142 87 9MB
Turkish Pages 303 Year 1973
Yar Yayınlan
:
12
Roman Dizisi
:
8
Telif Hakkı:
ÖMER POLAT Birinci Baskı:
YAR YAYlNLARI Ekim 1973 Kapak Fotoğ'rafı:
FİKRET OTYAM Dizgi - Tertip:
YÖNET MATBAASI Baskı:
OtvAN MATBAACILIK TESİSLERİ Kapak Filmi:
EBRU GRAI dedi. Muhtar ayağının tekini çıkardı altından. Rahat oturdu aklın ca. İbrahim başçavuş :
63 «Sizin köyün muhtan bu mu C:ımşid ağa ? » Cımşid ağa açıklık getirdi başçavuşun sorusuna : «Beli.
Budur ihraham begım.
Beşka iş gelmez
elınden. İhdiyar edam. İsdedim ki oğul uşağı aj kal maya. » İbrahim başçavuş gözlerini kıstı,
suratını astı.
Her sorguda yapardı bu oyunu. « Şimdi beni iyi dinle muhtar. Bu yakınlarda sizin köyden hiç kaçakçı geçti mi ?» Muhtar tereğinin altından Cımşid ağaya baktı. «Beli, geşdi begim. » «'Kimdi ?» «Kaçakçi Kemo geşdi begim. » «Yanında 'kim vard ı ? » «Resul ağanın koylisi Mahmudo. » «Peki ne zaman döndüler ? » Cezo sakalım sıvazladı. «Bılmiyorım begım, dünmedller herhal. Dünsey diler hevanmız olurdi. » «Bak muhtar,
bizi yanlış ize
itersen yandığın
gündür, tamam mı ?» «Temam begim. » Oda sessizliğe koyun açtı bir zaman. Hulamlar çay dağıttılar. İbrahim başçavuş Gımşid ağanın ta bakasından kalın bir sigara sardı. Yaktı. Dumanını bekletti içinde bir zaman. Ağzından dumanlar çıka çıka konuştu. « Evet Gımşid ağa. İz belli oldu. Yarın Resul ağa nın köyünü tutmak lazım. » «Ey olır. Ah ye.rde kalmez. Sılıma canıni - konu yu deği!:}tirdi - Geçende kezaya indigirnde Kemal bin
başıyi birez sıhıntıli
gürdüm.»
«Yok canım onun n e sı'kıntısı olacak. Cefayı çe-· ken biz, sefayı süren o . »
«Heklisin. Yau keymakam beg hela ayıesini ge tınnedi m i ? Yau şaşiyorum bu ohumuşlara. Bize üş dürt kari idare etmir, o koskoca bir keymakam nasıl edir karisiz. » «Herkez sen mi Cımşid ağa. Getirsin de ne etsin kaymakam bey karıyı ? » «Nasıl n e etsin İbraham beg. Biz nasi edirik. » «İyi ama senin karı ahırda da yatar, ya onunki ? Sinema ister, apartman ister, tiyatro ister. Var mı bunlar bizim kasabada. Doktor bey karısını getirdi de ne oldu. Kadıncağız bir ay duramadı. Bir günde ka
çıp gitti. !zjni bulamadı zavallı doktor. Şimdi de ver rakıya ediyor. » « Sen de heklisin begım. Bizim karllerin ögünü is lak tuttun mi temam. Ema onnarmki ele degil. » Saatı öğrendi İbrahim başçavuştan. «Ühooo vakıt eyce geçmış.
Yatsaz.
Yarın uzah
yoluz var. » Kalktı. Paltasunu omuzuna attı. Oda ayaklandı, saygıya durdu. Mahmur gözler oğlak etine b9yun yordu.
eğ·i
«Eh, haydi Elialı rahatlıh vere. - Hulamlara dön dü - Ula İbraham begin yatağını sekiye sarın, altına iki döşşek koyun. Obi.rleri de aşahta yatsınlar,» dedi çıktı. Muhtar da çıktı sessizce. Cımşid ağa, aklmda küçük karının diriliği harem lik tarafına yollandı. Muhtar sessizce geçti damların üstünden.
Ve
çok geçmeden bir at çıktı muhtarın evinden.
Suvarisi ince, omuzu tüfekli. Elini öptü muhtann. «iyiliğini hiç unutmıyacam. Hakkını helal et, » . dedi sıçradı atın sırtına.
65
Ve Katevilerden Aladağlara doludizgin at koş ru.ran al atlıyı gökten seyreden Terazilerden, Kervan kırandan başka kimse görmedi.
VIII
Hazel onyedi akşam bekledi Mahmudonun yolu nu. Gün batımına kadar her gün çıktı k apıya, bekledi. Kuştepesinden aşan yol onyedi gün umut vermedi Hazele. Eli koynunda, boynu · bükük girdi tek göz damına. Tam onyedi akşam. Bekledi, bekledi. Yal nızlığa türküler koştu. Doğurdu, büyüttü türkülerini. Acıyla besledi. Göz yaşıyla yudu. Hasret bir şafak vakti çaldı kapısını. Onyedinci günün şafağında. «Gür.rp, gürrp,» diye çalındı kapı. «Kimdir o,» dedi yüreği ağzmda. «Aç, Hezal, benim. » Eli sürgüye gitti titreyerek. Kapı sonuna kadar açıldı. Tipi içeri doldu açık kapıdan. Tipiyle Mahmudo girdi. Ömuzunda rus beşlisi, kolunda Aloşun dizgi niyle. Hazel yol verdi eli göğsünde. Atı direğe bağ l adı. Tüfeğini sandığa dayadı. Dalgın, yorgun. Ha zel önce Mahmudonun üstünün karını süpürdü süpür geyle. Sonra Aloşun. Aloş huysuzlandı. Mahmudo evin ortasına çakılmış duruyordu sessizce. Hazel koştu, sarıldı Mahmudosuna. Kıpırdamadı Mahmudo. Utan dı Hazel. 'Kollarını usulca çekti Mahmudonun belin den. Bir Mahmudonun donmuş yü.züne, bir odanın içine «patt, patt, » sıçan Aloşa baktı. Korktu. Eli aya ğına dolaştı. Korkuya Şaşkınlık bulaştı. Gitti tüken ıneye ahşmış yığından bir tezek aldı. Eliyle ufaladı. Ocağın önüne yığdı. Gaz döktü, ateşledi. Gitti ürkek
66
bir ceran gibi Mahmudonun yanına. Elini tuttu. Oca . ğın başına oturdular. Karşı karşıya. Mahmudontı.n başı önüne düştü. Aloş kişnedi. Ön ayağıyla evi eşe ledi. Hazel, eli koynunda, boynu bükük kalktı ocağın başından. Atın pisliğini, eşelediği toprağı süpürdü. Yatağını topladı. Geldi yeniden ocağın başına oturdu. Ayaklarını karnma çekti. Dirsekierini dizine, ellerini yanaklarına dayadı. Gözleri ocağın alevini deldi, Mah mudoya ulaştı. Mahmudo başı göğsünde, gözleri ya nan ocakta çok uzaklardan gelen, ince, yılgın bir ses le konuştu. «Yolda, Cin deresinde cendırmelerle karşılaştık düneyin. Çatışmıya tutuşduk. Kaçakçı Kemoyu cen dırmeler vurdular. Ben de birini vurdum cendırme lerm . » Araladı sözünü. İşin doğrusu uzak dağların ar
·
dındaydı. El ulaşmaz, ün çatmaz. Bilseydi İnanacak lar gider getirirdi. Ama kim inanırdı ? Kim. inanırdı kaçakçmın kaçakçıyı vurduğuna. Hem bir jandarma . uğruna. Bu kanun Saragöl de bir defa ters ÇTkmıştı Mahmudonun tüfeğinin ağzından. Buna çocuk inan mazdı. Kaldı ki yüzyıllardı.r buyruk dağıtanlar inan sm. Bu sebepten işin doğrusu uzak dağlarm ardın daydı. Onu bir Malımuda getirebiiirdi ardan. Dalıp gittiğini görünce Mahmudonun, Hazel yol açtı çare siz:
«Eyyy ! » « İyisi de kötüsü de bu. Geceyi Karakörnde geçir dim. Muhtann evinde. Hal mesele böyle böyle dedim muhtara 'Ey etmişsin Mahmudo.' dedi 'Eğe.r Kaçakçı Kemont;.n kanını yerde koysaydın, seni ben kendi elimle vururdum.' Gece cendırmeler basmışlar köyü. Muhtarı çağırdı Cımşid ağa. Başçavuş biliyormuş be nim cendırmeyi vurduğumu. Bugün basarlar burayı. >>
67 Sustu. İlk defa kaldırdı başını göğsünden. Du daklarını kemiren Hazel'e baktı. «Hepsi bu. Bahtımız böyle yazılmış , » dedi başı önüne düşerken. Umutsuzluk sardı tek göz damı. Umutsuzluk ti piye yoldaş. Çaresizlik ağulu bir ok. Ok Hazelin böğ.,. rün de. «Açsın , » dedi Hazel. «Değilim. » Aloş huysuzlandı. Tipi kamçı gibi çarpıp kapıyı �onuna dek açınca. Kişnedi. Hazel kalktı. Kapıyı ka padı.
Dalı dönük Mahmudoya baktı.
Gözleri doldu.
Ufak ufak ağladı. Gitti tezekierin üstüne oturdu. Va lasını soku ağzma. Dişleri sıktı valayı. Kinle, acıyla. Hıçkırklar yığıldı boğazına.
Düğüm düğüm. - Birden
koyverdi kendini. Sesi gürül gürül aktı boğazından. Hıçkırdı, hıçkırdı. Malımuda dönüp bakınadı bile. Ye C.innedi erkekliğine.
Ağlamaktan korktu.
Aloş bir
daha sıçtı. Hazel sesi tükenineeye kadar ağladı. Sustu bi.r zaman sonra. Kalktı. Ocağın başına gitti. Malımu do sönmüş ocağın başında dalıp gitmişti. Başını kal dırıp Hazele baktı. Umutsuz,, acılı. «Ne zaman gideceksin Mahmudarn ? » diye sor du kısık sesle. «Gün Aladağlardan uc vermeden Hezalım. Cen dınnele.r öğlene kalmaz basarlar burayı. Başka ça,. re yok. Umutsuzum, dalsızım. » «Nereye gideceksin Mahmudom, nereye ? B u k ış kıyamette nereye gideceksin umudum ? » «Aladağlara. Umut Aladağların dalında. Benim zorum akşama kalmadan aşmak Aladağları. Ondan oyanısı kolay. Aloşu da götürecem.
Beni ne kadar
taşısa kardır. Dediğim Aloş utandıra beni. Dediğim ağlamayasın. Ağlama dalımdan. Bu
daha ey oldu.
68 Hulam olup yaşamaktansa eşkiya olup
ölmek daha
iyi. Merak etme beni. Yeme kendini. » Koynundan çıka:rdığı Kaçakçı Kemonun yetmiş lira-sım uzattı Hazele. «Al bu paraları. Dar gününe sakla. Eğer sağ va rırsam Aladağlara, ilk bahar yağmur düşünde Ala dağlara, gelir götürürüro seni de.
Yok eğer vara
mazsam . . . Onu da hiç düşiinme. Koy kötü uzağa kal s ın . » Hazelin hıçkırıkları susturdu Mahmudoyu. Başı önüne düştü yeniden : «Ağlama öyle Hezal, ağlama. Artık benim yüre ğim de dayanamıyor. Bilesin ki eşkiya
karısı ağla
maz. Sen şimdi git Fadılı ça.ğır bana. Neredeyse gün Aladağlardan uc verecek. Haydi
kurban olduğum,
d urma. Durmak günü değil bugün . » Hazel çıktı. Çok geçmeden döndü Fadılla. Mah mudo kuşanmış, tüfeği omuzunda
Aloşun
kolanını
sıkıyordu. Fadıl : «Hayırdır ? Bu ne hal lo ? Ne işdir 1 bu ? » «Olan oldu Fadıl. Bir · cendırme vurdum Cin de resinde. Cendırmeler de Kemo ağayı vurdular. Cen dırme bugün basar burayı. Dediğim köylü kalkma dan tutam Aladağlan » «Kudurdun mu
Mahmudo. Şimdi
kuş aşamaz
Aladağları. Kaldı sen , » dedi Fadıl çaresizce. Mahmudo döndü Fadıla. Eli atın eğerinde. «Var mı başka yol sen söyle ? » Söylenecek s ö z bulamayınca, Fadıl sustu. Başı nı eğdi önüne. Canı gülrnek istedi. Babası öldü ğün deki gibi. Utandı. Gülrnek yenildL «Peki şimdi mi gideceksin ? » önünde. «He Fadıl kardaş. Şimdi. »
diye
sordu başı
69
Jl,fahmudonun da başı düştü önüne. Hazel bir Mahmudoya bir Fadıla baktı. Gözlerinin ta içinden gelen yaşlar, süzüldü kara kirpiklerinde. Duru, ap ak. Sırtım döndü ikisine de. Mahmudo başı göğsün de konuştu sessizce : «l-Iezal sana emanet Fadıl. Rezala sahip ol. Darda koyma hiç. Baharın ilk yağınuru yağdığının sabahı buradayım. Resul ağanın tüfıngı bende kal mn şimdilik. Veririm borcumu. Bir de cendı.rmelere, 'buraya gelmedi', deyin. » Atı direkten açtı. Dizgini koluna geçirdi. Fadılla göz göze geldiler. « Hakkını helal et kardaş,» dedi Mahmudo. Sarıldılar. Fadılm içinden gülrnek geçti. Başı önünde çıktı dışarı. Hazel gözlerini siliyordu Malımu do yanına geldiğinde. Di.reniyordu ağlamamaya. «Ağlama artı'k , » dedi Mahmudo, «bu son olsun. Söz mü ?» Hazd hıçkınklar içinde başıyla «SÖZ» diyebildi ancak. Sarıldılar. Zorla kootular. Mahmudo atının dizgini k olunda çıktı. Dönüp ardına ba:kmadı. Fadıl elleri koynunda, boynu buruk yetim gibiydi kapının önünde. Mahmudo sırtına atladı Aloşun. Fadıla bak h. İçinin bilmediği bir yerlerinde derin bir sızı duy du. Boşlukta uçuyor sandı kendini. İçi bulandı. Ha zel göründü kapıda. Elinde bir dürüm ekmek. Uzat b Mahmudoya. «Al bunu. Açsın. Arasına yağ koydum. Sen yağ h dü.rümü severdin eskiden, » dedi.
Mahınudo Aladağlıann eteğine varınca döndü, ilk defa geri baktı. Tipi köyünü çoktan yutmuştu. Saragöl savruluyordu. Yüzünü Aladağlara dönerken «Kudur» diye soluklandı Saragöle. Ayağı boşluğa gelen Aloş tökezlendi. Doğ.ruldu zar zor. Hırladı.
70
Malımuda naçar. Malımuda dönülmez bir yolda. Eli kolu bağlı. Önünde baş vermez dağlar. Aloş yorgun. Aloş aç. Aloş çaresiz. Kar Aloşun göğsünde. Yol iz yok. Yokuşa vurdular. Malımuda Aloşun boynunu sıvazladı. Umut vermek istedi. Küçük bir dağı çık tılar. Dağlar üst üste yığılmış. Bir başka dağ çıktı önlerine. Başsız bir dağ. Gök kapaklanmış Aladağ ların üstüne. Tipi kudurdukça kudurdu bu dağda. Aloş birden durdu başsız dağın yarısına varmadan. Malımuda bir iki dürtükledi. Aldırmadı Aloş. Acı acı kişnedi. Ön iki ayağı büküldü. M.ahmudo indi üs tünden. Aloş boylu boyunca uzandı beyaz karın üs tüne. Tipiye aldırmadan. Mahmudoya baktı. Gözle ri yalvardı sanki. Birbirlerine umutsuzca baktılar. Aloş bir daha kişnedi acıdan acı. Başı düştü. Malı muda eye:ri aldı sırtından. Attı aşağılara. Eğer kara gömüldü. Tüfeğini indirdi sırtından. Ve Aloşun an lma dayadı. Gözlerini yumdu. Derinden geldi tüfe ğin sesi. Gözleri kapalı döndü geri. Yürüdü Aladağ· ların doruklarma doğru. Hınçla, acıyla. Bir zaman sonra dağ bel verdi Mahmudoya. Ayakları kaydı enişe d oğru. Bi.r hafiflik duydu bacaklarında. Sevin di. Koynundan Hazelin \'erdiği dürümü çıkardı. Lok m a boğazmda durdu birzaman. İkinci lokmadan kork tu. Tekrar koynuna soktu dürümü. Derede dağ tipi yi tutuyordu. Bir kayaya verdi sırtını. N efeslendi. Korktu önündeki koca dağa bakmaya. İnce hacaklan na baktı. Umutsuzlandı. İki dağın arasında. Sırtın da tüfeği. İçinde Hazelin acısı. Çarnaçar yollanch koca dağa. Başı öründe. Dağ-ın biryerlerinde feri kesildi ayaklarının. 'Kanı çekildi yukarılara. Yan verdi dağa. Yamaçtan yürüdü. Karın altında bir ta şa takıldı. Düştü. Kara gömüldü. Debelendi. Kara bulanmış çıktı. Elleri sızım sızım. Dağın öbür yanına
71
çıkınca tipi yeniden başladı. Acılı bir tipi. Aladağlar kudurmuş köpek. Yer gök yok. Omuzu ağırlaştı. Di yesin sırtmda on gadluk (tenekelik) çuvai. Terlerneye başladı. Sırtında, aniında tomurcuklar. Tipi kara kamçı. Tüfeğini öbür omuzuna aldı. Yamaçtan aşağı la.ra doğru bıraktı kendini. Düştü, kalktı. Yuvarlan dı. Dağın dibinde soluklanmak istedi. Durunca do nacağını bile bile. Tipi azaldı derede. Hazel geldi ak lma. Eliyle koltuk altını yokadı. Dürüro yoktu ye rinde. Açlığı sapıandı karnına. Acılı bir hançer gi bi Yürüdü. Can karlı dağlarm ardına umutla yollan dı. Umut dağların ardında. Mahmudo naçar. Tüfe;?,-i boynuna taktı. İki bacak yü.rüdü ağırdan. Sahipsiz, başıboş. Önünde dağların en yücesi. Süphandan da yüce. Ağrıdan da. Dağın biryerlerinde çekmez oldu hacaklar ince zayıf gövdeyi. Düştü elleri üstüne ka ra. Dört ayak oldu. Yaşlı bir kurda benziyordu. Aç, yorgun, umutsuz, zavallı. Emekledi dağın yukarıla rına. Göğe çıkıyordu sanki. Kolları, avuçları sızladı bir zaman. Sonra keçeleştiler. Alıştılar kara. Orospu karıdan beter. Kar �ıcak geldi. Dağ bel verdi doruğa varmadan. Malımuda dikeldi baktı bele. Anlamsız gözlerle baktı. İki ayak oldu yeniden. Sahipsiz ayak lar yoUandı bele doğ:ru. Bir küçük umuda doğru. Usuldan, kaygısız. Ter sırtını deldi çıktı. Tüfek 'kur ı::u na döndü. Kurşun aklına düştü. indirdi omuzun dan. Kurşun tipiyi deldi. Bir çığ koptu sese. Doruk lardan geldi hışımla. Ve sustu bir yerde. İlk kez korktu Mahmudo. Görünmeyen dört bir yanma bak tı. Korku dağ kadar büyüdü. Çığ gibi aktı içine. Tit redi. Teri soğumaya başladı anlında, sırtında. Bel aşağılara yol verdi çok geçmeden. Boşluğa bıraktı kendini. Çırpndı. Vurulmuş güvercin gibi. Emeldedi, yuvarlandı. Gözleri kararmaya başladı ufaktan ufak-
72
tan. Kanayan avuçlarına baktı. Koynuna soktu elle·-· rini. Yürüdü son gücüyle. Elsiz dengesini kaybetti. Düştü. Zo.rla kalktı. Aloşu gördü az ilerisinde. Aloş un alnında kurumuş kan. Gözleri canlı. Yalvaran gözler Aloşun gözleri. Elini koydu Aloşun başına. Baş küçük bir kaya oldu. Gözleri iri iri oldu Mahmu donun. Etrafına bakındı, göremedi Aloşu. Elini kaya nın üstünden çekti. Doğruldu. Bağırmak geldi aklı na. Bağırdı. Sesi tipide kaldı. Asılı. Tüfeği düştü ak lına. indirdi boynundan. Bütün kurşunları Aladağla ra boşalttı. Uyuşukluk yendi sonunda Mahmudoyu. Tüfeği düştü elinden. Küçük kayanın üstüne otur du. Bağrışmalar duydu yakınlarında. Tüfeğ·ine uzan dı . Eli tüfeğinde kaldı. Kıpırdatamadı kolunu. Bir tatlı uyuşukluk sardı içini. Ocağın sıcağı yüzüne vur du. Yanında duran Hazele sarıldı. Hazel kan kadar sıca:k. Bağrışmalam köpek :::- c sleri karıştı Mahmudonun yakınla.rmda.
IX
M:ahmudonun gittiği günün ertesi tipi dindi. Ha va maymnadı ( yumuşadı ) . Tezek dumanlan kıvrıla bvrıla çıkmaya ba.şladı bacalardan. Beyaz bulutlar geldi gök y üzün e. Aladağların dumanı çekildi. Do ruklar karlı başlarıy1a mavi göğe karıştılar. Çöplük ler canlandı. Çocuklar kızak kaymaya başladılar kö yii.n içinde. Çeşme başı allandı. Dü.rüngeler aq doyur du. Delikanlılar otluk başlarını tuttular. Yüzleri çeş me başından yana. Evlerin önleri şenlendi. Herşey canım güne verdi.
73 Fadıl ağaç Jc:::reği kar
yığ'lmna
sapladı damın
iidUndc. Ji)lleri boşadı küreğ·in sapmı. Gerindi. Çöp lük başında güreş tutanları s eyretti bir süre. Tekrar kUreğ'in sapma el attı. D oldurdu, bacadan aşağı fır lattı. Bir, bir daha. Şafaktan bu yana kar atıyordu. Resul ağanın damları harman yeri. Atmakla bitmi yordu k i ! Herkes süpürüp atmıştı
ka.rını evlerinin.
Bacaları buğu buğu tLitüyordu. Tütmeyen bir 'kendi bacası , bir de Mahmudonun bacasıyd1. «Bir bitirsem bu namussuzun işini, gidip bi7:imkilerinin karını d a J:cmizlesem. Damlar çökecek
yoksa.» diye s öylendL
Tekrar bıraktı küreği. Mahmudamın kapısını gözle
di. Ka.r kapıyı yarıya kadar cım,
kapamıştı. «Fakir ba
zavallı kanayak» dedi, baı:;ını salladı. Tekrar sa
nldı küreğ·e. Attı , attı. Yan gözle köyün içine baktı. Köylüler
sigara
tüttürüyor,
güreş
tutuyorlardı.
« İtoğlitlik bende» diye söylenmeye başladı. «Bende n ! Hiç koca Saragölde benden başka
seneliği bin
l ira para, on teneke buğda, bir kat don gömleğe ça l ı �an kaldı mı ? Kalmadı. Dedim ya itoğlitlik bende. Sanki dünya yüzünde hulamlıktan başka iş kalmadı.. Kuşinin oğlu Mısto kadar da olamadım. Herifin oğlu r�arson oldu Mollanın kahvesine. Yüzbaşıya, k ayma
�rg:rna çay götürüyor tepsiylen.
Kaymakam, Musta
(' �·J.um bir çay daha getir diyor. Şube katibi Abdurah vnan1a erişik etmiş geçende. Rızo dayı gözüynen gör mü�. Kmıi erkek kaz gibi şi§iyor köyün içinde. Haklı. Bana haktır bUtün bunlar. Bir Kuşinin kadar da olamadım. Benim gibi
oğlu Mısto
itoğlite bu bile az.
Bak Malımuda da kurtardı kendini. Bir iş sahibi ol dn. Nam salacak Saragöle. Bir ben kaldım ortalıkta.
Rerul ağa haklı. Ahmak olan ben. Onun ne suçu var. Zorla mı çalıştırıyor beni.» Kiireği kaldırdı attı. Köyün
içindekilere baktı
'74
hasetle. Gözü Kuşiyi aradı. «Kuşinin ne işi olacak köyün içinde» diye söylenmeye başladı yeniden. «Ni ye gelsin ki! Şimdi almıştır karısını yanına, çay içi yordur Allah vekil. Sen de davran Fadıl oğlum, dav ran ki ağanın damlarının karını bitiresin. Bitir ki ağa sana . . . ni versin.» Papağanı kaldırdı vurdu yere. Git ti papağanı aldı düştüğü yerden. Gözü Kuştepesini bu yana aşan jandarmalara takıldı birden. Önce kav ramadı. Birden hatı;rladı. Küreği kara sapladı. Aşa.ğı yığılmış karın üstüne bıraktı kendini. Beline kadar saplandı kara. Debelendi, kurtuldu. Koştu. Avluda Resul ağanın üçüncü karısına rastladı. «Ağam nerede abla ? » diye sordu
nefes nefe-
se. Kadın başıyla misafir odasını işaret etti. Fadıl aceleyle açtı misafir odıl!sının kapısını. Resul ağa üstüne bir keçe atmış uyuyordu sekide. Fadıl zo:rla bir iki öksürdü. Resul ağa, yan değ·iştirdi. Fadıl usul ca yaklaştı Resul ağaya. Elini uzattı, çekti. İkircik lendi. Tekrar uzattı elini, ağayı yavaşça. dürtükledi. Resul ağa gözlerini açtı, Fadıla te.rs ters baktı. «Ne oldu, ne vıar gene namussuz ? » dedi. Fadıl : « Cendırmeler,» dedi. «Ne olmuş cendırmele.re ? » «Geliyorlar. » «Sen kudurdun mu yoksa eşşek oğlu ? Gendır meler gelirse gelsin. Ne var bunda telaşlanacak ? Ce hennem ol başımdan.» Fadıl başı önünde çıktı. Korku gürül gürül ak maya başladı içine. Dama çıktı. Jandarınalarm geldi ·ğini köylüler de gördüler. Çocuklar oyunlarını hı.rak tılar. Çeşme başı boşaldı. Delikanlılar otluklardan in diler. Fadıl küreğe dayanıp kaldı damda. Jandarmalar
75 köyün içine girdiklerinde sessizlik kol geziyordu du var diple.rinde. Fadıl kar atmaya
başladı yalandan.
Küreği dolduruyor aşağı diye, dama
serpiyordu ka
rı. Gözleri jandarmalarda. Jandarınalar Mahmudonun evi önüne geldiklerinde Fadılda d a takat kalmadı. Kü reği yere bıraktı. Elleri yanına düştü. J andarınaların içinde İbrahim başçavuşla Aydınlı
Kemal onbaşıyı
tanıdı. Jandarmalar Mahmudonun evini geçip Resul ağanın evine yöneldiler. Fadıl içine mahpus ettiği ne fesini «Ohhhh» diye boşalttı. Sonra da
çakılıp kaldı
damın üstüne. Jandarmalar Resul ağanın kapısı önü ne ulaştılar. Gece kurtlara, gündüz
köylülere aman
vermeyen ağanın köpekleri -sindile.r kalak diplerine. B aşlarını ön ayaklarının üstüne
yaslayarak jandar
maları küşettemeğe ( kollamaya, gözlemeye) başladı lar. İbrahim başçavuş Fadıla : «Ne kazık gibi çakıldın omya
eşşoğlu ? Görmü
yor musun geldiğimizi. Çabuk in, Resul ağaya haber ver, » diye gürledi. Fadıl damdan aşağı bıraktı kendini. Ayakla.n üs tünde değildi sanki. Adımlan ufaldı. İbrahim başça vuş « Geberdin mi eşşoğlu, koşsana» dedi. Fadıl koştu. Misafir o dasının
kapısında Resul
ağayla karşılaştı. Resul ağa Fadılı eliyle yana itip dış kapıya doğru yürüdü. Tesbihi elinde tokur tokur. Re sul ağa kapıda göründü. İbrahim başçavuş attan in di. Resul ağa : «Vay senmiydin gelen İbrahim beyim, » dedi. « Sen hoş geldin, sen benim güzüm üstüne geldin. » Fadıl koştu atının dizginini
aldı İbrahim baş
çavuşun elinden. İbrahim başçavuş : «Hoş bulduk Resul ağa,» dedi soğuk soğuk. Tokalaştılar. Jandarmalar
atlarının
üstünden
76 inmediler. Resul ağayla İbrahim
başçuvu� brcccniıı
duymayacağı bir sesle konuşmaya
başladılar. Fadıl
nefesini tutup dinlemeye çalıştı. Bölük pörçük keli meler duydu. «Vay itoğliti. . . Ne !' Ne zaman . . . Belki. . . sardır . . . » Resul ağa Fadıla döndü. «Kuro Fadıl, » dedi suratı bir karış, «lwş evden paltomu getir. » İbrahim başçavuş, Kemal
onbaşıyı çağırdı. F1-
sıltıyla birşeyler söyledi. Fısıltı jandarmadan jandar maya ulaştı. Fadıl palto
elinde çıktı.
İbrahim başçavuş önde,
jandarmalar
Mahmudonun evine yöneldiler. Fadıl
Resul ağayla. arkalarında
kapının önüne
çakıldı kaldı. İbrahim başçavuş döndü, geri baktı. Fa dıla gel di�ye el etti. Fadıl canlandı. Resul ağa parma ğıyla Mahmudonun evini gösterdi başçavuşa. Başça vuş emir verdi. Jandarmalar iki kola ayrıldılar. Mah mudonun evi sa.rıldı çok geçmeden.
Başçavuş taban
casını çıkardı kmmdan. Resul ağa : « Kuro Fadıl, git içeri bak , bakalım itoğliti evde mi ?»
Mahmudo·
İbrahim başçavu ş :
« Eğer evdeyse söyle bize boşuna zorluk çıkarma sın. Kendi zararma olur,» diye tamamladı Resul ağa n ın eksiğini. Jandarmalar atlarından inip karların üstüne si per aldılar. Resul ağ·ayla İbrahim b aşç.avuş bir kala ğın arkasma geçtiler. Fadıl kapıdan içeri girdi. Ha zel du)'-madı kapının açıldığını. Başı göğ:sünde, elleri koynunda, gözleri sönmüş ocakta oturuyordu kıpırda madan. Fadıl b aşucuna dikildi Hazelin. «l-Iezal bacı, Hezal bacı , » dedi usulc1a. Haze l bir den başını kaldırdı göğsünden. Gözleri kanh, korkulu. «Hayırdır Fadıl ka.rdaş,
hay1rdır
kurban oldu
ğum. Yoksa Mahmudoma bir§ey mi oldu ? » «Cendırmeler sardılar evi.
Mahmudoyu burda
77 biliyorlar. Şimdi eve gelirler. Ne diyeceksin Mahmu doyu sorariarsa ?» «Hiçbir şey. Mahmudarn gelmedi diyeceğim. » Fadıl başı
önünde kapıyı açtı, çıktı.
Başça�cı
lralağın köşesinden başını uzatıp seslendi. «Ulan, evde mi Mahmut ? » «Hayı.r beğim, yoktur. Gelmemiş. Onbeş gün ev el çalışmaya getmiş Mışa. » Kalağın ardından çıktı başçavuş. Peşinden Re sul ağa. işaret etti jandarmalara
İbrahi.m başçavuş.
Jandarmalar siperden kalktılar. Kemal onbaşı koşa rak geldi. Selam çaktı, emir bekledi. « Koş,» dedl İbrahim başçavuş, açık birkaç er al, gel . » Kemal yarım döndü. İ.ri
« yanma gozu
tabanlarmm üstünde
iri üç dö:rt adım attı, koştu. Dört
jandarmayla döndü. İbrahim başçavuş : «İçeriyi arayın, » diye emir verdi. Jandarmalar tüfekleri tetikte k apıyı araladılar. başı
koltuk altlarında, elleri Çok geçmeden Kemal on
ç1ktı. Koşup selam verdi başçavuşuna. «Evde bir kadından başka kimse yok komuta
m m , » dedi. İlırahim başçavuş tabancasını kınına koydu,
yü
riidü. Ardında Resul ağa, jandarmalar, Fadıl. İbrahim başçavuş kapıdan girer girmez, Hazel kalktı ocağın başından.
Yaşmak aldı. İbrahim baş
çavuş baştan aşağı süzdü Hazeli. Resul ağaya döndü. «Karısı m ı ? » diye sordu. «Beli, karisidir begım» dedi. İbrahim başçavuş Hazele döndü. «Adın n e ? » diye sordu. «Hezal . » « Mahmut itinin karısı mısın ? » « Beli, Malımuda e.rımdır benim. »
78 «Nerde şimdi kocan ?» «Bilmiyorsun. Mışa çalışmıya getti . » «Gelmedi mi ? » «Heyr. Gelmedi. » «Muşa kimlen gitti çalışmaya ? » «Bılmiyorsun. Getti bir herıfnen. » «Kaçakçı Kemoylan mı ?» «Tanımıyorsın. » ��Yani sen şimdi, kocam buraya hiç gelmedi
di-
yorsun ha ? » «Beli.» «Yalan söylüyorsun kaltak. » «
.. .... .
. .
.
. . . .
.»
«Ben seni söyletınesini bilirim. » «
.
. ... ...... .
.
. .
»
«Kemal oğlum, tut şu kaltağın kollarını. » Kemal Hazelin iki kolunu tuttu arkadan. Hazel kıpırdamadı. Fadılm ayakları titremeye başladı. İb .rahim başçamış geçti H azelin karşısına. İki elini beli ne koydu. Gözlerini kıstı Hazeli süzerken. Hazel ba şını indirdi. Birden İbrahim başçamışun sağ eli kalk tı havaya. Tokat bütün hızıyla indi Hazelin yaşınaklı yüzüne. Sonra sol eli kalktı havaya. « Söyle orospu,» diye gürledi, «Söyle kocan ner de ? » Hazel başını kaldırdı. Sol gözünün kirpikleri ara sında iri bir damla yaş duruyo.rdu. «Bilmiyorsun. » •
•
«Insan kocasınm nerde oldugunu, V
ne baklar ye-
diğini bilmez mi ? » «Kocam Mışa çalışmaya getti. Gelmedi hala . » Jandarmalardan birinin Önüne baktı jandarma.
ayağı kaydı
birden.
79 « Komutamm, » dedi acele a,c ele, «komutanım hele buraya bak gayrı. » İbrahim başçavuş jandarmanın işaret ettiği ye.re baktı. At tesini gördü. Usulca yaklaştı boka. Ayağıy la karıştırdı. Bok buğulandı. Hızla geri döndü. Dön mesiyle tokatının Hazelin yüzünde patlaması bir ol du. «Peki bu ne orospu dölü ?» Hazelin saçlarından tuttu, sürükledi tesin başı na. Başmı b!:'. atırdı. Yüzü bakla karşı karşıya geldi. «Peki söyle bakim, bu ne boku ? Ha, ne baku ? Ben mi sıçtım diyeceksin yoksa. » «Beli. Ben sışdım, » dedi Hazel. İbrahim başçavuş iyice köpürdü. Hazelin başını basüra bastıra boka yapıştırdı. « Sen sıçtın ha ? Demek sen sıçtın ha ? Ye öyleyse sı çtığın bo ku. »
İyice bastırdı Hazelin yüzünü
boka. Hazel çır
pınınaya başladı. Fadıl ağladığını göstermemek için : essizce çrktı kapıya. Çöplük başlarına
tünemiş köy
lülere baktı. Yüzünü duvara dayadı, hıçkırmaya baş ladı. Resul ağa eğildi Hazelin baş ucuna. « Soyle kız, soyle de kurtul. ihrahim begim hekli.
Erın
bir cendırme vurmış. Söyle nerye getti ? » İbrahim başçavuş Hazelin başını kaldırdı bokun
içinden. «Doğ;ru diyor Resul ağa. Ben nasıl olsa seni söy leteceğim. Bunu bilmiş ol. Söyle
de bir an evel kur
tul. Hazel kapakları bokla sıvanmış gözlerini zorla. açtı. İbrahim başçavuşun yüzüne baktı. « Sen de bir ergişiyim diyorsun
gendine. Bılın
gaz. Üldür beni. Üldür de ele kurtulim. »
:so İbrahim
başçavuş bu defa
kara düzen girişti Ha
zele. Vurdu, vu.rdu. Hazel yuvarlandı yere. Tekmele di, tekmeledi. Bir zaman sonra yoruldu. «0 namussuz kocanın vurduğu jandarmanın
da
bir karısı, bir çocuğu vardı. Seni de o kadın gibi dul bırakmazsam bana da İbrahim
başçavuş demesin
ler. Bunu unutma,» dedi s oluya soluya. Hazele bir tekme daha vurdu, kapıdan yana yü rüdü. Hazel duymadı. Resul ·ağa, jandarmalar peşin cek çıktılar. «At binin, » dedi İbrahim başçavuş. Resul ağa yaklaştı İbrahim başçavuşa.
Yavun··
culandı. «Getmesez ey olırdi beğım, » dedi, «bişeler yiyey dız. Ajsız. » «Olmaz, » dedi İbrahim başçavuş. «Olmaz Resul ağa. İşimiz var. Başka zamana. Borcun . olsun. »
Bir jandarma atını getirdi İbrahim başçavuşun. At bindiler. Kuştepesine doğru malımuz vurdula.r at ların karınlarına. Resul ağa arkalarından baktı bir süre. Duvarın dibine büzülmüş Fadıla döndü. «Ne dikilmif}sin orya namussuz. Bacaların karmı ben mi
dökecem
yoksa ?» Fadıl başı önünde yürüdü.
Resul ağa tabakasına el attı. Kadınlar, çocukla.r sine sine çıktılar saklandıkla rı yerlerden.
Elleri koyunlarmda, kadmlar yüri.i.dü
ler Mahmudonun evine. Erkekler çöplük başlarında
kulak kesildiler.
Bir vayşivan
koP,tu
Mahmudonun
evinden. Fadıl küreği s apladı kara. Hırsla savurdu. « Size de
Doldurdu küreği.
kalmaz bu dünya»,
diye
. söylendi. «Kalmaz elbet. Ben de sana mal olmam Re-
81
sul ağa. Olmam . Kuşinin oğlu Mısto benden artık mı sanki. » Yeniden sapladı kara küreğini. Karısı Zero diz lerini döve döve evlerine doğru koşuyordu.
X
Aladağları boydan boya yalayan acem yeli, do ruk'.ardan yıldı;rım hızıyla ovaya iniyor, mağara ev lere, otluklara bir kamçı gibi çarpıyordu. Tipi bütün Aladağları kasıp kavuruyordu. Gökte solgun ay ye rine, uzaktan ışıldayan yıldızlar yerine beyaz kar bulutları. uçuyordu. Koca Aladağlarda yalnız tipinin «Vmnn » lamasıydı duyulan. Bir de ara sıra Arabalı mn deresinden gelen kurt ulumaları. Zorlu kurtlardır Aladağ kurtları. Yazları sü.rülere baskın yapan, ses sizce sokulup, çobanları en gafil anında aviayan bu kurtlar, sanki o yazın azılı kurtları değildi şimdi. Ça resiz, zavallı, yorgun. Açlık, ağulu bir o k gibi duruyor du karınlarında. Yazın en büyük korkuları olan kö pekler, kışm tek avlarıydı Aladağ kurtlarınm. Dişleri dökii.lmüş, kaburgaları çıkmış, kuyruğu karnının altma yapışmış yaşlı bir kurt başını umut suzca arkaya çevirdi. Ardı sıra gelen beş on genç kur da baktı. Umutsuz, yorgun. Başını kaldırdı göğe. Öbürleri de 'lı:aldırdıla:r başlarını. Ve hep birden uludu lar. Gecenin karanlığında salyalı, dökülmüş dişli beş on ağız havada kaldı uzun zaman. Köylere korku sa lan bu acı ulumalar, oysa ne kadar yoksul ve zaval lıydL Yaşlı kurt dereden ayrılıp, yokuşa vurdu kendi ni. Diğerleri de peşinde. Tek sıra. Yokuşun yarısın-
82
da yaf;h kurt tökezledi. İki arka ayağının üstünde nefeslendi bir süre. Arka ayaklar bu uzun zamana dayanamadı. Çöktüler. Uzalı kaldı yaşlı kurt. Diğ·erlerinin gözlerine sevinç doldu. Yaşlı kurdu iş tahla yedile.r. Kara kızıl kan bulaştı. Gölgelerin birbirine karıştığı, keçelerin üstünde pirelerin cirit attığı Mısto ağanın odasında, genç, ih tiyar sessizce Mahmudoyu dinliyorlardı. Mısto ağa ağzındaki kehribar ağızlıktan çıkan dumanlada Mah mudoyu dinliyor, arasıra da kalın, etli göbeğini kaşı yordu. Miahmudo ayaklarını sekinin önündeki leğene sokmuştu. Soğuk su yavaş yavaş parmaklarının uyu şukluğuı::m açıyordu. Köylüler sere serpe oturmuşlar dı odanın içine. ihtiyarlar dalgın ve kederle, gençler hayranlıkla dinliyorlardı Mahmudoyu. İso dayı, Mah mudonun buradan gelip geçen kaçıncı eşkiya olduğunu çıkarm.aya çalışıyordu. Kışın gelir, Aladağlarda kış larlar, yazınsa Saragölden bir daha geri dönemezler di. Yalnız öyküleri ulaşı.rdı Aladağlara. Binbir ağız da büyüye büyüye. Gene bir başkası, bir yenisi gelir di ertesi kışa. Aladağlara üç kış üst üste gelen bir tek eşkiya olmuştu şimdiye dek : Leto. Yaz dördüncü kışa yaklaşırken . o da dönememiştİ Aladağlara. Sırtında, karnında, bacaklarında, kafasında, yüzlerce kurşun la yığılıp kalmıştı bir küçük kayanın dibinde. Aladağ lam ulaşamadan. M.ahmudo hikayesini bitirdi. Oda gürültüye boğuldu. Her kafadan bir ses çıkıyordu. İso dayı da uyandı, geçmişten vaz geçti. Kamılo Dayı : «Demek bir kurşunda düşüremedin öbür cendır meyi ?» Gençlerden Tefo dayanamadı. «Vurmuştur elbet. Sen kalbini niye öyle kötüye yoruyorsun Kamılo dayı ? Ölmemişse bile sağ gide mez kasabaya. »
83 İnce, kalın, öksürüklü sesler yeniden karıştı birbirine. « Ölmüştür. » «0 cendırme yarasız bile gidemez kasabaya. » «Helal olsun herife. » «Leto bile bütün eşkiyalığı zamanında ancak iki cendırme vurdu. » « Mahmudo daha genç bao. Namı daha çok yayılır.» «Acaba evli m i ? » Kamılo dayı öksürdü, sesini yükseltti : « Evli misin bao ?» « Beli dayı . » « Oğul uşak ? «Yok . » «İyi, iyi. Eşkiya dediğinin uşağı olmamalı. Çün kü, uı:;ağı olursa gözü arkada kalır. » Sonra Mahmudonun
ayaklarını sudan çıkardı
lar. Parmakları mosmor olmuştu. Kamılo dayı yak laştı, Mahmudonun bütün parmaklarını tek tek yok ladı. Her parmağını tuttuğunda : « Elimi duyuyor musun
Malımuda ?»
diye sor-
du. Mahmudo da : «Beli , » diye cevap veriyordu. Yalnız sol baş ayak parmağını tuttuğunda, Malı muda : «Duymuyorum dayı. » dedi. Kamılo dayı başını kaşıdı, düşündü. «Düşündüğü müz başımıza geldi» der gibi Mısto baktı. Odaya çöken sessizlik,
ağanın yüzüne
s igara dumanlanyla
birlikte askıda kaldı bir zaman. Gözler Kamılo dayıya dikildi. Kamılo dayı s essizce döndü arkasına. Ayakta bekleyen Mısto ağanın hulamı Feyzoya :
84 «Kuro Feyzo, tez Cemo karigile git, Bişann us turasını al gel . » Başka birine de : «'Kuro sen de ev tarafına git, ablamgile de, ça put yakıp yağlasınlar. Hazır dursun.» Mısto ağa : «Ula itoğlit söyle yağını bol koysunlar, » dedi gi denin ardından. Mahmudonun gözleri çakıldı
kaldı sol ayağının
baş parmağına. Ne de sessizce dumyordu y a ! Kanı gitmiş, bembeyaz kesilmiştİ onca
parmağ·m içinde.
Korkan çocuk gibi. Ürkek. Malımuda usuldan « Kesecen mi, Kamılo dayi ?» «Başka çare yok. Yoksa kankıran olur. O za man da ayağı kesrnek lüzum eder. Çalbaranlı Hamido nun da parmağı a:y-ni senin parmağın gibi donmuştu bundan iki sene evvel. E:ttim etmedim kestiremedim. Sonra da işte o parmak yüzünden geberip gitti. Oğul uşağı da perperişan oldu ortada. Biz Urız ( rus ) ha.r bindeyken bizim rahmetli Adil bey donan parmağı os saat keserdi. Yaman doktordu. Ben o zaman onun yanında sılılıiye onbaşısıydım. Zaten ne öğrendimse , o rahmetliden öğrendim. Onun sebebine sen hiçbir şeyden korkma. » Malımuda : « Ko.rkmak değil de, yaneku dedim ki, acep kes rnekten başka çaresi yok mu ? » 1\-Iısto ağa : « Oğlum, başka bir çaresi
olaydı, hiç
yapmaz
mıydık ? Sen bizim aziz misafirimizsin. Bunu hiç unut ma. » « Ellerinden öperim beyim. Altı üstü bir parmak değil mi ? O da kurban olsun sizlere. » Mahmudo içinden de : «Cesur olmak lüzum eder.
85 Bir eşkiya kurşun yarasına
' off'
demez,
kaldı ki
bir ufak pa.rmağın acısına dayanmasın. » diye geçir di. Çok geçmeden gidenler döndüler. Feyzo siyah bir çaputa s arılı usturayı uzattı Kamılo dayıya. fına giden de yağlı çaputları getirdi.
E,v
tara
Kamılo d ayı
Mahmudonun önüne diz çöktü. Parmağı tuttu.
Bir
yandan emirler yağdırmaya başladı. «Kuro siz ikiniz bana yardıma. gelin. Sobanın üs tüne sLcak su koyun. Ula siz de gelin
Mahmudonun
ellerini, ayaklarını tutun. Çabalamasın. Sonra bir sa, katlık çıkarırız. » Mahmudo : «Hayır Kamılo dayı , olmaz. Kurşun mu çıkara caksın ne ? » Köylüler birbirlerinin yüzüne
baktılar. Gençler
hayranlıkla baktılar. Yaşlılar hayret ettiler. 'K.amılo dayı ikinci aynaktan tuttu. Parmak sessizce duruyor du Kamılo dayının avucunda. Mı.sto ağa
minderden
kalktı, iki eli belinde Kamılo dayının başına dikildi. Köylüler oldukları yerde dizlerinin
üstüne dikeldi
ler. « Kuro sen leğeni getir. Kuro sen de sıcak suyu hazır et, çaputları sağ yanıma koyun ki, el atanda elime gele,» diye emirler v•eTdi Kamılo dayı. Denilenler tez elden yapıldı. Kamılo dayı Mahmu donun ıayağını boş leğenin içine koydu. Diğer dört parmağı bi.r bezle sardı. İkinci oynağı tekrar tuttu. U:ıturayı sıcak suya soktu, bekledi. Oda ölü sessizli ğindeydi. «Dif;ini bir dakka sık, tamam. Şimdi acı çek
ki
ilerde cefa çekmiyesin» dedi. Mahmudo kollarını arkasına
dayadı. Dişlerini
::ı,ıktı. Başını yukarı kaldırdı. Gözlerini yumdu. Vücu du birden dikleşti. Yüreğinde
derin bir sızı duydu.
86 Başı döndü, midesi bulandı.
Gözleri karardı sonra.
Bir çığlık boğazında düğümlendi.
Dişleri alt duda
ğına saplandı. Köylüler derinden nefes aldılar.
XI
Tipi, şafağa kada[ Aladağları toza dumana kat kurt ulumaları ile birlikte dondu kaldı.
tı. Şafakta
Şafak İranda kıza.rd ı. Çok geçmeden kızartı Aladağ ların doruklarma bulaştı. Yavaş yavaş aşağılara kay dı, ovaya indi. Silik birer resim gibi
duran küçük
küçük köyler, yavaştan canlandı. Kar ovada kuzu gi bi yatıyordu. Beyaz karın üstündeki noktacıklardan t eze'k dumanları yükselmeye başladı. Horoz. sesleri, köpek sesleri, insan bağrışmalan birbirine karıştı. Otluklar canlandı. Dürüngelere ot taşıyanlar görün dü. Bağırmalar, gürültüle.r. Kömlerden boşanan
1w
yun sürüleri ; kimi körnden yüzlerce, kiminden birkaç tane. Dürüngelere bir saldırı, bir meleme. memeye saldırdığı gibi. Derlwn, çöplük
Çocuğun
başları kay
naştı. Kuyu başı ala, yeşile büründü. Güneşin ilk ışı ğı ile derelerden çıkan tilkiler, boş bir umut içinde köye yaklaşmaya başladılar. Av kokusu alan tazılar,
otluk
diplerine sindiler. Ova
ışığa kesti. Damlarda
toprak tütmeye başladı. Bir duman, bir buğu. Doğa canlandı. Aladağlarda bir köy dirildi. Mahmudo
uyandı.
Bir iki sağa
sola döndü. Her
tarafı uyuşmuştu. Başı ağırlaşmış,
demir olmmıtu
sanki. Parmağını hatırladı birden ? Oynatmak istedi nedense. Acı bir sızı saplandı yüreğine. Etrafına ba-
87
kındı, sekiden aşağıya eğildi, parmağını aradı. Bir malızunluk çöktü yüzüne. «Belki de çöplüğe attılar, kim bile ? » dedi. Daha dün beraberdiler. «Hezalı da böyle kesip koparmadılar mı benden. Heyvah puşt dünya, heyvah ! » diye iç geçirdi. Tüfeği baş ucun daydı. Sessiz, mahzun, suçsuz. Mahmudo birden ya taktan kalkmak istedi, vazgeçti. Oda buz gibiydi. Tekra.l' sarındı yorgana. Tavandaki mertekiere ta kıldı gözleri. «Bir, iki, üç . . . » Şaşırdı sırayı. Yeniden başladı saymaya ; «bir, iki, üç, dört . . . » Gene şaşırdı, vazgeçti. Öbür yanına döndiL Kapı gıcırdadı. Sese gözlerini yumdu; biri içeri girdi. Tek tük çıtıltı du y du. Biraz sonra sobanın k apağı açıldı, bi.ri sobanın külünü çekmeye başladı. Mahmudo yeni uyanıyormu� gibi gerindi, odadan yana döndü. Mısto ağanın hula mı sobayı dolduruyordu. Mahmudonun uyandığım görünce :
«Uyarttım mı beyim ? » dedi. Hulaının «bey» demesi bir hoşuna gitti, bir ho şuna gitti ki, içi uyuştu. «Eşkiya olmadan bey olunarnıyar bu namussuzun dünyasmda ha ! » diye içinden konuştu. «Yok ba@ ben zaten kendim uyandım. » Dikeldi, pencereden dışarı baktı. «Ühoo, öğle olmuş yavu. Amma da yatmışım. » Hulam sobaya tezek doldururken , bir yandan da ,cevap ve.rdi. «Ey. elbet
yorgundun beyim. Koca Aladağları bu lnşta kıyamette aşmak dile kolay. Kuş bile nefesleu rneden aşamaz Aladağ1arı şimdi. » Mahmudo sustu. Yorgana iyice sarıldı. Hulam da .sessizce doldurdu sobayı. Sonra küçük bir tezek parçasına birkaç damla gazyağı damlattı. İçini karış tırdı, kirli koynundan bir çakmak çıkardı. Bir iki
88
«çat, çat» vurdu, çakmak yanmadı. A vcunda çakmak bulunan elini hızlıca s alladı bir kaç kere. İsli duma nıyla bir alev çıkb çakmaktan. Alevi gazlı tezeğe tuttu, tezek kızlla büründü o an. Tezeği sobanın önün den içeri soktu. Soba gürledi. Borular canlandL Hu lam aceleyle çıktı odadan. Çok geçmeden isli, ka ra bir ç.aydanhkla döndü. Sobanın kapağmı açtı, çay danlığ·ı sobanın üstüne koydu. Mahmudo yorganın al tında olanlan ilgiyle seyrediyordu. Bu yapılanların hepsi kendisi içindi. Bunu anlıyor, gu:rurlamyordu. d:>eh, demek bana da hizmet edilecekmiş bu itoğlitin dünyasınd a ha ! » diyordu içinden. Hulam, şimdi de beyaz bir telekle sobanın önündeki külleri süpürüyor du. Slipürdü, kalktı. Mahmudoya baktı. Gülümsedi. «Beyim sen istirahatına bak. Koy oda iyice kız Nasıl olsa Mısto ağam köyün içine çıktı. Erken Jo::allunan hiç lüzum etmez. Ema gene de keyfin bilir. » Başını eğdi, sessizce çıktı. «Fakir herif. Benden farkı ne ? Hiç , » dedi Malı muda k apı örtülüp bularn çıktığında. cm.
Bobanın dört bir yanı kıza rdı. Çaydanl:k ince bir cı zıltı tutturdu. İnce, hüzünlü. İnsanın içine dolan. Oda ısındı. S!cak, Mahmudonun yüzüne vurdu. Yor gam attı üı:üinden. Gerindi. ICalkb, ne}]eyie sekiden a':'ağı atladı. Bir sızı duydu ayağmda. Acı içini bulan dırd}. Gözleri karardı. Tekrar oturdu yatağın üstüne_ Aln;am Kamılo dayının sardığı kirli çaput ka.ra kana bulanm�ştı. Kaldı öylece. Az önceki neşesi uçtu gitti. Geçten geç kalktı, öbür ayağının üstüne dikeldi. Ya ralı ayağmın da tabanmı bastı yumuşak keçeye. Usul usul yürüdü. Acı, içine akıyordu. Dişleri gıcJr dadı. Üstünü giydi. Siyah kravatmı düğümünü bozc madan boynuna geçirdi. Dikkatlice sıktı. Yatağını or tadan ikiye katladı, üstüne de bir cacım örttü. Geldi, .
89
wbamn yanında�·�i m indere oturdu. Dalını fa iyice dayach. Çaydanllğ·ın sesini dinledi
h alı yasb bir zaman.
!çine bi.r ıhklik
doldu. Gevşedi. Gözü karşı duvara kendi uzaklara, t a Aladağların dalına, daldı gitti. Ha ;:.::i , elleri koynunda, başı göğsüne yapışık, sönmüş ,
ocağın başında, ölü gibi duruyorttu. Suskun, çaresiz.
Her
zam anki gibi. «Sen de diyecen ki, ben de bu z.a
lım dünyada bir gün gördüm
ha ! » diye söylendi. Rü yada gibi konuşuyordu. Çayd anlı ğın kaynaması, ka pağ·lm atması, suyun sobaya d ökülm esi, Mahmudoyu dalgınlığmdan uyandırdı. Oturduğu yerden uzanıp c:ıı,ydanlığı s ah a d an indirdi. Aklı H aze lindey di . Demin cen beri yüziinü düşüniiyor, çık:a.ramıyordu. «Ula n e tez unuttum şeklini H ezalı n , » dedi. Utandı kendin •
den. Kızardı. « Öyledir Hezal, fakirin dostu bitidir,» diye boşa dememişler elbet. İğre ndi kendinden. Bir
den toparlandı. Dışardan Mısto du. H ul am l arın a
ağanın sesi geliyor
bağırıyordu :
«Ulyooo, yeter itoğli, yete.r . Ulyooo, koyunu kı ı
acan
dürün gede. Ulyooo , ula
getir artık. Bak hele
hiç ,aldırmıyor mu ? Ula b e n sana demiyor muyum ?
alçalttı, kendi kendine ı ere ekme k bile ç ok ema elden bi ! » -
Sesini
,
eöylendi
-
Bu itotlit
ne gelir. Töbe yarab
Dış kapı açıldı. Ağa avluda bir iki zorla öksür dU. Mahmudo ayaklarını karnma çelüi. Mı�.to ağa iç e.r i girdi.
Mahmudo kalkmaya davrandı. oğlum, rahatsız olma . Şimdi aya.ğm yara. H e l e s onr a , s onr a . » «Kurşun yarası m ı beyim ? » dedi, ayağa k alk «Yok, yok
-
tı. «Otur, otur oğlum. » Oturdu. Mısto ağa ellerini sobada f:: o nra kapıya s eslendi :
ısıttı bir süre.
90 «Kurooo, Feyzoo, » diye bağırdı. B iraz önce sohayı yakan hulam girdi içeri.
El
bağladı, bekledi. « Buyur beyiın. » « Zıkkım itoğli. Bu çayı niye dernlemedin kuro ? Bak kaynaya kaynaya soğulmuş, su dibine inmiş çay danlığın. » Feyzo
konuşmadan
kapıdan
çıktı.
Az
sonra
elinde bir paket çayla geri döndü. Çaydanlığa azıcık çay attı, gidip kapının arkasında el bağladı. «Ne dikildin oraya itoğli, git eve, kalıvaltı hazır etsinler de al, gel. » Mahmudoya döndü. « Sabahtan beri köyün içinde ona buna bağırmak tan nefesiın tükendi. Hayvan bu
itoğlitler. O kadar
hayvan ki koyun zabahtan akşama dürüngede kalsa demezler ki : Ula koyun karnını doyurdu, içeri götü reyim artık. Yok demez. Çünkü hayvan bunlar. İlle de ben diyeceğim. » « Cahillik beyim , » dedi Mahmudo. «Yok oğlum, yok. Anladık, cahillik, ema bu ka dar değil. Bu itoğluitler karılarının uşkurlarım nasll açıyorlar ana şaşıyorum. » Feyzo elinde bakır bir tepsiyle içeri girdi. Üstün de tandw ekmeği, koyun peyniri,
yağ olan
tepsiyi
odanın ortasına koydu. Sonra bir kalbur getirip tep sinin altına yerleştirdi. Duvara oyulu bir dolaptan to za bulanmış iki bardak indirdi. «.Ula itoğli, o istikanları
(bardakları )
bir
iyi
çalkala, » dedi Mısto ağa. Dediğini yaptı. Sonra da bardakları sarıya çalan çayla doldurdu. «De
buyur Mahmudo oğlum, acıktın. »
Önce kendi oturdu sofraya. Bağdaş kurdu. Son-
91 çıkardı, elinde
ra elini soktu burnuna. Karıştırdı,
ovaladı, fiskeyle sobaya fırlattı. Mahmudo da yanaş tı s ofraya. Sessizce ağanın başlamasını bekledi. Eli ni ekmeğe uzatmadı. Töreyi düşündü. Mısto ağa
bir
dürüm y aptı ağzına götü.rdü. Mahmudo da başladı. « Fırrt, fırrt, l;>arrç, barrç» lardan, bir de Mısto ağa nın tıslamasından başkaca ses kalmadı odanın için de. Feyzo, elleri önünde bağlı, kapının dalında, gelin gibi duruyordu. Gözü sofrada,
bir
dalıp gitmişti.
Genç mi, ihtiya.r mı, belli değildi. Tereksiz, yırtık bir kasket vardı başında. Cekete ise, ceket demek için bin şahit lazımdı. Ondan ötesi ise bir yığın çaput. Ço raptan çıkmış kirli, uzun tırnaklı, iri ayaklar. Duru Çaresiz, kolu bağlı.
yordu kımıldamadan.
çaylar boşandıkça kımıldıyor,
sonra tekrar eski ye.rini alıyordu.
Sadece
daldurduktan
çayı
Ş aşırmadan, ses
sizce. «Ula itoğlu, çayın üstüne su al. Şimdi köylü do lar. Boğazları ıslansın. Mahmudo oğlumun sayesinde. - Mahmudoya -
Ben
kurtularnıyorum
bu
itoğlit
lerden. Benim köylü itten de aşşağı. Hani eve giren
hırı;,