ayşe Sultan’la 1011 / 1602 - 1603 yılında nikâhları kıyılan Yemişçi Hasan Paşa’ya,88 konumuz olan İbrahim Paşa Sarayı da verilmişti.89 Seferde olan Yemişçi Hasan Paşa işlerin iyi gitmediğini haber aldığında Belgrad’dan İstanbul’a derhal hareket etti. Sipahi zorbalarının yolunu kesip adamlarını ve kendisini öldürmek istediklerini öğrendiğinden şehre gece girdi ve Atmeydanı’ndaki sarayına geldi;90 sarayının kapısını kapadı. Sipahi zorbaları Atmeydanı’na geldiklerinde sarayın kapısını kapalı bulunca akşamın yaklaşmış olduğunu da düşünerek “demirkapıyı kırmak fazla çalışmak ister akşam da yakındır” diyerek, işi ertesi güne bırakmışlardı. Hasan Paşa halkın akşam namazında olduğu sırada kıyafet değiştirerek iki hizmetkârı ile birlikte sarayının peykhane tarafındaki kule kapısından çıktı. Bunu takip eden olayları da bastırabilmesine rağmen, Yemişçi Hasan Paşa sadaretini muhafaza edemedi, azledildi ve 1012/1603 de katlolundu.91 Topkapı Sarayı Müzesi Arşivindeki keşif ve masraf defterlerinde (D. 205 ve 4411) 1014/1605 de Sinan’dan sonra Hassa Baş Mimarı Hasan Ağa ile Sultanahmet Camii’nin mimarı Mehmed Ağa tarafından Saray’ın tamir edilmiş olduğu anlaşılmaktadır92 (Resim 29). Yemişçi Hasan Paşa’nın öldürülmesinden sonra ortaya çıkan Güzelce Mahmut Paşa, padişahın iltifatına mazhar olup vezir oldu ve Yemişçi’nin metrûkesi Ayşe Sultan, 400.000 akçe mihr ile kendisiyle evlendirildi. Bu hususta bilgi veren Naima, Ayşe Sultan’la birlikte
86 87 88 89 84
85
90
91
92
Selânikî Tarihi, 1281, s. 197-198; The Travels of J. Sanderson, London 1931, s. 74. And, 1961, s. 14-16. Köprülü, 1950, s. 330-334. Köprülü, 1950, s. 331; Katip Çelebi, 1286, c. I, s. 147; Naima, 1967-69, c. I, s. 261; Naima, 1280, c. I, s. 243. Naima, 1967-69, c. I, s. 282-3; Köprülü, 1950, s. 332; Katip Çelebi, 1286, c.I, s.171. Konyalı, 143, s. 178’de İbrahim Paşa Sarayı'nın, Bosnalı İbrahim Paşa'dan sonra Topal Recep Paşa'ya tahsis ve temlik edildiğini bildirmektedir. Hâlbuki sarayın Bosnalı İbrahim Paşa'nın ölümünden sonra Yemişci Hasan Paşa'ya temlik edildiği hakkında bu devri anlatan bütün kaynaklar ortak bilgi vermektedirler. Katip Çelebi, 1286, c. I, s. 186; Naima, 1967-69, c. I, s. 322-323 ve s. 320; Naima, 1280, c. I, s. 297; Köprülü, 1950, s. 332. Naima, 1967-69, c. I, s. 322-323; Naima, 1280, c. I, s. 300; Solakzade, 1297, s. 206; Konyalı, 1943, s. 197’de 1041/1631 diyor. Orgun, 1939, s. 5; Konyalı, 1943, s. 177. 61
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
62
Resim 27: Şehzade Mehmed’in 1582 yılında yapılan sünnet düğününde mesci ustalarının tekerlekler üzerinde işlikleri ile gelip ustalıklarını sergilemelerini gösteren sahne. Surname, TSM H.1344; 26b-27a. Divanhanenin saçağının konsolu/eliböğründesi minyatürde belirtilmiş.
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
63
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Resim 28: Şehinşahname’de III. Murad Devri’nden, 1582’deki şehzade Mehmed’in sünnet düğününü
64
anlatan bölümdeki minyatürlerden biri alışılmışın dışındadır ve İbrahim Paşa Sarayı’ndaki salonlardan birinin içini gösterir. Güzel kumaşlardan yapıldığı anlaşılan pencere ve kapı perdelerinin kapalı oluşu, salonun içinde her tarafa yerleştirilmiş çeşitli boylardaki şamdanların hepsinin yanıyor olması, toplantının günün karanlık bir saatinde yapıldığına işaret etmektedir ve Vezir Ahmed Paşa ile
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Şehzade Mehmed’i göstermektedir. Salondaki görevlilerin hemen hepsinin karaağalar oluşu görüşmenin, İbrahim Paşa Sarayı’nın harem kısmında yapıldığını düşündürür. Tüm şamdanların murassa oluşunun yanında perdeler kadar halılar da buranın son derece zengin bir şekilde döşenmiş olduğunu göstermektedir. Şehinşahname, TSM Ktp. B. 200, 82b-83a.
65
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
İbrahim Paşa Sarayı’nın da Güzelce Mahmud Paşa’ya geçtiğinden bahsetmemektedir.93 Karaçelebizade Abdülaziz Efendi 1020/1611 yılında İbrahim Paşa Sarayı’nın Kaptan Mehmed Paşa’ya verildiğinden bahsetmektedir 94. 8 Haziran 1616’da Sultanahmet Camii’nin tamamlanması münasebetiyle yapılan açılış merasimini İstanbul’da bulunan yabancı elçiler İbrahim Paşa Sarayı’ndan izlemişlerdi 95. İbrahim Paşa Sarayı’nın daha sonraki sahibi, Sultan I. Mustafa ve IV. Murad Devri kaptan-ı deryalarından, IV. Murad Devri’nin sadrazamlarından ve I. Ahmed’e damat olan Recep Paşa’dır. Nikris hastalığı olduğundan kendisi Topal Recep Paşa diye anılırdı. İbrahim Paşa Sarayı, Recep Paşa’ya geçmiş ve bundan sonra uzun müddet Recep Paşa Sarayı diye anılmıştır. Saray’ın, Recep Paşa’ya hangi tarihte verildiğini bilmiyoruz. Naima 1036/1626 yılında geçen bir olayı anlatırken: “Kaymakam, Recep Paşa Sarayı’nda müşavere ferman olunup Şeyhülislam Yahya Efendi, Ulema ve vezirler ve diğer erkan ve ayan geldiler. Topluluğun reyi ile sadrazamlık mührü Halil Paşa’ya, yeniçeri ağalığı da âdete aykırı olarak Çavuşbaşı Ali Ağa’ya verildi.”96
demektedir. Bu da bize İbrahim Paşa Sarayı’nın Recep Paşa’ya 1036/1626 yılından önce verilmiş olduğunu ve sarayın bu çeşit toplantılar için de kullanıldığını gösterir. Tavernier ve Baudier’den başka Naima 1038/1628 yılı olaylarını anlatırken, sarayın seyir yeri olarak kullanılmakta devam ettiğine de işaret eder: “Bu arada Cuma günlerinde Atmeydanı’nda sadrazamın adamları ve Abazalı, cirit oynayıp çoğu zaman meydana bakan Recep Paşa’nın oturduğu İbrahim Paşa Sarayı’na Sultan Murad Han Hazretleri gelip köşkten cirit oyununu seyrederlerdi. Abazanın adamları ayrı durup İstanbul binicileri ile cirit oynayıp hünerlerini gösterirlerdi.”97
İbrahim Paşa Sarayı’nın adı eğlenceli olaylar kadar, kanlı olaylara da karışmıştır. 1041/1632 yılında İkinci Yeniçeri Ayaklanması sırasında Defterdar Mustafa Paşa’nın öldürülmesine İbrahim Paşa Sarayı’nın nasıl şahit olduğunu Naima’dan öğreniyoruz: “Sonra arayıp, Mustafa Paşa’yı dahi Vefa Meydanı yakınında bir evde bulup, tutup Atmeydanı’na götürdüler. Ve oradan Veziriazam Recep Paşa Sarayı’na götürdüler ki Atmeydanı’na bakan bir saraydır. Recep Paşa, padişahın huzuruna varıp Mustafa Paşa’nın katli için hatt-ı humayun elde edip sadaret alayı ile padişah sarayından gelip sarayı karşısındaki meydana geldikte at başını çekip buyurdu. Mustafa Paşa’yı elleri bağlı ve piyade, ölüm meydanına götürdüler ...”98
Naima, Kâtip Çelebi’den naklederek bu kanlı olayın devamını da bize anlatır. Recep Paşa, gizlice ayaklananları destekledi. Öldürülmesini istediklerinden biri de padişahın pek sevdiği Musahip Musa Çelebi idi. Zorbalar padişahtan Musa Çelebi’nin de başını istediler, fakat padişah vermemekte direndi. Bunun üzerine Recep Paşa, Musa Çelebi’nin hayatına kefil 95 96 97 98 93 94
66
Naima, 1967-69, c. I, s. 421-422; Naima, 1280, c. I, s. 389. Ravzat ül-ebrar, 1248, s. 524. Schneider 1941, s. 134-135. Naima 1967-69, c. II, s. 963; Naima 1280, c. ll, s. 401. Naima 1967-69, c. II, s. 1008; Naima 1280, c. ll, s. 443; Tavernier 1675, s. 56; Baudier 1632, s. 71-90. Naima 1967-69, c. III, s. 1153; Naima 1280, c. II, s. 96.
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
olduğuna ikna etti ve zavallıyı kendi sarayına götürdü. Ertesi gün isyancılar Atmeydanı’nda Recep Paşa Sarayı’na yürüyüp Musa Çelebi’yi istediklerinde, Recep Paşa sözde, zorbalara karşı duramadı. Musa Çelebi, Recep Paşa’nın içoğlanları tarafından sarayın avlusuna düşürüldü. Orada bekleyen eşkiyalar tarafından hançerlendi ve daha ölmeden sarayın duvarından Atmeydanı’na atıldı99. Recep Paşa bunu 1041/1632 de hayatı ile ödedi. Sultan IV. Murad tarafından saraya çağırıldı, boğduruldu ve ölüsü Bab-ı Hümayun’dan dışarı atıldı.100 Sultan IV. Murad’ın silahtarı Mustafa Ağa padişaha çok bağlı idi ve onun tarafından da çok seviliyordu. 1044/1634 yılının Zilhicce ayında ikinci vezir oldu,101 Sultan IV. Murad’ın birçok iltifatına nail oldu. 1045/1635 yılında Revan Seferi dönüşünde iltifatların çok daha büyüğüne kavuştu. Konumuz İbrahim Paşa Sarayı bir kere daha güzel bir olaya sahne oldu. Naima bunu şöyle anlatır: “Silahtar Mustafa Paşa için Atmeydanı’nda olan Recep Paşa Sarayı ki, aslında İbrahim Paşa Sarayı derler, konak tayin olunup padişah fermanı ile Bayram Paşa ol sarayı yaldızlı eşya ile döşeyüp çardakları ve köşkleri altunla süsleyip ve hademelerin ve adamların odalarına varıncaya kadar layık olan örtü ve lazım olan mühimmat ile döşeyüp bu hususta Padişahın arzusundan da daha fazlasını yaptı. Padişah saraya indiği vakit bütün vezirler, ve erkân ve divan erkânı, devlet adamları, ol ihtişamlı alay ile emir mucibince Silahtar Paşa’nın önüne düşüp hükümdarca tertip ve ululuk ile hazırlanan Atmeydanı Sarayı’na götürülüp kondurdular. Silahtar Paşa dahi başlarına altın yaldızlı miğfer üzerine ibrişimden bir al şal sarunup ululuk ile görünmüşlerdi. Kendinin bin kadar sekbanı var idi ki cümlesi tüfenk endaz idiler. Büyük tüfenk şenlikleri eylediler ...”102
Sultanın, nedimi Silahtar Mustafa Paşa’ya İbrahim Paşa Sarayı’nı verişi kendisi için iyi olmadı. Zira, Silahtar Mustafa Paşa yeni sarayında padişaha ziyafet verdi ve ziyafet sırasında padişahı teşvik ederek içki içirtti. Hâlbuki, Sultan IV. Murad’ın nikrisi, yani gut hastalığı vardı ve Bağdat Seferi dönüşünden beri içkiyi bırakmış ve oldukça iyileşmişti. Fakat, bu ziyafette içmesi tekrar hastalanmasına sebep oldu ve 14-16 Şevval 1049/7-9 Şubat 1640’da vefat etti103. İbrahim Paşa Sarayı’nın bundan sonra Sultan İbrahim’in gözde musahibi Silahtar Yusuf Paşa’ya verildiğini görüyoruz. Silahtarlıktan vezaret ünvanı ile kaptan-ı derya olan Yusuf Paşa, Sultan İbrahim tarafından 2,5 yaşındaki kızı Fatma Sultan ile nikâhlandırılarak damat edinildi. Sultan IV. Murad’ın Silahtar Mustafa Paşa’ya verdiği şeyler defter mucibince Yusuf Paşa’ya verildi.104 İbrahim Paşa Sarayı da bunlar arasındaydı. Saray, yeni damat için
Naima, 1967-69, c. III, s. 1155; Naima, 1280, c. III, s. 98. Naima, 1967-69, c. III, s. 1161-1163; Naima, 1280, c. III, s. 106; Uzunçarşılı, 1951, c. III, Kısım I, s. 190192 İbrahim Paşa'nın tabutunun saraydan çıkarılışını gösteren minyatürde cenaze sarayın deniz kıyısındaki bir kapıdan getirildiğini ve kıyıya yaklaşmış bir sandalı görmekteyiz. Böyle bir cenazenin Sarayburnu'ndan saraydan çıkarılmasının daha doğru olabilecektir. 101 Naima, 1967-69, c. III, s. 1289; Naima, 1280, c. III, s. 228; Peçevi-Uraz, 1968, c. II, s. 489; Peçevi, 1866, c. II, s. 431. 102 Naima, 1967-69, c. III s. 1318; Naima, 1280, c. III, s. 258. 103 Uzunçarşılı, 1951, c. III, Kısım I, s. 212. 104 Naima, 1967-69, c. IV, s. 1584; Naima, 1280, c. IV, s. 36. 99
100
67
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
tamir olundu. İki köşk ve bir pavyon ilave edildi. Muharrem 1055/1645 Şubat tarihinde yapılan, şenlikleri hakkında bilgimiz olmayan düğün için nahiller hazırlandı.105 Bu evlilikten bir yıl sonra (1055/1645) düşmanlarının fesatları sonucu idam edilen Yusuf Paşa’dan106 sonra, İbrahim Paşa Sarayı, Hammer’e göre107 Damat Fazlı Paşa’ya verilmiştir. Hammer’in bu anlatımını kesinlikle teyit eden bir vesikaya rastlamak zordur. Naima bu konuda, Fazlı Paşa’nın Muharrem 1056/1646 Şubat tarihinde büyük sultanla nikâhlandığından, düğün nahıllarından, sağdıç olan Sadrazam Salih Paşa’nın gelin için yaptığı hazırlıklardan bahsetmekte ve: “Şeyhülislam, defterdar ile atbaşı beraber binip, nişancı paşadan başka bütün vezirler alay ile nahılları götürüp Eski Saray’dan gelini aldı. Saray köşkünde padişah hazretleri oturup seyretti. Geri dönüp kuşbazlar içinden Atmeydanı’na oradan saraya ulaştırdılar.”108
demektedir. Atmeydanı’ndan geçilerek girilen sarayın İbrahim Paşa Sarayı olabileceğini düşündürecek ve Hammer’i bu hükme vardıracak Naima Tarihi’ndeki, 1058/1649 yılında Sadrazamın, Fazlı Paşa’yı Tameşvar’a göndererek İstanbul’dan uzaklaştırması hadisesini anlatan diğer cümleler şunlar olmalıdır: “Sadrazam, hemen Fazlı Paşa’ya Tameşvar eyaleti verüp ‘Derhal yola çık’ deyüp, o gün İstanbul’dan çıkardı. Ve halilesi (nikâhlı karısı) Sultan, (bütün adamlariyle ve elbiseleriyle Cinci Hoca Sarayı’na naklolmuş) Recep Paşa Sarayı boşaltıldı.”109
Bu anlatımda Recep Paşa Sarayı’nın sarih olarak zikredilmesi, İbrahim Paşa Sarayı’ndan gayrı Fazlı Paşa Sarayı adı altında ayrı bir sarayın mutlaka var olduğu yolundaki düşünceleri hayli zayıflatmaktadır110. 1058/1648 yılında Sultan İbrahim, İbrahim Paşa Sarayı’nı nikâhlısı sekizinci hasekiye hediye etti ve sarayın samurla döşenmesini emretti. Fakat, gerektiği miktarda kürk bulunmadığı için sonunda sarayın sadece: “Meydana bakan bir kubbeli oda padişah için döşenmeye karar verildi. Sevinçli düğün için ve adı geçen köşkün (konak) döşenmesine lazım olan örtü, altın yaldızlı Hint kumaşları ve diğer az bulunur kıymetli şeyler, elbise ve eşya için geceleri bedestanlar, mahzenler, hanlar, açılup, sahibinin izni var ise hoş, yok ise ister istemez dükkânı ve yeri basılup, padişaha yarar o çeşit nefis şeyler bir müddet sonra mıriden (devlet tarafından) akçeleri verilmek üzere zorla ve kahren alınup, düğün için sarf olundu. (Ve o sarayın) adı geçen kaşanesinin döşenmesi ve süslenmesi için telef olup veziriazam ve Defterdar Halıcı-zade bin zahmet ve meşakkat ve halktan gördüğü gazap ve eziyet ile elde ettikleri çeşitli kalın ve çok güzel kumaş ve samur ve vaşak ile 107 108 109 110 105 106
68
Naima, 1967-69, c. IV, s. 1662; Naima, 1280, c. IV, s. 112 Naima, 1967-69, c. IV, s. 1715-19; Naima, 1280, c. IV, s. 171-173. Hammer, 1836, c. X, s. 80. Naima, 1967-69, c. IV, s. 1757; Naima, 1280, c. IV, s. 211-212. Naima, 1967-69, c. IV, s. 1904; Naima, 1280, c. IV, s. 370. (Konyalı da, eserinde İbrahim Paşa Sarayı ile Fazlı Paşa saraylarının aynı saray olduğunu iddia etmektedir. (s. 150, 183, 198). Sayfa 191'de de Silahtar ve Raşit'ten aynı olayı, sipahilerin isyanını naklederek Silahtar'ın, İbrahim Paşa Sarayı'na "Raşit-Fazlı Paşa Sarayı" deyişine dikkati çekmiştir. Ayrıca bu konu ile ilgili olarak bakınız: Uzunçarşılı, 1956, C. IV, kısım I, s. 23; Fazlı Paşa Sarayı maddesi, İA, c.10, s. 5595.
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
parlatmışlar iken tamamlandıktan sonra padişah hazretleri adı geçen saraya gelüp, döşenmesini ve süslenmesini beğenmeyüp, Defterdar Paşa’yı azil ve bostancı başının hapsine gönderüp defterdarlığı vezirlik payesi ile Defteremiri Köse-İsmail efendiye verdiler. Sedirin süsleri, yakınında olan yastığa uymamakla hepsi padişahın gözünden düştü111.
Padişah arzularının yerine getirilmesi için halka ve devlet erkanına yapılan eziyetler zamanla şiddetini artırdı, bu şiddet sonuç olarak Sultan İbrahim’in tahttan indirilmesine ve öldürülmesine sebep oldu.112 Çocuk yaşta tahta çıkarılan, sonradan “Avcı” diye tanınan, Sultan IV. Mehmed’in saltanatının ilk aylarında İbrahim Paşa Sarayı yeni bir ayaklanma yaşadı. Masrafın çokluğundan, şehremini askere tayin olunan parayı ödeyemiyordu. Acemi oğlanlarının zaruret ve açlık canlarına tak etmişti.113 Ayrıca, yeni bir padişah tahta çıktığında İbrahim Paşa Sarayı, Galata Sarayı ve Topkapı Sarayı’ndaki acemi oğlanlardan sırası gelenlerin kapukulu süvari ocaklarına çıkmaları kanun idi, bu sefer bu husus da ihmal edilmiş olduğundan Galata Sarayı’ndaki acemi oğlanlar ayaklanıp İbrahim Paşa Sarayı’na geldiler, oradakileri de kışkırtıp dışarı çıkardılar. “Sultanahmet Vakası” denen bu ayaklanma ağaların kuvvetlenmesine ve âdeta ağalar saltanatının başlamasına yol açtı114. 1062/ 1652 yılında Esir Hanı’nda çıkan ve Çemberlitaş’ın karşısındaki Elçi Hanı’nı da yakan yangın, peykhaneye kadar gelip Sarayımıza zarar verdi.115 Bu bilgiyi veren Konyalı maalesef kaynak göstermemiştir. Mustafa Cezar, Osmanlı Devri’nde İstanbul’daki yangınlar ve tabii afetler hakkındaki makalesinde116 yangının Elçi Hanı’nı yaktığını söylemekte, İbrahim Paşa Sarayı’ndan herhâlde büyük bir zarar görmemiş olduğu için bahsetmemektedir. İbrahim Paşa Sarayı 1070/1660 yılında çıkan yangından daha fazla zarar gördü. Bu yangın hakkında, Katipzâde adında birisi tarafından manzum olarak yazılmış Tarih-i İhrak-i Kebir’de: “Ateşin bakisi geldi. Servi Mahallesi’ne andan Atmeydanı başında tutup aldı yolu yürüdü. Divanyolu’na döndü; soluna bu kez çıktı yaktı İbrahim Paşa kulesini belli”
demektedir.117Aynı yangın hakkında bilgi veren bir başka kaynakta İbrahim Paşa Sarayı’ndan şöyle bahsedilmektedir: “Halk dahi şol mertebe izdiham ile cami ve haremi ve Atmeydanı’na doldu ki bir kimse sağ ve sola meyletmeye ve boyum döndürmeye ve belki nefes almağa iktidarı yok idi. Ateş dahi Atmeydanı’nda olan İbrahim Paşa Sarayı’nın bazı odalarına ulaştıkta halk dahi ateşin şiddetinden ve mah-i Temmuzun hararetinden ve ziyade izdihamdan şol mertebe muzdarip oldu, guya ki yevm-i mahşerden numune idi118.”
113 114 115 116 117 118 111 112
Naima, 1967-69, c. IV, s. 1807-1808 ve s. 271; Naima, 1280, c. IV, s. 264-65. Uzunçarşılı, 1951, c. III, Kısım I, s. 236. Naima, 1967-69, c. IV, s. 1885; Naima, 1280, c. IV, s. 350. Sertoğlu, 1966, s. 1214; Uzunçarşılı, 1951, c. III, Kısım I, s. 247-8. Konyalı, 1943, s. 188. Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, 1963, s. 336. Cezar, 1963, s. 327-414 ve s. 341. Cezar, 1963, s. 338; Silâhdar Tarihi 1928, c. I, s. 184. 69
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
29-a 29-b
29-c
Resim 29: Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi 4411, (1605 tarihli tamirat keşfi).
70
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
29-d 29-e
71
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Silahtarın anlattığına göre Cemaziyelahır 1077/1666 Kasımda: “Sultan Süleyman Han vaz’ı Atmeydanı başında İbrahim Paşa-ı makbul ve maktul sarayı halkının daima kavga ve fesatları eksik olmayup padişahın fermanı ile içindeki mevcut içoğanlar muhtelif yerlere dağıtıldı ve İbrahim Paşa Sarayı’na bir bekçi ve bir müderris tayin edildi119.”
1058/1648 - 1106/1694-5 tarihleri arasında Devlet-i Osmaniye’de vukua gelen olayları ihtiva eden, müellifi belli olmıyan bir vakayinamede120 İbrahim Paşa Sarayı’ndan “ol vakit padişah sarayı idi 1086’da (1675) Köprülü kapadı” diye bahsedilmektedir. Bu tarihte İstanbul’da büyük zarara yol açan büyük zelzele sırasında yazar yanında üç kişi daha olmak üzere İbrahim Paşa Sarayı’nda bulunduğunu söyler, Şaban adında bir yiğit teberdarın başına bir azim ocağın kurşunlu külahının geçmesi ile nasıl öldüğünü anlatmaktadır. İbrahim Paşa Sarayı 1099/1687’de Sultan II. Süleyman’ın saltanatı sırasında Kapıkulu ocaklarının isyanına da sahne oldu ve isyancılar tarafından işgal edildi121 . Sultan II. Mustafa zamanında, 1111/1699 yılında İbrahim Paşa Sarayı’nın hâlâ önemli misafirleri ve çok sayıda insanı barındıracak hâlde olduğunu Silahtar Fındıklılı Mehmed Ağa’dan öğreniyoruz: “Türkiye ile olan barışıklığı pekiştirmek için gönderilen Lehistan elçisi bin kadar sivil kıyafetli adamla İstanbul’a ulaşmış, Silivrikapı’dan şehre girerken konaklamak üzere kendisine ayrılan Atmeydanı’ndaki İbrahim Paşa Sarayı’na giderken asılsız töreleri gereğince bir de alay göstermişti.”122
18. yüzyılın başında adı hâlâ yaşayan İbrahim Paşa Sarayı’nın artık eski debdebeli günlerini tamamen geride bırakmış olduğunu 1716’da İstanbul’a gelen bir yabancının sözlerinden anlıyoruz: “Hipodrom’un hâlâ şaşaalı yer olması İbrahim Paşa Sarayı’nın duvarlarının bir kısmının bulunmasından ileri gelmektedir. Fakat bu gün bu yer büyük senyörlerin ahırı olarak kullanılmamaktadır.123
Darüssaade ağasının arzı ve Sultan III. Ahmed’in hatt-ı hümayunu ile İbrahim Paşa Sarayı yerinde müceddeden boyahane yapımı hakkındaki, Topkapı Sarayı Arşivinde mevcut 29 Muharrem 1138/ 1725 Eylül tarihli belge (E. 4959) artık binanın saray olarak kullanılmayacak hâle geldiğini gösterir (Resim 30). 22 Zilhicce 1168/1755 Ekim 29 gecesi Hocapaşada çıkan yangın süratle yayıldı: “Divanyolu’nda(ki) Mehterhane ve Defterhane124 yanıp harap olan önemli binalardandı. Kâgir olduğu için yangınlardan gene de işe yarar hâlde çıkan İbrahim Paşa Sarayı artık çeşitli işlerde kullanılmakta idi. Nitekim, 1191/1777 yılında Hindistan’dan
Silâhdar Tarihi, 1928, c. I, s. 648; Kömürcüyan, 1952, s. 5. Karatay, 1961, c. I, s. 273-74, Kat. No. 849; H 1468. 121 Uzunçarşılı, 1951, c. III, Kısım I, s. 510 . 122 Silâhdar Mehmed Ağa, 1966, c. II, s. 32. 123 Sevin, 1802, s. 412 (Appendice: Observations du Comte de Caylus sur Constantinople. 124 Cezar, 1963, s. 360; Vasıf Tarihi, s. 66; Müller Wiener, s. 494. 119 120
72
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
gelen bir filin bu saraya konulduğunu görüyoruz125.
Suriyeli bir Katolik olan büyük fotoğraf ustası Pascal Sebah’ın 1865’lere tarihlenen126 ve diğer Hipodrom fotoğraflarından çok daha değişik açıdan çekilmiş olan fotoğraf bir çok açıdan ilginç bilgiler sunar. Hem İbrahim Paşa Sarayı hem de Defterhaneden önce sarayın birinci avlusunun girintisi içine yapılmış olan ahşap Kıyafet Müzesi binasını gösterir. Bu avluda, iki tarafta karşılıklı olarak sarayın iki ana kapısı vardır ve bu ek binalar bunları bloke etmiştir. Bu kıyafet müzesi daha sonra yanacak ve yerine Defterhane binası yapılacaktır. (Resim 31, 32, 33) Müze binasının hemen yanında ise sarayın üçüncü avlulu kısmının meydana bakan cephesi yer alır ki bu cephe de sonradan yapılacak olan Tapu ve Kadastro binası ile kapanacaktır. İbrahim Paşa Sarayı’nın ilk defa tam ne zaman Defterhane olarak kullanılmaya başlandığını gösteren bir kayda rastlayamadık.127 Fakat İbrahim Paşa Sarayı’nın birinci avlusunun içinde 1180/1766 tarihli “Defter-i Hakani Emini Server”in türbesinin bulunuşu, “ser verir, sır vermez Server Dede” diye tanınan bu defterdarın türbesinin burada bulunuşu Hoca Resim 30: Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi E Paşa yangını hakkındaki Defterhane bilgisi- 4959; 29 Muharrem 1138/ 1725 Eylül tarihli ni desteklemekte ve 1755 den önce buraya belge binanın tamir edilip boyahane olarak Defterhane binası yapılmış veya Saray’ın bir kullanımına dairdir. kısmının bu işde kullanılmış olduğunu göstermektedir. Daha erken tarihli kaynaklarda söz edilen “Defterhane” işte bu fotoğraftaki bina olmalıdır. (Resim 34, 35) 1223/1808 yılında, Alemdar Vakası diye tarihe geçen ayaklanmada Alemdar Mustafa Paşa’nın adamları ile saray sekbanları arasında çatışma çıktı. Sekbanlar, yanan Adliye Sarayı’nın yerinde bulunan Cebehane Kışlası’na sığındılar, bu arada kışla ve önündeki dükkânlar ateşe verilince büyük bir yangın çıktı, rüzgâr şiddetli Cevdet Paşa, 1302, c. II, s. 70. Öztuncay, 2, 606. 127 Afyoncu 1997, s. 12-13 125 126
73
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
olduğu için süratle yayıldı ve Mehterhane ve Defterhane diye anılan İbrahim Paşa Sarayı’na ulaştı.128 Yangının ne derece zarar verdiğini bilmiyoruz. Şanizade’nin verdiği bu bilgiden, sarayın bir kısmının bir tamirden sonra tekrar Defterhane olarak kullanıldığını anlıyoruz. 1819 yılında yayınladığı kitabında Melling129 Atmeydanı hakkında “Meydanın sağında İbrahim Paşa Sarayı bulunmakta idi. Bu saray zamanında İstanbul’un en güzel sarayı diye tanınırdı.” demektedir. Bu da bize bu tarihlerde bile yapının İbrahim Paşa Sarayı diye tanındığını göstermektedir. Sultanahmet Meydanı’ndan Sokollu Mehmed Paşa Camii’ne giden Şehit Mehmed Paşa yokuşunda bir evin bahçesinde bulunan kitabeden130 anlaşıldığına göre 1236/1820 de Sultan II. Mahmud mevcut bir Defterhane’yi yenileştirmiştir. 1 2 3 4 5 6 7 8
Sipihr-i ma’delet şevketlü Hân Mahmûd Gazî’nin Felekde beyza-i tuğrâsı dâğ-ı âfitâb oldı Ki mihr istese envârın istirdâd eder mehden Füruğ-ı nur-ı adlinden felekler hisseyâb oldı İdince nâmına tashîh-i Mevlâ mülk-i mevrûsın Raiyyet kişver-i hıfzında râhat - iktisâb oldı Esâsından cihân-ı bî esâsı eyledi ma’mûr Fakat ahdinde zulmet-hâne-i zâlim harâb oldı Husûsâ kıldı Defterhâne-i ma’mureyi âbâd Muallâ tâk-ı bâbı reşk-i çarh-ı nüh kubâb oldı Kavânın-i âtîki etdi şer’i Ahmed’e tatbik Değil bu şimdi Defterhâne bir dârü’ıl-kitâb oldı Melâik eylesün tebşîr İZZET bendesin dâim Desinler ettiğin hayr-ı duâ hep müstecâb oldı Muharrirler huruf-ı cevherınden yazdılar târih Bu Defterhâne-i emvâle sarf-i bihisâb oldı 1236
Şanizade Tarihi 1284-1290, c. I, s .128; Cezar 1963, s. 367 Melling 1819; İnciciyan 1956, s. 24, 52 130 Defterhanelere ait kitabeleri Sayın Zarif Orgun bulmuş, yayınlamamız için fotoğraflarını vermiş ve ayrıca bilgi bakımından da yardımlarını esirgememiştir. Konumuz olan kitabe güzel bir tâlik hatla mermere hâkedilmiştir, nâzımı Keçecizade İzzet Mehmed Efendi’dir. İzzet Mehmed Efendi 1785 de doğmuş, müderrislikte, Galata mollalığında bulunduktan sonra Mekke Mollası olmuş ve 1826'da Haremeyn müfettişliğine atanmış ve 1827'de vefat etmiştir. Konyalı, s. 284-85 de Defterhane ve Tapu Daireleri hakkında verdiği bilgi arasında bu bina için "Bugün Mehterhane kasrile Mehterhane arasındaki sahanlığın soluna ve tam mahzenin önüne yapılınış 3 katlı ve 30 odalı bir eski ve onun önüne ek olarak yapılmış 4 katlı ve 45 odalı ikinci bir Tapu binası görüyoruz" demekte (s. 284) ve "Mehterhane sahanlığına -eski Tapu dairesi dediğimiz- binanın inşaasına başlanmış, 1295 tarihinde ikmal edilmiştir." demekle (s. 285) bu binayı 1295 yılına tarihlemektedir. Hâlbuki Sayın Zarif Orgun'un bulduğu kitabe bu binanın inşaatının tamamlanma tarihinin 1236/ 1820 olduğunu kesinlikle bize öğretmektedir; İnciciyan 1956, s. 53. 128 129
74
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Resim 31: Suriyeli bir Katolik olan büyük fotoğraf ustası Pascal Sebah’ın 1865’e tarihlenen ve Ayasofya’nın minarelerinden çekildiğini tahmin edebileceğimiz bu fotoğraf: Solda, Haseki Hamamı’nın arkasındaki bugünkü havuzlu parkın yerini ne kadar çok ahşap evin doldurduğunu; Divanyolu’nun başındaki evleri; Firuzağa Camii’ni ve önündeki hipodromüstü evleri ve onların önünde Divanyolu’nun başındaki, İstanbul’un ilk parklarından, etrafı çitlerle çevrili, ortasında bir bahçe köşkü olan”Millet Bahçesi”ni bize sunar. Ayrıca İbrahim Paşa Sarayı’nın cephesini tam olarak gösteren nadir fotoğraflardan biridir.
İbrahim Paşa’nın birinci avlusu içine inşa edilmiş olan ahşap konak sonradan yanan kıyafet müzesidir. Daha sonra yerine Defterhane-i Hakani yapılacaktır. Önünde ağaçlar olan kısımdan hemen sonra gelen iki sütunlu kapı hapishanenin girişidir (Bahattin Öztuncay Arşivi).
Resim 32: İbrahim Paşa Sarayı’nın Pascal Sebah tarafından 1865’lerde çekilmiş olan resmi, sarayın meydan cephesini tamama yakın bir şekilde göstermektedir. Saray, bir silme ile sınırı belirtilmiş bir kaide, set üzerine oturtulmuştur ve bir bütünlüğü vardır. Bu kaidenin içinde, setin altında tonozlu mekânları yer alır. Bunlar meydana üstten küçük pencereler, alttan kemerlerle açılmışlar ve içleri işlik veya dükkân hâline getirilmiştir.
Bu fotoğraf, Saray’ın ikinci avlusu içinde divanhanenin avlu tarafına bitişik bir ek binanın, sarayın meydan cephesindeki setin üzerinde ise tek katlı evler yapıldığını gösterir. Ayrıca, Saray’ın ana girişlerinin bulunduğu avluya, ahşap üç katlı bir bina inşa edilmiştir. Bu bina Mankenler Müzesi de denen Osmanlı giysilerini mankenler üzerinde sergilendiği bir kıyafet müzesidir. Konak biçimindeki bina müzeyi barındırır. 1894 yılında yanmıştır. Bu binanın yerine daha sonra, Defterhane yapılacaktır. Üç katlı binanın yanında Saray’ın üçüncü avlusunun bulunduğu kısmın cephesi ve kubbeleri görülebilmektedir. Binaların arasında görünen ağaçların bulunduğu yerde Server Dede’nin türbesi vardır (Bahattin Öztuncay Arşivi).
75
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Resim 33: Bu defterhane binasından
önce Server Dede’nin mezarının mevcudiyetinden dolayı belki de iki avlu arasındaki alanda bulunan ve yanmış olan Kıyafet Müzesi’nin arkasında kalan daha küçük bir defterhanenin mevcudiyeti düşünülebilir. Ancak yukarıdaki fotoğrafta daha sonra Tapu ve Kadastro binasının yapılması ile önü kapanan, en soldaki defterhane cephesi ile sarayın ikinci avlulu kısmının cephesi ve küçük kubbeleri bu resimde daha açık görülmektedir (Pera Müzesi Arşivi).
Resim 34: İbrahim Paşa Sarayı’nın, iki yanda esas
kapıların bulunduğu, birinci avlu diyebildiğimiz Saray’ın cephesindeki girinti içine inşa edilmiş olan Defter-i Hakani Emini Server Dede’nin mezartaşı ve türbesi. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
76
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Resim 35: Padişahın usül dışına çıkarak gece
vakti Defterhane’den çıkartmak istediği evrakı vermeyen ve bu yüzden 1180/1766 de idam edilen “Ser verir, sır vermez” Server Dede’nin türbenin kitabesi. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
Resim 36: 1304/1886-7 tarihli Defter-i Hakanı Nezareti Dairesi kitabesi. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
Fakat George Matthew Jones adlı bir seyyahın 1827’de yayınladığı hatıratında Seyyah, bina için: “Sultanahmet Camii’nin karşısında büyük bir yapı vardır, Defterdar Sarayı imiş, fakat şimdi deli insanların kabulüne, bir hayvanat bahçesine ve bir mensucat işine tahsis edilmiştir.” demektedir131. 1304/1886-7 yılında ise Sultan II. Abdülhamid Devri’nde Defterhanenin eski kitabesi kaldırılarak saklanmış ve bu tarihte yeni adı ile bir kitabe konulmuştur. Bu kitabede “Defter-i Hakanı Nezareti Dairesi” yazılıdır. Bu kitabe de 1236/1820 tarihli defterhane kitabesi ile birlikte bugün aynı yerde bulunmaktadır (Resim 36). George Matthew Jones’un “Sultanahmed Camii’nin karşısında büyük bir yapı vardır, Defterdar Sarayı imiş” demesinin, İstanbul’u 1827 yılında ziyareti sırasında buranın Defterhane olmadığını zannetmesinin sebebi herhâlde binanın o sıralarda çok harap durumda oluşu ve diğer kısımlarının başka işlerde kullanılışı olmalıdır. Saray’ın önüne 1326/1908 yılında Mimar Vedat Bey tarafından tapu ve kadastro binası yapılmış ve arkada, sarayın birinci avlusu içinde kalan defterhane binası ile de bağlantı kurulmuştur (Resim 37, 38, 39). Saray son devirlerde, muhtelif bölümleri Maliye Evrak Hazinesi, Millî Müdafa Evrak Hazinesi, Kolordu Ambarı ve Genel Hapishane olarak kullanıldı.132 Yapıya ayrıca bu çeşit Jones, 1827, c. II, s. 466; Patrik Konstantinos da 1846'da yayınladığı kitabında "Bu sarayın yerine şimdi Mehterhane ve Boyalıhane vardır." demektedir; Kömürcüyan, 1952, s. 107. 132 İbrahim Paşa Sarayı'nın yakın tarihi hakkında bilgiyi, yardımlarından dolayı kendisine teşekkür borçlu olduğum Sayın Zarif Orgun vermiştir. 131
77
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
78
Resim 38: İbrahim Paşa Sarayı’nın şahnişinden birinci avlu girintisi, birinci avluya yapılan Defterhane ve onun da önüne inşa edilmiş olan ve Saray’ın cephesinin büyük bir bölümünü gizleyen Tapu ve Kadastro binalarının yandan görünümü. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
79
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Resim 37: İbrahim Paşa Sarayı’nın kapı girintisi içine inşa edilmiş olan “Defter-i Hakani”nin, yani Defterhane’nin önüne daha sonra 1326/1908 yılında Mimar Vedat Bey tarafından inşa edilmiş olan ve İbrahim Paşa Sarayı’nın önünde inşa edilen ve cephesinin büyük bir kısmını kapatan Tapu ve Kadastro binası. Fotoğraf: Nurhan Atasoy
kullanımlarda ilaveler de yapılmıştı. 1939’da ise yeni Adliye Sarayı’nın inşaası için arka kısmı yıktırıldı. Meydana bakan ön tarafının bir kısmı yakın zamanlara kadar askerlik şubesi olarak kullanıldı, bir kısmı da adliye arşivine tahsis edildi. 1965 yılında, halı müzesi olarak kullanılmak üzere başlanılan restorasyon devam etmekte iken sürdürdüğümüz araştırmamız bu kitabın birinci baskısı ile sonuçlanmıştı. Restorasyon, 1983’lere kadar sürüp durdu. Vakıflar Müzesi olarak açılan ve daha sonra Türk ve İslam Eserleri Müzesi adını alarak Süleymaniye Külliyesi’ndeki medreselerinin birinde yıllarca hizmet veren müze, İbrahim
80
İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar
Resim 39: Tapu ve Kadastro Dairesi arkasında Defterhane ve yanda İbrahim Paşa Sarayı’nın seti üzerindeki bugün müzenin kütüphanesi olarak kullanılan iki tonozlu mekânının meydandan görünüşü. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
Paşa Sarayı’nın restore edilmiş olan ikinci avlulu kısmına taşınarak yeniden açıldı. Ancak 1983 yılında, Avrupa Konseyi Sergisi, Anadolu Medeniyetleri Sergisi’nin bir bölümü bu müzenin alt katında açılmaya hazırlanırken restorasyon henüz tamamlanmamıştı. O sırada serginin organizasyon başkanı olarak işin bitirilmesi ve binanın serginin açılışına yetişmesi için yoğun bir gayrete girmem gerekmişti. Sergiden sonra binaya, Türk ve İslam Eserleri Müzesi taşınmıştır. Bu müzemiz Türkiye’nin dört bir köşesinden toplanan halılarıyla özellikle ülkemizin olduğu kadar dünyanın en önemli halı müzesi olarak hizmet vermektedir.
81
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
İ
brahim Paşa Sarayı hakkında bilgi veren kaynakların başında Saray’dan günümüze gelen kısımlar, Atmeydanı’nda yapılan şenlikler dolayısıyla İbrahim Paşa Sarayı’nı tasvir eden minyatürler, Batılı sanatkârların elinden çıkmış resim ve gravürler ile muhtelif vesilelerle bu Saray’dan bahseden yerli ve yabancı yazılı kaynaklar gelmektedir. İbrahim Paşa Sarayı’ndan bahseden yerli ve yabancı yazılı kaynaklar “İbrahim Paşa Sarayı’nın Yaşadığı Olaylar” bahsinde görüldüğü gibi pek çoktur. Bunların bir kısmına da Saray’ın yapısının incelenmesi sırasında işaret edeceğiz. Yerli ve yabancı yazılı kaynakların hiçbirinde İbrahim Paşa Sarayı’nın nasıl bir saray olduğunu, yapısını, kısımlarını bize tam olarak anlatan bilgiye rastlanmaz. Hemen hepsinde Saray’dan, orada geçen bir olayla ilgisi sebebiyle ve ancak ilgisi ölçüsünde bahsedilmiştir. Muhtelif kitap illustrasyonları arasında İbrahim Paşa Sarayı’nı tasvir eden minyatürler, saray yapısının anlaşılmasında en faydalı olan kaynaklardır. Burada bir çok meselenin açıklamasını yaparken tekrar tekrar ele alınacak olan bu eserler hakkında genel bilgi verilecek ve yapıyla ilgisi belirtilmeye çalışılacaktır. Bu gün İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunan,133 Kanuni Sultan Süleyman’ın 1535 yılında yaptığı Irakeyn Seferi sırasında Osmanlı ordusunun konduğu menzilleri İstanbul’dan başlayarak anlatan ve resimlendiren Matrakçı Nasuh’un Menazil-i Sefer-i Irakeyn adlı 1537-38 tarihli eseri bir çok bakımdan önem taşımaktadır. Eserin, her biri gözlem mahsulü olan resimleri son derece büyük bir ustalıkla ve yeni bir tasvir sanatı anlayışı ile yapılmıştır. Yarı harita mahiyetindeki bu topoğrafik tasvirlere Matrakçı Nasuh, figür koymamıştır. Arazi durumlarını, karakteristik taraflarıyla önemli yapıları ele almıştır. En karakteristik ve önemli olanı göstermek için resimlerinde her şeyi tek görüş noktasından ele almamış, bu şekilde her ayrıntının özelliklerini rahat bir şekilde belirtmek için kendisine has bir yol tutmuştur. Ayrıntılarda en önemli tarafı seçme konusundaki esas prensibini, şehirlerde ele alacağı yapıların seçiminde de değiştirmemiştir. Yazma, karşılıklı iki sayfa üzerinde yer alan İstanbul ve Galata tasvirleri ile başlar. İstanbul’un en erken tarihli resimlerinden biri olan bu sahne 16. yüzyıl İstanbul’u için en önemli kaynakların başında gelir. Nitekim, İbrahim Paşa Sarayı’nın en erken tarihli tasvirini de İÜK T.5964, Matrakçı Nasuh.
133
83
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Resim 40: Matrakçı Nasuh’un, Menazil-i Irakeyn adlı eserinin başındaki İstanbul tasvirinden verdiğimiz bu ayrıntıda, kısmen Bab-ı Hümayun’un, Ayasofya’nın Kapalı Çarşı’nın Çemberlitaş’ın anıtlarını ve sütunlarını; Hipodrom’u ve daha bir çok önemli yapı ile İbrahim Paşa Sarayı’nı görmekteyiz (İÜK T. 5964). 84
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
85
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
burada buluyoruz (Resim 40). Daha sonraki sayfalarda üzerinde duracağımız gibi Matrakçı’nın anlatım tarzı anlaşıldıktan sonra buradaki saray tasvirinin incelenmesi yapının kavranmasında son derece faydalı olacaktır. İbrahim Paşa Sarayı’nı tasvir eden minyatürleri içeren eserlerin başında III. Murad Surnamesi gelmektedir. Sultan III. Murad’ın 1582 yılında oğlu Şehzade Mehmed’in sünneti münasebetiyle yaptırdığı elli iki gün, elli iki gece süren düğünü gün gün tespit eden bu eseri134 minyatürleyen ekibin başında bulunan Nakkaş Osman, bu düğün kitabıyla Türk minyatür sanatına büyük bir yenilik getirmiştir. Sultan ve saray halkı düğün boyunca İbrahim Paşa Sarayı’nda kalacaklar, şenlik ve gösterileri buradan seyredeceklerdir. Düğün için Saray’ın birinci avlusunun içindeki esas kapıları değiştirilmiş ve bu avlunun önüne üç katlı ahşap bir bina yapılmıştır. Bu bina birçok küçük locayı ihtiva etmektedir. Bu seyirlik binadan devlet erkânı ve yabancı elçilerden bir kısmı kendilerine ayrılan localardan düğünü takip etmişlerdir. Nakkaş Osman, düğünün minyatürlerle anlatımına padişah ve şehzadenin Atmeydanı’na, İbrahim Paşa Sarayı’na gelişleri ile başlar (Resim 41). Düğün şenlik ve gösterilerinin yapıldığı Atmeydanı’nı, ve İbrahim Paşa Sarayı’nı bütün minyatürlerinde değişmeyen fon olarak ele alır. Bu değişmeyen düğün yerinde eğlence ve gösterilere katılanlar sırayla sahneye gelir, gösterilerini yapar ve dönüp giderler. Düğün eğlencelerinin seyircilerin gözleri önünde bir sinema filmi gibi gelip geçişi sırasında İbrahim Paşa Sarayı tasviri ana hatları ile iki yüze yakın sahnede aynen tekrarlanmıştır. Bu tasvirler tespit edilmiş bir şemaya dayanır, Saray’ın en önemli, en karakteristik taraflarını belirtir. Eserin çift sayfalık 250 sahne tutan (bunlardan bir kısmı bugün eksiktir) minyatürlerinde üstat Nakkaş Osman’ın idaresinde çalışan nakkaşlar kendi paylarına düşen kısımlarda İbrahim Paşa Sarayı’nı tespit edilmiş şemaya göre tasvir etmişler fakat kendilerinin seçtikleri renk ve tezyinatla süslemişlerdir. Saray’ın yapısında ise ancak bazı detaylarda değişiklikler yapmışlardır. Araştırma konusu olan yapının daha iyi anlaşılması için, bazı şahsi gözleme dayanan bu küçük farklılıklar üzerinde de yeri geldikçe ayrıca durulmuştur. Diğer sahnelerden farklı bir kompozisyon olan şehzadenin Saray’a gelişini gösteren sahne bu düğün için Saray’da yapılan değişikliklerden birisi, yeniden açılan kapı hakkında açık ve net bilgi verecek nitelikte olması bakımından önem taşımaktadır. (bkz. Resim 27, 28) Aynı düğünü tasvir eden minyatürlere Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesindeki Şehinşahname’de de135 rastlıyoruz. 1581-88 yılları arasındaki olayları konu alan bu yazmada Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü yirmi sahnede anlatılmıştır. 1592 yılında yazılması biten ve ancak 1597 de tamamlanan ve Sultan III. Mehmed’e takdim edilebilen eserde düğünü canlandıran minyatürler ve İbrahim Paşa Sarayı tasvirleri III. Murad Surnamesi’ndekilerden farklı değildir. Şehzadenin Saray’a gelişi sahnesi İbrahim Paşa Sarayı’nın 1582 yılında yeniden açılan kapısı hakkında, III. Murad Surnamesi’ndeki aynı konulu sahnenin verdiği bilgiyi desteklemektedir (Resim 42). Gene Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde bulunan Hünername’nin Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatına ayrılan ve 1588 yılında tamamladığı anlaşılan ikinci cildinde136 Surname, 1344.; Atasoy 1997; Arslan 2009 Şehinşahname, 200 136 Hünername, 1524 134 135
86
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Resim 41: 1582’de III. Murad Surnamesi’nden: Şehzade Mehmed’in sünnet düğününün yapılacağı İbrahim Paşa Sarayı’nın bu düğün için inşa edilmiş olan çardaklı kapıdan girişi TSM H1344, 12a
87
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
88
Resim 42: Sultan III. Murad’ın, oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet düğünü için İbrahim Paşa Sarayı’na gelişi, Şehinşahname, TSM B 200, 53b-54a. 1582 yılında yapılan sünnet düğünü hazırlıkları sırasında İbrahim Paşa Sarayı’nın esas kapılarını girintisi içine misafirler için ahşap seyirlik locaları yapıldığından kapanan kapılar yerine Saray’ın köşesinde, önünde kubbeli bir çardak olan yeni bir kapı yapılmıştır.
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Şehzade bu kapı önünde atının ayakları altına âdet olduğu üzere değerli kumaşlar serilip başından para ve altın atılarak karşılanmakta ve şehzade böylece İbrahim Paşa Sarayı’na girmektedir. Karşı sayfada ise renkli mum ve kağıt gibi çeşitli materyalden yapılmış süslerle yapılan ağaç biçimde “nahıl”ların getirilişi görülmektedir.
89
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Resim 43: 1585 yılında tamamlanmış olan ve Osmanlı hükümdarlarını, onların özelliklerini anlatan iki ciltlik Hünername’nin ilk cildinde bulunan ve İstanbul’un fethini konu alan bölümdeki haritavari İstanbul tasviri ilk bakışta, fevkalade şematik bir şekilde çizilmiş olarak algılanırsa da, dikkatli baktığımızda şehirdeki bir çok yapının, özellikleri ile belirtilmiş olduğunu görebiliriz. TSM H. 1523, 158b- 159a. 90
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
91
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
İbrahim Paşa Sarayı tasvirine Kanuni’nin üç şehzadesi için yapılan sünnet düğününü canlandıran minyatürlerde rastlıyoruz. Eser 1588 yılında tamamlanmış olduğu hâlde Atmeydanı ve İbrahim Paşa Sarayı, Kanuni Devri’nde olduğu gibi ele alınmıştır. Türk minyatüründe tarihî gerçekçilik anlayışının en güzel örneklerinden biri olan minyatürlerde İbrahim Paşa Sarayı’nın birinci avlusu, esas girişinin 1582’de değiştirilmeden önceki merdiven ve kapıları gösterilmiştir. Meydan’da da İbrahim Paşa’nın Macaristan Seferi sırasında Budin’den getirtmiş ve Sarayı’nın karşısına diktirtmiş olduğu sütunlar ve heykeller yer almaktadır (bkz. Resim 13, 14). Hünername’nin ikinci cildindeki bu minyatürler, İbrahim Paşa Sarayı’nın çoktan değişmiş olduğu daha sonraki devirde, Kanuni zamanındaki hâlini ve Atmeydanı’nı İbrahim Paşa’nın ölümünden sonra parçalanan heykellerle süslü olduğu şekilde, devrindeki gibi göstermesi yönünden de ayrı bir önem taşımaktadır. Osmanlı Devleti’ni kuruluşundan Kanuni Sultan Süleyman’ın zamanına kadar ele alan Hünername’nin birinci cildinde,137 İstanbul’un Fatih Sultan Mehmed tarafından fethi bahsini resimlendiren “İstanbul” minyatürü (Resim 43, 44) plan-harita tarzındadır ve son derece şematiktir. Sanatkârının bu tarz çalışmaya alışık olmadığını gösteren bir acemilikle yapılmıştır. Fakat bu tarzdaki acemiliğine rağmen sahnenin sanatkârı bazı detaylarda umulmadık gerçekleri aksettirebilmiştir. Bunlardan birini Atmeydanı’nın büyütülmüş resminde görebiliyoruz. Burada meydan en önemli abideleriyle, Dikilitaş, Yılanlı Sütun, Örme Sütun ve İbrahim Paşa Sarayı ile belirtilmiştir. Yapıların ele alınışında muayyen bir yön tespit edilmemiş olduğundan meydanın yanı başında Ayasofya, Meydan’a nazaran baş aşağı gösterilmiştir. İbrahim Paşa Sarayı, Meydan’ın bir yanında, tek bir satıh hâlinde çizilmiştir. Cepheden çizilen siluetinin doğru olarak çizildiği diğer kaynakların verdiği bilgilerle anlaşılmaktadır. Zübdet-ül Eş’ar’da138 Sultan III. Murad’ın şehzadesi Mehmed’in sünnet düğünü anlatılmaktadır. Bu münasebetle düğünü aksettiren tek minyatürde de İbrahim Paşa Sarayı tasvir edilmiştir. Tek sayfa üzerindeki minyatürde Saray’ın en önemli tarafı, divanhane ve ikinci avlunun meydana bakan cephesi ele alınmıştır. Şematize edilmiş sahnede divanhane önünde iki pencerenin açılmış olduğu bir duvar sathı hâlindedir. Birinden III. Murad’ın, diğerinden şehzade Mehmed’in görüldüğü pencerelerin üst kısmına çizilen çatı orada şahniş olduğunu anlatmaktadır. Sahnenin sağ tarafında ikinci avlunun Meydan’a açık olan ve yüksekte kalarak bir teras teşkil eden tarafında kafeslerin arkasından düğünü seyredenler görülür. Bütün detayların son derece şemalaştırılmış olduğu bu minyatür bize avlu önünde kafesli seyirlik hakkında yazılı kaynaklardan daha açık ve kesin bilgi verdiği için ayrıca önemlidir. 17. yüzyıl başlarında İstanbul’da bulunan ve Türkler hakkında bir eser veren Michel Baudier, İstanbul’da üç saray olduğunu söyler. Birinci olarak Eski Saray’ı, ikinci olarak İbrahim Paşa Sarayı’nı, üçüncü saray olarak da Yeni Saray’ı yani Topkapı Sarayı’nı ele alır ve İbrahim Paşa Sarayı’nın Eski Saray’dan biraz daha geniş olduğunu söyler.139 Eski Saray’la birlikte ele alınışı İbrahim Paşa Sarayı’nın ne derece önemli olduğunu ve onunla karşılaştırılması da diğer iki saraydan sonra gelen üçüncü büyük saray olduğunu açıkça anlatmaya yetmektedir. Hünername, 1523, s. 158 b. TSM K 824, s. 10 a. 139 Michel Baudier, Histoire Generale du Serrail, et de la Cour du Grand Seigneur Empereur des Turcs, A Lyon 1659, s. 25. 137 138
92
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Resim 44: Burada Hipodrom, Osmanlıca’daki adı ile “Atmeydanı”, dikdörtgen bir alan olarak ele alınmış içinde Örme Sütun, Yılanlı Sütun ve Obelisk çizilmiştir, Bir yanında ise beyaz olarak renklendirilmiş uzun cephesi ile İbrahim Paşa Sarayı ele alınmıştır. Başaşağı olarak Ayasofya, ve yarüst tarafta Topkapı Sarayı yer alır. Topkapı Sarayı’nın yeşil zeminli ve çifter selvileri ile bahçesi, Bab-ı Hümayun’un arkasında arka arkaya gelen avluları Topkapı Sarayı’nın ana hatlarını vermektedir. Hipodrom’un bir yanındaki İbrahim Paşa Sarayı da, biraz yeri kaydırılmış olarak bu tasvirde yerini almıştır. Divanhanesi daha yüksek çatısı ile belirtilmiş diğer kısımları ile üzerinde pencereler olan birer cephe olarak bırakılmıştır. Divanhaneye simetrik yerde büyük mekânın varlığına dikkat çekmek istenmiş gibidir. Bu iki yapı arasında kalan kısmın alt kısmına çizilmiş olan çizgi belki de bu set oluşturan kısma işaret etmektedir. Hemen yanı başındakı, dört köşesinde birer minaresi ile Ayasofya’dır.
Yabancıların yaptıkları İbrahim Paşa tasvirleri arasında, bina hakkında fikir verebilecek nitelikte tek eser 1710’da Cornelius van Loos tarafından çizilen bir desendir. Stockholm’da National Museum’da bulunan bu desenin orta kısmında Dikilitaş, Yılanlı Sütun, Örme Sütunla Atmeydanı, solda Sultanahmet Camii’nden pek az bir kısım, birçok küçük kubbesiyle Hipodrom sphendonesi üzerinde olan Sultanahmet Camii Külliyesi’ne ait tabhane ve sağda İbrahim Paşa Sarayı’ndan bir kısım çizilmiştir. Buradaki İbrahim Paşa Sarayı tasvirinde Van Loos, Saray’ı bazı detayları hariç esas özellikleri üzerinde durarak resmetmiştir. Belirttiği özelliklerden biri divanhane cephesinde büyük bir taşkınlık yapan şahniştir. Bu şahnişin ön cephesinde iki pencere, çatısının basık oluşu gibi detaylarını gerçeğe tam uygun bulmuyoruz. Padişahlara mahsus olan bir yerde iki pencere olması fikir olarak da uygun değildir. Şahnişin büyüklüğü de iki pencereyi desteklemez. Gösteri ve şenliklerin padişah tarafından rahatça seyredilebilmesi için yapılan bir yerin cephesinin bu derece kapatılıp iki küçük pencere ihtiva etmesi şahniş amacına uygun düşmemektedir. Nitekim minyatürlerde şahnişin cephe açıklığı çok daha geniş ve tektir. Van Loos, divanhanenin avlu tarafındaki bölmesinin meydan cephesi tarafında altta ve üstte olmak üzere ikişer penceresini belirtmiş, fakat iç ve esas bölmenin şahniş üzerindeki pencerelerini çizmemiştir. Divanhanenin avlu tarafındaki bölümünde Van Loos’un isabetli olduğu taraf, bu bölümün avlu boyunca sıralanan direkleridir. Bunlar resimde açıkça gösterilmiştir. Yalnız direklerin
93
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
boyu çok kısadır, yani yalnız üst yarıları farkedilmektedir. Sütunların alt kısımları bir duvarla örtülmüştür, bu duvarın üstünü de meyilli bir küçük çatı örtmektedir. Avlunun kuzeyi boyunca uzanan bu balkon meydan ucunda ayrıca, konsollara dayanan bir çıkıntı teşkil etmektedir. Meydana taşan bu ucunda pencereler vardır. İkinci avlunun meydan tarafında ve istinat galerisi üzerindeki seyirlik galerisi de Van Loos tarafından oldukça iyi işlenmiştir. Galerinin ahşap direkleri çizilmiş, aralarındaki kafesler ise hafif gölgelendirilerek ifade edilmek istenmiştir. Burada dikkati çeken detaylardan biri, meyilli bir çatı ile örtülü olan seyirlik galerisinin iki yan kısmının ikişer pencereli şahnişler şeklinde dışarı taşmasıdır. Seyirlik galerisinin altında bulunan istinat galerisinin en sol baştaki tonozunun meydana açılan tek kemeri hariç diğerleri ve duvar, önünde sıralanmış küçük ağaçlarla örtülmüştür. Van Loos’un çizdiği İbrahim Paşa Sarayı’nda en çok göze batan taraf binanın en önemli kısımları olan divanhane ve seyirlik galerisinin ele alınmasıdır. Resimde divanhaneye tam cepheden bakılmamış, bu şekilde hem meydana bakan şahnişli cephe, hem de direkli avlu cephesinin özellikleri görülebilmektedir. Van Loos’un deseninde, elimizdeki yapı kalıntımız, minyatürlerdeki Saray’ tasvirleri ve yazılı kaynaklarına uymakla beraber yukarda da söylediğimiz gibi bazı detaylarda farklar vardır. Bunlardan birincisi duvarların yapının kesme taş olduğunu sarih olarak belli edecek şekilde çizilmiş olması ve kesme taşlar arasındaki tuğla sıraların hiç çizilmeyişidir. İkincisi, divanhanenin avlu cephesinde balkonun kapatılmış olması ve ucunun cephe yönünde dışarı taşmasıdır. Üçüncüsü ise seyirlik galerisinin iki yanındaki küçük şahnişlerdir. Bu farklar sanatkârın Osmanlı mimarisini tanımamasından ve hatırında kalanları karıştırmasından kaynaklanmış ve bazı kısımları da hayalinden eklemiştir. Sarayın diğer taraflarının büyük ağaç kütleleri arkasında bırakılışı herhâlde Van Loos’un İbrahim Paşa Sarayı’nın tasvirini yaptığı sıralarda bu kısımların bir yabancı için ilgi çekici şekilde kullanılmakta olmayışı olabilir. Cornelius Van Loos’un Atmeydanı resminden sonra İbrahim Paşa Sarayı’nı tasvir eden batılı sanatkârların eserlerinden tespit edebildiklerimizi sırayla ele alalım. 1671-1737 tarihleri arasında yaşamış olan Jean Baptiste Vanmour’un tuval üzerine yaptığı ve bugün Amsterdam Rijksmuseum’da bulunan bir eseri Sadrazamın Sultanahmet Camii önünde Atmeydanı’nı geçişini göstermektedir. Burada, meydanda sadece Sultanahmet Camii karşısına düşen dört katlı bir bina görülmektedir. Binanın girişi uzun bir merdivenin ucundaki bir yan kapıdır. Binanın merdivenin gerisinde kalan kısmının üç katlı olduğu farkedilmektedir. Ön planda ağaçlar binanın kuzey kısmını örtmektedir. Resimde İbrahim Paşa Sarayı cepheden görülmediği için hakkında kesin bir yorum yapılması imkânı yoktur. Bu resimde görünen binanın İbrahim Paşa Sarayı’nın önüne sonradan yapılmış olduğu ileri sürülebilirse de İbrahim Paşa Sarayı ile Firuzağa Camii arasında bulunan bir yapıyı da göstermesi pekala mümkündür. Akla gelebilecek bir husus da bu devirde artık önemini kaybetmiş olan bu yapının, sanatkârın İstanbul’da bulunduğu sırada eskizini çalışmış, memleketine döndüğünde de yapıyı yanlış hatırladığı için bu şekilde aktararak tamamlamış olabileceğidir.
94
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Resim 45: Anselme Banduri, ustaca olmasa da Sultanahmet Camii, Atmeydanı ve civarının resimini yapmıştır (1711). Ancak burada İbrahim Paşa Sarayı’nı farketmek zordur (İstanbul Arkeoloji Müzesi).
Paris’te 1711 yılında Anselme Banduri’nin Imperium Orientale adlı eserinden alınan140 ve İstanbul’u gösteren resimde bulunan Atmeydanı ve civarına baktığımızda (Resim 45) buradaki bütün önemli yapı ve abideler seçilmektedir. Pek basit bir şekilde görülen İbrahim Paşa Sarayı hakkında bu resimden pek fikir edinmeye imkân yok ise de Obelisk’in hemen soluna düşen kısmın daha yüksek çatılı olması orasının divanhane olabileceğini düşündürmektedir. Ressam P. Hilair tarafından yapılan ve Hakkâk Mathieu tarafından gravür hâline getirilen 1783 tarihli eser141 de Sultanahmet Camii, Obelisk, Yılanlı Sütun ve Örme Sütun ile Atmeydanı’nın 18. yüzyıldaki hâlini canlandırmaktadır (Resim 46). Bu eserde Meydan’ın cami karşısına düşen kısmında görülen binaların Sarayımızla ilgili hiçbir tarafları yoktur. Obelisk, yılanlı sütun ve örme sütunun sahnede çok gerilerde kalışı da bu binaların İbrahim Paşa Sarayı’nın kuzeyinde kalan binalar olabileceği fikrini desteklemektedir. İstanbul’un çeşitli manzaralarını tasvir ederek tespit etmiş olan Melling’in Atmeydanı’nı gösteren resminde142 İbrahim Paşa Sarayı’nı tasvir eden detay (Resim 47) bir önceki eserdekinden biraz daha iyi fikir vermekte ve diğerinin de daha iyi anlaşılmasına yardım etmektedir. Zira Saray’ın divanhanesi, şahnişi ve istinat galerisine ait kemerler açık olarak Sherrard, 1963, s. 70-71. Fotoğrafını çektirebilmem için koleksiyonunda bulunan eseri verdiğinden dolayı Prof. Dr. S. Eyice'ye burada tekrar teşekkür etmek isterim. 142 Melling, 1819, Tafel 10. 140 141
95
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Resim 46: P. Hilair 1783 yıllarında Atmeydanı ve civarını pek canlı bir şekilde resmetmiştir. Bir yanda İbrahim Paşa Sarayı da görülmektedir. Ancak buraya bir çok hayalî unsur da girmiştir (Pera Müzesi).
görülmektedir. Saray’ın ikinci avlusunun Meydan’a bakan kısmında, istinat galerisinin üzerine rastlayan kısım maalesef ağaçların arkasında kalmaktadır. Meydan’ın yan tarafında bir yokuş görülmektedir. Bu anlatım, yokuşun başında resmedilen kapının İbrahim Paşa Sarayı’nın neresine inşa edildiği ile ilgili kesin bir şey söyleme imkânı da bırakmamaktadır. Kapısı yandan, üç kemerle belirtilmiş olan bu bina ya Saray istinat galerisine ait bir tonozun delinmesi ile açılan Saray kapısının üzerinde yer alıyordu, ya da Saray’ın birinci avlusu içine yapılmıştı. Fakat bu hâlde yokuşun yanında bir sıra hâlinde dizilmiş dörder katlı binaların nereye isabet ettiğini söylemek daha güçleştirmektedir. Burada Melling’in eseri, P. Hilair’in eserinin daha açıklık kazanmasına yardım etmektedir. Melling’de yokuşun üst ucunda üç kemerli giriş Hilair’daki rampa ile ulaşılan yan girişe benzemektedir. Her iki yokuş boyunca da dörder katlı binalar vardır. Bu benzerlikler Hilair’in İbrahim Paşa Sarayı divanhanesini ve diğer ana kısımlarını hiç ele almadığını göstermektedir. Her iki sanatkârın eserleri arasındaki farklar bunların manzaranın kişiden kişiye değişen önemli taraflarını tespit ettiklerini göstermektedir. Mesela Melling en solda olan divanhaneyi ve şahnişi yerinde göstermiştir. Hilair bu kısımları ele almamış fakat dikkatini çekmiş olan şahnişi, girişi yan taraftan olan binanın cephesine oturtmuştur. Melling’in bu meydan hakkında yazdıkları İbrahim Paşa Sarayı tasviri kadar ilgi çekicidir. Çünkü meydanı anlatırken “Sağda eski İbrahim Paşa Sarayı görülmekte idi. Bu Saray zamanda İstanbul’un en güzel sarayı diye tanınırdı” demektedir. Melling’in bu sözlerinden 19. yüzyılın başlarında dahi bu yapının İbrahim Paşa Sarayı olarak tanınmakta devam ettiği anlaşılmaktadır. Jan Reychman’ın, Lehistan elçilik binası ile ilgili bir makalesinde143 Polonya kaynaklarına dayanarak İbrahim Paşa Sarayı hakkında bilgimizi tamamlayan ve vardığımız sonuçları destekleyen şu satırlar önemlidir: Reyhman, 1964, s. 39-58; J. D. Karwicki, "Opisanie wjazdu do Stambulu Rafa'a Leszcynkiego" (= Büyük elçi Rafal Leszczynki'nin İstanbul seyahatinin ruznamesi) Biblioteka Warszawska III (1882).
143
96
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Resim 47: III. Selim Devri’nde Istanbul’a gelen Antoine Ignace Melling (1763–1831) Atmeydanı’nın en başarılı tasvirini yapanlardan biridir. Bu gravürde İbrahim Paşa Sarayı’nın divanhanesi ve şahnişi dikkati çeker ama iyi kavranamadığından dolayı yapının diğer kısımlarının ayrıntıları anlaşılamaz bir şekilde resmedilmiştir. Meydan’ın zemini de çok aşırı derecede gayrimuntazamdır. II 244,245. (İstanbul Araştırmaları Enstitüsü)
“Karlofça Muahedesi’ni tasdik etmek üzere İstanbul’a 1700 yılında, Rafal Leszczynki başkanlığında büyük bir elçilik heyeti gelmişti. Bu heyete şehrin en muhteşem ve en güzel saraylarından birisi tahsis olundu. Bu Saray beş avlulu, denize manzarası olan büyük bir bina idi ve Sultanahmet Camii yakınında idi. Elçilik ruznamecisinin yazdığına göre karşısındaki meydanın ortasında, Saray ile cami arasında kaidesinde Grekçe ve Latince yazıları olan bir dikili taş bulunuyor ve biraz daha ileride, deniz istikametinde, üç yılan başlı ejder şeklinde tunç bir direk görülüyordu”.
Bu elçilik ruznamesinde, cami, obelisk ve yılanlı sütun hakkındaki sözlerden kesin olarak anlaşıldığı gibi bahsi geçen, İbrahim Paşa Sarayı’ndan başka bir yer değildir. Dört avlusunu tespit edebildiğimiz fakat çok açık bir kayda rastlıyamadığımız hâlde daha büyük olduğundan şüphe etmediğimiz İbrahim Paşa Sarayı’nın 1700 yılında beş avluyu ihtiva eden büyüklükte olduğunu kesin olarak bu kaynaktan öğreniyoruz. Bundan başka Saray’ın bu tarihlerde bile “Şehrin en muhteşem ve en güzel saraylarından birisi” olduğunu da anlıyoruz. 1758-1833 yılları arasında yaşamış olan İnciciyan, İstanbul tarihine ait kitabında “Atmeydanı’nda Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı İbrahim Paşa’nın büyük sarayı vardır” demektedir.144 İnciciyan’ın bu sözlerinden 18. yüzyıl sonuna, 19. yüzyıl başına kadar Saray’ın P. G. İnciciyan, (çeviren; H. Andreasyan) İstanbul Tarihi (XVIII. asır), İstanbul, 1956.
144
97
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Resim 48: Bir Polonyalı aristokrat olan Edward Raczyński (1786–1845) 1824’te Atmeydanı’nda cirit oyununu tasvir etmiştir. Sağ arka köşede İbrahim Paşa Sarayı divanhanesi ve şahnişi iyice farkedilmektedir. (Galeri Alfa Diatek Arşivi)
eski şöhretinin hâlâ hatıralarda olduğunu bir kere daha öğreniyoruz. Ancak İnciciyan’ın bu bina için şöyle demiştir: “Cilalı taştan eski bir bina vardır. Bizans Devri’nde Konstantinus’un yaptırdığı büyük sarayın bir kısmı olan ve Bizans deftardarının oturduğu bu bina, şimdi de Osmanlılar tarafından defterdarlığa tahsis edilmiştir”145
Bu bilginin, İbrahim Paşa Sarayı’nın Hipodrom kademeleri üzerine yükseldiği hatırlanacak olursa, doğru olamayacağı açıktır. İnciciyan’ın bu binanın kendi devrinde defterhane olarak kullanıldığı hakkındaki sözleri ise bugün elimizdeki kitabelerden de anlaşıldığı gibi doğrudur. Edward Raczyński’nin Breslau’de 1824 yılında yayınlanan eserindeki146 Atmeydanı tasvirinde de İbrahim Paşa Sarayı görülmektedir (Resim 48). Burada Saray taştan, sade, masif bir bina olarak belirtilmektedir. Divanhane ve şahnişin dışında diğer kısımları sanatkârın binayı gördüğü sırada pek kabataslak çizdiği, detayları tespit etmediği ve hatırında kaldığı gibi yaptığını göstermektedir. Nitekim meydanda at üzerinde yapılan oyunlar onu daha fazla ilgilendirmiş olduğundan Obelisk’i ve Örme Sütun’u çok gerilerde çizmiş, Sultanahmet Camii’ni de pek garip bir şekilde tasvir etmiştir.
İnciciyan, 1956, s. 53. Raczynski, 1824, Tafel 10.
145 146
98
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Resim 49: La Mottraye’ın 1723 yılında Londra’da basılmış olan A de la Motraye’s Travels through Europe, Asia, and into Part of Africa, with Proper Cutts and Maps adlı eserindeki Hipodrom’dan bir gelin alayının geçişini gösteren sahne içinde, arkada İbrahim Paşa Sarayı da yer alır. Burada Avrupalı gravür sanatçılarının, çoğu zaman düştükleri “mimari yapıların detaylarını tam olarak yansıtamama” handikapının sonuçları görülür. İbrahim Paşa Sarayı bütünü ile yerli yerinde ama başta şahnişi olmak üzere diğer taraflarında bir çok detay atlanmış ve yanlış aktarılmıştır (İstanbul Arkeoloji Müzesi).
19. yüzyılın başında Atmeydanı ve İbrahim Paşa Sarayı’nı tasvir eden Baron de Bussiéré’in,147 La Mottraye’in seyahatnamesinin birçok başka baskılarında bulunmayan (İstanbul Arkeoloji Müzesi ve Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesinde bulunmayan) 1727 tarihli bir baskısındaki William Hogarth’ın Atmeydanı’nı ve İbrahim Paşa Sarayı’nı gösteren gravür’ü (Resim 49)148 ve Forbin’in 1819 da yayınlanan eserindeki resimde149 (Resim 50) İbrahim Paşa Sarayı hiç anlaşılmadan ve çok garip bir yapı hâlinde tasvir edilmiştir.150 Bu sanatkârların yapının desenini, yapıyı gördükleri sırada çizmedikleri ve sonradan çizdikleri veya Atmeydanı’nı ve İbrahim Paşa Sarayı’nı hiç görmeden, başkalarının resimlerinden Bussière'nin deseninden litografya Deroy. (Yayımlayan Engelmann, rue de Faub, Monmartre, No. 6. Paris). Reychman yukarıda bahsi geçen yazısında bu gravür için resim altında şu bilgili vermektedir: "XVII. yüzyıl başında Atmeydanı, (La Mottraye, Voyage ene Europe, Asie et Afrique, La Haye, 1727". Bu bilgiyi British Musseum Main Library'deki nüsha ile karşılaştırarak bildirmek lutfunda bulunan sayın Andrew Wilson'a burada teşekkürlerimi tekrarlamak isterim. 1727 baskılı British Museumbaskısındaa bahsi geçen gravür s. 224 dedir.; Clair 1973 kat. No. 45 "Engrawing by William Hogart from "aubry de La Motraye's Travel... London 1724 Alexandrine N. Bt. Clair". 149 Konyalı, 1943, s. 154. 150 Res. 32, s. 62 ve 63. 147 148
99
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
Resim 50: Forbin’den “Voyage dans le Levant. Par M. Le Comte de Forbin Paris, de l’ Imprimerie Royale 1819. Paris, 1819” 19. yüzyılda Atmeydanı’nda İbrahim Paşa Sarayı oldukça hayalî bir şekilde tasvir edilmiştir (İstanbul Arkeoloji Müzesi).
kopya ederek ve değiştirerek yapmış olduklarından başka bir şey düşünülemez. Bunların üçünde de ortak taraf, yapının taştan oluşu, divanhanenin Saray’ın diğer kısımlarından yüksek oluşu, istinat galerisinin Meydan’a açılan kemerleridir. Bu kısımların görünüşlerinde de binanın uzaktan bile benzer tarafları yoktur. 1804’de Londra’da doğan ve doğuya, bilhassa İstanbul’a yaptığı seyahatleri ile ün yapan İngiliz Mimar Thomas Allom’un, Atmeydanı ve Sultanahmet Meydanı’nı gösteren gravüründe, meydanın sağ tarafında bir rampa yol ve bu yolun üst kısmında önü sütunlu bir bina görülmektedir. Bu binanın İbrahim Paşa Sarayı’nın önüne yapılmış binalardan biri olduğu düşünülebilirse de Obelisk, Yılanlı Sütun ve Örme Sütun’un çok geride kaldığı da göz önüne alınırsa bu binanın İbrahim Paşa Sarayı ile Firuzağa Camii arasında olduğu akla gelebilir. Bu bakımdan bu gravür ile de sağlam bir sonuca varmak mümkün değildir. Batılı sanatkârların bu kadar önemli bir yapıyı birbirlerinden bu derece farklı ve yanlış olarak tasvir etmiş olmaları son derece şaşırtıcıdır. Fakat 1553-1555 tarihleri arasında İstanbul’da kalan ve konumuz olan Saray’dan da bahseden Dernschwam’ın Atmeydanı’ndaki Dikilitaş’ın kaidesinde bulunan kabartmalar ve üzerindeki yazıları tarif eden sözleri herşeyi açıklamaya yetecek niteliktedir. Fırsat bulduğu zaman hiç okuyamadığı kitabeleri bile gayet güzel kopya edebilen151 Dernschwam, Dikilitaş’ın üzerindeki yazılar hakkında “Ben bu Hans Dernschwam Elçi Hanı'nda kalmıştır. Hatıratında bu han hakkında geniş bilgi vermiş ve bu arada
151
100
İbrahim Paşa Sarayı ve Hipodromla İlgili Resimli Kaynaklar
şekilleri şöyle böyle kopya edebilir veya çizebilirdim ama Türklere göre böyle bir şeyi yapmak yasaktır” diye izahat verdikten sonra “Onun için hiçbir ressam İstanbul’da en ufak bir şeyin resmini yapamaz. Böyle bir şey yapmak isteyeni hemen casus sayarlar, döverler ve para cezası alırlar”, demektedir.152 Dernschwam’ın bu sözleri İbrahim Paşa Sarayı’nın Batılı sanatkârlar elinden çıkan tasvirlerin niçin farklı, yanlış ve büyük ölçüde hayal mahsulu olduğunu izah etmektedir. Ancak burada akla büyük, küçük birçok abideler, evler gibi mimari yapıların Batılı sanatkârların elinden çıkmış doğru, güzel tasvirleri gelir. Fakat biz bu çelişkiyi bu sanatkârların bunları kapalı bir yerin penceresinden veya resim yaptığını kimsenin görmediği bir yerden çizmiş olabileceğine bağlıyoruz. Bu arada 1526/27 - 1583/84 yılları arasında İstanbul’da kalan Melhior Lorichs’in153 1555 yılında çizdiği Atik Ali Paşa Camii tasvirini hatırlıyoruz. Son derece doğru ve güzel olan bu tasvir acaba Melhior Lorichs Dernschwam’ın anlattığı zor şartlar altında nasıl bu kadar mükemmel çizildi diye sorabiliriz. Fakat Melhior Lorichs’in camiye bakış yönü önemlidir. Cami’ye güney-doğudaki bir noktadan bakılmıştır. Cami’nin güney doğusunda İstanbul’a gelen elçilerin ve yabancı seyyahların ve Melhior Lorichs’in kaldığı Elçi Hanı bulunmaktadır ve Atik Ali Paşa Camii ve imaretinin resmini Melhior Lorichs bu binanın penceresinden çizmiştir.154 Atik Ali Paşa Camii’nin Melhior Lorichs’in elinden çıkan birçok İstanbul manzarası içinde en doğru olanlarından biridir. Ele alınış yönü Dernschwam’ın sözlerini doğrulamakta ve dolayısıyla yabancı sanatkârların elinden çıkan İbrahim Paşa Sarayı tasvirlerinin neden güvenilir kaynak olamadıklarını da ortaya koymaktadır.
kervansarayın ahırında duvara gömülü olan bir yazı görmüştür. Bunun bir kopyasını yaparak hatıratına ilâve etmiştir. Macar Kralı Ulasko'nun, II. Bayezid'e elçi olarak gönderdiği Bilayî Barlabaş=Belaylı Barnabas'ın İstanbul'da ikâmeti ile ilgili önemli bir vesika olan kitabe kaybolmuş fakat Dernschwam'ın okuyamadığı hâlde doğru olarak kopya ederek tespit etmesi sayesinde tanınmış ve çözülmüştür. Bu konuda geniş bilgi için bakınız; Eyice, 1970, s. 93-130 (103-104). 152 Hans Dernschwam's, 1923, s. 100. 153 Melhior Lorichs hakkında bir çok yazıları olan S. Eyice yukarıda zikrettiğimiz Elçi Hanı hakkındaki makalesinde s. 116'da 88 ve 90. dipnotlarda bu sanatkâr hakkında yapılan yayımları vermektedir. Aynen alıyoruz: H. Kültürü, sayı 10 (1963) s. 36-45, resimli; ayrıca bkz. P. Ward-Jackson, “Some rare Drawings by Melchior Lorich”, The Conneiseur, (May-June 1955) s. 83-93. Bu sanatkârın İstanbul'daki çalışmaları için bkz. S. Eyice, “Avrupalı bir ressamın gözü ile Kanuni Sultan Süleyman, İstanbul'da bir Safevî Elçisi ve Süleymaniye Camii”, şu eserde: Kanunîyi Anma Yazıları, Ankara 1970, s. 129-170, ayrıca resimler; E. Tietze-Conrat, “Melchior Lorich”, Kunst in Fernen Welten, Baden-Baden tz. s. 9-11. 154 Eyice, 1970, s. 118-119, Levha III: Res. 6. 101
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında Bazı Görüşler
Ö
nceki bölümlerde Osmanlı tarihinin, iyi-kötü bir çok önemli olayına sahne olan İbrahim Paşa Sarayı’nı muhtelif sanatkârların eserlerinde gördük ve bazı kaynaklardan hikâyesini aktardık. Bilhassa son yüzyıllarda saray, zelzele ve yangınlardan büyük zarar görmüş, çok çeşitli işlerde kullanılmış ve hâli hergün biraz daha kötüye gitmiştir. Fakat bu hazin hikâyenin en acıklı aşaması, İstanbul Adliye Sarayı inşaatına yer açmak için bir kısmının yıkılmasıdır. Perişan hâlde olan yapının, tarihte sık sık adı geçen İbrahim Paşa Sarayı ile ilgili hiç bir yanı olmadığı hakkında ileri sürülen iddialardır. Bu konuda en önemli eser İbrahim Hakkı Konyalı tarafından verilmiştir. İçeriği pek karışık da olsa bilgi açısından zengin olan bu eser, incelediğimiz yapı kompleksinin İbrahim Paşa Sarayı olup olmadığı hususunda büyük şüpheler uyandırmıştır. Bu bakımdan Konyalı’nın bu husustaki fikirlerinden bazı örnekleri alıp gözden geçirmek faydalı olacaktır. Konyalı, eserinin muhtelif yerlerinde İbrahim Paşa Sarayı’nın günümüze gelmiş olan kısımlarından hiçbir şeyin kalmadığını iddia etmektedir. Önce bunlardan bir kaçını sıralıyalım; “Rüstem Paşa Tarihi’nin haber verdiği bu saray yaşasaydı. Bu yıl tam 422’nci yaşını doldurmuş olacaktı.155 “İbrahim Ağa Evi’nden Hiçbir Eser kalmadı” başlığı altındaki bölümde: “İstanbul emini Ömer Ağa’nın Kanuni Sultan Süleyman’a yazdığı iki mektuptaki İbrahim Ağa Evi’ni bu günkü askerlik şubesi, Maliye Hazine-i Evrakı ve yıkılan hapishane binalarında aramaya ve bulmaya çalışmak, tarihin nas hâlindeki şehadetleriyle alay etmek demek olur ki ilim ve ihtisas sahipleri buna cesaret edemezler. İmzasının üstünde daima (yüksek mimar) ünvanını yazan Sayın Çetintaş’ın bu mektuplarındaki İbrahim Ağa Evi’ni bugün ayakta kalan binalarda aramasında hakikatın bir zerresi bile olmadığını biraz daha aşağıda bütün çıplaklığı ile göreceğiz”156. “İbrahim Paşa Sarayı katiyetle tespit ettiğimiz ve yukarda yazdığımız yerde idi. Bu sarayı bugünkü askerlik şubesinin işgal ettiği yerde, Defterhane’de, Maliye Hazine-i Evrakı’nda ve harap iken yıkılan hapishane binasında aramak ilme ve hakikate yarasa gözüyle bakmak demektir. Bazı kimselerin askerlik şubesinin ve hapishane binasının İbrahim Paşa Sarayı olduğu hakkındaki iddiaları ilmî olmadığı için bunların üzerinde bir dakika bile durmak istemeyiz”. Konyalı, 1943, s. 94. Konyalı, 1943, s. 99.
155 156
103
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında Bazı Görüşler
“İbrahim Paşa Sarayı Yok Oldu” başlığı altındaki bölümde157 “İbrahim Paşa Sarayı ahşap örtülü bir bina idi. Sonradan ilave edilen kısımlarda bir iki kubbeli daireler var idi ise de bunların kubbelerinde de ahşap olması ihtimali çok kuvvetlidir.” dedikten sonra İbrahim Paşa Sarayı’na zarar veren yangınları sıralamış, ve bu aralarda İbrahim Paşa Sarayı’nda yapılan tamirlere pek az değindikden sonra hayalinde yaşattığı şu tabloyu çizmiştir: “İşte bu yangından sonra Fazlı Paşa Sarayı’nın yeri artık bir çöplük hâlini almıştı. Yalnız önündeki harap çadır mehterhanesi ve kasrı ayakta kalmıştı. Atmeydanı Sarayı’nın 225 yıllık macera dolu hayatı böylece sona ermiş bulunuyor. Saray’ın ölü dişi gibi sırıtan duvarlarında, harap kulesinde baykuşlar tünüyordu. Semtin molozları ve bu arada Nuruosmaniye Camii’nin temel toprakları buraya dökülüyordu.”
“İbrahim Paşa Sarayı Tarihe Karıştı” başlıklı bölümde158: “Mehterhane, Defterhane ve Aslanhane kısmen kubbeli kâgir inşaat oldukları için tamir ile ayakta tutulabiliyorlardı. M. 1754/H. 1168 yılı Muharrem’inin beşinci günü Demirkapı’dan çıkan bir yangın alevden dilini çadır Mehterhanesine ve Defterhaneye uzatmış bir daha yakmıştı. Bundan sonraki tarihlerde artık İbrahim Paşa/Fazlı Paşa Sarayı’nın adına hiç rastlanmaz... Burasını ehemmiyetle belirtmek isterim ki Mimar Sinan’ın tamir ettiği Atmeydanı Sarayı’ndan daha on sekizinci asırda ayakta hiç bir eser kalmamıştı. Bazı selahiyetsiz kimselerin burada gördüğümüz bu günkü yapılarda Mimar Sinan’ın eserlerini aramaları ilmî mahiyette iddia olmadığı için üzerlerinde durmayacağız.”
Burada hemen dikkati çeken şey Konyalı’nın “Mehterhane Kasrı” ve “Mehterhane-i Amire” adını verdiği binaların İbrahim Paşa Sarayı ile ilgisi olmadığı hakkındaki inancıdır. Konyalı, İbrahim Paşa Sarayı’nın Atmeydanı üzerinde olmayıp, ancak yakınında olduğunu ve Atmeydanı üzerinde olan Mehterhane Kasrı ve Mehterhane’nin arkasında bulunduğuna inanmaktadır. Konyalı bu inanca bazı kaynaklarda İbrahim Paşa Sarayı’nın, Atmeydanı üzerinde olan kısımlarından “Mehterhane”159 diye bahsedilmesi ile varmıştır. Araştırmalarımız sırasında başvurabildiğimiz hiçbir kaynakta bu binalara ne için Mehterhane adının verilmiş olduğunu açıklayan bilgiye rastlanmamıştır. Konyalı’nın aktardığı kaynaklar da bu hususta bir aydınlık getirmemişlerdir. Bu güne kadar taranan kaynaklarda binanın varlığı hakkında en erken tarihli vesika 1520’de büyük bir tamirat geçirdiği ve genişletildiği hakkındadır. Solakzade bu binanın Sultan II. Bayezid zamanında yapılmış olduğunu160 söylüyorsa da ne için yapılmış olduğu hakkında hiçbir açıklama yapmamıştır. Sadrazam İbrahim Paşa’nın maiyetinde çalışmış olan Celalzade Mustafa Çelebi bu sarayda yapılan düğünlerden bahsederken “Mehterhane” tabirini kullanmaktadır. Bu akla, sarayın İbrahim Paşa’ya tamir edilip verilmesinden önce Mehterhane olarak yapılmış veya Konyalı, 1943, s. 198. Konyalı 1943, s. 198-199. 159 Mehterhane teriminin açıklamasını Haydar Sanal'ın Mehter Musikisi adlı kitabında (İstanbul 1964, s. 3-8) buluyoruz. Fakat bir araştırma sonucu olduğu hâlde bu açıklama bizim konumuza maalesef bir netlik kazandırmıyor. 160 Solakzade 1297, s. 206. 157 158
104
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında Bazı Görüşler
kullanılmış olabileceğini getiriyor. Celalzade Mustafa Çelebi ve Kanuni Devri yazarları idam edilmiş bir sadrazamın adını kullanmamak için binadan, saray olmadan önceki adıyla bahsetmeyi tercih etmeleri de akla yakındır. Kanuni Devri’ndeki olayları yaşamamış olan, daha sonraki tarihçiler ve yazarlar Kanuni Devri’ne ait bilgileri bunlardan toplamış oldukları için gene “Mehterhane” adına rastlanmaktadır. Binanın tekrar mehterhane hâline getirilmesi hakkında bir açık kayda rastlanmasa da kısmen eski işinde kullanılmış olması da ihtimalini düşündürmektedir. Bu binalarda yaşanan olaylardan bahseden kaynaklarda İbrahim Paşa Sarayı, Atmeydanı Sarayı terimleri Mehterhane ile birlikte birbirinden ayrılmaz şekilde kullanılmaktadırlar. Aynı karışıklık çeşitli kaynaklarda İbrahim Paşa Sarayı’ndan “Atmeydanı üzerinde, kenarında” diye, bazılarında “Atmeydanı kurbunda, yakınında” diye bahsedilmesinden doğmaktadır. Zaman zaman Atmeydanı sahası içinde de evler yapılmış olduğu düşünülürse Atmeydanı’nın bir kenarında yer alan İbrahim Paşa Sarayı’nda da “Atmeydanı kurbunda” diye bahsedilmiş olması daha tabii olarak anlaşılabilir. Ayrıca sorulacak bir soru da şudur: Eğer İbrahim Paşa Sarayı Atmeydanı üzerinde olmasa idi bir çok kaynakda rastladığımız gibi “Atmeydanı Sarayı” adını da alabilir miydi? “İbrahim Paşa Sarayı’nda Yaşanan Olaylar” bahsinde tek tek üzerinde durduğumuz gibi bu sarayın sahne olduğu birçok olaya bakarsak, Atmeydanı üzerinde olduğunu çok açık şekilde söyleyen kaynakların sayısının, bu binadan “Mehterhane” diye bahseden kaynakların sayısından çok daha fazla olduğuna ayrıca dikkat çekmek isteriz. Gerek Kanuni Devri’ndeki evlenme ve sünnet düğün şenliklerini, gerek Sultan III. Murad’un oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet düğününü bizzat seyreden yabancıların, bu olayları anlatan eserlerinde, binanın başka ve eski adını bilmemelerinden kaynaklanan hiçbir karışıklık yoktur. Bunlarda sadece, halk dilinde yaşadığı gibi İbrahim Paşa Sarayı’ndan bahsedilir. İlerde ilişkileri üzerinde duracağımız, İbrahim Paşa Sarayı’ndan izlenen sünnet düğünü şenliklerini canlandıran minyatürlerdeki tasvirler de günümüze gelen binayı göstermektedir. Geçirdiği yangın ve depremlere rağmen çok sağlam olan kâgir binada doğal afetlerin verdiği zararların, sarayın genel görünümünü değiştirmediği anlaşılmaktadır. Konyalı’nın dediği gibi “arsa hâline gelinceye kadar harap”161 olmayan saraydan son yüzyıla kadar İstanbul’a gelen yabancılar bahsetmektedir. Diğer bölümlerde bahsettiğimiz kaynakları, tekrardan kaçınmak için, fikirlerimizi destekleyenleri burada yeniden ele almaya lüzum görmüyoruz. Ancak Konyalı’nın İbrahim Paşa Sarayı hakkında bilgi veren çok sayıda vesikaları toplamış olmasına rağmen açık-seçik bir sonuca varamamış olduğunu, hepsinde değişmeyen bir bina şemasının ele alındığı minyatürlerden kitabına koyduklarının resim altı açıklamalarında bile görüyoruz: “S. 23, no. 7: Kanuni şehzadelerinin sünnet düğününde İbrahim Paşa Sarayı önünde ulemanın çanak yağması ve ip canbazları (Surname TSM H.1524, 120a). S. 25, no. 8: 1582 yılında III. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet düğününde camcı esnafının İbrahim Paşa Sarayı önünden geçişleri. (Surname TSM H 1344).
Konyalı 1943, s. 198.
161
105
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında Bazı Görüşler
Surname’den TSM, H.1344 (Kültür Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü) 106
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında Bazı Görüşler
S. 133) no. 19: 1582 yılında üçüncü Murad’ın oğlu şehzade Mehmed’in düğününden bir sahne padişah Çadır Mehterleri Kasrı’ndan esnafın geçit resmini takip ediyor. (Surname TSM H. 1344). S. 120) no. 20: III. Murad Çadır Mehterleri Köşkü’nden oğlu Mehmed’in düğününe iştirak eden esnafın geçişini seyrediyor. (Surname TSM H 1344). S. 122) no. 21: 1582 yılında Atmeydanı Sarayı’nda yapılan sünnet düğününden bir görünüş. Padişah, Hiyamiyye Kasrı’nda esnaf geçidini seyrediyor. (Surname TSM H.1344). S. 139} no. 26: Surname-TSM H 1344, bir düğün minyatürü. Padişah Mehterhane Köşkü’nden esnafın geçişini seyrediyor.” Bu resim altı açıklamalarında Hünername ve Surname’de tekrarlanan aynı bina tasviri için: “İbrahim Paşa önünde...”, “Camcı esnafının İbrahim Paşa Sarayı’nın önünden geçişleri...”, “Padişah Çadır Mehterleri Kasrı’ndan...”, “Üçüncü Murad Çadır Mehterleri Köşkü’nden...”, “Atmeydanı Sarayı’nda yapılan sünnet düğününden bir görünüş...”, “Padişah Hiyamiyye Kasrı’nda...”, “Padişah Mehterhane Köşkü’nden...”
şeklinde bahsetmektedir. Zaman zaman sadece İbrahim Paşa Sarayı, bazen Çadır Mehterhanesi Kasrı, bazen de Atmeydanı Sarayı, Hiyamiyye Kasrı diyerek Çadır Mehterleri Kasrı’ndan aynı bina olduklarını kabul eder tarzda bahsetmektedir. Bütün bunlara karşılık da “İbrahim Paşa Sarayı bizim yukarıda izah ettiğimiz gibi şimdiki Mehterhanenin üstünde idi. Sarayın önünde Mehterhane ve Mehterhane Kasrı vardı.” sözleri ile yukardaki açıklamasına ters düşen bir sonuca varmaktadır. Minyatürlerdeki İbrahim Paşa Sarayı tasvirleri ile günümüze gelen binalar arasında da hiçbir bağlantı kuramadığını “Hâlâ da burada - sonradan yapılan hiyam kasrını ve Mehterhaneyi görüyoruz” sözüyle bir kere daha anlıyoruz162. İbrahim Paşa Sarayı’nın sonraki adlarından birinin Fazlı Paşa Sarayı olduğunu, bunun da İbrahim Ağa Evi’nin hâlâ “Fazlı Paşa” adını taşıyan semtte ve sokakta olduğunu İbrahim Paşa Sarayı’nın Atmeydanı’nın ancak yakınında oluşunu isbat eden başka bir delil olduğunu söyledikten sonra “İbrahim Ağa Evi, Atmeydanı’nda değil, Atmeydanı yakınındadır. İbrahim Ağa evi Atmeydanı’na hakimdi. Belki meydana bir de medhali vardı”163 diyerek yukarda minyatürlerin alt izahatlarındakinin tam tersi sonuca varmaktadır. Flamanlı Cornelius Duplicius Schepper’in hatıratında saray hakkında verdiği bilgiyi esas alan Schneider, İbrahim Paşa Sarayı üzerindeki yazısında Atmeydanı’nın batı kenarı boyunca uzanan binaları da içine alan, Batılıların elinden çıkmış birkaç gravür ve resim üzerinde durmuştur. Bunlarda İbrahim Paşa Sarayı’nın olması gereken bina tasvirlerinde açıklık bulunmadığına işaret ederek bu yüzden sarayın günümüze gelmemiş olduğu sonucunu çıkarmıştır. Bu konuda “İbrahim Paşa Sarayı Hakkında Resimli Kaynaklar” bölümünde yabancı kaynakların yeterli olmamasının sebebi hakkında verdiğimiz açıklamayı hatırlayarak Schneider’in niçin yanlış sonuca vardığını tekrar anlıyoruz.
Konyalı, 1943, s. 123. Konyalı, 1943, s. 99-100.
162 163
107
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
İ
brahim Paşa Sarayı’ndan hiçbir şey kalmadığı yolunda ileri sürülen fikirlerin üzerinde durduk.164 Burada, İbrahim Paşa Sarayı’nın günümüze gelen kısımlarını incelerken bu iddiaların uyandırdığı şüphelere cevap verecek diğer delilleri de ortaya koymaya çalışacağız. İbrahim Paşa Sarayı hakkında bilgi veren kaynaklar sarayın büyüklüğü ve kâgir oluşunu en büyük özellikleri olarak belirtmektedirler. 1533 yılında İstanbul’a gelen ve İbrahim Paşa’nın yanında, onun sarayında kalan Flamanlı Cornelius Duplicius Schepper 27 Mayıs tarihli hatıratında İbrahim Paşa Sarayı’nın görünüşünü şöyle anlatmaktadır : “ ... Bu meydanın güneyinde deniz batısında İbrahim Paşa Evi ve bahçesi ... vardı ... Bir kaç adım ötede İbrahim Paşa Evi’nin kapısına geldik. İtalyan usulü kesme taştandı. Taştan itina ile döşenmiş bir yoldan yukarı eve çıktık ... “165
İbrahim Paşa Sarayı, bütün diğer vezir saraylarının aksine kâgir olarak, kesme taştan yapılmıştır ve bu bakımdan Schepper yapıyı İtalyan tarzı olarak vasıflandırır. 1553-1555 tarihlerinde İstanbul’da bulunan Dernschwam ise, İbrahim Paşa Sarayı’nı şöyle tarif etmektedir: “Aynı mahalde bir kaç yıl önce Kayzer tarafından boğdurulmuş olan İbrahim Paşa içersinde karısı ve çocukları ile birlikte oturduğu kuvvetli, büyük, güzel bir ev inşa ettirmişti. Bina bir kaleyi andırıyordu. Bir yanı yokuş yukarı yukarda adı geçen meydan üzerinde inşa edilmişti bu sebeple giriş yüksekte idi ...”166
Bir İtalyan kaynağı da 15 Mayıs 1586’da Sultan III. Murad’ın kızı ile İbrahim Paşa’nın düğününü anlatırken İbrahim Paşa Sarayı için “bu saray çok büyüktür” demekte, bina ve düğün hakkında bilgi vermektedir.167 Gerçekten de günümüze gelen kısmının bugünkü cephesi bile 130 metreye ulaşmaktadır (Resim 51, 52, 53, 54, 55). Yapının 1939 yılındaki durumunu tespit eden mimar Sedat Çetintaş’ın çizdiği planda ve saray cephesinin sağında, Firuzağa Camii tarafında o zaman ayakta olan bir kısım görülür. Çetintaş, bugün yıkılmış olduğu için mevcut olmayan bu kısımla beraber sarayın cephe genişliğinin 142 m 166 167 164 165
Schneider, 1941, s. 135; Konyalı, 1943, s. 94, 99, 198. Schneider, 1941, s. 132-134. Hans Dernschwam's, 1923, s. 100. And, 1961, s. 14-16. 109
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 51: Pascal Sebah tarafından 1865’te çekilmiş olan bu fotoğrafta İbrahim Paşa Sarayı’nın meydana bakan tüm cephesinin ayrıntısı (Bahattin Öztuncay Arşivi).
olduğunu bildirmektedir.168 Daha önce de söylediğimiz gibi bina, bilhassa son zamanlarda çok çeşitli işlerde kullanılmış, binanın depremler, yangınlar yüzünden; muhtelif devirlerde geçirdiği tamirat ve inşa edilen eklerle esas hüviyeti tanınmayacak hâle getirilmiştir. Çetintaş, eserinde İbrahim Paşa Sarayı’nın bünyesinde olmayan kısımları da169 Saray’ın üçüncü kat planında ‘yıkılması lazım olan kısımlar’ notuyla ince tarama ile sarih olarak pek az hatayla belirtmiştir. Cephede ve göze pek görünür yerlerde bile düz duvar satıhlarının yegane tezyinatını tuğla dizileri teşkil etmektedir. İkinci derecedeki duvarların itinalı kesme taş yapılmasına da lüzum görülmemiştir. Bütün bu sadeliğine rağmen Saray, büyüklüğü ve müstahkem görünüşü ile etkileyicidir. Nitekim, 1553-55 yılları arasında İstanbul ve Anadolu’ya yaptığı seyahatinin günlüğünde Hans Dernschwam İbrahim Paşa Sarayı’ndan “ ... kuvvetli, büyük, güzel bir ev... bina bir kaleyi andırıyordu” diye bahsetmektedir.170 Bu da bize İbrahim Paşa Sarayı’nın kale gibi sağlam olduğunu ve içine girmek için, demir kapısından başka girişe imkân verebilecek zayıf yeri bulunmadığını göstermektedir. Ayrıca, muhtelif zamanlarda maruz kaldığı yangın ve deprem felaketleri de sağlamlığından dolayı binaya fazla zarar vermemiş, çeşitli tamiratla telafi edilebilmiştir. 1802’de Paris’te yayımladığı kitabında M. L. Abbé Sevin de bu tarihte bile Hipodrom’un hâlâ şaşaalı yer olmasının sebebini İbrahim Paşa Sarayı’nın o güne kadar gelmiş duvarları olduğuna bağlar.171 Bina, sağlam ve müstahkem oluşu sayesinde 1011/1602 yılında sahibi olan Yemişci Hasan Paşa’yı korumuştur. Sadrazamı öldürmek için saraya saldıran isyankarlar “demirkapıyı kırmak fazla çalışmak ister, akşam da yakındır” diyerek teşebbüslerinden 170 171 168 169
110
Çetintaş, 1939, s. 16. Çetintaş, 1939, s. 18. Hans Dernschwam's, 1923, s. 100. Sevin, 1802, s. 412.
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
o gün için vazgeçmişlerdi.172 Belli ki İbrahim Paşa Sarayı’ inşa edilmeye başlandığında Hipodrom’un ayakta kalan kalıntılarından faydalanılmıştı. Bu da Saray’da, Hipodrom’un kademelerinin kullanıldığını göstermektedir. 1930’lu yıllarda, Bizans eserleri üzerine çalışan ve Hipodrom’u, çevresindeki Bizans eserlerini ve Bizans Sarayı’nı tam olarak ortaya çıkarmak için uğraşan çok geniş ölçüde ve bir çok yabancı arkeoloğun kazılar yaptığı, araştırmalar gerçekleşmiştir. Bu sırada173 bu bilim adamlarının arasında bulunan Mamboury174 diğer bilim adamlarının da dediği gibi İbrahim Paşa Sarayı’nın Bizans yapısal özellikleri ile dikkati çeken Hipodrom kademeleri üzerinde yükseldiğini ifade etmiştir. Bu kademeler İbrahim Paşa Sarayı’nın cephesinde bir sıra kemerle Atmeydanı’a açılan mekânlardadır ve çok sağlam desteklere dayanan tonozla örtülüdür. Âdeta bu yapı sarayın yapımında ilk hareket noktası olmuş gibi görünmektedir. Osmanlıların mevcut kalıntılardan nasıl pratik olarak faydalandıklarını gösteren çok sayıda örnek vardır. İbrahim Paşa Sarayı inşaatında da bu Bizans kalıntısı, Saray’ın Meydan’a göre gelişim seviyesini belirleyici olmuştur. Saray’ın eski fotoğraflarında kemerle Meydan’a açılan bu mekânların kemerleri içine yerleştirilmiş işlikler ve dükkânlar görülmektedir. Bunların üzeri de bir yüksek set, kaide teşkil etmektedir. Saray olarak kullanılmadığı sıralarda, binadaki bu set üzerine bir çok küçük ahşap bina ve evler yapılmıştır. Bu evlerin arkasındaki sarayın ikinci avlusunun içine de ek binalar yapılmıştır. Bunların zaman içinde değişik görüntülerini farklı tarihlerde çekilmiş fotoğraflarda bulabiliriz. Sarayın ana yapısı taş olduğundan yangınlar ana binanın esas yapısını çok etkilememiştir ama bu set üzerine yapılmış olan ahşap evler her yangında harap olup yeniden inşa edilmiş görünmektedirler. George Matthew Jones 1827’de yayınladığı seyahatnamesinde şöyle söylemektedir: “Sultanahmet Camii’nin karşısında büyük bir yapı vardır. Defterdar sarayı imiş ...”175
1917 den önce Atmeydanı ve İbrahim Paşa Sarayı’nın çekilmiş fotoğrafı (Walter Phillip Schulz’dan), sarayın önüne 1326/1908 yılında Mimar Vedat Bey tarafından inşa edilen, bugün mevcut Tapu ve Kadastro Dairesi yapılmadan önce çekilmiştir. Bu fotoğraf Atmeydanı’nı ve İbrahim Paşa Sarayı’nı da içine almaktadır. Sebah&Joallier’in 1901-1910 yılları arasında Atmeydanı’ndan çektiği bir fotoğraftan yapılan kartpostalda da ana tema Alman Çeşmesi olmakla birlikte Atmeydanı’ndan genel bir görünüm de vardır. Alman Çeşmesi’nin sütunları arasından176 İbrahim Paşa Sarayı’nın meydana bakan küçük kubbeli kısmı ve Defterhane binası farkedilmektedir (Resim 56). Mimar Vedat Tek, yaptığı Tapu ve Kadastro binası ile Defterhane binası ve İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü avlulu kısmının meydan cephesini geniş çapta örttüğünden sarayın görünüşündeki bütünlük de bozulmuştur.
Naima, 1967-69, c. I, s. 322; Naima, 1280, c. I, s. 300. Pera Müzesinde açılan Hipodrom/Atmeydanı Sergisi dolayısı ile yayımlanmış olan, çok sayıda son derece derin bilgiler veren makalelerden oluşun iki ciltlik eserde bu konuda geniş bilgi vardır; ed. B. Pitarakis, Hipodrom/Atmeydanı: İstanbul'un Tarih Sahnesi, 15 Şubat 2010 Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesinde açılan sergi kataloğu, İstanbul 2010. 174 Ayrıca bakınız: Mamboury 1934, s. 361. 175 Jones, 1827, c. II, s. 466. 176 Schulz, 1917. 172 173
111
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 52: İbrahim Paşa Sarayı’nın Atmeydanı’na bakan cephesinin rölevesi (Y. Mimar Ertuğrul Eğilmez Y. Mimar Fatin Uluengin).
Resim 53: İbrahim Paşa Sarayı’nın daha yıkılmadan önce Sedat Çetintaş tarafından 1939’da çizilmiş olan planı. Bu planda Sedat Çetintaş, sarayı sonradan eklenmiş olan kısımları tarayarak belirtmiş ve bunların yıkılması gerektiğini söylemiştir. Bu planda sarayın orijinal hâlini yansıtan çok bilgi vardır. Divanhane son devir eklemelerine rağmen iç ve dış olarak iki kısıma bölünmüş gibi görünüyor. Dış kısmın içinde iki sıra sütun farkadiliyor. İç kısımdaki bölmelerin ne olduğunu anlamak pek mümkün değildir ve geç devirde yapılmış bölmeler olması ihtimali yüksektir. Birinci avlunun içindeki yapılar herhâlde çok şaşırtıcı olmuştur. Çünkü burada Saray’ın iki esas kapısı ile ilgili açık seçik anlam verilebilecek bir çizim yoktur. Burada en çok dördüncü avlunun tamamının planını bulabilmemiz ve batı yanına bitişik büyük salona benzer bir mekânın bulunmasıdır. Burasının Çetintaş’ın da dediği gibi üst katı bir salon, alt katı ise sarayının ahırı olması ihtimali vardır.
112
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 54: İbrahim Paşa Sarayı’nın Mimar Sedat Çetintaş tarafından kuşbakışı görünüşü.
Daha sonra üzerinde duracağımız gibi, Sarayın Firuzağa Camii tarafındaki Hapishane-i Umumi ve aynı amaçlı olarak kullanılan sarayın bölümleri yıkılmıştır. Bu arada Saray’ın iki avlusu içindeki ve yapının bugün mevcut kısımları arasında kalan binalar da yıkılmıştır. Bunların çoğu, sarayın bazı kısımları ile birlikte Adliye Sarayı inşaatı sırasında ortadan kaldırılmıştır.177
Güzel, ampir tavanından başka bir güzelliği olmayan ahşap bir bina yıkılmadan bırakılmıştır. Çok harap olan ve sarayla hiç bir münasebeti olmayan bu binanın tavanının bir başka yere nakledildikten sonra kaldırılacağını ümid ediyoruz
177
113
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 55: İbrahim Paşa Sarayı’nın eklenmiş yapılarının çıkarılarak çizilmiş zemin kat planı (Y. Mimar Ertuğrul Eğilmez-Y. Mimar Fatin Uluengin). Bu planda Saray’ın esas kapıları, birinci avlu içinde karşılıklı olarak kolayca görülebilmektedir. Ayrıca 1582’de sarayın köşesinde yapılan çardaklı kapıdan girildiği, at merdivenli yoldan ilerledikten sonra avluya girip oradan da sarayın ana kapılarından kuzeydekine nasıl geçildiği de kolayca görülebilmektedir. Burada ikinci avlunun üç yanını çevreleyen tonozlu mekânlar vardır.
Kaynaklardan ve bugünkü kalıntıdan çok büyük olduğunu bildiğimiz İbrahim Paşa Sarayı’nın 1939’a kadar gelen kısmı Çetintaş tarafından plan ve fotoğraflarla tespit edilmiştir. Bunlardan biri, sağ kanattaki bazı kısımlarla birlikte Adliye Sarayı inşaatı için yıkılmıştır. Yukarıda da söylediğimiz gibi Çetintaş, çizdiği planda yapıya çok sonraları eklenmiş olan binaları atarak sarayın esas bünyesi hakkında tam fikir vermek yoluna gitmiştir. Ayrıca, Saray’ın kuş bakışı görünüşünü de çizmiştir. Gerek plan ve gerek kuş bakışı röleve-resitüsyonlar, sarayın 1939 yılında 4 avluyu ihtiva ettiğini göstermektedir. Saray’ın son restorasyonunda bina, çok değişik amaçlarla kullanılmasına bağlı olarak aslından çok uzaklaşmıştır. Bu restorasyon sırasında helalar, bunların mevcudiyetini ve tamirini bize bildirir.178 Ne yazık ki hepsinin yerlerini bu tamir belgesinden kesin olarak tahmin edemiyoruz; A.4411_4 nolu belgenin ikinci sayfasında Ayasofya-yı Kebir yakınındaki İbrahim Paşa Sarayının tamiriyle ilgili bilgiler vardır. Hassa Mimarı Hasan Çavuş eliyle yapılan harcamalar ve tamirat. 18 Safer 1014/5 Temmuz 1605 tarihli bu belge aşağıdaki gibidir: Bir bab büyük odanın duvarına 160 zira 30’ar akçeden 5.800 akçe, Ve 3 bin akçe tavanların meremmatına, ve taşradan tahtapuş odasına ve kırmızı kafeslere 2 bin akçe, Belgeyi tekrar okumak lütfunda bulunan Seyit Ali Kahraman'a burada tekrar teşekkür etmek isterim.
178
114
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 56: Sebah&Joallier’in 1901-1910 yılları arasında Atmeydanı’ndan çektiği bir fotoğrafta Alman
Çeşmesi ve arkasında İbrahim Paşa Sarayı vardır. Burada Defterhane ve yanında sarayın üçüncü avlulu bolümünün cephesinin bir kısmı ve kubbeleri farkedilmektedir (Pera Müzesi).
Ve 3 oda matbah yanında ve 3 oda dahi karşısında fırın üstünden 30 bin akçe. Ve divanhane pencerelerinin kapaklarına ve sıvalarına ve aşağısına ve yukarısına ve divanhane altında olan odalara 5 bin akçe. Ve 3 bin akçe bağçelerinin dermelerine. Ve iç evlerin taşra gidecek reviş meremmatına dahi 3 bin akçe. Ve matbahın nihayetinde olan 13 zira divarın meremmatına 4 bin akçe. Ve büyük kapunun üstünde olan odalara 2 bin akçe. Ve çaşnigir odalarının çelikler başı çürüyüp ufanıp 15 odanın cümle meremmatına ve üstüne ve altına 40 bin akçe. Cem’an 120 bin akçe tahmin olunmuştur. Şuhudu’l-hal Hasan Çavuş bin Cafer Mimar-ı hassa Mustafa bin Abdullah Mimar-ı hassa Perviz bin Abdullah NOT: Osman Efendi, İbrahim Paşa Vakfının yeni mütevellisi.
Şimdi sırayla günümüze gelen hâliyle her avluyu ve avluyu çeviren kısımları ele alalım.
115
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 57: İbrahim Paşa Sarayı’nın cephesindeki birinci avlunun iki yanındaki kapılardan soldakinin, Saray ile Defterhane binaları arasındaki boşluktan kısmen görüntüsü. Bu kapıyı minyatürlerde de görüyoruz. Ancak bu kapı ilk önce 1582 düğünü sırasında geçici olarak birinci avlunun içine yapılan ahşap seyirlik ile bloke olmuştur. Daha sonra aynı yere yapılmış ve Tanzimat Dönemi ahşap bir konak görünümünde olan, Osmanlı giysilerinin sergilendiği Mankenler Müzesi yapılmıştır. Nihayet 1755’den önce inşa edilen Defterhane binası ile örtülmüştür. İkinci avluya açılan anıtsal kapının Defterhane binası ara boşluklarında silme kalıntılarını tespit etmiş bulunuyoruz. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
BIRINCI AVLU İbrahim Paşa Sarayı’nın esas iki kapının bulunduğu avlu, cephede bir girinti hâlindedir. Bunu en iyi Hünername, Kanuni Sultan Süleyman’ın üç şehzadesi ile birlikte İbrahim Paşa Sarayı’nı gelişlerini yansıtan minyatürü ortaya koyar. Saray’ın Kanuni Devri’ndeki görünümünü tasvir eden bu minyatürlerde bu avluyu açık seçik görebilmekteyiz.179 (bkz. Resim 5, 13, 24) Yukarıda da anlatıldığı gibi Defterhane binası ikinci avluyu, sarayın ilk hâlindeki girişini; üçüncü avlunun girişini; cephedeki girintiyi oluşturan iki yanı kapılı birici avluyu bloke etmiştir. Ayrıca saray, Defterhane’nin önüne 1326/1908 yılında yapılan Tapu ve Kadastro dairesinin yapımı ile daha da arkada kalmıştır. Bu nedenle bugün sadece yapıya bakarak birinci avlu hakkında fikir edinmek imkânı yoktur. Kapılar Birinci avlu, bir cephesi ile meydana açıktı. Saray’ın cephesinde bir girinti teşkil eden bu kısım, minyatürün üst kısımda perspektifle belirtilmiştir. Bu avlunun sol ve sağ taraflarındaki iki kapı ile Saray’a giriş sağlanıyordu. Solda, yüksekteki kapıya çıkan bir merdiven vardı. At üzerinde buradan çıkan şehzade figürlerinden, bir at merdiveni olduğu anlaşılan bu Hünername, c. II, TSM Ktp. H. 2154.
179
116
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 58: İkinci avluya açılan kapının karşı tarafında sarayın orijinal anıtsal kapılarından ikincisinin ara boşluklardan, ve çatıdan görülebilen kemeri ve silmesi. Fotoğraf: Nurhan Atasoy Resim 59: Bu bina boşluğu, Defterhane’nin yemek hazırlanan bir servis fonksiyonuna ait bacalardan dolayı kırk yıl önce çektiğim bir önceki resimdeki kadar rahat görülememektedir. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
kısım hakkında yabancı bir kaynakta da minyatürü destekleyen bilgi buluyoruz. Burada merdivenin bir kaç süvarinin yan yana girebileceği genişlikte olduğu ve buradan padişahın Saray’a atla girdiği anlatılmaktadır.180 Bugün bu merdiven mevcut değildir. Fakat, soldaki kapı, eski Defterhane binasındaki, aydınlık boşluğunda (Resim 57) farkedilmektedir. Burada kapının sol üst kısmının silmelerinin bir kısmı görülmektedir. Konyalı, kendi yorumunu yaparak binanın iki kısmı ve kapılarından şöyle bahsetmektedir: “Mehterhane Kasrı’nın eski ve asıl kapısının şimdi eski Tapu Dairesinin ve Server Dede Türbesi’nin işgal ettiği meydana açıldığını biraz yukarda yazdık. Bu kapıdan dosdoğru, uzatılan mevhum bir hat, çadır mehterhanesinin kapısına rastlar. Bu kapıda; eni, boyu, taş sövelerinin ve iki kapı arasında tam bir benzeyiş ve tenazur vardır. Mehterhane ile kasır arasındaki bu sahanlığın eni 26.55, boyu 21 metredir. Sahanlığın şarkında Atmeydanı, garbı şimalisinin sağında eski hapishane binasının bir kısmı, solunda Defterhane/Tapu Dairesi ve evrak mahzeni, cenubunda kasır vardır. Muntazam taş döşenmiş olan bu sahanlık, iki parçadan ibaretti. Sahanın düzlüğü meydan tarafından 5.35 metre devam ettikten sonra beş, taş basamaklı merdivenle 5.56 metre enindeki ikinci sahanlığa çıkılırdı. Mehterhane ve kasrın asıl kapıları bu ikinci sahanlığa, kasrın beygir kapısı da birinci sahanlığa açılırdı.181
Konyalı bu avluya açılan eski kapılardan bahsetmekte fakat soldakinin yani ikinci avlunun girişinin izinin nerede görüldüğünü söylememektedir. Bu açıklamada ayrıca birinci ve Hans Dernschwam's 1923, s. 100. Konyalı, 1943, s. 269-70.
180 181
117
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 60: 1970’lerde yaptığımız araştırma sırasında restorasyonuna başlanmış olan İbrahim Paşa Sarayı’nın Sultanahmet Camii minarelerinden çektiğimiz görüntüsü. Set üzerindeki ve avlu içindeki ekleme yapılar temizlenmiş, divanhaneye bitişik yapılan ek yapı da kaldırılmış, iskeleler kurulmuştur Sarayın ikinci avlusundaki ağaç ile tüm sünnet düğünü minyatürlerinde ikinci avluda yer alan ağaç arasındaki ilişki ilginçtir. Minyatürlerde burada kesinlikle bir ağaç bulunduğu işaret edilmiştir. Fotoğraf: Nurhan Atasoy
ikinci sahanlık diye bahsedilen yerler hakkında verilen açıklama da açık değildir. Büyük bir kısmı Defterhane -Tapu Dairesinin işgal ettiği yerde olan bu sahanlıkların nasıl ölçülmüş, sınırlarının nasıl tespit edilmiş olduklarını da anlıyamıyoruz. Aydınlık boşluğundan silmelerini bulduğumuz kapının karşısında da ikinci kapı vardır ve yine binalar arasındaki boşluktan silmelerini görebiliyoruz (Resim 58, 59). Kapıların bugünkü seviyesi de minyatürdeki yüksekliği doğrulamaktadır. Server Dede Türbesi’nin bulunduğu boşluktan görülebilen sağ kapının alt seviyesini tespit etme imkânı bugün yoktur fakat üst kısmının çerçevesine bakarak yüksekliği hakkında kolayca tahminde bulunulabilir. Nitekim kapının görülen kısımlarına göre oranın nasıl olacağını düşündüğümüzde, türbenin bulunduğu açıklığın seviyesinin kapının alt seviyesinden çok yüksekte olmadığını anlıyoruz. Az çok bir yanılma payı olsa bile bugünkü boşluğa Tapu ve Kadastro Dairesinin ancak ikinci katından ulaşılabildiğine işaret etmek isteriz. Seviyesinin, meydanla aynı veya az farklı olduğu anlaşılan bu avlunun sol taraftaki kapısı ikinci avluya açılmaktadır. Çetintaş’ın bu kapı için yazdıkları182 aydınlık boşluğundan bu kapının silmelerinden kalan kısımlarını görmemiş olduğunu anlatmaktadır. “Bu avlu saraya sağlı sollu iki muhteşem Çetintaş, 1939, s. 20.
182
118
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 61: Sarayın ikinci avlusunun bugün müze hâline getirildikten sonraki hâli. Kurumuş olarak ayakta duran ağaç 16. yüzyıl minyatürlerinde görülen ağacın muhtemelen yanından çıkmıştır ve 305 yaşındadır. Bu avluya açılan kapıların eşik seviyeleri ile birlikte bugünkü avlu seviyesinin orijinal avlu seviyesi olduğunu da doğrulamaktadır. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
kapı vermektedir” demekte ve “sola geçen kapı ise Tapu binasının içinde kaybedilmiştir. Buna karşılık bunlardan biri eski tapu binası yapılırken hava ve ışık için bırakılmış olan küçük bir açıklıkta aşikar bir hâlde duruyor” sözleriyle sağdaki kapının görünen kısmının farkında olduğunu anlıyoruz. Kitabının bir bölümünde türbe ve yatan şahıs üzerinde uzun uzun duran Konyalı183 şunları söylemektedir: “ ... büyük incir ağacının altında 5.30 boy, 160 en ve 1.40 metre uzunluğunda oymalı iki mezar taşı vardır. Bu taşlar doktor Schinaider tarafından yıkılan hapishane binasının önünde bulunan Sent Efemia Mabedi’nden alınmışlardır. Bunların 2 metre boyundaki bir eşi Mabed’in harabesinde hâlâ durmaktadır ... “
Mezar taşındaki tarih ile levhadaki tarihin birbirini tutmamasının neden doğmuş olabileceği hakkında ihtimaller ortaya atarak münakaşasını yapmakta ve “sözlerine ve rivayetlerine güvenilir birçok yaşlı tapu ve kadastro memurlarından” bu mezar hakkında bilgi nakletmektedir184. Konyalı, 1943, s. 285-287. Konyalı, 1943, s.287: "Server Efendi vazifesine çok bağlı bir defter eminidir. Defterlerin ve kayıtların defterhanede iyi muhafaza edilmesine ve herhangi bir suistimale meydan vermemek için mahzenden çıkarılmamasına çok dikkat edermiş. İmparatorluğun bir köşesinde toprak ve otlak sınırı yüzünden iki kasaba arasında çıkan ve kanlı bir manzara gösteren bir ihtilaf; akşam geç vakit saraya aksetmiş, padişah ilgili defteri getirtmek için Defterhane eminine bir adam göndermiş. Server Efendi: ―Fatih Hazretlerinin
183 184
119
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 62: İkinci avlunun istinat duvarları ile kuvvetlendirilmiş batı cephesi. Buradaki çeşme, yeni bahçe düzenlemesi yapılırken bina müze olduktan sonra konmuştur. Fotoğraf: Bahadır Taşkı 120
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
121
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 63: İbrahim Paşa Sarayı’nın bugün müze olan kısmının meydandan görünümü. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
122
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
123
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 64: 1970’lerde başlayan İbrahim Paşa Sarayı restorasyonunun devamında Divanhane’nin cephesine iskeleler kuruluyor. Divanhane’nin altındaki kaide kısmı ve sarayın setinin altındaki kısım aynı seviyededir, tek bir kaide hâlindedir ve bu bir silme ile de belirtilmiştir. Fotoğraf: Nurhan Atasoy
İKİNCİ AVLU Zemin Katı Saray’ın en önemli kısmı olan ikinci avlu (Resim 60) diğer avlularından daha yüksek seviyededir. Bu seviyeyi merdiven ve kapı belirlemektedir (Resim 61 ve 62). Avlunun ortasındaki çınar, Prof. Dr. Faik Yaltırık tarafından tam kırk yıl önce burgu ile yaşı ölçülmüştür. Ağacın yaşının o yıllarda 265 olduğu bildirildiyse, ağaç bugün 305 yaşındadır ve aynı yerde bir başka ağacın yanından çıktığı anlaşılmıştır. Ağacın köklerinin durumu bugünkü avlu seviyesinde 265-305 yıl içinde bir değişme olmadığını göstermektedir. Kapı eşiklerine ve oranlarına bakarak da bugünkü avlu seviyesinde önemli bir değişme olmadığını kesinlikle söyleyebiliriz.
bir kanunnamesile Defterhaneden gece defteri dışarıya çıkarılması menedilmiştir. Hünkarım beni af buyursunlar. Gece defteri dışarı çıkaramam… demiş. Kimbilir Server Efendi belki de bir imtihana tabi tutulmuş olması ihtimalini düşünerek böyle bir cevap vermişti. Memurun götürdüğü menfi cevap padişahı gazaba getirmiş ve bu küstah eminin derhal idam edilmesini ferman buyurmuştu. Sabahleyin huzura kabul edilen sadrazam, eminin hareketinde haklı olduğunu arzedince padişah hükmün yerine getirilmemesi için ikinci bir ferman göndermişse de gelen adam cellatlar tarafından Server Efendi'nin başının koparıldığını görmüş ve vaziyeti padişaha arzetmişti. Padişah bu vazife kurbanı eminin Defterhane içine gömülmesini irade buyurmuştur." 124
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 65: İbrahim Paşa Sarayı’nın 1946 yılında, restorasyonu başlamadan önce çizilmiş bodrum kat planı; Y. Mimar Ertuğrul Eğilmez-Y. Mimar Fatin Uluengin. Burada, sarayın cephesindeki setin altındaki bodrum kattaki dışa açılan tonozlu mekânları, en sağda çardaklı kapıyı ve esas kapının yan tarafındaki kapıdan girilen kapı görevlileri odasının planını da farketmekteyiz.
İkinci avlu saraya meydandan bakıldığında solda kalır. Minyatürlerde de sol yandaki sayfa üzerinde ve padişahın görüldüğü kısmın hemen sağında yer alır ve bir ağaçla nerede bulunduğuna işaret edilir. (bkz. Resim 26, 27) Daha sonra da göreceğimiz gibi, duvar üzerinde kafesli seyirlik galerisinin arkasında kalan ikinci avlunun seviyesi minyatürde ağaç motifi ile belirtilmiştir. İkinci avluyu çeviren kısımların zemin katında, avluya açılan kapıların durumları avlunun ne yükseklikte olduğunu göstermektedir. Saray ile meydan arasındaki seviye farkı Saray’ın, meydana doğru alçalan meyilli bir arazide inşa edilmesinden doğmaktadır. Bu seviye farkından dolayı divanhane ve ikinci avlunun Atmeydanı’na bakan cephesi, istinat galerisi üzerine oturtulmuştur (Resim 63, 64). Bu istinat galerisi beşik tonozlu mekânları ihtiva eder. Bu mekânlar, kemerlerle içten birbirlerine ve meydana açılır. Bunlardan sol baştaki kolaylıkla görülebileceği gibi sonradan kapatılmıştır. Tonoz payelerinin bir kısmı zeminden bir karış kadar yükselen Hipodrom kademe kalıntılarına oturmaktadır.185 (Resim 65). Bu mekânların, yapının iç kısmının esas bünyesi ile hiç bir bağlantısı yoktur. Tonozlu mekânların dibindeki duvarların arkasında
İstinat fonksiyonlu bu galeride İbrahim Paşa Sarayı'nın inşaatında Hipodrom kalıntılarından ne derece faydalanılmış olduğunu tespit etmek için araştırmamızı en uygun zamanda yapabildik. Restorasyon başlamış ve binanın içi tamamen temizlenmişti. Paye ve tonozların da sıvaları açılmış ve yenisi henüz yapılmamıştı. Bu konuda yardımlarını esirgemeyen İstanbul Alman Arkeoloji Enstitüsü Müdürü Prof. R. Naumann ve Mimar Hüsrev Tayla, tonoz payelerinin ancak bir kısmının ve zeminden bir karış kadar yükselen Hipodrom kademe kalıntılarının üzerinde yapılmış olduklarını tespit etmişlerdi. İbrahim Paşa Sarayı'nda Hipodrom'un kalıntılarından ne derecede faydalanılmış olduğu meselesini aydınlığa kavuşturmuşlardır.
185
125
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 66, 67: 1965’te Saray’ın Meydan’a bakan cephesindeki kaide kısmının içindeki tonozlu mekânlar (Ayla Püskül Lisans Tezi).
Resim 68: 1960’larda çekilmiş bir resim, İbrahim Paşa Sarayı’nın meydana bakan cephesinde zemin katta
meydana açılan tonozlu mekânların içten görünümünü göstermektedir (Ayla Püskül Lisans Tezi).
126
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 69: Pascal Sebah tarafından 1865’te çekilmiş olan bu fotoğrafta İbrahim Paşa Sarayı’nın Atmeydanı’na bakan cephesinin tümünün ayrıntısı (Bahattin Öztuncay Arşivi).
ikinci avluyu dolduran toprak kütlesinden başka bir şey bulunmamaktadır (Resim 66, 67, 68). Bunlar dükkân, ahır vb. işlerde kullanılmışlardır.186 Pascal Sebah’ın 1865’te çekmiş olduğu fotoğraf, sarayın ikinci avlusu içinde divanhanenin avlu tarafına bir bina eklendiğini, Saray’ın meydana bakan cephesindeki setin üzerinde tek katlı evler ve Saray’ın ana girişlerinin bulunduğu girintiye ahşap bir binanın yapılmış olduğunu göstermektedir (Resim 69). Bu bina, Saray’ın iki ana kapısının bulunduğu girintiye yapılmıştır. Bina üzerindeki sarayın diğer kısımlarındaki silmeye devam ettirmesi ilginçtir. Yerine daha sonra Defterhane yapılacaktır. Bahsedilen ahşap binanın meydan seviyesinde, sol tarafta farkedilen boşluk, sarayın iç tarafta kalmış olan kapısına giden bir yol olarak bırakılmış olabilir. Binanın yanında bugün İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü avlulu kısmı, önünde yapılmış Tapu Kadastro binasından dolayı kapanan cephesi ve kubbeleri ile görülebilmektedir.187 Selviye benzer iki ağacın yanı sıra, başka bir ağacın aradan görüldüğü yerde Server Dede’nin türbesi vardır. Minyatürlerde istinat galerisi duvarı her sahnede bir başka tezyinatla süslenmiş ve başka başka renklere boyanmış olarak görülmektedir. Fakat, hepsinde ortak olan şey duvarın üst kısmındaki silmedir. Bu silme, bodrum katın bitimini ve zemin kata geçişi hazırladığı için ihmal edilmemiş, belirtilmiştir. (Resim 70) İkinci avlunun üç yanını çevreleyen zemin katı teşkil eden tonozlu mekânlar çepeçevre, birbirine açılan koğuşlar hâlindedir. Zemin kat, kuzey ve batı tarafındaki birer sıra, güney tarafında ise ikişer sıra payelerle desteklenmiştir. Avluya dik olarak inşa edilmiş olan beşik tonozlar güney tarafta 7, batı tarafta 13 ve kuzey tarafta 3 bölüm hâlindedirler. Batı tarafındaki bölümlerden güneyde 4 ve kuzey tarafta 2 bölme köşede kalmıştır. Zemin katın avlu üzerinde güney tarafında olan tonozlu bölmeleri birer pencere ile bu avluya açılır. Pencerelerin aralarında 4 payanda, binayı desteklemek üzere sonradan yapılmıştır. Tonozlu mekânlardan, soldan ikincisi iki kapıdan biriyle avluya, dip kısmındaki ile de bugün mevcut olmayan kısımlara, yani arkaya açılır (Resim 71, 72, 73). Meydana açılan kemerler, sarayı gösteren minyatürlerde çizilmemiştir. Bu kemerlerin üst kısmında yer alan pencerelere ise, sadece Hünername'nin ikinci cildinde (TSM Ktp. H. 2154), 250a'da rastlanmaktadır. 187 Öztuncay, 2; Resim 615. 186
127
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
128
Resim 70: Hemen hemen hepsi aynı şema içinde gösterilmiş olmasına rağmen aynı ekipteki farklı nakkaşların elinden çıkan bazı ayrıntıların bulunduğu Surname minyatürleri bize bazı ipuçları vermektedir. Gene Surname’deki esnaf geçidi minyatürlerinde görülen mesçi ve çakşırcıların geçidi veya Atmeydanı’nda halka her gün verilmesi mutad olan yemek, yani ‘çanak yağması’ sahnelerinde görüldüğü üzere (Surname TSM
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
H.1344, 26b-27a, 119a veya 123a, 27a veya 31a) Saray’ın divanhanesinin avluya bakan cephesindeki balkonun üzerine doğru uzanan “eliböğründe” olarak adlandırılan desteğe dayanan saçak veya sakıf, buranın açık olduğuna işaret eder. Ayrıca cephe, Saray’ın oturduğu kaideyi oluşturan set bir silme ile belirtilmiştir.
129
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 71: Bu kitabın 1972’de yaptığım ilk baskısı sırasında bina, restorasyona girmişti. Bu resim, restorasyon sırasında ikinci avluyu göstermektedir. Bahçe seviyesi Meydan’dan yüksektir ve sağ tarafta görülen iki kemerden birisi sarayın silme kalıntılarını bulduğumuz orijinal kapılarından birine bağlanmaktaydı. Fotoğraf: Nurhan Atasoy
Resim 72: İkinci avlunun Ayla Püskül’ün lisans tezinde yer alan, 1965’ten önce çekilmiş bir fotoğrafı.
Resim 73: Ayla Püskül’ün lisans
tezinde yer alan, 1965’ten önce çekilmiş bir fotoğrafta, istinat duvarları ile kuvvetlendirilmiş ikinci avlunun batı yanı görülmektedir.
Resim 74: İkinci avlunun Ayla Püskül’ün lisans tezinde yer alan, 1965’ten önce çekilmiş bir fotoğrafı.
130
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 75: Pascal Sebah tarafından 1865’te
çekilmiş fotoğrafta, divanhane duvarına bitişik olarak inşa edilmiş ek binanın 1965’teki durumu görülmektedir (Bahattin Öztuncay Arşivi).
Resim 76: İkinci avlunun batı duvarının içinin kullanımı için kemerlerinin doldurulduğunu gösteren fotoğrafı (1965, Mustafa Yılmaz Arşivi).
Avlunun batı duvarı önünde barok bir çeşme vardır (Resim 74). Üzerinde II. Mahmud tuğrası ve 247/183132 tarihi vardır. Ketebe “rakım” kaydı da dikkati çekmektedir. Çeşmenin aynasının ortasındaki yuvarlak içinde 1319/1901 de yapılan tamire ait kayıt bulunmaktadır. Avlunun kuzey yanındaki tonozlu mekânlardan dördüncü bölüm, ikinci avluya tahsis edilmiştir (Resim 75). Bugün ortasından bir duvarla kapatılmış olan bu bölümden üst kata, üçüncü bölüm yönünde, bir merdiven çıkar. Avlunun bu kenarında, ortaya isabet eden girişin sağında, meydana doğru uzanan bir duvar vardır. Sonradan örüldüğü görülen bu duvarda giriş için bir kemer açılmıştır. Bu geçit, binanın bu kısmının son devirlerde giriş olarak kullanılmıştır. Geçidin ve duvarın üst kısmında ise kapatılmış pencereler görülür. Bu duvar, istinat galerisi üzerine oturtulmuş olan küçük köşkün duvarı boyunca, meydana dik olarak uzanmaktadır.
Resim 77: Matrakçı Nasuh, İbrahim Paşa Sarayı’nı çizerken kendine göre en dikkat çekici yanlarını ayrı ayrı ele almış ve hepsini istediği gibi gösterebileceği şekilde yan yana getirmiştir. Burada üzerinde durulması gereken bir husus da Saray’ın Hipodrom’a göre doğru yerde olmasına karşılık özellikle divanhanesinin Atmeydanı’na bakması gerekirken minyatüre bakan seyirciye göre çizilmiş olmasıdır. Bu açıdan bu Saray tasvirini anlayabilmek için Matrakçı Nasuh’un yapıları zihninde nasıl parçalara ayırıp sonra da bir araya getirdiğini anlamak, yani onun resim dilini anlamak gerekir. Burada, divanhanenin avluya açılan bir duvarı olduğunu tahmin etmiştik. Restorasyon sırasında, sonradan yapılmış olan bu duvar açılmış, içinden Matrakçı’nın gösterdiği kırmızı sütun ve kemerler ortaya çıkmıştı. Bu da, Matrakçı’nın resim dilini çözmüş olduğumuzu göstermesi açısından önemliydi. (Fotoğraf: Bahadır Taşkın) 131
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
132
Resim 78: III. Murad Surnamesi’nde düğün sırasında kuşbazların geçisini gösteren sahne diğerlerinde hiç görmediğimiz bir ayrıntıyı bize gösterir; balkonda bir kuşu yakalamaya çalışan bir çocuk. Bu balkonda bir figürün gösterildiği tek sahnedir ve bize açıkça, divanhanenin avluya bakan cephesinin balkonlu ve açık olduğunu anlatır (TSM H 1344, 328b-329a).
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
133
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 79: İbrahim Paşa
Sarayı’nın meydana bakan cephesinde zemin katta Atmeydanı’na açılan tonozlu mekânların dıştan görünümü (1960, Ayla Püskül). Resim 80: Bu iki fotoğraf, setin üzerinde, bugün müzenin kütüphanesini barındıran köşkün, iki tonozla örtülü mekânının farklı zamanlarda çekilmiş fotoğraflarını göstermektedir. Birinde tonozlar açık, diğerinde tonozların üzerine sivri çatı yapılmıştır. Her iki resimde de, sarayın esas kapıları bloke olduktan ve üçüncü avludan girişin de zorlaştığı bir dönemden sonra binaya giriş bu binanın altındaki kapıdan yapılmıştır. Daha sonra buradaki bir kemerin içi boşaltılarak Saray’a giriş yapılacaktır. (1960, Ayla Püskül).
1960’lı yıllarda çekilmiş fotoğraflarda, avlunun etrafındaki ikinci katın Atmeydanı’na açılan kemerlerinin, bir zamanlar kapatılarak kullanıldığını, muhtemelen depremlere karşı kuvvetlendirilmek için yapılmış istinatlarını izleyebiliyoruz (Resim 76). Meydan Cephesi İkinci avlunun Meydan’a açılan tarafında duvar üzerinde, Meydan’daki eğlence ve gösterilerin dışardan görülmeden seyrini sağlayan kafesli, ahşap olduğu anlaşılan bir galeri yapılmıştır. İbrahim Paşa Sarayı’nın önünde yapılan şenlikleri tasvir eden minyatürlerde188 görülen bu ahşap galeri bu gün mevcut değildir. Bu ahşap, kafesli galerinin varlığı Menazil-i Sefer-i Irakeyn’de (bkz. Resim 77, 78, 13, 26, 27) Surname, Hünername ve Şehinşahname’deki İbrahim Paşa Sarayı tasvirlerinden çok daha açık bir şekilde Zübdet-ül Eş’ar’da görülmektedir. Bu eserde 1582 sünnet düğünü şenliklerini189 aksettiren minyatür yukarıdaki eserlerdeki gibi usta bir kompozisyon teşkil Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde bulunan III. Murad Surnamesi, H. 1344; Şehinşahname, B. 200; Hünername c. II, H 1524' deki bütün sünnet düğününü canlandıran sahnelerde görülür. 189 Zübdet-ül Eş’ar, TSM Ktp, R 824, s. 10a. 188
134
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 81: Bir önceki resimde sözünü ettiğimiz kütüphane cephesinin bugünkü görünümü. Kemerlerin içi boşaltılmış, giriş yapılmıştır. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
Resim 82: Set üzerindeki küçük köşkün, bugün müzenin kütüphanesinin içinden; iki bölümlü, beşik tonoz örtüsü. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz 135
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 83: Set üzerindeki küçük köşkün, bugün müze kütüphanesinin içinden; beşik tonoz örtüsü. 136Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
137
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 84: Set üstü, küçük köşkün kuzey tarafına açılan çifte kapısı. Bugün boşluğa açılan kapı belki de bu kadar sağlam olduğuna göre Saray’ın ikinci ve üçüncü avlulu bölümleri arasındaki boşluğa yerleştirilmiş hazine dairesine mi açılıyordu? Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
etmez. İbrahim Paşa Sarayı çok daha basit çizilmiştir. Fakat bu galerinin sade yapısı ve arkasından düğünü takip edenlerin görüldüğü kafesi hiçbir tereddüte mahal bırakmayacak kadar kesin bilgi veren niteliktedir. Böyle bir kafesli galerinin varlığını Van Loos’un eseri de desteklemektedir. Bu galeri yukarda bahsi geçen bütün tasvirlerde, meyilli kiremitli bir çatı ile örtülüdür. Shepper de, saray hizmetlilerinin paşanın gelmesini bekledikleri ikinci avlu içinde bulunan bu galeriden bahsetmektedir.190 Set Üzeri Ahşap Evler ve Küçük Köşk İkinci avlunun Meydan’a bakan cephesinde istinat galerisi üzerindeki sette inşa edilmiş olan ahşap binaların ne kadar sık sık değiştiğini farklı tarihlerde çekilmiş fotoğraflar ortaya koymaktadır. 1865’de Pascal Sebah tarafından çekilmiş olan bir fotoğraftaki binaların daha sonraki tarihlerde değiştiğini görmekteyiz (Resim 79). Daha önce de açıkladığımız gibi bu ahşap evler, sarayın geçirdiği yangınlarda harap olmuş, bu evlerin yerine yenileri yapılmıştır. Bundan dolayı değişik tarihli fotoğraflarda değişik evlerle karşılaşmaktayız. Bugün müzenin kütüphanesi olan küçük köşk, Sultanahmet Meydanı üzerindeki istinat galerisinin içinde yer alan 11 ve 12’nci tonozun üzerine isabet etmektedir (Resim 80, 81). Meydana bakan bu küçük köşk (Resim 82), ortadaki bir sütuna dayanan iki kemerle, iki kısma bölünmüştür. Bölümleri aynalı tonozlar1a örtülüdür (Resim 83). Bugün bir kapı Schneider, 1941, s.135.
190
138
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 85: İkinci avlunun batı tarafında ikinci kattaki revaklar (Ayla Püskül Lisans Tezi).
ile ikinci avluya açılır. Dikkatle bakıldığında görülür ki, köşkün bugünkü girişi yukarda bahsettiğimiz duvar uzantısı, köşkün kapısına isabet eden yerden yırtılarak sağlanmıştır. Bu husus, köşkün yan duvarına bitişik olan duvardan da sonra yapılmış olabileceğini düşündürmektedir. Bu binanın altına isabet eden, birisi son devirlerde ve hâlen Saray’ın ikinci avlusunu ihtiva eden kısmına, girişi temin için delinen tonozlu bir mekân vardır. Bu tonozda kullanılan tuğlalar istinat galerisindekilerden incedir. Ayrıca bu tonozda güney yönüne doğru bir çarpıklık görülmektedir. Bütün bunlar bu köşkün, meydan seviyesinden itibaren, sonradan yapılmış olabileceği fikrini destekleyen hususlar olarak düşünülebilir. İbrahim Paşa Sarayı’nı tasvir eden minyatürlerden Kanuni Sultan Süleyman’ın üç şehzadesinin sünnet düğünü şenliklerini canlandıran sahnelere tekrar bakalım; bahsettiğimiz binanın (bkz. Resim 13, 24) yerinde gene ona benzer bir köşk vardır ki, meydana kafesli üç pencere ile açılmakta olup, ortadaki diğerlerinden büyüktür. İçten tonozlarla, dıştan sivri çatı ile örtülüdür ve çatının iki yanından yüksek bacalar uzanır. Küçük bir taş kaide üzerine oturtulan bu köşk İbrahim Paşa Sarayı’ndan seyredilen daha sonraki şenlikleri tasvir eden minyatürlerde de aynen değişiklik yapılmadan çizilmiştir. Şenlikleri izlemeleri için önemli kişilere tahsis edilmiş olmalıdır. Bu gün burada mevcut olan binanın içi iki penceresinin pek küçük oluşundan dolayı oldukça karanlıktır. Pencerelere bir de kafes konmuş olsaydı içi herhâlde oturulamayacak derecede karanlık olurdu. Muhteşem düğün şenliklerinin önünde oturup meydana bakmaya hiç uygun olmayan bu pencerelerden şenliklerin seyredilmiş olduğuna ihtimal vermek oldukça zordur. Ayrıca, dipteki bir kapının bir menfezden ışık alan bir aralığa açılması ve oradan da bir başka kapıya varması dikkat çekicidir.
139
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 86: İkinci kattaki odaların içindeki ocaklardan biri. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz 140
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
141
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 87: Matrakçı Nasuh’un Menazil-i Seferi Irakeyn adlı eserindeki İstanbul ve Galata. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
142
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
143
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 88: Matrakçı Nasuh’un Menazil-i Seferi Irakeyn adlı eserindeki İstanbul sahnesinde, köşedeki Topkapı
Sarayı tasvirine bakmak bize Nasuh’un eserlerinde izlediği yolu açıklayacaktır. Burada Topkapı Sarayı ayrı bir sur duvarı ile çevrelenmiştir. Ayasofya tarafında Bab-ı Hümayun ve sarı zeminli birinci avlu yer alır. Birinci avlu içinde Aya İrini belirtilmiştir. Hemen hemen aynı aksta iki kulesi ile Saray’ın ikinci kapısı Bab-ı Selam görülür. Ağaçlarla bezenmiş olan ikinci avlunun etrafı revaklarla çevrilidir ve bir yanında Adalet Kulesi dikkati çeker. Adalet Kulesi’ne bitişik olarak da büyükçe tek bir bina haremi temsil eder. İkinci avluda, ikinci kapının tam karşısında olan Bab-ı Saadet veya Akağalar Kapısı ve üçüncü avlu gelmesi gerekirken buranın aksa dik açı yapacak şekilde yana alındığı görülmektedir. Çünkü olması gereken yerde kağıtta yer kalmamıştır. Matrakçı, üçüncü avluyu gösterebilmek istediği için bunun yönünü değiştirivermiştir. İşte anlatımın öne çıktığı ve Batı resimlerinin kuralları dışına çıkılarak istediğini istediği gibi gösterebilmek uğruna yön değiştirebilecek bir anlayışı burada gördükten sonra Matrakçı’nın eserindeki İbrahim Paşa Sarayı tasvirindeki, arka tarafta olan kulenin cephede gösterilmesi, divanhanenin avluya bakan cephesinin meydana bakan cephesi ile birlikte yan yana gösterilmesi gibi gariplikler çok daha iyi anlaşabilmektedir. Çünkü Matrakçı, Saray’ın bu önemli elemanlarını ve cephelerini seyirciye sunmak istemektedir ve ancak bunu da bu şekilde gösterebilecektir. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
Bu son kapı (Resim 84), binanın bu kadarla kalmayıp Tapu ve Kadastro Dairesi arkasında, birinci avluya doğru uzandığını ve cephedeki girintinin boşluğuna inşa edilmiş olan Defterhane binası tarafından kesildiğini göstermektedir. Binanın yerindeki köşk, 1582 yılında yapılan Şehzade Mehmed’in sünnet düğününü tasvir eden minyatürlerde de Kanuni Devri şenliklerini gösterenlerdeki gibidir; hiç bir değişiklik yoktur. Minyatürlerde görülen ve bugün mevcut binanın yerindeki köşk, pek muhtemeldir ki Saray’ı tehdit eden yangın ve depremlerden zarar görmüş, 1582’den sonraki bir devirde yerine birinci avluya doğru uzanan bu köşk yapılmıştır. Eski Defterhane binası yapılırken de kuzeye, birinci avluya uzanan tarafı yıkılmış olmalıdır. Altındaki giriş de o zaman açılmış olmalıdır. 1582’ye kadar yerinde olan köşk herhâlde arkaya doğru, birinci avludan ikinci avluya geçit veren girişe kadar uzanıyordu. Zira bugünkü bina ile burası arasında hâlen mevcut olan aralık hâlinde bir boşluğa, anlam vermek mümkün değildir. Bu aralıkta yer alan payandalar üzerinde durduğumuz binayı desteklemektedir.
144
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 89: Matrakçı Nasuh, İbrahim Paşa Sarayı’nı çizerken kendine göre en dikkat çekici yanlarını ayrı ayrı ele almış ve hepsini istediği gibi gösterebileceği şekilde yan yana getirmiştir. Burada üzerinde durulması gereken bir husus da Saray’ın Hipodrom’a göre doğru yerde olmasına karşılık özellikle divanhanesinin meydana bakması gerekirken minyatüre bakan seyirciye göre çizilmiş olmasıdır. Bu açıdan bu saray tasvirini anlayabilmek için Matrakçı Nasuh’un yapıları zihninde nasıl parçalara ayırıp sonra da biraraya getirdiğini anlamak, yani onun resim dilini anlamak gerekir. Burada, divanhanenin avluya açılan bir duvarı olduğunu tahmin etmiştik. Restorasyon sırasında, sonradan yapılmış olan bu duvar açılmış, içinden Matrakçı’nın gösterdiği kırmızı sütun ve kemerler ortaya çıkmıştı. Bu da, Matrakçı’nın resim dilini çözmüş olduğumuzu göstermesi açısından önemliydi. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
Konyalı, bu köşkün tarifini yapmakta ve şu bilgiyi vermektedir; “... Eski tapu dairesi yapıldıktan sonra burası şimdi ‘kayyudu kadime’ adı ile Ankara’ya nakledilen ve temyiz dairesinde 138 numaralı odada muhafaza altına alınan ‘Defteri Hakaniye’nin (burada 2320 defter vardır) muhafazasına tahsis edilmişti. Şimdi de tapu dairesinin defter ve evrak mahzenidir.”191
İkinci Kat İkinci avlu, batı ve kuzey yandan, zemin katın üzerinde, yani ikinci katta yer alan tonozlu ve kubbeli odalar ile onların önündeki kubbeli revaklarla çevrilmiştir (Resim 85, 86). Pencere ve kapı ile revaklara açılan odalarda ocaklar vardır. Bazıları aralarında kapılarla birbirlerine bağlanmışlardır. Avlunun batı tarafındaki odalar tonoz, kuzey tarafındaki odalar ise kubbelerle örtülüdür. Sonradan revak kemerlerinin içleri doldurulmuş fakat bu dolgular son restorasyon çalışmalarında temizlenmiş ve yerlerine camekân yapılarak revaklar tekrar kapatılmıştır.
Konyalı, 1943, s. 270.
191
145
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 90: İbrahim Paşa Sarayı’nın güney tarafındaki Çukur Çeşme, Matrakçı’da yer alır ve üç gözlü olarak görünen çesme dört kemerlidir. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz 146
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
147
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 91: İbrahim Paşa Sarayı’nın Matrakçı Nasuh’un elinden çıkmış görüntüsünden alınmış ayrıntıyı gösteren bu çizim Divanhanenin meydan cephesi ile avlu cephesinin nasıl yanyana getirildiğini göstermektedir (Nurhan Atasoy).
Resim 92: İbrahim Paşa Sarayı’nın Matrakçı Nasuh’un bu çiziminin ayrıntısı Divanhanenin meydan cephesi ile avlu cephesinin nasıl yanyana getirildiğini ve sokak cephesindeki ek yapıyı göstermektedir (Nurhan Atasoy).
Resim 93: İbrahim Paşa Sarayı’nın 1965 yılında, divanhanenin meydandan görünüşü. Divanhanenin şahnişi yıkılmış kemeri duvarla örülmüştür fakat kemer ve şahnişin çatısının izi açık seçik görülmektedir (Ayla Püskül Lisans Tezi),
148
Resim 94: İbrahim Paşa Sarayı’nın
1965 yılında divanhanenin meydandan görünüşü. Divanhanenin şahnişi yıkılmış kemeri duvarla örülmüştür fakat kemer ve şahnişin çatısının izi açık seçik görülmektedir (Ayla Püskül Lisans Tezi).
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 96: İbrahim Paşa Sarayı divanhanesinin
meydana bakan cephesinin çeşitli kaynaklara dayanarak Y. Mimar Hüsrev Tayla tarafından çizilen röleve-restitüsyonu.
Resim 97: İbrahim Paşa Sarayı divanhanesinin Y.
Mimar Hüsrev Tayla tarafından çizilmiş enine kesit röleve restitüsyonu.
Yazlık veya Dış Divanhane Sarayın en görkemli ve önemli bölümüne geçmeden önce, İstanbul’un en eski Osmanlı resimli kaynağını, Matrakçı Nasuh’un İstanbul, Hipodrom ve İbrahim Paşa Sarayı tasvirini anlayalım ve bize neler söylediğine kulak verelim. İbrahim Paşa Sarayı’nın 944/1537-38 tarihli ve Matrakçı Nasuh tarafından yapılmış192 olan İstanbul tasvirinde şehrin en önemli yapıları ele alınmış ve bir harita içine yerleştirilmiştir (Resim 87). Nasuh’un eserini anlamak için öncelikle onun form dilini anlamak gerekir. Yapılar genel olarak tek bir noktadan bakılırcasına aynı yönde resmedilmişlerdir. Her bir yapı en önemli özellikleri ortaya konarak ele alınmıştır. Bu önemli yapıların arasındaki binalar ise şehrin yapısını ortaya koyacak şekilde ele alınmışlardır. Nasuh, burada yapılar arasında belli bir oran gözetmiş ama bu, onun binalara verdiği öneme göre ayarlanmıştır. Eserde İstanbul ve Galata’nın her bir önemli yapılarının görünümü bir gözlem mahsulüdür. Sanatkâr en karekteristlik olanı belirtmek için bugün kavramakta bazen çok güçlük çektiğimiz bir anlatım tarzı ile çalışmıştır. Bu tarzda kendini bağlayıcı bir çok kurallardan kurtarmıştır. Bu ifade tarzını anlamak için Topkapı Sarayı tasviri iyi bir örnektir (Resim 88). Burada, arka arkaya olan birinci avlu ve ikinci avlu içindeki önemli yapılar arka arkaya ele alınmıştır. Aynı eksen üzerinde olan üçüncü avluya sıra gelince sayfa içinde istediği yönde yer kalmayınca üçüncü avlunun yönünü değiştirmekte bir sakınca görmemiştir. Böylece üçüncü avluyu, içindeki yapılarla birlikte rahat rahat tasvir etme imkânını bulmuştur. Nasuh’un böyle özgürce davranabildiğini anlayınca onun İbrahim Paşa Sarayı tasvirini de daha iyi anlayabilir ve kendi kuralları içinde ne kadar çok bilgi verdiğini öğrenebiliriz. İstanbul tasviri içinde Nasuh, İbrahim Paşa Sarayı’na oldukça büyük yer vermiştir (Resim 89). Bu resimde divanhane kısmının incelenmesine geçmeden önce eseri daha iyi anlayabilmek ve tartışabilmek için Saray’ın ve çevresinin nasıl ele alındığı üzerinde kısaca duralım: Atmeydanı - Hipodrom bütün abideleri, sphendonesi ve henüz ayakta duran 8 Menazil-i sefer-i Irakeyn, İÜK, T. 5964 (Matrakçı 5964); Konyalı, 1943, s. 20 de bu minyatürü No. 6 ile yayınlamış, s. 101 de No. 17 ile şemasını vermiş, s. 115 de bu eserdeki İbrahim Paşa Sarayı tasvirinden bahsetmiş fakat tasvirin tahlilini yapmamıştır.
192
149
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 95: 1970 sonrası restorasyonda şahnişin kemerinin içi boşaltıldığında, bir zamanlar içini kaplayan kaybolmuş çinilerin izleri ve kemerin dibinde de ufak çini kalıntıları günümüze gelebilmiştir. Fotoğraf: Bahadır Taşkın 150
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
151
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 98: İbrahim Paşa Sarayı’nın divanhanesinin meydan cephesi, şahnişi ve sokak cephesi.
Fotoğraf: Bahadır Taşkın
Resim 99: İbrahim Paşa Sarayı’nın divanhanesinin meydan cephesi, şahnişi Fotoğraf: Bahadır Taşkın
152
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
sütunu ile belirtilmiştir. Meydan’ın batısında, varlığını tarihî kaynaklardan öğrendiğimiz ve 1516’da Hasan Efendi tarafından yaptırılmış olan namazgâh,193 bugün mevcut olan Çukur Çeşme194 (Resim 90) ve İbrahim Paşa Sarayı yer alır. Saray’ın silüeti arkadan bakıldığı gibi, aynı zamanda her bir kısmı ayrı ayrı ele alınmış ve önemli taraflarının tasvir edilebilmesinin temini için cepheden görüldüğü gibi çizilmiştir (Resim 91). Matrakçı’nın anlatım tarzına yabancı olan bu günün seyircisi, bu form dilini anlamakta tabiidir ki güçlük çekmektedir. Matrakçı’nın İstanbul minyatürü daha önceleri yayımlanmış195 fakat bu yüzden, İbrahim Paşa Sarayı’nın yapısını anlama yönünden hiç bir yorum yapılamamıştır. Uzun müddet çözmekte güçlük çektiğimiz bu anlatım tarzının bir örneğini de Çukur Çeşme’de buluyoruz. Bugün mevcut olan ve cephesi meydana dönük olan çeşme, cephe görüntüsü önemli olduğundan seyirciye doğru çevrilerek çizilmiştir. Büyük bir yapı olan İbrahim Paşa Sarayı’nda kullanılan Matrakçı’nın bu tarzı, işi daha anlaşılmaz bir hâle getirmekte, ancak çözümlemesi yapıldıktan sonra bu tarz, hayranlık uyandırmaktadır. Matrakçı’nın çizdiği İbrahim Paşa Sarayı’nda şimdi üzerinde durduğumuz divanhanesine bakalım (Resim 92). Divanhanenin cephesi iki kısma ayrılmıştır sol tarafında ortada bir şahniş, iki yanında birer pencere vardır. Sağ tarafta kırmızı direkler ve onları birbirine bağlayan kemerler yer alır. Matrakçı, divanhanenin avluya açılan yan cephesini göstermeye değer güzellikte bulduğu için Meydan’a bakan cephenin yanında, aynı hizada burayı da çizivermiştir. Araştırmamızın sonuçlarına dayanarak, Matrakçı’nın gözlem üstünlüğünü dikkate alınarak bu cepheden ahşap sütunların varlığı şüphesi üzerine duvarın içinde, sütunlar aranmış ve bulmuştur. Matrakçı’nın renk hususunda da gerçeği ifade ettiğini ahşap sütunlar üzerindeki ve kemerlerdeki kırmızı boya izinden görüyoruz. Direklerin altındaki yatay iki çizgi de balkona işaret etmektedir. İkinci avlunun ve yapının en önemli yeri şüphesiz ki sultanın bu saraya geldiği zaman oturması için hazırlanan divanhanesidir. Hükümdarın Atmeydanı’nda yapılan eğlenceleri seyrettiği divanhane, İbrahim Paşa Sarayı’nın ve ikinci avlunun güneyinde, kısa kenarı Atmeydanı, uzun kenarı avlu boyunca olmak üzere uzanır ve 26,33 × 18,32 m ebadındadır (Resim 93). Sonradan yapılmış olan ve günümüze gelen meyilli bir çatı ile örtülüdür. Son derece harap ve geç devirden kalan çatı, restorasyon sırasında değiştirilmiştir. Doğuda, Meydan’a açılan 5 pencere, cephe üzerinde eşit aralıklarla dağıtılamamıştır. Meydan’dan bakıldığında solda kalan üçü bir grubu, sağdaki ikisi ise bir diğer grubu teşkil eder. Üçlü grupta, ortada sonradan içi örülmüş büyük bir kemer farkedilmektedir. Pencerelerden biri bu kemerin içinde açılmıştır. Gerçekte bu kemer bir pencere için değil, bir şahniş için açılmış olup kemerin üst kısmında, duvarda sivri bir saçak izi görülmektedir. Tamir sırasında son günlerde bu kemerin içini dolduran dolgu boşaltılmış ve eski şahniş, duvar sathına inmiştir (Resim 94). Ahşap olduğu anlaşılan şahniş girişinin iki yanında ve kemer kalınlığı içinde küçük nişcikler vardır. Duvarda, üzerinde 22 × 25 cm ebadında çini izleri Preliminary Report, 1928, s. 3. Hipodrom II, S. 41. 195 Semavi Eyice'nin Elçi Hanı hakkında yayımladığı makalesinde İbrahim Paşa Sarayı'nın bir desenini göstermiştir. Bu desende Çemberlitaş Elçi Hanı'nın sol tarafında gösterilmiştir. Bu binanın Elçi Hanı'nın tasviri olabileceğine haklı olarak ihtimal vermediği için: "İstanbul minyatüründe Elçihan garip bir yapı olarak gösterilmiştir" demektedir. 193 194
153
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 100: Divanhanenin şahnişininden Atmeydanı’na bakış. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz 154
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
155
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 101: İbrahim Paşa divanhanesinin yan sokak cephesinin restorasyondan önceki görünümü. (Ayla Püskül Lisans Tezi)
Resim 102: İbrahim Paşa Sarayı divanhanesinin sokak duvarında, restorasyonu sırasında bulunan kapı izi Fotoğraf: Nurhan Atasoy
Resim 103: İbrahim Paşa Sarayı’nın ikinci avlusu içinden 1960’lı yıllardan önce çekilen bu fotoğrafta solda set üzerindeki evler, onların arkasında örme sütunun tepesi görülür. Fotoğrafı asıl dolduran ise divanhanenin avluya bakan cephesidir. Duvardaki iki sıra pencere divanhanenin içini aydınlatır. Zemin kattaki odaların bir kısmı ise yuvarlak pencerelerle aydınlanır. Matrakçı Nasuh’un yaptığı minyatürde gördüğümüz kırmızı sütunlar ve kemerleri, divanhanenin avluya açılan balkonlu cephesini bir duvar daha sonradan kapatmıştır. (Ayla Püskül Lisans Tezi)
156
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 104: İbrahim Paşa Sarayı’nın Pascal Sebah tarafından 1865’te çekilmiş olan bu fotoğraf sarayın ikinci avlusu içinde divanhanenin avlu tarafına bitişik bir ek binanın, sarayın meydan cephesindeki setin üzerinde ise tek katlı evler yapıldığını gösterir (Bahattin Öztuncay Arşivi).
taşıyan alçı sıvadan başka kemerin üst kenarlarında çini parçaları bulunmuş ve şahnişin 16. yüzyıldaki görünüşü tespit edilebilmiştir (Resim 95, 96, 97, 98, 99, 100). Şahnişten divanhanenin diğer kısımlarına geçmeden, yazılı kaynaklarda dikkatimizi çeken bir nokta üzerinde duralım: Celalzade Mustafa, Kanuni’nin üç şehzadesinin sünnet düğününü anlatırken Atmeydanı’na hakim olan Mehterhane’nin bir köşesinde padişah için taht kurulduğunu196 ve sultan, şehzadeleri ile birlikte “meydana havale olan kasra gelip” eğlenceleri seyrettiklerini197 anlatmakta ve gene düğünler dolayısıyla “Saadetlu padişah için ol meydana havale olan Mehterhane-i Hümayun’a bir kasr-ı âli ve ...” diye devam etmektedir.198 Peçevi de, 1530 düğünü için: “Atmeydanı’na bakan Mehterhane-i Hümayun’da padişah için çok güzel bir köşk hazırlandı”199demiş; 1539 yılında yapılan Şehzade Bayezid’in sünnet düğünü münasebetiyle de: “Mehterhane-i Hümayun önünde padişah için bir taht (mesned-i latif ) yaptırıldı”200 demiştir. Bu olaydan Lütfü Paşa: “...ve Atmeydanı’na havale bir köşkün bina olunmasına emir edip ...”201; Selaniki: “... bedbahtı getürüp padişah-ı gerdun 198 199 200 201 196 197
Celâlzade B 298, s. 9b; Konyalı, 1943, s. l27. Celâlzade, B 298, s. 160a. Konyalı, 1943, s. 128. Peçevi-Uraz, 1968, c. I, s. 84. Peçevi-Uraz, 1968, c. I, s. 50; Konyalı, 1943, s. 129. Konyalı, 1943, s. 127. 157
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 105: Divanhanenin 1970’li yıllarda başlayan restorasyonu sırasanda avluya bakan cephesindeki muhdes duvarın kaldırılışı çalışmaları. Fotoğraf: Nurhan Atasoy).
Resim 106: Divanhanenin 1970’li yıllarda başlayan restorasyonu sırasında avluya bakan cephesindeki muhdes duvarın kaldırılışı çalışmaları Fotoğraf: Nurhan Atasoy
Resim 107: Divanhanenin avlu cephesindeki kırmızı sütunların taşıdığı kırmızı boyalı ahşap kemer kalıntıları. Fotoğraf: Nurhan Atasoy
vakar oturduğu kasrın penceresinden görünür yere bıraktığı ...”;202 III. Murad Surnamesi’nin Viyana nüshası:203 “yeniden bir kasr ve güzel bir tak kurulup ...” diye bahsetmektedirler. Atmeydanı’ndaki düğünlerde, eğlencelerin padişah tarafından seyredilmesi için yapılan kasr (köşk), taht, terimleriyle ne kastedildiğini Selâniki’nin204 1582 düğününden bahsederken “kasr-ı şahnişin yapıldı” sözleri açıklamaktadır. “Kasır”, kasr Kamus-u Osmani’de kaşane “köşk” olarak205, kaşane ise206 “kışlık ve şehnişli hane, sohbete mahsus mahal” ve Burhan-ı Katı’da da “kuş yuvasına dinür” şeklinde açıklanmıştır. Bu bakımdan düğün şenliklerinin seyri için kaynakların yapıldığını haber 204 205 206 202 203
158
Selânikî Tarihi, 1281, R. 1139, s. 56a. Cod., no. 1019, s. 6b. Selânikî Tarihi, 1281, s. 55a. Pakalın, 1946, s. 206-207. Pakalın, 1946, s. 211.
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 108: Divanhanenin avluya açılan kahşap kemerlerinin kalıntılarından (Nurhan Atasoy Arşivi).
Resim 111: Restorasyon çalışmaları sırasında bulunan, divanhaneyi boyuna olarak destekleyen 16. yüzyıl ahşap kemerleri (Nurhan Atasoy Arşivi).
Resim 109: İbrahim Paşa Sarayı divanhanesini iki kısma bölen (orta ayaklar) ahşap kemer ve sütunların rölevesi (Hüsrev Tayla).
Resim 110: Divanhanenin avluya bakan cephesi burada görüldüğü gibi üzerinde pencerelerin açılmış olduğu bir duvar hâlinde idi. Matrakçı Nasuh’un çizdiği kırmızı boyalı sütunları bu duvar içinde gizli olabileceği tarafımızdan tahmin edilmiştir. Restorasyon sırasında bu duvar kaldırılmış, çizimdeki pencereler arasında işaret edilen ahşap, 16. yüzyıl kemer sütun kalıntıları üzerlerindeki kırmızı boya ile bulunmuştur. Burada bu kemer ve sütunların duvar içindeki durumlarını gösteren röleve (Hüsrev Tayla).
159
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 112: Saray’ın divanhanesini boylu boyunca iki kısma bölen ahşap kemer ve sütunların rölevesi (Hüsrev Tayla).
Resim 114: Muhtes duvar içinde bulunan Resim 113: Yüksek tavanlı Divanhane 19. yüzyılda çok
ve hâlâ kırmızı boyasını muhafaza etmiş çeşitli işlerde kullanılmış ve tadilatlara uğramıştır. Yüksek olan sütunların gövdelerinde yapılmış tavanından faydanılarak yapılmış asma katlardan ayrıntı balkon saçaklarının konsollarının (Ayla Püskül Lisans Tezi). eliböğründelerinin oturacağı oyuntulardan bir örnek de bozulmadan günümüze gelebilmiştir (Nurhan Atasoy Arşivi).
verdikleri köşk, kasr ve hatta taht İbrahim Paşa Sarayı’nın divanhanesinden meydana bakan ahşap balkondur. Bu balkonun Kanuni Devri’nde yapıldığı ve III. Murad için de yenilendiği anlaşılmaktadır. Kasr ve köşk sözleri akla balkondan/şahnişten207 çok daha
Şahnişin: evin sokak üzerinde olan çıkmalarına verilen addır. Şahların oturmalarına layık yer demektir. Şahnişin şeklinde de kullanılır. Halk arasında Şahniş denir. Pakalın 1946, s. 209.
207
160
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
büyük bir yer, yapı getiriyor. Fakat Topkapı Sarayı’nda Kubbealtı’nda padişahların divan toplantılarını takip ettiği odaya da kasr/kasr-ı adl denmiyor mu? Divanhanenin yan sokağa bakan pencereleri vardır (Resim 101, 102). Kitabın hazırlandığı yıllarda sarayın restorasyonu devam ettiğinden bazı ayrıntıları bizzat görme fırsatına kavuşmuştuk. Bu sırada divanhanenin içinde, duvarın yerden 3,40 metre yüksekliğine kadar alçıyla sıvanmış olduğunu görmüş ve bu sıvanın üzerinde yer yer çini izlerini farketmiştik. Böylece divanhanenin duvarlarının bu yüksekliğe kadar çini ile kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Avlu cephesini ise restorasyonun yapıldığı zamana kadar bir muhdes duvar örtmekteydi. Eski fotoğraflardan anlıyoruz ki bu muhdes duvarın da önüne, avluda ayrıca bir bina yapılmıştı (Resim 103,104). Son restorasyonlarda avluya bakan duvarın içinde Matrakçı Nasuh’un eserinin tefsiri üzerine yapılan arama sonunda ahşap sütunlar bulunmuştur. Üzerinde kırmızı boya izinin kolaylıkla görülebildiği ahşap direkler gene ahşap kemerlerle birbirlerine bağlanmaktadırlar (Resim 105, 106, 107, 108, 109, 110). Büyük salonu örten ve geç devirden olduğuna şüphe etmediğimiz çatı ayrıca salonun ortasındaki bir ahşap sütun sırası tarafından da desteklenmektedir. Sonradan üstü bir başka ahşap örtüyle kaplanan ve bu iş için bir hayli yontulmuş olan bu ahşap sütun sırası, salonu iki uzun bölüme ayırır. Dış divanhane 1247/1831-32 yıllarında bölmelere ayrılmış ve içine bir asma kat yapılmıştır.208 Bu arada salonu uzunlamasına bölen ahşap sütunlar da yontularak inceltilmiş ve kemerlerle birlikte yeni bölmeler gibi, kaplamalarla örtülmüşlerdir. Restorasyon sırasında da bu kaplamalar kaldırılıp orijinal sütun gövdeleri ve kemerleri ortaya çıkarılmıştır. Bugün, dış divanhaneyi iki uzun bölüme ayıran ve 16. yüzyıl kaynaklarında bahsi geçen sütun ve kemer sırası rahatça görülebilmektedir. Avluya bakan kısım sokak tarafındaki bölümden daha dardır. Cephe pencerelerinin yerleştirilişi de iç taksimata uydurulmuştur (Resim 111, 112, 113). Dış divanhaneyi bölen bu sütunlar ve bunları birbirine bağlayan kemerler, üzerlerindeki sonradan yapılmış kaplamalardan temizlenerek ortaya çıkarılmıştır. Avlu tarafındaki sütun ve kemerler de aynı karakterdedir. Sütun aralarında ve kemerlerinde bazı tamir izleri vardır. Sütunların boylarındaki fark ve kaidelerin aynı seviyede olmamasının sebebi çürümüş olan uçların kesilmesi ve eksilen kısmın kaide ile telafisinden ileri gelmektedir. Tamir sırasında, boyunda değişikliğe uğramamış olanlarında, gövdelerinde yerden aşağı yukarı 1,25 metre yükseklikte (döşeme yüksekliğini kesin olarak bilemiyoruz) saçak desteğinin ayağının Sedat Çetintaş'ın, ykr. eser, s. 42'de bu bölme ve asma kat hakkında gayet iyi fikir veren resim vardır. Bu yapı üzerinde çalışmaya başladığımız zaman bu bölmelerden pek az bir şey kalmıştı. Konyalı, ykr. eser, s. 2689'da bu bölmeleri tarif etmektedir. Bu tarif kitabın yazıldığı sıralarda buranın durumu hakkında bize fikir vermesi bakımından ilgi çekicidir: "... Koridorun sonu kasrın büyük salonuna açılır. Salonun boyu 26,60, eni 18,25 metredir. Salonun içinde üç sıra ahşap sütun ve 7,80 metre uzunluğunda ikinci bir katın yükseldiği görülür. Direklerin aralarında 2,74 metrelik açıklık vardır. ... Salonun ahşap çatısında yer yer çöküntüler görülmektedir. Gerek salonun, gerekse odaların hiçbir yerinde sanat değeri taşıyan ne bir oyma ve tezhip, ne de bir çini ve mozayik vardır. Çok adi bir malzemeyle yapıldığı görülmektedir. Kasrın sağındaki oda mescit, solundaki Mahterbaşı ağası odası idi. Salon da hünkâre tahsis edilmişti... Şimdi burası Milli Müdafaa Vekâletinin tarihî evrak mahzeni olarak kullanılmaktadır. (dip not. 1'den: ... O vakte kadar burası Milli Müdafaa Vekâletinin elbise ambarı idi. Bir kısmında da büyük çadırlar ve obalar muhafaza ediliordu. Cumhuriyet İnkılâbından sonra bu çadırlar askerî müzeye nakledilmiştir. Burada M 1839 H 1255 yılından sonraki askerî vesikalar muhafaza edilmektedir." Kasrın ikinci katının ikinci ve üçüncü dıl'ıları harap ve maili inhidam olduğu için buralar boş tutulmaktadır. Ata tarihi II. Mahmud'un yaptırdığı hayır müsesseselerini sayarken "ve mühimmati hiyayinini" de yazar ... Bundan şunu anlıyoruz ki Mehterhane, inşasından 10 sene sonra yanmıştır. Padişah H. 1247 de tamir ettirmiştir.
208
161
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 115: Şehzade Mehmed’in 1582 yılında yapılan sünnet düğününde Mesci ustalarının tekerlekler üzerinde işlikleri ile gelip ustalıklarını sergilemelerini gösteren sahne, Surname, TSM H.1344; 27a. Divanhanenin saçağının konsolu / eliböğründesi minyatürde belirtilmiş.
162
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 116: Atmeydanı’nda kucağında yetim çocuğu ile İbrahim Paşa Sarayı’nın önüne gelip şikâyetini bildiren dul kadını resimleyen sahnede divanhanedeki balkon başka türlü ve başka bir açıdan çizilmiştir ve içinde iki kişi oturmaktadır. Balkonun üzerindeki geniş saçak-sakıf da buranın avluya bakan balkon olduğunu anlatmaktadır. TSM H.1524, 250a.
163
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 117: Divanhanenin içi: Salonun sol tarafında bir dizin ahşap sütun bugünkü sergilemenin içinde görülebilmektedir. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz 164
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
165
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 118: İbrahim Paşa Sarayı kışlık divanhanenin bugünkü sergileme ile içten görünüşü, bir yanda ocak farkedilmektedir. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz 166
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
167
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 119: İbrahim Paşa Sarayı’nın restorasyonu başlanmadan önce 1946 yılında, eklenmiş yapılar çıkarılarak çizilmiş zemin kat planı (Y. Mimar Ertuğrul Eğilmez-Y. Mimar Fatin Uluengin). Bu planlar sarayın yapısını ortaya koymaktadır. İkinci ve dördüncü avlulu kısımların arasındaki beşik tonozla örtülü kısmın en ucunda, Saray’ın arka cephesine bakan kısımda görülen yuvarlak merdiven, kuleye aittir. Diğer katlar arasındaki bağlantıları sağlayan orijinal merdivenlerini göstermektedir. Araştırmamız sırasında; divanhanenin içindeki merdiven ve burada âdeta bir iç, bir de dış divanhane gibi bir bölünmeye işaret eden hiçbir görüntü kalmamıştı.
oturtulması için yapılmış oyuklar, divanhanenin avluya açık yanının ve burada bulunan balkonun çok aşağılara kadar inen bir saçakla korunduğunu ortaya koymaktadır (Resim 114, 115, 116). Kışlık veya İç Divanhane Dış divanhanenin arkasında bir kapı ile irtibatı sağlanan iç divanhane bulunur. Bu divanhanenin sokak yanındaki batı köşesine dışardan bakıldığında kapatılmış bir kapı izi görülür (bkz. Resim 101, 102). Bu kapının varlığı, odanın, Saray’ın duvarına yapışık bir ek yapı ile bağlantısı olduğunun işaretidir. Restorasyon çalışmaları sırasında bu kapı izinin bulunduğu kısım içten açılmış, kapının önce kapatılarak bir niş hâline getirildiği, sonradan da tamamen örülmüş olduğu tespit edilmiştir. Bu ek binanın varlığını Matrakçı’nın tasvirlerinde görüyoruz (bkz. Resim 92). Divanhane kısmını bütün olarak ele alan Matrakçı bu ek binayı divanhaneye bitişik olarak çizmiştir. Divanhane bu tasvirde sağ tarafa alındığından divanhaneye yapışık ve daha alçak olan ek yapı avlunun içine düşmektedir. Divanhane civarında hela olabilecek bir mekânın olmayışı ve su yolu tesisatına ait bir kalıntının bulunmamış oluşu bizi şaşırtıyordu. Matrakçı’da bu ek yapının varlığını keşfettikten ve yerini anladıktan, divanhanenin dış duvardaki kapı izi ile iç divanhanede Sultan II. Mahmud Devri’nde yapılmış olan ahşap bölmeye bağlantı
168
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
kurduktan ve içi örülmüş niş boşaltılıp kapı bulunduktan sonra kanaatimizce mesele hâlledilmektedir. Divanhanenin hemen yanında bulunması icap eden hela da şüphesiz ki bitişik kısmında idi. Bu iç divanhane sonradan yapılan bir duvarla bölünüp avlu tarafında 6,60 × 7,50 metre, sokak tarafında 9,60 × 9,83 metre ölçüsünde iki oda hâline getirilmiştir (Resim 117, 118). Sultan II. Mahmud Dönemi’de Yeniçeri Ocağı ile birlikte Mehterhane de ortadan kaldırılmıştır. Yeni kurulan Mızıka-yı Humayun, sarayda kalmayı sürdürmüştür. O dönemde mekânsal işlevi arttırmak amacıyla Saray’da bazı değişiklikler yapılmış olduğu düşünülürse; bu bölme duvara ek olarak iki oda arasında bir koridor meydana getirmek için sokak tarafındaki kısım ahşap kafesli bir bölge ile tekrar bir tarafından bölünmüştür. Zaten kafesteki tezyinat buranın son yüzyılda müzik ile ilgili bir işte kullanılmış olduğunu göstermektedir.209 Dış divanhanedeki bölmeler, orijinal sütun ve kemerleri örten kaplamalar ile asma kat da aynı zamandan kalan eklemelerdir. Bölmeye paralel ve sonradan örülmüş olan bu duvardaki iki kapı ise odaları birbirine bağlar. Avluya bakan odanın güney duvarında klasik, yerine oturtulamamış ocak izleri görülür. Sokak üzerindeki odanın dış divanhaneye açılan kapısının karşısına, sonraki devirlerde revağa açılan bir kapı daha yapılmıştır. İç divanhaneyi, sonradan yapılan bölme duvarını ve revağa açılan kapıyı yok kabul ederek değerlendirdiğimizde, dış divanhaneye nazaran burayı, ölçüleri itibarıyla daha anlamlı bir mekân olarak değerlendirebiliriz. Dış divanhaneye bir kapı ile bağlanan bu oda büyük ziyafetlerin yapılabileceği büyüklüktedir. Burası, sokak üzerindeki ve avlu tarafındaki pencerelerle aydınlanır. Sokak tarafındaki duvarda bir ocak vardır. Köşedeki kapıdan ek bir yapıya inilir. Böylece iç divanhane, dış divanhane ile birlikte bina içinde müstakil bir daire teşkil eder. İbrahim Paşa Sarayı hakkında en geniş bilgi veren, Zarif Orgun’un bilim âlemine tanıttığı iki vesikadan D. 9621 numaralı ve 927/1520 tarihlisinde210 (bkz. Resim 3) verilen bilgi de divanhane hakkında ileri sürdüğümüz görüşleri desteklemektedir: “Divanhanenin tarik-i amda olan divarı ağardılıp nakış olunuyordu ki şimdiki hâlde tamam oldu.” “... taşra divanhane terasının direkleri dikilip renklenip ve nesnelenip bilkülliye murad üzere tamam olmuştur. İşlenmiş hazır şişhane kiremidi bulunmadığı, ecilden tehir olundu” “... ve divanhane kurbunda sokak dıvarı asıl binadan kal olup Binbirdirek’e değin havaleIeri ref olunca yapılıp tamam olmuştur. Min baad üzerinin örtüsü kiremitlenip tarası olup taşra yüzünün derzleri vurulup hemen iç işi kalmıştır.”
cümlelerinden ve “tarık-i amda olan duvarı” sözü, divanhanenin bir duvarının geniş yol üzerinde bulunduğunu, “taşra divanhane terasının direkleri dikilip renklenip ve nesnelenip” Çetintaş, 1939, s. 41'deki resmin altında bu bölme için: "İbrahim Paşa Sarayı'nda: On sekizinci asırda mehterhane için yapılmış ahşap tesisat" denmektedir. 210 Orgun, 1939, s. 3-4; Konyalı, 1943, s. 86-88.
209
169
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
sözü, üzerinde kırmızı boya izlerinin bugün bile farkedildiği, ahşap direkleri ile ortaya çıkarılan divanhanenin avluya bakan kısmından bahsedildiğini, “divanhane kurbunda sokak duvarı” sözü de Saray’ın güneyindeki sokak üzerindeki duvarla divanhaneyi anlatmaktadır. Bütün bunlar da bir kere daha ve kesinlikle bizim divanhane dediğimiz kısmın gerçekten Saray’ın divanhanesi olduğunu ortaya koymaktadırlar. Divanhane kısmının kiremitlenmesinin şişhane kiremidi bulunmaması sebebiyle yapılamadığını bildiren cümleler de kiremitle örtülü olması gereken bu kısmın durumuna uymaktadır. Matrakçı’nın tasvirinde, divanhanenin, cepheden bakıldığında sol yan duvarına bitişik, daha alçakta kalan sivri çatılı bir ek yapı görülmektedir. Bu duvarda sokak tarafından, kemeri görülen ve iç divanhanenin köşesine isabet eden kapı muhtemelen divanhaneyi bu ek yapıya bağlamakta idi. Yukarda bahsi geçen vesikada “Ve divanhanenin has odaları ardında hela kazılmak emrolunmuş idi, emir üzere kazılıp dört duvarı taş ile yeryüzüne değin yapılıp tamam oldu min baad duvarlarına mübaşeret olunur an karib tamam olur” cümlesinde inşaatın temeli bitip toprak üstünde duvarların yükseltilmesi safhasında olan helalar hakkındaki bilgi ile Matrakçı’nın tasvirindeki divanhaneye bitişik ek yapının, divanhanenin hemen yanında olması gereken helayı ihtiva eden kısım olduğu sonucu kolaylıkla çıkmaktadır. Topkapı Sarayı’nda divanhane vazifesini gören bütün salon ve odaların bitişiklerinde, çok yakınlarında birer hela mutlaka bulunmaktadır. Bizim divanhanemizin de hemen yanıbaşında bir helası olması gerekmektedir ve bunun için buradan uygun bir yer de yoktur. Dış divanhanenin arkasında bir iç divanhane bulunduğu hakkındaki fikirlerimizi doğrulayan bilgiye de Celalzade Mustafa Çelebi’nin eserinde211 Kanuni’nin üç şehzadesi için 936/1530 yılında yapılan sünnet düğününden bahseden kısımda rastlıyoruz. Burada düğün münasebeti ile hediyelerini veren Piri Paşa, Zeynel Paşa, bazı Kürt beyleri ile bazı sancak beylerinin gelip padişahın elini öptükleri ve hediyelerini sundukları anlatılmakta ve “Geru divanhaneye gelip ziyafet olundular.” denmektedir. Bu da bize bir ayrı iç divanhanenin mevcudiyetini bildirmektedir. Divanhanelerin girişi de önemli mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Avlu kapısı yanındaki merdivenlerden revaklara çıkan ve oradan, bizi bugün divanhaneye götüren yol, hükümdar için herhâlde çok uzun ve dolambaçlıdır. Ayrıca, iç divanhanenin revaklara açılan kapısı da geç devirdendir, sonradan açılmıştır. Padişahın divanhaneye çıkacağı yol çok daha kısa olmalıdır. Bu ihtimali düşününce ilk akla gelen şey zemin kattan çıkan bir iç merdivenin olup olmadığıdır, fakat binanın onarımı sırasında böyle bir merdivenin varlığına işaret eden hiçbir ize rastlanmamıştır. Bu durumda, avludan üst kata çıkan, dıştan bir merdiven olup olmadığı düşünülebilir. Avludan üst kata, divanhaneye çıkışı sağlayan merdiven Türk ev mimarisinde en çok kullanılan tarzlardan biridir. Bu bakımdan en yakın ihtimal bu olmalıdır. Onarımlardan önce avlunun, güneybatı köşesinden üst kata uzanan bir taş merdiven vardı (bkz. Resim 75) fakat merdiven, uydurma ve geç devirden olduğu için yıktırılmıştır. Yıkılan bu merdiven doğudan batıya yükselen yöndeydi, yani batı revaklarına ulaşıyordu. Eğer bunun yerinde bir eski merdiven vardı ise aksi yönde olmalı ve dış divanhanenin balkonuna bağlanıyor olmalıydı. Sonradan yapılan merdivendeki yön farkı, herhâlde avlunun içine, dış Celâlzade, B 298, s. 156 b.
211
170
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
divanhanenin duvarının önüne yapılmış ve bugün yıktırılmış olan binadan ötürü olabilir. Şimdi divanhaneyi, sarayı tasvir eden minyatürlerden inceliyelim. Kanuni’nin üç şehzadesi ile birlikte sünnet düğünü için İbrahim Paşa Sarayı’na gelişlerini tasvir eden sahnede212 (bkz. Resim 24) divanhane esas itibarıyla aynı konuları canlandıran diğer minyatürlerdeki gibi ele alınmıştır. Saray’ın bütünü içinde en yüksek kısım burasıdır, binanın en sol tarafında, köşede yer almaktadır. Zengin bir tezyinatla süslenmiş olan istinat duvarı üzerinde yükselir. Atmeydanı’na bakan cephesinde ortada, dışarı taşkınlığı perspektifle verilmiş olan demir parmaklıklı bir balkon-şahniş vardır. Şahnişin üstünü tepesi sivri olan bir çatı örter. Şahnişin iki yanında, altta büyükçe, üstlerinde küçük olmak üzere ikişer pencere yer alır. Alt pencereler kafesli, üsttekiler alçı ile bir tezyinat gösterir. Minyatürlerle divanhane binasının kendisini karşılaştırdığımızda dikkatimizi çeken bir taraf, nakkaşın divanhane cephesi olarak, sadece sultanın Meydan’dan görüldüğü kısmı çizişidir. Eğer cepheyi olduğu gibi çizseydi, dikkati padişah şahnişine istediği gibi çekemeyecekti. Minyatürlerde divanhanenin, içinde ağaç olan avluya bakan cephesinin açık olduğuna işaret eden iki şey vardır; biri kafes korkuluklu balkon, diğeri ise gayet büyük olan saçaktır. Çok basit bir şekilde çizilmiş olan bu kısımların tefsirinde yanılmadığımızı gösteren bazı detaylar çoğu zaman nakkaşlar tarafından belirtilmemiştir ancak birkaçında tesadüfen çizilmiştir. Bunlardan biri, avlu boyunca devam eden balkonun dışa taşkın oluşunu kesinlikle gösteren eli böğründe tipi konsollardır. Nakkaşlar için balkonun bu sahnede görüldüğü gibi ele alınması o devir seyircisine ne demek istediğini anlatmaya yetiyordu. Bu bakımdan konsollar213 âdeta tezyinî zenginliği artırmak için minyatürlerden bazılarında çizilmiştir (bkz. Resim 27,115). 1582 şenliklerinde, Meydan’da kuşbazların gösterilerinin izlenmesi sırasında214 kuşlardan birini yakalamaya çalışan bir çocuk figürü de minyatürlerde gördüğümüz bu çıkıntıların balkon olduğuna şüphe bırakmaz (bkz. Resim 78). Hünername’de bulunan bir sahnede215 (bkz. Resim 116) bu balkonun başka türlü ifadesine rastlıyoruz. Burada, duvardan dışa taşkın konarak avlu tarafına ait olduğu anlatılan balkonda iki kişi oturmaktadır. Balkon üzerinde görülen saçak hakkında şüpheleri ortadan kaldıran diğer detay da aynı sebeplerden, her minyatürde çizilmeye lüzum görülmemiş olan saçak destekleyen “eli böğründe” denen konsoldur.216 Saçağın büyük çizilişi, son restorasyon çalışmalarında, bu cephenin tamamen açık olduğunu gösteren direklerin çıkarılmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca saçak desteklerinin uçlarının oturtulduğu oyuklar bulunmadan önce fazla mübalağalı bulunmuştur. Şimdi, Türk minyatür sanatkârlarının eserlerinde daha fazla gerçek payı aramak gerektiğini bir kere daha görüyoruz. Divanhane, Saray’ın diğer kısımları gibi başka minyatürlerde de, tezyinat hariç, esas itibarıyla aynı şekilde tasvir edilmiştir. Matrakçı’nın İbrahim Paşa Sarayı tasvirinde diğer kısımların incelenmesini daha sonraya bırakarak, minyatür kaynaklarının doğruluğunu ve bugün restorasyonda çıkarılanların otantik olduğunu bir kere daha ortaya koyan bir yabancı kaynağı ele alalım: 1533 yılında 214 215 216 212 213
Hünername H 1524, s. 103b-104 a. Surname 1344, s. 158 a (169a, yeni sayfa numarası). Surname 1344, s. 327 a (329a yeni sayfa numarası). Hünername 1524, 250 a. TKM H 1344, 119 a, (123a yeni sayfa no). 171
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 120: Bu fotoğraf solda Tapu ve Kadastro Müdürlüğü’nün bir kısmını ve İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü avlulu kısmının Atmeydanı’na bakan cephesi ve köşesiyle burada 1582 yılında yapılmış olan çardaklı kapıyı göstermektedir. Kapıya bitişik beyaz duvar sonradan eklenen bir tufeyli yapıya aittir. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
İstanbul’a gelen ve İbrahim Paşa’nın yanında, onun Saray’ında bir müddet bulunan Flamanlı Cornelius Duplicius Schepper, divanhaneye gidişlerini ve divanhaneyi şöyle anlatmaktadır: “Birinci kapıdan girince gelinen avluda bir çok uşak bulunmakta idi. Burada atlardan indik, ikinci bir kapıyı geçerek ikinci bir avluya girdik. Bu avlunun doğu tarafında bir galeri vardı ve burada saray halkının adamlarından bir çoğu bulunuyordu, tıpkı bizim yanımızda bir miktar uşağın bulunduğu gibi. Bunlar orada halılarla örtülü taştan bir seki üzerinde oturuyorlar ve paşanın gelmesini bekliyorlardı. Bundan sonra bizi çağırdılar ve birinci salona çıktık. Bu salonda gene öyle, bir çok saray adamları vardı ve biz salonda ahşaptan yapılma, batıdan doğuya doğru bir baştan bir başa yarım insan boyunda bir mâniaya vardık. Bize, bu bölmenin açıklığından içeri girme büyük şerefi bağışlandı. Sonra doğudan batıya doğru salona yayılmış olan halılara geldik. İç genişliği, uzunluğuna göre kuzeyden güneye 12 “schiffe” daha uzundu.”217
Schneider, 1941, s. 132-134'te Schepper'in 27 Mayıs tarihli Latince hatıratında İbrahim Paşa Sarayı ile ilgili kısmı neşredilmiştir. Latinceden aslına tam uygun olması için azami dikkatle Almancaya çeviren Dr. Tuchelt'e ve Dr. Tuchelt'in yardımlarını sağlayan Prof. Dr. R. Naumann'a ve Almancadan Türkçeye tercüme eden, bütün çalışmalarımda daima bana yol gösteren, yardım eden büyüğüm rahmetli Hayrullah Örs'e minnettarım.
217
172
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 121: İbrahim Paşa Sarayı’nın birici avlusunun içine yapılmış olan, konak görünümlü Kıyafet Müzesi (Mankenler Müzesi) ve yanında Saray’ın üçüncü avlulu kısmı ile 1582’de köşeye yapılan çardaklı kapı. Obelisk’in arkasında sağdaki bina Sergi-yi Umumi-yi Osmânî binasının arka cephesidir. II, 143 S.H. Eldem İstanbul Anıları, İstanbul 1979 (Pera Müzesi).
Resim 122: Vasalaki Kargopulo’nun 1850-1886 yıllarında çekmiş olduğu Atmeydanı/Hipodrom’u gösteren bu fotoğrafta önde Yılanlı Sütun’u, arkasında İbrahim Paşa Sarayı’nın bugün tam olarak göremediğimiz cephesinin büyük bir kısmını farkedebiliyoruz. Sol tarafta divanhanenin yan kısmında büyük bir kaide oluşturan set vardır. Bu setin alt kısmında tonozla örtülü mekânlar birer kapı ile meydana açıldıklarında birer dükkân olarak işlev görmüşlerdir. Set üzerinde ise başka fotoğraflarda da izlediğimiz gibi çeşitli devirlerde ahşap evler yapılmıştır. Bunlardan bir kısmı set üzerinde yer alır. Saray’ın cephesindeki birinci avlunun girintisindeki esas kapılarını bloke ederek inşa edilmiş olan Defterhane binasının, önüne 1910 da Tapu ve Kadastro binasının inşaasından önce çekildiği için cephesini görebiliyoruz. Defterhanenin yanında da zor farkedilmekle birlikte Saray’ın gene ek yapılarla kapanmış olan ikinci avlulu kısmının cephesi yer alır (Pera Müzesi).
Resim 123: Bu fotoğrafta görülen ek binalar resimden çıkarılacak olsa Saray’ın orijinal görüntüsüne yaklaşabiliriz. Burada daha sonra Defterhanenin yapıldığı girintiye, birinci avluya oturtulmuş olan ahşap binada da set silmesinin devam ettiğini farkediyoruz. Bu durumda bu ahşap bina iki katlı olmalıdır. Ancak burada silme seviyesine kadar eski bir yapı yoktur. Bu kısım ahşap yapının zemin katı olarak inşa edilmiştir. Müze kütüphanesinin altında, Saray’ın iç tarafta kalmış olan kapısına ulaşan yol için açılan giriştir (Bahettin Öztuncay Arşivi).
173
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Bu bilgi, Saray’ın divanhanesinin bizim düşündüğümüz gibi bir salon olduğunu, divanhaneyi boyuna ayıran ahşap sütun sırasının arkasında kalan bölümün esas mekânı teşkil ettiğini göstermekte, genel havası ve büyüklüğü hakkındada fikir vermektedir. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivindeki Kâtip Mehmed ile hassa mimarları Hasan Çavuş ve Mustafa’nın imzalarını taşıyan 13 Safer 1014/3 Haziran 1605 tarihli (D. 4411) (bkz. Resim 29) tamir keşifi hakkındaki belge şöyledir: “Bir bab büyük odanın duvarına yüz altmış, zira otuzar akçadan beş bin sekiz yüz akça ve üç bin akça tavanların meremmatına ve taşrada tahtaboş odasına ve kırmızı kafeslere iki bin akça ve üç oda matbah yanında ve üç oda dahi karşısında fırın üstünde otuz bin akça ve divanhane pencerelerinin kapaklarına ve sıvaResim 124: Bir önceki fotoğraftan alınan larına ve aşağısına ve yukarısına ve divanhane ayrıntı bize İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü altında olan odalara beş bin akça, üç bin akça avlulu kısmının meydan cephesini yansıtır bağçelerinin derelerine ve iç evlerin taşra gide(Bahettin Öztuncay Arşivi). cek ... (okunamadı) meremmatına dahi üç bin akça ve matbahın nihayetinde olan on üç zira, duvarın meremmatına ve büyük kapının üzerinde olan odalara iki bin akça ve çeşnigir odalarının çelikler başı çürüyüp ufalanıp on beş odanın cümle meremmatına ve üstüne ve altına kırk bin akça cem’an yüz yirmi bin akça tahmin olunmuştur.” 218
Bu vesikada “taşradan tahtaboş odasına ve kırmızı kafeslere” ve “Divanhane pencerelerinin kapakları”ndan bahsedilmesi, tamiri söz konusu olan yerlerin Saray’ın divanhanesinde olduğunu göstermektedir. Bu belgenin yorumunu en iyi şekilde C. E. Arseven’in Sanat Ansiklopedisi’nde Sofa maddesinin219 açıklamasında bulmak kabildir: “Binaların içinde çok büyük ve geniş olarak bırakılan ve odaların kapıları oraya açılan yer. Ferah ve sefalı yer manasına sefadan veya düzlük manasına safıhdan gelmiş olması muhtemeldir. Eski Türk evlerinde odalardan daima böyle geniş bir sofaya çıkılır. Burası ev halkının birleştiği ve oturduğu ferah ve büyük bir oda mahiyetindedir. Saray ve konak gibi büyük binalardaki sofaların büyüklerine divanhane tabir olunur; meclis kurulan yer manasınadır. Anadolu evlerinde bu sofaların bir tarafı duvarsız ve bahçeye nazır olarak açık bırakılmış ve tavanının bu kısmı fasılalı direklerle tutturulmuştur ki bunlara Türkiye’nin muhtelif mıntıkalarında ayrı ayrı isimler verilmektedir. Ankara ve civarındaki evlerin önü açık sofalarına “sergah”, Kütahya, Konyalı, 1943, s. 177. Konyalı da aynı kelimeyi okuyamamıştır. Vesikanın sonunda bir kısmını da atlamıştır. Arseven, 1950, c. IV, s. 1828-29.
218 219
174
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 125: Üçüncü avlunun batı tarafından görünümü. Küçükçe avlunun üç yanında ikişer kubbe sırası ile örtülü mekânlar. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
Resim 126: Yıkılmış olan dördüncü avlu kalıntısı, parmaklı pencere kalıntılarından üçüncü avlunun içi görünür. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
175
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 127: İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü avlulu kısmının alt katı Adliye Sarayının arşivi olarak kullanıldığı yıllarda… Fotoğraf: Nurhan Atasoy
Resim 128: İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü avlusu. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
176
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Dördüncü avlu
Çardaklı kapı
2. avlu
1. avlu
1. avlu
Çardaklı kapı Resim 129: İbrahim Paşa Sarayı’nın iki kat planını daha önce yapılmış planlara benzer bir çalışma ile çizilmiş olarak Müller Wiener’in İstanbul ile ilgili kitabında da buluyoruz.
Eskişehir ve Konya’da “yazlık”, İzmir ve civarında “hanay”, ve bazı yerlerde “tahtapuştan muharref olarak “tahtaboş” denir ... “Sofa” tabiri daha ziyade her tarafı kapalı ve odaların ortasında bulunan geniş kısımlar hakkında kullanılır. İstanbul evlerinde önü açık sofalar olmadığı için bunların büyüklerine “divanhane” ve küçüklerine “sofa” tabir olunur. Önü açık olanlara ise “tahtaboş” denir ki şimdi “veranda” veya “örtülü taraça” denilmektedir ...”220
Bölgelere göre bazı farklar göstermelerine rağmen Türk evleri esasta birleşen bir çok özelliklere sahiptirler. Bunlardan biri iki katlı, avlulu evlerde rastlanan revaklı sofadır. Avluya bakan bu revaklı sofanın üstü evin çatısı ile örtülüdür. Çatı avlu tarafında direklerle Buna benzer izahatı aynı yazarın Türk Sanatı Tarihi adlı eserinde, s. 538 de "Evler ve Meskenler" bölümünde de buluyoruz.
220
177
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 130: 1582 sünnet düğünü sırasında Saray’ın köşesinde Sinan’ın yaptığı çardaklı kapının 1965’te çekilmiş fotoğrafı. Son zamanlarda bu kapının etrafında asalak bazı oluşumlar gerçekleşmiştir ve bu gün bu kadar temiz olarak görülememektedir (Nurhan Atasoy Arşivi).
desteklenir. Bu bakımdan, dış divanhanenin avluya açık olduğunu ortaya koyan sütunlar İbrahim Paşa Sarayı’nın tipik bir Türk evi olarak yapılmış olduğunu göstermektedir. İkinci avlu için söyleyeceklerimizi gene Matrakçı’nın İbrahim Paşa Sarayı tasvirinin diğer kısımlarını inceleyerek bitirelim. Minyatürümüzde divanhanenin avluya açık direkli cephesi ve kısmen meydan cephesinin önünde, aşağıda, enine uzanan bir galeri düz bir duvarın üstünde yer almaktadır, Atmeydanı’na bakan, enine uzun cephesi kırmızı direklerle bölünmüştür ve üzeri bir çatı ile örtülüdür. III. Murad Surnamesi, Hünername, III. Murad Şehinşahnamesi ve Zübdet-ül Eş’ar’daki diğer minyatürlerle de yapılan karşılaştırma bu galerinin ikinci avlunun Meydan’a açık tarafında, istinat galerisi duvarı üzerinde kafesli ve muhtemelen ahşap olan seyirlik olduğuna şüphe bırakmaz.
ÜÇÜNCÜ AVLU Uzun yıllar bu bölüm “Adalet Arşiv Dairesi” olarak kullanılmıştır. Sonradan Kültür ve Turizm Bakanlığına geçmiştir ve hâlen restore olmayı beklemektedir. Saray’ın, bildiğimiz en küçük avlusu olan üçüncü avlulu bölüm planda en sağda kalmaktadır. Saray’a karşıdan baktığımızda birinci avlunun sağında kalmaktadır (Resim 119). Tapu ve Kadastro Müdürlüğünün köşesinden çekilmiş olan fotoğrafta ise bu bina cephesinin, sağda kalan pek az bir kısmı görülebilmektedir (Resim 120). Bu üçüncü avlulu bölümün tam cephesi Tapu ve Kadastro binası yapılmadan önce çekilmiş bazı eski fotoğraflarda tam olarak görülmektedir (Resim 121. 122). 1865’te çekilmiş olan Pascal Sebah’ın fotoğrafında ayrıntılar çok daha güzel görülmektedir (Resim 123, 124). Bu bölümün cephesi aynı divanhane duvar yapısındadır. Divanhane cephesi de bir kaç penceresi olan kapalı bir cephedir. Pencereler de benzer şekilde yapılmışlardır. Divanhanenin altından, ikinci avlulu bölümdeki setin altından, tonozlu köşkün altına kesintisiz olarak uzanan ve üçüncü avlulu bölümün cephe duvarında da aynı şekilde uzanan silme, Saray’ın cephesinin bir bütün olarak düşünüldüğü ve böyle gösterilmek istendiği ortaya koyar. Saray’ın cephe bütünlüğünü bu fotoğrafa baktığımızda olduğu gibi görebiliyoruz. 178
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 131: 1582’de Saray’ın köşesinde yapılan kapının çardağı içindeki iki kapıdan biri Saray’ın at merdivenli girişine açılan kemerli cümle kapısı, diğer yanda kapı görevlilerine ait olduğunu tahmin ettiğimiz, sağdaki kapıdır. Bu küçük kapının üzerinde görevlilerin kaldığını tahmin ettiğimiz, mekânı aydınlatan iki pencere vardır. Fotoğraf: Bahadır Taşkın
İkinci ve üçüncü avlulu bölümlerin girişi bu fotoğrafta görülememektedir. Çünkü cephedeki birinci avlunun girintisine üç katlı bir ahşap bina yapılmıştır. Belki de cephedeki bütünlüğü bozmamak, içteki avlu seviyesi ile Meydan arasındaki yükseklik farkından dolayı merdivenli girişler için cephede bir girinti yapılıp iki yanına kapı açılmış ve içine at üzerinde girilebilmesini de sağlayan bir at merdiveni yapılmıştır. Bunları minyatürlerde şehzadelerin at üzerinde çıkışlarında da görüyoruz. Bu avlunun arka kenarı, sarayın dördüncü avlulu bölümünün duvarlarına bitişiktir (Resim 125, 126). Diğer üç yanında zemin katta ise, pek muntazam olmayan ve birbirlerine açılan koğuş hâlinde mekânlar, avlu kenarlarına dik beşik tonozlarla örtülüdür (Resim 127, 128, 129). Cephedeki birinci avlunun girintisinin solunda ve sağındaki kapılar Saray’ın esas girişlerini teşkil etmektedir. Kanuni Devri’ndeki hâlini canlandıran minyatürlerde gördüğümüz ve 1582 yılına kadar kullanılan, sağdaki kapının silmeleri Server Dede Türbesi’nin bulunduğu aralıktan görülebilmektedir. Zemin katı üst kata bağlayan merdiven, avlunun güney tarafında içten, batı yönünde üst katın revaklarına çıkmaktadır. 1582’de İnşa Edilen Çardaklı Kapı III. Murad’ın oğlu şehzade Mehmed’in sünneti dolayısıyla Saray’ın ana kapılarının önüne seyirlik binası yapılmış ve burası bloke olmuştur. Böylece Saray’ın köşesinde açılan ve 179
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 132: Bu kapıdan atla girilir, Atmeydanı’ndan daha yüksek olan üçüncü avlu ve oradan da ikinci avluya gidilebilirdi. Meydana çardaklı kapıdan girildiğinde, avlular arasında seviye farkı olduğundan karşımıza at merdiveni çıkar. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
üzerine yapılan bir kubbe ile çardaklı kapı (Resim 130, 131, 42) anıtsallaştırılmıştır. Kapıdan girişteki yol bir at merdiveni hâlinde meyilli olarak uzanmakta ve sola dönerek avluya çıkmaktadır. Bu avlulu kısımda eski girişler bozulmuştur. Bunların yerine yeni girişler açılarak bazı değişiklikler yapılmıştır. Tam karşıya rastlayan kapı, bizi sağdaki eski girişe ulaştırır. Bir dirsek yapan bu at yolunun Meydan’dan girişi Saray’ın sağ köşesindeki kapıdır (Resim 132, 133, 134). Sarayın üçüncü avlulu bölümüne girişi temin eden kapının önündeki çardak, sütun, kemerler ve kubbesinin büyüklükleri ve birbirlerine oranları, Osmanlı klasik devir mimari üslubunun tam bir örneğini teşkil etmektedir. Burada, Sinan’ın da inşa ettiği bir kısım olduğu düşünülmektedir. Bu çardaklı kapı ile içerde yapılan değişikliğe bağlı olarak, avluya giden yol üzerinde daha küçük bir başka kapı bulunmaktadır. Bu kapının üzerindeki küçük demir parmaklıklı iki pencere vardır. Bugün bu kapı, duvarın arkasındaki iki katlı küçük bölmeye açılmaktadır. Kapı belki de aynı zamanda Saray’a eklenmiş bir başka yapıya
180
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
geçişi sağlamış olabilirdi. Bina yeni boşaltılmıştır. Yapılacak rölevede bu değişiklikler ilerde daha iyi görülebilecektir. Bu girişin yapılış tarihi ile ilgili bilgiyi Selaniki Tarihi’nde buluyoruz. Selaniki, Sultan III. Murad’ın şehzadesi Mehmed’in sünneti münasebetiyle yapılan düğün hazırlıklarını anlatırken:221 “Merhum İbrahim Paşa(‘nın) Sarayı yeniden tamir ve termim olunup, taşra Atmeydanı’ndan olan merdiven ve kapı tağyir olunup yerine bir âlâ kasr-ı şahnişin yapıldı ki, dide-i eyyam görmemiş. Ve kapı kuşe-i sarayda açıldı. Ve Mehterhane-i Amire’de cümle erkan-ı devlet ve ayan-ı hazret için tûlanî tabakat üzre 95 zira divanhane-i âli yaptırıldı. Tabakat-i esvelinde küffar elçileri ve sur-ı hümayun seyrine yer gösterildi.”
Resim 133
demektedir. Selaniki’nin verdiği bu bilgi bize, 1582 düğünü için İbrahim Paşa Sarayı’nda yapılan en büyük değişikliğin kapı olduğunu öğretmektedir. Bu tarihe kadar kullanılan birinci avludaki merdiven ve kapı artık ilk giriş olmaktan çıkmaktadır. Zira bu avlunun önüne 95 zürra uzunluğunda, davetliler için bir seyirlik yapılmıştır. Saray’ın köşesinden de yeni bir kapı açılmıştır. Selaniki’nin sözleri, minyatürler ve yapının incelenmesi bize sarayın girişleri hakkında sağlam sonuçlara varma imkânını vermektedir. Kanuni’nin üç şehzadesinin sünnet düğünü minyatürlerinde birinci avlu ve buradaki ikinci avluya ve üçüncü avluya girişler daha önce de uzun uzun üzerinde durduğumuz gibi gayet açık bir şekilde ele alınmışlardı. 1582’de yapılan Sultan III. Murad’ın şehzadesi Mehmed’in sünnet düğünü minyatürlerinde ise Saray aynen ele alınmış222 fakat birinci avlunun önüne isabet eden kısımda, davetliler için yapılmış olan üç katlı seyirlik binası yer almıştır (bkz. Resim 25, 26, 27). Girişte yapılan değişikliği gösteren en güzel örnekler ise üç şehzadeyi, Kanuni Sultan Süleyman’ın ve Sultan III. Murad’ın şehzadesi Mehmed’in, Saray’a gelişini tasvir eden minyatürlerdir223 (bkz. Resim 24). Atmeydanı’nda ilerleyen Kanuni’nin önünde giden şehzadeleri birinci avludaki merdivenlerden atlarıyla çıkmaktadırlar. Şehzade Mehmed ise saraya büyük, kemerli bir başka kapıdan girmektedir ki bu kapı Selaniki’nin söylediği “sarayın köşesinden açılan kapı”dır. Şehzade bu minyatürlerde, uzun uzun anlatıldığı224 gibi atının ayakları altına serilmiş olan değerli kumaşların üzerinden geçerek ve başının üzerinden altınlar serpilerek beyaz atıyla girmektedir. Minyatürlerdeki kemerler bu gün mevcut olan giriş çardağının kemerleridir. Buradan Saray’a giren şehzade Mehmed atı üzerinde içerdeki at merdiveninden ilerleyerek yolun sonuna gelecek, sola dönerek ikinci avluya çıkacaktır. Ardından, hemen karşıya 223 224 221 222
Selânikî Tarihi 1281, R. 1139, 55a. Surname 1344, s. 44b-45a (48b-49a yeni sayfa numaraları). Hünername 1524, 103b-104a; Surname 1344, s. 11a; Şehinşahname 200, s. 54a. Surname 1344, s. 10a, 11b. 181
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 134: Üçüncü avluya sahip kısmın içinden görünümü. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
Resim 135: 1951 yılında başlanan Adliye Sarayı inşaatında temel kazılarından sonra İbrahim Paşa Sarayı’nın dördüncü avlusunun yıkımdan kalan güney duvarları arkada görülüyor. Bu kazılardan dolayı kaynaklarda bahsi geçen Binbirdirek’e kadar uzanan İbrahim Paşa Sarayı’nın beşinci avlusuna ait herhangi bir iz bile kalmamıştır (I, 356 Encümen). Fotoğraf: Mustafa Yılmaz 182
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 136: İbrahim Paşa Sarayı’nın yıkımından sonra geri kalanlar. Burada duvar dokusunda çizgili tuğlaların bulunduğu kısımdaki duvar parçasının önüne yapılmış barakanın arkasında kule kapısı vardır. Bu duvarın üst kısmında da yıkılmadan önce Saray’ın kulesi vardı. Kule kapısının bulunduğu köşeden ileri doğru uzanan yarı yıkık duvar, İbrahim Paşa Sarayı’nın yıkılmış olan dördüncü avlulu kısmına aittir. Bu avlunun restitüsyon planı için Müller Wiener planına bakınız. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
rastlayan eski kapıdan geçerek önü kapatılmış ve büyük bir ihtimalle kapı seviyesine kadar yükseltilmiş olan birinci avluyu katederek artık önünde merdiveni olmayan eski esas kapıdan ikinci avluya varacaktır. Orada da divanhaneye çıkan merdivenin dibinde atından inerek babası Sultan III. Murad’la birlikte düğün şenliklerini seyredeceği divanhaneye gidecektir.225 Konyalı bu yeni giriş için:226 “Eski tapu dairesi yapılırken bu yolların ikisi de bozulduğu gibi hem kasrın, hem de Mehterhane’nin sahanlığına açılan kapıları örülmek suretiyle kapatılmıştır. Mehterhane’ye yeni kapı açabilmek için meydan tarafındaki duvarları takip eden meyilli yol kaldırılmıştır. Selahiyetsizlerin ve mugalatacıların Mimar Sinan’a atfettikleri bu kapı, Tapu Dairesi yapılırken açılmıştı.”
demektedir. Kapının önündeki çardağın bütün mimari özelliklerini ve minyatürlerde gösterdiğimiz tasvirlerini tanımamış olsak bile Konyalı’nın fikri zor kabul edilirdi. Tapu dairesinin inşaatı sebebiyle çok geç devirde yapılmış olsa idi artık sultanIara hizmet etmeyen bir yerde Saray’a atla giriş için hazırlanmış olan at merdiveni kime yapılmış olabilirdi? Konyalı, bu kapı ve önündeki çardağı Sinan’a atfeden Çetintaş’a çatıyor227 ve bu çardağın ömrünün bir asrı bile geçmediğini ileri sürüyordu.
Çetintaş, 1939, s. 24 ve 22, 23'teki resimlerde burasının merasim salonu olduğunu söylemektedir. Konyalı, 1943, s. 272. 227 Konyalı, 1943, s. 158 (No. 38) ve s. 159 (No. 39). 225 226
183
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 137: Sarayın kule kapısının, önü kapanmadan önce çekilmiş fotoğrafı (Nurhan Atasoy Arşivi).
Resim 138: İbrahim Paşa Sarayı’nın kulesinin merdiven kovanı ve günümüze gelmiş basamakları. (Nurhan Atasoy Arşivi).
Resim 139: Bugün, sadece merdiven kovanının günümüze
geldiği İbrahim Paşa Sarayı’nın kulesi, Saray’ın ikinci ve üçüncü avlusu arasındaki ara mekânın arka kısmında bulunmaktaydı. Yani kule Atmeydanı’na bakan cephede değil arka taraftaydı. Hâlbuki Matrakçı Nasuh, tasvirinde kuleyi cephede göstermiştir. Çünkü bu kulenin özel bir anlamı ve önemi vardır. Böyle bir kule ancak hükümdar saraylarında yapılmaktadır. Zaten Saray taştan yapısıyla ve Topkapı Sarayı’ndan sonra en büyük Saray olması dolayısı ile çok dikkat çekicidir ve padişahlara zaman zaman hizmet etmiştir. Yani bir bakıma Topkapı Sarayı’nın Adalet Kulesi’ne özenir bir durumu vardır. Matrakçı Nasuh da bu önemine binaen kuleyi cephede göstermiş olabilir (Nurhan Atasoy Arşivi).
184
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Üst Kat Zemin kat gibi değildir, çok muntazam planlıdır. Avlunun üç yanını, aşağı yukarı eşit büyüklükteki kubbeli odalar ve odaların önündeki revaklar çevirir (bkz. Resim 129). Doğu ve kuzey yandaki odalar bağımsızdırlar, birer kapı ve pencereyle revaklara açılırlar. Güney kenardaki odalar ise aralarındaki kemerlerle birbirlerine bağlanarak dört kubbeyle örtülü uzun bir mekân meydana getirmişlerdir. Önlerindeki revakta zemin kat ile üst katı birbirine bağlayan bir merdiven yer alır.
ARA MEKAN ( KULE VE HAZİNE ) Planlara bakıldığında (bkz. Resim 119, 129) (Resim 135), ikinci ve dördüncü avlunun tam bitişik olmadığı, birbirlerine bakan duvarları arasında bir boşluk olduğu dikkati çekmektedir. Bu boşluğu iki katlı ince uzun bir yapı doldurmaktadır. İki kat da kemerlere dayanan beşik tonozlarla örtülü uzun koğuşlar hâlindedirler. Bu koğuşlardan zemin kattaki bir kapıyla meydan tarafına, cephedeki birinci avluya, girintiye; ikinci bir kapıyla da Binbirdirek tarafına, batıya çıkılır (Resim 136, 137, 138). Batı ucunda ayrıca küçük bir döner taş merdiven vardır ki, ikinci katın da yükseğine çıkmaktadır. Bu döner merdivenin üst kısmı yıkılmıştır, bu yüzden bugün ne yüksekliğe kadar inşa edildiğini bilemiyoruz (Resim 139). İki avlu arasındaki boşluğu dolduran koğuşlar, üst kattaki tonozların tepelerine açılmış fenerlerden aydınlanmaktadırlar. Bunların altlarına rastlayan yerlerdeki döşemede dikdörtgen delikler fenerlerden gelen ışığı birinci kata aktarırlar. Bir sıra hâlinde dizili olan bu aydınlatma fenerlerinin en baştakinin içinde yükselen döner merdivenin, aşağıda tartışacağımız sebeplerden ötürü İbrahim Paşa Sarayı’nın kulesinin merdiveni olduğuna inanıyoruz. Şimdiye kadar üzerinde ciddi olarak hiç durulmamış olan bu merdiven ve kapı, Matrakçı’nın İbrahim Paşa Sarayı tasviri ile birlikte düşünülecek olursa bir anlam kazanmakta ve Saray’ın kulesinin merdiveni olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. İbrahim Paşa Sarayı tasvirinde Saray’ın arka tarafında görülen kulenin yeri hususunda da Matrakçı’nın titiz davrandığını görmekteyiz. 1010/1601-02 yılında Sadrazam Yemişci Hasan Paşa’nın, İbrahim Paşa Sarayı’ndan isyankârların eline düşmeden kaçışını anlatan tarihî kaynaklarda da merdiven hususundaki iddiamızı ve Matrakçı’nın tasvirini ispatlayan bilgiye rastlıyoruz. Kaynaklarda228 Yemişci Hasan Paşa’nın kıyafet değiştirerek iki hizmetkârı ile beraber Saray’ın peykhane tarafındaki kule kapısından kaçtığını bildirmesi hem kulenin varlığı hem de yeri hakkında hiçbir şüphe bırakmamaktadır. Kulenin varlığını ortaya koyan bir olay da 1070/1660 yılında çıkan yangındır. Tarih-i İhrak-ı Kebir’inde Kâtipzade bu yangınla ilgili olarak: “Ateşin bâkisi geldi. Selvi mahallesine andan Atmeydanı başında tutup aldı yolu yürüdü. Divanyolu’na döndü soluna bu kez çıktı yaktı İbrahim Paşa Kulesi’ni belli.”
demektedir229. Konyalı, İbrahim Paşa Kulesi ile ilgili olarak Topkapı Sarayı Arşivi’nde bulunan belgeyi ele almaktadır.230 7624 numaralı mektuptan öğreniyoruz ki: Naima, 1969, c. I, s. 322-323; Naima,1280, c. I, s. 300; Hasanbeyzade, 1585, c. V, s. 32 ve devamı; Hammer, 1836, c. VIII, s. 26, not 2; Solakzade, 1297, s. 206. 229 Cezar, 1963, s. 341. 230 Konyalı, 1943, s. 96-97. 228
185
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
“... sultan saadet hanesine ve divanhaneye ve sair etrafa cümleten havale bir çardak yapılmaktadır. Demek ki İbrahim Ağa Evi’ne yapılacak çardak/kule o kadar yüksek olacaktır ki buradan bakılınca Topkapı Sarayı ve Kubbealtı’nın bulunduğu mahal ve daha bir çok yerler görülebilecektir.”
demektedir. Eğer belgedeki: “... ve sultanımın ilmi şeriflerine puşide olmaya ki saniyyen bina olunan hassa odaların rine bir çardak emir olunmuş idi zikrolunan çardak eğer yapılacak olursa sultanımın saadethanesine ve divanhaneye ve sair etrafa cümleten havale olur”
cümlesindeki çardak kelimesini biz de kule manasına alabilirsek, bu izahat hem Matrakçı’nın tasvirindeki kuleyi hem de bizim tespit ettiğimiz döner merdivenli kule yerini desteklemektedir. Konyalı’nın: “... eğer bu çardak şimdi askerlik şubesi olarak kullanılan ve salahiyetsiz kimseler tarafından İbrahim Paşa Sarayı olduğu iddia edilen yere yapılmış olsa -ne kadar yüksek olursa olsun- önüne Ayasofya ve Aya İrini, Askerî Müze binaları rastlıyacağı için Topkapı Sarayı’nı görmeye imkân yoktur.”
şeklinde ortaya attığı bu iddianın doğru olmadığını kuleye hem yer, hem yükseklik bakımından pek yakın olan Adliye Sarayı’nın çatısından aynı yöne bakıldığında kule yüksekliğine yakın bir yerden, Ayasofya ve Aya İrini’ye, Topkapı Sarayı ve Adalet Kulesi olan ve günümüzde inşa edilmiş binalara rağmen rahatça görülmektedir. Konyalı’nın: “O hâlde bu, çardağın yerini daha yukarılarda aramak lazımdır. Ben bu çardağın yerini buldum. Çardak Binbirdirek’ten Klod Farer Caddesi’yle Uzun Şücaattin Camii’ne inerken sağda, İbrahim Dilber’in 38, Koyuncuzade Mustafa Bey’in 40 ve T/40 numaralı evlerinin yerinde idi. Daha sonra da Uzun Şücaattin, Fuad Paşa Camii gelir. Klod Farer Caddesi’yle Dostluk Yurdu ve Peykhane sokaklarının çerçevelediği bu yer öteden beri kule bostanı adını alıyordu. Son yedi, sekiz seneden beri bu bostan ifraz edilerek yeni apartmanlar yapılmıştır.”
demektedir. Bununla birlikte İbrahim Paşa Sarayı’nın Atmeydanı üzerinde olmayıp bir Mehterhane binasının arkasında batı yönüne doğru uzanan arazide yer aldığını iddia etmektedir. Bir de vaziyet planı denemesini231 vermekte ve: “Bu vesikalardan anlaşılıyor ki sarayın bir tarafı Binbirdirek’e dayanmaktadır.”232 “ ... Bu evin doğu hududu şimdi Tapu ve Kadastro dairesinin evrak mahzeni olarak kullandığı eski binanın hizasına kadar geliyordu. Yani yıkılan hapishane binasının Atmeydanı ve Maliye Hazine-i Evrakı tarafında hâlâ ayakta kalan yüzü ile beraberdi; buradan meydana hakimdi. Yerini delillerle, şahitlerle, enkaz bakiyesiyle tespit ettiğimiz İbrahim Ağa Evi’nden bugün hiçbir şey kalmamıştır.”233 “Benim kanaatime göre İbrahim Ağa’nın evi Atmeydanı’na hakimdi. Belki meydana bir de medhali vardı. Fakat önünde çadır mehterhanesi bulunuyordu.”234 233 234 231 232
186
Konyalı, 1943, s. 157. Konyalı, 1943, s. 96. Konyalı, 1943, s. 99. Konyalı, 1943, s. 100.
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
demekte ve İbrahim Paşa Sarayı’nın bugün Atmeydanı üzerinde bulunan “Mehterhanenin” arkasında olduğunu ispat eden bir husus olarak da: “Klod Farer Caddesi’yle Dostluk Yurdu ve Peykhane sokaklarının çerçevelediği bu yer öteden beri kule bostanı adını alıyordu... “
diye desteklemekte, ayrıca, kitabın yazıldığı yıllarda 90 yaşlarında olduğu söylenen, o civarda arabacılık yapan Kosti Karidis’ten naklen:235 “Şimdi apartmanların ve evlerin kapladığı bu sahaya kule bostanı derlerdi. Ben 65 sene evvel buraya geldiğim zaman kule duruyordu. Uzunluğu 10-15 metre vardı. Tahminen 30 sene evvel yıkılmıştır. Sağ bitişiğinde Merkez Kumandanı Arif Paşa’nın ahırı vardı. Soluna sonradan Sarıklı Koyuncuzade Mustafa, ev yaptırdı. Bu kule ve etrafı 77 yıl önce Hoca Paşa yangınında yanmıştı ... “
diye bilgi vermektedir. Başka sayfalarda ise:236 “O devrin mektuplarıyla İbrahim Ağa Evi’nin bir sınırını, yaşayan ve gören ihtiyarların şahadetler ile de çardağın (kulenin), çeşmenin ve saray hamamının yerlerini böylece tespit etmiş bulunuyorum.”
sözü ile daha önceki sayfalarda: “... ben bu çardağın yerini de buldum. Çardak, Binbirdirek’ten Klod Farer Caddesi’yle Uzun Şücaattin Camii’ne inerken sağda İbrahim Dilber’in 38, ve Koyuncuzade Mustafa Bey’in 40 ve T.40 numaralı evlerinin yerinde idi.”
sözlerini237 başka kelimelerle tekrarlamaktadır. Konyalı’nın tarifine ve verdiği vaziyet plan denemesinde238 kulenin yeri Binbirdirek’in güneybatısında, bizim incelediğimiz yapının bir hayli uzağında kalmaktadır. Biz bu fikri yukarıda açıkladığımız nedenlerden, araştırmamız sonucu olarak günümüze gelen ve incelediğimiz yapı kompleksinin İbrahim Paşa Sarayı’nın kendisi olduğunda hiçbir şüphe etmememizden başka, tespit ettiğimiz döner merdiven kalıntısı, Matrakçı tasvirindeki kule görüntüsünün tahlilinden ve yazılı kaynaklarda inandırıcı bilgilerden dolayı kabul edilir göremiyoruz. Konyalı: “Matrakçı Nasuh’un planında İbrahim Ağa Evi’nin çardağı tam bizim tespit ettiğimiz yerde görülmektedir... Bunun önünde görülen tek kubbe ise ya evinin hamamıdır veyahut defterhaneye aittir.”239
demekle Matrakçının tasvirde görülen yüksek kısmın kule olduğunu kabul etmekle kulenin yeri hususunda çelişmeye düşmektedir. Konyalı, bizim kule olduğuna inandığımız yer hakkında şu izahı verir: “Son tonozun sağındaki taşla, minare gibi yapılmış helezuni ve 20 tahta basamaklı bir merdivenle ikinci kata çıkılır.”
237 238 239 235 236
Konyalı, 1943, s. 97. Konyalı, 1943, s. 98. Konyalı, 1943, s. 97. Konyalı, 1943, s. 157, No. 37. Konyalı, 1943, s. 102. 187
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Döner merdiven Konyalı’nın dediği gibi ahşap değildir, 20 basamaklı olan taş merdivenin ikinci kattan da 5-6 basamak daha yukarıya doğru çıkarken kesilmesi dikkat çekicidir. Batısında kule merdiveninin bulunduğu bu, tonozlarla örtülü uzun mekân bugün tonozların üstlerine oturtulan aydınlatma fenerlerinden ışık almaktadır. Mekânı başka türlü bir aydınlatma imkânı akla gelmemektedir. Bitişik olan Saray’ın diğer iki kısmından kuzey tarafta 1,40 - 0,75 metre, güney tarafta 1,60 - 3,00 metreye kadar değişen ölçüde alçak oluşunun sebebi iki yanında bulunan odaların üst kısımlarından pencere açılması için olduğu düşünülebilirse de sadece güney tarafta sonradan kapatılmış birkaç pencere kemerine rastlanmaktadır. Bu uzun mekânın bir üst katı daha olması ihtimali de düşünülemez. Çünkü ara katın aydınlatılması için hiçbir imkân yoktur. O hâlde bu döner merdivenin bir üst kata çıkması ihtimali de bahis konusu olamaz. Zaten katlar arasında döner merdiven yapılması da akla gelecek uzak bir ihtimaldir. Bu bakımdan bu döner merdivenin kule merdiveninden başka bir şey olması da düşünülemez. Burada itiraz için akla gelebilecek şey bu mekânın ve merdivenin sonradan yapılmış olması ihtimalidir. Fakat inşa durumu bakımından sarayın diğer kısımları ile yapılan karşılaştırmada bu ihtimali düşündürecek hiçbir fark görülmemektedir. Zaten Saray’ın bu kısımlarının, mekânın iki yanında kalan bölümlerinin, arada bir boşluk kalmayacak şekilde rahatlıkla düzenlenmemeleri için hiçbir sebep yoktur. Bu bakımdan bu mekân ve merdivenleri de muhakkak ki Saray’ın günümüze gelen en eski kısımlarındandır. Üzerinde durduğumuz bu mekân hakkında şimdiye kadar ileri sürülen fikirleri gözden geçirelim: Çetintaş, kitapçığında yayımladığı planında (bkz. Resim 53) Saray’ın birinci ve üçüncü kısımları arasındaki ince, uzun, tonozla örtülü mekânı “yıkılması lazım ekleme kısımlar” olarak göstermektedir. Bu kısmın batı ucunda, arkaya açılan kapıyı da çizmemiştir. İkinci katın üst kısmında kesilen döner merdiveni de farketmemiş olduğunu zannetmiyoruz; herhâlde lüzum görüp çizmemiştir.240 Burasını yıkılması gereken bir mekân olarak gördüğü için, çizdiği Saray’ın cepheden restitüsyon rölevesinde,241 Saray’ı muhtelif yönlerden gösteren kuşbakışı resimlerde de (bkz. Resim 54)242 burayı boş bırakmıştır. Fakat Çetintaş, Saray’daki büyük salonları ele alırken bu mekânlardan bahsetmekte243 ve şöyle demektedir: “... dördüncü salon Maliye Evrak Hazinesi olan kısımdadır ki ebadı 18 metre uzunluğunda ve 4,40 m arzındadır.”
Bu mekân için Çetintaş’ın yazdığı, yukarda gösterdiğimiz kadar olduğu için kesin fikrini anlayamıyoruz. Konyalı ise244 şu bilgiyi vermektedir: “Şimdi Mehterhane-i Hiyan Kasrı’na -şark-i şimalisinden- bitişik yegâne bina olan Tapu Dairesinin evrak mahzenini tedkik edelim: Bu binanın kapısı kasır ile mehterhane arasındaki sahanlığın zeminden 1,80 metre yukarıda olduğu için 7 taş basamaklı merdivenle çıkılır. İki kattan teşekkül eden bina taş ve tuğla ile yapılmıştır. Eni 4,75; boyu 24,85 metredir. 242 243 244 240 241
188
Çetintaş, 1939, s. 18’deki plana bakınız Çetintaş, 1939, s. 17 Çetintaş, 1939, s. 26, 27 ve 29 Çetintaş, 1939, s. 24 Konyalı, 1943, s. 278-79.
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Birinci kat beşik örtüsü tonozla örtülmüş uzun bir salon hâlindedir. Asıl tonozdan taşan hafif kemerler burasını altı kısma böler. Buradan ikinci kata -sonradan- dört ışık deliği açılmıştır. Kapıdan girince ikinci tonozun sağında yıkılan hapishanenin alt katındaki odalardan birisine -gene sonradan- bir kapı açıldığı görülür. Bu katın sonunda da Binbirdirek’e açılan bir kapı vardı. Şimdi burası örülmek suretiyle kapatılmıştır. Gerek bu kapının gerekse girdiğimiz kapının yanlarında ve üstlerinde tadil ve tagyir edildiklerini gösteren bariz izler vardır. Son tonozun sağındaki taşla, minare gibi yapılmış helezuni ve 20 tahta basamaklı bir merdivenle ikinci kata çıkılır. İkinci kat da beşik şeklinde tonoz örtülüdür. Her birisi diğerine yol veren 6 odadan müteşekkildir. Burası evrak mahzeni hâline konulurken geçit yerlerinde tadilat yapılmış, kubbelere de hamamlardaki gibi pencereler açılmıştır. En son odanın sağında tavana açılmış bir geniş delik vardır. Buradan vaktiyle kubbe üstüne çıkıldığı anlaşılmaktadır. Şimdi burası kapatılmıştır. Bina, kasrın sağ dıl’ı ile yıkılan hapishane binası arasında kaldığı için şimdi her iki katın sağına ve soluna hiçbir penceresi yoktur. Her iki katın duvarları önüne tahtadan defter ve dosya rafları yapılmıştır, vaktiyle katların, sağına ve soluna açılan pencereleri vardı. Bunların sonradan kapatıldıkları anlaşılmaktadır. İkinci katta kapatılan pencerelerin yerleri pek açık olarak görülmektedir. İşte bundan alıyoruz ki bu bina hapishane binasından ve Mehterhane Kasrı’ndan evvel vardı. Sonra o binaların arasına sıkışmak suretiyle hem pencerelerini ve hem de asıl hüviyetini kaybetmiştir. Binanın kapı seviyesi Sent-Efemiya Kilisesi’nin kapı seviyesine tetabuk etmektedir. İnşa tarzından, yapı malzemesinden öğreniyoruz ki bu bir Bizans eseridir. Yapı çok sağlam olduğu için etrafındaki binaları yıkan ve yakan zelzelelerden ve yangınlardan o kadar müteessir olmamış ve bugüne kadar ayakta kalmıştır. Bina mimari tarzı, inşa malzemesi cinsleri itibarıyla hiçbir kıymeti haiz değildir. Yalnız uzun ömrü ona tarihî bir kıymet vermişti. Bu bakımdan muhafaza edilmesi gereklidir. İkinci kattan da tapu dairesinin üçüncü katına bir kapı açılmıştır. Son odanın sağında demir kapaklı bir dolapta vaktiyle hükümdarlara ait milknameler saklanırmış. Bu kapıdan sonra ikinci odadan hapishane binasına bir kapı açılmış ve sahanlık tarafından iki, bindirdirek tarafından altı oda bazı tadillerle bu kata eklenmiştir. Hapishane binası yıkılırken de bu sekiz oda bırakılmıştır, Bu bina kasr ve hapishane binasından tahminen 1,5 metre kadar alçaktır. Üstünde kurşunu ve kiremidi kalmadığı için büyük alyandoz ağaçları yetişmiştir. Bina her yerinden su almaktadır. İçeriyi müthiş ve boğucu bir küf kokusu sarmıştır. Tarihî evrakın varlığını tehlikeye sokmaktadır...”
Konyalı’nın verdiği bilgi burasının restorasyondan önceki hâlini anlatması bakımından faydalıdır. Ancak “ ... tahta basamaklı” merdivenin tahta değil, taş olduğunu ve Bizans eseri oluşu hakkındaki iddiayı inandırıcı bulmadığımızı belirtmeliyiz. Binanın Atmeydanı tarafından 7 taş basamaklı merdivenle çıkılacak yükseklikte oluşu ve binanın kapı seviyesinin St. Efemiya Kilisesi’nin kapı seviyesine uyması hâli, Meydan’la İbrahim Paşa Sarayı’nın oturduğu arsa arasında merdivenle çıkıldığı anlaşılan cephe girintisindeki kapılarda da görülen seviye farkından ileri gelmektedir. Binanın bugün restore edilmiş, sıvalı duvarlarında maalesef Konyalı’nın işaret ettiği “inşa tarzı” ve “yapı malzemesi”nin izlerini inceleyerek iddia ettiği gibi “Bizans eseri” olup olmadığını görme imkânı yoktur. Planına bakarak bu muazzam sarayda, böyle bir mekânın 189
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Defterhane olarak kullanıldığı iddaları karşısında bir şey söylemek zordur.245 Belki de Defterhane olarak kullanıldığı olasılığını de göz önüne almak gerekir. Fakat bir yandan da tarihî kayıtlarda bahsi geçen İbrahim Paşa Sarayı hazinesi için de buradan daha münasip yer olamaz. Burası Saray’ın tam ortasında olmasına rağmen ayak üstü olmayan bir yerdedir. Yangın vs. gibi afetlerden en iyi korunacak yapıda bir mekândır. Topkapı Sarayı içhazinesi de Adalet Kulesi’nin hemen yanında ve sarayın ortasında değil midir? Konyalı da bu kısım için: “Yapı çok sağlam olduğu için etrafında binaları yıkan ve yakan zelzelelerden ve yangınlardan o kadar müteessir olmamış ve bugüne kadar ayakta kalmıştı.”
diyerek aynı fikri ileri sürmüş ve: “... son odanın sağındaki demir kapaklı bir dolapta vaktiyle hükümdarlara ait milknameler saklanırmış.”
sözü ile buranın kıymetli şeylerin saklandığı yer olduğu ortak fikrini ileri sürmekte ve defterhane binası olduğunu iddia etmektedir. “İkinci kattan da tapu dairesinin üçüncü katına bir kapı açılmıştır” diye bu kapının sonradan açılmış olduğu yolunda ileri sürdüğü fikre biz de katılıyoruz. 1582 yılına kadar İbrahim Paşa Sarayı’nın, Atmeydanı’na açık bir avluya ait bir kapısı olduğu düşünülemez. Kanuni’nin şehzadelerinin sünneti münasebetiyle yapılan düğün sırasında saraya giren şehzadeleri ve davetlileri gösteren minyatürlerde246 (bkz. Resim 24,13) İbrahim Paşa Sarayı’nın birinci avlusundaki Meydan’a açılan iki kapısı görülmektedir. Hazine olduğunu kuvvetle tahmin ettiğimiz söz konusu mekânın batı duvarı da minyatürdeki sahnede soldaki kapının hemen sağına düşmektedir. Burada bir kapıya işaret eden hiçbir şey yoktur. Bu duvar cephesinde dört altta, dört üstte olmak üzere sekiz pencere vardır. Oldukça yüksek seviyede oldukları anlaşılan alt pencereler kafeslenmiştir. En üstte, duvarın arkasındaki mekânları örttüğü anlaşılan dört kubbe yer alır. Gerçekte de bu duvarın sağdan dörtte üç kısmı, Saray’ın ikinci bölümüne aittir. Buradan üç kubbeli mekân, cephe girintisinin, yani birinci avlunun önü kapatılmadan önce Meydan’a bakmaktadır. Solda kalan dörtte bir sahanın üzerinde de, tonoz örtülü olduğu hâlde bir kubbe vardır. Bu, herhâlde nakkaşın alan düzenlemesinde tonozla kubbe arasında büyük bir fark görmeyerek yeknesaklığı bozmak istememesinden ileri gelmektedir. Bu 7 kısma düşen pencerelerin de minyatürlerde aynı sebepten ötürü yapılmış olabileceği söylenebilirse de diğer pencerelerin arasındaki mesafe ile bu kısımdaki pencerenin aralarının ve pencere genişliklerinin de aynı oluşu, duvar sathında minyatürcünün kendiliğinden bir değişiklik yapmamış olduğunu göstermektedir. Hazine olduğuna inandığımız kısmın, ikinci bölümdeki bütün pencerelerinin araları, genişlikleri ile bir bütün teşkil etmesi, bunda bir Bizans yapısı gören Konyalı’nın fikrinin zayıflığını ortaya koymaktadır. Hakkında uzun uzun bilgi verdiği, iddialar ileri sürdüğü hâlde bir ressam arkadaşına çizdirdiği “Mehterhane Kasrı ve Mehterhane ile yıkılan hapishane binasının ayakta kalan parçalarını kuşbakışı gösteren bir resim”247de bu kısım siyah bir leke hâlinde bırakılmıştır. Konyalı, 1943, s. 288-89. Hünername, c. II, TSM Ktp. H. LS24, s. 119b ve 103b. 247 Çetintaş, 1939, s. 26'daki resimle çok büyük benzerlik gösteren resimde ancak detaylarda küçük farklar 245 246
190
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Hazine kısmının kule tarafında, batı ucunda sonradan kapatılmış olan kapı, restorasyonda tekrar açılmış ve dış duvar da onarılmıştır. Konyalı bu kısmın son zamanlarda Defterhane mahzeni olarak kullanılırken 1931 yılında bazı defterlerin Ankara’ya gönderildiğini ve Temyiz Dairesinde 138 numaralı odaya konan (2320) defterin tarihlerinin 950-1050 yılları arasında olduğunu ve Topkapı Sarayı, müze yapıldıktan sonra bir tarafa atılan ve Muallim Cevdet tarafından mahiyetleri bilinmeyerek Başvekalet Arşivine getirilen ve “tapu defterleri” diye yanlış şekilde adlandırılan defterler için de İstanbul’un fethinden evvelki zamanlara ait defterler de olduğunu söyler248. İbrahim Paşa Sarayı’nın 1939 yılına ve günümüze kadar gelen kısımlarını ve bu kısımlarla ilgili yazılı kaynaklarla Saray’ı tasvir eden minyatürler üzerinde durduk. Fakat, İbrahim Paşa Sarayı, tarihî belgelerden öğrendiğimize göre, incelediğimiz bölümlerden çok daha büyüktür ve çok daha geniş bir alanı kaplamaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde bulunan 1520 tarihli “İbrahim Ağa Hazretleri’nin saadethaneleri tamir ve termimi” hakkındaki belgedeki249 “Ve divanhane kurbunda sokak duvarı asıl binadan kal’ olup Binbirdirek’e değin havaleleri ref olunca yapılıp tamam olunmuştur.” ile “ve Binbirdirek’in üzerine çekilecek duvara dahi mubaşeret olunmadı” sözlerinden ve Ez’afül-ibâd Ömer El-Fakir Emin-i İstanbul imzalı tarihsiz bir belgedeki (bkz. Resim 3)250 “ve Binbirdirek ahvali nice olduğu malum olmadığı ecilden divan yapılmayıp tevafuk olunduğu ...” cümlesinden sarih olarak anlaşıldığı gibi İbrahim Paşa Sarayı Binbirdirek’e kadar uzanan geniş arazide yer alan çok büyük bir saraydır. 1111/1699 yılında İstanbul’a gelen Lehistan elçisinin bin kişilik kadar maiyetiyle İbrahim Paşa Sarayı’nda misafir edilebilmesi251 büyüklüğü hakkında fikir verebilmektedir. Evliya Çelebi, İbrahim Paşa Sarayı için bu sarayın yarısının bölünüp padişahlara mahsus saray yapılıp, “has gılmandan iki bin kadar zülüflü padişah gılamı vardı, İstanbul’da bundan büyük saray yoktur” demektedir252. Bu da İbrahim Paşa Sarayı’nın sadece yarısının bile iki bin zülüflüyü barındırabilecek büyüklükte olduğunu göstermektedir. vardır. Konyalı'nın arkadaşı İsmail Noyan tarafından çizilmiştir. Konyalı 1943, s. 289. Bu izahata, çalışmalarımız sırasında kendisine çok şey borçlu olduğumuz kıymetli büyüğüm Hayrullah Örs'ten dinlediğimiz bir hatırasını ilave etmek İbrahim Paşa Sarayı'nın yakın zamana kadar ne kadar çeşitli yönlerden önemini sürdürmüş olduğunu ve kıymetli nice hazinemizin nasıl elden çıktığını göstermesi bakımından ilgi çekicidir: Muallim Cevdet 1930-31 yıllarında İbrahim Paşa Sarayı'nın önünden geçiyor. Yerlerde sürünen dökülmüş eski kâğıtlar görüyor ve ilgileniyor. Etraftaki çocuklar bunu görünce, kendilerinde de bu eski kâğıtlardan olduğunu söylüyorlar. Muallim Cevdet çocuklardan parayla bunları alıyor. Bunların içinde Uygurca bir anahtar, İkinci Viyana Muhasarası'na giden ordunun masraf defteri, Şeyh Galip'in, torununa maaş bağlanmasına dair bir mektup da vardır. İbrahim Paşa Sarayı'nın kapısı da açıktır; önünde bir araba vardır. Bir Bulgar, müzayededen hurda kâğıt diye aldığı arşivi taşımaktadır. Bunun üzerine Muallim Cevdet derhâl İnönü'ye bir mektupla durumu bildirir. Ankara'dan iki müfettiş gelir. Ama bu arada Bulgar para vererek aldığı kâğıtları Bulgaristan'a götürmüştür bile. Bulgaristan'da bu kağıtların önemli olduğunu derhal anlarlar ve arşivlerine alırlar. Cevdet Bey'in tavsiyesi üzerine Bulgaristan'dan bunların iadesi istenir. Ancak bir kısmı geri gönderilir. Gümrüklerimizde hurda kâğıt ithali müsaadesi yoktur diye çıkarılan büyük güçlüklerden sonra ancak küçük ve önemsiz bir kısmı böylece kurtarılmış olur. Aslında Maliye arşivi olduğu hâlde içinde her çeşit vesika da bulunmaktadır. 249 D. 9639; Orgun, 1939, s. 3. 250 TSM Arşivi E. 7624; Orgun 1939, s. 4; Konyalı, 1943, s. 87-92. 251 Nusretname, 1966, c. II, s. 32. 252 Evliya, 2003, 1/1. s. 277. 248
191
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Burada 1945 yılında yayınladığı kitapta Konyalı’nın bahsettiği hamam kalıntısı hakkında verdiği bilgiyi gözden geçirmek yerinde olacaktır. Konyalı maalesef günümüze hiçbir izi kalmayan bir hamamdan tekrar tekrar bahsetmekte ve bunun İbrahim Paşa Sarayı’nın hamamı olduğunu ileri sürmektedir253. Bu hamam için Terzihane Sokağı’nda oturan 75 yaşında Arabacı Ali Osman Çavuş: “ ... Selanikli Havva Hanım’ın evinin bulunduğu yerde bir çeşme vardı. Saray Çeşmesi derlerdi. Çeşmenin üst tarafında da saray hamamının enkazı görülürdü.”254
dedikten sonra, gene aynı sayfada biraz aşağıda: “O devrin mektuplarıyla İbrahim Ağa Evi’nin bir sınırını, yaşayan ve gören ihtiyarların şehadetleriyle de çardağın (kulenin), çeşmenin ve saray hamamının yerlerini böylece tespit etmiş bulunuyorum. Filhakika hamamın bir kubbesi Işık Sokağı’nın içinde ve hâlâ ayaktadır. İçinde iki sene evvelsine kadar bir fakir kadın oturuyordu. Şimdi kubbesinin ortası çökmüştür. Kubbe pencereleri çok iyi görülüyor. Bu hamamın fotoğrafını okuyucularıma sunuyorum255... İnşa malzemesinden ve tarzından çıkarabildiğime göre hamam, bir Türk eseridir.” “... bugün toprak üstünde yalnız bir kısmı kalan hamam ile Uzun Şücaettin Camii’nin solundaki ve yol aşırı kıble tarafındaki bütün yer altı mahsenleri ve kemerler İstanbul’un çöpü ve molozlariyle defnedilen İbrahim Paşa Sarayı’na aittir.” 256
diyerek hamamın, Binbirdirek’in güneydoğu köşesine yakın bir yerde olduğunu ileri sürmektedir. Bir aylık iaşe masrafı 18.358 akçe olan bir saray olduğu da düşünülürse daha küçük olduğu anlaşılan saraylardan Sokollu Sarayı; 4 maiyet ahırı, has ahırı, 3 fırını, 3 hamamı ve birkaç imalathaneyi ihtiva etmektedir.257 Yine, Evliya Çelebi’nin258 verdiği bilgiye göre 300 odalı, 7 hamamlı, 50 esnaf dükkânı olan Mihrimah Sultan Sarayı’yla karşılaştırılınca, İbrahim Paşa Sarayı’nın günümüze gelen kısımlarının, birkaç misli büyüklüğünde olduğunu ve geniş bir alanı kapladığını kabul etmemek imkânsızdır. Bu bakımdan İ. H. Konyalı’nın bahsettiği hamamın İbrahim Paşa Sarayı’na ait olması pekala mümkündür. Konyalı’nın görmüş olduğu bu hamam kalıntısı onun nazarında İbrahim Paşa Sarayı’nın Atmeydanı üzerinde olmayıp, daha güneybatıda olan bir sahada yer almış olduğunun bir delili olmaya yetmemektedir.259 İbrahim Paşa Sarayı’nın mevcut kalıntısında mutfak, hela, hamam, fırın vs. gibi kısımlarının hiçbir izi kalmamıştır. Hamam ve fırınları muhakkak ki sarayın Binbirdirek’e uzanan kısımlarındaolduğunu düşünmekteyiz. Saray’ın çeşitli işlerde kullanılışı sırasında hamam, fırın, mutfak ve helaların izleri yok edilmiş olmalıdır. 255 256 257
Konyalı, 1943, s. 98, 195. Konyalı, 1943, s. 98. Konyalı, 1943, s. 98, No. 16. Konyalı, 1943, s. 195. Evliya, 2003, 1/1. s. 277. Evliya Çelebi, burada Mihrimah Sultan Camii'nin 700 odalı olduğunu yazar. Konyalı 1943, s. 189. 258 Arseven (tarihsiz), s. 617. 259 Konyalı, 1943, s. 98-99, s. 195. 253 254
192
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 140: Saray’ın ikinci avlusunun batı, arka cephesinin kuzey tarafındaki yıkıntıdan arta kalan bir kısım. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
DÖRDÜNCÜ AVLU Üçüncü avlununun bulunduğu kısmın kuzey duvarının dış tarafında büyük tonoz başlangıçlarına işaret eden bazı kalıntılar farkedilmektedir (bkz. Resim 121, 122). Bu tonoz ve duvar kalıntıları Saray’ın dördüncü avluya sahip olan bölümüne aittir. Burada, kalıntı ile eski duvar örgüsü kesintisiz olarak devam etmekte, esas duvardaki tuğla dizilerinin bile kalıntıyla beraber örüldüğünü göstermektedir. İkinci avluyu ihtiva eden kısmın kuzey dış duvar sathına bakıldığında bahsettiğimiz bu yıkılmış kısmın iki katlı, tonozla örtülü ve duvarın ancak batı yönünde, beşinci kubbe hizasından başladığı anlaşılmaktadır. Üçüncü avlunun arkasında bulunan 27 × 29 metre boyutlarında olan 260 dördüncü avlu bugün mevcut değildir (bkz. Resim 129). Çetintaş, bu avludan üçüncü avlu diye bahsetmektedir. 1939 yılında İstanbul Adliye Sarayı inşaatına yer açmak için yer arayanlar tarafından bu avluyu ihtiva eden kısım yıkılmıştır. Saray’ın bu kısmını Sedat Çetintaş’ın çizdiği plandan (bkz. Resim 53) ve kitabında verdiği açıklamadan öğreniyoruz. Çetintaş, Saray’ın bu kısmından şu şekilde bahsetmektedir:261 “Üçüncü avlu ise binanın arka tarafına, yani garp tarafına isabet eden kısımdadır ki harem dairesi olduğunu şimdiden tahmin ettiğim bu avlu oldukça büyük, yani 27 × 29 metre ebadındadır.”
Çetintaş, 1939, s. 20. Çetintaş, 1939, s. 20
260 261
193
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 141: İbrahim Paşa
Sarayı’nın arka avlulu kısımlarının yıkılarak, üzerine inşa edilen Adalet Sarayı’nın, tahribe uğramış Saray duvarları yanından görünümü. Saray’ın bu bölümünde muhtemelen ahırlar bulunuyordu (Nurhan Atasoy Arşivi).
Resim 142: Adalet Sarayı inşaatına arsa açmak için yıkılan İbrahim Paşa Sarayı’nın dördüncü avlulu kısmından kalan bir harabe (Nurhan Atasoy Arşivi).
194
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 143: Bu fotoğraf yalnız İbrahim Paşa Sarayı için değil Atmeydanı ve civarındaki oluşumu göstermek bakımından da çok önemlidir. Her şeyden önce İstanbul’daki halka açık ilk parkların başında gelen “Yeni Millet Bahçesi”, ortasındaki bahçe köşkü ve etrafının çitiyle Meydan’ın Divanyolu’na dayanan ucunda yer alır. Bahçe düzenlemesine kadar çok güzel bir şekilde görüntülenmiştir. Ayrıca bugün Haseki Hamamı’nın arkasındaki park arazisi içinde eski Sultanahmet evlerini belgeler. Bu fotoğraftan alınacak ayrıntılar İbrahim Paşa Sarayı için de güzel görüntüler vermektedir. Saray’ın birinci avlusu boşluğundaki bina da Mankenler Müzesi’dir (Bahattin Öztuncay Arşivi).
Burada verilen izahatta dördüncü avlunun zemin katının diğer avluları çevirenlerden farklı olmadığını anlıyoruz. Avlunun üst katı da diğerleri gibi, fakat dört yandan kubbeli revaklarla çevrilidir. Revakların arkasında yer alan odalar kapı ve pencerelerle revaklara açılmaktaydılar.
SARAY AHIRI Sarayın dördüncü avlusunu çeviren bölümünün kuzey duvarına bitişik büyük, bir hayli yüksek, dıştan sivri bir çatıyla örtülü bir bina da dördüncü bölümle beraber yıkılmıştır. Çetintaş’ın “Sinan’ın ilave ettiği kısım” diye bahsettiği bu bina gene Çetintaş’ın verdiği bilgiye göre üst katında büyük bir salon hâlinde idi (Resim 54). Çetintaş bu kısım için şu açıklamayı ve içten bir resmini vermektedir: “Beşinci salon ise sarayın tam bu günkü şimal cephesinde olup hapishanenin işgali altında bir mahkum koğuşu ittihaz edilmiş olan Mimar Sinan’ın XVI. asırda eklemiş olduğu kısımdadır. Buranın tulü (33.00) metre, arzı (8.00) metre olup üzeri yekpare bir tonozla örülmüştür.”262 Çetintaş'ın (1939) kitabında, s. 24. Ayrıca bu salonun s. 24'te içten, s. 21'de dıştan, s. 38'de de meydana bakan cephesindeki içi sonradan kapatılmış kemerinin ve s. 39'da da yandan görünümünün resmi vardır.
262
195
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 144: Arkasından görülen Sultanahmet Camii'nden bile eski olan Saray’ın yıkılmış ve otopark yapılmış kısmı (Mustafa Yılmaz).
Çetintaş, Saray’ın bu kısmının Sinan’ın yaptığı ilave olduğu hakkında ileri sürdüğü bu iddianın dayanağını, Sinan’ın özellikleri olarak nitelediği şahsi görüşleri teşkil etmektedir. Çetintaş’ın delilleri pek tatminkâr değildir ve binanın bu kısmının yıkılmış olmasından dolayı bu konuda daha fazla inceleme yapma imkânı bugün yoktur. Çetintaş’ın çizdiği planda (bkz. Resim 53) ve kitabına koyduğu resimlerde görülen bu ince uzun ve oldukça büyük mekânın ne gibi bir hizmet için yapılmış olduğu sorusunu, “saray ahırı” şeklinde cevaplamak mümkündür. Gerek Saray kompleksi içindeki yeri, gerek Topkapı Sarayı’nın ahırı ile yapılacak karşılaştırmada dikkati çeken büyüklük ve form bakımından benzerlik de bu fikri destekleyecektir. Gerektiğinde içinde yaşayanlarla birlikte gelen misafirlerin de -yukarıda bahsettiğimiz elçi ve bin kişilik maiyeti gibi- kaldığı bir yerde herhâlde en az bu büyüklükte bir ahır olması gerekmekteydi. Üçüncü avluyu içine alan kısmın kuzey - dış duvarında yukarda bahsettiğimiz tonoz başlangıçlarında kalıntılar da hatırlanacağı gibi iki kat hâlindedir. Belki de Çetintaş’ın bahsettiği bu kısım kalıntının görüldüğü yerden başlayarak bu binaya kadar uzanıyordu. Eğer bu fikrimiz doğru ise Çetintaş’ın, Sinan tarafından yapılmış olduğu iddia edilen bu kısmın çok daha büyük olması gerekir. Sinan’ın yaptığı eserler hakkında bilgi veren kaynaklarda İbrahim Paşa Sarayı’nın sözü geçmektedir. Sinan’ın İbrahim Paşa Sarayı’nda esaslı tamiratlar yaptığı Risale-i Tezkiretü’l Ebniye’deki “Atmeydanı Sarayı tecdiden bina olundu” ve Tuhfetü’l Mimarin’deki “Etmeydanı’nda
196
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 145: Adalet Sarayı'ndan İbrahim Paşa Sarayı'nın bir kısmının görünümü; İbrahim Paşa Sarayı'nın
yıkılan dördüncü avlusundan açılan arsanın bir kısmı bugün otopark olarak çok işe yarıyor. Doğu tarafındaki duvarların arkasında ise İbrahim Paşa Sarayı’nın üçüncü avlulu kısmı yer alıyor ki burası uzun yıllar Adalet Sarayı'nın arşivi olarak kullanılmıştır. Şu sıralarda ise boşaltılmıştır ve Türk ve İslam Eserleri Müzesine tahsis edilip tekrar İbrahim Paşa Sarayı'nın bir parçası hâline gelecektir. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
olan saray tecdid olunmuştur” sözlerinden anlaşılmaktadır. Bu sözler daha geniş manada alınarak bazı ilaveleri yaptığı da kolaylıkla kabul edilebilir.263 İbrahim Paşa Sarayı’nda, Sinan’ın faaliyette olduğu süre içinde, kaydına rastladığımız en büyük tadilat ve tamirat 1582 düğünü için yapılmıştır. Sinan’ın 996/1588’de öldüğünü göz önünde tutarsak264 Selaniki’nin bildirdiği bu tamiratın Sinan tarafından yapılmış olduğu düşünülebilir. Bu tamiratta yapılmış olan yeni girişin klasik Osmanlı üslubunda oluşu, Saray cephesine ve yapısına başarıyla uydurulması, büyük bir mimarın elinden çıkmış olduğunda şüphe bırakmaz. Çetintaş’ın iddia ettiği gibi, Sinan’ın yapmış olduğunu düşündüğü 33 × 8 metre büyüklüğündeki bu gün mevcut olmayan salon hakkında sahip olduğumuz bilgiyle, 1582 tamiratıyla ve dolayısıyla Sinan’la ilgili kesin fikir beyan etmeye imkân yoktur.
Meriç 1965, c. l, s. 118 ve 40. Atmeydanı bazı kaynaklarda yanlış olarak Etmeydanı olarak alınmıştır. Buradaki Etmeydanı da Atmeydanı olacaktır. Sinan'ın İbrahim Paşa Sarayı'ndaki faaliyeti hakkında bakınız: Orgun, 1939, s. 5. 264 Aslanapa, 1966, s. 657. 263
197
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 146: İbrahim Paşa Sarayı'nın uzun yıllar Adalet Sarayı'nın arşivi olarak kullanılmış olan üçüncü avlusunun Adalet Sarayı tarafından, daha yakından bugünkü görünümü. Fotoğraf: Mustafa Yılmaz
198
İbrahim Paşa Sarayı Hakkında
Resim 147: İbrahım Paşa Sarayı'nın dördüncü avlusunu çeviren revaklardan yıkımdan kurtulanlara ait kemerler kapatılarak bunlara çeşitli fonksiyonlar verilmişti (Ayla Püskül Lisans Tezi).
199
Resim 148: Resim 147'de görülen avlunun daha önceleri çekilen bir fotoğrafı. Avlunun içinde bir ek bina olduğu görülmektedir (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 200
201
Resim 149: İbrahim Paşa Sarayı'nın yıkılışı sırasında oluşan inşaat atığını toplamak için bekleyen kamyonlar (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 202
203
Resim 150: Çok sağlam bir yapı olan İbrahim Paşa Sarayı'nın yıkımından sonra oluşan atıkları taşımak da oldukça zor olmuştur (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 204
205
Resim 152: İbrahim Paşa Sarayı'nın yıkımından bir başka görüntü (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 206
207
Resim 153, 154: İbrahim Paşa Sarayı'nın yıkımından görüntüler (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 208
209
Resim 155: Merdivenler binaların en zayıf yerleri olarak nitelendirilir ancak İbrahim Paşa Sarayı'nınkiler zor yıkılmıştır (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 210
211
Resim 156: İbrahim Paşa Sarayı'nın yıkıntıları arkasında görülen Sultanahmet Camii'nin minareleri… Bu kısımda belki de bu sarayın ahırı bulunuyordu (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 212
Resim 157: İbrahim Paşa Sarayı'nın yıkımından bir başka kare... Bu tonozlar yıkılmadan önce nereleri örtüyorlardı? (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 213
Resim 158: İbrahim Paşa Sarayı'nın bu sağlam ve geniş bölümünün yıkımını izleyen A. Gabriel, Aziz Ogan ve diğerleri. Öyle anlaşılıyor ki, İbrahim Paşa Sarayı'nın sağlam yapısı yıkım işlerini hiç de kolaylaştırmamaktadır (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 214
215
Resim 159: Soldan sağa: Rüstem Duyuran, A. Gabriel ve Aziz Ogan, 1950 Ekim'inde Adalet Sarayı kazıları sırasında İbrahim Paşa Sarayı'nın yıkıntıları önünde… Acaba bu değerli insanların da Arkeolojik kazıların cazibesine kapılıp İbrahim Paşa Sarayı'nın bir kısmının yıkılmasında payı var mıydı? (Hippodrom I, s. 89). 216
217
Resim 160: İbrahim Paşa Sarayı'nın yıkımından: Bu kule merdiveninden başka bir kule merdiveni daha mı var? (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 218
219
220
Resim 161: İbrahim Paşa Sarayı yakınıdaki hapishane binasının kapısı. Daha sonra İbrahim Paşa Sarayı’nın kalan kısımlarından bazı yerler de hapishane olarak kullanılmıştır (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi).
Resim 162: İbrahim Paşa Sarayı yakınındaki hapishane binasının kapısı, solda yanda İbrahim Paşa Sarayı'nın bir avlusunun yıkım çalışmaları sürmektedir (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi).
Resim 163: İbrahim Paşa Sarayı yakınındaki hapishane binasının kapısı kitabesi; "Hapishane-i Umumi" (1939), (Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi).
221
Resim 164: İbrahim Paşa Sarayı'nın yıkımından geri kalan kısımların kullanılabilmesi için kemerlerin içi fotoğrafta görüldüğü biçimde kapatılmıştır.(Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi). 222
223
Binbirdirek
Adalet Sarayı
Atmeydanı
Sultanahmet Camii
224
Tapu-Kadastro
225
İbrahim Paşa Sarayı’nda Çalışan Mimarlar
H
angi tarihte, ne olarak ve hangi mimar tarafından yapılmış olduğu hakkında bilgimiz olmayan İbrahim Paşa Sarayı’na ait en eski kaynak, 927/1520 tarihli belgedir. İstanbul Emini Ömer Ağa’nın, İbrahim Ağa’nın ikâmeti için, saray olmak üzere hazırlanan Atmeydanı’ndaki binanın onarımına ait bilgiyi Kanuni’ye bildirmek üzere yazmış olduğu diğer mektupta da ne yazık ki bu işte çalışan mimarın adına rastlamıyoruz. Binanın mimarının kim olabileceği hakkında Z. Orgun:265 “Yukarıda aynen gördüğümüz gibi İstanbul Emini Ömer Ağa’nın iki arizasında binanın mimarı hakkında bir kayıt yoktur. 927 (1520) senesinde Hassa Mimar Başısı Acem Ali idi. Şimdiye kadar umumi bir telakkiye göre bir bina ne zaman yapıldı ise devrinin hassa mimarbaşısına atfedilerek, Sinan’ın, Davud’un, Kasım’ın ... denirdi. Her yapıyı Hassa Baş Mimarı’na mal etmek doğru mudur?”
demektedir. Biz de her eseri devrin baş mimarına maletme fikrinin yanlış olduğuna inanıyoruz, ancak padişahların önem verdikleri işlerin, inşaatlarda, en itimat edilir adam olarak seçildiği için hassa mimarı olan kişilere verilmiş olması ihtimalini daha kuvvetli buluyor ve Kanuni’nin çok uzaklarda iken bile takip ederek ilgi gösterdiği bu binanın tamiri işini devrin hassa mimarı Acem Ali’ye vermiş olabileceğini kabul etmekte bir sakınca görmüyoruz. Sinan’ın bu yapıdaki payı meselesi hakkında ileri sürülen fikirlere geçmeden kaynaklara bir göz atalım. Sinan’ın inşa etmiş olduğu sarayların bir listesini veren Tuhfetü’l Mimarin’de “ve Atmeydanı’nda olan saray tecdid olunmuştur”266 kaydına rastlıyoruz. Şair-nakkaş Sai Mustafa Çelebi’nin Risale-i Tezkiretü’l Ebniye’sindeki, Sinan’ın yaptığı sarayların listesinde ise “Atmeydanı Sarayı tecdiden bina olundu” ve “Mahalli mezburda İbrahim Paşa Sarayı bina olunmuştur” denilmektedir267. Çetintaş, binanın mimarının daha nice büyük abidelerimizde olduğu gibi kimin tarafından yapıldığını bildiren bir kitabesi olmadığı için bilinmediğini bildirdikten268 sonra Saray’ın Mimar Sinan tarafından “tadil, tevsi ve tamir” edilmiş olduğunu,269 söylemektedir. Yapının mimari özelliklerinin yanında: Orgun, 1939, s. 5. Meriç, 1965 c. I, s. 40. 267 Meriç, 1965, c. I, s. 118; Orgun 1939, s. 5. 268 Çetintaş, 1939, s. 25. 269 Çetintaş, 1939, s. 30. 265
266
227
İbrahim Paşa Sarayı’nda Çalışan Mimarlar
“Bütün çıkan vesika ve tarihî kayıtlar benim mimari görüş ve buluşlarımı teyid ve takviye ediyordu... Yani her bakımdan tahakkuk etmiştir ki burası on beşinci asır sonlarında kurulmuş bir saraydır ve on altıncı asır son yarısında da Sinan tarafından tamir ve tevsi edilerek İbrahim Paşa Sarayı ittihaz edilmiştir.270
şeklinde fikirlerini ortaya koymuştur. Konyalı da, İbrahim Paşa Sarayı’nın mimarı meselesi üzerinde durmuştur271. “İbrahim Ağa Evinin Mimarı” bölümünde: “İbrahim Ağa Evi’nin mimarı hakkında müze ve arşiv vesikasına dayanan ve katiyet ifade eden hiç bir malumata rastlamadık. Hatta bu hususta rivayet dahi yoktur.”
demekte, “İbrahim Ağa Evinin Mimarı Sinan Olamaz mı?” adı altındaki bölümde ise Sinan hakkında bilgi verdikten, bu konuda diğer araştırıcıların yaptıkları hatalara işaret ettikten ve “İbrahim Ağa evi yapılırken Sinan henüz yetişme çağında idi” dedikten sonra: “Sinandan evvel Ser Mimaranı Hassa Acem Ali idi. Bu evin mimarı da odur dersek ilmî metodların çerçevesi dışına çıkmış oluruz. Yukarda da söylediğimiz gibi henüz mimarlarımız ve mimar başılarımız tespit ve tasnif edilmiş değillerdir. Acem Ali’nin mimarbaşlığı zamanında bu evi başka bir mimar da yapabilir. Buna yüzlerce misal vardır.”
diyerek, Çarşamba’daki Mehmed Ağa Camii’ni örnek olarak almaktadır. Biz Kanuni’nin, masrafını ödeyerek değerli nedimi İbrahim için bizzat meşgul olarak hazırlattığı sarayla Çarşamba’daki Mehmed Ağa Camii’nin durumlarını aynı görmüyoruz. Çetintaş’ın İbrahim Paşa Sarayı’nda Sinan’ın inşa faaliyeti hakkında ileri sürdüğü iddialar için ortaya koyduğu deliller yeterli değildir. Fakat Sinan’ın yaptığı eserlerin listesinde İbrahim Paşa Sarayı’nda da çalışmış olduğu çok açık olarak anlaşılmaktadır. Daha önce de belirtmeye çalıştığımız gibi Sinan’ın faaliyette olduğunu bildiğimiz zaman zarfında İbrahim Paşa Sarayı’nda yapılan en büyük tadilat ve tamirat 1582 sünnet düğünü hazırlıkları sırasında yapılmıştır. Bu bakımdan Selaniki’nin bildirdiği değişiklik ve onarımların Sinan tarafından yapıldığı, Saray’ın köşesinden olan yeni girişin, Sinan’ın eseri olduğu kabul edilebilir. Girişin önündeki çardağın klasik ölçüleri, Saray’ın yapısına tatbikindeki ustalık da bunu desteklemektedir. İbrahim Paşa Sarayı’nı her zelzele ve yangından sonra tamir eden mimarların içinde Sinan’dan sonraki en meşhurları Sinan’ın halefi Baş Mimar Hasan Ağa ile Mehmed Ağa’dır. Topkapı Sarayı Müzesinde bulunan bir tamir keşif raporu Sultan Ahmed Devri’nde Saray’ın esaslı bir tamirden geçmiş olduğunu göstermektedir 272 (Resim 140-168).
Çetintaş, 1939, s. 32, 34. Konyalı, 1943, s. 92-96. 272 Orgun, 1939, s. 5; Konyalı, 1943, s. 177; TSM arşivi, D. 4411. 270 271
228
Sonuç
İ
brahim Paşa Sarayı son zamanlara kadar çok çeşitli işlerde kullanılmış, ilaveler yapılmış, yangın, deprem ve yağmalardan zarara uğramış ve birçok tamir görmüştür. Bunların hepsi çehresinde büyük değişiklikler yapmıştır. Mesela, divanhane kırmızı boyalı ahşap sütunların desteklediği kemerler ve balkonla avluya açılıyordu. Bu açıklığı üstten zengin tezyinatlı, büyük bir saçaklık koruyordu. Bu büyük salonun duvarları güzel çinilerle kaplıydı. Dikdörtgen şeklinde olan mekânı gene kırmızı boyalı ahşap sütun ve kemer sırası boyuna olarak ikiye bölmüştü. İç taraftaki bölümün zeminini büyük kıymetli halılar kaplıyordu. Bu bölüm bir ahşap şahnişle meydana açılıyordu. Bu ahşap şahniş bir sivri çatı ile örtülüydü ve duvarları da güzel çinilerle kaplıydı. Bütün bunları göz önüne getirirsek salonun 16. yüzyılda ne kadar muhteşem ve etkili olduğunu tasavvur edebiliriz. Yukarıda da üzerinde durduğumuz gibi İbrahim Paşa Sarayı, Hipodrom’un kenarından Binbirdirek Sarnıcı’na kadar uzanıyordu ve beş avlulu idi. Restorasyondan önceki tam harabe hâlini görüp de burasının bir saray divanhanesi olabileceğine, birçok Osmanlı hükümdarının düğün ve çeşitli eğlenceleri buradan seyretmiş olabileceklerine ihtimal vermeye imkân yoktu. Saray’ın diğer kısımları için de durum, divanhaneninkinden pek farklı değildi. 1939 yılında yayınladığı kitapçıkta Çetintaş’ın binanın tam bir mezbele olduğu sırada yaptığı araştırmayı burada şükranla anmak isteriz. Çetintaş, sarayın dördüncü avlusunun yıkılmadan önceki hâlini, çizdiği planla ve kitabına koyduğu fotoğraflarla tespit etmiştir. Çetintaş, sarayın esas bünyesinin ortaya çıkarılabilmesi için, ayıklanması gereken kısımları da işaretleyerek restorasyon çalışmalarına ilk ışığı tutmuştur.
Burada, İsmail Hakkı Konyalı’nın eseri üzerinde de tekrar durmadan geçemeyeceğiz. Konyalı hacimli çalışmasına Çetintaş’ın aksine pek çok kaynak koymuştur. Fakat, bunların seçiminde esas ko nuyu ilgilendirenlerden çok ilgilendirmeyenlerin bulunuşu, konuya odaklanılmasını zorlaştırmıştır. Ayrıca yazar, günümüze gelen yapının İbrahim Paşa Sarayı olmadığı peşin fikriyle işe girişmiş olduğundan tespit ettiği kaynaklar ile mevcut yapı arasında esasa ait hiçbir bilgi verememiştir. Bütün bu hususlar, şahsi mücadele ve hücumlardan hareketle Konyalı’yı yanlış sonuçlara ulaştırmıştır. Kaynakların kullanılışı ve metottaki farklı tutum, Konyalı’nın kitabını anlamamızı çok güçleştirmiştir. Araştırmamız sırasında bu eseri birçok önemli belgelerden bahsetmesine rağmen bir yana koyduk, kullandığımız kaynakların bir kısmını yeni baştan, daha önce hiç bahsedilmemiş gibi yeniden tespit ettik ve faydalandık. Kaynaklardan hareket ederek yapının bünyesinde açıklama yaparken Konyalı’nın ileri sürdüğü fikirlere, bir şey katmadığı birçok hâllerde konumuzu dağıtmamak için hiç işaret etmedik.
229
Sonuç
Araştırmamızda göz önünde tutmak istediğimiz şey daha önce ileri sürülmüş fikirleri bir yana bırakarak yapıdan günümüze gelen kısımlarla saray hakkında yerli-yabancı yazılı ve resimli kaynaklar arasında bağlantıları tespit ederek binanın her devrinin yapısını öğrenmekti. Saray’ın bünyesini tespitte ve kalan kısımların orijinal durumlarının araştırmasında dikkatimizi çeken şey, Batılı sanatkârların İbrahim Paşa Sarayı resimlerinde gözlemden çok hayalin rol oynamasına karşılık Saray’ın görüldüğü Osmanlı minyatürlerinde Türk nakkaşlarının önemli buldukları tarafları seçmeleri ve kendilerine has şematik bir tarzda tespit etmeleri oldu. Bu bakımdan Osmanlı minyatürleri çalışmalarımızda çok daha aydınlatıcı oldular. Osmanlı minyatürlerinin form dilinin kavranması, onların ne derece gerçekci bir anlayışın mahsulü olduklarını ve yazılı Osmanlı kaynaklarının çoğundan daha iyi, açıklayıcı belge değeri taşıdıklarını ortaya koymaktadır. Tekrar belirtelim ki burada gözden kaçırılmaması gereken şey, bu iş için önce Osmanlı minyatürlerinin form dilini tanımaktır. Aksi takdirde İbrahim Paşa Sarayı ile ilgili büyük küçük hemen hemen bütün araştırmalarda olduğu gibi bunlar kitapları süsleyen illüstrasyonlar olmaktan ileri gidemezler. Araştırmamızı restorasyonla paralel olarak yapmamız, restoratörün müşterek çalışma hususundaki anlayışı ve ilgisi, İbrahim Paşa Sarayı’nın esas yapısının ortaya çıkmasında bazı önemli adımlar atılabilmesi imkânını sağladı. Fakat buna ve İbrahim Paşa Sarayı’nın bünyesi hakkında günümüze gelen aydınlatıcı bütün kaynaklar üzerindeki çalışmalara rağmen Saray yapısında bilinmeyen her şey açıklanmış da değildir. Saray belki bu kadar çeşitli işlerde kullanılmamış ve değişikliğe uğramamış olsa idi tespit ettiğimiz kaynaklar daha birçok problemin çözülmesine yetebilirdi. Hipodrom’la ilgili sergi ve katalogda273 verilen bilgilerin ışığında, tekrar bir değerlendirme yapıldığında, öyle anlaşılıyorki 1854’te başlayan ve 1950‘lere kadar süren yıllarda arkeolojik araştırmalara kendilerini kaptıran Charles Newton, Stanley Casson, David Talbot Rice, Ernst Mamboury, Theodor Wiegand, Aziz Ogan ve Rüstem Duyuran gibi ünlü, yerli ve yabancı bilim adamları kendilerini Sultanahmet civarını “millî park yapma”ya o kadar kaptırmışlar ki bu arada 16. yüzyılda inşa edilen koskoca Osmanlı sarayının kalıntılarına hiç bakmamışlar ve arkeolojik kazılar sırasında Saray’ın bazı bölümlerinin yıkılmasını sağlamışlardır. Kazılarla ilgili yapılan yayımda, Rüstem Duyuran’a ayrılan satırlarda şunları buluyoruz: “1 Haziran 1950’de Hipodrom’un kuzeybatısında tartışmalı bir alanda yeni Adalet Sarayı binasının temel çalışmaları başlatıldı. Bu çalışma sadece antik şehrin tam kalbinde olmakla kalmıyor, aynı zamanda İbrahim Paşa Sarayı’nın dördüncü avlusunun da tamamen tahrip edilmesini gerektiriyordu. Tesfiye çalışmaları sırasında keşfedilen pek çok duvar yıkıntısı buradaki inşaat alanının arkeolojik olarak araştırılması gerektiğini açık şekilde ortaya koydu...”274
1938 yılında Adliye Sarayı binası yapımı söz konusu olduğunda ise arsasının kullanımı için Saray’ın yıkımı konusunda âdeta bir kampanya açılmıştı. Sedat Çetintaş ise bu kampanyaya karşı durmuştu ve yanında duran pek az kişi vardı. Çetintaş’ın, Saray’ın yıkılmasını önlemek için yaptığı yayınlarla birlikte âdeta tek başına gösterdiği gayretini burada rahmetle ve şükranla anıyoruz. Hipodrom, c. I, s. 83-90. Hipodrom c.I, s.89.
273 274
230
Sonuç
Uzun çalışmalarımıza rağmen Saray’ın ne zaman yapıldığını, sınırlarının tam olarak nerelere kadar devam ettiğini, Sinan’ın yapımızdaki payını, selamlıkla haremin nerede başlayıp nerede bittiğini, mutfak, hamam, kiler, ahır vs. gibi kısımların yerlerini kesin olarak tespit etme imkânımız olmamıştır. Bunlara karşılık günümüze gelen binanın İbrahim Paşa Sarayı olduğunu, yaşadığı olaylarla tarihte ne derece yer aldığını, kaynaklarla kalıntı arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya çalıştık. Günümüze gelen sadrazam sarayı ve sultanların kullandıkları seyir binasının üzerinde yaptığımız çalışmada, Türk minyatürlerinin form dilini kavrayarak, geniş ölçüde bu tür belgelerin nasıl değerlendirilebileceğine dair de bir örnek vermek istedik. Bu sayede, bu tür bir araştırma yapıldığında Türk minyatürleri hem birçok mimari eserin yapısı hakkında bir kaynak olarak bilgi verdiği için değerlendirilebilecek hem de belge olarak kullanılabilecek yönleri daha iyi ortaya çıkacaktır. 110 metreyi bulan cephesi, çok sağlam taş yapısı ile çok önemli özelliklere sahip olan İbrahim Paşa Sarayı, Topkapı Sarayı’nda bile benzerini bulamadığımız büyüklükte bir divanhaneye sahipti. Onun gibi bir kulesi vardı. Atmeydanı’nın bir yanında 110 metreyi aşan taş cephesi ile fevkalade etkileyici ve iddaalı bir yapıydı. Sahibinin kazandığı düşmanların sayısında bu Saray’ın rolü muhakkak ki azımsanamayacak kadar çok olmuştur. Beş avlulu İbrahim Paşa Sarayı’nın günümüze kalan üç avlusunu ele aldığımız bu incelemenin sadece bilimsel bir katkıda bulunmasından öte amaçları vardır. Bazı eserleri korurken diğerlerini sorumsuzca yok etmeme konusunda dikkatli olmamız gerektiği, merhum Sedat Çetintaş’ı örnek alarak, günlük menfaatler uğruna kültür mirasımıza göz dikip yok edenlere karşı mücadele etmemiz gerektiği bilincinin yaşamasına yardımcı olması bu amaçlar arasındadır. Son sözü, Abdurrahman Şeref Bey’in başkanlığında tarih araştırmaları için 1909/1910’da kurulan, belge ve kaynakların araştırılmasını ve tarihe ışık tutacak yayımlar yapılmasını amaçlayan Tarih-i Osmânî Encümeni’nin İstanbul Arkeoloji Müzesindeki arşivinde bulunan ve Evliya Çelebi’ye göre Topkapı Sarayı’ndan sonra en büyük saray olan İbrahim Paşa Sarayı’nın arsası uğruna nasıl yıkıldığını gösteren fotoğraflara ve koca İbrahim Paşa Sarayı’nın yalnızca Adliye Sarayı’nın arsası için değil arkeolojik araştırmalara da kurban edildiğinin hikâyesine bırakıyoruz. 2010 yılında İstanbul’da Pera Müzesinde açılan “Hipodrom/Atmeydanı; İstanbul’un Tarih Sahnesi Sergisi”nin kataloğunda Jonathan Bardill, “Hipodrom’daki Kazılar ve Arkeologlar” isimli makalesinde275 Rüstem Duyuran ile ilgili bilgi verirken Saray’ın büyük bir bölümünün yıkılışının hikâyesini de anlatmaktadır: “1 Haziran 1950’de Hipodrom’un kuzeybatısında tartışmalı bir alanda yeni Adalet Sarayı binasının temel çalışmaları başlatıldı. Bu çalışma sadece antik şehrin tam kalbinde olmakla kalmıyor, aynı zamanda İbrahim Paşa Sarayı’nın dördüncü avlusunun da tamamen tahrip edilmesini gerektiriyordu. Tesfiye çalışmaları sırasında keşfedilen pek çok duvar yıkıntısı buradaki inşaat alanının arkeolojik olarak araştırılmasını gerektirdiğini açıkça ortaya koydu.”
Hippodrom I, s. 83-90.
275
231
Sonuç
“Kazılar, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Aziz Ogan’ın yönetimi altında Müdür Yardımcısı Rüstem Duyuran’ın denetiminde gerçekleştirildi. (Şekil 76) Hafriyat basilica iki alanda toplanmıştı.” “İbrahim Paşa Sarayı’nın batısında, dördüncü avlunun bulunduğu yerde, erken Bizans Dönemi’ne ait yarım daire şeklinde çok büyük bir revak keşfedildi. Bu portico, altıgen biçimli ana salonu on sene evvel keşfedilmiş olan bir sarayın o zamanlardaki etkileyici girişini oluşturuyordu. Bu kazıda ise portiğe açılan çok sayıda başka saray odaları da açığa çıkarılmış oldu ve üzerinde yazı bulunan bir bir sütun kaidesi de bu sarayın bir zamanlar beşinci yüzyılda yaşamış Pers asıllı bir hadım olan Antiokhos’a ait olduğunu ispat etti. Adalet Sarayı bu alan üzerine inşa edildi. “ “Rüstem Duyuran, İbrahim Paşa Sarayı’nın kuzeyindeki diğer kazı alanında Hipodrom’un batı tarafının oldukça iyi durumda olan kalıntılarını ortaya çıkardı. Burada, esasen Hipodrom’un batıdaki dış duvarını oluşturmuş olan bir dizi tuğla payanda bulundu. Bu payandaların doğusunda tonozlu olarak yapılmış ve oturma yerlerinin üst sırasını desteklemiş olan 4.4 m. genişliğinde bir dehliz bulunuyordu. Dehlizin doğu tarafı uzun bir duvarla belirlenmişti ve bunun da doğusunda oturma yerlerinin alt sırasına ait birkaç dizinin kalıntıları ortaya çıkmıştı. Kazılar düzenli bir şekilde Ernst Mamboury tarafından da ziyaret ediliyordu. Rüstem Duyuran’ınkilerle beraber onun da gözlemleri Hipodrom’un sadece bu tarafının değil, geri kalan kısımlarının da tamamlanması için belirleyicidir.” “1914 yılında doğmuş olan Rüstem Duyuran, arkeoloji eğitimini Münih’te almış, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdür Yardımcılığı’na gelmeden once 1943 -1946 yılları arasında İzmir Müzesi Müdürlüğü’ne getirilmiştir. 1961 yılında bu defa da Ankara’da Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne getirilerek ödüllendirilmiştir. 1992 yılında ise vefat etmiştir.”
Bu yazı İbrahim Paşa Sarayı’nın yıkılışının Adliye Sarayı’na arsa açılması ile başlayıp Arkeolojik kazılarla devam edip tamamlandığını ve nasıl gerçekleştirildiğini açıkça anlatmaktadır. Bu kadar yıl geçtikten sonra yapılan araştırmalarla yanlışların ve doğru işlerin nasıl irdelendiği ve doğru veya yanlış yapanların isimlerinin gelecek kuşaklara nasıl aktarıldığını ve yaşatıldığı görülmektedir. Bu olaydan alınacak çok ders vardır.
232
Kaynakça
Afyoncu, Erhan, Osmanlı Devlet Teşkilatında Defterhane-i Amire (XVI-XVIII.Yüzyıllar), Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi, 1997. , Çev. Pınar Gökpar-Elettra Ercolino, Venedik Elçi Raporlarına Göre Kanuni ve Pargalı İbrahim Paşa, İstanbul: 2012. Ali (Gelibolulu), Cami’ul-Hubub’der Mecalis-i Sur, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, B. 203. , Künh ül-ahbar, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, R. 1118. And, Metin, 40 Gün 40 Gece, İstanbul: Taç, 1959. , A History of Theatre and Popular Entertainment in Turkey, Ankara: 1963-64. , “Eski Osmanlı Şenlikleri üzerine üç İtalyan Kaynağı”, Forum XIV, No. 184, (Aralık, 1961): 14-16. Arseven, Celal Esad, Türk Sanatı (Saraylar ve Kasırlar), İstanbul: (tarihsiz). Arslan, Mehmet, Osmanlı Saray Düğünleri ve Şenlikleri, C. 2, İstanbul: 2009. Aslanapa, Oktay, “Sinan” maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi C. 10, İstanbul: s. 655-661. Atasoy, Nurhan, Nakkaş Osman’ın Eserleri ve Osmanlı Minyatür Sanatına Getirdiği Yenilikler, İstanbul: İstanbul Üniversitesi (yayımlanmamış doktora tezi), 1962. , “Documentary Value of Ottoman Miniatures”, Mealanges Mansel II Ankara: 1974, 749-755. ,1582, Surname-i Hümayun, Düğün Kitabı, İstanbul: 1997. Atıl, Esin, Süleymanname, New York: 1986. Bacque-Grammont, Jean-Louis, “Deux Ordres D’İbrahim Paşa; İbrahim Paşanın iki Emirnamesi”, Türk Nümismatik Derneğinin 20.Kuruluş Yılında İbrahim Artuk’a Armağan, İstanbul: 1988, 37- 48. Badill, Jonathan “Konstantinopolis Hippodromu’nun Mimarisi ve Arkeolojisi / The Architecture and Archaeology of the Hippodrome in Constantinople”, Hippodrom/Atmeydanı: İstanbul’un Tarih Sahnesi, I, (haz. Brigitte Pitarakis), İstanbul: Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 2010, 91-148. Baudier, Michel, Histoire Generale du SerraiZ et de la cour du grand Seigneur des Turcs, Paris: 1632. Cantay, Tanju, “Atmeydanı” , DİA, İstanbul: 1991, IV, 82- 83. 233
Kaynakça
Carim, Fuad (haz.) 1964, Kanuni Devrinde İstanbul, İstanbul: 1964. Celalzade Mustafa Çelebi, Tabakat-ül Memalik-ü Derecat’ül-Mesalik, Üniversite Kütüphanesi, T. 5959, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, R. 1118, B. 298; Süleymaniye, Fatih 4422. Celalzade Mustafa Çelebi, Tabakat ül-Memalik ve Derecat ül-Mesalik, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, T. 5959. , Tabakat ül-Memalik ve Derecat ül-Mesalik, TSM Kütüphanesi, R. 1118. , Tabakat ül-Memalik ve Derecat ül-Mesalik, Süleymaniye Kütüphanesi Fatih 4422. Celâloğlu, Mustafa, (haz. Sadettin Tokdemir), Tabakatül Memalik ve Derecat ül Mesalik, Osmanlı İmparatorluğunun Yükselme Devri’nde Türk Ordusunun Savaşları ve Devletin Durumu, İç ve Dış Siyasası, İstanbul: Askeri Matbaa, 1937. Cevdet Paşa, Cevdet Paşa Tarihi, İstanbul: 1302. Cezar, M., “Osmanlı Devrinde İstanbul’da Yangınlar ve Tabii Afetler”, Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve Incelemeleri I, İstanbul: 1963, 327-414 Clair, Alexandrine N. St., The Image of the Turk in Europe, New York: 1973. Çetintaş Sedat, “Kör Kazma Hortlayabilir mi? Sinan’ın Eseri Olan Atmeydanı Sarayı Yıkılamaz”, Cumhuriyet Gazetesi (5 Haziran, 1938). , Saray ve Kervansaraylar Arasında İbrahim Paşa Sarayı, İstanbul: 1939 Danişmend İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, 1947. Dervişoğlu, İsmail (Haz.) İstanbul ve Mimari Yazıları, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1951. Dirimtekin F., Ecnebi Seyyahlara Nazaran XVI. Yüzyılda İstanbul, İstanbul: 1964. Duyuran, R., “İstanbul Adalet Sarayı İnşaat Yerinde Yapılan Kazılar Hakkında İlk Rapor”, İstanbul Arkeoloji Müzesi Yıllığı, V (1952): 23. Ebersolt J., Le Grand Palais de Constantinople, Paris: 1910. , Constantinople Byzantine et les Voyagevres du Levant, Paris: 1918. , Preliminary Report Upon the Excavations Carried out in the Hippodrome of Constantinople in 1927, London: 1928. Emecen, Feridun “İbrahim Paşa, Makbul” maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 21, (2000): 333-335. Evliya Çelebi, Seyahatname (İstanbul, 1314). Evliya Çelebi Seyahatnamesi, (Haz. S. A. Kahraman-Y. Dağlı) Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, İstanbul, 2003, C. 1, kitap 1. , (Haz. Zuhuri Danışman) İstanbul: 1963. Eyice, Semavi, “İstanbul (Tarihi Eserler)” maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 5/II, 1966: 1214/44-1214/144. , “Elçi Han”, Tarih, s. 24 (1970 Mart), 93-130. Ferdi, Gazavat-ı Sultan Süleyman, Ayasofya Kütüphanesi, 3317 . Gökbilgin, Tayyib, “İbrahim Paşa, Pargalı, Frenk, Makbul, Maktul” maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi , C. 10, 1966 İstanbul s. 908-913. Grélois 2010 Grélois, Jean-Pierre, “Batılı Seyyahların Gözünden Hippodrom/Atmeydanı: 234
Kaynakça
Gerçekler ve Efsaneler (Onbeşinci-Onyedinci Yüzyıllar)=Western Travellers’ Perspectives on the Hippodrome/Atmeydanı: Realites an Legends (Fifteenth-Seventeenth Centuries)”, Hippodrom/Atmeydanı: İstanbul’un Tarih Sahnesi I, (Haz. Brigitte Pitarakis) İstanbul: Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 2010, 213-239. Grosvenor, Constantinople London: 1895. Gurlitt, Cornelius, D’ie Baukunst Konstantinopel Berlin: 1907-11. Gyllius, P., De Topographia Constantinopoleos et de illius Antiquita tibus libri quator, Lyon: 1561. , (Çev. J. Ball), The Antiquities of Constantinople, London: 1729. Hammer, J. De, Histoire de L’Empire Ottoman, Paris: 1836. Hammer-Purgstall Josef von, (çev. Mehmed Ata), Devlet-i Osmaniye Tarihi, İstanbul: 133032. , Constantinopel und der Bosporus, C. l, Pesth, 1822. Dernschwam, Hans Tagebuch der Delegation Reise 1553-1555 nach Konstantinopel und Amasya (1553-1555), (yay. F. Babinger), München: Leipzig, 1923. Hasanbeyzade Tarihi, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, H. 1585; B. 207. Hayrullah Efendi, Osmanlı Tarihi, İstanbul: 1292. Hippodrom / Atmeydanı: İstanbul’un Tarih Sahnesi Sergi Kataloğu 9, (İstanbul: Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 2010. Huart, C. L., “Elkas Mirza” Maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.IV, 1945: 237-238. Hünername C. I, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1523. Hünername C. II, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1524. İstanbul Adalet Sarayı, Proje Müsabakası Evrakı, İstanbul: 1947. İnciciyan, P.G., İstanbul, (terc. H. Andreasyan), İstanbul: 1956. Jacobs, Emil, Untersuchungen zur Geschichte der Bibliotheken im Serai zu Bibliothek zu Konstantinopel, Heidelberg, 1919. Jenkins, H. D., İbrahim Paşa, Grand Vizier of Suleiman the Magnificent, New York: Columbia University Studies in Social Sciences, 1911. , (Çev. Nilüfer Epçeli, ed. E. Afyoncu) Kanuni’nin Veziriazamı Pargalı İbrahim Paşa, İstanbul: 2011. Jones, George Matthew, Travels in Norway, Swede, Finland, Russia and Turkey, London: 1827. Kanuni Devrinde İstanbul, (Haz. Fuad Carim), İstanbul: 1964. Karaçelebizade Abdülaziz Efendi, Ravzat ül-ebrâr, İstanbul: Bulak Matbaası, 1248. Karatay, F. E. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar Kataloğu, İstanbul 1961, C. I. Karwicki, J. D., Opisanie wjazdu do Stambulu Rafa’a Leszcynkiego (Büyük elçi Rafal Leszczynki’nin İstanbul Seyahatinin Ruznamesi) Biblioteka Warszawska III , 1882. Katip Çelebi, Fezleke, İstanbul, 1286. 235
Kaynakça
Koçi, “Fazlı Paşa Sarayı”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul: 1971, C. X, 5596. Konyalı, İbrahim Hakkı, Tarihçi Gözü İle: Hapishane Binası Niçin Yıkılabilir?, Kurun, 3 Ağustos 1938. , İstanbul Abidelerinden Istanbul Sarayları C.1, İstanbul, 1943. Kömürcüoğlu, Asım, Istanbul Adalet Sarayı, Arsa ve İnşaatının İç Yüzü, Ankara, 1935-47. Kömürcüyan, Eremya Çelebi, (çev. H. Andreasyan), XVII. Asırda Istanbul, İstanbul: 1952. Köprülü, Orhan Fuad, “Yemişçi Hasan Paşa” maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam An siklopedisi, İstanbul: 1950, 330-334. Leunclavius, Historiae Musulmanae Turcorum de monumentis ipsorum excriptae libri XVIII, Frankfurt: 1591. Lewenklaw, Hansen, Neuwe Chronica Türckischer Nation, von Türcken selbs beschriben Neuwer Musulmanischer Histori, Türckischer Nation von ihrem Herkommen, Geschichten und Thaten, Frankfort am Main: 1590. Mamboury, E.- Wiegand, T., Die Keiserpalaeste von Konstantinopel, Berlin and Leipzig: 1934. Mamboury, Ernest, The Tourists’ Istanbul, İstanbul: 1953. Mansel, Arif Müfid, “İstanbul’daki ‘Burmalı Sütun’ “, Belleten, C. 34, s. 134, (Nisan 1970): 189-209. Matrakçı Nasûh, Menazil-i Sefer-i Irakeyn, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi T. 5964. Maurand, Jerome, Itinerarie de Jean Maurand d’Antibe a Constantinople, Paris: 1901. Mehmet Ziya, Istanbul ve Boğaziçi, İstanbul: 1928. Melling, M., Voyage pittoresque du Gonstantinople et des rivers du Bosphore, Paris: 1819. Meriç, R. Melul, Mimar Sinan; Hayatı-Eseri, Ankara: 1965. Müller Wiener, Wolfgang, Bildlexikon zur Topographie Istanbuls, Tübingen: Verlag Ernst Wasmuth, 1977. Naima Tarihi, İstanbul: 1280. Naima Tarihi, (Yay. Zuhuri Danışman), İstanbul: 1967-69. Necipoglu, Gülru, Architecture, Ceremonial and Power-The Topkapı Palace in the Fiftienth and Sixteenth Centuries, Cambridge MA, 1991. , “Süleyman the Magnificent and the Representation of Power in the Context of Ottoman-Hapsburg- Papal Rivalry,” Empire and Civilization in the Age of Süleyman the Magnificent, eds. H. İnalcık and C. Kafadar, 1992, s. 192-218. Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa, Nusretname (1721), C. II, Sadeleştiren: İsmet Parmaksızoğlu, İstanbul: 1966, 32. Orgun, Zarif, İbrahim Paşa Sarayı, İstanbul: 1939. Orhonlu, Cengiz, “Sünnet” maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1970: C. XI , 245-7. Öztuncay, Bahattin, Dersaadet’in Fotoğrafçıları 2, 19. Yüzyıl İstanbul’unda Fotoğraf: Öncüler, Stüdyolar, Sanatçılar, İstanbul: Aygaz, 2003. Peçevi Tarihi, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi R. 1115. 236
Kaynakça
Peçevi, İbrahim (haz. Murad Uraz), Peçevi Tarihi, I, İstanbul 1968. Preliminary Report Preliminary Report upon the Excavations Carried out in the Hippodrome of Constantinople in 1927, London, 1928. Püskül, Ayla, İbrahim Paşa Sarayı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi (yayımlanmamış Lisans Tezi), İstanbul: 1965. Raczynski, Eduard, (çev. F. H. von der Hagen), Malerische Reise in einigen Provinzen des osmanischen Reichs: Aus dem Polnischen übersetzt, Breslau: Grass, Barth & Co, 1825. Reyhman, Jan, İstanbul’da Eski Lehistan Devlet Elçiliğinin Yerine Dair, Sanat Tarihi Yıllığı 1964-65, 39. Raşid Tarihi, Müteferrika baskısı 1153. Ravzat ül-ebrar, İstanbul: Bulak Matbaası, 1248. Rouillard, Clarence Dana, The Turk in French History, Thought and Literature (1520-1660), Paris: (Tarihsiz). Rüstem Paşa, Tevarih-i Âli Osman, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi T 2438. Sanal, Haydar, Mehter Musikisi, İstanbul: 1964. Sanderson, J., The Travels of John Sanderson in the Levant) London, 1931. Sanuto, Marino, Diarii di Marino Sanuto, Venezia, 1893. Schneider, A. M., “Das Serai des İbrahim Pascha am At Median zu Konstantinopel”, Revue Historique du Sud-est Européen XVIII, Bucarest, 1941, 131- 136. Schulz, Walter PhiJipp, Die Welt des Islam, München: 1917. Selaniki (Tarihi), Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi R. 1139, 1137, İstanbul: 1281. Sertoğlu, Mithad, “İstanbul (1520’den Cumhuriyete kadar)” maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 5/II, 1966: 1214/1-1214/44 Sevin, M. L’Abbé, Lettres sur Constantinople, Paris: 1802. Sherrard, Phillip, Konstantinopel, Lausanne: Freiburg, 1963. Silâhdar Tarihi, İstanbul: 1928. Silâhdar Mehmed Ağa, (yay. İ. Parmaksızoğlu), Nusretname, İstanbul: 1962-66. Sinanlar, Seza, Atmeydanı, İstanbul: 2005. Solakzade (Tarihi), İstanbul: 1297. Stout, Robert Elliot, The Sûr-i Humayûn of III. Murad: A Study of Ottoman Pageantry and Entertainment, The Ohio State University, Ph D., 1966 (yayımlanmamış tez) Surname, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1344. Surname-i Hümayun (III. Murad), Viyana Nationalbibliothek cod. No. 1019. Süleymanname, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1517. Şanizade Tarihi, İstanbul: 1290. Şehinşahname, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi B. 200. Şehsuvaroğlu, H., Istanbul Sarayları, Doğan Kardeş Neşriyatı 1954. Talikî-zade Şahnamesi, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi III A. 3592. Tanpınar, Ahmet Hamdi, Yaşadığım Gibi (haz. Birol Emil), İstanbul 2000, 195-202. 237
Kaynakça
Tavernier 1675 Tavernier, J.B., Nouvelle Relation de l’Interieur du serail du Grand Seigneur, Paris: 1675. Tekindağ, Ş., “İstanbul, Türk devri (1453-1520 yılları arası)” Maddesi, İslam Ansiklopedisi, C. 5/ll, 1966, s. 1199-1214. Turan, Ebru, The Sultan’s Favorite; İbrahim Pasha and the Making of Universal Soverignty in the Reign of Sultan Süleyman 1516-1526), (The University of Chicago; A Dissertation Submitted to the Faculty of the Division of the Humanities in Candidacy for Doctor of Philosophy, Chicago, Illınois 2007) Doktora tezi Chicago: 2007. Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri I, İstanbul 1963, s. 327-414. Ullein-Reviczky, Souvenirs Hongrois en Turquie, Budapest: 1943. Uran, Hilmi, III. Mehmed’in Sünnet Düğünü, İstanbul: 1942. Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Kapıkulu Ocakları, Ankara: 1943. , Osmanlı Tarihi, Ankara 1964:, C. II. , Osmanlı Tarihi, Ankara 1951, C. III, Kısım I. , Osmanlı Tarihi, Ankara 1954:, C. III, Kısım 2. , Osmanlı Tarihi, Ankara 1956, C. IV, Kısım 1. , “Kanuni Sultan Süleyman’ın Vezir-i Azamı Makbul ve Maktul İbrahim Paşa Padişah Damadı Değildi”, TTK, Belleten, XXIX,114 (1965): 355- 361. Üsküdarî Tarihi, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi R. 1223. Vakayıname (1058/164:8 -1106/1694-5), Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1468. Yazıcı, Nurcan, “Atmeydanı’nda Şık Osmanlı Sergi Binası ve Mimar Bourgeois-Parvillée-Montanı İşbirliği / The First Ottoman Exhibition Building in Atmeydanı and the Collaboration of Architects Bourgeois-Parvillée-Montanı”, Hippodrom / Atmeydanı: İstanbul’un Tarih Sahnesi, II., (haz. Ekrem Işın), İstanbul: Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 2010, 128-151. Yurdaydın, Hüseyin, Matrakçı Nasuh, Ankara: 1963. Yücel, Yaşar, Muhteşem Türk Kanuni ile 46 Yıl, Ankara: 1991. Zübdet-ül Eş’ar, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi R. 824.
238
Dizin 153, 157, 158, 173, 181, 185, 186, 187,
A
189, 192, 195, 196, 197, 224, 227, 231,
Aalst, Pieter Coecke van 41 Abazalı 66
Abbé Sevin 110
233, 234, 235, 237, 238
Atmeydanı Sarayı ayrıca bkz. ve aynı yapı
İbrahim Paşa Sarayı 60, 61, 104, 105,
Abdurrahman Şeref Bey 231 Abdülhamid, Sultan II. 77
107, 196, 227, 234
Abdülaziz Efendi, (Karaçelebizade) 66
Avrupa Konseyi Sergisi 81
Adalet Arşiv 178
Ayasofya 41, 75, 84, 92, 93, 114, 144, 186, 234
Acem Ali 227, 228
Aya İrini 144, 186
Adalet Sarayı 9, 10, 17, 18, 19, 73, 80, 103, 113,
Ayas Paşa, (Vezir) 52, 53
114, 186, 193, 194, 197, 198, 216, 224, 230, 231, 232, 234, 235, 236
Ayşe Sultan 60, 61
Ayaşlıoğlu, Mustafa 7
Adliye Sarayı aynısı: Adalet Sarayı
Ayşe Sultan (Sultan III. Murad’ın kızı) 60, 66
Ahmed, Sultan III. 72
B
Ahmed, Sultan I. 66
Ahmed Paşa, Vezir (Mısır beylerbeyi) 30, 32,
Babıali 18
Aksay, Mustafa 10, 18
Bağdat 35, 67
Alemdar Vakası 73
Bardill, Jonathan 231
Ali Osman Çavuş, Arabacı 192
Bayezid Sultan II. 21, 42, 48, 51, 56, 101, 104,
Alman Çeşmesi 111, 115
Bayram Paşa 67
Anadolu Medeniyetleri Sergisi 81
Belgrad 26, 61
Arif Paşa 187
Binbirdirek 9, 11, 24, 49, 169, 185, 186, 187,
53, 64
Bab-ı Hümayun 67, 84, 144
Alemdar Mustafa Paşa, Sadrazam 73
Banduri, Anselme 95
Ali Ağa, Çavuşbaşı (yeniçeri ağası) 66
Baudier, Michel 66, 92
Ali Ağa, Çavuşbaşı (yeniçeri ağası) 192
157
Amsterdam’daki Rijksmuseum 94
Belaylı Barnabas= Bilayî Barlabaş 101
Apollo heykeli 30, 35
Bilayî Barlabaş 101
Arkeoloji Müzesi Tarih Encümeni Arşivi 200, 202, 204, 206, 208, 210, 212, 213, 214, 218, 220, 221, 222
189, 191, 192, 224, 229
Bizans, Devri/İmparatorluğu 41, 42, 45, 48, 49, 98, 111, 189, 190, 232
Aslanhane 53, 104
Bonfils 45
Atik Ali Paşa Camii 101
Bourgeois, Augustte 44
Arseven, Celal Esad 19
Bosna 21
Atmeydanı 10, 17, 18, 32, 39, 41, 44, 45, 48, 51,
Bragadino, Pietro 21, 34
52, 53, 56, 60, 61, 66, 67, 68, 69, 72, 74,
Breslau 98, 237
104, 105, 107, 111, 112, 115, 117, 149,
Bulgaristan 191
83, 86, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100,
Buda aynısı Budin 27, 30, 38, 92 239
Dizin
Burhan-ı Katı 158
Diana heykeli 30, 35
Brüksel 41
divanhanesi İbrahim Paşa Sarayı 24, 53, 62, 75,
Bussiéré, Baron de 99
Dikilitaş 92, 93, 100
92, 93, 94, 95, 100, 115, 125, 127, 131,
C
132, 144, 148, 149, 153, 154, 156, 157,
Canfeda Tekkesi 34, 35
158, 159, 161, 162, 164, 166, 168, 169,
Casson, Stanley 230
Celalzade Mustafa Çelebi 48, 104, 105, 170
229
Cevdet, Muallim 191
divanhanesi Topkapı Sarayı 170
Cezar, Mustafa 69
Divanyolu semti (İstanbul) 18, 69, 72, 75, 185,
cezaevi, Sultanahmet’te bulunan 18 Constantine 41
Cornelius Van Loos 92
Cumhuriyet gazetesi 17, 19, 234
Ç Çadır Mehterleri Kasrı aynısı Çadır Mehterleri Köşkü
çardak ayrıca bkz. kule Çarşamba 228
Çemberlitaş 69, 84
Çetintaş, Mimar Sedat 18, 19, 109, 113 Çukur Çeşme 146, 153
Divan-ı Kasım 30, 31 195
Duyuran, Rüstem 230, 231, 232
E Edirne 53, 56
Eğilmez, Ertuğrul 112, 114, 125, 168
Elçi Hanı aynısı İbrahim Paşa Sarayı 69, 100, 101, 153
Encümen ayrıca bkz. Tarih-i Osmânî Encümeni 48
Epir 21
Eski Saray aynısı İbrahim Paşa Sarayı 53, 68, 92
D Damat Fazlı Paşa 68
damat İbrahim Paşa 35
d’Aranco, Raimando 44 Darüssaade 72
Davud, Mimar 227
defterdar 53, 73, 66, 68, 69, 77, 111 Defterdar Halıcızade 68 Defterdar Paşa 69
Defterdar Sarayı aynısı İbrahim Paşa Sarayı
Defterhane (binası) 73, 74, 75, 77, 78, 80, 81, 103, 104, 111, 115, 116, 117, 118, 119, 124, 127, 144, 173, 190, 191, 233
Defter-i Hakani 73, 76, 80 Defteri Hakaniye 145
Dernschwam, Hans 56, 100, 101, 109, 110, 117, 235
Desfontaines 21, 26 240
170, 171, 173, 174, 177, 178, 181, 191,
Evliya Çelebi 17, 191, 192, 231, 234
F Fatih Sultan Mehmet bkz Mehmed, Sultan I. Fatma Sultan 67
Fazıl Ahmed Paşa (Köprülü) 72 Fazlı Paşa 68, 104, 107, 236
Fazlı Paşa Sarayı aynısı İbrahim Paşa Sarayı 68, 104, 107, 236
Feshane 44
Fezleke (Kâtip Çelebi’nin eseri) 235 Filibe şehri 30
Firuzağa Camii 41, 75, 94, 100, 109, 113
Fındıklılı Mehmed Ağa bkz. Mehmed Ağa
Flamanlı Cornelius Duplicius Schepper bkz. Schepper
Forbin, M. le Comte de 99, 100
Dizin
İbrahim Ağa Evi 103, 107, 186
G Gabriel, A. veya Albert 214, 216
İbrahim, Sultan 67, 68, 69
Galata semti/kulesi 33, 34, 35, 69, 74, 83, 143,
İbrahim Paşa, Bosnalı (Sadrazam) 60, 61
Galata Sarayı 69
İbrahim Paşa Sarayı 9, 10, 17, 18, 19, 26, 27,
149
İbrahim Paşa Kulesi 185
Genel Hapishane 77
35, 36, 38, 41, 42, 44, 45, 49, 51, 52, 53,
Gökbilgin, Tayyip
72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 80, 81, 83, 84,
Giovio, Paola 21, 26
54, 56, 57, 58, 60, 61, 64, 66, 67, 68, 69,
21, 51, 53, 234
Güzelce Mahmud Paşa bkz. Mahmud Paşa
86, 87, 88, 89, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98,
H
111, 112, 113, 114, 115, 116, 118, 122, 124,
99, 100, 101, 103, 104, 105, 107, 109, 110, 125, 126, 127, 131, 134, 138, 139, 144,
Hakkâk Mathieu 95
145, 146, 148, 149, 152, 153, 156, 157,
Halep 44
159, 160, 163, 166, 168, 169, 171, 172,
Halil Paşa 66
173, 174, 176, 178, 181, 183, 184, 185,
Hammer, J. de 32, 35, 52, 53, 56, 60, 68, 185,
186, 187, 189, 190, 191, 192, 194, 195,
235
196, 197, 198, 202, 204, 206, 208, 210,
Hans Dernschwam 56, 100, 101, 109, 110, 117,
212, 213, 214, 216, 218, 220, 221, 222,
235
Hasan Ağa (Baş Mimar) 61, 228
227, 228, 229, 230, 231, 232, 236, 237
Hasan Çavuş (Baş Mimar) 114, 115, 174
İbrahim Peçevi Tarihi 32, 48, 51, 56, 60, 67,
Hasan Paşa, (Yemişci) 61, 110, 185, 236
İkinci Viyana Muhasarası 191
Hasan Efendi 153
Hatice Sultan (I. Selim’in kızı, İbrahim Paşa’nın karısı) 32
Herkül heykeli 30, 35 Hilair, P. 95, 96
Hipodrom ayrıca bkz. dipnotlarda ve kaynakçada Hippodrom 9, 10, 19, 41, 42, 44, 45, 48, 49, 72, 73, 84, 93, 98, 99, 110, 111, 125, 131, 145, 149, 153, 173, 229, 230, 231, 232
Hiyamiyye Kasrı 107 Hogarth, William
Hünername 27, 33, 35, 37, 39, 55, 86, 90, 92, 107, 116, 127, 134, 171, 178, 181, 190, 235
Hünkâr Köşkü aynısı İbrahim Paşa Sarayı 18
157
İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi 44 İnciciyan, P. G. 35, 74, 97, 98, 235 İskender Paşa 21
İslam Ansiklopedisi 19
İstanbul Adliye Sarayı 17, 103, 193 İstanbul Sarayları 19
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi 83 İzzet Mehmed Efendi (Keçecizade) 74
J Jones, George Matthew 77, 111
K Kâğıthane semti 53
Kamus-u Osmani 158
Kanuni Sultan Süleyman bkz. Süleyman, Sultan I.
İ İbrahim Ağa (Paşa) 24, 25, 26, 30, 51, 103, 107, 186, 187, 191, 192, 227, 228
kaptan-ı derya 59, 66, 67 Karidis, Kosti 187
241
Dizin
Karlofça Muahedesi (Antlaşması) 97
Mehmed, Sultan IV. 69
kathisma 41
Mehmed Ağa, (Fındıklılı) 72
Kasım Paşa (Mimar) 53 Kâtip Çelebi 66
Kâtip Mehmed 174 Kâtipzade 185
Klod Farer Caddesi 186, 187 Kolordu Ambarı 77
Konstantinos, (Patrik) 77
Koyuncuzade Mustafa (Sarıklı) 186, 187
Mehmed Ağa 61, 72, 228, 236, 237 Mehmed Ağa Camii 228
Mehmed Paşa, (Cerrah) 60
Mehmed Paşa, (Kaptan) 66
Mehmed Paşa (Piri) 30, 170
Mehterhane-i Amire 104, 181
Mehterhane Kasrı/Köşkü aynısı İbrahim Paşa Sarayı 104, 107, 117, 189, 190
Kömürcüoğlu, Asım (Mimar) 18
Mehterhane Mahzen-i Evrak 18
Köprülü Fazıl Ahmed Paşa bkz. Fazıl Ahmed
Millî Müdafa Evrak Hazinesi 77
Kömürcüyan, Eremya Çelebi 72, 77 Paşa
Kubbealtı 161, 186
kulesi, İbrahim Paşa Sarayı 61, 168, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 191, 218
L Lala Mustafa Paşa bkz. Mustafa Paşa 60 Lehistan 72, 96, 191, 237 Leszczynki 97
Londra 99, 100
Lorichs, Melhior 101 Lütfü Paşa 157
M
Mısır beylerbeyliği 30, 32, 53 Mirza, Elkas 56
Mottraye, La 99
Murad, Sultan III. 60, 86, 88, 92, 105, 109, 181, 183
Murad, Sultan IV. 67
Musa Çelebi (Muhasip) 66, 67 Mustafa, Sultan I. 66
Mustafa, Sultan II. 72
Mustafa Paşa (Defterdar) 66 Mustafa Paşa (Lala) 60
Mehmed Ağa, Fındıklılı, (Silahtar) 72 Mustafa Ağa/Paşa, (Silahtar) 67
N
Macaristan Seferi 30, 34, 35, 92
Naima Tarihi 61, 66, 67, 68, 69, 111, 185, 236
Mahmud Paşa (Güzelce) 61, 66
Nasuh Efendi (Matrakçı) 45, 53, 83, 84, 131, 143,
Mahmud, Sultan II. 74, 168, 169
Nakkaş Osman 86
144, 145, 146, 148, 149, 153, 156, 159,,
Mainfray, Pierre 21, 26
Makbul İbrahim Paşa aynısı İbrahim Paşa 21
Maktul İbrahim Paşa aynısı İbrahim Paşa 61, 238 Mamboury, Ernst 41, 111, 230, 232, 236
Newton, Charles 230
Mankenler Müzesi 75, 116, 195
Nuruosmaniye Camii 104
Maliye Evrak Hazinesi 77, 188
Naumann 125, 172
Manisa 21
Noyan, İsmail 191
Marmara Üniversitesi Rektörlüğü 44
Nusretname 191, 236, 237
Mehmed, Sultan I. (Fatih) 45, 92, 119
O
Matrakçı Nasuh bkz. Nasuh Efendi Mehmed, Sultan III. 60, 86 242
161, 168, 170, 171, 178, 184, 185, 186, 187
National Museum Library (Stockholm) 93
obelisk 44, 45, 93, 95, 97, 100
Dizin
Ogan, Aziz 214, 216, 230, 232
Sanat Ansiklopedisi 174
Ö
Schepper, Cornelius Duplicius (Flamanlı) 19,
Ömer Ağa, (İstanbul Emini) 51, 103, 227 Örs, Hayrullah 172, 191
Öztuncay, Bahattin 73, 75, 110, 127, 131, 157, 173, 174, 95
P Paksoy, Doğan 10, 34 Parga 21
Paris 21, 26, 95, 99, 100, 110, 233, 234, 235, 236, 237, 238
Parvillee, Leon 44
Peçevi Tarihi bkz. İbrahim Peçevi
Pera Müzesi 42, 44, 45, 48, 76, 96, 115, 173, 233, 235, 238, 243
peykhane 61, 69, 185
Pitarakis 111, 233, 235 Polonya 96, 98
Püskül, Ayla 19, 126, 130, 134, 139, 148, 156, 160, 199
Sanayi Mektebi 44, 45
45, 107, 109, 172
Schneider 109, 138, 172, 237 Schulz 111, 237
Sebah 110, 111, 115, 127, 131, 138, 157, 178 Sebah&Joallier 111, 115
Selaniki 157, 158, 181, 197, 228, 237 Selaniki Tarihi 181
Selim, Sultan II. 60 Semavi Eyice 153 Sent Efemia 119
Sergi-i Umumi-i Osmani 44
Server Dede 117, 118, 127, 179
Server Dede Türbesi 117, 118, 179 Silivrikapı 72
Sinan, Mimar 178, 180, 183, 195, 196, 197, 227, 228, 231, 233, 234, 236
Sinan Paşa 17
Siyavuş Paşa Sarayı 17 Sofya 30
Sokollu Mehmed Paşa Camii 75
R Raimando d’Aranco 44 rakım 131
Raczyński, Edward
Recep Paşa (Topal) 61, 66, 67, 68
Recep Paşa Sarayı, Topal aynısı İbrahim Paşa Sarayı 66, 67, 68
Revan Seferi 67
Reychman, Jan 96, 99
Rice, David Talbot 230
Rijksmuseum, Amsterdam’daki 94
Risale-i Tezkiretü’l Ebniye 196, 227 Rumeli 30
Rüstem Paşa, (Sadrazam) 30, 35, 51, 103, 237
S Sai Mustafa Çelebi (şair, nakkaş) 227 Salih Paşa (Sadrazam) 68
Sokollu Mehmet Paşa Sarayı 192 Solakzade 185, 237 sphendone 149 Stockholm 93
Sultanahmet Meydanı 111, 118, 195, 212, 224, 230
Sultanahmet Camii 17, 18, 41, 44, 61, 66, 77,
93, 94, 95, 97, 98, 111, 118, 196, 212, 224
Surnamesi, III. Murad; aynısı Surname-i
Hümayun 128, 132, 134, 158, 162, 171, 178, 181, 233, 237
Süleyman, Sultan I. (Kanuni) 21, 26, 30, 32, 34, 35, 41, 48, 51, 53, 56, 60, 83, 86, 92, 97, 101, 103, 105, 116, 139, 144, 157, 160, 170, 171, 179, 181, 190, 227, 228
Süleyman, Sultan II. 72
Süleymaniye Camii ve Külliyesi 17, 45, 101
243
Dizin
Tuchelt 172
Ş şahniş 60, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 148,
Tuhfetü’l Mimarin 196, 227
Şam 44
Türk Sanatı kitabı 19, 233
Şehinşahname 57, 60, 64, 65, 86, 88, 134, 181,
Türk ve İslam Eserleri Müzesi 31, 80, 81, 197
Şehit Mehmed Paşa 74
U
Şehzade Mehmed, I. Süleyman’ın oğlu 57, 58,
Uluengin, Fatin 112, 114, 125, 168
150, 152, 153,157, 158, 160, 171, 181, 229
Şanizade 75, 237 237
Şehzade Bayezid, I. Süleyman’ın oğlu 56
60, 62, 65, 86, 87, 88, 105, 144, 162, 181
Şehzade Mustafa, I. Süleyman’ın oğlu 53
Şehzade Selim, I. Süleyman’ın oğlu 52, 53
Turan, Ebru 26
Türk Sanatı Tarihi kitabı 177
Ulasko 101
Uzun Şücaattin Camii 186, 187
V
Şirvan 56
Vakayıname 238
T
Vanmour, Jean Baptiste 94
Vakıflar Müzesi 80
Tabhane 44
Vasalaki Kargopulo 173
Talikizade Şehnamesi 22, 26
Vefa Meydanı 66
Tahmasp, I. (Safevi Şahı) 56
Vavassore, Giovanni Andrea 41, 42
Tameşvar 68
Viyana nüshası 158
Tapu ve Kadastro İl Müdürlüğü 10, 73, 76, 78, 80, 111, 116, 118, 144, 172, 173, 178, 186
W
Tarih-i İhrak-ı Kebir 185
Ward-Jackson 101
Taşkın, Bahadır 10, 76, 77, 78, 81, 116, 117, 119,
Wiener, Müller 72, 178, 183
Tarih-i Osmânî Encümeni 231
122, 131, 135, 143, 144, 145, 150, 152, 172, 179
Wiegand, Theodor 230
Y
Tavernier, J.B. 66, 238
Yahya Efendi 66
Tek, Vedat (Mimar) 11, 77, 80, 111,
Yemişci Hasan Paşa bkz. Hasan Paşa, Yemişçi
Tomruk arsası 18
Yılmaz, Mustafa 10, 77, 131, 135, 136, 138,
Tayla, Hüsrev 125, 149, 159, 160
Yaltırık, Faik 124
Tietze, E. 101
Yeniçeri Müzesi 44
140, 146, 154, 164, 166, 175, 176, 180,
Topkapı Sarayı 9, 10, 24, 25, 26, 30, 32, 33, 35, 51, 61, 69, 72, 73, 86, 92, 93, 134, 144, 149, 161, 170, 174, 184, 185, 186, 190, 237, 238
Z
73, 174, 191
Ziraat, Maadin ve Orman Nezaret-i Celilesi
191, 196, 228, 231, 233, 234, 235, 236, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi 24, 25, 51, 61, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi 86, 134 244
183, 184 193, 196, 197, 198
Yunus (İbrahim Paşa’nın babası) 32
Zeynel Paşa 170
44, 92, 134, 178, 238