Proleterya Devrimi ve Dönek Kautsky [3 ed.] [PDF]


160 99 22MB

Turkish Pages [180] Year 1976

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Table of contents :
İKİNCİ ENTERNASYONALİN ÇÖKÜŞÜ... ... ... ... ... ... ... 77
OPORTÜNİZM VE İKİNCİ ENTERNASYONALİN ÇQKÜŞÜ 63
PROLETARYA DEVRİMİ VE DÖNEK KAUTSKY ... ... 77
Giriş ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 77
Kautsky, Marx'ı nasıl bir kötü liberal yaptı? .. . . .. 79
Burjuva ve proleter demokrasi .-.. ... .. . . .. ... ... ... 91
Sömürenle sömürülen arasında eşitlik olabilir mi? 99
S?.vye􀴹ler devlet örgütü olma yüreklili􀃭ini
gosterıyorlar .. . .. . .. . .. . . .. .. . .. . . .. . .. . .. . .. .. . .. . 106
Kurucu Meclis ve Sovyet Cumhuriyeti ... ... ... ... 113
Sovyet Anayasası .. . .. . .. . . . . .. . .. . . . . . . . .. . .. . 121
Enternasyonalizm nedir? . . . .. .. . .. . .. . .. . . .. .. . 131
"Ekonomik çözümleme" yoluyla burjuvaziye hizmet 145
Açıklayıcı notlar ... .. . ... ... . .. ... ... .. . ... .. . . .. 171
Papiere empfehlen

Proleterya Devrimi ve Dönek Kautsky [3 ed.] [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

Oç NCO BASKI

.

ı

' 1

DÖN EK KAUTSKV

V.İ. Lenin'in "Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky" adlı bro­ şürüyle "!kinci Enternasyonalin Çöküşü" ve "Oportünizm ve İkin­

ci Enternasyonalln Çöküşü" adlı broşürlerini içine alan bu kitabın Bilim ve Sosyalizm Yayınları arasında birinci baskısı "Proletar· ya lhtii.ali ve Dönek Kautsky" adıyla 1969 Şubatında yayınlan­ dı. Çevirinin sorumlusu Arü Gelen TCK.nun 142. maddesine aykı­ r ılık savıyla kovuşturmaya u/!radı, bir silre de tutuklandı. Dava, Ankara İkinci Ağırceza Mahkemesi'nin 1969/170 esas sayılı beraat kararını kesinleştiren Yargıtay onamasıyla sonuçlandı. Kitabın Kasım 1974'te ikinci, Aral ık 1976'da da bu üçüncü baskısı yapıldı.

PROLETARYA DEVRiMi VE OÖNEK KAUTSKY İKİNCİ ENTERNASYONALİN

ÇÖKÜŞÜ- OPORTÜNİZM

VE

İKİNCİ

ENTERNASYONALİN ÇÖKÜŞÜ - PROLETARYA DEVRİM! VE DÖNEK KAUTSKY

V.

Yazan

İ. LENİN

Çeviren

ARiF GELEN

İÇİNDEKİLER

İKİNCİ ENTERNASYONALİN OPORTÜNİZM VE

İKİNCİ

ÇÖKÜŞÜ... ...

... ... ... ... ...

77

ÇQKÜŞÜ

63

ENTERNASYONALİN

PROLETARYA DEVRİMİ VE DÖNEK KAUTSKY .. . ... Giriş . . . ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... Kautsky, Marx'ı nasıl bir kötü liberal yaptı? .. . . .. Burjuva ve proleter demokrasi .-.. ... ... . .. ... ... ... Sömürenle sömürülen arasında eşitlik olabilir mi? S?.vye ler devlet örgütü olma yüreklili�ini gosterıyorlar ... .. . .. . .. . . .. .. . .. . . .. . .. ... . .. .. . .. . Kurucu Meclis ve Sovyet Cumhuriyeti ... ... ... ... Sovyet Anayasası ... .. . ... . . . .. . .. . . . . . . . .. . .. . Enternasyonalizm nedir? . . . . .. .. . .. . .. . ... ... ... "Ekonomik çözümleme" yoluyla burjuvaziye hizmet Açıklayıcı notlar .. . .. . ... ... . .. ... ... .. . ... .. . . ..



77 77 79 91 99 106 113 121 131 145 171

İKİNCİ ENTERNASYONALİN ÇÖKÜŞU

ENTERNASYONALİN çöküşü, bazan konunun yalnızca biçimsel bir görünüşü anlamında kabul ediliyor, yani sa­ vaşçı ülkelerin sosyalist partileri

arasında bağlantının

kesilmesi, uluslararası bir konferansın, ya da Uluslara­ rası Sosyalist Büro'nun1 vb. toplanmasının olanaksızlığı gibi görünüyor. Küçük tarafsız ülkelerdeki bazı sosya­ listlerin, hatta belki de bu ülkelerdeki resmi partilerin çoğunluğunun, aynı zamanda oportünistlerle bunların savunucularının görüşü budur. Bu davranış, şükranla karşılanması gereken bir içtenlikle, Bund'un formasyon bülteninde2,

V.

8 sayılı en­

Kosovsky'nin Rus basınında

savunulmuştu. Bültenin yayınlayıcıları, yazarla hiçbir görüş ayrılıkları bulunmadığını belirtmişlerdi. Umut e­ delim ki, Kosovsky'nin, savaş kredileri lehinde oy kul­ lanan Alman sosyal demokratlarını haklı gösterecek ka­ dar ileri gittiği milliyetçilik savunması sonunda, bir iş­ çinin Bund'un burjuva - milliyetçi karakterini anlama­ sına aynı ölçüde yardım etsin. Sınıf bilincine varmış işçiler için sosyalizm, küçük -burjuva yatıştırmasını ve milliyetçi muhalefet çabaları-

7

nı örtrnek için elv er işl i bir perde d e�il

,

ciddi bir in anç

­

tır.

Enternasyonal'in çöküşüyle, bu işçiler inançları ko­ nus un d a resmi sosyal demokrat parti ler in çoğ'unluğu ,

,

tarafı ndan yapılan

utanç verici iha neti

,

Stuttgart ve

Basel uluslararası kongrelerinde yapılan k on uşmalar daki ciddi a çı klamaların ç oğuna y apılan ihaneti, sözko­

­

nusu kongrelerin kararlarındaki açıklamalara olan iha· neti anlad ılar Bu ihaneti ancak, görmek istemeye nler ya da bunu görmeyi çıkarlarına uyg un bulmayanlar sezemezler. Sorunu bilimsel bir açıdan belirlemek ister­ sek, yani modern toplu mda ki sınıf ilişkileri açasından ele alırsa k, sosyal demokrat partilerin çoğunun, hep­ sinden önce de Alman Sosyal Demokrat Partisinin (İ­ kin ci Enternasyonal'in en büyük ve en etkin partisi) ön­ de gelen k işil erin in hükümetleri ve burjuvazisiyle bir­ ,

.

,

likte proJetaryaya karşı cephe a l dığını söylemek zorun­ dayız. Bu, en özlü bir çözümlerneyi gerektiren, tarih· s el önemde bir olay dır Ç ok tandır kab ul e di lmişti r ki, her türlü korkunçluğuna ve sefalet getirici niteliğine karşın, savaşlar, sonunda az çok önemli bir yarar sağ­ larlar; bozuk, işe yaramaz, insanlığa ilişkin kur uluşl ar ­ da ölü olan şeyi bütün açıklığıyla ortaya koyar, açı ğa vurur ve yıkarlar 19 14- 15 Avrupa savaşı, uygar ülke­ .

.

lerin ge lişmiş sınıfına, onlardaki partiler içinde nasıl

çirki n ve iğrenç bir yaranın meydana geldigini, bazı kaynak lardan nasıl dayanılmaz bir berbat kokunun çık­ tıgını k�kusuz yansıtmay a başlamı�tı.

I. Avrupa'nın başlıca sosyalist partilerinin bütün i­ nançlarını ve g öre vl eri ni unutıugu bir gerçek midir?

Kuşkusuz bu, ne hainlerce, ne de onlara karşı dostça ve

hoşgörüyle davranmaları gere ktiğini bilen ya da sanan kişilerce açıkça tartışılmıştır. İkinci Enternasyonal'e ka· tılmı ş "yetkililer" ve o nl arın Rus sosyal demokratlan arasın daki yandaşları için hoş kaçınamakla birlikte, ger-

çekleri oiduğu gibi görmek ve asıl deyimleriyle belir�­ mek zorundayız. işçilere gerçeği anlatmalıyız. Sosyalist partilerin şimdiki savaştan önce ve sava­ şı beklerken görevlerini ve taktiklerini nasıl gördükle­ rini gösteren gerçekler var mıdır? Vardır elbette. 1912'­ de Basel Uluslararası Sosyalist Kongresinin, aynı yıl yapılan Alman Sosyalist Partisinin Chemnitz Kongre­ sinde alınmış kararı ile3 sosyalizmin unutulmuş idealle­ rinin bir amınsatması olarak birlikte yayınladığımız bir kararı vardır. Geniş savaş aleyhtarlığı propagandasını ve bütün ülkelerdeki uyarıcı yazım özetleyen bu karar, savaş ve savaşa karşı taktikler üzerindeki sosyalist gö­ rüşlerin en iyi ve tam, en ciddi ve düzgün bir sunulu­ şudur. Bir kimse, dünkü Enternasyonal'in bütün yetkili­ lerinin ve bugünkü sosyal şovenizmin -Hyndman, Gu­ esde, Kautsky, Plekhanov- bu kararını okuyucularına amınsatmak cesaretini gösterernemiş olmalarını, bir iha­ netten başka türlü tammlayamaz. Bunlar bu konuda ya ses çıkarmaz, ya da (Kautsky gibi) ikinci derecede ö­ nemli kısımları aktarır ve gerçekten önemli olan her şeyi unuturlar. Bir yanda en "sol" ve en devrimci ka­ rarlar, bir yanda bu kararların en utanmazca unutulu­ şu, ya da görmezlikten gelinişi - işte bu, Enternasyo­ nal'in çöküşünün en çok göze çarpan belirtilerinden bi­ ri; aynı zamanda da bugün ancak çok seyrek görüle cek bir saflıkla, eski ikiyüzlülüğü sürdürme gibi hile­ karca bir isteğe kendini kaptırmış olanların, sosyaliz­ min yalnızca kararlarla "düzeltileceğine" ve "doğru çiz­ giye getirilebileceğine" inanacaklannı belirten en güçlü kanıttır. Ancak dün, hatta denebilir ki, savaştan önce, Hynd­ man, emperyalizmin savunuculuğuna yöneldiğinde, bü­ tün "saygıdeğer" sosyalistler onu, üzerinde hiç kimse­ nin tiksinti verici bir tondan başka türlü sözedemiyece­ ği dengesiz bir sapık diye gördüler. Bugü n bütün ülke­ lerin en önde gelen sosyal demokrat !iderleri, yalnızca ufak görüş farkları ve tutum yönünden ayrılmakla bir­ likte, tamamen Hyndman'ın durumuna düştüler. ''Yol­ daş" Kautsky'den başka türlü (yoksa bu bir dalkavuk·

9

luk mu?) sözederken -ya da hiç sözetmezken- "Bay" Hyndman üzerine nefretle yazan Nashe Slovo4 gibi ki­ şilerin uygar cesaretini nitelemekte

ya

da

değerlendir·

mekte az çok uygun düşecek parlemanter bir deyimi bul­

mak güç. Böyle bir davranış sosyalizm e ve genel olarak bir insanın inançl arına saygıyla uyuşahilir mi? Hynd· man ş ov en i zmi n in sahte ve yıkıcı olduğuna inamyorsa­ nız, eleştirilerinizi ve saldırılarınızı, böylesi görüşl e­ rin daha etkili ve daha te hlike li savunucusu olan Ku� utsky'ye y ö neltmeniz gerekmez mi?

Guesde'nin gör ü şler i , yakınlarda, belki başka hiçbir

yerde rastlanmayacak ayrıntılarıyla Dumas'ın Bizim

lstediğ'imiz Barış

Charles

Guesdist

başlıklı bir broşürün­ de ortaya kondu. Broşürün başlık sayfasında k endisin i "Chef du Cabinet de Jules G uesde" diye tanımlayan bu kişi, sosyalistlerin eski yurtseverce bildirilerini oldugu

gibi "ak ta rıyo r " (Alınan sosyal şovenisti

David

de

va­

tamn savunulm as ı üzerindeki en son broşüründe aynı

ka ba lı klar ıy la olağanüstü kirli bi r hava yayan, buna karşılık .Man ifesto üzerinde hiç sözetmeyen Plekhanov'un Basel Manifestosuna de­ ğinmekten ka ç ı n ı yor. Kautsky, aynen Plekhanov gibi şeyi yapıyor), ama şovenist

davranıyor: Basel Manifestosundan aktarma yaparken.

belki de sansür kurallarını bahane e derek, bütün dev­ rimci pa sajları (yani asıl canalıcı noktaları) atlıyor. Koydukları sansür hükümleriyle sınıf savaşımından ve dev rimden sözedilmesini yasaklayan polis ve askeri ma­

kamlar, sosyali zme ihanet edenlerin zamanmda y ard ı­ mına koşmuşlardır. Acaba Basel Manifestosu, her türlü kesin tarihsel ve taktik k apsamdan yoksun , yalnızca, doğrudan bu­ günkü açık savaşa dayanan boş bir dilek degil mi?

Gerçek olan, bunun tersidir. Basel kararı, bütün ka� rarlardan daha belirli

kapsamda,

daha dolgun

l ev di r . Bu ka rar, şimdi çıkmış o lan

bir söy­

savaştan, 1914-

15'te

alevlenen e mperyali st kavgalardan söze diyor.

Balkanlar Sırhistan arasında, Arnavut­

konusunda Avusturya ile l uk vb. konusunda Avust urya ile İtalya arasında, genel pazarla r ve sömürgeler konusunda İngiltere ile Alman-

10

arasında, Ermenistan ve İstanbul konusunda Rusya ' ile Türkiye v b. arasında çıkmış olan bütün anlaşma z l ı k ­

ya

lar, şimdiki savaştan önce Basel kararında sözkonusu edilmiştir. "Büyük Avrupa Devletleri" arasında yapılan şimdiki savaşın "en ufak bir blçüde halkın çıkarına ol­ duğunun ileri süriilemeyeceği" bu kararda vardır. Bizce çok iy i bilinen, birisi rusça yazan, öteki de işbirlikçileri tarafından r us ç ay a çevrilmiş olan en tipik ve yetkili sosyalistlerden ikisini ele alırsak; Plekhanov ile Kautsky şimdi (Axelrod'un yardımıyla) savaş için "genel gerekçelerin" her türlüsünü arıyorlarsa; bilgiç bir görünü şl e ve Marx'tan birçok yanlış deyimlernele r çıkararak, "daha önceki savaşlara," 1813 ve 1870 savaş­ Iarına (Plekhanov), ya da 1854-71, 1876- 77, 1897 savaş ­ Iarına (Kautsky) değiniyorlarsa; böylesi savlar doğrusu ancak sosyalist inancın hiçbir etkisi, sosyalist bilincin hiçbir ışığı olmadığı zaman ciddiye alınabilir. O zaman onların yaptığını eşsiz bir düzenbazlıktan, ikiyüzlülük­ ten ve sosyalizmin ırzına geçmekten başka türlü adla n· dır amayız. O zaman Alman Parti sin in Yürütme Konseyi, Kautsky'yi dürüst eleştirdiği için Mehring ile Rosa Lux­ emburg'un yeni dergisini (Die Internationale) bırakalım lanetlesin. Bırakalım Vandervelde, Ple k han ov Hynd­ man ve ortakları, Müttefik Devletler polisinin yardı­ mıyla muhaliflerine aynı biçimde davransınlar. Biz yal­ nızca, liderlerin ihanetten başka bir şey denemiyecek bir yön seçtikler-ini gösterecek ol an Basel Mani festosu nu yeniden basınakla karşılık vereceğiz. Basel ka rar ı bir ulusal savaştan, ya da örnekleri Av­ rupa'da görülmüş, hatta 1789-1871 dönemi için tipik sa­ yılan halk savaşlarından, sosyal demokratların hiçbir zaman belirtmedikleri devrimci bir savaştan değil, §im­ diki savaştan sözeder. Bu, "kapitalist emperyalizmin" vE· "hanedan çıkadarınm" iki grup savaşçı devletin Avus­ turya - Macaristan ve İngiliz� Fransız - Rus devletleri­ ni n izle diği "fetih politikası"nın sonucudur. Plekhanov. Kautsky ve ortakları, bütün ülkelerin burjuvazisinin bencil yalanını yinelerierken işçil e ri bile bile aldatı­ yorlar. Burjuvazi, sömürgeler için bu emperyalist V'= ,

'.

11

.

yağma savaşını halkın savaşı olarak tanımlamak, iki ta­ rafa da bir savunma savaşı gibi göstermek için tüm gücü yl e ç aba göste riyor. Bu savaşı haklı göstermek is­ terken, emperyalist olmayan savaşlarm tarihsel örnek­ le ri ni ele alıyor. Şimdik i savaşın emperyalist, yağm a cı ve pro l e ter düşmanı karakteri sorunu, salt teorik aşamada kalmak­ tan çoktandır kurtulmuş bulunuyor. Emperyalizm i n bü­ tün ana özellikleri, bunamış ve cançekişen burjuvazi ta­ rafında n dünyanın bölüşülmesi ve "küçük'' uluslann kö­ leleştirilmesi için açllmış bir savaşım olarak, teorik a­ landa değerlendirilmiştir. Bütün ülkelerin yaygın sos­ yalist basınında , bundan çıkan sonuçlar üzerinde binl er­ ce kez du rulmuş tur. örneğin, "müttefik" devletlerden birinin temsilcisi olan Franz Delaisi, Yaklaşan Savaş (1911) a dlı broşüründe, Fransız burjuvazisine de d eği­ nerek, şimd iki savaşın yağmacı niteliğini basit deyim� Jerle açıklamıştır. Ama iş bununla kalmıyor. Basel'de, bütün ülkelerin proleter partilerinin temsilcileri, em­ peryalist nitelikte bir savaşın yakın olduğu konusundı::. sarsılmaz inançlarını hep birlikte açıkça ortaya koymuş� lar, bundan taktik sonuçlar çıkarmışlardır. Bundan do­ layı, ulusal ve uluslararası taktik l er arasındaki fark ko­ nusunda ( bak: Nashe Slovo, no. 87 ve 90 ' da Axelrod'un en son mülakatı) yetersiz bir tartışmayı safsata olara k hemen reddetmeliyiz. Bu b ir safsatadır; çünkü emper­ yalizmin geniş kapsamlı bilimsel çözümle mesi tektir. Yaln ızca bu çözümleme sözkonusudur ve aslında bilimin kendiı;i kadar sınırsızdır. Ka pital ist emperyalizme kar· şı uygulanacak , milyonlarca nüsha sosyal dem okrat ga· zetede ve Enternasyonal'in kara rın da ortaya konan sos­ yalist tak tik ilkeleri tamamen ayrı bir şeyd i r. Sosyalist partiler tar tışma kulüpleri degil, sa vaşı m halindeki pro· letaryanın örgütleridirler. Düşmanın üstüne belli sayı­ da alay yürümüşse, bunları hain olarak adlandırmalı ve ayıplamalıyız. "Herkes emperyalizmi aynı biçimde anlamaz", şovenist Kautsky ve şovenist Cunow bu ko · nuda ciltlerce yazabilirler; sorun "yeterince t artışılma­ mıştır" vb. vb. gibi ikiyüzlü kanıla ra kendimizi kaptır· 12

mamal ı yız. Kapitalizmi , yağm a cı n iteliğinin bütün gö­ rü nüşleri içinde olduğu kad ar, tarihsel gelişmesinin ve

ulusal yönle rinin en son n oktasına dek de tam ve tüm derinliğiyle incelemek mümkün değildir. Bilginler ve özelli kle bi lgiçlik taslayanlar, ayrıntılar üzerinde sav­ lar ileri sürmekten hiç vazgeçmiyeceklerdir. Bu durum karşısında, kapitalizme karşı sosyalist savaşımı bırak­ mak ve bu savaşıma ihanet etmiş olanlara karşı koroak ­ tan vazge çmek saçma olur. Kautsky, Cunow, Axelrod ve benzer lerinin bizden isted iği başka n edi r ki? Savaş çıkınca, Basel kar arı nı incelemeye ve onun yanhş olduğunu tanıt1amaya hiç kimse yanaşmadı.

II

de saygın sosyalistler, savaşın devrimci ileri süren Basel kara rını baş­ langıçta destekle di ler. Peki, devrimin olanaksızlığını ta­ nıtlayan olaylar onları haksız çıkarmadı mı? Cunow ("Partinin Çöküşü" adlı broşüründe ve bir yazı dizisinde), burjuva kampına sığınışmı buna benzer bir safsatayla haklı göstermeye çalıştı. Başta Kaut sky olmak üzere bütün öteki sosyal şovenistlerin hemen bü­ tün y azıları, böyle "savlarla" doludur. Cunow, de vrim umutlarıımı hayal olduğunun a nlaş ıl d ığın ı, bu hayaller­ le savaşım vermenin bir marksiste düşmeyeceğini ileri sürüyor. Ama bu Struvist, Basel Man ifestosu'nu imza­ layanların hepsinin paylaştığı "ha yaller " konusunda tek söz söylemiyor. Dürüst bir insan gibi hare ke t edip su­ çu Pannekoek ve Radek gibi aşırı solculara yükleyebi­ Ama belki

bir

durum yaratacağını

lirdi.

Basel Manifestosu'nu kaleme alanlar ın, bir devrim patlak vereceğini iç tenlikle beklediklerini, ama ola yla­ rın onları yalanladığını, bir savın özü .olarak gözden ge­ çirelim. Basel Manifestosu diyor ki: 1) Savaş ekonomik ve politik bir buhran yaratacak; 2) işçiler savaşa katıl­ mayı bir cinay et, kapitalistlerin karı, "haned en onuru ve gizli diplomati k anlaşmalar uğruna birbirini vurma" 13

gibi bir cinayet kabul edecekler, savaş işçilerde "kıvıl-· cım ve başkaldırma" isteği uyandır acak ; 3) "halkı a­ y ak l an dırmak ve kapitalizmin yık ılış ını çabuklaştırmak için" bu bulırandan ve işçilerin k ızgınl ığın dan yarar­ lanmak sosyalistlerin g örevi dir; 4) bütün "hükümetler" ancak "tehlikeyi göze alarak" bir savaşa girişebilirler; 5) hükümetler "bir pro leter devrimden korkmaktadır­ lar " ; 6) hükü metl er Paris K om ü nü'nü (yani iç savaşı), Rusya'daki 1905 devr imin i vb. anımsamalıdırlar. Bütün bunlar tam anlam ıyla açık d ü şü nlerdir . Devrim olacağıw nın güvencesi degi ldirler , ama gerçeklerin ve eğilimle­ rin kesin bir tan ı mlam as ın ı ortaya koyarlar. Ama bu düşünler ve savlarla ilgili olarak, beklenen devrimin !layal olduğunun anlaşıldığını kim söylerse, devrim ko­ nu sunda marksist bir davranış de ğil, Struvist ve polic; dönmesi bir davranış gösteriyor demektir. Bir devrim durumu olmadan devrimin mümkün ola­ m ay a cağı marksistler için tartışma götürmez bir ger­ çektir. Ayrıca, her devrim durumu da devrime götür­ mez. Genel olarak, bir devrim durumunun belirtileri ne­ lerdir? Şu üç önemli belirtiyi ileri sürersek, her halde yanılmış olmayız: 1) Eg emen sınıflar için değişikliğe gitmeden egemenliği sürdü r mek mümkün olmazsa; "üst sınıflar" arasında şu ya da bu biçimde bir buhran, ege­ men sınıfın politikasında ba s kı altındaki sınıfların hoş­ nu tsuz luğuna ve pa rl amasın a yolaçacak bir çatıarnaya götür en bir bulıran ortaya çıkarsa. Bir devrimin olması için , g e n el lik le "alt sı nıfları n eski biçimde yaşam ak is­ tememesi" yeterli değildir. "Bu sınıflarm eski biçimde yaşayamayacak durumda" bulunması da g ere kli dir. 2) Baskı altındaki sınıfların sıkıntısı ve g er eksinimi, ola­ gandan daha öteye varmışsa. 3) Yukarıdaki nedenlerin bir sonucu olarak, "barış zamanında" kendilerinin so­ yulmasına hiç ses çıkarma dan razı olan, ama sıkıntılı za­ m an la rda hem bulıranın her türlü koşu llarında, hem de "üst sınıflar''ın kendileri tarafından bağımsız tarihsel eyleme itilen yığınların e tki nliği nd e önemli bir artış varsa. İstemin dışındaki b u n esnel 1J

d eğişiklikler olm aksızın,

yalnız te� tek gruplar ve partiler değil, tek tek sınıflar da, genel bir kural olarak, devrim yapamazlar. Bu nes­ nel değişikliklerin hepsine birden devrim durumu de­ nir. B öyle bir durum 1905'te Rusya'da ve bütün devrim dönemlerinde Batı'da vardı. Devrim durumu, o sıralar ­ da devrim patl ak vermemesine karşın , geçen yüzyılın altmış yı lla rında Almanya'da, 1859-61 ve 1879- 80'de Ru sya'da da vardı. Peki niçin vardı? Çünkü her devrim durumu, devrim olmasını sağlamaz . Bir devrim ancak, yukarıda belirtilen nesnel değişikliklerin yanında öz­ nel bir değişikliğin de, yani bir bulıran döneminde bile itilip düşürülmedikçe hiçbir zaman yıkı lınayan eski hü­ kümeti yıkacak (ya da yer inden uzaklaştıracak) kadar güçlü bir devrimci sınıfın devrimci yığın savaşımı ver­ meye yetenekli olması ha l inde çı kabi lir . Devrim konusundaki marksist gör ü şler bunl a rdır. Bu görü şler , çok çok geliştirilmiş, bütün marksistlerce kesinlikle kabul edilmiştir. Biz Ruslar için bunlar, 190�) olayıyla çok çarpıcı bir biçimde doğrulanmıştır. O halde. 1912'de Basel Manifestosu bu konuda ne tahmi n etti, 1914- 15'te ne oldu ? Bu Manifesto , kısaca "bir ekonomik ve politik buh­ ran" diye nitelediği bir devrim durumunun ortaya çı­ kacağını san dı. Böyle bir durum ortaya çıktı mı? El­ bette çıktı. Şovenizmi, Cunow, Kautsky, Plekhanov ve ortakları gibi ikiyüzlülerden daha içtenlikle, açıkça ve dürüstçe savunan sosyal şovenist Lensch, şöyle söyleye·· cek k ad ar ileri gitti: "Geçirmekte olduğumuz şey, bir tür devrimdir" (Alman Sosyal Demokrasisi ve Savaş adlı br oşürünün 6. sayfa sı , Berlin, 1915). Politik bir buh· ran vardır. Hiçbir hükümet yarınından güvenli değil­ dir; mali çöküşe , toprak kaybına, ülkesinden kovulmay :ı karşı güvenlik altında değildir. ( B elçika Hükümetinin sürgün edilişi gibi). Bütün hükümetler bir volkan üze­ rinde uyuyorlar. Hepsi kendileri için yığınların, insiya­ tif ve kahramanlık göstermesini istiyor. Avrupa'nın po­ litik rejimi tümüyle sarsılmıştır. Büyük p o l itik değişik­ likler dönemine girdi�imizi (İtalya 'nın savaş ilan ettiği gün de yazdığım gibi, çok derinlere girmekte o ldugu. 15

muzu) hiç kimse yadsıyamaz. Savaş ilanından iki ay sonra, Kautsky (2 Ekim 1914, Die Neue Zeit'ta), "hükü­ metlerin hiç böyle güçlü olmadıklarını, ama savaşın çı­ kışı anında partilerin de hiç böylesine zayıf olmadıkla­ rını" yazdı. Onun bu yazdıkları tarih biliminin tahrifi­ ne bir örnekti. Kautsky bunu Südekum'Iarı ve öteki oportüiüstleri hoşnut etmek için yapıyordu. Her şeyden önce, hükümetler, savaş zamanında olduğu gibi, egemen sınıfların bütün partileriyle anlaşma gereksinimini bu kadar çok duymamışlar, ya da ezilen sınıfların iktidara "barışçı" biçimde teslim olmasını gerekli görmemişlerdi. İkincisi, "savaşın başlangıcında" olsa bile, özellikle za­ fere çabuk ulaşacağını umut eden bir ülkede hükümet çok güçlü görünür. Dünyada hiç kimse, bir savaşın baş­ lamasıyla birlikte sırf bu yüzden bir devrim durumu umut etmemiştir. Hele şimdi bu umut daha da zayıflfl­ mıştır. Bir Avrupa savaşının geçmişteki savaşlardan daha sert olacağını herkes biliyor, görüyor ve kabul ediyor­ du. Savaşı görmüş olanlar bunu daha geniş ölçüde anla­ mışlardır. Ateş yayılmaktadır. Avrupa'nın politik kuru­ luşları gittikçe sarsılmaktadır. Yığınların sıkıntıları kor­ kunçlaşıyor, hükümetlerin, burjuvazinin ve oportünist­ lerin çabaları, bu sıkıntıları söndürecek yerde daha da körüklüyor. Belli kapitalist grupların elde ettikleri sa­ vaş karları şaşılacak kadar yüksektir ve çelişıneler son derece ağırlaşmaktadır. Yığınların içten içe kızdığı, top­ lumun ezik ve bilisiz tabakasının iyi ("demokratik") bir barış için belli belirsiz özlemi, "alt sınıflar" arasında hoşnutsuzluğun başladığı hep birer gerçektir. Savaş ne kadar çok uzarsa ve ağırlaşırsa, hükümetler de olağa­ nüstü çaba ve özverilik istedikleri y ı ğın la r ın etkinliğini o kadar çok kendileri için kullanacak, kullanmak zorun­ da kalacaklardır. Savaşın yaşanması, tarihte herhangi bir buhranın; herhangi bir büyük felaketin ve insan ya­ şamındaki ani bir değişimin yaşanınası gibi, bazı insan­ ları sersemletir ve çökertir, ama bazılarını da uyandırır ve harekete getirir. Konuyu genişliğine alırsak ve tarihi bir tüm olarak kabul edersek, ikinci tür insanların sa· ,

16

yısı ve gücü

ilgili

----durumdan duruma

aza l ma ve düşmeyle

bireysel olaylar dı şta tutulur sa- birinci tü rde n

büyü k tü r.

Bütün bu sıkıntıları n "birden" sona ermesi ve çe­ lişm elerin ar tm as ı biryana , bar ışın sağlanması birçok bakımlardan sıkıntıları daha da çoğaltır ve bu nları hal­

kın geri yığınlar ı nın ço ğu nluğu ansı zın h isseder . Kısacası, gelişmiş ülkelerin ve Avrupa'nın büyük devletlerinin ç oğunda bir devrim durumu meydana ge­ lir . Bu bakımdan, Basel Manifestosu'nun önceden verdi­ ği haberler aynen doğrulanmıştır. Cunow, Plekhanov, Kautsky ve ortaklar ın ın yaptığı gibi, bu gerçeği dalay­ lı ya da dolaysız ol ar ak reddetmek, ya da görmezlikten gelmek büyük bir yalan, işçi sınıfını aldatmak ve burju­ vaziye hizmet demek tir. Biz Sotsiat Demokrat'ta (sayı 34, 40 ve 41), devrimden korkanlara hıristiyan

papazlara,

etkin

k işilere

-küçük burj uva -

ve milyoner gazete­

lerine-Avrupa'da bir dev ri m durumu belirtilerinin bu­ lunduğunu kabule

zorlayan ge rçek leri gösterdik. zaman sür ece k mi? Ne ölçüde a­ ğır laşacak ? Bir de vrime götürecek mi? Bu, bizim bilme­ diğimiz, k i msenin bilemiyeceği bir ııey. Bunun yanıtı an­ cak, devrimci coşk un un gelişmesi sırasında kazanılan deney imlerle ve ileri s ın ıf, pr oletary a nın devrimci ey­ leme geçişiyle ver il ebili r. Bununla ilgili olarak "hayal­ ler"e kapı lmak , ya da kapılmamak konusunda bir şey söylemenin gereği yoktur. Çünkü şimdiye dek hiçbir sosyalist, bu savaşın ( bundan sonrakinin değil), bugün­ kü devrim durumunun (yarınkini n değ il) , bir devrim doğur acağı gü v e ncesini vermemiştir. Bizim burada tar­ tı.ştığımız bütün s osyali stlerin kaçınılmaz ve temel göre­ vi, bi r devrim durumunun bulunduğunu y ığ ınlara açık­ lamak, bunun genişliği n i ve derinliğini anlatmak, pro­ letaryanın devrim bilincini ve devrimci kararlılığını u­ yandırmak, devrimci eyleme geçmesi ne y ard ım etmek, Bu durum uzun

ve bu amaçla devrim durumuna uygun örgütler kur­ maktır. Sosyalist partilerin görevinin bu olduğu konusilll­

da şimdiye dek hiçbir yetkili ve sorumlu sosyalist kuş17

kuianm aya c esare t edememiş tir. Basel Manifestosu, "ha­ yallerin" hiçbirini yaymaksızın

ve barındırmaksızın,

sosyalistlerin, halkı hareket� getirmek ve canlandırmak

(Plekhanov, Axelrod ve Kautsky gibi onları şovenizmle uy utmamak) kapitalizmin yıkılış ını hızlandırmak için bulırandan yararlanmak, Komün ve

1905

Ek im - Aralık

örneklerini kılavuz almak görevinden açıkça sö ze tmiş­

tir. Şimdiki partilerin bu görevi yerine getirmeyi ba­ şaramayışları, ihanet, politik ölüm, kendi rollerini yad ­ sıma ve burjuvaziye teslim olma anlamına gelir.

UI. Ama nasıl oldu da, İkinci Enternasyonal'in en seç­

kin temsilcileri ve liderleri sosyal i zme ihanet ettiler? Bu

ihanete " te orik " bir gerekçe bulmak için g österile n ça­ baları inceledikten sonra ileride konu üzerinde ayrıntı­

larıyla duracağız . Ve, sosyal

şoven i zm in ana

teorilerinin

niteliklerini gösterm eye çalışacağız. Plekhanov {İngiliz

- Frans ız şovenistlerinin savlarını yineler, Hyndman ve yandaşlarına katılır) ve Kautsky (çok daha büyük teo­

rik derinlikte, daha "ince" savlar ileri

sürer),

bu şove­

nizmin temsilcileri olarak kabul edilebilir. Belki b unlar ın en ilkeli "kim-başladı'' teorisidir·. Bu

şöyle tanımlanabilir: Biz s aldırı ya uğradık ve kendimi­

zi savunuyoruz. Proletaryanın ç ıkarla rı, Avr upa'd a ba­ rışı bozanların layık oldukları işlemi görmelerin i gerek­ tirir. Bu, bütün hükümetlerin yayınladı ğı bildirilerin, burjuvazinin feryatlarının ve tüm dünyadaki bayağı ba­

sının yeniden ısıtı lıp öne sürülmesidir. Üstelik Plekh a­

nov, bu yıpranmış kabalığı, ka çı nılmaz entrikacılıgını "diyalektiğe" batırarak süs lüyor . Belirgin durumu orta­ ya koyabi lm ek için, diyor, her şeyden önce buna kimin başladığ'ını bulmalı

durum ortaya

yecek tir

ve

onu cezalandırmalıyız; yeni bir

çıkıncaya dek bütün öteki sorunlar bekle­

(bak: Plekhanov'un broşürü, savaş. Paris

1914

ve Golos no. 86, 87'de Axelrod'un aynı savları). Plekhanov diyalek ti k üzerinde safsatalar ileri sürme sporunda yeni

bir

rekor

k ırd ı Bu safsatacı. birçok "savlardan" bir ta­ .

nesi n e yapışıyor.

gi bir

Uzun

zaman önce, dünyadaki herha n­

şeyi tanıtlamak için "savlarm''

nabileceğini en iyi biçimde Diyalektik

,

belli bir sosyal

her zaman bulu­ k a vra ya n Hegel olmuştur. olgunun gel işimin d e d ı ş tan ,

da üretim güçlerinin ve sınıf savaşımının temel itici gü. cüne dayandırılmasında çok yanlı bir araştrrmayı ge­ rektirir. Plekhanov, Alman sosyal demokrat basınından

Alman­

bir söz ahp öne çık�rıyor: Savaştan önce bizzat

lar,

Avusturya ve Almanyanın ''savaşa

başladığını" ka­

bul ettiler, diyor. İş te bu kadar. Rus sosyalistleri nin, Ga­ liçya'nın, Ermenistan'ın vb. fethi için planlar ortaya at­ tıkları gerçeğine hiç dokunmuyor. Son otuz

yılın

ekono­

mik ve di pl o m atik tarihini incelemek için bile küçücük

Tarih kesinl i kle gösteriyor

bir zahmette bulunmuyor.

ki, sömürgelerin ele geçi ri l mesi yabancı ülkelerin yağ­ ma edilmesi,

kovulması

ve mah­ iki devletler gru­ güttüğü politikanın belkemiğidir*. daha üstün rakipierin

vedilmesi, şimdi savaşmakta ola n her punun

* Sosyalist pozu takınmaktan çekinmeyen İn�lllz barışseveri Brailsford' The War or Slecl and Gold lldigince açıkça görebilir. Bu basit ve herkesçe bilinen gerçeklerin dayarıdığı temele karşılık, Alman­ ya'nın suçu konusunda Plekhanov'un ve Poi:Tesov'un geliştirdi� teoriler nasıl büyük b!I sacmalık, Kautqky'nln bıuışla Ilgli! •

s.

Karl

139 • 4Q

;

nasıl

s!lfınsızlanına

bir Ikiyüzlülük ,

kötü

"olanakları"

ve

teorisi de ayn ı şeydir.

von

birer yalandır ! altuıda Stirelos­ yalizmin en yeni başarılarını il.eri sürmek isterler. B u pek radikal ,görünür, ama sosyalizmin ilk pratik başarısına i n a n mayan her­ hangi bir kimseyi emperyalizm kampına itmekten başka bir �eye yaramaz" (s. 17).

Kautsky, sosya lizm in ilk başarısından sözedcrken,

bir hileye başvuruyor. Çünkü Almanya'da, öz ell i k l e as­ keri sansür a ltınd a , devrimci eylemden sözedilememes ı ger ç eğini bir avantaj olar ak kullanıyor. Kautsky, sol ka­

nadın, pa rt ide n , •:sosyalizmin en yakın pratik baş a r ıs ı­

nı" değil, devr imci eylem yararına ve devrimci eylem hazırlığı için hemen pr o p aganda ya p ı lm as ı n ı istediğim çok iyi bilir.

Sol kanat, emperyalizmin gerekliliğinden, d e v r i m ­ ci eylemi n gerekliliği sonucunu çıkarır. Bunun y::ı ııında "ultra-emperyalizm te or isi", Kautsky için, oportünist-

25

leri

haklı

göster m ek , bunların burjuvazinin üstüne yü­

rümediği, sosyalizmin he me n geleceğine

"inanmadıkla­

rı", yeni bir silahsızlanma ve sürekli barış döneminin

gelmesini mnut ettikleri i zl en i mini uy andıracak gibi bir durum yaratma aracı olar ak işe yarar. Bu " teori", an­ cak şöy le bir anlamsızlık gösterebilir: Kautsky, oportü · nistlerin ve resmi sosyal demokrat parti ler in b urj u va zi ye yanaşmasını haklı göstermek, Basel kararının açık bildirilerine k arşın, onların devrimci taktiklerini, yan i ­

prole te r taktiklerini bugünkü fırt ı n alı dönemde reddet­

melerini haklı ç ı karmak için, k apitali zm in yeni bir ba­ rı ş ç ı dönemi umudunu sömürmektedir.

Kautsky, bu yeni dönemin gelmekte oldu�unu da Bazı kesin gereklilikler ve koşu l lar onu bundan alıkoyuyor. Tersine, bu y en i döneme ulaşılıp u­ laşılmayacağına henü z karar veremeyeceğini a çık ça be­ lirtiyor. Gerçekten de, Kautsky tarafın dan belirtilen ye­ n i dönemle ilgili "eğilimleri" gözden ge çirme k gerekir. söyl em iyor.

Ya z arın, "silahsızlanma yönündeki eği l im i " ekonomik

gerçekler arasına

sokması oldukça şaşırtıcıdır. Bu de­

me k ti r ki, Ka u tsky , ş a ira ne olmay a n m asu m ko nuşma­ nın ve boş ernellerin ardında , çelişm e lerin hafületilme­

si teor isiy le hiç

uyuşmayan, su

götürmez gerçeklerden

saklanmaya çalı şm a k tadı r.

yalizmi" -bu

ter im ,

Kautsky'nin "ultra-emper­ yazarın söylemek istediklerinin

heps i n i de anlatmıyor- kapitalizmin çelişmelerini bii­

yük ölçüde hafifletme a nlam ı n a gelir. İngiltere'de ve Amerika'da himayeciliğin yerleşmekte olduğunu bize

söylüyor. Ama yeni döneme yönelmiş en ufak lim nerede? Amerika'da aşırı

himayecilik

bir egi­

yerleşiyor, a­

ma İngi lter e'n in yararına ayrıcalıklar, tercilıli tarifeler bu ül kenin sömürgelerinde kald ı �;ı gibi, himayecilik de ka l ı yor . Kap i ta l izmi n bundan önceki den şimdiki emperyalist

döneme

anşç ı "

"b

dönemin­

geçişinin n ey e dayan­

dı ğı n ı an ı m sa y a l ı m : serbest rekabet, tekelci kapitalist bileşikler

oluşturdu ve dünya paylaşıldı. Bu iki gerç eğin (ve etkenin) d üny a ölçüsünde önem i vardır. Sermaye hiçbir engelle karş ılaşm a dan sömürgeleri gen işletebile­

cek ve Afrika'da sahipsiz araziyi ele geç ir ebile cek bir

26

dur umda old u ğu ,

sermaye birikimi

zayıf

kaldığı

ve hiç­

bir tekelci tröst bulunma dığı, yani bütün sanayi dalla­ rında egemenli�i sağlayacak büyüklükte tröstler kurul­ madığı sürece, serbest ticaret ve barışçı kün ve gerekliydi.

B öy le

rekabet

müm­

tekelc i tröstlerin or taya çık­

ması ve büyümesi (İngiltere ve Amerika'da

bu

süreç

durdu m u ? Savaşın bu süreci çabuklaştırdığını ve yo­

ğunl aştırd ı ğ ını reddetme cesaretini Kautsky bile göste­ remiyecek) , ge çmiş dönemlerin serbest rekabetini ola­ naksız hale getirmiştir. Dün yanın paylaşılması, kapita­ listleri barışçı bir yayılmadan, sömürgeterin ve nüfuz a­ lanlarının yeniden paylaşılması yolunda s ila h lı savaşıma

geçmeye zorladığı halde, onlar ayaklarının al tındaki da­

lı ke stiler. Bu iki ülkede himayeciliğin y erleşme sinin h e rha ngi bir şeyi değiştirebileceğini düşünmek gülünç­ tür. Şimd i bu iki

ülk ed en

yapılan sermaye ihracında bir

- iki y ı lda me ydan a gel e n düşüşü incel ey el im . Herbiri­ nin 1912 yılında Fransa ve Almanya'dan d ış yatırımları.

Harms istatistiklerine göre 35.000 mark ( 17.000 milyon ruble) , yalnız İngiltere'niuse bunun iki misliydi*. Kapi­

tali zm altında s er maye ihracı d üzenli olarak artmamış­ tı. Zaten düzenli olarak artamazdı da. Kautsky, se r maye birikiminin azaldığını, ya da iç piyasa kapasitesini n ö­

nemli bir değişikliğe uğradığını,

örneğin

yığınların ya­

şam koş ull arında büyük bir iyileşme olduğun u ileri sür­

meye bite cesaret e demi yor. Bu koşullar altında, iki ül­

keden ya p1la n sermaye ihracatındaki azalma birkaç yrl boyunca yeni bir dönemin başladığı anlamına gelme z.

"Mali ser ma y e klikleri arasındaki uluslararası girift­ leşmenin artması", iki ülkede değil, kapitalist dünyanm tümünde son birkaç yıl içinde tam a n lam ı yla genel ve kesin bir eğilimdir. Peki n e d en bu eğilim, bunda n böyle silahianma yolunda deği! de, silahsızlanma yolunda bir çaba doğursun? Dünyaca

ün lü

silah yapımcılarından bi-

Bernhard :Hıums, Probleme der Weltwirl&ehaft, Jena, 1912; '·Greıı.t Britaln's Capital ınvestments in the Coloııies, ete". Journal ol the Royal Statistlcal Society, Vol. LXXIV. 1910·11, s. 167. Lloyd George, 1915 yılı ba.şlarındakl blr konuşmasında., İngilizlerin dış illkelerdeld sermaye yatırımının 4 milyar sterlln tahmin edildi�! söyledi . •

George

Bak:

Palsh.

27

rini, örneğin Armstrong'u ele a l a l ı m İngilte re'de yayın­ .

l a n an Economist (1 Mayıs 1915) . bu firmanııı k ;"ı rının

1905 - 6'da 606.000 sterline, 1913'te 856.000 sterline ve 1914'te 940.000 sterline yükseldiğini gösteren rakamlar yayınladı. Burada, bi rbiriyle giriftle.şmiş mali sermaye en belirgin bir haldedir ve artma yolundadır. Alman ka­ pitalistlerinin İngiliz firmalarında "holdingleri" vardır. İngiliz firmaları Avusturya için den iza ltılar yapar vb . Sermaye, dünya ölçüsünde bir ilişki halinde silahianma ya ve savaşa yön eliyo r . Her ülkedeki sermay enin ulus­ lara rası bir alanda birleştiği ve ilişkili bir hale girdiği gerçeğinin, silahsızlanma yönünde bir eğilim doğurması zorunluluğu, as lında sınıf çelişmelerinin yoğunlaşması yerine, bu ilişkilerin hafiflernesi umudunu besleme an­ lamı n a gelir. .

V. Kautsky'nin savaşın verdiği " derslerden" sözetmesi, bu dersleri savaşın doğurduğu sefalete karşı duyulan nef#

retin ışığında sunması t�mamen sevimsiz bir davranış­ tır. The National State, ete. başlıklı broşüründe şu savı ileri sürüyor: "Evrensel barışa ve silahsızlanmaya karşı büyük bir ilgi duyan halk to.bakaların!n va r lı ğı kuşkusuzdur ve ta� nıtlama gerektirmez. Küçük-burjuvazi ve küçük köyhi· ler, hatta birçok bpi talistler ve aydınlar, savaşın ve si­ la hsızlanmanın bir sonucu olarak bu tabakaların gördü­

ğü

zarara yolaçacak kadar çıkadarıyla emperylizme bağ­ lı değildirler" (s. 21). Bu, 1 9 1 5 yılı şubatında yazılmıştır. Olaylar göste­ riyor ki, mülkiyet sahibi bütün s ı nıfl a r küçük-burj uva­ ya ve aydınlara dek, toptan, emperyalistlere katılmış­ lardır. Oysa Kautsky, Çekov gibi kalın bir eldivenle, o­ lağanüstü ve kendini be ğ enm ışli k havasıyla ve hoş de­ yimlerin yardımıyla gerçekleri biryana itiyor. Küçük - bur j uvanın çıkarl arı nı, küçük-burjuvaların tutumoyla değil, onların belli sözleriyle yar gıl ıyor ; oysa bu sözler ,

28

her adımda eylem l erle yalanlanıyor. Genel olarak bu, burj uvazinin " çıkarlarını" onların tutumuyla değil, bu­ günkü sistemin hıristiyanlığın ideaBedyle beslend iğini itiraf eden burj u va din adamlarının iyilikçi konuşma­ la rıy l a yargılamaya benziyor. Kautsky, marksizmi, o ­

nun bütün ka psam ını boşa lt acak bir y ol da uyguluyor.

böy lece geriye "çıkarlar" sözünden başka bir şey kalmı­ yor, ona bir tür doğaüstü, sanki başka bir d ü nya ile ilgi­ liy miş gibi bir anla m yüklüyor. Çünkü onu gerçek eko­ nomi olmaktan ç ı kar ıyor , genel refah yolu n da özel is­ tekler durumuna sokuyor. Marksizm, "çıkarları", günlük yaşamın milyonlarca olayında kendini gösteren sınıf çelişmelerine ve sınıf sa ­ vaşımına göre değerlendirir. Oysa küçük-burj uvazi çe­ lişmelerin azaldığı laflarını eder , bunların sertle�mesi­ nin "zararlı sonuçlara" götüreceğini i ler i sürer. Emper­ yalizm, mü lki ye t sahibi sınıfların bütün katlarının mali sermayeye bağlan ması , dünyanın beş-altı "büyük" dev­ let arasında paylaşılması demektir. Bu devıetlerin de ço­ ğu şimdi ellerini savaşa bulaştırmışlardır. D ü nya n ın bü­ yük devletler aras mda paylaşılması, bunlardaki bütün mülk sahibi sınıfların, sömürge ve nüfuz alanı sahibi olmaya, başka ulusları ezmeye, "büyük" devlet ve sö­ mürgen u lus olabilmenin doğurduğu az çok ka zançlı mevkileri ve ayrıcalıkları güvence altına almaya karşı ilgi göste rmesi anlamına gelir*.

Düzenli olarak gelişen ve yeni ülkelere doğru gitgi­ de yayılan bir kap ita l izm in oldukça sakin, k ü l türl ü ve huzurlu koşulları içinde, yaşam eski biçimiyle sürüp • E. Schultze. devlet ve belediye kredileri, ticaret ve imatat şirketleri· vb. lpoteklert ve hisseleriyle birlikte. 1915"te tüm dünyada borç senetle" rının 732.000 milyon frank oldu�u lıellrtiyor. Bu ıuebliı�dan İngiltere'nin payına 130 000 milyon, Birleşik Amerika'ya 115.000 milyon, Fransa'ya 100.000 milyon, Almanya'ya 75.000 milyon, yani dört büyük devletin payına 420.000 milyon frankla yandan fll.21ası düşüyor. Öteki ulusları ezerek ve yağma ede· rek onlardan üstün gelen büyUk devletlerin elde etti!!! ııvantajrarın ve ayn­ calıklann neler oldul(u bundan kolayca aıışılır (Dr. Ernest schultze. Das französlsehe Kapital in Russland In Finanz · Archlv. Berlin. 1915, 3�. b!ısım yılı, s. 127). Bir bilyük devlet !çin •·vatanı savunma", yabancı lilkelert y:ı.l!· ma etmeye katılma hakk..ıru savunma demektir. Rusya"da, herkesin bildi� gibi, kapitalist emperyalizm. askeri-feodal emperyalizmden daha zayıftır.

nin

29

gidemez. Yeni

bir dönem başlamıştır. Mali sermaye, h erh angi bir ülkeyi büyük devletler sırasından çıkarır,

tamam en

çıkarmak ister, onu bütün sömürgelerinden ve

nüfuz alanlarından yoksun bırakır ( İngiltere ile savaşa girişen Almanya böyle bir tehdit altındadır) , küçük-bur­ j uva zi yi de, güçlü u lus olma ayrıcalıklarından ve ek ge­ lirden yoksun bırakır. Savaş bunu tanıtlamıştır.

Bu, çok­ broşü r ün de Kaut­ sky tara fınd an da kabul edilen çelişmelerin sertleşmesi­ nin bir sonucudur. tandır herkesçe ve iktidar Yolu adlı

Büyük devlet ayrıcalıkları için silahlı çatışmanın bir gerçek olması karşısında Kautsky, kapitalistleri ve küçük-burjuvayı

sa vaşın korkunç bir şey old uğuna,



ma silahsızlan man ın yarar getireceğine inandırmak isti­

yor. Hı ris tiyan din adamları da v aaz kürsülerinden ay­

i nsanı n insanları sevmesinin aynı zamanda uygarlıgın manevi

nen böyle konuşuyorlar; tanrısal bir buy ruk,

b ir özlemi ve ahlaki yasası olduguna kapitalistleri inan­ dıracaklarını sanıyorlar. Kautsky'nin "ultra-emperya­ lizm"e doğru ekonomik eğilim dediği şey, bankerteri kö­

için küçük-burjuvazi­ gelmez. Sermaye ihracı mı? Birleşik Amer ik a Devletleri gi­ bi bağımsız ülkelere s öm ür gel erde n daha çok sermaye ihra ç edi liy or. Söm ürge elde etme mi? Bütün sömürge­ ler elde edilmiş ve bunların nerdeyse hepsi özgürlük i­ çin bir çabaya koyulmuşlardır. "Hi nd istan bir İn giliz toprağı olmaktan kurtulabilir, ama bir tüm olarak im­ paratorluk, hiçbir zaman başka bir ya ban c ı devletin buyruğu altın a girmeyecektir" (aynı broşür, s. 49) . " Herh angi bir sanayi kapitalis ti devletin hammadde ba­ kımından öteki ülkelere bağlı kalmamasma yetecek ka· dar büyük bir sömürge imparatorluğu kurma yolunda gösterecegi her çaba, bütün ö tek i ka pitalist devletlerin tü şeyler yapmaktan alıkoymak

nin verdiği öğütten başka

a nl a!'lla

kendisine karşı birleşmesi ve hedefe hiç yaklaşmaksızın onu sonsuz ve yıpratıcı savaşlara sürüklernesi sonucunu doğurur. Böyle bir politika, sözkonusu devletin ekono­ mik durumunu tümüyle iflasa doğru ke s i nlikl e sü ri.i.k­ leyecektir" (s. 72, 73 ) .

30

Bu, bankerieri emperyalizmden vazgeçmeye razı et­ mek için boşuna bir çaba değil midir ? İflas o las ı l ığ ı ne­ deniyle kapitalistleri korkutmaya çalışmak, bu yoldan birçok servetler kaybedildiğine bakarak, bo rs ad a hisse

senetleri üzerinde spekülasyon yapılmaması i çi n öğüt vermeye benzer. Rakip bir

kapitalistin,

ya da rakip bir

ulusun iflas etmesinden sermaye kazanç sağlar, çünkü bu yoldan

dan

sermaye daha

da yoğunlaşır ve birikir. Bun­

dolayı ekonomik rekabet ne kadar

sert ve ''s ı kı "



durumu

iflas yönün­

de olursa, rakibi bu yönde sürüklemek için

kapitalistler

lursa, yani bir rakibin eko nomik

askeri baskıyı da öylesine artırmaya çalışırlar. Sermaye ihraemın kazançlı sayıldığı sömürgeler ne kadar artar, ya da Türkiye gibi bağımsız devletler

ne kadar

azalırsa

-çünkü böyle hallerde banker, Birleşik Amerika gibi özgür, bağ ım sız ve uygar bir ülkeye yaptığı sermaye ih­

göre üç misli kar elde eder-, Türkiye v e Çin gi­ bağımlı d uruma sokulması ve bölü şülmesi yolundaki savaşım da öylesin e sertleşir. Ekonomik teo­ rinin mali sermaye ve emperyalizm dönemi ü zer ind e ortaya koyduğu budur. Gerçeklerin ortaya koyduğu bu­ dur. Oysa Kautsky, her şeyi, bayatlamış bir küçük-bur­ racına

bi

ülkelerin

juva "ahlakı" ölçütüne vuruyor ; zaten uzun süre elde

içinde geliştirmek daha iyi olacağına göre, öfkelenmeye, Tür­ kiye'n in bölüşülmesi, ya da H i nd ista n ' ın ele geç�rilmesi için savaşa girişıneye değmez . . . Elbette en iyisi, kapita­ lizmi geliştirmek ve ücretleri artırarak iç piyasayı ge­ nişletmektir. Bir kilise adamının bankeriere öğütler ver­ roesi içi n bu çok uygun bir konudur ve oldukça da " i­ tutulamayacaklarına ve ayrıca kapitalizmi barış

nandırıcıdır" . . . Sömürgeler kısa zamanda nasıl olsa öz­ gürlüklerini elde edeceklerine göre, iyi yürekli Kautsky, Alman bankerlerini, sömürgeler için İ ngiltere'ye karşı savaş açmamaya razı etme kon usunda başarı

tir.

1872 ve 1912

yılları arasında İngiltere'nin Mısır'la

ithalat ve ihraca­ göstermemiştir. "Marksist" Ka­ bundan şu sonucu çıkarıyor: " İngiltere'nin Mısır'-

olan ihracat ve ithalatı, genel İngiliz tma uygun bir gelişme utsky

göstermiş­

31

lu ticaretinin, asker i işgal olmaksızın, sırf ek onomik et­ kenlerİn işlemesinin bir sonucu olarak daha az geliş­ tiği n i kabul etmemizin bir nedeni yo ktur " (s. mayenin yayılma dürtüsü

72) .

"Ser­

en iyi, emperyalizmin zor

yö n t em l eri y l e değil, barışçı demokrasi il e teşvik edilebi­ lir" (s. 70) . Ne kadar da ciddi , bilimsel ve "marksist" bir çö­ zümleme ! Ka utsky, mant ı ks ı z tarihi şaşılacak d er e c ed e "düzeltmiştir". İ ngil izleri n Mısır'ı Fransızlardan alması­ na gereksinim bulunmadığını, Alman ba nker lerin in sa­ vaşa girişmesinin, Tü rkiye kampanyasını düzenlemesi ­ nin ve İngilizleri Mısır'dan çı kart mak için başka önlem­ ler a lm as ı nı n gerekmediğini "tanıtlamıştır". Bütün bun­

lar yalnızca bir yan ı l m a dır. - Mısır'da zor yöntemleri­

ni bırakmanın "en iyi "

şey

olduğunu ve "barışçı d emok­

( böy lec e Kautsky'vari sermaye i hr a catını artı rma yı ) Ingili zl er henüz anlaya­ rasiyi" kabul e tmek gerektiğini m a m ı şlard ı r .

"Serbest ticaretin k api ta l i zmin doğu rd uğu ekono­

mik çelişmeleri tamamen ortadan kaldıracağım düşün­ menin s erbest

burjuva

tü c c a r la rı için bir hayal olduğu

doğaldı . Bunları ne serbest ticaret, ne de demokrasi or ­ tadan kaldırabilir. Biz her bakımdan , bu çelişmelerin

yığınlar üzerine en az sıkıntı ve özverilik yükleyecek

biçimde bir savaş ı rola ortadan kaldırılmasından yan a­ yız" (s. 73) . Tanrı y a r dı m cımı z olsun, Tanrı bize acısm! "Nasıl bir boşluk bu ?" Lassaile böyle sorar ve bunu ta nınm ış bir ozanın şu sözleriyle yanıtlar: "Bir boşluk her şeyin yararsızlığında anlam bulur, ama Tanrı korku ve umu­ du inayet buy ur ur."6 Kautsky, marksizn.. ' eşi olmayan bir kötü iş der e­ cesinde küçük düşürmܧ ve tam bir

kilise adamı kılığı­

na bürünmüştür. Bu k i l is e adamı kapitalistleri bar ışç ı

demokrasiyi kabule razı etmeye çalışır ve buna da di­

yalektik der. B aşl angı çta , diye ileri sürer, serbest ticaret var olmuşsa ve sonra tekellerle emperyalizm gelmi.şse,

"ultra-emperyalizm" ve sonra tekrar s erbes t ticaret nede nolmasın ? Kilise adamı, ultra-emperyalizmin ge-

32

tireceği iyilikl er i betimleyer e k e zilen yı ğı nl a r ı yatıştırı­ yor, ama bun a nasıl "ulaşılacağını" söylem ek cesaretini. b ile gösteremiyor. Feuerbach, din i, insanları ya tış tırd ı­

ğı nedeni yle savunanları ya n ıtla rke n , yatıştırmanın yo­ bazlık yönünden önemini belirtmekte ha k l ıydı : K ö lel iğe karşı kölenin ayaklanmasını sağlayacak yerde onu yatış­

tıran bir kimse, köle sahibine yar dım e diyor d emektir. Bütün ezen sınıflar, egemenliklerini güvence altı­ na almak için iki sosyal iş ieve gerek s inim duyarlar: eel­ Iadın ve papazın işlevi. Cellat, ezilenlerin protestolarını

ve öfke s ini bastırmak ; papaz da ezileni yatıştırmak, on­

lara s ıkıntıların

ve

özverilikleri n azalacağı

umudunu

vermek ( bu umutların gerçekleşeceği güvencesini ver­ me de n b un u y apmak öz e llikle kolay dır ) için gereklidir . Böylece, sınıf egemenliği sü rdürülürken, on la r ın , sınıf

egemen liğiyle uzlaşmasına, devrimci eylemden uzak tu­ tulmasına, devrimci ruhun za yı flam as ına ve devrim ka­ rarlılığı nm yı k ılm as ın a çalışılır. K a u tsky, marksizmi en gizli ve en saçma bir karşı-devrim teorisi, en b ayağı bir k la rik a li zm biçi m ine sokmuştur.

1909'da, İktidar Yolu adlı y a pıtında ,

k api ta li zmd e

çelişmelerin su götürmez ve yadsıi:.aınaz biç imde yoğun­ laştığı gerçeğini, sa vaşbr ve devrimler d öne m inin, yen� bir "devrimci d önemi n " y a k l aş m a kta o ld u ğ un u kabuJ etmişti. "V a k ti nden önce" devrim o lamaz d iyor ve kav­ ga b aşlamada n önce y en i lme olacağını yadsıma m ü mkü n değilse bile, bir a ya klanmad a zafer olasılığını hesaba katın ay ı reddetmenin "davamız için do lays ı z bir ihanet olduğunu" söylüyordu. Savaşın başlamasıyla, çelişıneler daha da sertleşti.

Sava şın sonu görünm emekte ve düşmanlıklar gittikç e yayılmaktadır. Yığınların sıkıntıları alabildiğine büyüdü.

Kautsky, broşür üstüne bro�ür yazmak ta , sansür hü­ kümlerine uyarak, top rak yağmacılığı, savaşın kork u nç­ l uğu, savaş müteahhitlerinin sk a nda l yaratan ka r l a r ı , silah sanayilerinde çalışan işçiler in geçim güçlü kler i ve d üştü kler i kölelikle i lgili gerçekier e dokunm a ktan ka ç ın­

maktadır. Bunun yerine, durmadan proJetaryayı y a t ış­ tırıyor. Bunu, burjuvazinin d e vrimc i ve ileric i savaşla-

33

rını örnek göstererek yapıyor. Bu konuda Marx'ın ken­ di sinin de şu ya da bu burjuvazi için zaferi istedigini ileri sürüyor. Sömürge olmadan, başkalarını saymadan, sa­ vaşa ve silahlanmaya başvurmadan da kapitalizmin mümkün olduğunu, "barışçı demokrasinin" yeğ tutuldu­ ğunu tanıtlamak için rakamları yanyana dizerek proJe­ taryayı yatıştırıyor. Kautsky, yığınların sıkıntılarının gittikçe büyüdüğünü ve devrim durumunun gözlerimi­ zin hemen önünde belirdiğini yadsımaya cesaret edeme­ yip burjuvazi ve oportünistler karşısında köleleşer ek "daha az özveri lik ve sıkı n tı" isteyecek yeni bir dönem­ deki savaşım biçimlerine olan umudu (ama bunun ger­ çekleşeceği güvencesini de vermiyor) ileri sürüyor . . . B undan dolayı Franz Mehring ile Rosa Luxemburg Kautsky'yi bir sokak kızı (Maedchen für alle) diye ad­ landırırlarken tamamen haklıdırlar.

1905 Ağustos'unda Rusya'da bir devrim durumu vardı. Çar, ayaklanan yığınları "yatıştırmak" için Buly­ gin Duması'nı toplamaya söz verdi. Bankerierin silah­ lanmaktan vazgeçmelerine ve "sürekli barış"a rıza gös­ termelerine "ultra - emperyalizm" deniyorsa, danışmalı parlamento temsilciliğinin Bulygin rejimi de "ultra - o­ tokrasi" olarak nitelenebilir. Yüzlerce büyük girişimde birbiriyle sarmaşdolaş olmuş dünyanın en büyük yüz bankerinin, savaştan sonra silahsızlanmadan yana ola­ cakları konusunda halka yarın söz vereceklerini bir an için kabul edelim (bu sanıyı sırf Kautsky'nin o basit ve sa çma teorisinden politik sonuçlar çıkarmak üzere bir an için ileri sürüyoruz) . Böyle bir şey olsa bile, bu, proletaryayı devrimci eylemden caydırma bakımından ona yapılmış bir ihanet demektir. Devrimci eylem ol­ mazsa, bütün verilen sözler ve bütün derin umutlar bir serap olmaktan öteye gidemez.

Savaş, kapitalist sınıfa büyük kazançlar ve yeni yağ­ malar (Türkiye'nin, Çin'in vb. yağma edilmesi) için bü-

34

yük olanaklar saglam akla kalmamış, milyarlar değerin­ deki yeni sözleşmeler ve yüksek fa i z oranlarında yeni borçlar vermelerini sağlamıştır. Savaşın kapitalisılere durm ad a n y eni poli tik avantajlar sağla mas ı yüzünden, kapitalist sınıf proletaryayı parçala mış ve s ömürmüş­ tür. işte, Kautsky bu sömürüyü teşvik etmektedir. "Ken­ di" ulusundan oportünistlerle, Südekum'larla birlik a­ dına, militan prole te rle r arasındaki bu uluslararası par­ çalan ınayı kutsallaştırmaktadır. Eski partilerin birlik sloganının herhangi bir ulusun proletaryasının o ulus un burjuvazisiyle "birliği" ve değişik u lusla rın proletaryası arasında bir parçalanma anlamına ge ldiğin i aniayama­ yan insanlar da vardır . . .

VI. Yukar ıdak i satır lar 28 May ıs tarihli Die Neue Zeit'­ ,

ta (no. 4) "sosyal de mok ras in i n çöküşü" üzerinde Ka­ utsy'nin son savlar ıy la birlikte y ay ı n la ndı ğı zama n he­ nüz ya zılml§tı (bu yanıtın 7 nci bölümü Cun ow ad ır) Kautsky bütün eski safsatalarını özetliyor ve sosyal şo­ venizmi savunurken şu yeni safsa tayı i l er i s ürü yo r : "Savaşın yalnızca bir emperyalist savaş o ld uğun u savaşın başgösterdiği anda e m p ery�i zm ya da sosyalizm seçeneklerinden birinin bulunduğunu, Alma nya Fransa ve bazı yönlerden Ingiltere'nin proleter y ığı n la r ın ın dü­ şünmeden ve s ırf biravuç parlamenterin çağrısı üzeri­ ne kendilerini emperyalizmin ko lia r ı n a attıklarını, sos­ yali zm e ihanet ettik leri n i ve bunun da tarihte eşi ol­ mayan bir çöküntüye yolaçtığını söylemek gerçeğe açıkça aykırıdır." Yeni bir safsata ve i ş ç iler i n yeniden caydırılması: bağışlarsanız, savaş ya lnı zc a emperyalist bir şey de­ ğildir ! Kautsky, ş i mdiki savaşın niteliği ve önemi sorusu üzerinde şaşılacak bir kararsızlık gösteri yor Bu parti lideri, bir hırsızın hırsızlık yaptığı yerd en uzak kalma­ '

.

,

,

_

"

"

.

ya çalışması gibi, Basel ve C hem n itz kongrelerinin açık

35

ve kesin bildirilerinden kaçınıyor. 1915 Şubatında yazı­ lan The National State, ete. adlı broşüründe Kautsky, "en son çözümlerneye göre" savaşın "emperyalist bir sa­ vaş" olduğunu kabul ediyordu (s. 64) . Şimdiyse taze bir çekingenlikle, yalnızca emperyalist bir sava§ de�ildir bu, diyor. Acaba başka ne olabilir? Bunun aynı zamanda ulusal bir savaş olduğu beli­ riyor. Kautsky bu müthiş sonuca şu "Plekhanovist" söz­ de diyalektiğiyle ulaşıyor: "Şimdiki savaş, yalnız emperyalizmin değil, ayn ı zamanda Rus devriminin bir çocuğudur Kautsky, da­ ha 1904'te, Rus devriminin panislavizmi yeni bir biçim­ de canlandiracağını, "demokratik Rusya'nın kaçınılmaz olarak Avusturya ve Türk Slavlarının ulusal bağımsız­ lık isteği duymasını büyük ölçüde sağlayacagını" ileri sürüyordu . . . "Sonra da Polonya sorunu suyüzüne çıka­ caktı. . Çarlığın çökmesiyle birlikte, şimdi merkezi öğe­ leri birleştiren demir bağ kopacağı için, Avusturya par­ çalanacaktı" (Kautsky bu sözleri de 1904 tarihli yazısın­ dan aktarıyor) . "Rus devrimi, Asya'nın sorur l arını Av­ rupa'nınkilere katarak, Doğu'nun ulusal emenerine ye­ ni ve güçlü bir hız verdi. Bütün bu sorunlar, bugünkü savaşta kendisini çok güçlü olarak duyurmakta, egemen sınıflar arasmda emperyalist eğilimler üstün gelmekle birlikte, proleter yi�ınlarla birlikte bütün halk yığınla­ rının öfkesi bakımından çok önemli bir özellik kazan­ maktadır" (s. 273) . Marksizmin kötüye kullanılmasının başka bir örne­ ğidir bu. Bir "demokratik Rusya" Doğu Avrupa ulusla­ rında özgürlük yönünde bir çaba uyandırıyorsa (bu, söz götürmez bir gerçektir) , tek bir ulusu bile özgürlüğe kavuşturmayıp sonucu ne olursa olsun birçok ulusu kö­ leleştirecek · olan şimdiki savaş, "yalnızca" emperyalist bir savaş değilmiş. "Çarlığın yıkılışı" Avusturya'nın çö­ zülmesi olacağına göre, demokratik olmayan ulusal ya­ pısı yüzün den Avusturya'yı yağma eden ve buradaki uluslara gittikçe daha büyük baskı getiren, geçici olarak güçlenmiş ve karşı-devrimci Çarlık "bugünkü savaşa" yalnızca emperyalist bir nitelik değil, belli bir ölçüde, ."

.

36

ulusal bir nitelik veriyormuş. "Egemen sınıflar", akıl­ sız küçük-burjuvayı ve yılgın köylüleri emperyalist sa­ vaşın ulusal eğilimlerinden sözeden masallarla kandır­ dıklarına göre, bir bilim adamı, "marksizm" konusunda bir otorite ve İkinci Enternasyonal'in temsilcisi, "halk" ve proleter yığınlar "ulusal" emellerini ortaya koyarlar­ ken, egemen sınıfların emperyalist eğilimler gösterdiği­ ni ileri süren bir "formül' yoluyla yığınları bu aldanışa yöneltıneye yetkilidir. Diyalektik, en bayağı ve en aşağılık bir safsataya dönüyor. Şimdiki savaşta ulusal öğe yalnızca Sırbista�'ın A4 vusturya'ya karşı yaptığı savaşla temsil ediliyor (bu, partimizin Bern konferansı kararında belirtilmiştir)'!. Geçerli olan, milyonları, "halk yığınlarını" içine alan ulusal kurtuluş hareketini ancak Sırbistan'da, Sırplar a­ rasında bulabiliriz. Bu yığın hareketi, Sırbistan'ın Avus­ turya'ya karşı savaşı, bir "sürekliliktir". Savaş yalıtıl4 mış olsaydı, yani gen el Avrupa savaşıyla, İngiltere'nin, Rusya'nın vb. bencil ve yağmacı amaçlarıyla ilişkili bu­ lunmasaydı, Sırhistan burjuvazisinin başarısını dilemek bütün sosyalistlerin görevi olurdu. Şimdiki savaşta ulu­ sal öğeden çıkarılabilecek doğru ve tamamen kaçınılmaz sonuç ancak bu olabilir. Bununla birlikte, şimdi Avus­ turya burjuvazisinin, din adamlarının ve militaristleri­ nin hizmetinde bulunan safsatacı Kautsky'nin çıkarma­ yı başaramadığı sonuç da budur. Ayrıca marksist diyalektik, son söz olarak, bilimsel evrimci yöntemde bir konunun tekbaşına incelenmesi­ ni, yani tek yan lı ve adamakıllı tahrif edilmesini ka bul etmez. Sırhistan - Avusturya savaşındaki ulusal öge ge­ nel Avrupa savaşında ciddi bir 9nem taşımaz ve taşıya­ maz. Almanya kazanırsa Belçika'yı, Polanya'nın bir par­ çasını daha, belki Fransa'nın da bir kısmını vb. yutacak­ tır. Rusya kazanırsa, Polanya 'nın bir parçasını, Erme­ nistan'ı, Galiçya'yı vb. yutacaktır. Sava§ " b er aber e" bi­ terse, eski ulusal ezilme sürüp gidecektir. Sırhistan için, yani bu savaşa katılanların belki de yüzde-biri için, sa­ vaş, burj uva kurtuluş hareketi "politikasının bir uzan-

37

tısıdır". Geri kalan yüzde-doksandokuzu içinse eınper. yalizmin, yani cançekişen burjuvazinin politikasının bir uzantısıdır. Bu politika, ulusları kurtarmaya değil, soy. maya yarar. Sırbistan'ı "kurtarmakta olan" üçlü Antant, Subistan'ın özgürlüğünü, Avusturya'nın yağma edilme­ sinde yaptığı yardıma karşılık, !talyan emperyalizmine satıyor. Herkesçe bilinen bütün bu şeyler, oportünistleri haklı çıkarmak için Kautsky tarafından hayasızca tahrif edilmiştir. Ne doğada, ne de toplumda "saf" bir görünüş vardır, olamaz da. Marksist diyalektiğin bize öğrettiği budur. Çünkü diyalektik gösterir ki, saflık kavramı, bel­ li bir darlık, bir konuyu tüm olarak, bütün ayrıntılarıy­ la kavrayamayan insan algısının tekyanlılığıdır. Dünya­ da "saf" kapitalizm yoktur, olamaz da Her zaman kar­ şılaştığımız, feodalizmle, yobazlıkla, ya da daha başka bir şeyle karışmış olan bir kapitalizmdir. Bundan do la­ yı, blrisi, bjze "ulusal" edebiya tla su katJlmamış soygun­ culuk amaçlarını bile bile gizleyen emperyalistlerce "halk yığınlarının" çirkin biçimde aldatılışını tartışır­ ken, savaşın "saf" emperyalist bir şey olmadığım anım­ satırsa, bu kişi ya alabildiğine ahmak bir bilgiç, ya da bir simsar ve hilebazdır. Tüm sorun, Kautsky'nin, egemen sınıflar i çin önemli etkenierin "emperyalist e­ ğilimler" (s. 273) olmasına karşılık, "proleter yığınlarla birlikte halk yığınları" için ulusal kurtuluş sorunlarının "önem taşıdığını" söylerken, bunu diyalektiği sözde "gerçeğin her türlüsüne" uygulayarak "pekiştirirken" (s. 273) , halkın emperyalistler tarafından aldatılmasını desteklemesidir. Kuşkusuz gerçek alabildiğine çok yan­ lıdır. Bu tamamen doğrudur. Ama, aynı ölçüde kesindir ki, bu sonsuz çok yanlılık içinde iki temel ve asıl özel­ lik vardır: savaşın nesnel özü, emperyalizm ''politikası­ nın bir uzantısı"ndan ibarettir; yani "büyük devletle­ rin" yıpranmış burj uvazisi (ve hükümetleri) tarafından başka ulusların soyulmasıdır. Buna karşılık, önde olan "öznel" ideoloji, yığınları aldatmak için yayılan "milli­ yetçilik" edebiyatındau oluşur. Kautsky'nin, ''savaşın başgösterdigi anda", "solcu,

..

38

ların"

durumu,

emperyal izm ya da sosyalizm arasında

bir seçenek olarak gördü� savın dan ibaret olan ve sık sık yi n ele diği bilinen safsata ü zer in de daha önce du­ ruldu.

Bu

arsızca

bir yalan dı r,

çünkü solcuların değişik

bir seçen ek geliştir diğini, yani ya partinin emperyalist bir soyguna ve kandırmaya katılacağım, ya da devri m ci eylemi

savunup h azırlayacağın ı

söylediklerini Kautsky

çok iyi bilir. Kautsky, Alma nya'd a solcuları, kend is inin

Südekum'lara yaptığı uşaklıkla ya ya bi l diğ i saçma ma­

salı sergilemekten yalnızca sansürün al ı koyduğunu da bilir. Kautsky,

arasında ki

proleter yığınlarla" biravuç parlamenter

"

ilişki" için çok eskimiş bir itiraz ileri sürü­

yor: "Kendi adımıza konuşmuş olmamak için Almanları biryana bırakalım . Vaillant, Guesde, Hyndman ve Plekhanov gibi insan­ ların hemencecik emperyalist oldu�unu ve sosyalizme ihanet et­ tiğini kim ciddi olarak doYtllayabilir? Parlemanterleri ve önde gelen kuruluşları biryana bırakalım . . . (Açıkçası Kautsky. Rosa Luxemburg ve Franz Mehring tarafından kurulan Dle ln.teru­ tionale dergisine de{tiniyor. Burada önde gelen kuruluşların poli­ tikası. yani Alman Sosyal Demokrat Partisinin resmi organları­ nın. yürütme kurulunun. parlamento grupunun vb. politikası lA­ yık oldu� nefretle işlenir) . . . Biravuç parlemanterin koydu� bir düzenin sınıf bilincine varmış dört milyon Alman proleterini, yirmidört saat içinde tam karşıya, eski amaçları yönüne döndür­ meye yettiiD.ni kim ileri sürmek cesaretini gösterir? Bu do�ruysa, kuşkusuz müthiş bir çöküı,ıün, yalnız partimizin de{til, aynı za­ manda yıj�mların çöküşünün belirtisi demektir. Yı�ınlar böylesine yüreksiz bir koyun sürüsüyse, yerin dibine batmaya hemen razı olalı m " (s. 274) .

Büyük bir otorite olan Karl K a uts ky, politik ve bi­

limsel bakımdan, tutumu

ve birsürü ac ı nac ak kaçamak­

larıyla kendisini çoktan yerin dibine batır mış tır . Bunu

anlayamayanlar, ya da hiç değilse d uyam aya nlar , sosya­

lizm

bakımından umutsuzdurlar.

Die Internationale'de

Kautsky ve o r ta kla rı nı eleştirirken onları en

bayağı

ya­

ratıklar haline sokan anlatım biçiminin Me hring, Rosa Luxemburg ve yandaşlarınca kullanılması, işte bu yüz­ den koşu llar a tam ola r ak uymaktadır. Düşününüz; ne de olsa savaşa karşı davranışını a­ çıklayabilecek du r umda

bulunan bütün insanlar (yani hemen yakal an ıp barakalara t ıkılmayacak , ya da hemen 39

vurulma tehlikesinden u za k

kalabilecek) , " bi ravuç par­ verme, b öyl e davranabilme hak­ ları vardır; karşı-oy da kullanabilirler. Rusya ' da bile, hiç­ biri bu yüzden dövü lm em i ş ya da tutuklanmamıştır) , biravuç memur, gazeteci vb. oldu. Ama Kautsky, bu sos­ yal ta bakay ı i h anet ve yür eksi zlikl e suçluyor. Kendisi, bu tabakanın oportün izm taktiği ve ideolojisiyle olan bağları için yı llarca önce notunu v ermiş ti. Genellikle lemanter" (bunların oy

bilimsel araştırmanın, özellikle

marksist

diyalektiğin

ilk ve tem e l gereği , bir y a za rı n, sosyalist hareket i çi n­ de ki eğil i ml eri n ş im d i k i sa v a.şımıyla -ihanet üzer i nd e konuşma, bağırıp çağırma ve gürültü koparına eğil imiy­

eğil im i arasında- uzun b uyan a yapılan savaşım arasındaki bağı in­ celemesidir. Ama Kautsky , bunun üzerinde tek söz söy­ lem iy or. Hatta eği limler ve istekler konusunda bile bir şey söylemiyor. Bugüne dek eğilimler vardı. Ama şim­ di yok. Bugün yal n ı z birtakım k öl e ruhlu insanların ad­ larının y a nk ıs ı vardır ortada. Bununla il gil i olarak, sözü başkasına getirm ek ve bir kimsenin "kabahatları­ nı" dostça ortaya dökmek için kurala uygun en elverişli y ol şudur: sen ben i tut, ben de seni. Martov, Bern'de v erd i ği bir derste "b un a nasıl oportünizm denebilir ?" di ye diretmişti (bak: no. 36, Sotsial Demokrat). "O s ı ra­ da Guesde, Plekhanov ve Ka uts ky . . . " "Guesde gibi a­ damları oportünizmle suçlarken Axelord daha dikkatli ol ma l ıyı z " d iy e ya z ıyord u (Golos no. 86 ve 87) . Kautsky, Berlin'de buna ş öy le kar şılı k veriyordu: "Kendimi sa­ vunmayacağım, ama Vaillant, Guesde, Hyndman ve Pl ek h a nov' u . . . " Herk e sin b eğendiği ne hoş bir topl u luk ! Kautsky, yazılarında, Hyndman'ı okşamak ve onun henüz emperyalizm tarafına yamandığını ortaya koy ­ mak için çok bayağı bir çaba göster m işti . Şimdi de ay­ n ı Neue Zeit ve sosyal demokratların tüm dü nyada ki ga­ zeteleri Hy ndman ' ı n emperyalizmi konusunda y ıllard ır yazıyorlar. Kautsky, ad ın ı andığı kişi lerin politik biyog­ rafilerin i incelemek zahmetine katlansaydı, bu biyogra­ filerin, öy le bir gecede değil, uzun yıllar emp eryal i zme teslim olma yolunu açmış durumları ve olayları kapsale ihanet diye bir şey görmeme

yıllardan

40

yıp k apsam ad ığı nı

anımsardı. Vaillant'ın

Jauresist'ler,

Menşevi kler ve bozguncular tarafından

Plekhanov'un

tutsak edilip edil m ediğin i ; Guesdist eg i limin , herhangi bir önemli ko n uda bağı msı z bir

tavır almaya y eterli ol­ mayan şu tipik cansız ve yavan Guesdist dergi Le So­ cialisme'de herkesin gözü önünde can verip vermedigi­ ni; Kautsky'nin kendisinin (bunu, Kautsky'y i Hyndman ile Plekhanov'un tam yanına k oy anla rın yararına olsun diye ekliyoruz) , Bernsteinism'e karşı savaşım ın ilk aşa­ malarında, Millerandism sorun unda kaygısız davranıp davranmadığını anlardı. Ancak Kautsky, bu

li der lerin karşı en ufak

limsel incelemesine

biyografilerinin bi­ bir ilgi bile göster­

ya da yine!iyerek kendilerini savunup savunmadığını; bu liderlerin eyle ­ minin, onların okığanüstü etkisi ya da kend i ler i n in as­ lceri bir örgüte yani burj uva eğilimi tarafından destek­ lenen gerçekten "e tkil i " bir b:ı ş ka e ğil i me yamanmala­ rından dolayı ciddi bir poli tik önem kazanıp ka zanma­ miyor. Hatta bu liderlerin ortaya attıkları savları,

oportünistlerin ve burjuvazinin

savlarını

dığını anlamak için hiçbir çaba göstermiyor. Kautsky bu sorunu in celem ey e başlamamıştır bile.

Onun tüm

kay gıs ı , yığınların gö z ler in e toz atmak, onları otoriter

dava ortaya koyup

adlarla şaşırtmak, belirli bir

onu her

yandan incelemelerini önlemektir*. ' . . . biravuç parlemanter

ta ra f ında n ortaya konan

bir düzen, sınıf bilincine varmış tam ka rş ıya

dört

milyo n proleten

yeterli dir . . . "

dö ndü rmeye

Söylenen her söz bir y al a n d ır. Alman

parti örgü­

tünü n dört milyon değil, bir milyon üyesi vardı. Her başka



Kautsky'n!n

Vatllant,

Guesde,

Hyndm

an

ve

PlekhıınoV'a

de�me.s!,

Lensch ve Haenlsch türünden önde gelen emperyalistler (oportünlstler biryanaı , kendi polltikalaruıı haklı gös­ termek için Hyndman ve Plekhanov'a değinirler; böyle yap maya hakları da vardır. Onlar, bir tek politika olduğunu söylerlerken gerçekten sözediyorlar. Ancak Kautsky, emperyalizme yönelmiş radikaller olan Lensch ve Haenlsch' den

bir yönden

ll!;renerek

olm adıj!ı

ve

de

sözedcr.

karakterlstiktir.

Bu

bir devrimci

ki, Kautsky'run tutumu

günahkarlara

a

olarak k ldıgı

ötekilerin

ben....ı m ed!j!i,

orıhrla

aynı

IÇin tannya şükreder ( !) .

görüşte

Gerçek şu

aynıdU'. DUygusal deYimler kullanan lld­

yUzlü �ove:llst Kautsky, David ve Helne, Lensch ve Haenlseh gibi �verı alık­ lardan çok

daha

i�rençt.ir.

41

örgütte ol dug u gibi, bu yıgm örgütünün topl u

istemi a11cak birl eşik po litik merkeziyle, sosyalizme ihanet et­ miş birav uç kişiyle ortaya çıkıyordu. Görüşünü söyle­ m es i istenen bu birav uç kişiydi. Oy ver mesi istenen bu biravuç k iş iydi. Oy verebi lecek durumda bulunan an­ lardı. Yazı yazabilecek durumda bulunan o nlardı. Yı­ gın lar a bir şey danışılmamıştı. Onlar, ya ln ı z oy kullan­ maktan yoksun bırakı lına kl a kalmıyor, biravuç parle­ manterin ve askeri otoritenin "emirleri"yle de ezilip pe­ riş an e d iliyorl ar d ı . Askeri bir örgüt vardı. Bu örgütün liderleri arasında ihanete rastlanmıyordu. Örgüt, "yıgın­

ları" kişi kişi çağırıyor, birer birer karşısına alıyordu ; liderlerinin öğütlediği gibi, y a orduya katılırsın, ya da vuru l ursun. Yığınlar örgütlenmiş biç imde eylem göste­ remiyordu, çünkü daha önce kurulmuş örgütl er ve "bi­ ravuç" Legi en' lerin , Ka utsky ' lerin ve Scheidemann'la­ rın oluşturduğu bir örgüt onlara ihanet etmişti . Gerek eski, çürük ve işe yaramaz örgütü ortadan k aldırmay a karar vermek, gerekse bir yeni örgüt k urmak zamau is­ terdi.

Kautsky, "yığınların''

sa v aş a

"misilleme" olarak,

" yirmi dört saat içinde" bir devrim yapacakları, emper­ ya l i z me karşıçıkıp "sosyalizmi" kuracakları, tersi du­ r um da "korkaklık ve ihanet" göste recekleri yollu saçma görüşü muhalif1erine, solculara yükleyerek onları yen­ ıneye çalışıyor. Oysa bu, biJisiz burjuva yazarlarının ve polis broşü rl er inin, devrimcileri "yenmek" için öte den­ beri kullandıkları büsbütün saçma bir şeydir. Kautsky de karşımızda bununla göster iş yapıyor. Ka u tsky'ni n sol m uha l ifler i, bir devrim "yapılamayacağını", d evrimie­ rin nesnel olarak (yani p artilerin ve sınıfların istem­ I er in d en bağ ı m s ız olarak) o lgu nlaşmı ş bulıranlar yoluy· la geliştiğini ve tarihe dönüştüğünü, örgütsüz durum­ daki yı�ı nlar ın istem b irliğinde n yoksun kaldığını, mer­ kezi bir devl e tin gü çlü terörist askeri örgütüne karşı savaşımın güç ve uzun bir iş olduğunu çok iyi bilirler. Liderlerinin ihanetine ugrayan yığınlar, kritik anlard a bir şey yapamazlar. Çün kü o sırada "biravuç" lider çok iyi durumdadır ve görev gereği savaş kredilerine karşı

42

oy kulla nırlar, "sınıf mütarekesine" ve savaşın haklı gös­

terilmesine karşıçıkarlar, kendi hükümetlerinin yenil­ mesi yönünde görüş ortaya atarlar, siperlerde kardeşlik yönünde propaganda yapılması amacıyla uluslararası bir örgüt kurarlar, devrimci eylemiere ba şlamanın ge­ reklili�i konusunda yasa dışı yayınla r ın* yapılmasını örgütlendirirler vb ..

Alman "sollarının" tıpkı bu ve buna benzer eylem­ ler düşündü�nü, a sk eri bir sansür altmda böyle şeyleri doğrudan açıkça konuşamadıklarını Kautsky çok iyi bi­ lir. Kautsky'nin, her şeye karşın oportünistleri savun­ ma isteği, onu eşsiz bir alçaklığa götürmüştür; o, aske­ ri sansürün perdesi arkasına girerek, kendisini sansü­ rün açıkta kalmaktan koruyacağı inancı içinde, solcu­ lara bilinen saçmalıkları yüklüyor.

VII. Kautsky'nin her tür hileye başvurarak, bu arada o­ portünistleri geniş ölçüde hoşnut ederek, bile bile kaçın­ dığ-ı ciddi bilimsel ve politik soru şudur: Nasıl oldu da, İkinci Enternasyonal'in en önde gelen temsilcileri sos­ yalizme ihanet ettiler? Kuşkusuz bu soru, liderlerin biyoğrafileri açısından ele alınamaz. lleride onların biyoğrafilerini yazacak o­ lanlar, sorunun bu açıdan da çözümlemesini yapacaklar­ dır; ama bugün sosyalist hareketi ilgilendiren şey bu değil, sosyal şovenist akımın tarihsel kökenlerini, ko§ul­ larını, önemini ve gücünü incelemektir. 1) Sosyal şo ve•

Burada

şunu

belirtelim ki, suııf

kin!

ve savaşımı tizerine yazılması.nt

yasaklayan hükümet karan karşısında, bütün sosyal-demokrat gaıetelerln adla..

rını

açıklamak hiç de gerekli de!tfldl.

gJb!, bu konuda yaz­ VorW&I!r&s bunu yapınca politik haklıydı . Ancak. partisiz ve �·ı

VorwaerU:'ln yaptılıı

mamaya rıı.zı olmak baya.[tılık ve korkaklıktl .

bakımdan öldü; Martov böyle söylerken

�mokra& olmayan

gazeteler tıuıundu�.

teknik gereksinimlerine

hbmet

oldutwı.u açıklama. Işinde mokratların ı�ı

sınıfı

yeraltı yazını

yasal gıı.2eteleri de unutmamak gerekti. Sosyal-de­

deıterlendlrilmesinl konu alıyordu. Yasal yokSW\du, neyin do�ru olmadıılını söylemeyen, bir yazım. Bu neden mllmkün olmtı$1ndt?

yazı.n.ı

btmdan

gerçek karşısında su;an

bunlann lşç!lerin bir bölümünUn

etti�tni, yııni bunların politika dışı gazeteler

sava.şın

43

nizm nereden çıktı? 2) Ona güç veren neyd i? 3) Onun· la nasıl savaşım verilmeliydi ? Soruna, ancak böyle bit· yaklaşım ciddiye alınabilir. "Bireysel" açıdan bir yak­ laşım pratikte bir kaçamak, bir parça safsatadır. Birinci soruyu yanıtlamak için, önce sosyal şove­ nizmin ideolojik ve po l i ti k kapsamının sosyalizmde da­ ha önce görülen eğilimlerle ilgili olup olmadığını ; sonra da şimdiki politik bölünmeler açısından, sosyalistlerin bugün sosyal şovenizmi savunanlar ve ona muhalefet e­ denler diye ikiye bölünınesinin, daha önceki tarihsel bö­ lünmelerle nasıl bir ilişkisi olduğunu anlamak gerekir. Sosyal şovenizrole anlatmak istediğimiz bugünkü emperyalist savaşta vatan savunması düşününün kabul edilmesi, sosyalistlerle burjuvalar ve bunların ülkelerin­ deki hükümetler arasında bir bağlaşmanın haklı görül­ mesi, bir kimsenin "kendi" burj uv a zi s in e karşı proleter devrimci eylemi sav unma y ı ve deslekleme yi reddetme­ sidir vb.. Sosyal �ovenizmin temel ideoloj ik ve politik kapsamının, oportünizmin dayanaklarıyla tamamen u­ y uştuğu apaçıktır. B unla r bir tek eğilimdir. 1 9 14 - 15'­ in savaş koşulları i çin de oportün i zm, sosyal şovenizme götürür. Sınıflar arasında işbirliği düşünü, oportüniz­ min temel özelliğidir. Savaş bu düşünü mantıki sonu­ cuna götürdü, onun olağan etkenlerini ve dürtülerini olağanüstü etkenler ve dürtüler ka ta r ak çoğalttı. Özel işlemlerin ve baskının işlemesiyle, bilisiz ve bölük-pör­ çük yığınları burjuvaziyle işbirliğine zorladı. Koşullar doğal o la ra k oportünizm yandaşlarını iki katına çıkar­ dı. Böylece dünün birçok radikallerinin n ede n bu kam­ pa döndükleri d eri nliğin e anlaşılıyor. Opor tün i z m yığınların temel çıkarlarını küçük bir işçi azınlığının geçici çıkarları uğruna feda etmek, ya da başka bir deyişle, işçilerin bir bölüğüyle burjuvazi arasında proletarya yığınının tümü n e karşı bir bağlaş­ ma demektir. Savaş, özellikle böyle bir bağiaşmayı ö­ nemli ve kaçınılmaz hale getirdi. Oportünizm, uzun y ı l­ lar boyunca, kapitalizmin gelişme döneminde özel du­ rumlardan doğdu. Bu dönemde ayrıcalıklı bir işçi taba­ kasının oldukça huzurlu ve kültürlü yaşamı, onları "bur,

,

44

juvalaştırdı", kendi uluslarının kapitalistlerinin sından onlara kır ın tılar verdi;

ma s a

­

on ları yoksullaşmış ve

bitkin düşmüş yıgınların sıkıntısından, sefaletinden ve devrimci ruhundan kopard ı Emperyalist savaş, bu tür­ lü olayların doğrudan bir uzantısı ve en yüksek nokta­ sına varmasıdır. Çünkü bu, büyük devletlerin ayrıca­ lıkları uğrunda, sömürgelerin yeniden bölüşülmesi ve öteki uluslar üzerinde egemenlik kurma yolunda giri­ şiimiş bir savaştır. İşçi sınıfının küçük-burjuva "üst ta­ bakas ı nın, ya da aristokrasisinin (ve bürokrasisinin) .

"

ayrıcalıklı

savunmak ve güçlendirmek

durumunu

için, buna uygun taktikleri savaş zamanında da sürdürülür. Bugünkü sos­ yal emperyalizmin ekonomik temeli budur*. Kuşk usuz

küçük-burjuvazinin oportünist umutları ve

alışkanlığın zorlaması, oldukça "barışçı" bir evrimin tek­ düzeliği, ulusal önyargılar, hızlı dön ü şler den duyulan Emperyalistterin ve burjuv�lnin



ayımıa

işçUeri

a ın

arıwı olarak "bUyük devlet" olm n

parçalama. ve

önemine

ve

ulusa.!

sosyalizmden ayncalıklara

verdlk\er1n1 gösteren birçok örnekler vardrr. İngiliz em­ pe:ryııllstt Lucııs, Daluı. Büyük Roma ve Daha Büyülı: loı\ltere (Oıdord, 1912) başlıklı bir kitabında, bugUnkü İngiliz fmparatorlutıında renkil elerlll insQn. !ann hukuki zayıflıkla.rı.ru do�ruluyor (s. 96 , ll'Tl ve "beyaz lşç1lerle renkl1 elerlll işçilerin yanya.rıa bulundl$1 imparatorll$ımuzdıı.... onlar aynı 6lçllde çaJışmıyorlar; beyaz insan daha çok renkil derili insarun gözctlsüdllr" diyor. Sosyal·Deınokratlar& karşı BUyük Bağlaşmanın eski sekreterlerinden Erw1n Be�er. Sava.şlan Sonra Sosyal-Demokrasi (1915) başlıltlı broşilrllnde, IICJII. ne kadar çok de�er

yal·demoktatlatın tutumunu övüyot ve onların "uluslararosı utoptk" ve "dev ­ rimci"

d�Uınl.erden ı.ızak ıs. «.), "sar bir Işçi partisi" h· r · 89

mişlerdir. Ama ağ ırbaş lı Kautsky, takkes ini giyer ek , li­ beral profesörlerin bin kez anlattığı "saf demokrasi"yle ilgili peri masalını yineleyip duruyor. Rosa Luxembur g'un 4 Ağustos 1914'te, Alman sos­ yal demokrasisinin kokmu§ bir ceset olduğunu söyle­ mesine şaşmamalı. Üçüncü yalan: "Diktatörlükten bir hükümet bi­ çimi olarak sözederken, bir sınıfın diktatörlüğünden sö­ zedemeyiz. Çünkü daha önce belirttiğimiz gibi, bir sı­ nıf hükümet edemez, ancak egemen olabilir . . . " hükümet edenler "örgütler" ya da "partiler"dir. Bu bir şa şkın lık , tiksindirici bir şaş k ı nlık tır , bay "Şaşkın Kafalı Ak ıl dan e ! " Diktatörlük bir "hükümet bi­ çimi" değildir. Bu gülünç bir saçm alıktır, Marx, "hükü­ met" biçiminden değil, devlet bi çiminden ya da tipinden sözeder. Bu başka bir şeydir, tamamen başka bir şeydir, Bir sınıfın, hü kümet ed emey ec eğin i söylemek de tama­ men yanlıştır. Böyle bir saçmalık, burjuva parl amento­ larından başka şey görme ye n ve "iktidar p ar tiler ind en" başka şey görmeyen "parlamento ahmağı"ndan başka bir kimsenin söyleyerneyeceği şeydi r. Her Avrupa ül­ kesi, Kautsky'ye bir e ge m en sınıf hükümetiyle ilgili ör­ nekler v erebilir . Örn eği n , yetersiz örgü tüne karşı n, Or­ taçağda toprak sah ip lerin in hükümeti böyle bir şeydir. Özetlersek : Kautsky, proletarya diktatörlüğü kav­ ramını eş si z biçimde tahrif etmiş ve Ma r x'ı bayağı bir liberal h a l in e sokmuştur. Yani k en dis i , burjuva demok­ rasinin sınıf özünü süsleyip parlatarak, her şeyden ön­ ce d e ezilen sınıfın devrimci zor kullanmasından çeki­ nerek. "saf demokrasi" üzerinde kaba laflar döktüren bir liberal düzeyine düşmüştür. "Proletaryanın d evr im­ ci d ik tatörlü ğü " kavramını, ezilen sınıfın kendisini e­ zenler e karşı devrimci zora başvurmasını ortadan kal­ dıra ca k biçimde "yorumlamakla" Marx'ı l i b era l tahrif yolunda dünya rekoru kırmıştır. Dönek Bernstein, dö­ nek Kautsky ile karşılaştırılınca yal nı zca bir züpp e ola­ rak k alıyor .

90

BURJUVA VE PROLETER DEMOKRASİ

Kautsky'nin utanmazca yüzüne gözüne bulaştırdı� sorunun aslı şöyle: Sağduyuyu ve tarihi küçük görmüyorsak, değişik sı nıflar varolduğu sürece, "saf demokrasi"den sözedeme

yeceğimiz açıktır. Ancak sınıf demokrasisinden söz ede biliriz. ("Saf demokrasi"nin hem sınıf savaşımını, hen �e devletin niteliğini kavrama eksikliği gösteren bilisiz ce bir deyim olmakla kalmadığını , aynı zamanda tama men boş bir söz olduğunu, çünkü komünist topluındı demokrasinin, değişme ve bir alışkanlık haline gelını süreci i çi nde eriyeceğini, ama hiçbir zaman "saf" de mokrasi olmayacağını burada söylemeliyiz.) "Saf demokrasi" deyimi, işçileri kandırmak isteyer bir liberalin yalanıdır. Tarih, feodalizmin yerini alar burjuva demokrasiyi, burjuva demokrasinin yerini a­ lan proleter demokrasiyi biliyor. Kautsky. ortaçağa bakınca burjuva demokrasinir. ilerici olduğunu, proletaryanın burjuva sınıfına karşı sa­ vaşımında bundan mutlaka yararlanması gerektiği ger­ çeğini "tanıtlamak" için düzinelerle sayfa ayırırken, as­ lında işçileri kandırmak amacıyla liberalce boş laflar e­ diyor. Bu, hem eğitilmiş Almanya, hem de eğitilmemi§ Rusya için bilinen bir şeydir. Kautsky, modern yani ka­ pitalist demokrasinin burjuva özü üzerine söz söylemek­ ten kaçınmak için Weitling ve Paraguay cezvitleri ve daha başka şeylerden çalımlı bir edayla konuşarak, iş­ çilerin gözlerine "okumuşluk" tozu fırlatmaktan başka bir şey yapmıyor. Kautsky, marksizmden, liberallerin, burjuvazinin kabul edebileceği şeyleri (ortaçağın eleştirilmesi, genel­ likle kapitalizmin ve özellikle kapitalist demokrasinin oynadığı ilerici tarihsel rolü) alıyor; ama marksizmde­ ki burjuvazinin kabul ederneyeceği ne varsa (burjuva­ zinin yıkılınası için ona karşı proletaryanın devrimci zor kullanmasını) biryana bırakıyor, sessizce geçiştiriyor ve gizliyor. İşte bu yüzden, öznel inançları ne olursa olsun. nesnel tutumu dolayısıyla, burjuvazinin bir uş::ığı oldu­ ğunu kesinlikle ortaya koyuyor. 91

Burj uva demokrasi, yük bir

sa hte rülen

tarihsel

ortaçağla karşılaştırılınca bü�

gelişmeyse de, daima

ve ikiyüzlü, için bir

zengin için cennet, tuzak ve aldatmacadır ;

sınırlı, güdük,

yoksu l ve sömü ­ demokrasi kapi­

talizmde böyle olmak zorundadır. Marx'ın

öğretisinin ön emli kısımlarından birini ol uş turan bu gerçek, "marksist" Ka u tsky'nin anlayamadığı şeydir. Kautsky, bu ön eml i konu üzerinde her burjuva dem okr a s isi ni bir ze ngi nler demokrasisi yapan koşulların bilimsel eleşti­ risi yerine, burjuvazi için "tatlı şey ler" sunuyor. Önce bu çok bilmiş Kautsky'ye (burjuvaziyi hoş­ nut etmek için) , büyük bir aşa ğılıkl a "unuttuğu" Marx ve Engels'in teorik önermelerini an ı m s a tal ım , sonra ko­ nuyu elden geldiğince herkesin a nlayaca ğı gibi açıkla­ en

yalım. Yalnız eski çağ devleti ve feodal devlet

değil, "mo­

dern devlet de, sermaye yoluyla gündelikçi işçiyi sö ­ m ü rm en i n bir aletidir" (Engels'in devlet üzerine olan yapıtı) .27 "Devlet, proletaryanın, düşmaniarına karşı kuv­ vete dayanarak baskıyı örgütlernek için, savaşımda, dev­

geçici bir kurumdan özgür halk devletinden sözetmek tam bir saçmalıktır. Prol e ta rya devriminden sonra da devlete gereksinim duy a caksa , bunu özgürlük adına değil, düşmanlarını baskı altında tutmak için du­ yacak tır . Ve, özgürlükten sözetmenin olanaklı old uğu gün, devlet, devlet olarak varolmaktan çıkar" (Engels'in Bebel'e mektubu, 28 Mart 1875) . "Ama gerçekte , devlet, bir sınıfın başka bir sınıf tarafınd an ezilmesi için bir makineden başka bir şey değildir ve monarşide olduğu kadar demokratik cumhuriyette de aynı şeydir" (En­ gels, Mar x' ı n Fransa'da !ç Savaş adlı yapıtma önsöz) . 28 Genel oy, "işçi sınıfının olgun luğun u n ölçütüdür. Bu­ rimde kullanmak zorunda olduğu

başka bir şey olmadığına göre,

günün devletinde başka bir şey olamaz ve olmayacak­ tır" (Engels'in devlet üzerine söyledikleri.29 Kautsky,

bu önermenin, burjuvazi tarafından kabul ed ilebi l ecek ilk kısmındaki nokta üzerinde geviş getiriyor. Ama dö­ nek Kautsky, altı

ceği ikinci

çizili

ve

burjuvazinin kabul edemiye­ "Komün, bir

kısmı sessi zce geçiştiriveriyor) .

93

parlamento olarak değil, bir kurum olarak, hem bir ya­

sa koyucu, hem de y ürütme organı olarak çalışacaktı . . .

Parlamentoda halkı egemen sınıfın hangi üyesinin tem­

sil edeceğini ve ezeceğini (ver-und zertreten) üç ya da altı y ıl da bir kararlaştırmak yerine, koroünler halinde örgütlenmiş halka -herhangi b ir işverenin kişisel se­ çimi gibi-, bu işletmeler [komünler ] için işçiler, sürve­ yanlar, muhasebeciler bulmaya yaramalıydı" (Marx, Paris Komünü ile ilgili Fransa'da İç Savaş adlı yapıtı) .30 Bilgiç Kautsky'nin çok iyi bildiği bu önermelerin herbiri, onun yüzüne indirilen birer şamardır ve onun dönekliğini iyice or taya koyar. B roş ürü n ün hiçbir ye­ rinde bu gerçekleri azıcık olsun an la dığını göstermez . Onun broşürü, marksizmin tümü yle bir alayıdır. Modern devletin temel ya sa ların ı, yöne ti min i , top­ lanma özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, ya da ''yasa ö­ nünde herk es i n eşit olduğu" ilkesini alın ; her dürüst ve sınıf bilincine varmış i şçin i n yakından tanıdığı bw-­ juva demokras isi nin ikiyüzlülüğünün kanıtını her adım­ da göreceksiniz. Demokratik olsa bile, anayasasında bur­

juvaya, işçilere karşı asker yollama, olağa n üs tü durum

ilim etme, "düzeni bozucu" bir olay karşısında ya da sömürülen smıfm kölelik durumunu değ�tirmeye, kö1e değilmiş gibi davranmaya çaba gösterme durumu kar­ şısında benzeri önlemler alma gibi şeyleri güvence altı­ na almayan, bu konuda en ufak bir açık veren devlet

yoktur. Kautsky, burjuva demokrasisini utanmadan süs­

lüyor; örneğin, Amerika'da ve İsviçre'de en demokra­ tik ve cumhuriyetçi burj uvazinin grev yapan işçilere nasıl davrandığını söylemeyi unutuyor.

Bilgiç ve ak ıllı Kautsky, bu k o nularda susuyor. Bu usta politikacı, bu konular ü z erinde susmanın bir kü­ çüklük oldu ğunu düşünmüyor. İşçi ler e , demokrasinin "azınlığı koruma" anlamına geldiğine benzer çocu k ma­ sa ll a rı n ı aniatmayı yeğ tutuyor. İnanılmayacak bir şey. ama böyle! Dü nya nın bütün "demokrasilerinde" u lu s­ lararası azınlıkların

(yani

sosyalizme alçakça ihanet et­

memiş, Renaudel ve Longuet, Scheidemann ve Kaulsky. Henderson ve Webb gibi k imselerin yaptığını yapma-

93

mış) emperyalist dünya tarafından boğazlandığının w boğulduğunun beş inc i yılında, içinde bulunduğumuz 1918 yılında, bilgiç Kautsky tatlı tatlı "azınlıkların ko­ runması" türküsünü söylüyor. Bununla ilgilenenler Ka­ utsky'nin broşürünün 15. sayfasını okuyabilirler. Üste­ lik bu bilgiç adam, broşürünün 16. sayfasında, onseki­ zinci yüzyıl İngiltere'sinin Whing'lerinden ve Torry'le­ rinden sözediyor. Ne yaman bir bilgiçlik ! Ne güzel bir burjuva uşak­ lığı ! Kapitalistler önünde nasıl da uygarca bir arzı en­ dam ve çanak yalayıcılığı! Bir Krupp, Scheidemann, Clemenceau, ya da Renaudel olsaydım, Kautsky'e mil­ yonlar öder, öpücükler yollar, işçiler karşısında onu ö­ ver, onun gibi "onurlu" insanlarla kurulacak bir "sos­ yalist birlik" isterdim. Proletarya diktatörlüğüne karşı broşürler yazmak, onsekizinci yüzyıl İngiltere'sindeki Whing'ler ve Torry'ler üzerine konuşmak, demokrasi nin "azınlığı koruma" anlamına geldiği savında bulun­ mak ve "demokratik" Amerika cumhuriyetinde enter­ nasyonalistlere karşı girişilen katliamlar için susmak, burjuvaziye uşaklık etmek değil midir? Bilgiç Kautsky, "önemsiz bir noktayı", yani bir burjuva demokrasisinde iktidar partisi için azınlığın korunmasının ancak başka bir burjuva partisi için söz­ konusu olduğunu, buna karşılık proletaryanın payına bütün ciddi, önemli ve temel konularda, "azınlığın ko­ runması" yerine olağanüstü durum ilfını ve katliamlar düştüğünü unutmuş ; belki de kazara unutmuş. Bir de­

mokrasi ne kadar çok gelişmişse, burjuvazi için tehli­ keli büyük bir politik anlaşmazlıkla ilgili olarak, katli­ am ve iç savaş o kadar yakındır. Bilgiç Kautsky, cum­

huriyetçi Fransa'da Dreyfus olayı3t, demokratik Ameri­ ka cumhuriyetinde zencilerin ve enternasyonalistlerin linç edilmesi, demokratik İn giltere'de İrlanda ve Ulster olayı32 demokratik Rus cumhuriyetinde 1917 Nisanında Bolşeviklere yapılan işkence ve katliamla ilgili olarak burjuva demokrasisinin bu "yasasını" inceleyebilirdi. Burada, yalnız savaş zamanında değil, barış zamanında geçmiş örnekler de seçtim. Ama tatlı yalanlar söyleyen 94

y

Kautsk , yirminci yüzyılın bu gerçeklerine karşı gözle­ rini kaparnayı yeğ tutuyor. Bunun yerine işçilere, on­ sekizinci yüzyılın Whing'leri ve Torry'leri üzerine çok yeni, çok ilginç, saşılacak kadar temiz ve sonsuz dere­ cede önemli şeyler anlatıyor. Burjuva parlamentoyu ele alalım. Bilgiç Kautsky'­ nin, demokrasi ne kadar ileri giderse, burjuva parlamen­ toların, borsalarm ve bankerierin çabalarına o kadar hedef olduğunu duymamış olması mümkün müdür? Bu. bizim burjuva parlamentoyu kullanmayacağımız anla ­ mına gelmez (Bolşevikler onu belki dünyadaki bütün partilerden daha iyi kullandılar, çünkü 1 912 - 1 4'te, Dör­ düncü Duma'da, işçi grupunun tümünü biz kazandık) . Bunun anlamı, Kauh. 'ky'nin yaptığı gibi, burjuva par­ lamento sisteminin ı-arihsel sınırlamalarını ve klasik ni ­ teliğini ancak bir liberalin unutabilmesidir. En demok­ ratik bir burjuva devletinde bile, ezilen insanlar, kapi­ talistlerin "demokrasisi" tarafından ilan edilmiş biçim­ se l eşitlikle proletaryayı gündelik köleleri yapan binler­ ce belirgin sınırlama ve kaçamak arasındaki apaçık çe­ l işmeyi her adımda karşısında görür. Kapitalizmin çü­ rümüşlüğüne, yalancılığına ve ikiyüzlülüğüne karşı in­ sanların gözlerini açan asıl bu çelişınedir. Sosyalizm teş­ vikçilerinin ve propagandacılarının halkı devrime ha­ zırlamak için durmadan gözler önüne serdikleri bu çe­ lişmedir. Şimdi, devrim dönemi başlayınca, Kautsky o­ na sırtını dönüyor ve cançekişen burjuva demokrasisi­ nin güzelliklerini övmeye başlıyor. Sovyet hükümeti bir proleter demokrasi biçimidir. Bu demokrasi, halkın büyük çoğunluğu için, çalışan ve sömürülen insanlar için, demokrasinin dünyada eşi gö­ rülınedik biçimde gelişmesini ve yayılmasını sağlamış­ tır. Kautsky'nin yaptığı gibi demokrasi üzerine koca bir broşür yazmak ve bunda diktatörlüğe iki sayfa, "saf de­ mokrasi"ye düzinelerce sayfa ayırmak, bu gerçeği gii­ rememek, konuyu tamamen liberal usulde tahrif etmek demektir. Dış politikayı ele alalım. Burjuva devletle. en d(•­ mokratik olanında bile, bu açıkça yürütülmet.. l b l k lu•r

95

yerde kandırılır. Bu, demokratik Fransa'da, İsviçre'de, Amerika'da ve İngiltere'de, başka ülkelerde olduğun­ dan çok daha geniş bir alanda ve çok daha ustalıkla ya­ pılır. Sovyet hükümeti, devri m c i bir davranışta dış po­ litika üzerindeki bu sır perdesini kaldırmıştır. Kautsky bunu görmemiştir . Bu konuda susmaktadu. Oysa bu, yağma savaşları döneminde, "dünyayı nüfuz b ölgeleri­

ne bölmek'' için gizli anlaşmaların yap ıldığı bir dönemde ( kapitalist hayd utlar için dünya nın bölüşülmesi ama­ cıyla) büyük önem taşır. Devletin yapısı nı ele alalım. Kautsky, önemsiz nok­ tala rı gözönüne getirerek, Sovyet anayasasında seçimle­ rin "dolaylı" olduğu savını ileri sürüyor; ama asıl soru­ nu gö zden kaçırıyor. Devlet aygıtının, devlet makinesi·· n i n sınıf yapısını g öremiyor. Burjuva demokrasisinde, kapitalistler, türlü oyunlarla -"saf de mokr asi "nin geliş­ tigi ölçüde daha ustalıklı ve etkili oyunlarla- halkı, yö­ netimin, basın özgürlüğünün, toplanma özgürlüğünün vb. dışında tutarlar. Sovyet hükümeti, halkı, özellikle

sömürülen halkı, dünyada yönetim işine katan ilk dev­ lettir (dar ölçüde alınca ikincidir , çünkü Paris Komü­ nü aynı şeyi yapmaya başlamıştı) . Çalış an insanların

burjuva parlamentolarına k atı lma sı (burj uva

demokra­ bankaların kararlaştırdığı önemli sorunlar üzerinde onlar karar veremezler) binlerce en­ gelle kösteklenir. İşçiler, burj uva parlamentoların ken­ dilerine yabancı kuruluşlar, burjuvazinin işçileri ezme­ sisinde, borsa la r m ve

sine yarayan aletleri, düşman bir sınıfın, sömürücü bir

azınlığ'ın

rarlar.

kurumları olduğ unu bilir, se zer , görür ve ka v­

Sovyetler, çalışan ve sö mü r ü len insanların kendi

gütüdür, bu örgüt onlara

kendi

ör­

devletlerini kurmaları

ve yönetmeleri için her bakımdan yardım eder. Çalışan ve sömürülen insanlar, kent proletaryası, bu örgütte i­ leri

karakolunu kurar;

büyük girişi m le r yoluyla en iyi seçmek ve seçilen­

biçimde birleşmeyi sağlar. Bununla, ler üzerinde denetim kurmak her

şeyden daha kolaydır. Sovyet biçimi örgüt, bütün çalışan ve sömürülen insan­ lar ın , ileri karakol çevresinde, proletarya çevresinde 96

birleşmesine kendili�inden

yardım eder. Eski burjuva

aygıtı -bürokrasi, z engi nlik ,

burjuva eğiti m i sosyal i� ,

lişki ayrıcalıkları vb. (burjuva d emokra sis i ne ka dar gelişirse, bu gerçek ayrıcalıklar da öyles ine çeşitlenir) ­

Sovyet bi ç imi örgütte tamamen yokolur . Basın özgür­

lüğü

ikiyüzlülüğe son verir, çünkü basımevleri

ve

ka�

ğıt stokları burjuvazinin elinden alınır. Aynı şey, en iyi

binalar, saraylar, viiialar ve malikaneler için de sözko­ nus udur Sovyet devleti binlerce güzel bi n ay ı bir anda sömürücülerin elinden aldı; böylec e demokrasi için ka­ çınılmaz olan toplanma hakkını, halk için b inler ce ve milyonıarca kez daha de mokratik hale getirdi. Yere l ol­ mayan Sovyetler için yapılan dalaylı seçiml er, Sovyet kon gre lerin in yapılm asını kolaylaştırır, ay gı t ın tümünü daha az masr aflı, daha hareketli , işçiler ve köylüler için daha yakın hale getirir. Prole tarya demokrasisi , herhangi bir burjuva de� mokrasiden milyon kez daha demokratiktir. S ovye t dev­ leti, en demokratik burjuva demokrasisinden milyon kez .

daha demokratiktir.

Bunu görmey en insan , ya bilerek burjuvaziye hizme t etmektedir ya da burj uva kita pla r ın ın tozlu sayfaları ara­ sından gerçek yaşamı g öre m eyecek kadar pol i ti k bakım�

dan ölü, burjuva demokrasisinin önyargılarıyla iyice

dolmuş ve bu yüzden kendin i tam am en burj uva uşak­ Iıgı na vermiştir. Bunu gör em eye n insan, sorunu ezilen sınıflar açı­ sından ortaya koymada yetersizdir.

Dünyada, ortalama işçil e rin tarım işçilerinin, ya da ortatama yarı-proleter tabakanın (yani ezilenlerin, nü­ ,

fusun büyük çoğunluğun u oluşturanların) ,

nalarda topl antı

yapma özgürlüğüne,

en

güzel

bi­

görüşlerini orta­

ya koymak ve çıkarlarını sav unmak için en büyük bası­ mevlerinden ve en büyük kağıt stoklarmdan yararlan­ ma özgürlüğüne, kendi sınıfının erkeklerini ve kadınla­ rını devletin yönetimine ve biçimlenmesine k a tılmaya teşvik özgürlüğüne eriştiği bir tek ülke, en demokratik burjuva ülkeler i de i çinde bir tek ül ke var mıdır? Kautsky'nin, bir ülkede, bunu kuşkulardan uzak ya,

97

nıtlayabilecek bir tek kişiyi, her şeyi anlamış bin tane işçi ya da çiftçi arasında bulabileceğini sanmak gülünç­ tür. Burjuva basınında gerçeğe değinen bazı kısımlar. dan anlaşılıyor ki, tüm dünyadaki işçilerin Sovyet Cum­ huriyetine sevgisi vardır; bunun da nedeni onların bu­ nu bir proleter demokrasisi, yoksulun demokras-isi ola· rak görmesi, burjuva demokrasisi, hatta bunların en iyi­ si olan zenginler demokrasisi yerine koymamasıdır. Bizi, burjuva bürokratları, parlamentonun burjuva üyeleri, burjuva yargıçlar yönetir. En demokratik olan­ larıyla birlikte ülkelerinde bütün ezilen sınıflardan yüz­ milyonlarca insan bu basit, açık ve şaşmaz gerçeği ken­ di yaşantısından bilir, günlük y a şam da sezer ve duyar. Ama Rusya'da bürokratik mekanizma tamamen parçalanmış. yerlebir edilmiştir. Eski yargıçların hepsi uzaklaştırılmış, burjuva parlamento dağıtılmış, işçi ve köylülere daha kolay temsil etme hakkı verilmiştir. On­ ların Sovyetleri, bürokratların yerini almış, ya da Sov­

yetler bürokratları denetim altına almış ve yargıç seç­ me hakkı Sovyetlere verilmiştir. Yalnız bu olay bile, Sovyet iktidarının, yani proletaryanın bu türden dikta­ törlüğünün, en demokrati k bir burjuva cumhuriyetin� den milyon kez daha demokratik olduğunun bütün ezi­ len sınıflar için anlaşılınasına yetebilir. Her işçi için böylesine açık ve belirgi n olan bu ger­ çeği Kautsky anlamıyor ; çünkü o, şu soruyu ortaya koy­ mayı "unutmuştur": hangi sınıf için demokr as i ? Çünkü o, "saf" (sınırsız mı? yoksa sınıflarüstü mü?) demokrasi açısından diretiyor. Shylock33 gibi diretiyor: Varsa da yoksa da "benim canım." Bütün yurttaşlar için eşitlik yoksa, demokrasi de yoktur. Bilgiç, "marksis t " , "sosyalist" Kautsky'ye sormamız gerek: Sömürülenle sömüren arasında eşitlik olabilir mi? İkinci Enternasyonalin ideolojik lideri tarafından yazılmış bir kitabı tartışırken böyle bir sorunun ortaya atılması zorunluluğu korkunçtur ve inanılınayacak bir şeydir. Ama "elini sahana koydunsa, arkana bakma" derler ya, ben de Kautsky üzerine yazmaya girişince, 8

sömürenle sömürülen arasmda neden eşitlik olamaya.

cagmı bu çok bilmiş adama anlatmak zorundayım.

SÖMÜRÜLEN ARASINDA EŞİTLİK OLABİLİR Mİ?

SÖMÜRENLE

Kautsky'nin savı şu: 1) ' 'Sömürenler her zaman nüfusun küçük bir azınlığını luşturmuşlardır." (Kautsky'nin broşürü, s. 14 l .



Bu, her bakımdan doğ r u. Bunu hareket noktası a-

lınca, nasıl bir sav ortaya çıkar? B ir isi , marksist, sos­ yalist bir yoldan savda bul una bilir. O zama n sömürü­ lenle sömürenler arasındaki ilişki den hareket edilir. Ya da başka birisi, liberal, burjuva-demokratik bir yoldan

savda bulunabilir. Bu durumda da, çoğunlukla azınlık arasındaki il:i§ kide n hareket edilir. Marksist yold an savda bulunursak, şöyle dememiz

gerekir: sömürücüler, kaçın ı lmaz olarak, devleti ( ş im di demokrasiden, yani devlet b içimlerinin birinden sözedi­ yoruz) kendi sınıflarının bir aracı, sömürülenler üze rin­ de bir egemenlik aracı haline sokarlar. Bundan dolayı, çoğunl uğa yani sömürülenlere egemen olan sömürücü­

ler varolduğu sürece, demokratik devlet, sömürücüler için bir demokrasi olmak zo rundad ır. Sömürülenterin devleti, böyle bir devletten temelden far klı olmalıdır. Bu devlet, sömürülen iç in bir demokrasi, sömürenıeri ezmek için bir araç olmalıdır. Bir sını fın baskı altında olmas ı o sınıf için eşitsizlik , onun "demokrasi" ·dış ı bı­ rakılması demektir.

Liberal bir yolda n sav ileri sürersek, .şöyle demek zorundayız : çoğunluk karar verir, azı n lık kabul eder.

Uymayanlar cezalandırılır. Hepsi bu kadar. Genellikle devletin, özellikle "saf demokrasinin" sı nı fsal niteliği ü­ zerin e bir şey söylemeye gereksinim yoktur, çünkü ko­ n uya aykırı düşer. Çünkü çoğun luk çoğunluktur, azın­ lık azınlıktır. Bir kilo et bir kilo e tt i r , olup olacağı bu­

dur.

İşte

Kautsky'nin savı aynen böyledir.

2) "Neden proletarya ik tidarını , demokrasi ile uyuş�

99

mayacak bir bi çi m olarak kabul etmek ger ekir?" (s. 21)

ardın dan Marx'ın bir sözüne ve Paris Ko­ ilgili seçim rakamlarına dayanan, proletarya­ nın çoğ'unlukta oldu ğunu gösteren çok a y rı ntılı ve ge­ reksiz bir a çıkl ama geliyor. Sonuç §U: "B öy l esine halkın içine kökleşmiş bir rejimin de mokr asi y e saldırmasının or ta da en ufak bir nede n i yoktur. Demokrasiyi ezmek diyor. Bunun

m ü nü 'y l e

için zorun kullanıldığı hallerde zor kullanmaktan

vaz­

zaman olanağı yoktur. Zor karşısına ancak zor çıkabilir. Ama halk tar afı ndan desteklendi­ ğini bilen bir rej im, zora ancak demokrasiyi korumak v e onu yıkmamak için başvurur. En güvenilecek temeli, yani gene l oyu, bu geniş manevi otorite kaynağını ter­ ketmeye yeltenirse, bunun intihardan farkı yoktur." geçmenin de her

(s. 22) .

Gördüğünüz gibi, Kautsky'nin savında sömürenle sömürülenler arasındaki ilişki kaybolmuştur. Geriy e ka­ lan, genel olarak ço ğun l uk ve genel olarak azınlık; de­ mokrasi, daha önce tanıdığımız "saf demokrasi"dir. Bütün bunlar, Paris Komünü dolayısıyla söylen i­ yor. Konuyu daha iyi belirlem ek için, Marx ve Engels'­ in, Paris Komünü doıayısıyla, diktatörlük üzerine neler söylediğini göstermek amacıyla onlardan aktarmalar yapacağım: Marx: " . . İşçile r burjuvazinin direnişin i .

kırmak i­

çin . . burjuvazinin diktatörlüğü yerine kendi devrim­ ci diktatörlüklerini koyarlarsa . . . devlete devrimci ve geçici bir biçim vermiş olurlar . . . ''34 .

Engels: " . . . Yenen taraf" (bir devrimde) " egem enlı ­ ğini, silahların gericilerde uyandırdığı korkuyla sür­ dü rmek zorundadır. Paris K omü n ü, burj uvaziye karşı, silahlanmış bir halkın otoritesini kullanmasaydı, bir günden fazla tutunabilir miydi? Tersine, onu bu otori­ teyi çok az kullanmış olmakla kınayamaz mıyız?"35 Engels: " . . . Devlet,

düşmanıara karşı, kuvvete da­ için, savaşımda, devrimde kullanmak zorunda oldu ğ u geçici bir kurumdan başka bir şey olmadtğına göre, özgür halk devletinden sözet­ yanarak ba skıyı örgütlernek

mek tam bir saçmalıktır. Proletarya devrimden sonra

da devlete gereksinim d uyacaksa ,

bunu özgürl ük ad ın a

değ i l, düşmanlarını baskı a ltı nd a tutmak

tır.

için duyacak­

Ve, özgürlükten söze tm enin

olanaklı oldu� u gün. devlet, devlet olarak varolmaktan ç ıkar . . . "36 Kautsky, liberal

devri m in bir

prol ete r devrimden

gökyüzünün d ünyadan uzak olduğu ka dar, Marx ve En� gels'ten uzaklaşmıştır. Saf demokrasi ve ya lın ''demok·

rasi", Kautsky'nin sözünü ettiği "özgür halkın devleti"· ilgili bir yakıştırmadır, yani tam bir saçmalıktır. Ka­ utsky, bilgiç geçin en bir avanağın çok bilmişliği, ya da

y]e

on yaşındaki

kız öğrencinin

bir

ğ;unluk bizd eyse

saflı�ıyla

soruyor: Ço�

diktatörlüğe neden ge reks inim

duya­ lım? Marx ve Engels açıklıyorlar: - burjuvazinin direnişini kırmak için; - gericilere korku vermek için; - silahlanmış halkın burjuvaziye karşı otoritesini kurmak için;

- proletaryanın, düşmanıarına ka rşı, kuvvete da­ yanarak baskıyı örgütlernesi Kautsky

bu

için.

Demokrasinin onun burjuva nitel i ğin den baş­ olmuş bir halde, d urmad an şunu ile­

açıklamaları antamıyor.

''saflığı'yla aklı çeli n m i ş,

ka

yanını görmez

ri sürüyor: çoğunluk, çoğunluk olduğundan, azınlığın "dire n işin i kırmak" ve "onu kuvvete dayanarak baskı alt ına almak gereksinimini" duymaz, demokrasiyi ç iğ­ neme durumlannı.n önüne ge çmek yeterli dir. Demokra­ s i ni n "saflığı"yla aklı ç eli ne n K a u tsky, burjuva d em ok­ ratların işlediği küçük hatayı istemeyerek işliyor; yani gerçek eşitliği değil, biçimsel eşitliği (kapitalizmde bir hile ve ikiyüzlülükten ba şka bir şey olmayan eşitliği) ele

alıyor.

Sömürenle

Bu

sömürülen

eşit

olamaz.

gerçek, Kautsky'ye ne kadar

çirk in

gorunurse

görünsün, sosyalizm hiçbir zaman sömürenle sömürü­ lenin eşitliğini kabul edemez. B aşka bir gerçek: bir sın ıfın öteki s ı n ıfı sömürme­ sinin bütün olasılıkları yokedilinceye dek gerçek eşitlik olamaz.

Sömürücüler, ortada başarılı bir ayaklanma, ya da 101

ortada bir başkaldırma durumunda bir çırpıd a yen ilgiye ugratılabilirler. Ama çok seyrek ve öz�l durumlar dı­ şında, sömürücüler bir çırpıda yokedilemez. Büyük bir ülkenin bütün toprak sahiplerine ve kapi tal istlerine bir çırpı da e lkom an ın olanağı yoktur. Ayrıca, yasal ve po­ litik bir eylem olarak, ya lnız elkoma da uzun erirnde konuya çözüm getirmez; çünkü toprak s ahiple rin i ve ka­ pitalistleri gerçekten güçsüz dil§"ii rme k, fabrikaların ve çiftiikierin yönetimini ta mamen değiştirmek, bunların başına işçileri gerçekten getirm ek gereklidir. Eğitim, zengin bir yaşamın koşulları ve alışkanlıklar sayesinde birçok kuşağı rabata kavuşmuş sömürücülerie, en ile­ ri ve en demokratik burj uva cumhuriyetlerde bile, ço­ ğunluğu ezilmiş, geri kalmış, ihmal e dilmiş, yılm ış ve parça lanmı ş olan sömürülenler arasında eşi tlik olamaz. Sömürücüler bir devrimden sonra da, uzun zaman, mutlaka birçok pratik üstünlüklere sahip olma durum­ larını sürdüreceklerdir. Pa raları olacaktır (çünkü para­ yı birden ortadan kal d ı rmanın olan ağı yoktur) ; çoğu za­ m an, bazı taşınabilir malları, bol sayıda bulunacaktır. Çeşitli ilişkileri, örgü tle m e ve yönetme alışkanlıkları o­ la caktı r. Onlar bütün yönetim "s ırlar"ını (görenekleri, yöntemleri , araçları ve olanakları) bilecektir. Eğitimde üstünlük onlarda olacaktır. Yüksek tekn i k personel (burjuvazi gibi yaşayan ve dü şün enler) ile sıkı ilişki ­ ler, savaş sana tın ın en büyük deneyimi ( bu nokta çok önemlidir) vb., vb. hep onlarda bulunacaktır. Sömürücüler yalnızca bir tek ülkede yenilgiye uğ­ ratılabilirse -kuşkusuz bu tipiktir, çünkü birçok ülke­ de bir anda kendiliğinden bir devrim olması çok az gö­ rülebilecek bir d u rum dur- sömürücülerin uluslararası ilişkileri geniş olduğundan, onlar sömürülenlerden da­ ha güçlü olacaklardır. En geri kalmış ortahaili köylü, za n aatçı ve benzeri n üfus gruplarından bir b ölü ğün ü n sömürücülerin ardından gittiğin i, Komün de içinde, (Versailles birlikleri arasında proleterler de vardı ve bilgiç Kauts�y bunları unutmuş) bütün devrimler ta­

nıtlamıştır.

Bu durum karşısında, tam anlam ı yla derin ve cid102

di bir dev ri md e , sonucu ço �nl ukla azınlık arasındaki ilişkinin

belirleyeceğini sanmak aptallığın zirvesi , ba­ yağı bir liberali n en ahmakça önyargısı, insanları yer­ leşmiş bir tarihsel gerçek ten uzaklaştırarak aldatma ça­ basıdır. Bu tarihsel gerçek, her derin devrimde, sömü­ rülenler ü zerinde yıllardır önemli prati k üstünlükler elde eden sömürücülerin uzun, inatçı ve um utsuz di­ reniş inin kural ol duğunu gösterir. Ahmak Kauts ky ' n i n duygusal hayalleri dışınd a , sömürücüler, son umutsuz savaşta, ya da bir dizi savaşta üstünlüklerini k u llan ma­ ya giri şrneksi zin sömürülen çoğunluğun kararına hiç­

bir zaman ken dil erini teslim etmeyeceklerdİr.

Kapitalizmden komünizme geçiş, bir tarihsel döne­ min tü münü kapsar. Bu dönem sona erinceye dek, sö­ mürücüler eskiyi getirme

umudunu

terketmezler ve bu

umut eskiyi getirme ça balarına dönüş ü r. Uk ciddi yenil. .

gilerinden sonra, yenilgiyi hiç düşün memi ş olan. bunun olacağına hiç inanmamış, bunu aklından geçirmemiş o­ lan

yenik sömürücüler, on kat artan bir

gü ç le,

yüz kat

büyüyen büyük bir hırs ve kinle, tatlı ve ra hat bir ya­ şam süren, şimdi de "aşağılık bir sürü" tarafından mah­ volmaya ve yoksulluğa (ya da "bayağı" işe . . . ) mahkum edilen ail el e ri adına y i tir d i kl eri "cenneti" yeniden kur­

mak için savaşa atılırlar. Kapi ta l ist sömürücülerin tre­ ninde küçük-burjuvazinin geniş bölükleri arkadan ge­ lirle r . Bütün ülk elerde

kazanılan tarihsel deneyim gös­ ön c e ne yapacağını bilemez, kararsız kalır, ama günün birinde proletaryanın arka­ terir

ki. küçük-burjuvazi

sından yürür, ertesi gün gene devrimin güçlüklerinden

korkmaya başlar. İş�ilerin ilk yeni lgi leri n de ya da yarı �yenilgilerinde pani�e kapıl ır, iyice sinirlenir, şaşkın

halde ortal ıkta dolaşır, sümüklerini ç eke r, bizim Men. şe vikler ve Sosyalist Devrimciler gibi, bir kamptan öte· kine koşuşur. Bu koşullar içi n de , nemde, çok eski,

bin

savaşın iyice

kızış tıitJ bir d ö·

yıl eski tarihsel ayrıcalıkların va­

rolup olmaması sorununu or taya çıkar d ığı bir zamanda,

ve azınlıktan, saf d e mokrasi d en sözetmek, dik­ tatörlükten, sömürenle sömürülen arasında eşitlik oldu� çoğunluk

103

ktmdan deni vurmak, böyle bir yola sapmak için, iyice ahmak ve a l abi ld i ğin e bön olmak ger ekir

.

Ama 187 1 ve 1 9 14 aras ı nd a k i oldukça " barı şçı" kapi­

talizm

dönem in de oportünizme ,

ke n d i le r ini adamış sos­

yalist pa rtilerde sa flığın kirleri, ahmaklığı ve

dönekliği

birikegelmiştir . . .

Okuyucu her h al d e farkına varmıştır ki,

broşürün­

den yukarıya aktarılan bölümde Ka utsky genel oya el­ ,

koma çabasından sözediyor (genel oyu m an ev i otorite­ rün derin kaynağı olarak niteliyor ; buna karşılık En­ ge ls, aynı Paris Komü n ü ve aynı diktatörlük sorunuy. la ilgili olarak, silahlı insanların burjuvaziye karşı o­

tori te sinden sözediyordu. Burj uva görüşle

de vrim ci gö­

rüş arasmda "otorite" konusunda çok karakteristik bir ayrım . . . ) .

ki, sömü r ücü l eri ayrıcalıkla­ konusu ·yalnızca bir Rus soru­ n udur ve genel olarak proletarya diktatörlüğünün bir sorunu değildir. Kautsky ikiyüzlülüğü biryana bıraka­ rak, broşürünü Bolşeviklere Katşı diye adlandırsaydı, bu başlık broşü r ü n içindekilere uygun düşerdi. Ken­ Kabul

etmek

gerekir

rından yoksun bırakma

disi de o zaman ayrıcalıklardan açıkça konuşmakta hak­

lı olu r du Ama .

Kautsky önce bir "teorisyen"

olarak or­

taya çıkmak istemiştir. Broşürüne geneı olarak. "Prole· tarya Diktatörlilğü" adı n ı vermiştir. Kendisi broşürü­

nün

altıncı paragrafla başlayan ikinci bölümünde özel­

likle Sovyetlerden

ve Rusya'dan sö zeder . Birinci kısım­ da (ben de burad an aktarma yaptım) genel olarak de­ mokrasi ve diktatörlük konusu işlen iyor Kautsky, ayı­ .

r ıcahklardan sözederken,

teoriye metelik değer verme­

yen Bolşevikierin bir muhalifi olarak,

kendikendine

iha­

net etmiştir . Çünkü teori, yani demokrasinin ve dikta­ törl ü ğün sınıf temellerinin genel olarak (özel olarak bir ulus için değil ) usa vurulması, ayrıcalıklar

zel

gibi ö­

bir konunun değil genel bir sorunun işlenmesi yo,

104

luyla yapılmalıdır. Yani sömürücülerin alaşağı edildi­ ği ve onların devletini n yerini sömürülerrlerin devleti­ nin a ldı ğı tarihsel dönemde, zenginler için, sömürenler

için demokrasinin korunup korunmayacağı sor unu üze­ rinde durulmalıdır.

Bir teorisyen sor unu ancak bu yoldan s unabilir. Paris Komünü örneğini biliyoruz

,

marksizmin ku­

ruculannın b ununla ilgili olarak bütün söyledi k ler in i biliyoruz. Bu malzerneye d ay ana r a k , örneğin ben b ro

·

şürümde demokrasi ve diktatörlük sorununu inceledim.

Devlet ve ihtilal Ekim Devrimi'nden önce yazılmıştır, oy sını rl anması konusunda hiç bir şey söyleme­ dim. Şimdi söylemek gerekir ki, ayrıcalıklarm sınırlan­ ması, diktatörlüğü n genel bir sorunu değil tamamen ulusal bir sorundur. Ayrıcal ı kların sınırlanması soru­ hakkının

,

nuna, Rus devrimi n in özel koşulları ve de vrimi n geliş­ mesinin özel yolu incelenerek yaklaşmak gerek ir. Bu, ileride bu br o şürde yapılacaktır. Ama ileride Avrupa'­ da çıka c ak proleter devrimlerinin hepsinin, ya da ço ­ ğun l uğunun mutlaka burjuvazinin ayrıcalıklarını sınır­

landırmayı gerektireceğini şimdiden güvenceli görmek bir y anlışlık olur. Belki de sı n ı r l and ırma olabilir. Belkı de sav aştan sonra ve Rus devrimi deneyiminin a r d ın ­

dan böyle olacaktır. Ama bu, diktatörlüğün uygul a n­ ması

için mutlaka gerekli değildir; "d iktatörlük" kavra�

ın ının kaçınılmaz bir özelliği değildir, tari hsel ve sımfsal "diktatörlük" kavramında mutlaka bulunması ge re ke n bir koşul değildir. Diktatörlüğün zorunlu özelliği, ger ekli koşulu bir

sınıf olarak sömürücülerin zorla ba skı altına a l ı nma sı bunun sonucu olarak "saf demokrasi"nin, yani bu

,

sınıf­

la ilgili olarak, eşitlik ve özgürlüğün bozulmasıdır. Teorik olarak sorun ancak bu yoldan ortaya konu­ labilir. Kautsk y sorunu bu yoldan o rta ya koymayı ba­ ,

şaramayıp, Bolşeviklere yalnız bir te or isye n olarak de­ gn, aynı zamanda oportünistlerin ve burjuvazinin biı· dalkavuğu olarak karşı olduğunu göstermiştir. Kapitalizmin ulusal özellikleri ne ol ursa

olsun, sö­

mürücülerin demokrasisinin şu ya da bu b içimde sınır-

105

landığı, (tamamen ya da kısmen) ortadan kaldırıldığı ülkelerde bu sorun, şu ya da bu kapitalizmin, şu ya da bu devrimin ulusal özellikleri sorunudur. Teorik sorun değişiktir: sömürücü sınıfa ilişkin demokrasiyi ortadan kaldırmadan proletaryanın diktatörlüğü mümkün mü.

. ?. dur

Kautsky'nin kaçındığı asıl soru, teorik bakımdan ö­

nemli ve en önde gelen soru budur. Kautsky, yukarı­ ya aldığım ve bu soruya yanıt olan kısım l a r dışında, Marx ve Engels'ten her tür bölümleri aktarmıştır. Kautsky, burjuva

hoşa

giden her

şeyden,

liberallerin ve

demokratların kabul edebileceği, onların dü­

şüncelerinin çevresi dışına ç ıkmayan her şeyden söz e­ der . Ama asıl ş ey ü zerinde, yani burjuvazinin direnişi­

ni kırmadan, düşmanları zorla teslim almacL:ın proletar­ yanın zafere ulaşamayacağı, nerede "zora dayanan bas­ kı" varsa orada "özgürlüğün", demokraSinin bulunama­ yacağı gerçeği üzerinde konuşmuyor. Kautsky bunu anlamamıştır.

Şimdi Rus devrimi deneyimini, temsilci Sovyetler­ le Kurucu Meclis37 arasında başgösteren, Kurucu Mec­ lisin dağılmasına ve burj uvaziden ayrıcalıklarının ge­ ri alınmasına götüren anlaşmazlığı inceliyeceğiz.

SOVYETLER DEVLET ÖRGÜTÜ OLMA YÜREKLİLİGİNİ GÖSTERiYORLAR Sovyetler, proletarya diktatörlüğünün Rus biçimi­ dir. Pro leta ry a diktatörlüğü üzerine bir kitap yazan marksist bir teorisyen,

konuyu

gerçekten incelemişse

(Menşevik ağzında türkü söyleyen Kautsky'nin yaptığı gibi

diktatörlüge

karşı

küçük-burjuva

ağıdım

yinele­

rnekten başka bir şey yapmışsa) , önce diktatörlüğün ge­

nel bir tanımlamasını yapmalı, sonra da bunun özel bi-

106

çimini, ulusal olanını, Sovyetleri inceleıneliclir. Prole­ tarya diktatörlüğü biçimlerinden biri olarak bunlar ü­

zerinde eleştirisini ortaya koy malıdır . Marx'ın diktatörlük üzerine olan öğretisini liberal bir "yorumlamadan" geçirdiğine göre, Kautsky'den cid­ di bir şey beklenemiyecegi açıkça anlaşılıyor. Ama o­ nun, Sovyetlerin ne olduğu, bu konuyu nasıl ele aldık­ ları sorusuna yaklaşma biçimi çok karakteristiktir. Kautsky, Sovyetlerin 1 905'te ortaya çıkışiarına de­ ginerek diyor ki : Sovyetler " proleter örgütlenmenin en ka p samlı biçimini oluşturmuşlardır, çünkü bu örgüt bü­ tün gündelikçi işçileri iç ine alır" (s. 3 1 ) . 1905'te Sov­ yetler bölgese l k ur uluşlar dır. 19 17'de ulusal bir örgüt durumuna geldiler. Kautsky şöyle sürdürüyor: "Sovyet biçimi örgüt, ardında büyük ve parlak bir tarih bı­

rakmıştır ; tınünde de daha büyük bir gelecek vardır. Yalnız Rus­ ya'da değil, her yerde, Proletaryanın ekonomik ve politik savaşı­ mının eski yöntemlerinin her yerde yetersiz (almanca "yete r­ siz" anlamına gelen versaır:en sözcüğü bazan "yetersiz,. anlamın­ dan daha güçlü ; bazan da "güçsüz" anlamından daha zayıftır ) kaldı�ı ortaya ç ık ıyo r. Mali sermayenin emr indek i büyük eko­ nomik ve politik güçlerin üstesinden gelinemiyor. Bu eski yön­ temler biryana atılamaz ; bu n l ar normal za man l a r için mutlaka gerekl id ir . Ama z aman zaman bunların uygu n düşmed@ görev­ ler ortaya çıkıyor. Bu görevler, ancak işçi sınıfının bütün politik ve ekonomik araçların biraraya getirilmesi sonucu, başarıyla çö­ z ü mlen ir" (s. 32).

Bunun ardından genel grev ve "sendika bürokra­

sisi" üzerine bir uslamlama

geliyor ki, "zaınanımızın

bir özellig-i haline gelmekte olan büyük toplu savaşım­ ları yönetme bakımından yararsız" olacağı için sendika­ lar kadar gereksiz bir şey . . _

Kautsky sözünü şöyle bağlıyor : "Böylece, Sovyet biçimi örgüt, zamanımızın en önemli gü· rüntüsüdür. Sermaye ile işçi arasında yöneldi�imiz büyük savıı şımlarda asıl önemini kazanacağı anlaşılıyor. "Ama Sovyetlerden daha çok i stey ebili r miyiz? Bo!�cvild4 · r . 1917 Kasım Devriminden " (bizim usulüroüze göre Ekim De �T i m i ı "sonra, Sol Sosyalist Devrimcilerle bağıntılı ola rak Rus İ� grupu. Vpervod grupa. Bund, Letonya Sosya l Demokrat Par­ tisi, Litvanya Sosyal Demokrat Partisi, Polonya Sosyal De­ mokrat Partisi, Polonya Sosyal Demokratik Muhalefeti, Po­ lonya Sosyalist Partisi (sollar) . Konferansın görüş alış-verişi �pmak üzere toplanmasına ve ballayıcı kararlar alacaıtının sanıimamasma karşın, parti­ nin birli� konusunda Kautsky'nin sunduğu karar ö rneğ i oya konm uştur . Bolşeviklerle Letonya sosyal demokratları oy a katılmayı reddetmişler, ama karar örneği ço�nlukla kabul edilmiştir. İkinci Enternasyonal, "partid e huzur" sağlamaya çalışıyor. muş gibi davranarak, Bolşeviklerin bozguncuların uyusın a politikasını eleştirmekten vazgeçmesini iştedi. Ama Bolşe­ viider uzlaşmayı reddettiler. Oportünist Ikinci Enterna.;yo­ nalin kararlarına ba�lanmayı ve herhangi bir ödünde bulun­ mayı kabul etmediler.

13

Lenin, Liebknecht'in, asıl de�niyor.

dü$!nan

keDd i ülkemizdedir sözüne

14 Gaponade -

Gapon adlı bir papazın adından alınmıştır. Bu papaz, 9 Ocak 1905 'te. Çar'a bir dilekçe sunmak üzere, St. Petersburg işçilerinin Kışlık Saraya ya p tı !ı yürüyüşü düzen­ lemiştir. Çar, işçilerin, karıları ve çocuklarıyla ya ptı k l arı bu masum gösterisine karşı ateş açılması için askerlerine emir vermiştir. l.OOO'den fazla insan ölmüş, 5.000 kişi yaralaıı­ ınıştır. Kanlı 9 Ocak olayı, işçilere durumlarını yalvarmayla de�il, ancak devrimci bir savaşınıla düzcltebileceklerini göster­ miştir.

15

Bu yazı. Lenin tara fından almanca olarak yazılmış ve Ocak 1916'da Zimmerwald solu nun teorik organı olan Vorbotc'nin (haberci) ilk sayısında yayınlanmıştır. Daha önce Lenin, ay­ n ı başlı k altında rusça bir yazı yazmıştı. Bu ya zı ilkin 1924 'tt· Proleıarskava Revolutsia derg isi n d e yayınlanm ıştır : metrıi Vorbote'de yayınlanandan biraz farklıdır.

16

Müttefik devletlerle aniatılmak i s tenen 1915'te İtalya 'nın ii