Komünist Parti Manifestosu (7 Dilde) [2 ed.]
 9786053312765 [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

EVRENSEL BASIM

YAYIN

Uluslararası Marksist-Leninist

Parti ve Örgütler Konferansı 20. Kuruluş Yılı Anısına KASIM2014 İSTANBUL

KOMÜNİST PARTİ MANİFESTOSU MANİFESTOYA PARTIYA KOMUNİST MANIFEST DER KOMMUNISTISCHEN PARTEI MANIFESTE DU PARTi COMMUNISTE MANiFESTO OF THE COMMUNIST PARTY MANIFIESTO DEL PARTIDO COMUNISTA

��f �j.d-1 .:ı�

OOGA BASIN VAVIN Dağıtım T icaret Lim ited Şirket i Tarlabaşı B l v. Kamerhatun Mah. Alhatun Sk. No:

25

Beyoğlu/ İstanbul

To 0212 255 25 46 Fo 0212 255 25 87 www.evrenselbasim.com - [email protected]

Evrensel Basım Yayın

600

Komünist Parti Manifestosu: Kari Mar.:ıı - Friedrich Engels Kapak Tasa rım: Devrim Koçlan

ISBN

©

978-605-331-276-5

Evrensel Basım Yayın 2014

Birinci Basım Temmuz

2014

- Sertifika No 11015

- İkinci Basım Ekim

2014

Baskı: Ezgi MatbaacılıkTekstil Pors. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Sanayi Cd. Altay Sok. No: İstanbul T:



Sertifika N o :

0212 452 23 02

14

Venibosna /

12142

- www.ezgimatbaa.net



İstanbul

KOMÜNİST PARTİ MANİFESTOSU

21

MANİFESTOYA PARTIYA KOMUNİST

81

MANIFEST DER KOMMUNISTISCHEN PARTEI

147

MANIFESTE DU PARTi COMMUNISTE

211

MANiFESTO OF THE COMMUNIST PARTY

279

MANIFIESTO DEL PARTIDO COMUNISTA

347

I:?"'� 1 "':',;.j. I u�

.. 480

ULUSLARARASI MARKSİST-LENİNİST PARTİ VE ÖRGÜTLER KONFERANSI'NIN 20. YILI DEKLARASYONU! 21. yüzyılda dünya hala bölünmüş bir dünya olarak kalmaya devam ediyor!

Başlıca, emek ve sermayenin her alanda karşı karşıya gelişi olarak bu bölünme, eme­ ğin ve üretimin artan toplumsallaşmasıyla giderek daha az elde toplanan mülkiyetin özel kapitalist niteliği arasındaki karşıtlığın sosyal yansımasıdır. Daha 50 sene önce insa­ rlm aklına bile gelmesi olanaksız bilimsel ve sınai güçler ortaya çıkmış, üretim olağanüstü makineleşmiş, iletişim teknolojisinde ve bil­ gisayarın toplumsal ve kişisel süreçlerde yay­ gın kullanımında büyük ilerlemeler kayde­ dilmiştir. Ama karşıt faktörler çoktandır artmakta; bir yandan umutsuzluk devasa

boyutlar alırken, diğer yandan bu gelişmelere paralel olarak çürüme belirtileri üst üste yığılmakta. Adeta Bizans'ın sön dönemini hatırlatırcasına, 2008' de dünya ölçüsünde tanıklık ettiğimiz, bugün de birçok ülkenin yüz yüze olduğu krizinde, kapitalizmin, ola­ ğan dönemlerde gizlenebilen bir toplumsal "varlık içinde yokluk" örgütlenmesi olduğu­ nu, sömürülen yığınlar kendi sırtlarına yıkıl­ maya çalışılan yükleriyle bir kez daha sınav­ dan geçirdiler. Bu "yükler" kapitalizmin tüm olumsuz sonuçlarının ağırlaşmasından iba­ rettir: Makineleşmenin çalışma süreçlerini kısaltması bir yana, işsizliğin yayılması, çalışmanın esnekleştirilmesi ve gerçek ücret­ lerde düşmeyi kapsayarak sömürünün yoğunlaşması, yoksulluk ve sefalet, düpedüz açlık, haksızlık ve adaletsizlikte patlama, dilencilik, uyuşturucu ve fuhşun artışı. .. Dünyanın bu bölünmüşlüğünün görmez­ den gelinmesi de katlanılması da olanaksız­ laşmakta, hoşnutsuzluk ve öfke birikimi, sömürülen yığınları bir dizi ülkede birbiri peşi sıra ayağa kalkmaya yöneltmektedir. İşte Yunanistan ve Portekiz! işte Tunus ve Mısır! İ şte Türkiye ve Brezilya. Üstelik emek-sermaye karşıtlığı, dünyayı bölen tek neden de değil. Yaşayarak görüyor ıo

ve biliyoruz ki, dünya, az sayıda zengin kapitalist emperyalist egemen büyük devletle büyük çoğunluğu oluşturan ülkelerin geri, bağımlı ve siyasi, ekonomik ya da mali bakımdan sömürgeleştirilmiş ezilen halkları arasında da bölünmüştür. Kendilerini, dünya halkları adına "uluslararası toplum" olarak tanımlayan, AB ve NAFTA, NATO, BM türü uluslararası örgütler kurmuş emperyalist büyük devletler, ezilen halkların yeraltı ve yerüstü kaynaklarını yağmalamakta ve kaderlerini kendilerinin belirlemelerine fır­ sat tanımayarak dikte etmektedirler. İşte çoraklaştırdıkları Afrika ve yok etmeye giriştikleri Amazon Ormanları! İ şte Afganistan ve Irak işgalleri; Libya ve Suriye ... Bir diğer karşıtlık ve bölünme, emperya­ listler ve tekellerin kendi aralarındadır. Hangisinin nereyi egemenlik altına alıp yağmalayacağım kararlaştırmak üzere bp.yük emperyalist devletler ekonomik ve askeri bloklar oluşturarak hışımla yeniden, dünyanın beş kıtasında askeri üsler kurarak dalaşmaya başladılar. Rakipleriyle egemen­ lik yarışında ulusal karşıtlıkları tahrik edip kışkırtarak ezilen halkları yedeklemeye çalışıyorlar. İç çatışma, ve savaşları da kap­ sayarak, Suriye'nin ardından bir örneğini de 11

Ukrayna'da gördüğümüz bu emperyalist dalaş şiddetlenecektir. Oysa kapitalistler ve hizmetkarları "tari­ hin sonu"nu ve "kapitalizmin sonsuzluğu"nu ilan edeli birkaç on yıl oldu. "Kapitalizmin kendini yenilemesi", "sınıflar ve sınıf karşıt­ lıklarının aşılması"yla ulaşılan "kapitalist küreselleşme" ve kurulduğunu ileri sürdük­ leri "Yeni Dünya Düzeni" krizsiz bir refah ve barış toplumu vaat etmekteydi! Refah yerine sefalet büyüdü! Barış yerine savaşlarla darbe­ leri ve ikiyüzlü diktatörlüklerin inandırıcı­ lıklarını yitirmelerini yaşadık... Hayır! Kapitalizm fabrikalar, işletmeler, toprak ve bürolarda çalışarak emeğiyle geçi­ nen işçi, işsiz, kent ve kır yoksulu sömürülen yığınlara ne iyi bir iş ve insanca yaşayabile­ cekleri bir ücret, ne katlanılabilir çalışma koşulları, ne de barış, refah ve bir gelecek güvencesi sunar. Tersine bütün bunları elde edebilmek için işçi ve emekçileri kendine karşı çıkmaya ve sermayenin iktidarını devirmeye teşvik eder! Kölelerin köle sahiplerine karşı mücade­ lelerinden başlayarak, sınıf mücadelelerine sahne olan tüm sınıflı toplumlarda, iktidar değişimi sömürücü sınıflardan biri yerine diğerinin geçmesiyle sonuçlanırken, yalnız12

ca kapitalizm, üretici güçleri özel mülkiyet ilişkileri çerçevesine sığmayacak ölçüde geliştirip toplumsallaştırarak işçi sınıfını durmaksızın çoğalttığı için, sömürücü sını­ fın iktidarının yerini sömürülenlerin ikti­ darının alabilmesinin koşullarını olgunlaş­ tırdı. Bu tarihsel-toplumsal gelişme, işçi sınıfını, sınıfların kendileriyle birlikte sömürü ilişkilerini de ortadan kaldırmak üzere, mülksüzleştirenlerin mülksüzleştiri­ leceği bir geçiş döneminde sosyalizmi inşa etme, ve bunun dayanağı olarak kendi sınıf iktidarını kurma tarihsel misyonuyla karşı karşıya getirdi. Kapitalist zorbalık karşında işçi sınıfı, ken­ dini ilk kez, 19. yüzyılda Avrupa kıtasına boydan boya yayılan ayaklanmalarda ortaya koydu ve 1871' de Paris'te kısa süreliğine ikti­ darını da kurdu. Ardından 1917 Ekim Devrimi ile kapitalist sınıfın iktidarını devirip l\usya'da egemen sınıf olarak örgütlenmeyi başaran işçi sınıfı, Sovyetler Birliği'ni kurarak, yarım asra yaklaşan bir süre, insanın insan tarafından köleleştirilmesine son verme yolunda ciddi adımlar attı. Bizler, Uluslararası Konferans olarak bir­ leşmiş dünyanın Marksist-Leninist parti ve örgütleri; birliğimizin 20. yılında, tüm ülke13

!erin işçi sınıfı, ezilen halkları ve gençliğini, uluslararası burjuvazi ve emperyalizm kar­ şısında birleşmeye ve kurtuluş mücadelesini yeniden yükseltmeye çağırıyoruz. Bütün ulusların işçileri, emekçi kardeşler; Sömürücüler ve sömürülen yığınlar, emperyalist efendiler ve ezilen halklar ol arak bölünmüş dünya, yeni bir alt-üst oluş ve dev­ rimler dönemine doğru sürüklenmektedir. Sömürülen yığınlara verecek hiçbir şeyi kalmayan kapitalizm bugün tarihte hiç olmadık ölçüde sosyalizmin ön koşullarını olgunlaştırmıştır. Bunların en başında, işçi sınıfının nicelik olarak çoğalması ve nitelik olarak olgunlaşması gelmektedir. Gerek sendikal gerek siyasal bakımdan kendi deneylerinden öğrenerek, üstelik birçok ülkede yığınsal mücadelelerden geçerek, işçi sınıfı ve emekçiler örgütlülüklerini ilerletip mevzilerini pekiştiriyorlar. Gelecek; en ön safta çarpıştıkları Tunus ve Mısır gibi ülkelerde devrimleri ellerinden çalınmış olsa bile, küçümsenemez birikim­ leriyle dünya işçi ve emekçilerinindir. Bilelim ki, iki büyük devrimci dalganın ve dünyanın hemen bütün ülkelerinin ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerinin kazanım ve 14

dersleri, yeni, ve bu kez daha güvenle zafere gidebileceğimizi göstermiştir. Farklı ülkelerde ulusal biçimler alarak, her biri kendi yolundan gelişecek ve içeriği bakımından uluslararası nitelik taşıyacak ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelelerimiz, tek bir dünya proleter devrimi sürecinin bileşenleri olacaktır. Bu da bize; dünya ölçe­ ğinde ve ulusal düzeyde birliğimiz ve örgüt­ lülüğümüzü geliştirme ve güçlendirme sorumluluğu getirmektedir. Sosyalizm kazanacak! Yaşasın Enternasyonalizm! Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar, birleşin! Uluslararası Marksist-Leninist Parti ve Örgütler Konferansı Koordinasyon Komitesi



!w' CIPOHL

* KO MÜNİS T PARTİ MANİF E S T O S U

Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor Komünizm hayaleti. Avrupa'nın tüm eski güçleri bu hayalete karşı kutsal bir sürgün avı için ittifak halindeler; Papa ile Çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polisleri. İktidardaki rakiplerince çığlık çığlığa komünist diye saldırılmayan hiçbir muhale­ fet partisi var mı? Daha ilerici muhaliflere olduğu gibi, gerici rakiplerine de damgalayı­ cı bir komünizm suçlamasıyla karşılık ver­ meyen hiçbir muhalefet partisi var mı? Bu gerç_eklikten iki şey çıkıyor. Komünizm, artık tüm Avrupa güçlerince bir güç olarak kabul edilmiştir. Komünistlerin, bakış tarzlarını, amaçla­ rını ve eğilimlerini tüm dünya önünde açık­ ça ortaya koymaları ve Komünizm hayaleti masalının karşısına bir parti manifestosuyla bizzat çıkmalarının tam zamanıdır. Bu amaçla en değişik milliyetlerden Komünistler Londra'da toplandılar ve İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Flamanca ve Danimarka dilinde yayınlan­ mak üzere aşağıdaki manifestoyu oluştur­ dular. 23

BURJUVALAR VE PROLETERLER

Bugüne kadarki tüm toplum tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir. Özgür ile köle, patrisyen ile pleb, senyör ile serf, lonca ustası ile çırak, kısacası, ezen ile ezilen, birbiriyle sürekli bir karşıtlık içinde bulunmuş, birbirine karşı gizli ya da açık kesintisiz bir mücadele sürdürmüş, bu müca­ dele ya tüm toplum yapısmın devrimci bir dönüşümüyle, ya da mücadele eden sınıflarm hep birlikte çöküşüyle sonuçlanmıştır. Tarihin daha önceki dönemlerinde, hemen her yerde toplumun değişik kamıan­ lara tam bir ayrılmışlığını, toplumsal konumların çeşitli basamaklara ayrılmasmı görüyoruz. Eski Roma'da, patrisyenler, şövalyeler, plebler, köleler; ortaçağda, feodal beyler, vasaller, lonca ustası, çıraklar, serf­ ler; üstelik hemen her bir sınıf da kendi içinde özel bir basamaklılık gösteriyor. Feodal toplumun çökmesiyle oluşan modern burjuva toplumu, sınıf karşıtlığını ortadan kaldırmış değil. Yalnızca, eskilerin yerine yeni sınıflar, yeni ezme koşulları, yeni mücadele biçimleri getirmiştir. 24

Ne var ki burjuvazinin dönemi olan çağı­ mızın başlıca özelliği, sınıf karşıtlıklarını basitleştirmiş olmasıdır. Giderek toplumun tümü birbirine düşman iki safa, birbirine doğrudan karşıt iki büyük sınıfa ayrılıyor: Burjuvazi ile proletarya. Ortaçağın serflerinden ilk kentlerin imti­ yazlı köylüleri, imtiyazlı köylülükten de burjuvazinin ilk unsurları oluştu. Amerika'nın keşfi, Afrika'nın gemiyle dolanılması, yükselen burjuvaziye yeni bir alan yarattı. Doğu Hint ve Çin pazarı, Amerika'nın sömürgeleştirilmesi, sömürge­ lerle alışveriş, mübadele araçlarında ve genel olarak metadaki artış, ticarete, gemiciliğe, sanayiye görülmemiş bir yükselme getirdi ve böylece de yıkılmakta olan feodal toplu­ mun içindeki devrimci öğeye hızlı bir geliş­ me sağladı. Sanayide o zamana kadarki feodal veya lorlca yapılı işletme tarzı, yeni pazarlarla büyüyen talebi karşılamaz oldu. O yapıların yerini manüfaktür aldı. Sanayi orta kesimi, lonca ustalarını bir kenara itti; işin değişik korporasyonlar arasında bölünmesi, işin her bir atölyenin kendi içindeki bölünmesi önünde yitip gitti. 25

Ama pazarlar sürekli

büyüyor, talep

sürekli yükseliyordu. Manüfaktür de yet­ mez oldu. İşte bu noktada buhar ve makine­ leşme, sanayi üretimine devrim getirdi. Manüfaktürün yerini modern büyük sanayi alırken, sanayi orta kesiminin yerini de endüstri milyonerleri, tüm sanayi orduları­ nın patronları, modern burjuvazi aldı. Büyük hazırladığı

sanayi, dünya

Amerika'nın pazarını

keşfinin

oluşturdu.

Dünya pazarı ise, ticarete, gemiciliğe, kara ulaşımına ölçüsüz bir gelişme sağladı. Bu da yine sanayiyi geliştirici etki yaptı ve sanayi­ nin, ticaretin, gemiciliğin, demiryollarının genişlemesi ölçüsünde burjuvazi de gelişti, sermayesini artırdı, ortaçağdan kalma tüm sınıfları geriye itti. Demek ki modern burjuvazinin kendisinin de nasıl uzun bir gelişme sürecinin, üretim ve değişim tarzlarındaki bir dizi dönüşümlerin ürünü olduğu görülüyor işte. Burjuvazinin bu gelişim basamaklarının her birini, ona uyan bir politik ilerleme izli­ yordu. Feodal beylerin egemenliğinde baskı altındaki bir kesim, komün içinde silahlı ve kendi kendini yöneten birlik, şurada bağım­ sız kent cumhuriyeti, orada monarşiye karşı vergi yükümlüsü üçüncü kesim, sonra manü26

faktür döneminde mutlak veya meşruti monarşilerde soylulara karşı denge gücü, bütünüyle büyük monarşilerin temeli olarak burjuvazi, mücadelesinin sonucunda nihayet büyük sanayinin ve dünya pazarının oluştu­ rulmasıyla modern temsili devlette siyasal iktidarı tek başına ele geçirdi. Modern devlet iktidarı, tüm burjuva sınıfının ortak işlerini yürüten bir komiteden ibarettir. Burjuvazi, tarihte son derece devrimci bir rol oynamıştır. İktidara geldiği her yerde burjuvazi, tüm feodal, babaerkil, kırsal ilişkileri darmadağın etmiştir. İnsanları doğal efendilerine düğüm­ leyen cicili bicili feodal kordonları acımasız­ ca koparıp atmış ve insan ile insan arasında kupkuru çıkar dışında, duygusuz "nakit ödeme" dışında, hiçbir bağ bırakmamıştır. Dindar esrikliğin kutsal ürpertilerini de, şövalyece yüksek heyecanları da, dar kafalı bu,rjuva duygusallığım da bencil hesapçılığın buz gibi suyunda boğmuştur. Kişisel saygın­ lığı değişim değerine indirgemiş, sayısız bel­ geli ve kazanılmış özgürlüklerin tümünün

yerine tek bir özgürlüğü, vicdansız ticaret

özgürlüğünü koymuştur. Kısacası burjuvazi, dinsel ve siyasal gözbağlarıyla üstü örtülü 27

sömürünün yerine, apaçık, utanmaz, dolay­ sız, çıplak sömürüyü geçirmiştir. Bugüne dek üstün değer verilen ve sofuca bir ürküntüyle bakılan ne kadar eylem varsa burjuvazi bunların hepsinin üstündeki kut­ sallık örtüsünü çekip atmıştır. Doktoru da, hukukçuyu da, rahibi de, şairi de, iktisatçıyı da, kendi ücretli emekçisi haline getirmiştir. Burjuvazi, aile ilişkilerinin yürek titreten duygu dolu peçesini yırtmış ve onu düz para ilişkisine indirgemiştir. Burjuvazi, ortaçağda gericiliğin öylesine hayranlığını uyandıran kaba kuvvet gösteri­ sinin maskesini indirip, ona nasıl hantalca bir ayı postunun yakıştığını açığa çıkarmış­ tır. İnsan eyleminin neleri başarabileceğini ilk kanıtlayan burjuvazi olmuştur. Mısır'ın piramitlerinden, Roma'nın su kanalların­ dan ve gotik katedrallerden çok başka hari­ kalar

yaratmış,

Kavimler Göçünden ve

Haçlı Seferlerinden çok başka seferler ger­ çekleştirmiştir. Üretim araçlarında, dolayısıyla üretim ilişkilerinde ve dolayısıyla tüm toplumsal ilişkilerde sürekli devrim yapmaksızın bur­ juvazi varolamaz. Buna karşılık, eski üretim tarzının değişmeksizin korunması da tüm eski sanayi sınıflarının ilk varoluş koşuluy28

du. Üretimde sürekli dönüşüm, tüm toplum­ sal kesimlerin aralıksız sarsıntıya uğratılına­ sı, sonsuz güvensizlik ve hareket, burjuva döneminin tüm ötekilerden ayırt edici niteli­ ğidir. Tüm yerleşmiş ilişkiler, doğurdukları eski değer yargıları ve görüşlerle birlikte çözülüp dağılmakta, yeni oluşanlarsa daha kemikleşemeden eskimektedir. Kalıcı ve duran ne varsa buharlaşıyor, kutsal diye ne varsa kutsallıktan düşüyor ve insanlar niha­ yet yaşam tavırlarına, karşılıklı ilişkilerine, ayılmış gözlerle bakmak zorunda kalıyorlar. Sürekli genişleyen sürüm ihtiyacını kar­ şılamak için burjuvazi, yeryuvarlağınm bütününe el atmakta. Her yerde yerleşmesi, her yerde yapılaşması, her yerde bağlantılar kurması gerekiyor. Burjuvazi, dünya pazarını sömürmek yoluyla tüm ülkelerin üretim ve tüketimini kozmopolitleştirdi. Gericilerin çok üzüle­ c

eJderi

biçimde ulusal zemini sanayinin

ayağının altından çekiverdi. En eski ulusal sanayiler yok edildi ve hala her gün yok ediliyor. Her uygar ulusun bir yaşamsal sorun olarak ithal etmesi gereken ve artık yerli hammaddeyi değil en uzak bölgelerin hammaddelerini işleyip, mamulünün de yalnız kendi ülkesinde değil dünyanın her 29

yerinde birden tüketildiği yeni sanayiler, o eski ulusal sanayileri bir kenara itiyor. Yerli imalatla karşılanan eski ihtiyaçların yerini de, en uzak ülke ve iklimlerin ürünleriyle ancak giderilebilecek ihtiyaçlar alıyor. Eski yerel ve ulusal kapalılık ve kendine yeterlik yerine de, ulusların her yönde hareketliliği ve her yönde birbirine bağımlılığı geçmekte. Üstelik yalnız maddi üretimde değil manevi üretimde de bu böyle. Ayrı ayrı ulusların manevi ürünleri ortak mülk oluyor. Ulusal tek yanlılık ve sınırlılık artık mümkün değil, pek çok ulusal ve yerel edebiyattan bir dünya edebiyatı oluşmakta. Tüm üretim araçlarını hızla geliştirerek ve ulaşımı, iletişimi sonsuz kolaylaştırarak bur­ juvazi, en barbar ulusları da uygarlığa çeki­ yor. Ürettiği mallara koyduğu ucuz fiyatlar, tüm Çin Seddini temelden yıkacak, barbarla­ rın en inatçı yabancı düşmanlıklarını teslime zorlayacak ağır toplardır. Burjuvazi, tüm ulusları, eğer yerle bir olmak istemiyorlarsa burjuva üretim tarzına uymaya zorluyor; uygarlık diye kendi uygarlığını ithal etmeye, yani burjuva olmaya zorluyor onları. Tek kelimeyle, kendi istediği gibi bir dünya yara­ tıyor kendine. 30

Burjuvazi, kırı kent egemenliği altına soktu. Koskoca kentler yarattı, kentli nüfusu kırsal nüfusa göre büyük oranda artırdı ve böylece nüfusun önemli bir bölümünü kır­ sal yaşamın bönlüğünden kopardı. Köyü kente bağımlı kıldığı gibi, barbar ve yarı barbar ülkeleri uygar ülkelere ve köylü halk­ ları burjuva halklara, Doğuyu da Batıya bağımlı hale getirdi. Üretim araçlarının, mülkiyetin ve nüfu­ sun parçalılığını adım adım ortadan kaldırı­ yor burjuvazi. Nüfusu bir çimento bağlamın­ da bütünleyip, üretim araçlarını merkezleşti­ riyor ve mülkiyeti az kişinin ellerinde yoğun­ laştırıyor. Bunun zorunlu sonucu ise siyasal merkezleşmeydi. Çıkarları, yasaları, hükü­ metleri ve gümrükleri farklı, bağımsız,

hemen yalnızca ittifakları olan eyaletler, tek

ulus, tek hükümet, tek yasa, tek ulusal sınıf

çıkarı, tek gümrük sınırı içine sıkıştırıldı.

Burjuvazi, yüz yılı ancak bulan sınıf ege­ menliği süresinde, daha önceki kuşakların toplamından daha kitlesel ve daha muazzam üretim güçleri oluşturdu. Doğa güçlerinin dizginlenmesi, makineleşme, sanayide ve tarımda kimyanın kullanılması, buharlı gemi işleyişi, demiryolları, elektrikli telgraf­ lar, dünyanın her bölümünde toprağın işle31

nebilir hale getirilmesi, ırmakların ulaşım için düzenlenmesi, yerinden koparılan bütün insan toplulukları -daha önceki hangi yüz­ yıl, toplumsal emeğin bağrında böylesine üretim güçlerinin yattığını sezmiştir! Demek ki gördük işte: Burjuvazinin o teme­ le dayanarak kendini ortaya çıkardığı üretim ve değişim araçları, feodal toplumda oluşmuş­ tu. Ancak bu üretim ve değişim araçlarının belli bir gelişim aşamasında, feodal toplumun üretim ve mübadelesini dayadığı ilişkiler, tarı­ mın ve imalatın feodal örgütlenişi, tek keli­ meyle feodal mülkiyet ilişkileri, artık o geliş­ miş üretici güçlere uymaz oldu. Bu ilişkiler, üretime destek olacağına onu frenliyordu. Giderek bir o kadar çok kelepçelere dönüştü bu mülkiyet ilişkileri. Kelepçelerin parçalan­ ması gerekiyordu, parçalandı. Onun yerini serbest rekabet ile ona uygun toplumsal ve siyasal düzen, burjuvazinin siyasal ve ekonomik egemenliği aldı.

Şimdi gözlerimizin önünde benzer bir hareket cereyan ediyor. Burjuva üretim ve değişim koşulları, burjuva mülkiyet ilişkileri, öylesine büyük üretim ve değişim araçlarını oluşturma büyüsünü başarmış o burjuva top­ lumu, yer altından kendi çağırdığı güçlere artık hükmedemez olan cinci hocalara dön32

müş durumda. On yıllardan beri sanayi ve ticaretin tarihi, modern üretici güçlerin, modern üretim ilişkilerine karşı, burjuvazi­ nin ve burjuva egemenliğinin yaşam koşulla­ rını oluşturan bu mülkiyet ilişkilerine karşı başkaldırısının tarihidir yalnızca. Periyodik yinelenmeleriyle tüm burjuva toplumunun varlığını sürekli artarak tehdit eden ve sorgu­ layan ticaret krizlerini anmak yeter. Ticaret krizlerinde, yalnız üretilen ürünlerin değil, oluşturulınuş üretici güçlerin de büyük kesi­ mi düzenlice yok oluyor. Krizlerde öyle bir

toplumsal bulaşıcı hastalık ortaya çıkıyor ki, bu hastalık tüın daha önceki dönemler için saçma görünürdü -aşırı üretim denen salgın hastalık. Toplum bir anda kendini barbarlık durumuna düşürülmüş buluyor; bir kıtlık, genel bir yok etme savaşı, tüm yaşamsal mad­ deleri toplumun elinden almış görünüyor; sanayi, ticaret yok edilmiş görünüyor, niçin? O toplum aşırı uygarlığa, aşırı geçim aracına, aşırı sanayiye, aşırı ticarete sahip diye. Elinin altındaki üretici güçler, burjuva mülkiyet ilişkilerini desteklemeye hizmet etmiyor artık; tam tersine bu güçler, o ilişkilere büyük gelıneye başlamıştır, engellenirler; engeller­ den kurtuldukları zaman ise tüm burjuva toplum düzenini bozuyorlar, burjuva mülki33

yetin varlığını tehlikeye sokuyorlar. Burjuva ilişkiler, kendi ürettiği zenginliği kucakla­ maya yetmeyecek kadar daralmış. Burjuvazi, krizleri ne yolla aşıyor? Bir yandan üretici güçlerin büyük bölümünü zorla yok etme, öbür yandan yeni pazarlar fethetme ve mev­ cut pazarları daha dibine kadar sömürme yollarıyla. Yani? Daha çok yönlü ve daha büyük krizleri hazırlama ve krizleri önleyici araçları daha da azaltma yoluyla. Burjuvazinin feodalizmi yere sermede kullandığı silahlar şimdi burjuvazinin ken­ disine yönelmiş durumda. Böylece burjuvazi, kendi ölümünü getire­ cek silahları yapmakla kalmayıp, o silahları kullanacak insanları da yaratmıştır -modern işçileri, proleterleri! Burjuvazi, yani sermaye ne oranda geli­ şirse, ancak iş buldukları sürece yaşayan ve ancak emekleriyle sermayeyi artırdıkları sürece iş bulan proletarya da, yani modern işçi sınıfı da o oranda gelişiyor. Kendilerini parça başı satışa sunmak zorunda olan bu işçiler, herhangi bir başka ticari eşya gibi bir metadırlar,

dolayısıyla rekabetteki tüm

değişmelere, tüm pazar dalgalanmalarına terk edilmişlerdir. 34

Proleterlerin yaptığı iş, makineleşmenin genişlemesi ve işbölümü sonucu, işçiler için her çeşit özerk karakterini ve dolayısıyla her çeşit çekiciliğini yitirmiştir. Proleter, kendi­ sinden yalnızca en basit, en tekdüze, en kolay öğrenilebilen bir el hareketi istenen, makine­ nin bir eklentisinden ibarettir. Dolayısıyla işçinin maliyeti, hemen yalnızca hayatını ve soyunu sürdürmesi için zorunlu geçim araçla­ rı kadardır. Oysa bir metanın fiyatı, dolayısıy­ la emeğin fiyatı da, o metanın üretim maliye­ tine eşittir. Bu yüzden işin sevilmezliği arttığı oranda işçinin ücreti de düşer. Bunun da öte­ sinde, makineleşme ve işbölümü arttığı oran­ da, ister çalışma saatlerinin artması, ister aynı çalışma süresi içinde istenen işin artması, makinelerin işleyiş hızının yükselınesi nede­ niyle olsun, işin miktarı da artar. Modern sanayi, babaerkil ustanın küçük atölyesini sanayi kapitalistinin büyük fabri­ kasına dönüştürmüştür. Fabrika içine tıkıl­ lnış işçi kitleleri askerce organize edilirler. Sıradan sanayi erleri olarak tam bir astsubay­ lar ve subaylar hiyerarşisinin denetimi altın­ da tutulurlar. İşçiler, yalnız burjuvazinin ve burjuva devletinin köleleri olmakla kalmaz, her gün ve her saat, makinenin, postabaşının ve öncelikle de şahsen fabrikatör burjuvanın 35

kendisinin kölesi durumuna düşerler. Amacının kazanç olduğunu ne kadar açık ilan ederse bu despotluk, bir o kadar daha aşağılık, tiksindirici ve öfke verici olur. Kol emeği daha az ustalık ve daha az güç kuvvet ister duruma geçtikçe, yani modern sanayi geliştikçe, kadın emeği de erkek eme­ ğini o kadar geriye itmektedir. İşçi sınıfı için cinsiyet ve yaş farklarının toplumsal bir geçerliği yoktur artık. Yaşa ve cinsiyete göre maliyeti değişen iş araçları vardır, o kadar.

İşçinin fabrikatör tarafından sömürülme­ si, ücretini nakden aldığı anda bitince, bu kez de burjuvazinin öteki kesimleri, ev sahibi, bakkal, rehinci vb. yüklenir tepesine. Bugüne kadarki küçük orta kesimler, küçük sanayiciler, küçük tüccar ve rantiye­ ler, zanaatçı ve köylüler, tüm bu sınıflar, kısmen küçük sermayeleri büyük sanayiye yetmediğinden büyük kapitalistlerle rekabet edemedikleri için, kısmen de ustalıkları yeni üretim tarzları karşısında değer yitirdi­ ği için, proletaryanın içinde bulurlar kendi­ lerini. Böylece proletaryaya, toplumun her sınıfından katılım olur. Proletarya çeşitli gelişim basamakların­ dan geçer. Burjuvaziye karşı mücadelesi, varoluşuyla başlamıştır. 36

Kendilerini doğrudan sömüren burjuvaya karşı başlangıçta tek tek işçiler, sonra bir fabrikanın işçileri, sonra da bir bölgenin bir işkolundaki tüm işçiler mücaddeye girer. Saldırıları yalnızca burjuva üretim ilişkileri­ ne karşı değildir, üretim araçlarına da saldırı yöneltirler; rekabet halindeki yabancı malları yok ederler, makineleri talırip ederler, fabri­ kaları yakarlar, işçinin ortaçağdaki konumu­ nu yeniden elde etmesi için uğraşırlar. Bu aşamada işçiler, tüm ülkeye dağılmış ve rekabet yüzünden parçalanmış bir kitle durumundadır. İşçilerin kitlesel birlikteliği henüz kendi birleşmelerinin bir sonucu değil, kendi siyasal amaçları uğruna tüm proletar­ yayı harekete geçirmek zorunda kalan ve zaman zaman bunu hala başarabilen burju­ vazının birleşmesinin bir sonucudur. Dolayısıyla bu aşamada proleterlerin müca­ delesi, düşmanlarına karşı değil, düşmanları­ nın düşmanlarına, mutlakçı monarşinin ,kalıntılarına, toprak sahiplerine, sanayici olmayan burjuvalara, küçük burjuvalara kar­ şıdır. Böylece tüm tarihsd hareket burjuvazi­ nin ellerinde yoğunlaşmıştır; bu yolla elde edilen her zafer, burjuvazinin zaferidir. Ne var ki sanayinin gelişmesiyle proletar­ ya yalnızca çoğalmakla kalmaz; giderek 37

daha büyük kitleler halinde yoğunlaşır, gücü artar ve gücünü daha fazla duyumsa­ maya başlar. Makineleşme giderek iş ayrım­ larını törpüledikçe ve ücretler hemen her yerde aynı düşük düzeye indikçe proletarya­ nın kendi içindeki çıkarlar ve yaşam durumları da giderek daha bir eşitlenir. Burjuvaların kendi aralarındaki rekabet ve bundan doğan ticaret krizleri, işçi ücretle­ rinde sürekli daha fazla dalgalanmaya neden olur; makineleşmenin artan bir hızla gelişmesi ve sürekli daha iyileşmesi, işçile­ rin bütün yaşamsal konumlarını güvensiz­ leştirir; tek tek işçilerle tek tek burjuvalar arasındaki çatışmalar giderek daha çok iki sınıf arasındaki çatışma niteliğine varır. İşçiler, burjuvalara karşı koalisyonlar [İngilizcesinde: Birlikler (sendikalar) -çev.] oluşturmaya başlarlar; ücret mücadelesini birlikte verirler. Ara ara yükselen isyanları beslemek için kendi içlerinde sürekli birlik­ ler oluştururlar. Yer yer mücadele ayaklan­ ma boyutuna varır. Zaman zaman işçilerin kazandığı olur, ama bu zafer geçicidir. İşçilerin mücadelesi­ nin esas sonucu, o anki başarı değil, sürekli genişleyen birleşmeleridir. Bu birleşmeye, büyük sanayinin ürettiği ve değişik yerler38

deki işçilerin birbirleriyle bağlantısını sağ­ layan gelişen ulaşım ve iletişim araçları da yardımcı olur. Zaten aynı nitelikteki pek çok yerel mücadelenin ulus ölçeğinde bir müca­ dele, bir sınıf mücadelesi olarak yoğunlaş­ ması için yalnızca birleşmeye ihtiyacı vardı. Ama her sınıf mücadelesi siyasal bir müca­ deledir. Ve ortaçağ kentlilerinin o zaman ancak komşu yerleşimleri birbirine bağlaya­ bilen yol koşullarında yüzyıllarını alacak bu birleşmeyi, modern proleterler, demiryolları sayesinde birkaç yılda başarabiliyorlar. Proleterlerin bir sınıf olarak ve böylece bir siyasal parti olarak örgütlenmeleri, işçi­ lerin kendi aralarındaki rekabet yüzünden her an yeniden parçalanıyor. Ama her sefe­ rinde yine oluşuyor, daha güçlü, daha sıkı ve daha büyük çapta. Burjuvazinin kendi için­ deki çatlakları kullanarak onu, işçilerin tek tek çıkarlarını yasa düzeyinde tanımaya zorlayabiliyor. Örneğin İngiltere' de on saat­ lik iş günü yasası gibi. Eski toplumdaki çatışmalar esasen prole­ taryanın gelişme sürecine birçok yönden katkı sağlamıştır. Burjuvazi sürekli bir mücadele içindedir: başta aristokrasiye karşı; daha sonra, çıkarları sanayinin ilerle­ mesiyle çelişen burjuva kesimlerine karşı; 39

her zaman dış ülkeler burjuvazilerine karşı. Tüm bu mücadelelerinde burjuvazi, prole­ taryaya başvurmak gereğini duyar, onu yar­ dıma çağırır ve böylece proletaryayı politi­

kanın içine çeker. Demek ki, kendi eğitimi­ nin öğelerini, yani kendisine karşı kullanı­

lacak silahları proletaryanın eline bizzat kendisi verir. Bunun dışında, gördüğümüz gibi, sanayi­ nin ilerlemesiyle egemen sınıfın pek çok kesimleri bütünüyle proletaryanın içine fır­ latılırlar ya da en azından yaşam koşulları bu tehdit altındadır. Bunlar da proletaryaya pek çok eğitim öğesi sunar. Nihayet sınıf mücadelesi belirleyici sona yaklaşınca, egemen sınıfın kendi içindeki çözülme süreci, tümüyle eski toplumun çözülme süreci öylesine şiddetli ve keskin bir niteliğe varır ki, egemen sınıfın küçük bir bölümü ondan koparak geleceği elinde taşıyan devrimci sınıfın safına geçer. Nasıl geçmişte bu yüzden soyluların bir bölümü burjuvazinin saflarına geçmişse, şimdi de burjuvazinin bir bölümü, özellikle de tarih­ sel hareketin bütününü kuramsal olarak kavrama yolunda çalışmış bir kısım burjuva ideologu, proletarya saflarına geçmektedir. 40

Günümüzde burjuvazinin karşısında yer alan tüm sınıflar içinde yalnızca proletarya gerçekten devrimci sınıftır. Öteki sınıflar göçüp gitmekte ve büyük sanayinin gelişi­ miyle çökmektedirler, proletarya ise büyük sanayinin en kendine özgü ürünüdür. Orta kesimler, küçük sanayici, küçük tüc­ car, zanaatçı, köylü, hepsi orta kesim olarak varlığını çöküşe karşı güvenceye almak için mücadele eder burjuvaziyle. Demek ki bun­ lar devrimci değil t utucudurlar. Dahası, gericidirler, tarihin çarkını geriye doğru döndürmeye uğraşıyorlar. Eğer devrimci iseler, proletaryaya geçiş önlerinde durduğu içindir bu ve o zaman şimdiki çıkarlarını değil gelecekteki çıkarlarını savunurlar, proletaryanın bakış konumuna geçmek üzere kendi konumlarını terk ederler. Lumpen proletaryaya gelince, eski toplu­ mun bu en alt katmanlarındaki pasif çürü­ müşlük. bir proleter devrim sayesinde yer , yer hareketin içine savrulsa da, yaşam tarzı­ nın bütünü gereği gerici çabalara satılmaya daha istekli olacaktır. Eski toplumun varlık koşulları, proletar­ yanın varlık koşulları içinde zaten yok edil­ miş durumda. Proleter mülksüzdür; karısı ve çocuklarıyla ilişkisinde artık burjuva aile 41

ilişkileriyle

ortak

hiçbir

yan

yoktur;

İngiltere' de nasılsa Fransa'da da aynı olan,

Amerika' da nasılsa Almanya' da da aynı olan

modern sanayi işçiliği, sermayenin boynuna geçirdiği bu modern boyunduruk, proleterin üstünden her çeşit ulusal karakteri sıyırıp atmıştır. Yasalar da, ahlak da, din de, proleter

için ardında bir o kadar burjuva çıkarları

gizlenmiş burjuva önyargılarıdır. Egemenliği ele geçiren tüm daha önceki sınıflar, kazanmış oldukları yaşam konumu­

nu, bütün toplumu bu kazanımın buyruğu

altına sokarak güvenceye almaya bakmışlar­ dır. Proleterler ise üretici güçleri ancak, o zamana kadarki kendi mülk edinme tarzlarını ve böylece o zamana kadarki tüm mülk edin­

me tarzlarını ortadan kaldırarak ele geçirebi­

lirler. Proleterlerin güvenceye alacak hiçbir şeyleri yoktur, o ana kadarki özel güvencelerin ve özel sigortaların hepsini tahrip

lulukları vardır.

etme zorun­

Şimdiye kadarki tüm hareketler, azınlık­

takilerin hareketiydi veya azınlıktakilerin çıkarına hareketlerdi. Proleter hareket ise, son derece büyük bir çoğunluğun, son dere­

ce büyük bir çoğunluk çıkarı adına giriştiği özerk harekettir. Şimdiki toplumun en alt

katmanı olan proletarya, resmi toplumu 42

oluşturan

katmanların

tüm

üstyapısını

bütünüyle havaya uçurmadıkça doğrula­ maz, ayağa kalkamaz. İçerik açısından değilse de biçim açısın­ dan proletaryanın burjuvaziye karşı müca­ delesi ilk aşamada ulusaldır. Her ülkenin

proletaryası elbette önce kendi burjuvazisiy­ le hesaplaşmak durumundadır. Proletaryanın gelişmesinin genel evrele­

rini çizerek mevcut toplumun içindeki az ya da çok gizli iç savaşı, açık bir devrimin pat­

lak verdiği ve burjuvazinin zorla devrilerek proletaryanın kendi egemenliğini kurduğu noktaya kadar izledik. Gördük ki şimdiye kadar toplumların hepsi ezen ve ezilen sınıfların karşıtlığına dayanmaktaydı. Ama bir sınıfı ezebilmek için ona en azından kölece varlığını sürdü­

rebileceği koşulları sağlamak gerekir. Serf, serflik döneminde komün üyeliğine yüksel­

meye çalışmıştır, nasıl feodal mutlakiyet boyunduruğu altında küçük burjuva da burjuvalığa çıkmışsa. Buna karşılık modern işçi, endüstrinin ilerlemesiyle kalkınacağı­ na, kendi sınıfının koşullarının da daha altına düşmektedir sürekli. İşçi sefilleşiyor

ve sefalet, toplumdan ve zenginlikten daha

hızla gelişiyor. Böylece apaçık ortaya çıkıyor 43

ki, burjuvazi daha uzun süre toplumun ege­ men sınıfı olarak kalma ve kendi varoluş

koşullarını topluma düzenleyici yasa olarak dayatma yetisinde değil. Burjuvazi egemen­

liğini sürdürme yetisinde değil, çünkü köle­ sine köle olarak bile varolma güvencesi vere­

miyor, çünkü köleyi, o kendisini besleyece­

ğine kendisi onu beslemek zorunda olduğu bir duruma düşürüyor elinde olmaksızın. Toplum artık burjuvazinin sultasında yaşa­ yamaz, yani, burjuvazinin varlığı toplum

tarafından taşınabilir gibi değil.

Butjuva sınıfının esas varlık ve egemen­

lik koşulu, servetin özel ellerde birikmesi­ dir, sermayenin oluşması ve artmasıdır; ser­

mayenin koşulu ise ücretli emektir. Ücretli emek yalnızca işçilerin kendi aralarındaki rekabete dayalı. Taşıyıcısı ister istemez ve engelsizce burjuvazi olan sanayinin ilerle­ mesi, işçilerin rekabet yoluyla yalıtılması yerine onları bir araya getirerek devrimci

birleşimlerini sağlamakta. Demek ki büyük sanayinin gelişmesiyle burjuvazinin üretim yaptığı ve ürünü sahiplendiği kendi temeli

ayağının altından çekilmekte. Burjuvazi her şeyden önce kendi mezar kazıcılarını üreti­

yor. Onun yıkılması da proletaryanın zaferi de aynı oranda kaçınılmaz. 44

il PROLETERLER VE KOMÜNİSTLER Komünistlerin proleterlerle ilişkisinin aslı nedir? Öteki işçi partileri karşısında komünist­ ler özel bir parti değildir. Komünistlerin, tüm proletaryanın çıkar­ larından ayrı bir çıkarları yoktur. Proletarya hareketini biçimlemek üzere özel ilkeler koymazlar. Komünistlerin öteki proletarya partile­ rinden tek ayrıldıkları nokta, bir yandan proleterlerin çeşitli ulusal mücadeleleri için­ de, tüm proletaryanın ulusallıktan bağımsız ortak çıkarlarını öne getirerek geçerli kıl­ maları, öbür yandan da burjuvazi ile prole­ tarya arasında yürüyen mücadelede her zaman hareketin bütününün çıkarlarını temsil ediyor olmalarıdır. ,

Dernek ki komünistler pratikte, bütün

ülkelerin işçi partilerinin en kararlı, hep ile­

riye götüren kesimleridir; kuramsal olarak komünistler, proletaryanın öteki kitleleri önünde, proleter hareketin koşullarını, gidi­ şini ve genel sonuçlarını gören bir öncüllüğe sahiptir. 45

Tüm öteki proletarya partileri gibi komü­ nistlerin de ilk amacı: proletaryanın sınıf düzeyinde oluşması, burjuva egemenliğinin yıkılması ve proletaryanın siyasal iktidarı ele geçirmesi. Komünistlerin kuramsal ifadeleri asla şu ya da bu dünya düzelticisinin icat ettiği ya da keşfettiği fikirlere, ilkelere dayanmaz. Onların söyledikleri yalnızca, mevcut bir sınıf mücadelesinin, gözler önünde cereyan eden bir tarihsel hareketin somut ifadeleri­ dir. Şimdiye kadarki mülkiyet ilişkilerinin ortadan kaldırılması hiç de komünizmin ayırt edici bir özelliği değildir. Tüm mülkiyet ilişkileri sürekli bir tarih­ sel dönüşüme, sürekli bir tarihsel değiştir­ meye tabi olmuşlardır. Örneğin Fransız Devrimi, burjuva mül­ kiyet hatırına feodal mülkiyeti ortadan kal­ dırmıştır. Komünizme özgü olan, bütünüyle mülki­ yetin kaldırılması değil, burjuva mülkiyeti­ nin kaldırılmasıdır. Ama modern burjuva özel mülkiyeti, ürünlerin, sınıf karşıtlıklarına dayalı, biri­ nin ötekini sömürmesine dayalı biçimde 46

üretilmesinin ve sahiplenilmesinin en son ve en tam ifadesidir. Bu anlamda komünistler, kuramlarını: özel mülkiyetin kaldırılması, diye tek bir sözle özetleyebilirler. Biz komünistler, kişisel

olarak kazanılmış, kişinin kendi çalışmasıyla

elde edilmiş mülkiyeti ortadan kaldırmak istemekle suçlandık; her çeşit bireysel özgür­ lüğü, bireysel edimi ve bireysel özerkliği meydana getiren şeymiş mülkiyet. Kişisel çalışmayla elde edilmiş, hakkıyla kazanılmış, kişisel kazançla edinilmiş mül­ kiyet! Burjuva mülkiyetinden önce varolan,

küçük burjuva, küçük köylü mülkiyetinden mi söz ediyorsunuz? Onu bizim kaldırma­ mıza gerek yok ki, sanayinin gelişmesi orta­ dan kaldırdı onu, gün geçtikçe daha da kal­ dırmakta. Yoksa modern burjuva özel mülkiyetin­ den mi söz ediyorsunuz? ' Peki ücretli emek, proleterin emeği mülk

sağlıyor mu kendisine? Asla. Onun emeği sermaye yaratıyor, yani ücretli emeği sömü­

ren mülkiyeti sağlıyor, yalnızca yeniden sömürmek üzere yeni ücretli emek üretmesi halinde artabilen mülkiyeti. Bugünkü biçi­ miyle mülkiyet, sermaye ile ücretli emek 47

arasındaki karşıtlıkta deviniyor. Bu karşıtlı­ ğın her iki yanını bir gözden geçirelim. Kapitalist olmak, üretimde salt kişisel değil, toplumsal bir konum almak demek. Sermaye, ortaklaşa bir üründür ve ancak pek çok üyenin ortak edimiyle, evet son tahlilde ancak toplumun tüm üyelerinin ortak edimiyle harekete geçirilebilir. Demek ki sermaye, kişisel değil toplum­ sal bir güç. O halde sermaye, toplumun üyelerinin

tümüne ait olan bir ortak mülkiyete dönüş­ türülürse, kişisel mülkiyet toplumsal mülki­ yete dönüştürülmüş olmaz. Yalnızca mülki­ yetin toplumsal karakteri değiştirilmiş olur. Sınıfsal karakterini yitirir. Gelelim ücretli emeğe: Ücretli emeğin ortalama fiyatı, asgari ücrettir, yani işçinin işçi olarak hayatta kal­ ması için zorunlu olan geçim araçları topla­ mı. Öyleyse ücretli işçinin edimiyle sahip olduğu şey ancak onun çıplak hayatını yeni­ den üretmesine yeter. Emek ürünlerinin, ancak doğrudan hayatı yeniden üretmek üzere böylesi kişisel mülkiyetini, yani başka­ sının emeği üstünde egemenlik kurduracak net gelir bırakmayan kişisel mülkiyeti asla 48

kaldırmak istiyor değiliz. Bizim istediğimiz yalnızca, işçinin sırf sermayeyi artırmak için yaşadığı, sırf egemen sınıfın çıkarının gerek­ tirdiği kadar yaşadığı mülkiyetin bu rezil karakterini ortadan kaldırmak. Burjuva toplumunda canlı emek, yalnızca birikmiş emeği artırmanın bir aracıdır. Komünist toplumda ise birikmiş emek, yal­ nızca işçilerin yaşam sürecini genişletmek, zenginleştirmek, geliştirmek için bir araçtır. Demek ki burjuva toplumda geçmiş bugü­ ne hükmediyor, komünist toplumdaysa bugün, geçmişe hükmediyor. Burjuva top­ lumda çalışan birey özerk değilken, kişisel değilken, sermaye özerk ve kişiseldir. İşte bu koşulların ortadan kaldırılmasına burjuvazi, kişiselliğin ve özgürlüğün orta­ dan kaldırılması diyor! Haklı da. Yalnız, burjuva kişiselliğinin, burjuva özerkliğinin, burjuva özgürlüğünün kaldırılması söz k,onusu tabii. Şimdiki burjuva üretim ilişkileri içinde özgürlük deyince, özgür ticaret, özgür alış satış anlaşılmakta. Ama bezirganlık düştü mü, özgür bezirganlık da düşer. Bizim burjuvazinin başka özgürlük çığırtkanlıkları gibi özgür 49

bezirganlık deyişleri de ancak bağımlı bezirganlığa, ortaçağın köleleştirilmiş yurt­ taşına karşı bir anlam ifade eder, yoksa komünizmin, bezirganlığı ve burjuva üre­ tim ilişkilerini ortadan kaldırması karşısın­ da, burjuvazinin kendisini ortadan kaldır­ ması karşısında, anlamı kalmaz. Özel mülkiyeti ortadan kaldırmak istiyo­ ruz diye dehşete düşüyorsunuz. Oysa sizin mevcut toplumunuzda nüfusun onda doku­ zunun özel mülkiyeti ortadan kaldırılmış durumda; özel mülkiyetiniz ancak onda dokuzun buna sahip olmaması sayesinde ayakta duruyor. Demek ki bizi suçlamanızın nedeni, toplumun ezici çoğunluğunun mülk­ süz olmasını zorunlu koşul koyan bir mülki­ yeti ortadan kaldırmak istememiz. Tek kelimeyle bizi, sizin mülkiyetinizi ortadan kaldırmak istemekle suçluyorsu­ nuz. Doğrusu, istediğimiz de bu. Emek, sermayeye, paraya, toprak rantına, kısacası tekelleştirilebilir bir toplumsal güce dönüştürülemediği andan itibaren, yani kişisel mülkiyet burjuva mülkiyetine geçiri­ lemediği andan itibaren, bireyin ortadan kaldırıldığını ilan ediyorsunuz. Birey deyince burjuvadan başka birini, burjuva mülk sahibinden başka birini 50

düşünmediğinizi itiraf ediyorsunuz demek ki. İşte o birey kalmamalı doğrusu. Komünizm, kimsenin toplumsal ürünleri mülk edinme gücünü elinden almıyor, yal­ nızca o mülkiyet yoluyla başkasının emeğini boyunduruğa sokma gücünü alıyor. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla tüm faaliyetin duracağı, genel bir tembelli­ ğin ortalığı kaplayacağı ileri sürüldü. Buna göre burjuva toplumu çoktan atalet yüzünden çökmüş olmalıydı; çünkü o top­ lumda

kimler çalışıyorsa mülk edinemiyor, kimler mülk sahibiyse çalışmıyor. Tüm bu kaygı, sermaye olmadığı anda ücretli emek de olmaz, totolojisine varır. Komünizmde maddi ürünlerin mülkiyet ve üretim tarzına karşı ileri sürülen tüm suçlamalar, manevi ürünlerin mülkiyet ve üretimine de genişletildi. Burjuva için nasıl sın.ıf mülkiyetinin son bulması üretimin kendisinin son bulması demekse, sınıf kül­ türünün son bulması da bütünüyle kültürün son bulması demek oluyor. Kaybına bu kadar üzüldüğü kültür, ezici bir çoğunluk için makine haline gelme kül­ türü olmuş bile. 51

Ama burjuva mülkiyetinin ortadan kal­ dırılmasını kendi burjuvaca özgürlük, kül­ tür, hukuk tasarımlarınızla ölçerek tartış­ mayın bizimle. Sizin fikirleriniz bile burju­ va üretim ve mülkiyet ilişkilerinin birer ürünü, nasıl hukukunuz, kendi sınıfınızın yasa düzeyine yükseltilmiş iradesinden iba­ retse; bir irade ki içeriği kendi sınıfınızın maddi yaşam koşullarıyla belirlenmiş. Kendi üretim ve mülkiyet ilişkilerinizi, üretimin geçirdiği tarihsel ilişkilerden koparıp genel geçer doğa ve akıl yasaları haline dönüştürdüğünüz ilginç tasarım, göçüp gitmiş tüm egemen sınıfların da tasa­ rımıydı. Antik dönem mülkiyeti için kavra­ yabildiğinizi, feodal mülkiyet için kavraya­ bildiğinizi, burjuva mülkiyeti için kavraya­ maz oldunuz. Ailenin ortadan kaldırılması! En radikal­ ler bile komünistlerin bu utanç verici niyet­ lerine ateş püskürüyorlar. Günümüzdeki aile, burjuva ailesi, neye dayanıyor? Sermayeye, özel kazanca. Tam gelişmiş olarak yalnızca burjuvazi için var; ama proleterin ailesizliğe zorlanması ve kamusallaşmış fuhuş bütünlüyor onu. 52

Bu bütünleyicileri olmadı mı burjuva ailesi de olmaz kuşkusuz ve sermaye olmadı mı her ikisi de olmaz. Ana babanın çocuklan sömürmesini orta­ dan kaldırmak istiyoruz diye mi suçluyorsu­ nuz bizi? Bu büyük suçumuzu itiraf ediyoruz. Ama ev içi eğitimin yerine toplumsal eğitimi getirerek en sıcak ilişkileri yok etti­ ğimizi söylüyorsunuz. Peki eğitiminizi bu toplumsal koşullar içinde yapmanızla olsun, toplumun doğru­ dan ya da dolaylı müdahalesiyle olsun, okul kanalıyla olsun, vb. sizin eğitiminiz de top­ lumca belirlenmiyor mu? Toplumun eğitimi etkilemesi komünistlerin buluşu değil ki; komünistler yalnızca bu etkinin karakterini değiştiriyorlar, eğitimi egemen sınıfın etki­ sinden koparıyorlar. Aile ve eğitim üstüne, ana baba ile çocuklar arasındaki kutsal ilişkiler üstüne burjuva söy­ leqıleri, büyük sanayi yüzünden proleterlerin tüm aile bağlan parçalandıkça ve çocuklar adi ticaret metaına ve çalışma araçlarına dönüş­ tükçe bir o kadar iğrençleşiyor. Ama siz komünistler kadınların ortaklaşa­ lığını getirmek istiyorsunuz, diye tüm burju­ vazi koro halinde yüzümüze haykırmakta. 53

Burjuva, kendi karısını salt bir üretim aracı olarak görüyor. Dolayısıyla, üretim araçları ortaklaşa kullanılmalıdır, sözünü duyar duymaz, bu ortaklaşalık kaderinin aynı şekilde kadınları da kapsamasından başka bir şey düşünemiyor. Tam tersine kadınların bu salt üretim aracı olarak kullanılma durumunu ortadan kaldırmaktır söz konusu olan, burjuva bunu kavrayamıyor işte. Kaldı ki bizim burjuvaların, komünistler­ de güya varolduğunu iddia ettikleri resmi kadın ortaklaşalığından böylesine dehşet duymaları son derece gülünç. Kadın ortak­ laşalığını komünistlerin getirmesine hiç gerek yok ki; hemen her zaman vardı o. Bizim burjuvalar, resmi fuhuş bir yana, çalıştırdıkları proleterlerin karılarına, kızla­ rına sahip olmakla da yetinmeyip, asıl kendi karılarını karşılıklı ayartmaktan zevk alırlar. Burjuva ailesi aslında kadınların ortak­ laşalığıdır. Komünistler de olsa olsa kadın ortaklaşalığının sahtece gizlisine karşılık resmi ve açık yüreklisini getirmek istedik­ leri iddiasıyla suçlanmış oluyorlar. Kaldı ki, günümüz üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla ondan kaynaklanan kadın ortaklaşalığının da, yani resmi veya gayri 54

resmi fuhuşun da yok olacağı kendiliğin­ den anlaşılmaktadır. Komünistlere ayrıca vatanı, milliyeti ortadan kaldırmak isteme suçu yüklendi. İşçilerin vatanı yoktur. Zaten onların olmayan bir şeyin, alınması da mümkün değil. Proletarya, önce siyasal iktidarı ele geçirmek, kendini ulusal sınıf düzeyine getirmek, kendini ulus yapmak durumunda olduğu için, kendisi de ulusaldır hala, ama asla burjuva anlamda değil. Halkların ulus olarak ayrışmaları ve karşıt­ lıkları, dalıa burjuvazinin, ticaret özgürlüğü­ nün, dünya pazarının, sanayi üretimindeki tek biçimliliğin ve ona uyan yaşam koşulları­ nın gelişmesiyle zaten giderek yok olmakta. Proletaryanın egemenliği bunu daha da yok edecektir. Birleşik eylem, hiç değilse uygar ülkeler arasında olmak üzere, prole­ taryanın kurtuluşu için en önde gelen ko1ullardandır. Bir bireyin bir başka bireyi sömürmesi ortadan kalktığı ölçüde, bir ulusun da öteki­ ni sömürmesi ortadan kalkacaktır. Ulusun kendi içindeki sınıfların karşıtlı­ ğıyla birlikte ulusların birbirlerine karşı düşmanca tutumları da düşer. 55

Komünizme, dinsel, felsefi ve genel olarak ideolojik bakış açılarından yöneltilen suçla­ malar, daha fazla açıklanmaya değmez. İnsanların maddi varoluş koşullarının, toplumsal ilişkilerinin, toplumsal varlıkla­ rının, onlardaki tasarımları, görüşleri ve kavramları, kısacası insanların bilincini de değiştirdiğini anlamak için daha derin bir bakışa ihtiyaç var mı? Fikirlerin tarihi, manevi üretimin, maddi üretimle birlikte değiştiğinden başka neyi kanıtlar? Bir çağın egemen fikirleri yalnızca egemen sınıfın fikirleri olmuştur. Tüm bir toplumda devrim yaratan fikir­ lerden söz edilir; bunu söylemekle yalnızca, eski toplumun bağrında, yeninin öğelerinin oluştuğu belirtilmiş oluyor, öyle ki, eski toplumsal ilişkilerin çözülmesi, eski fikirle­ rin çözülmesini de birlikte getirir. Eski dünyanın yıkılmakta olduğu kav­ randığında, hıristiyan dini de eski dinlere baskın çıktı. 18. yüzyılda aydınlanma düşünceleri hıristiyan düşüncesini alt etti­ ğinde, feodal toplum, o dönemde devrimci olan burjuvaziye karşı ölüm kalım savaşı veriyordu. Vicdan ve din özgürlüğü, bilgi alanlarında serbest rekabetin egemenliğini dile getirmekteydi yalnızca. 56

"Ama", denecektir, "dinsel, ahlaksal, felse­

fi, politik, hukuksal vb. düşünceler, tarihsel

gelişim içinde elbet değişim geçirmiş olmak­ la birlikte, din, ahlak, felsefe, politika, hukuk, bu değişimde hep kalmıştır. Dahası, her toplumsal durum için ortak olan, özgürlük, adalet vb. ebedi hakikatler vardır. Oysa komünizm, ebedi hakikatleri ortadan kaldırıyor, dini, ahlakı, yeniden biçimlemek yerine düpedüz kaldırıyor, yani bugüne kadarki tarihsel gelişimlere ters düşüyor." Bu suçlamanın özü nedir? Tüm bugüne kadarki toplum, değişik evrelerde değişik biçimler gösteren sınıf karşıtlıkları içinde devinmiştir. Ama hangi biçimi almış olursa olsun, top­ lumun bir kesiminin öteki kesim tarafından sömürülmesi, geçen yüzyılların tümünde ortak olan bir gerçekliktir. O halde tüm çeşit­ liliklere ve farklılıklara karşın o yüzyılların hepsindeki toplumsal bilincin, ancak sınıf karşıtlıkları toptan yok olunca tam olarak çözülebilecek belli ortak biçimler içinde devinmesine hiç şaşmamalı. Komünist devrim, geçmişten gelen mül­ kiyet ilişkilerinin en kökten koparılışıdır; onun gelişim sürecinde geçmişten gelen 57

fikirlerle de en kökten bir kopuş olmasına hiç şaşmamalı. Neyse. burjuvazinin komünizme karşı yönelttiği suçlamaları bırakalım bir yana. Yukarıda gördük ki, işçi devriminde ilk atılacak adım, proletaryanın egemen sınıf konumuna yükselmesidir, demokrasinin mücadeleyle kazanılmasıdır. Proletarya, kendi siyasal egemenliğini, tüm sermayenin adım adım burjuvazinin elinden koparılmasına, tüm üretim araçlarının devlet elinde, yani egemen sınıf olarak örgütlenmiş proletarya elinde yoğunlaştırılmasına ve üre­ tici güçleri büyüklüğünün olabildiğince hızla artırılmasına kullanacaktır. Bu ise ilk aşamada kuşkusuz ancak mülki­ yet hakkına ve burjuva üretim ilişkilerine despotça el atmak yoluyla olur, yani ekonomik açıdan yetersiz ve geçici de görünse hareketin süreci içinde kendini aşan ve bütün bir üretim tarzının dönüştürülmesinin aracı olan bu vaz­ geçilınez önlemler yoluyla olur. Bu önlemler kuşkusuz her ülkeye göre değişik olacaktır. Ama en gelişkin ülkeler için şu aşağıdaki­ ler, epey ortak olarak kullanım alanına gire­ bilecektir: 58

1. Toprak mülkiyetinin kamulaştırılması ve toprak rantının devlet giderlerine kulla­ nılması. 2. Yüksek bir artış oranlı vergi. 3. Miras hakkının kaldırılması. 4. Tüm karşı gelenlerin ve ülkeden kaçan­ ların mülklerine el konulması. 5. Devlet sermayeli ve tek tekel olarak Ulusal Banka yoluyla kredilerin devlet elin­ de merkezleştirilmesi. 6. Taşımacılığın devlet elinde merkezleş­ tirilmesi. 7. Ulusal fabrikaların ve üretim araçları­ nın artırılması, arazinin ortak bir plan uya­ rınca işlenir hale getirilip ıslahı. 8. Herkes için eşit çalışma zorunluluğu, özellikle tarım için sanayi ordularının kurulması. 9. Tarım ve sanayi işletmelerinin birleşti­ rilmesi, kent ile kır arasındaki farkın süreç içinde giderilmesinde etkin olmak. ' 10. Tüm çocuklar için kamusal ve parasız eğitim. Çocukların bugünkü biçimde fabrika­ larda çalıştırılmasına son verilmesi. Eğitimin maddi üretinıle bütünleştirilmesi, vb. Gelişme süreci içinde sınıf ayrımları orta­ dan kaybolunca ve üretimin tümü örgütlü 59

bireylerin ellerinde yoğunlaşınca, kamusal zor kullanımının politik niteliği kalmaz. Politik zor kullanımı, asıl anlamıyla bir sını­ fın ötekilere baskı uygulamak üzere örgütle­ diği zor kullanımıdır. Proletarya, burjuvaziy­ le mücadelesi gereği sınıf olarak birleşip, devrim yoluyla egemen sınıf olduğunda ve egemen sınıf olarak zorla eski üretim ilişkile­ rini ortadan kaldırdığında, böylece o üretim ilişkileriyle birlikte sınıf karşıtlığının varlık koşullarını da, bütünüyle sınıfları da ve dola­ yısıyla sınıf olarak kendi egemenliğini de ortadan kaldırmış olur. Sınıflarıyla ve sınıf çelişkileriyle birlikte eski burjuva toplumunun yerine, her bireyin özgür gelişiminin herkes için topluca özgür gelişim koşulu olduğu bir birlik gelir.

60

III

SOSYALİST VE KOMÜNİST YAZIN 1. Gerici Sosyalizm

a. Feodal Sosyalizm Tarihsel konumu gereği Fransız ve İngiliz

aristokrasisi, modern burjuva toplumuna karşı

yergiler

yazmak

durumundaydı.

1830' daki Fransız Temmuz Devriminde

olsun, İngiliz reform hareketinde olsun, aris­ tokrasi, nefret ettiği o türediye bir kez daha yenik düşmüştü. Ciddi bir siyasal mücadele­

nin sözü edilemezdi artık. Elinde yalnızca

kalem kavgası kalmıştı. Ama yazın alanında da Restorasyon döneminin eski söylemleri olanaksızlaşmıştı. Sempati uyandırmak için

aristokrasi, görünüşte kendi çıkarlarını göz­

den uzak tutmak ve burjuvaziye karşı iddia­ namesini yalnızca sömürülen işçi sınıfı çıka­

rına düzenlemek zorundaydı. Böylece, yeni efendisine taşlamalar düzebilmenin ve kula­

ğ� az ya da çok felaket tellallığı fısıldayabil­

menin özrünü hazırlıyordu.

Feodal sosyalizm bu tarzda çıktı ortaya, yarı şikayetname, yarı taşlama, yarı geçmiş

yankısı, yarı gelecek uyarısı, bu arada acı ve

zekice yaralayıcı yargı yoluyla burjuvaziyi kalbinden vurarak ama modern tarihin 61

gidişini kavramadaki tam yetersizliğiyle de gülünç bir etki bırakarak. Halkı arkalarından sürüklemek için elle­ rinde proleter dilenci torbası sallıyorlardı bay­ rak gibi. Ama halk onları her izleyişinde, kıç­ larındaki eski feodal armaları görüp hiç saygı­ lı olmayan ağız dolusu gülüşlerle tüyüyordu. Bu seyirliği en güzel oynayanlar, Fransız Lejitimistlerinin

bir

kesimiyle

Genç

İngiltereciler oldu. Feodaller kendi sömürü tarzlarının burju­ vaca sömürüden farklı biçimlenmiş olduğu­ nu gösterirken, yalnızca tümden farklı ve artık zamanı geçmiş koşullar altında sömür­ düklerini unutuyorlar, o kadar. Kendi ege­ menliklerinde proletaryanın varolmadığını kanıtlarken feodaller, kendi toplum düzenle­ rinin zorunlu veledinin esasen modern bur­ juvazi olduğunu unutuyorlar yalnızca. Kaldı ki burjuvaziye yönelttikleri esas suç­

lama tam da, burjuva rejiminde eski toplum düzenini tümüyle havaya uçuracak bir sınıfın gelişiyor olmasına dayandığı için, eleştirileri­ nin gerici niteliğini zaten çok az gizliyorlar.

Burjuvaziyi, bir proletarya yarattığından çok, devrimci bir proletarya yarattığı için suçluyorlar. 62

Bu yüzden siyasal pratikte işçi sınıfına karşı alınan şiddet önlemlerinin hepsine katılıyor­ lar ve günlük yaşamlarında, tüm şişirilmiş söylemlerinin aksine, altın elmaları toplama­ nın keyfini çıkarıp, sadakati, aşkı, şerefi, bezirgan pazarlığında, yünle, şek:erpancarıyla ve alkollü içkiyle takas ediyorlar. Nasıl papaz hep feodal beyle el ele yürü­ müşse, papazca sosyalizm de feodal sosya­ lizmle öyle el eledir. Hıristiyan dervişliğine sosyalist bir hava vermekten daha kolay bir şey yok. Öyle ya, hıristiyanlık, özel mülkiyete, evliliğe, devlete de karşı çıkmamış mıydı? Onların yerine yar­ dımseverlik ve dilenme, manastır bekareti ve nefsini öldürme, çadır hayatı ve kilise, diye vaazlar vermemiş miydi? Hıristiyan sosyaliz­ mi, aristokratın öfkesine papazın serptiği vaf­ tiz suyudur yalnızca.

,b. Küçük Burjuva Sosyalizmi

' Feodal aristokrasi, modern burjuva top­

lumunda yaşam koşulları zayıflayıp tüke­ nen ve burjuvazi tarafından çökertilen tek sınıf değildir. Ortaçağın kentlileşen imti­ yazlı köylüleri ile küçük köylülük, modern burjuvazinin öncüleriydi. Sanayi ve ticareti 63

daha az gelişmiş ülkelerde bu sınıf, yükselen burjuvazi yanında bitkisel yaşamını henüz sürdürmektedir. Modern uygarlığın geliştiği ülkelerdeyse, proletarya ile burjuvazi arasında yalpalayan yeni bir küçük burjuvazi oluştu. Burjuva toplumunun bir bütünleyicisi olarak kendini sürekli yineleyen ama rekabet sonucu birey­ leri hep proletaryanın içine savrulmakta olan bu küçük burjuvazi, üstelik büyük sanayi geliştikçe modern toplumun özerk bir kesimi olma konumunu tümden yitireceği ve tica­ rette olsun, imalatta olsun, tarımda olsun, yerini postabaşılara ve hizmetkarlara bıraka­ cağı anın yaklaştığını görmektedir. Köylü sınıfın toplam nüfus içinde yarıdan fazla olduğu Fransa gibi ülkelerde burjuvazi­ ye karşı proletaryadan yana olan yazarların, burjuva rejime yönelttikleri eleştiride küçük burjuvazi ve köylülük ölçütünü kullanmaları ve işçilerden yana tavır alırken küçük burju­ va bakış açısından hareket etmeleri doğaldı. Böylece küçük burjuva sosyalizmi oluştu. Bu yazında başı çeken, yalnız Fransa için değil Ingiltere için de, Sismondi'dir. Bu sosyalizm, modern üretim ilişkileri içindeki çelişkileri son derece keskin bir isabetle çözümlemiştir. İktisatçıların yal­ taklanan şirinleştirmelerini açığa dökmüş64

tür. Gerek makineleşmenin ve işbölümünün yıkıcı etkilerini, gerekse sermayenin ve top­ rak mülkiyetinin yoğunlaşmasını, aşırı üre­ timi, krizleri, küçük burjuvazi ile köylülü­ ğün kaçınılmaz çöküşünü, proletaryanın sefaletini, üretimdeki anarşiyi, servetin bölüşümündeki açıkça sırıtan oransızlıkla­ rı, ulusların kendi aralarındaki endüstriyel yok etme savaşını, eski göreneklerin, eski aile ilişkilerinin, eski milliyetlerin çözülü­ şünü, inkar edilemez biçimde kanıtlamıştır. Ne var ki olumlu içeriğine karşın bu sosya­ lizm, ya eski üretim ve değişim araçlarıyla birlikte eski üretim ilişkilerini ve eski toplumu geri getirmek, ya da modern üretim ve deği­ şim araçlarını, kırıp parçaladığı, parçalamak zorunda olduğu eski mülkiyet ilişkileri içine zorla yeniden tıkıştırmak isteğindedir. Her iki durumda da hem gerici hem ütopiktir. İmalatta lonca düzeni ile kırda babaerkil tarım işletmesi; küçük burjuva sosyalizmi­ nin son sözleri budur işte. Gı:lişim süreci içinde bu yön, korkak bir yaygaraya saptı. c. Alman Sosyalizmi ya da "Hakiki" Sosyalizm

Fransa' da, egemen bir burjuvazinin bas­ kısı altında oluşan ve bu egemenliğe karşı 65

mücadelenin yazınsal ifadesi olan sosyalist ve komünist yazın, tam da burjuvazinin feodal mutlakçılığa karşı mücadeleye geçtiği sırada Almanya'ya sokuldu. Alman filozofları, yarı filozofları ve sivri zekaları bu yazını hırsla özümsediler ama bu arada, Fransa' dan o yazıların girmesiyle Fransız yaşam koşullarının da aynı anda Almanya'ya girmiş olmadığını unutuverdi­ ler. Almanya koşullarında bu Fransız yazını doğrudan pratik anlamını tümüyle yitirip salt yazınsal bir görünüm aldı. İnsan varlığı­ nın gerçekleştirilmesi üstüne boş bir spekü­ lasyon olarak çıktı ortaya ister istemez.

Böylece 18. yüzyıl Alman filozoflarına göre ilk Fransız Devriminin talepleri yalnızca genelde "pratik zeka "nın talepleri olarak anlam kazanıyor ve devrimci Fransız burju­ vazisinin irade beyanları da, salt iradenin, olması gereken iradenin, hakiki insan irade­ sinin yasaları demek oluyordu. Alman yazarlarının tek çabaları, yeni Fransız fikirlerini kendi eski felsefi vicdan­ larına uydurmak ya da daha ziyade kendi felsefi bakış açılarından Fransız fikirlerini sahiplenmekti. Bu sahiplenme aynen bir yabancı dile nasıl sahip çıkılırsa o yolla oldu: Çeviri yoluyla. 66

Bilindiği gibi keşişler, eski çok tanrılı dönem klasiklerinin elyazmaları üstüne kendi zevksiz katolik aziz hikayelerini yaz­ mışlardı. Alman yazarları ise dünyevi Fransız yazınına tersini uyguladılar. Kendi felsefi saçmalıklarını Fransız aslının arkasına yaz­ dılar. Örneğin para ilişkilerine yönelik Fransız

eleştirisinin

arkasına

"insan

Özünden Feragat" diye yazdılar, burjuva dev­ lete yönelik Fransız eleştirisinin arkasına da, "Soyut

Genelin

Egemenliğini

Ortadan

Kaldırma" diye yazdılar, vb. Fransız gelişimlerinin altına böyle felsefi söylemler sokuşturmayı, "Eylemin Felsefesi", "Hakiki Sosyalizm", "Alman Sosyalizm Bilimi", "Sosyalizmin Felsefi Temeli" gibi deyimlerle vaftiz ettiler. Fransız sosyalist-komünist yazını böyle usturupluca iğdiş edildi. Ve bir sınıfın öbür sınıfa karşı mücadelesini dile getirmek Alman elinde bitirildiği için o Alman, "Fransız tek yanlılığını" aşmış olma bilincini taşıyordu; hakiki ihtiyaçlar yerine hakikat ihtiyacım, proletaryanın çıkarları yerine insan varlığının çıkarlarını, hiçbir sınıftan olmayan, gerçekte bile olmayan, yalnızca felsefe fantazisinin puslu semalarında bulunan genel insanın çıkarlarını savunuyordu bu bilinç. 67

Kimseden yardım almaksızın başardığı bu okul ödevlerini öylesine tantanayla cid­ diye alıp öylesine çığırtkanlıkla göklere çıkaran bu Alman sosyalizmi, böylece gide­ rek bilgiç masumiyetini yitirdi. Alınan burjuvazisinin, özellikle de Prusya burjuvazisinin feodal ve mutlakçı krallığa karşı mücadelesi, tek kelimeyle liberal hare­ ket, daha büyük ciddiyet kazandı. Böylece "hakiki" sosyalizmin eline, çok istediği bir fırsat, siyasal hareketin karşısına sosyalist taleplerini koyma fırsatı verilmiş oluyordu, yani liberalizme karşı, temsili dev­ lete karşı, burjuva rekabetine, burjuva basın özgürlüğüne, hukukuna, burjuvaca özgürlü­ ğe ve eşitliğe karşı bilinen lanetleri savurma ve halk kitlesine de bu burjuva hareketinden hiçbir kazancının olmayacağı, tersine, her şeyini yitireceği uyarısını yapma fırsatı. Alman sosyalizmi, ruhsuzca yankıladığı Fransız eleştirisinin, modern burjuva toplu­ muna ve ona uyan yaşam koşullarına, ona göre biçimlenen siyasal kurumlaşmaya dayandığını tam zamanında unuttu; Almanya' da daha ancak bu ön koşullar için mücadele söz konusuydu. Alman sosyalizmi, burjuvazinin tehdit edici yükselişine karşı istenen bir korkuluk 68

olarak, mutlakçı Alman hükümetlerine ve papazlarıyla, okul hocalarıyla, toprak ağala­ rıyla, bürokrasisiyle onların bağlaşıklarına hizmet etti. Aynı hükümetlerin Alman işçi ayaklan­ malarına karşı kullandıkları acı tüfek kur­ şunlarının ve kırbaç darbelerinin tatlı bir bütünleyicisi oldu. "Hakiki" sosyalizm, Alman burjuvazisi­ ne karşı hükümetlerin elinde böylesine bir silah olurken, bir o kadar da gerici bir çıkarı, bağnaz Alman küçük burjuvazisinin çıkarı­ nı doğrudan temsil ediyordu. Almanya'da,

16. yüzyıldan kalan ve o zamandan beri çeşitli biçimlerde hep ortaya çıkan küçük burjuvazi, mevcut durumların esas toplum­ sal temelini oluşturdu. Onun varlığının korunması, Almanya' da mevcut durumların korunması demektir. Küçük burjuvazi, burjuvazinin siyasal ve ekonomik egemenliğinde, bir yandan ser­ mayenin merkezleşmesi sonucu, öbür yan­ dan da devrimci bir proletaryanın ortaya çıkışı sonucu kesin mahvolmaktan korkar. "Hakiki" sosyalizm onun için her iki kuşu birden vuracak taş olarak göründü. Salgın hastalık gibi yayıldı. 69

Alman sosyalistlerinin, kendi iskelete dön­ müş "ebedi hakikatler"ine giydirdikleri bu, spekülatif tezgahta dokunmuş, sivri zekalı söy­ lem çiçekleriyle süslenmiş, aşk baygını huzur çiyleriyle yıkanmış bereketli kisve, mallarının o kesimdeki sürümünü artırdı yalnızca. Kendi açısından Alman sosyalizmi, bu bağ­ naz küçük burjuvazinin tumturaklı sözcüsü olma konumunu giderek iyice benimsedi. Alman ulusunu, örnek ulus olarak, Alman küçük burjuvazisini de örnek insan olarak büyük laflarla ilan etti. Onun her aşağılığına, tam tersini ifade eden, gizli, yüksek, sosyalist anlamlar yükledi. Nihayet komünizmin "kaba yıkıcılığı"na doğrudan karşı çıkarak ve tüm sınıf mücadelelerinin üstünde bir taraf­ sız yücelik taslayarak, çizgisinin son kertesi­ ne geldi. Almanya'da, sosyalist veya komü­ nist diye ortalıkta dolaşan ne kadar yazın varsa, çok az istisnasıyla hep bu kirli, bu cansız yazın alanına girer.

2. Tutucu Sosyalizm ya da Burjuva Sosyalizmi Burjuva toplumunun kalıcılığını sağlamak için bir kesim burjuvazi sosyal sıkıntıları orta­ dan kaldırmaya yardımcı olmak ister. 70

Bu çerçevede: ekonomistler, filantroplar, insancıllar, çalışan sınıfların durumunu düzeltmeciler, yardımseverler, hayvan koru­ macıları, ılımlılık örgütçüleri, vardır. En çeşitlisinden köşe bucak reformcuları yani. Hatta bu burjuva sosyalizminin bütün bir sistem olarak işlenenleri olınuştur. Ö rnek olarak Proudhon'un "Philosophie de la Misare"ini [Sefaletin Felsefesi -çev.J ele alalım. Sosyalist burjuvalar, modern toplumun koşullarını isterler, ama o koşulların kendi­ sinden kaynaklanan mücadeleler ve tehlike­ ler olmaksızın. Mevcut toplumu, onu dev­ rimci dönüşüme uğratacak ve çözecek unsurlar kesilip çıkarılmış olarak isterler. Burjuvazi olsun ama proletarya olmasın. Kendi egemen olduğu dünyayı elbette ki en iyi dünya olarak görür burjuvazi. Burjuva sosyalizmi bu iç ferahlatıcı tasarımını yarı ya da tam bir sistem oluşturmaya kadar va�dırır. Kendisinin sistemlerini gerçekleş­ tirmesini ve bu yeni Kudüs'e dahil olmasını proletaryadan talep ederken, aslında ona yalnızca, bugünkü toplumun içinde kal ama bu topluma ilişkin nefretlik düşüncelerin­ den arın, demiş oluyor. 71

[Bu] sosyalizmin daha az sistematik ve biraz daha pratik bir ikinci biçimiyse, bu yaşam koşullarında şu ya da bu siyasal dönü­ şümün değil de yalnızca bir tek değişimin, yani yalnızca ekonomik koşullarda bir değişi­ min yararlı olabileceğini kanıtlayarak işçi sınıfının her devrimci hareketini sakatlamaya uğraşmıştır. Ama bu sosyalizmin, maddi varoluş koşullarını değiştirmek derken düşündüğü, asla ancak devrimci yolla olabile­ cek burjuva üretim ilişkilerinin ortadan kaldı­ rılması değildir, onun düşündüğü, bu üretim ilişkileri zemininde uygulanacak, yani serma­ ye ile ücretli çalışma arasındaki ilişkide hiçbir şeyi değiştirmeyen, olsa olsa burjuvazinin egemenliğinin bedellerini azaltıp devlet bütçe­ sini basitleştirecek yönetsel düzeltmelerdir. Burjuva sosyalizmi kendine uyan ifadeyi, salt konuşan figür durumuna gelmekte bulur ancak. Serbest ticaret! Çalışan sınıfın çıkarına. Korumacı gümrük! Çalışan sınıfın çıkarı için. Hücreli hapishaneler! Çalışan sınıfın çıkarına. Burjuva sosyalizminin ciddi niyet­ li olduğu son sözdür bu. Burjuvazinin sosyalizmi, zaten burjuva­ ların -çalışan sınıfın çıkarına- burjuva olduklarını savunmaktan ibarettir. 72

3. Eleştirel-Ütopyacı Sosyalizm ve Komünizm Burada, tüm modern devrimlerde prole­ taryanın taleplerini dile getirmiş olan yazın­ dan söz etmiyoruz. (Babeufün yazıları vb.) Genel bir başkaldırı çağında, feodal top­ lumun yıkılma döneminde, proletaryanın doğrudan kendi sınıf çıkarını kabul ettir­ meye yönelik ilk çabaları, hem proletarya­ nın kendi gelişmemişliğinden dolayı, hem de kurtuluşu için ancak burjuva dönemin ürünü olabilecek maddi koşulların eksikli­ ğinden dolayı, kaçınılmaz biçimde yenilgiye uğradı. Proletaryanın bu ilk hareketlerini izleyen devrimci yazın, içerik olarak ister istemez gericidir. Genel bir derviş kanaatkarlığı ve kaba bir eşitçilik önerir. Esas sosyalist ve komünist sistemler, St-Simon'un, Fourier'nin, Owen'ın vb. sis­ temleri, proletarya ile burjuvazi arasındaki fllÜcadelenin yukarıda belirttiğimiz geliş­ memiş ilk döneminde ortaya çıktılar. (Bkz: Burjuvalar ve Proleterler.) Bu sistemleri bulanlar gerçi sınıf karşıtlı­ ğını egemen toplumun kendisindeki çözücü unsurların etkinliği olarak görüyorlar. Ama proletarya cephesinde hiçbir tarihsel özerk 73

girişkenlik, ona özgü hiçbir siyasal hareket görmüyorlar. Sınıf karşıtlığının gelişimi, sanayinin geli­ şimiyle başa baş yürüdüğü için, onların önünde proletaryanın kurtuluşunun maddi koşulları da bulunmuyor ve öncelikle bu koşulları yaratmanın toplumsal yasaları, top­ lumsal bilimi peşinde gidiyorlar. Toplumsal faaliyetin yerini onların bulu­ cu kişisel faaliyetlerinin alması gerekiyor, kurtuluşun tarihsel koşullarının yerini fan­ tazinin alması, proletaryanın sınıf olarak adım adım gelişen örgütlenmesinin yerini kendi bulup çıkardıkları toplumsal örgüt­ lenmenin alması gerekiyor. Onlara göre geleceğin dünya tarihi, propagandaya ve kendi toplum tasarımlarının uygulamada hayata geçirilmesine indirgeniyor. Tasarımlarında esasen en çok acı çeken sınıf olarak emekçi sınıfın çıkarlarını temsil ettiklerinin bilincindeler gerçi. Ama prole­ tarya onların gözünde yalnızca en çok acı çeken sınıf olma özelliğiyle var. Gerek sınıf mücadelesinin gelişmemiş biçimi, gerekse kendi yaşam konumları, sınıf karşıtlığının çok üstünde olduklarını sanmaya götürmüştür onları. Toplumun tüm üyelerinin, en iyi durumda olanların 74

da, yaşam koşullarını iyileştirmek isterler. Bu yüzden hiç ayrım gözetmeksizin sürekli toplumun tümüne, hatta özellikle de ege­ men sınıfa çağrı yaparlar. Çünkü sistemleri bir anlaşılsa, o sistemin en iyi toplum için en iyi tasarım olduğu kesin kabul edilecektir onlara göre. Böyle baktıkları için de en başta devrimci eylemler olmak üzere tüm siyasal eylemlerj kınarlar, hedeflerine barışçı yollardan ulaş­ mak isterler ve kuşkusuz başarısızlığa uğra­ yan küçük deneylerle, örnek göstermenin gücüne dayanarak, yeni toplumsal mukad­ des kitaba yol açmaya çalışırlar. Geleceğin toplumunun fantastik tasviri, proletaryanın henüz hiç gelişmemiş olduğu, dolayısıyla toplumu genel olarak dönüştür­ mek adına ilk anlamlı çıkışı için kendi tav­ rını da fantastik olarak kavradığı bir zamanda ortaya çıkmıştır. Ama sosyal[ist] ve komünist yazılar, eleş­ ti�el öğeler de taşımaktadır. Mevcut toplu­ mun bütün temellerine saldırırlar. Bu nedenle işçilerin aydınlanması için son derece değerli malzeme bırakmışlardır. Geleceğjn toplumuna ilişkin olumlu savları, örnegın kentle kır arasındaki karşıtlığın, ailenin, kişisel mülk edinmenin, ücretli 75

çalışmanın kaldırılması, toplumsal uyumun öngörülmesi, devletin salt üretimin yöneti­ mine dönüştürülmesi -bütün bu savlar, henüz yeni yeni gelişmeye başlayan ve onla­ rın da ancak biçimlenmemiş ilk belirsizlik evresinde tanıdıkları sınıf karşıtlığının ortadan kalkışını dile getirmektedir yalnız­ ca. Dolayısıyla bu savlar henüz salt ütopik bir anlam taşırlar. Eleştirel-ütopik sosyalizm ve komünizmin önemi, tarihsel gelişimle ters orantılıdır. Sınıf mücadelesi ne oranda gelişmiş ve biçim­ lenmişse ona ilişkin bu fantastik bakış ve ona yönelik bu fantastik mücadele, kuramsal haklılığını, pratik değerini aynı oranda yiti­ rir. Bu nedenle bu sistemlerin kurucuları yine de pek çok yönden devrimci oldukları halde, onların öğrencileri hep gerici uçları oluştururlar. Proletaryanın tarihsel ilerleme­ si karşısında inatla ustalarının eski görüşleri­ ne sarılırlar. Bu yüzden sonuçta sınıf müca­ delesini törpülemeye ve karşıtlıkları uzlaştır­ maya uğraşırlar. Hala toplumsal ütopyalarını deney yoluyla gerçekleştirme, ayrık phalanstere'ler oluşturma, home-colony'ler kurma, küçük bir İkarya -yeni Kudüs'ün on iki sayfalı forma baskısı- meydana getirme düşleri kurarlar ve bütün bu İspanyol şatola76

rının yapımı için de burjuva yüreklerdeki ve cüzdanlardaki insanseverliğe başvurmak zorunda kalırlar. Giderek yukarıda anlattığı­ mız gerici veya tutucu sosyalistler kategorisi­ ne düşerler, tek farkla ki, çok daha sistematik bilgiçlik vardır bunlarda ve kendi sosyal bilimlerinin yaratacağı mucizeye körü körü­ ne inanmışlardır. Bu yüzden, işçilerin olsa olsa yeni mukad­ des kitaba cahilce inançsızlıktan kaynakla­ nabilen her çeşit siyasal hareketine kahırla karşı çıkarlar. İngiltere'de Owen'cılar Çartistlere karşı, Fransa'da Fourier'ciler Reformculara karşı böyle tepki gösteriyorlar.

77

iV KOMÜNİSTLERİN ÇEŞİTLİ MUHALEFET

PARTİLERİNE KARŞI KONUMU il. Bölüm'e bakınca, komünistlerin halen kurulu bulunan işçi partilerine, yani İngiltere' de Çartistlere, Kuzey Amerika' da tarım reformcularına karşı tutumları kendi­ liğinden anlaşılır. Komünistler, işçi sınıfının en yakın amaçları ve çıkarları için mücadele ederler ama bugünün hareketi içinde hareketin geleceğini de temsil ederler. Fransa' da komünistler, tutucu ve köktenci burjuvaziye karşı sosyalist-demokratik partiyle ittifak kuruyorlar, ama devrimci kalıntılardan gelen lafazanlıklara ve göz boyamalara karşı eleştirel tavırlarını da saklı tutuyorlar. İsviçre'de radikalleri destekliyorlar, ama bu partinin, bir bölüğü Fransa' daki anlamıyla demokratik-sosyalist, bir bölüğü ise radikal burjuva olan birbiriyle çelişik unsurlardan meydana geldiğini gözden kaçırmaksızın. Polonya' da komünistler, ulusal kurtuluşu tarım reformu şartına bağlayan partiyi des­ tekliyor, 1846 Krakov Ayaklanmasını hayata geçiren de bu partiydi. 78

Almanya'da burjuvazi devrimci çıkış yaptığında komünist partisi, mutlakçı monarşiye, feodal toprak mülkiyetine ve küçük burjuvalığa karşı burjuvaziyle birlik­ te mücadele etti. Ama Alman işçilerinin, burjuvazinin egemenliğiyle birlikte gelmesi gereken toplumsal ve siyasal koşulları bir o kadar burjuvaziye karşı yöneltebilmeleri, yani Almanya' da gerici sınıfların yıkılması­ nın hemen ardından burjuvazinin kendisi­ ne karşı mücadeleyi başlatabilmeleri için, komünist partisi, burjuvazi ile proletarya arasındaki düşmanca karşıtlığa ilişkin ola­ bildiğince berrak bir bilinci işçilerde oluş­ turmayı da bir an olsun ihmal etmedi. Almanya bir burjuva devriminin eşiğine geldiği için ve bu dönüşüm esasen Avrupa uygarlığının daha gelişkin koşullarına denk geldiği ve 17. yüzyıl İngiltere'sinden, 18. yüzyıl Fransa'sından çok daha gelişmiş bir proletarya ile tamamlanacağı için, yani Alman burjuva devrimi bir proleter devri­ nı'in ancak doğrudan bir "önoyunu" olabile­ ceği için, komünistler, esas dikkatlerini Almanya'ya yöneltiyorlar. Tek kelimeyle komünistler, mevcut top­ lumsal ve siyasal durumlara karşı her yerde ve her çeşit devrimci hareketi destekliyorlar. 79

Tüm bu hareketler içinde, hangi gelişkin­ lik aşamasında olursa olsun mülkiyet soru­ nunu hareketin temel sorunu olarak öne çıkarıyorlar. Nihayet ancak komünistler her ülkenin demokratik partilerinin her yerde birleşip anlaşması için çalışıyorlar. Komünistler, görüş ve niyetlerini gizleme­ yi reddederler. Amaçlarına ancak bugüne kadarki tüm toplumsal düzenin zorla yıkıl­ masıyla ulaşabileceklerini açıkça bildirirler. Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim ürküntüsüyle tir tir titresinler. Proleterlerin, zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok. Bir dünya var kazanacakları.

Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!

80

* MANİ F E S TOYA PARTİYA KO M U N İ S T

Speleyek li Ewropaye digere: Speleya Komunizme. Hemı'.ı desthilatdaren Ewropaya kevn -Papa ı'.ı Çar, Metternkk ı'.ı Guizot, Radikalen Fransiz ı'.ı sixuren polisen Alman­ di navbera xwe de tifaqeke piroz çekirin, da ku ve speleye biqewitinin. Ma partiyeke muxalif heye ku ji aliye dijberen xwe yen desthilatdar ve weki komunist nehatibe tawanbar kirin? Ü parti­ yeke muxalif heye ku we mora komunistiye hem ji partiyen dijber en ji xwe zedetir peşketi re hem ji ji neyaren xwe yen paşverı'.ı re bi berepaş ve nepekandibe? Ji ve rastiye du encam derdikevin hole: 1 . Komtinizm ji niha ve ji aliye hemı'.ı desthiladaren Ewropaye ve weki hezeke te pejirandin. 2. Edi wexte we yeke ye ku dive komunist ditin, raman, armanc ı'.ı dilxweziyen xwe li ber hemı'.ı cihane bi awayeki aşkere biweşinin bi manifestoyeke partiya xwe bersiva ve çiroka speleya Komunizme bidin. Bi ve mebeste, komunisten ji neteweyen cur bi cur li Londraye kom bı'.ın; da ku bi zimanen Ingilizi, Fransizi, Almani, Flemeni ı'.ı Danki be weşandin ev manifestoya li jere amade kirin. 83

1

BÜRJÜVA Ü PROLETER Diroka hemtl civaken heyi, heya iro, diroka tekoşina çinan e. Miroven azad tl bende, lord tl serf, hosteye loncayan tl qelfe, bi kurtasi zordest tl bindest li hemberi hev di nav dijberiya domdar de btlne tl geh bi awayeki veşarti, geh bi awayeki aşkera benavber pevçtlne. Ew pevçtln her care yan bi jintlvesazkirina civake ya bi awayeki şoreşgeri yan ji bi hilweşina çinen tekoşer bi dawi btlye. Di heyamen peşin en diroke de em li her dere sazkirineke tevlihev a civake tl senifan­ dineke cur bi cur a tebeqeyen civaki dibinin. Di Romaya kevnare de patrisyen, şovalye, pleb tl bende; di Serdema Navin de miren feodal, vassal, hosteyen loncayan, qelfe, şagirt tl serfhene. Her wiha hema beje di nava hemtl çinen han de em rastı tebeqeyen tali ten. Civaka burjtlva ya ntljen a ku ji kavilen civaka feodal derketiye, dawiya dijraberiyen çini neani; berevaji ve yeke, li dewsa yen kevn mercen ntl yen zordesti tl awayen ntl yen tekoşine pek anin. Digel ve yeke, taybetmendiya heyama me -heyama burjtlvaziye- ew e: We dijraberiyen 84

çini xweru u zelal kirine. Civak, bi tevahi, her ku diçe zedetir di navbera du aliyen neyar, du çinen mezin en ku rasterast li diji hevdu ne de leva dibe: Burjuvazi u proletarya. Ji serfen Serdema Navin bajarokiyen ewil en ku xwedi mafen taybet in, derketin hole. Ji nava van bajarokiyan ji hemanen peşin en burjuvaziye. Veditina parzemina Amerikaye u gerina li derdora Kepiye Heviye ji bo burjuvaziya ku bi peş ve diçu qaden nu vekirin. SUken Hindistana Rojhilat u yen Çine, metingehkirina Amerikaye, bazirganiya bi metingehan, zedebuna amrazen (navginen) danustandine u bi gişti ya kaleran ji bazirgani, deryavani u pişesaziye re tehneke nediti da. Ü bi vi awayi di nava civaka feodal a ku dest bi pelişine kiribu de hemana şoreş­ ger zuzuka bi peş ket. Li bin pergala pişesaziye ya feodal hilberina pişesaziye ji aliye loncayen girti ve hatibu gemerdani (monopol) kirin u ew pergal etli tera hewcehiyen zedebôyi yen suken nu nedikir. Li cihe we pergala manufakture ket dewre. Hosteyen loncayan ji aliye çina navin a manufakturvanan ve avetin quncikeki. Karbeşiya di navbera loncayen korporatif en cihereng ku li 85

hemberi karbeşiya di nava her kargeheke de, nekarl li ber xwe bide, ji hole rabıl. Di ve navbere de siıkan peşketina xwe didomand iı daxwazl j! her ku diçiı zedetir dibiı. Maniıfaktiıre ji etli tere nedikir. Piştre, diıkel iı makineye di hilberlna pişesaziye de şoreşek çekir. Li şuna maniıfaktiıre Plşesaziya Niıjen iı li şuna çlna navln a pişesaziye j! milyoneren pişesaziye, ango sereken arteşen pişesaziye, bi gotineke din burjiıvaziya nıljen derket hole. Plşesaziya niıjen siıka (hazara) c!hane pek ani. Jixwe keşifkirina Amerikaye riya ve yeke vekiribiı. Wan siıkan bazirganl, deryavanl iı xwe-gihandina bejahiye gelek bi peş xistin. Bi peşketina plşesazl, bazirganl, deryavani iı riyen hesin! re burjuvaziye jl bi qasl we rejeye sermayeya xwe zede kir iı hemiı çinen ku ji Serdema Navin mabiın bi paş de xistin. Lewra em dibinin ku burjuvazi bi xwe berhe­ ma pevajoyeke peşketine ya dılvedirej e ıl encama wan şoreşen e ku di awayen hilberln iı daniıstandine de pek hatine. Burjuvazi, digel her gava ku peş ve avet, ji hela siyasi ve ji peş ve çil. Burjuvazi di bin serdestiya toriniya feodal de çineke bindest, di nava komunen Serdema Navln de ji -geh weki komaren bajari yen serbixwe (li İtalya 86

i'ı Almanyaye), geh weki "tebeqeya seyemin" a keyitiye (monarşiye) ya ku hac je dihat standin (li Fransaye)- komeleyeke çekdar i'ı xweser bu. Dure di heyama manufakture de li diji toriniye suxrevaniya keyitiyen nivfeodal an ji yen mutleq kiribu. Bi rasti ew goşebera keyitiyen mezin bu. Axire we burjuvaziye ji sazkirina pişesaziya nujen u pekanina suka cihan e pe ve di nava dewleta ni'ıjen a nimani (temsili) de serdestiya siyasi xist deste xwe. Reveberiya dewleta ni'ıjen bi tene kombesteke ku karen hevpar en hemu burjuvaziye dimeşine. Burjuvaziye ji aliye diroki ve rola heri şoreşger leyist Li her dera ku burjuvazi le serdest bu, we tekiliyen feodal, rezdar (patriarchal) i'ı pasto­ ral ji hole rakirin. We benden feodal en ji her cureyi yen ku mirov bi raseren wan en xwezayi ve giredidin bi stemkari qetandin. Di navbera mirovan de ji bili berjewendiyen ferdi yen çiptazi, ji bili "diravdana neqd" a dilkevir tiş­ tek nehişt. Xayisiyen oli yen heri agirnak, çoş u peroşa şovalyetiye i'ı hestyariya beteşe di nava ava cemidi ya berjewendiperestiye de fetisandin. We nirxa ferdi dagerand nirxa danustandine u li şuna azadiyen taybet en neguherbar bi tene azadiyek, azadiyeke 87

besinor ani: Bazirganiya Azad. Bi kurtasi we li şuna kedxwariya ku bi xapandinen oli il. siyasi dihat nixumandin il. veşartin kedxwariyeke çiptazi il. beşerm, kedxwariyeke rasterast il. hov ani. Burjuvaziye siwana hemı'.ı pişeyen ku heya iro piroz dihatin ditin il. bi xofeke rezdar nezikayi le dihate kirin ji ji sere wan kir. We bijişk, parezer, keşe, helbestvan il. zanyar kirin kedkaren xwe yen mizedar. Burjuvaziye ew xeliya karteker il. hestewariye ji rı'.ıye malbate vekir il. tekiliya malbati dagerand tekiliyeke diravi. Di Serdema Navin de peşaniyen hovane yen serkeftine -ku paşverı'.ı ji wan re heyran diman- çawa tevizi il. tirali weki temamkera xwe dit, ew yek ji aliye burjuvaziye ve hat aşkera kirin. Çalakiya mirovan çi dikare pek bine, ewyek ji cara ewilin ji aliye burjuvaziye ve hat nişandan. Nuwazeyen ku burjuvaziye afirandine ji Piramiden Misire, kemeren ave yen Romaye il. katedralen Gotik biharti ne. We bi seferen xwe Koçen Qewman il. Seferen Xaçdaran bi piye xwe ve kaş kirin. Burjuvazi, beyi ku amrazen hilberine lewma tekiliyen hilberine il. bi wan re ji hemı'.ı tekiliyen civakl- ji bini ve biguherine, nikare hebı'.ına xwe bidomine. Berevajl ve yeke, ji bo 88

çinen bere yen pişesaziye hevişandina awayen hilberine yen kevn merce peşin e hebune bft. Di ware hilberine de şoreşa domdar, di şert u mercen civaki de aloziyen benavber, nediya­ riya biberdewam u geremol heyama burjuvaziye ji heyamen din vediqetinin. Hemu tekiliyen westar (sabit) u sext bi peşdarazi u hizren xwe yen kevnar u giramidar re ten gezikkirin u avetin, hemu tekiliyen nıl çekiri ji hejan beyi ku cihe xwe bigrin dibin kevnar. Hemu tişten hişk dibin hilm u gulm u tevi hewaye dibin, hemu tişten piroz giramdariya xwe winda dikin; u di dawiye de mirov begav diminin ku bi rubari besten giranxu, şert u mercen rastin en jiyana xwe u tekiliyen xwe yen wiha, bikevin. Ji bo berhemen we, hewcedariya burjuvaziye ya bi suka ku her diçe mezin dibe, heye. We yeke burjuvazi bi hemıl aliyen dhane ve ajot. Dive burjuvazi xwe bigihine her dere, li her dere bi cih hibe u li her dere tekiliyan çeke. ' Burjuvaziye bi bikaranina suka dhane 1i hemu welatan ji hilberin u xeritane re taybet­ mendiyeke kozmopolit da. Tevi ku paşveru je qehirin, burjuvaziye bingeha neteweyi ya pişesaziye ji bin piyen we kişand. Hemu pişesaziyen neteweyi yen kevn an hatin hil89

weşandin an ji her ku diçe ten hilweşandin. Ew ji aliye pişsaziyen nü ve ji hole hatin rakirin. Avakirina van pişesaziyen nü ji bo hemü neteweyen şareza meseleya man ü nemane bu. Ew pişesazi etli ne madeya xam a xwemali, le madeya xam a ku ji heremen heri dür te anin, bi kar tinin. Berhemen van pişesaziyen ne bi tene li nav welat, li çar aliyen cihane ten xeritandin. Di demen bere de hilberina welatan bersiva daxwazen wan dida. Niha em dibinin ku daxwazen nü der­ ketin hole ü ji bo bersivdana van daxwazan berhemen welaten ditir ü avhewayen wan diven. Li şuna tenetiya beremi ü neteweyi ü li şuna ji xwe re -besayibüne etli li her dere ne bi tene di ware hilberina madi de, her wiha di ware hilberina ramani (entelektüel) de ji em tekiliyen gerdünl ü rajeri beramber en nete­ weyan dibinin. Afirandinen ramani yen neteweyen cuda cuda bun xwedaniya hev­ par. Yekaliti Ü fehmkoriya neteweyi her ku çü ne gengaz bun. Ji wejeyen beremi Ü neteweyi ji wejeyeke cihane derket hole. Di encama peşketina !ezgin a hemü amrazen hilberine ü hesanbüna ragihandine de burjuvaziye yen heri barbar (hov) ji di nav de, hemü netewe kişandin hundire şariştaniye. Erzaniya kaleren burjuvaziye bu 90

topen giran u bi ser hemu suren Çin'e de gule barandin. Bi vi awayi burjuvaziye zor li bar­ baran kir, da ku ew dev ji neyariya xwe ya li diji biyaniyan berdin. Burjuvazi hemu nete­ weyan bi gefa tunekirine begav dihele ku ew awaye hilberina burjuvaziye bipejirinin u we tişta ku burjuvazi je re dibeje şaristani bikin nava xwe, ango ew bixwe bibin burjuva. Bi kurtasi, burjuvazi li gori nigaşa xwe dinyayeke diafirine. Burjuvaziye çolter kirin bin serdestiya bajer; bajaren pir mezin afirandin; li gori gel­ heya çolteran gelheya bajaran gelek zede kir u bi vi awayi beşeke giring a çolteran ji debengi­ ya (ehmeqiya) jiyana çolteri xelas kir. Çawa ku we çolter ji bajaran re rajer kirin, di heman deme de welaten barbar u yen niv-barbar ji welaten şareza re, neteweyen gundi ji neteweyen bajari (burjuva) re u Rojhilat ji ji Rojavaye re rajer kirin. Burjuvazi, belawelatiya gelheye, belawe­ latiya amrazen hilberine u belawelatiya xwedaniye her ku diçe zedetir ji hole radike. Burjuvaziye gelhe sift kir; amrazen hilberine li navendan u xwedani ji di çendik destan de kom kirin. Encama jenerevin a ve yeke navendibuna siyasi bıl. Ew eyaleten serbixwe yan ew eyaleten ku bi benden sist 91

bi hevudu ve giredayi ne u xwedi berjewendi, zagon, hikumet u pergalen bace yen cuda ne, di nava neteweyeke ku xwedi hikumetek bi tene, komeke zagonan, berjewendiyeke çini ya neteweyi, sinorek u gumrikeke de ye, kom bun. Hezen hilberine yen ku burjuvaziye di domahiya serdestiya xwe ya sedsali de afıran­ din ji tevehiya hezen hilberine yen ku ji aliye hemu nifşen bere ve hatibıln afırandin hej xurtir u gumlati ne. Ketina hezen xwezayi ya bin fermana mirovan, hilberina bi makine­ yan, di ware pişesazi u çandiniye de bikaranina kimyaye, keştiyen dukeli, riyen hesin!, telgrafa karebadar (bielektrik), vekiri­ na hemu parzeminan ji bo çandiniye, bi kanalen ave xistin -bin kontrole ya çeman, girseyen mirovan en weki ji kuna mozegirti­ kan derbılyi...- Di sedsalan bere de ma bi qasi misqale beji pe hesiyan ku ew hezen hilberine di hembeza keda civaki de dihenijin?

Bi rasti ji em dibinin ku amrazen hilberine

u yen danılstandine, ku burjuvaziye xwe li ser wan ava kiriye, di nava civaka feodal de hatin pekanin. Di gihineka diyarkiri ya domana peşketina van amrazen hilberine u yen danustandine de mercen hilberin u xertane yen

civaka

feodal,

sazumana 92

feodal

a

çandiniye u ya mant'.'ıfaktt'.'ıre, ango bi kurtasi tekiliyen xwedaniye yen feodal edi li hezen

hilberine yen peşketi nedihatin u li peşiya wan

bt'.'ıne asteng. Diviyabt'.'ı ku ew bihatana wesle wesle kirin; u hatin wesle wesle kirin ji. Reqabeta serbest ket şuna wan. Saziyeke civaki u siyasi ya guncan u serdestiya abori u siyasi ya çina burjuvaziye pe re çun. Bizaveke manend li ber çaven me diqewi­ me. Civaka burjuva ya nujen, civakeke ku amrazen wisan dewasa yen hilberin u danustandine pek anine ji hela tekiliyen xwe yen hilberin, danustandin u xeritane ve dişi­ be pifinokeke ku hew dikare alema giyanan ku wi bi sehren xwe afirandiye kontrol bike. Digel ku çend dehsal derbas bune, diroka pişesazi

u

bazirganiye

li

diji

mercen

hilberina nujen u li diji tekiliyen hilberine ku her du ji ji bo burjuvazi u serdestiya we mercen hebt'.'ıne yen jeneger in, bi tene diroka serhildana bezen hilberine yen nujen e. Ji bo aş�rakirina ve yeke, mirov qeyranen abori yen bi awayeki vedori (periyodik) pek ten u her ku diçe zedetir gefan li hebuna burjuvaziye dike bine ziman, bes e. Bi van qeyranan ne bi tene berhemen heyi, hezen hilberine ku di demen bere de hatibun afi­ randin ji bi pirani u bi awayeki vedori ji hole 93

ten rakirin. Şobayeke civaki ku di heyamen bere de tewş bihata ditin -şobaya hilberina lape -di dema van qeyranan de peyda dibe. Civak ji nişka ve xwe di nava rewşa hovitiya demi de dibine. Tu dibeji qey xelayek peyda bilye, şereki gerdılni ye weranaker peşkeşkirina hemıl navginen debare biriye. Baş e, le çima? Ji her ku pir zede şaristani, pir zede navginen debare, pir zede pişesazi ıl pir zede bazirgani hene. Hezen hilberine yen ku di bin fermana civake de ne, etli her bi peşxistina mercen xwedaniya burjuva ve xwar nabin. Berevaji ve yeke ji bo van mercen ku etli peşiya peşketinen wan digi­

rin ew pir zede bihez bılne. Ü çawa ku ew ji heqe van astengiyan derketin, pergala

burjuva xera dikin ıl hebılna xwedaniya burjuva diavejin talılkeye. Mercen civaka burjuva ji bo heyina ku ji aliye hezen hilberine ve hate afirandin teng diminin ıl nikarin we heyine bigirin. Baş e, le burjuvazi van qeyranan çawa çareser dike? Ji aliyeki ve bi tunekirina hezen hilberine ıl ji aliye din ve ji bi bidestxistina silken nü u bi zedetir sıld wergirtina ji bazaren kevn. Ango bi çekirina riya qeyranen zedetir belavbılyi ıl weranker ıl bi kemkirina navginen ku peşiya qeyranan digirin. 94

Çeken

ku

burjuvaziye

li

hemberi

feodalizme bi kar anibun niha ji zivirin we. Lebele burjuvaziye ne bi tene çeken ku de we bikujin çekirin, her wiha miroven ku de wan çekan biemilinin ji afirandin. Burjuvazi, ango sermaye çiqas peşketibe proletarya, ango çina karkeran a nujen -çina kedkaren ku ancax bi xebate dikarin jiyana xwe bidominin u ancax beta ku keda wan sermayeye zede bike dikarin ji xwe re kareki bibinin- ji bi qasi we rejeye bi peş ket. Ew kedkaren ku dive xwe parçe bi parçe bifroşin kaler in; u lewma ji weki her kaleri ducari hemu derbejer u derbejoren reqabete, hemu pelpelinen suke diminin. Ji ber bikaranina bi awayeki belavbuyi ya makineyan u ji ber karbeşiye kare proleteran hemu taybetmendiyen xwe yen ferdi u ji ber ve yeke ji hemu dilkeşiya xwe ya ji bo karkeran winda kirin. Karker, bı'.'ı leheqeke makineye u

bi tene hunerweriya heri sivik, heri yeknesak u heri hesan hinbı'.'ıyi je te xwestin. Lewra mali­ yeta karkereki hate daxistin hema beje bi tene navginen debare yen ku ji bo domandina jiyan u nifşe wi hewcedariya wi pe heye. Lebele

buhaya kalere u her wiha ya kede ji bi qasi maliyeta xwe ye. Ji ber ve yeke ji kerihiniya kari çiqas zede be mize ji bi qasi we rejeye kem 95

dibe. Bi ser de fi bikaranina makineyan u karbeşi çiqas zede bin, geh bi zedekirina saeten xebete geh di nav demeke diyarkiri de zedekirina kar an ji bi lezandina makineyan keferatiya kar ji bi qasi we rejeye te zede kirin. Pişesaziya nujen atolyeya (kargeha) biçuk a ji bav u kalan ji hoste re mabu dagerand fabriqeya mezin. Girseyen kedkaran di nav fabriqeye de kom bun weki leşkeran hatin birexistinkirin.

Weki

serbazen

arteşa

pişesaziye ketin bin fermandariya hiyerarşi­ yeke bekemasi ya efser u çawişan. Ew ne bi tene bendeyen çina burjuva ne, her wiha ji aliye manufakturvanen burjuva ve ji roj bi roj, saet bi saet ten bendekirin. Ew despot! destketiye bi awayeki çiqas aşkera weki armanca xwe ilan bike, ewqas fırumaye, pelas u tehdekar e. Di ware keda destan de pediviya bi jehatiti u heze çiqas kemtir be, bi gotineke din pişesaziya nujen çiqas peş keti­ be keda jinan bi qasi we rejeye cihe keda meran girt. Ji bo çina karkeran cudahiya temen u zayende hew xwedi derbasdariya civaki ye. Ew tevda amuren xebata ne u li gori temen u zayenda xwe bi vi yan wi buhayi ten bi kar anin. Gava ku karker mizeya xwe digire u kedx­ wariya febriqetoran diqede, icar ji beşen din 96

en burjuvaziye -xwediye xani, dikandar; gerewkar ü hwd.- li stüye wi siwar dibin. Tebeqeyen jerin en çina navin -esnafe biçük, dikandar ü bi gişti bazirganen ku dev ji kare xwe berdane, pişekar ü gundi- tev de, geh ji her ku sermayeyen wan en kem teri hilberina bi pivanen mezin a Pişesaziye Nüjen nedikir ü ew li hemberi kapitalistan tek çün, geh ji her ku hunerweriyen wan en naserbüyi ku aliye rebazen nü yen hilberine ve

neheja

hatin

hiştin,

bi

berebereyi

derawayen (pozisyonen) xwe winda kirin ü bun proleter. Nexwe proleter ji hemanen ku ji hemü çinen gel hatine, pek te. Proletarya di gihaneken cihereng re der­ bas dibe. Tekoşina we ya li diji burjuvaziye bi zayina we dest pe dike. Lekdan peşi ji aliye kedkaren takekes ve, düre ji aliye karkeren fabriqeyeke ve, paşe ji ji aliye karkeren li heremeke ü li diji burjüvayeke takekes a ku krda wan dixwe te meşandin. Karker ne bi ser mercen hilberina burjuva de, bi ser amrazen hilberine de eriş dikin. Amüren hawirdekiri (ithalkiri) yen ku li hemberi keda

wan

dikevin

reqabete

dişkinin,

makineyan pari pari dikin, agir berdin fabriqeyan.

Hewl

didin 97

ku

derawaya

windakiri ya karkeren Serdema Navin bi dare zore ji nu ve bi dest bixin. Di ve gihaneke de kedkar hej girseyeke hevnegirti ya li her aliye welat belavbuyi u ji ber ketina nav reqabete ya bi hevudu re, parçebuyi ye. Ger ku kedkar li ciheke yek bin da ku komeken bikeystir pek binin, ew yek hej ne encama yekbuna wan a çalak e. Wateya we ew e ku burjuvazi ji bo gihiştina armanca xwe mecbur maye ku proletaryaye bi tevahi bixe tevgere u her wiha bi demeke din jl dika­ re we bixe tevgere. Ji ber ve yeke di ve gihaneke de proletarya ne li diji dijmine xwe, li diji dijminen dijmine xwe, ango li diji bermayiyen keyitiya mutleq, li diji xwediyen erde, li diji burjuvaziya der-pişesazi u li diji burjuvaziya biçuk tedikoşe. Ji ber ve sedeme tevgera diroki bi tevahi di deste burjuvaziye de sift dibe. Her serkeftina bidestxisti serkef­ tinek ji bo burjuvaziye ye. Lebele bi peşketina pişesaziye re proletar ­ ya ne bi tene bi aliye hejmari zede dibe, her wiha di nav girseyen mezin de kom dibe, heza we zede dibe u ew ji zedetir bi heza xwe dihe­ se. Çawa ku makineyan hemu cudahiyen kede ji hole rakirin u hema beje li her dere mize kem kirin u daxistin heman aste, di nav refi�n proletaryaye de ji berjewendiyen cur bi 98

cur ü mercen jiyane yen cihereng her ku diçe zedetir wekhev dibin. Reqabeta di navbera burjüvayan de ya ku her diçe mezin dibe ü qeyranen abori yen ku di encama ve yeke de derdikevin hole mizeyen karkeran hej zedetir dipelpelinin. Peşketina benavber ü bileza nediti ya makineyan jiyana karkeran hej zedetir be ewle kir. Lekdana di navbera burjüvaye takekes ü karkeran de her ku diçe dirüve lekdaneke di navbera du çinan de digire. Ji ber ve sedeme karker li diji burjuvaziye dest bi pekanina yekitiyan (sendikayan) dikin, da ku asta mizeyen wan nekeve, ew tev bi hevre tMikoşin; da ku ji bo van serhildanen çendemi di peş de amade bin, rexistinen mayinde dadimezrinin. Li her dere peqin li lekdanan dikeve ü ew lekdan dadigerin raperinan. Car caran karker bi ser dikevin, !ebele bi tene ji bo demeke. Fekiya tekoşina wan ne di encama nezik de, di yekitiya wan a ku her diçe bi peş dikeve de, te girtin. Amrazen ' ragihane yen ku ji aliye pişesaziya nüjen ve hatin afirandin alikariya we yekitiye dikin Ü di navbera karkeren ji heremen cuda de tekiliyan datinin. Ji bo ku tekoşinen behejmar en xwed1 heman taybetmendiyan di nav tekoşineke neteweyi ya navçlni de ben 99

navendikirin ji pedivi bi ve tekiliye hebıl. Ji her ve hinde her tekoşina çini tekoşineke siyasi ye. Ü tevl ku ji her rebejahiyen xerab ji bo yekitiya bajarokiyen Serdama Navin

pedivl bi sedsalan hebıln, proleteren nıljen bi saya riyen hesin! di nav çend salan de gihiştin we yekitiye. Ji her reqabeta di navbera karkeran de,

birexistinbılna proleteran wekl çinek ı1 lewra ji wekl partiyeke siyasi domdar serobin dibe.

Lebele, ew her care ji nü ve ı1 bi awayeki hej bi heztir ı1 biryardar radibe ser piyan. Bi

bikaranina dubendiyen di navbera burjılvayan de zore dide wan ku berjewendiyen taybet en karkeran bixin bine teminata zagonl. Li İngillstane zagona kar a rojane ya deh saetl bi wl awayl kete meriyete. Lekdanen di navbera çlnen civaka kevn

de bi tevahi ı1 bi her awayi alikariya peşketina proletaryaye dikin. Burjuvazi xwe di nav pevçılneke domdar de dibine: Peşi bi aristokrasiye re, paşe jl bi beşen burjuvaziye yen ku peşveçılna pişesaziye li berjewendiyen wan nedihat re; ı1 her tim bi burjılvaziyen welaten din re. Di nav van hemıl pevçılnan de burjuvazi dibine ku hewcedariya we bi alikariya proletaryaye heye; seri le dide,

alikariye je dixwaze ı1 bi vl awayi we her bi 100

qada siyasete ve dikişine. Lewra, burjuvazi bixwe hemanen perwerdehiya siyasi u gişti ya proletaryaye peşkeşi we dike, bi gotineke din ew bi deste xwe proletaryaye çekdar dike da ku li diji we tebikoşe. Her weki me bere ji ditibı'.'i, bi peşveçı'.'ina pişesaziye ve ji endamen hemu beşen çinen serdest hin kes derbasi refen proletaryaye bun; an ji bi kemani mercen hebuna wan ketin talılkeye. Ew yek ji ji bo ronibıln u peşveçune, hemanen nu peşkeşi proletaryaye dike. Axire, gava ku wexte diyarker e tekoşina çinan nezik dibe, pevajoya pelişine ya ku di nava çina serdest de an ji bi rasti di nava hemı'.'i qaden civaka kevn de didome awayeki wisa tund ı'.'i bi bandor digire ku beşeke biçuk a çina serdest dikeve her ve lehiye u tev li çina şoreşger -çina ku paşeroj di deste we de ye- dibe. Çawa ku di heyama bere de beşeke toriniye derbasi burjuvaziye bılbıl, niha ji beşek burjuvaziye derbasi proletaryaye dibe;

bi taybeti ji beşeke ji ideologen burjuva yen

ku asta tegihina xwe ya teorik bi qasi ku bi karibin tevgeren diroki bi tevahi tebigihijin bi peş ve birine. fi hemu çinen ku iro li hemberi burjuvaziye

derdikevin bi rasti tene proletarya çinek şoreşger e. Çinen din her ku diçe dipelişin u 101

di dawiye de li ber plşesaziya nıljen ji hole radibin. Heçl proletarya, ew berhema we ye taybet ıl sereke ye. Çlna navln a jerin; manılfaktılrvanen biçılk, dikandar, pişekar, gundl tev de ji bo ku wekl beşen çlna navln hebılna xwe ji tunebılna xwe xelas bikin li dijl burjuvaziye tedikoşln. Ti ber ve yeke ew ne şoreşger in, kevneperest in. Her wiha, ji ber ku hewl didin çerxa dlroke bi paş ve biçerixlnin ew paşveru ne jl. Ger ku bi rasthatinl şoreşger bin, sedem ew e: Dizanin ku ew e di demeke kin de derbasl proletaryaye bibin ıl ve yeke li ber çavan digirin. Ango ew ne ji bo berjewendiyen xwe yen lroyln, ji bo berjewendiyen xwe yen dahatuye tedikoşin; cihe xwe diteriklnin da ku di nav refen proletaryaye de bi cih bibin. Heçl "çlna xaternak" e, perge civakl (pexwas) -ew girseya ku ji aliye tebeqeyen jerln en civaka kevn ve avetine quncikekl ıl te de bi tebatl dirize dibe ku li vir ıl wir ji aliye şoreşek proleter ve ber bi tevgere de be kişandin. Le ele we rastiye ji bir nakin ku ew parti ji hemanen dijraber -qismen bi wateya li Fransaye ji Sosyalisten Demokrat, qismen ji ji burjuvaziya radikal- pekte. Li Polonyaye piştgiri didin we partiya ku şoreşeke çandiniye weki merca yekemin a rizgariya neteweti dibine ı'.'ı li ser ve yeke 141

pekoli dike. Serhildana Krakow {1846) ji aliye ve partiye ve hate geşkirin. Gava ku burjuvazi li Almanyaye li diji keyitiya mutleq, miritiya feodal u burjuvaziya biçuk bi awayeki şoreşgeri tev­ digeriya komunist ji her tim pe re tekoşiyan. Lebele wan tu caran, keliyek be ji, dev ji ronikirina çina karkeran bernedan. Wan her tim dijraberiya neyari ya di navbera burjuvazi u proletaryaye de bi awayeki heri zelal di sere karkeran de niçiland; da ku karkeren Alman bikaribin weki çekeke li diji burjuvaziye, li diji mercen civaki u siyasi yen ku burjuvazi bive neve bi serdestiya xwe re tine, sud je bibtnin ku pişti hilweşandina çinen paşveru li Almanyaye tekoşina raste­ rast a li dijt burjuvaziye zuzuka dest pe bike. Komunist bi taybeti bala xwe didin Almanyaye. Ji ber ku ev welat di sihara şoreşeke burjuva de ye. Bi ser de ji ev şoreş bive-neve de di mercen zedetir peşketi yen şaristaniya Ewropaye de u bi proletaryaye­ ke ji ya İngilistana sedsala hevdehemin u ji ya li Fransaya sedsala hejdehemtn zedetir peşketi be pekanin. Her wiha şoreşa burjuva ya li Almanyaye de bibe destpeka şoreşeke proletaryaye ya ku de hema li pey we pek were. 142

Bi kurtasi komunist li her dere li diji per­ gala heyi ya civaki iı siyasi piştgiri didin hemiı tevgeren şoreşger. Ew di van hemiı tevgeran de, we deme çiqas peşketi be bila hibe, pisrgireka xwedaniye weki pirsgireka sereke derdixin peş. Komunist veşartina raman iı armancen xwe lixwe nagirin. Bi aşkerayi diyar dikin ku ancax bi hilweşandina bi dare zore ya hemı1 mercen heyi yen civaki ew dikarin bigihijin mebesten xwe. Bila çinen serdest ji ber tirs ı1 xofa şoreşeke komunist bilerizin. Ji xeyni zinciren wan tişteki proleteran nin e ku winda bikin. Wan cihanek heye ku bi dest bixin.

Karkeren hemu welatan, bibin yek!

, _

143

•sı111111qd.,. ••a&

* MANI F E S T D E R KOMMUN I S T I S C H EN PARTEI

Ein Gespenst geht um in Europa - das Gespenst des Koınmunismus. Aile Machte des alten Europa haben sich zu einer heiligen Hetzjagd gegen dies Gespenst verbündet, der Papst und der Zar, Mettemich und Guizot, französische Radikale und deutsche Polizisten. Wo ist die Oppostitionspartei, die nicht von ihren regierenden Gegnern als kommunistisch verschrien worden ware, wo die Oppositionspartei, die der fortgeschritteneren Oppositionsleuten sowohl wie ihren reaktioniiren Gegnern den brandmarkenden Vorwurf des Kommunismus nicht zurückgeschleudert hatte? Zweierlei geht aus dieser Tatsache hervor. Der Kommunismus wird bereits von ailen euro­ piiischen Machten als eine Macht anerkannt. Es ist hohe Zeit, daB die Kommunisten ihre Anschauungsweise, ihre Zwecke, ihre Tendenzen vor der ganzen Welt offen darlegen und dem Miir�hen vom Gespenst des Kommunismus ein Manifest der Partei selbst entgegenstellen. Zu diesem Zweck haben sich Koınmunisten der verschiedensten Nationalitiit in London versammelt und

das folgende Manifest entworfen, das in engli­

scher, französischer, deutscher, italienischer, fliimi­ scher und diinischer Sprache veröffentlicht wird. 149

1 BOURGEOIS UND PROLETARIER Die Geschichte aller bisherigen Gesellschaft ist die Geschichte von Klassenkiimpfen. Freier und Sklave, Patrizier und Plebejer, Baron und Leibeigener, Zunftbürger und Gesell, kurz, Unterdrücker und Unterdrückte standen in stetem Gegensatz zueinander, führten einen ununterbro­ chenen, bald versteckten, bald offenen Kampf, einen Kampf, der jedesmal mit einer revolutionii­ ren Umgestaltung der ganzen Gesellschaft endete oder mit dem gemeinsamen Untergang der kiimp­ fenden Klassen. In den früheren Epochen der Geschichte finden

wrr fast überall eine vollstiindige Gliederung der Gesellschaft in versclıiedene Stiinde, eine mannig­ faltige Abstufung der gesellschaftlichen Stellungen.

im alten Rom haben wir Patrizier, Ritter, Plebejer,

Sklaven; im Mittelalter Feudalherren, Vasallen,

Zunftbürger, Gesellen, Leibeigene, und noch dazu in fast jeder dieser Klassen wieder besondere Abstufungen. Die aus dem Untergang der feudalen Gesellschaft hervorgegangene moderne bür­ gerliche Gesellschaft hat die Klassengegensiitze nicht aufgehoben. Sie hat nur neue Klassen, neue Bedingungen der Unterdrückung, neue 150

Gestaltungen des Kampfes an die Stelle der alten gesetzt. Unsere Epoche, die Epoche der Bourgeoisie, zeichnet sich jedoch dadurch aus, daB sie die Klassengegensiitze vereinfacht hat. Die ganze Gesellschaft spaltet sich mehr und mehr in zwei groBe feindliche Lager, in zwei groBe, einander direkt gegenüberstehende Klassen: Bourgeoisie und Proletariat. Aus den Leibeigenen des Mittelalters gingen die Pfahlbürger der ersten Stiidte hervor; aus dieser Pfahlbürgerschaft entwickelten sich die ersten Elemente der Bourgeoisie. Die Entdeckung Amerikas, die Umschiffung Afrikas schufen der aufkommenden Bourgeoisie ein neues Terraln. Der ostindische und chinesische Markı, die Kolonisierung von Amerika, der Austausch mit den Kolonien, die Vermehrung der Tauschmittel und der Waren überhaupt gaben dem Hande!, der Schiffahrt, der Industrie einen nie gekannten Aufschwung und damit dem revolutio­ niirı;n Element in der zerfallenden feudalen Ges�llschaft eine rasche Entwicklung. Die

bisherige

feudale

oder

zünftige

Betriebsweise der Industrie reichte nicht mehr aus für den mit neuen Miirkten anwachsenden Bedarf Die

Manufaktur

trat

an

ihre

Stelle.

Die

Zunftmeister wurden verdriingt durch den indust151

riellen Mittelstand; die Teilung der Arbeit zwi­ schen den verschiedenen Korporationen ver­ schwand vor der Teilung der Arbeit in der einzel­ nen Werkstatt selbst. Aber immer wuchsen die Markte, immer stieg der Bedarf. Auch die Manufaktur reichte nicht mehr aus. Da revolutionierte der Dampf und die Maschinerie die industrielle Produktion. An die Stelle der Manufaktur trat die moderne groBe Industrie,

an

die

Stelle

des

industriellen

Mittelstandes traten die industriellen Millionare, die Chefs ganzer industrieller Armeen, die moder­ nen Bourgeois. Die grofle Industrie hat den Weltmarkt herge­ stellt, den die Entdeckung Amerikas vorbereitete. Der Weltmarkt hat dem Hande!, der Schiffahrt, den Landkommunikationen eine unermellliche Entwicklung gegeben. Diese hat wieder auf die Ausdehnung der Industrie zurückgewirkt, und in demselben

MaBe,

worin

Industrie,

Hande],

Schiffahrt, Eisenbahnen sich ausdehnten, in dem­ selben MaBe entwickelte sich die Bourgeoisie, ver­ mehrte sie ihre Kapitalien, drangte sie al!e vom Mittelalter her überlieferten Klassen in den Hintergrund. Wir sehen also, wie die moderne Bourgeoisie selbst das Produkt eines langen Entwicklungsganges, 152

einer Reihe von Umwalzungen in der Produktions­ und Verkehrsweise ist. Jede dieser Entwicklungsstufen der Bourgeoisie war begleitet von einem entsprechenden politi­ schen Fortschritt. Unterdrückter Stand unter der Herrschaft der Feudalherren, bewaffnete und sich selbst verwaltende Assoziation in der Kommune, hier unabhiingige stadtische Republik, dort dritter steuerpflichtiger Stand der Monarchie, darın zur Zeit der Manufaktur Gegengewicht gegen den Adel in der stiindischen oder in der absoluten Monarchie,

Hauptgrundlage

der

groBen

Monarchien überhaupt, erkampfte sie sich endlich seit der Herstellung der grossen Industrie und des Weltmarktes im modernen Reprasentativstaat die ausschlieB!iche politische Herrschaft. Die moder­ ne Staatsgewalt ist nur ein Ausschuss, der die gemeinschaftlichen

Geschafte

der

ganzen

Bourgeoisklasse verwaltet. Die Bourgeoisie hat in der Geschichte eine höchst revolutioniire Rolle gespielt. i>ie Bourgeoisie, wo sie zur Herrschaft gekom­ men, hat aile feudalen, patriarchalischen, idylli­ schen Verhaltnisse zerstört. Sie hat die buntsche­ ckigen Feudalbande, die den Menschen an seinen natürlichen Vorgesetzten knüpften, unbarmher­ zig zerrissen und kein anderes Band zwischen Mensch und Mensch übriggelassen als das nackte 153

Interesse, als die gefühllose ,,bare Zahlung". Sie hat die heiligen Schauer der frommen Schwiirmerei, der ritterlichen Begeisterung, der spiellbürgerlichen Wehmut in dem eiskalten Wasser egoistischer Berechnung ertrankt. Sie hat die persönliche Würde in den Tauschwert aufge­ löst und an die Stelle der zahllosen verbrieften und wohlerworbenen Freiheiten die eine gewis­ senlose Handelsfreiheit gesetzt. Sie hat, mit einem Wort, an die Stelle der mit religiösen un.d politi­ schen Illusionen verhüllten Ausbeutung die offe­ ne, unverschiirnte, direkte, dürre Ausbeutung gesetzt. Die Bourgeoisie hat aile bisher ehrwürdigen und mit frommer Scheu betrachteten Tiitigkeiten ihres Heiligenscheins entkleidet. Sie hat den Arzı, den )uristen, den Pfaffen, den Poeten, den Mann der Wissenschaft in ihre bezahlten Lohnarbeiter ver­ wandelt. Die Bourgeoisie hat dem Familienverhiiltnis seinen rührend-sentimentalen Schleier abgerissen und es auf ein reines Geld Verhiiltnis zurückge­ fuhrt. Die Bourgeoisie hat enthüllt, wie die brutale Kraftausserung, die die Reaktion so sehr am Mittelalter bewundert, in der triigsten Biirenhauterei ihre passende Ergiinzung fand. Erst sie hat bewie­ sen, was die Tiitigkeit der Menschen zustande brin154

gen kann. Sie hat ganz andere Wunderwerke voll­ bracht

als

Agyptische

Pyraıniden,

römische

Wasserleitungen und gotische Kathedralen, sie hat ganzandereZügeausgeführtals Vcilkerwanderungen und Kreuzzüge. Die Bourgeoisie kann nicht existieren, ohne die Produktionsinstrumente, also die produktionsver­ hiiltnisse,

also

siimtliche

gesellschaftlichen

Verhiiltnisse fortwiihrend zu revolutionieren. Unveriinderte Beibehaltung der alten produktions­ weise war dagegen die erste Existenzbedingung ailer früheren industriellen Klassen. Die fortwiih­ rende Umwiilzung der Produktion, die ununter­ brochene Erschütterung ailer gesellschaftlichen Zustiinde, die ewige Unsicherheit und Bewegung zeichnet die Bourgeoisieepoche vor ailen anderen aus. Aile festen eingerosteten Verhiiltnisse mit ihrem Gefolge von altehrwürdigen Vorstellungen und Anschauungen werden aufgelöst, aile neuge­ bildeten veralten, ehe sie verknöchem können. Alles Stiindische und Stehende verdarnpft, ailes

Heilige wird entweiht, und die Menschen sind

endlich gezwungen, ihre Lebensstellung, ihre

gegenseitigen Beziehungen mit nüchtemen Augen anzusehen. Das Bedürfnis nach einem stets ausgedehnteren Absatz für ihre Produkte jagt die Bourgeoisie über 155

die ganze Erdkugel. überall muss sie sich einnisten, überall anbauen, überall Verbindungen hersteilen. Die Bourgeoisie hat durch ihre Exploitation des Weltmarkts die Produktion und Konsumtion aller Liinder kosmopolitisch gestaltet. Sie hat zum gros­ sen Bedauern der Reaktionare den nationalen Boden der Industrie unter den Füssen weggezogen. Die uralten nationalen Industrien sind vernichtet worden und werden noch tiiglich vemichtet. Sie werden verdriingt durch neue Industrien, deren

Einführung eine Lebensfrage für aile zivilisierten Nationen wird, durch Industrien, die nicht mehr

einheimische Rohstoffe, sondem den entlegensten Zonen angehörige Rohstoffe verarbeiten und deren Fabrikate nicht nur im Lande selbst, sondern in ailen Weltteilen zugleich verbraucht werden. An die Stelle der alten, durch Landeserzeugnisse befriedig­ ten Bedürfnisse treten neue, welche die Produkte der entfemtesten Liinder und Klimate zu ihrer

Befriedigung erheischen. An die Stelle der alten lokalen und nationalen Selbstgenügsamkeit und

Abgeschlossenheit tritt ein allseitiger Verkehr, eine

allseitige Abhiingigkeit der Nationen voneinander. Und wie in der materiellen, so auch in der geistigen Produktion. Die geistigen Erzeugnisse der einzelnen Nationen

werden

Gemeingut.

Die

nationale

Einseitigkeit und Beschriinktheit wird mehr und 156

mehr unmöglich, und aus den vielen nationalen und lokalen Literaturen bildet sich eine Weltliteratur. Die Bourgeoisie reiBt durch die rasche Verbesserung aller Produktionsinstrumente, durch die unendlich erleichterten Kommunikationen aile, auch die barbarischsten Nationen in die Zivilisation. Die wohlfeilen Preise ihrer Waren sind die schwere Artillerie, mit der sie aile chinesi­ schen Mauern in den Grund schiefü, mit der sie den hartnackigsten FremdenhaB der Barbaren zur Kapitulation zwingt. Sie zwingt aile Nationen, die Produktionsweise der Bourgeoisie sich anzueig­ nen, wenn sie nicht zugrunde gehn wollen; sie zwingt sie, die sogenannte Zivilisation bei sich selbst einzuführen, d.h. Bourgeois zu werden. Mit einem Worte, sie schafft sich eine Welt nach ibrem eigenen Bilde. Die Bourgeoisie hat das Land der Herrschaft der Stadte unterworfen. Sie hat enorme Stadte geschaffen, sie hat die Zahl der stadtischen Bevölkerung gegenüber der liindlichen in bohem GıMe vermehrt und so einen bedeutenden Teil der Bevölkerung dem Idiotismus des Landlebens entrissen. Wie sie das Land von der Stadt, hat sie die barbarischen und halbbarbarischen Liinder von den zivilisierten, die Bauernvölker von den Bourgeoisvölkern, den Orient vom Okzident abhangig gemacht. 157

Die Bourgeoisie hebt mehr und mehr die Zersplitterung der Produktionsmittel, des Besitzes und der Bevölkerung auf. Sie hat die Bevölkerung agglomeriert, die Produktionsmittel zentralisiert und das Eigentum in wenigen Handen konzent­ riert. Die notwendige Folge hiervon war die politi­ sche Zentralisation. Unabhangige, fast nur verbün­ dete Provinzen mit verschiedenen lnteressen, Gesetzen, Regierungen und Zöllen wurden zusam­ mengedrangt in eine Nation, eine Regierung, ein Gesetz, ein nationales Klasseninteresse, eine Douanenlinie. Die Bourgeoisie hat in ihrer kaum hundertjah­ rigen Klassenherrschaft massenhaftere und kolos­ salere Produktionskriifte geschaffen als aile ver­ gangenen Generationen zusarnmen. Unterjochung der Naturkrafte, Maschinerie, Anwendung der Chemie

auf

Industrie

Dampfschifffahrt,

und

Ackerbau,

Eisenbahnen,

elektrische

Telegraphen, Urbarmachung ganzer Weltteile, Schiffbarmachung der Flüsse, ganze aus dem Boden hervorgestampfte Bevölkerungen -welche frühere

Jahrhundert

ahnte,

da6

solche

Produktionskriifte im Schoss der gesellschaftlichen

Arbeit schlummerten. Wir haben also gesehn: Die Produktions- und Verkehrsmittel, auf deren Grundlage sich die Bourgeoisie heranbildete, wurden in der feudalen 158

Gesellschaft erzeugt. Auf einer gewissen Stufe der Entwicklung

dieser

Produktions-

und

Verkehrsınittel entsprachen die Verhaltnisse, worin die feudale Gesellschaft produzierte und austauschte, die feudale Organisation der Agrikultur und Manufaktur, mit einem Wort die feudalen Eigentumsverhiiltnisse den schon entwi­ ckelten Produktivkraften nicht mehr. Sie hemmten die Produktion, statt sie zu fördern. Sie verwandel­ ten sich in ebenso viele Fesseln. Sie mussten gesprengt werden, sie wurden gesprengt. An ihre Stelle trat die freie Konkurrenz mit der ihr angemessenen gesellschaftlichen und politi­ schen Konstitution, mit der Ökonoınischen und politischen Herrschaft der Bourgeoisklasse. Unter unsern Augen

geht eine iihnliche

Bewegung vor. Die bürgerlichen Produktions- und Verkehrsverhaltnisse,

die

bürgerlichen

Eigentumsverhiiltnisse, die moderne bürgerliche GeseUschaft, die so gewaltige Produktions- und Verkehrsınittel hervorgezaubert hat, gleicht dem Hexçnmeister, der die unterirdischen Gewalten nicht mehr zu beherrschen verrnag. die er heraufbe­ schwor. Seit Dezennien ist die Geschichte der Industrie und des Handels nur die Geschichte der Empörung der modernen Produktivkrafte gegen die modernen Produktionsverhiiltnisse, gegen die welche die Eigentumsverhaltnisse, 159

Lebensbedingungen der Bourgeoisie und ihrer Herrschaft sind Es genügt, die Handelskrisen

zu

nennen, welche in ihrer periodischen Wiederkehr immer drohender die Existenz der ganzen bürgerli­ chen Gesellschaft in Frage stellen. In den Handelskrisen wird ein groBer Teil nicht nur der erzeugten Produkte, sondem der bereits geschaffe­ nen Produktivkriifte regelınafüg vernichtet. In den Krisen bricht eine gesellschaftliche Epidernie aus,

welche ailen früheren Epochen als ein Widersinn erschienen ware - die Epidernie der Überproduktion. Die Gesellschaft findet sich plötzlich in einen Zustand momentaner Barbarei zurückversetzt; eine Hungersnot, ein allgemeiner Vernichtungskrieg scheinen ihr aile Lebensrnittel abgeschnitten zu haben; die lndustrie, der Hande! scheinen vernich­ tet, und warurn? Weil sie zuviel Zivilisation, zuviel

Lebensrnittet zuviel Industrie, zuviel Hande! besitzt

Die Produktivkriifte, die ihr zur Verfügung stehen, dienen nicht mehr zur Befürderung der bürgerli­

chen Eigentumsverhiiltnisse; im Gegenteil, sie sind

zu gewaltig für diese Verhiiltnisse geworden, sie werden von ihnen gehemmt; und sobald sie dies Hemmnis überwinden, bringen sie die ganze bür­ gerliche Gesellschaft in Unordnung, geführden sie die Existenz des bürgerlichen Eigentums. Die bür­ gerlichen Verhiiltnisse sind zu eng geworden,

um

den von ihnen erzeugten Reichtum zu fassen. 160

Wodurch überwindet die Bourgeoisie die Krisen? Einerseits durch die erzwungene Vernichtung einer Masse von Produktivkriiften; andererseits durch die Eroberung neuer Mark:te und die gründlichere Ausbeutung alter Miirkte. Wodurch also? Dadurch, dass sie allseitigere und gewaltigere Krisen vorberei­ tet und die Mitte!, den Krisen vorzubeugen, verrnin­ dert. Die Waffen, womit die Bourgeoisie den Feudalismus zu Boden geschlagen hat, richtet sich

jetzt gegen die Bourgeoisie selbst.

Aber die Bourgeoisie hat ııicht nur die Waffen geschıniedet, die ihr den Tod bringen; sie hat auch die Miinner gezeugt, die diese Waffen führen wer­ den - die modemen Arbeiter, die Proletatier. In demselben Maile, worin sich die Bourgeoisie,

d.h. das Kapital, entwickelt, in demselben MaBe entwickelt sich das Proletariat, die Klasse der modernen Arbeiter, die nur solange !eben, als sie

Arbeit finden, und die nur so lange Arbeit finden, als ihre Arbeit das Kapital vermehrt. Diese Arl:leiter, die sich stückweis verkaufen müssen, sind eine Ware wie jeder andere Handelsartikel und daher gleichmafüg ailen Wechselfüllen der Konkurrenz, ailen Schwankungen des Marktes ausgesetzt. Die Arbeit der Proletarier hat durch die Ausdehnung der Maschinerie und die Teilung der 161

Arbeit ailen selbstiindigen Charakter und darnit

ailen Reiz für die Arbeiter verloren. Er wird ein

bloBes Zubehör der Maschine, von dem nur der ein­ fachste, eintönigste, am leichtesten erlernbare Handgriffverlangt wird. Die Kosten, die der Arbeiter verursacht, bescbriinken sich daher fast nur auf die LebensmitteL die

er zu

seinem Unterhalt und zur

Fortpflanzung seiner Race bedarf. Der Preis einer Ware, also auch der Arbeit, ist aber gleich ihren

Produktionskosten. in demselben MaJle, in dem die

Widerwartigkeit der Arbeit wiichst, nimınt daher der Lohn ab. Noch mehr, in demselben MaBe, wie

Maschinerie und Teilung der Arbeit zunehmen, in demselben MaJle niınmt auch die Masse der Arbeit zu, sei es durch Vermehrung der Arbeitsstunden, sei

es durch Vermehrung der in einer gegebenen Zeit geforderten

Arbeit,

beschleunigten

Lauf der

Maschinen usw. Die moderne Industrie hat die kleine Werkstube des patriarchalischen Meisters in die groBe Fabrik des industriellen Kapitalisten verwandelt.

Arbeitermassen, in der Fabrik zusammengedriingt, werden soldatisch organisiert. Sie werden als gemei­ ne Industriesoldaten unter die Aufsicht einer voll­ stiindigen Hierarchie von Unteroffizieren und

Offizieren gestellt. Sie sind nicht nur Knechte der Bourgeoisklasse, des Bourgeoisstaates, sie sind tiig­ lich und stündlich geknechtet von der Maschine, 162

von dem Aufseher und vor allem von den einzelnen

fabrizierenden Bourgeois selbst. Diese Despotie ist

um so kleinlicher, gehiissiger, erbitterter, je offener

sie den Erwerb als ihren Zweck proklanıiert.

Je weniger die Handarbeit Geschicklichkeit und

Kraftausserung erheischt, d.h. je mehr die moderne

Industrie sich entwickelt, desto mehr wird die

Arbeit der Miinner durch die der Weiber verdrangt.

Geschlechts- und Altersunterschiede haben keine

gesellschaftliche

Geltung

mehr

für

die

Arbeiterklasse. Es gibt nur noch Arbeitsinstrumente,

die je nach Alter und Geschlecht verschiedene Kosten machen.

Ist die Ausbeutung des Arbeiters durch den

Fabrikanten so weit beendigt, dass er seinen

Arbeitslohn bar ausgezahlt erhiilt, so fallen die iindern Telle der Bourgeoisie über

ihn her, der

Hausbesitzer, der Kriimer, der Pfandleiher usw.

Die bisherigen kleinen Mittelstiinde, die kleinen

Industriellen,

Kaufleute

und

Rentiers,

die

Handwerker und Bauern, alle diese Klassen fallen ins Proletariat hinab, teils dadurch, daB ihr kleines

Kapital für den Betrieb der groBen Industrie nicht

ausreicht und der Konkurrenz mit den gröBeren Kapitalisten

erliegt,

teils dadurch, daB ihre

Geschicklichkeit von neuen Produktionsweisen entwertet wird. So rekrutiert sich das Proletariat aus ailen Klassen der Bevölkerung. 163

Das

Proletariat

macht

verschiedene

Entwicklungsstufen durch. Sein Kampf gegen die Bourgeoisie beginnt mit seiner Existenz. im Anfang kiimpfen die einzelnen Arbeiter, dann die Arbeiter einer Fabrik, dann die Arbeiter eines Arbeitszweiges an einem Ort gegen den einzelnen Bourgeois, der sie direkt ausbeutet. Sie richten ihre Angriffe

nicht

nur gegen

die biirgerlichen

Produktionsverhiiltnisse, sie richten sie gegen die Produktionsverhiiltnisse selbst; die vernichten die fremden konkurrierenden Waren, sie zersclılagen die Maschinen, sie stecken die Fabriken in Brand, sie suchen die untergegangene Stellung des ınittelal­ terlichen Arbeiters wiederzuerringen. Auf dieser Stufe bilden die Arbeiter eine über das ganze Land zerstreute und durch die Konkurrenz zersplitterte Masse. Massenhaftes Zusammenhalten der Arbeiter ist noch nicht die Folge ihrer eigenen Vereinigung, sondem die Folge der Vereinigung

der

Bourgeoisie,

die

zur

Erreichung ihrer eigenen politischen Zwecke das ganze Proletariat in Bewegung setzen mufi und es einstweilen noch kann. Auf dieser Stufe bekiimp­ fen die: Proletarier also nicht ihre Feinde, sondern die Feinde ihrer Feinde, die Reste der absoluten Monarchie, die Grundeigentümer, die nichtindust­ rielle Bourgeoisie, die Kleinbürger. Die ganze geschichtliche Bewegung ist so in den Hiinden der 164

Bourgeoisie konzentriert; jeder Sieg, der so errun­ gen wird, ist ein Sieg der Bourgeoisie.

Aber mit der Entwicklung der Industrie ver­

mehrt sich nicht nur das Proletariat; es wird in grö­ Beren Massen zusamnıen gedıiingt, seine Kraft wiichst, und es fühlt sie mehr. Die lnteressen, die Lebenslagen innerhalb des Proletariats gleichen sich iınmer mehr aus, indem die Maschinerie mehr und mehr die Unterschiede der Arbeit verwischt und

den Lohn fast überall auf ein gleich niedriges

Niveau herabdrückt. Die wachsende Konkurrenz der Bourgeoisie unter sich und die daraus hervorge­

henden Handelskrisen machen den Lohn der Arbeiter immer schwankender; die immer rascher sich entwickelnde, unaufhörliche Verbesserung der Maschinerie macht ihre ganze Lebensstellung iınmer unsicherer; immer mehr nehmen die Kollisionen zwisdıen dem einzelnen Arbeiter und dem einzelnen Bourgeois den Charakter von Kollisionen zweier Klassen an. Die Arbeiter begin­

nen daınit, Koalitionen gegen die Bourgeios zu bil­

den; . sie treten zusammen zur Behauptung ihres Arbeitslohns. Sie stiften selbst dauernde Assoziationen, um sich für die gelegentlichen Empörungen zu verproviantieren. Stellenweis bricht der Kampf in Emeuten aus. Von Zeit zu Zeit siegen die Arbeiter, aber nur vorübergehend. Das eigentliche Resultat ihrer 165

Kampfe ist nicht der unmittelbare Erfolg, sondern die immer weiter um sich greifende Vereinigung der Arbeiter. Sie wird befürdert durch die wach­ senden Kommunikationsmittel, die von der gros­ sen Industrie erzeugt werden und die Arbeiter der verschiedenen Lokalitaten miteinander in Verbindung setzen. Es bedarf aber bloG der Verbindung, um die vielen Lokalkampfe von über­

all gleichem Charakter zu einem nationalen, zu einem Klassenkampf zu zentralisieren. )eder Klassenkampf ist aber ein politischer Kampf. Und

die Vereinigung, zu der die Bürger des Mittelalters mit ihren Vizinalwegen Jahrhunderte bedurften, bringen die modernen Proletarier mit den Eisenbahnen in wenigen )ahren zustande. Diese Organisation der Proletarier zur Klasse, und damit zur politschen Partei, wird jeden Augenblick wieder gesprengt durch die Konkurrenz unter den Arbeitern selbst. Aber sie ersteht immer wieder, stiirker, fester, machtiger. Sie erzwingt die Anerkennung einzelner Interessen der Arbeiter in Gesetzesform, indem sie die Spaltungen der Bourgeoisie unter sich benutzt. So die Zehnstundenbill in England. Die Kollisionen der alten Gesellschaft über­ haupt fördern mannigfach den Entwicklungsgang des Proletariats. Die Bourgeoisie befindet sich in fortwahrendem Kampfe: anfangs gegen 166

die

Aristokratie; spiiter gegen die Teile der Bourgeiosie selbst, deren lnteressen mit dem Fortschritt der Industrie in Widerspruch geraten; stets gegen die Bourgeoisie aller auswiirtigen Lander. In ailen die­

sen Kampfen sieht sie sich genötigt, an das

Proletariat zu appellieren, seine Hülfe in Anspruch

zu nehmen und es so in die politische Bewegung

hineinzureiGen.

Sie

selbst

führt

also

dem

Proletariat ihre eigenen Bildungselemente, d.h. Waffen gegen sich selbst, zu. Es werden ferner, wie

wir sahen, durch den

Fortschritt der Industrie ganze Bestandteile der

herrschenden Klasse ins Proletariat hinabgeworfen

oder wenigstens in ihren Lebensbedingungen

bedroht. Auch sie führen dem Proletariat eine Masse Bildungselemente zu.

In Zeiten endlich, wo der Klassenkampf sich

der

Entscheidung

niihert,

nimmt

der

Auflösungsprozess innerhalb der herrschenden Klasse, innerhalb der ganzen alten Gesellschaft,

einen so heftigen, so grellen Charakter an, dass

ein kleiner Teil der herrschenden Klasse sich von

ihr fossagt und sich der revolutioniiren Klasse

anschliesst, der Klasse, welche die Zukunft in

ihren Handen triigt. Wie daher früher ein Teil des Adels zur Bourgeoisie überging, so geht jetzt

ein Teil der Bourgeoisie zum Proletariat über,

und namentlich ein Teil der Bourgeoisideologen, 167

wekhe zum theoretischen Versfandnis der gan­ zen geschichtlichen Bewegung

sich hinaufgear­

beitet haben. Von ailen Klassen, welche heutzutage der

Bourgeoisie gegenüberstehen, ist nur das Proletariat eine wirklich revolutioniire Klasse. Die übrigen Klassen verkommen und gehen unter mit der gros­ sen Industrie, das Proletariat ist ihr eigenstes Produkt. Die Mittelstiinde, der kleine Industrielle, der

kleine Kaufmann, der Handwerker, der Bauer, sie aile bekiimpfen die Bourgeoisie, um ihre Existenz als Mittelstiinde vor dem Untergang zu sichern. Sie sind also nicht revolutioniir, sondern konservativ. Noch mehr, sie sind reaktioniir, sie suchen das Rad der Geschichte zurückzudrehen. Sind sie revoluti­

oniir, so sind sie es im Hinblick auf den ihnen

bevorstehenden übergang ins Proletariat, so ver­ teidigen sie nicht ihre gegenwiirtigen, sondern ihre zukünftigen Interessen, so verlassen sie ihren eige­ nen Standpunkt,

um

sich auf den des Proletariats

zu stellen. Das

Lumpenproletariat,

diese

passive

Verfaulung der untersten Schichten der alten Gesellschaft, wird durch eine proletarische Revolution stellenweise in die Bewegung hinein­ geschleudert, seiner ganzen Lebenslage nach 168

wird es bereitwilliger sein, sich zu reaktioniiren Umtrieben erkaufen zu lassen. Die Lebensbedingungen der alten Gesellschaft sind schon vernichtet in den Lebensbedingungen des Proletariats. Der Proletarier ist eigentumslos; sein Verhfiltnis zu Weib und Kindern hat nichts mehr

gemein

mit

dem

bürgerlichen

Familienverhfiltnis; die moderne industrielle Arbeit, die moderne Unterjochung unter das

Kapital, dieselbe in England wie in Frankreich, in

Amerika wie in Deutschland, hat ihın ailen natio­ nalen Charakter abgestreifı. Die Gesetze, die

Moral, die Religion sind für ihn ebenso viele bür­ gerliche Vorurteile, hinter denen sich ebenso viele bürgerliche Interessen verstecken. Aile früheren Klassen, die sich die Herrschaft eroberten,

suchten

ihre

schon

erworbene

Lebensstellung zu sichern, indem sie die ganze Gesellschaft den Bedingungen ihres Erwerbs unterwarfen. Die Proletarier können sich die gesellschaftlichen Produktivkriifıe nur erobern, indeıb die ihre eigene bisherige Aneignungsweise und damit die ganze bisherige Aneignungsweise abschaffen. Die Proletarier haben nichts von dem Ihrigen zu sichern, sie haben aile bisherigen Privatsicherheiten und Privat Versicherungen zu zerstören. 169

Aile bisherigen Bewegungen waren Bewegungen

von Minoritiiten oder im Interesse von Minoritiiten.

Die proletarische Bewegung ist die selbstiindige Bewegung der ungeheuren Mehrzahl im Interesse der ungeheuren Mehrzahl. Das Proletariat, die unterste Schichte der jetzigen Gesellschaft, kann sich nicht erheben, nicht aufrichten, ohne daB der ganze überbau der Schichten, die die offizielle Gesellschaft bilden, in die Luft gesprengt wird. Obgleich nicht dem Inhalt, ist die Form nach der Kampf des Proletariats gegen die Bourgeoisie zunachst ein nationaler. Das Proletariat eines jeden Landes muB natürlich zuerst mit seiner eigenen Bourgeoisie fertig werden. Indem wir die allgemeinsten Phasen der Entwicklung des Proletariats zeichneten, verfolgten wir den mehr oder minder versteckten Bürgerkrieg innerhalb der bestehenden Gesellschaft bis zu dem

Punkt, wo er in eine offene Revolution ausbricht

und durch den gewaltsamen Sturz der Bourgeoisie das Proletariat seine Herrschaft begründet. Aile bisherige Gesellschaft beruhte, wie wir gesehn haben, auf dem Gegensatz unterdrückender und unterdrückter Klassen. Um aber eine Klasse unterdrücken zu können, müssen ihr Bedingungen gesichert sein, innerhalb derer sie wenigstens ihre

knechtische Existenz fristen kann. Der Leibeigene

hat sich zum Mitglied der Kommune in der 170

Leibeigenschaft herangearbeitet wie der Kleinbürger zum Bourgeois unter dem Joch des fe11dalistischen Absol11tism11s. Der moderne Arbeiter dagegen, stat! sich mit dem Fortschritt der Ind11strie z11 heben, sinkt immer tiefer unter die Bedingııngen seiner eigenen Klasse herab. Der Arbeiter wird zum Pa11per, und der Pa11perism11s entwickelt sich noch schneller als Bevölkerung und Reichtum. Es tritt hierrnit offen hervor, daB die Bourgeoisie 11nfühig ist, noch liinger die herrschende Klasse der Gesellschaft z11 bleiben und die Lebensbedingungen ihrer Klasse der Gesellschaft als regelndes Gesetz a11fzıızwingen. Sie ist unfühig z11 herrschen, weil sie unfühig ist, ihrem Sklaven die Existenz selbst inner­ halb seiner Sklaverei zıı sichern, weil sie gezwııngen ist,

ihn in eine Lage herabsinken

z11 lassen, wo sie

ihn ernahren mııB, stat! von ihrn ernahrt z11 werden.

Die Gesellschaft kann nicht mehr ıınter ihr !eben, d.h. ihr Leben ist nicht mehr vertriiglich mit der Gesellschaft. Die wesentlichste Bedingung

für die Existenz

ıınd für die Herrschaft der Bourgeoisklasse ist die Anhaııfııng des Reichtums in den Handen von Privaten, die Bildung und Vermehrung des Kapitals;

die Bedingııng des Kapitals ist die Lohnarbeit. Die Lohnarbeit

berııht

a11sschliesslich

auf

der

Konkurrenz der Arbeiter unter sich. Der Fortschritt der Industrie, dessen willenloser und widerstands171

loser Triiger die Bourgeoisie ist, setzt an die Stelle der Isolierung der Arbeiter durch die Konkurrenz ihre

revolutionare

Vereinigung

durch

die

Assoziation. Mit der Entwicklung der groBen

lndustrie wird also unter den FüBen der Bourgeoisie

die Grundlage selbst hinweggezogen, worauf sie produziert und die Produkte sich aneignet. Sie pro­ duziert vor ailem ihren eigenen Totengriiber.

lhr

Untergang und der Sieg des Proletariats sind gleich unvermeidlich.

172

il PROLETARIER UND KOMMUNISTEN In welchem Verhiiltnis stehen die Kommunisten zu den Proletariern überhaupt? Die Kommunisten sind keine besondere Partei gegenüber den andern Arbeiterparteien. Sie haben keine von den Interessen des ganzen

Proletariats getrennten Interessen.

Sie stellen keine besonderen Prinzipien auf,

wonach sie die proletarische Bewegung modeln wollen.

Die Kommunisten unterscheiden sich von den übrigen proletarischen Parteien nur dadurch, dafi sie einerseits in den verschiedenen nationalen Kiimpfen der Proletarier die gemeinsamen, von der Nationalitiit unabhangigen Interessen des gesamten Proletariats hervorheben und zur Geltung bringen,

andrerseits dadurch, dafi sie in den verschiedenen Entwicklungsstufen, welche der Kampf zwischen

Proletariat und Bourgeoisie durchlauft, stets das Interesse der Gesamtbewegung vertreten.

Uie Kommunisten sind also praktisch der ent­ schiedenste, immer weitertreibende Teil der Arbeiterparteien aller Llinder; sie haben theoretisch

vor der übrigen Masse des Proletariats die Einsicht

in die Bedingungen, den Gang und die allgemeinen

Resultate der proletarischen Bewegung voraus. 173

Der nachste Zweck der Koınmunisten ist der­ selbe wie aller übrigen proletarischen Parteien: Bildung des Proletariats zur Klasse, Sturz der Bourgeoisieherrschaft, Eroberung der politischen Macht durch das Proletariat. Die theoretischen Satze der Kommunisten beruhen keineswegs auf Ideen, auf Prinzipien, die von diesem oder jenem Weltverbesserer erfunden oder entdeckt sind. Sie ist nur allgemeine Ausdrücke tatsachlicher Verhiiltnisse eines existierenden Klassenkampfes, einer unter unsern Augen vor sich gehenden geschichtlichen Bewegung. Die Abschaffung bis­ heriger Eigentumsverhiiltnisse ist nichts den Kommunismus eigentümlich Bezeichnendes. Aile

Eigentumsverhaltnisse

bestandigen

geschichtlichen

waren

einem

Wechsel,

einer

bestandigen geschichtlichen Veranderung unter­ worfen. Die Französische Revolution . z.B. schaffte das Feudaleigenturn zugunsten des bürgerlichen ab. Was den Koınmunismus auszeichnet, ist nicht die Abschaffung des Eigentums überhaupt, son­ dern die Abschaffung des bürgerlichen Eigentums. Aber das moderne bürgerliche Privateigentum ist der letzte und vollendetste Ausdruck der Erzeugung und Aneignung der Produkte, die auf 174

Klassengegensatzen, auf der Ausbeutung der einen durch die andem beruht. In diesem Sinn können die Kommunisten ihre Theorie in dem einen Ausdruck: Aufhebung des Privateigenturns, zusammenfassen. Man hat uns Kommunisten vorgeworfen,

wir

wollten das persönlich erworbene, selbsterarbeite­ te Eigentum abschaffen; das Eigentum, welches die Grundlage aller persönlichen Freiheit, Tiitigkeit und Selbstiindigkeit bilde. Erarbeitetes,

erworbenes,

selbstverdientes

Eigentum! Sprecht ihr von dem kleinbürgerlichen, kleinbauerlichen Eigentum, welches dem bürgerli­

chen Eigentum vorherging? Wır brauchen es nicht abzuschaffen, die Entwicklung der Industrie hat es abgeschafft und schafft es tiiglich ab. Oder sprecht ihr vom modemen bürgerlichen Privateigentum? Schafft aber die Lohnarbeit, die Arbeit des Proletariers ihm Eigentum? Keineswegs. Sie schafft das Kapital, d.h. das Eigentum, welches die Lohnarbeit ausbeutet, welches sich nur unter der Bedingung vermehren kann, daB es neue Lohnarbeit erzeugt, um sie von neuem auszubeu­ ten. Das Eigentum in seiner heutigen Gestalt bewegt sich in dem Gegensatz von Kapital und 175

Lohnarbeit. Betrachten wir die beiden Seiten dieses Gegensatzes. Kapitalist sein, hei6t nicht nur eine rein persön­ liche, sondern eine gesellschaftliche Stellung in der Produktion einnehmen. Das Kapital ist ein gemeinschaftliches Produkt und kann nur durch eine gemeinsame Tiitigkeit vieler Mitglieder, ja in letzter Instanz nur durch die gemeinsame Tatigkeit aller Mitglieder der Gesellschaft in Bewegung gesetzt werden. Das Kapital ist also keine persönliche, es ist eine gesellschaftliche Macht. Wenn also das Kapital in gemeinschaftliches, ailen Mitgliedern der Gesellschaft angehöriges

Eigentum verwandelt wird, so verwandelt sich nicht persönliches Eigentum in gesellschaftliches.

Nur der gesellschaftliche Charakter des Eigentums verwandelt sich. Erverliert seinen Klassencharakter. Kommen wir zur Lohnarbeit. Der Durchschnittspreis der Lohnarbeit ist das

Minimum des Arbeitslohnes, dh. die Summe der Lebensmittel, die notwendig simi, um den Arbeiter

als Aıbeiter am Leben zu erhalten. Was also der Lohnarbeiter durch seine Tiitigkeit sich aneignet,

reicht blo6 dazu hin, um sein nacktes Leben wieder zu erzeugen. Wir wollen diese persönliche Aneignung

der Arbeitsprodukte zur Wiedererzeugung des 176

unmittelbaren Lebens keineswegs absdıaffen, eine Aneignung, die keine Reinertrag ührigliillt, der Maclıt über fremde Arbeit geben könnte. Wir wollen nur den elenden Charakter dieser Aneignung aufhe­ ben, worin der Arbeiter nur lebt, um das Kapital zu vermehren, nur so weit lebt, wie es das Interesse der herrsdıenden Klasse erheischt. In der bürgerlichen Gesellschaft ist die lebendi­ ge Arbeit nur ein Mitte!, die aufgehaufte Arbeit zu vermehren. In der koınmunistischen Gesellschaft ist die aufgehaufte Arbeit nur ein Mitte!, um den Lebensprozess der Arbeiter zu erweitern, zu berei­ chern, zu befördern.

in der bürgerlichen Gesellschaft herscht also die Vecgangeııheit über die Gegenwart, in der kommunistischen

die

Gegenwart

über

die

Vergangenheit. In der bürgerlichen Gesellschaft ist

das Kapital selbstandig und persönlich, wahrend das tatige Individuum unselbstandig und unper­ sönlich ist.

Und die Aufhebung dieses Verhiiltnisses nennt die Bdurgeoisie Aufhebung der Persönlichkeit und Freiheit! Und mit Recht Es handelt sich allerdings um die Aufhebung der Bourgeois-Persönlichkeit, Selbstiindigkeit und - Freiheit Unter Freiheit versteht man innerhalb der jetzigen bürgerlichen Produktionsverhiiltnisse den freien Handet den freien Kauf und Verkauf. 177

Fiili! aber der Schaclıer, so fiillt auclı der freie Schacher. Die Redensarten vom freien Sclıaclıer, wie alle übrigen Freiheitsbravaden unserer Bourgeoisie, lıaben überlıaupt nur einen Sinn gegenüber dem gebundenen Schaclıer, gegenüber dem geknechteten Bürger des Mittelalters, nicht aber gegenüber der kommunistischen Aufhebung des Schachers, der bürgerliclıen

Produktionsverlıfiltnisse und

Bourgeoisie selbst.

der

Ilır entsetzt euclı darüber, dafl wir das Privateigentum aufheben wollen. Aber in eurer bestelıenden Gesellsclıaft ist das Privateigentum für neun Zelıntel ilırer Mitglieder aufgelıoben; es existiert gerade dadurclı, dafl es für neun Zelıntel niclıt existiert. Ilır werft uns also vor, dafl wir ein Eigentum

aufheben

wollen,

welclıes

die

Eigentumslosigkeit der ungelıeuren Melırzalıl der Gesellsclıaft als notwendige Bedingung vor­ aussetzt. Ilır werft uns mit einem Worte vor, dafl wir euer Eigentum aufheben wollen. Allerdings, das wollen wir. Yon dem Augenblick an, wo die Arbeit niclıt melır in Kapital, Geld, Grundrente, knrz, in eine monopolisierbare gesellsclıaftliclıe Maclıt verwan­ delt werden kann, d.lı. von dem Augenblick, wo das persönliclıe Eigentum niclıt melır i n bürgerli178

ches Umschlagen kann, von dem Augenblick an erklart ihr, die Person sei aufgehoben. Ilır gesteht also, dass

ihr unter der Person nie­

manden anders versteht als den Bourgeois, den bürgerlichen Eigentümer. Und diese Person sol! allerdings aufgehoben werden. Der Kommunismus nimmt keinem die Macht, sich gesellschaftliche Produkte anzueignen, er nimmt nur die Macht, sich durch diese Aneignung fremde Arbeit zu unterjochen. Man hat eingewendet, mit der Auflıebung des Privateigentums werde aile Tatigkeit auflıören und eine allgemeine Faulheit einreillen. Hiernach müfüe die bürgerliche Gesellschaft langst an der Tragheit zugrunde gegangen sein; denn die in ihr arbeiten, erwerben nicht, und die in ihr erwerben, arbeiten

nicht.

Das ganze

Bedenken lauft auf die Tautologie hinaus, daB es keine Lohnarbeit mehr gibt, sobald es kein Kapital mehr gibt. Aile Einwürfe, die gegen die kommunistische Aıkignungs- und Produktionsweise der materiel­ len Produkte gerichtet werden, sind ebenso auf die Aneignung und Produktion der geistigen Produkte ausgedehnt worden. Wie für den Bourgeois das Aufhören des Klasseneigentums das Auflıören der Produktion selbst ist, so ist für ihn das Aufhören 179

der Klassenbildung identisch mit dem Auflıören der Bildung überhaupt. Die Bildung, deren Verlust er bedauert, ist für die enorme Mehrzahl die Heranbildung zur Maschine. Aber streitet nicht mit uns, indem ihr an euren bürgerlichen Vorstellungen von Freiheit, Bildung, Recht usw. die Abschaffung des bürgerlichen Eigentums

meilt.

Eure

Ideen

selbst

sind

Erzeugnisse der bürgerlichen Produktions- und Eigentumsverhaltnisse, wie euer Recht nur der zum Gesetz erhobene Wılle eurer Klasse ist, ein Wille, dessen lnhalt gegeben ist in den materiellen Lebensbedingungen eurer Klasse. Die interessierte Vorstellung, worin ihr eure Produktions- und Eigentumsverhaltnisse aus geschichtlichen, in dem Lauf der Produktion vorü­ bergehenden Verhaltnissen in ewige Natur- und Vernunftgesetze verwandelt, teilt ihr mit ailen

untergegangenen herrschenden Klassen. Was ihr für das antike Eigentum begreift, was ihr für das feudale Eigentum begreift, dürft ihr nicht meht begreifen für das bürgerliche Eigentum. Auflıebung der Familie! Selbst die Radikalen ereifern sich über diese schiindliche Absicht der Kommunisten. 180

Worauf beruht die gegenwiirtige, die bürgerli­ che

Familie?

Auf dem

Kapital,

auf dem

Privaterwerb. Vollstiindig entwickelt existiert sie nur für die Bourgeoisie; aber sie findet ihre Ergiinzung in der erzwungenen Familienlosigkeit der Proletarier und der öffentlichen Prostitution. Die Familie der Bourgeois fallt natürlich weg mit dem Wegfallen dieser ihrer Ergiinzung, und beide verschwinden mit dem Verschwinden des Kapitals. Werft ihr uns vor, dafl wir die Ausbeutung der

Kinder dureh ihre Eltern aufheben wollen? Wir gestehen dieses Verbrechen ein.

Aber, sagt ihr, wir heben die trautesten Verhiiltnisse auf, indem wir an die Stelle der haus­ lichen Erziehung die gesellschaftliche setzen. Und ist nicht auch eure Erziehung durch die Gesellschaft bestimmt? Durch die gesellschaftlichen Verhiiltnisse, innerhalb derer ihr erzieht, durch die direktere

oder

indirektere

Einmischung der

Gesellschaft, vermittelt der Schule usw.? Die Komrnunisten erfinden nicht die Einwirkung der Gesel!schaft auf die Erziehung; sie veriindern nur ihren Charakter, sie entreillen die Erziehung dem Einfhıss der herrschenden Klasse. Die bürgerlichen Redensarten über Familie und Erziehung, über das traute Verhiiltnis von Eltem 181

und Kindem werden um so ekelhafteı; je rnehr infolge der groBen lndustrie aile Farnilienbande für die Proletarier zerrissen und die Kinder in einfache Handelsartikel und Arbeitsinstrumente verwandelt werden. Aber

ihr

Kornrnunisten

wollt

die

Weibergerneinschaft einführen, schreit uns die ganze Bourgeoisie

im Chor entgegen.

Der Bourgeois sieht in seiner Frau ein blo­ Bes Produktionsinstrument. Er bört, daB die Produktionsinstrumente gemeinschaftlich aus­ gebeutet werden sollen, und kann sich natür­ lich nichts anderes denken, als daB das Los der Gemeinschaftlichkeit die Weiber gleichfalls treffen wird. Er ahnt nicht,

daB es sich eben danım handeli, die

Stellung der Weiber als bloıler Produktionsinstrumente aufzuheben. Übrigens ist nichts liicherlicher als das hochmora­ lische Entsetzen unsrer Bourgeois über die angebli­ che offizielle Weibergemeinschaft der Kommunisten. Die Kommunisten brauchen die Weibergemeinschaft nicht einzufuhren, sie hat fası immer existiert. Unsre Bourgeois, nicht zufrieden darnit, daB ihnen die Weiber und Töchter ihrer Proletarier zur Verfügung stehen, von der offiziellen Prostitution 182

gar nicht zu sprechen, finden ein Hauptvergnügen

darin, ihre Ehefrauen wechselseitig zu verführen.

Die bürgerliche Ehe ist in Wirklichkeit die Gemeinschaft der Ehefrauen. Man·könnte höchstens den Koınmunisten vorwerfen, dail sie an die Stelle einer heuchlerisch versteckten eine offizielle, offen­ herzige Weibergemeinschaft einführen wollten. Es versteht sich übrigens von selbst, daB mit der Aufhebung der jetzigen Produktionsverhaltnisse auch die aus ilınen hervorgehende Weibergemeinschaft, d.h. die offizielle und nichtoffizielle Prostitution, ver­ schwindet. Den Kommunisten ist ferner vorgeworfen wor­ den, sie wollten das Vaterland, die Nationalitiit abschaffen. Die Arbeiter haben kein Vaterland. Man kann ihnen nicht nehmen, was sie nicht haben. lndem das Proletariat

zunachst

sich

die politsche

Herrschaft erobern, sich zur nationalen Klasse erheben, sich selbst als Nation konstituieren muB, ist es selbst noch national, wenn auch keineswegs im Sinne der Bourgeoisie. l::ıie nationalen Absonderungen und Gegensatze der Völker verschwinden mehr und mehr schon mit der Entwicklung der Bourgeoisie, mit der Handelsfreiheit, dem Weltmarkt, der Gleichförmigkeit der industriellen Produktion und der ihr entsprechenden Lebensverhiiltnisse. 183

Die Herrschaft des Proletariats wird sie noch mehr verschwinden machen. Vereinigte Aktion, wenigstens der zivilisierten Llinder, ist eine der ersten Bedingungen seiner Befreiung. In dem MaBe, wie d.ie Exploitation des einen Individuums durch das andere aufgehoben wird, wird d.ie Exploitation einer Nation durch d.ie ande­ re aufgehoben. Mit dem Gegensatz der Klassen im Innem der Nation fallı d.ie feindliche Stellung der Nationen gegeneinander. Die Anklagen gegen den Kommunismus, die von religiösen, philosophischen und ideologischen Gesichtspunkten überhaupt erhoben werden, ver­ dienen keine ausführliche Erörterung. Bedarf es tiefer Einsicht, um zu begreifen, daB mit den Lebensverhaltnissen der Menschen, mit ibren gesellschaftlichen Beziehungen, mit ihrem gesellschafthchen Dasein, auch ihre Vorstellungen, Anschauungen und Begriffe, mit einem Worte auch ibr Bewufüsein sich andert? Was beweist d.ie Geschichte der Ideen anders, als daB die geistige Produktion sich mit der mate­ riellen umgestaltet? Die herrschenden Ideen einer Zeit waren stets nur die Ideen der herrschenden Klasse. Man spricht von Ideen, welche eine ganze Gesellschaft revolutionieren; man spricht damit 184

nur die Tatsache aus, daB sich innerhalb der alten Gesellschaft die Elemente einer neuen gebildet haben,

daE

mit

der

Auflösung

der

alten

Lebensverhaltnisse die Auflösung der alten Ideen gleichen Schritt halt. Als die aite Welt im Untergang begriffen war, wurden die alten Religionen von der christlichen Religion besiegt. Als die christlichen Ideen im 18. fahrhundert den Aufldiirungsideen unterlagen, rang die feudale Gesellschaft ihren Todeskampf mit der damals revolutionaren Bourgeoisie. Die Ideen der Gewissens- und Religioıısfreiheit sprachen nur die Herrschaft der freien Konkurrenz auf dem Gebiet des Wıssens aus. ,,Aber", wird man sagen, .religiöse, moralische, philosophische, politische, rechtliche Ideen usw.

modifizieren sich ailerdings im Lauf der geschicht­

lichen Entwicklung. Die Religionen, die Moral, die Philosophie, die Politik, das Recht erhielten sich stets in diesem Wechsel. Es gibt zudem ewige Wahrheiten, wie Freiheit, Gereclıtigkeit usw., die ailen gesellschaftlichen Zustiinden gemeinsam sind. Der Kommunismus aber schafft die ewigen Wahrheiten ab, er schafft die Religion ab, die Moral, statt sie neu zu gestal­ ten, er widerspricht also ailen bisherigen geschicht­ lichen Entwicklungen." 185

Worauf reduziert sich diese Anklage? Die Geschichte der ganzen bisherigen Gesellschaft bewegte sich in Klassengegensiitzen, die in den ver­ schiedenen Epochen verschieden gestaltet waren. Welche Form sie aber auch immer angenom­ men,

die Ausbeutung

des

einen

Teils

der

Gesellschaft durch den andern ist eine ailen ver­ gangenen Jahrhunderten gemeinsame Tatsache. Kein Wunder daher, daS das gesellschaftliche BewuStsein

aller

Jahrhunderte,

aller

Mannigfaltigkeit und Verschiedenheit zum Trotz, in gewissen gemeinsamen Formen sich bewegt, in Bewufüseinsformen, die nur mit dem giinzlichen Verschwinden des Klassengegensatzes sich voll­ stiindig auflösen. Die kommunistische Revolution ist das radi­ kalste

Brechen

mit

den

überlieferten

Eigentumsverhiiltnissen; kein Wunder, daS in ibrem Entwicklungsgange am radikalsten mit den überlieferten Ideen gebrochen wird. Doch lassen

wir die Einwürfe der Bourgeoisie

gegen den Kommunismus. Wir sahen schon oben, daB der erste Schritt in der

Arbeiterrevolution

Proletariats

zur

die

Erhebung

herrschenden

Erkiimpfung der Demokratie ist. 186

Klasse,

des die

Das

Proletariat

wird

seine

politische

Herrschaft dazu benutzen, der Bourgeoisie nach und nach alles Kapital zu entreiBen, alle Produktionsinstrumente in den Handen des Staats, d.h. des als herrschende Klasse organisier­ ten Proletariats, zu zentralisieren und die Masse der Produktionskriifte möglichst rasch zu ver­ mehren. Es kann dies natürlich zunachst nur geschehn vermittelst

despotischer

Eigentumsrecht

und

Eingriffe

in

die

in

das

bürgerlichen

Produktionsverhiiltnisse, durch Maflregeln also, die ökonomisch unzureichend und unhaltbar erscheinen, die aber im Lauf der Bewegung über sich selbst hinaustreiben und als Mitte! zur Umwiilzung der ganzen Produktionsweise unver­ meidlich sind. Diese Maflregeln werden natürlich je nach den verschiedenen Landern verschieden sein. Für die fortgeschrittensten Lander werden

jedo�h die folgenden ziemlich

allgemein in

Anwendung kommen können:

1. Expropriation des Grundeigentums und Verwendung der Grundrente zu Staatsausgaben.

2. Starke Progressivsteuer. 3. Abschaffung des Erbrechts. 187

4. Konfiskation des Eigentums aller Emigranten und Rebellen.

5. Zentralisation des Kredits in den füinden des Staats durch eine Nationalbank mit Staatskapital und ausschlieBlichern Monopol

6. Zentralisation des Transportwesens in den Handen des Staats.

7.

Vermehrung

der

Produktionsinstrumente,

Nationalfabriken,

Urbarmachung und

Verbesserung der Liindereien nach einem gemein­ schaftlichen Plan.

8. Gleicher Arbeitszwang fiir aile, Errichtung

industrieller Armeen, besonders für den Ackerbau.

9. Vereinigung des Betriebs von Ackerbau und

Industrie,

Hinwirken

auf

die

allmiihliche

Beseitigung des Unterschieds von Stadı und Land

10. Öffentliche und unentgeltliche Erziehung aller Kinder. Beseitigung der Fabrikarbeit der Kinder in ihrer heutigen Form. Vereinigung der Erziehung mit der materiellen Produktion usw. Sind

im

Laufe

der

Entwicklung

die

Klassenunterschiede verschwunden und ist aile Produktion in den Handen der assozüerten

Individuen konzentriert, so verliert die öffentliche Gewalt den politischen Charakter. Die politische Gewalt

im eigentlichen Sinne ist die organisierte

Gewalt einer Klasse zur Unterdrückung einer

188

andem. Wenn das Proletariat im Kampfe gegen die Bourgeoisie sich notwendig zur Klasse vereint, durch eine Revolution sich zur herrschenden Klasse macht und als herrschende Klasse gewalt­ sam die alten Produktionsverhaltnisse aufhebt, so hebt es mit diesen Produktionsverhaltnissen die Existenzbedingungen des Klassengegensatzes, die Klassen überhaupt, und damit seine eigene Herrschaft als Klasse auf.

An die Stelle der alten bürgerlichen Gesellschaft

mit ihren Klassen und Klassengegensatzen tritt eine Assoziation, worin die freie Entwicklung eines jeden die Bedingung für die freie Entwicklung aller ist.

189

111 SOZIALISTISCHE UND KOMMUNISTISCHE LITERATUR ı. Der reaktionare Sozialismus

a. Der feudale Sozialismus

Die französische und englische Aristokratie war

ihrer geschichtlichen Stellung nach dazu berufen, Pamphlete

gegen

die

moderne

bürgerliche

Gesellschaft zu schreiben. in der französischen Julirevolution von

1830, in der englischen

Reformbewegung war sie noch einmal dem ver­ hafüen Emporkömmling erlegen. Von einem ems­ ten politischen Kampfe konnte nicht mehr die Rede sein. Nur der literarische Kampf blieb ihr übrig. Aber auch auf dem Gebiete der Literatur waren die alten Redensarten der Restaurationszeit unmöglich geworden. Um Sympathie zu erregen, muBte die Aristokratie scheinbar ihre Interessen

aus dem Auge verlieren und nur im Interesse der exploitierten Arbeiterklasse ihren Anklageakt gegen die Bourgeoisie formulieren. Sie bereitete so die Genugtuung vor, Schmahlieder auf ihren neuen Herrscher singen und mehr oder minder unheilschwangere Prophezeiungen ihm ins Ohr raunen zu dürfen. Auf diese Art entstand der feudalistische Sozialismus, halb Klagelied, halb Pasquill, halb 190

Rückhall der Vergangenheit, halb Driiuen der Zukunft, mitunter die Bourgeoisie ins Herz treffend

durch bitteres, geistreich zerreillendes Urteil, stets komisch wirkend durch giinzliche Unfühigkeit, den Gang der modemen Geschichte zu begreifen. Den proletarischen Bettelsack schwenken sie als Fahne in der Hand, um das Volk hinter sich her zu versaınmeln. Sooft es ilınen aber folgte, erblickte es auf ihrem Hintern die alten feudalen Wappen und verlief sich mit lautem und unehrerbietigem Gelachter. Ein Teil der französischen Legitimisten und das )unge England gaben dies Schauspiel zum besten. Wenn die Feudalen beweisen, daB ibre Weise der Ausbeutung anders gestaltet war als die bürgerliche Ausbeutung,

so

vergessen sie nur, daB sie unter

giinzlich verschiedenen und jetzt

überlebten

Umstiinden und Bedingungen ausbeuteten. Wenn

sie nachweisen, daB unter ihrer Herrschaft nicht das modeme Proletariat existiert hat, so vergessen sie nur, dass eben die modeme Bourgeoisie ein notwen­ diget Sprö6ling ihrer Gesellschaftsordnung war. Übrigens verheimlichen sie den reaktionaren Charakter ihrer Kritik so wenig, da6 ihre Hauptanklage gegen die Bourgeoisie eben darin besteht, unter ihrem Regime entwickle sich eine Klasse, welche die ganze aite Gesellschaftsordnung in die Luft sprengen werde. 191

Sie werfen der Bourgeoisie mehr noch vor, da1l

sie ein revolutioniires Proletariat, als daB sie über­ haupt ein Proletariat erzeugt.

In der politischen Praxis nehmen sie daher an ailen GewaltmaBregeln gegen die Arbeiterklasse teil, und im gewöhnlichen Leben bequemen sie sich, ailen ihren aufgeblahten Redensarten zum Trotz die goldnen Apfel aufzulesen und Treue, Liebe, Ehre mit dem Schacher in Schafswolle, Runkelrüben und Schnaps zu vertauschen. Wie der Ffaffe immer Hand in Hand ging mit dem Feudalen, so der pfliffische Sozialismus mit dem feudalistischen. Nichts leichter, als dem christlichen Asketismus einen sozialistischen Anstrich zu geben. Hat das Christentum nicht auch gegen das Privateigentum,

gegen die Ehe, gegenden Staat geeifert? Hat es nicht die Wohltiitigkeit und den Bette!, das Zölibat

und die Fleischesertötung, das Zellenleben und die Kirche an ihrer Stelle gepredigt? Der christliche Sozialismus ist nur das Weihwasser, womit der Pfaffe den Arger des Aristokraten einsegnet.

b. Kleinbürgerlicher Sozialismus Die feudale Aristokratie ist nicht die einzige Klasse, welche durch die Bourgeoisie gestürzt wurde, deren Lebensbedingungen in der moder192

nen bürgerlichen Gesellschaft verkümmerten und abstarben. Das mittelalterliche Pfahlbürgertum und der kleine Bauernstand waren die Vorliiufer der modernen Bourgeoisie. In den weniger indus­ triell und kommerziell entwickelten Liindern vege­ tiert diese Klasse noch fort neben der aufkommen­ den Bourgeoisie. In den Liindern, wo sich die moderne Zivilisation entwickelt hat, hat sich eine neue Kleinbürgerschaft gebildet, die zwischen dem Proletariat und der Bourgeoisie schwebt und als ergiinzender Teil der bürgerlichen Gesellschaft stets von neuem sich bil­ det, deren Mitglieder aber bestandig durch die Konkurrenz

ins Proletariat hinabgesclıleudert wer­

den, ja selbst mit der Entwicklung der grol.!en Industrie einen Zeitpunkt herannahen sehen, wo sie

als selbstandiger Teil der modernen Gesellschaft im Hande!, in der

giinzlich verschwinden und

Manufaktur, in derAgrikultur durch Arbeitsaufseher und Domestiken ersetzt werden. In

Liindern

wie

in

Frankreich,

wo die

Bauemklasse weit mehr als die Hiilfte der Bevölkerung ausmacht, war es natürlich, dafi Schriftsteller, die für das Proletariat gegen die Bourgeoisie

auftraten,

an

ihre

Kritik

des

Bourgeoisregimes den kleinbürgerlichen und kleinbiiuerlichen Mafistab anlegten und die Partei der Arbeiter vom Standpunkt des Kleinbürgerturns 193

ergriffen. Es bildete sich so der kleinbürgerliche Sozialismus. Sismondi ist das Haupt dieser Literatur nicht nur fur Frankreich, sondem auch fur England. Dieser Sozialismus zergliederte höchst scharf­ sinnig die Widersprüche in den modernen Produktionsverhhltnissen. Er enthüllte die gleisne­ rischen Beschönigungen der Ökonomen. Er wies unwiderleglich die zerstörenden Wirkungen der Maschinerie und der Teilung der Arbeit nach, die Konzentration

der

Kapitalien

und

des

Grundbesitzes, die Überproduktion, die Krisen, den notwendigen Untergang der kleinen Bürger und Bauern, das Elend des Proletariats, die Anarchie in der Produktion, die schreienden Millverhhltnisse in der Verteilung des Reichtums, den industriellen Vernichtungskrieg der Nationen untereinander, die Auflösung der alten Sitten, der alten Familienverhhltnisse, der alten Nationalitat. Seinem positiven Gehalte nach will jedoch die­ ser Sozialismus entweder die alten Produktions­

und Verkehrsmittel wiederherstellen und mit ihnen die alten Eigentumsverhhltnisse und die aite Gesellschaft,

oder

er

will

die

modernen

Produktions- und Verkehrsınittel in den Rahmen

der alten Eigenturnsverhhltnisse, die von ihnen gesprengt wurden, gesprengt werden mufüen, 194

gewaltsam wieder einsperren.

In beiden Fiillen ist

er reaktionar und utopisch zugleich. Zunftwesen in der Manufaktur und patriarcha­ lische Wirtschaft auf dem Lande, das sind seine letzten Worte. In ihrer weiteren Entwicklung hat sich diese Richtung in einen feigen Katzenjammer verlaufen.

c. Der deutsche oder der ,,Wahre" Sozialismus Die

sozialistische

und

kommunistische

Literatur Frankreichs, die unter dem Druck einer herrschenden Bourgeoisie entstand und der litera­ rische

Ausdruck

des

Kampfes

gegen diese

Herrschaft ist, wurde nach Deutschland eingeführt zu einer Zeit, wo die Bourgeoisie soeben ihren

Kaınpf gegen den feudalen Absolutismus begann. Deutsche Philosophen, Halbphilosophen und Schöngeister bemachtigten sich gierig dieser Literatur und vergessen nur, daB bei der E�anderung jener Schriften aus Frankreich die französischen Lebensverhiiltnisse nicht gleichzei­ tig nach Deutschland eingewandert waren. Den deutschen Verhaltnissen gegenüber verlor die französische Literatur aile unmittelbar praktische Bedeutung und nahın ein rein literarisches Aussehen an. Als mül3ige Spekıılation über die 195

Verwirklichung des menschlichen Wesens mufüe sie erscheinen. So hatten für die deutschen Philosophen des 18. Jahrhunderts die Forderungen der ersten französischen Revolution nur den Sinn, Forderungen der "praktischen Vernunft" im allge­ meinen zu sein, und die Willensaullerungen der revolutionaren französischen Bourgeoisie bedeu­

teten in ihren Augen die Gesetze des reinen Willens, des Wıllens, wie er sein muB, des wahr­ haft menschlichen Willens. Die ausschliefiliche Arbeit der deutschen

Literaten bestand darin, die neuen französischen Ideen mit ihrem alten philosophischen Gewissen in Einklang zu setzen oder vielmehr von ihrem philosophischen Standpunkte aus die französi­ schen Ideen sich anzueignen. Diese Aneignung geschah in derselben Weise, wodurch man sich überhaupt eine fremde Sprache aneignet, durch die Übersetzung. Es ist bekannt, wie die Mönche Manuskripte, worauf die klassischen Werke der alten Heidenzeit verzeichnet waren, mit abgeschmackten katholi­ schen Heiligengeschichten überschrieben. Die deutschen Literaten gingen umgekehrt mit der profanen französischen Literatur um. Sie schrie­ ben ihren philosophischen Unsinn hinler das fran­ zösische Original. Z.B. hinler die französische Kritik der Geld Verhaltnisse 196

schrieben

sie

,,EntiiuBerung des menschlichen Wesens", hinter die französische Kritik des Bourgeiosstaates schrieben sie ,,Aufhebung der Herrschaft des abs­ trakt Allgemeinen" usw. Die Unterschiebung ihrer philosophischen französischen die Redensarten unter Entwicklungen tauften sie ,,Philosophie der Tat", ,,wahrer Sozialismus", ,,deutsche Wissenschaft des Sozialismus", ,,philosophische Begründung des Sozialismus" usw. Die französische sozialistisch-kommunistische

Literatur wurde so förmlich entmannt. Und da sie in der Hand des Deutschen aufhörte, den Kampf einer Klasse gegen die andre auszudrücken, so war der Deutsche sich bewuBt, die ,,französische Einseitigkeit" überwunden, statt wahrer Bedürfnisse das Bedürfnis der Wahrheit und statt der Interessen des Proletariers die Interessen des menschlichen Wesens, des Menschen überhaupt vertreten zu haben, des Menschen, der keiner Klasse, der überhaupt nicht der Wirklichkeit, der nur dem Dunsthimmel der philosophischen Phantasie angehört. Dieser deutsche Sozialismus, der seine unbe­ holfenen Schulübungen so ernst und feierlich nahın und so marktschreierisch ausposaunte, ver­ lor indes nach und nach seine pedantische Unschuld. 197

Der Kampf der deutschen, naınentlich der preufüschen Bourgeoisie gegen die Feudalen und das absolute Königtum, mit einem Wort, die libe­ rale Bewegung wurde emsthafter. Dem

,,wahren"

Sozialismus

war

so

die

erwünschte Gelegenheit geboten, der politischen Bewegung die sozialistischen Forderungen gegen­ überzustellen, die überlieferten Anatheme gegen den Liberalismus, gegen den Reprasentativstaat, gegen die bürgerliche Konkurrenz, bürgerliche Pressfreiheit, bürgerliches Recht, bürgerliche Freiheit und Gleichheit zu schleudem und der Volksmasse vorzupredigen, wie sie bei dieser bür­ gerlichen Bewegung nichts zu gewinnen, vielmehr alles zu verlieren habe. Der deutsche Sozialismus vergaB rechtzeitig, dass die französische Kritik, deren geistloses Echo er war, die moderne bürger­ liche Gesellschaft mit den entsprechenden materi­ ellen Lebensbedingungen und der angemessenen politischen Konstitution vorausgesetzt, lauter Voraussetzungen, um deren Erkiimpfung es sich erst in Deutschland handelte. Er diente den deutschen absoluten Regierungen mit ihrem Gefolge von Pfaffen, Schulmeistem, Krautjunkern und Bürokraten als erwünschte Vogelscheuche gegen die drohend aufstrebende Bourgeoisie. 198

Er bildete die siillliche Ergiiıızung zu den bitteren Peitschenhieben und Flintenkugeln, womit dieselben Regierungen die deutschen Arbeiteraufstfuıde bear­ beiteten. Ward der ,,wahre" Sozialismus dergestalt eine Waffe in der Hand der Regierungen gegen die deut­ sche Bourgeoisie, so vertrat er auch unmittelbar ein reaktioniires Interesse, das Interesse der deutschen

Pfahlbürgerschaft. in Deutschland bildet das vom

16. Tahrhundert her überlieferte und seit der Zeit in

verschiedener Form hier immer neu wieder auftau­ chende Kleinbürgertum die eigentliche gesell­ schaftliche Grundlage der bestehenden Zustiinde. Seine Erhaltung ist die Erhaltung der bestehen­ den deutschen Zustiinde. Von der industriellen und politischen Herrschaft der Bourgeoisie fürchtet es den sichern Untergang, einerseits infolge der Konzentration des Kapitals, andrerseits durch das Aufkommen eines revolutionaren Proletariats. Der

,,wahre" Sozialismus schien ihm beide Fliegen mit einer Klappe zu schlagen. Er verbreitete sich wie ein� Epidemie. Das

Gewand,

Spinnweb,

gewirkt

überstickt

aus

mit

spekulativem schöngeistigen

Redeblumen, durchtriinkt von liebesschönem Gemütsstau, dies überschwengliche Gewand, worin die deutschen Sozialisten ihre paar knöchernen 199

"ewigen Wahrheiten" einhüllten, verınehrte nur den Absatz ihrer Ware bei diesem Publikum. Seinerseits erkannte der deutsche Sozialismus immer mehr seinen Beruf, der hochtrabende Vertreter dieser Pfahlbürgerschaft zu sein. Er proklamierte die deutsche Nation als die nor­ male Nation und den deutschen SpieB- bürger als den Normalmenschen. Er gab jeder Niedertracht desselben einen verborgenen, höheren, sozialisti­

schen Sinn, worin sie ihr Gegenteil bedeutete. Er wg

die letzte Konsequenz, indem er direkt gegen die ,,rohdestruktive" Richtung des Kommunismus auf­ trat und seine unparteiische Erhabenheit über aile Klassenkiiınpfe verkündete. Mit sehr wenigen Ausnalunen gehört alles, was in Deutschland von angeblich sozialistischen und kommunistischen Schriften zirkuliert, in den Bereich dieser schmutzi­ gen, entnervenden Literatur.

2. Der konservative oder Bourgeoissozialismus Ein Teil der Bourgeoisie wünscht den sozialen Milltiinden abzuhelfen, um den Bestand der bür­ gerlichen Gesellschaft zu sichern.

Es gehören hierher: Ökonoınisten, Philantrophen, Humanitiire, Verbesserer der Lage der arbeitenden Klassen, Wohltatigkeitsorganisierer, Abschaffer der 200

Tierquiilere� Mafüg-keitsvereinsstifter, Winkelrefonner der buntscheckigsten Art. Und auch zu ganzen

Systernen ist dieser Bourgeoissozialismus ausgearbeitet worden. Als Beispiel führen wir Proudhons ,,Philosophie de la misere" an. Die

sozialistischen

Bourgeis

wollen

die

Lebensbedingungen der modernen Gesellschaft ohne die notwendig daraus hervorgehenden Karnpfe und Gefahren. Sie wollen die bestehende Gesellschaft mit Abzug der sie revolutionierenden und sie auflö­ senden Elemente. Sie wollen die Bourgeoisie ohne

das Proletariat Die Bourgeoisie stellt sich die Weh, worin sie herrscht, natürlich als die beste Welt vor. Der Bourgeoissozialismus aıbeitet diese tröstliche Vorstellung zu einem halben oder ganzen System aus.

Wenn er das Proletariat auffordert, seine Systeme zu verwirklichen und in das neue Jerusalem einzugehen,

so verlangt er im Grunde nur, dass es in der jetzigen

Gesellschaft stehenbleibe, aber seine gehiisis gen Vorstellungen von derselben abstreife. Eine zweite, weniger systernatische, nur mehr prak­ tische Fonn dieses Sozialismus suclıte der Arbeiterklasse jede revolutionare Bewegung zu vericiden, durclı den Nachweis, wie nicht diese oder jene pohltische Veranderung, sondern nur eine Veranderung der mate­ riellen

Lebensverhaltnisse,

der

ökonomisclıen

Verhaltnisse ilır von Nutzen sein könne. Unter 201

Veriiıd ı erung der materiellen Lebensverhiiltnisse ver­ steht dieser Sozialisınus aber keineswegs Absclıaffung der bürgerlichen Produktionsverlıiiltnisse, die nur auf revolutionarem Wege möglich ist, sondern administra­ tive Verbesserungen, die auf dem Boden dieser Produktionsverhiiltnisse vor sich gehen, also an dem Verhiiltnis von Kapital und Lohnarbeit nichts iindern,

sondern im besten Fail der Bourgeoisie die Kosten ihrer

Herrschaft vermindern und ihren Staatshaushalt ver­ einfachen. Seinen entsprechenden Ausdruck erreicht der Bourgeoissozialismus erst da, wo er zur blo6en rednerischen Figur wird. Freier Hande!! im Interesse der arbeitenden Klasse; Sclıutzzölle! im Interesse der arbeitenden Klasse; Zellengefangnisse! im Interesse der arbei­ tenden Klasse: das ist das letzte, das einzige ernst­ gemeinte Wort des Bourgeoissozialismus. Der Sozialismus der Bourgeoisie besteht eben in der Behauptung, da6 die Bourgeois Bourgeois sind - im Interesse der arbeitenden Klasse.

3. Der kritisch-utopistische Sozialismus

und Kommunismus Wıe reden hier nicht von der Literatur, die in ailen grossen modernen Revolutionen die Forderungen des Proletariats aussprach. (Schriften Babeufs usw.) 202

Die ersten Versuche des Proletariats, in einer Zeit allgemeiner Aufregung, in der Periode des Umsturzes der feudalen Gesellschaft direkt sein eigenes Klasseninteresse durchzusetzen, scheiterten notwendig an der unentwickelten Gestalt des Proletariats selbst wie an dem Mangel der materiel­ len Bedingungen seiner Befreiung, die eben erst das Produkt der bürgerlichen Epoche sind. Die revoluti­ onare Literatur, welche diese ersten Bewegungen des Proletariats begleitete, ist dem Inhalt nach not­ wendig reaktionar. Sie Iehrt einen allgemeinen Asketismus und eine rohe Gleichmacherei. Die eigentlich sozialistischen und kommunisti­ schen Systeme, die Systeme St. Simons, Fouriers, Owens usw., tauchen auf in der ersten, unentwi­ ckelten Periode des Kampfes zwischen Proletariat und Bourgeoisie, die wir oben dargestellt haben. (Siehe Bourgeoisie und Proletariat.) Die Erfinder dieser Systeme sehen zwar den Gegensatz der Klassen wie die Wirksarnkeit der auflösenden

Elemente in der herrschenden

G�ellschaft selbst. Aber sie erblicken auf der Seite des Proletariats keine geschichtliche Selbsttatigkeit, keine ihm eigentiimliche politische Bewegung. Da die Entwicklung des Klassengegensatzes glei­ chen Schritt halt mit der Entwicklung der Industrie, tinden sie ebensowenig die materiellen Bedingungen zur Befreiung des Proletariats vor und suchen nach 203

einer sozialen Wissenschaft, nach sozialen Gesetzen, um diese Bedingungen zu schaffen.

An die Stelle der gesellschaftlichen Tiitigkeit muJl ihre persönlich erfinderische Tiitigkeit treten, an die Stelle der geschichtlichen Bedingungen der Befreiung phantastische, an die Stelle der alhniih­ lich vor

sich

gehenden

Organisation

des

Proletariats zur Klasse eine eigens ausgeheckte Organisation der Gesellschaft. Die koınmende Weltgeschichte löst sich für sie auf in die Propaganda und die praktische Ausführung ihrer Gesellschaftspliine. Sie sind sich zwar bewuBt, in ihren Pliinen hauptsachlich das lnteresse der arbeitenden Klasse als der leidensten Klasse zu vertreten. Nur unter diesem Gesichtspunkt der leidensten Klasse exis­ tiert das Proletariats für sie. Die unentwickelte Form des Klassenkarnpfes wie ihre eigene Lebenslage bringen es aber mit sich, daB sie weit über jenen Klassengegesatz erha­

ben zu sein glauben. Sie wollen die Lebenslage aller Gesellschaftsglieder, auch der bestgestellten, ver­ bessern. Sie appellieren daher fortwiihrend an die ganze Gesellschaft ohne Unterschied, ja vorzugs­ weise an die herrschende Klasse. Man braucht ihr System ja nur zu verstehen, um es als den bestmög­ lichen Plan der bestmöglichen Gesellschaft anzu­ erkennen. 204

Sie verwerfen dalıer aile politische, namentlich aile revolutioniire Aktion, sie wollen ihr Ziel auf frieb �Is J� .&la;) � d.bJ JS� 'ıl cils ·�J""1s..Jls �JIY.J.,,JI � �lAJI �I ;t.a:;J4 Jl.>JI '5.ıJ jsJY., '-'§ .�WI 0-D 0;'> ,j[.L';I Jl.>JI '-9-"" � r l hJI 4,lli- "'11 �4'ıll3 .a,,.. L,-JI '-9s);.JI J�I .fa

.J .�JIY.J.,,JI .ı.,o kl..1 c,. �,� L. J! .şJIY.J�I üt.a,hJI ,bl.Q...,j ("': l.Lb- � ı.T" � � .:ıl e.lpAU



.L,;l.Ll � �}I

.fa �'; a.ali> ÖJ� L,.;LL1 J! >s.Ll..o ��I ot,1'1 Cı! .:ı� -..ôs); � öJ91 ol.o. � �'ııs �JIY.JS! ÖJs) y�l 0.9A! �J ""1sx �s t;3Js t..l.i:; ;51 �sJslJı a;>.ı..ı. ı � w,;s ,_,.;.,. Bwı Cı)i.11 ı�ı � .:ııs t.. ,.ı.o- Cıs> ,t..J� 'ıl a,;LL\11 �JIY.J.,,J I ôJ91 .)19 JW4s ·F& c,.l\JI Cı)i.11 - �J ""1S.Y. ÔJ9 ö,,;l.1,1 d.o.ü.1,1 '5y .:ı� .:ıl � as-"'"

j5 J.L j5 � Cıs�� ��ı 0� J�I a.a'ıl!i>s .�wı \?"'L,-Jıs \?°4'>11 rlhJ ı """ �Jsl

.;;,mı a.ıL öJl.ı..dl � .:ı� ülS_,,J I ol.o. jS �s .45_,oJJ �>"Y. aJL.o5 ,� .,;JI J�I �J> �IS 4o

yl.;\11 � l"" lA::Jls >W'ıil .fa .:ı��ı � ı�ls . .J l..u.,JI � dJol�.ıJI j�3 ·\"'>.Lol.a.s �1} ,!k>j J! j��I � 'ıl3 �ı ;;.,.lb/.t1 #- iıJ W-s-1-! � 'ı1 �ı....1.,, .:ı1 ;;.,.ıf"' üt.a,hJI �1,9 .w_;.ı.; .�lAJI 1/4)11 r lhJ I J.o�

f. 4.DJlao.11

ylj>İ ı..A1;.:;..o .:ı.o �� ı ui.i,...

"-="�I �� ıjWI �I � &.--- !.;..o � .;,.. e;