127 30 8MB
Turkish Pages 562 Year 2011
ŞAKANIN ARDlNDAN
POST MODERNiZM i N BiLiMSEL, FELSEFi VE KÜ LTÜREL ELEŞTiRiSi ALAN SOKAL
·, 1 '1
,o·, /
1
t
LU LL LU "' ...J LU LL
ALF�
ŞAKANIN ARDlNDAN POS T MODE RN 1 Z M i N BILIMSEL, J=E LSEFI VE KÜLTÜREL ELEŞTIRISI
ALAN SOKAL
ŞAKANIN ARDlNDAN POS T MODERN 1 Z M 1 N B iLIMSEL, FELSEFI VE KÜ LTÜREL ELEŞTIRISI
ALAN SOKAL
BiliM
"ı:ELSHE
ALFJ!Jl
Alfa Yayınları 2233 Felsefe-Bilim Felsefesi 4
ŞAKANIN ARDlNDAN Postmodernizmin Bilimsel, Felsefi ve Kültürel Eleştirisi
Alan Sokal
Özgün Adı Beyond The Hoax: Science, Philosophy and Culture İngilizce Aslından Çeviren Gülsima Eryılmaz 1. Basım: Eylül 2011 ISBN: 978-605-106-374-4
Sertifika No: 10905 Yayıncı ve Genel Yayın Yiinetmeni
M.
Faruk Bayrak
Genel Müdür Vedat Bayrak Yayın Ylinetmeni Rana Alpöz Dizi Editiirü Kerem Cankoçak Redalesiyon Güçlü Ateşoğlu Kllpıık Tasıırımı Gökhan Burhan Grafik Uygulama KAmuran
Ok
© 2011, ALFA Basım Yayım Dağıhm San. ve Tic. Ltd. Şti. e> Alan Soka l 2008
Bu kitabın orijinalingilizce baskısı 2008 yılında yapılmıştır. Bu çeviri, Oxford University Press'in katkılarıyla fuızırlanmıştır. Kitabın Türkçe yayın luıldtırı Akcalı Telif Hakları Ajansı aracılığıyla Alfa Basım Yayım Dağıtım San. ve Tic. Ltd. Şti. 'ne aittir. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir �ki/de kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.
Baskı ve Cilt Melisa Matbaaalık Tel:
(212) 674 97 23 Faks: (212) 674 97 29
Alfa Basım Yayım Dağıhm San. ve Tic. Ltd. Şti. Ticarethane Sokak No: Tel:
53 34410 Cağaloğlu
(212) 511 53 03-513 87 51 -512 30 46 www.alfakitap.com [email protected]
istanbul, Türkiye
Faks:
(212) 519 33 00
Ruh eşim ve yoldaşım Marina için ve bir gün bu kitabı okuyabilecek olan Serena için
No tomo la guitarra por conseguir un aplauso. Yo canto la diferencia que hay de lo cierto a lo falso. De lo contrario no canto.
Alkış için değil gitarı çalışım. Doğru ile yanlış arasındakiforkın şarkısını söylerim. Başka türlü şarkı söylemem. -- Violeta Parra
İÇİNDEKİLER
Türkçe Baskıya Önsöz Onsöz
.
.
..... .......................... ..... .................
. . . . . ix xiii ... ...
.
.........................................................................................
Kısım I: Social Text Olayı ı ı Parodi, açıklamalı . . 3 2 Sınırları aşmak: Bir sonsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 89 3 Hakikat, akıl, nesnellik ve Sol . ıo5 . . . 117 4 Bilim çalışmaları: Göze görünenden daha azı 5 Social Text olayı neyi kanıtlar neyi kanıtlamaz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 157 ..............................................................
...................................................... .... ....... . . .
............. .................................
............... . . ...
Kısım II: Bilim ve Felsefe . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . l 7 9 l83 6 Bilim felsefesinde bilişsel görecilik 7 Alçakgönüllü bir bilimsel realizm için savunma . . 249 ........................................
...... .. . .. .......
Kısım III: Bilim ve Kültür . .. . . . . . 285 8 Sahte bilim ve Postmodernizm: Düşmanlar mı yoksa yoldaşlar mı? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 289 . . 4ı5 9 Din, politika ve hayatta kalma . . . . . . . . ı O Sonsöz: Epistemoloji ve etik . . . .. . . . 503 Dizin . . . . . . . . . . . . . . .. ... . . . . .. . . . . . . 52 1 ...... ...
..... ..............
...
.
..
.
. .. .... .... . . ........ ....
.. .
.... ...... ........... ..........
.............
..
....... ... .......... ..
....... ......... .... .......
.... ...... ....
... ..
.....
. . .
Türkçe
Baskıya Önsöz
Alan Sokal, Türk okurların yabancı olmadığı bir isim. Jean B ricmont ile birlikte yazdıkları kitap 2002 'de Türkçede 'Son Moda Saçmalar Postmodern Aydınların Bilimi Kötüye Kullanmaları' başlığıyla yayım landı. New York Ü niversitesinde Teorik fizik profesörü olan Alan So kal, 1 996'da Social Text isimli bir postmodern dergiye saçma bir ma kale gönderir. Fizik kurarnlarını bilerek çarpıttığı ve saçma bir şekilde sunduğu bu makalesini Social Text basar ve ardından Sokal bunun bir şaka olduğunu , postmodern dergilerin her türlü saçma makaleyi bastık larını ispatlamak için bu yola başvurduğunu açıklar. Sonrasında büyük bir tartışma başlar, postmodern felsefeciler ile bilim adamları arasında. "Bilim savaşları nda"nda yeni bir sayfa açılmış olur ve Derrida gibi ünlü postmodernİstler ile Weinberg gibi Nobel ödüllü fizikçilerinin de da hil olduğu sert tartışmalar yaşanır. D üşün tarihine 'Sokal vakası' olarak geçen bu olayın devamı 'Şakanın Ardından'ın ilk kısmını oluşturuyor. Kitabın iki nci bölümü ise detaylı bir bilim felsefesi tartışması içeriyor. Son olarak üçüncü bölümde Sokal, bütün bu tartışmaların akademik düzeyde kalmadığını, aslında bunun politik bir mesele olduğunu, gün lük hayattan örneklerle anlatıyor. Bu son kısım kitabın en politik kısmı. Alan Sokal, bir teorik fizikçiden beklenmeyecek ölçüde politik biri si. Farklı makalelerinden derlediği bu kitabında da, sık sık "kendi alanı olmayan" bu konulara politik nedenlerle girdiğini vurguluyor. Toplumsal olaylar, topluma ilişkin olgular, kısaca her tür politik söylemin beşeri bi-
X
Ş A KA N I N A R D l N D A N
limcilerin tekelinde olduğu günümüzde, Sokal gibi pozitif bilimcilerin bu çıkışları bize göre çok önemlidir. Sokal'ın en çok vurguladığı "bilim düşmanlığı" ve "bilimlerin postmodern yazarlar tarafından kötüye kul lanımı", son tahlilde akademik bir mesele değil, politik sonuçları olan ciddi bir toplumsal olgudur. Bu olguyu görmek için çok uzaklara git meye gerek yok, Internetten Türkçeye çevrilmiş kitapları taradığımızda hemen karşımıza çıkıyor. Ü lkemizde postmodern yazarları Türkçeye ka zandırma konusunda geniş bir ittifak göze çarpmakta: Liberalliğe terfi etmiş eski tüfek solculardan anarşistlere, prestijli üniversitelerin Sosyo loji bölümlerinden dini kitaplar basan yayınevlerine kadar hemen herkes postmodern yazarları (özellikle Fransız olanları) bağrına basmış durum da. Ö rneğin Baudrillard'ın neredeyse tüm kitapları Türkçeye çevrilmiş, Feyerabend birçok farklı yayınevi tarafından defalarca yayımlanmış. Bu ilginç olguyu nasıl açıklamalı? Şüphesiz ilk akla gelen açıklama bu fı kirlerin 'moda oluşları'. Bu kadar geniş bir düşünce yelpazesindeki ay dınların, bu kitapların içeriklerinde uzlaştıklarını varsaymak ilk bakışta olanaksız gibi görünüyor. Moda konusu, Alfa Yayınlarının Bilim-Felsefe dizisinden çıkartacağımız ilk dört kitaptan biri olan 'Mem Makinesinde' ayrıntılı olarak ele alınıyor. Susan Blackmore, bir çeşit kültürel genler olan "mem"lerin nasıl taklit yoluyla kendilerini kopyalattığını detaylı bir şekilde inceliyor. Ama 'postmodern memlerin' kendilerini kopyalatarak çoğalması bir sonuçtur. Peki bu memlerin başarılı olmasının ardında ya tan sır nedir? Neden son yıllarda 'faşist bilim', 'paradigma', 'sömürgeci batı bilimi', 'gerçeklik görecelidir', 'bilim toplumsal bir inşadır' tarzında ki memler başarı kazandı? İ şte Sokal, şarlatan olarak nitelediği acques Lacan, Julia Kristeva, Gilles Deleuze, Felix Guartari ve Paul Virilio gi bi postmodern yazarların söylediklerinin bu kadar geniş bir çevrede ilgi çekmesinin nedenlerini araştırıyor. Bir bilim adamı titizliğiyle postmo dern argümanları masaya yatırarak, bu yanlış argümanların izini Kuhn ve Feyerabend'in eserlerine kadar sürüyor. Sokal'a göre başta gelen etmenlerden ilki "tembellik", çünkü "pers pektivizm ve radikal toplumsal inşacılık, politik olarak kendini adamış
xi
fakat entellektüel açıdan tembel insanlar için fazlasıyla doğal bir felsefe . . . ". Günümüzde en sevilen kavram paradigma. Herkesin 'kendi para digması' var. Oysa gerçek bilim yapmak zor. Eğer herşey bir yorum ve kanaat meselesiyse, zamanımızı neden ciddi biçimde fizik, biyoloji ve istatistik öğrenmeye harcayalım ki? Tembelliğin yanısıra akıl-dışılığa duyulan ilgi, bilimin 'otoriterliğinden' korku, . . . vb gibi etmenler de var. Ö zellikle Türkiye gibi bilimsel formasyonun zayıf olduğu ülkelerde bun lar daha da baskı n hale geliyor. Sokal'ın amacı, genel anlamda kanıt ve mantığa duyulan saygı olarak özedediği bilimsel bir dünya görüşünü savunmak. Ama bu sadece aka demik bir savunma değil, aynı zamanda politik bir savunma. Kitaptaki tezler her ne kadar akademik düzeyde de olsa, sonuçları politik. Sokal bütün bu tartışmaların akademik düzeyde kalmayıp, dünyamızı da etki lediğini vurguluyor. Bilim düşmanlığının, göreciliğin ve sahte bilimlerin en büyük zararının, özellikle Türkiye gibi "Aydınlanmanın modası geçmiş olduğu varsayılan işinin henüz tamamlanmadığı Üçüncü Dünya ülkele rinde" görüldüğünü söylüyor. Sokal kitabın son bölümünde bu zarariara örnek olarak Hindistan'ı seçmiş. Ancak Hindistan' da yaşananların bir kısmı Türkiye'de de yaşanmakta ve yaşanma tehlikesi var. Alan Sokal'ın bu kitabının, Türkiye'deki postmodern modanın yol açtığı zararların telafisine yönelik önemli bir tartışma zemini yaratma sını umuyoruz. Kerem Cankoçak, Eylül 201 1
Önsöz Daha önce yayımianmış ve birbirine gevşek bağlarla bağlı bir yığın makalenin üst üste eklenmesiyle üretilmiş kitaplardan içgüdüsel ola rak hoşlanmam. B unlarla ilgili şüphe duymayan okuyucularına, bu tarz sözde kitapları yutturan ünlü akademisyenlere karşı da (aksi kanıtlana bilirse de) beğenmeme ihtimalini varsayarak yaklaşırım. Okuyucu haklı olarak merak edebilir: Şimdi ben, tam da böyle bir derleme yayımlamıyor muyum? Kendimi, küstahça, kendi eleştirilerim den muaf mı tutuyorum? Cevap, tabii ki hayır. Doğrusu istenirse, bu kitaptaki makalelerin hep si daha önce yayımiandı (4. , 9. ve 10. Bölümler dışında); fakat tutarlı bir bütün oluşturduklarına inanıyorum. Yüzeysel olarak bakıldığında, konu, bilim ile toplum arasındaki ilişkidir; ancak, daha derinde konu, insanlı ğın kolektif karar alma sürecinde, bilimden ziyade, bilimsel dünya görüşü nün (ilerleyen bölümlerde daha net olarak tanımlayacağım ve hiçbir su rette doğa bilimleriyle sınırlı olmayan bir kavram) önemidir. Hedefımde, solun postmodernistleri, sağın köktencileri ya da politik ve apolitik her tür ahmak olsa da, çekincem aynı: Kanıla (özellikle sakıncalı bulunan ve istenmeyen kanıta, önyargılarımıza meydan okuyan kanıta) duyulan saygıyla birleştirilmiş açık bir şekilde mantıklı düşünme, yirmi birinci yüzyılda insan ırkının hayatta kalması için en büyük öneme sahiptir. Bu kitap, oldukça nadir bir türe dahildir: Bir doğa bilimcisini n, kendi araştırma ve öğretme alanıyla yalnızca dolaylı olarak ilgisi olan kültürel
xiv
Ş A K A N I N A R D l N DA N
meselelerde, genel anlamda eğitimli insanlara yazdığı bir kitap. Buna kar şın, bugünlerde, edebiyat eleştirisi eğitimi almış akademisyenler sosyolo jik, ekonomik ve siyasi konularda uzun uzun konuşurken hiç kimse kılını kıpırdatmıyor; hatta böylesine kapsamlı kültürel eleştiri, kamusal şöhreti amaç edinen yazın entellektüelleri için neredeyse zorunlu bir uğraş haline geldi. Fakat biz bilimciler, kendi alanımız dışına adımımızı atarken daha tedbirli olma eğilimi gösteririz ve bunu da haklı olarak yaparız; çünkü, alanımıza çok yakın bir konuda bile (diyelim ki , bir fizikçi için kimya, hatta temel parçacık fizikçisi için katı hal fiziği) kendini gülünç duruma düşürmenin ne kadar kolay olduğunu, kişisel deneyimlerimizden biliriz. Dikkatli okuyucunun şüphesiz fark edeceği gibi, ben de disiplinlerara sı çalışmalarda tedbirli olmaktan yanayım. Buna rağmen, tehlike altında olan meselderin öneminden dolayı, biraz da olsa almaya karar verdim. Dolayısıyla, cüret edip kendi bilimsel ihtisas alanının ötesine adım atmanın olası risklerinin -yalnızca yazar için değil, daha da önemli s i okuyucuları için- farkındayım. Eklektik, muhafazakar bilge Richard Posner'ın, çoğu kez aydınlatıcı olan, bazen de çileden çıkaran kitabı Pub lic Intellectuals' da { 2001 ) ileri sürdüğü gibi, bir akademisyen, uzmanlık alanının dışında düşüncelerini belirttiği zaman, toplum onun resmi ünvanına vermesi gerektiğinden daha büyük önem verir. Bunun bir sebebi, belirli bir insanın olabileceği bütünlük- davranışı tahmin edilebilir bir yol kalıp izleyen, tek, tutarlı bir kişi - derecesinin abartılması eğilimidir. O hemen, "iyi" ya da "kötü", "nazik" ya da "zalim", "bilge" ya da "aptal", bir "dahi" ya da "entellektüel olarak önemsiz" vs . biri haline gelir.
Posner devam eder: Pek çok insan, akademisyenler de dahil, muğlak karışımlardır; ahlaklı ve ah laksız, nazik ve zalim, zeki ve aptaldırlar-evet, akademisyenler çoğu kez zeki ve aptaldırlar ve bu durum, akademisyen olmayanlar tarafından yeterince fark edilmeyebilir. Akademik başarının, genel engin bir zekayı değil, belir li bir alanda oldukça gelişmiş entellektüel becerileri olanları taçlandırdığı;
xv
bu alanda üstünlük sahibi olmanın yolunu açan alanın ve becerilerin, diğer düşünce alanlarından ayrıldığı uzmanlaşma çağında, hem zeki hem de ap tal olmaları özellikle muhtemeldir. Parlak matematikçi, fızikçi, sanatçı ya da tarihçi, siyasi ya da ekonomik konuları ele almakta yetersiz kalabilir. 1
Peki, ne yapmalı? Yüz kızartıcı hatalardan kaçınmak için kendi dar alanlarımıza sıkı sıkı tutunmalı mıyız? Posntır'ın bunu ima ettiğini san mıyorum ve kendi çok yönlü kariyeri de -bir hukuk profesörü ve fe deral yüksek mahkeme hakimi; aynı zamanda bir felsefeci, ekonomist, edebiyat eleştirmeni ve kültür eleştirmeni- tam tersini gösterir. Bence tek çözüm, resmi ünvaniara pek aldırış etmemek ve dikkatimizi -eleştirel dikkat- daha çok, söylenenlerin içeriğine yöneltmektir.2 Bilim, felsefe ve kültür üzerine düşüncelerimin, halkın, hatta nadiren de olsa, burnumu soktuğum alanların uzmanlarının ilgisini çekebileceğini düşünecek kadar alçakgönüllülükten yoksun biriyim. Fakat, düşüncelerim de yanılıyor olabileceğimi ayırt edecek kadar da alçakgönüllüyüm (ya da sadece gerçekçiyim). (Her şeye karşın, bu ne kadar da doğru; hatta kendi uzmanlık alanım, matematiksel fizik için bile!) Bu yüzden, hem uzman lardan hem de uzman olmayanlardan gelecek eleştirel yorumları, elbette içtenlikle karşılarım. Ö rneğin, bu kitabın 6. ve 7. bölümleri, bilim felsefesi -tamamıyla kendi kendime öğrendiğim bir alana- ataklarından oluşuyor. Ama eğer yüzüme gözüme bulaştırdıysam, felsefede benden daha eğitimli olanların, nerede hata yaptığımı göstermesi karşısında minnettar kalırım. Aynı şekilde, 8. ve 9. bölümler daha kapsamlı tarihi ve siyasi konulara de ğiniyor ve benimle aynı düşüncede olmayanların ortaya çıkıp kendi karşı argümanlarını sunmaları beni çok mutlu eder. Bilgi, böyle ilerler. Kitabının başlarında, Posner şunu ileri sürer; bugünlerde, halkı terleten ve inleten bilgi bombardımanı sebebiyle, bir akademisyenin tanınmış bir entellektüel olarak ilgi çekmesi için, genellikle, toplumda bir ( 1 ) (Posner (200 1 , ss. 50-5 1 ) , italikler orijinalinden alınmıştır. Bu önsöz için kaynakça,
2
aşağıda xx. sayfadadır. (Aynı nokta, Noam Chomsky ( 1979, ss. 6-7) tarafından da etkil i bir şekilde vurgulanmıştır: 82 nolu açıklamaya bakınız.
xvi
Ş A K A N I N A RD l N DA N
dereceye kadar tanınmayı ya d a bir ün sahibi olmayı, n e kadar tesadüfi olursa olsun, başarmış olması gerekir. Bu olmadan, akademik olmayanların küçük bir kısmının bile, halkı yakından ilgilendiren konularda birinin ileri sürdü� fikirlere ilgisini çekmek zordur. Tanınmış entellektüellerin çoğu, şans eseri ilgi odağı olmuş, bu tesadüf sonucu adı güncel olayların aranan yorumcusu olmaya yetecek kadar itibar kazanmış olan, aslında mütevazı saygınlığa sahip akademisyenlerdir. 3
Ne yazık ki bu küçümseyici fakat parlak yorum, kariyerimi , son de rece açık bir şekilde "tanınmış entellektüel" olarak tanımlıyor (titizlikle kaçındığım bir tuzak olan "güncel olayların aranan yorumcusu" olmayı bir yana bırakırsak). 1 994 yazında, postm.>dernist yazın entellektüelleri nin, bilim ve bilim felsefesi üzerine ahkam kesmelerinin ve bunu tam an lamıyla yüzlerine gözlerine bulaştırmalarının farkında olarak -Öncelikle Paul Gross'a ve Norman Levitt'in Higher Superstitio n 'ına teşekkürler" -, son eğilimleri takip eden akademik bir dergiye, ciddi bir bilimsel makale olarak kabul edilip edilmeyeceğini görmek için, postmodern bilim eleş tirisinin bir parodisini yazmaya karar verdim. Birkaç aylık kütüphane araştırmasından sonra, "Sınırları Aşmak: Kuantum Kütleçekiminin Dö nüştürücü Bir Hermeneutiğine Doğru" adlı esrarengiz bir başlık taşıyan başyapıtımla ortaya çıktım ve onu, kültürel çalışmalar dergisi Social Texle sundum. Kabul edileceğine % 50 ihtimal verdim. s Social Text editörleri nin, tam da o sırada, "Bilim S avaşları" başlığı altında, asıl amacı Gross'a ve Levitt'e saldırmak olan özel bir sayı hazırlamakta olduğundan haber dar değildim. 1 995 Nisanında, makalemin Social Text'te hasılınası kabul edildi; tam olarak bir yıl sonra basıldı6• Kandırmacayı, birkaç hafta sonra 3
4 5
6
(Posner (200 ı , s. 5). {Gross ve Levitt {ı994). Benim bu önemli kitap hakkındaki görüşlerim 4. bölümde bulu nabilir. ) (Benim kişisel olarak verdiltim ihtimalin % 50 oldujtu, makalenin basımının kabul edilip edilmeyeceği üzerine, iki a fkadaşıma, h.rr iki yönde ile ı - ı bahis oranıyla iddiaya girmeyi teklif etmem gerçeğiyle kanıtlanmıştır. Odül, güzel bir restoranda akşam yemeğivdi. lki ar kadaşım da makalenin basılacağı yönünde iddiaya girdiler ve her ikisinin payını d a ödemek zorunda kaldım.) {Sokal { ı996a), burada açıklamalarla birlikte 1. Bölüm olarak kopya edilmiştir (yeniden yer
xvii
başka bir dergide, Ljngua Franca'da 7 gözler önüne serdim ve o günden bu yana hayatım eskisinden çok farklı oldu. Küçük "deney"imin bu kadar büyük bir tantana yaratacağını gerçek ten bilmiyordum. Bunun, Chronide oJHigher Education'ın 10. sayfasında anılmaya değer, küçük bir akademik topluluk içinde mühim fakat orta lama bir skandal olmasını bekliyordum . Hatta, bu hikayenin, -olaysız bir günde olduğunu varsayarak- New York Times'ın baş sayfasında, he men arkasından, International Herald Tribune ve [London] Observer'da ve -yedi ay sonra, Fransızlar, en ünlü entellektüellerinin bazılarının ana hedef olduğunu fark edince- Le Mon de'd a yer alacağı aklımın ucundan geçmemişti.8 (Bütün bu galeyan beni, bir yıl sonra, Belçikalı meslekta şım Jean B ricmont'la birlikte, önde gelen Fransız postmodernistleri ve onların Amerikan yardımcılarının bilimsel kavramları ve terminolojiyi kötüye kullanmalarını eleştiren, kitap uzunluğunda bir eleştiri yayımla maya yöneltti.9 Geriye dönüp baktığımda, şimdi, halkın entellektüel meseldere olan ilgisini hafife aldığımı görüyorum. Günümüzde, ABD'deki yetişkinlerin yarıdan fazlası, üniversiteye gitmiştir;10 pek çoğu da -hayatını kazanma nın ve ailesini geçindirmenin günlük hayattaki baskısına rağmen- bilim sel, toplumsal ve siyasi meseldere karşı ilgisini canlı tutmaktadır. Dahası , lisans öğrencileri olarak, Lacancı ve yapısökümcü laf kalabalığıyla dolu İ ngilizce bir kültürel çalışmalar ya da kadın çalışmaları dersine katlandı ğını anımsayan ve sonuç olarak kendi entellektüel kabiliyerlerinden şüpalmıştır).) (Sokal ( 1 996b). Lin gua Franca (1 990-200 1 , R.I.P) akademinin kusurlarının tarihini kay deden hürmetsiz (riayetsiz) ve bazen de e�lenceli bir dergiydi. Şimdi ne yazık ki feshedil miş olsa da, en iyi çalışmalarından bazıları S tar'da (2002) toplanmıştır.) 8 (Scott ( 1 996), Landsberg (1 996), Ferguson ( 1 996), Weill ( 1996). Bu ve di�er pek çok açık lama, Editors of Lingua Franca'da derlenmiştir. (2000) 9 Sokal ve Bricmont ( 1 998), aslı, 1997'de Fransızca olarak yayımlanmıştır. 10 (200S'te, 2S yaş ve üstü nüfusun % SJ'ü, en az bir üniversiteye gitmiştir. Daha kesin olarak, % 16.8'i üniversitcye gitmiş fakat diploma almamış; % 8. 6'sı ön lisans diploması; % 1 8 . 1 'i lisans diplaması ve % 9. 5'i yüksek lisans diplaması almıştır. Bu rakamlar, SS yaş altı gruplar için biraz daha yüksektir. Amerikan Nüfus İ daresi'ne bakınız (2007, Tablo 2 1 4 ve 2 1 6).
7
xviii
Ş A K A N I N A R D l N DA N
h e etmiş olması olası, hiç d e azımsanmayacak bir yetişkinler grubu var dır. Kralın en azından kısmen çıplak olduğu ifşa edildiğinde, şimdi ken • dilerini biraz Schadenfreude hissediyorlarsa, kim onları suçlayabilir?11 Ne yazık ki, son on yılda çok şey değişti ve pek de iyi yönde değişme di . 1 990'larda muhafazakarlar, postmodernİst akademisyenlerin akla ve bilime büyük bir tehdit oluşturduğunda direterek, hala retorik açıdan ge lişme kaydedebiliyorlardı. 12 Bu, her zaman bir abartmaydı -hatta o gün lerde, bir avuç elit edebiyat bölümündeki pomo (postmodern) ortodoksi, ekonomi bölümlerindeki ve işletme okullarındaki kapitalist ortodoksiyle karşılaştırıldığında sönük kaldı-; yine de bir nebze hakikat barındırıyor du. 13 On yıl sonra, çağın ruhu tanınmaz hale geldi. Akla ve bilime saldırı şimdi açık bir şekilde sağdan gelmektedir -çevreyle ve güvenlikle ilgi li düzenlemelerden kaçmanın yollarını arayan büyük şirketler ile kendi dogmalarını, eğitim ve sağlık politikalarına zorla kabul ettirmenin yol larını arayan kökten dinciler arasındaki kutsal olmayan (ve endişe verici) ittifakın önderliğinde.14 Hatta, şu aralar, davaya kendini adamış bazı sağ-
ll
12
13
14
Almancadan İ ngilizceye geçmi� bir kelime. Bir ba�kasının zarar görmesine sevinme anla mına geliyor. (Ç.N .) Kralın (ya da Kraliçenin) çıplaklı�ının, yalnızca benim paradimin yayımianmasının kabul edilmesi gerçe�iyle kanıtlanmadı�ının altını çiziyorum. Bu, daha ziyade, ayrı bir argüman olarak ortaya konmalıdır. Bu nokta üzerine daha öte tartışma için S. bölüme bakınız ve Jac ques Lacan,Julia Kristeva, Luce lrigaray, Bruno Latour,Jean Baudrillard, Gilles Deleuze, Felix Guattari, Paul Virilio ve di�erlerinin yazılarında sahte-bilimsel �arlatanlı�ın detaylı kanıtları için bkz. Sokal ve Bricmont'a ( 1 998). Ö rne�in, -bu yakınmaların sadece en bilinenlerini anmak gerekirse- bkz. Kimbali ( 1 990), D'Souza (1991) ve Himmelfarb'a ( 1 994). Hem muhafazakir ele�tirmc:nlc:rin hem de: on ların solcu akademik hc:deflc:rinin, detaylı ve ustaca yapılmı� sert bir dc:�rlc:ndirmc:si için bkz. Jacoby ( 1 994). Kendi payıma, postmodc:rnist solcuları eleştirmeyi, onları aklın ve bilimin ba�lıca tehdi di -ki öyle de�illerdi- olarak gördü�m için dc:�il, onların fikirlerinin, toplumsal adalet için verdi�imiz mücadeleye ortak ba�lılı�ımızı baltaladı�ını dü�ündü�m için seçtim. Bricmont'la birlikte:, kitabımız Son Moda Safmalar: Postmodern Aydınların Bilimi Kötüye Kullanmaları'nın ( 1 998) önsözünde bc:linti�im iz gibi; " Kitabımız, siyasi radikalizmc: kar�ı dc:�il; c:ntc:llc:ktüel kafa karı�ıklı�ına kar�ıdır. Amacımız solu elc:�tirmek değil, kendi için deki son moda bir kesimden onu korumak" (s. xüi) ya da Z Magazine editörü Michac:l Albc:rt'ın güzel ifade: edilmiş sözleriyle:; "Adalc:tsizli� ve baskıya kar� ı düşmanlı�ı -bu sol cu e�ilimdir-, bilime: ve rasyonalli� olan düşmanlıkla -bu ise saçmalıktır- karı�tırmanın do�u, akıllı, insancıl ya da stratejik hiçbir yanı yoktur" (Albc:rt 1 996, s. 69). Daha öte tartı�ma için, 2. ve 3. bölümlere: bkz. J(apsamlı olarak bc:lgc:lc:nmi� bir rapor için bkz.Moonc:y (2005).
xix
cılar bile, George W. Bush'un "imana dayalı başkanlığı"yla ilgili tereddüt etmeye başladılar. ıs Amerikan muhafazakarlığını n eski ağır toplarından Barry Goldwater'ın mezarında kemiklerinin sızladığı kesin.16 Hatta, onlarca yılını, "bilimsel olguların toplumsal inşası"nı1 7 vurgu layarak geçiren bilim sosyoloğu Bruno Latour bile, şimdi, kendisinin ve meslektaşlarırun, küresel ısınma, biyolojik evrim ve başka bir sürü konuda bilimsel mutabakatı reddetmek ya da karanlığa gömmek konusunda Cum huriyetçi sağa yardım ederek onlara vermiş oldukları koz için dövünüyor: Nesnel iddialar görünüşü ardında saklı olan gerçek önyargıları saptamaya çalışarak yıllarımızı harcamışken, şimdi, önyargılar yanılsamasının ardında ki gerçek nesnel ve inkar edilemez olguları açığa çıkarmalı mıyız? Tehlikeli 15 (Son derece detaylı bir açıklama için bk.z. Suskind (2004). 16 Senatör Goldwater'ın, henüz başlangıç aşamasında olan Amerikan teokrasisi hakkındaki görüşleri, 1981 'de yaptı�ı etkileyici bir konuşmada bulunabilir: İ nsanların, dini inançlarında oldu� kadar sabit fikirli oldukları başka bir tutum yoktur. Bir tartışmada birinin müttefik olarak ileri sürebilece�i, İ sa Mesih'ten daha güçlü bir müttefik yoktur; ya da Tanrıaan, ya da Allah'tan ya da kimi tanrısı olarak görüyorsa. Fakat bütün [etkisi] güçlü silahları kullanırken oldu� gibi, Tanrı'nın adını kendi adına kullanırken de tedbirli olunmalıdır. Vatanımızın her yerinde ço�alan dini etkenler [me tinde aynen böyle], dini nüfuzlarını bilgece kull'lnmıyorlar; kendi konumlarını hükümet liderlerine yüzde yüz kabul ettirmeye çalışıyorlar. E�er bu dini topluluklarla herhangi bir ahlaki konuda çelişirseniz, sizi tatlı sözle ikna ederler, şikayet ederler; paranızdan ya da oyunuzdan, ya da her ikisinden de olmakla tehdit ederler vs. Açıkçası, ülkenin bir ucundan di�r ucuna, bir vatandaş olarak bana, e�er ahlaklı bir insan olmak istiyorsam ''A:.'ya, "B"ye, "C"ye ve "D"ye inanmam gerekti�ini söyleyen politikacı hatiplerden bıktım usandım. Kim olduklarını sanıyorlar ki? Ve kendi ahlaki görüşlerini bana zorla kabul ettirme hakları oldu�unu iddia etme cüretini nereden buluyorlar? Se natoda ismim her okundu�nda, oylarıını kontrol etmek için Tanrı'nın onlara bahşetti�i bazı hakları oldu�unu düşünen bütün dini grupların tehditlerine katlanmak zorunda kalan bir meclis üyesi olarak çok daha öfkeliyim. Bugün onları uyarıyorum: E�er onlar, muhafazakirlık adına, kendi ahlaki görüşlerini bütün Amerikalılara zorla kabul ettir meye çalışırlarsa, bu yolda attıkları her adımda onlarla mücadele edece�im. (Goldwater 1981b, s. 20590; ayrıca, benzer düşünceler için blt.z. Goldwater 1981 a,c) Goldwater, devlet başkanının, seçti� herhangi birini, istedi�i sürece, dava ya da adli müracaat olmadan hapse atma ayrıcalı�ı oldu�nu savunan "muhafazakirlar"ın gülünç durumu karşı sında, aynı şekilde dehşete düşerdi -çünkü, 1981 'deki aynı konuşmasında şunu vurgular: Amcrikaaa bir muhafazakir olmak, geleneksel olarak, Anayasaya derin ve sonsuz bir say gı duymak anlamına gelir. Biz muhafazakirlar, samimi olarak, Anayasanın do�rulu�na inanırız. Belgenin korudu� özgürlü� büyük de�r veririz. (Goldwater 198 1b, s. 20589)) 17 Latour ve Woolgar ( 1 979)'in altbaşlı�ı. Latour' un bilimsel bilginin do�ası üzerine görişleri için bk.z. bölüm 6.
xx
Ş A K A N I N A R D l N DA N
köktenciler, hayatlarımızı kurtarabilecek zor elde edilmiş kanıtları yok etmek için, aynı toplumsal inşa argümanını kullanırken, bütün Ph.D. programları, uslu Amerikan gençlerinin, şunları zor yoldan öğrendi�nden emin olmak için yarışıyor: Olgular meydana getirilirler; hakikate doğal, dolayımsız ve ta rafsız bir yaklaşım diye bir şey yoktur; her daim dilin esirleri durumundayız; her zaman belirli bir bakış açısından konuşuruz; ve daha fazlası. ıs
Şüphesiz bu, tam anlamıyla, 1 996'daki, anti-realist aşırılıklara çekilen toplumsal inşa lakırdısı, hakkın da dikkatleri çekmek istediğim noktay dı. 19 Size söylemiştim demekten nefret ediyorum fakat bunu yapmıştım. Tıpkı, Noam Chomsky'nin, benden birkaç yıl önce yaptığı gibi. O, pek de uzak olmayan bir geçmişte, şunu hatırlatmıştı: Solcu entellektüeller, canlı işçi sınıfı kültüründe aktif bir rol üstlenmişlerdi. Bazıları, işçi eğitimi programlarıyla ya da genel kamu için matematik, bi lim ve başka konularda çok satan kitaplar yazarak, kültür kurumlarının sınıf yapısını iyileştirmenin yollarını aramışlardı. Çarpıcı biçimde, bugün onlara karşılık gelen sol kesimler, bize, "Aydınlanma projesi" nin öldüğünü, bilimin ve rasyonalitenin "yanılsamalar"ını terk etmemiz gerektiğini haber vererek, emekçi halkı bu kurtuluş araçlarından yoksun kılmaya çabalamaktalar -öyle bir mesajdır ki bu, kendi menfaati için bu araçları tekeli altına almaktan hoşnut olan güçlünün yüreğine su serpmektedir.20 18 (Latour (2004, s. 227), iralikler orijinalinden alınmıştır. Benzer bir fikir de�işikli�i, 1980'lerde radikal inşacı görüşlerle ("bilimsel bilginin inşasında, do� dünyasının rolü çok küçüktür ya da hiç yoktur", Collins 198 1 , s. 3; 5 . Bölümdeki dipnota bkz.) özdeşleştirilen, önde gelen bilim sosyolo� Harry Collins'i de (kısmen de olsa), ele geçirmiş gibi görünü yor. Collins, şu sıralar, bilimin nesnelli�ini, siyasi ve ticari çıkar gruplarının istismarından korumaya hevesli: Bilimin tepeden tırna�a siyasallaştırıldı� fikrinin kolayca kabul edilmesi, bazı bilimsel ve teknik savların kaynakları itibariyle tamamen taraflı oldu�nun farkına vardı�ımızda, bunu şikiyet etme olana�ını ortadan kaldırır. Ö rne�in, tütün endüstrisinin, daha çok si gara satmak için, epidemiyolojik araştırmaların çıkarırnlarını yıllarca çarpıttı�ını katiyen söylemek istemiyor muyuz? Aksine, bunun sadece tütün endüstrisinin bakış açısı oldu� nu ve onlarla girilecek tek mücadelenin, bilimsel de�il, siyasi bir mücadele oldu�nu mu söylemek istiyoruz? (Collins ve Evans 2002, s. 280) 19 Bkz. 2. ve 3. Bölümler. 20 Chomsky ( 1 993, s. 286). Ayrıca, bununla ilgili açıklamalar için bkz. Albert ( 1 992), Chomsky ( 1992) ve Ehrenreich ( 1 992).
xxi
Bu kitaptaki makalelerin hepsi, ortak bir kaygıdan -yani, kamusal tartışmanın bütün meselelerinde, kanıtın merkeziyeti kaygısı- hayat bu luyorsa da, bu kaygıyı farklı hedeflere yöneltiyorlar: Ö ncelikle akademik postmodernistler ve aşırı uçtaki toplumsal inşacılar; daha sonra, sayısız şekillerde sahte-bilimi yayanlar; ve son olarak, dini yayanlar (başlıca güç lü diniere en ufak bir hürmet göstermeksizin, bütün dinler). Kitabın son kısmındaki, en mühim siyasi ve toplumsal konulara değinen makalelerin, aynı zamanda en uzunları olması, rastlantı değildir. Kitabın 1. Kısmı, deyim yerindeyse, nispeten daha hafif bir hedefe (akademik postmodernistler) değinerek zemini hazırlıyor. 1 . Bölümde, parodi makale, içinde türlü şakaları ve dilbilgisi hatalarını açıkladığım ve atıfta bulunulan bazı kaynaklardan alıntı yaptığım bir dizi detaylı (ve şimdiye dek yayımlanmamış) açıklamalarla birlikte yeniden basıldı. 2 . ve 3 . Bölüm, hakikat ve nesnellik üzerine yapılan tartışmalarda tehlike altında olan meselelerin siyasi önemini açıklİyor. 4. ve 5. Bölümler, aka demiye geri dönüyor ve bilim üzerine yapılan toplumsal ve kültürel bilim çalışmalarında, aşırı uç toplumsal inşacılığın hatalarma odaklanıyor. Kitabın 2. Kısmı, 1 . Kısımda ortaya atılan, hakikat ve nesnelliğe iliş kin felsefi konuları daha detaylı biçimde irdeliyor. 6. Bölüm, Son Moda Saçmalarda araya giren küçük felsefi faslın (Son Moda Saçmalardaki fel sefi küçük faslı n) güneellenmiş bir versiyonu: Bilim felsefesindeki güncel tartışmalara (dik başlı) bir giriş olması planiandı ve felsefe ya da bilimle ilgili belli bir altyapısı olmayan genel anlamda eğitimli okuyucuya yöne lik olması amaçlandı. 7. Bölüm, bilim felsefesindeki daha ince noktalara değiniyor; yine de, felsefe ve bilimle ilgili olarak, 6. Bölümde sağlanan ar ka plandan daha fazlasını gerektirmiyor. Bu iki bölüm, Jean Bricmont'la birlikte yazılmıştır. Kitabın 3 . Kısmı, toplumsal ve siyasi anlamda daha ağır konuları, aynı mercekten ele alıyor. 8 . Bölüm, sahte-bilim ile postmodernizm arasında ki paradoksal ilişkiyi inceliyor ve aşırı kuşkuculuğun nasıl aşırı safdilliğe yol açabildiğini, bir dizi durum incelemesinden yararlanarak gösteriyor: Hastabakıcılığında ve "alternatif tıp"ta sahte-bilimsel tedaviler; Hindis-
xxii
ŞAKANIN ARDlNDAN
tan'daki ulusalcı Hindu sahte-bilimi21 ve radikal çevrecilik Küçük mese lelerde safdilliğin, zihni daha önemli meselelerde de safdilliğe hazırladı ğıyla ilgili şüphelerim, beni bu inceleme için harekete geçirmiştir. Diğer yandan, bilimi sahte-bilimden ayırmaya yarayan tarzda eleştirel düşünce, kamu işlerinde hakikati yalandan ayırmak konusunda da işe yarayabilir. 9. Bölüm, bütün sahte-bilimlerin en büyüğü ve en güçlüsünü ele alır: Ö r gütlü din. Bu bölüm , çağdaş dünyada, din tarafından ortaya atılan temel felsefi ve siyasi meselelere odaklanır: Kültürümüzün "iman"a gösterdiği saygının yarattığı hasar nedeniyle kederlenir ve inanmayanlada inanan ların nasıl olup da ortak ahlaki görüşlere dayalı ortak bir siyasi zemin bulabildiklerini sorar. Son olarak, 10. Bölüm, bu kaygıların bazılarını bir araya getirir ve kamusal alanda birbiriyle etkileşim içinde olduklarından, epistemoloji ile etik aras ı ndaki ilişkiyi ele alır. Dolayısıyla, bu kitabı yazmaktaki motivasyonum hem entellektüel hem de siyasi. Fakat bu iki meseleyi birbirinden ayrı tutmaya gayret et tim. Bir yazarın motivasyonlarına (siyasi ya da başka türlü) karşı hisse dilen duygudaşlık, onun argümanlarını kabul etmek için asla geçerli bir sebep olamaz; bu motivasyonlara karşı olmak da, onları reddetmek için geçerli bir sebep olamaz: Argümanlar, kendi hesabına incelenmelidir. Bunu ne kadar başarabildiğime okuyucu karar verecektir. Neredeyse her bilimsel çalışma, yazarın, henüz olgunlaşmamış fikir lerini içinde sınadığı ve inceleştirdiği kapsamlı tartışmaların ürünüdür; bu çalışma da istisna değildir. Fakat genel kural, mesleki uzmanlık alanı rnın çok ötesinde dolandığım bu elinizdeki kitap gibi disiplinleri aşan bir çalışma için çok daha geçerlidir. Bu yüzden, çoğu kez safça yönelttiğim sorularımı sabırla yanıtlayan ve beni sayısız yüz kızartıcı gaftan kurtaran fılozofl.ara (geriye kalan gafl.ardan annem ve babam sorumludur) , tarih çilere ve bilim insaniarına -bazıları yakın arkadaşlarımdı, diğerlerini yal21 Bu bölümde, temel amaçlarımdan biri, Meera N anda'nın harika çalışmasının tanınırlı�ının artmasına yardımcı olmaktır. Kitabı Prophets Facing Backward: Postmodern Critiques of Sci ence and Hindu Nationalism in lndia (2003), Science Studies ve South Asian Studies'te yaygın bir şekilde tartışıldı; fakat akademi dışında pek tanınmıyor. N anda'nın çalışmasından çıka rılacak dersler, kendi ülkesi olan Hindistan'ın ötesine uzanır; ana fikri şudur: Soyut felsefi tartışmalar, gerçek dünyada ciddi sonuçlara yol açabilir.
xxiii '
·'
nızca e-posta yoluyla tanıdım- fazlasıyla minnettarım. Bütün bu nazik insanlara olan minnettarlığımı her bölümün sonundaki teşekkür kısmın da ilettiğim için, isimlerini burada tekrar etmekten kaçınmalıyım (bu ne redeyse bütün sayfayı doldururdu). Bununla birlikte, elyazmasını özenle okuduğu ve beraber yazdığımız makalelerin ikisini buraya eklerneme izin verdiği için, Jean Bricmont'a özel teşekkürlerimi iletiyorum. Helena Cronin de pek çok değerli öneride bulundu; daha fazla önerisini yerine getirseydim, kitap şüphesiz daha iyi olurdu. Sonuncu ama aynı derecede önemli olarak, birkaç yıl önce ilk kez karşılaştığımızda bu kitap fikrini aklıma sokan ve nihayet kendimi hazır hissettiğimde gerçekleşmesine yardım eden Latha Menon'a teşekkür borçluyum (Ayrıca, salt akademik olmayan bir okuyucu kitlesini hedefleyen bir kitap için dipnotların bir felaket olduğunu söyleyen geleneksel yayıncı dirayetine direnmekteki cesaretini saygıyla selamlıyorum). Son olarak, bu kitap, hayatıının iki mutluluk kaynağına ithaf olun muştur: Sayısız taslağı okuyan ve üzerine fikrini söyleyen Marina ve içinden gelirse, babasının kitabını bir gün okuyacak olan Serena. Alan So kal, 2008
Kaynakç a
Albert, Michael. 1 992. Not ali stories are equal. Z Papers Special Issue on Post-modernism and Rationality. Available on-line at http://www. zmag.orgl ScienceWars/index.htm Albert, Michael. 1 996. Science, post modernisin and the left. Z Magazi ne 9(7/8) (July/August): 64-69. Chomsky, Noam. 1 979. Language and Responsibüity. Based on conver sations with Mitsou Ronat. Translated by John Viertel. New York: Pantheon. [French original: Dialogues avec Mitsou Ronat. Paris: Flammarion, 1 977.] Chomsky, Noam. 1 992. Rationality/science. Z Papers Special Issue on Post-modemism and Rationality. Available on-line at http://www. zmag.org/ ScienceWars/index.htm Chomsky, Noam. 1 993 . Year 501: 1he Conguest Continues. Boston: South End Press. Collins, Harry M . 1 9 8 1 . Stages in the empirical programme of relati vism. Social Stud-ies of Science 11:3 - 10. Collins, H.M. and Robert Evans. 2002. The third wave of science stu dies: S tudies of expertise and experience. Social Studies of Science 32: 235-296. D'Souza, Dinesh. 1 99 1 . llliberal Education: 1he Politics ofRace and Sez on Cam-pus. New York: Free Press. Editors of Lingua Franca. 2000. 1he Sokal Hoax: 1he Sham that Shook the Academy. Lincoln, Neb. : University of Nebraska Press. Ehrenreich, B arbara. 1 992. For the rationality debate. Z Papers Special Issue on Postmodernism and Rationality. Available on-line at http: // www. zmag. org/ ScienceWars/index.htm Ferguson, Euan. 1996. I llogical dons swallow hoaxer's quantum leap into gibberish. 1he Observer [London] , 19 May: 1 .
XXV
Goldvvater, Barry. 1 98 1a. The political movement of the New Right. Congressional Record, September 1 1 : 20342. Goldwater, Barry. 1 98 1b. To be conservative. Congressional Record, Sep tember 1 5 : 20589-20590. Goldwater, Barry. 198 1c. Moral organizations in politics. Congressional Record, September 24: 2 1 957. Gross, Paul R. and N orman Levitt. 1 994. Higher Superstition: The Aca demic Left and its Çuarrels with Science. Baltimore: Johns Hopkins University Press. [Also 2nded. 1998.] Himmelfarb, Gertrude. 1 994. On Looking info the Abyss: Untimely Tho ughts on Culture and Society. New York: Knopf. Jacoby, Russell. 1 994. Dogmatic Wisdom: How the Culture Wars Divert Educalian and Distract America. New York: Doubleday. Kimhall, Roger. 1 990. Tenured Radicals: How Politics Has Corrupted Hig her Education. New York: Harper & Row. Landsberg, Mitchell. 1 996. Physicist's spoof on science puts one över on science critics. International Herald Tribüne, May 1 8 : 1 . Latour, Bruno. 2004. Why has critique run out o f steam? From matters of fact to matters of concern. Critica/ lnquiry 30:225-248. Latour, B runo and Steve Woolgar. 1979. Laboratory Lifo: The Social Cons truction ofScientific Facts. Beverly Hills: S age Publications. Mooney, Chris. 2005. The Republican War on Science. New York: Basic Books. Nanda, Meera. 2003 . Prophets Facing Backmard: Postmodern Critiques of Science and Hindu Nationalism in lndia. New Brunswick, N.J.: Rut gers University Press. Posner, Richard A. 200 1 . Public lntellectuals: A Study of Decline. Camb ridge, Mass.: Harvard University Press. Scott, Janny. 1 996. Postmodern gravity deconstructed, slyly. New York Times, May 1 8 : 1 , 22. Sokal, Alan D. 1 996a. Transgressing the boundaries: Towards a transfor mative hermeneutics of quantum gravity. Social Text#46/47 (Spring/ Summer): 2 1 7-252.
xxvi
ŞAKANIN ARDlNDAN
Sokal, Alan. 1 996b. A physicist experiments with Cultural Studies. Lin gua Franca 6(4) (May!June): 62-64. Sokal, Alan and Jean Bricmont. 1 998. Fashionable Nonsense: Postmodern Intellectuals'Abuse of Science. New York: Picador USA. [Published in the U. K. under the title Inte/leetual Impostures: Postmodern Philosop hers' Abuse of Science. Lon-don: Profile Books, 1 998. Originally pub lished in French under the title Impostures intellectuelles. Paris: Odile Jacob, 1 997.] ('Son Moda Saçmalar: Postmodern Aydınların Bilimi Kötüye Kullanmaları', Alfa Yayınları, yayıma hazırlanıyor) Star, Alexander (editör) . 2002. Quick Studies: 1he Best of Lingua Franca. New York: Farrar, Straus and Giroux. Suskind, Ron. 2004. Without a doubt: Faith, certainty and the Presi deney of George W Bush. New York Times Magazine, October 1 7: 44-5 1 , 64, 102 , 1 06. U. S. Census Bureau. 2007. S tatislical Abstract of the United States: 2007. Washington, D.C.: Government Printing Office. Available on-line at http:// www. census.gov/compendialstatab/ Weill, Nicolas. 1 996. La mystifıcation pedagogique du professeur Sokal. Le Monde, December 20: 1 , 16.
Kl S l M I
Social Text Olayı
Ö yle görünüyor ki Sokal, hicvederken alınnladığı kaynaklar hakkında ye terince kavrayış gücüne ve bilgiye gerçekten sahip değildi. Etkili bir şekilde alay etmek için, hicvinin hedefini anlamak gerekir; oysa Sokal, pozitivizm ve bilim eleştirisine saldırırken bu konuları anladığını gerçekte henüz gös termemiştir; aksine, kandırmacasına cevap olarak yayımladıklarıyla, bizzat kendisinin köhne pozitivist bir bilim ideolojisinin kurbanı olduğunun işa retlerini vermiştir. Sokal'ın kendi numarası üzerine yazıları sağlam bir içe rikten yoksun olduğu için, konumunun ne olduğunu, hatta bir konumu olup olmadığını anlamak zordur.
-Steven Best ve Douglas Kellner•
Steven Best 247n 18.
ve
Dougls Kcllnı:r, 7ht Postmodtm Turn (Guilford Pres s New York, 1997), s. ,
ı
Parodi (a ç ıklamalarla birlikte)
i lerleyen sayfalarda, Social Text 146147 (Bahar/Yaz 1 996}, ss. 2 1 7-252'de yayımianmış parodi makale "Sınırları Aşmak: Kuantum Kütleçekiminin Dönüştürücü Bir Hermeneutiğine Doğru"nun açıklamalı bir versiyonu nu göreceksiniz. Makalenin aslı ve dipnotları ( 1 , 2 , . . . şeklinde sıralan mıştır} sağdaki sayfadadır. Açıklamalar (#1 , #2, . . . şeklinde sıralanmıştır) bu baskıya eklenmiştir ve soldaki sayfadadır.
ŞAKANIN ARDINDAN
4
Açıklamalar #1 Beşeri bilimlerde akademinin son uygulamaları, başlıkların bir isim-liille başlaması, iki nokta üst üste imiyle ayrılmış iki sözcük öbeği içermesi ve en az bir kelime oyunu içermesi gerel$.liğini söyler. Dahası, başlık, tercihen makalenin içeri!)i hakkında olabildiğince az bilgi vermelidir. Burada bu kurallara harfi harfine uydum; bir istisna dışında: Kuantum kütleçekimi sözcüğüyle dördüncü kuralı ihlal ettim (Ancak, bu somutluğa kayma durumunun bir anlamı olmayan dilnüştürücü li'erme
unitik ifadesini kullanmamla biraz olsun hafiflediğine inanıyorum). Buradaki kelime oyunu sınırları aşmalctır. Bunun bir anlamı, ilk bölümde açıkça belirtildiği gibi, disiplinler arasındaki sınırı aşmaktir: Kültürel çalışmalar camiası, sınırları aşmayı ve disiplinlerarası çalışmayı sever. Diğer yandan, bu ifade, kuantum kütleçeki mindeki teknik sınır koşulları konusuna göndermede bulunur. Burada, tıpkı "bilim üzerine kültürel çalışmalar"da yapıldığı gibi, bilimi retorik ihtiyaçlarıma uygun hale getirme lüksünü kullandım . (Not: Son hakarelin bütünüyle adil olmadığının farkındayım; ancak kendimi tutamadım. Elbette, "bilim üzerine kültürel çalışmalar"da yapılan bütün işler bilimin içeriğini mahvetmiyor; fakat, bu alanda en saygın yazartarın çalışmaları da dahil olmak üzere büyük bir kısmı bunu yapıyor. Bu makalede pek çoğundan övgüyle bahsedeceğim).
#2 Bazı muhalif yarumcular (bkz. yukarıda s. 2) bu parodiyi gerçekten benim yazıp yazmadığımı sorguladıkları için, durumu açıklığa kavuşturmama izin verin: Evet, yazdım (Arkadaşlarımın öner diği birkaç ifade dışında. Aşağıdaki açıklamalarda hak ettikleri üzere onlardan bahsedeceğim). Bir lizikçinin kendi jargonlarını çok iyi öğrenebildiğini görmek, postmodernisı beşeri bilimlerdeki bazı bilim insanlarının onurunu zedeleyebilir. Ancak, bu jargonun hemen hemen inandırıcı bir kopyasını yazmak için kütüphanede geçirilmiş birkaç aylık çalışma; evet, olan biten tam da buydu. Birkaç insana (ömeğin, tarihçi Barbara Epstein ve Ruth Rosen'a, benim "suç ortaklarım" olarak) atıfta bulunan bazı dergi raportan (özellikle kandırmacanın ortaya çıkmasını takip eden haftalar) bi raz karışıklık yaratmış olabilir. Bu insanlar, kandırmacayı açıkladığım Lingua Franca için bir makale hazırlarken bana çok değerli tavsiyelerde bulundular (Sokal 1 996) . Ancak, paradinin yazılmasına dahil olmadılar; aslında onlarta ilk tanışmam, Social Textin parodi makalenin son versiyonunu yayımlamayı kabul etmesinden aylar sonra oldu.
#3 Bu makalenin başka yerterinde olduğu gibi burada da David Lodge'un ( 1 984, s. 152) bilgece tavsiyesini uyguladım: Morris mektubun tamamını okudu. B'u, çok aşırı bir yağcılık �rçası mıydı? Hayır, bu aka demik hayatın bir başka kanunuydu: Kendi akranlarım ilvmede aşmya kaçmak imk�ns1zd1r. Stanley Horowitz, Social Texrin kurucu editörterinden biridir (Bu makalede onu 1 3 kez alıntıla mışım. Katha Pollitt ( 1 996), sabırla sayana kadar bunun farkında bile değildim).
#4 Bulanıklaştırmayla ilgili bundan önce gelen iki buçuk cümleye olan katkılarından dolayı mate matikçi Dick Sacksteder'e teşekkür ederim. Gerçek dünyanın varolmayışını, 3. cümlede değil de 2. cümlede iddia eden ilk taslağım oldukça kabaydı:
Yakın zamana kadar, Batı entellektOelleri, özellikleri herhangi bir bireyden ve aslında bütün insanlıktan bağımsız olan bir dış dünya olduğuna, bu özelliklerin ezeli-ebedi fizik yasalarında
S ınırları Aşmak: Kuantum Kütle ç ekiminin Dönüştürücü Bir Hermeneutiğine Doğru11·12
Disipli nlerarası sınırları aşmak . . . altüst edici bir girişim[ dir] , çünkü kabul görmüş algılama biçimlerinin kutsallarını çiğnemesi muhtemel dir. Doğa bilimleri ile beşeri bilimler arasındaki sınırlar, en sağlamlaştı rılmış sınırlar arasında yer almıştır.
-Valerie Greenberg, Transgressive Readings {1990, s. 1} i deolojiyi eleştirel bilime dönüştürmek için verilen mücadele . . . bili min ve ideolojini n bütün varsayımlarının eleştirisinin bilimin tek mut lak ilkesi olması gerektiği temeli üzerinde ilerler.
-Stanley Aronowitz, Science Power (1988b, s. 339 }#3 as
Toplumsal ve kültürel eleştiriyle i lgili olan bilim dallarının kendi araş tırmalarına kıyıdan köşeden dokunması dışında herhangi bir katkısı olabileceği görüşünü reddetmeyi sürdüren pek çok doğa bilimeisi ve özellikle fızikçi vardır. Kendi dünya görüşlerinin temellerinin, bu eleş tiriterin ışığı altında gözden geçirilmesi ya da yeniden inşa edilmesi fikrine ise daha katı dururlar. Aksine, Aydınlanma-sonrasının B atı en tellektüel bakış açısı üzerindeki uzun hegemonyas ı tarafindan empoze edilen dogmaya sıkıca tutunurlar. Bu, kısaca şöyle özetlenebilir14 :
Ş A K A N I N A R D l N DA N
6
şiirelenmiş olduğuna v e insanların Aydınlanma-sonrası bilimsel yöntemin saptadığı nesnel işlemler ve epistemolojik sınırlara uyarak her ne kadar kusurlu ve deneme-yanılma yöntemine dayalı olsa da, güvenilir bilgi edinebileceklerine inanıyorlardı. Ne var ki, doğa bilimlerine yönel tilen son postyapısalcı ve feminist eleştiriler, bu inançların yanılsama olduğunu ortaya çıkardı lar: Fiziksel •gerçeklik", temelde toplumsat •gerçeklik" kadar toplumsal ve dilsel bir kurgudur . . . Belki d e b u fazla açık olurdu.
IS Makalenin tam bu kısmında, bilim insanı okuyucular ortada bir şaka olduğundan şüphelenmeye başlar (ya da yazarın aklını yitirdiğinden). Gerçek bir dünyanın varlığı yalnızca "Batı entellektüel bakış açısı üzerindeki uzun Aydınlanma-sonrası hegemonyasının dayattığı bir dogma" mıdır? Il ginç olan şudur: beşeri bilimler okuyucuları (en azından bir kısmı) bugünlerde bir dış dünyanın var lığından ve/veya nesnel fiziksel yasaların varlığından ve/veya deney ve akıl yürütmeyle bu yasala nn en azından deneysel bilgisini elde etme olasılığından şüphe etmeyi oldukça normal buluyorlar. Belki de bu tarz retoriği, onu bütünüyle ciddiye almadan okumaya ve yazmaya alıştılar. Kültür eleştirmeni Ellen Willis'in ( 1 996, s. 20) zekice belirttiği gibi, "ST in editörleri kısmen şu nedenle kanmışlardı: Kendi görüşleri ne olursa olsun, lafa dayalı göreliliğin belli dilsel liklerini ve usullerini, konuşmanın doğal bir parçasıymış gibi gören bir entellektüel topluluğa aitler ve eleştiriirnek bir yana, neredeyse fark edilmiyorlar bile.·
tl6 Kuantum fiziği gerçekten de fiziksel dünyaya dair kavrayışımııda derin (ve hala yeterince an laşılmamış) değişikiere yol açtı: Ancak Heisenberg ve Bohr'un (benim ve diğer pek çok lizikçinin katılmadığı) en aşırı felsefi beyanları bile dış dünyayı, fiziksel yasaları ya da bilim yoluyla bu yasa ların en azından kısmi bilgisine ulaşma olasılığını reddetmez.
117 "Bilim tarihi ve felsefesi üzerine [bu) revizyonist çalışmalar, aşağıda 6. Bölümde daha detaylı bir şekilde incelenecektir ( ve eleştirilecektir). bkz. Brown (2001 )
118 Feminist eleştiriler biyolojide, psikolojide ve başka bilimsel alanlarda gizli cinsiyetçi önyargıları pek çok durumda ortaya çıkarmıştır; ancak bunun modern bilimin büWnüyle altında yattığı varsayı lan "tahakküm ideolojisini ortaya çıkarmak"la uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bilim üzerine üretilen feminist toplumsal-inşacı teorilerin kısa bir eleştirel incelemesi için aşağıdaki 4. Bölüme bkz. Postyapısalcılığa gelince; Best ( 1 99 1 , ss. 1 88, 204) postyapı salcı/postmodem düşüncenin bilim felsefesine katkılarından şöyle bahsediyor: Postmodemizm, anlamın göreliliğini, değişkenli{;ni ve belirsizliğini vurgular; bütünlüğü ele geçir me ya da Büyük Teori inşa etme girişimlerinin hepsini geride bırakır . . . Postmodern bilim, felsefi olarak daha sofistike, bilimsel olarak daha karmaşık, etik olarak duyarlı, ruhen uyanık ve ekolojik olarak makul bir postmodem paradigmanın gerekli olduğu sonucuna varır [sıralama bana ait]. Gross ve Levili ( 1 994 , s. 96) alaycı yorumlarında belirttikleri gibi: "Okuyucu aslında bu açıklama ların kendisini Çok Büyük Teori olarak görme eğiliminde olabilir." Neyse ki, postmodem düşünce doğrusal Aristoteles mantığının çelişmezlik gibi köhne ilkeleriyle kısıtlanmış değildir.
119 Bu önerme elbette saçmadır; ancak "postmodern· teorik yazıların bazı kibirli fikirlerini yansıtır: Öncelikle gerçeklik (hatta fiziksel gerçeklik bile) bazı çevrelerde. köşeli parantez içinde kullanılma sı gereken kabul edilemez bir kavram haline gelmiştir. Ikinci olarak, radikal görünen ancak anlamı
S I N I RLARI AŞMAK
7
Ö zellikleri/ayırt edici yanları herhangi bir insandan ve aslı nda bir bütün olarak insanlıktan bağımsız olan bir dış dünya vardır; bu özellikler, "ezeli-ebedi" fizik yasalarında kodlanmıştır; ve insanlar, (sözde) bilimsel yöntemin saptadığı "nesnel" işlemlere ve epistemolojik sınırlarnalara uya rak, her ne kadar eksik ve geçici olsa da, bu yasaların güvenilir bilgisini elde edebilirler.'5 Ancak, yirminci yüzyıl bilimindeki derin kavramsal değişiklikler, bu Kartezyen-Newtoncu metafiziği temelinden sarstıU6; bilim tarihi ve felsefesinde yeniden gözden geçirmeyi amaçlayan araştırmalar, bu metafiziğin güvenirliğine gölge düşürmüştür17; son dönemdeki fe minist ve post-yapısalcı eleştiriler, "nesnellik" görüntüsü arkasındaki gizli tahakküm ideolojilerini ortaya çıkararak, B atı'nın hakim bilimsel pratiğinin esas içeriğini açıklığa kavuşturmuştur3•18• Böylece, fiziksel "gerçekliğin", temelde toplumsal "gerçeklik" kadar toplu�sal ve dil sel bir inşa olduğu19; bilimsel "bilgi"nin, nesnel olmak şöyle dursun, onu üreten kültürün hakim ideolojilerini ve güç ilişkilerini yansıttığı ve kodladığı11 0 ; bilimin hakikat iddialarının, yapısı gereği, teori yük lü olduğu ve kaynak olarak kendine işaret ettiği'1 1 ; ve sonuç olarak, bilim camiasının söyleminin, yadsınamaz değerinin yanında, muhalif ve dışlanan topluluklardan çıkan anti-hegemonik anlatılarıo karşısında ayrıcalıklı epistemolojik bir statü iddia ederneyeceği giderek daha çok görünürlük kazanmıştır.112 Bu fikirleri n izleri, bazı vurgu farklılıklarına rağmen, Aronowitz'in kuantum mekaniğini üreten kültürel doku ana lizlerinde4·m; Ross'un kuantum-sonrası bilimdeki muhalif söylemler tartışmasında 5 ·'14; Irigaray'ın ve Hayles'ın akışkan mekaniğindeki top lumsal cinsiyet kodlaması yorumlarında6.115; ve Harding'in genel olarak 1 2 3 4 S 6
Heisenberg (19SB),Bohr (1 963); Kuhn(1970),Feyerabend(1971),Latour(1 987),Aronowitz(198Bb),Bioor{ l 99 1 ); Merchant( l 9BO),Keller( l 98S),Harding(l 986,1 99 l),Haraway( l 989, 1991},Best{ 1 99 1 ); Aronowitz(l 986b,bölüm 9,12); Ross(1991 ,giriş,bölüm 1); lrigaray(19BS),Hayles(1992);
8
Ş A K A N I N A RD l N DA N
mujjlak olan ifadeler (özellikle olguyu, olgunun a/gısı ile kanştıran ifadeler) tercih edilmektedir. Dolayısıyla, "fiziksel gerçeklik temelde toplumsal
ve
dilsel bir kurgudur" önermesi, harfi harfine
yorumlandıjjında saçmadı r: Toplumsal inşacı lıjjın en ateşli savunucuları bile, yaklaşık 200.000 yıl önce Homo sapiensin ortaya çıktıjjı , dolayısıyla insan dilinin ve toplumsal hayatın dojjd ujju zaman lardan daha önce fiziksel gerçeklijjin olmadıjjına hakikaten inanıyorlar mı (bu ilginç görüş, "türler solipsizmi" adlandırı labilir)? Dijjer yandan, bu önerme, "fiziksel gerçeklijje ilişkin insanların algıları temelde toplumsal ve dilsel bir kurgudur" şeklinde de yorumlanabilir. Bu önerme, bu şekliyle bile fazlasıyla kategoriktir (bugünlerde Sapir-Whorf tezi, ömejjin ana dilimizin dünya görüşümüzü radi kal biçimde koşullandı rdıjjı fikri , pek çok dilbilirnci taralından kuşkuyla karşılamaktadır; bkz. Pinker 1 995, ss. 57-67) ama en azından tamamiyle yanlış oldujju düşünülmemektedir.
#1 0 Bu iddia (bana kalırsa klişe) , bilim üzerine radikal-toplumsal-inşacı yazılarda yaygın olarak gö rülür. Çojju klişe gibi bunun da bir hakikat payı vardır; ancak durumu fazlasıyla abartır. Hepsinden öte, ası/ bilgiyle (ömejjin rasyonel olarak dojjrulujju onaylanmış inanç) iddia edilen bilgi arasındaki ciddi farklı lıjjı yakalayamaz. Şüphesiz, herhangi bir toplumsal sistemdeki egemen gruplar, tercih ettikleri ideolojiyi "bilimsel "bilgi" olarak sunmaya çalışacaklardır. Tam da bu nedenle, egemen grupların eleşlirmenleri asıl bilgiyle, iddia edilen bilgi arasında net bir kavramsal ayrım yapmalıdır. Radikal-toplumsal-inşacı konum , hem felsefi hem de siyasi olarak ölümcüldür. Başka tartışmalar için, bkz. aşajjıdaki 3. bölüm.
#1 1 Gözlemlerin teori yüklü oluşu, fizikçi-felsefeci Pierre Duhem'e, 1 894'e kadar uzanır; en saf yanlıştanabiiirlik teorileri için pek çok sorun ortaya atar; ancak, hiçbir şekilde bilimin epistemik iddi alarının altını oymaz. Başka tartışmalar için bkz. aşajjıda 6. Bölüm (ss. 1 86-1 89) ve Brown (200 1 ) .
#1 2 B u önerme aptalcadır, fakat dojjru duygusal noktalara temas eder: "Ayrıcalıjja" (özellikle bilim insanların ın ayrıcalıjjı) ve "anti-hegemonik", •muhalir ve "ötekileştirilmiş"in yan ı ndadır. Son olarak, bu cümlede geçen dört iddianı n , alenen saçma dejjilse bile üzerinde en az tartı şı labilir iddialar oldujjuna dikkat çekmek isterim; kesinlikle bunları destekleyen bir sav gereklidir. Ancak, Social Text editörleri , bu iddiaları n do�a/ olarak kabul edildi�i bir makaleyi yayımlamaktan mutlu olmuşlardır. Bazı çevrelerde bu iddiaların tartı şmasız kabul edildi�i ortadadı r.
#1 3 Kuantum mekaniili bir "kültürel doku" tarafından üretilmemiştir, bu teoriyi küçük bir grup fizikçi (Heisenberg, Schrödinger, Born , Bohr, Pauli, Jordan, Dirac, . . . ) ortaya atmıştır. Bu fizikçiler, elbette.
kültürel bir doku içerisinde çalışıyotl ard ı . Bu kültürel dokunun, fizijjin iç mantıjjının (hem teori hem de deney) oynadıjjı rolle karşılaştırı nca, kuantum mekanijjinin gelişmesin i ne ölçüde etkiledijji, ras· yonel tarihsel araştı rmalar için bir sorudur. Fizik teorisinin kültürel doku tarafı ndan "üretildijji" iddi ası n ı basitçe kabul edemeyiz. Bu iddiay ı , uyduruk tarihsel delillerle "kanıtlamak" da yeterli dejjildir. Yeri gelmişken, kuantum fizijjinin Weimar dönemi Almanya'sı n ı n karamsarlı()ı ndaki kü ltürel kök· leri üzerine (oldukça tartışmalı) tez, bilim tarihçisi Paul Forman'a ( 1 971 ) dayanır.
#1 4 Buradaki "kuantum-sonrası bilimin karşıt söylemleri" ifadesi, kanal açma, kristal terapi , "beyn i genişletme makinaları", morfogenetik alanlar v e başka N e w Age heveslerini kasteden daha hafif bir ifadedir. Ross·un eseri, temelde böyle pek çok teoriyi anlayışla ancak ılımlı bir şüphecilikle kısa ca inceleyen bir yolculuk söyleşisidir. Basın ve sosyoloji açısı ndan Ross'un dejjerlendirmesi yer yer
S I N I RLARI AŞMAK
9
doğa bilimlerinin, bilhassa da fiziğin altında yatan toplumsal cinsiyet ideolojileri üzerine kapsamlı eleştirisinde bulunabilir. 7 •116 Burada amacım, kuantum kütleçekimindeki (Heisenberg'in kuan tum mekaniği ile Einstein'ın genel göreliliğinin aynı anda sentezlendiği ve aşıldığı, fiziğin bu yeni gelişen dalındaki) son gelişmeleri de dikkate alarak, bu derin analizleri bir adım ileriye taşımak. Kuantum kütleçeki minde, ilerleyen sayfalarda açıklayacağım gibi, uzay-zaman manifoldu nun nesnel fiziksel bir gerçeklik olarak varlığı son bulur'17; geometri, iliş kisel ve bağlamsal hale gelir'18; ve daha önceki bilimin temel kavramsal kategorileri (bunlar arasında bizzat varoluş da vardır) sorunsallaştırılır ve göreceleştirilir'19• Geleceğin postmodern ve özgürleştirici bir biliminin içeriği için bu kavramsal devrimin derin içerimleri olduğunu savunaca ğım. Yaklaşımım şöyle olacak: İ lk olarak, kuantum mekaniğinin ve klasik genel göreliliğin ortaya attığı bazı felsefi ve ideolojik meseleleri kısa ca gözden geçireceğim. Daha sonra, yeni gelişen kuantum kütleçekimi teorisini ana hatlarıyla ortaya sereceğim ve öne sürdüğü bazı kavramsal meseleleri ele alacağım. Son olarak da, bu bilimsel gelişmelerin kültü rel ve siyasi içerimleri hakkındaki fikrimi söyleyeceğim120• Şunun altını çizmem gerekir ki, bu makale, durum gereği geçici ve giriş niteliğinde dir; ortaya atacağım bütün sorulara cevap vereceğimi iddia etmiyorum. Amacım, daha ziyade, fizik bilimindeki bu önemli gelişmelere okuyucu ların dikkatini çekmek ve elimden geldiğince onların felsefi ve siyasi içe rimlerini ana hatlarıyla ortaya serebilmektir. Burada, matematiği asgari düzeyde tutmaya gayret ettim; ancak, ilgili okuyucuların gerekli bütün detayları bulahileceği kaynakları sunmaya özen gösterdim.'21
7
Harding(1986, bölüm 2,10),Harding(199l ,bölüm 4)
lO
ŞAKANI N A RDl NDAN
durumun iç yüzünü açıklayan niteliktedir; ancak felsefe ve bilim açı sı ndan ümitsizdir. Ross, sadece kısmen ilerici bulduğu New Age ideolojisinin (buna iron ik bir biçimde "daha kibar, nazik bilim" der) siyasi sonuçları söz konusu olunca, makul bir şekilde serttir. Ancak, söz konusu teorilerin doğru ve hatta akla yatkın olup olmadığını incelemekle pek ilgilenmez ( önemi yok: Ross Social Texr in editörlerinden biriydi . . . ) . tl1 5 1rigaray ( 1 985), akışkanlar mekaniğinin katı mekaniğinine oranla daha az geliştiğini çünkü katı olmanı n erkeklerle, sıvı olmanı n ise kadınlarla özdeşleştirildiğini iddia ediyor. Hayles ( 1 992) , aynı teorinin daha incelikli bir halini versiyonunu öne sürer. lrigaray ve Hayles üzerine kısa bir eleştirel inceleme için, aşaijıdaki 4 . Bölüme bakınız. Daha fazla detay için bkz. Sokal ve Bricmonı ( 1 988, 5. Bölüm). 11 6 Harding'in iddiaların ı n farklı yönleri üzerine kısa eleştirel incelemeler için, bkz. aşağıdaki 2. ve 4. Bölümler. 11 7 Kuantum kütleçekiminin doğru bir teorisi elimize geçtiğinde (ve şayet geçerse), uzay ve zaman kavramlarımızın kökten dei)işmek zorunda kalacai)ı su götürmez bir gerçektir. Uzay-zaman ma nifoldunu n , en azından şu an anlaş ı ldığı haliyle, temel bir antolajik öğe olarak varlığı son bulabilir; bunu yerine, sadece Planck uzunluğundan (yaklaşık 1 0-33 cm, aıomun milyarda birinin milyarda birinin milyanda biri büyüklüğünde!) çok daha büyük uzunluk ölçeklerinde geçerli olan bir tah min olarak dei)erlendirilmelidir. Fakat bu, nesnel bir fizikse gerçekliğin ortadan kalkması anlamına gelmez; sadece bu nesnel fiziksel gerçekliğin temel (Jğelerinin daha önce düşünülenlerden farklı olacağı anlamına gelir. Böyle değişikler fizik için yeni bir durum değildir: Newton mekaniğinde te mel antolajik öğeler, parçacıkları n konumlarıyd ı ; ancak on dokuzuncu ve erken yirminci yüzyılda elekıramanyetik teorinin gelişmesiyle birlikte, alanlar daha temel bir rol oynamaya başlad ı . Yirminci yüzyı lda kuantum mekaniili ve kuantum alan teorisinin gelişmesi daha da derin antolajik kaymaları (bence hAlA yanlış anlaşı lmaktadır) zorunlu kıldı. Aynı fiziksel nesne üzerine birbirini takip eden teori "seviyeleri" arası ndaki ilişkiyle ilgili görüşler için, bkz. aşağıdaki 7. Bölümün son kısmı (s. 277-28 1 ) . 11 8 Kuantum kütleçekiminin yeterli b i r teorisinin, ilişkisel b i r fiziksel uzay-zaman geometrisi anla yışını gerektireceği fikri belki de doğrudur; bu en azı ndan Lee Smolin (200 1 , 2006) gibi bazı önde gelen fizikçilerin görüşüdür. Ancak, •geometri Ilişkisel
ve
bağlamsaldı r" gibi önermeler, yararlı bir
anlamı olamayacak kadar rnuğlaktı r. 11 9 Bu ikinci önerme tamamiyle anlamsızdır, fakat bazı çevrelerde kulağa çok güzel gelir. Çağdaş akademik beşeri bilimlerin konuşma şeklinin getirdiği dilbilimsel yeniliklerden biri de •sorunsallaş tı rmak" fiilidir (Bu kelime şimdiki anlamıyla Oxford English Dictionary'ye 1 993'te girmiştir. Ancak yı lmaz Oxford sözlük bilimcileri 1 9 1 0'dan tek bir alıntı n ı n izini sürmeyi başarmışlardır) .
120 Kuantum kütleçekimi daha iyi aniaşılmaya başlandıi)ı nda kuşkusuz çok derin felsefi çıkarı mlar yaratacaktır. Bu felsefi çıkarı mların da yeni kültürel çıkarımlar yaratması olasıdir (Diğer yandan gö relilik ve kuantum mekaniği söz konusu olunca, doğacak kültürel sonuçların , teorinin popüler olmuş
yanlış yorumları ndan kaynaklanması daha olasıdır). Ancak kuantum kütleçekiminin herhangi bir zamanda siyasi sonuçlar doğurrnası fazlasıyla olanaksı zdı ri
S I NIRL ARI A ŞM AK
ll
Kuantum Mekaniği: Belirsizlik, Tamamlayıcılık, Süreksizlik ve Karşılıklı Bağlantılılık '22 Amacım, burada, kuantum mekaniğinin kavramsal temelleri üzerine kapsamlı bir tartışmaya girmek değil.88 Yalnız, şu kadarını söylemem yeterli: Kuantum mekaniğinin denklemleri üzerine ciddi olarak çalış mış biri , Heisenberg'in meşhur belirsizlik ilkesinin12 4 ölçülüp biçilmiş özetini (kelime oyununu mazur görün) onaylayacaktır: Gözlem sürecinden bağımsız bir şekilde parçacık davranışından bahsedeme yiz artık. Sonuç itibariyle, kuantum teorisinde matematiksel olarak formüle edilmiş do�a yasaları artık, temel parçacıkların kendileriyle de�il, bizim onlar hakkındaki bilgimizle ilgilidir. Bu parçacıkların uzayda ve zamanda nesnel olarak var olup olmadıklarını sormak da bundan sonra mümkün de�ildir. . . Ça�ımızın mutlak biliminin gördü� do�a resminden bahsederken, doğayla
iliikimizin bir resminden daha fazlasını kastetmiyoruz. Bilim artık do�anın karşısına nesnel bir gözlemci olarak çıkmıyor; kendini insan [metinde aynen böyle] ile do�a arasındaki karşılıklı etkileşirnde bir aktör olarak görüyor. Bi limsel çözümleme, açıklama ve sınıflandırma yöntemleri kendi sınırlarının bilincine vardı; bu bilinç, bilimin, kendi müdahalesiyle, gözlemledi�i nesneyi de�iştirdi�i ve yeniden şekil verdi�i gerçe�inden do�muştur. B aşka bir deyiş le, yöntem ile nesne bundan böyle birbirinden ayrı düşünülemez. 9.ıo (Bu konuda örnek görüşler için bkz. Jammer (1974), Beli (1987), Albert (1992), Dürr, Goldstein ve Zanghi ( 1 992), Weinberg (1 992, IV. Bölüm), Coleman ( 1993), Maudlin (1994), Bricmont (1994).123 9 Heisenberg (1958, ss. 1 5 , 28-29), İ talikler orijinal metne aittir. Göreli kuantum teorisiyle edebi eleştiri arasındaki çapraz döllenmiş fikirlere dair örnekler için bkz. Overstreet (1 980), Craige (1 982), Hayles ( 1984), Greenberg (1 990), Booker (1 990) ve Porter (1 990).'25 10 Heisenberg'in belirsizlik ilkesi, ne yazık ki, acemi felsefeciler tarafindan ç� kez yanlış yorumlandı. Gilles Deleuze ve Felix Guattari'nin (1994, ss. 129- 130) açıkça işaret etti� gibi: Heisenberg'in şeytanı, kuantum fızi�nde bir parçacı�ın hem hızını hem de konumunu ölçmenin, ölçmeyle ölçülenin öznel bir çakışması nedeniyle imkansız oldu�nu söyle mez; fakat ba�ımsız de�şkenlerin sayısı azaltılmış ve koordinat de�rleri aynı olasılı�a sahip bir halde, iki parçacı�nın ayrı ayrı durumlarını gerçekleşme alanının dışında bıra kan nesnel bir durumu ölçer tam olarak . . . Perspektivizm ya da bilimsel görelilik, hiçbir şekilde bir özneye göreli de�ldir: Hakikatin görelili�ini de�l, tam aksine görelili�in bir
8
ŞAKANIN ARDlNDAN
12
#21 Bu son üç cümle aşırı heyecanlı alçak gönüllükleriyle, fizik de dahil olmak üzere bütün alanlar da üretilen akademik yazı nın nazik bir parodisidir. #22 Bilim üzerine çalı şan edebiyat eleştirmenleri , "belirsizlik", "tamamlayıcılık", "süreksizlik" ve "karşılıklı bağlantılı lık" gibi birkaç kelimeyle özetianebilen ve sonra durmadan incelenen büyük "temalar"ı ayı rmayı seviyortar. Sorun şu ki fizik teorileri romanlara benzemez: Aksine, teknik terim lerin ( ayn ı sözcüklerin günlük dilde kullanı m ıyla ince fakat önemli bir farklılık g(jsteren) belli an lamları n ı n olduğu karmaşık bir mantıksal yapıdan meydana gelirler. Dolayı sıyla, bir teorinin sadece metafor seviyesinde anladığımız felsefi "temalar"ını bir kenara ayı rmayı denemek bir işe yaramaz ( Ö rneğin, bilim insanı olmayan bir arkadaşı m gayet makul bir şekilde sordu: Kuantum mekaniğinin hem süreksizliği hem de karşılıklı bağlantı lılığı öne sürmesi çelişkili bir durum değil midir? Bunlar birbirine karşı değil midir? Bunun kısa cevabı şudur: Kuantum mekaniği , "süreksizliği" ve "karşılıklı bağlantı lılık"ı çok belirli anlamlarda kullan ı rtar ve bunları anlamak teorinin matematiksel olarak aniaşılmasını gerektirir. Bu anlamlar, hiçbir surette mantıksal olarak çelişmezler) . Dolayısıyla, ma kalenin bu kısmı , içindeki önermeler tümden yanlış olmadığı zaman bile fazlasıyla yüzeyseldir. Bu kısmı hepsinden öte postmodernizmin kuantum mekaniği üzerine derin düşüncelerinin iki özelliğini örneklendirrnek için yazdım: i lki, "belirsizlik" ya da "süreksizlik" gibi kelimelerin teknik anlamlarıyla günlük anlamları nı karıştırma eğilimidir. I kincisi de, Heisenberg ve Bohr'un en öznelci yazı ları nın onların (pek çok fizikçi ve bilim felsefecisi tarafından ciddi biçimde tartışı lanı kendi görüşlerini de aşan radikal bir yorumlamasına olan düşkünlüktür. Ancak postmodern felsefe ba kış açılarının çeşitliliğini, gözlemcinin önemini, bütüncOiüğü ve belirlenemezciliği sever. Kuantum mekaniğinin ortaya attığı felsefi sorunların ciddi bir tartışması için , bkz. 8. dipnotta sıralanan re feranslar. #23 Bunlar "gerçek" referanslardır; onları fazlasıyla öneririm. özellikle, Albert ( 1 992)"in küçük kita bı, kuantum mekaniğinin ve ortaya attığı felsefi meselelerin şaşırtıcı derecede ciddi ve entellektüel açıdan dür()st bir değerlendirmesini sunar - yine de lisede görülen cebirden daha fazla matematik altyapısı
ve
herhangi bir fizik bilgisi gerektirmez. Asıl gereklilik, yavaş ve açık bir şekilde düşünmeye
istekli olmaktır. Weinberg ( 1 992, IV. Bölüm) de bu kadar detaylı olmasa da iyi yapılmış ve kısmen popüler olmuş bir değerlendirme sunar. Diğer referanslar da çok iyidir fakat daha teknik kalırlar. #24 Bu alı ntı elbette belirsizlik ilkesini özetlemez; bunun yerine, belirsizlik ilkesi üzerine (ben de dahil pek çok fizikçi tarafı ndan tartışılanı Heisenberg'in felsefi yorumlarını özetler. Bu yorumlar hiçbir şekilde kuantum mekaniği denklemlerinde yer almazlar. #25 "Göreli Kuantum Fiziği ve edebiyat eleştirisi arası ndaki bu çapraz döllenme" örnekleri, na çizane fikrimce, en iyi ifadeyle basit; en kötü ifadeyle de fena halde saptırılmı ştır. Buradaki ana sorun, bu örneklerin, kuantum mekaniğinin (ve/veya göreliliğin ) salt metaforik bir anlayış üzerine temellenmesidir. #26 Bu pasaj elbette baştan sona anlamsızdır; aslında, Deleuze ve Guattari'nin kendilerinin "ace mi felsefeciler" olduğunu (en azından fizik felsefesi açı sından) ileri sürer. Deleuze ve Guattari'nin çalı şmaları ndaki sözde-bilimsel saçmalıkları n çok daha kapsamlı bir listesi için bkz. Sokal ve Bric mont ( 1 998, 9. Bölüm).
S INI R L ARI A Ş M AK
13
Niels Bohr, aynı çerçevede şöyle yazar: Sıradan anlamda fizikte bağımsız bir gerçeklikle kastedilen . . . ne fenomen lere ne de gözlemleyenlere a tfedilebilir. ı ı
Stanley Aronowitz b u dünya-görüşünün izlerini, I. D ünya Savaşı ön cesi ve sonrası yıllarda Orta Avrupa'daki liberal hegemonyanın krizine
kadar sürer. '2 7 •1 2 •1 3 Kuantum mekaniğinin bir diğer önemli yönü de, tamamlayıcılık ve diyalektikçiliktir.129 Işık bir parçacık mıdır, yoksa bir dalga mı? Ta mamlayıcılık, "parçacık ve dalga davranışının birbirini dışladığını, fa kat tüm fenomenlerin eksiksiz bir tanımı için i kisinin de gerekli oldu ğunu fark etmek anlamına gelir. " 1 4 Heisenberg, daha genel bir şekilde şunu söyler:
ll 12 13
14
hakikatini, yani, eylemsizlik sisteminde, onlardan elde etti�i de�erlerc göre durumlarını düzenledi�i de�işkenlerin hakikatini oluşturur. . . 126 Bohr ( 1 928), Pais'te (1991, s. 3 1 4) alıntılamıştır. Aronowitt ( 1 988b, ss. 251-256). Ayrıca, ikinci bir grup bilim insanının ve mühendisin -sibernetik uzmanlarının- kuantum fizi�inin en devrimci içerimlerini büyük bir başarıyla nasıl altüst etmeyi becerdiklerinin enfes bir anlatımı için b/ız. Porush (1989). Porush'un eleştirisinin temel sınırlaması, vardı�ı sonuçların salt kültürel ve felsefi düzlemde kalmasıdır; ekonomik ve siyasi etkenierin de çözümlenmesi, sonuçlarını hatırı sayılır ölçüde güçlendirirdi ( Ö rne�in, Porush, mühendis sibemetik uzmanı Claude S hannon'un o zaman telefon tekeli olan AT&T için çalıştı�ını söylemeyi ihmal eder). Kanımca, dikkatli bir çözümleme şunu gösterirdi: 1 940'larda ve 50'lerde siberneti�in kuantum fizi�i üzerindeki zaferi, kuantum mekani�inin marjinal en düstriyel yararıyla karşılaştırıldı�ırida, endüstriyel üretimin otomasyonu için devam etmek te olan kapitalist kampanyada siberneti�in merkezi konumda olmasıyla açıklanabilir.128 Pais ( 1 99 1 , s. 23 ) . Aronowitt (1981 , s. 28), dalga-parçacık ikili�inin "modern bilirnde bü tünlük istenci"ni ciddi biçimde sorunlu hale getirdi�ini belirtiyor: Fizikte, maddenin dalga ve parçacık teorileri, Heisenberg'in buldu� belirsizlik ilkesi, Einstein'ın görelilik teorisi arasındaki farklılıkların hepsi, özdeşli�i varsayan bir teoriye dair fark[lılı�]ın "kuraldışılı�ı"nın [fark "anomali"sinin] , bilimin bizzat kendisinin varsayımia rına meydan okumadan çözülebildi�i bir birleşik alan teorisine varmanın imkansızlı�ının konaklama noktalarıdır. Bu konuda daha fazla görüş için b/ız. Aronowitt ( 1988a, ss. 5 24- 525 , 5 33 ) . 130
ŞAKANIN ARDlNDAN
14
Ayrıca, bu böiLlmLl "açıkça" olarak nitelendirdi!)ime dikkati çekmek isterim. Daha sonra fizikçi bir arkadaşımı n söyledilli gibi : 'açıkça' kelimesini gördLlğLlnde, gLllmeye hazır ol.· 1#27 Not #1 3'te belirttiğim gibi, bu {fazlasıyla şLlphe götLlrLlr) tez Paul Forman'ındır. #28 Bu şaka, ne söylediklerini bilmeyen bazı kaba Marksistlerin sıkça yaptıkları yanlışa bir örnek vermek içindir {daha ncelikli MarksisHere ya da ne söyleiljini bilen kaba Marksisliere hiçbir itirazım yok). gLlnLlmLlzde bLltLln teknoloji yarı-iletkeniere ve temelde kuantum fiziğinden çıkan yarı -iletken liziğine dayanır. 1#29 Fizikçiler sadece "tamamlayıcılık" terimini kullanı yorlar; ancak burada buna "diyalektikçilik" demek eğlenceli olurdu. Pek de yanlış görLlnmLlyor. #30 Bu dipnotta bir kez daha Social Texrin önde gelen bilim •uzmanı"na hesaplanmış övgLller dLl zLlyorum. Ne yazık ki Aronowitz'in lizikle ilgili kala karı şıklığı nın kapsamlı bir listesini yapmak, bo şuna zahmet olurdu. Yalnız şu kadarı nı belirteyim ki doğanın temel etkileşimleri için bir birleşik teori arayı şları, henLlz tamamlanmamış olsa da son yarı m yLlzyı lda bLlyLlk gelişme kaydetti. Aronowitz"in bunun "imkansız" olduğuna dair mutlak iddiasını destekleyecek geçerli nedenler sunmadığı kesin dir. Bu kısım hakkında çok daha fazlası söylenebilir; ancak bu oldukça sıkıcı olurdu . #31 Kuantum mekaniğinin kavramsal temelleri Llzerine çalışmalara önemli katkıları olan fizikçi John Beli { 1 928- 1 990) , Bohr'un "tamamlayıcılık" melhumu Llzerine ilginç bir gözlernde bulunur: Bence Bohr bu kelimeyi ["tamamlayıcılık"] genel anlamının tam tersi bir anlamda kullandı . ör neğin Iili ele alalım. Ö nden bakı nca, Iii bir baş, bir hortum ve iki bacak olarak görLlnLlr; arkadan bakınca da kıç, kuyruk ve iki bacak. Yanlardan, tepeden ve aşağıdan da farkl ı görLlnür. Bu farklı görLlntüler, kelimenin genel anlamıyla tamamlayıcı dır. Birbirini tamamlarlar, birbirleriyle tutarlıdırlar ve hepsi de birleştirici kavram olan 'Iii' altında birleşirler. Bohr'un 'tamamlayıcı' kelimesini buradaki genel anlamıyla kullandığım düşünmenin , onun ne dediğini aniayama mak ve fikirlerini değersizleşiirmek olduğunu dLlşLlnLlyorum. Bohr aksine, çözümlernemizde bir bütüne eklenen ya da bütünden türeiilen öğeleri değil, birbiriyle çelişen öğeleri kullanmamı z gerektiğinde ısrar ediyor gibidir. Bana öyle geliyor k i , 'tamamlayıcılık' kavramıyla tam tersini kastediyor: çelişiklik . . . Belki de aşina olduğumuz bir kelimeyi bildiğimiz anlamının tam tersi anlamda kullanmaktan zevk almıştır. Ayrıca kuantum mekaniğinde tamamlayıcılığın Bohr-Heisenberg yorumunun , kuantum mekaniği nin felsefi temelleriyle ilgilenen fizikçiler arası nda evrensel olarak kabul edilen bir yorum olmadığı nın altı nı çizmek isterim. Beli { 1 987, s. 1 89)'in de söylediği gibi : Bohr'un hak ettiği muazzam prestiji, kuantum teorisiyle ilgili pek çok ders kitabı nda tamamla yıcılıktan bahsedilmesini sağladı . Ancak bu genellikle birkaç satı rla sınırlı kald ı . i nsan, yazar ların Bohr'un felsefesini, onu yararlı bulmaya yetecek kadar anlamadığı ndan şLlphe ediyor. #32 Shelly Goldstein { 1 996, s. 1 1 9) bu telseleye eğlenceli bir isim veriyor: "çoklu-lizikçilik"'. #33 Arkady Plotnitsky karmaşık bir kişiliktir. Amerika Birleşik Devletleri'ne göç edip edebiyat eleş tirisine ve kLlltLlrel çalışmalara kaymadan önce, Sovyetler Birliği'nde matematik dalında yüksek lisans yapmıştı r. Fizik alanı nda bir hayli bilgilidir; edebiyat alanındaki iş arkadaşları nın sık sık yap-
S INI R L A RI AŞM AK
15
Atomik sistemleri tanımlamada kullandığımız farklı sezgisel resimler, ve rili deneyler için tamamıyla yeterli olsa da, hiçbir surette dışlayıcı değildir. Dolayısıyla, örneğin Bohr atomu, merkezde, dıştaki elektronların etrafında döndüğü bir atom çekirdeği olan küçük ölçekli bir gezegenler sistemi olarak tarif edilebilir. Diğer yandan, başka deneyler için, atomik çekirdeğin, frekans ı atomdan yayılan ışımanın özelliğini taşıyan durağan dalgalar sistemiyle çev rili olduğunu hayal etmek daha uygun olabilir. Son olarak, atomu kimyasal olarak ele alabiliriz . . . Her resim, doğru yerde kullanıldığında geçerlidir; an cak, farklı resimler birbiriyle çelişir ve bu yüzden, onları birbirini tamamlayı cı olarak nitelendiriyoruz. ı s.ııı
Bir kez daha Bohr: Bir ve aynı nesnenin eksiksiz bir açıklaması, [tek ve] biricik bir tanıma meydan okuyacak farklı bakış açılarını gerektirebilir. Doğrusunu söyle mek gerekirse, herhangi bir kavramın bilinçli olarak çözümlenmesi, onun dolaysız uygulanmasını reddetmeyi gerektirir. 1 6•132
Burada, postmodern epistemolojinin işaretlerinin önceden veril mesi rastlantı değildir. Tamamlayıcılık ile yapısöküm arasındaki derin bağlantılar, yakın zamanda Froula17 , Honner18 ve çok kapsamlı olarak
15 Heisenberg (1958, ss. 40-41) 16 Bohr ( 1 934), alınttiayan Jammer ( 1 974, s. 102). Bohr'un tamamlayıcılık ilkesini çözüm lemesi, ayrıca onu, bulundu� zaman ve yer açısından oldukça ilerlemeci bir toplumsal bakış açısına yöneltti. 1 938'deki bir konuşmadan alınttianan şu sözleri dikkate değerdir (Bohr 1958, s. 30): Burada, size, bazı toplumlarda kadı n ve erkek rollerinin yer değiştirmesinin, sadece ailevi ya da toplumsal görevler açısından değil, davranış ve zihniyet açısından da hangi boyutlara vardığından bahsetmek isterim. Pek ço�muz böyle bir durum karşısında, bu insanların bizim kültürümüzle değil, kendi kültürleriyle ilgili olmalarının ve bizim de onlarınkiyle değil, kendi kültürümüzle ilgili olmamızın tamamen kaderin bir cilvesi olduğu olasılığını kabul etmekten ilkin çekinse de, bu konuda en ufak bir şüphenin bile, kendi içinde kapalı kalmış her kültüre içkin ulusal kibre ihanet etmeyi ima ettiği açıktır. 17 Froula ( 1 985) 18 Honner ( 1 994)
Ş AKANIN A RDlNDAN
16
tığı o büyük hatalardan kaçı ndığına eminim. Ancak, dürüst olmak gerekirse, kuantu m mekaniğinin temel soruları üzerine görüşlerini çok aydınlatıcı bulmadım; diğerleri bana katılmayabilirler. (Kuan tum mekaniğinin kavramsal temellerinin fazlası yla zor ve kafa karı ştırıcı bir konu olduğunun altını çizmeliyim. Bu alana gerçek bir katkıda bulunmak herhangi biri için, hana uzman fizikçiler ya da fizik felsefecileri için bile zordur.) #34 "Tamamlayıcılık ilkesinin şaşırtıcı biçimde eksiksiz bir özeti"ne yapı lan gönderme ironik bir şakadır. Ne Johnson 'ın yapısöküm tanımı ne de, dürüst olmak gerekirse, Bohr'un ve Heisenberg'in tamamlayıcılık tanı mları tam olarak açıklık ve kesinlik özelliklerini taşıyan ustalık işi değildir. #35 Bu "düşündürücü çözümleme"den bir parça sunmak istiyorum : Bu çalışma, şeylerin postmodern bir düzeninde (zımnen yeni fiziğin akışkan parçacık selinin bastırılmış ilk örneği üzerine modellenmiş bir düzen) üzerine, arzunun dolaşı mının doğasının ve getirdiği sonuçların izini sürüyor. Aynı zamanda postmodern duruma destek olan bilimcilik ve postmodernizmde haz düşkünü dönemin yoğunluğunu arttıran, aralıksız yapı sökümüne uğratmanı n sadizmi arası ndaki suç ortaklığını ortaya çıkarı r. Bu suç ortaklığı, postmoderniz min dayanakları ile ilgili rahatsız edici sorular sorar; bireyi muğlak kılarak ve praksise son ve rerek onu kişiliksizleştirir. Buna ek olarak, şeylerin bu düzeninde, sınırı olmayan fa�lı laştı rma oyunu , sadizme ve barbarlığa dönüşme eğilimindedir; bu da, piyasa gösterenlerinin akı şkan oyununda bütün dizginleri arzuya ve sermayeye verir. Makalenin geri kalanı benzer şekilde devam eder. #36 (Fizikçi okuyucular için bir not:] Bu noktayı biraz açmama izin verin: Bu hiç de j44 kuan tum alan teorisinde görünürde olup bitenlerin kötü bir tasviri değildir. Kim bilir? Belki de Jacques Derrida'nın çalı şmaları üzerine yapı lan birkaç okuma, birinin j44 'ün değersizliğini ispatlamasına (ya da aksini ispatlaması na) ilham olacaktır. Bunu başaran kişi, en azından Heinemann Matema tiksel Fizik Ödülü'nü almayı hak edecektir. #37 Aslı nda kuantum alan teorisi ve faz geçişleri teorisi arasında önemli "benzerlikler" vardır; fa kat bu benzeriikierin süreksizlik "teması" ile bir ilgisi yoktur; aksine, kesin (ve oldukça teknik) bir matematiksel ilişkiyle ilgilidirler. Analitik olarak sanal zamana kadar götürülen kuantum alan teorisi matematiksel olarak bir klasik istatistiksel mekanik modeliyle ayn ıdır ve kuantum alan teorisinin süreklilik sınırı , faz geçişleri teorisindeki değişim noktasına karşılık gelir. #38 Merz ve Knorr Cetina ( 1 994) Avrupa parçacık fiziği laboratuvarı CERN'deki teorik fizikçilerin çok uzun (ve her şeyden önemlisi akıl almaz biçimde aptalca) bir etnografyasıdır; matematiksel pratikleri, zorla varı lan benzer1ikler1e Jacques Derrida'nın edebiyat teorisindeki "yapı söküm" gö rüşüne uydurulmuştur. (Hana lise cebirinin ana temellerinden olan ikinci dereceden bir denklemi çözmenin bile Derrida'nın yapı sökümüne bir örnek teşkil edebileceği ileri sürülmektedir.) Yazarlar sırasında, şu önermedeki (s. 77-78) gibi çok büyük hatalar yaparlar: "birden fazla bilin meyeni olan cebirseı bir denklem . . . düşünmeyle çözülemez" (biraz cebir bilen okuyucuyu, xy=O çözüm küme sini bularak bu iddian ı n yanlışlığını ispatlamaya davet ediyorum). Bu makaleye ilk kez ön baskı halinde rastladı m (ilk yazarı n bir sosyolog olarak ziyaret ettiği CE RN 'de bol ca basıld ı ) . Ü ç yıl sonra prestijli dergi Social Studies of Science'da basılacağı akl ım dan bile geçmemişti l
S INI R L A RI A Ş M AK
17
Plotnitsky tarafından açıklığa kavuşturulmuştur. 19• 20 • 21 • Kuantum fiziğinin üçüncü özelliği de, Bohr'un belirttiği gibi, sürek sizlik ya da kırılmadır: •
Kuannım teorisinin özü, bütün atomik süreçlere temel bir süreksizlik ya da bireysellik atfeden kuannım postiliatı ile açıklanabilir. Bu postülat klasik te orilere tümüyle yabancıdır ve Planck'ın eylem kuannımu ile simgelenir.22
Yarım yüzyıl sonra, "kuantum sıçraması" tabiri günlük dile o kadar yerleşti ki, bu terimi fizik teorilerindeki kökenierinin bilincinde olmadan kullanıyoruz.
19 Plotnitsky ( 1 994). Bu etkileyici çalışma, aynı zamanda, Gödel'in formel sistemlerin ek sikli�ine dair kanıtı, Skolem'in aritmetikte standart olmayan modelleri kurması ve aynı zamanda Bataille'ın genel ekonomisiyle yakın ba�lantıları da açıklar.133 Bataille'ın fızi�ine ilişkin daha fazla tartışma için bkz. Hochroth ( 1 995). 20 Sayısız başka örnek gösterilebilir. Ö rne�in, Barbara Johnson ( 1 989, s. 12) kuantum fızi�ine özel bir gönderme yapmaz; fakat onun yapısöküm tanımı, tamamlayıcılık ilkesinin şaşırtıcı derecede kesin bir özetidir: Basit bir "ya/ya da" yapısı yerine, bu mantıkların hiçbirini tamamen terk etmeden, yapısö küm ne "ya/ya da", ne "hem//hem de" ne de "ne/ne" diyen bir söylem geliştirmeye girişir. 134 Ayrıca, (göreli olmayan) kuantum fızi�i ile yapısöküm arasındaki "suç ortaklı�ı" hakkında rahatsız edici sorular do�ran, düşündürücü bir çözümleme için bkz. McCarthy ( 1 992). 13 5 21 Burada özel bir anımı paylaşmama izin verin: On beş yıl önce, yüksek lisans ö�encisiyken, göreli kuantum alan teorisi üzerine yaptı�m araştırma, beni, "yapısökümcülyıkıcı" kuan tum alan teorisi" (Sokal 1 982) adını verdi�im bir yaklaşıma sürükledi•. O dönemde, şüp hesiz, Jacques Derrida'nın felsefede ve edebi eleştiride yapısöküm üzerine çalışmalarından tamamıyla bihaberdim. Ancak, geriye dönüp baktı�ımda, çarpıcı bir benzerlik görüyorum: Yaptı�ım çalışma, dört boyutlu uzay-zamanda skaler kuantum alan teorisi (teknik terim lerle söylemek gerekirse, i ın i i lı i r pı l'> t mod e rn k ii 1 r i i r d e rl!;i ' i ııc
u ııı d oı po'>tllı ( )(krıı lı i r d c r!2,1 \ C 1 .ı k ı � ı r lı i r ıııoı k oı l c 1 oi Lı r 1 c oırd ı mLı ıı
"�oı k oı"
1 oı pı ı ,Q ı ıı ı
'": ı k Lı r. B i i\ kTc "Sok;ı l \ ;ık;ı , ı " lı;ı�Lır 1 c po'>tıııı ıd c rn
fc J ,c fcL· i l cr i k po;i r i f lı i l i ım·i l c r ;ı u'>l ıHLı k i lıi l i ııı '>;JI ;ı) Lı r ı ıı d ;ı 1 c ıı i lıi r
cc p l ı c ;ı�· ı l ııı ı � o l ı ı r.
Şakamn Ardından, Sokal Yakas ı ' ndaki tartışmaları
toplayan bir kitaptır.
K irabi n ilk böl ümünde Social Text'te yayınlanan makalenin tam metni ve açı klaınaları sağl ı-so l l u yer almaktadır. D i ğer böl ü m leri ise b i l i m v e b i l i m felsefesi tartı şmaianna ayrı l m ı ştır. Kend i s i n i "sol görü ş l i.i " olarak n i teleyen Sokal, en ç o k s o l çevrelerdeki b i l i m düşmanlığı n ı n teh l i kelerine d ikkat çekmektedir. Kitapta, Sokal Yakası tartışmalarının yanı s ı ra, bilim fe lsefe s i n i n kad i m soru nları da ele a l ı n maktadır: Popper'cı bilim fe lsefe s i n i n eleştirisinden, K u h n ' u n " b i l i msel devrimlerine", Feyeraben d ' i n "yönteme karşı " sına kadar, son dönem b i l i m felsefesi tartışmaianna deği nen Sokal, bu tartışmalar karşısında bilim insan ı n ı n kon u m u n u i rdeler.
1111'1111 B i l i M
ı:: � ı c; c c: ı: � ı