145 110 64KB
Turkish Pages 4 Year 2014
GOLTZ PAŞA'NIN “MAKEDONYA SEYAHATİM” ADLI KİTABINDAN KARACAOVA'YA DAİR BİLGİLER Ahmet Gökbayrak
(Ekim 2014)
Yaşadığım kasaba olan Erdek’te sadece yazları açık olan kitapçıyı dolaşırken tesadüfen gözüme Goltz Paşa’nın Makedonya Seyahatim adlı kitabı çarptı. Ayak üstü incelemeye başladım. Dizini açtığımda aradığım iki kelime vardı sadece; Pomaklar ve Karacaova. Ne göreyim? Goltz Paşa kitabında dört yerde Karacaova’dan bahsetmiş. Bahsettiği yerlerde Karacaova hakkında eşsiz, can alıcı ve bir o kadar da ilginç bilgiler mevcut. Çok heyecanlandım. İlk işim kitabı satın almak oldu. Kitap, Türkiye İş Bankası’nın Kültür Yayınları’ndan çıkmış. Kitabı Almanca’dan Türkçe’ye çeviren ise Eşref Bengi Özbilen. Kitabın arka kapağında kitapla ilgili aşağıdaki yazı mevcut: “Goltz Paşa usta bir gazeteci gibi gördüklerinin ayrıntılı bir tablosunu çiziyor” “Rumeli vilayetleri, Avrupalı büyük devletlerin Osmanlı İmparatorluğu’na nüfuz mücadelesinin ön cephesiydi. 1872’de Baron Hirsch’le imzalanan demiryolu
imtiyaz sözleşmesiyle başkent İstanbul’dan Viyana’ya ve Batı Avrupa’ya uzanan hattın inşası başladı. Selanik limanını Vardar ve Üsküp ovalarına bağlayan Manastır hattı, ana hat olmasa da buraların tarım ürünlerini dünya pazarlarına taşıyacağı için önem taşıyordu. Osmanlı ordusunda görev yapan Goltz Paşa bu güzergâh boyunca bir seyahate çıktı. Seyahat notlarında hem yöreyi tanıttı hem de bu hattın yaratacağı ekonomik hareketliliği anlattı. Kitabıyla Alman okuyuculara, Alman sermayesinin Doğu’da yaptığı büyük yatırımlardan birini tanıtmayı amaçlıyordu. Goltz Paşa’nın usta bir gazeteci gibi, gördüklerini tarih, etnoloji, sosyoloji ve istatistik verileriyle ördüğü metni, yüz yıl önce tarihe karışan Osmanlı Rumelisi’nin ayrıntılı bir tablosunu çiziyordu.” İşte Goltz Paşa yüz yıl önce tarihe karışan Osmanlı Rumelisi’nin ayrıntılı çizdiği tablosunda Karacaova’nın da coğrafyasına, tarihine, etnografisine ve ekonomisine dair ayrıntılı, can alıcı ve bir o kadar da ilginç vurgular yapmış. Aşağıda Goltz Paşa’nın Karacaova ile ilgili verdiği bilgileri sayfa numaraları vererek siz değerli okuyucularımıza aktarıyoruz. “Karacaova bulunduğu yer kadim dünyanın Almopia bölgesiydi.” (25. ve 26. sayfalar). “Sonra batıda Niausta Dağları, daha ileride muhtemelen eteklerindeki kardan dolayı böyle adlandırılan ulu Kaymakçalan, ‘kaymak hırsızı’ vardı; kuzeybatıya ve kuzeye doğru haritalarda Payak Planina (Payak Dağı) diye gösterilen Gömence Balkanı uzanıyordu. Hemen arkamızda, doğudaki alçak dağlar çemberi tamamlıyorlardı. Bu çemberin içinde kalan ve bizim burada bir bakışta her tarafını gördüğümüz yer, bir zamanların Makedonya’sı, İskender İmparatorluğunun beşiği idi. Körfezin batısındaki Olympos’un uzantıları, eski çağın Pierii Montes’i idiler. Sonra bugün haritalarda Doxa diye gösterilen Vermius Mons (günümüzde Vermion dağları, eski adı Kara Kamen Planina- Kara Taş dağları) ve Vodina’ya daha yakın olarak Selanik’in tam batısında Mons Citarius bulunurlardı. Onun kuzey yamacında derin bir koyakta Vodina yer alır. Burası bir zamanlar Makedonya’nın ilk başkenti olan Edessa’ymış. Kaymakçalan ve Niçe Planina (Niçe Dağı) bir zamanlar Mons Bora idiler. Oradan doğuya Vardar’a doğru bugünkü Karacaova (Meglen) yöresinin ve Payak Planina’nın bulunduğu yer kadim dünyanın Almopia bölgesiydi.” (59. sayfa) “(Büyük İskender’den önce Selanik’in kuzeyinde Trak veya İliryan kökenli yerel bir yönetici olan Aleksandr) Önce tüm Makedonya Ovası’nın yanı sıra Almopia (Karacaova) ve Mygdonia’nın hakimiyetini ele geçirdi. Batı topraklarını Niçe Planina’ya, hatta Pydna’ya ve sahile kadar genişletti. Burada hâlâ bir Trak kabilesi olan Bottiaerler yaşıyorlardı.” “Burası bütün Makedonya’daki en bereketli yermiş” (146, 147 ve 148. sayfalar) “Kendine has kapalı bir bölge olan ve bir zamanlar devletten neredeyse tamamen bağımsız başına buyruk mahalli bir beyin de (Gazetemizin 4. sayısında “Karacaova’nın Bilinmeyen Tarihi” başlıklı yazımızda bahsettiğimiz Bizans’a isyan eden Slav kabile lideri İlitsa) yönetmiş olduğu Karacaova, tabiatı bakımından daha ilginçtir. Malesef kısıtlı zamanım oraya gitmeme imkân vermedi; akat Hahn Vodina’dan gidip bu “SİSLER DİYARINI”* gezmişti ve orasını Reise Durch die Gebiete des Drin und Vardar adlı kitabında tasvir etmektedir. Kuzeyden gelip Vartikop’un pek uzağında olmayan bir mahalde dağ kitlelerinden fışkıran ve Nicia ile birleşip Yenice gölüne dökülen Moglenitza’nın yüksek dağlarla çevrili havzası tarafından teşkil edilir. Küçük nehrin çıkışı dar ve önemsizdir, ama daha yukarıda dağlarda güzel bir vadi teşkil eder. Burası bütün Makedonya’daki en
bereketli yermiş ve orada arazi çevrede olduğundan iki kat hatta üç kat daha pahalıymış. “Bir çok tarla yılda üç ürün verir. Havası çok sağlıklıdır ve her yerden fışkıran kaynak suları nadir bir güzelliğe sahiptir. Araziye Lukawetz Hanı’ndan (Vodina’nın kuzeyinde demir yolunun sırtındaki tepe) bakıldığı zaman daha güzel bir manzara düşünülemez.’’ diye sürdürüyor tasvirini Hahn. “Sıra sıra köyler ağaçların arasına saklanmış. Toprak yılın büyük bir kısmında yeşil; ovayı çevreleyen dağlar güzellik bakımından onunla yarışıyorlar ve bir zarafetin bekçileriymiş gibi görünüyorlar.” “Biber Diyarı” Karacaova Batıda Kaymakçalan ve Niçe Planina, kuzeyde “dik bir duvara benzeyen” yüksek Kozuf silsilesi ve doğuda sivri tepeli Payak yamaçlarıyla birlikte yüzölçümü sekizyüz kilometre kareyi bulan vadiye iniyorlar. Güney tarafını Vartikop’tan gelen demiryolunun tırmandığı ve üstünde bizim gezimize başlamış olduğumuz silsile kapatıyor. Burada haritaların sadece küçük bir kısmını gösterdikleri elli dört köy ve mezra bir arada bulunuyorlar. Karacaova’ya “BİBER DİYARI” da denebilir; çünkü başlıca ürünlerinden biri kırmızı biberdir. Bununla sadece bütün yarımadanın değil, bilakis yabancı ülkelerin de ihtiyacını karşılar. Bu ürün Mısır’a ve Fransa’ya büyük miktarlarda gönderilir, ama piyasaya hiçbir zaman saf olarak çıkmıyormuş, bilakis nohut unu ve kırmızı toprakla karıştırılıyormuş. Yani tağşiş etmeyi Sisler diyarında da biliyorlar. Hahn 1863 yılında toplam üretimin 265.000 okka (1 okka=1.25 kg) olduğunu belirtiyor. Burada ipekçilik de gelişmiştir. 1863 yılında ipek böceği hastalığının başladığı ve verimin düşük olduğu zaman 88.000 okka kozaymış; bugün çok daha fazla olmalı. Karacaova yöresi etnografik bakımdan ilginçtir. Ortaçağ’da burada Bulgarlar yaşıyormuş ve Bizans İmparatoru Bulgarkıran Vasil buraya özel bir sefer yapmış, baş şehir Moglena’yı (Karacaova) eteklerini yıkayan suyun mecrasını değiştirerek ve surların altında lağımlar açtırarak zaptetmiş. Bölgenin ileri gelenleri ile bölgeyi koruyan askerleri esir olarak götürmüş ve halkı kendi askerlerinin insafına terk etmiş. Sonra bu küçük bölgeye Ulahlar gelip yerleşmişler. Türklerin fethi Yörükleri getirmiş. Bunlar da iki ayrı kabileye bölünmüşler. Birincisi olan Fatihan ülkeye ilk giren ordunun mensuplarıymış. Diğerleri olan Konyarlar ancak bir yüzyıl sonra gelmişler. Orada bulup boyun eğdirdikleri BULGARLAR İSLAMİYETE geçmişler (123) fakat kendilerine has bir lehçe ile konuştukları dillerini bugüne kadar muhafaza etmişler. Ulah (Notyalı) din adamları çok sonra Muhammed’in öğretisini kabul etmiş, kısmen de Bulgarları örnek almışlar. (124) Bugün İslamiyet’in en ateşli taraftarlarıdırlar. Şimdi birleşmiş olan Yörük kabilelerine Bulgarca ve Ulahça yabancı kalırken bu Ulahlar da dillerini korumuşlar. Böylece bu küçük bölgede üçten az olmayan -her halükarda bilinen Rumca ile dört- ayrı dil konuşuluyor. Sultan Mahmud’un (II. Mahmud) reformlarına kadar bütün bölge ilk Türk fatihlerinin komutanlarının soyundan gelmekle övünen Sırımbaşı** ailesinden bir beye tabi imiş. Daha elli yıl önce hiçbir yabancı Karacaova yöresine gelmeye cesaret edemezmiş. Burası bugün Arnavutluk’un yüksek kesimlerinin olduğu gibi kendi içine kapanık olarak yaşamış; sadece hükümet tarafından takip edilenler orada emin bir saklanacak yer buluyorlarmış. Şimdi sisler diyarında her yer sütliman.” “Kaymakçalan adı muhtemelen Yörükler ve Osmanlılar tarafından verildi” Kitabın editörü Emre Yalçın ise 123 ve 124 sayılı dipnotlarla muğlak kalan yerleri açıklıyor: 123 Muhtemelen İslamiyeti kabul eden Bulgar kökenli Pomaklar kastediliyor.(124) Karacaova Ulahları
Müslüman’dır (Notyalılar), ancak başka yörelerde yaşayan Ulahlar Hıristiyanlığın farklı mezheplerine bağlıdır. Ayrıca düzeltme yapma gereği duyduğumuz bir kısım vardır. Goltz Paşa “Kaymakçalan ve Niçe” dağlarını iki ayrı dağ olarak belirtmiş. Oysa haritalarda Kaymakçalan dağları Niçe (Nidje) dağı olarak gösterilir. Bizim Pomak yaşlılarımız ile günümüzde Karacaova’da hâlâ yaşamakta olan yerli Makedonlar da Kaymakçalan dağına “Niçe Planina” (Niçe dağı) diyorlar. Niçe dağına Kaymakçalan adı muhtemelen Yörükler ve Osmanlılar tarafından verildi. Biraz da, bize ata memleketimiz Karacaova hakkında ayrıntılı, can alıcı ve ilginç bilgiler veren Goltz Paşa’yı tanıyalım. Goltz Paşa 1843 yılında Doğu Prusyalı aristokrat bir ailede doğdu. Berlin Askeri Akademisi’ndeki eğitimi, katıldığı savaşlar dolayısıyla kesintilerle sürdü. Katıldığı savaşlar ve muharebelerle ilgili yazmaya başladığı kitapların sayısı yıllar içinde iki düzineye yaklaştı. 1883- 95 döneminde Osmanlı ordusunda reform çalışmalarını yürüten ekipte görev aldı. Goltz Paşa adı bu dönemin hatırasıdır. Ülkesine döndükten sonra terfiler aldı ve çeşitli komutanlık görevlerine getirildi. Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yılında Belçika cephesinde görevliydi. 1915’te tekrar Osmanlı İmparatorluğu’nda görevlendirildi. Irak cephesindeki 5. Ordu komutanlığına getirildi. Halil Paşa komutasındaki 6. Ordu ile beraber İngiliz kuvvetlerinin geri çekilmesinde rol oynadı. 19 Nisan 1916’da İngilizlerin Kutülamare’de teslim olmasından iki hafta önce bir hastalık sonucu vefat etti.
NOTLAR * Goltz Paşa bazı yerlerde Karacaova’dan SİSLER DİYARI olarak bahsetmiş. Geçmiş 4. sayıda ‘’Karacaova’nın Bilinmeyen Tarihi’’ başlıklı yazımızda 6. yy’da Belarus ve Ukrayna düzlüklerinden Makedonya coğrafyasına inen Sagudet adlı Slav kabilesinin Karacaova’ya Sisler diyarı anlamına gelen MOGLENA adını verdiğinden bahsetmiştik. ** Karacaovalı Yörüklerin Türkiye’de iskan oldukları yerlerden biri de Edirne’nin Meriç ilçesine bağlı Seremköy köyüdür. Seremköy adının Sırımbaşı ailesinin adıyla alakalı olduğunu düşünmekteyiz. Seremköyün 1924 nüfus mübadelesinden önceki adı Lulu köy olup mübadeleden sonra Seremköy adını almıştır. Sırımbaşı /Serembaşı’ndan Seremköy.