Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında 975-363-912-0 [PDF]


130 101 1MB

Turkish Pages 204

Report DMCA / Copyright

DOWNLOAD PDF FILE

Papiere empfehlen

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında
 975-363-912-0 [PDF]

  • 0 0 0
  • Gefällt Ihnen dieses papier und der download? Sie können Ihre eigene PDF-Datei in wenigen Minuten kostenlos online veröffentlichen! Anmelden
Datei wird geladen, bitte warten...
Zitiervorschau

SENCER DİVİTÇİOGLU

ORTAÇAĞ TÜRK TOPLUMLARI HAKKINDA

ODO İSTANBUL

Yapı Kredi Yayınlan -1468 Cogifeo -104 Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında / Sencer Divitçioğlu Kitap Editörü: Ahsen Erdoğan Kapak Tasarımı: Nahide Dikel Baskı: Şefik Matbaası Marmara Sanayi Sitesi M Blok No: 291 İkitelli/İstanbul 1. Baskı: İstanbul, Nisan 2001 2. Baskı: İstanbul, Şubat 2004 ISBN 975-363-912-0 © Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş.1999 Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş. Yapı Kredi Kültür Merkezi İstiklal Caddesi No. 285 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: (0 212) 252 47 00 (pbx) Faks: (0 212) 293 07 23 Bilgi Hata: (0 212) 473 0 444 http://www.yapikrediyaymlari.com e-posta: ykkıdtur^E1 E, G2—•E-j • E4 :

Gs —Es

Çizelge-1

Yukarda herhangi bir "ilkin" antropoloji-durağan yapının, toplumun tarih-devingen geçiş sürecini açıklamak1^ üzere bir tasarım olarak kullanılacağına işaret etmiştim. Tasarım, genelimsi fe~

Nasıl Bir Tarih?

23

nomenler kümesi (Y kümesi), tikel gözlemler (G kümesi) ve toplumsal "karıştırıcı", yani, antropoloji-durağam bozup, onu devinmeye sokan herhangi bir itici elemandan, (B'den) oluşan bir harmanlamadır (Çizelge-1), Harmanlamada tutulan yöntem, P o p p e r n (1985:1953) şöyle bir değindiği' "yordamlar" (kendisi trial and error/ sınama ve yanılma, diyor) yöntemi ya da daha iyisi Blaugh'un (1980) kullandığı iğerme (adduction) yöntemidir. Her ikisi de aynı kapıya çıkar. İğerme tarihsel belgelerin sunduğu artsüremlilik keşmekeşinden kurtulmak için, tasarımın ruhunu izleyerek değişkenler arasında antropoloji-durağan ve tarihdevingen ilişkileri -ki tekil gözlemlerle tanıkîanmıştır- amaca göre yordamlarla seçip ayıklamaktır. Bu yöntem tümevarımın hepten zıddıdır, ama tümdengelimin kullanılışına set çekmez; tümdengelim, iğermeden sonraki bir işlemdir (Blaugh ibid). imdi, kurulan bu tasarım, ardıl dönemlerde ortaya çıkan olguları açıklamada kullanılan genelimsi hipotez niteliğinde bir explamns olmaktadır (beride: 21). Kronolojik tarihe göre genelimsi hipotezin ilk işlevi (%) döneminde (S}) yapısında meydana gelen ve tekil gözlemlerce saptanan (G|) olgularım açıklamaktır. Açıklananları E a explanandum'uyla simgeliyorum. Anlaşıldığı gibi, G 1 olgularının açıklanması, Hempeî anlamında, genelimsi hipotezler tarafından örtülmüştür (sonuç-neden açıklanmıştır) ve bundan dolayıdır ki, açıklama tümdengelimsel bir yoldan aparılmıştır. Bir dönemin açıklanan olguları, pari-passu genelimsi hipotezlerin yörüngeleri olur. Yani, her explanandum E (kertikli E), öngeldiği dönemin explanan$"ma eklenir; explanans'läx genelimsi hipotezleri aydınlatarak örtme işlemine katılırlar. Oyle ise, bir dönemin olguları, ona öngelen dönemin açıklanan olguları ve genelimsi fenomenlerle açıklanır. Anlaşılacağı gibi, modelin irtdiği 19 (imply) nedensellik ilişkileri çokanlamlı ve yığmsıdır. Nitekim, herhangi bir dönemdeki olayların nedenleri, birbirine öngelen bütün dönemlerin sonuçlarının bir bileşkesi olup, kendi dönemine hemen öngelen dönemin sonucu olmaktadır. Böylece, tarihte nedensellik ilişkilerinin ancak gereklilik koşuluyla sağlandığım görüyoruz. Yani, ancak başka dönemlerin nedenlerini hesaba katınca gerekli koşul ortaya çıkar (x, y'ye nedendir). Oysa tarihte nedensellik ilişkilerinin açıklanmasında

24

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

gereklilik koşuluyla atbaşı giden yeterlilik koşulunun (eğer x, öyle ise y) uygulanmasının olanağı yoktur. Böyle olduğu içindir ki, tarihte açıklama daima aksaktır. Öte yandan, modelin genelimsi hipotezlerindeki kaçamaklılık onu kolayca çürütülebilir kılar. Böyle olunca, tarihteki nedensellik ilişkilerini, ancak nomotetik açıklamanın bir almaşığı olan, nedensellik analizi olarak görmek gerekir (Ricœur op. cit.). Nedensellik analizi öndeyişlerle ilgilenmez, olsa olsa berideyişleri (retrodiction) dile getirir... 4.a) Bu arada söylediklerimle ilgili şu kaygan noktalan yakalamakta yarar var: Tekil gözlemlerin (olguların) düzgünlük göstermeyişleri; başıbozuk oluşları, onların çoklukla genelimsilerden bağımsız olabileceklerim ima eder; yani, bazı durumlarda, genelimsi hipotezlerle örtünmeyi reddedebilirler 20 . O vakit, modelde gizlenen sanki Hempergil açıklama yetisinin -yine Hempe/in deyimiyle™ sadece "açıklayıcı taslak" (explanatory sketch) derecesinde olduğunu itiraf edecek miyiz? Yoksa, tarih biliminde, her konumda söz konusu olabilecek böyle bir gediğin kapatılması uğruna, açıklama üzerine anlamayı aşılamamız gerekmez mi? Birbirini tamamlayan her iki soru da makuldür. Zira, tarihte, hikâye-etmenin (narration)21 mantıksal izleğini aksatmamak için açıklanmayan her konuda hep "nedir" sorusu sorulmalı ve verilecek "çünkü" yanıtı, ancak anlanarak yorumlanmalıdır. Öyle ise, Gallie'nin (1964) tarihi "izlemek" dediği sorunsal, bende "açıklama artı anlama" biçimindedir. Bu bağlamda Ricœu/ü (1986, II) tersyüz ederek söylüyorum: Açıklayıcı syllogisme yolu kapandığı vakit, anlama yolu açılır. Her ne kadar, her iki yöntem epistomolojik olarak birbirlerinden uzak olsa bile, anlama düzeyinde, yorumun nasıl yapıldığı sorulduğunda, birbirlerine oldukça yakm geldikleri görülecektir. Hermenötik daireden bahsediyorum. 4. b) Danto (1965) günümüzdeki tarihçinin tarihte anlamayı bir beribakaca göre yaptığını söylerken yanılmıyordu. Böyle bir tutum, ister istemez, tarihi tersinden okumaya yol açar. Örneğin, "ancak İL Dünya Savaşı yorumlandıktan sonradır ki, I. Dünya Savaşı anlaşılabilir" gibi...

Nasıl Bir Tarih?

25

Sanırım, tarihte beribakaca başvurularak analiz yapılması, sunduğum açıklayıcı model için de uygun olabilir22« Nitekim, modelde genelimsi hipotezlerin (açıklayıcı taslak) örtmeye çalıştıkları olguları (tekil gözlemler) iğerme tekniğiyle kullanan tarihçi, algıladığı bütünü, belgeleri ex ante kronolojik sıralayarak değil, ex post koronolojik, kıyıdan köşeden, cam nasıl isterse öyle derlediği olgularla toparlayarak, parça parça elde eder. Dediğim gibi, bütün, genelimsi hipotezler olguları örttüğü (açıkladığı) sürece tamamlanır. Doğallıkla, onu büsbütün tamamlamak üzere başıbozuk gözlemlerin anlamlarına da müracaat edilmeli ve gedikler, bütünün ve öteki tikel olguların anlamma göre doldurularak, modeldeki boş yerlerine tutturulmalıdır. "Açıklayıcı model" bu biçimde değerlendirildiği takdirde, onun hermenötik daire'yi andırdığı ileri sürülebilir. Gadamer, Schleiermacher ve Dilthey'den aldığı (Bernstein, 1983; Warnke, 1987) hermenötik daireyi kısaca şöyle tanımlamamış mıydı: "Bütünü parçaların, parçaları bütünün temelinde anlamak" (1976:1960, p. 131). Bu tanımın ışığı altında onun "açıklayıcı modelle" olan benzerliği su götürmez. (3.d)'deki ilk yakaşım modeline göre genelimsi hipotezler (Y), tekil gözlemleri (olguları, G'yi) örtmekte idi. Oysa, ileri sürdüğüm gibi, G içinde kimi G olgular (G Sav Tegin vs. Ayrıca savaşta Selçuklu uruğuna arka çıkan Oğuz tire ve konat beylerini unutmayalım. Kızıl, Yağmur, Mansur, Anasıoğlu, Buka, Dana, Kızoğlu gibi beyler bazılarıdır. b. OS: ErtuğruTun üç oğlu: Gündüz Alp, Osman, Sarıyatu'dur (Sava). Gündüz Alp'in iki oğlu: Akternur, Aydoğdu; Osman'ın beş oğlu: M. Hamit, Alaeddin, Orhan, Pazarlu, Çoban ve Sarıyatu'nun tek oğlu: Bay Hoca. Hepsi de savaşçıydı. Aralarında tek istisna Alaeddin'dir. O, derviş olmayı seçmişti. Galiba uruğun büyük bir kısmı çatışmalarda Ölmüştür. Sarıyatu, Aydoğdu, Pazarlu ve Bay Hoca'nm yazgıları böyleydi. Osmanlı savaşırken yanında daima alplerle gaziler vardı. Bunlar, beylerine töregenlikle bağlı hür savaşçılardı. Her birinin bir "klüp" oluşturduğu bellidir. Öyle ki, klüp üyeleri Osman Bey'in client'i olarak vuruşuyor, buna karşılık beyden ülüş hakkı ve tımar payı alıyorlardı. Alpler, müslüman ya da değil, fakat azat edilmiş eski nökerler olabilirler; adları öyle gösteriyor: Hasan Alp, Turgut Alp, Konur Alp gibi. Oysa gaziler, gaza yoluna baş koymuş Müslüman savaşçılardı. Klüplerin Gazilik Tarikası'nm hizmetine sundukları apaçıktır. (Ş. Tekin, 1989). Bunlardan bazılarının adları biliniyor: Gazi Rahman ve Gazi Hasan. Ayrıca, bazı Türkmen savaş beylerinin tireleriyle (ya da konatlarıyla) Osmanlı'nın hizmetine girmiş olduğu anlaşılıyor. Taz Ali, Samsa Çavuş, Akça Koca bunlardan birkaçıdır. Aslen Bizans tekfurlarından olan Köse Mihal gibi savaş beylerinin de Bizans'a karşı Osmanlı ile ittifak kurmuş olduklarını unutmayalım. 8. SEL-OS Toplumlarının Başlangıcında Beyler ve Dervişler a. SEL: Tuğrul Bey'le Baba Tahinin konuşması: "Hameden dolayında Hızır denilen küçük bir dağ vardı. Baba Tahir, Baba Cafer ve Şeyh Hamza adlarında üç derviş vardı. Baba Tahir biraz meczup gibiydi. Sultana dedi ki: -Ey Türk, Aîlahm kullarına ne yapacaksın?

Selçuklu ve Osmanlı Sosyal Kuruluşlarında Ortak Canon

85

— Ne buyurursun? — Allah'ın buyruğunu yerine getir. Baba yıllardan beri parmağında yüzük niyetine taşıdığı, bir zamanlar abdest almış olduğu ibriğin ağzım (sic) çıkarıp, onu Sultanın parmağına taktı. Şöyle dedi: — Alem ülkesini avcuna verdim. Adalet üzre ol! " (Ravendi, s.97)

b. OS: Osman B e y l e Kumral Dede arasındaki konuşma: "Adına Derviş Durdı oğlı Kumral Dede derler idi. Ol derviş eyidür: 'Ay Osman sana padişahlık verildi. Bize dahi şükrana gerek' dedi. Osman Gazi eyidür: 'Her ne vaktin padişah olam sana bir şehir vereyüm' dedi. Derviş eyidür: 'Bize şu köycüğez yeter. Şehirden vazgeldik. Bize bir kâğıt ver imdi' dedi. Osman eyidür: 'Ben kâğıt mı yazarın benden kâğıt istersin' dedi. Osman Gazi eydür: 'İşte bir kılıcım var. Atamdan ve dedemden kalmıştır. Onu sana vereyim ve bir maşrapa dahi sana vereyim. Bile senün elinde olsunlar.Ve rıişanu saklasunlar.' " (Aşıkpaşazâde)

Yorum: İbrik ve maşrapa gibi içecek kaplarının kutsallıkegemenlik kavramıyla ilintisi olduğu açıktır. İslâm'da kavram via egemenlik, adalet ile eşanlamlıdır (Divitçioğlu, ilerde). İşte, baba, sultana hem kırık ibrik ağzını amağan ederken, hem de "adaletli o l " derken, bunu telmih etmek ister. Ancak, armağan edilen nesnenin kırık bir ibrik olduğunu gözden kaçırmayalım. Baba, sultanın adaletinden pek de emin değil gibidir. Osman Bey ve Kumral Dede hikâyesinde ibrik simgesi maşrapayla yer değiştirir. Bununla da kalmaz , "alan" Tuğrul Bey gider, yerine "veren" Osman Bey gelir. Tuğrul Bey halinde, baba onu kutsallığa çağırırken, Osman Bey halinde, Bey, dedeyi egemenliği (armağan edilen kılıç) altına girmeye davet eder.

86

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

9. SEL-OS Toplumunda Beylerin Ululuğu a. SEL: Ziibdat yazarı, Tuğrul Bey'in veziri Kunduri'den duyulmuştur. O demiş ki: "Ben (Tuğrul Bey) bu işin başlangıcında Horasan'da idirn. Bir gün beni havaya kaldırdılar. Etrafımı sis bürümüştü. Burnuma güzel bir koku geliyordu. Bana gaipten biri, 'Ne istersen olacak' dedi. Ben de 'Uzun ömürden başka bir şey istemem' diye yanıtladım. Bunun üzerine 'Senin yaşm yetmiş' dediler." (Zübdat, s. 25. Ahbar, s. 15-16)

b. OS: Tevârih-i Âl-i Osman, Sultan Alaeddin'in, Osman'ı sultan olarak tanıdığını yazarken, bu bağlamda şunu da ekler: "Davul vurulduğunda, Osman Bey ayağa kalkarmış!" Aslında, beyin yaptığı bu hareket düpedüz anlamsızdır. Peki, ne demektir bu? Belki de Ruhî'den yapacağım şü alıntı muammayı çözmeye yardım eder: "Osman Beyi uçdağı Türk beyleri dirilüp kurultay yani büyük cemiyet ve sohbet edüp Oğuz töresi üzerine han diktiler... Pes mecmu-i örü turup Oğuz resmince üç kerre yekünüp baş kodılar, develü obalardan kameron (kımızlar?!) getirüp Osman Beye sağrak sundular." (Ruhî, s. 376)

Yorum: Eski Türk egemenlik (kağanlık, hanlık, sultanlık, beylik) töresi uyarmca kötürmede (cülusta) hükümdar havaya fırlatılır, (ya da kendisi sıçrar), yükseğe kaldırılır*, boğazı sıkılarak hükümdarlık süresi saptanır. İşte ancak bu bağlamda SELOS'ta pek belirsiz geçiştirilen hükümdarların cülus törenleri ele alınıp değerlendirilmelidir. Bu amaçla Kök Türk, Hazar, Selçuklu ve Osmanlı kötürme törenlerindeki asal öğeleri bir çizelgede topluyorum (Çizelge I). Kök Türk ve Hazar kağanlarına değgin bilgiler ve belgeler için bkz.: Divitçioğlu, 2000. * Kötürme-kaldırma. Yukardaki alıntıda sözü edilen dik-mek fiili ile götürmek fiili arasındaki özdeşliğe dikkat ediniz.

Selçuklu ve Osmanlı Sosyal Kuruluşlarında Ortak Canon

87

Simgeler Kök Türk

Ata Bindirme

Boğaz Sıkma

Hazar

Kalkan Üstüne Kaldırma

Selçuklu

Havaya Kaldırma

Kendinden Geçme

Osmanlı

Han Dikme

İçki İçme

Hükümdarlık süresi

H II

«

u

Ömür

ÇLzelge~l

10. SEL-OS Toplumunda Heteredoksi a. SEL: Dandanakan Savaşı'nm (1040) arifesinde Tuğrul ve Çağrı Beyle/in Meymane'de tekkesi bulunan sufi şeyhi Abu Sait'i ziyaret ettikleri, onun duasını aldıkları biliniyor (Lambton, 1988). Gene aynı günlerde, kengeçte beylerin bir mevlazadenin (sic) (bana göre bir bahşınm**) ırklamasma kayıtsız kalmadıkları görülüyor. Bahşı onlara demiş ki: " B u savaşta (Dandanakan) Selçuklu öğleye kadar dayanırsa bütün Horasan onun olur. Olmazsa, kellem alınsın!" Bahşınm bu kehaneti üzerine Çağrı Bey, Tuğrul Bey'in muhalefetine rağmen savaş kararını alır. b. OS: Anonim'den aynen alıyorum: "Ertuğrul hali hayattayken bir gün düş gördi. Bir acayip vakıa görüp ol vakıadan uyanıp bu düşi fikr iderek Allah'a zikr iderek durdı. Sabah namazım kıldı. Suret değiştürüp doğru Konya'ya vardı. Anda bir muabbir kişi vardı. Adına Abdülaziz dirlerdi. Sahib-i kemallerden idi ilm-i rüyyı kemaliyle bilüdi." (Anonim)

** Neden olmasın ki? Alp Arslan zamanında sultanı şerden koruyan duacılar vardı (Köymen, 1975). Bunlar, herhalde, Kaşgarfnin çıvı dediği cinlerin efendileriydi.

88

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

Not: "Suret değiştirmek, don değiştirmek/' turna, suna, güvercin kılığına bürünerek uçmak, Türk syncretic aleminin bezeklerinden biri olup, bahşı-Müslüman inançlarının sentezinden kaynaklanır. Bundan dolayı kaynatası Vefaiye şeyhi Ede Bali gibi (İnalcık, 1994) kendisinin de Vefaiye tarikatına bağlı olduğu sanılan Ertuğrul Be/in de uçması doğaldır. ıı. SEL-OS Beylerinin Öfkesi a. SEL: Tuğrul Bey 1042 yılında, İbrahim Ymai aracılığıyla Bağdat'taki Halife'ye bir mektup göndererek Bağdat'ı ziyaret etmek niyetinde olduğunu bildirir. Halife bu mektuba yanıt vermemiş olmalı ki, Tuğrul Bey'in tepkisi sert olmuştur. İşte: •"Gaznelüer, Halifenin bazı topraklarını yöneten kölelerdi. Ben ise, hür insanların evladıyım ve Hun hükümdar uruğundan iniyorum. Onlar kadar saygı görmeye hakkım olduğu gibi daha fazla itibar görmeyi de isterim." (Ahbar,

S.16) b. OS: Osman Bey Karacahisafı fethettikten sonra şehri Osmanlı'nın ordası yapmıştır. Osman Bey adına ilk hutbe gene burada okunmuştur. Hutbenin okunması eleştirilere sebep olmuş olmalı ki, imam, Osman Bey'e hutbe okunması için Konya Selçuklu Sultam'ndan icazet alınmasının farz olduğunu hatırlatmıştır. Bu lafa içerleyen Osman Bey öfkelenerek demiştir ki: "Bu şehri ben hod kendü kılıcımla aldım. Bunda Sultan ne dahli var kim andan izin alam. Ona sultanlık veren Allah bana dahi gaza ile hanlık verdi. Ve ger minneti şu sancak ise ben hod dahi sançağ getirüb kafirler ile uğraştım. Ve ger ben Al-i Selçukvan der ise ben hod Gök Alp oğluyam derim. Ve ger bu vilayeti ben onlardan öndin geldim der ise Süleymanşah dedem ondan evvel geldi." (Âşıkpaşazâde)

Selçuklu ve Osmanlı Sosyal Kuruluşlarında Ortak Canon

89

12.SEL-OS Akıncılarının Anadolu'ya ve Bitinya'ya Girişleri a. SEL: Bizanslı tarihçi Analiates'ten okuyorum (1042-1055): "Bu insanlar (Selçuklu-Türkmen) her yıl sürekli akm yapıyorlardı. Kale muhafızları bunların saldırılarına karşı koyuyorlarsa da, düşman yayını öyle ustalıkla kullanıyor, hedefini öyle bir yeğinlikle vuruyordu ki İberya'yı (Gürcistan) hiçbir direnç görmeden dolaşıyor, kasaba ve köyleri yağmalayıp, kentleri yıkıyordu. Tüm taşra çöle döndü." 0acop, 1990, s.100). b. OS: Anna Commena'dan okuyorum (1085): "Allahsız Türkler, Marmara bölgesini mekân tutarak karşımıza dikildiler. Doğuya yönelen Süleymanşah, İznik dolaylarında otağını kurdu. Sultanlık bu kentte yerleşti. Böylece, bütün Tinya ve Bitinya, Süleymanşah'm yağmacılarına açıldı. Atlı ya da yaya ılgarlar yaparak Boğaziçi kıyısındaki Damalis (Kadıköy?) köyüne kadar yayıldılar. Pek çok ulca aldılar, fakat denizi aşmaya cesaret edemediler. Bizanslılar onların karşı yakadaki köy evlerinde ve kutsal binalarda fütursuzca yatıp kalktıklarım görüp dehşete düşüyorlardı." (Anna Commena) 13.SEL-OS Toplumlarında Fratricide a. SEL: Sebebi ne olursa olsun (denildiğine göre İbrahim Ymal, Sultan Tuğrul'a karşı Besasiri ve Mısır halifesiyle işbirliği yapıyormuş!), aralarında husumet giren anabir kardeş ve kuzen, Tuğrul B e y ile İbrahim Yınal'm birbirleriyle giriştikleri Hamedan Savaşı'nda Bey yenilmiş ve şehre sığınmak mecburiyetinde kalmıştı. Yardımına gelen yeğenleri Alp Arslan, Yakutu ve Kavurd yetişerek onu kurtarmışlar ve atı üzerinde vuruşan İbrahim Ymal'ı esir alıp Tuğrul Bey 7 e teslim etmişlerdi. Sultan da onu kendi yayının kirişiyle boğdu (Zübdat). b. OS: Bu belge sadece Neşrî'de ve İbn Kemal'de bulunur. Neşrî'den aktarıyorum:

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

90

"(Osman, Bilecik Tekfurunun) beğlenüp kendünin elin öpdürdiğine rencide olup diledi kim hem dem kavrayıp tekvun tuta. Ammusi Tündar ile müşavere itdi. Tündar eytdi: Öte tarafta Germiyan yağı ve bu efrun kafirleri hep bize düşman. Bunu dahi düşmün idicek bize turacak yir kalmaz, didi. Tündar'm bu sÖ2İ Osman'a güç geldi. Kendinin hurucuna men anlayup okla Tündafı vurup öldürdi" (Neşrî, s. 93-95).

14. SEL-OS Devletleri Kaç Yılda Kuruldular? a. SEL: Arslan İsrail Yabgu 1023'te esir oldu. Ve kalebendlikte öldü. Tuğrul, Çağrı, Musa Yabgu ve İbrahim Ymal, 1040'ta Gazneîile/e karşı yaptıkları Dandanakan Savaşı'm kazanıp, Samamvari kurulmuş olan bu devleti ele geçirdiler. Demek ki, İran Selçuklu Devleti on beş yıl içinde kuruldu. b. OS: Osman Bey 1301'de Bizans İmparatorluğu'na karşı yaptığı Bapheus Savaşı'nı kazandı. Kendisi 1324'te Bursa'da öldü. Demek ki, Osmanlı Devleti bu arada kuruldu.

II Demin izlenen retorik aslında şudur: Selçuklu bağlam ilişkili metinleri ileri okuyarak, Osmanlı bağlam ilişkili metinleri ise beri okuyarak iki tarihî toplum arasında bir diyalog kurup, ortak bir canon ürettik. Böylece, elde .edilen bu canon'la çağdaş tarihçi arasında da başka bir diyalog kurulmuş oldu. Bu sonuç, yukarıdaki 1-14 sayılı kategorilerle belirlenmiştir. Bunlar arasında 1-6 öbeği her iki toplumun ön tarihi ile ilgilidir. 7-13 öbeği ise onların öz tarihleriyle. Bu haliyle, Osmanlı tophımunun kuruluş (semantik/semiyotik) yapısı, zorunlu olarak kronolojik zamandan ötürü (biri XI, ikincisi XÏV. yüzyıl), tersinmez bir tarzda Selçuklu toplumunun kuruluş yapısının geneşi olur. Her iki toplumun kuruluş süreciyle ilgili bu canon, doğası gereği, aksiyomatiktir. Bundan ötürü, buradaki Osmanlı bölümünün İran Selçuklu tarihinden apanlan bilgilerle mi yazıldığı, yoksa Selçuklu tarihi veri iken, ondan bağımsız olarak Osmanlı'nın kendi içe dönük sosyal yapısından mı türetildiği bilinse bile, kanıtlanamaz.

Selçuklu ve Osmanlı Sosyal Kuruluşlarında Ortak Canon

91

SÖZLÜKÇE Aylan ~ dolanmak, çevrilmek- contour (az, Trm. neoloji benim ) Dizekli ~ hiérarchique (neoloji benim) Geneşleme ~ cloning (gün-eş, kel-eş gibi, neoloji benim) Irklama ~ kehanet (Dîvân-ı Lûgat-it Türk; bundan böyle: DLT) Konat - band (DLT, neoloji benim) Tire - alt-boy (Trm.) Töregenlik ~ loyalty (sadakat - fidelity değil, neoloji benim)

KAYNAKÇA Anonim, Tevârih-i Âl-i Osman (1992) çev. F. Giese- N. Azamat, Edebiyat Fakültesi Basımevi Âşıkpaşazâde (1949) Tevârih~i Âl~i Osman içinde N. Atsız, Osmanh Tarihleri,. Türkiye Yaymevi. Bar Hebreaus (Abu'l Farac) (1987) Ahıı'l Farac Tarihi, çev. Ö. R, Doğrul, Cilt I, II, TTK, Ankara. Bosworth, C. E. (1968) "The Political and Dynastic History of the Iranian World" (A. D. 1000-1217), J. A. Boyle, The Cambridge History of Iran, Cilt 5, Cambridge, 1968'in içinde. Cahen, CI. (1948) "La première pénétration turque en Asie-Mineur/' Byzantion, Cilt XVHL Comnena, Anna (I960) The Alexiad, Penguin. Divitçioğlu, S. (1986) Kök Türkler: Kut, Küç, ve Ülüg, İstanbul, Ada Yayınlan. Divitçioğlu, S. (1994) Oğuz'dan Selçuklu'ya, İstanbul, Eren Yayıncılık. Divitçioğlu, S. (1996) Osmanh Beyliğinin Kuruluşu, İstanbul, Eren Yayıncılık. Erzi, A. (1940-1942) "Osmanh Devletinin Kurucusunun Adı", Türkiye Mecmuası , No. 7-8. Hacı Bektaş Veli (1995) Vilayetnâme, haz: E. Korkmaz, Ant Yayınları. îbn-i Battuta (1982) Voyages, çev. G. Defremery - B. R. Sanguirunetti, Cilt Ï, Maspero. \ İbn-i Hassul (1940) "İbn-i Hassul'tm Türkler Hakkında Bir Eseri," Belleten, Cilt IV, No. 14-15. İbnüT-Esir (1943) "İbnül-Esifde Guzlar ve Selçuklula/a Dair Parçalar" içinde, çev. K. Burslan, Zübdat Al-nusra ve Nuhbat Al-usra, İstanbul, Maarif Matbaası. İmad Ad-Din Al-Katib Al-İsfahanî, 1943, age. İnalcık, H. (1994) "How to Read Ashık Pasha - Zade", (haz.) C, Heywood -

92

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

C. Inber, Studies in Ottoman History in Honor of Professor V. L. Menage, İstanbul, The Issis Press, 1994'ün içinde. Jacob, X. (1990) Les Turcs au Moyen-Âge, (Textes Byzantins), Ankara, TTK. Koymen, M. A. (1975) "Alp Arslan Zamanı Büyük Selçuklu İmparatorluğunun Dini Siyaseti " Selçuklu Araştırmaları Dergisi, Cilt IV. Lambton, A. K. S. (1988) Continuity and Change in Medieval Persia, Bibliotheca Perssica. Neşrî (1949) Kitab-ı Cihan-Nüma, haz. R. Unat - M. Köymen, Ankara, TTK. Oruç Bey, Oruç Bey Tarihi, çev. N. Atsız, Tercüman. Ravendi (1957) Rahat-Üs-Südur ve Ayei-Ü$-Sürur, çev. A. Ateş, Ankara, TTK. Ruhî (1992) Ruhî Tarihi, haz. E. Merçil - Y. Yücel, Belgeler, Ankara, TTK. Şahruddin Ebu'l-Hasan (1943) Ahhar ud-Devlet is-Selçukiyye, çev. N. Lügal, Ankara, TTK. Şeşen R. (1988) Hilafet Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri, Ankara. Tekin, Ş. (1989) "XIV. Yüzyılda Yazılmış Gazilik Tarikası," Journal of Turkish Studies, Cilt 13.

VII Karluklar'dan Karaharilılar'a

Karluk, VI.-VIII. yüzyıllarda Çin yıllıklarında sıkça geçen bir ad değildir. Onlardan ilk kez, VII. yüzyılın ilk yarısında, T a n g hanedanının Batı Türkleri üzerinde kazandığı askerî utku vesilesiyle bahsedilmiştir (Ecsedy, 1980). Orhon Türk Yazıtlarında II. Kök Türk Kağanlığının erkli yağılan oİarak karşımıza çıkarlar (T. Tekin, 1988: BK 40). Karluklar Batı Türkleri'ndendir. Çin yıllıkları bazen, On Okların T'ou-lou koluna sanlık olduklarını söyler; Türgiş, Çomul, Che cho-ti, Chou-ni-che ile aynı federasyonun üyeleridir. Oysa, Kieu Tang kayıtlarında Karluklar On Oklardan bağımsızdırlar, ama gene de Türktürler. Belgelerden anlaşıldığı gibi, hiç olmazsa, VIII. yüzyılın başından beri Karluk hep boy federasyonu halinde yaşamıştır. Üç Karluk ve Dokuz Karluk olarak. Karluk adı, muhakkak kar köküyle ilgili olup, soylarının karlı yerlerden indiğini imler (karlı Kafrm

139

Giic AkB. K^ra 8.

C Aü kcB. KaraB. CJUÇ

® Göfcbe-Vtıltjîk

Kut Ülûg Kengcş

\ Quaâ-Sûrekli J O^-Degişir

Dcgijir

Şekil-5

B) (Şekil-5)'teri de anlaşılacağı üzere, VIII. ile XI. yüzyıllar arasındaki Türk tarih sürecinde toplumsal yapılarda meydana gelen dönüşüm, toplumda asal sınıflaşma (ak ve kara budunlar) ile mutlak hükümdarların "güçten" kaynaklanan egemenlik haklarını hiç değiştirmediği halde, Turan'dan İran'a doğru yürüyen, başlangıçta Karluklarim (vs.), sonraları Karahanlıla/ın batıdan yayılan yeni düşünce ve davranışları habitus haline getirmeleriyle gerçekleşmiştir. Boylar ve konatlar hâlâ göçebelikten kopmamış olsalar bile, halkın bir bölümü yerleşikliği seçmiş (yani göçebe-hayvancılığı bırakıp, tarımcılığa, ticarete ve zanaata geçmiş), toplum talan, ulca ve haraçtan ibaret dış sömürü mekanizmasını terk etmeden hazineyi besleyen - i ç sömürü demek olan- vergi sistemine alışmış ve böylece toplumda zenginlik (baylık) kavramı yerleşmiştir. Sosyal kertede ise, kengeşin yetersizliği karşısında, devletin rutin işlerini yönetme görevi bürokrasiye bırakılmıştan Bu sonuca varırken, her iki dönem arasında din elemanının oynamış olduğu rolü göz ardı etmiş değilim. Aksine, za~ mansal yapılar taşınırken, fonda hep Kök Türk Tengiricili-

İ 140

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

ği'nden, Karahanlı İslâmı'na doğru kayış gözükmektedir. Özellikle, kağan-han, kut-köni, kengreş-bürokrasi, bilig-ukuş, göçebe-yerleşik elemanlarının değişmesinde, İslâm hep onlarla birlikte giden bir olgu; tetrilenmeyen bir epiphenomene olmuştur. Öyle ise, Karahanlı toplumunun, siyasî kertede köniliği benimsemesinde rol oynayan asıl etken İslâm'dan çok, Orta Doğulu devlet ideolojisi geleneği; iktisadî kertede yerleşikliği seçmesinin nedeni İslâm'dan çok, İran'ın şehir hayatının zorunluluğu ve sosyal kertede bürokrasinin kurulması İslâm'dan çok, İran devlet aygıtının gereğidir 30 . Bu demektir ki İslâm, Karahanlı toplumunun yapısal dönüşümüne, her ne kadar gerekli koşul olarak yön vermişse de, bu süreçte oynadığı rol yeterli koşulu tatmin etmekten uzaktır. Yani, "onlar İslâm'ı seçtiler, çünkü, Orta Doğu'nun geleneksel devlet aygıtını, ideolojisini ve yerleşik iktisadî düzenini benimsediler" (gerekli koşul) diyebilirsek de, "İslâm'ı seçmeselerdi, Orta Doğu'nun geleneksel devlet aygıtını, ideolojisini ve yerleşik iktisadî düzenini benimsemezlerdi" (yeterli koşul) diyemeyiz. Tekrarlamakta yarar var: Bu dönüşüm sürecinde t 0 yapısının asal sınıflaşma ve güce dayanan egemenlik hakkı gibi elemanları t 2 yapısında aynen kalmış, iki dönem arasında mutlak-hâkim hükümdarlar sadece san değiştirmişler, "vergi" dıştan içe doğru genelleştirilmiş ve vezirler bilgilerini ukuşla pekiştirmişlerdir. t 0 ve t 2 yapılarında sürekli ve quasisürekli kalan bütün elemanların kurduğu kümeye "katı öz" diyoruz (ilmik yapan bütün elemanlar). Bu katı öze rağmen dönüşüm via doğruluk, baylık, bürokrasi, yerleşiklik (ve din) değişir elemanlarıyla ortaya çıkabilmiştir. Orta Asya'dan yola çıkan Türk toplumunun katı özü, karşılaştığı Orta Doğu kökenli yeni değişir elemanlardan oluşan yeni kabuğu sırtına geçirip, devletini yeniden kurmuştur 31 . Bu dönüşüm göstermiştir ki, tarihte bazı özgül yapılar ister olağan, ister olağanüstü, ister gerekli, ister gelesi olgu çatkılarıyla karşılaşsın, kendi yapısının katı özünü, şu ya da bu süreyle kemirilmekten korur. Ama gene de bu yapıyı dönüştürmekten alıkoymaz; bazı değişik elemanlarından dolayı... Öyle ise, her dö-

Karluklar'dan Karahanİılar'a

141

nüşüm sürekli ve değişir elemanların bir ürünüdür derken, yeni yapıların da geleceğe "yuğrulabilir" katı özler aktaracağını unutmayalım. Ne yazık ki, Mahmud al-Kaşgarî ve Yusuf Has Hacib gibi, bütün ortaçağ boyunca Türk kültürüne biricik sayılabilecek eserler vermiş olan iki düşünürü yetiştiren Karahanlı toplumu, geleceği görmeden yıkılıp gitmiştir. Tuhaftır, yıkılışa ön ayak olanlar gene devletin kurucuları olan Karluklafın kendileridir. 1141 yılında Karahanlı Horasan hâkimi Mahmut, Karluk Türkmenleri'yle çatışınca, Selçuklu Sultanı Sancafı yardıma çağırmış, buna karşılık, Karluklar da Kara Kitay gürkanına başvurmuşlardır. Kara Kitayla/m utkusuyla sonuçlanan savaş İran Selçukluları için büyük bir darbe olmuşsa da, Karahanlılar için tam bir felaketle sonuçlanmıştır. Bundan böyle, Karahanlı devleti ve toplumu Harzemşahlar, Oğuzlar, Karluklar ve Kara Kitaylar arasındaki sürgit savaşlarda kaynayıp, ufalanıp bitecektir.

NOTLAR 1 Moyun Çor adıru Bayan Çor olarak düzeltmeye kalkışmak, sanırım yanlıştır. "Moyun" Yenisey Tunguzları'nda "hayat veren" anlamına gelir; (Paulson & Hultkrantz & Jettmar, 1965: 48-49). 2 Arap yazarlar Dokuz Oğuzlarta Uygurlafı birbirine karıştırmışlardır. Sanırım bunun iki nedeni vardır: 1) Uygurlar da dokuz boylu bir federasyondu; 2) Uygurlar boy olarak, hem bu federasyonun bir üyesiyken, hem de Dokuz Oğuzlara dahildi (Bkz.ı Hamilton, 1962 p. 27,43). 3 Şatolar (* Çöl) Batı Türkleri'nden üç alt-boylu ufak bir boydur. X. yüzyıla kadar Beş Balıg ve Ötüken dolaylannda dolanıp nihayet doğuya göçmüş ve orada inanılmaz başarılar kazanıp kısa bir süre de olsa Çin'i yönetmiştir (Bkz. Eberhard, 1970). 4 On Oklar'ın Nou-che-pi kolundan olan İki Askıl boyu, demek ki Karluk federasyonuna katılmış. 5 Öte yandan, eğer doğru çevrilmişse, "Gühergın ~ Kügerçir > Güvercin, Dinyepefin doğusundaki dört Peçenek boyundan biridir (Menges, 1944-1945)

İ 142

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

6 Bu varsayımın meşruluğu şu hikâyeye bağlı: Bilindiği gibi özgün Meliknâme geleneğine göre (Cahen, 1949), Selçuklu devletinin kurucusu Selçuk'un babası Dukak, Oğuz yabgusuyla atışmış ve hatta onu tokatlamıştır... Yabgu bu hakareti sineye çektiği gibi, üstelik oğlu Selçuk'u sübaşılığa atamıştır (Ahbar 1943, Bar Hebreaus 1987). Bu olgu, Oğuz federasyonunun merkezî yönetimi üstlenmiş, fakat cebren baskı yapan bir aygıta sahip olmadığını telmih eder sanırım. 7 Anakronizmaya kaçmamaya özen gösterdiğim halde Kazan'ın ünlü "Oğuz Yağması"m tanıklığa çağırmamın tek nedeni, tesadüfi olarak kullanılmadığından emin olduğum Kazan adının ka~ köküdür. Bu kökün "bereket" semantiği verdiği (ilerde: s. 169) gösterilecektir. 8 Çevirinin ne kadar isabetli olduğunu bilmememize rağmen, Ebu Dülefin şu gözlemini kaydedelim: "Karluklar birbirini yağmalarlar" (Şeşen, 1975: 90). 9 Kaşgarî'de konat, "birbirlerine yanaşan, toplanan insan kümesi" anlamına geliyor. Ben, band karşılığında kullandım. 10 Yakubî'nin verdiği haber doğruysa, daha 809/810 yılında Karluk yabgularmdan biri ihtida etmiştir (Berkwith op.cit.127). 11 Bu ifade iki türlü yorumlanabilir. Ya Satuk un babası Bazır beş yıl Önce ölmüş, dul anası levıratus yapılarak amca Oğulcakİa evlenmiştir ya da bütün anauruk ve çokerli toplumlarda olduğu gibi Satuk'un anası, aynı zamanda, hem Bazır, hem de Oğulcak'la aym yatağı paylaşmıştır. Karluk toplumu hakmda yapılan anaurukluk "zayıf varsayım" ikinci almaşığın seçilmesine neden olabilir. Hemen söyleyelim ki, "kuvvetli varsayım" (strong assumption) kabul edilebilirliği az kolay, "zayıf varsayım" (weak asssumption) kabul edilebilirliği çok kolay varsayımdır. 12 Efsane konusundaki yorumu bitirirken, şu son husus dahi vurgulanmalıdır: 1) amca Oğulcak'ın karısı, Satuk'un anasıdır; 2) babayla ikame edilen Oğulcak (dua yanmıyla) Satuk tarafından Öldürülmüştür ve; 3) Satuk nedametim İslâm'a ihtidayla Ödemiştir. Freudgil bir çalışmaya daha uygun olur düşüncesiyle bu gibi temaları, eleşmeden bırakıyorum. 13 Samanî döneminde, Türkler arasında İslâm tarikat ve mezheplerinin yoğun propaganda faaliyetlerine girmiş olduklarına değin fazla belgeye sahip değiliz (Barthold op. cit. 255). Tek belge, 951 yılında Süfyan alKalamatfnin oğlu Abu! Hasan Muhammed'in Nışapuf dan aynlıp, Buhara'ya geldiği ve orada Hanların Hanı'mn hizmetine girip, 961 yılına kadar onun sarayında kaldığıdır. Bu biricik belge, Karahanlılar arasında ne Sufi propagandasının yaygın olduğunu, ne de İslâm'ın onlara Sufilik yoluyla sızdığını gösterir. 14 Karahanlı devleti üzerinde yapılacak her çalışma ister istemez, Kutadgu Bilig'den (KB: Arat 1947; Dankoff 1983. Aksi söylenmedikçe alıntı-

Karluklar'dan Karahanİılar'a

15 16

17

18 19 20

21

22 23

24

25

143

lar hep Arat'dandır) kaynaklanmaktadır. Bu yapılmazsa, Samanı devlet modeli Ödünç alınacak ve aynen Karahanlı toplumuna mal edilecektir; Barthold'un yaptığı gibi (op.ciL). Doğallıkla, KB'nin Karahanlı devlet yapısını bire bir yansıttığı iddia edümez; hatta bir hayal ürünü de olabilir. Ne yapalım ki, elimizdeki tek belge budur ve çapraz-belgelerle aksi gösterilmedikçe ona sadık olmaya mecburuz. Ukuş ya da ukuşluğ proto-Türkçe'de "anlama ve intelligent" demektir. Sözcüğü olduğu gibi muhafaza ediyorum. Yusuf ün könilikle, genellikle Pendnâmeler'de amaçlanan İslâm'ın adaletini kastetmediği, hem KB'nin özünden, hem de Arapça "adalet" kelimesini kullanmayışmdan bellidir. IX. yüzyıl Kao-Ch'ang Uygur Hanları Iduk Kut sanını Basmıllar'dan alıp, benimsemişlerdi (Arat, 1980-1984; İzgi, 1986). Bu san, XI. yüzyıldan itibaren idi-kuf a (idi-sahip) dönüşmüştür (Cüveyni, 1989:1-110). Yunan'da adalet kavramının Hesiodos'tan beri bilindiği bir gerçektir. (Bkz.: "İşler ve Günler", Hesiodos, 1977:149). P. Veyne'nin kitabının "Foucault révolutionne l'histoire" (1978) bölümünde benzer içerikte bir yaklaşım var. Hoş, Abbasî halifeleri zaten tükenmez bir paye ve lakap kaynağıydı. Bunlar, çoklukla nakit ya da lüks mal karşılğmda takside bağlanarak ödenirdi (Bosworth, 1977: VII). Nitekim, İskandinav egemenlik tanrısı Odin'in bir gözü kördü ya da lakabı öyleydi (Renauld-Krantz, 1972: 97). Ayrıca, Samoyet, Gold ve Say ot kamları karalarlarken gözlerini ya bağlar ya yüzlerine maske geçirirlerdi (Eliade, 1983:144). Güç'ü Dumézil'in anladığı şekilde kullanıyorum (1958): "Fizikî kaba kuvvet, bu gücün askerî amaçlar dışında da kullanılışı". Kap ve dayak hakkında şunları eklemekte yarar var: Kap'm içindeki kanın (şarabın) içilmesi "ölümsüzlük getiren bügi" sağladığı gibi tasavvuftaki saki-kadeh-şarap üçlüsü de aynı ardamı verir. Bu yorum bolluk çağrışımı da yapar. Ölümden gelen kan, ölümsüzlük getiriyorsa, bu zaten "berekettir". Dayak'a gelince: Bunları, hacıların asaları ve çobanların gegeleri olarak almak mümkünse de, bu husus onlann birer güç simgesi olarak yorumlanmasını engellemez, ""Dünya ekseni" olan sopa, ilkinde insanlar üzerindeki Tanrı gücünü, ikincisinde hayvanlar üzerindeki insan gücünü simgeler Hgin sanırun, Samanî ve dolayısıyla Gazneli devletlerinde gûlam adı olarak kullanıldığını haürlatalım: Alptigin, Bilgetigin ve Sebüktigin gibi. Karahanlüa/da böyle olmaması gerekir, zira onlar eski geleneğe uyarak, hükümdar oğullarına tigin ~ teğin diyorlardı. Ali Tigin, Böri Tigin gibi. Arapların Türklerle bireysel köle olarak tanışmalarının 670 yıllarına kadar uzandığı iddia edilmştir (Günaltay, 1942; Pipes, 1978; Kitapçı,

İ 144

26

27

28 29

30

31

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

1987). İslâm'ın hizmetinde askerî görev alan kölelerin sayı ve önemi gittikçe artarak, Halife Ma'mun ve Mu'tasım zamanlarında (813-833842) büyük yoğunluk kazanmıştır. (İsmail, 1966; Bos worth, 1970; Ayalon, 1976,1988; Kennedy, 1986). Her iki halifenin de dört ile yedi bin arasında Türk kölesi olduğu rivayet edilir. İlginçtir, Mu'tasım'm kölelerinden birinin adı Aşnas'dır (A-she-na). Sanki adına uygun olarak, Halife onu Mısır'a genel vali atamış ve hatta kazandığı askerî utkuların şerefine tahtına oturmasına bile müsaade etmiştir. Yüzyılın sonlarına doğru, zenci (zarıg) isyanları (869-882) esnasında siyasî ve askerî erkleri artan Türk komutanları Abbasîler'e eşsiz yardımlarda bulunmuşlardır (Abdul Jabbar Beg, 1975; Yıldız, 1976; Popoviç, 1976; Kennedy, 1986). Sorunu daha fazla irdelemeye gerek varsa da, Karahanlı toplumunda egemenliğin tükel ve genel olmayıp, tikel ve yerel olduğunu gösteren belgeler vardır. Örneğin, İlek Han Buhara'da hüküm sürerken, Kadir Han Kaşgar hükümdarıydı vs. (Nazım op.cit. 48-50). "Olay ile yapı arasındaki ilişki için özellikle bkz. Koselleck 1985:105115. Yazara göre tarih ne olay, ne dé yapıdır; iki ayrı düzeyin kaynaşmadan birleşmesidir. Olayların yapı kurduğu doğru olduğu gibi, uzun-süre yapılarının da olay yaratmaları doğaldır. Sosyal bilimlerde digraflarm kullanılışı için bkz.: Hage & Harrary 1983. Bu kitapta "Erken Devlet" konusunda, özellikle bkz.: Claessen & Skalnik, 1978,1981; lones & Kauts, 1981; Hail, 1986; Claessen & van de Velde, 1987; Eisenstad & Chazan, 1988. Bu demek değildir ki, gelecek yüzyıllarda Müslüman Türk toplum ve devletlerinin dünya görüşleri İslâm-şevli olmayacaktır. Aksine, olay çatkılarının neden olduğu Îslâmî yapı, sırasında, İslâm'dan kaynaklanan olayları da yaratacaktır. Tanımı iyice geliştiremediğimizden, bu tip devletin ikincil devlet (Fried, 1967; Price, 1978; Khazanov, 1981) özelliklerini ne derece gösterdiğini söyleyemiyoruz.

KAYNAKÇA L Tarih Abduf Cabbar Bey M. (1975) "The "Serfs" of Islamic Society under the Abbasid Regime" Islamic Culture, Vol. XLIX.

Karluklar'dan Karahanİılar'a

145

Abu'l -Farac, G. (Bar Hebreaus) (1987) Abu'l-Farac Tarihi (Çev. E A.W. Budge'dan Ö.R. Doğrul) TTK: Ankara, Cilt I, IL Arat, R. R. (1980-1986) "Iduk-kut Ünvanı Hakkında", Î.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Cüt XXIV-XXV. Aslan, M. (1987) Kutadgu Bilig deki Toplum ve Devlet Anlayışı, Edebiyat Fakültesi; İstanbul. Ayalon, D. (1976) "Aspect of the Mamluk Phenamenon", Der islam, 25. Ayalon, D. (1988) Outsiders in the Lands of Islam: Memluks, Mongols and Eunuchs, Variorum Reprints: London. Bang, W. & von Gabain A. (1972: 1929-1936) Türkische Turfan Texte: Sprachwissenschaftliche Ergebniesse des deutchen Turfan Farschoung, Le-

ipsig. Banguoğlu, T. (1974) Türkçenin Grameri, Baha Matbaası: İstanbul Barthold, V. (1923) "The Bughra Khan Mentioned in the Qudatqu Bilik", Bulletin of the School of Oriental (and African) Studies, Vol. III. Barthold, V. (1962) Four Studies on the History of Central Asia, Brill: Leiden. Vol. III. Barthold, V. (1975:1927) Orta-Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Ankara. Barthold, V. (1975:1928) Türkesten: Down to the Mongol Invasion, E.J.W. Gibb Memorial Thrust. Beckwith, C. I. (1987) The Tibetan Empire in Central Asia, Princeton University Press: Princeton. Bombacı, A. (1953) "Kutadgu Bilig Hakkında Bazı Mülahazalar", içinde: Fuat Köprülü Armağanı, Osman Yalçm Matbaası: Ankara. Bosworth, C. E. (1959) "Ghaznevid Military Organisation" Der Islam, Tome 34. Bosworth, C. E. (1963) The Ghaznavids, Edinburgh: at the University Press. Bosworth, C. E. (1968) "The Political and Dynastic History of the Iranian World" in J. A., Boyle (ed.). The Cambridge History of Iran: The Saljug and Mongul Periods, Vol. 5. Cambridge at the University Press. Bosworth, C. E. (1970) 'The Turks in the Islamic Lands up to the mid. 11th Century", Philologiae Turcicae Fundemento. Bosworth, C. E. (1977) The Medieval History of Iran, Afganistan and Central Asia, Variorum Reprints: London. Bosworth. C. E. (1980) The Islamic Dynasties, Edinburgh at the University Press. Cahen CI. (1949) "Le Malik-Nameh et l'histoire des origines Seljukides", Oriens Vol. 2. Chavannes, E. (1903) Documents sur le Tou-kiue (Turcs) occidentaux, Librairie d'Amérique et d'Orients: Paris. Clauson, G. (1972) An Ethymological Dictionnary of Pre-Thirteenth Century Turkish, Oxford: At the Clarendon Press.

İ 46

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

Cüveyni, Atâ Melik (1988) Tarih-i Cihan Güşa (Çev. M. Öztürk), Kültür ve Turizm Bakanlığı, Cilt l, II, III. Czedlegdy, K. (1973) "Gardizi on the History of Central Asia", Acta Orientalk Acaâemiae Scientarum Hungaricae, Vol. XXVII. Çağatay, S. (1967) "Kutadgu Bilig'de Odgurmış'ın Kişiliği", Türk Dili Araştırmaları Yıllığı (Belleten). Dankoff, R. (1972) "Kaşgari on the Tribal and Kinship Organisation of the Turks", Archivum Ottomanicum, Tomus IV. Deny, I. (1921) Grammaire de la langue turque, Imprimerie Nationale: Paris. Dilaçar, A. (1972) Kutadgu Bilig incelemesi, TDK. Divitçioğlu, S. (2000) Kök Türkler, YKY: Istanbul. Divitçioğlu, S. (1989) "Türk Bütüncül Erken Devleti", Toplum ve Bilim, 43 44 Güz. Eberhard, W. (1970) Conquerors and Rulers, Brill: Leideft. Ecsedy, 1. (1980) "A Contribution to the History of Karluks in the Tang Period", Acta orientalia Academia Scientiarrum Hungaricae, Vol. XXXIV. Edrisi (1975) La Géographie d'Edrisi (trad.: P.- A. Jaubert) Philo Press: Amsterdam. Genç, R. (198Î) Karahanlı Devlet Teşkilatı, Kültür Bakanlığı Belleten Yayınları: Ankara. Gibb, H.A.R. (1970) The Arab Conquest in: Central Asia, AUS Press: New York. Golden, P. B. (1972) "The Migration of the Oğuz", Archivum Ottomanicum, Tomus IV. Gökyay, O. Ş. (1973) Dedem Korkut'un Kitabı, Milli Eğitim Basımevi: istanbul. Grenard, M.F. (1900) "La Legende de Satok Bughra Khan et l'histoire Journal Asiatique, Tome XV. Gronbech, K. (1942) Komanisches Wörterbuch (Türkischer Wortindex zu Codex Comanicus), Einar Munksgaard: Kopenhagen. Grousset, R. (1982:1965) L'Empire des Steppes, Payot. Günaliay, Ş. (1942) "Abbas Oğullan İmparatorluğu'nun Kuruluş ve Yükselişinde Türklerin Rolü", Belleten, Cilt V, s. 23. Houston, G.W. (1980) "An Overview of Nestoriens in Inner Asia", Central Asiatic Journal, Vol. XXIV. Huang, Chi-huen (1985) "Kutadgu Bilig ve Çin Askeri Taktiği", V. Milletlerarası Türkoloji Kongresiistanbul Cilt I. îbn Fadlan (1983) Voyages chez les Bulgares de la Volga (trad. M. Canard) Papyrus: Paris. ïbn Fazlan (1975) îbn Fazlan Seyéhatnâmesi (Çev. R. Şeşen), Bedir Yayınevi. İnalcık, H. (1966) "Kutadgu Bilig'de Türk ve İran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri" içinde: Raşit Rahmetli Arat îçin, Ankara. İsmail, O.S.A. (1966) "Mutasım and the Turks", Bulletin of the School of Oriental and African Studies, Vol. XXIX.

Karluklar'dan Karahanİılar'a

147

İzgi, Ö. (1987) Uygurlar'm Siyasi ve Kültürel Tarihi, Türk Kültür Araştırma Enstitüsü. İzgi, Ö. (1989) Çin Elçisi Wang Yente'nin Uygur Seyahatnamesi, TTK: Ankara. Kadr, M. (1967) "Deux actes de waqf d'un Qarahanide d'Asie Centrale", Journal asiatique, Tome CCLV. Kafesoğlu, t. (1958) "Türkmen Adı, Mânâsı ve Mahiyeti" içinde J. Deny Armağanı'ndan ayrı basım, TTK: Ankara. Kafesoğlu, İ (1980) Kutadgu Bîlig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri, Kültür Bakanlığı Yayınları: İstanbul Kennedy, H. (1986) The Prophet and the Age of the Caliphates, Longman: London. Kitapçı, Z. (1987), "Orta Doğu'da Türk Askeri Varlığının İlk Zuhuru", Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı. Lambton, A.K.S. (1980) Theory and Practice in Medieval Persian Government, Variorum Reprints: London. Lambton (1988) Continuity and Change in Medieval Persia, Bibliotheca Persica. Laoust, H. (1983:1965) Les schisme dans l'Islam, Payot, Lapidus, I. M. (1975) "Seperation of State and Religion in the Development of Early Islamic Sodety", Journal of the Middle East Studies, 6. Levend, A.S. (1962) "Siyaset-Nâmeler", Türk Dili Araştırmaları Yıllığı (Belleten). Lewis, B. (1979) Tarihte Araplar, Edebiyat Fakültesi Basımevi: İstanbul. Lombard, M. (1971) L'islam dans sa première grandeur (VIII, w- XI. siecles), Flammarion. Mackerras, C. (1968) The Uighur Empire (744-840), The Australia National University, Canberra. Mahmud al-Kaşgari (1939- 1943) Divanu Lügat at-Türk (çev: B. Atalay), TDK: Ankara, Cilt I, II, III, IV. Mahmud al-Kaşgari (1982-1985) Divanu Lügat at-Türk (trans: R. Dankoff), Harvard University Press, Paris I, II, III. Mantran, R. (1979:1969) L'expansion Musulmane, Presses Universitaires de la France: Paris. Martinez, A. P. (1982) "Garndizi's Two Chapters on the Turks", Archivium Eurasiae Medii Aevi, Vol. II. Manges, K. H. (1944-1945) "Ethymological Notes on some Peçeneg Names", Byzantion, Vol. XVII. Minorsky, V. (1982) Hudud al- alam (The regions of the world) (trans, and exp.: V. Minorsky), E. J. W. Gibbi Memorial. Narain, Ak. K. (1981) "The Kushana State: A. Preliminary Study", in J. H. Claessen & P. S. Skalnik (eds) The Study of the State, Mauton: Leiden. Nazım, M. (1973: 1931) The Life and Times of Sultan Mahmud of Ghazna, Khalü & Co.: Lahore.

İ 148

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

Nizam al-Mülk (1984) Traité de Guvernement, (trad. Ch. Schefer.) Sindat: Paris. Nizamülmülk, Siyasetmme, (çev. M. S. Avdaroğlu) Sermet Matbaası: İstanbul. Orkun, H. N. (1987) Eski Yazıttan, TTK: Ankara. Oxford Dictionary. Özön, M. N. (1955) Osmanhca-Türkçe Sözlük, İnkılâp Kitabevi, Pedersen, J. "Medrese"*, I.A. Pipes, D. (1978) 'Turks in Early Muslim Service", Journal of Turkish Studies, Vol. 2. Popovic, A. (1976) La révolte des esclaves en Iraq au IL et IX siècle, Geithner: Paris. Pritsak, O. "Kara-Hanlilar", I.A. Pritsak, O. (1981) Studies in Medieval Eurasian History, Variorum Reprints: London. Sadruddin ebu'l Hasan Ali ibn Ali el Hüseyni" (1943) Ahbor üd-devlet isSelçukkiye (çev. N. Lugal) TTK. Salman, H. (1988) "Hoço Harabelerinde Bulunan Bir Mani Metni ve Türk Tarihi Bakımından Önemi", Belleten, Cilt LII, Sayı 202. Samolin, W. (1964) East Türkistan to the Twelfth Century, Mouton: The Haugue. Sümer, F. (1967) Oğuzlar (Türkmenler), Ankara. Şemseddîn Sami (1985) Kamus-ı Türki, Tercüman Gazetesi. Şeşen, R. (1985) İslam Coğrafyactlanm göre Türkler ve Türk ülkeleri, Türk Kültür Araştırmaları Enstitüsü, Ankara. , Tekin, Ş. (1975) "Bilinen En Eski İslâmî Türkçe Metinler: Uygur Harfleriyle Yazılmış Karahanlı Devrine Ait Tarla Satış Senetleri, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, ÏV. Tekin T. (1968) A Grammar of Orhon Turkic, Bloomington Indiana University Press. Tekin T. (1982) "Kuzey Moğolistan'dan Yeni Bir Uygur Anıtı: Taryat Terkin Kitabesi)", Belleten, Cilt XLVL Tekin T. (1988) Orhon Yazıtlan, TDK: Ankara. Türkçe Sözlük, TDK. Toğan, N. (1964) "Peygamberin Zamanında Şarki ve Garbi Türkistan'ı Ziyaret Eden Çinli Budist Rahibi Huen-Çang'm Bu Ülkelerin Siyasi ve Dini Hayatına Ait Kayıtları", îslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, Cüz 1-2. Turan, O. (1940-1942) "İlig Ünvanı Hakkında", Türkiyat Mecmuası, Cilt VII-VIIL Waines, D. (1977) "The Third Century Internal Crisis of the Abbasids" Journal of Economic and Social History of Orient, Vol. XX. Yıldız, H. D. (1976) İslamiyet ve Türkler, Edebiyat Fakültesi Matbaası: İstanbul.

Karluklar'dan Karahanİılar'a

149

Yusuf Has Hacip (1947, 1974, 1979) Kutadgıı Bilig (çev: R. R. Arat), TDK: Ankara. Yusuf Has Hadp (1983) Wisdom of Royal Glory (Kutadgu Bilig), Trad. R. Dankoff, The University of Chicago Press: Chicago London. Zahoder, B. (1955) "Selçuklu Devletinin Kuruluşu Sırasında Horasan", Belleten, Cilt XIX.

II. Tarih ve Antropoloji Bouquet, A. D. (1956) Sacred Books of the World, A Pelican Book. Bourdieu, P. (1987) Outline of A Theory of Practice, Cambridge University Press: Cambridge. Broudel, F. (1969) Ecrits sur l'histoire, Flammarion. Burke, P. (1987) "Les îles natropologiques et le territoire de l'historien" dans: Philosophie et l'histoire, Centre Georges Pompidou. Carneiro, R. L. (1970) "A Theory of the Origin of The State", Science. Carneiro, R. L. (1981) "The Chiefdom: Precursor of the Satete", in Jones, B. D. & Kautz, R. R. (eds) Transition to Statehood in the New World, Cambridge University Press: Cambridge. Chevalier, J. & Gheerbrand, A. (1982) Dictionnaire des Symboles, Robert Lafford: Jupiter. Claessen, M. J. M. & Skalnik, P. (eds) (1981) The Early State, Mauton: The Hague. Claesen, M. J. M. & van de Velde, P. (eds) (1987) Early State Dynamics, Brill: Leiden. Crone, P. (1986) "The Tribe and The State" in J. A. all (ed.) States in History, Basil Blacikell. Divitçioğlu, S. (1988) "îdris Küçükömer ya da îbn Haldun versus Lacke" Toplum ve Bilim, 40 Kış. Dumézil G. (1958) L'idéologie tripartie des indo-Européens, Collection Latomus, vol. XXXV, Bruxelles. Dumézil, G. (1977) Les dieux souverains des Inâo- européens, Gallimard. Durand, G. (1969) Les Structures anthropologiques de l'imaginaire, Dunod. Eberhard, W. (1984) Dictionnaire des symboles chinois, Seghers. Eisenstadt, S. N. & Abithol, M. & Chazan, N. (eds.) (1988) The Early State in African Prespecitive, Brill: Leiden. Eliade, M. (1983) Le chammanisme, Payot. Freid, M. H. (1968) The Evolution of Political Society, Random House: New York. Goody, J. (1989) The Logic of Writing and the Organization of Society, Cambridge University Press.

İ 150

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

Graves, R. (1962) The Greek Myths, Pelican Vol. I, II. Hage, P. & Harrary; F. (1983) Structural Models in Anthopology, Cambridge University Press. Hall, J. E. (d.) (1986) States in History, Basil Blackwell. Hastrup, K. (1985) Culture and History in Medieval Iceland, Clarendon Press: Oxford. Hesiodos (1977) Hesiodos: Eseri ve Kaynaklan (Çev. S. Eyüboğlu & A. Erhat) TTK: Ankara. Heobel, E. A. (1954) The Law of Primitive Man, Harvard University Press, Massachusetts. Jones, G. D. & Kautz, R. R. (eds) (1981) The Transition to Statehood in the New World, Cambridge University Press: Cambridge. Khazanov, A. M. (1981) 'The Early State Among the Eurasian Nomads", in: Ha. J. M. Claessen & Skatnik (1981) op. cit. Khazanov, A. M. (1983) Nomands and the Outside World, Cambridge University Press: Cambridge. Koselleck, R. (1985) Future Past, The MİT Press Cambridge, Massachusetts and London. Krader, L. (1978) "The Origin of the State Among the Nomads of Asia" in H.J.M. Claessen & P. Skkalnik (1978): op.cit. Khurt, A. (1987) "Usurpation, Conquest and Ceremonial: From Babylon to Persia" in D. Cartnadine & S. Price (eds.) Ritual of Royalty Power and Cremönial in Traditional Societies, Cambridge University Press, Cambridge. Lloyd, C. (1986) Explanation in Social History, Basil Blackwell. Paulson, İ. Hulkrantz, A. & Jettmar, K. (1985) Les religions arctiques et finnois, Payot: X, Paris. Piaget, J. (1987,1968) Le structuralism, Press Universitaire de la France: Paris. Polanyi, K. (1986:1944) Biiyük Dönüşüm, Alan Yayıncılık Price, B. J. (1978) "Secondary State Formation: An Explanory Model", in R. Cohen & E. R. Service (eds.) Origin of the State, Institute for the Study of Human Issues: Philadelphia. Renauld-Krantz (1972) Structures de la mythologie Nordique, Maisonneuve & Larose: Paris. Refrewj, C. (1976) Before Civilisation, Penguin Book. Sahlins, M. (1958) Social Stratification in Polynesie, University of Washington Press: Seattle. Sahlins, M. (1968) Tribesman, Prentice Hall: Englewood Cliff. Sahlins, M. (1981) Historical Metaphores and Mythical Realities, The University of Michigan Press: Ann Arbor. Sahlins, M. (1987) Island of History, The University of Chicago Press: Chicago.

Karluklar'dan Karahanİılar'a

151

Service, E. R. (1975) Origins of the State and Civilisation, W. W. Norton & Company: New York. Stanford, M. (1987) The Nature of Historical Knowledge, Basil Blackwell. Taylar, A-C (1988) "Les modeles d'intelligiblif del"'histoire", dans; Descola & Lenclud & Severi & Taylor (eds) Les idées de l'anthropologie, Armand Colin. Veyne, P. (1978) Comment on écrit l'histoire, Editions de Seuil. Widengren, G. (1968) Les religions de Viran, Payot.

VIII Karahanlılar'da Akrabalık Yapısı Üzerine

A) X. yüzyılda Karluklar7daki akrabalık yapısı hakkında elimizde bulunan biricik denilebilecek belge Ebu Dülef den (Öl. 943) geliyor. "Karluklar'ın kadınlan güzel ve iffetsizdir. Karılanm çok az kıskanırlar. Onların reisinin karısı, kızı veya kızkardeşi yabancı bir kafile gelince kafilenin yanına gider. Hoşuna giden bir adam görürse onu evine götürür ve ihsanda bulunur; misafir eder. Kadının kocası, çocukları ve kardeşleri kadının ihtiyaçlanm temin ederler. Misafir evde kaldıkça kadının kocası karısına yaklaşmaz." (Şeşen 1985,91) 1

Herhalde bu alıntı Karluklar arasındaki "döl alma" geleneği ile ilgili olmalıdır (Turan, 1947; İnan, 1987:1948; Akpmar, 1988). Döl alma geleneği ise, doğrudan doğruya, anauruk akrabalık yapısının kapsamındadır.2 Nitekim, benim görmediğim kaynaklardan yararlanan Togan, N. Togan'm makalesine (1964) yazdığı haşiyede "...Eftalit'lerde poliandri kaydedilmiştir. Bu âdet Karluklar'da da vardır" derken, Sayılı da "Hem Eftalitler'in, hem de Karluklar'ın poliandri uyguladıkları doğrudur" (1982) der. Hemen söyleyelim ki aşağıda zikredilecek başka Karluk olguları da, sanırım, onların çokerli, dolayısıyla anauruk olduğunu kanıtlamaktadır.

Katahanlılar'da Akrabalık Yapısı Üzerine

153

Bilindiği gibi, anauruk akrabalık yapısı ne anaerkil ne de anayerli bir toplumu gerektirir. Hatta, genellikle aksi geçerlidir; yani toplum anauruk, fakat atayerli, hatta ataerkil olabilir. Bu gibi toplumların asıl özelliği, uruğun nineatadan inen bütün kadınlarının onun adım simgesel olarak sürdürmeleridir. Vargısı şudur: Belli kuşaklar arasındaki erkekler, kadınların ya kardeşleri ya da erkek çocukları sayıldığından (sımflandırıcı terim), oğuşa ait olan buçuk3 içinde onlarla evlenme yasağı vardır; evlilik uyat olarak kabul edilir. Bundan dolayı, bu gibi toplumlar dışevlilik yapmaya mecburdurlar. Nitekim, Gardizı'ye göre Karluklar ile Eftalitler boyleydiler: "(Batı) Türklerinin Kağanı, {Türkişler olacak) Karluk'un güç kazanacak kadar çoğaldığını ve evlenmek üzere Toharistan Eftalitleri'yle kadın alıp verme ilişkilerine girdiğini... görünce (Toharistan üzerindeki) kendi başatlığından endişe etmeye başladı." (Martinez, 1982)

Alıntıya göre, her ikisi de anauruk olan Karluk ve Eftalit oğuşlarmm, birbirlerinin buçukları olarak, dışevlüik yaptıkları anlaşılıyor. Belki de, kadın değişi sonucunda kadın kocasının obasına ya da köyüne gidiyordu. Ayrıca (gerçekten buçuk sistemi var olmuş ise), oğuş-içi soy özdeşliğinden ötürü, buçukların ongunlarla (toteme) temsil edildikleri de tahmin edüebilir. Ongunlar, aslmda boylardaki sayısız oğuşlarm (Yağmala/m bin yedi yüz boyu gibi), buçuklarıyla olan toplumsal ilişkilerinde, doğa öğelerinin, diyelim hayvanların, simgesel olarak kullanılmasıdır. X ve Y oğuşları arasındaki toplumsal ilişkiler ve bu arada değiş, örneğin, kartal ve yılan simgeleri olarak topluma yansıyordu (Lévi-Strauss, op. cit.). İbn Fazlan'm Başgırtlar hakkında yazdığı "...içlerinde yılanlara tapanları, balıklara tapanları gördük. Bir kısmı turna kuşlarına tapmıyordu" (Şeşen, 1975: 43) cümlesinde geçen yılan, balık ve turna gibi hayvanların belli oğuşlarm ongunları olduğu açıktır. Gardizî, XI. yüzyılda, Kirgizia/dan bahsederken onların öküze, kirpiye, saksağana ve atmacaya tapındıklarını söyler (Martinez: Gardizî). Ayrıca, Har va da 1730'larda Yakut-

İ 154

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

lar arasında bulunmuş olan Strahlenberg'den aynı nitelikte bilgiler aktarıyor: "(Yakutla/da) her aile değişik bir hayvanı kutsal olarak alır: leylek, kaz, tilki gibi... Aile kutsal olarak kabul edilen hayvanın etini yemez, başkaları yer" (1955, 1935:320). Sayılan bu hayvanlar, kuşkusuz birer oğuş ongunudur. Etlerinin yenmemesi bu savı büsbütün pekiştirir. Hele İnan'm "birlik"adım verdiği Yakut buçukları arasında evliliğin yasak edilmiş (uyat yasağı) olması konuyu daha da dört başı mamur kılar. Aynen alıyoruz: "Yakutların eski aşiret kurumlarında 'ûs' evlenmeleri yasak olan, eksogami dairesine giren akrabaların kurduğu birlik < buçuk S.D. > olduğu anlaşılmaktadır. Bu birlik 'aga ûsa' yani 'baba oğuşu'dur, bunun içinde birkaç 'ije ûsa', yani 'ana oğuşu' bulunur". (İnan 1987:1956)

X.-XÏ. yüzyıllarda Başgırtla/da ve Kırgızlarla rastlanan ongun geleneğiyle XVÎII. yüzyılda Yakutlarda rastlanan benzer geleneğin ne ilişkisi olduğuna verilecek yanıt ise, hiçbir anakronizme düşmeden Yakutların VIII. yüzyılda Uygur federasyonuna dahil olan Üç Kurıkanla/m torunları olduğudur (Okladnikov, 1970: Cha. 1). Öte yandan, hadi, Kök Türklerde ve Oğuzlarda sözü edilen kurt (börü) ongununu bir yana bırakalım, Reşideddin'in Oğuznâmesi'nde (Toğan, 1972) zikredilen yirmi dört Oğuz boyunun ongunlarının hepsinin kuş olmasında (şahin, kartal, tavşancıl, sungur, uckuş, çakır) bir garabet yok mudur? Üstelik, bugün bile, Altay Türkleri arasında bürküt denilen kartaldan, koyundan ya da boğadan inen oğuşlarm bulunduğunu bildikten sonra... (Nemeth, 1971). Peki, Türk boylarında ongun olarak saptanan bu hayvan adlarından bazılarının Karahanlı döneminde han adları olarak yaygın halde kullanılmasını nasıl açıklamalı? Bu adlar, bilindiği gibi ilk belgelerde (X. yüzyıl) sadece Buğra (deve aygırı) ve Arslan gibi adların ayrıcaklığmda iken, sonraları (XI. yüzyıl) Toğan, Tuğrul, Tonga, Böri, Çağrı'nm da katılmasıyla tekin gibi soyluların adlarına sıçramıştır. Bu kadar da değil: Çünkü belge-

Katahanlılar'da Akrabalık Yapısı Üzerine

155

1er ellendikçe bunlara benzer adların Karahanlılar arasında ne denli yaygın olduğu anlaşılıyor. Örneğin, Tabgaç Kara Buğra Han (Kutadgu Bilig'in ithaf edildiği han) dönemine ait bir mahkeme tutanağında (Barthold, 1923) davacının adı Sübaşı Kara Yund İnan olup tanıklardan ikisinin adı Çağrı Sübaşı ve Bulak'tır. (DLT 4 : Bulak; sırtı enli at). Öte yandan Bulak adı, aynı zamanda, Karluk federasyonuna bağlı olup, hem Yağmalar hem de Koça Uygurları'yla akrabalık ilişkileri içinde bulunan Bulak boyunun da adıdır. İlginçtir, Mücmel al-Tavârîh'e göre Yağma padişahı, Buğra'dır. Bazı Manici belgelere göre Koça hükümdarlarının sanı Arslan Bilge Tengri İlig'dir (Iduk Kut) (Arat, 1980-1986). Durum X. yüzyılda da aynıdır: Çin elçisi Wang Yen-te'nin seyahatnâmesinde Koça Uygur hükümdarlarına Arslan Han denildiği söylenir. (İzgi 1987; 1988). Ayrıca, Çiğil kent hâkimine de Çiğil Arslan denildiğini biliyoruz (Salman 1988). B) Bu hayvan adları bazı Türk kişi adları gibi tesadüfen konulmuş adlar mıdır (Rasonyi, 1966-1969,1976; Caferoğlu, 1973; Çağatay, 1978), yoksa bunlar hanların (ya da soyluların) kadın aldıkları buçukların ongun adları mıdır? Soruya gelen tek yanıt Pritsak'tan: "(Karahanlı ilinin) doğu yanı başkanı Büyük (Gross) Kağan, Kara Ordu'da otururdu ve Arslan Kara Han saranı taşırdı. Bütün Karahanlı ilinin nazari olarak hükümdarıydı. Batı yanı başkam Ortak (Mit) Kağan önce Taraz, sonra Kaşgar, sonra gene Taraz'da ikamet ederdi. Rütbesi Buğra Kara Han'dı. Arslan ve Buğra lakaplan Karluk başbuğ öbeklerinin (Hauptstammensgruppen) özgün ongun adlarıydı. Çiğillefinki Arslan, Yağmalafınki Buğra'ydı." (Pritsak 1981 : XVI23}

Peki ama nasıl,- neden? Aşağıda bu sorulara yanıt getirilmeye çalışılacaktır. Önce önemli bir belge: Bu, yazan bilinmeyen (?) bir elyazması olup, XVII. yüzyılın ikinci yarısında kopya edildiği sanılmaktadır. Satuk Buğra Han Efsanesi namıyla bilinir (Şekü-1).

İ 156

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

Efsaneye göre Satuk Buğra Han'ın (dört oğlu ve) dört kızı vardır. Kızlardan ikincisinin adı Ala Nurdur. 'İsa'nın anası Meryem gibi Cebrail bir gece Ala Nuı'u ziyaret edip, ağzına bir damla ışık süzdü. Zamanı gelince, Ala Nur dünyaya bir oğlan getirdi. Bilgeler ve alimler aralarında danışıp onun Ali'nin oğlu olduğunda anlaşülar ve adını Seyyid Ali Arslan Han koydular. [Başkaları bu efsanenin (son kısmını) değişik anlaüyor. Diyorlar, ki Ala Nur bir gün evinin kapısının önünde ona dikkatle bakan bir Arslan görmüş. Bu bakış onu korkutmuş, alnı ter içinde kalıp, bayılmış.] Bu mucizevi çocuk yedi yaşına gelince anası Ala Nur, Tuk Buğra Han ile evlendi. Bu evlilikten üç oğlan doğdu: Mühammed Arslan, Yusuf Arslan ve Kızıl Arslan." (Grenard 1900:11)

Efsane, Ala Nur'un gebe kalışını iki variant'la anlaüyor (ikincisi ayraç içidir). İlkinde Cebrail tıpkı İsa'nın anası Meryem'e yaptığı gibi Ala Nur'un ağzına nur akıtmıştır. Bilgeler dahi bu çocuğun Ali'den olduğuna tanıklık etmişlerdir, ikincisinde, Ala Nur evinin önünde bir Arslan görmüştür. Bu Arslan, galiba lakapları Asaâ Allah al-galib (Allah'ın yenilmez arslanı) ve Şir-i yazdan (Allah'ın arslam) olan Ali'den başkası değildir. Bu kez, ayılmalar, bayılmalar sonunda, hicret gecesi Peygamberin yerine geçen Ali'yi korumakla görevli Cebrail'in (Huart İ. A.) süzdüğü ışığa ihtiyaç duyulmadan, iş gerçekleşmiştir. Her iki variant''ta Ali'den olduğuna inanılan çocuğa Seyyid Ali Arslan adı verilmiştir. Efsanenin bu bölümünün, Nestorî/ Şii olan heretik bir dinî ortamda nakledildiği açıktır. IX. yüzyılda Koço Türkleri arasında Nestorîlik yaygın olduğu gibi (Houtson, 1980), onların KaşgarMa bir metropolit kurdukları bilinir (Kitapçı, 1988a: 68). Zaten metnin bir yerinde geçen Bibi 5 Miriam (Meryem) Hanım adı da Nestorîlik çağnşımı yapmaktadır. Şiilik (İsmailiye) ise, Ali'den esinlenir. Ne ki bu Ali, Meryem'in gebe kalma hikâyesinden dolayı Hıristiyanlığı ve ongun adı olarak (Arslan'dan dolayı) paganizmi çağrıştırır. Efsanenin kesinlikle hangi çağda yaratılmış olduğunun bilinmemesine rağmen, bu tür heresilerin bir geçiş döneminde toplumun uğra-

Katahanlılar'da Akrabalık Yapısı Üzerine

A

A

O

Ali(?)

Tuk Buğra Han

Ala Nur (Arslan)

A Seyyid Ali Arşları

157

A Muhammed Arslan

Yusuf Arslan

Kızıl Arslan

Şekil-1

dığı dinî belirsizliklerden (istikrarsızlık) kaynaklanmış olduğu ileri sürülebilir İmdi, Ala Nurcun bir damla nurdan, yani sanki Ali'den olan oğlunun adı Arslan, evinin (obasının, köyünün) önünde gördüğü hayvan Arslan, ikinci evliliğini yaptığı Tuk Buğra Han'dan olan üç oğlunun adı da Arslan'dır. (Şekil -l)'de Ala Nur, Ali'den olan oğluna Arslan adını verdiği gibi, Buğra adına rağmen, babalan Tuk Buğra Han'dan olan üç oğluna da Arslan adını koymuştur. Ayrıca, o "arşlara" evinin hemen önünde görmüştür. Bu bakımdan Ala Nur ile oldukça yakın, adeta aileden bir hayvandır bu. İşte bütün bu nedenlere dayanarak, Ala Nur'un ya da herhangi bir Karahanlı kunçuyumm (^prensesinin) erkek çocuklarının anayanlı ad almış oldukları iddia edilebilir. İster kız, ister erkek olsun, bütün çocuklar Arslan buçuğuna sanlıktır, gibi. Efsane-tarihte saptanan Karahanlı anaurukluğu olgusunu tarihle sınamak için en uygun yol, bu devletin nispeten en karanlık dönemi sayılan, Karahanlılar'm İslâm'ı benimseyişlerinin henüz başlangıcı olan X. yüzyıldaki hanlar şeceresini yeniden incelemektir. Bu şecere Karşî'nin Kaşgar Tarihînde vardır ve Pritsak tarafından yemden kurulmuştur (op. cit.: XVI, 34-35. Türkçesi için: Genç, 1981).

İ 158

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

Kül Bige Kadir Han

Buğra= Bazır Arşları Han

Oğuleak

Satuk Buğra Han

[Arslan]

Süleyman Tonga İlig

Baytaş Arslan Musa Han

Harun Buğra Han

Ebu'l-Hassan Ali (Arşları)

I. Ahmet Toğan Han

Nasr tlig Han

Kılıç Buğra

Mansur Arslan Han

Yusuf Kadir Han

Muhammed

Kaşgar Tarihi Satuk Buğra Han Efsanesi

A/

Düzmece

Şekil-2

H. Ahmet

Tnaan Han Toğan Han

.

&

Katahanlılar'da Akrabalık Yapısı Üzerine

159

(Şekil-2)'deki Karahanlı hanlarının soy kütüğünden şunlar öğrenilebilir: 1.) Karahanlı hanedanının bilinen ilk ham Kül BÜge Han'dır. "Kadir", haşin, sert, tiran olan hükümdar demektir. Kaşgarî, "Hakaniya bunu onursal paye olarak kullanır" diyor. 2.) İki oğlu vardır: Bazır Arslan Han ve Oğuleak Kadir Han. Pritsak'm ileri sürdüğü gibi (belki) Bazır Arslan üst han olarak Balasagun'da hüküm sürmüş, Oğuleak ise ast han olup Kaşgarda oturmuştur. Bazır Arslan Han'm kökü "baz-" olmalıdır. Karaim ve Kırım lehçelerinde "barış" demekse de, genellikle "yabancı" anlamına gelir, Orhon Türkçesi'nde baz kıl, "hâkimiyet altına almak" olarak kullanılır (Clauson, 1972), Bu bakımdan " - ı r " son ekiyle birlikte, "hâkimiyet altına alan" biçiminde çevirebiliriz. Oğuleak Kadir Han'ın "han" sanını taşımasına gelince: Bu konu tartışmalı olabilir. Zira, Oğuleak adı bile "eski dilden Çağatayca'ya kadar ya 'prens' ya da 'hizmetkâr olarak kullanılmıştır" diyor S. Çağatay (1978:320). 3) Bazır Arslan Han'm oğlu Satuk Buğra Han 944'te İslâm'ı kabul eden ilk Karahanlı hükümdar olmakla ünlüdür. Babasının Arslan adına rağmen onun Buğra adım alması dikkate değerdir. Eğer bu iki ad rastgele konulmuşsa sorun yoktur, ama her ikisi birlikte bir sistematiğe uyularak dönüşümlü olarak kullanılmışsa, nedenlerinin irdelenmesi gerekir. Bu maksatla, bir ilk yaklaşım düzeyinde, şu kuvvetli varsayımı ileri sürebiliriz 6 : Anauruk han oğuşundan Kül Büge Kadir Han, ya Uygurlardan ya da Çiğlilerden, fakat her halükârda Arslan buçuğundan bir kadm almış, doğan çocuk anasının adını alarak ona Bazır Arslan Han denilmiştir. Bu sonuncusu, sırasında, herhalde Yağmalardan, fakat her halükârda Buğra buçuğundan bir kadınla evlenmiş (ongundan dolayı, kendi buçuğu içinden evlenme yasağı), doğan çocuk yine anasımn adım alarak Satuk Buğra olmuştur. Hudud al'Alam'àaki cümleyi hatırlamakta yarar var: "Eski günlerde, Kaşgar hâkimi ya Karluk (~ Çiğil, Arslan) ya Yağma, Buğra idi" (ayraç içi benim). Satuk Buğra Han'm müslüman adı Abdülkerim'dir. "İlig" sanını taşıdığı da söylenir. İlig, bütün Uygurca metinlerde

İ 160

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

(Bang & Gabain 1972:1929) "hükümdar" olarak kullanılmıştır. Bu, Kutadgu Bilig'de de böyledir (Divitçioğlu, 1990), il—el kökünden gelir; ili buyuran (ruling), yani yöneten anlammadır. Turan (1942), Karahanlılar'daki kullanılış şekline bakarak, iliğin hanın altında bir rütbe olduğunu ileri sürmüştür (Pritsak'm althanı gibi). Hiç olmazsa X. yüzyılın sonuna kadar doğru gibi gözüküyor. Tek istisnası, Oğulcak Kadir Han'dır; eğer Bazır Arslan Han'la birlikte hüküm sürmüşler se... Yok sürmemişlerse, Oğulcak, hanlığı ağabeyinin ölümünden sonra almış olmalıdır. 4) Satuk Buğra Han'ın iki oğlu vardır: Bay taş Arslan Han (Musa) ve Süleyman Tonga İlig 7 . Her iki kardeş ayrı analardan doğmuş olmalılar. Baytaş Musa Han'ın anası Arslan buçuğundan, Süleyman İlig'in anası Tonga (kaplan) buçuğundandır. 5) Baytaş öldükten sonra (öl. 960) yerine oğlu Ebu'l Hassan Ali Arslan Han geçmiştir. Dedesi Satuk Buğra, Arslan buçuğundan bir kadınla evlendiğinden, babası Baytaş Arslan olan bu çocuk, Arslan adını taşıyamaz. Belki de Süleyman Tonga İlig'in oğlu olup, Arslan buçuğundan başka bir kadından olmalıdır. Eğer bu da değilse, Ebu'l Hassan Ali Arslan Han kimin oğludur? Muammayı çözmek için sanırım yeniden Satuk Buğra Han efsanesine dönmemiz gerekiyor. Efsanede, Satuk Buğra Han'ın dört erkek, dört de kız çocuğu olmuşken, üzerinde durulan tek çocuk; kız, Ala Nur'dur. Yukarıda da zikredildiği gibi, bu kızın sanki Ali'den doğma oğlunun adı Seyyid Ali Arslan Han'dır. Ebu'l Hassan ile Seyyid adları arasındaki semiyotiğe dikkat edilmeli. İlki, "Peygamberi öven şairlerin ataları", ikincisi "Peygamberin soyundan gelenler", demektir. Sanıyoruz ki, bu sebepten 998 yılında ölen Ebu'l Hassan Ali Arslan Han -belki efsanevi bir ad olan Ala N u f d a n değil a m a - Satuk Buğra Han'ın kızlarından birinin oğlu olan Seyyid Ali Arslan Han'dır (Şekil-2'deki noktalı çizgiler). Bu durum çok şaşırtıcı değildir. Aşağıdaki belge, durumun olabilirliğini gösteriyor. X. yüzyılda yaşamış olan al-Havarizmi, ünlü Orta Asya haritasıyla (Maroth, 1984) tanınır, Türkler hakkındaki bilgilerine de güvenilir (Bosworth, 1977:XX-6). Bir yerde şöyle diyor: "Hallukiya'ya Yabguya denilir. Inal-Tigin Yabguya'nm mirasçı-

Karahanlîiar'cta Akrabalık Yapısı Üzerine

161

sidir" (ibid). Bu ifade, D LT'deki "inal: anası hatun, babası halktan olandır" tanımıyla karşılaştırılırsa, Karahanlı hanlarının (ve halkının) anaurukluğu apaçık ortaya çıkar. Eğer, hatunların halktan bir erkekten olan oğullan dahi hanlığa varis olabiliyorlarsa, bu hanların ana yanlı ongun adı kullanmaları normaldir. Öyle ise, aslında efsanevî Ala Nur (ya da Satuk Buğra Han'ın bir kızı) efsanevî Tuk Buğra Han'la evlenmeyip, halktan biriyle evlenmiş ve bu adamdan olan "tarihî" Ali Arslan inal, doğal varis olarak han olmuştur. Onun anasının Arslan Ongun adını taşıması doğaldır. Ali Arslan'm ölümü üzerine, Kılıç Buğra Han Harun han olmuştur. Baytaş Arslan'm oğludur. Ama, Süleyman Tonga İlig'in oğlu olma ihtimali de vardır (Genç'te Süleyman Tonga İlig, op. cit. dn. 42) 6) Satuk Buğra Han'ın kızından olup, hanlığa konan Ali Arslan Han dört batındır sürdürülen, han oğuşunun Buğra buçuğundan, yani belki Yağmalat dan kadın alma geleneğini bozarak/hangi boydan oldukları bilinmeyen Toğangille/den kadın almıştır. Ölünce de oğlu, I. Ahmet Toğan Han adıyla tahta çıkmıştır. İnişi (küçük erkek kardeşi) Nasr ise ilig idi. Tarihî kayıtlara göre (Pritsak op. cit.; Genç op. cit), Nasr İlig, devleti, kardeşi handan daha yetkinlikle yönetmiştir. Nitekim, Maveraünnehr bölgesindeki askerî ve siyasî başarıları bunu gösterir. Başarılarının (tarih kitapları böyle der), ağabeyi hanla aralarının açılmasına sebep olduğu rivayet edilir. Tam o sıralarda ölmüştür. Arkasından, üçüncü kardeş denilen Mansur Arslan Han'ın, yanma inişi Muhammed'i ilig atayarak hanlığını ilan ettiğini görüyoruz; Pritsak'm deyimiyle her ikisi de "gasıb hükümdar ve yardımcısıdır" (İA). Büyük bir olasılıkla düzmece idiler. Herhalde öyleydiler, çünkü Satuk Buğra Han'ın meşru torunu Yusuf Kadir Han onları tanımamıştır. Yüz yıl süreyle düzenli bir biçimde işleyen bu sistematiğin esasını, ananın buçuk uruğuna bağlı olan uyat yasağı uyarınca, han adlarında ana ongunlarının sekerek kullanılışını da buluyoruz (Şekil-3).

İ 162

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

Kül Bilge Kadir Han

Bajzır Arslan Han

Arslan

Buğra

-

Satuk Buğra Han

Baytaş Arslan Han

~

-

Tonga

Buğra

Harun Buğra Han

Ala Nur (Arslan)

Toğan Han

Buğra

Süleyman Tonga İlig

Kılıç Buğra Han

Toğan

=

=

Ebu'l-Hassan Ali Arslan Han

Nasr İlig

Şekü-3

Katahanlılar'da Akrabalık Yapısı Üzerine

163

Şekilde Karahanlılar'm anaurukluğu kendini açıkça belli ediyor. Kılıç Buğra Han'ın anası Buğra, ninesi Arslan, ninesinin anası Buğra ve ninesinin ninesi Arslan'dır, II. Toğan'm anası Toğan, ninesi Buğra, ninesinin anası Tonga, ninesinin ninesi Buğra, ninesinin ninesinin anası ise Arslan'dır. I. Toğan Han'ın anası Toğan, ninesi Arslan ('dan doğan inal), ninesinin ninesi yine Arslan, ninesinin ninesinin anası Buğra, onun da anası Arslan'dır. Öyle gözükmektedir ki Karahanlı toplumunda uyat yasağına giren sımflandırıcı ongun terimleri iki kuşakla sınırlıdır. Yani, Örneğin, Bazır, Arslan Han bir Buğra ile evlenmiş, oğlu Satuk Buğra Han uyat yasağına uyarak ToğanlaıMan kadm almış, fakat torunu Süleyman Tonga İlig gene Buğralar'dan bir kadmla evlenmekten kaçınmamıştır. Ongun adı taşımayan hanlara gelince: Bunların anaları, herhalde, Karluk konfederasyonunun dışından alman prenseslerdir. Örneğin, Gaznelüer'den alman prensesler gibi. He var ki, XI. yüzyılın yarışma doğru, yani, I. ve II. Toğan Hanlar'dan itibaren, anauruklukla ilgili ongun adlarının seyrekleşip kab olmaya yüz tuttuğuna tanık oluyoruz. Bu olgu, Karahanlı tarihinde, hiç olmazsa ak budun düzeyinde, anaurukluktan ataurukluğa geçilmiş olduğunun bir göstergesi midir? C) Kutadgu Bilig, Karluk-Karahanlı akrabalık yapısı hakkında hiçbir bilgi vermez. DLT ise, bu konuda daha cömerttir. Mamafih, orada da toplumun anaurukluğunu belirleyecek herhangi bir ipucu yoktur. Buna karşılık akrabalık; yani, soy ve sıhriyet ilişkilerinde sunulan bilgiler araştırıcıya yorum yapma olanağı sağlayabilir. Kök Türkler (2000) adlı kitabımda VI.-VIIL yüzyıl Türkleri'nin soy ve sıhriyet ilişkilerini, belgeler elverdiği oranda, formelleştirip belirlemeye çalışmıştım. Burada, elde edilen sonuçların kısa bir özetinin verilmesi gerekiyor. Zira, mukayese imkânından yoksun olunduğu takdirde Karahanlı akrabalık yapısı değerlendirilemez. Kök Türk soy ilişkilerinde uruğun inişi, öncel bir ata(lar)dan (eçu apa) başlar, iki kuşakla (ana-baba, çocuklar) günceli yaşar ve amcanın (eçi), ağabeyin (eçi), küçük erkek kar-

İ 164

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

deşin (ini) erkek çocukları, (atı) "konuşan" kişinin erkek torunu (atı) ile birlikte (iniy. gün) ardıla geçer. Böyle bir sistem Kök Türk toplumunda soyun zamansal sürekliliğini sağlar (Şekil-4). Hemen anlaşılacağı gibi, egonun önceli, günceli ve ardılı kuşaklarla olan atauruk soy inişinde "döl" hep sınıflandıncı terimlerle sürdürülür. Öncelde bulunan eçi-apa bütün atalara özgüdür. Güncelde bulunan eçi bütün amca ve ağabeylere özgüdür ve ardılda bulunan atı bütün kuzen ve erkek yeğenlere özgüdür. Bu tür bir iniş sistemi ise kesili (segmented) bir soy yapısı gerektirir. Öyle ya, aynı atadan inen eçi (amca) ile eçinin (ağabey) çocukları (atı) kendi atalar zincirine, birincisi amcayı, ikincisi ağabeyi yerleştirip kesileneceklerdir. Doğallıkla, sonuçta, hepsi -bütün kesiler- aynı atadan gelmiş olacaklar ve bir uruk oluşturacaklardır. Oysa, özeti verilen Kök Türk soy ilişkilerinin XL yüzyıl Karahanlı toplumunda tamamen değiştiğine tanık oluyoruz. D L T den kaynaklanan bu yeni ilişkiler (Şekil-4)/te gösterilmiştir.

A Tağay

O

Ana

Küküy (?)

Ata

A Çıkan

Eke

Eçi

(Un)

Şekil-4

Ego

İni

Smgıl

Karahanlîiar'cta Akrabalık Yapısı Üzerine

165

Görüldüğü gibi, Karahanlı toplumunda öbeklerin soy inişinde, öncel ve ardıl kuşaklarda bulunan smıflandırıeı terimler (eçi, atı gibi) ortadan kaybolmuş, soy sadece güncel üç kuşağa yani ana-baba, çocuklar ve torunlara indirgenmiştir. Bu husus, Karluk konféderasyonuna üye boyların İran'ın yerleşik kent hayatına katılma ve temaslarıyla kendi Öz uruk ve dolayısıyla oğuş yapılarında meydana gelen hasarla açıklanabilir. Ayrıca, İslâm'ın etkisiyle eski dinin bir parçası olan atalar tapunun inanç kemirilmesine uğrayışı toplumda ataya atfedilen sosyal işlevin tükenişine ön ayak olmuştur. DUT de, soy ilişkileri bağlamında ata tarafı akrabalar üzerinde hiç durulmamış, buna karşılık, ananın erkek kardeşi dayı < tagay ile kızkardeşi küküy (teyze) 8 ve onun oğlu çıkan zikredilmiştir. Kök Türk akrabalık nomenclature'ünde bulunan eçi kelimesinden ötürü amca ve ağabey eşdeğerdi. Ve böylece, amca kızı ile evlilik, uyat yasağına girerdi; ancak leviratus halinde evlenmeye cevaz vardı. Ne var ki, DLT'de eçi karşılığında sadece "ağabey" vardır ve "amca" anlamına gelmez. Daha doğrusu, Divan'da Türkçe amca kavramı yoktur. Neden? Çünkü amca, Arapça amm kökünden gelir ve bundan dolayı, Kaşgarî'nin başından beri vaat ettiği gibi Arapça sözcükler Divân'a kabul edilmez. Pekiyi, amm kavramına ulanan bir ses Türkçe'de yok mudur? T. Tekin'e göre vardır (1960): Türkçe kök "aba eçisi" "amca"ya doğru şöyle gelişmiştir: amca < amuca < abuca < aba eçesi. Belki? Ancak bana öyle geliyor ki amca kavramını anlatan sesi, en iyisi, Karahanlılarm soy ilişkileri üzerindeki Arap evliliği kurumunun darbesinde aramalıyız. İslâm'ın bu topluma sızmasıyla birlikte, pek doğaldır ki, birtakım yeni kurumlar, gelenekler ve düşünceler her sosyal alanı istila edecektir. Bunlardan biri de, dediğim gibi, Arap evliliğidir. Bu soy ilişkilerinde amca kızlarıyla yapılan evlilik uyat yasağına girmez, halka bu tarz bir evlilik mübah görünür. Böyle olunca, bu bağlamda eçi soy nomanclature'ünden silinir, yerini Arap kökenli amca < amm alır. Şimdi, Karahanlı akrabalık yapısındaki sıhriyet ilişkilerine geçiyoruz.

İ 166

Ortaçağ Türk Toplumları Hakkında

Kök Türk sıhriyet ilişkileri hakkındaki belgeler maalesef pek azdır. Yurç (kayınbirader), Ming (gelin), küdegü (güveyi) ve "konuşan" kadın için tüngür > dünür. Buna karşüık DLT'de bu konuda verilen bilgiler biraz daha artmıştır. "Konuşan" erkek (er ~ koca) için yenge (ağabeyin karısı), yezne (ablanın kocası), yurç (kayınbirader), baldız, namiza (bacanak), küdegü (güveyi), gelin ve yotuz'un (karının) anababası ;kadın > kaym bunlar arasındadır. "Konşan kadın içinse erin (kocanın) ana babası tüngür > dünür olur" (Şekil-5), [Tüngür]

[Kadın]

Şekil-5

(Şekü-5)'te, sıhriyet ilişkileri çerçevesinde, koca tarafmca karı tarafına kayın > kadın denmesi ve karı tarafmca koca tarafına dünür denmesi Karahanlı akrabalık yapısında ortaya- çıkan evrilmeyi sergilemektedir. Öyle gözükmektedir ki, XI. yüzyılın ikinci yarısında bu toplumdaki soy ilişkileri zayıflamaya başlamış, buna karşılık, sıhriyet ilişkileri kuvvetlenmiştir. Bundan böyle toplum, ister anauruk ister atauruk olsun, tekurukluktan iki yanlı urukluğa geçmeye başlamıştır. Yani, soy bitmiş, yerini soy sop almıştır. Kaşgarî'deki şu beyit dahi tanıktır:

Karahanlîiar'cta Akrabalık Yapısı Üzerine

167

tüngür kadhın buluştı kırkın takı koluştu Dünürle kayın buluştu Kızlar birbirine sokuldu Göçebe uruk, oğuş ve dolayısıyla b o y yapüarının çözülmeye başladığı yerleşik bir ortamda bu sonuç kaçınılmazdır. Akrabalık yapısı başlığı altında incelediğimiz A ve B bölümlerindeki Karahanlı anaurukluğu konusu ile C b ö l ü m ü n d e ele alman DLTvari suskun bir akrabalık yapısı arasında ilk bakışta bir ilinti yok gibi gözüküyorsa da, bunlar birbirlerini yadsımazlar. Nitekim IX. -X. yüzyılları arasında Karluk-Karahanlı konfedarasyonunun bazı üye boyları hâlâ anauruk olabileceği gibi (A, B), XL yüzyıldan itibaren bu boyların otüraklığı seçen halklarının büyük bir bölümü, pek olasıdır ki, iki yanlı uruk yapısına geçmişlerdir (C).

NOTLAR 1

Ebu Düief, Çiğil ve Kutluklardan bahsederken de şöyle der: "Çiğiller güzel yüzlüdürler, içlerinden herhangi biri kızkardeşi ya da diğer mahremiyle evlenebilir. " "(Çiğlilerin komşulan olan Kutluklar da) kızkardeşleriye evlenebilir" (ibid, 83). Bu saptamaya göre, hemen hemen, hiçbir toplumda bu şekliyle görülmeyen, böyle bir uyat (inceste) hali, "çok kısıtlı sosyal kategorilerin ayrıcalığı" olup (Lévi-Strauss, 1981:1947), ancak "kutsal kağanlıkla" ilgili olabilir. Hudud al~Alam, Karluk halkının başkanlanna "yükündüklerini" yazıyor. Eski Mısır firavunları, îrtka İmparatorlukları, Kamboçya Prensleri ve bazı Afrika Kralları böyleydiler. Aykırı görüş Todd'dan geliyor KUTTÖREN

D AK as BUDUN

STEPOKRASİ

STEPOKRASİ

O

y DOLAŞIM^ B O L B ŞUM ILARI

EMEK :

KUL

MAMÜ^T^ ÜRÜN

REEL * EDİNİM

0

OBA

HAYVAN

ŞEKLİ EDİNİM